Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri Özel Sayısı 2010

Page 1

HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ ÖZEL SAYISI

SACAYAK

BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

SERÇEŞMEMİZ HACI BEKTAŞ DERGÂHI POSTNİŞİNİ VELİYETTİN HÜRREM ULUSOY EFENDİ

Hacı Bektaş Veli Düşüncesi ve Hacı Bektaş Veli’den Sonraki Durum

H

ACI BEKTAŞ VELİ her şeyden önce bir İslam mutasavvıfıdır. Kişiyi daha kapsamlı daha özgür bir düşünce ve inanç sistemine de ulaştırabilen tasavvuf, Hacı Bektaş Veli felsefesinde kişisel yönelişler ve zevkler olmaktan çıkarak toplumun huzur ve mutluluğuna yönelik bir biçim almıştır. Tasavvuf, genel hatlarıyla daha geniş, daha kapsamlı ve daha özgür bir düşünce sistemini özünde barındırır. İşte bu özellik Hacı Bektaş Veli’yi tasavvuftan toplum için yararlanma yoluna itmiştir. Geçmişte bunun başka bir örneği yoktur. Belki de Veli olmasının nedeni burada gizlidir. Hacı Bektaş Veli düşüncesindeki ilk gördüğümüz şey insan ve doğa sevgisidir. Din insanı ve doğayı sevme, sayma ve yüceltmenin en mükemmel kurum ve yolu olarak ele alınmıştır. Böyle olunca da din, sadece kendisine inananlara değil, inanmayanlara da mutluluk dağıtacaktır. Bu mutluluğun dağıtıcısı Hacı Bektaş Veli yolunda “Kamil İnsan”dır, bunlar dördüncü kapı olan “Hakikat” kapısına ulaşabilmiş velilerdir. Hacı Bektaş Veli deyimiyle ISSN 1308-7967

bu insanlar hem arı’dır, hem arıtıcıdır. Arı olmayanların arıtması mümkün değildir. Kültürlü ve bilgili olmanın erdemini ise “Dört Kapı Kırk Makam” prensipleri içerisinde anlatarak, insanlara gerek bilgi ve gerekse ahlaki değerler yönünden, yücelebilmenin yollarını göstermeye çalıştı. Emeğin, hoşgörünün, alçakgönüllülüğün, yardımlaşma duygusunun, hakça bir yaşama düzeninin, insanların birbirlerini sevmelerinin, kişi ve toplum hayatındaki yer ve önemini bıkmadan usanmadan anlatarak, insanlara hem alın teriyle kazanarak yaşamanın onurunu, hem de kardeşçe dostça yaşayabilmenin anahtarlarını sunmayı kendisine iş edindi. Gerek Hz. Ali, gerekse Hacı Bektaş Veli düşüncesinde ilk gördüğümüz şey insandır. Kendini tanımadır. Hz. Ali şöyle diyor: “Sen kendini küçük bir varlık sanırsın, hâlbuki en büyük âlem sensin ve o âlem sende gizlidir.”

ÖZEL SAYI / BEDELSİZ DAĞITILIR / 15 - 18 AĞUSTOS 2010 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Genel Ajans Basım, Dağıtım, Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Sultanahmet, Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 / E-posta: sacayak@yahoo.com.tr / Yayın Türü: Yerel - Süreli Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe / Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00


SACAYAK Aynı konuda Güzide Ana: Güzide der ki suret-i Rahman Âdemdir cümleye delil-i bürhan Habersiz dolaşma ey gafil insan Sen seni gör cümle eşya sendedir Hacı Bektaş Veli’yi sadece bir din adamı veya klasik derviş tanımlaması çok eksik bir tanımlama olur. Hacı Bektaş Veli yaşam dolu biridir, çalışıp üretmektedir, toplumdan kaçan, devamlı ibadet eden bir inziva adamı kesinlikle değildir. Hacı Bektaş Veli’nin evlenmiş veya evlenmemiş olması çağımızda aktüel niteliğini yitirmiş görünmekle beraber, O’nun örnek kişiliğini yansıtan bir unsur olması nedeni ile ilgi ve dikkat toplayan bir konudur. “Hacı Bektaş Veli evlenmemiştir” diyenler durumu şöyle izah ediyorlar: Hacı Bektaş Veli Sulucakarahöyük’e geldiğinde, İdris Hoca’nın evine konuk olmuştu. İdris Hocanın karısı Kadıncık, Hünkâr abdest alsa veya elini yıkasa o suyu hemen içerdi. Bir gün abdest alırken Pir’in burnu kanadı. Kadıncık bu suyu âdeti üzere içti. Geri döndüğünde “Bir yudumunu bile dökecek yer bulamadım, ancak karnımı buldum, içtim.” dedi. Hünkâr, “Kadıncık sen bizden umduğun nasibi aldın. Senden iki oğlumuz gelecek, onlar yurdumuzun bekçisi olacak.” dedi. Bu gün Hacı Bektaş Veli evladı olarak bilinenler Pir’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes evlatlarıdır. Bu anlatım 1552’de Dede-Babalıkla beraber, Pir’in ölümünden yaklaşık 215 yıl sonra ortaya atılmıştır. Balım Sultan’ın kardeşi Kalender Çelebi’nin ünlü ayaklanması nedeni ile 1529’da idam edildiği bilinmektedir. Bu iddianın ortaya atıldığı tarihe kadar geçen iki yüzyıldan fazla sürede Hacı Bektaş Veli Yolunun kimler tarafından yürütüldüğü sorusunu burun kanına bağlamak pek inandırıcı olmamaktadır. Bu doğa kanunlarına uygun bir anlatım olmadığı gibi, İdris Hoca’nın karısı Kadıncık’a değil, Hacı Bektaş Veli’nin eşi olan Kadıncık’a “Ana” unvanı verilmesi ve o şekilde anılması geleneklere daha uygun düşmektedir. Ayrıca bu anlatım asimilasyon kokuyor. Neden normal olarak elini yüzünü yıkayan bir Hacı Bektaş Veli değil de, abdest alan bir Hacı Bektaş Veli anlatılıyor. Bu benim Hacı Bektaş Veli’m değil… Kalender Çelebi isyanından sonra, o soydan gelenlerin Alevi-Bektaşi inancını sürdürmedeki etkinliğini ortadan kaldırmak için, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret olduğunu söylentisinin çıkarıldığını iddia edenler de vardır. Bu şekilde düşünenlere göre Anadolu’daki bazı ocak zadelere Hacı Bektaş Veli’nin çocuksuz olması cazip gelmiş, kendi ocaklarının bu yönden itibarının artacağını düşünerek, bu rivayetleri desteklemişlerdir. Öncelikle Hacı Bektaş Veli’nin evlenmemiş olması iddiası insan mantığına, Hacı Bektaş Veli’nin yaşam biçimine ve kişiliğine ters düşmektedir. Hacı Bektaş Veli, çevresine ve müritlerine sadece düşüncesiyle değil, yaşantısı ile de örnek olmuştur. Ken-

“Hacı Bektaş Veli evlenmemiştir” diyenler Hünkâr’ın ölümünden iki yüzyıl sonra Kalender Çelebi İsyanının ardından, soydan gelenlerin Alevi-Bektaşi inancını sürdürmedeki etkinliğini ortadan kaldırmak için, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret olduğunu iddia etmişlerdir.

2

Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri Özel Sayısı

di yaşantısında evlenmemek gibi hiç de makul sayılmayan bir yaşantı şeklini seçerek, önce kendi soyunun hızla kurumasına yol açacak bir yolu neden izlesin? Hacı Bektaş Veli gece gündüz zikr ile meşgul bir derviş değil, sosyal ve toplumsal ilişkileri düzenleyen dinamik bir reformcudur. Bu bakımdan, her canlının soyunu üretmek ve sürdürmek eğilimine, dolayısıyla doğa yasasına aykırı olan, günün birinde insanlığın sonunu getirecek bir biçimi olan mücerretlik, Hacı Bektaş Veli’nin kurduğu Alevi-Bektaşi yolunda evlilik ve aile, güçlü, kutsal bir müessesedir. O çağın toplumdaki töre ve gelenekler de Hacı Bektaş Veli’nin evlilik bağı dışında, Kadıncık ile karı-koca yakınlığı içinde olmasına müsait değildi. Kadıncık İdris Hoca’nın karısı olsaydı ne diye “Ana” diye anılacaktı. “Ana” deyimi, pir, dede, seyyid eşlerine söylenmektedir. Ünlü tarihçi Ali’de 1596–97 yılında Hacıbektaş’a gittiğini, Balım Sultan’ın oğlu İskender Çelebi ile görüştüğünü ve Hacı Bektaş Veli soyundan gelenlerin adlarını gördüğünü yazmaktadır. Mehmet Tevfik Otyam şöyle diyor: “Pirin evlenmemiş olduğunu iddia edenlerin ellerinde tarihi ve makul bir belge olmamasına ve Çelebilerin iddialarında resmi kayıt, ferman, vakfiye gibi belgelerin bulunmasına dayanılarak, evli olduğunu kabul etmek zaruridir.” Osmanlı Padişahı III. Mustafa’nın 1768-69 tarihli fermanı, II. Mahmut’un 1824-25 tarihli fermanları ve daha pek çok fermanda o çağda postta oturan ve fermanda adı geçen Çelebilerin yetkileri açıklanmakta, konu ile ilgili emirler verilmektedir. Eski vakıf kayıtları, vakıf gelirlerinden, Hacı Bektaş Veli evladı olarak tanımlanan Çelebilere hisse verildiğini göstermektedir. Çelebilere Hacı Bektaş Veli evladı olarak hisse verilmesi, Veliyettin Çelebi’ye kadar (ö. 1940) devam etmiştir. Hacı Bektaş Veli’den Cemalettin Çelebi’ye kadar postnişin olanların tamamına yakını Hacı Bektaş Veli türbesinde Kırklar Meydanında toprağa verilmiştir. Sonuç olarak Hacı Bektaş Veli’nin mücerret olduğu iddiası sadece toplumumuzu parçalamıştır ve halen bunun yaralarını taşımaktayız. Bu sonuç bile onun evli olduğunun bir kanıtıdır. 


SACAYAK

47. ULUSAL 21. ULUSLARARASI HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENİ

Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Makâlât, Dergâhın Dünü ve Yarını İsmail Kaygusuz

Hacı Bektaş Veli’nin Yapıtları ve Makâlât

H

İÇBİR tarihsel kişilik, Hacı Bektaş Veli (ö. 1271-3) kadar, kişiliğine ve konumuna ters değerlendirilip, kendisine yabancılaştırılmamış ve üstüne aykırı giysiler giydirilmemiştir. Onun yaşamı boyunca toplum için yaptığı onca güzel işler; kendisi egemen Sünni yönetimlerin inancına aykırı düştüğünden, ancak birer keramet yumağı olarak günümüze taşınabilmiştir. Halk bilinci onu gönüllerine, iç dünyalarına sultan yapmış; yürüdüğü dağı taşı, dokunduğu toprağı ağacı ve oturuşunu kalkışını, el verişini, göz açıp kapatışını kutsamış ve olağanüstü öğelerle bezemiş. 15. yüzyılın sonlarında ilk kez yazıya geçirilmiş olan şiirsel ve düzyazı biçiminde günümüze ulaşan Hacı Bektaş Velâyetnamesi bu özellikleri taşır. Kendisinin yazdığı ya da yazdırdığı yapıtlardan ise, bazıları kuşkulu Şatiyye’leri ve Fevaid (Yararlı sözler) dışında sadece tam olarak Sadeddin Molla’nın Türkçeleştirdiği Makâlât (Sözler) elimizde bulunmaktadır. İçerikleri Şeriat öğeleriyle donatılmış ve hiçbir biçimde ilişkisi olmadığı kişilerin adları bulunan “Besmele’nin Şerhi ve Makâlât’ı Gaybiyye Kelimat-ı Ayniyye”(Gizli sözler, açık sözcükler) isimli kitaplar bütünüyle Hacı Bektaş Veli’ye ait olması olasılık dışıdır; yazıcı-müstensih tarafından Makâlât tahrif edilmiştir. Bu arada Makâlât’ın Hacı Bektaş Veli’ye ait olmadığını ileri sürenlerin kuşkularını ortadan kaldıracak çok yeni ve doğrulayıcı kanıtları da burada vermek istiyoruz. 14. yüzyılın sonunda yazılmış Sâdık Abdâl Divânı’nın 1742 tarihli nüshasında Makâlât’ın tanım ve içeriğine ilişkin beyitlerde şunları okuyoruz: Onun (Hacı Bektaş’ın) ayin ve erkânı benzersiz nurdan (ışıktan) delildir. Tanrıya kavuşmanın klavuzu/rehberi onun işareti olan Makâlât’tır. Hem onun bilgelik giysisi baştan ayağa kudret sahibidir. Ve yok olmayan nuru (ışığı) açıkça cümleye yol göstericidir. (Makâlât’ta) Tanrının varlıklarla Bir olduğu (ilâh-ı vâhid-i mevcud), dolaylı olarak anlatılmıştır. Onu okuyan olgunlaşır, kemal ehli olur ve kendilerine yardım ulaşır. Cümle kelimeleri öyle güçlüdür ki, her sözünde bin hikmet (bilgelik) vardır.

buhul (pintilik) ve adavet (düşmanlık) bunlarda hemandır (ancak bunlardadır)” diye yazılı olduğunu görmezlikten geliyorlar. Oysa insanları dört bölükte görmek isteyen Hacı Bektaş Veli, Şeriat zümresi olan abidler’in bu kötü yanlarından kurtulmaları için onlara on makam öneriyor. Bunlardan sadece ikincisi Sünni İslam’ın Beş Şartı’yla ilişkilidir. Onları adam edecek olan ve madde madde sunduğu diğer dokuz makam dahi “Kuran’da bu kadar ayetlerle açık seçiktir (ayat-ı beyyinat) iman ehli için” diye vurguluyor. Hacı Bektaş Veli bu bölümlerde Şeriat ehlinin eksikliklerini veriyor ve sadece dört beş şartı yerine getirmekle (Sünni) Müslüman da olunamayacağını gösteriyor. Hacı Bektaş’ın bağlı olduğu ve önderliğini yaptığı, “Marifet ve Hakikat makamlarının” ehli olan “arifler ve muhipler zümresidir”, yani batıni inançlılardır, Alevilerdir. Bu kesim için 8 Ağustos 1164 yılında Alamut’ta ilan edilen “Büyük Kıyamet (Yeniden diriliş)” ile şeriat dönemi bitmiştir.

Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın Kuruluşu, Alevi-Bektaşi İnancındaki Yeri ve İşlevi Hakkında Kısa Betimlemeler Hacı Bektaş Veli’nin kurduğu Dergâh, Sünniliğin medreseleri karşısında, günün bilimlerinin ışığı altında ve çağını aşarak, Makâlât’ta anlatılan Bâtıni-Alevi öğretisinin kurallarının öğretilip uygulandığı Halk Üniversitesi konumu kazanmıştı. Kuşkusuzdur ki, başta Bereket Hacı ve çevresi olmak üzere, 1240 yılı Malya yenilgisinden sonra yapılan Babai kırımından kurtulmuş bulunan Baba İlyas halifelerinin ve Bacıyani Rum örgütünün büyük katkıları vardı. Velâyetname’de olsun, Baba İlyas Menakıbnamesi’nde olsun Hacı Bektaş Veli ile ilişkisi olan Hünkâri, Çepni, Hacı Bereket, İbrahim Hacı gibi Türkmen topluluklarının geniş emeksel katkılarıyla Sulucakarahöyük’te yapılan üretime dönük çalışmalar, bölgenin koşullarına uygun yeni uygulamalar Dergâh’ın ekonomik düzeyini yükseltirken, inançsal, eğitimsel ve kültürel etkinlikleri de o derece artırıyordu. Aynı zamanda Kâbe düzeyinde görülen inançsal Hac yeri konumuna getirilmiştir. Sâdık Abdâl bunu açıkça vurgulamakta ve bir beytinde ise Kâbe’yi de aşırtıp, “arş-ı a’lâ sidre-i âli makâmı” olarak görmektedir: Hakikati araştırma yeri olan (Hacı Bektaş) hânkâhı-dergâhı çok yüce Kâbe (gibi) onurlandı. Oradan ışık saçan onun yolunu Nuh’un gemisi olarak anlamalısın; bu yol asla yıkılmayacaktır.

Onun (Hacı Bektaş’ın) en kutsal sözleri Makâlât-ı Şerif’tedir. Onun erkân olarak buyurduğu ilkeler aynısıyla Hakk’ın sözleridir. O erkânı yürütmede becerikli olanlar bilki, şerefli ve yücedir.

Onun ulu hânkâhı-dergâhı hem yüce Kâbe’dir. Hem de gökte imar edilmiş, yasaksız ve vazgeçilmez kutsal evi (temsil eder).

Bize Pir’imizin o Makâlât’ı yeter; bu âlem aynasında hicap etmeden salına salına gezebilmemiz için.

Tanrısal sırla olgunlaşmış olan sâdıklara, (Hacı Bektaş) Veli dergâhı/hankahı, en yüce makam olan arş-ı a’lâ, yani tanrının oturduğu makamdır.

Ayrıca 16. yüzyılda yaşamış olan büyük Alevi-Bektaşi ozanı Virânî Baba’nın İlm-i Cavidan adlı eserinde şu alıntıya rastlıyoruz: “Makâlât-ı Hacı Bektaş Veli’de buyrulur: ‘Yel esmese dâneler samandan ayrılmaz.” Makalat’taki “Şeriat Kapısı ve On Makamı”na dayanarak, onu bir şeriat kitabı gibi değerlendirenler; ‘abidler’i anlatan kısmın sonunda “ (Pes (işte böyle) kibir ve haset (hainlik-kıskançlık) ve

Yedinci İmam Musa Kazım’ın soyundan Seyyid İbrahim-i Sani oğlu Seyyid Muhammed Sultan Bektaş’ın, Sulucakarahöyük’te 1250’nin başlarında kurduğu Hânkâh, yirmi yıl içerisinde Hünkâr Dergâhı’na, sözcük anlamıyla “Ulu Padişah Kapısı”na dönüştü. Çok daha önceden gelmiş Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yaşamakta olan Seyyid Ocakları’nın pirleri de Hünkâr Hacı Bektaş’ı büyük Mürşid ve Serçeşme olarak tanıyıp, Hünkâr Dergâhı’na bağlanmışlardı. Hünkâr Hacı Bektaş Veli “Bir olalım” (Devamı 4. sayfada)

15-18 Ağustos 2010

3


(Baştarafı 3. sayfada)

diyerek, inançsal, toplumsal birliğin yanı sıra; ezici çoğunluktaki Türkmen boy ve oymaklarını yönlendiren inançsal önderleri yetiştiren Seyyid Ocakları örgütlenmelerini de birleştirerek merkezileştirmiş. Dağınıklığı ve bireyselliği geri plana çektirince “Diri olmayı”, canlı ve sağlıklı kalmayı gerçekleştirmiştir. Öbür yandan yerleştiği bölgede tarımda, zanaatta ortaklaşa üretime, bölüşüme, sosyal dayanışma ve ticarete ağırlık kazandırarak üçüncü ilkesi “İri olmayı”, yani ekonomisini güçlendirerek büyümeyi de sağlamış bulunuyordu. Öyle ki, Hakk’a yürümesinin ardından onun adına bin koyun, yüz sığır kesilip halka şölen veriliyor. Bu gösteriyor ki Dergâh aynı anda 25-30 bin kişiye yemek verecek, doyuracak duruma ulaşmıştır. Böylece Hacı Bektaş Veli Dergâhı Alevi-Bektaşi inançsal birliğinin merkezi olmuştu. Velâyetname’ye göre bu dönem içinde 360 halife ve 36 bin derviş yetişmiş. Bunlar siyasal dağılmışlık içindeki Anadolu’nun çok sayıda Beylik topraklarına yerleşerek çerağ uyandırıp cemlerini-cemaatlarını yönetmektedirler. Sâdık Abdal’ın bu durumu dolaylı biçimde kanıtladığını görüyoruz. O, bir şiirinde Hacı Bektaş’ın temiz adının –ki Bektaş adı, O’nunkiyle birdir; eşsiz Tanrılığı bildirir– bütün dillerde tanınmışlığını ve kendisinin âlemlerin kutbu, cihanı yöneten eşsizbenzersiz Şah olduğunu vurguladıktan sonra şöyle yazıyor: “Dünyadaki cansız ve zayıf gönülleri canlı kılmak için, O Şah lütfeyleyerek (cömertlik edip) sayısız zaviyeler oluşturdu.”

Gönülleri Birlemek İnançta Birlik Sağlamaktır Bugün de Alevi-Bektaşi toplumunda dergâhtan kopmuş çok sayıda zayıf ve cansız gönüllü Seyyid ocakları, pirler, talipler vardır. Bu ayrık, cansız gönüllerin diriltilmesi birleştirilmesi gereklidir. Kuşkusuz günümüzde sayısız tekkeler kurmakla değil, Hünkâr Dergâhı’nda bir olmak, ona bağlanmakla olur. Hacı Bektaş Veli dergâhı en başında Selçuklu, daha sonra Sünni Osmanlı egemen yönetimlerin bâtıni Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inançları kuşatma, saldırı ve yok etme siyasetlerine karşı inançsal birlik sağlayarak varolma savaşımı sürdürmüştür. İnançsal birlik, gönül birliğidir. Gönüllerin birlenmesi; Hakk’ın birliliğine ve de Makâlât’ta Hacı Bektaş’ın, Dilgûşa’da Kaygusuz Abdal’ın dediklerini birleştirerek söyleyelim: “Hakk’ın insanda mevcut olduğuna, yani Halîk’ın mahlûktan; yaratanın yaratılandan ayrı olmadığına” inanmada birlik olmaktır. Gönülden inanmakla gönüller birlenir. Bu gönül birliği olmasaydı, altı yüzyıllık şeriatçı Sünni Osmanlı egemen yönetimi bu inancı çoktan yok etmişti. Tarihsel dönemlerdeki inançsal birlik, aynı zamanda toplumsal ve siyasal birliktelikle özdeşti, birbirinden ayrılamazdı. İnanç toplulukları varoluşlarını bu özdeşleşmiş mücadeleyle sürdürebilmişlerdir.

Yüzyılımızda toplumsal ve siyasal kavramlar değişmiş farklı disiplinlerde uygulama alanları bulmuştur. Bugün Hacı Bektaş Dergâhı’nın işlevi, sadece inançsal bağlamda gönül birliğini sağlamak olacaktır. Ne Alevi demokratik kitle örgütlerini ve onların siyasal duruşlarını ve ne de Alevi meslekî örgütlerini tek çatı altında toplama(!), Dergâh’tan yönetilmesi gibi bir düşünce ileri sürmek çok anlamsızdır. Ancak Dergâh’ın, bu türden başında açık veya kapalı ‘Alevi’ sıfatı taşıyan kurum, kuruluş ve örgütlerinin, Alevi-Bektaşi edep erkânına aykırı davranış ve eylemlerinde uyarma-sorgulama (Pir huzurunda dâr’a çekilme, vb., inancımızın erkânlarına uygun biçimde) işlevi, hakkı saklı tutulmalıdır. Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın tarihsel işlevinin güncelleşmesi ve işlerlik kazanmasını, günümüzün sosyo-ekonomik ve siyasal koşullarında tek başına Dergâh Postnişini’ne yüklemek, ondan beklemek büyük haksızlık olur. ‘Hacı Bektaş Veli Evladı’ olarak Mürşid makamında oturan Dergâh Postnişini başlarında bulunması koşuluyla bir ‘Yüksek Dergâh Kurulu’ oluşturulup Dergâh’ın işlevi uygulama alanına sokulmalıdır. Bu kurul Türkiye çapında tanınmış ve yetkin en az 12 Seyyid Ocağı temsilcilerinden oluşturulabilir. Böylece tarihsel olarak dergâha bağlılıkla sağlanmış olan birlik anlayışı gerçekleşir; çağdaş ve demokratik anlamda, yeni saptanacak ve geliştirilecek alt birimleriyle kurumlaşmış Hünkâr Dergâhı güncelleşerek işlerlik kazanır. Türkiye nüfusunun üçte birini oluşturan Alevi-Bektaşi inanç toplumunun birliğinin inançsal temelde sağlanması dernekler ve vakıflar, diğer kitlesel örgütler aracılığıyla olmayacağı artık iyice anlaşılmış durumdadır. Bu birliğin, Hacı Bektaş Veli Dergâhının çevresinde toplanarak sağlanması kaçınılmazdır. Ulu Hünkâr Dergâhı’na toplum olarak sahip çıkıp, oranın tarihsel işlevine kavuşturulması gerekir. Ancak ‘El ele, el Hakk’a’ ilkesi gereğince bu inançsal hiyerarşik (Dede-Baba, Pir, Mürşid) yapının işletilmesi, Alevi-Bektaşi topluluklarının yaşadığı bölge ve ülkelerden gelecek olan seyyid ocakları temsilcileri dedeler ve babalar arasından bir Yüksek Dergâh Kurulu’nun oluşturulmasıyla gerçekleşeceğine inanıyoruz. Dede yetiştirilmesi, erkânlarımızın günümüz koşulları çerçevesinde yürütülmesi, bunları yürütecek Dedelere icazetname verilmesi ve inanç toplumu olarak sorunlarımızınmüşküllerimizin çözülmesinden bu kurul sorumlu olmalıdır. Çok saygıdeğer Dergâh Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy’un, “Serçeşme’de buluşmak, halleşmek, geleceğimiz üzerine ortak Yol’umuzda birlikte hareket etmek üzere” Alevi Ocak temsilcileri, kurum yöneticileri, akademisyenler, sanatçılar, işverenler, medya mensupları ve hukukçulara yaptığı “gönülleri birleme” çağrısı ecdadına yaraşır, çok önemli bir girişimdir. Özellikle ikrarlı canlarla yapılacak ilk geniş toplantıda sözünü ettiğimiz kurumlaşmanın temeli atılacağını umuyoruz. 

HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ ÖZEL SAYISI - AĞUSTOS 2010


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.