Özel Sayı-2011

Page 1

HACI BEKTAŞ VELİ ANMA TÖRENLERİ ÖZEL SAYISI

SACAYAK

Dersim, Munzur Gözelerinde.

BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

HACI BEKTAŞ VELİ DERGÂHI POSTNİŞİNİ VELİYETTİN HÜRREM ULUSOY EFENDİ

Zor Süreç

A

LEVİ-BEKTAŞİ toplumunun zor bir dönemden geçtiği açıktır. Tarihte, can korkusuyla kuş uçmaz, kervan geçmez kırsal bölgelere yerleşen Alevi-Bektaşi toplumu, son 60-70 yılda ekonomik nedenlerle köyünü terk ederek büyük şehirlere ve yurtdışına göçmek zorunda kalmıştır. İnanç gelenek ve uygulamaları yüzyıllarca küçük yerleşim yerlerine uygun olduğundan, göçten sonra Alevi-Bektaşi toplumu kendisini bugüne getiren “olmazsa olmaz” diyebileceğimiz bir takım özelliklerini terk etmek zorunda kalarak, büyük yerleşim merkezlerine adapte olmaya çalışmaktadır. Bu da pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. Farklı yörelerden ve ocaklardan büyük şehirlere gelen Alevi-Bektaşiler kendi içlerinde uygulanagelen dini törenler arasındaki küçük farklılıkları, “Yol bir, sürek bin bir” diyerek çözmeye çalışmışlardır. Aslında birbirinden kopuk küçük toplumlar olarak yaşayan Alevi-Bektaşiler için bu göç, bir tanışmadır da diyebiliriz. Devletin “cemevlerini” tanımamasına rağmen, bin bir güçlükle cemevlerini yapmışlar, toplumun dini ve sosyal gereksinimlerini karşılamışlardır. ISSN 1308-7967

Son aylarda dolaştığım yörelerde yapılan ve yapılmakta olan cemevlerini de gezdim. Üzülerek burada belirtmek zorundayım ki bazılarında cem yapılacak mekânda dedenin oturacağı yer yüksekçe yapılmış ve buraya sehpalar ve rahleler konulmuş. Bu uygulama, bizim inanç felsefemize tamamen terstir. Cem yapılacak mekânın eşiğinin iç yüzüne geçme hakkına sahip canlar arasında hiçbir fark yoktur. Hatırlanacağı gibi Kırklar Cemine Hz. Muhammet “nebilik” sıfatını dışarıda bırakarak girmiştir. Onun için cem yapılacak mekânlarda dedenin oturduğu yerin farklı olarak düzenlenmesi yanlıştır, özünden uzaktır. Büyüklerimiz bunu, “Döşekte oturanla, eşikte oturan arasında fark yoktur” diyerek belirtmişlerdir. Toplumumuzu bugüne getiren kurumlardan en önemlilerinden birisi olan “Musahiplik”, yani yol kardeşliği, göç sonucu “adı var, kendi yok” hale gelmiştir. Kan bağı kardeşlikten daha yakın olan bu kurum, tarih içerisinde toplumun birbirleri ile kaynaşmasına, dost ve hoşgörülü olmasına en fazla hizmet etmiş olan kurumdur. ÖZEL SAYI / BEDELSİZ DAĞITILIR / 15 - 16 AĞUSTOS 2011

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Genel Ajans Basım, Dağıtım, Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Nine Hatun Mah., Horasan Cad. No: 23B, Esenler - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.646 41 11 / E-posta: sacayak@yahoo.com.tr / Yayın Türü: Yerel - Süreli Baskı: Barış Matbaa Mücellit Ali Laçin, Davutpaşa Cad., Güven Sanayi Sitesi, C Blok No: 291, Topkapı, İstanbul - Tel: 0212.674 85 28


SACAYAK

Antalya Abdal Musa Kültür ve Dayanışma Derneğinde ilk toplantı

Son aylarda dolaştığım yörelerde yapılan ve yapılmakta olan cemevlerini gezdim. Üzülerek belirtmek zorundayım ki bazılarında cem yapılacak mekânda dedenin oturacağı yer yüksekçe yapılmış ve buraya sehpalar ve rahleler konulmuş. Bu uygulama, bizim inanç felsefemize tamamen terstir.

Yolumuz kurallarına göre yanlışlıkla birbirlerinin ceketlerini giydiklerinde musahip kardeşlerin yanlış ceket giydiklerini fark etmemesi gerekir. Köyde yaşadığımız dönemde musahipler birbirlerinin kontrolü altındaydılar ve bu kural geçerliydi. Bugün ayrı ayrı yerlerde yaşayan musahipler için bu kuralı uygulamak vicdanları sızlatmaz mı? 2

Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri Özel Sayısı

“Semah ariflerin aleti, muhiblerin ibadeti, taliplerin maksududur. (arzu edilen) Bizim semahımız oyuncak şey değil, ilahi bir sırdır, mecazî değildir. O kimse ki, semahı bir oyun sayar; o cifedir (pislik, iğrenç) namazı kılınır kimse değildir.” Zaman içerisinde pek çok erkânımızı unuttuk, unutturulduk: Cenaze erkânı, isim verme erkânı, nikâh erkânı, vb. Eğer böyle devam edersek bizden sonraki nesillere, adı AleviBektaşi olan, fakat Alevilik-Bektaşilik ile hiçbir ilgisi olmayan, diğer inançlara daha yakın bir yol bırakacağız. El ele verip bu değerlere sahip çıkmanın ve hayatımıza uygulamanın zamanıdır. Temel değerlerimize dokunmadan, günün sosyal, ekonomik şartlarını da dikkate alarak tekrar toparlanmalıyız. Tarihteki yapımız bize en güzel örnektir.

HBVAKVakfı Adıyaman Şubesi’nde

Köyde musahip kardeşler, sosyal ve ekonomik yönden birbirine yakın, aralarında yaş farkı az olanlar arasında yapılırdı. Köyde yirmi dört saat beraberlerdi. Birisi bir hata yaparsa, diğeri buna engel olmaya çalışırdı. Göç sonucu musahip kardeşler ayrıldı. Birisi Avrupa’da işini kurdu, diğeri köyde kaldı. Ekonomik yönden aralarında bir uçurum var. Yolumuz kurallarına göre yanlışlıkla birbirlerinin ceketlerini giydiklerinde musahip kardeşlerin yanlış ceket giydiklerini fark etmemesi gerekir. Yine yolumuz kurallarına göre musahip kardeşlerden birisi suç işler, düşkün olursa, diğeri de düşkün olur. Yani Türkiye’de köyde yaşayan musahip kardeş bir suç işlerse, Avrupa’da yaşayan diğer musahip kardeş de düşkün olur. Köyde yaşadığımız dönemde musahipler birbirlerinin kontrolü altındaydılar ve bu kural geçerliydi. Bugün ayrı ayrı yerlerde yaşayan musahip kardeşler için bu kuralı uygulamak vicdanları sızlatmaz mı? Pek çok yörede unuttuğumuz ve uygulamadan çıkarttığımız önemli geleneklerden birisi de “Görgü cemleri”dir. Alevi-Bektaşi yolunun anayasası “Kul Hakkı”dır. Eline, diline, beline hâkim olmak da temelinde kul hakkına dayanır. Yıllık yapılan görgü cemlerinde görgüden geçeriz; geçmişteki yılın hesabını veririz, birini ağlatmışsak onu güldürürüz, birini düşürmüşsek onu kaldırırız, üzerimizde bir hak varsa

onu yerine getiririz, hatamızı telafi ederiz, incinenin gönlünü yaparız ve herkesten helallik alarak görgüden geçeriz. Bu güzel özelliğimizi unutmak ve terk etmek toplumumuz için ve insanlık için büyük bir kayıptır. “Dar’dan indirme” cemleri de artık pek çok yörede yapılmıyor. İçimizden birisi Hakk’a yürümüşse, “Dar’dan İndirme Ceminde” Hakk’a yürüyenin en yakını (Musahip, eş, kardeş…) onun vekili olur, üzerinde kul hakkı varsa ödenir veya telafi edilerek rızalık ve helallik alınır ve böylece Hakk’a yürüyen dar’dan indirilir. Dejenere olan bir diğer geleneğimiz de semahlardır. Semah, Alevi-Bektaşi ibadetinde on iki hizmetten birisidir. Coşmuş gönüllerin birleşip Tanrı’ya doğru yüceldiğinde, bir ahenk içerisinde semah yapanların ayakları sanki yerden kesilmiştir. Hacı Bektaş Veli bu konuda şöyle der:


SACAYAK Postnişin Veliyettin Ulusoy’un Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Dedeler Kurulu ile birlikte yaptığı toplantının kapanışından

BİR KEZ DAHA HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ DERGÂHI’NDA TOPLANMAK İÇİN

Dergâh Tarihsel Sorumluluğunun Bilinciyle Yola Çıktı

D

Ahmet Koçak

OKSANLI yılların başlarında Alevi-Bektaşi toplumu bir taraftan demokratik dernekler aracılığı ile örgütlenirken diğer taraftan örgütlenme modelini de tartışıyordu. O günden bugüne kadar Alevi-Bektaşi toplumu demokratik örgütler kurmada önemli başarılar elde etmiş, önemli sayıda cemevleri açmıştır. Ancak o zaman yanıtlanmayan bu soru, bu tartışma günümüzde hala önümüzde durmaktadır. Artık açıkça görülmüştür ki dernekler, vakıflar ve cemevleri Alevi-Bektaşi toplumunun derlenmesinde yeterliolmamaktadır. Peki, çözüm nerededir? Yıllardır yazdık, söyledik: Bizce çözüm, Alevi-Bektaşi toplumunun tarihsel örgütlülük modelindedir. Yani Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı altında örgütlenmektir. Mevcut demokratik kurumlarımız da bu yapıya şartsız şurtsuz destek vermelidir. Ancak bu temelde bir derlenme ile dergâh toplumun inançsal taleplerine yanıt getirebilir. Dergah, dedelerin, zakirlerin ve diğer hizmet sahiplerinin eğitiminin yeniden canlandırılmasından başlayarak, yozlaşma ile karşı karşıya kaldığımız cem, cenaze, nikâh ve diğer erkânlarımızı özüne uygun olarak güncellenmesine kadar tüm istemlere ancak bu temelde yanıt getirebilir. Gün bu gündür. Nihayet beklediğimiz gün gelmiştir. Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Ulusoy, AleviBektaşi toplumunun önünde duran sorunların, dergâhta birlik temelinde çözümü için 2010 yılının Aralık ayından başlayarak tüm Anadolu’yu ve Avrupa’da bazı yöreleri kapsayan bir yola çıktı. Anadolu ve Avrupa’da Alevilerin yoğun olarak yaşasığı çeşitli kentlerde otuzu aşkın toplantı yaptı. Sayın Ulusoy’un bu gezi ve toplantı dizisi, yirmi yıldan bu yana demokratik örgütlenmesini güçlendiren, ama sorunlara çözüm üretemeyen Alev-Bektaşi toplumunun derlenmesi ve birliği açısından son derece önemli bir adım oldu. Ulusoy, bu toplantılarda Alevi-Bektaşi toplumunun derlenmesi ve birliği üzerine kendi görüş ve önerilerini ana çizgileriyle aktardı, ama esas olarak toplantılara katılan canların görüş ve önerilerini dikkatle dinledi. Dedelere, hizmetlilere ve katılımcılara Eylül ayının ikinci haftasında Hacıbektaş’ta yapılacak büyük toplantıya mutlaka çözüm önerileri ile birlikte gelmelerini telkin etti. Sayın Ulusoy ile bu toplantıların başlamasından bir süre sonra bir söyleşi yaptım. Bu söyleşi de Ulusoy’a, “Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın yeniden yapılanması ile ilgili bir çalış-

manız var. Bir dizi toplantılar devam ediyor. Bu çalışmayı da kısaca anlatır mısınız?” diye sorduğum soruya verdiği yanıt şöyle oldu: “Ben bunu tekrar tarihe dönüş diye düşünüyorum. Nedir bu? Hacı Bektaş merkezli bir yapılanmadır. Hepimizin bildiği gibi tarihte Alevi-Bektaşi inancının piramit yapısı şöyleydi: Hacı Bektaş Dergâhı, onun etrafında Hacı Bektaş Dergâh’ı tarafından kontrol edilen, atanan veya azledilen dedeler, ocaklar ve onun etrafında da talipler vardı. Böyle bir yapı söz konusuydu. Bu yapı halen muhafaza edilmekte, ama kopmalar var. Bu kopmalar 16. asırdan başlayarak artmış. Tabii baskı da var. Birbirinden habersiz, parçalanmış AleviBektaşi toplumları görüyoruz. Ama işin gerçeğine tekrar dönerek, Hacı Bektaş Dergâhı etrafında ve bugünün şartlarına uygun inançsal boyutta bir yapılanma çalışmaları var. Şimdiye kadar birkaç bölgede toplantılar düzenlendi. Ve nereye gitmişsek, toplumu büyük bir bekleyiş içinde görüyoruz, bu düşünceyi desteklediklerini görüyoruz. Dede ocaklarımızın, önde gelen örgütlerimizin, sanatçılarımızın da desteklerini görüyoruz. Bu geziler tamamlandıktan sonra, Hacıbektaş’ta büyük bir toplantı yapılacak ve proje her türlü detayıyla birlikte topluma sunulacak ve uygulanmaya başlanacak.” Evet dergâhın yeniden yapılanması, tarihe dönüş projesi Mürşit Veliyettin Ulusoy aracılığı ile o gün kamuoyuna açıklanacak. Bizlerde merakla bekliyoruz. Hacıbektaş’ta yapılacak son toplantı umuyorum, birçok şeyin başlangıcı olacaktır. Bu derleniş mücadelesi demokrasi mücadelesi ile taçlandırılmalıdır. Buna da, Devletin Dergâhtan gasp ettiklerini, müzeye dönüştürülmüş Hacı Bektaş Dergâhı’nı gerçek sahiplerine, Postnişin ailesine iadesi talep edilerek başlanabilir. R. Yürükoğlu’nun doksanlı yılların başlarında yazdığı ve Kervan dergisinde yayınlanan, daha sonra da “Okunacak En Büyük Kitap İnsandır” adlı kitabına eklenen “Derlenişin Tek Yolu: Dergâh ve Çelebiler” adlı uzunca makalesinin konu ile ilgili bölümünü ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. Aşk ile. 15-16 Ağustos 2011

3


Derlenişin Tek Yolu: Dergâh ve Çelebiler Rıza Yürükoğlu

D

ERLENİŞİN tek yolu; tarihsel olarak da kanıtlanmış, Dergâh ve Çelebilerdir. Dergâh, 750 yıldır Aleviliğin serçeşmesidir, serçeşme Hacıbektaş’tadır. Çelebiler ise Dergâh’la birlikte ne badireler atlatarak bugünlere gelebilmiş Aleviliğin manevi lideri bir ailedir. (…) Yıllardan beri Dergâh’a karşı bilinçli, kasıtlı bir unutma ve unutturma, hatta yok sayarak yok etme tutumu vardır. Bu tutum, 1925 Tekke ve Zaviyeler Yasası ile başlamıştır. Bu yasayla Dergâh müze yapılmıştır. (...) Bunun altında Sünni devlet vardır. Bu devlet Osmanlı’nın devamıdır. Bu devlet Sünni devlettir. Bu devlet Dergâh’tan korkuyor. Osmanlı’nın yıkılışında Dergâh’ın oynadığı rolü çok iyi biliyor. Cumhuriyeti getiren, laikliği de olduğu kadarıyla getiren ana güç Aleviliktir. Aleviliğin başı da, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’dır, Çelebilerdir. Böyle olduğu için, Alevilikten ve Aleviliğin başı olan Dergâh’tan, Sünni devlet her zaman korktu, her yolla Dergâh’ı zayıflatmaya çalıştı, çalışıyor. Yapabilirse, oraya, Sersem Ali Baba türünden kendi adamlarını yerleştirmeye çalışıyor.(…) O kadar büyük bir toplum, o kadar eski bir tarihle karşı karşıyayız ki, aydınlar kaldıramayacakları yükün altına girmemeli, oynayamayacakları rollere soyunmamalıdırlar. Bu toplumu, dünyanın gelmiş-gelecek en bilgili insanı olsa, toparlayamaz. Bu toplumun tarihten gelmiş ananeleri var, gelenekleri var. İşte, o bilgi biriktirmiş insanların yapmaları gereken şey, bu tarihten gelen merkeze destek olmaktır, omuz vermektir. Merkezin kulağı açıktır. Kulakları açıktır Çelebilerin, dinlemeye, gereken yerlerde kendilerini geliştirmeye, değiştirmeye açıktır. “Dergâh eski gücüne kavuşana dek beklememek gerekir. O güne gelene dek işlerimizi bildiğimiz gibi götürmek gerekir.” Tam tersine, Dergâh’ın güçlenebilmesi için bugünden el vermek gerekir. Kenarda durup bekleyip, Dergâh güçlendikten, sonra o otoriteyi kabul etmek doğru olmasa gerek. En azından gelişmenin hızını keser. Yapılması gereken, herkesin Dergâh’a başvurmasıdır. Derneklerin de, Dedelerin de... Dergâh konusunu öne getirmeye başladığımızdan bu yana çeşitli itirazlar ortaya getirilmeye başlandı. Bunların en önemlilerini kısaca ele almaya çalışacağım. Birinci itiraz: “Dergâh bugün yok, orası müze oldu, ama yeniden kurulmalı”. Dergâh yoksa Postnişini nasıl oluyor? Müzenin postnişini olur mu? Demek ki Sünni devletin orayı müze yapmasıyla Dergâh ortadan kalkmıyor. Nasıl olur da bir Alevi böyle konuşabilir? Tabii müze oldu, kapatıldı, ama

Alevi toplumu böyle şeyleri geçmişte defalarca yaşamış, birliğini bozmamıştır. Orada bir insan yaşıyor, Postnişin Efendi, hepimizin saygısı üstüne ve çalışmalarını tüm olumsuz koşullara rağmen sürdürüyor. İkinci itiraz: “Dergâh’ta kimse kalmadı.” Dergâh’ta çok değerli, çok iyi yetişmiş insanlar var. Ve de Dergâh’ın ülkenin çeşitli bölgelerine Dede çıkardığını biliyorum. Bu itiraz doğru bile olsa, insana sorarlardı, kimse kalmadıysa sen ne güne duruyorsun diye. Dergâh’sız Alevi-Bektaşi yolu olur mu? Kimse kalmadıysa bizler varız, gidelim ardına dizilelim. Üçüncü itiraz: “İcazet, hüccet veren bir merci yok.” 1992 yılına ait böyle bir icazeti gözlerimle gördüm. Dergâh icazet veriyor. Bu itiraz için söylenebilecek bir şey yok. Tekke ve Zaviyeler Yasası’yla mücadele etmeliyiz, onu kaldırtmalıyız, o zaman damgalı mühürlü kâğıdıyla da olur icazet. Bugün olduğu gibi önüne gelen, “ben Dedeyim, hadi cem toplayalım” derse, hele bunların bazıları ocakzade bile değilse, işin içinden çıkılmaz olur. Dedeler mutlaka bir merkezden gönderilmelidir. O merkez de Hacı Bektaş Veli Dergâhı’dır. Alevi toplumu dergâhtan gelmeyen Dedeyi reddetmelidir.(…) Altıncı itiraz: “Bilinmez belki yerine daha iyisi gelir.” Bu İtiraz söylenenin niyeti açısından beni en çok düşündüren noktadır: Bilinmez ne olur, belki Dergâh’ta toplanılır, belki enstitüde toplanılır deniyor. Bu olamaz. Dernek yönetim kurulunu görevden alıp, yenisini seçmiyoruz. Dergâh’tan söz ediyoruz. Alevi-Bektaşi yolundan, bir inanç birliğinden söz ediyoruz. Koca bir tarihi ve kendine özgü kurumları olan Alevilikten söz ediyoruz. Bunlara el uzatıldığında, Aleviliği toparlamanın olanağı kalmaz. Bir yanda Dedelik soydan gelir desinler, öte yanda Dedelerin en büyüğü olan Hacı Bektaş evlatlarını kaldırıp atmaya kalkışsınlar! Toplumun büyük çoğunluğu (...) Dedeliğin soydan gelmesi gerektiğine inanıyor. Öyleyse, Dedeliğin başı, baş Dede (Postnişin) de soydan gelir. İnançlarla gelişigüzel oynayamazsınız. Yapılması gereken toplum olarak Hacı Bektaş evlatlarının çevresini sarmaktır, eksiğiyle doğrusuyla yardımcı olmaktır, öneriler götürmektir, destek olmaktır. Bunun dışındaki her türlü yol, bu toplumun daha çok bölünmesini getirir. Dergâhı başa alan yol, belki yine küçük ayrılmalar yaşayabilir, ama toparlanmanın en büyüğü bu şekilde olur. Serinkanlı düşünüldüğünde, Çelebilerle, Dergâh’la, Ocaklarla ya da derneklerle ilgili, yerli ya da yersiz çeşitli şeyler öne sürerek, bu birliğe karşı çıkmanın bir tek anlamı olduğu görülecektir: Kişisel ya da kesimsel çıkarları, Aleviliğin genel çıkarlarının önüne koymak. Bunu yapanı da tarih ve toplum affetmez.

HACI BEKTAŞ VELİ A NMA TÖRENLERİ ÖZEL SAYISI - AĞUSTOS 2011


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.