İAKM ve Cemevi Özel Sayısı

Page 1

sacayak

BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

BU SAYIDA: Hünkar Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Ulusoy ile söyleştik: Sorunları Basında Tartışmak ve İthamlarda Bulunmak Bizim Edep ve Erkânımıza Sığmaz Ahmet Koçak - İngiltere Alevi Kültür Merkezi Cemevi’nin Kaderi Dergâh’a Değil, İngiliz Mahkemelerine Emanet(!) Söyleşiler: Dertli Divani Baba - Dergâh’a Özünü Teslim Etmeyen Sadece Kendini Küçültür Mehmet Turan Dede - Londra Ziyareti, Öncesi, Sonrası ve Düşündürdükleri İsrafil Erbil - Serçeşme’mizi Etkisiz Gibi Gösterme Çabası Üzücüdür Yeter Gültekin - Vahşete Karşı Ne Yaptılar?

ISSN 1308-7967

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Genel Ajans B.D.O. Ltd. Şti. adına Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Nine Hatun Mah. Horasan Cad. No: 23/B Esenler - İstanbul Tel/Faks:+90.(0)212.646 41 11 E-posta: sacayak@yahoo.com.tr

Özel sayi Ekim 2011 / İngiltere Özel Sayısı


SACAYAK

Özel Sayı

Londra’da yayınlanan Haber gazetesinin, 30 Eylül 2011 tarihli, 340. sayısının 23. sayfasındaki haber.

Haber gazetesinin, 7 Ekim 2011 tarihli, 341. sayısının 10. sayfasındaki haber.

2


Ekim 2011

SACAYAK

Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy Londra Cemevinde Yaşanan Sorunlar Üzerine Sorularımızı Yanıtladı

Sorunları Basında Tartışmak ve İthamlarda Bulunmak Bizim Edep ve Erkânımıza Sığmaz Londra Cemevi’nde yaşanan sorunların çözümü için İsafil Erbil ile yaptığınız görüşmede neler konuştuğunuzu anlatır mısınız? İsrafil Erbil’in sizden isteği ne oldu? Siz ne yanıt verdiniz?  10-11 Eylülde Hacıbektaş’ta yapılan toplantının sonunda Sn. İsrafil Erbil ile konuştuk. Bu konuşmamızda İsrafil Erbil Londra’da bir sıkıntı olduğu, bunun için yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ben de Londra’ya bu aralar gelmemin mümkün olmadığını, ancak temsilci gönderebileceğimi belirttim. Daha sonraki süreçte kimi ya da kimleri görevlendirdiniz? Bu konuda başka nasıl adımlar atıldı? 3


SACAYAK

Özel Sayı

 Alevi-Bektaşi edep ve erkânı içerisinde Londra’daki problemin çözülmesi ve ikiliğin ortadan kaldırılması için iki dedeye ricada bulundum ve durumu anlattım. Bu dedeler Dertli Divani ve Mehmet Turan dedelerdir. Onlar da görevi kabul ederek Londra’ya gittiler. Görevlendirdiğiniz dedelerle, Londra’da bulundukları sürece irtibatınızı kesmediniz. Divani Baba yaptıkları her görüşmeyi size telefonla aktardı. Divani Baba’nın aktardığı bu görüşmeler konusundaki düşünceleriniz nelerdir?  Hacı Bektaş Veli Dergâhı her dönemde olduğu gibi bugün de herkese eşit mesafededir. Gönülleri bir etmek ve anlaşmazlıkları çözmek dergâhımızın görevidir. Çağrılan yere en ufak bir ümit ışığı bile olsa gideriz veya temsilci göndeririz. Burada önemli olan tarafların tam teslimiyetidir. Teslimiyet olmadan problemler çözülmez, çözülse bile devam etmez. Gönderilen dedeler her toplantıda görüşmeyi ve olayları telefonla bana aktardılar. Telefon konuşmaları sonucunda, yüz yüze görüşülmeden, teslimiyet olmadan problemin çözülemeyeceği kanaatine vardım. Dolayısıyla biz temsilci dedelerimiz aracılığıyla görevimizi yaptık. Efendim, gönderdiğiniz dedeler yapılan görüşmeleri dernek üyeleri ile paylaşmak için İAKM Cemevi’nde bir bilgilendirme toplantısı yaptılar. Bu toplantının içeriği yerel Türkçe basına yansıdı. Türkçe bir yerel gazete, “Londra Cemevinin Sorunlarını 700 Yıllık Gelenek Bile Çözemedi” başlığı ile çıktı. Bunun üzerine Cemevi eski yöneticilerinden Hüseyin Çifçi, Londra’da yayımlanan Avrupa gazetesine bir yazılı açıklama gönderdi. Burada şöyle deniyor: “Haberinize konu olduğu gibi H.Hacı Bektaş postnişini Veliyettin Ulusoy Efendimiz’de istismar edilmektedir. İsmi kullanılarak bir tarafmış gibi lanse edilmektedir. Bu durum son derece incitici ve provakatif bir durumdur. Bu konu ile ilgili olarak önceden tarafımıza bildirilmiş herhangi bir duyum ve bilgi ulaşmamıştır. Barış görüşmeleri göreviyle geldiklerini ifade eden kişiler herhangi bir temsil yetkisi olmayan kişilerin gösterdikleri faaliyetleri meşrulaştırma çabalarından başka bir şey değildir. Burada amaçlanan İAKM ve Cemevi’nin içine düşürüldüğü durumdan kurtarmak değildir, burada yapılmak istenen 16 yıl hizmet etmiş hiç yoktan bir kurum oluşturmuş bir kitleyi çözümden kaçan çözümsüzlük üreten taraf ilan etmektir.”

Hüseyin Çifçi Londra’da yayınlan Haber gazetesine ise şöyle bir açıklama göndermiş: “Ayrıca, yine gazetenizin 30 Eylül 2011 tarihli sayısının 23. sayfasında, konu ile ilgili olarak Türkiye’den gelen kişilerin H. Hacı Bektaş Dergâhı Postnişi Veliyettin Ulusoy tarafından gönderilmiş oldukları

4

Hacı Bektaş Veli Dergâhı herkese eşit mesafededir. Gönülleri bir etmek ve anlaşmazlıkları çözmek dergâhımızın görevidir. Çağrılan yere en ufak bir ümit ışığı bile olsa gideriz. Burada önemli olan tarafların tam teslimiyetidir. Teslimiyet olmadan problemler çözülmez.


Ekim 2011

Hacı Bektaş Veli, “Kin, nefret, yalan, dolanla bu yola gidilmez.” demiştir. Kim bu özelliklere sahipse kendine ne derse desin yolda değildir.

SACAYAK

ve buradaki sorunu çözmek ile görevlendirildikleri açıklaması yer almıştır. Bunun ile ilgili tarafımıza yapılmış önceden herhangi bir bildirim olmamıştır. Önceden bilgilendirilmediğimiz bir toplantıya toplumumuzun görüşlerini almadan katılmamız ne derece yararlı olurdu, bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Kaldı ki söz konusu grup ile defalarca dedelerin huzurunda görüşmelerde bulunduk, hepsi sonuçsuz kaldı. Bizlerin dedelere de Dergâh’a da saygısı sonsuzdur. Onlar ile her düzeyde görüşmemizde hiçbir sorun yoktur. Bizzat benim de görüşmeyi reddettiğim tamamen yalan haberdir. Benim katılımcılar ile hiçbir telefon görüşmem olmadı. Yalnız kendileri ile ayrıca görüşeceğimizi bildirdim ve belirttiğim adreste de bizzat kendilerini bekledim. Maalesef teşrif etmediler. Burada yapılmak istenen bizleri çözümsüzlüğü tırmandıran taraf ilan etmek, ‘Serçeşme’yi bizlere karşı tavır alma tuzağına düşürmektir. Bunların hiçbiri tutmamıştır.”

Bu söylemler hakkında neler söylemek istersiniz?

Dedeleri “çözümsüzlük üreten” veya “çözümsüzlüğü tırmandıran” taraf olarak göstermek bu dedelere karşı gösterilen en büyük saygısızlıktır.

 Bizler Alevi-Bektaşi toplumu olarak büyük bir camiayız, tabii ki problemlerimiz olacaktır. Bu problemleri kendi edep erkânımız içerisinde çözeriz. Tarih boyunca da bu böyle olmuştur. Medyada problemleri tartışmak ve ithamlarda bulunmak bizim edep ve erkânımıza sığmaz ve bunu çok yanlış buluyorum. Hacı Bektaş Veli, “Kin, nefret, yalan, dolanla bu yola gidilmez.” demiştir. Kim bu özelliklere sahipse kendine ne derse desin yolda değildir. Burada tarafların hiç birisine ithamda bulunmak istemiyorum yanlış anlaşılmasın, içimizdeki benliği atıp tarafsız düşünebilirsek gerçekleri görürüz ve mevcut problemler de bu şekilde çözülür. Bir defa daha tekrar etmekte yarar var: Biz kendini Alevi-Bektaşi-Kızılbaş hisseden bütün canlarımıza, kurumlarımıza eşit mesafedeyiz. Yol, sürek bunu gerektiriyor. Müşküllerin çözümünde taraf olamayız, çözümsüzlükler sadece bizi üzer. Bu olayda da istismar edildiğimi düşünmüyorum, çünkü anlaşma olsun amacıyla, hizmet amacıyla bu iki dedeyi görevlendirip Londra’ya gönderdik. Bu iki dede ellerinde Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın icazetleri olan, her yıl onlarca problemi tarafsız bir şekilde çözen, talipleri görgüden geçiren, onların her türlü dertlerine çare olmaya çalışan, toplumun sevgisini ve saygısını kazanmış, herkesin tanıdığı, deneyimli ve fiilen görev yapan dedelerimizdir. Bu dedeleri “çözümsüzlük üreten” veya “çözümsüzlüğü tırmandıran” taraf olarak göstermek bu dedelere karşı gösterilen en büyük saygısızlıktır. Daha önce problemin çözümü için Hacı Bektaş Veli Dergâhından taraflar hiç bir istekte bulunmamışlardı ve biz de bir müdahalede bulunmadık. İlk defa Hacı Bektaş Veli Dergâhı istek üzerine devreye girmiştir. Daha önce söz konusu grupla dedelerin huzurunda defalarca görüşülmüş olması iddiası Hacı Bektaş Veli Dergâhının tarihsel görevini ve konumunu bilmemek demektir.  5


SACAYAK

Özel Sayı

İngiltere Alevi Kültür Merkezi Cemevi

Cemevinin Kaderi Dergâh’a Değil, İngiliz Mahkemelerine Emanet(!) Ahmet Koçak

İ

NGİLTERE ALEVİ KÜLTÜR MERKEZİ (İAKM) Cemevi 1993 yılında kuruldu, ancak son üç yıldır sıkıntılı bir dönem yaşamakta. Bu sıkıntılı dönemle ilgili olarak, bu yıl içinde iki kez gittiğim Londra’da yaşayan Alevi-Bektaşi canlardan edindiğim izlenimlerimi kısaca paylaşmak istiyorum. Görüştüğüm kişiler arasında taraflarla birinci derecede yakın akrabalar olduğunu da baştan belirteyim. Mayıs 2009 tarihine kadar İAKM yönetiminde olan Hüseyin Çifçi ve arkadaşları, kendi yönetimlerine karşı gelişen muhalefeti bertaraf etmesini ustalıkla başarmış ve bir anlamda İAKM’yi “dikensiz gül bahçesine” çevirmişler. Mayıs 2009’da yapılan kongrede de yönetimi kendilerinin belirleyeceğini düşünen grup, bugün sorun yaşadıkları kişilerle tek bir liste olarak seçime girmiş ve kazanmışlar. Ancak Yönetim Kuruluna seçilen üyelerin çoğunluğu, ilk Yönetim Kurulu toplantısında Başkanlığı ve Yürütme Kurulunu eski yöneticilere, yani Hüseyin Çifçi’lere vermeyince olanlar olmuş. Eski yöneticiler nasıl bir “gaflete” düştüklerini o zaman anlamışlar.

Mayıs 2009’da yapılan kongrede yönetimi kendilerinin belirleyeceğini düşünen grup, bugün sorun yaşadıkları Mahkeme Kapılarında kişilerle tek bir liste Bu kesim, yetkiler ellerinden alınınca ellerindeki kozu kullanıp, yö- olarak netimi yeni yöneticilere yar etmemeye ya da dar etmeye girişmişler seçime girmiş ve ve sorun açığa çıkmış. kazanmış.

6


Ekim 2011

Ancak Yönetim Kuruluna seçilen üyelerin çoğunluğu, ilk toplantıda Başkanlığı ve Yürütme Kurulunu Hüseyin Çifçi’lere vermeyince olanlar olmuş.

SACAYAK

Toplum adına kurulan Cemevi binalarının tapuları kendi üzerilerinde olduğu için kendilerini İAKM Cemevi’nin sahibi sayan eski yöneticiler mahkemeye başvurmuşlar. İAKM Cemevi, İngiliz yasalarına göre “kamu yararına çalışan kuruluş” (Charity) statüsünde olduğu için davaya ilgi mahkeme bakmış. Mahkeme yapılan kongreyi onaylamış ve seçilen yönetim göreve başlamış. Hüseyin Çifçi de üye toplantısında yaptığı bir açıklama ile yeni yöneticileri duyurmuş. Ancak mahkemenin verdiği kararı kabul etmiş görünen eski yöneticiler, İAKM içinde tartışmaları sürdürmüş. Sorunlar, kurumun tüzüğü çerçevesinde çözülemediği, yeni bir kongre yapılamadığı için çözüm tekrar mahkemede aranmış. Mahkeme, dava sonuçlanana kadar yönetimi, kendi atadığı geçici bir mütevelli heyetine bırakmış ve iki taraftan ikişer kişiyi bu heyete atamış. Ancak bu atanan geçici mütevelli heyeti, uzlaşmaz hale gelmiş tarafların eşit sayıda temsilcilerinden oluştuğu için karar alamaz, iş yapamaz, yönetemez hale gelmiş. Geçici mütevelli heyeti çalışmaz durumdayken, binaların tapularını toplum adına, adlarına kayıtlı olarak tutan eski yöneticiler, gerekli hiçbir işlemi yapmamakta direndiği için İAKM’nin bankalardan aldığı borçların geri ödemesi aksar, faizleri artar. İşlemler geciktikçe İAKM’nin kaybı da her geçen gün artmaktadır. Davanın 23 Temmuz 2012’ye ertelenmesiyle, bankalara aşırı ödeme yapılması zorunluluğu ile karşı karşıya olan ve yaşanan krizden dolayı Londra’da yaşayan Alevi-Bektaşi toplumunun kuruma karşı güvenin sarsılacağından kaygı duyan son seçilmiş yöneticiler, sorunun çözümü için Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Sn. Veliyettin Ulusoy’a başvurmuşlar. Alevi-Bektaşi Erkânı İçinde Çözümsüzlük İsrafil Erbil, 10-11 Eylül tarihinde Hacıbektaş’ta yapılan “Dergâh’ta Birlik” toplantısına katılmıştı. Toplantıdan sonra Londra’ya döndüğünde beni telefonla arayarak, Sn. Veliyettin Ulusoy ile Hacıbektaş’ta yaptığı görüşmeyi anlattı. O görüşmede alınan kararın, yani İAKM’de yaşanan sorunların çözümü için Dergâh’tan gelmesi gereken heyetin bir an önce gelmesi konusunda yardımcı olmamı istedi. Ben de gerekli görüşmeleri yaparak 26-27 Eylül tarihlerinde heyetin Londra’da olabileceğini kendilerine ilettim. Sn. İsrafil Erbil’in, “Zamanınız uygun ise sizin de gelmenizi isteriz” diye daveti üzerine ben de Dertli Divani Baba ile birlikte 26 Eylül tarihinde Londra’ya gittim. Londra’da, iki gün süren “tarafları yüz yüze getirme çabaları” sürecine Londra’da yaşayan Hasan Kocaoğlu ve Ziya Güneş canlar ile birlikte baştan sona birebir tanıklık ettim. Taraflardan biri olan Sn. Hüseyin Çifçi, yapılan tüm görüşme taleplerine iki gün boyunca yanıt vermedi. Telefonda dahi görüşmeye yanaşmaması, bu görüşme girişimlerini tüm içtenlik ve can-başla 7


SACAYAK

Özel Sayı

yapan Sn. Hasan Kocaoğlu’nu da çileden çıkarttı. Sn. Kocaoğlu, Divani Baba’yı 28 Eylül günü havaalanına götürürken yolda sanki yaşanan bu sürecin suçlusu kendisiymiş gibi, “Bu meselenin başlangıcından bugüne çözümden yana çabalayan bir kişi olarak, bu iki gündür size yaşattığımız sıkıntılardan dolayı özür diliyorum, bizi affedin” diyerek özür üstüne özür diledi. Oysaki Hasan Kocaoğlu da bizler de gördük ki, aslında çözümden yana olmayan taraf, iki gün boyunca yapılan görüşme taleplerine yanıt vermeyenlerdir. İAKM Cemevinde üyeleri ve kamuoyunu bilgilendirmek üzere 27 Eylül akşamı yapılan toplantıda, Dertli Divani Baba ve Mehmet Turan Dede ile birlikte yürütülen “barıştırma, yüz yüze görüştürme” çabalarını aktardık. Yapılan bu “barıştırma” çabalarının sonuçsuz kalmasının nedenlerini söyleyerek, Dergâh adına gelen heyetin görevini tamamladığını, bundan sonra Dergâhın bütün tarafların tam teslimiyeti olmadan bir daha bu konuyla ilgili bir girişimde bulunamayacağını anlattık. Heyet Londra’dan ayrıldıktan sonra, Londra’da yayın yapan Türkçe gazeteler, bu anlatımdan yola çıkarak, konuyu “700 Yıllık Gelenek Bile Çözemedi” başlığı ile haberleştirdiler. Bu haberlerin yayımlanması üzerine Sn. Hüseyin Çifçi, Haber ve Avrupa gazetelerine tekzip niteliğinde yazılı açıklamalar gönderdi. Dergâh adına kendi ayaklarına kadar giden heyet ile görüş-

8

Aslında çözümden yana olmayan taraf, iki gün boyunca yapılan görüşme taleplerine yanıt vermeyenlerdir.

Avrupa gazetesi 29 Eylül 2011


Ekim 2011

SACAYAK

meyen Sn. Çifçi’nin bu açıklamalarındaki lafebeliklerini bir kenara korsak, asıl söylemek istediği şu cümlede yatıyor: “Burada yapılmak istenen İAKM ve Cemevi’ni işgal etmiş bir gurubun kanunsuzluklarını meşrulaştırma çabasıdır, amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.”

İki gün boyunca Dergâh adına gelen heyetin görüşme taleplerine yanıt verme; görüşmeden kaçmak için türlü dalaverelere başvur; sonra da Dergâh’ın görevlendirdiği dedeleri, “kanunsuzlukları meşrulaştırma” çabası gösterenler olarak suçla. Yaptığın aymazlıktır, utanmazlıktır.

İki gün boyunca Dergâh adına gelen heyetin görüşme taleplerine yanıt verme; görüşmeden kaçmak için türlü dalaverelere başvur; sonra da Dergâh’ın görevlendirdiği dedeleri, “kanunsuzlukları meşrulaştırma” çabası gösterenler olarak suçla. Ardından ne kadar, “Bizlerin dedelere de Dergâh’a da saygısı sonsuzdur” desen de yaptığın aymazlıktır, utanmazlıktır. Açıklamada Sn. Çifçi, “Bizzat benim de görüşmeyi reddettiğim tamamen yalan haberdir. Benim katılımcılar ile hiçbir telefon görüşmem olmadı” diyor. Dertli Divani’nin ısrarlı aramalarına yanıt vermeyen, telefonu yüzüne kapatan ve görüşmeyen kendisidir. Bu doğru, ancak Mehmet Turan Dede ile Dertli Divani ve ben gelmeden önce yaptığı telefon görüşmesine ne demeli? Mehmet Turan Dede, Londra’da yapılan toplantıda Sn. Çifci’yle yaptığı telefon görüşmesini ve onun görüşme isteğini reddettiğini anlattı. Hem de yanında şahitleriyle. Aşağıda yayınladığımız söyleşide de aynı konuyu teyit etti. Bu durumda Sn. Çifçi’nin bu sözlerinin inanılırlığı var mıdır? Alevi-Bektaşiler ve Mürşit kime inanmalı? Sn. Çifçi devam ediyor: “Yalnız kendileri ile ayrıca görüşeceğimizi bildirdim ve belirttiğim adreste de bizzat kendilerini bekledim. Maalesef teşrif etmediler.” Belirttiği adreste bekleyip beklemediğini bilmiyorum, fakat kendisi heyetin oraya neden gitmediğini gayet iyi biliyor. 27 Eylül akşamı yapılan üyeleri ve kamuoyunu bilgilendirme toplantısının sonlarına doğru Sn. Hasan Kocaoğlu’nu arayarak, “Tamam gelsinler, görüşeceğiz” diyen sizler değil miydiniz? Bu görüşme talebiniz üzerine, tarafların bir araya geleceğinin teyidini de aldıktan sonra Dertli Divani toplantıyı bitirdi. Sn. Hasan Kocaoğlu, buluşma yerinin adres bilgilerini almak için sizi tekrar aradığında siz ya da beraber hareket ettiğiniz kişiler, “Yalnızca Dergâh temsilcileri gelsin. Diğerlerini istemiyoruz.” demediniz mi? Siz kendisinin telefon aramalarını yanıtlamadığınız için Dertli Divani o anda yanınızda bulunan kişileri telefonla arayarak, “Bizimle alay mı ediyorsunuz? Biz yalnız gelip de ne yapacağız? Maksadımız tarafları tek tek dinlemek değil, tarafları bir araya getirerek yüz yüze dinleyip fikir sahibi olmaktır.” diyerek, neden gelmediğini yanımızda söyledi. Şimdi ben kulağıma mı inanayım yoksa size mi Sn. Çifçi? Cemevinde yaşanan sorunu gidermeye yardımcı olmaya çalışan Dergâh temsilcilerine yerel basına gönderdiği açıklamalar üzerinden saldırmak belli ki Sn. Çifçi’yi tatmin etmemiş. Habercem internet sitesi yazarlarından Binnur Arslan’a da bir mektup göndermiş. 9


SACAYAK

Özel Sayı

Bu mektup 10 Ekim 2011 tarihinde Sn. Arslan’ın “Sivas Şehitleri Yeni Bir İstismarın İçinde” başlıklı köşe yazısında yayınlandı. Bu mektubunda Sn. Çifçi, “Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak” diyerek, 27 Eylül’de Londra’da Sivas Şehitlerinin anısına yapılan anıtın açılışına katılan Dergâhın temsilcilerini, Sivas Şehitlerini istismar eden kişiler olarak gösterecek kadar da pervasızlaşmış.

Bu sorunun kaynağı aslında devletin Alevi-Bektaşi politikasıdır. Devletin bu politikası sonucu AleviBektaşi toplumu, Sorunun Kökü Daha Derinlerde yirmi yıldır inançsal, İAKM içinde bir yönetim krizi gibi görünen bu sorunun nedenleri, kültürel birliğini kökleri aslında çok daha derinlerdedir. Bu sorun aslında tarafların sağlayamıyor, Aleviliği tanımlama ve anlamlandırmadaki fikir ayrılıklarından gün geçtikçe kaynaklanmaktadır. daha da dağılıyor.

Olayla ilgili kişilerle yaptığımız söyleşileri okuyunca göreceksiniz ki, İAKM’de yaşanan sorun, Alevi-Bektaşi toplumunun son yirmi yıldır yaşadığı sorundan ayrı değildir. Bu sorunun kaynağı devletin Alevi-Bektaşi politikasıdır. Devletin böl-yönet politikası sonucu Alevi-Bektaşi toplumu, ne yazık ki, inançsal, kültürel birliğini sağlayamıyor, gün geçtikçe daha da dağılıyor. Devlet, bu politikasını hayata geçirmek için önce “kendi Alevisini” yarattı. Daha sonra yarattığı bu “Alevilerle” ve Alevilerin “aptal dostları” ile “İslam içi–İslam dışı”, “Ali’li–Ali’siz Alevilik” tartışmalarını Alevilerin gündemine sokmakta başarılı oldu.

10

Avrupa gazetesi 29 Eylül 2011


Ekim 2011

SACAYAK

Devlet buna neden ihtiyaç duydu? Doksanlı yılların başlarında Türkiye’de gelişen toplumsal muhalefet, farklı kültür ve inançlardan toplumsal kesimlerin dile getirdiği demokrasi, temel hak ve özgürlükler istemleri, birçok kesimi bir araya getirmeye başlamıştı. Bu durum devleti, devlet erkini elinde bulunduran yönetici sınıfı rahatsız etti. Bunun üzerine devlet, geçmişte yaptığı gibi böl-yönet taktiğini uygulamaya başladı. Amaç belli: Alevi toplumunu sindirmek, demokrasi mücadelesinden tecrit etmek! Devlet, önce Alevilerin içerisinden politikalarına uygun yandaşlarını seçti. Onlara isimleri Aleviliğin değerlerini çağrıştıran kurumlar kurdurdu. Daha sonra bu kurumlar aracılığı ile politikalarını uygulamaya koyuldu. Bu kurumlar aracılığı ile Alevilerin demokrasiden, soldan, emekten, ezilen halklardan yana tavır almasını, bölücülük, aşırı solculuk olarak yansıtmaya başladı. Devletin bu politikası zaman içinde Alevi-Bektaşi toplumunun kendi gücü ile oluşturdukları kurumlarında da yer bulmaya başladı. Bunda, devletin ve yandaşlarının yarattıkları yapay sorunlara, Alevi dostu gözükenlerin çanak tutmasının da etkisi oldu. İAKM’nin yaşadığı sorunun kaynağı özetle budur. Bu Dosyayı Neden Hazırladık?

İAKM’deki sorunun çözümü için iyi niyetli bir girişimde bulunan Dergâhın etkisizleştirilme çabaları, kara çalmalar, suçlamalarla karşılaşması Alevi-Bektaşi toplumun yararına değildir. Peki, ama bu çabalar kimin yararınadır?

Hacı Bektaş Veli Dergâhı kurulduğu günden bugüne kendisine teslim canların inanç ve yol ile ilgili taleplerine yanıt vermektedir. Bugüne kadar bu kapıya gelen geri çevrilmemiştir. Yaklaşık üç yıldır sorun yaşayan İAKM Cemevi’nin sorunlarının çözümü için Postnişine başvuranların isteği de reddedilmeyerek gerekli girişim yapılmıştır. Bu girişimin neden başarısızlıkla sonuçlandığını yukarıda anlatmaya çalıştık. Yaşanan bu sürecin sonunda Alevi-Bektaşi toplumunun Serçeşme’si, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı taraflardan birinin basında yürüttüğü karalama, suçlama kampanyası ile karşı karşıya kaldı. Dergâhın çabaları, kara çalmayla etkisizleştirilmeye çalışıldı. İAKM’deki sorunun çözümü için iyi niyetli bir girişimde bulunan Dergâhın etkisizleştirilme çabaları, kara çalmalar, suçlamalarla karşılaşması Alevi-Bektaşi toplumun yararına değildir. Peki, ama bu çabalar kimin yararınadır? Dergâhı basın aracılığı ile acze düşürmeye çalışanlar bu gerçeği bilmelidir. Yaşanan sorunun çözüme kavuşmasını istemeyenler bellidir. Bunun sorumlusu kendilerini yoldaymış gibi göstermeye çalışan, ama iradesini yola teslim etmeyenlerdir. Onlar, kendilerini iyi bilirler. Konu ile ilgili görüşüne başvurduğumuz Sn. Veliyettin Ulusoy, yaşanan sorunun bu boyuta getirilmesine çok üzüldüğünü, bundan sonra Dergâhın bu konu ile ilgili medyada tartışılmasının doğru olmayacağını söyledi. Öncelikle Sn. Ulusoy’un bu düşüncesini aktarmak ve Dergâh’ın bu olay karşısındaki tutumunun nasıl olduğunu 11


SACAYAK

Özel Sayı

bütün yönleriyle kamuoyu ile paylaşmak istedik. İkincisi, olayın taraflarına başvurarak aldığımız bilgilerle kamuoyunu birinci elden bilgilendirmek üzere bu dosyayı hazırladık. Söyleşi İsteğimizi İlettik Konu hakkında söyleşi yapmak isteğimi bildirmek için Sn. Hüseyin Çifçi’yi iki kez aradım. Kendisine işyeri telefonundan da ulaşamayınca, daha önce neden aradığımı belirtmiş olduğum aynı işyerinde çalışan Sn. Ali Köroğlu, benden telefon numaramı isteyerek soruları kendi e-posta adresine göndermemi söyledi. Sorularımı, 13 Ekim 2011’de Ali Köroğlu’nun e-postası aracılığıyla ile gönderirken kendisine şu notu da yazdım: Sn. Hüseyin Çifçi, Londra Cemevinde yaşanan sorunlar son zamanlarda yine medyada, özellikle Londra’da yayın yapan Türkçe medyada yer almaya başladı. Medya üzerinden yürütülen tartışmalar Hacı Bektaş Veli Dergâhı eksenli olunca Türkiye Alevi-Bektaşi kamuoyunu da yakından ilgilendirmeye başladı. Siz de iyi bilirsiniz ki, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı, Anadolu Alevi-Bektaşilerin inanç merkezi, Serçeşme’sidir. Anadolu Alevi-Bektaşileri geçmişte olduğu gibi bugün de Serçeşme’sini gözünden sakınır. Hal böyle olunca Dergâh eksenli tartışma Türkiye AleviBektaşi kamuoyunu tedirgin etmeye başlamıştır. Yanlış zeminde yapılan bu tartışmalara bir son vermek ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek için, Postnişin Sn. Veliyettin Hürrem Ulusoy’un bilgisine de başvurularak ilgililerin hepsiyle söyleşiler yapıp kamuoyuna sunmak istiyoruz. Sorularımıza vereceğiniz yanıtları olduğu gibi yayınlayacağımızı meslek ahlakımız gereği bilmenizi isterim. Genel Ajans adına Ahmet Koçak

Konu hakkında

Bu e-postaya yanıt gelmesini 16 Ekim 2011 tarihine kadar bek- söyleşi yapmak ledim. Yanıt gelmeyince kendilerine ikinci bir e-posta gönderdim: isteğimi Sayın Ali Bey, Sizinle telefonda görüşmüş ve e-posta adresinizi alarak Sayın Hüseyin Çifçi Bey’in yanıtlaması için sorularımızı göndermiştik. Bir sorun olursa Hüseyin Bey’in bize sorması için telefon numaramızı da bırakmıştık. Aradan dört gün geçti. Henüz bir haber çıkmadı. 12

bildirmek için Sn. Hüseyin Çifçi’yi iki kez aradım. Görüşemedim. Sorularımı, e-posta ile gönderirdim. Yanıt alamadım.


Ekim 2011

SACAYAK

“Postnişin Lütfen daha önce gönderdiğimiz e-postamızı aldı iseniz Sayın Veliyettin söyleşi için göndermiş olduğumuz sorularımızın yanıtını ne Hürrem Ulusoy zaman göndereceğini Hüseyin Bey bize bildirebilir mi? Eğer ve bu yola emek e-postamız elinize ulaşmadı ise bu e-postamıza yanıt vermevermiş, nizi rica ediyorum. gönül vermiş İyi çalışmalar... her bir canımıza, benim ve Ahmet Koçak arkadaşlarımın Yazdığım bu e-postaya bir gün sonra 17 Ekim 2011’de Hüseyin boynu kıldan Çifçi kendi e-postasından yanıt yazdı. Sn. Çifçi, gönderdiğimiz soincedir.”

ruları yanıtlamak yerine kısa bir açıklama yazmıştı: Sn. Ahmet Koçak,

Londra Cemevinde toplantı

İngiltere Alevi Kültür merkezi ve Cemevi’nde yaşanan sorunları Hacı Bektaş Veli Dergâh’ıyla ilişkilendirilmek, haddi bilmezliktir. Benim ve arkadaşlarımın yaklaşım tarzı, anlayışı bu olamaz. İAKM ve Cemevi’nde yaşanan, ahlak ve edep dışı olayları Dergâhımızla bağdaştırmak, bizler için uzaktan yakından mümkün değildir, haddimiz değildir. Cemevini kuranlar, 16 yıl boyunca hizmet edenler çok iyi bilmekteler ki, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı, Alevi-Bektaşi’lerin inanç merkezi, Serçeşme’sidir ve bu inancı iliklerine kadar sindirmişlerdir. Gönül erlerinin en önemli gayelerinden biri, Hacı Bektaş Veli’nin ışığına kör bakmamaktır. Pirimiz, Önderimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Şeriat makamında yer alan kişi, kurum vs. tapusu altında değildir. Beşeri dünyada varlığını, birliğini ‘Ben Alevi Bektaşi’yim diye sürdüren herkesin göz bebeği, önderi ve büyüğümüzdür. Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin yolu, yolumuzdur. Postnişin Sayın Veliyettin

13


SACAYAK

Özel Sayı

Hürrem Ulusoy ve bu yola emek vermiş, gönül vermiş her “Hak aramak bir canımıza, benim ve arkadaşlarımın boynu kıldan incedir. için adalete

ve merhametli insanlara sığınmamız, yolumuza olan sevdamızdandır. Bağımsız bir ülkede yaşıyor olmamız, vicdanı hür insanlara daha yakın olduğumuz anlamı da taşır. Bağımsız ve gelişmiş bir ülkede, yasaların dışında bir arayışa İnançlarımız, yolumuz, önderlerimiz hiç bir zaman bizlerin girmemiz, gösteriş ve ekmek kapısı olmamıştır. işin ciddiyetinden ve yolumuzun Yanlış ve doğrular noktasında temelden anlayış farkı olan erkânından uzak tarafların, edep, erkân ve ahlaki değer zıtlıklarından dolayı, bir modeldir.”

İngiltere’de yaşanan olaylar üç yıldır devam etmekte. İlk 12 ay, hiç bir mahkeme açmadan, meseleleri kendi içimizde halledebilmek için bizlerin olağanüstü gayret gösterdiğimiz bilinmekte ve zaman içersinde bu gayretimizin üzeri kapatılamayacak şekilde daha net görülecektir. Olaylar ahlak, haysiyet ve cesaret sınırsızlığına vardırılınca, doğumdan ölüme kadar mükellefi olduğumuz değerlere sahip çıkmamız, kayıtsız şart olmuştur. Yani, Hak aramak için adalete ve merhametli insanlara sığınmamız, yolumuza olan sevdamızdandır. Bağımsız bir ülkede yaşıyor olmamız, vicdanı hür insanlara daha yakın olduğumuz anlamı da taşır. Bağımsız ve gelişmiş bir ülkede, yasaların dışında bir arayışa girmemiz, işin ciddiyetinden ve yolumuzun erkânından uzak bir modeldir.

konu, yasalara intikal etmiştir. Kamuoyunu ve yol gönüllülerini daha fazla meşgul etmemek, incitilmelerine fırsat vermemek adına, mahkemeler sonuçlandıktan sonra açıklama yapmak, söyleşide bulunmak çok daha önemsediğimiz bir konudur.

Mahkemeye başvuran gurup adına Hüseyin Çifçi Gelen bu yanıta aynı gün yazdığım ve aynı zamanda yanıt alamadığım son olan e-posta da şu oldu: Sn. Hüseyin Çifçi, Öncelikle e-postamızı yanıtladığınız için teşekkür ediyorum. Gönderdiğimiz sorulara yanıt verip vermemek tabii ki, sizin takdirinize kalmıştır. Yazdığım e-postada da belirttiğim gibi, İAKM Cemevi tarafları ve Türkiye’den gelen heyetle yaptığımız bu söyleşiler Postnişin Sn. Veliyettin Ulusoy’un bilgisi dâhilinde olmaktadır. Sn. Veliyettin Ulusoy son zamanlarda medya üzerinden yaptığınız tartışmaların son bulması ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek için kendisi de bu sürece ilişkin sorularımızı yanıtladı. Daha önce de belirtmiştim, amacımız kamuoyunu tarafsız bilgilendirmektir. Bunun için de sizin görüşlerinizi almadan 14


Ekim 2011

SACAYAK

bu dosyayı yayınlamak istemedim. Bu durumda yazmış olduğunuz bu yanıtı ve size gönderdiğimiz sorularımızı kamuoyu ile paylaşmak durumundayım. Bilgilerinize Genel Ajans adına Ahmet Koçak Hüseyin Çifçi’ye, MS-Word dosyası olarak gönderdiğimiz açıklamalar ve yanıtlamadığı sorularımız da şöyledir: Sn. Hüseyin Çifçi E-posta ile: [korogluali@yahoo.com] [13 Ekim 2011] Sayın Çifçi, Gün içinde sizi iki kez telefonla aradım. Sizi işyerinden bulamadığımdan Sn. Ali Köroğlu ile konuştum. Ali Bey’e bahsettiğim konudaki sorularımı aşağıda yolluyorum. En kısa zamanda yanıtlamanızı rica ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Ahmet Koçak Genel Ajans BDO Ltd. Şti. Gönderdiğimiz sorulara yanıt verip vermemek, tabii ki, takdirinize kalmıştır. Amacımız kamuoyunu tarafsız bilgilendirmektir. Bunun için sizin görüşlerinizi almadan bu dosyayı yayınlamak istemedim. Bu durumda yazmış olduğunuz yanıtı ve size gönderdiğimiz sorularımızı kamuoyu ile paylaşmak durumundayım.

Sorular: 1) Londra Cemevi’nde Mayıs 2009 tarihinde yapılan kongrede başlayan sorun büyüyerek bugün bir başka boyuta geldi. Yaşanan bu krizin taraflarından biri olarak sizi krize ve dolayısı ile mahkeme kapılarına götüren nedenler nelerdi? Bu süreci kısaca anlatır mısınız? 2) Bu krizi çözmek ve krizi doğuran nedenleri ortadan kaldırmak için hiçbir girişimde bulundunuz mu? Bulundunuz ise ne gibi girişimlerdi bunlar? Ne sonuç verdi? 3) Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nı krizde olan bir Alevi toplumunun sorunlarını çözmede kararına saygı gösterilecek makam olarak görüyor musunuz? Bu durumda toplumun genel yararına, adaletle karar vereceğine teslim-rıza mısınız? Böyle görüyorsanız, Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Sn. Veliyettin Ulusoy’dan kriz başladığında ve sonrasında sorunu çözmesi için sizlere yardımcı olmasını rica ettiniz mi? Ettiyseniz Sn. Ulusoy’un size yanıtı ne oldu? Sorunu çözmek için girişimleri oldu mu? Bu girişimler neden sonuç vermedi? Dergâh’ı böyle görmüyorsanız, neden bir yandan mahkemeye giderken öte yandan Postnişin Efendiden yardım istiyorsunuz? 15


SACAYAK

Özel Sayı

4) Sn. Veliyettin Ulusoy, Sn. İsrafil Erbil’in ricası ve talebi üzerine 26-27 Eylül tarihlerinde Dertli Divani ve Mehmet Turan dedeyi Londra’ya gönderdi. Dergâhtan gelen bu heyet, İAKM Cemevi’nde yaptığı bilgilendirme toplantısında, sizinle görüşme talebine olumlu yanıt almadığını açıkladı. “Mihman Ali’dir” diyen bu Yol’u sürdüren iki dede Türkiye’den gelmişken kendileriyle görüşmekten kaçınmanızın nedeni nedir? 5) Dergâhtan gelen heyetin Türkiye’ye dönmesinden sonra Türkçe yayın yapan yerel Londra basınında çıkan haberlere karşı yazılı açıklamalar yaptınız. “Haber” adlı gazetenin 341. sayısının 10. sayfasında yayınlanan açıklamada, “Barış görüşmeleri göreviyle geldiklerini ifade eden kişiler herhangi bir temsil yetkisi olmayan kişilerin gösterdikleri faaliyetleri meşrulaştırma çabalarında başka bir şey değildir” diyorsunuz. Öncelikle “Haber” gazetesi sizin açıklamanızı tam olarak yayınladı mı, yani yukarıdaki satırlar sizin açıklamanızın bir parçası mı? Eğer açıklamanız aynen gazetede yayınlandığı gibiyse, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın icazetli dedeleri Dertli Divani ile Mehmet Turan’ın sizinle görüşmeye “Mürşit Vekili” olarak gönderilmiş olduğunu ve Postnişin Efendiyi temsil ettiğini ve bunun sorunun taraflarına önceden bildirilmiş olduğunu kabul etmiyor musunuz? 6) Görüldüğü kadarıyla sorun hemen çözülecek gibi değil. Mahkeme devam ediyor, ama mahkeme sonuçlanıncaya kadar da Cemevi ile ilgili yapılması gereken işler, acil çözülmesi gereken sorunlar var. Bunlar aynı zamanda Alevi-Bektaşi kamuoyunun yanıt beklediği sorulardır: En başta bankalardan alınmış kredilerin düzenli aylık geri Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın ödemelerinin yapılması gerekiyor.

icazetli dedeleri

Bu ödemelerin aksaması durumunda Cemevi, bankaların Dertli Divani ile Alevi-Bektaşi toplumunun ortak malı olan mülkleri haciz al- Mehmet Turan’ın tına aldırarak haraç-mezat sattırması tehdidi ile karşı karşıya. sizinle görüşmeye

Bu ve benzeri sorunların çözülmesi için ne gibi girişimleri- “Mürşit Vekili” olarak niz olacak? gönderilmiş

7) Son olarak sormak istediğim soru, 10. Ekim 2011 tari- olduğunu ve hinde Binnur Aslan’ın Habercem’deki köşesinde yer verdiği Postnişin Efendiyi mektubunuzda şöyle diyorsunuz: temsil ettiğini

“Sivas şehitlerinin anıtını Londra’ya diktik yalanını kabul etmiyor yaymak için kolları sıvamışlar. Sivas şehitleri üzerinden musunuz? 16


SACAYAK

Ekim 2011

Londra Pir Sultan anıtının açılmasını bir istismar olarak gördüğünüzü söylüyorsunuz. Hasret Gültekin’in eşi Sn. Yeter Gültekin bunun bir istismar olduğunu kavrayamadı da o yüzden mi açılışa katıldı sizce?

yapılan bu istismarın izahı yok!.. (…) Kuzey Londra bölgesinde yer alan, küçük bir mahallenin en berbat mekanı olması açısından başı çeken bu yeri, Hackney Belediyesi kadınlara tahsis ediyor!. Öyle günün her hangi bir saati tek başına gezilebilecek bir yer değil.(…) İzbe olmasından dolayı, uyuşturucu müptelaları ve uyuşturucu alışverişinin yapıldığına bu alanda rastlamak oldukça olağan bir görüntü. Tamamı bir dönümlük olan bu mekânın, 1 metrekarelik çok küçük bir bölümü çiçeklendirilmiş ve küçük tabelaya Sivas katliamında adı geçen 33 canın isimleri iliştirilmiş.(…). ‘Sivas şehitlerini anmak için buradayım’ diye oraya uğrayan gençler, olsa olsa, uyuşturucu kullananlar ve satıcılarıyla hasbıhal olması, kaçınılmaz bir zorunluluk.(…) Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?” Bu anıtın açılmasını ve kamuoyuna tanıtılmasını bir istismar olarak gördüğünüzü söylüyorsunuz. Şayet bu bir istismar ise açılışa katılan diğer kişileri bir kenara bırakalım, sizin de dediğiniz gibi “geride kalan” yakınlardan biri olan Hasret Gültekin’in eşi Sn. Yeter Gültekin bunun bir istismar olduğunu kavrayamadı da o yüzden mi açılışa katıldı sizce?

Daimi

Edepsizden, Erkânsızdan, Yolsuzdan Üç dertten korkarım, ben bu cihanda Kulak sağır, gözü âmâ, dilsizden Bülbül şad olamaz vakti figanda Bağbansızdan, bahçesizden, gülsüzden Arif olan kemlik etmez sözünde Avcı olan dönmez gider izinde Âşıklık ne arar onun özünde Ateşsizden, dumansızdan, külsüzden Daimî der ki kalbini yokla Arif ol arifin sözünü hakla Kadir Mevla’m beni üç kuldan sakla Edepsizden, erkânsızdan, yolsuzdan

17


SACAYAK

Özel Sayı

Dergâhı Temsilen Londra’ya Giden Dertli Divani Baba Sorularımızı Yanıtladı

Dergâh’a Özünü Teslim Etmeyen Sadece Kendini Küçültür 26-27 Eylül 2011 tarihlerinde Londra Cemevi’nde yaşanan sorunların çözümü için bir dizi görüşme yapmak üzere Londra’ya gittiniz. Bu sürecin nasıl geliştiğini anlatır mısınız?  Londra cemevi yaklaşık üç yıldır çok ciddi sorunlar yaşıyordu. Zaman zaman yerel gazetelere yansıyan bu sorunlar hepimizi üzüyordu. Toplumun birbirini yıpratmadan, kuruma zarar vermeden bir an önce sorunların tatlı bir sonuca bağlanmasını gönülden arzuluyorduk, ama bu olmadı. 10-11 Eylül 2011 tarihinde “Dergâhta Birlik” adı altında Hacıbektaş’ta yapılan toplantıya İAKM ve Cemevi adına İsrafil Erbil de gelmişti. Bir ara ayaküstü görüştüğümüzde İsrafil Erbil şunları söyledi: “Veliyettin Efendimize halimizi arz ettik. Londra’ya gelip bizi diğer arkadaşlarla yüz yüze dinleyin; vereceğiniz karar ne ise biz, ‘Allah, eyvallah’ diyeceğiz dedik. Kendisi de ‘Ben bu aralarda gelemem, ama size temsilci gönderebilirim’ dedi.” Ben de “Eyvallah, umarız her şey güzel olur” dedim. Daha sonra Veliyettin Efendim bana, “Mehmet Turan Dede Londra’ya program icabı gidecekmiş; o dönmeden sen de iki gün zaman ayırıp bizi temsilen gidersen ve bu hizmeti beraber yaparsanız iyi olur. Her iki tarafı yüz yüze dinleyip yolumuz erkânına göre çözüm olabilecek bir ortamı sağlayın. Çözüm olmasa da en azından karşılıklı uzlaşmaya yönelik adımlar atılır ve umut olursa ileriki zamanda bize düşen hizmet ne ise gereğini yapalım” dedi. Eyvallah deyip, destur alıp, 26 Eylül 2011’de Londra’ya Ahmet Koçak ile beraber gittim. 18

Bir yıl önce İAKM’nin düzenlediği halk konserine Londra’ya gittiğimde, CEM TV’de Binnur Arslan, Ali Öztürk ve Ali Güneş Londra Cemevi’nin sorunlarını anlatıyorlardı. Konser sonrasında kendi adıma, özel olarak Hüseyin Çifçi’yi ziyaret ettim. Bu sorun gazetelere, televizyonlara yansıtılmamalı diye düşüncelerimi paylaştım.


Ekim 2011

Ali Öztürk, Cemevi kurucularından Hasan Kocaoğlu’nu arayarak, “Saat 22.00’de gelsinler, yalnız Mehmet Turan Dede’yi istemiyoruz” demiş. Mehmet Turan Dede anlayış gösterdi, “Yeter ki müşkül çözülsün, ha Divani, ha ben, fark etmez” dedi. Biz de görev icabı hoş gördük.

SACAYAK

Bu sorunun çözümü için Dergâha taraflardan daha önce başvuru oldu mu? Oldu ise neler yaptınız?  Hayır, bu istek ilk kez geldi. Ancak bundan bir yıl önce İAKM’nin düzenlediği halk konserine Londra’ya gittiğimde, Cemevinde otururken CEM TV’de Binnur Arslan, Ali Öztürk ve Ali Güneş konuk olmuş, Londra Cemevi’nin sorunlarını anlatıyorlardı. Konser sonrasında kendi adıma, özel olarak Hüseyin Çifçi’yi işyerine giderek ziyaret ettim. İki saat kadar sohbet edip kendisini dinledim ve yolumuz erkânına göre bu sorun çözülmeli; gazetelere, televizyonlara yansıtılmamalı diye düşüncelerimi paylaştım. Ayrıca Meryem Öztürk’ü de evlerinde ziyaret etmiş, dinlemiş ve aynı şekilde fikrimi söylemiştim. Veliyettin Ulusoy’un sizi ve Mehmet Turan Dede’yi bu sorunu çözmek için görevlendirdiğini söylüyorsunuz. Bu konuya bir açıklık getirir misiniz?  Dergâh, dolayısıyla Postnişin Veliyettin Ulusoy Efendimiz inançsal açıdan Alevi-Bektaşi toplumunun gönülden bağlı olduğu Hünkâr Hacı Bektaş Veli makamını temsil ediyor. Müşküllerin çözümü konusunda en üst makam da burasıdır. Bu yolda verilen göreve eyvallah denilir ve kılı kırk yararcasına, yol ne diyorsa eksiksiz verilen görevi yerine getiririz. Sn. Ulusoy ve dolayısı ile Dergâh bu tarz sorunlarda nasıl bir yöntem izlemektedir? Yani bu durum yolun kurallarına göre çözülebilecek bir durum mudur?  Dergâh’a halini arz eden her bir can ya da toplum, eğer iradesini teslim ederse, Dergâh da yolun kuralına göre çözüm için üşenmeden ilgili canlarla temas kurup yüz yüze gelmelerini sağlamak, karşılıklı dinleyip çözüm ya da en azından çözüme doğru yol almak için önce temsilcilerini gönderir. Çözüm, yola ikrarlı olanların göstereceği teslimiyettedir. Bu teslimiyet toplumsal iradeye, mürşide ve yoladır. Bu yolda çözümsüz hiçbir sorun yoktur. Yeter ki, yola bağlı ve teslim olalım; Allah, eyvallah diyelim. Bu bağlılık ve teslimiyet olmazsa çözüm yok demektir. Kırk yıl öncesine kadar yüzyıllar boyu Alevi-Bektaşiler mahkeme kapılarına gitmemiş. En büyük sorunlar dahi cemlerde muhabbet erkânı içinde çözülmüş. Bizim köyde 1978 yılında yaşanan bir kan davasının çözümüne barışın sağlanmasına bizzat şahit oldum. Londra’ya son gittiğinizdeki yaptığınız görüşmeler hakkında bilgi verir misiniz?  26 Eylül 2011’de öğle saatinde Londra’ya indiğimde Nurhaklı canlardan ve cemevi yönetiminden Ziya Güneş bizi karşıladı. Ziya Can’ın evinde biraz dinlendikten sonra cemevine gittik. Bizden daha önce Londra’ya gelen Mehmet Turan Dede cemevindeydi. Mehmet Turan Dede taraflardan Hüseyin Çifçi ile yaptığı görüşme hakkında bilgi verdi: Hüseyin Çifçi’yi iki gün önce telefon19


SACAYAK

Özel Sayı

la aradığını, Hüseyin Çifçi’nin kendisiyle görüşmek istemediğini, hatta “gidin memleketinize, bu işin çözümü yok kardeşim” dediğini söyledi. Mehmet Turan Dede, “Durum böyle. Bir de sen girişimde bulunursan iyi olur.” dedi. Bunun üzerine Ali Öztürk’ü telefonla aradım, ulaşamadım. Ali Öztürk’e ulaşamayınca, kızı Fatoş’u aradım, geliş nedenimizi anlattım. O da “Hoş gelmişsiniz, inşallah bir araya gelirler çok iyi olur” diye güzel temennilerde bulundu. Babasının şu an yolda olduğunu, ona ulaşıp bize bilgi vereceğini söyledi. Yirmi dakika geçmeden aradı, “yarım saat sonra eve gelecekler, ararsanız ya da giderseniz görüşürsünüz” dedi. Yarım saat sonra Ali Öztürk’ü aradım, “Eve gelmek üzereyim” dedi. “Tamam, görüşürüz” dedim, biz de yola çıktık. Evin kapı numarasını öğrenmek için tekrar aradığımızda, “Eve yeni geldik, şu an müsait değiliz” dedi. Ben de “Veliyettin Efendimin selamı var, kendisini temsilen geldik. Artık karşılıklı bir araya gelip yüz yüze konuşalım. Ben Erol Gülşen’le görüştüm, lütfen sen de Hüseyin Çifçi’ye haber ver bir araya gelelim” dedim. O da, “Tamam, arayayım, sonra size bir saat vereyim” dedi. Ali Öztürk, Cemevi ilk kurucularından Hasan Kocaoğlu’nu telefondan arayarak, “Saat 22.00’de gelsinler, yalnız Mehmet Turan Dede’yi istemiyoruz” demiş. Mehmet Turan Dede anlayış gösterdi, “Yeter ki müşkül çözülsün, ha Divani, ha ben, fark etmez” dedi. Biz de görev icabı hoş gördük. Hasan Kocaoğlu, Ahmet Koçak ve Ziya Güneş ile beraber gittik. Evde Ali Öztürk, eşi Meryem Öztürk ve kızı Bakiye vardı. “Hüseyin Çifçi ve Erol Gülşen canlar neredeler?” dedim. Ali Öztürk,

20

Mehmet Turan Dede taraflardan Hüseyin Çifçi ile yaptığı görüşme hakkında bilgi verdi: Hüseyin Çifçi’yi telefonla aradığını, Hüseyin Çifçi’nin kendisiyle görüşmek istemediğini, “Gidin memleketinize, bu işin çözümü yok kardeşim” dediğini söyledi.

Haber gazetesi 30 Eylül 2011


Ekim 2011

Ali Öztürk’le en az yarım saat konuştuk. Yolu, yordamı, kuralları kendisi de bilir, ama yine de tek tek anlattım. “Bunları tekrar Hüseyin Çifçi ile konuşun, çözüme doğru bir adım atılsın, yüz yüze gelinsin” dediğimde, “Yahu sadece bir dergâh mı var?” dedi.

SACAYAK

“Çifçi’nin bir arkadaşı kaza yapmış hastaneye gitmiş; gelemeyeceğini söyledi, Erol’dan da haberim yok.” dedi. Hal hatırdan sonra konuya girdik. “Bugüne kadar olan biten ne ise geride kaldı. Bundan sonrası için barışa doğru bir adım atılsın. İsrafil Erbil ve arkadaşları ‘Dergâh’ın bizi yüzleştirip, dinledikten sonra vereceği karara eyvallah diyeceğiz’ dediler. Hatta ‘ortak yönetim olsun, mahkemeler son bulsun davalar geri çekilsin, bankadan kredi çekilerek inşaat bitirilsin. Biz her türlü fedakârlığı yaparız’ diyorlar” dedim. Ali Öztürk, “Hayır, biz artık onlara inanmıyoruz” dedi. “Ama bakın biz devredeyiz, buraya dergâh adına geldik. Yüz yüze gelmenizin ne zararı var? Arayalım, Hüseyin Çifçi ve Erol arkadaşları gelsinler, cemevinden de kimi ve kaç kişiyi istiyorsanız onlar gelsin” dediğimde, “Hayır, burada bu akşam olmaz ve bir benlen de olmaz” dedi. Meryem Öztürk de hayır dedi. Bu arada Hüseyin Çifçi’yi aralıklı üç kez aradık cevap vermedi ve geri dönmedi. Erol Gülşen’i arayıp, “Niçin buraya gelmedin” dediğimde, “Bana kimse haber vermedi” dedi. “Ama ben sana gündüz telefonda akşama Ali Öztürk’e gideceğiz. Sen de irtibat kur ve gel demiştim” dediğimde sustu ve “Büyüklerimiz gel derse gelirim” dedi. Sonra, “Yarın bir araya gelmeye çalışacağız; sen, Ali Öztürk ve Hüseyin Çifçi ile cemevinden de üç kişi kimi isterseniz onların olacağı şekilde cemal cemale görüşelim” diyerek telefonu kapattık. Saat 00.30 olmuştu ve en son Ali Öztürk ile vardığımız karar: Her iki taraftan üçer kişiyle bir araya gelineceği, 27 Eylül günü en geç saat 14.30’a kadar Ali Öztürk arkadaşlarıyla gerekli görüşmeyi yapıp bize haber vereceği şeklinde oldu ve o gece ayrıldık. 27 Eylül günü Sivas Şehitleri Anıtının açılışını yaptığımız parktan daha ayrılmamıştık, saat 14.00 sularında Ali Öztürk, Hasan Kocaoğlu’nu telefonla arayıp Hüseyin Çifçi’nin gelmek istemediğini söylemiş. Hasan Kocaoğlu telefonu bana verdi. Ali Öztürk’le en az yarım saat konuştuk. Yolu, yordamı, kuralları kendisi de bilir, ama yine de tek tek anlattım. “Bunları tekrar Hüseyin Çifçi ile konuşun, çözüme doğru bir adım atılsın, yüz yüze gelinsin” dediğimde, “Yahu, sadece bir dergâh mı var?” dedi. Ben de, “Eyvallah inançsal açıdan en üst makam dergâhtır, ama size kâfi gelmiyorsa, siz burada çözüm için kimleri ve hangi kurumları istiyorsanız onların da gelmesine yardımcı olalım; hep birlikte buna karar verelim. Bugün yüz yüze görüşüp bunları konuşalım, birlikte bir tarih belirleyelim, o zaman tekrar bir araya gelelim. Yeter ki bu olumsuzluklar ortadan kalksın” dedim. “Evet, ben de bundan yanayım, ama Çifçi yanaşmıyor” diye ekledi. Ben de, “Lütfen bir daha konuş durumu anlat. Son kararınızı bir iki saate kadar bekliyorum. Dün de söylediğim gibi bu akşam saat 18.30’da cemevinde üyeler toplanacak; bizden haber bekliyorlar. Önce bu süreci olduğu gibi Veliyettin Efendimize telefonla anlatıp, söyledikleriyle birlikte topluma da açıklamada bulunacağız” dedim ve telefon görüşmesini bitirdik. 21


SACAYAK

Özel Sayı

Oradan Cemevine geldik. Hüseyin Çifçi’yi bizzat Hasan Kocaoğlu’nun telefonuyla aradım. Telefonu açtı, ben “Alo” dedikten sonra telefonu kapattı. Sonra üç kez aradım, açmadı. Ali Öztürk’ü arayıp, “Hüseyin Çifçi ya telefonu açsın ya da bu telefonu kendisi arasın, bir şey söylesin; bu yaptığı çok ayıp” dedim. “Haklısınız, ben bir arayayım” dedi. Bu ara Hüseyin Çifçi’yi tekrar aradım meşguldü. Görüştüklerini tahmin ettim, sonra tekrar aradım, hâlâ meşguldü. Biraz daha sonra aradım, yine cevap vermedi. Bir daha aradım, yine cevap vermeyince tekrar Ali Öztürk’ü aradım. “Ne oldu?” dedim. O da, “Bana da cevap vermedi” dedi. “Bak Ali Baba, az önce aradık meşguldü, sonra iki kez aradık yine cevap vermedi. Bu ne demek oluyor? Yani Hüseyin Çifçi, ‘Biz dergâha rağmen kimseyle görüşmek ve yüz yüze gelmek istemiyoruz’ demek mi istiyor?” dediğimde Ali Öztürk de, “Evet, biraz öyle herhalde” dedi. “Ali Baba, bunu bir araya gelip ya da telefonda açıkça söyleyebilirdi, niye bu şekilde davranıyor? Siz bilirsiniz. Biz görevimizi eksiksiz yaptık, ne yazık ki, bu görüşmeye kapıları kapatan Hüseyin Çifçi oldu. Biz bu durumu olduğu gibi Veliyettin Efendimize telefonda şimdi aktaracağız, onun söyleyecekleriyle birlikte bu iki günlük süreci olduğu gibi topluma açıklayıp yarın da Türkiye’ye döneceğiz” deyip telefon görüşmesini bitirdik. Sonra Veliyettin Efendimize her şeyi olduğu gibi en ayrıntısına kadar aktardık.

Biz görevimizi eksiksiz yaptık, ne yazık ki, bu görüşmeye kapıları kapatan Hüseyin Çifçi oldu.

Yaptığınız bu görüşmeleri Sn, Ulusoy’a anında telefonla aktar- Cemevine gelen dığınızı söylediniz. Sn. Ulusoy’un tepkileri ne oldu? Size hangi canlara olan biten her şeyi yöntemi izlemenizi tavsiye etti ve sonra neler oldu?  O da, “Hizmet hak için; biz hizmetimizi yapmış olduk. Bizim gücümüz yola bağlı olan canların sevgisi ve saygısıdır, yola teslimiyetidir. Bunlar olmayınca yapılacak bir şey olmaz. Tek tarafın teslimiyetiyle de olmaz. Her şeye rağmen ilerisi için kimse umudunu yitirmesin. En son yasaların kararına herkes mecbur razı olacak. Bütün oradaki canlara selam ve sevgilerimi iletin ve bilgi mahiyetinde bu yaptığınız görüşme sonucunu topluma da aktarın” dedi. Biz de Cemevine gelen bütün canlara olan biten her şeyi anlattık. Toplantı bitmek üzereyken Hasan Kocaoğlu yanımıza gelerek, “Ali Öztürk’ler telefon açtılar, görüşmeyi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Biz de sevindik, “Dostlar güzel bir haber var, umarız iyi olur. Görüşmek istediklerini belirtmişler. Bizim de görevimiz bu görüşmeyi sağlamaktı, ne güzel” dedik ve toplantıyı sonlandırdık. Hasan Kocaoğlu’na “Arayıp sorar mısın, nerede görüşeceğiz, kimleri istiyorlar” dedim. O da Ali Öztürk’ü aradı. Ali Öztürk telefonu Hüseyin Çifçi’ye vermiş. O da, “Ben kimseyle yüz yüze gelmek istemiyorum. Bizimle görüşmek istiyorsa heyeti bekliyoruz gelsinler görüşelim” demiş. Hasan Kocaoğlu da, “Siz ne diyorsunuz? Ali Baba az önce ne söyledi, sen neler söylüyorsun? Bir dakika, bu beni aşar, telefonu Divani Babaya veriyorum” demiş. Hüseyin Çifçi de, “Hayır, hayır verme, sen ilet” demiş ve telefonu kapatmış. 22

anlattık. Toplantı bitmek üzereyken Hasan Kocaoğlu yanımıza gelerek “Ali Öztürk’ler telefon açtılar, görüşmeyi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Biz de sevindik, “Dostlar güzel bir haber var, umarız iyi olur. Görüşmek istediklerini belirtmişler. Bizim de görevimiz bu görüşmeyi sağlamaktı, ne güzel” dedik ve toplantıyı sonlandırdık.


Ekim 2011

Hasan Kocaoğlu’na “Arayıp sorar mısın, nerede görüşeceğiz, kimleri istiyorlar” dedim. O da Ali Öztürk’ü aradı. Ali Öztürk telefonu Hüseyin Çifçi’ye vermiş. O da “Ben kimseyle yüz yüze gelmek istemiyorum. Bizimle görüşmek istiyorsa heyeti bekliyoruz gelsinler görüşelim” demiş.

Hasan Kocaoğlu can olayın şaşkınlığı içinde Ali Baba’yı tekrar arayarak, “Yahu Ali Baba, sen bana, ‘gelin yüz yüze görüşelim’ diye telefon açıyorsun; sonra Hüseyin Çifçi neler söylüyor. Bu ne kadar ayıp ve pervasızlıktır?” diye sitemde bulundu.

SACAYAK

Bir kez daha şaşırdık. Bu ne demek oluyor diye düşünürken Hasan Kocaoğlu can, Ali Baba’yı tekrar arayarak, “Yahu Ali Baba, sen bana, ‘gelin yüz yüze görüşelim’ diye telefon açıyorsun; sonra Hüseyin Çifçi neler söylüyor. Bu ne kadar ayıp ve pervasızlıktır? Kim oluyor bu Hüseyin Çifçi?” diye sitemde bulundu. Ali Öztürk’ün, “Ne yapayım, istemiyor kardeşim” dediğine ve telefonu kapattığına şahit olduk. Sonra bu nahoş durumu, Mehmet Turan Dede ve Ahmet Koçak’a da anlattım. Beraber Veliyettin Efendimizi aramaya ve bu gelişmeyi de aktarmaya karar verdik. Veliyettin Efendimi aradık ve olanları anlattım. O da, “Amacın, her iki tarafın yüz yüze gelmesini sağlayarak çözüm bulmak olduğunu; taraflar buna yanaşmıyorsa artık bundan sonra yapılacak bir şey kalmamış ve böylelikle biz görevimizi tamamlamış olduk” dedi. Yaptığınız görüşmeleri dernek üyeleri ile paylaşmak için İAKM Cemevinde bir bilgilendirme toplantısı yaptınız. Bu toplantının içeriği yerel Türkçe basına yansıdı.. Bunun üzerine Cemevi eski yöneticilerinden Hüseyin Çifçi, Londra’da yayımlanan Avrupa gazetesine bir yazılı açıklama gönderdi. Burada şöyle deniyor: “Haberinize konu olduğu gibi H.Hacı Bektaş postnişini Veliyettin Ulusoy Efendimiz’de istismar edilmektedir. İsmi kullanılarak bir tarafmış gibi lanse edilmektedir. Bu durum son derece incitici ve provakatif bir durumdur. Bu konu ile ilgili olarak önceden tarafımıza bildirilmiş herhangi bir duyum ve bilgi ulaşmamıştır. Barış görüşmeleri göreviyle geldiklerini ifade eden kişiler herhangi bir temsil yetkisi olmayan kişilerin gösterdikleri faaliyetleri meşrulaştırma çabalarında başka bir şey değildir. Burada amaçlanan İAKM ve Cemevi’nin içine düşürüldüğü durumdan kurtarmak değildir, burada yapılmak istenen 16 yıl hizmet etmiş hiç yoktan bir kurum oluşturmuş bir kitleyi çözümden kaçan çözümsüzlük üreten taraf ilan etmektir.”

Hüseyin Çifçi Londra’da yayınlan Haber gazetesine ise şöyle bir açıklama göndermiş: “Ayrıca, yine gazetenizin 30 Eylül 2011 tarihli sayısının 23. sayfasında, konu ile ilgili olarak Türkiye’den gelen kişilerin H. Hacı Bektaş Dergâhı Postnişini Veliyettin Ulusoy tarafından gönderilmiş oldukları ve buradaki sorunu çözmek ile görevlendirildikleri açıklaması yer almıştır. Bunun ile ilgili tarafımıza yapılmış önceden herhangi bir bildirim olmamıştır. Önceden bilgilendirilmediğimiz bir toplantıya toplumumuzun görüşlerini almadan katılmamız ne derece yararlı olurdu, bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Kaldı ki söz konusu grup ile defalarca dedelerin huzurunda görüşmelerde bulunduk, hepsi sonuçsuz kaldı. Bizlerin dedelere de Dergâh’a da saygısı sonsuzdur. Onlar ile her düzeyde görüşmemizde hiçbir sorun yoktur. Bizzat benim de görüşmeyi reddettiğim tamamen yalan haberdir. Benim katılımcılar ile hiçbir telefon görüşmem olmadı. Yalnız kendileri ile ayrıca görüşeceğimizi bildirdim ve belirttiğim adreste de bizzat kendilerini bekledim. Maalesef teşrif etmediler.

23


SACAYAK

Özel Sayı

Burada yapılmak istenen bizleri çözümsüzlüğü tırmandıran taraf ilan etmek, ‘Serçeşme’yi bizlere karşı tavır alma tuzağına düşürmektir. Bunların hiçbiri tutmamıştır.”

Bu söylemler hakkında neler söylemek istersiniz?  Bir defa 700 yıllık gelenek, süreğin devam ettiği bölgelerde gümbür gümbür devam ediyor ve yolun kuralları dört dörtlük işliyor. Ancak yoldan uzaklaşanlara, yola ikrarı, saygısı olmayanlara yapılabilecek bir şey yok. Toplumsal iradeye, yola, Dergâh’a özünü teslim etmeyen sadece kendini küçültür. Unutmayalım, “yol incelir, ama kopmaz” diye bir deyim vardır. Yol kadimdir. Yol, rıza yoludur. Bizler bu yola hizmet eden toplumun gözü önünde bilinen kişileriz. Dergâhın işlevini, yolu, kuralı ayrıntısına kadar orada anlattık ki ona göre davransınlar. Buna rağmen sanki kendi kafamızdan çıkıp Londra’ya gitmişiz gibi Hüseyin Çifçi’nin ithamda bulunması doğrusu şaşırtıcıdır, düşündürücüdür, çirkindir. Ben Türkiye’ye döndükten sonra, 30 Eylül akşamı beni telefonla aradı. “Alo” dediğim an, “Öncelikle sizden özür diliyorum” diye söze başladı. Ben de, “Bu özrün hiçbir önemi yok; biz Veliyettin Efendimi temsilen oraya geldik. Bizim telefonlarımıza cevap vermedin, telefonu yüzümüze kapattın. Bu böyle değil mi?” dediğimde, “Evet doğrudur, kusura bakmayın, telefonda konuşmak istememiştim. Şahsınıza, Efendimize saygım sonsuzdur” dedi. “Ama siz saygısızlık yaptınız. Biz görev icabı geldik ve döndük; bundan böylesi sizin bileceğiniz bir şey. Biz bu tür hizmetlerimizde kimseye kırılmayız, küsmeyiz, ama yaptığınız doğru değil” dedim. Hüseyin Çifçi gazetelere bu satırları yazarken bunlar aklına gelmedi mi? Bir insan nasıl böyle olabiliyor diye hayret ediyorum. Binnur Aslan 10 Ekim 2011 tarihinde Habercem’deki köşesinde Hüseyin Çifçi’nin mektubuna yer veriyor: “Sivas şehitlerinin anıtını Londra’ya diktik yalanını yaymak için kolları sıvamışlar. Sivas şehitleri üzerinden yapılan bu istismarın izahı yok!..(…) Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?”

Hüseyin Çifçi bu satırlarında açılışına sizinde katıldığınız bu anıtın kamuoyuna tanıtılmasını bir istismar olarak gördüğünü söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?  Gerçekten hayret ediyorum. Bu anıtın açılışında bulunmayanlar nasıl böyle bir değerlendirme yapabiliyor? Bir kere bu açıklamalarla hem Sivas şehitlerine ve ailelerine hem de duyarlı aydın, demokrat ve devrimci kesimlere en büyük hakareti yaptıklarının farkında değiller. Ancak “Sivas katliamını bu kadar dillendirmeye gerek yok, artık bu yara kapansın” diyenlerin safında olanlar böyle düşünebilir. 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamında ilk saldırının olduğu Kültür Merkezinde olanlardan biri olarak ben ve Madımak Otel’de yanan Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin, Mehmet Turan Dede, 24

Hüseyin Çifçi, Türkiye’ye döndükten sonra beni aradı. “Öncelikle sizden özür diliyorum” diye söze başladı. Ben de, “Bu özrün hiçbir önemi yok; biz Veliyettin Efendimi temsilen oraya geldik. Bizim telefonlarımıza cevap vermedin, telefonu yüzümüze kapattın. Bu böyle değil mi?” dediğimde, “Evet doğrudur, kusura bakmayın, telefonda konuşmak istememiştim. Şahsınıza, Efendimize saygım sonsuzdur” dedi.


Ekim 2011

Şimdi Hüseyin Çifçi gazetelere bu satırları yazarken bunlar aklına gelmedi mi? Bir insan nasıl böyle olabiliyor diye hayret ediyorum.

SACAYAK

Esat Korkmaz ve Ahmet Koçak bu anıtın açılışında bulunduk. Londra’ya gelmeden anıttan ve anıt açılışından haberimiz yoktu. Yeter Gültekin’in açılış için Köln’den gelişi bizim de Londra’ya geliş tarihimize denk düşmesi hoş bir tesadüf oldu. Büyük bir sevinçle açılışa katıldık, konuşmalar yaptık ve deyişlerimizi söyledik. Buna vesile olan kişileri can-ı gönülden kutluyorum. Başka söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?  1992 yılından beri Londra’ya çok gittim geldim. Hüseyin Çifçi ve arkadaşlarının döneminde de konser, cem, dinleti ve eğitim çalışmalarında bulundum. Oradaki toplumla iç içeyim ve yol ne diyorsa kılı kırk yararak özenle herkese eşit mesafede oldum. Doğrudan taviz vermeden, kimseyi incitmeden, kırmadan sadece hizmet etmeye çalıştım. Her şeyden önce bir halk ozanıyım, sanatçıyım ve üstelik bu gidişim Dergâh’ı temsilen oluyor. Öncesinde kendilerine haber veriliyor, gazetelere dahi geleceğimiz yansıyor. Mehmet Turan Dede telefonda konuşuyor. Bunlar nasıl yalanlanır? Dergâh kendilerinden destur alıp da öyle mi yola çıkacak? Dergâh’a kim arzuhal sunarsa yolun gereği yerine getirilir. Eyvallah deyip dememek, herkesin kendi bileceği bir şeydir. Her şeye rağmen bir an önce geleceğin toplumu için kin ve nefret duygularını yok edip gönüllerin birlenmesini diliyorum. Bu kuruma zarar vermeden yönetime talip olanlar gelsin aday olsunlar, toplum kimlere yetki verirse onların önü açılsın. “Bu cehalet yaktı gitti milleti Gelin buna çare bulalım canlar Silelim gönülden kini nefreti Sevgi saygı ile dolalım canlar”

Yola yolcu olanlara sevgi ve esenlikler diliyorum.

25


SACAYAK

Özel Sayı

Dergâhı Temsilen Londra’ya Giden Mehmet Turan Dede Sorularımızı Yanıtladı

Londra Ziyareti, Öncesi, Sonrası ve Gelişmelerin Düşündürdükleri Mehmet Turan Dede, 26-27 Eylül tarihlerinde Londra Cemevi’nde yaşanan sorunların çözümü için bir dizi görüşmeler yapmak üzere Londra’ya gittiniz. Öncelikle bu sürecin nasıl geliştiğini anlatır mısınız?  10-11 Eylül 2011 tarihlerinde yapılan Dergâh’ta Birlik toplantıları sürecinde, yurt içi ve yurt dışı pek çok konuk arasında yer alan, İAKM ve Cemevinden, Başkan İsrafil Erbil, toplantılar bitiminde yaptığımız görüşmede, cemevinin sorunları ile ilgili olarak Veliyettın Ulusoy Efendimizle görüşüp, kendisini İngiltere’ye davet etmek istediğini, tarafları dinleyerek, konuya getireceği çözüm konusunda, vereceği kararlara tamamen saygılı olacaklarını söyledi. Postnişinimiz görüşme sonucunda bu konuyla ilgili olarak kendisinin gelmesinin mümkün olamayacağını, ancak, Fakirin ve Divani Babanın, kendilerini ve Dergâhı temsilen, bu görüşmeleri yapabileceğimizi söylediğini belirtti. Fakir, daha önceden, İAKM ve Cemevi’nin davetlisi olarak, 23 Eylül’de yapılacak cem için gidecektim. Divani Baba ile de görüşüp o tarihlerde gelip gelemeyeceğini sorduk, gelebileceği yanıtını aldık. Ve ayrıldık. Dertli Divani Londra’ya gelmeden önce taraflarla görüşme girişiminiz oldu mu? Oldu ise girişiminiz hakkında bilgi verir misiniz? 26


Ekim 2011

Hüseyin Çifçi ve arkadaşlarına 26 Eylül akşamı görüşme, iki tarafı dinleme isteğimizi iletmek üzere Mustafa Demir adlı bir arkadaşımızdan Hüseyin Beyle görüşmesini istedik. Arkadaşımız görüşmesinin ardından yanıma geldi. Hüseyin Çifçi’nin, temsilci heyetle görüşmek istemediğini, kendisinin danışmak durumunda olduğu yer ve kişilerin bulunduğunu, bir görüşme yapılacaksa CEM Vakfı’nın da temsilcisinin bulunmasını istediğini söyledi.

SACAYAK

 Muhabbet ve cem amacıyla 20 Eylül 2011 tarihinde Londra ya gittim. Sohbetlerimizi ve cemimizi yaptık. Divani Babanın Ahmet Koçak canımızla beraber 26 Eylül öğleyin Londra’ya geleceklerini öğrendik. 24 Eylül’de, Hüseyin Çifçi ve arkadaşlarına, 26 Eylül akşamı görüşme, iki tarafı dinleme isteğimizi iletmek üzere Mustafa Demir adlı bir arkadaşımızdan Hüseyin Beyle görüşmesini istedik. Arkadaşımız görüşmesinin ardından yanıma geldi. Yalnız yaptığımız konuşmamızda, Hüseyin Çifçi’nin, temsilci heyetle görüşmek istemediğini, kendisinin danışmak durumunda olduğu yer ve kişilerin bulunduğunu, bir görüşme yapılacaksa CEM Vakfı’nın da temsilcisinin bulunmasını istediğini söyledi. Bunun üzerine Hüseyin Beye telefonla ulaşmaya çalıştım. Epey bir uğraşıdan sonra dükkânının telefonundan kendisine ulaştım. Ancak meşgul olduğunu benimle görüşemeyeceğini belirtti; ısrar edince de, “Bu işin dedeyle, dergâhla çözülmeyeceği, işi mahkemenin çözeceği” gibi sözlerin ardından, “Geldiğiniz yere gidin kardeşim, biz çağırırsak o zaman gelirsiniz; bu iş bitmiştir”, vb., sözler söyleyerek telefonu kapattı. 26 Eylülde Dertli Divani ve Ahmet Koçak canlar geldiğinde bu ön görüşmeleri kendilerine ilettim. Birlikteki süreç başladı. Sn. Veliyettin Ulusoy’un sizi ve Dertli Divani’yi bu sorunu çözmek için görevlendirdiğini söylüyorsunuz. Bu konuya bir açıklık getirir misiniz?  Biz, Dertli Divani can ve Fakir, Dergâh Postnişinimiz Veliyettin Ulusoy’un sözlü bildirimi ve yazılı belgesi ile yurt içi ve yurtdışında postnişinimizi ve Dergâhı temsil etmekteyiz. Attığımız her adımdan da kendilerini haberdar eder, işaret buyurdukları şekilde de hareket ederiz. Bu konuda da, daha önce İngiltere ye gideceğimi bildiği için, Fakirin, Divani babayla birlikte, bu görüşmeleri yapmamızı, tarafları dinleyip, durumu değerlendirip, kendilerine bilgi vermemizi istemişti. Sn. Ulusoy ve dolayısı ile Dergâh bu tarz sorunlarda nasıl bir yöntem izlemektedir? Yani bu durum yolun kurallarına göre çözülebilecek bir durum mudur?  Postnişinimiz ve dolayısıyla Dergâh, bu tür konularda taraflarla, kişilerle görüşür. İşin kurumsal yapısına, kurumların yasalar nezdindeki düzenlemelerine ve içişlerine, seçimlerine, tüzel kişilik iradesine kesinlikle karışmaksızın, Yol, Erkân gereği irade tesliminde bulunan kişilerin, kişisel ya da karşılıklı çözümsüzlüklerini gidermeye çalışır. Alevi Yol işleyişinde, Alevice Yol güttüklerini söyleyenlerin, kişisel ve kurumsal sorunlarının çözüm yeri, mahkemeler değil, bağlı bulundukları ocaklar, buraların hizmetini yürüten Dedeler, Babalardır, Ayn-ı cem’dir. 27


SACAYAK

Özel Sayı

Buralarda çözülemeyen ya da kurumsal yapılarda geniş sorunlar söz konusuysa, bunların çözüm merkezi de Dergâh’tır. Dergâhın iradesini tanımama, Dergâhı hiçe sayma, Dergâh gözetiminde sağlanmaya çalışılan birlik ya da barış ortamına veya anlaşmaya yanaşmama halleri de, kendini ve haddini bilen yol canları için, suçluluğu getirir. Yaptığınız son görüşmeler hakkında bilgi verir misiniz?  Bu anlayışla, Divani Baba ve Ahmet Koçak canla birlikte, tarafları buluşturma görüştürme ve değerlendirme amacıyla çabalarımızı sürdürdük. Divani Baba, Ali [Öztürk-AK] Baba ve eşiyle görüşerek, buluşmak ve karşılıklı tarafları dinlemek isteğimizi iletti, olumlu yanıt aldığını söyledi. Beklemeye başladık. Gece 22.00’ye verdikleri randevuya da, Hüseyin Çifçi’nin gelmeyeceğini öğrendik. Sonradan, geleceğini söylemişler. Bunun üzerine Divani Baba, Ahmet canla birlikte gittiler. Geç bir vakte kadar bekledik. Ali Babalarda beklediklerini, Hüseyin Çifçi’nin gelmediğini söyleyerek geldiler geriye. Bu arada, Fakirin görüşmeye gelmesini de istememişlerdi, gitmedim. Görüşmelerin yapılacağı ve alınan sonucun kendilerine bildirileceği duyurulan İAKM Cemevi üyeleri de 27 Eylül akşamı toplantıya çağrılmıştı. Görüşme çabaları 27 Eylül günü toplantı saatine kadar da devam etti. Divani Baba o gün, Hasan Kocaoğlu aracılığıyla epey bir zaman Hüseyin Çifçi ye ulaşmaya çalıştı. Kaç kere buluşmaya gelecekleri söylenip, sonradan oyun oynarcasına vazgeçtiklerine şahit olduk. Onca bekleyişin ardından, Divani canın defalarca telefon aramalarına, Çifçi tarafından yanıt verilmedi; son ulaştığında da telefon yüzüne kapatıldı. Bütün çabalar ve durum, Postnişinimiz Veliyettin Ulusoy’a telefonla anında iletildi. Kendilerinin, her durumda olumlu yaklaşım sergilenmesi istekleri de sonuna kadar yerine getirildi. Sonuçta, saati geldiğinde, üye canlarla toplantıya geçildi. Toplantıda olup bitenler aynen üyelere aktarıldı. Tam toplantı biteceği sırada, Hasan Kocaoğlu arkadaş ile iletişime geçtikleri ve görüşmek istedikleri haberi geldi, Divani Baba bir umut daha var diye düşüncesini bizlerle ve üyelerle paylaştı. Bunun üzerine toplantıyı sonlandırdık. Ne yazık ki bu haberin de arkası boş çıktı. Yaptığınız bu görüşmeleri Postnişin Veliyettin Ulusoy’a anında telefonla aktardığınızı söylediniz. Sn. Ulusoy’un tepkileri ne oldu? Size hangi yöntemi izlemenizi tavsiye etti?  Ve son durum da Postnişinimize iletildi. Kendileri, bundan sonra yapılacak bir şey olmadığını, Dergâhın, konunun dışına çekilmesi gerektiğini bildirdi. Bizler de karşılıklı görüşme ortamının sağlanması amacıyla bizleri çağrılayan arkadaşlarımıza, sükûnet içerisinde bundan sonraki mahkeme sürecini beklemelerini tavsiye ederek görüşmelerimizi sonlandırdık. 28

Hüseyin Beye telefonla ulaşmaya çalıştım. Meşgul olduğunu benimle görüşemeyeceğini belirtti; ısrar edince de, “Bu işin dedeyle, dergâhla çözülmeyeceği, işi mahkemenin çözeceği” gibi sözlerin ardından, “Geldiğiniz yere gidin kardeşim, biz çağırırsak o zaman gelirsiniz; bu iş bitmiştir”, vb., sözler söyleyerek telefonu kapattı.


Ekim 2011

SACAYAK

Yaptığınız görüşmeleri dernek üyeleri ile paylaşmak için İAKM Cemevinde bir bilgilendirme toplantısı yaptınız. Bu toplantının içeriği yerel Türkçe basına yansıdı. Yerel Türkçe basın “Londra Cemevinin sorunlarını 700 yıllık gelenek bile çözemedi” başlığı ile sürmanşette verdi. Bunun üzerine Cemevi eski yöneticilerinden Hüseyin Çifçi, Londra’da yayımlanan Avrupa gazetesine bir yazılı açıklama gönderdi. Burada şöyle deniyor: “Haberinize konu olduğu gibi H.Hacı Bektaş postnişini Veliyettin Ulusoy Efendimiz’de istismar edilmektedir. İsmi kullanılarak bir tarafmış gibi lanse edilmektedir. Bu durum son derece incitici ve provokatif bir durumdur. Bu konu ile ilgili olarak önceden tarafımıza bildirilmiş herhangi bir duyum ve bilgi ulaşmamıştır. Barış görüşmeleri göreviyle geldiklerini ifade eden kişiler herhangi bir temsil yetkisi olmayan kişilerin gösterdikleri faaliyetleri meşrulaştırma çabalarında başka bir şey değildir. Burada amaçlanan İAKM ve Cemevi’nin içine düşürüldüğü durumdan kurtarmak değildir, burada yapılmak istenen 16 yıl hizmet etmiş hiç yoktan bir kurum oluşturmuş bir kitleyi çözümden kaçan çözümsüzlük üreten taraf ilan etmektir.”

Hüseyin Çifçi Londra’da yayınlan Haber gazetesine ise şöyle bir açıklama göndermiş:

Bizlerin dönüşünün ardından, basında çıkan “700 yıllık geleneğin, sorunu çözemediği” şeklindeki haber, aslında geleneğin ve Dergâh’ın aczini değil, Aleviyim deyip de kişisel ikballerini YOL’a tercih edenlerin aczini, seviyelerini, Yol’u nasıl hiçe saydıklarını sergilemektedir.

“Ayrıca, yine gazeten izin 30 Eylül 2011 tarihli sayısının 23. sayfasında, konu ile ilgili olarak Türkiye’den gelen kişilerin H. Hacı Bektaş Dergâhı Postnişi Veliyettin Ulusoy tarafından gönderilmiş oldukları ve buradaki sorunu çözmek ile görevlendirildikleri açıklaması yer almıştır. Bunun ile ilgili tarafımıza yapılmış önceden herhangi bir bildirim olmamıştır. Önceden bilgilendirilmediğimiz bir toplantıya toplumumuzun görüşlerini almadan katılmamız ne derece yararlı olurdu, bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Kaldı ki söz konusu grup ile defalarca dedelerin huzurunda görüşmelerde bulunduk, hepsi sonuçsuz kaldı. Bizlerin dedelere de Dergâh’a da saygısı sonsuzdur. Onlar ile her düzeyde görüşmemizde hiçbir sorun yoktur. Bizzat benim de görüşmeyi reddettiğim tamamen yalan haberdir. Benim katılımcılar ile hiçbir telefon görüşmem olmadı. Yalnız kendileri ile ayrıca görüşeceğimizi bildirdim ve belirttiğim adreste de bizzat kendilerini bekledim. Maalesef teşrif etmediler. Burada yapılmak istenen bizleri çözümsüzlüğü tırmandıran taraf ilan etmek, ‘Serçeşme’yi bizlere karşı tavır alma tuzağına düşürmektir. Bunların hiçbiri tutmamıştır.”

Bu söylemler hakkında neler söylemek istersiniz?  Bizlerin dönüşünün ardından, basında çıkan “700 yıllık geleneğin, sorunu çözemediği” şeklindeki haber, aslında geleneğin ve Dergâh’ın aczini değil, Aleviyim deyip de kişisel ikballerini YOL’a tercih edenlerin, aczini, seviyelerini, Yol’u nasıl hiçe saydıklarını sergilemektedir. 29


SACAYAK

Özel Sayı

Hüseyin Çifçi’nin, biz döndükten sonra, Avrupa gazetesine verdiği açıklamasında, “Veliyettin Ulusoy Efendimizin istismar edildiği ve tarafmış gibi gösterildiği” ifadesi, tamamen kendi tavrını ve anlayışını ortaya koyan bir ifadedir. Postnişinimizi ve Dergâhı istismar eden; gelen temsilciler ile bizzat görüşmeyi çeşitli bahanelerle reddeden; hatta temsiliyet konusunda yetkisizliğimizden bahsederek, bizleri ve bizi yetkilendiren, görevlendiren Postnişinimizi yalancı durumuna düşüren, Hüseyin Çifçi Beyefendinin kendileridir. Bizlerin kimseyi meşrulaştırma gibi bir çabamız olmamıştır, olamaz da. Çözümsüzlük üretenler de görüşmeye, konuşmaya yanaşmayanlardır. Ve ortadadırlar. Yol için hizmet verdiğini söyleyen, on altı yıllık emekten söz eden Hak-Muhammet-Ali yolunun hangi yolcusu, binlerce üyenin alınteri ile edinmeye çalıştığı cemevi binasının tapusunu kendi üzerine alıp, devam eden inşaatının kredisini engelleyerek, buraların harap olmasına ve onca üyenin paralarının boşa gitmesine sebep olur ve göz yumar ki? Ve hangi vicdan buna razı olur acaba? Yine, Haber gazetesine yaptığı açıklamada, Hüseyin Çifçi Beyefendi, aynı beyanlarda bulunarak, toplantıdan haberleri olmadığını belirtmekte, gazetede çıkan haberi ve önceki günlerde görüşme talep ettiğimizi ve bunu reddettiğini de inkâr etmektedir. Dergâha ve Dedelere saygıdan bahsetmek; Dergâhın ve Dedelerin çağrısını hiçe sayarak, reddederek, “geldiğiniz yere gidin kardeşim” diyenlerin harcı da değildir, hakkı da değildir. Aksine Dergâh’a karşı yapılmış en büyük saygısızlıktır. “Kimseyle telefon görüşmesi yapmadım” diyerek, buluşma talebi için 24 Eylül Cumartesi günü yaptığımız telefon görüşmesini inkâr etmesi de, ne yazık ki, Divani canın açtığı telefonu, Divani’nin yüzüne kapatması da, “Ben kendileri ile görüşmek için bekledim de, teşrif etmediler” diye söylenen yalan kadar ayıptır. Sonuç olarak, bu canları Yol’a saygılı olmaya, edep erkâna uymaya; Alevi canların alın teri paralarıyla alınmış, cemevi tapularını, üyelerine, onun sahiplerine iade etmeye; yapılması gereken Genel Kurulun önünü açarak, orada hizmete talip olarak aday olmaya; sükûnete, toplumun kararlarına razı olmaya davet ediyoruz. Binnur Aslan 10.10.2011 tarihinde Habercem’deki köşesinde Hüseyin Çifçi’nin mektubuna yer veriyor: “Sivas şehitlerinin anıtını Londra’ya diktik yalanını yaymak için kolları sıvamışlar. Sivas şehitleri üzerinden yapılan bu istismarın izahı yok!..(…) Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?”

Hüseyin Çifçi bu satırlarında açılışına sizinde katıldığınız bu anıtın kamuoyuna tanıtılmasını bir istismar olarak gördüğünü söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? 30

Postnişinimizi ve Dergâhı istismar eden, bizzat; gelen temsilciler ile görüşmeyi, çeşitli bahanelerle reddeden, hatta yetkisizliğimizden bahsederek, bizleri ve bizi yetkilendiren, görevlendiren Postnişinimizi yalancı durumuna düşüren Hüseyin Çifçi Beyefendinin kendileridir.


Ekim 2011

Bizlerin kimseyi meşrulaştırma gibi bir çabamız olmamıştır, olamaz da. Çözümsüzlük üretenler de görüşmeye, konuşmaya yanaşmayanlardır. Ve ortadadırlar.

SACAYAK

 Binnur Hanımefendinin yazdıklarına gelince; kendisine gönderilen bir mektup üzerine, kendi düşünce ve yorumlarını ve Sayın Çifçi’nin kendisine yazdığını söylediği mektubu okuduğumda; insanlardan, “Kaçakçı, işgalci, faşist, mafya, vb.” sıfatlarla bahsedilirken, bu kişilerin, Londra’da bu tür işlerle uğraşan ne idiğü belirsiz kişiler mi, yoksa şu andaki İAKM ve Cemevi için ve binlerce Alevi canımız için hizmet vermeye çaba sarf eden, üreten insanlar mı olduğunu anlayamadım doğrusu. Çünkü bu ifadelerin, İAKM ve Cemevi ve de binlerce Alevi insan için, canla başla çalışan, emek veren insanlarımız için kullanılması, abesle iştigaldir. Ve esas olarak da Sayın Çifçi’nin Londra’daki Sivas Şehitleri anısına tasarlanan anıt için, “Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?” diye sorduğu soruya gelince; öncelikle, bu açılışta bizzat bulunan bir davetli olarak, yapılan etkinliğin ve sahiplenmenin ne kadar asil bir tavır ve Alevice bir davranış olduğunu açıkça söylemem gerekir. Unutulmuş (ya da unutturulmuş), sahipsiz kalmış (ya da bilenler tarafından sahip çıkılmamış) bir alanın, düzenlenmesi; yakılan canlarımız adına dikilen, beş çınar ağacına ve anıt taşına sahip çıkılması; buraya daha görkemli bir anıt dikmek amacıyla, söz konusu bölgenin yerel yönetimiyle ilişkiye geçilmesi, olumlu yanıt alınmış olması ve bu ön açılış ile insanların dikkatinin bu nezih yere çekilmeye çalışılmasına, istismar demek ayıptır. Bu davranış bir istismar değildir. Aksine bu davranış ile iftihar edilir. Ayrıca bu etkinliğe ülkemizden katılan dede, baba ve yazarlarımızın yanı sıra, katledilen canlarımızdan Hasret Gültekin canımızın sevgili eşi, Yeter Gültekin’in de davetli olarak katılmış olması ve yaptığı konuşmasında; böyle bir etkinlikte bulunmanın kendisine verdiği onurdan bahsetmesi, etkinliği düzenleyen ve çaba gösteren insanlara ettiği “candan teşekkürü” de, katledilen insanlara ve geride kalan yakınlarına duyulan saygının, en güzel ifadesidir. Katledilen canlarımızı anmaktan kaçanlar, onlar için yapılan çalışma, tasarım ve etkinlikleri istismar olarak niteleyenler; Sivas’ta, Madımak Otel’in önüne gelemeyenler; yeni Sivasların, Maraşların, Çorumların, Gazilerin ve yaşanmış daha nice katliamların bir daha yaşanmaması için haykıramayanlar, bu saygıyı duyamazlar, bu duyguyu yaşayamazlar. Bari çamur atıp, karalamaya girmesinler. Ve yine Çifçi’nin mektubunda, “Kuzey Londra bölgesinde yer alan, küçük bir mahallenin en berbat mekânı olması açısından başı çeken bu yeri, Hackney Belediyesi kadınlara tahsis ediyor! Öyle günün her hangi bir saati tek başına gezilebilecek bir yer değil. Mahalle arası olan bu alanda insanlar köpeklerini gezdiriyor. İzbe olmasından dolayı, uyuşturucu müptelaları ve uyuşturucu alışverişinin yapıldığına bu alanda rastlamak oldukça olağan bir görüntü.” diye bu alandan bahsedilince, yoksa Londra’nın başka bir yerinden mi bahsediyorlar diye tereddüde düştüm. “Ya burayı bilmiyorlar, ya 31


SACAYAK

Özel Sayı

da ne dediklerini bilmiyor bu arkadaşlarımız” dedim kendi kendime. Ve evet; aslında bu arkadaşlarımız, ne dediklerini bilmiyorlar. Kaç kere önünden geçmiştik cemevine giderken. Ve kaç kez gezip dolaşmıştık bu işlek cadde üzerindeki park alanını. Burası hiç de berbat bir mekân ve günün herhangi bir saatinde, tek başına gezilemeyecek, izbe bir yer değil. Ve bu açılışa katılan, yol hizmetkârları, onlarca Alevi can ve bizler de, uyuşturucu müptelası değiliz. Ve buraya uyuşturucu satmaya değil, Sivas’ta katledilen canlarımızı anmaya, onların yakınları ve dostlarıyla birlikte geldik. Kem söz, kem akçe, sahibinindir. Yola iradesini teslim eden tüm canlara sevgilerimizle. Aşk ile.

Derviş Baba

Ol Dergâha Varalım Talip ol gel Pir’e necat bulasın Destur alıp ol Dergâh’a varalım İkrar ver ki görülüp sorulasın Destur alıp ol Dergâh’a varalım Muhammed Ali’den kalan yol paktır Dergâh’a bağlanıp sürdürmek haktır Ayrı başlar çekmek yolu yıkmaktır Destur alıp ol Dergâh’a varalım Evliyalar kutbu Bektaş Veli’ye Kalender Sultan’a Kızıl Deli’ye Manada yüz sürüp güzel Ali’ye Destur alıp ol Dergâh’a varalım Hacı Bektaş Veli soyu mürşiddir Onun eşiğine varan reşiddir Derviş Baba der ki en soylu işdir Destur alıp ol Dergâh’a varalım

İAKM Cemevi Başkanı İsrafil Erbil ile Londra Cemevinde Yaşanan Sorunları Konuştuk

Serçeşme’mizi Etkisizmiş Gibi Gösterme Çabası Üzücüdür Londra Cemevinde Mayıs 2009 tarihinde yapılan kongrede yönetim krizi ile başlayan sorun büyüyerek bugün bir başka boyuta geldi. Bu krizin taraflarından biri olarak sizi krize ve dolayısı ile mahkeme kapılarına götüren süreci kısaca anlatır mısınız?  17 Mayıs 2009 Pazar günü yapılan İAKM ve Cemevi 16. Genel Kurulunda 19 kişi olarak yönetime seçildik. Eski başkan Hüseyin Çifçi’nin de bulunduğu yönetim kurulu olarak görev dağılımı yapmak için toplantı yaptık. Toplantıda eski başkan Çifçi, “Benden baş32


Ekim 2011

Eski başkan Çifçi, “Benden başkası başkan olamaz” dediği için ben, “Burası padişahlık değil, ben de adayım” dedim.

SACAYAK

kası başkan olamaz” dediği için ben, “Burası padişahlık değil, ben de adayım” dedim. Toplantıda sonuç alınamadı ve iki gün sonra tekrar toplandık. Bu defa da Çifçi toplantıya danışma, disiplin ve denetleme kurullarında oluşan diğer 23 kişiyi de davet ederek, “Başkanı beraber seçeceğiz” dedi. Ben ve arkadaşlarım bu duruma itiraz ederek, “16 yıldır başkan sadece yönetim kurulu tarafından seçilirken, bu yıl neden bu uygulamayı yapma gereği hissettiniz?” diye sorduğumuzda ise aldığımız cevap, “Cemevi’nin bir çizgisi var bunu değiştirtmeyiz” oldu. İkinci toplantıda da sonuç alınamadı ve takip eden hafta içinde Cuma akşamı üçüncü toplantıyı yaptık. Üçüncü toplantıda ben, “Cemevimize zarar vermemek için gerekirse adaylıktan çekilirim ve yönetim kurulu üyesi olarak yanlışlarının karşısında olmaya devam ederim” dediğim de ise, Çifçi “Hayır, ben bu yönetimle çalışmam; çalışacağım arkadaşlarımı ben seçerim, görev dağılımını da ben yaparım; bu nedenle yeniden genel kurul yapmak istiyorum” diyerek karşılık verdi. Bu karara avukat olarak toplantıya şahitlik eden Av. Ali Güvercin de “Çifçi tapu sahibidir, ne isterse yapar” diye destek verdi. Bu gelişmeler karşısında, kurumumuzun bağlı bulunduğu İngiltere Vakıflar Kurulu’na başvurarak ne yapmamız gerektiğini sorduk. Vakıflar Kurulu; taraflarla görüştükten sonra “17 Mayıs 2009 da yapılan seçimlerin doğru olduğunu ve seçilen 19 kişinin görev alması gerektiğini” söyledi. Bu sonuç geldiğinde tarih 10 Ekim 2009 olmuştu ve bu süre içinde Cemevine her gittiğimizde Çifçi ile arkadaşları polis çağırarak bizleri “terörist” olarak ilan edip Cemevine girmemizi engelledi. Vakıflar kurulunda gelen karar sonucu 11 Ekim 2009 Pazar günü Cemevinde ve polis şahitliğinde bir eksik olarak 18 yönetici toplantı yaptık ve görev dağılımı gerçekleşti. Video görüntülerinin de olduğu bir toplantıda Çifçi kendi diliyle, “Oy çokluğuyla Başkan İsrafil Erbil, Başkan Yardımcısı, Mehmet Eren, Sayman Hüseyin Üzüm ve Genel Sekreter Suna Hurman’dır” diye ilan etti. Bu ilana rağmen, kasanın, ofislerin ve dış kapıların anahtarlarını ayrıca karar defteri, üye kayıt defteri ve vakfa ait arşivleri vermediler. Çifçi, Fatoş Hanım’a (Fadime Öztürk, dört tapu sahibinden biri) “Anahtarları vermek zorundayız” demesine rağmen Fatoş Hanım, “Hayır” diyerek binadan çıktı. Bunun üzerine, polislerin huzurunda çilingir aracılığıyla tüm kilitler değiştirildi, kameralar çalışır hale getirildi ve alarm onarıldı. Bütün bu güvenlik önlemlerinden habersiz olan eski Cemevi çalışanı İbrahim Erdoğan ve oğlu, Ali Öztürk’ün damadı Ali ve Ali Güneş (Dört tapu sahibinden biri) ikinci gece sabaha karşı saat 3.00 sularında Cemevine gelerek, büyük demir kesme makasıyla kilitleri kestiler (Kamera görüntüleri mevcuttur) ve Cemevi’ni işgal ettiler. Sabah geldiğimizde tekrar polisin devreye girmesiyle yasal olarak görevimize devam edebildik. 33


SACAYAK

Özel Sayı

2010 Ocak ayına kadar seçilmiş olan 19 kişi görev yaptık. Bu süre içinde yeni üye kayıtlarından tutunda çeşitli faaliyetlere kadar birçok karara Çifçi ve arkadaşları da imza attı (Karar Defteri var). Fakat yukarıda söylenen arşivleri ve özellikle makbuz arşivlerini Çifçi yeni yönetime devretmediği için sürekli kendisini ikaz etmek Cemevine ait arşivleri talep etmek zorunda kaldık. Çifçi bir sonraki genel kurula kadar bizi oyalayamayacağını, oyalasa bile bir sonraki genel kurulda seçilemeyeceğini anlamış olacak ki, yönetim kurulu toplantılarına katılmamaya başladı. Ve arkasından İngiltere Yüksek Mahkemesinden gelen bir dosya ile Çifçi’nin mahkemeye başvurduğunu; ben ve arkadaşlarımın da Pir Sultancı, Solcu, Kürt ve Alevi olmayanları üye yapmakla suçlandığımızı öğrendik. Bu sorunları çözmek için başlangıçta ne gibi girişimlerde bulundunuz?  Sorunlar daha fazla tırmanmasın ve kararı halk versin diye beş ay eksik görev yapmış olmamıza rağmen 17 Mayıs 2010 tarihini beklemeden 18 Nisan 2010 tarihinde gerçekleşmek üzere, genel kurul kararı aldık. Sanırım, Çifçi ve yanındakiler, teslim edilmemiş bir hesapla Genel Kurulda halkın karşısına çıkamayacaklarını düşündükleri için, genel kurula gelmek yerine tekrar mahkemeye giderek yüksek miktarda paralar ödemek suretiyle mahkeme kararıyla, üyelerin belirsizliği ve tüzüğün belirsizliği gerekçeleriyle, kuruldan iki gün önce 16 Nisan 2010 da kurulu iptal ettirdiler. Hackney Ocean salonuna genel kurul için 1200’den fazla üye geldi, ama karar nedeni ile genel kurul yapılamadı. Nedenleri ise gelen üyelere anlatıldı. Sorunu toplumumuz içinde çözmede tek yetkili makam olarak gördüğünüz Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Sn. Veliyettin Ulusoy ile yüz yüze yaptığınız görüşmede neler konuştunuz? Sn. Ulusoy size ne dedi, sizin talebiniz ne oldu?  Çifçi ve arkadaşları yapılan Cemlere, üye toplantılarına, genel kurula gelmediler. Yol önderleri Dedelerimizin çağrılarına cevapsız kaldılar ve en son olarak da 2 Ağustos 2011 tarihindeki mahkemeye gelmeyerek duruşmayı 23 Temmuz 2012’ye ertelettiler. Cemevimiz maddi ve manevi zarar gördüğü için, çareyi Serçeşmemiz olan Dergâhımızda ve onun Postnişini Sayın Veliyettin Hürrem Ulusoy’a başvurmakta gördük. 10/11 Eylül 2011 tarihlerinde yapılan Dergâh’ta birlik toplantılarına yönetim kurulu üyemiz Zeynep Hanımla birlikte katıldıktan sonra, 11 Eylül 2011 Pazar günü Postnişinimizle yaptığımız özel görüşmede kendisine kısaca sorunlarımızı anlattım. Dergâhımızın huzurunda özümüzü dar’a çekmek istediğimizi, sorunlarımıza müdahale etmesini, taraflarla görüşmesini ve çıkacak olan karara ben ve arkadaşlarımın saygı duyacağını anlattım. Bunun üzerine Postnişinimiz, “İleri boyuttaki sorunlara direkt kendisinin müdahale etmesinin doğru olmayacağını hem de bu aralar gelebilme durumunun olmadığını, ama Dergâh’ı temsilen bir heyet gönderebileceğini” söyledi. 34

Halkın karşısına çıkamayacakları için, genel kurula gelmek yerine mahkemeye giderek mahkeme kararıyla, üyelerin ve tüzüğün belirsizliği gerekçeleriyle, kuruldan iki gün önce 16 Nisan 2010’da kurulu iptal ettirdiler.


Ekim 2011

İkrarlı Alevi olmayan ve Dergâh’ın çağrısına uymayan kişilere yaptırım uygulamak Dergâh’ımızın düsturu değildi. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarımın düşüncesi, mahkemeyi beklemek ve bu yoz insanlardan hukuk karşısında hesap sormak oldu.

SACAYAK

Görüşmemizden sonra Mehmet Turan Dede zaten 23 Eylül’de cem için gelecekti, dergâhı temsilen 20 Eylül’de geldi ve ön görüşmeleri yapmaya çalıştı. 26 Eylül’de ozanımız Dertli Divani Dede ve yanında Ahmet Koçak Londra’ya geldiler. Talebiniz üzerine Londra’ya gelen heyet yaptığı görüşmeleri dernek üyeleri ile paylaşmak için İAKM Cemevi’nde bir bilgilendirme toplantısı yaptı. Heyetin yaptığı çalışmalar ve ortaya çıkan sonuç hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?  Dergâhımızı temsilen gelen heyet, gerekli görüşmeleri yaptı ve üyelerimizi bilgilendirmek üzere 27 Eylül akşamı saat 18.30’da Cemevimizde bir toplantı yaptı. Toplantıya iki yüzden fazla canımız katıldı. Heyet; toplantıya katılanlara, iki gün boyunca Çifçi ve arkadaşlarıyla görüşmeye çalıştığını, ancak Çifçi’nin bu görüşmelere yanaşmadığını; sadece Ali Öztürk ve Meryem Öztürk’le görüşebildiklerini anlattı. Görüştükleri kişilerin de çözüme ilişkin olumlu yaklaşmadıklarını, mahkemenin kararını beklediklerini söylediler. Dergâhımızın ve temsilcilerinin bu sonuç karşısında yapabileceği bir şey kalmamıştı, çünkü ikrarlı Alevi olmayan ve Dergâh’ın çağrısına uymayan kişilere yaptırım uygulamak Dergâh’ımızın düsturu değildi. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarımın düşüncesi, mahkemeyi beklemek ve bu yoz insanlardan hukuk karşısında hesap sormak oldu. Heyetin Londra’dan ayrılmasından sonra yerel Türkçe basından konu ile ilgili haberler yayınlandı. Bir yerel gazete, “Londra Cemevinin sorunlarını 700 yıllık gelenek bile çözemedi” başlığı ile verdi. Bunun üzerine cemevi eski yöneticilerinden Sn. Hüseyin Çifçi gazetelere yazılı açıklamalar yaptı. Sn. Çifçi’nin açıklamaları hakkında neler söylemek istersiniz?  Dedelerimizin (heyet) üyelerle yaptığı toplantı aynı hafta Londra da yayın yapan Türkçe gazetelerde “yapılan görüşmelerin sonuçsuz kaldığı” şeklinde yer aldı. Takip eden hafta içinde Çifçi tarafından da gazetelere bir açıklama gitmiş. Çifçi’nin yaptığı açıklamalar, “Kendisiyle hiç kimsenin görüşmediği, gelen heyetin temsil yetkisinin olmadığı” yönünde oldu. Çifçi bu sözlerle değerli dedelerimizin doğruları söylemediği izlenimini vermeye çalıştı. Bu durum Alevi canları ve Alevi dostlarını çok üzdü. Çünkü bu gazeteleri her kültürden ve çevreden insanlar okumaktadır. Londra da bulunan Alevi-Bektaşilere ait tüm mal varlıkları kaybedilme tehlikesine rağmen, yaşayan tek Dergâhımız, Serçeşmemizin etkisizmiş gibi algılanma ya da Çifçi ve arkadaşlarının algılatma çabası bizleri daha fazla üzmüştür. Sorun hemen çözülecek gibi değil. Mahkemeniz devam ediyor. Ama mahkeme sonuçlanıncaya kadar da yapmanız gereken işler, acil çözülmesi gereken sorunlarınız var. Nedir bunlar?  Sonuç olarak Alevice çözülemeyen sorunlarımız, 23 Temmuz 2012 Tarihinde yapılacak olan mahkeme duruşmasına kaldı. 35


SACAYAK

Özel Sayı

Fakat bu arada Cemevinin, daha önce eski yönetim tarafından alınan ve ben ve arkadaşlarımın ne için kullanıldığını halen net olarak bilmediğimiz 975 bin Sterlin banka borcu vardır. Bu borcun aylık geri ödemesi, 2.500 Sterlin olması gerekirken, tapu sahipleri gerekli imzaları atmadığı için 8.000 Sterline yükselmiştir. Bu ödemelerin düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Cemevimizin diğer sabit giderleriyle birlikte (öğretmenler, çalışanlar, elektrik, gaz, su, vergiler, vb.) aylık ödemelerimiz 13 bin Sterlini bulmaktadır. Bu sorunlar devam ederken doğal olarak Cemevine yapılan bağış ve aidat ödemeleri etkilendiği için bu süreci duyarlı canların özverisiyle atlatmaya çalışacağız. Binnur Aslan 10.10.2011 tarihinde Habercem’deki köşesinde Hüseyin Çifçi’nin mektubuna yer veriyor: “Sivas şehitlerinin anıtını Londra’ya diktik yalanını yaymak için kolları sıvamışlar. Sivas şehitleri üzerinden yapılan bu istismarın izahı yok!..(…) Kuzey Londra bölgesinde yer alan, küçük bir mahallenin en berbat mekanı olması açısından başı çeken bu yeri, Hackney Belediyesi kadınlara tahsis ediyor!. Öyle günün her hangi bir saati tek başına gezilebilecek bir yer değil.(…) İzbe olmasından dolayı, uyuşturucu müptelaları ve uyuşturucu alışverişinin yapıldığına bu alanda rastlamak oldukça olağan bir görüntü. Tamamı bir dönümlük olan bu mekânın, 1 metrekarelik çok küçük bir bölümü çiçeklendirilmiş ve küçük tabelaya Sivas katliamında adı geçen 33 canın isimleri iliştirilmiş.(…). ‘Sivas şehitlerini anmak için buradayım’ diye oraya uğrayan gençler, olsa olsa, uyuşturucu kullananlar ve satıcılarıyla hasbıhal olması, kaçınılmaz bir zorunluluk.(…) Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?”

Hüseyin Çifçi mektubunda açılan bu anıtın kamuoyuna tanıtılmasını bir istismar olarak gördüğünü söylüyor. Bu konuda neler Bilinmesi söylemek istersiniz?  Sivas Şehitleri ve Pir Sultan Anıtıyla ilgili yapılan bu karalama politikasının ‘Sivas Katliamı’nı unutturma çabalarının bir parçası olduğuna inanıyorum. Anıtın bulunduğu alan ve bölgeyle ilgili bilgi vermeden önce bilinmesi gereken, bu karalamayı yapan kişi ve arkasındaki güçlerin on altı yıldır Londra’da Cemevi yönetiminde bulunmalarına rağmen Alevi Katliamlarının hiçbirini hatırlamadıkları, anmadıkları ve anmak isteyenlere de izin vermedikleri gerçeğidir. Bu zihniyet yönetimde bulundukları süre boyunca istisna olarak sadece Sivas Katliamı’yla ilgili olarak, katliamı anlamsızlaştıran göstermelik bir anma programı yapıyordu. Yine bu süre zarfı içinde Maraş, Çorum, Dersim ve Gazi Katliamları gibi önemli Alevi Katliamları asla hatırlanmıyor ve hatırlamak isteyenlere de İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi çatısı altında izin verilmiyordu. İki yıldır Cemevi yönetiminde bulunan ben ve arkadaşlarım, katliamların hatırlanmasının bir ayrıştırma, düşmanlık, nefret ya da 36

gereken bu karalamayı yapan kişi ve arkasındaki güçlerin 16 yıldır Londra Cemevi yönetiminde bulunmalarına rağmen Alevi katliamlarının hiçbirini hatırlamadıkları, anmadıkları ve anmak isteyenlere de izin vermedikleri gerçeğidir.


Ekim 2011

Londra gibi dünyanın en önemli şehirlerinden birinin merkezinde ve 2012 Dünya Olimpiyatları’nın yapılacağı belediyenin sınırları içinde kamuya ait bir alanda Sivas Şehitleri ve Pir Sultan Anıtı’nın olması 17 yıldır Sivas Katliamını ve Pir Sultanı unutturmak isteyen günümüz ‘Hızır Paşalarını’ çok rahatsız etti.

SACAYAK

ötekileştirme olmadığını, tam tersine bunların tekrarlanmaması ve yeni nesillerin bunlardan ders çıkarması ve hatta bunların okullarda ders kitaplarında okutulması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle de Madımak Katliamı Şehitleri ve Pir Sultan Abdal’ın da hatırlanması ve hafızalarda silinmemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu anıtın, çok sayıda Alevinin yurt edindiği ve yaşamını sürdürdüğü, dünyanın en önemli kentlerinden biri olan Londra’nın Hackney ilçesinde yaşatılmasının Aleviler açısından ve insanlık açısından önemi büyüktür. Anıtın yer aldığı park, Londra’nın en nezih bölgelerinden biri olan Hackney’in Stoke Newington semtindedir. Bu park yaklaşık beş dönüm arazi üzerinde kurulmuştur. Park, oldukça yoğun araç ve insan trafiğinin bulunduğu bir dört yol kavşağında yer almaktadır. Bölge polisi ve belediyesi de resmi olarak bize yaptığı açıklamada, ‘uyuşturucu satışı’ ve benzeri suçlamalara şiddetle karşı çıktı ve bunların gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Bölge polisi bu parkla ilgili bugüne kadar hiçbir suç operasyonu olmadığının altını çizdi. İlginç bir tesadüf olsa gerek, karalamayı yapan ve eski Cemevi yöneticisi olan Hüseyin Çifçi’nin ‘Manor House Costcutter’ isimli işletmesi parka sadece beş dakika mesafede yer almaktadır. Londra gibi dünyanın en önemli şehirlerinden birinin merkezinde ve 2012 Dünya Olimpiyatları’nın yapılacağı belediyenin sınırları içinde kamuya ait bir alanda Sivas Şehitleri ve Pir Sultan Anıtı’nın olması sanırım 17 yıldır Sivas katliamını ve Pir Sultanı unutturmak isteyen günümüz ‘Hızır Paşalarını’ çok rahatsız etti. Anıtla ilgili olarak karalama yazısını kaleme alan Binnur Arslan’ın, Hüseyin Çifçi’nin bu yazısını CEM Vakfı’na ait olan habercem internet sitesinde yayınlamış olması, 17 yıldır ‘Sivas’ta anma yapılmasın’ ve ‘Maraş Unutulsun’ diyen İzzettin Doğan politikasının bir ürünüdür. Sivas’ın merkezinde yobazlar tarafından yıkılan Ozanlar Anıtı, Londra’da kendisine Alevi diyen bazı ‘karanlık zihniyet’ sahipleri tarafından da karalanmak isteniyor. İki yıldır Londra Cemevi’nde yaşanan sorunları sadece ‘yönetim’ meselesi olarak gösterme çabasında olan Hüseyin Çifçi ve Binnur Aslan, Londra Madımak Şehitleri ve Pir Sultan Anıtı’na yaptıkları bu çirkin saldırıyla gerçek yüzlerini de göstermiş oldular. Asıl amaç Alevileri, Alevi değerlerini ve Alevi şehitlerini unutturmak.

Pir Sultan Abdal

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 Her ne kadar borçlarımızı ödesek de Genel Kurul yapamayan bir vakıf konumunda olduHak nasip eylese dergaha varsam ğumuz için alacaklı olan banka güvensizlik Bir dem divanına dursam Ya Ali ortamını bahane ederek bu süreçte hesaplara Eğilsem eşiğine niyaz eylesem el koyabilir. Dolayısıyla bugünkü değeri ile Yüzüm tabanına sürsem Ya Ali (...) 3,5 milyon sterlin olan Cemevi binalarımızı Pir Sultan’ım niyaz eyle pirine ihale ile satışa çıkararak değerinden çok daha Umarım ki dergâh gire kalbine İnandın mı Hak Muhammed Ali’ye, az bir rakama, yani sadece banka borcunu karşılamak üzere satabilir. Kamuoyunun dikkaBir gün fırsat elden gider Ya Ali tini bu noktaya çekmek istiyorum. 

Dergah Gire Kalbine

37


SACAYAK

Özel Sayı

27 Eylül’de Londra’da Sivas Şehitleri Anıtı Açılışına Katılan Yeter Gültekin, Sorumuzu Yanıtladı

Hassasiyetleri Gerçekten Sivas Şehitleriyse 18 Yıldır Neredeydiler

Vahşete Karşı Ne Yaptılar? 10 Ekim 2011 tarihinde Binnur Aslan Habercem’deki köşesinde Hüseyin Çifçi’nin mektubuna yer vermiş. Mektupta şöyle diyor: Sivas şehitlerinin anıtını Londra’ya diktik yalanını yaymak için kolları sıvamışlar. Sivas şehitleri üzerinden yapılan bu istismarın izahı yok!.. (…) Kuzey Londra bölgesinde yer alan, küçük bir mahallenin en berbat mekanı olması açısından başı çeken bu yeri, Hackney Belediyesi kadınlara tahsis ediyor!. Öyle günün her hangi bir saati tek başına gezilebilecek bir yer değil.(…) İzbe olmasından dolayı, uyuşturucu müptelaları ve uyuşturucu alışverişinin yapıldığına bu alanda rastlamak oldukça olağan bir görüntü. Tamamı bir dönümlük olan bu mekânın, 1 metrekarelik çok küçük bir bölümü çiçeklendirilmiş ve küçük tabelaya Sivas katliamında adı geçen 33 canın isimleri iliştirilmiş.(…). ‘Sivas şehitlerini anmak için buradayım’ diye oraya uğrayan gençler, olsa olsa, uyuşturucu kullananlar ve satıcılarıyla hasbıhal olması, kaçınılmaz bir zorunluluk.(…) Şehitlerimiz, birileri tarafından istismar konusu yapılmaktan ne zaman kurtulacak. Katledilen bu insanlara ve geride kalan yakınlarına saygı duymak bu kadar zor mu!?

Hüseyin Çifçi bu anıtın açılmasını ve kamuoyuna tanıtılmasını bir istismar olarak gördüğünü söylüyor. Açılışa siz de katıldınız. Yapılan bu eleştiriler hakkında neler söylemek istersiniz? 38


Ekim 2011

SACAYAK

Hasret Gültekin’in eşi olarak siz istismar edildiğinizi düşünüyor musunuz?

Evet, bizim acımız ve yaşanan vahşet istismar edilmiştir, edenleri de, vicdansızlıklarını da hepimiz biliyoruz… İstismarcılar, bizim can pahasına ödediğimiz bedeller üzerinden, 1993’ten bugüne gelip geçen tüm iktidarlarla görüşmeler gerçekleştirdiler. 1994’te Refah Partisinden Belediye Başkan adaylığından tutun da 2011’de AKP’den milletvekilliği aday adaylığına kadar…

 18 yıldır Madımak katliamı ve orada yitirdiğimiz canlarımız, çocuklarımız, kardeşlerimiz, eşlerimiz, biz aileler ve bizlere destek olan kurumlarımızın ısrarlı mücadelesi istismar edilmiş midir? Evet, bizim acımız ve yaşanan vahşet istismar edilmiştir, edenleri de, vicdansızlıklarını da hepimiz biliyoruz… İlk günden bugüne hiçbir aileye üzüntüsünü bildirmeyen, 2 Temmuzda yaşanan vahşetle ilgili duruşma salonlarında, Madımak Oteli önünde, miting alanlarında verilen haklı mücadelemizde yanımızda olmayanlar, bizim canımız pahasına ödediğimiz bedeller üzerinden, 1993’ten bugüne gelip geçen tüm iktidarlarla görüşmeler gerçekleştirebildiler. 1994’te Refah Partisinden Belediye Başkan adaylığından tutunda 2011’de AKP’den milletvekilliği aday adaylığına kadar… Ankara’da “Madımak Müze Olsun” ve Alevilerin diğer ortak talepleriyle sokağa çıkan 140 bin insanı; İstanbul Kadıköy’de yine Alevilerin ortak talepleri ve “Madımak Müze Olsun” talebiyle sesini yükselten beş yüz bin insanı yok sayarak Alevi Çalıştayı’na katılabilenler “Madımak Oteli yıkılsın yerine 37 ağaç dikilsin” diyebildiler. On beş bin saldırganı tahrik olmuş masum göstericiler bahanesiyle otuz tutukluya indirgeyen; asıl suçluları milletvekilliği ile ödüllendiren ve Madımak’ı yıkarak toplumun hafızasından bu suçun izlerini silmeye çalışanlara hizmet ettiler. Binnur Aslan, Hüseyin Çifçi ile ayni zihniyeti paylaşanlar… Ve sonunda bu vicdandan uzak anlayış Madımak’ta katilimizin adını ilk sıraya yazdırdı. Onlar Haziran 2010’da TRT’de Ali Bulaç ve Alevi Çalıştayı Koordinatörü Necdet Subaşı ile Madımak Oteli müze yapılamazı konuştular, canlarımızı diri diri yakanlardan “tahrik olan masum göstericiler” diye bahsettiler. AKP’nin Devlet Bakanı Faruk Çelik’e güç gösterebilmek ve birlikte Sivas’a gidebilmek için yazdıkları 2 Temmuz bildirisine de başka derneklerin onayını almadan o derneklerin adlarını yazdılar; o derneklerin ihtarına bugüne kadar yanıt vermediler. Onlar 2 Temmuz 2010’da ilk defa Madımak’ın önüne giderken de yanlarında Aleviler, Madımakta evlatlarını yitiren analar değil, “Madımak Müzesi fikrinden Sivaslılar rahatsız olabilir” diyen Faruk Çelik ve “Bu yıl 2 Temmuz Cuma’ya geliyor, Madımak Oteli önüne gelmeyin, birileri tahrik olabilir” açıklamasını yapan Sivas Valisi vardı. Şimdi bugüne kadar tanımadığımız Binnur Aslan ve Hüseyin Çifçi ye sormak gerek: Bütün bunları ifade etmek için istismar kelimesi yetebilir mi? Bu hassas insanlar ve kalemler bu yazdıklarım ile ilgili bugüne kadar ne yaptılar veya ne yazdılar? 39


SACAYAK İzbe yer onların körelmiş vicdanı; berbat olan ise kendi sorunlarını bizim adımız ve acımız üzerinden çözme çabalarıdır! Öldürülen canlarımıza da, anılarına da saygısızlık ve vicdansızlık yapmasınlar. Bugüne kadar yanımızda olmayanlar “gölge etmesinler”, başka ihsan istemez!

Özel Sayı , Ekim 2011

Hassasiyetleri gerçekten Sivas Şehitleri ise on sekiz yıldır neredeydiler, bu vahşete karşı ne yaptılar? Gelelim Londra’daki Anıta! “Semtin ve parkın durumu izbe, berbat, belediye orayı kadınlara tahsis ediyor, orada uyuşturucu bağımlıları var” cümlelerini kuranlara ne demeli! 72 millete aynı nazarla bakan Alevilerin kadınlara, uyuşturucu bağımlılarına bakışı bu olabilir mi? İzbe yer onların körelmiş vicdanı; berbat olan ise kendi sorunlarını bizim adımız ve acımız üzerinden çözme çabalarıdır! 27 Eylülde hep birlikte oradaydık, tarif edilen hiç kimse ve hiçbir durumla karşılaşmadık! Önemli olan, yıllardır böyle bir anıtın olması gereken yerde, yani Türkiye’de engelleniyor iken, bir dünya kenti olan, çok sayıda göçmenin yaşadığı Londra’da böyle bir anıtın gerçekleştirilmiş olmasıdır. Tabii ki, daha bakımlı olabilir, daha iyi bir anıt yapılabilir! Varsa bu konudaki önerilerini ve yapabilecekleri katkılarını bildirsin gerçekten iyi niyetli insanlar… Yoksa bu dille orada öldürülen canlarımıza da, anılarına da saygısızlık ve vicdansızlık yapmasınlar. Bugüne kadar yanımızda olmayanlar “gölge etmesinler”, başka ihsan istemez! Köln, Almanya 25 Ekim 2011


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.