124'üncü sayı

Page 1

Halkın Hakları Forumu

Halk›n Haklar› Formu 21-23 Ocak 2011 tarihleri aras›nda Ankara’da topland›. Bu toplant›ya memleketin dört bir yan›ndan; gecekondu damlar›ndan, dere yataklar›ndan, ö¤renci yurtlar›ndan, üretim band›ndan, çokça da direnifl çad›rlar›ndan kopup gelen bini aflk›n kad›n ve erkek direniflçi kat›ld›.

Bizleri zemheri ay›nda Ankara’da buluflturan ortak duygu, cüretkârl›kt›r. ...Bizlerden zemheri ay›nda gül isteyenler, imkâns›z› istediniz ya, gözünüz ayd›n! Yaflam› borsa endeksinde puana vuranlara inat, gülü gül ile tartanlar bu topraklarda yeniden sahne al›yor. S›n›flar

mücadelesi, günümüzde, halk›n haklar› mücadelesinde somutlafl›yor. Hak mücadeleleri gündelik ihtiyaçlar› çözerken büyük bilinç s›çramalar› yaratarak emekçi kitlelerin ufkunu aç›yor. Güncel devrimcileflirken, devrim de güncellefliyor. Yolumuz aç›k olsun… S. 7-8-9-10

28 Ocak 2010 • 1 TL

Y›l 5 • Say› 124

AKP ‹KT‹DARININ ‹SLAMCI M‹LL‹YETÇ‹ TAHK‹MATI

Halkın haklarına sökmüyor

Emek düflman› Torba Yasa mecliste; ‘YÖK reformu’yla üniversitelerde bask›lar art›yor; HES’lere karfl› mücadele edenler tehdit ediliyor; gericilik t›rman›yor

Emekçiler 81 ilden meclise yürüyor; üniversiteliler kendilerinden kaçan baflbakan›n peflini b›rakm›yor, güvencesizler iktidara hak mücadelesiyle karfl› koyuyor

Aleviler kurultayda Büyük Alevi Kurultay›’nda eflit yurttafll›k talepleri konufluldu. AKP hükümeti elefltirildi. Siyasal ‹slam’›n hegemonyas›na karfl› mücadele karar› al›nd› S. 3

Eylemler sürüyor Halk›n hak mücadeleleri, hem pratik olarak hem de örgütsel olarak olanaklar›n› üreterek ilerliyor. Halk›n Haklar› Forumu’nun sonuçlar›nda da vurgulanan bahar program› mücadeleye ivme kazand›racakt›r. YOL YAZISI S. 3

Aç midelerden do¤uyor nur topu isyanlar

Emekçiler torbaya karşı sokağa çıkıyor KESK’in ça¤r›s›yla bir araya gelen D‹SK, TTB ve TMMOB torba yasaya karfl› mücadele program›n› ortaklaflt›rd›. Emekçiler, AKP’nin sermayeye teflvik, emekçiye sömürü getiren düzenlemesine karfl› 31 Ocak’ta 81 ilden Ankara’ya yürüyor S. 6

Öğrenci piyasa gömleğini yırttı

Tunus’ta halk isyan› kazand› Tunus’ta üniversite mezunu iflsiz bir gencin yakt›¤› isyan atefli k›sa sürede iflbirlikçi, soyguncu iktidar› kül etti. Tunus’tan ayn› co¤rafyaya yay›lan halk hareketi neoliberalizm karfl›t› hareketlere güç verdi. ‹syan dalgas› M›s›r, Ürdün, Cezayir ve Fas’› etkiledi bile S. 5

Ferda Koç / Sayfa 4

Tufan Sertlek / Sayfa 11

Yoksullar›n kardeflli¤i

Yeni ufuklara do¤ru

Üniversitelerdeki neoliberal dönüflüm, e¤itimin piyasalaflt›r›lmas› ve AKP gericili¤inin yaratt›¤› y›k›mdan yeni bir üniversite muhalefeti do¤uyor. AKP’nin üniversite ve YÖK reformu gençli¤in militan muhalefetiyle geri tepiyor S. 4

Taylan Kaya / Sayfa 12

Su yaflamd›r, yaflam...

Onur Çakmak / Sayfa 14

Elveda Ali Sami Yen

Gökçek ulafl›m zamm›n› sokaklardan tahsil edemiyor. Ankaral›lar, paras›z, nitelikli ulafl›m haklar› için ç›kt›klar› yoldan dönmüyor. Ulafl›m eylemleri sürüyor S. 12

Heykelin gölgesi Kars’taki ‹nsanl›k An›t›’n›n y›k›lmas›n› isteyen ve an›t› ucube olarak nitelendiren Erdo¤an’›n an›t›n gölgeledi¤ini iddia etti¤i ‘tarihi külliye’ on y›l önce mahalle aras›ndaki küçük bir türbeye yeni binalar›n eklenmesiyle oluflmufl S. 15


2

MEDYA 28 Ocak 2011 / 10 fiubat 2011

Halk›n Sesi

Kenar Notlar›

İktidar tayfası Mumcu’ya karşı

Liberalleri düflüren güvencesizler

2

iberal aydınlarla ittifak çatırdıyor mu?” diye soran gazeteciye Başbakan Erdoğan, “Böyle bir çatırtı duymuyorum. Böyle bir ittifak falan yok” diyor ve devam ediyor: “Doğal bir ittifak falan oluşmuşsa o ayrı bir konu. Eğer bu dönemde AK Parti iktidarı bu çeteleri, bazı kirli oluşumları açığa çıkardıysa, burada onların destekleri olduysa sağ olsun… ama sandığı entelektüelin dili belirlemiyor, milletin dili belirliyor.” (Okan Müderrisoğlu, Sabah, 27 Ocak 2011) Her şey gayet açık. “Ben ittifak kurmam, kullanırım; herkesi, her şeyi kullanırım” demek istiyor Erdoğan. Devlet iktiarındaki gücünü artırırken liberallerin “demokrasi ve özgürlükler”den söz eden dilini kullanan AKP, sandığa giderken milletin İslamcı-milliyetçi dilini kullanmayı tercih ediyor. Daha ne desin; daha nasıl anlatsın? Bir ittifakın doğası ancak bu kadar açık sözlü anlatılır. AKP iktidarının ittifaklar politikası “kullanmak, işbitiricilik ve fırsatçılık” üzerine kuruludur. Hemen oracıkta liberal entelektüellerin de işini bitiriyor. Halkın devlet seçkinlerine karşı antipatisini ve güvensizliğini oya çeviren AKP, fırsatını bulmuşken halkın orta sınıf profesyonellerine ve entelektüellerine olan güvensizlik ve alerjisini de oya çeviriyor. Liberallerin AKP ile resmen ittifak kurabilecek fiili ve politik bir gücü olmadığından, Erdoğan tarafından “müttefik” olarak bile görülmüyor. İktidarın “organik aydınları” değil, iktidarın kullanılıp atılan ya da yedeğe alınan “kul-lanışlı organik elitleri”. Bu ezici iktidar kibiri karşısında, liberal entelektüeller adına umutlananlar ve hayallere kapılanlar oluyor. “Biz dememişmiydik!” gibisinden liberal entelektüelleri gerçeklerle yüzleşmeye çağıran çıkışlar görülüyor. Öncelikle sık rastlanan bir yanılgıyı düzeltelim. Liberal entelektüellerin sorunu, bir düşünsel yanılgı değildir. Yani liberaller, “aklın yanlış kullanımı” sonucu gerçekleri göremediğinden AKP’yi destekliyor değiller. Tersine, her şeyi bal gibi biliyor, görüyor; ama yine de destekliyorlar. Çünkü liberallerin sorunu bir düşünsel sorun değil, bir sınıfsal mecburiyettir. Erdoğan, liberallerin bu mecburiyetini çok iyi bildiğinden, kendinden emin, kibirli üslubuyla, onlara, haddini bildiriyor. Liberaller, iktidarın organik aydınları değiller; ama “sermayenin organik profesyonelleri” oldukları kesin. Birkaç siyasal partide bulunanları saymazsak, (ki onlarda fonlama ağlarına bağımlıdır) çoğu sermaye medyasında, özel üniversitelerde, danışmanlık-strateji-araştırmak şirketlerinde, finans, kültür sanat, halkla ilişkiler sektörlerinde konumlanmış durumdalar. Yaşam tarzı olarak, yüksek standartlı tüketim kültürüne bağımlı, steril orta sınıf yaşam sürmekteler. AKP’nin kurmaylığını yaptığı neliberal politikaların sonucu yükselen yeni orta sınıfların içinde yer alıp, onların düzenle uyumunu sağlayan entelektüel gereksinimlerini üretiyorlar. Liberallerin -sermayenin organik entelektüellerinin- varlığı ve sınıfsal gönenci neoliberal politikaların başarısına bağlı. O da şimdilik yalnızca AKP iktidarına tutunarak elde edecekleri bir olanak durumundadır. Bu bedenle, liberaller, bıçak ekmiğe dayanmadan AKP eleştirisine girişmedi. AKP’ye yönelen her türlü muhalfete AKP’den bile önce büyük bir cevvaliyetle göğüs gerdi. Ezilenlerden ve emekçi halk kitlelerinden yükselen muhalefete düşmanca davrandı. Liberallerin halk ve sol düşmanlığı genellikle, onların bir kısmının geleneksel sol hareketten gelmesinden kaynaklanan eski bir husumet olarak değerlendirildi. Kısmen doğrudur da. Liberallerin husumetleri eskiye dayanır; ama yaraları tazedir. Hayır sanıldığı gibi onları yaralayan Erdoğan’ı aşağılayıcı çıkışlar değil. Onları asıl yaralayan, onca cefasını çekmişken, zorluklara katlanmışken, onursuzlukları sineye çekmişken, sıra tam sefasını sürmeye geldiğinde orta sınıf yaşamlarını tehdit eden, sokaktan, güvencesizlerden yükselen yeni toplumsal muhalefet hareketleridir.

“L

Haber TMŞ’den kağıt cemaatten

G

ülen cemaatinin yayın organı Zaman gazetesi, Terörle Mücadele Şubesi’nde hazırlanan solu hedef gösterme haberlerini yayımlamayı sürdürüyor. Gazete, en son 26 Ocak’ta Sedat Güneç imzalı “Bölücü örgütler kaos için birleşmiş” başlıklı haberle siyasi polisin sesi oldu. Haberde Ankara Emniyet’inin çok ilginç bir yapıyı deşifre ettiği iddia edilerek, “PKK, DHKP-C, TKEP-L, MKP, TİKP ve Öğrenci Kolektifleri”nin üniversitelerde uygulamak üzere ‘kaos planı’ hazırladığı öne sürüldü. Ankara Emniyeti’nin gazeteye ilettiği söz konusu plan akıllara ziyan: “Örgütler bir araya gelip çeşitli timler oluşturdu, krokiler çizdi ve üniversitelerde Kürt-Türk, sağ-sol kavgası çıkarmak üzere planlar kurdu.” Ancak Zaman gazetesinin benzer her haberde olduğu gibi, bu haberinde de iddiaların hangi belge ve bilgilere dayandığı belirtilmiyor. Terörle Mücadele Şubesi de hazırladığı haberleri yayımlatmak için cemaatin sayfalarını tercih etmeyi sürdürüyor.

4 Ocak 1993’te evinin önünde aracına konulan bombanın patlamasıyla yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, Cebeci Asri Mezarlığı’nda düzenlenen törenle anıldı. Anmaya Uğur Mumcu’nun sevenlerinin oluşturduğu yüzlerce kişilik topluluk katılırken, eşi Güldal Mumcu, çocukları Özge ve Özgür Mumcu da anmada yerini aldı. Törende “Unutmadık, unutturmayacağız” mesajı veren katılımcılar, Mumcu’nun kabrine karanfil bıraktı. Sevenleri, öldürüldüğü sokakta Uğur Mumcu için bestelenen şarkıları söyledi. AKÖZ’ÜN C‹NAYET AKLAMA ÇABASI Uğur Mumcu cinayetinin 18. yılında Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz’ün “Demokrasi Şehidi?” başlıklı köşe yazısı tartışma yarattı. Aköz, yazısında Mumcu’yu anmak ve siyasi suikastleri kınamak yerine, Mumcu’ya demokrasi şehidi denmesini eleştirdi, gazeteciyi derin devlet tezgahçılarından biri olarak tanımladı. Aköz’ün yazısında Mumcu’nun “PKK'nin derin devlet tarafından kurdurulan ve beslenen bir örgüt olduğunu saptadığı için, aracına yerleştirilen bombayla öldürüldüğü” de iddia ediliyor. Emre Aköz, yazılarında bolca hakaret kullandığı ve iktidarı her koşulda desteklemek adına yalan ifadelere başvurduğu için eleştirilen bir isim. 21 Ocak’ta yazdığı “Demokrasi Şehidi?” yazısına cevap ise Radikal gazetesi köşe yazarı, Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’dan geldi. Özgür

U

ğur Mumcu’nun katledilişinin 18. yılında Emre Aköz “ölü tasnifçiliği”ne girişirken, başbakanı Erdoğan cinayetin faili meçhul olmadığını ileri sürdü

Mumcu, Emre Aköz’ü “ölü tasnifçisi” olarak nitelediği cevap yazısında şu ifadeleri kullandı: “Cinayetle öldürülmüş insanları o demokrasi şehidi bu değil diye tasnife tabi tutmaya çalışacak kadar boş vaktiniz varsa, Uğur Mumcu cinayetinin dava dosyasını adresinize yollayabilirim. Boş vaktinizi en azından bu cinayetin aydınlatılması için kullanırsınız. Bir işe yarayacağınızı sanmam ama muhakkak ölüleri kategorilere ayırmaktan daha faydalı bir iştir.”

MUMCU FA‹L‹ MEÇHULDÜR Aköz’ün derin devlet ajanı imasında bulunduğu Uğur Mumcu’nun öldürülmesini inceleyen dava, devletin cinayetin azmettiricilerini ve arkasındaki ilişkileri sistematik çabayla koruduğu iddiasını güçlendiriyor. Uğur Mumcu’nun suikastle öldürülmesinin ardından cinayete açılan soruşturmaya Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı hızla el koymuştu. Devlet,

cinayetin ardından soruşturma ve dava süreçlerini uzatarak cinayetin aydınlatılmasını sistematik bir çabayla engellenmişti. Ancak 7 yıl sonra “Umut Davası” adıyla bir dava açılabildi. DGM’lerin isim değiştirmesiyle dava Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne devredildi. Dava sürecinde bombayı koyduğu tespit edilen kişilerden bazıları pişmanlık yasasıyla serbest bırakılırken, esas azmettirici isimlere hiçbir zaman ulaşılamadı. Cinayetin esas zanlısı olarak gös-

terilen Oğuz Demir 18 yıldır bulunamıyor. Uğur Mumcu cinayeti, hangi hesaplaşmanın sonucunda gerçekleştirilmiş olursa olsun, iki gerçek kendini sürekli hatırlatıyor. Uğur Mumcu cinayeti, dönemin faili meçhul cinayetler zincirinde Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Çetin Emeç cinayetleri gibi bir halkayı oluşturuyor. İkincisi ise cinayetin arkasındaki ilişkiler, AKP iktidarı dönemi de dahil olmak üzere devlet tarafından sürekli korunuyor. Emre Aköz gibi düşünen bir diğer ismin Başbakan Erdoğan olduğunu bu yılki tartışmalar içinde kamuoyu görmüş oldu. Erdoğan, cinayetle ilgili gazetecilere yaptığı açıklamada Uğur Mumcu cinayetinin faili meçhul kategorisine sokulamayacağını belirterek, ölü tasnifçiliğinin yanına cinayet tasnifçiliğini ekledi. A‹LE ‹HMAL‹N SORUMLULARINA DAVA AÇTI Uğur Mumcu’nun ailesi de davada ağır ihmaller olduğunu kaydederek, ihmalde bulunan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu. Ailenin Ankara Başsavcılığına verdiği dilekçede bombayı araca koyduğu iddia edilen Oğuz Demir’in dahi 18 yılda yakalanamadığı belirtilirken, Kemal Türkler cinayeti davası gibi zaman aşımı endişesi taşıdıkları ifade edildi. Aile, “Yürütülen idari işlemlerde işi sürüncemede bırakan tüm sorumluluların tespit edilerek cezalandırılmasını istiyoruz” dedi.

TRT’nin musluğu Terimlere akıyor Uzun yıllar televizyonculuk yapan nitelikli kadroların iş alamadığı TRT’de program yapma kriterleri arasına Fatih Terim’in kızı olmak da girdi

T

Fatih Terim’in k›z› Merve Terim TRT Spor’da “Tad›nda Sohbetler” adl› program› sunmaya bafllad›. Terim ailesi Merve Terim’in TRT’deki ilk program›nda tam kadro ekranlarda boy gösterdi.

ürkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), AKP iktidarı döneminde kadrosuna aldığı isimlerle tartışma yaratmaya devam ediyor. TRT’de son torpili Fatih Terim’in kızlarına işledi. Terim’in iki kızı da yüzlerce kişinin Kamu Personeli Seçme Sınavı’yla (KPSS) girmeye çalıştığı, uzun yıllar TRT’ye hizmet eden nitelikli kadroların ekranlarında yer alamadığı TRT’de iş buldu. TRT, geçen yıl da Hakan Şükür’ün yaptığı spor programı için yılda 700 bin TL’ye anlaşma imzaladığı haberiyle gündeme gelmişti. Zaman, Yeni Şafak, Taraf, Star gibi iktidar destekçisi gazetelerdeki köşe yazarlarının da TRT’de yüksek ücretle program yapması, Hakan Şükür’ün aldığı astronomik ücretle birlikte değerlendirilince, “TRT cemaate ve yandaşlara para akıtıyor” eleştirileri yapıldı.

TER‹M’‹N KIZI OLMAK DIfiINDA… TRT ile Fatih Terim’in kızlarının yaptığı anlaşmayla, Merve Terim yakın arkadaşlarından biriyle TRT Spor’da “Tadında Sohbetler” adlı bir programa başladı. Terim’in küçük kızı Buse Terim de programın moda editörlüğü için seçildi! Türkiye’nin en büyük kamu kuruluşlarından olan TRT’nin bu tercihi kamu yayıncılığının ‘mümkün olan en nitelikli yayını ortaya koyma’ ilkesi ile örtüşüyor mu? Terim ailesi örneğine bakınca bu soruyu olumlu yanıtlamak mümkün değil. Spor programı yaptırılan Merve Terim’in daha önce herhangi bir program deneyimi bulunmuyor. Ayrıca Merve Terim, televizyonculuk eğitimi de almadı. Moda danışmanlığından kadroya alınan Buse Terim ise New York’da bulunan özel bir moda okulunda öğrenci.

TRT’nin imkanları ve uzun yıllar yetişmiş, deneyimli programcılar ile modacıların işsiz kaldığı göz önüne alınınca, Terim ailesiyle yapılan anlaşmanın ardında başka niyetler aramak kaçınılmaz oluyor. KEF‹L‹ BERLUSCON‹ Fatih Terim, kurduğu siyasi ilişkilerin güçlü olduğu sık sık ifade edilen bir teknik direktör. Öyle ki, kızı Merve Terim’in Amerika’da psikoloji okumak için düşük sınav notlarına rağmen başvurduğu okula İtalya Başbakanı Berlusconi’nin tavsiye mektubuyla kabul edildiği iddia edilmişti. Terim ayrıca siyasette aşırı sağcı-milliyetçi kimliği ile tanınıyor. Fatih Terim’in kızları TRT’deki ilk programlarını da anne ve babalarının katılımıyla gerçekleştirdi. Böylece Terim ailesinin tüm fertleri TRT ekranında buluşmuş oldu.

AKP’nin imamından ‘hak’a terör damgası İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iki ay önce ulaşım tarifelerine yaptığı zammına toplumsal muhalefetten tepki gelmiş, bir dizi eylem düzenlenmişti. İstanbul Halkevleri de ulaşım zamlarının geri alınması için kampanya başlatarak, zammın geri çekilmesi talebini mahallelerde örgütlemeye girişti. Halkevleri’nin ulaşım hakkı mücadelesinin İstanbullular tarafından sahiplenilmesi ve tepkinin her geçen gün büyümesi, iktidar destekçilerini de harekete geçirdi. AKP’nin yazılı ve görsel medyası ulaşım zamlarını maliyet hesaplarıyla haklı göstermeye çalışırken, ulaşım hakkını savunanlara karşı en dikkat çeken karalama Ümraniye’de bir cami hocasından geldi. Ümraniye’nin Tepeüstü Mahallesi’nde bulunan Güneysu Camisi hocası 14 Ocak Cuma günü verdiği vaazda, ulaşım hakkını savunmanın ‘teröristlik’ olduğunu söyledi. Yetinmedi, cemaate eylemleri “Halkevleri adında terörist bir örgüt”ün düzenlediğini açıkladı! NANKÖRLER DEVLET‹N KIYMET‹N‹ B‹LM‹YOR! Güneysu Camisi imamının vaaz sırasında söyledikleri, Zaman gazetesi başta olmak üzere AKP basınının her fırsatta dile getirdiklerinin inceltilmemiş sözlerle ifadesi gibi görünüyor. İmam, hutbeye “devletin bir şey verdiğinde iyi, vermediğinde kötü gösterildiğini” belirterek başladı. Devleti kötü göstermenin nankör-

lük olduğunu öne süren imam, sözü uzatmadan ulaşım hakkı eylemlerine getirdi. İmam, ulaşım zamlarına karşı eylemleri gerçekleştirenleri “nankör, düzenbaz, terörist” sözleriyle tanımladı ve devam etti; “Bu tür eylemleri Halkevleri adı altındaki terörist gruplar gerçekleştiriyor, bunlara kanmayın.” Halkevleri, cami cemaatine bizzat imam tarafından hedef gösterildi. Halkevcilerin yoğun olarak faaliyet gösterdiği mahallede, ‘halkın ulaşım hakkı kampanyasına’ destek verdiği biliniyor.

yaptığını belirterek rahatsızlıklarını dile getiriyor.

RESM‹ ‹MAM DE⁄‹L Mahalle halkıyla yaptığımız görüşmede imam sıfatıyla cemaate vaaz veren ve namaz kıldıran kişinin resmi görevli olmadığını öğreniyoruz. Cemaatten bazı kimseler, caminin sözleşmeli imamının yapması gereken tüm işleri son iki aydır, mahalleye nereden geldiği belli olmayan bu kişinin yaptığını söylüyor. Cami çevresinde görüştüğümüz esnaflar da hocanın tüm vaazlarının bu şekilde olduğunu, sürekli siyaset manipülasyon

MÜFTÜLÜK ‹MAMDAN BETER Konuyla ilgili görüşme gerçekleştirdiğimiz Ümraniye Müftülüğü, hocayla aynı görüşleri paylaştıklarını belirtmekten kaçınmadı. Müftülük, hocanın vaazda söylediklerinin doğru olduğunu ileri sürdü ve hocanın haksız olmadığını savundu. Daha önce mahallelilerden de Ümraniye Müftülüğü’ne şikayette bulunanlar olduğunu öğrendik. Müftü onlara da aynı cevapları verdikten sonra, mahal-

leliler Diyanet’in olaya kayıtsız kalmamasını talep etmiş. Olumsuz yanıt alan mahalleliler, konuyla ilgili aralarında örgütleneceklerini belirtince aldıkları tepki ise hayli ilginç; “Örgütlenmek teröristçe bir tutumdur ve dine uygun değildir. İslam’da örgüt olmaz, meşru değildir, cemaat meşrudur.” Tepeüstü Mahallesi halkı, ulaşım zamlarına tepkilerin karşısında iktidarı savunmak adına Halkevleri’ni terörist olarak gösteren, halkın hak arama mücadelesini “nankörlük, düzen bozuculuk” olarak niteleyen imama karşı itirazlarını yetkililere ileteceklerini belirtiyor.


3

GÜNDEM 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Aleviler kurultayla iktidarı uyardı

E

H

acı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın çağrısıyla 16 Ocak’ta Ankara Anatolia Kültür Merkezi'nde “Büyük Alevi Kurultayı” düzenlendi. Türkiye’den ve yurtdışından onlarca Alevi örgütünün katıldığı kurultaya demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerin de yoğun ilgisi vardı. Alevilerin temsil gücünü gösterdiği kurultayı Adana Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner ve Alevi Çalıştayları Koordinatörü Necdet Subaşı ile çok sayıda milletvekili ziyaret etti. Vatikan Büyükelçiliği’nin mesaj gönderdiği kurultaya AKP cephesinden ilgi yoktu. Kurultayın sonuç deklarasyonuyla Aleviler taleplerini net bir şekilde tekrarladı. “İNANCIMIZDAN ELİNİZİ ÇEKİN” Büyük Alevi Kurultayı’nın açılış konuşmasını Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez yaptı. Alevileri inkar edenlere karşı bir araya geldiklerini söyleyen Geçmez, Alevi dedelerine maaş bağlanması önerisini hatırlatarak “Bizler haram yemedik, dedelerimiz de yemez. Pir Sultan’ın evlatları onun yoluna sahiptirler. Biz Osmanlı’nın, Selçuklu’nun zulmünü gördük” dedi. Geçmez, AKP’nin Alevi Çalıştayları’nın samimi olmadığını belirtti; “Katillerin çağrıldığı çalıştaya mı katılacağız? Bizi katillerimizle mi yüzleştireceksiniz? Katliamları bize bir kez daha mı yaşatmak istiyorsunuz?” diye sordu. Geçmez, ayrıca 300 Alevi örgütünün ortak karar aldığını, eşit yurttaşlık hakkı için üçüncü mitingi 6 Mart’ta İzmir’de düzenleyeceklerini duyurdu.

şit yurttaşlık temelinde taleplerin net bir dille ortaya koyulduğu Büyük Alevi Kurultayı’nda, AKP hükümeti sert bir dille eleştirildi. Siyasal İslam’ın hegemonyasına karşı mücadele kararı alındı

ALEVİ ÇOCUKLARI FETHULLAH’A TESLİM OLMAYACAK Açılış konuşmasının ardından yüz binlerce Alevi’yi temsilen Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Turgut Öker söz aldı. Öker, birlik çağrısı yaparak “Biz tek ses olamadığımız için bunca acıları çektik. Bu yüzden hala Yezit zihniyeti bu ülkenin tepe noktasında oturuyor. Canlarımızı tekrar öldürsünler diye Hizbullahçılar dışarıda” dedi. Öker Fettullah Gülen’e de mesaj vererek “Şunu

iyi bilsin Alevilerin çocukları size teslim olmadılar, biz de size teslim olmayacağız” dedi. Kurultayda konuşma yapan Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız ise, AKP hükümetinin Alevilerin tüm taleplerinin tersini yaptığını, daha güçlü, dokunulmaz bir Diyanet yaratıldığını dile getirdi. Başbakanın Kars’taki insanlık heykeline ucube dediğini hatırlatan Balkız, “Ucubelik, Alevi köylerine cami yapıp, imamlar atamaktır” dedi. Dersim Alevileri adına söz

alan Ankara Dersimliler Derneği Başkanı Bülent Akdağ da Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını, arşivlerin araştırmacılara açılmasını istedi. Dersim isminin geri verilmesini isteyen Akdağ, Dersim’deki baraj projelerinin de iptal edilmesini talep etti. ALEVİLERİN TALEPLERi NET Kurultayda onu aşkın Alevi örgütünün temsilcisi konuşma yaparak sonuç bildirisi için tartışmalara katkı sundu. Kurultayın sonuç bildirgesi

Alevilerin genel taleplerinin yanı sıra, yerel taleplerini de ortaya koydu. Bir sonraki hedefin “Dünya Alevi Kurultayı” düzenlemek olduğu belirtilen sonuç metninde, Türkiye’deki siyasal İslamcı hegemonyanın cemaatler ve AKP işbirliğiyle kurulduğu, bunun sonucunda farklı olanın mağdur haline geldiği ifade edildi. Sonuç bildirgesinde halkın sağlık, eğitim, barınma gibi haklarının AKP hükümeti tarafından piyasa koşullarına terk edildiği de belirtilerek “Kurultayımız, barınma sağlık ve eğitim hakkını kamusal bir hizmet olduğunu görüp, ücretsiz nitelikli ve herkese eşit sunulmasını savunmaktadır” dendi. Sonuç bildirgesinde “AKP hükümetinin neo liberalizmle kurduğu çıkar ilişkisinin sonucu, ortaya çıkan yıkım politikaları, emekçileri ve üreten tüm kesimleri ezmektedir” denilerek, bu sorunların Alevilerin de sorunları olduğu belirtildi. Bildirgede Alevilerin tarih boyunca yaşadığı katliamlara, baskı ve ayrımcılığa dikkat çekilirken Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi, demokratik katılımcı bir anayasa hazırlanması, Alevilere eşit yurttaşlık hakkı tanınması taleplerine yer verildi. Bunların yanında Alevilerin miting ve eylemlerde dile getirdiği talepler tekrarlandı. Sonuç bildirgesi şu ifadelerle bitirildi; “Biz Aleviler, bundan sonra gerçekleştireceğimiz kurultaylarla da AKP iktidarının ve genel olarak da iktidarların Alevilere yönelik politika ve uygulamalarının takipçisi olacağımızı beyan ederiz.”

On binler Hrant’ unutmadı

Hrant Dink katlediliflinin dördüncü y›l›nda an›ld›. Fakat cinayetin ayd›nlat›lmas›na yönelik beklentiler geçen dört y›la ra¤men karfl›lanm›yor. Ölüm y›l dönümü olan 19 Ocak’ta Agos gazetesinin önünde düzenlenen törene kat›lan on binler Hrant’a sahip ç›kt›. Agos önündeki anman›n ard›ndan bir eylem de ‹stiklal Caddesi’nde yap›ld›. Akflam saat 19.00’da Taksim Meydan›’nda toplanan yüzlerce kifli meflalelerle Galatasaray’a yürüdü. ‹stanbul’un yan› s›ra Ankara, Eskiflehir, Adana, ‹zmir ve Mersin’de de kitlesel Hrant Dink anmalar› yap›ld›. Ankara’da akflam saatlerinde yap›lan anma polis barikat›yla karfl›laflt›. Polis eylemcilerin kararl›l›¤› karfl›s›nda barikat› açmak zorunda kald›. ‹nsan Haklar› An›t› önüne yürüyen eylemciler burada yapt›klar› aç›klaman›n ard›ndan eylemlerini sonland›rd›. Dink’in ölüm y›ldönümünde NTV Ana Habere konuflan ve Dink cinayeti hakk›nda çal›flmalar yapan Nedim fiener’in flu sözleri cinayetin sorumlular›n›n neden tam olarak a盤a ç›kar›lamayaca¤›n› anlat›r nitelikte: “fiu anda bu olay›n içindeki polisler etkili konumdalar, baflbakanla çok yo¤un iliflki içindeler ve çok özel operasyonlarla ilgili bilgi paylafl›yorlar; birbirleri hakk›nda çok fley biliyorlar. Böyle bir durumda baflbakan bunlardan baz›lar›n› görevden al›rsa yar›n kendisinin hukuki güvenli¤i kalmayabilir.”

Aç midelerden doğuyor nur topu isyanlar* ayyip Erdoğan, “baba ocağı”na kesin dönüş yaptı. En azından seçimlere kadar orada kalacak. Yolunu şaşırmadı, geçerken uğramadı. Bilerek, isteyerek, planlayarak milliyetçi-muhafazakar dediği siyasal çizgiye ve onun seçmen kitlesine sarıldı. Çünkü artık planlar gerçek oy sayıları/milletvekili sayıları üzerinden yapılıyor. 3,5 partili parlamentoda çoğunluğu kapma savaşı bu. Dönüşün açıklandığı yer de özel seçilmişti; AKP’nin genişletilmiş il başkanları toplantısı. Ve onlara put kırıcılık, içki düşmanlığı ve tarihi manevi değerler üzerinden siyaset yapmaları emredildi. Söz konusu olan milliyetçimuhafazakar kitleden oy almak için pragmatizmin, ikiyüzlülüğün her türlüsü ortaya dökülür. İlk örnek Tayyip Erdoğan'ın “ucube” yakıştırmasından. İnsanlık Anıtı için “yıkılsın” kararını şöyle savunuyor; “Seyyid Hasan el Harakani türbesi ve camisinin kubbesi ile heykelin bulunduğu tepenin yüksekliği adeta eşit. Tarihi eseri gölgeleyecek bir inşaata izin veremezsiniz”. Bu ne tarih sevgisi! Ama bu tarih sevgisi Bergama’daki Allianoi antik kenti kumla örtülürken ya da Hasankeyf sulara gömülürken vandalizme bürünmüştü. R. Tayyip Erdoğan’ın Kars’taki tutumunun gerçek amacı; seçmen kitlesine, AKP’nin, Müslümanların en çok övündüğü put kırıcılığının ve Ermeni düşmanlığının gerçek sahibi olduğunu tekrar hatırlatmaktır. Benzer bir ikiyüzlülük, “içki” tavrında da sergilenmekte. R. Tayyip Erdoğan, içki satışını yeniden düzenleyen değişikleri savunurken “Anayasa’nın kendilerine çocukları ve gençleri koruma görevi verdiğini” söylüyor. 24 yaşındaki gençleri içkiden koruyan aynı R.T. Erdoğan, 14 yaşındaki kız çocuklarının annebabalarının iradesi ile evlendirilmesinde, 18 yaşındaki gençlerin silah sahibi olmasında bir sakınca görmüyor. “Tarihi şahsiyetlerin manevi değerleri” onlar için çok önemliymiş. Neden? Çünkü halkın, kendilerini onlarla özdeşleştirmesini istiyorlar; ikiyüzlülükleri, hukuksuzlukları, halk düşmanı tutumlarını haklı göstermek için yarı-tanrılaştırdıkları o şahsiyetlere

T

ihtiyaçları var. R. T. Erdoğan ve şürekasının “yenilenmiş” icraatları sadece bunlar değil elbette. Bu dönemdeki en kritik kararlarından biri; “Polisler artık askerlik (vatani görev) yapmayacak”. Polislere askerlik yaptırtmayarak silah gücü olan onbinlerce polisin hem oy desteğini hem de politik desteğini almış durumda. AKP’nin bu kararı almasında dayandırdığı ikna gerekçesi ne? Devletin güvenlik gücüne duyduğu aşırı ihtiyaç. Pekiyi AKP, benzer bir muafiyet kararını başta doktorlar ve öğretmenler olmak üzere diğerleri için niye almıyor? Çünkü onlara devletin ihtiyacı yok, toplumun ihtiyacı var, o da başbakanı ilgilendirmiyor. R. Tayyip Erdoğan, seçim sürecine ilişkin en “yeni” düşüncesini ise Ukrayna’dan bildirdi; “Düşük baraj ve koalisyon ekonomiyi tehdit eder”. Alın size bir “ileri demokrasi” maddesi daha. *** ABD'nin Lübnan’da elde etmek istediği üstünlük şimdilik başarılı olamadı. AKP'nin hemen devreye girip, ABD'nin sıkışıklığını giderme hamleleri Hizbullah tarafından boşa çıkarıldı. Görünen o ki "van minut" ile yoksul Müslüman halklar üzerinde yarattığı sahte mertlik ve ABD karşıtlığı görüntüsü siyasette işe yaramıyor. Daha önce İran'ın, Filistin’in reddettiği arabuluculuk bu sefer Hizbullah tarafından reddedildi. AKP, aslında dış siyaseti iç siyasete tahvil etmek dışında bir başarı gösterebilmiş değil. Tunus: Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanlar ayağa kalktı. Kuzey Afrika kış mevsiminde halk ayaklanmaları ile ısındı, bu sıcaklık bu sefer kavurucu çöl sıcağı değil, umut yayıyor. AKP'nin etekleri tutuşmuş mudur bilemeyiz ama krizin Tunusu da "teğet geçtiğini" belirtelim. Hatta Türkiye'nin aksine krizden büyüyerek çıkan ender ülkelerden (Bakınız: Boratav). Egemenlerin tüm ayak oyunlarına ve devrimci önderlik sorununa karşın halk snırları zorluyor: "Devrimimizi çalamayacaklar" Tunus Halkının sloganı. Yemen, Mısır, Ürdün, Cezayir. Esinti başladı, fırtınaya dönüşür mü bilemeyiz ama bildiğimiz neoliberalizmin saadet devrinin sonuna gelindiği. Bu dalga liberallerin sandığı gibi ne etnik, dini

kimliklerce ne de iletişim ve medya tarafından yayılıyor; neoliberalizmin heryerde halk üzerindeki aynı yıkıcılığıdır yayılmasına neden. Halkın politikaya müdahalesi burjuva siyasetin demokratik normlarını yeniden tesis etmek için olmuyor: o bazen bir işportacının işsizliğe karşı bedenini ateşe vererek yaptığı itiraz, bazen ekmeğe yapılan üç paralık zam oluyor da bir ulaşım zammı, bir sağlıkta ticaret skandalı veya susuz bırakılan bir ev, bir vadi, bir tarla neden olmasın. Sarkozy kendi korkusunu söyledi: “Gıda fiyatlarını şeffaflaştıralım, spekülasyonun önüne geçelim”. Bizdeki et fiyatlarının mimarı ve hayvancılığı öldüren spekülasyonların sahibi Recep Tayyip Erdoğan ve Partidaşları bundan ne mesaj alırlar bilmiyoruz. Yoksa ‘Bizde ılımlı İslam halkı isyanını absorbe eder’ mi diyecekler? Göreceğiz. *** Torba yasa, köleleştirme ve İşsizlik fonu soygunu. Işçilerden kesilen paralardan oluşan İşsizlik Fonu'nda biriken 45 milyar TL sermayeye aktarılıyor; bu nedenle tüm sermaye kuruluşları Torba Yasayı destekliyorlar (şimdiye kadar işsizlere bu Fon’dan 6 milyar TL kadar ödeme yapılırken, başka alanlara 12 milyar TL aktarıldı). Torba yasa adeta padişah fermanı gibi: "İşsizlik Fonu'ndaki paralar sermayeye teşvik olarak verüleee. Seçim üzeri vergi ve sigorta borçları affıyla oy toplanaaaa". Torba yasa vahşi kapitalizme geçişin tescili: "Kadrolu ve güvenceli istihdam herkesin dedesinin zamanında kalırken, çocuklarımız kolayca atılan/satılan/kiralanan 'insan yığını' halinde piyasalara terk edilecek" (bakınız: sendika.org-N. Kemaloğlu), 29 yaşı aşanlar ise işten atılacak, çünkü sadece 29 yaş altı işçiler için işverenlere teşvik primi verilecek. Toplumsal muhalefet ise ciddi bir tıkanıklık (konstipasyon) yaşıyor. Son torba yasa gündeme geldiği günden bu yana uzun zaman geçmesine karşın, engelleme iddiası taşıyan bir mücadele programının hala oluşturulamamış olması AKP'yi oldukça rahatlatmaktadır. Türk-İş başkanı ve şurekası kendilerine sağlanan ikballerden dolayı, işçilerin eyleme geçmesini önleyerek AKP'ye diyet borcunu ödemekle meşgul. 12 Eylül faşizminin emek hareketini iğdiş

etmek için getirdiği işkolu barajının ve noter şartının kaldırılmasına, en büyük sendika olma olanağını yitirme korkusu taşıyan Türk İş’in itirazını işveren sendikası TİSK de desteklemekte. KESK, DİSK, TTB ve TMMOB'nin omurgasını oluşturduğu ilerici emek örgütleri ise sürece müdahalede oldukça geç kalmış görünmektedir. Herşeye karşın bu örgütlerin irili ufaklı eylemler başlatması yine de bir şanstır. Ilk eylemlere polisin tavrı sert oldu; bu, sürecin sert geçeceğini ve örgütlerin buna göre hazırlık yapmaları gerektiğinin uyarısıdır. Bu eylemleri yasayı engelleyen bir mücadeleye çevirmek için devrimcilerin enerjisine ihtiyaç olduğu ortada. İlerici emek örgütlerinin belirleyecekleri eylem programını, Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen gibi "idüğü belirli" sendikaların da mücadeleye ikna edilmelerine göre belirlemeleri zaman kaybından başka bir anlam taşımayacaktır. Parlemento içi muhalefetin torba yasa konusunda "gürültü" kopartmaması, Kılıçdaroğlu'nun başka meselelerde yaptığı çıkışları torba yasa konusunda göstermemesi; Umut Oran'lı, Hurşit Güneş'li, Nebil İlseven'li (sonuncusu Doğan Holding Genel Koordinatörlüğünden devşirilme İstanbul İl Başkanı) CHP'nin muhalefet çizgisinin göstergeleridir (ne kadar halkçı olabilirler ki?). İzmir’de 2500 taşeron işçisinin kadroya alınması seçimlere giderken ‘işçici’ bir yanılsama yaratmak için yeterlidir, fazlası sermaye ile ilşkileri bozar. “Buradan kazandığımız oylara sağdan şu kadar, tarikatlardan bu kadar eklersek seçimlerde şöyle bir sonuç elde ederiz” siyaseti CHP’yi sarmış durumda. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, siyasallaşmayan tarikatlara saygılı olduklarını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Manevi dünya siyasete taşınmasın” dedi. İlahiyatçı yeni parti meclisi üyesi de “Fetullah Gülen bilge bir insandır” dedi. Siyasete bulaşmayan, siyasetten bir şey talep etmeyen tarikat var mı veya 21. yüzyılda tarikatların (yani cemaatlerin) amacı nedir? CHP, kitleleri bir çizgiye çekmekten vazgeçip, her nabza göre şerbet verip, her kesimden aday gösterip oylarını arttırmaya çabalamaktadır. Gürsel Tekin, daha önce de çarşaflı kadınlara rozet takmış, sıkıştırılınca da üye yapmadığını itiraf

etmişti. Şimdi de MHP ile koalisyon kurarız lafının ardından AKP ile bile kurabileceğini ima etti. Yani bir yerlere ‘bizim bir siyasi kimliğimiz yok, her kalıba gireriz” mesajı yolluyor. Bu sahte taktiklerin CHP’ye ne kadar ‘başarı’ getireceğini göreceğiz. AKP, seçim taktiğini sağ oyların tamamını toplama üzerine kurmuş görünüyor. Bunda R.T. Erdoğan’ın devlet başkanı olmaya dönük kişisel hırsınıın etkisinin payı büyük. MHP kurmaylarının açıklama yapmak zorunda kaldıklarına bakılırsa; AKP’nin MHP’li müteahhitlere kamudan ‘ballı’ ihaleler vermesi, işbirliğine yanaşmayanların hakedişlerini gecikitirerek batırmaya çalışması ve MHP’lilere milletvekilliği teklifi (belki de bakanlık) götürerek transfer etmesi etkili olmaya başlamış. (Ramiz Ongun ve Beypazarı Belediye Başkanı gibi). Bunun yanısıra vergi ve sigorta prim borçlarının affı, para karşılığında öğrenci affı gibi taktiklerle oy arttırma ataklarını sürdürüyor. Solda ise seçim sancıları sürmektedir. Sancının kaynağını seçimden elde edilecek cüzi sonuçların partilerde yol açacağı etkiler oluşturmaktadır. Aslında bu sorun sınıf mücadelesinde yasal partilerin işlevleri, avantajları ve dezavantajları gibi uzun bir süredir gündem olan ve olmaya devam edecek bir tartışmanın konusudur. Ama seçimler 5 ay sonra olacağına göre kısa vadeli cevap da gerekiyor. Burjuvazi övünç duyduğu icadı ‘temsili demokrasi’yi krize sokarak, popülist hükümetlerin ve politikaların neredeyse tamamen önünü kesti. (seçim barajları, yönetişim uygulamaları, Lübnanlaştırma gibi). Temsili demokrasinin halkın ortak sınıfsal çıkarları tarafından etkilenmesinin önü kesilmeye çalışılıyor. Bunların sonucu olarak kitleselleşme sorununu henüz çözemeyen solun, yasal partileri ve seçimleri merkeze alan politikaları neredeyse baştan akamete uğruyor. Halkın siyasete müdahale kanallarının (sendika, dernek gibi) tamamen tıkanarak, seçmen haline getirildiği bir rejimde sosyalistlerin halkı saflaştırmada seçimleri merkeze almaları başarısızlık başta olmak üzere bir dizi sakıncayı beraberinde getirir. Egemen sınıfların kurallarını ve zeminini belirlediği, burjuva klikleri arası demokrasiye bile tahammül

edemeyen bir kapışmayı, onların istediği düzlemde ve herhangi bir kitlesel güce dayanmadan kabul etmek, zayıf kuvvetleri düzenli orduyla savaşa sokmaya benzer. Solun birliğine yönelik olarak, seçimleri esas almasa da bir ‘blok’, ‘güçbirliği’, ‘cepheleşme’ oluşturmak açısından yol-yöntem önemli olmakla birlikte sağlıklı bir oluşum seçimlerden sonra tartışmaya açılabilir. Seçimlerden önce bu konuda girişilecek bir birliğin, seçimlere başarılı bir müdahalesinin olanaklı görünmemesinin yanı sıra seçimlerin üzerinden atlaması da başka bir hayal kırıklığı veya ‘becerememek’ görüntüsü yaratacaktır. Geriye solun kitlelerle buluşma sorununa da halk hareketi yaratma sorununa da çözüm olabilecek zeminleri seçmesi kalıyor. Parasız eğitim isteyen, sağlık, ulaşım, barınma haklarına sahip çıkan, su kaynaklarının ve çevrenin yağmalanmasına karşı direnen ve farklı siyasal partilerin ‘seçmeni’ durumundaki halkın, talepleri etrafında örgütlenmesi ve politikleştirilmesi meselesi çözülmedikçe, seçim vesilesiyle saflaştırma çabaları istenen sonuçları yaratamayacak; saflaştırmadan çok ayrıştırma sonucunu doğuracaktır. Yapılması gereken, halkın hakları mücadelesini odağına alan ve seçim sürecinde bu mücadeleyi güçlendiren, yagınlaştıran ve kitleselleştiren bir siyaset izlemektir. Halkın hak mücadeleleri, hem pratik olarak hem de örgütsel olarak olanaklarını üreterek ilerliyor. Halkın Hakları Forumu’nun sonuçlarında da vurgulanan bahar programı seçimleri karşılamak açısından mücadeleye ivme kazandıracaktır. Seçimlerin halkın gündemine etkili bir şekilde sokulacağı açık. Öyleyse halkın seçim gündemiyle oyalanacağı süreyi kısaltacak, gündemlerini doğru bir zeminde kuracak bir dinamizm ortaya konmalıdır. Eğitimden barınmaya, ulaşımdan su ve çevreye, güvencesizlikten, gericiliğe kadar bir dizi sorunla mücadele çağrısının, hak mücadelesi veren ve emekten yana tüm kesimlerin gündemine taşınması ve eylem programına dönüştürülmesi, seçim sonuçlarının kuvvetle muhtemel olumsuz etkilerini hızla ortadan kaldırmanın olanaklarını sunacaktır. * Aç midelerden doğar nur topu ihtilaller. (Faruk Nafiz)


4

GÜNDEM 28 Ocak 2011 / 10 fiubat 2011

Halk›n Sesi

Yoksullar›n kardeflli¤i... eoliberalizmin Türkiye halkına dayattığı mülksüzleştirme, çaresizleştirme, korumasızlaştırma programlarını Kürtler siyasi zorbalığın ön planda olduğu koşullarda yaşıyorlar ve “özel bir kurban”a dönüştürülüyorlar. Kürtler neoliberalizmin “özel kurbanları”; hem mülksüzleştirmenin en ağırıyla, proleterleştirmenin en güvencesiz biçimleriyle yüz yüzeler ve hem de bu trajedileri sermaye tarafından, halk içinde, işçi sınıfı içinde olumsuz bir rekabet ortamını oluşturmakta kullanılıyor. Bu yüzden ırkçı saldırganlığın da hedefi haline getiriliyorlar. Neoliberal yıkıcılığın her düzenlemesinde Kürtler “ağır yaralandılar”. 12 Eylül faşizmiyle Ortadoğu sınırlarına getirilen terörist denetim Kürt ticaretinin omurgasını kırdı, uluslararası canlı hayvan, elektronik, tütün, çay ticaretini bitme noktasına getirdi. Tarım-sanayii makasının açılmasının ilk yıkıcı etkisi Kürt tarımında yaşandı. KİT'lerin Ferda “rasyonalizasyonu”nun Kürt Koç coğrafyasındaki tek biçimi “kapatma”, “yıkıma terketme” oldu. ferdakoc@ Ama bunlar da yetmedi. hotmail.com Kürtlere yönelik ulusal baskı politikası, devlet terörü politikası, yeni sömürgeciliğin neoliberal döneminde de özel bir yere sahip oldu. Köy yakma ve boşaltmalarla, yayla yasaklarıyla, orman ve mera yakmalarla, kent ve kasaba merkezlerindeki göçe zorlamalarla milyonlarca Kürt mülksüzleştirildi ve Batı'ya “sürüldü”.Elinden tüm geçim araçları alınıp büyük kentlere balık istifi yığılan Kürt yoksulları, “dilencileştirme” politikalarının başlıca hedefi haline getirildi. Büyük Kürt şehirleri “asalaklaştırıldı”, emek göçüyle, çocuk parasıyla yaşamaya çalışan nüfus yığılmalarının altında yozlaşmaya terkedildi. Kontr-gerillacılık adına yakılan ormanlarla Kürt toprağı vahşice yok edildi. Böylece en ölümcül işlerde, en düşük ücretlerle çalışmaya hazır işçiler Kürtler olmaya başladılar. İnşaat sanayiinde, tersanelerde ve kot taşlama işlerindeki Kürt işçi yoğunluğu dikkat çekicidir. Kürt aile emeğinin belirleyici unsurunu oluşturduğu Geçici Tarım İşçiliği, Türkiye tarımının uluslararası gıda tekellerinin kontrolüne sokulabilmesinin başlıca dayanaklarından oldu. Ve Kürtler için tek “sosyal güvenlik şemsiyesi”, istenildiği an milyonlarla iptal edilebilen “yeşil kart” güvencesizliği oldu. Sağlıkta dönüşüm programının mağdurlar listesinin başında Kürtlerin olacağını söylemek bir kehanet değil. Özelleştirilen tüm temel hizmetlerden en çok Kürtlerin canının yanacağı da ortada. HES'lerle ve büyük “baraj ve sulama kompleksleriyle” Kürt toprağındaki canlı yaşama verilen zararın yanında, bir “nehir kenarı uygarlığı” olan Mezepotamya uygarlığının mirası da yok ediliyor, Kürtler sessizce tarihsizleştiriliyor. Kürtlerin neoliberalizmin “özel kurbanı” olması geçmişe ait bir durum da değil. Bugünün neoliberal yıkıcılığında da Kürtler hedef tahtasındalar. Önümüzdeki dönemde emek hareketinin en sıcak gündemlerinden birisi olacak olan “Bölgesel Asgari Ücret” saldırısının odağında Kürtlerin bulunduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla neoliberalizme karşı direnişin bütün cepheleri, Kürt Özgürlük Hareketinin özel politikalarla kendisini ifade edeceği mücadele alanlarını oluşturuyor. Neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının “yerelleştirme”, “özerkleştirme” gibi boyutlarının, Kürtlerin talep ettiği “yerinden yönetim” ve “demokratik özerklik”le örtüştürülebileceği yolundaki “liberal efsane” daha şimdiden iflas etmiştir. Neoliberal ajandanın “yerelleştirme” programı, sömürgeci bir programdır ve “Kürdistan'ı Çinleştirmeyi ve Kürdü Çinlileştirmeyi” hedef almaktadır. Kürtleri “göçmenleştiren”, “göçebeleştiren” politikalarla aynı anda harekete geçirilen ırkçı saldırganlık, neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının özel bir bileşenidir. Bu nedenle Kürt özgürlük hareketi neoliberal yeni sömürgecilik politikaları ile mücadelenin en etkili öznelerinden biri olmak göreviyle karşı karşıyadır. “Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz!”. Kürtlerin varlığını inkar eden ve Kürt halkını yokoluşa mahkum eden devlet politikaları ve bu temelde topluma egemen kılınan ırkçılık, tüm Türkiye halkını, neoliberal yıkım politikalarının kurbanı haline getiren siyasi ve toplumsal koşulların kurucu bir unsurudur. Bu nedenle Kürtlerin eşit ve özgür yurttaşlık mücadelesini, halkın hakları mücadelesinin en güçlü bileşenlerinden biri olarak kavrıyoruz. Neoliberal saldırı altındaki her bir hak kavgamızda, kadın ve yoksul olarak Kürt insanını uğruna mücadele ettiğimiz hak ve özgürlüklerin eşit bir öznesi haline getirecek özgül talep hareketlerinin örgütlenmesini acil bir mücadele hedefi olarak benimsiyoruz. Eğitim hakkı mücadelesine Kürtlerin eğitim hakkının özel koşullarını, sağlık hakkı mücadelesine Kürtlerin sağlık hakkının özel koşullarını, enerji, barınma ve ulaşım hakkı gibi kent hakkı mücadelesine özellikle Kürt göçmenlerinin eşit ve özgür kentliler haline getirilmesinin özel koşullarını, doğanın kurtuluşu mücadelesinde savaşın tahrip ettiği Kürt doğasının kurtuluşunun özel koşullarını dahil eden somut mücadeleleri örgütlemek, örgütlenmesine katkıda bulunmak hem Halkın Hak Mücadelelerinin zorunlu bir unsuru hem de Kürt ve Türk halklarının kardeşleşmesinin en verimli temeli olduğunu ilan ediyoruz. Ve Halkın Hakları Forumu olarak, Kürt özgürlük hareketine yönelik faşist saldırılara derhal son verilmesini ve AKP'nin sözde “açılım” sürecinde rehin aldığı tüm Kürt politikacılarının derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Yaşasın Yoksulların Kardeşliği Yaşasın Halkların Eşit ve Özgür Birlikteliği *Ferda Koç’un halkın Hakları Forumu kapanış oturumunda Kürt sorunu üzerine yaptığı konuşma metnidir.

N

Öğrenci piyasa gömleğini yırttı AKP, “YÖK reformu”, piyasalaşma, kadroların tamamen ele geçirilmesi gibi hamlelerden oluşan üniversitenin neoliberal dönüşümünü öncelikler listesine aldı. Ancak buna karşı yükselen gençlik hareketinin de gösterdiği gibi, AKP attığı her adımda ciddi bir dirençle kaşılaşıyor. AKP, 12 Eylül referandumundan beri YÖK reformunu dilinden düşürmüyordu. 4 Aralık 2010’da bütün rektörleri İstanbul Dolmabahçe’de topladı. Rektörlerin ne düşündüğü asla öğrenilemedi ancak, o günden beri tarih, AKP’nin üniversitede “reform ve demotratik açılım” oyununu bozan gelişmelere tanıklık ediyor. O gün Dolmabahçe önünde, Beşiktaş’ta ve Kurtköy’de üniversiteli gençliğin gelişmelere ilişkin protestoları yükseldi. Ardından Ankara SBF’de Öğrenci Kolektifi’nin iktidarın temsilcisi Buhan Kuzu’ya yönelik yumurtalı protestosu geldi. Artık üniversite, AKP iktidarı için “dikensiz gül bahçesi” değildi. İktidarın temsilcileri her gittiği yerde protesto ediliyordu. Başbakan üniversitelilerle buluşacağını söylemek zorunda kaldı, aynı şekilde Cumhurbaşkanı, Öğrenci Temsilcilikler Konseyi (ÖTK) adı altında “seçme öğrenciler”le bir buluşma düzenlemek zorunda kaldı. Bir yandan iktidara bağlı sahte temsilcilikler ağı yaratılırken, öte yandan, polis, soruşturma, İslamcı-liberal medya işbirliğiyle, öğrenci hareketi üzerindeki baskılar artırıldı. 23 Ocak günü YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Öğrenci Temsilcileri Konseyi başkanlarını huzuruna kabul etti. Görüşmelere alınmayan Öğrenci Kolektifleri YÖK önünde polisin saldırısıyla karşılaştı. İşin ilginç yanı Özcan’la görüşen öğrenciler bile, eleştirel tutumları nedeniyle polis takibine alındı. Dokuz Eylül Üniversitesi temsilcisi Alp Özdemir, YÖK’ü eleştiren açıklamayı yaptıktan 15 dakika sonra rektörlük tarafından

İ.Ü’de OHAL kalktı

Ü

Üniversitelerdeki neoliberal dönüflüm, e¤itimin piyasalaflt›r›lmas› ve AKP gericili¤ininin yaratt›¤› y›k›mdan yeni bir üniversite muhalefeti do¤uyor. AKP’nin, üniversite/YÖK reformu gençli¤in militan muhalefetiyle geri tepiyor

arandı. Rektörlük, Özdemir’in bilgilerinin polis tarafından istendiğini söyledi. Nitekim Özdemir, Erzurum’daki başbakanöğrenci buluşmasına çağırılmadı. Polis takibinin açığa çıkmasının ardından AKP’nin üniversite muhalefetini terörize etmek için başvuracağı konsepti yandaş medya ortaya koydu. 26 Ocak günü Aksiyon, Zaman gibi iktidar basınında, ‘PKK, DHKP-C ve Öğrenci Kolektifleri kaos için birleşti’ gibi haberler yer aldı. 25 Ocak günü de ‘Üniversiteleri karıştıracak kaos eylemi hazırlığında yakalanan 5 kişi’ televizyonlarda boy gösterdi. AKP, üniversitelileri baskı altına almanın yanı sıra etkisizleştirmek için bir hayli çaba sarf ediyor. ÖTK’yı kendine ait bir

organa dönüştürmeye çalışan AKP’nin bu çabası, Cumhurbaşkanı Gül’ün ‘seçme öğrencilere’ yemek verdiği 6 Ocak günü netleşmişti. Gül, görüşme sonrasında ÖTK’yı üniversitelilerin demokrasi aygıtı olarak sunmuştu. Gül’ün davet ettiği öğrenciler köşkte yemek yerken, taleplerini haykıran üniversitelilere dışarıda polisin saldırıyordu. Gül’ün ‘seçme öğrencilerinin’ kimler olduğunu daha ilk protesto eylemi sonrasında Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek söylemişti: “Gençlik temsilcilerinin arasında üniversite öğrencilerini temsil eden kimseler olacak. Genç müteşebbisler ve genç işadamlarıyla diğer STK’lar da görüşmelerde olacak.”

Oysa, Başbakan YÖK reformu tasarısını açıkladığında 4 Kasım’dı. Referandumdan galibiyetle çıkan ve üniversitelerde giderek kadrolaşan AKP, üniversite reformunu gerçekleştirmek için bütün gücüyle yükleniyor. İktidar medyası, reformu, ‘Üniversiteleri özgürleştirecek YÖK reform taslağı’ olarak sunuyor. YÖK’e öncelikli olarak istihdamı koordine etme görevi yüklenen taslakta, üniversitelerin mali kararlarını özel şirketlerin temsilcilerinin olduğu mütevelli heyetleri tarafından alması öngörülüyor. Ne var ki her gittiği yerde iktidar sözcülerinin huzurunu kaçıran gençlik hareketi sokaktayken, “üniversite reformu” o denli kolay geçecek gibi görünmüyor.

‹stanbul Üniversitesi’nde polise 1 y›l boyunca s›n›rs›z arama yetkisi veren karar, mahkeme taraf›ndan iptal edildi. ‹stanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesi, 1.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30.11.2010 tarihli karar›yla ‹stanbul Üniversitesi’nde önleme aramas› yapma karar›na itiraz eden üniversitelileri hakl› bularak “önleyici üst aramas›” karar›n› iptal etti. Mahkeme, iptal gerekçesinde önleyici araman›n yap›lmas›n› gerektiren ola¤an üstü bir halin olmad›¤›n›, karar›n al›nma sebebinin ve arama konusu olan ‘tehlikeli durumun’ veya suçun belli olmad›¤›n› belirtti. Önleme aramas›n›n süresinin yönetmeliklerle keyfi olarak geniflletildi¤ini belirten mahkeme, bir y›l süreli genel arama karar›n›n, özel hayat›n gizlili¤i ve masumiyet karinesini ihlal edece¤ini hat›rlatt›. Önleme aramas›, Sendika.Org’un 24 Aral›k tarihli haberiyle gündeme gelmiflti. Arama karar› üniversitelilerin eylemleri sayesinde kamuoyuna duyurulmufltu. Üniversite rektörü Yunus Söylet, karar hakk›nda net bir aç›klama yapamam›flt›.

Yeni dönem, yasallaşan Hizbullah Y

argıtay 9. Ceza Dairesi, Hizbullah ana davasında 16 sanığa verilen müebbet hapis cezasını onadı. Ancak 26 Ocak günü CMK'nın tutukluluk sürelerini sınırlayan 102. maddesi gereğince 188 cinayetle suçlandıkları halde ocak ayı başında tahliye olan Hizbullahçılar çoktan firar etmişti. Tahliyeleri ile siyasal İslamcı hareketlerin tabanında heyecan dalgası yaratan Hizbullah serbest bırakıldılar, firar ettiler derken ocak ayı boyunca medyada ve kamuoyunun gündeminde kendine hep yer buldu. Hapishane çıkışında halaylar ve tekbirlerle karşılanan hizbullahçıların tahliye görüntüleri bütün ana haberlerde tekrar tekrar verildi. Geçmişte zamanın kontgerilla tetikçileri tarafından PKK’nin Kürt illerindeki gücünü kırmak için devlet tarafından desteklendiği açıkça söylenen hatta Arif Doğan tarafından bizzat “Ben kurdum” denilen örgüt 2000 yılında lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesiyle yeni ve sessiz bir döneme girmişti. Geçen on yılda kitle çalışmalarına ağırlık vermişti. “Derin Hizbullah: İslamcı Şiddetin Geleceği” kitabının yazarı

gazeteci Ruşen Çakır Hizbullah tahliyeleri sonrası yaptığı değerlendirmelerde tahliyelerin, kendisinin “Üçüncü Hizbullah” dönemi olarak nitelediği bir zamanda yapıldığına dikkat çekerek. Bu dönemi Hizbullah’ın yasal alanda varlık göstermeye başladığı, Web sayfaları, yayınevleri, gazeteler, dernek ve vakıflar aracılığıyla açık kitle çalışması yaptığı bir dönemde geldiğine dikkat çekiyor. Başta Mustazaf-Der olmak üzere örgütün Peygamber Sevdalıları Platformu’nda bir araya gelen 20’yi aşkın bilinen derneği var. Bu derneklerin tamamı Kürt illerinde faaliyet yürütüyor. Tahliyelerin ardından örgüte yakın vakıfların, gazetelerin yöneticilerinin ekranlarda boy göstermesi ve örgüt adına beyanatlar vermesi de bu siyasallaşma tespitini doğruluyor. Tam da Kürt hareketine dönük ‘açılım’ adı altında bir tasfiye operasyonu yürütülürken geçmişte ona karşı kullanılan bu örgütün Kürtlerin neoliberal asimilasyonunda yeniden konumlandırılma ihtimali kimi çevrelerce dile getiriliyor. Bu durumda tahliyeyle gündeme gelen örgütün adını daha sık duyulacak.

Hizbullah Nedir? Hizbullah, Kürtler aras›nda yayg›n bilinen ad›yla “Hizbul-kontra”, 1990’larda devlet-kontrgerilla taraf›ndan kuruldu. Amaç, silahl› ‹slamc›-Kürt bir örgüt arac›l›¤›yla yükselen Kürt hareketinin gücünü k›rmak ve devletin Kürt illerindeki

denetimini art›rmakt›. Kadrolar›n›, ‹slamc› gelenekten ve MHP’nin kanl› sokak eylemlerinden devflirdi¤i tetikçilerden oluflturdu. T›pk› merkez üssü Batman’da oldu¤u gibi, askeri birliklerde, polis merkezlerinde e¤itildi. Baflbakan Tansu Çiller’in örtülü ödene¤iyle ‹srail’den al›nan Takarof marka silahlar Hizbullah cinayetlerinde kullan›ld›. Hizbullah, domuz ba¤›yla

Türkiye “arayı” bulamıyor 2

005 yılında bir suikastle öldürülen eski Lübnan başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesinde Hizbullah’ın da payının olduğunu iddia eden mahkeme kararı sonrası ülkede siyasi bir kargaşa ortamı yaşanmaya başladı. Hariri cinayetiyle hiçbir alakası olmadığını savunan Hizbullah, bu duruma tepki olarak hükümetteki 11 bakanının istifa edeceğini açıklayınca da Lübnan’da yeni bir hükümet kurulması noktasına kadar gelinen süreç başlamış oldu. Hizbullah dediğini yaptı ve 11 bakanını hükümetten çekti.

Böylece eski başbakan Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin başbakanlığı otomatik olarak düştü. Yeni bir hükümet kurma çalışmalarının başladığı sırada Türkiye ve Katar arabulucu rolü üstlendi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bölge siyasetindeki belirleyici güç olduğunu ispatlama gayretiyle Lübnan’a gitti. Lübnan’da başbakan Hariri ve Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’la görüşen Davutoğlu hiçbir sonuç alamadan Türkiye’ye geri döndü. Nasrallah Davutoğlu’nu gizli sığınağında kabul etti.

Görüşmenin ayrıntıları açıklanmadı; Türkiye arabuluculuktan çekildi. Ortadoğu’ya emperyalist saldırılar devam ettikçe arabulucuların bölge siyasetindeki varlığı da devam edecek ancak bundan net bir sonuç alınamayacağı da ortada. Erdoğan’ın popülaritesi

Ortadoğu’da yüksek olsa da özellikle gerici odaklar AKP’nin bölgede etkin rol oynamasını istemiyor. Emperyalizmle omuz omuza verip Ortadoğu’da “halkçılık” taslayan AKP, arabuluculuğa soyunduğu bölgede çelişkileriyle “arada” kalmaya devam ediyor.

simgelenen vahfli cinayetlerle ad›n› duyurdu. Kürt hareketinin siyasal temsilcileri, ayd›nlara yönelik siyasal cinayetler iflledi. Hizbullah’›n “mezar evleri”nden iflkence edilerek öldürülen 52 insan›n cesedi ç›kar›ld›. Kürt sorununu yeni bir sürece girmesiyle misyonunu tamamlayan Hizbullah, yine devlet taraf›ndan 17 Ocak 2000 tarihinden itibaren tasfiye edildi.

Şerzan’ın davasına faşist saldırı fierzan Kurt davas›n›n üçüncü duruflmas› 19 Ocak günü Eskiflehir’de görüldü. Eskiflehir muhalefeti davay› takip etti. fierzan’› vurdu¤u iddias›yla yarg›lanan polis memuru Gültekin fiahin’in tahliye talebi mahkeme taraf›ndan reddedilirken dava, olayla ilgili foto¤raf ve görüntülerin netlefltirilmesi için 16 Mart’a ertelendi. Dava sürerken Mu¤la’dan gelen fierzan’›n arkadafllar› polise adres sorduktan k›sa bir süre sonra faflistlerin sald›r›s›na maruz kald›. Faflistlerin sald›r›s›na u¤rayan fierzan’›n arkadafllar›na bir de polis sald›rd›.


5

DÜNYA 28 Ocak 2011 / 10 fiubat 2011

Halk›n Sesi

Tunus’ta halk kazandı 7 İ

şportacılık yaparak geçinen Muhammed Buzuzi adlı üniversite mezunu gencin 17 Aralık’ta yaktığı isyan ateşi, Tunus’ta hala devam eden halk ayaklanmasına kadar vardı. Ülkeyi 23 yıldır otokrasiyle yöneten devlet başkanı Zine El Abidine Ben Ali halk tarafından ülkeden kovuldu. Halk, Ben Ali’nin ardında bıraktığı her bir kırıntıyı ülkeden defetmeye devam ediyor. Tunus halkı direnişini zafere ulaşana dek elbette bedeller ödemek zorunda kaldı. Ben Ali’nin çıkarttığı “vur” emriyle yüzden fazla Tunuslu keskin nişancılar tarafından katledildi. Ancak direnişin geri adım atmamasıyla Ben Ali yönetimi her saat başı yeni bir taviz vermek zorunda kaldı. ‘Bakanları görevden alma’, ‘daha fazla özgürlük’, sözü gibi çırpınışlar Tunus halkını “sakinleştirmeye” yetmedi. Ben Ali iktidarını klasik baskıcı yöntemlerle ve halkı katletme yoluna giderek kurtarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Buzuzi’nin 17 Aralık’ta işsizliğe, yoksulluğa ve geleceksizliğe karşı bedenini ateşe vererek başlattığı “halk” ayaklanması 27. günün sonunda, 15 Ocak’ta Ben Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle zafer yolunda çok büyük bir mevzi kazanmış oldu. Tunus halkı Ben Ali rejimini devirdi, ancak henüz yerine yeni bir rejim kurmadı; devrim henüz gerçekleşmedi. Devrimin bittiğine inanan ya da inanmak isteyenler de oldu. Ben Ali ülkeden kaçtıktan sonra eylemlerin biteceğini düşünen ve “değişim” maskesi takarak Tunus halkını oyuna getirmeye çalışan Ben Ali’nin artıkları çok büyük bir yanılgıya düştüklerini kısa sürede anladılar. Ben Ali’nin ardından kurulan “Ulusal Birlik Hükümeti” Tunus halkının “Hepiniz defolun”

Tunus’ta üniversite mezunu işsiz bir gencin yaktığı isyan ateşi kısa sürede işbirlikçi, soyguncu iktidarı kül etti. Tunus’tan dünyaya yayılan halk hareketi neoliberalizm karşıtı hareketleri körükledi

demesiyle bir günde tuzla buz oldu. Emekçi halkın taleplerini dizginleyip, devrimi “güvenli” kanallara yönlendirmeye çalışan sendikalar ve düzen içi muhalefet partileri sadece bir günde gereken cevabı almış oldu. Ben Ali’nin artıkları 6 ay içinde seçime giderek rejimin devamını sağlamanın derdine düşse de halk bu işbirlikçilerle uzlaşmayı reddediyor. Önce seçim sonra yeni anayasa diyerek halkı uyutmaya çalışan geçici hükümete halk “Önce anayasa sonra seçim” dedi. ‹SYAN NEOL‹BERAL‹ZME Tunus’un özellikle1957 sonrasındaki dönemine bakıldığında, ülkenin yavaş yavaş

neo liberal ekonomi politikalarının kucağına itildiği görülüyor. 1987’ye kadar Arap sosyalizmi söylemi altında Bonapartist ideolojiyle yönetilen ülkenin başında bulunan Habip Burgiba, Ben Ali tarafından devrildi ve Tunus için neoliberal saldırı dönemi başlamış oldu. 1987’den sonra tek kişiye dayanan otokratik bir sistemle yönetilen Tunus, Fransa ve ABD’nin yeni sömürgecilik politikalarının Kuzey Afrika’daki uzantısı haline geldi. Bu dönemden sonra ülkenin Akdeniz’e bakan kuzey bölgesine Avrupa’nın eğlence merkezi olma yolunda yatırımlar yapıldı; Tunus toprakları uluslararası şirketlere açıldı. 1987’den sonra neoliberal poli-

tikaların IMF’nin tabiriyle “muazzam” bir şekilde uygulandığı ülke IMF ve Dünya Bankası (DB) tarafından stand by (destek) anlaşmalarıyla iyiden iyiye bağımlı hale getirildi. IMF ve DB, bu anlaşmalarda şart koşulduğu gibi sürekli kuzeye yatırım yaptı. Stand by anlaşmalarıyla halkın temel yaşamsal ihtiyaçları üzerindeki sübvansiyonlar sürekli azaltıldı veya kaldırıldı. Kuzey gittikçe zenginleşirken, güney aynı oranda yoksullaştı ve ülke zengin kuzey, yoksul güney olarak ikiye ayrıldı. Ancak bu durum kuzeyde yaşayan herkesin zengin olduğu anlamına gelmiyor. Ben Ali hükümeti tarafından imtiyaz sağlanarak zenginleşen tabakanın yanında,

Arnavutluk da isyan dedi Dünya Arap co¤rafyas›ndan dalga dalga yay›lan halk isyanlar›yla sars›lmaya devam ediyor. ‹flsizli¤e, haks›zl›¤a ve yolsuzlu¤a karfl› baflkald›ran Arnavutluk Halk› 21 Ocak’ta soka¤a ç›kt›. Baflkent Tiran’daki baflbakanl›k binas›na yürümek isteyen on binlerce Arnavutluklu, hükümetin istifas›n› istedi. Sokaklara ç›kan eylemcilerin kim olduklar›na ve taleplerine bak›nca eylemlerin sebebi çok net anlafl›l›yor. NATO’ya üye olan, AB’ye üyelik baflvurusunda bulunan ülkede iktidardaki Demokrat Parti’nin yolsuzluklar› ayyuka ç›km›fl durumda. Son olarak Baflbakan Yard›mc›s› ‹lir Meta’n›n bir enerji ihalesinde yolsuzluk

yapt›¤› ortaya ç›k›nca halk hükümetin istifas›n› istedi. Meta istifa etti ancak bunun yeterli olmad›¤›na inanan yaklafl›k 300 bin kifli baflkent Tiran’da hükümetin istifas›n› istedi. Polisin eylemcilere atefl açmas› sonucunda 3 kifli yaflam›n› yitirdi. Halk “Yolsuzlar gidene kadar eylemlere devam edece¤iz” diyor. Tiran’da 28 Ocak’ta büyük bir eylem daha yap›lacak. Sosyalist Blok’un çöküflünden sonra sosyalizmden kopan Arnavutluk, o zamandan bu yana emperyalist politikalarla yönetiliyor. Co¤rafi konumu nedeniyle emperyalist sistemin özel ilgi duydu¤u ülke, ‘90’lar›n bafl›ndan beri

sürekli yoksullaflt›. Sosyalizmin kazan›mlar›n›n bir bir gasp edildi¤i ülke flu anda Avrupa’n›n en yoksul ülkesi. Muhalefet partileri ve halk›n büyük bir k›sm› Berisha’n›n iktidar›n› 2009 seçimlerinde hile yap›lmas› nedeniyle an›m›yor ve seçimlerin yenilenmesini istiyor.

kurulan otellerde, eğlence merkezlerinde, fabrikalarda çalışan emekçi halk ve isyanın temel dinamiği olan işsiz gençler için ülkenin kuzeyinde ya da güneyinde olmak bir fark yaratmıyor. ‘BURASI HALKIN EV‹’ Kuzeyde de güneyde de yoksul olan Tunus halkının 1992’den bu yana ülke içindeki en büyük düşmanı şüphesiz başkan Ben Ali, eşi Leyla Trabelsi ve tüm Trabelsi ailesi. 1992’ye kadar yoksul bir aile olan Trabelsiler, Leyla Trabelsi’nin Ben Ali’yle evlenmesinden sonra ülkenin en varlıklı ailesi konumuna geldi. Aile 18 yılda 20 milyar dolardan fazla haksız kazanç elde etti. Telefon şirketi, havayolu şirketi, büyük bankalar, otomobil fabrikaları gibi ülkedeki en kazançlı şirketlerin tümünün başında bir Trabelsi bulunuyor. Halk isyanından sonra ülkeden kaçan Trabelsilerin oturduğu lüks villalara halk tarafından el konuldu ve hepsinin duvarlarına “Burası halkın evidir” yazıldı. Tunus’taki isyan kısa bir sürede tüm Arap coğrafyasını etkisi altına aldı. Devrimin Tunus’tan dışarı çıkamayacağını, çünkü diğer Arap ülkelerinde muhalefetin zayıf olduğunu savunanlar büyük bir yanılgıya düşüyor. Çünkü Tunus’ta da eylemleri başlatan ve Ben Ali’yi deviren güçlü bir muhalefet odağı yoktu. Halk neoliberalizme karşı kendi örgütlü gücünü kullandı ve şimdilik zafer kazandı. Devrimi düzen içi kanallara yönlendirecek “zayıf” muhalefet odaklarının olmaması bu yönüyle neoliberalizmin yenilgisi yolunda bir engelden ziyade, bir avantaj olarak görülebilir. Zira muhalefetin “zayıf” olduğu Mısır, Ürdün, Cezayir ve Fas’ta isyan ateşi yanmaya başladı bile.

Yumurta Filistin’de Dünyanın birçok yerinde emperyalistleri titreten dünya halkları, saldırgan emperyalist görüşleriyle bilinen Fransa Dışişleri Bakanı Michèle Alliot-Marie’nin de hakkını verdi. 21 Ocak’ta Gazze’yi “ziyaret” eden Marie, Filistin halkı tarafından “Hoş gelmedin” pankartıyla, ayakkabılarla ve yumurtalarla karşılandı. 20 Ocak’ta gittiği İsrail’de “Gilad Şhalit’in kaçırılması savaş suçudur. Avrupa Birliği'nin görevi Hamas’ın savaş suçlarını kınamaktır” diyen Marie’ye 21 Ocak’ta “Gilad Shalit var ama 7 bin Filistinli tutsak da var” yazılı pankartla cevap veren Filistinliler Fransız Bakan’ın arabasına yumurta yağdırdı. Arabayla kaçmaya çalışan bakan, Filistinlilerin aracın etrafını sarmasıyla olduğu yerde kaldı. Ayakkabılarıyla araca vuran ve “Gazze’den defol” diyen Filistin halkı aracın önünü keserek Fransız bakanın gerçekle yüzleşmekten kolayca kaçamayacağını gösterdi. Eylemden sonra Marie’nin atılan ayakkabılar yüzünden başından yaralandığı söylendi; ancak kısa süre sonra Fransız bakanın yaralanmadığı açıklandı. Eylemin ardından ağız değiştiren Marie, İsrail’i Gazze’ye yönelik ambargoyu kaldırmaya çağırdı. Daha önce Adalet Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı yapan Marie dünya halklarına karşı güttüğü düşmanlıkla biliniyor. Marie son olarak Tunus’a asker gönderip diktatörlük rejimine destek olma teklifinde bulunmuştu.

‘Söz yetmez, toplumsal yaflam› örgütlemeliyiz’ - Dünya Hak Mücadeleleri Forumu izlenimleri 23 Ocak’ta yapılan Dünya Hak Mücadeleleri Forumu, dünyanın çeşitli yerlerindeki hak mücadelelerini buluşturdu

Ali Ergin Demirhan ali@ sendika.org

unus, solun ve sendikal hareketin etkin rol oynadığı isyanıyla Arap dünyasına ve genel olarak da Ortadoğu’ya ilişkin ezberlerimizi bozdu. Ama İran halkının 2009 yazındaki ayaklanmasını düşününce aslında çok da yeni bir şey değildi. Ya da Mısır’da 2007’de gerçekleşen ekmek isyanını ve tekstil işçileri grevlerini… Emperyalist işgal, Siyasal İslam’ın muhalefet hareketlerindeki ağırlığı, etnik ve dinsel gerilimler ile kuşatılmış olsa da sınıf mücadelesi bu topraklarda da toplumsalpolitik gelişmelerin temel belirleyenlerinden biri olmayı sürdürüyor. Ortadoğu solu ve sınıf hareketi de bu süreçte kendini yeniden var ediyor. Dünyadan Hak Mücadeleleri Forumu’nun konukları da ağırlıkla Ortadoğu’dandı. Lübnan Komünist Partisi (LKP) merkez komite üyesi Ahmad Dirki, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) yöneticisi Dr. Amer El Sammak, İran Komünist İşçi Partisi dış ilişkiler temsilcisi Siyaveş Azeri, İran ve Türkiye İşçileri Dayanışma Merkezi‘nden

T

Peyman Beşiri forumun davetlileri olarak Ankara’daydı. Bu mücadelede Ortadoğu halkları elbette yalnız değil. Bugün 21. yüzyıl sosyalizmini somut bir tartışma olarak önümüze koyan Latin Amerika, kriz sonrası yeni bir toplumsal hareket dalgasının yükseldiği Avrupa ve tüm bu çatışmalara kendi özgünlüğünden bakan ve kimi zaman dayanışmayla destek atan Türkiye. Kıbrıs Baraka Kültür Merkezi’nden Münür Rahvancıoğlu, Latinbilgi editörlerinden Soner Torlak, Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi’nden Züleyha Gülüm ve gazeteci-yazar Ergin Yıldızoğlu da forumdaydı. Forum Torlak’ın Latin Amerika’da toplumsal hareketler ve 21. yüzyıl sosyalizmi üzerine sunuşuyla başladı. Torlak, bugün Latin Amerika’da yaşanan deneyimin ve kendini 21. yüzyıl sosyalizmi olarak tanıtan rejimlerin neoliberalizme karşı halkçı bir meydan okuyuş ortaya koyduğunu ancak sistemden net bir kopuştan söz etmenin mümkün olmadığını belirtti.

“ORTADO⁄U’DA SOLDAN BAfiKA ÇÖZÜM YOK” Torlak’tan sonra söz alan Ahmad Dirki, önce Lübnan’ın güncel iç siyasi krizine değindi ve ülkenin yeniden bir iç savaşın eşiğine geldiğini, LKP’nin bunu engellemek için çabaladığını belirtti. Lübnan’ı sürekli bir iç savaşın eşiğinde tutan bu krizin temelinde mezhep esasına göre bölünmüş bir ülke ve siyasi rejim olduğunu belirten Dirki, buna alternatif tek çözüm önerisinin de soldan geldiğini belirtti. Emperyalizmin tercihinin de mezhep ve etnisite haritasına göre bölünmüş bir Ortadoğu olduğunu söyleyen Dirki, “Lübnan’ın bugünkü hali tüm bölgeye hakim kılınmaya çalışılan ve sınırların yeniden çizileceği, emperyalizmin ‘Yeni Ortadoğu’ projesinin bir prototipidir” dedi. LKP barınma, su, eğitim ve kadın sorunu gibi konularda taban çalışmaları örgütleyerek anti-kapitalist toplumsal projesi ile laik, demokratik Lübnan projesini paralellik içinde yürütmeye çalışıyor. Amer El Sammak ise Lübnan’daki Filistin mülteci

kamplarında yürüttükleri sağlık çalışmalarını anlattı. FHKC merkez komite üyesi olmasına rağmen, ‘sadece siyasi sözler yetmez, toplumsal yaşamı da örgütlemeliyiz’ diyerek gönüllü olarak doktorluk görevini sürdüren Sammak, devleti olmayan bir halk için sağlık hizmeti sunmanın hayati bir önem taşıdığını, halkla gerçek bağlar kurmada ve antikomünist propagandayı kırmada çok büyük avantaj sağladığını belirtti. Amer’in ardından söz alan Züleyha Gülüm de, Türkiye’de solun ve emek örgütlerinin girişimiyle başlayan İsrail’e Boykot kampanyası ile Filistin için bir dayanışma örmeye çalıştıklarından söz etti. İranlı konuklar Azeri ve Beşeri ise 2000’li yıllarda İran’da sınıf mücadelesinin yükselişe geçtiğinden, halkın rejime meydan okuduğundan ve halk ile rejim arasında bir tür denge oluştuğundan söz etti. Azeri’nin sözleriyle; “2009’da sokağa taşan isyan, geri çekildi ama buharlaşmadı. Çok güçlü ve hazırlıklı bir rejimle karşı karşıya olduğu için temkinli

iklim 5 kıta

ancak ideallerinden vazgeçmiş değil.” Kıbrıs’tan Münür Rahvancıoğlu ise ‘Halk olma hakkı reddedilmiş bir halk olarak Kıbrıs halkının mücadeleleri’ üzerine sunumunu yaptı. Rahvancıoğlu, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü sürerken neoliberal politikaların bu sorunu daha da katmerlendirdiğini belirtti. 1974 müdahalesi ile üretim altyapısı ve ekonomisi çökertilen, gerçek bir devleti bulunmayan Kıbrıslıların şimdi de vaktiyle işgal karşılığında rüşvet gibi sunulan sosyal kazanımlarını yitirdiğini ve buna karşı yeni bir hareketliliğin başladığını belirtti. Rahvancıoğlu, artan grev ve sokak eylemleri karşısında Kıbrıs sokaklarının da gaz bombasıyla tanıştığını ve önümüzdeki dönemde kitlesel grevler örgütleneceğini dile getirdi. Son sözü ise Ergin Yıldızoğlu aldı. Avrupa’nın, ekonomik krizin ardından yeni bir sürece girdiğini belirten Yıldızoğlu önümüzdeki iki yılda sınıf mücadelelerinin şiddetlenmesini beklediklerini belirtti.

Latin Amerika Filistin’i tan›yor

F

ilistin’i “hür ve bağımsız” bir devlet olarak tanıyan Latin Amerika ülkelerinin sayısı artmaya devam ediyor. Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivya ve Ekvador’un ardından sırasıyla Şili, Guyana ve Peru da Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıdıklarını açıkladı. Filistin’i tanıyan ülkelerin sonuncusu olan Peru diğer Latin Amerika ülkeleri gibi Filistin’i “1967’den önceki sınırlarıyla” tanıdığı konusunda bir açıklama yapmadı. İsrail Latin Amerika ülkelerini Filistin’i tanıdıkları için “barış” görüşmelerini baltalamakla suçlamıştı.

ETA ateflkes dedi

B

ask Ülkesi’nin bağımsızlığı için 1959’dan bu yana mücadele veren Bask Vatanı ve Özgürlüğü örgütü (ETA), 5 Eylül 2010’da açıkladığı silah bırakma kararından sonra, 9 Ocak 2011’de yaptığı bir açıklamayla kalıcı ateşkes ilan ettiğini açıkladı. Ateşkes kararının uluslararası toplum tarafından da denetlenebilir olduğunu belirten ETA’dan yapılan açıklamada “Çözüm demokratik süreçle, araç olarak diyalog ve uzlaşmanın kullanılmasıyla gelecek” denildi. İspanya hükümeti daha önce ETA tamamen silah bırakmadan barış görüşmelerine yanaşmayacaklarını açıklamıştı.

Rusya’da bombal› eylem Rusya’nın başkenti Moskova’da bulunan Domodedovo Havaalanı’nda gerçekleştirilen intihar saldırısında 35 kişi öldü, çoğu ağır 180 kişi yaralandı. Domodedovo Havaalanı’nda gerçekleştirilen saldırının bir kadın militan tarafından yapıldığı açıklandı ancak eylemi hangi örgütün yaptığı konusunda bir bilgi verilmedi. 5 kg TNT patlayıcının kullanıldığı eylemin kamera görüntüleri basına dağıtıldı. Görüntülerde eylemcinin çantasını açmasıyla bombanın patladığı görülüyor.

‘Hükümetsiz ülke’

B

elçika’nın başkenti Brüksel’de sokaklara çıkan on binlerce kişi aylardır sonuç alınamayan hükümet kurma çalışmalarını protesto etti. “Hükümetsiz büyük ülke” sloganıyla organize edilen eylemde, Belçika halkları arasında hiçbir problem olmamasına rağmen seçilenlerin kişisel kaygıları yüzünden ülkenin istikrarsızlığa itildiği ifade edildi. Belçika’da yaklaşık 230 gündür hükümet kurulamıyor. Fransızca ve Flemenkçe pankartların taşındığı eyleme yaklaşık 50 bin kişi katıldı.


6

EMEK 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü hayatını kaybeden 30 madenciden ikisinin cesedine 18 TAŞERON ÖLDÜRDÜ Ocak günü ulaşıldı. Cenazelere devlet değil, yıkılan madenin Kurumu’na bağlı Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait ÇİNLİ İŞÇİLER ULAŞTI madende grizu patlaması meydana gelmişti. Patlamada onarım ihalesini alan şirketin Çinli işçileri ulaştı.

SERMAYEYE TEfiV‹K EMEKÇ‹YE SÖMÜRÜ YASALARI GEL‹YOR

Emek örgütleri sokağa çağırıyor ni talep edeceklerini belirtti. Sermayeye af emekçilere sömürü getireceğini belirttiği Torba Yasa’ya karşı konfederasyonun somut eylem planını açıklayan Yiğit, bütün illerde emek ve demokrasi güçleriyle beraber eylemler yapılması, her ilde o ilin milletvekillerine “Çocuklarımızın geleceğini karartmayın, emekçilerin haklarını gasp etmeyin” çağrılı fakslar çekilmesi önerilerinde ortaklaştıklarını belirtti. Yiğit, merkezi olarak örgütlenecek ve Türkiye’nin farklı noktalarından Ankara’ya yürüyüş yapılması ve Ankara’da merkezi bir miting örgütlenmesi kararını da diğer emek örgütlerine ilettiklerini belirtti. KESK’in çağrısına Torba Yasa’ya karşı eylemler, açıklamalar yapan emek örgütlerinden yanıt geldi. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 27 Ocak Perşembe günü düzenledikleri bir basın toplantısıyla ortaklaştırılan mücadele programlarını açıkladı.

K

amu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Torba Yasa’ya karşı mücadele programını oluşturdu, toplumsal muhalefet örgütlerini, emek düşmanı düzenlemelere karşı mücadele programını ortaklaştırmaya çağırdı. Çağrıya cevap veren DİSK, TTB ve TMMOB çağrıya katılarak sermayeye af, emekçilere daha fazla sömürü getiren yasal düzenlemelerin tamamını durdurmak hedefiyle dört bir yanda sokaklara çıkmaya hazırlanıyor. KESK “MÜCADELE” DEDİ KESK, 8-9 Ocak 2011 tarihinde gerçekleştirdiği olağanüstü genel kurulun ardından emek hareketini ilerletmek için hedeflerini belirledi. Genel kurul sonrası 14 Ocak’ta düzenledikleri ilk Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında görev dağılımı yapan yeni KESK yöneticileri 20 Ocak’ta KESK’e bağlı sendikaların genel merkez yöneticilerinden oluşan danışma meclisini olağanüstü toplama kararı aldı. 20 Ocak’ta toplanan danışma meclisi emek hareketinin gündemindeki Torba Yasa’ya karşı mücadele stratejisi ve programını tartıştı. KESK Basın Yayın Sekreteri Hamide Yiğit toplantıda yürütülen tartışmalar ve KESK’in mücadele perspektifi hakkında Halkın Sesi’nin sorularını yanıtladı. Yiğit danışma meclisinde Torba Yasa’yı geri çektirme hedefli bir hareket için neler

KESK’in çağrısıyla bir araya gelen ilerici emek örgütleri torba yasaya karşı 81 ilden meclise yürüyor yapılacağının tartışıldığını belirtti. Emek hareketi içerisinde önemli bir boşluk doğduğu tespiti yaptıklarını belirten Yiğit, KESK’in bu boşluğu doldurmayı hedeflediğini ifade etti. KESK’in emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmek amacıyla bir atak

‹flçi ulafl›m hakk›n› savunuyor Ü

ye yap-yetki al-TİS imzala-aidat topla mantığıyla hareket eden sendikal anlayış, güvencesizleştirme karşısında tıkanırken güvenceli iş talebini, hak mücadeleleri çerçevesinde örgütleyen sendikal mücadele sınıf hareketinin dinamik yönünü oluşturuyor. Güvenceli iş talebiyle yola çıkan ve taşeron sağlık işçilerini örgütleyen Dev Sağlık-İş üyeleri Samsun’da “Eşit, nitelikli, parasız ulaşım hakkı istiyoruz” dedi. 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan Dev Sağlık-İş üyesi taşeron sağlık işçileri, servislerin taşeron işçilere yasaklanmasının ardından 6 Ocak günü hastane önünde bir eylem yaptı. Hastanenin 3 No’lu kapısı önünde gerçekleştirilen eyleme Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyeleri de katılarak servislerin taşeron sağlık işçilerine yasaklanmasını protesto etti. 100 kişinin katıldığı eyleme Dev Sağlık-İş ve SES üyelerinin yanı sıra öğrenciler ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Dev Sağlık-İş Samsun Temsilciliği adına basın açıklamasını okuyan Ömer Aşık “Anayasa ve İş Kanunu’nun eşitlik ilkeleri gereğince kadrolu, taşeron ayrımı yapılmaksızın işçilerin tamamına servisler parasız sağlanmalıdır" dedi. Aşık, yol ücreti adı altında taşeron işçiler arasında yapılan ücret ayrımına son verilmesini talep etti. Eylemde bir konuşma yapan SES Samsun Şube Başkanı Süleyman Bal servislerin kaldırılmasını protesto ettiklerini, Samsun’da ulaşımda büyük bir rant kavgasının olduğunu ve bu uygulamanın raylı sisteme müşteri kazandırmak için olduğunu dile getirdi. 1857 İŞÇİYE ULAŞIM YASAĞI 1857 taşeron sağlık işçisinin çalıştığı ve kent dışında bulunan üniversite hastanesinde daha önce işçileri taşıyan servisler, yönetimin bir kararıyla taşeron işçiler için yasaklanmıştı.

Halk›n Sesi Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Ali Ergin Demirhan Telefon / Faks 0212 245 90 37 Adres Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3 BEYO⁄LU/‹STANBUL Bas›ld›¤› Yer Art Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› Tesisleri Kocaeli /‹ZM‹T (0262 335 45 29) 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

gerçekleştirmeyi hedeflediğini, bu amaçla diğer emek örgütlerine de çağrı yaparak mücadele programını güçlendirmek üzere bir araya gelmeye çağırdığını söyledi. Bu çağrıya DİSK, TTB ve TMMOB’un olumlu yanıt verdiğini ve mücadele programını

Güvencesiz çalışma, müdürü bile istifa ettirdi

ortaklaştırdığını belirtti. Yiğit, KESK danışma meclisinden çıkan ve diğer emek örgütlerine ulaştırılan çağrıda yasayı geri çektirene kadar mücadele hedefi koyduklarını ifade etti. Yasanın ayıklanmasını yeterli bulmayarak topyekün geri çekilmesi-

Türkiye’de ilk defa, personellerinin güvencesiz çal›flt›r›lmas›na tepki gösteren okul müdür ve müdür yard›mc›lar› istifa etti. Diyarbak›r Silvan’da 16 okul müdürü ve 10 müdür yard›mc›s› güvencesiz eleman çal›flt›rmak istemedikleri ve okullara yeterli ödenek ayr›lmad›¤› gerekçeleriyle 19 ve 25 Ocak aras›nda görevlerinden

istifa etti. ‹dareciler, okullar›nda hizmetli personel bulunmad›¤› ve verilen ödeneklerin yetersizli¤i nedeniyle büyük s›k›nt› yaflad›klar›n› söyledi. Diyarbak›r E¤itim-Sen Baflkan› Abdullah Karahan, güvencesiz personel çal›flt›rman›n yanl›fl oldu¤unu savunduklar› için idarecilerin istifa etti¤ini anlatt›: “Bir yandan kaynak ve hizmetli

EYLEME BARİKAT Torba Yasa’yı protesto etmek için 25 Ocak Salı günü tüm ülkede eylem yapan KESK’lilerin Ankara’daki eylemi polis tarafından engellendi. Ankara’da meclis önüne yürümek isteyen KESK'lilere polis saldırdı. KESK Genel Başkanı Döndü Taka "Bugün bize izin verilmiyor, ama biz çok yakında Türkiye'nin her yerindeki emekçiler olarak Torba Yasa'ya karşı Ankara'ya yürüyeceğiz ve meclisi kuşatacağız.” dedi.

sa¤lam›yorlar. Di¤er yandan hizmetliler sigortas›z çal›flt›r›ld›¤› için idarecilere ceza kesiyorlar. Silvan’daki arkadafllar defalarca bu durumu ilettik. Ama hiç çözüm yok. Arada b›rak›ld›klar›n› belirterek istifa ettiler. Neden güvencesiz çal›flt›r›lmalar›na alet olsunlar.” Kaymakaml›k ve Milli E¤itim Müdürlü¤ü konu ile ilgili aç›klama yapmad›.

İşçiler torbada Türk-İş nerede? T

Tekel iflçilerinden sonra Belediye iflçileri de Türk-‹fl Ege Bölgesi Baflkanl›¤› binas›n› iflgal etti

ürk-İş yönetimi, 8 Ocak tarihinde yaptığı ve Torba Yasa’ya karşı eylem kararı alması beklenen toplantıda bu kararı alamadı. Toplantı, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun Başbakan Erdoğan’la yaptığı ani bir görüşme sebebiyle 2 saat kadar geç başladı, toplantıya gelen Kumlu, “Torba Yasa konusunda umutluyuz” açıklamasını yaptı. Kumlu’nun açıklamasının ardından Türk-İş içindeki bazı sendikalar Torba Yasa’ya karşı protestolarını sürdürdü. Yasanın mecliste kabul edilmesi durumunda 100 bine yakın belediye işçisinin işsizlikle burun buruna gelmesi belediye işçilerinin eylemlerinin sürmesini sağladı. Bu süreçte Türk-İş’e bağlı Belediye-İş ile DİSK’e bağlı Genel-İş ortak bir eylem yaptı. İki sendika, Torba Yasa’da belediye işçilerini mağdur edecek maddelerin değiştirilmesini talep etti. Ocak ayının ikinci haftasında Adana, Kocaeli ve daha birçok kentte emek ve demokrasi güçleri kitlesel Torba Yasa protestoları gerçekleştirdi. Belediye-İş’in İzmir’de yaptığı ve 2.500 kişinin katıldığı mitingde Türk-İş yönetimine öfke vardı. İşçiler, Türk-İş Ege Bölgesi Başkanlığı’nı işgal ederek “İşçiler torbada Türk-İş nerede?” yazılı bir pankart açtı. Torba Yasa, henüz TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken tasarıya karşı birçok tepki eylemi yapılmıştı. Türkiye genelinde gerçekleştirilen eylemlerin büyük kısmı belediye işçilerinin örgütlü olduğu

sendikalar tarafından düzenlenmişti. Belediyeİş, ocak ayı boyunca Türkiye genelinde örgütlü olduğu kentlerde kitlesel basın açıklamaları yaparken ilk mitingi DİSK yapmıştı. DİSK’in İzmir’deki mitingine 10 binin üzerinde emekçi katılmıştı. TÜRK-İŞ’İN NOTER VE BARAJ ISRARI Torba Yasa protestoları karşısında işçilerin beklentilerini yerine getiremeyen ve umudunu Başbakan ile yaptığı görüşmeden sonra ‘daha da artıran’ Türk-İş yönetimi, işkolu barajı ve noter gibi işçi sendikalarının yıllardır mücadele ettiği antidemokratik yasalar karşısında da sınıfı geçemedi. Bursa mutabakatı, Türk-İş ve TİSK’in itirazı ile reddedildi. 15-16 Ocak tarihlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen toplantıya DİSK, Hakİş, Türk-İş ve TİSK temsilcileri katıldı. Toplantıda 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu görüşüldü. Daha önceki toplantıda Bursa Mutabakatı olarak bilinen, işkolu barajının binde 5’e çekilmesi, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için 80 bin üyeli bir konfederasyona üye olması ve sendika üyeliklerinde noter şartının kaldırılması gündeme gelmişti. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, 28 Ekim 2010 ve 29 Ekim 2010 tarihlerinde yaptığı konuşmalarda sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için çalışacağına dair söz vermişti.

T

orba Yasa Tasarısı’nın Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilmesinin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yetkilileri Belediye-İş üyesi işçileri Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş’e geçmeye zorluyor. 14-15 Ocak tarihlerinde Saraçhane ve Merter’deki garajlara noterle birlikte

giden Hizmet-İş yetkilileri işçilerin tepkisiyle karşılaştı. Hizmet-İş üyeleri, Saraçhane’deki işçilere polis gözetiminde saldırdı. Belediye-İş üyesi işçiler, saldırıyı Büyükşehir Belediyesi Destek Hizmetler Daire Başkanı Mevlüt Bulut’a bildirdiklerinde “Torba Yasa geçti, Hakkari’ye bile gönderilebi-

lirsiniz” dedi ve işçilere Hizmet-İş’e geçmelerini söyledi. Bulut, işçilerin “Neden?”sorusuna “Emir büyük yerden geldi” diyerek cevap verdi. Belediye-İş İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nihat Atlaş, 1 No’lu Şube Başkanı Serdar Cafer Özkul ve bir grup işçi, 21 Ocak’ta İBB önünde bir basın açıklaması

Hamile oldu işten çıkarıldı

S

osyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) bağlı Ağaçlı Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde taşeron işçi olarak çalışan Dev-Sağlık İş üyesi Aysel Polat “performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten çıkartıldı. Polat hamileydi. Polat’a destek vermek amacı ile açıklama yapan Dev-Sağlık İş, 29 Ocak’tan itibaren, Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemleri yapacaklarını duyurdu.

Doktorlara esnaf muamelesi

Ö

zel hastaneler doktorlara Bağ-Kur'lu olma şartı koşuyor. Böylece özel hastanelerde çalışan hekimler tıpkı bir esnaf gibi primini kendi ödüyor ve işten çıkarıldığı zaman kıdem tazminatı alamıyor. Doktorun ücretini gider olarak göstermeyen özel hastaneler, az maliyet için doktorları Bağ-Kur’lu yapıp hizmeti dışarıdan almış gibi gösteriyor. Bağ-Kur’lu doktorların çoğu hastanedeki faaliyetlerini ‘hizmet satımı’ olarak belgeliyor.

Gece yandı kimse görmedi

T

Belediye-İş’e Hak-İş baskısı: Emir büyük yerden Torba Yasa’nın meclis gündemine gelmesiyle Belediye-İş’e yönelik Hizmetİş baskısı arttı

Aysel Polat

yaparak Hizmet-İş’e geçtiğini açıkladı. Atlaş, Belediye-İş yönetimine muhalif olan Demokratik Değişim Grubu’nun başkan adayıydı. Özkul da aynı gruptaydı. İki şube başkanının AKP yandaşı Hizmet-İş’e geçmesi işçiler tarafından tepkiyle karşılanırken Hizmet-İş’e şimdiye kadar 250 işçi geçti.

ekirdağ Çorlu’da bulunan Grup Suni Deri Fabrikası önünde 10 Aralık 2010’dan bu yana direnişlerini sürdüren işçilerin direniş çadırı 16 Ocak gecesi yakıldı. Direniş yerine gelen işçiler, fabrikada 24 saat nöbet tutan güvenlikçilere çadırı yakanların kim olduklarını sordu. Güvenlikçiler işçilere ‘Görmedik’ cevabını verdi. Deri-İş, direnişin tüm baskılara ve tehditlere rağmen süreceğini belirtti.


7

HALKIN HAKLARI FORUMU 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

HALKIN HAKLARI FORUMU-2011’‹N GÖSTERD‹KLER‹

Hak mücadelesi, bir fikirden fazlası İ

lki 2007’de yapılan Halkın Hakları Forumu’nun ikincisi 21-22-23 Ocak’ta Ankara’da gerçekleşti. İlk günü Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Merkezi’ndeki Halkın Hakları Kadın Forumu ve Petrol-İş Ankara Şubesi’nde yapılan Haklar Mücadelesinde Kürt Perspektifi Atölyesi ile başlayan foruma ikinci ve üçüncü gün Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ev sahipliği yaptı. Üç gün süren forum boyunca, mahallelerden, sendikalardan, üniversitelerden ve birçok örgütten katılımcılarla dolu salonlarda, güncel politik değerlendirmelerle birlikte önümüzdeki döneme ışık tutacak tartışmalar yapıldı. DOLU DOLU BİR PROGRAM Forum, tüm salonun ayakta dinlediği, Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol’un okuduğu sonuç metni ve Halkın Hakları Forumu’nun üçüncüsünün Halkın Hakları Kongresi olarak gerçekleştirilme hedefi açıklanarak sona erdi. Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol Forumu ve forumdan çıkartılan sonuçları gazetemize değerlendirdi. İLKNUR BİROL DEĞERLENDİRİYOR 2011 Halkın Hakları Forumu’nu 3 günlük çalışmaların sonucunda çok değerli sonuçlar üreterek ve geleceğe yönelik umutları arttırarak kapattık.

H

alkın Hakları Forumu dolu dolu geçen üç günlük programla geride kaldı. İlknur Birol Halkın Sesi için forumu değerlendirdi

Toros yaylalarından, Karadeniz köylerinden, büyük kentlerin fabrikalarından, üniversitelerinden, Ankara Siyasal’a hayatın bilgisiyle gelenler, bilimin ışığıyla tartıştılar ve sırtlarını tarihe yaslayıp geleceğe yönelik ümitlerini pekiştirerek ayrıldılar. İktidarın “ötekileri” ikinci sınıf yurttaşlar, yoksullar, sopayı başlarından eksik etmeyen egemenlere, hayatlarını karartan sermayeye, özgür yaşamı ortadan kaldıran gericiliğe, düşmanlaştırma silahıyla kullanılan Kürt sorununa “halkın dilinden ve eyleminden türeyen mücadele ile cevap aramaya çalıştılar. Su hakkından, barınmaya, beslenme hakkından, eğitime

uzanan bir dizi hak başlığı atölyesi, Kürt sorunu, kadın sorunu ve gericilik başlıklarını içselleştirerek çözümlerini konuştu. 1- Sınırsız sermaye talanına ve AKP iktidarının gerici-ırkçı yapılanmasına hak mücadeleleri içinden üretilecek yanıtların devrimci bir halk hareketinin oluşturulması bakımından olanaklarını açığa çıkarttı. 2- Hak mücadelesi verenlerin kendi mücadeleleri ile oluşturdukları özgüven, kararlılık her türlü hegemonik iktidar saldırılarına karşı yegane koruyucu kalkan olduğu görüldü. Sokağa ve eyleme taşınmış her talep hareketi hızla iktidar

dilinden kopmakta ve karmaşıklaştırılmış toplumsal ilişkilerden arınarak sadelikle üretilen bir yeni dile kavuşmakta. 3- Emekçi sınıfların hak mücadeleleri içinden toplumun temel sorunlarına yanıt aramaya giriştiklerinde ortaya çıkan zeminden üretilen çözüm önerileri ırkçı ve gerici dili ve hegemon düşünceyi parçalayarak oluşturuluyor. Bu önemli özelliği ile başta Kürt sorunu olmak üzere toplumu parçalayan, düşmanlaştıran iktidar çözümlerine karşı hak eşitliği içeriğiyle yapılan tartışmalar anti-şoven, anti-ırkçı zeminin kuvvetlenmesine olanak tanıyor. Gerçek bir barış diline ulaşabilmek ve bu

Forum çok sesli başladı Halk›n Haklar› Forumu’nun ana oturumu, ilk forumdan bugüne verilmifl hak mücadelelerinin görselleri ile haz›rlanan slaytla bafllad›. Foruma ev sahipli¤i yapan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Araflt›rmalar› Merkezi ad›na Metin Özu¤urlu’nun kat›l›mc›lar› selamlamas›n›n ard›ndan konuflma yapan Halkevleri Genel Baflkan› ‹lknur Birol, hak mücadelelerinin AKP’nin gerçek yüzünü a盤a ç›kard›¤›n› ve her gün yeniden örgütlenerek AKP’nin peflini b›rakmayacaklar›n› söyledi. Ana oturumun gündemi “Neoliberal ça¤da siyasal kriz, yeni yönetim stratejileri ve s›n›f›n yan›tlar›” oldu. Moderatörlü¤ünü E.Ahmet Tonak’›n yapt›¤› oturumda Ahmet Haflim Köse, Doç. Dr. Metin Özu¤urlu, Ergin Y›ld›zo¤lu, Halkevleri üyesi Umar Karatepe ve Sendika.Org yazar› Çi¤dem Çidaml›’n›n konuflmalar› Türkiye’de

neoliberal sald›r›lar›n baflaktörü AKP’nin tahlilini yaparken, önümüzdeki dönem s›n›f mücadelesinin yöntemlerini ele ald›. Karatepe süreci “AKP piyasay› kutsallaflt›r›rken, kutsal olan› da piyasalaflt›r›yor” sözleriyle nitelendirildi. Neoliberal dönüflümün yaln›zca ekonomik de¤il, siyasal ve toplumsal bir dönüflümü ifade etti¤ini ifade eden Özu¤urlu’nun sözlerini Y›ld›zo¤lu’nun “Neoliberalizmin ortaya ç›kard›¤› çok kültürlülük, ›rkç›l›¤a; eflitlik, tüketicilerin eflitli¤ine; toplum, sadaka toplumuna dönüflüyor” sözleri tamamlad›. Konuflmac›lar›n ard›ndan Toroslar’dan geldi¤ini söyleyen Sar›keçili bir kad›n çevre hakk› için salondan mücadele sözü ald›. Forum kat›l›mc›lar›, Adana Numune Hastanesi’nden gelen emekçiler ve PTT direniflinden gelen iflçiler arac›l›¤›yla da direnifllere selam gönderdi.

atmosferin yaygınlaşmasını sağlayabilmek için yerelden ulusala doğru genişletilecek hak mücadelelerinin koordinasyonu bir ihtiyaç olarak açığa çıktı. 4- Kadın sorununu salt bir mücadele başlığı olarak değil, yürüyen her hak mücadelesi içinde özel olarak kavrayan, bu gücün özgün bir örgütlenmesinin yaratılmasının hak mücadelelerinin politik bir sınıf hareketi olarak örgütlenmesine tarihsel katkısı ve kadın sorununun “popüler ve kitlesel” bir araç olarak algılanmasının aşılması gerektiği görüldü. 5- Haklar mücadelesinin amfilere, sınıflara, salonlara sığmadığı, önümüzdeki dönemin halkın hakları kongresine ilerlemek üzere örgütlenmesi gereği açığa çıktı. Halk örgütleniyor. Emekçi yoksul halk kendine güvenmeyi yeniden öğreniyor. Halk kendi özgücünden başka yaslanacak bir kuvvetin olmadığını bilince çıkarıyor. Halk kendine yöneltilmiş saldırganlığa “biat” etmiyor. Düşmanlaştırmaya evet demiyor. Hayatlarının karartılmasına izin verilemeyeceğini, bunun da ancak kendi gücünü tarih sahnesinde görünür ve örgütlü kılmaktan geçeceğinin farkına varıyor. Ve mücadele 2007’den bugüne kuvveden fiile* geçildiğini gösteriyor. * Kuvveden fiilie: düşünülüp tasarlananı gerçekleştirmek, fiiliyata dökmek anlamına geliyor.

‘Hak mücadeleleri için çekim merkezi oldu’ Halk›n Haklar› Forumu sekreteryas›ndan Çi¤dem Çidaml› gazetemizin sorular›n› yan›tlayarak forumu flu sözlerle de¤erlendirdi: “Forumun haz›rl›k süreci üç ayl›k yo¤un, yayg›n kolektif eme¤e dayal› olarak flekillendi. Forumun gösterdi¤i en önemli fleylerden birisi ‘halk›n haklar› hareketinin’ gerçek bir harekete dönüfltü¤ünü göstermesiydi. Bu anlam›yla forumun hak hareketleri aç›s›ndan bir çekim merkezi oldu¤unu düflünüyorum. Sar›keçililerden, tafleron sa¤l›k iflçisine kadar farkl› alanlardan kat›lan konuklar da bunu do¤ruluyor. Bu çekim gücü forum sonuç metninde dile getirilen yerellerden yükselen bir kongre

hareketi olarak tasarlanan halk›n haklar› kongresi fikrinin de yerinde bir hedef ve öneri oldu¤u gösterdi. Forumun ikinci baflar›l› yan› ise hem ayr› birer atölye olarak tart›fl›lan hem de forumdaki tüm tart›flmalarda o alana özgü yanlar›yla ele al›nan cinsiyetçilik, gericilik ve Kürt sorunu konusunda hak mücadeleleri perspektifinin ne denli isabetli bir çözüm yata¤› oldu¤unu göstermesiydi. Gericili¤e, cinsiyetçili¤e karfl› mücadele ve Kürt sorunun çözümünde, halk›n haklar› mücadelesinin gerçek çözümler üreten bir kanal oldu¤u göründü. Forumu de¤erlendirirken halk›n haklar› mücadelesinde

gelifltirilmesi gereken en önemli özelli¤imizin, halk demokrasisine uygun çal›flmak için özgüç ve özinisiyatifi daha fazla yans›tacak olanaklar yaratmak oldu¤unu gözlemledim. Atölyeler ve forumun sonuç bildirgeleri olabildi¤ince demokratik mekanizmalarla oluflturuldu. Ama daha kat›l›mc› biçimler gelifltirecek yeni yöntemlere ihtiyac›m›z oldu¤una da inan›yorum. Forum do¤as› gere¤i prati¤in içinden gelen bilgilerle bir mücadele ufku sundu. Ciddi mücadele hedefleri gösterdi. Bu ortak ufkun yarat›lmas›nda en büyük katk›n›n da halk›n haklar› mücadelesi militanlar› taraf›ndan üretildi¤inin alt›n› çizmek gerekti¤ini düflünüyorum.

AKP gericilikle mücadeledenin odağı H

alkın Hakları Forumu’nun üçüncü günü düzenlenen halkın hakları ve gericiliğe karşı mücadele atölyesi İslamcı gericiliğin bugünkü niteliği ve ona karşı verilecek mücadelenin temel dinamiklerini tespit etmeye dönük tartışmalara sahne oldu. Moderatörlüğünü Menderes Tutuş’un yaptığı atölyeye aralarında Halkevi üye ve yöneticileri, Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Vakfı yöneticileri, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri ve Kürt hareketinden temsilcilerin olduğu 130’dan fazla kişi katıldı. Atölyede İstanbul, Bursa gibi farklı kentlerde yürütülen mahalle örgütlenmelerinde yaşanılan temaslardan yola çıkarak dinci gericiğin karakteri, toplumda yaygınlaşma biçimi ve temel nitelikleri tarif edilmeye çalışıldı. Gerici hareketle

doğrudan temas eden mahalelerden gelen katılımcılar açık tavır ve militan mücadelenin önemine dikkat çekti. Bu görüşün yanı sıra 12 Eylül öncesi sol hareketlerin dini görmezden gelerek kurduğu ilişkinin bir zaaf olduğu tespitinde ortaklaşarak ‘anlayışlı olunması’ fikrini savunan görüşler de dile getirildi.

Alevi örgütü temsilcileri gericiliğin mezhepsel ayrımcılığı besleyen yanını ortaya koyarak gericilikle mücadele çizgilerini tanımladılar. Kürt hareketinden katılan bir eğitim emekçisi ise Kürt illeri’nde gerici yayılmayı ve buna karşı kendi kamusallıkları çerçevesinde mücadeleyi anlattı. Atölye’de gericilikle mücade-

lenin çok cepheli olduğu, bugün gericiliğin bir iktidar biçimi, emperyalist proje, piyasacı hareket olarak Türkiye halklarının karşısına çıktığı tespiti yapıldı. AKP’nin ise gericiliğin bir sıçrama noktası olduğu belirtildi. Gericiliğe karşı mücadelenin sürükleyici halkası AKP iktidarının geriletilmesi olarak tanımlandı.

Kardeşleşmenin anahtarı hak mücadelesi H

alkın Hakları Forumu kapsamında yapılan “Haklar Mücadelesinde Kürt Perspektifi” atölyesinde Kürt sorunu ve haklar mücadelesinin ortak kesenleri tartışıldı. Petrol-İş Ankara Şube salonunda yapılan atölyeye katılım yoğundu. Kürt hareketinin temsilcileri, akademisyenler, sendikalarda Kürt sorunuyla ilgili çalışma yürüten isimler katıldı. BDP Parti Meclisi üyesi Yüksel Mutlu ve Haydar Sayılı, Yazar Ergin Yıldızoğlu, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Türkiye Barış Meclisi üyesi Metin Bakkalcı’nın katıldığı atölyenin moderatörlüğünü Halkın Sesi yazarı Ferda Koç yaptı. Atölyede yürütülen tartışılmalar; Demokratik Özerklik Taslağı ve Kürt meselesinin haklar mücadelesinde aldığı konum etrafında şekillendi. Ferda Koç’un Kürt sorununu tariflemesiyle başlayan atölye, başladığı

saatten bittiği ana kadar canlı tartışmalara sahne oldu. Dicle Üniversitesi Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi Ersin Vedat Elgür’ün, “AKP’nin muhafazakâr açılım politikasına karşılık gerçek demokratik açılım politikasının hayata geçirilmeli” önerisi atölyenin genel tartışmalarından birisi oldu. Atölyenin sonuç metninde muhafazakâr açılım politikalarının deşifre edilmesinin gerekliliğine vurgu yapan Elgür; “AKP Kürtlerin taleplerini kültürel-folklorik talepler çevresinde ele alarak sorunu gerçek boyutundan uzaklaştırıyor, anadil talebinin kamusal hayatta olması zorunluluğunun üzerine gidilmeli” dedi. BDP PM üyesi Yüksel Mutlu’nun, Demokratik Özerklik ve Kürt Kadın Hareketi üzerinde durduğu tartışması atölyede kadınların sözünü taşıdı. Mutlu;

“Yazılacak yeni anayasanın sivil ve demokratik olmasında herkes çaba göstermeli, biz kadınlar olarak bu anayasayı ciddiye alıyoruz” dedi. Kadınların özgürlük mücadelesinin erkeklerin mücadelesinden daha çetin geçtiğini söyleyen Mutlu, “Kürt kadınlarının büyük bedeller ödeyerek kazandıkları parti içindeki yüzde 40 kotası şu anda işleyen bir mekanizmadır” dedi. SORUNUN İNSANİLEŞTİRİLMESİ Atölyede yapılan bir diğer önemli tartışmada anadil talebinin insani bir talep olarak gündemde tutulması oldu. Doktor Mahmut Ortakaya’nın, “Anadil insani bir taleptir, illa siyasi bir talep olması gerekmiyor. Sorunun insaniliğini gün yüzüne çıkarırsak Kürt hareketine karşı gelişen ırkçı tehditleri de bertaraf etmiş oluruz” sözleri atölye

katılımcıları tarafından da tartışılan bir konu oldu. Ferda Koç ise atölyede, halkın hakları programının somut talepler programı olduğuna vurgu yaparak, “Anadil talebi de aynı insanilikte bir haktır” dedi. Koç; “20 milyon Kürt nüfusunun 10 milyonu kadın. Okuma-yazma oranının tartışmaya açık olduğu bu kesimi yoksullar oluşturuyor ve yoksulluğun sorunlarıyla karşı karşıya gelen Kürtler, sağlık alanında anadil sorunun muhatabı olmak zorunda kalıyorlar” dedi. Koç, konuşmasına bu alana dair yaptığı somut bir öneriyle son verdi: “Bütün hekimler Kürtçe öğrenmelidir.” Atölye çalışması saat 18.00 da biterken önüne koyduğu en yakın hedef: “Forumun 2 günlük genel programına Kürt sorunun ele aldığı atölye çalışmasının konularını taşımak” oldu.


8

HALKIN HAKLA 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Hakkını bilenler kendi y Halkın Hakları Forumu 2011’de on dört ayrı hak mücadelesi alanında atölye çalışmaları yürütüldü. Mücadele alanının deneyimlerinin paylaşıldığı bu atölyelerde önümüzdeki döneme ilişkin önemli mücadele hedefleri belirlendi. Baharda eğitim hakkı mitingi, güvencesiz işçilerin mücadelesini görünür kılacak bir eylem, doğanın metalaştırılmasına karşı direnenlerin birleşeceği merkezi bir miting yapılması hedefleniyor. Emeklilerin mücadelesi emekli hakları meclisi çatısı altında toplanması, eğitim hakkı için yaygın meclisler kurulması ve bir eğitim hakkı ihlalleri takip merkezi oluşturulması düşünülüyor. Kültür sanattan çevre hakkı mücadelesine farklı hak mücadelelerinin sesi olacak internet siteleri ve bültenler ise yolda

Her ilde meclis, baharda eylem Eğitim hakı atölyesi, meclis çalışmasını büyütüp baharda bir miting düzenlemeyi, eğitim hakkı ihlallerini ise takip merkezleriyle izlemeyi planlıyor Forum katılımcılarının en yoğun ilgi gösterdiği atölye eğitim hakkı atölyesi oldu. Atölye moderatörleri KESK MYK üyesi ve Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi üyesi Hamide Yiğit, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden Necla Kurul ve İstanbul Okmeydanı Halkevi’nden Şahin Yaşık oldu. Yaklaşık 350 kişi eğitimin piyasalaştırılması, güvencesizleştirme ve gerici, ırkçı eğitim programlarını tartıştı. Eğitim hizmeti alanındaki üç temel sorun ve mücadele odağının tüm muhataplarının katıldığı atölyede güvencesizleştirme sorunu atanamayan öğretmenler ve dershane öğretmenlerinin yaptığı sunuşlarla ve 50/d mağduru asistanlar tarafından aktarılan bilgilerle tartışıldı. Piyasalaştırma sorunu liseliler, üniversiteliler, eğitim emekçileri ve Öv-Der başta olmak üzere atölyeye katılan veliler tarafından tüm boyutlarıyla tartışıldı. Eğitim hizmetinin piyasalaştırılması tartışması sadece Türkiye ile sınırlı kalmadı. Kırgızistanlı bir akademisyen tarafından

‘eğitimin piyasalaştırılmasının Kırgızistan’daki yüzü’ konulu sunuş ve Avrupa’da gelişen eğitim hakkı talepli halk hareketleri üzerine birer sunuş yapıldı. Eğitim Sen Ankara 1 ve 2 No’lu şube üyesi iki eğitim emekçisi anadilde eğitim hakkı üzerine birer sunuş yaparken atölyede öğrenciler ve veliler gerici, cinsiyetçi eğitim programı / müfredatı üzerine tartıştı. Oldukça uzun ve geniş katılımlı tartışmaların ardından atölyede eğitim hakkı mücadelesine dair önemli mücadele hedefleri belirlendi. Her ilde ve her mahallede yıl boyunca çalışmayı önüne koyan düzenli yayımlanacak bültenlerle alanın sorununu görünür hale getiren eğitim hakkı meclisleri kurulması hedefini önüne koyan atölye, ‘Eğitim Hak İhlalleri Takip Merkezi” kurulmasına karar verdi. Atölye Nisan 2011’e doğru bir eğitim hakkı mitingi örgütlenmesini, gericiliğe karşı zorunlu din derslerinin kaldırılması için toplu davalar açılmasına yaygınlaştırmayı planlıyor.

Su hakkı atölyesinde yapılan tartışmalar kentlerde ve kırlarda yürütülen su hakkı mücadelelerinin hızla birleştirilmesi gerektiğini ortaya koydu Su hakk› atölyesi, 2007’de düzenlenen Halk›n Haklar› Forumu’nda kat›l›m›n az oldu¤u, etkinli¤in en az ilgi gören atölyelerinden biriydi. Ancak bu az say›daki kat›l›mc› o dört y›l önceki atölyenin sonuç metninde suyun ticarilefltirilmesi sürecinin h›zland›¤›, ‘sudan sebeplerden’ k›yamet kopaca¤› ve bu alan›n çok önemli bir mücadele alan› haline gelmekte oldu¤u uyar›s› yapm›flt›. Aradan geçen k›sa zamanda su hakk› gerçekten de Türkiye’nin hem kentlerinde hem k›rlar›nda önemli bir hak mücadelesi bafll›¤› haline geldi. Öyle ki o mücadele verenlerin temsilcileri 2011’deki forum için bir araya geldi¤inde atölyenin yap›ld›¤› s›n›fta yer bulunamaz oldu. Su ve su

havzalar›n›n ticarilefltirilmesine karfl› cesur ve ufuk aç›c› mücadelesiyle tan›nan Prof. Dr. Beyza Üstün’ün moderatörlü¤ünde gerçeklefltirilen atölyeye Türkiye’nin dört yan›nda su hakk› mücadelesini yükseltenler kat›ld›. Kastamonu Loç Vadisi’nden ‹zmir Alianoi’ye, Rize F›nd›kl›’dan Artvin Borçka’ya kadar HES’lere (Hidroelektrik Santraller) karfl› yaflam alanlar›n› savunanlar atölyenin en etkin kat›l›mc›lar› oldu. Ama Sar›yer Halkevi ve Bursa Su Platformu’ndan güncel olarak ön ödemeli sayaçlara ve içme sular›n›n gasp›na karfl› mücadele edenler gibi kentlerden gelen kat›l›mc›lar da atölyede önemli bir yer tuttu. Bunun yan›nda suyun ticarilefltirilmesine karfl› su hakk› mücadelesi üzerine

akademik ve teknik alanda mücadele yürüten, bilimsel bilgi üretenler; sokakta kavga edenlerin söylemlerine ›fl›k tutan akademisyen, mühendisler ile TMMOB’ye (Türkiye Mimar Mühendis Odalar› Birli¤i) ba¤l› baz› odalar›n yönetici ve üyeleri de atölyeye kat›larak canl› tart›flmalar›n› yaflanmas›n› sa¤lad›. Toplamda atölye, su hakk› mücadelesinin tüm bileflenlerini yani kentlerde ve k›rlarda mücadele edenlerle bilim insanlar› ve teknik insanlar› bir araya getirmek gibi önemli bir ifllev edinmifl oldu. Mücadele verenler ‘hocalardan’, ‘hocalar’ mücadele verenlerden; kenttekiler k›rlardakilerden, k›rlardaki kenttekilerden; erkekler kad›nlardan

Bar›nmada tek yol fiili mücadele Barınma hakkı atölyesi hükümetin yaptığı kanun değişiklikleriyle yıkımların önünü açmasına karşı fiili mücadeleyi öne çıkartacak bir çizgi tanımladı Barınma hakkı atölyesi yaklaşık yüz kişinin katılımıyla toplandı. İstanbul Tozkoparan, Fener-Balat, Ankara Mamak, Dikmen Vadisi, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi gibi kentsel dönüşüm projesinin hedefindeki mahalleliler, Arızlı’da evlerinden çıkartılan depremzedeler ve üçüncü köprü projesi ile mahalleleri tehlike altında olanlar atölyede bir araya geldi. Moderatörlüğünü Ankara’daki Barınma Hakkı Bürolarında mücadele yürüten Kutay Meriç, İstanbul Kartal Halkevi’nden Selcan Adıyaman ve Politeknik’ten Özgür Yayla’nın yaptığı atölyede barınma hakkı mücadelesinin geldiği nokta ve örgütlenme sorunları tartışıldı. Atölyede Çiğdem Çidamlı tarafından mali sermayenin kentle kurduğu ilişki üzerine bir sunuş yapılırken Gebze’den barınma hakkı mücadelesi

Mücadeleye devam

‘Sudan sebepler’le toplanan atölye

üzerine çalışmalar yapan bir avukat ve Mamak Barınma Hakkı Bürosu’ndan Çiğdem Tan’ın hukuki düzenlemeler üzerine sunuşları vardı. Kocaeli Üniversitesi’nden Aynur Özuğurlu’nun da bir sunuşla katıldığı atölyeye sermaye üzerine çalışmalar yapan yazar Mustafa Sönmez, barınma hakkı bürosu avukatlarından Ender Büyükçulha ve kentler üzerine çalışmalar yapan Menaf Turan tebliğ yolladı. KADINLAR ÖNE Moderatörlerden Kutay Meriç gazetemizin sorularını yanıtlayarak atölyedeki tartışmaların ana vurgularını şöyle tarif etti: “Atölyede hükümetin yasal düzenlemelerle barınma alanında kazandığı mevzileri değerlendirdik, barınma alanında birleşik bir hareketin nasıl kurulabileceğini ve bunun araçlarının neler

olabileceğini tartıştık. Barınma hakkı mücadelesi içinde özel bir örgütlenme sorunu olarak kadınların mücadele içerisindeki konumlarını tartıştık.” Barınma hakkı atölyesi bu tartışmalardan yola çıkarak yasal düzenlemelerle birlikte daraltılan hukuksal mücadele yolları karşısında fiili mücadelenin öne çıkacağı vurgusunu yaptı. Atölye 2009 Ekim ayında ilki gerçekleştirilen Barınma Hakkı Forumu’nun ikincisini yaz aylarında Dikmen Vadisi’nde Türkiye’nin tüm bölgelerinden katılımla gerçekleştirme kararı aldı. Mücadele hedeflerini büyüterek kadınların örgütsel süreçlerdeki aktif katılımını sağlamak için kadın örgütlenmeleri yaratılmasına; barınma hakkı mücadelesinin mevcut yayın organlarının aktifleştirilmesine ve geliştirilmesine karar verdi.

kad›nlar erkeklerden; Karadenizliler Dersimliler’den, Dersimliler Egeliler’den çok fley ö¤rendi. Sonuçta bu ço¤ulcu kat›l›m ve demokratik tart›flma ortam› su hakk› mücadelesini derinlemesine ve çok yönlü ele alan bir sonuç metninin ortaya ç›kmas›yla neticelendi. Dört y›l önceki atölye sonuç metninde yazanlar gerçek hayatta karfl›l›¤›n› bulmufltu. 2011’deki sonuç metni de önümüzdeki dönem yaflanacak büyük mücadeleler için k›lavuz niteli¤indeki bir metin olarak halk›n su hakk› mücadelesinde önemli bir belge olarak yerini alm›fl oldu.

Bir önceki atölyede aldığı kararlarla sağlık hakkı mücadelesinde güçlü yerel direniş odakları örgütleyen sağlık hakkı atölyesi İstanbul Tabip Odası yöneticisi Ali Çerkezoğlu moderatörlüğünde toplandı. Atölyede sağlıkta dönüşüm programı ve aile hekimliği uygulamasına ilişkin sunuşlar yapılarak sağlık ortamının genel bir tablosu çizildi. Türkiye Sakatlar Derneği adına bir sunuş yapılarak sağlık ortamı engelliler tarafından da değerlendirildi. Sarıyer’de yürütülen ‘tam donanımlı hastane’ çalışması ve Okmeydanı’nda yürütülen sağlık ocağı talepli çalışmaya ilişkin deneyimler aktarıldı. Atölyede yürütülen tartışmalar sonucu Sağlık Hakkı

Meclisleri’nin bileşenleri geliştirilmesi ve etkililiğinin arttırılması kararları verildi. YALANA SON Sağlık hizmetine ilişkin başta hükümet propagandası olmak üzere yanlış algıların değiştirilmesi için etkili araçlar geliştirilmesi ve kullanılması, alternatif bir sosyalist sağlık politikasının oluşturulması için geniş ve katılımcı anlayışla konferanslar düzenlenmesi kararları alındı. Atölyede sağlıkta ayrımcılığı, gericiliği ve kadrolaşmayı hedef alan bir mücadele perspektifi tanımlandı. Mücadelenin öncelikleri arasında sağlıkta katkı payı uygulamasına son verilmesi, sağlık uygulama tebliğinin iptal edilmesi, tedavide kısıtlama ve sınırlamaların kaldırılması sıralandı.

‘Baflka’ bir medya için... İletişim hakkı atölyesi aralarında profesyonel gazetecilerden yerel gazetecilere, üniversite öğrencilerinden Halkevcilere yaklaşık 50 kişinin katılımıyla toplandı. Moderatörlüğünü Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Funda Başaran, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Çağrı Kaderoğlu ve Halkın Sesi gazetesinden Özge Yurttaş’ın yaptığı atölyede medyanın değişen yapısı, alternatif deneyimler ve gazetecik mesleği üzerine tartışmalar yapıldı. A.Ü.’den Aylin Aydoğan tarafından bugünkü medya düzeni ve son üç yılda yaşanan alternatif deneyimler üzerine yapılan bir sunuşla başlayan atölye tartışmaları Haber Sen’li Osman Köse’nin TRT ve kamu yayıncılığı üzerine sunuşuyla devam etti. Gazeteci Doğan Tılıç ve Rahmi Yıldırım gazetecilik ve bugünkü gazetecilik anlayışı üzerine önemli tartışmalar yürüttü.

KENDİNE AİT ODALAR Atölyeye KAOS GL’den katılanlar hem alternatif olmanın anlamı hem de medyadaki ayrımcı dil üzerine tartışmalar yürüttü. İnternet üzerinden yayın yapan alternatif medya siteleri ve bloglarını ‘kendine ait bir oda’ benzetmesiyle tanımlayan bir katılımcı, bugün farklı alternatif medya deneyimlerinin odaları çoğaltmak kadar birleştirmeye de ihtiyaç duyduğunu ifade etti. ‘Halk Medya’ çalışması, Üniversiteli gazetesi, Demokrat Eskişehir sitesi deneyimlerinin paylaşıldığı atölyede iletişim hakkı mücadelesinin kadrolarını yaratmak üzere internet üzerinden uzaktan eğitim teknikleri ile iletişim ortamını kullanma ve içerik üretme eğitimi verilmesi ve yaz aylarında bir iletişim-eğitim kampının örgütlenmesinin kararı alındı. Bu çalışmalarla herkesin kendi haberini yapabilecek donanıma kavuşturulması hedefleniyor.


9

ARI FORUMU 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

yolunu açmayı da biliyor Yok sayılanlardan ‘biz varız’ mitingi Çalışma hakkı atölyesi güvencesiz çalışmanın yarattığı sınıf çelişkilerini ortaya koyan ve bu çelişkilerden doğan yeni sınıf mücadelesini güçlendirecek tartışmalara sahne oldu Halkın Hakları Forumu’nun ikinci gününde gerçekleştirilen Güvenceli Çalışma Hakkı Atölyesi biraz geç başladı. Gecikmenin sebebi, atölyenin yapılması için ayrılan 100 kişilik sınıfın yetmemesiydi. Fakültede bulunan sandalyeler ve banklar bir seferberlik ruhuyla sınıfa taşındıktan sonra atölye tartışmaları başladı. İsmet Aktaş’ın moderatörlüğünde başlayan atölyede Özden Millioğlu ve Denizcan Kutlu’nun sunumları grev dışındaki direnişlerinin sayısının giderek arttığına ve AKP’nin yeni dönem saldırıları olan kıdem tazminatının kaldırılması ile özel istihdam bürolarının yaygınlaşacağına işaret etti. Ardı sıra konuşan Dev Sağlık-İş üyesi işçiler Okmeydanı ve Koşuyolu hastanesindeki direnişlerinin nasıl kazanıldığını aktarırken Birleşik Metal-İş üyesi işçiler de kazanımla sonuçlanan deneyimlerini paylaştı.

Hastanesi’nde işlerine geri dönmek için verdikleri mücadelenin hızla büyüdüğünü, direnişçi işçiler aktardı. Aynı şekilde taşeron PTT işçileri de direnişlerini aktardı. Bu mücadelelerin tek tek kazanıma ulaşmasının yanında güvencesizleştirme dalgasına ‘dur’ diyebilecek bir güçte olmadığı hemen herkesin kabulüydü ve güvencesizlerin ivedi bir şekilde politik arenaya çıkması gerekiyordu. Öte yandan güvencesizleştirme, asgari ücreti tüm çalışanların temel meselesi haline getirmişti; ancak asgari ücret tespit komisyonundaki hiçbir temsilci asgari ücretliyi temsil etmiyordu. Atölyede ölümcül sek-

törler olan inşaat, tersane ve mevsimlik tarım alanlarında çalışan işçilerin neredeyse tamamının Kürt olduğu ve güvencesizleştirme politikalarının Kürt işçiler üzerinden uygulandığına dikkat çekildi. İş kazalarının güvencesizleştirmenin sonuçlarından biri olduğu tartışıldı. Tüm bu gelişmeler ışığında mart ayında güvencesizlerin birleşik mücadelesine güçlendirecek bir miting düzenlenmesi, asgari ücret görüşmeleri ile toplu görüşmeler döneminde fiili eylemlerin örgütlenmesi, halkın hakları forumu temaları çerçevesinde, tüm ülkede forumlar düzenlenmesi hedeflendi.

GÖRÜNMEYENİ GÖSTERMEK İÇİN MİTİNG Kazanımlar, güvencesiz işçilerin işe iade mücadelelerinin politik bir mücadele olduğunun canlı kanıtıydı. İşten çıkarılan işçi, işyerinde fazla mesaiye karşı geliştirdikleri bir tür dayanışmayı direniş için rica etmişti. “Bana bir saat çalış” lafı, işe iade mücadelesinde “Benim için bugün işe gitme” söylemine dönmüş ve bu çaba Birleşik Metal-İş veya Dev Sağlık-İş’le buluşunca kazanıma giden yol aralanmıştı. Atölyede benzer örnekler çokça vardı. Dev Sağlık-İş öncülüğünde Adana Numune

‘Tüm yoksullar ulafl›m hakk› için birleflin’ Ulaşım hakkı atölyesi Van’dan İzmir’e on beş ayrı ilden yaklaşık 60 kişinin katılımıyla gerçekleşti. İstanbul Okmeydanı Halkevi’den Rüya Kurtuluş, Ankara Batıkent Halkevi’nden Zafer Algül ve Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu’ndan Kader Cihan’ın moderatörlüğünde yürütülen tartışma farklı kentlerdeki ulaşım sorunlarının ve bu sorunlara karşı ortaya çıkan taleplerin tanımlandığı tartışmalara sahne oldu. Belediye emekçilerinin sendikası KESK’e bağlı Tüm-Bel-Sen ulaşım hizmeti veren emekçilerin sorunları hakında; taşımacılık alanında örgütlü KESK/BTS alternatif ulaşım politikaları üzerine sunuşlar yaptı. Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu deneyimini İstanbul Mimarlar Odası’ndan bir katılımcı aktarırken TÜDEF köprü ve otoyol özelleştirmelerine karşı açtığı davalar üzerine bir sunuş yaptı. Dünyadaki farklı parasız ulaşım eylem ve mücadele deneyimlerinin anlatılığı bir sunuş ve ulaşım hakkı mücadelesinde çıplak ayaklı eylemlerden turnikeden atlama eylemlerine uzanan sürecin anlatıldığı bir video gösterimin yapıldığı atölyede

öğrencilerin paso hakkı kazandığı cumhuriyet tarihinin ilk öğrenci eylemini anlatan bir belgesel gösterildi. Atölye moderatörlerinden Rüya Kurtuluş atölyede ulaşım sorunlarını tespit edip bu sorunun tüm mağdurlarını ulaşım hakkı mücadelesinin öznesi haline getirmek üzere halkın ulaşım hakkı koordinasyon merkezlerini ve meclislerini yaratmayı önlerine koyma kararı aldıklarını anlattı. Kurtuluş bu amaçla ortak bir blog ve kent ölçekli ulaşım bültenleri yayınlayacaklarını belirtti.

Yaflanabilir çevre, insan ve do¤a için enerji Forumda toplanan çevre hakkı atölyesi mücadeleyi birleştirecek araçlar tartıştı. Enerji hakkı atölyesi yıkıma çare olarak ‘doğa ve insan ihtiyacını birlikte karşılayan metadışı üretim şart’ dedi Oldukça farklı sorunlara karşı mücadele eden fakat insanca yaşanabilir çevre hakkı talebi etrafında birleşen 60’tan fazla katılımcı çevre hakkı atölyesinde mücadele hedeflerini ortaklaştırdı. Atölyeye Sinop / Gerze, Bartın, Çanakkale / Biga’dan termik santral karşıtları, Samsun ve Mersin’den nükleer santrale karşı mücadele edenler, Antalya’da taş ocağına karşı mücadele edenler, Niğde Ulukışla’da altın madenlerine karşı direnen köylüler, Adana’da baz isyasyonlarına karşı mücadele edenler, İzmir’den Allianoi savunucuları

Emekli hakları ve emeklilik hakkı atölyesinde toplanan yaklaşık 30 kişi yaşadıkları sorunları ve sıkıntıları tartıştı. Moderatörlüğünü Halkevleri Danışma Kurulu Başkanı Abdullah Aydın ve Halkevleri yöneticisi Mesut Baybüke’nin yaptığı forumda emeklilerin yaşadığı

Kültür sanat hakkı atölyesi, Halkevleri’ne sonbaharda bu alana dair yaptıkları tartışmaları yansıtacakları bir panel düzenlemeyi öneriyor komisyonlar›nda faaliyet yürüten, ‹flçi Filmleri Festivali’ni örgütleyen 120’den fazla kifli kat›ld›. Atölyede Ankara Halkevi Sahnesi, Dikmen ve Mamak’ta yap›lan çocuk korosu deneyimleri paylafl›ld›. Karadeniz’den kat›lan Halkevciler Giresun, Trabzon, Hopa ve Kemalpafla’da yürütülen tiyatro çal›flmalar›n› anlatt›. Sokak oyunlar› sergileyen tiyatro ekiplerinin yan› s›ra Giresun Halkevi Tiyatro toplulu¤unun bölgede köy

ENERJİ HAKKI ORTAK BİR ALAN Forum’un ana temalarını kesen bir gün-

‹nsanca yaflam kavgas›ndan emekli olmuyoruz

Kültür hakk› paneline do¤ru Forumun belki de en kat›l›mc› atölyelerinden birisi kültür sanat hakk› atölyesi oldu. Profesyonel sunufllar yerine kat›l›mc› bileflenin tamam›na söz hakk› vermeyi tercih eden Atölye’nin moderatörleri ‹flçi Filmleri Festivali düzenleyicisi ve ‹stanbul Kad›köy Halkevi yöneticisi Mehmet Tok, ‹stanbul Avc›lar Halkevi’nden Ça¤la Ayd›n ve Ankara Halkevleri’nden ressam Davut Kanmaz’d›. Moderatörlerden Mehmet Tok, kürsü önceli¤ini atölyede bas›n yay›n organlar›yla ayn› kentte bulundu¤u için görünürlü¤ü fazla olan ‹stanbullu kat›l›mc›lara de¤il Anadolulu kat›l›mc›lara b›rakt›klar›n› ifade etti. Atölye’de Türkiye’nin farkl› kenlerinde Halkevi flubelerinde kültür-sanat

katıldı. Çevre hakkı atölyesi, ortak mücadelelerin örgütlenme zeminini yaratmak, yeni saldırı politikaları için uyarı ve bilgilendirme yapabilmek için bir web haber ve paylaşım portalının hazırlanması, mart ayında Anadolu’da devam eden bütün direnişlerin buluşacağı merkezi, bir mitingin düzenlenmesi ve mücadele için hukuk birimlerinin oluşturulmasına karar verildi.

köy dolaflarak sergiledi¤i oyunlara iliflkin aktar›mlar yap›ld›. Anadolu’nun farkl› bölgelerindeki festival deneyimleri paylafl›ld›. Atölyede zaman›n k›s›tl› olmas› ve bir çok konunun tart›fl›lmas›n›n ertelenmesi sonbaharda kültür sanat hakk› üzerine bir panel düzenlenmesi fikrini Halkevi flubelerine önerdi. Halkevlerinde kültür sanat alan›na dair çal›flma yürütenlerin deneyimlerini paylaflmak için bir internet sitesi kurulmas› ve haberleflme a¤› oluflturulmas› için çal›flmalara bafllanmas› karar› al›nd›.

sıkıntılara ilişkin tartışmadan Halkevleri bünyesinde bir örgütlenme faaliyetine kadar farklı konular konuşuldu. MECLİS KURULUYOR Emeklilik hakkının önündeki en büyük engellerden birisi olan güvencesiz çalıştırmanın tartışıldığı atölyede emekli maaşlarında

yaşanan kesintiler, sağlık sorunları, emeklilerin sosyalkültürel yaşamdan dışlanması gibi alana özgü sorunlar tartışıldı. Atölyeye katılan tüm emeklilerin DİSK Emekli Sen’e üye olması kararı alınırken Halkevleri bünyesinde bir Emekli Hakları Meclisi kurulması kararı verildi.

Tar›m izleme komisyonlar› kuruluyor Kırlarda çevre ve su hakkı mücadelesi kadar tarımın tasfiyesine ve köylülüğün çözülmesine karşı mücadele edenlerin deneyimlerinin yansıtıldığı tarım, gıda egemenliği ve beslenme hakkı atölyesi Çiftçi Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, Fatma Genç ve Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube yöneticisi Ahmet Atalık’ın moderatörlüğünde yapıldı. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı atölyede tarımda ve gıda alanında şirket egemenliği tartışıldı. Sermayenin tarımı tasfiye politikaları ve AKP

hükümetinin buna dönük uygulamalarına karşı direniş deneyimleri ve olanakları konuşuldu. Atölye çalışmasının meclisleşmesini hedef olarak önüne koyan katılımcılar tarım alanında yaşananları mücadeleyi güçlendirmek üzere, bir tarım izleme komisyonu kurulmasına karar verdi. 22 Mart Dünya Su Günü’nün ardından neoliberal tarım politikalarına karşı mücadele edenlerle ortak bir eylem önerilmesi de bu atölyenin sonuçları arasında yer aldı.

deme sahip olan bir atölye vardı ki o da enerji hakkı atölyesiydi. Atölye moderatörlerinden Ali Ergin Demirhan atölyede enerji alanına dönük kapsamlı sermaye saldırısının yarattığı kesişime işaret ederek şöyle dedi: “Emek alanına dönük sermaye harekatı bu alandaki emek gücünün güvencesizleştirilmesine, doğanın metalaştırılmasına ve enerji hizmetinin piyasalaştırılmasına dayanıyor. Bu nedenle insanın ihtiyacını ve emeğini karşılayan, doğanın varlığını koruyan metadışı bir enerji üretiminin gerekliliğine vurgu yaptık.”

Engelliler her alanda Foruma kat›lamayan engellilerle birlikte ‹stanbul’da bir önforum gerçeklefltiren Engelli Haklar› Atölyesi Ankara’da düzenlenen atölye çal›flmas›nda ‹stanbul, Ankara, Antalya ve ‹zmir’den engellileri buluflturdu. Moderasyonunu Engelli Haklar› Atölyesi’nden Hatice Allahverdi’nin yapt›¤› bu atölye tart›flmalar› kendi içinde yapmakla yetinmedi, çal›flma, e¤itim, ulafl›m ve sa¤l›k hakk› atölyelerine kat›l›m göstererek bu alanlarda engellilerin sorun, talep ve eylemlerini aktard›. Sadaka kültürünün etkin olarak yayg›nlaflt›r›lmas› ve otistik çocuklara din dersi verilmesine karfl› mücadele önerisiyle gericilik hakk› atölyesine kat›lan bu atölyenin kat›l›mc›lar› kad›n alan›na iliflkin de özgün tespitler yapt›. Engellilere dönük cinsel suçlarda ceza art›r›m›na gidilmesi talebini kad›n forumuna tafl›d›. I Engelli haklar› atölyesi, önümüzdeki dönem akademisyenlerin, velilerin, ö¤rencilerin ve e¤itimcilerin bir araya gelerek engellilerin e¤itiminin piyasalaflt›r›lmas›na karfl› “engellilerin e¤itim hakk›” paneli düzenlenmesi. I Türkiye’de engellilerin istihdam› üzerine sendikalar ve derneklerle birlikte bir rapor oluflturulmas› ve bunun için bahar döneminde bir çal›fltay›n gerçeklefltirilmesi, I ‘Sa¤l›kta dönüflüm kör, sa¤›r, topal b›rak›yor durdural›m’ slogan›yla kampanyalar›n örgütlenmesi I Sakatlar eriflim platformuyla gündeme tafl›nmaya çal›fl›lan engellilerin ulafl›m taleplerine önümüzdeki dönemde devam edilmesi konusunda da kararlar ald›.


10

KADIN FORUMU 28 Ocak 2011 /10 fiubat 2011

Halk›n Sesi

DÜZEN‹N KULU DE⁄‹L, MÜCADELEN‹N ÖZNES‹ OLARAK

KADIN FORUMUNDAN KISA KISA

Kad›n›n yaflam alan› kaç cm? Kad›n Forumu’nda, Sar›yer Halkevi’nden Nevruz Tu¤çe Özçelik, tüm salonun kat›l›m›n›n sa¤land›¤› renkli bir performans gösterisi yapt›. Özçelik’in anlatt›¤› orta s›n›f bir kad›n ve bir erke¤in hikayesini dinleyerek, yaflam alanlar›n›n k›s›tland›¤› her olay için ellerinde yaflam alan› olarak sembollefltirdikleri ka¤›tlardan birer parça y›rtt›. Hikayede kad›n›n kendisini çok seven erkek için yapt›¤› fedakarl›klar neticesinde yaln›zlaflmas› ve yaflam alan›n›n daralmas› anlat›ld›.

‘Kad›nlar›n hayat› tehlikede!’ Forumda kad›n örgütlerden Sosyalist Feminist Kolektif ad›na konuflma yapan Müge Yetener, sunumuna, “Hepimizin hayat› tehlikede” diyerek bafllad›. Erkeklerin kad›nlara karfl› bir savafl yürüttü¤ünü ifade eden Yetener, medyan›n topluma mal etti¤i fliddetin gerçek nedenin erkek egemenli¤i oldu¤unu vurgulad›. Yetener, “Mücadelemiz, erkeklerden alacaklar›m›z› tahsil edene kadar sürecek” dedi.

Ac›lar ortak, dayan›flma flart BDP Parti Meclisi Üyesi Yüksel Mutlu,Kürt kad›n›n mücadelesini forum salonuna tafl›d›. “Ad›na ne derseniz deyin, 40 bin kiflinin yaflam›n› yitirmesine neden olan bir fleyin yafland›¤› co¤rafyaday›z. Biz kad›nlar en derinden yafl›yoruz savafl›. Bunun için tüm kad›nlar, birlikte mücadele etmeliyiz. Kürt, Alevi, emekçi, engelli kad›n›n ac›s›n› görelim. Onlara dokunal›m. Ac›lar›m›z› yar›flt›rmadan, ortaklaflarak birbirimizi görelim” dedi.

Dünyan›n yükü kad›nlarda Hindistan’daki kad›n mücadelesinden Kalyani Menon Sen, Hindistan’daki kad›n›n yaflad›¤› sorunlar› ve mücadelelerini anlatt›¤› bir slayt› forumda gösterilmek üzere Ankara’ya gönderdi. Menon Sen’in slayt›, dünyan›n her yerinde her kad›n›n farkl› yöntemlerle ama ayn› fliddete maruz kald›¤›n› gösterir nitelikte idi. Slaytta ayr›ca, etnik, dini ayr›mc›l›klar ve yoksulluktan en çok kad›n›n etkilendi¤i görsellerle anlat›ld›.

Evden soka¤a benim öyküm

Zeynep Onat

İsyanı büyütmek üzere... Halkın Hakları Kadın Forumu 21 Ocak’ta Hacı Bektaşı Veli Kültür Vakfı Genel Merkezi’nde yapıldı. 3 oturumdan oluşan Kadın Forumu’nda, ‘Emeğime, bedenime, mahalleme, kentime dokunma’; ‘Emeğime, bedenime, suyuma, ormanıma, toprağıma dokunma’ ve ‘Güvencesiz çalışma ve istih-

dam’ başlıkları detaylandırılarak tartışıldı. Açılış konuşmasını yapan Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, neoliberalizmin ve gericiliğin kadına saldırıları karşısında bir politikanın belirginleştirilmesi hayatidir. Önümüzdeki dönemin kadınların gerçek birer politik özne oldukları bir sürece ışık tutacağına

inanıyorum” diyerek tanımladı. AKP’nin yeni kadın düşmanlığı politikaları ve mücadele yöntemlerinin tartışıldığı forumun ana vurgusu Dilşat Aktaş’ın “Ya muhafazakar piyasa düzeninin kulu ya da özgürleşme mücadelesinin öznesi olacağız” ifadesi ile belirginleştirildi.

‘Kentlerimiz de bizim’ deme vakti F

orumun ana gündemlerinden biri olan “Emeğime, bedenime, mahalleme, kentime dokunma” başlığının ilk sunumunu Kartal Halkevi’nden Selcan Adıyaman yaptı. Adıyaman sunumunda, mahallelerini tuğlalarını taşıyarak, evlerini kurarak meydana getiren kadınların artık ‘Kent hakkı kimin hakkı?’ diye sorması gerektiğini vurguladı. Kentin kadınlara kapatılmasının bir çok yönüne dikkat çeken Adıyaman, ekonomik özgürlüklerin eskisi gibi boşanmayı kolaylaştırıcı neden olmadığını ifade etti. Kadınların çalışmasının artık gericileştirme ve taşeronlaştırmayla bütünleştirildiğini, çalışabilmek için kapanmak, dışarı çıkmak için nişanlanmak zorunda kalan kadınlar olduğunu söyleyen Adıyaman, mevcut ulaşım ağının, yeni şehir planlarının da kadını kent olanaklarından mahrum bıraktığına dikkat çekti. Kadınların böylelikle evde çalışmayı tercih etmek zorunda kaldığını ancak henüz ‘Mahalleler bizimdir’den öteye gidip ‘kentimiz bizimdir’ kavgasını edemedikleri özeleştirisinde bulunan Adıyaman, “Kentlerde eşit yurttaş olabilmek için insanca yaşamı savunan bir mücadele çizgisi oluşturmak durumundayız. Okullar, nitelikli sağlık ve eğitim, kent pazarları, kreş, nitelikli ulaşım ağı, güvenceli çalışma, sosyal

güvence ve örgütlenme özgürlüğü, güvenli ve nitelikli sokaklar, konutlar istemeliyiz” dedi. ‘EV‹MDE ÖLÜRÜM, GÖKÇEK’E VERMEM’ Adıyaman’ın sözlerini barınma hakkı mücadelesi veren kadınlar; şiddete karşı kadın eylemleri, kültürel ortamda muhafazakarlaşma, Aile Şurası kararları, anneliğin bir proje

haline getirilmesine ilişkin sunumlar ve pek çok kadın örgütü temsilcisinin katkıları tamamladı. Dikmen Vadisi’nde barınma hakkı mücadelesi veren Sultan, “O evimin içinde ölürüm de evimi Melih Gökçek’e vermem” diyerek mücadelesindeki kararlılığı tekrar tekrar dile getirdi. Vadi’den gelen Ayla Çiftçi, barınma hakkı bürolarının, hayatın çeşitli

alanlarında kadın olmalarndan dolayı karşılaştıkları sorunlar karşısında savunacakları hakları olduğunu fark etmelerine olanak sağladığını anlattı. Çiftçi konuşmasında, Tekel işçisi kadınlara destek görüşmelerinin verdiği coşkuyu da paylaştı. Mamak’ta barınma hakkı mücadelesi veren Zeynep Onat’ın gecekondulu kadın hikayesi salondan büyük alkış aldı.

fi‹DDET B‹ZDEN KORKSUN Kadına dönük şiddet eylemleri ile ilgili konuşma yapan Gülşah Öztürk, son dönemde şiddete karşı çeşitli illerde kadın platformlarının oluşturulmasının kadın mücadelesindeki önemine dikkat çekti. Gülşah sözlerini “Kadınlar şiddetten değil, şiddet kadınların ayak seslerinden korkmalı” cümlesi ile bitirdi. Engelli Hakları Atölyesi’nin çalışmalarını aktaran Çiğdem Çidamlı, atölyenin engelli kadınlara yönelik taciz ve tecavüz suçlarını Halkevci Kadınların gündeme alması talebini iletti. İMECE’de faaliyet yürüten bir kadın, kendisinin de yaşadığı, bin kadının ev işlerinde çalıştığı Esenyurt’tan, lüks konutların köşesinde kalan yoksul mahallesinden ve başlattıkları imza kampanyasından söz etti. İmza kampanyasında yer verilen talepler de şöyle sıralandı: Temizlik, çocuk ve hasta bakımı, aşçılık gibi işlerde çalışanlar ve parça başı iş yapan kadınlar için sosyal güvenlik statüsü öngören bir yasa hazırlansın, 5 yıllık sigorta pirimi karşılansın, göçmen işçilerin kölelik koşullarına son verilsin, aile işçiliği yapan kadınlara sosyal güvence sağlansın. Ev İşçileri Dayanışma Sendikası Girişimi’nden Gülhan Benli de, “Yeter artık. Biz toz bezi değiliz, bu pislik sizin” dedi.

Neoliberalizme Kadın için su, toprak ve orman karşı kadın direnişi ‘E Fevziye Say›lan’›n sunumu ile aç›lan ‘Güvenceli çal›flma ve istihdam’ bafll›¤›, güvencesiz, çal›flan kad›nlar›n katk›lar›, kriz ve kad›n, sa¤l›kta piyasalaflma ve kad›n konular›yla detayland›r›ld›. Fevziye Say›lan ‘yeni neoliberal dönemin sonu’ diye nitelendirdi¤i dönemde krizle birlikte kad›nlar›n daha çok enformel yöne do¤ru kayd›r›ld›¤›n› anlatt›. Say›lan, kad›nlar›n bir taraftan iflten ç›kar›ld›¤› bir taraftan yeni infla edilen çal›flma alanlar›nda kad›n eme¤inin arand›¤›n› söyledi. Torba Yasa’n›n uzaktan çal›flma, evde çal›flma ve ça¤r› üzerine çal›flmay› yayaca¤›n› söyleyen Say›lan, “Kad›nlar üretim ve yeniden üretimin iç içe geçti¤i bir atmosferde çal›fl›yorlar. Bir yandan kotlar›n paçalar›n› dikiyor. Bir yandan yafll› bak›yorlar” dedi.

akmışsın bir gece yapıvermiş tek odalı evini. Bir gecede... Seneye bir odasını daha... Sırtında taşıdığı çimento, kum, tuğla hafriyatı işçiliği ile... Bunları yaparken bir yandan da üç çocuğu ile uğraşır. Gecekonduda yaşayan eşler sormaz eşine, ‘Kaç çocuk yapayım?’ diye. Çocuklardan birisi acıkır, birisinin çişi gelir, diğerinin ise uykusu gelir. Birinin karnını doyurur, birini çişe götürür, diğerini de uyutur. Bir yandan da akşam kocası işten gelecek diye ‘ne pişirsem’ diye düşünür. Evde de birşey kalmamıştır. Neyse atar çorbayı ocağa derken günler böyle geçer. Çocuklar büyür, okula başlar. Okul masrafları, dersane masrafları derken, kadın çalışmak zorunda kalır. Akşam işten yorgun gelir,

Son dönemde çokça zikredilen ‘güvenceli esneklik’ ve ‘pirime ba¤l› emeklilik’ kelimelerinin anlam›n›n kad›nlar›n ömür boyu emekli olamamas› oldu¤unu söyleyen Say›lan’›n sözlerini ‘Kriz ve kad›n istihdam›’ bafll›¤› ile Özge ‹zdefl’in sunumu tamamlad›. Kad›nlar›n iflten at›lmas›n›n nedenlerinden birinin kad›n›n befleri sermayesinin daha düflüklü¤ü söyleyen ‹zdefl, “Bu nedenle mesleki e¤itimden de daha az faydalan›yorlar. Bu kendi kuy-ru¤unu kovalayan bir argüman” dedi. Meral Camc› da ‘Kamusal alanda k›s›tland›kça ev içinde de k›s›tlanaca¤›z’ diyerek tart›flmay› derinlefltirdi. Konuflmac›lar›n güvencesizli¤e karfl› ortaklaflt›¤› konu ‘güvenceli çal›flman›n yolunun örgütsüzleri örgütlemekten geçti¤i’ oldu.

meğime, bedenime, suyuma, toprağıma, ormanıma dokunma’ başlığında sunum yapan Fatma Genç, sermayenin doğaya dönük saldırıları ile toprak mülkiyetinin şirketlere geçmesinin yalnıza kırdakiler için değil, herkes için yıkıcı sonuçlar doğurduğunu söyledi. Tarımsal üretim konusunda Türkiye’de ciddi bir süreç başladğına değinen Genç, HES’lerin suyu ticarileştirmenin yanında, yanındaki bereketli toprakları da yok ettiğini söyledi. Sermayenin çiftçileri borçlandırırak, topraklarına el koyduğunu söyleyen Genç, bu durumdan yine en çok kadınların etkilendiğine dikkat çekti. Tarımın kadın işi olduğunu, erkeklerin daha çok fabrika aşamasında var olduklarını belirten Genç, tarımda çalıpşan kadınlar kayıt altında olmadığı için istatistiksel verilere ulaşılamadığını ekledi. Daha önceleri kadınların kentlere göçerek ev işlerinde çalışmaları sözkonusu olduğunu ancak bugün kadına yönelik projeler yapıldığını ifade eden Genç, “Kadın emeğinin görünür kılınması’ AKP’nin kadın

emeğini ucuz iş gücü olarak kullanılmasıdır” dedi. Genç, doğanın talanının kadına etkisinin bir yönünün de tohum saklayan kadınların artık GDO’lu tohumlar için gelecek seneyi beklemek zorunda kalması olduğunu ifade etti. Artvin Kemalpaşa’dan foruma katılan çay işçisi Gülsüm, Çay Kanunu Taslağı ile ilgili yaptıkları çalışmaları aktardı. Gülsüm, düzenledikleri panellerde ve yaptıkları çalışmalarda kadın sayısının fazlalığına dikkat çekti. “Karadeniz’de doğalında bir kadın çalışması var. Aslında orada bir erkek çalışması yapılması gerekiyor” diyerek Karadenizli kadının mücadelesinin niteliğini belirtti. Rize, Fındıklı’dan kadının isyanını salona taşımak istedğini söyleyen Gülcan Hindistan, “Karadeniz kadını, yıllarca ineklerinin otu için kullandığı orağını, şirketlere silah olarak doğrulttu. Karadeniz kadını tüm yalanlardan bezdi. İsyanımız buradan doğuyor” dedi.

Kadınlar öne çıkmalı

B

Gericilik atölyesinde yürütülen tartışmalar, İslamcı gericilikle mücadelede temel dinamiklerinden birisinin kadınlar olduğunu gösterdi

H Mamak Bar›nma Hakk› Bürosu’ndan Zeynep Onat kendi iflledi¤i ‘Bar›nma hakk› bürosu kad›nlar›’ yaz›l› pankart açt›. sobayı yakar, yemeği yapar. larmış” diye cevap verir kadına Bir gün komsuşunu görür. komşusu. Kadın “Hayır!” der, Komşusu ona "Huhu komşu, “Ben bunca yıllık emeğimi belediye burayı yıkacakmış duy- bırakıp da gitmem. Ölürüm de dun mu?" diye sorar. Bunu vermem evimi”... Ve emeğinin duyan kadın şaşırır ve “Ya biz peşine düşer. Derken kendini ne olacağız?” diye sorar. “Bizi toplantılarda ve mücadelenin köylerimize geri gönderiyoriçinde bulur.

alkın Hakları Forumu’nun üçüncü gününde gerçekleştirilen Halkın Hakları ve Gericiliğe Karşı Mücadele Atölyesi’nde, AKP eliyle yaygınlaştırılan İslamcı gericiliğe karşı mücadeleyle kadın mücadelesinin kesiştiği önemli noktalar tartışmaya açıldı. Atölyede İstanbul’un farklı mahallelerinden kadınlar Halkevi çalışması yürütürken temas ettikleri gerici yapılanmalara ilişkin gözlemlerini paylaştı. Kadınlar, kendi mücadele taktiklerini aktardı. Atölyede konuşan Feminist yazar Handan Koç, Türkiye’de erkek egemenliğinin Türkiyeli

kadınlara dinle beraber kanıksatıldığını belirtti. Koç kadınların toplumda geleneksel olarak geride kaldığını, dinci gerici hareketlerin kadını Allah adına geride tutma iddiasıyla bu durumu sürdürdüğünü belirtti. Koç, kadın mücadelesinin tüm kadınları ileri fırlatmak zorunda olduğunu belirterek kadın mücadelesinin erkek egemenliğine ve dinci gericiliğe karşı mücadelesine dönük bir perspektif sundu. Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş, atölyede tartışılan İslamcı ideolojinin yaygınlaştırdığı ve yurttaşlık yerine cemaat mensubu olma duygusunu pekiştirdiği

minnet ve sadakalaştırma politikalarından kadınları azat edebilmek için çalışan/işsiz fark etmeksizin tüm kadınlara sosyal güvence talebinin öne çıkartılması gerektiğini ifade etti. Aktaş gerici ideolojinin ve onu benimseyen toplumların kadın bedenine üzerindeki tahakkümü karşısında doğum kontrol ve kürtaj hakkına sahip çıkmanın her zamankinden anlamlı olduğunu ifade etti. Kadınların eve kapatılmasına tepki olarak yoksul mahallelerde kadınlar için gece yürüyüşü eylemleri örgütlenmesi fikrini Halkevci kadın çalışmasına sunmak üzere atölyede önerdi.


11

EMEK 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Genel-‹fl’ten zincirli eylem

T

orba Yasa’ya karşı protestolar sürerken İzmir’de DİSK Genel-İş üyeleri değişik ve ses getiren bir eylem yaptı. Kendilerini direklere zincirleyen işçiler bir caddeyi trafiğe kapattı. İzmir Alsancak’ta 21 Ocak günü akşam saatlerinde kendilerini direklere zincirleyen işçiler Talat Paşa Bulvarı’nı iki yönlü trafiğe kapattı. Bir saate yakın süren eylem boyunca çevredekiler alkışlarla işçileri destekledi.

Hava-‹fl’ten köprüde eylem

Trafiği uzun süre durduran işçiler eylemleri boyunca Torba Yasa’ya karşı sloganlar attı. Eylem alanına gelen ve işçilere yönelik destek karşısında uzun süre bir saldırı gerçekleştirmeyen polis, işçileri gözaltına aldı. Sağlık kontrolüne götürüldükleri sırada işçileri görüntüleyen basın mensupları hastane güvenlikçileri tarafından saldırıya uğradı. Gözaltına alınan işçiler kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.

H

ava-İş’in çağrısıyla 8 Ocak günü İstanbul’da işten çıkarmalara ve torba yasaya karşı bir eylem gerçekleştirildi. Hava-İş, taşeron PTT işçileri, DİSK Emekli-Sen’in katıldığı eyleme çok sayıda ilerici kurum destek verdi. 350 kişinin katıldığı eylemde Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin bir açıklama yaparak tüm işçi sendikaları konfederasyonlarını Torba Yasa’ya karşı mücadeleye çağırdı. Hava-İş üyesi 100'e

Kamu kesesinden hayır A

KP, kamuya ait arazilerin yüksek rantını kendine ve cemaatlere yakın vakıflara üniversite kurması için tahsis ederek kullanıyor. Tarım eğitimin en önemli okullarından biri olan Halkalı Ziraat Okulu’nun arsasına ‘faizsiz bankacılığın (Albaraka Türk) mucidinin adının verileceği Sabahattin Zaim Üniversitesi kuruluyor. İstanbul Halkalı’da bulunan 357 hektarlık büyük arazi, 8 Kasım 2010 tarihinde Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin kurulması için İlim Yayma Vakfı’na 10 yıllığına tahsis edilmişti. Daha önce de Tekel’in özelleştirilmesinin arından Tekel’in Kartal Cevizli’de bulunan arsası Şehir Üniversitesi’ni kurmak üzere Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Bilim Sanat Vakfı’na; Vakıf Gureba Hastanesi’nin arazisi üç vakfın birleşerek kurduğu Bezm-i Alem Üniversitesi’ne; Tekel’in Unkapanı’nda bulunan genel müdürlük binasının bulunduğu arazi AKP’ye ve İskenderpaşa cemaatine yakınlığıyla bilinen Medipol Hastanesi’ne tahsis edilmişti. SİYASET VE İŞ DÜNYASININ ÖNEMLİ İSİMLERİ BURADA 1973 yılında kurulan İlim

İthal et besiciyi bitirdi

K

ent rantının yüksek olduğu yerlerdeki kamu arazileri, AKP eliyle yandaş vakıflara ve şirketlere tahsis ediliyor. YÖK bu işi kolaylaştırıyor

Yayma Vakfı‘nın kurucuları arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra eski bakanlar Kemal Unakıtan ve Ali Coşkun, 8. Cumhurbaşkanı Turgut

C

anlı hayvan ve hazır et ithalatının ardından Türkiye sermayesinin büyük şirketleri tek tek besicilikten çekilmeye başladı. Uluslararası hayvan ve et şirketlerinin Türkiye pazarına girmesinin ardından kar oranları yüzde 20’ye düştü.

Özal ve kardeşi Korkut Özal, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş gibi isimler yer alıyor. 12 Eylül’de faaliyetlerine devam eden vakfın üyeleri arasında Ülker, BİM, Albaraka Türk gibi AKP’ye

Besicinin kilosu 18 liradan sattığı et, et ithalatıyla birlikte kilosu 12 liradan satılmaya başlandı. Türkiye’nin büyük besicileri bu düşüşe ancak 2-3 ay dayanabildi. Hazır etin gelmesiyle 13 Ocak’ta Banvit, besicilikten elini eteğini çekti ve yurt dışından ucuz et ithal

ve cemaatlere yakınlığıyla bilinen şirketlerin sahipleri de var. AKP, YÖK, CEMAAT Kamu arazilerine vakıf üniversitesi kurulması; ancak meclise sunulan kanun önerilerinin kabul

etmek için büyük bir arayışa girişti. Birkaç gün sonra Türkiye’nin en büyük besicilerinden Koç Grubu’nun Harranova Besi İşletmesi de mevcut hayvanlarını sattıktan sonra sektörden çekilmeye karar verdi. Koç’un ardından Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük

edilmesiyle mümkün oluyor. 15 milyon liradan fazla parası olan vakıflar YÖK’e başvuruyor. Parası az olan vakıflar kendileri gibi vakıflarla birleşerek başvuru yapıyor. YÖK, bu başvuruları direkt kabul ediyor. Ardından vakfın arazisine üniversite kurulması ile ilgili bir kanun çıkarılıyor; mecliste onaylanıyor ve üniversite kuruluyor. Yeterli arazisi olmayan vakıflara ise aradıkları arazi, kamu arazileri 10 – 49 yıllığına tahsis edilerek sağlanıyor. Yandaş vakıflar, üniversite kurarken YÖK kolaylaştırıcı işlevi görüyor. Kamuya ait arsalar özelleştirilirken başbakan ve beş bakandan oluşan Özelleştirme Yüksek Kurulu devreye girerek özelleştirilen arazileri Maliye Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak’a, onlar da yandaş bir vakfa ya da bir şirkete devrediyor. 2010 yılında meclis tarafından onaylanan tasarıyla İstanbul’da üç vakfın birleşmesiyle Fatih Sultan Mehmet, Diyanet Vakfı tarafından İstanbul Ön Asya, Sistem Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından Süleyman Şah üniversitelerinin kurulması kararlaştırılırken; Samsun’da da iki vakfın birleşmesiyle Canik Başarı Üniversitesi’nin kurulması kararlaştırılmıştı.

çiftliği olan Sultan Çiftlik, canlı hayvan alımını durdurdu. Uluslararası şirketlerle rekabete fazla dayanamayan Türkiye’deki en büyük besiciler et ithalatına yönelecek. ET UCUZLAYACAKTI Hükümet mayıs ayında, daha önce Et ve Balık

Kurumu’na verdiği canlı hayvan ithal etme yetkisini özel şirketlere de vermişti; eylülde de hazır et ithalatının önünü açmıştı. AKP canlı hayvan ve hazır et ithalat izinlerinin tamamını et fiyatını ucuzlatma gerekçeleriyle yaptı. Ancak et fiyatları halen ucuzlamadı.

Bak postac› gelemiyor PTT Genel Müdürlü¤ü’nün talimat›yla ‹stanbul ve Ankara’da 300’ün üzerinde tafleron PTT iflçisinin hiçbir gerekçe gösterilmeden iflten ç›kar›lmas›n›n ard›ndan iflçiler direnifle geçti. ‹lk direnifl çad›r›, Topkap›’da bulunan Avrupa Yakas› Posta ‹flletme Merkezi (AVP‹M) önünde 5 Ocak günü aç›ld›. AVP‹M önünde aç›lan çad›r› iki gün sonra Sar›yer Postanesi önünde aç›lan çad›r ve dört gün sonra da Ankara’daki Çankaya PTT önündeki çad›r takip etti. Ziyaretlerine gitti¤imizde AVP‹M önünde kurduklar› çad›r ve açt›klar› pankartlarla iki PTT iflçisi, ufak bir kovaya att›klar› tahta parçalar›yla ›s›nmaya çal›fl›yordu. ‹flçilerin çal›flan arkadafllar›n›n AVP‹M ile direnifl çad›r›n›n aras›nda kalan demir parmakl›klardan uzatt›klar› çaylar›

Samsun’da direniş başladı

ald›ktan sonra iflçilerden Cafer Kala¤ konuflmas›na flunlar› söyledi: “Biz tafleron iflçileri iflten ç›kar›nca kadrolular üzerindeki yük daha da art›yor ve ifller aks›yor. Halk, PTT’nin çal›flmad›¤›n› düflünüyor ve bu da PTT’nin özellefltirilmesi öncesinde bilerek yap›l›yor” Sohbetimiz devam ederken, ‹SK‹’de iflten ç›kar›lan bir sayaç okuma iflçisi geliyor. Son düzenleme ile parça bafl› çal›flarak ayda ald›klar› 1.200 liral›k ücretin yol paras› kesilerek fiilen 1.040 liraya düflürülmesine itiraz ettikten sonra iflten ç›kar›ld›¤›n› söylüyor ‹SK‹ iflçisi ‹brahim. ‹fl baflvurusu için gelen ‹brahim bir süre sonra, ‘Bu arkadafllar›n durumu benden beter’ diyerek ‹fiKUR’un yolunu tuttu. Sar›yer’deki PTT önünde de bir tek iflçi var ama Sar›yer halk› tafleron PTT iflçisine direniflinde destek oluyor. Halkevciler, sürekli yan›nda. Tafleron PTT iflçisi 19 Ocak günü, Sar›yer’e gelen PTT Genel Müdürü’ne ‘Tatile gitmeden 15 gün önce bizden bildirmemizi istiyorsun da bizi iflten ç›karaca¤›n› neden bildirmedin?” sorusunu sorunca, müdür elleri ceplerinde flunlar› söylüyor: “Benim postaneme bir daha giremeyeceksin” ‹ki çad›rda da iflçiler, artan deste¤in ard›ndan ifllerine geri dönene kadar direneceklerini söylüyor. PTT’de kadrolu olarak çal›flan personel ayda 1.500 lira ücret al›rken, ayn› ifli yapan tafleron iflçiler 750 lira al›yor. Yazl›k ve k›fll›k k›yafetler tafleron PTT iflçilerini ya eksik veriliyor ya da verilmiyor. Tafleron flirketler, iflçilerin yol paralar›n› vermiyor, iflçilere y›ll›k izinlerini kulland›rm›yor ve bu günler için ücret vermiyor.

19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Dev Sağlık-İş’e üye olduğu için işten çıkarılan 3 işçi 26 Ocak günü işlerine geri dönmek için direnişe geçti. Polis ve hastane yönetiminin baskılarına rağmen direniş sürüyor.

Bir direnifl numunesi Tafleron flirket bünyesinde çal›flt›r›lan iflçilerin sözleflme sürelerinin dolmas›yla iflverenler iflten ç›karma sald›r›lar›na bafllad›. ‹flveren, “Geçmifle dönük tüm haklar›mdan vazgeçiyorum” yaz›l› malum ka¤›tlar› iflçilere zorla imzalatmaya çal›flt›. Adana Numune Hastanesi’nde Keynet isimli tafleron flirkette yemekhane, güvenlik ve otomasyon eleman› olarak çal›flan 105 iflçi 2011’in ilk günlerinde iflten ç›kar›ld›. Tafleron flirket yetkilileri, iflçilere, haklar›ndan vazgeçtiklerine dair bir ka¤›t imzalatmaya çal›flt›; ancak durumu Dev Sa¤l›k‹fl’e bildiren iflçilerin büyük k›sm› ka¤›tlar› imzalamad›. Ka¤›tlar› imzalamayan iflçiler iflten

ç›kar›l›rken Keynet flirketi, aç›lan ihaleyi kaybetti ve kazanan Ortafl flirketi de Keynet’in iflten ç›kard›¤› iflçileri ifle almad›. ‹flçiler Dev Sa¤l›k-‹fl öncülü¤ünde 3 Ocak günü ifllerine geri dönmek için hastane bahçesinde direnifle geçti. Direnifl bafllad›ktan birkaç gün sonra Adana’daki emek ve demokrasi güçleri iflçileri ziyaret etmeye bafllad›. 12 Ocak günü iflçiler direnifllerini çad›ra tafl›d›. Hastane bahçesinde çad›r açan iflçilerin her geçen gün daha kararl› bir flekilde direndiklerini gören hasta ve hasta yak›nlar› da iflçilere destek olmaya bafllad›. Numune Hastanesi, Adana muhalefetinin protesto eylemlerine bafllad›¤› nokta haline geldi.

yakın işçi, Taksim'de gerçekleştirdikleri eylemin ardından Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü trafiğe kapattı. İşten çıkarmalara karşı eylem yapan işçilere polis saldırdı ve gözaltına aldı. Üsküdar Çevik Kuvvet Merkezi'ne götürülen işçiler serbest bırakıldı. Sabiha Gökçen Havaalanı'nda, Limak Holding’e bağlı İSG firması, Hava-İş üyesi 351 işçiyi işten çıkarmıştı.

Yeni ufuklara do¤ru alkevleri’nin düzenlediği Halkın Hakları Forumu geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da gerçekleştirildi. Çalışma gruplarından biri olan Çalışma Hakkı Atölyesi’nin temel gündemi “güvencesizlerin örgütlenmesi” sorunuydu. Metal işçileri, sağlık işçileri, kadınlar, PTT işçileri, güvencesiz çalışan eğitim emekçileri, emekliler, set işçileri foruma katılarak sorunlarını anlattılar. Güvencesizlik üzerine yapılan tartışmalarda görüldü ki; bugün giderek yaygınlaşan şekilde güvencesiz çalışan işçi kitlesi sınıfın çok büyük kısmını oluşturuyor. Nüfus olarak büyük bir kütle olmalarının yanında son yıllarda yaşanan mücadele pratiklerine bakıldığında sınıf mücadelesinin ana dinamiğini oluşturuyorlar. Atölye çalışmasında ilk göze çarpan husus mücadeleci bir sendikanın olduğu iş kollarında işçiler sermaye sınıfının dayattığı çalışma koşullarını reddetmekte zorlanmıyorlar. Sendikalar işçilerin zihinlerini açıyor, cesaret aşılıyorlar. Ancak bu durum başka bir gerçekliği de ortaya çıkarıyor: Tufan Mevcut sendikal yapılar Sertlek içerisinde bu nitelikteki sendikalar çok çok az. Dev Sağlık-İş Güvencesizliğin yaşam tehlikesi Genel Sekreteri anlamına geldiği inşaat sektöründe sendikal örgütlenme yok, en yaygın ve sömürünün en derin yaşandığı tekstil sektöründe sendikal örgütlenme yok desek yeridir. Bazı büyük fabrikalarda eskiden gelen örgütlenmeler devam ediyor ama tekstilde esas üretim alanı olan fason üretimde sendika hiç yok. Aynı şekilde hizmet sektörü halen sendikal örgütlenmeye çok uzak. Foruma katılan Birleşik Metal temsilcisinin söylediği ise başka açıdan çarpıcıydı. Atölye katılımcılarına yapılan sunumda “güvenceli iş” işçinin ailesiyle birlikte asgari insani yaşam koşullarını sağlayacak bir gelire, düzenli olarak sahip olduğu ve bu durumu kendi örgütlülüğüyle koruyabileceği bir çalışma düzeni olarak tarif edilmişti. Metal İş temsilcisi sarı sendikalara dikkat çekerek aslında sendikalı işçilerin büyük çoğunluğunun da güvenceli olmadığına vurgu yaptı. Patron ne isterse sendika ona imza atıyor, sonra işçi toplu sözleşme yapmış oluyor. Bu komediye itiraz eden olursa sendika ve patron duyarlı işçilerin canına okumak için birlikte tezgah düzenliyorlar. Atölyede yapılan sunumlarında “Torba Yasa” ve arkasından gelecek olan “İstihdam Stratejisi” ile birlikte AKP’nin emekçilere yönelik saldırısının bugünkünden daha yaygın ve şiddetli biçimlerde yaşanacağı anlatıldı. Bu çaptaki yasal düzenlemeler sermaye sınıfının emek üzerindeki denetimi ve tahakkümünü kalıcılaştırmayı, emekçileri siyasal olarak ezmeyi amaçlamaktadır. Bu şiddette süren ve daha da süreceği kesin olan bir saldırı düzeneğini atölye çalışmasında örneklendiği gibi tek tek işyerlerinde direnişler sergileyerek bozamayacağımız açık. Forumda görüldüğü gibi direnişler başarılı olsa bile aynı işkolundaki diğer işyerlerine veya diğer işkollarına sıçraması kolay olmuyor. Birleşik Metal, Dev-Sağlık İş gibi istikrarlı ve militan bir mücadele sürdüren sendikalar bu kısır döngüyü aşmakta daha başarılılar ama mücadeleleri bütün toplamın içinde genel bir sınıf hegemonyası yaratmak için yeterli olamıyor. Oysa bugün bu kadar hegemonik bir saldırıya geçen sermaye sınıfına karşı bir mevzi oluşturmanın tek yolu karşı hegemonya-otorite merkezi oluşturabilmektir. Böyle bir merkez oluşturmadan tek tek işyerlerindeki direnişleri yaygınlaştırmak ve işçi sınıfını karşı saldırıya geçirebilmek olası değildir.

H

İşçileri taşıyan minibüs kaza yaptı

A

nkara’nın Beypazarı ilçesi yakınlarında Mardinli mevsimlik işçileri taşıyan bir minibüsün karşı istikametten gelen TIR ile çarpışması sonucu 11 işçi hayatını kaybetti. 6 kişi de yaralandı. Mardin’in Mazıdağı ilçesinden havuç toplamak üzere Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Fasıl Köyü’ne giden işçileri taşıyan bir minibüsün hatalı sollama sonucu kaza yaptığı bildirildi. Kaza 26 Ocak sabahı Beypazarı-Çayırhan karayolunun 5’inci kilometresinde meydana geldi. Ahmet Ekinci'ye ait olan ve Neytullah Ekinci'nin kullandığı 06 BCS 18 plakalı minibüsün karşı yönden gelen gelen ve malzeme yüklü İbrahim Karayel'in kullandığı 34 GH 1952 plakalı TIR'la çarpışması sonucu minibüs hurda yığınına dönüştü. Kazada 11 kişi hayatını kaybederken, 6 kişi de yaralandı. 11 mevsimlik tarım işçisinin hayatını kaybettiği iş kazası, hükümet kayıtlarına göre sadece trafik kazası olarak geçiyor. Kazazedeler ve kazada ölenlerin yakınları her hangi bir yardım alamıyor.


12

İNSANCA YAŞAM 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Su yaflamd›r yaflam sat›l›k de¤il lkemizin dört bir yanında hak mücadelesi verenleri buluşturan Halkın Hakları Forumu’nun 14 başlık altında toplanan atölye çalışmalarından biri de su hakkı atölyesiydi. Su hakkı atölyesi, kentlerden kırsal alanlara, vadilere kadar hemen her bölgeden suyu ve yaşamı savunanları bir araya getirdi. Atölyede, kentlerdeki su hizmetlerinden, içme suyu şişeleme faaliyetlerine, vadilerdeki HES projelerine ve tarımsal alandaki sulama sorununa kadar suyun piyasalaştırılmasının farklı biçimler altındaki saldırısına karşı açığa çıkan direnişlerin kahramanları, direnişte biriktirdikleri mücadele deneyimlerini birbirleriyle paylaştılar. Forum öncesinde atölye önhazırlık toplantılarıyla yerellerde tartışmalar yürüten katılımcılar, bu çalışmaların ürünlerini de su hakkı atölyesine taşıdılar. Atölyede çalışmasında niyet, mücadele deneyimlerinin birbirinden bağımsız olarak Taylan aktarımından öte, bu Kaya mücadelelerin ortak bir program etrafında bütünleşerek, Trabzon Halkevi doğayı ve yaşamı talan eden su politikalarına karşı, ülke çapına yayılmış bir su hakkı mücadelesini güçlendirmekti. Bu doğrultuda yapılan kısa sunuşlarda ve tartışmalarda gerek kırsal alanlarda, gerekse kent merkezlerinde açığa çıkan sorunların neoliberal su politikalarının değişik yansımaları olduğu vurgusu öne çıktı. Su ve su hizmetlerinin piyasalaştırılması saldırısı, suyu, bir yaşam hakkı olarak insan hakkı olmaktan çıkararak, fiyatlandırılması gereken bir metaya dönüştürüyor. Bu durum, tarımsal alanlarda, çiftçilerin sulama suyuna bedel karşılığı erişebilmesine, küçük üreticilerin ekme-biçme hakkının sınırlanmasına yol açıyor. Yine bu politikalar, kent merkezlerinde, bir yandan insanların suya erişimini kontörlü su sayaçlarıyla paraya endekslerken, öte yandan şehir şebekelerini bakımsız bırakarak, toplumsal yaşamda şişelenmiş su kullanımını yerleşik hale getiriyor. Su hizmetlerinde çalışan emekçiler de piyasalaştırma uygulamlarından nasibini alarak güvencesiz çalışma koşullarına mahkum ediliyor. Atölye katılımcılarının bu tartışmaları ışığında, kent merkezlerinde suyun piyasalaştırılmasına karşı, kontörlü su sayacı uygulamasından vazgeçilmesi, kent meydanlarına çeşme yapılması ve konutlarda çeşmeden parasız sağlıklı su talebi gibi temel talepleri içeren bir su hakkı mücadelesi programı oluşturuldu. Son dönemlerde ülke gündeminde de sıkça yer bulan HES projeleri ve karşı direnişler, atölyenin önemli tartışma başlıklarından biri oldu. HES’lerin yararlı olup olmadığı tartışması, su hakkı mücadelesinin özneleri tarafından çoktan neticelenmiş olduğu için, atölye, HES karşıtı direnişlerin taleplerini su hakkı mücadelesinin diğer başlıkları üzerinden genişletmesi gereğine odaklandı. İş makinelerini dere yataklarına sokarak suya el koymak isteyenler sadece doğaya zarar vermiyor. HES projeleri, şirketlerin suya el koymasının yanında, uzun vadede insanları yaşadıkları topraklardan sürerek, şehirlerde güvencesiz çalışma koşulları altında yaşamlarını sürdürmeye mahkum ediyor. Ayrıca, kontörlü su sayacı uygulaması, HES projelerinin yapıldığı bölgelerde de hızla yayılıyor. Bu durum dikkate alınarak, HES’lere karşı mücadele eden yerel örgütlerin, suyun ticarileştirilmesinin diğer bir yönü olan kontörlü su sayaçlarına karşı mücadeleyi de programlarına dahil etmeleri atölye katılımcılarının vardığı ortak netice oldu. Su hakkı atölyesi, Halkın Hakları Forumu’ nun en uzun süren atölye çalışması oldu. Burada kısaca aktardığımız tartışma ve değerlendirmeler önümüzdeki günlerde sonuç bildirgesi halinde yayınlanacak.

Ü

Ulaşım eylemleri sürüyor Gökçek, ulaşım zammını sokaklardan tahsil edemiyor. Ankaralılar parasız, nitelikli ulaşım hakları için yollarından dönmüyor

78 MODEL GÖKÇEK TERBİYESİ Melih Gökçek Ankaralıların ulaşım eylemlerini bastırmak için çareyi otobüslerin sefer sayılarını arttırmakta bulmuştu. Sefer sayılarını artırarak göz boyayamayacağını anlayan Gökçek 13 Ocak’ta tam anlamıyla eskiye döndü. Otobüs seferlerinin aralığını uzatan Gökçek, bir de Ankaralıya ceza olarak Ege Mahallesi otobüslerini 1984 yılında belediyeye alınmış Macar-İkarus’lara çevirdi. Otobüsler öylesine eskiydi ki plakaları dahi yoktu.

U

laşıma zam yapacağını 30 Aralık 2010’da duyuran UKOME zamları 3 Ocakta yürürlüğe koymuştu. Zamlara ilk tepki sabah işlerine gitmek için yola çıkan Ege Mahallesi halkından gelmişti. Sabah 7.30 civarında Ege Mahallesi durağında toplanan Halkevleri üyelerinin kart basmama çağrısına uyan mahalle halkı kart basmayarak otobüslere binmiş ve ilk ulaşım eylemini yapmıştı. Bu eylemi aynı gün akşam saatlerinde yapılan ve parasız ulaşım eylemlerinin fitilini ateşleyen Ege Mahallesi Kızılay duraklarındaki eylem izlemişti. OTOBÜSLER GÖZALTINDA Ulaşım eylemlerinin fitilini ateşleyen Ege Mahallesi halkının çağrısına Ankara’nın diğer mahalleri de kulak verdi. 4 Ocak’ta Kızılay metrosunda ve Mamak’ta eylemler devam etti. Melih Gökçek eylemlere önlem olarak sefer sayılarını arttırdı. Şimdiye kadar uzun bekleme süreleri ve balık istifi seyahat eden Ankaralılar 5 dakikada bir gelen otobüslerle gidecekleri yerlere insanca ulaştılar. ‘SEN AĞLAMA DAYANAMAM’ Ulaşıma gelen yüzde 10’luk zammı protesto eden ve bu zamların haksız olduğunun yazılı olduğu bildirileri dağıtan Halkevciler polis şiddetinin yanında Melih Gökçek’in dâhiyane akıl oyunlarına da maruz kalıyorlar. 6 Ocak’ta Kızılay metrosunda bildiri dağıtan Halkevcilerin sesini

bastırmak için metro istasyonundan geçilen anonslar yetmedi. Devreye Sezen Aksu’dan “Sen Ağlama“ şarkısı girdi. Halkevciler şarkı eşliğinde bildiri dağıtarak Ankara halkını ulaşım boykotuna çağırdı.

edildiği eylemde iki bin kişi AKP il binası önüne yürüdü. Orada yapılan açıklamada, “Ulaşım zamları geri çekilene, nitelikli bir ulaşım sağlana kadar eyleme devam edeceğiz” dendi.

TÜM ANKARA YÜRÜDÜ! Ulaşım zamları kent muhalefetini de birleştirdi. Zamlara tepki vermek için tüm Ankara halkı, ulaşım araçlarını boykota çağrıldı. KESK Ankara Şubeler Platformu, Ankara Tabip Odası, DİSK Ankara Bölge Temsilciliği, Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, TMMOB İKK, TÜDEF, BDP, TKP, ÖDP, EMEP, ESP, Sosyalist Parti, Dev-Lis, DHF, SDH, ODAK, Alınteri ve Kaldıraç’ın ortak çabasıyla örgütlenen boykot Ziya Gökalp Caddesi'nin trafiğe kapatılmasıyla fiili bir eyleme dönüştü. Ulaşım hizmetlerinin 1 saat boyunca boykot

POLİS İLE EGO GÖREVLİLERİ EL ELE Gökçek ulaşım hizmetini yalnız fahiş fiyata vermiyor aynı zamanda insanları balık istifi biçiminde yolculuğa zorluyor. Halkevleri de ulaşım hizmetinin parasız olması için başlattıkları doğrudan eylemleri bu sefer de ulaşım hizmetinin niteliğini değiştirmek amacıyla hayata geçirdi. Her akşam iş çıkışı saatlerinde kendilerini ‘ulaşım hakkı görevlisi’ olarak niteleyen Halkevciler ayakta yolcu alınmasını engelleyerek otobüs seferlerine müdahale etti. Yine Balık istifi ulaşıma karşı otobüslerin, “ulaşım hakkı görevlisi” tarafından denetlendiği eylemler-

HALKIN KARAR HAKKI Ankaralıların ulaşım çilesi ve mücadelesi devam ederken, halk eylem yapıp yapmayacağına da kendi karar veriyor. Otobüs durağında daha fazla beklemek istemeyen hamile bir kadının “Otobüsler gelmiyorsa biz de yürüyelim o zaman“ demesi üzerine uzun bir yürüyüş yapan mahalleliler, eylemlerinin sonunda da eylem takvimlerini konuştular. Ege Mahallesi otobüs duraklarında otobüslerin gecikmesi üzerine bekleyenlerin sayısı artarken saat 19.00 sularında "Otobüs gelmiyorsa yürüyerek gidiyoruz" deyip yola dökülen yaklaşık 500 kişi, yolu trafiğe kapattı. "Gökçek istifa" sloganlarıyla yürüyen Ankaralı ile polis arasında gergin anlar yaşanmasına rağmen halk yürüyüşüne devam etti. Yürüyüşün ortalarında, otobüse binip binmeme konusunda el kaldırarak oylama yapan mahalleliler yürüme kararı aldı. Eylemin sonunda Mamak Halkevi’ne gidenlerle küçük bir forum yapan Halkevciler, parasız ulaşım talebinin peşinde olacak.

HES’lerde oldu-bitti dönemi son buldu Türkiye’nin dört bir yan›nda yap›lan ya da yap›lmak istenen HES’lere karfl› yürütülen mücadelelerde kazan›mlar art›yor. HES karfl›t› mücadelenin ›srar› yarg›y› do¤a ve insan yarar›na kararlar vermeye zorluyor. Yeflil›rmak Çevre Platformu taraf›ndan aç›lan davaya Dan›fltay’›n verdi¤i karar di¤er HES davalar›nda da emsal oluflturabilecek nitelikte. Köy muhtarl›klar›, Taflova Ziraat Odas› ve yörede yaflayan yüze yak›n köylü, “ÇED Gerekli De¤ildir Karar›” aleyhine 2009 y›l›nda dava açm›flt›. Mahkeme aç›lan davay› ve projeye yap›lan itiraz›, 60 günlük itiraz süresi geçti¤i gerekçesiyle reddetmiflti. Mahkeme itiraz süresini muhtar›n projeyi ilan etti¤i tarihten bafllatm›flt›. Mahkemenin verdi¤i red

Dayanışmaya ceza S

arıyer Behçet Kemal Lisesi idaricilerinin simit düşmanlığı sürüyor. Okuldaki kantin fiyatlarını boykot eden öğrencilerin dayanışma amacıyla dağıttığı simitleri yere atarak üzerinde zıplayan okul yönetiminin öfkesinden nasibini liseliler de aldı. Okul idaresi, kantin fiyatlarını protesto eden öğrencileri tehdit etmiş, çağırdığı polisler 2 öğrenciyi döverek gözaltına almıştı. Şimdi de idare 4 öğrenciye uzaklaştırma 3 öğrenciye de kınama cezası verdi. Tüm bu süreci yaşayan ve uzaklaştırma cezası alan öğrencilerden birinin velisi ile Halkın Sesi olarak görüştük. Bir veli olarak yaşadıklarınızı anlatır mısınız? Boykottan haberim vardı. Ben de desteklediğimi söylemiştim çocuğuma. Boykotun haklı olduğunu biliyorum, çünkü çocuklarımıza verdiğimiz paralar belli. Okullarda soyuluyor bizim çocuklarımız. Buna tepki gösterdikleri için, simitlerini paylaştıkları için, tartaklandılar. Ama ben onların birbirine kenetlenmelerine ve paylaşımlarına sonuna kadar destek veriyorum ve çok güzel bir şey olduğunu düşünüyorum. Daha sonra da gözaltına alınan arkadaşlarına destek verdiler, bu da onların birbirlerine ne kadar sahip çıktığını gösterir. Buna da çok sevindim, çünkü çocuklarımızın bencilleştirilmeye, duyarsızlaştırılmaya çalışıldığı bu dönemde böyle bir şey yapmaları, çocuklarımızın neler döndüğünden haberi olduğunu gösteriyor.

den birinde, 11 Ocak akşamı şoförler ve polis halkı ayakta yolculuk yapmaya zorladı. Bu zor karşısında “o zaman kart basmadan biniyoruz” diyen Ankaralılara polis saldırdı ve bir kişi yaralandı. Böylece 3 Ocak’tan itibaren yapılan parasız ulaşım eylemlerinde yaralanan kişi sayısı 2’yi buldu.

karar› üzerine, Samsun 2. ‹dare Mahkemesi, Belediye Baflkanl›¤› ve Kaymakaml›k taraf›ndan temyiz baflvurusu yap›ld› ve karar Dan›fltay taraf›ndan bozuldu. Dan›fltay›n karar›, “Dava açma süresinin HES projesinden

yurttafllar›n haberdar olmas›yla bafllad›¤›” yönünde olmas› HES meselesinde dönenen oyunlardan bir tanesine “dur” demifl oldu. Yurttafllar›n yaflad›klar› yere yap›lacak olan HES’ten haberdar olma ve karfl› ç›kma hakk›n›n gasp edildi¤i HES

projelerinin oyunlar› da flimdilik sona ermifl oldu. HES’çi flirketlerin yasa gere¤i projeyi halka duyurma ve halktan onay alma yükümlülü¤ü bu sürecin sessiz sedas› iflletilmesiyle sona eriyordu. Ço¤u flirketin izledi¤i yol olan, köy

Barınma hakkı emin adımlarla ilerliyor Ankara Mamak’taki Kartaltepe Mahallesi bir ilke imza attı ve yapılaşma yasağından doğan sorunların çözümü için mahalle temsilcileri ve belediye meclis üyelerinden ortak bir heyet kurulmasını sağladı

M

Ceza sürecini anlatır mısınız? Pazartesi günü okula gittim. Bana ceza aldıklarına dair kâğıt verdiler. Bana, çocuğumun arkasında örgüt olduğunu söylediler. Olayı bu boyuta çekmemelerini, çocukların haklı mücadeleleri sonucunda haksız bir ceza aldığını söyledim. Bana bu cezaların yılsonunda silineceğini, uzaklaştırma aldığı 3 günde okula gelmezse bunu devamsızlığa yazmayacaklarını söylediler. Daha sonra avukatlarla görüştüm ve Milli Eğitim Bakanlığı’na itiraz dilekçesi yazdım. Salı günü de giderek bu cezanın hukuksuz olduğunu ve çocuğumun arkasında olduğumu söyleyerek milli eğitim müdürüne itiraz dilekçesini verdim. Müdür bu olayın neden bu kadar büyütüldüğünü ve böyle olmasını istemediğini söyledi. ‘Ceza almamaları için elimden geleni yapacağım’ dedi. Biz de şimdi sonucunu bekliyoruz durumun.

camisinden anons etme ya da muhtarl›klardaki panolardan ilan etme yöntemi yöre halk›n›n hiçbir fleyden haberinin olamamas›na neden oluyordu. Haberdar olamayan yöre halk›n›n HES yap›laca¤›n› ö¤rendi¤i tarih, ilandan 60 gün sonraya denk düflüyorsa hukuksal mücadelenin önü bafllamadan kesilmifl oluyordu. Dan›fltay, HES’lere karfl› olman›n süresini 60 günle s›n›rlayan düzenlemeyi de¤ifltirerek, kiflilerin HES yap›m›ndan haberdar oldu¤u tarihte itiraz hakk› vard›r dedi. Derelerin Kardeflli¤i Platformu’nun bu geliflmeyle ilgili yapt›¤› aç›klamada HES mücadelesinde aç›lan davlar›n tamam›na yak›n›n› kazand›klar› hat›rlat›larak Çevre ve Orman Bakanl›¤› yeni davalar› beklemeden projelere son vermeye ça¤r›ld›.

amak Belediyesi, yürüttüğü etüt çalışması raporlarına dayanarak mahallenin zemininin yerleşim için elverişli olmadığını söyleyip, mahalle halkını General Zeki Doğan Mahallesi’ne göndermeyi tasarlıyordu. Belediyenin raporuna karşı mahalle halkı da zeminin sorunlu olmadığını ispat eden başka bir rapor hazırladı. Üstelik belediyenin hazırladığı rapor da belediye kararına karşı açılan bir davada mahkeme tarafından bilimsel bulunmayarak kabul edilmedi. Evlerini terk etmeleri için belediyenin gerekçeleri ortadan kalkınca halk 20 Ocak’ta bir eylem yaparak belediyeyle görüştü. Mahalle halkı oluşturdukları temsilciler heyeti aracılıyla sorunlarını anlattı. Mahalleli çözüm sürecinde ve gelecekleri hakkında söz sahibi olarak görüşmeden ayrıldı. Bu görüşmeyle ilgili mahalle heyetinin sözcüsü olan Barınma

Tekzip ve özür

Kartaltepe Mahallesi halk› 20 Ocak’ta belediye ile görüflmeye giderken

Hakkı Bürosu’ndan Kutay Meriç’le görüştük. Meriç; “Yerleşme yasağına dair bir etüt çalışması yok ve hazırladıkları raporu mahkeme ‘geniş alanda az veriyle yapılmış’ diyerek kabul etmedi. Mahkemenin de mahalleli lehine karar vermesi, Mamak Belediyesi’ne geri adım attırdı” dedi. Meriç, “Kartaltepe Mahallesi bir ilke imza attı” dedi ve

sözlerine devam etti: “Belediye başkanı Mesut Akgül ile mahalle heyeti olarak görüştük. Elimizdeki raporların bilimsel verilere dayandığını ve taşınmak istemediğimizi söyledik. Bunun üzerine başkan Akgül, 6 kişiden oluşan bir koordinasyon kurulu ile yeni bir zemin etüdü çalışması yapılmasını önerdi. Oluşturulacak

123. sayımızda ‘Taşocağı toz olsun’ başlıklı haberimizde Antalya Elmalı’da bulunan Tekkeköy ve Akçaemiş Köyü’nde yürütülen taşocağı faaliyetine karşı mücadeleyi anlatmıştık. Haberde maddi bir hata yaparak taş ocağının 2009 yılında verilen ruhsatının,

kurulda; AKP'den Erdal Ak, CHP'den Yusuf Sağlık, MHP'den Ertan Işık olmak üzere üç meclis üyesi ve mahalle temsilcileri yer alacak” diyerek görüşme sonucunu anlattı. Meriç, komisyon kurulmasının önemini “Halkın yaşadığı yer üzerinde söz sahibi olması, ileride yetki sahibi olmasını da doğurabilir” sözleriyle açıkladı.

2008 yılında verildiğini yazmıştık. Bu hata nedeniyle başta 2008 yılında muhtar olan fakat ruhsatın verilmesi ile ilgisi bulunmayan Tekkeköy eski muhtarı Ali Tören olmak üzere tüm okurlarımızdan özür dileriz.


13

TARİH 28 Ocak 2011 / 10 fiubat 2011

S O N A

Halk›n Sesi

G ‹ D E N

Y O L D A

“ M U H T E fi E M ”

Y Ü Z Y I L

Cümle bir halkın kavgası 1

6. yüzyılın 46 yıl gibi uzun bir döneminde hükümdarlıkta bulunan Sultan Süleyman dönemi aslında Osmanlı düzeninin değişen koşullarının yarattığı ağır ekonomik bunalımın her sınıftan insanı etkileyerek kanlı kavgaların başladığı bir dönem. Değişen koşulların önemli bir sonucu, halkın hatırı sayılır bir bölümüne geçim alanı sağlayan askeri sınıfın kapılarının halka kapanmasıdır. Osmanlı’da askeri mekanizma içinde yer almak isteyen birinin elinin kılıç tutması yeterliydi, gösterdiği başarıya göre dirlik sahibi olabiliyordu. Ancak idari-askeri mekanizma belirli bir doygunluğa ulaştıkça bu yolun kapanmaya başladığı bir döneme girildi. Müslüman halkın statü değiştirme kanalı olarak geriye eğitim kalmıştı. Oysa 1550 sıralarında bütün medreseler tıklım tıklım doluydu, üstelik müderrislerden icazet alan binlerce öğrenciden çok azı medreselere yerleşebiliyordu. Açıkta kalan ve iş verilmeyen bu kalabalık genç nüfusa karşı çeşitli önlemler alınmaya çalışılsa da suhte isyanları olarak adlandırılan öğrenci hareketleri giderek arttı. KÖYLÜ AYAKLANMASININ TEMELLER‹ Ekonomik alandaki sıkıntılar ise özellikle vergi sisteminde ortaya çıkmıştır. Osmanlı vergi sistemi tarıma dayalıydı, dolayısıyla vergilerin en önemli payı çiftçi halka düşmekteydi. Devlet maliyesinin iflasa doğru yönelmesi daha II. Beyazıt’ın son yıllarında başlamış olup Süleyman tahta geçtiği sırada da para bulmak olanaksızlaştığından vergilerin durmadan artırılması, hizmet akçelerini doğrudan köylüden alan memurların halkı soyması çiftçi halkın tarımdan karnını doyurmasını zora sokmuştu. Bu dönemin bir süreklik halini alan deniz seferleri ve büyük masraflı savaşları da halk için daha fazla vergi anlamına geliyordu. Sürekli para aramak zorunda kalan köylülerin hayatları yıldan yıla çöküntüye uğruyordu. Öyle ki Süleyman, Nahcivan seferinden dönerken Amasya’da durakladığı sırada elçi olarak onu görmeye giden Busbecq, Anadolu halkının yaşayışında gördüğü sefillik ve kıt kanaatliğe hayretini özel olarak ifade etmişti. Hükümetin akçeyi sık sık değiştirmesi, değeri düşük akçenin piyasaya dağılması da köylüyü zarara sokuyordu. Alım gücü azalan ve kıtlık yaşamaya başlayan halk, çareyi ayaklanmakta ya da göç etmekte bulmuştu. Köyünü bırakıp dağılan köylüler (çiftbozanlık) kasaba ve şehirlere doğru yıldan yıla artan bir insan akını yarattı. İstanbul, Bursa, Edirne, Ankara’da bekar odaları doldu taştı. Çiftbozan

Adalılar vapura biletsiz bindi 2 Şubat 1980 tarihli Milliyet gazetesinden alınan bu haber yoruma çok da yer bırakmıyor. Fahiş ulaşım zamları da buna karşı çıkan halkın ulaşım araçlarına parasız binmeyi hak olarak görmesi de dünden bugüne uzanan bir durum.

A

rtan vergiler altında ezilen, büyük masraflı seferler için her daim akçe arayan, toprağını, çiftini bırakıp göç eden köylüler, kıtlık çeken insanlar… İnsanların açlıktan ot otladığı bir yüzyıl muhteşem midir? K›sa Türkiye Tarihi I fielaleye Düflmüfltür zeytinin dal›; Celaliyim Celalisin Celali.

Cemal Süreya

Kanuni Süleyman’›n devri için ilk söylenen “muhteflem” oldu¤udur. Köken itibariyle debdebe, tantana, flatafat anlamlar›n› da içeren bu kelime kitlelerin bu bekar genç erkekleri işsiz güçsüz boş insan anlamına gelen levend diye adlandırılmaktaydı. 15501603 arası bu insanların başkaldırıları ile geçen bir dönem oldu. “HALKIN ÇO⁄U OT OTLUYOR” Köylünün toprağını bırakması, şehirlerdeki halkın geçim kaynağını da kurutuyordu. 1559’da Gümülcine kadısı tarafından yapılan şikayette kıtlık başladığı haber veriliyordu. Sancaklardan hububat darlığı ve bu konudaki yolsuzluklar hakkında gelen bitmez tükenmez şikayetler sonucu bir sancaktan diğerine hububat ve hayvan verilmesi zorunluluk halleri dışında genel kural olarak yasaklanmıştı. Buna

belki de parlak görünen dönemin arkas›nda zay›flamaya bafllayan bir imparatorluk oldu¤unu saklamaya yar›yordu.

rağmen bütün sahillerinden Avrupa’ya gizli hububat satışları önlenemiyordu. Halktan gerçek fiyatla değil de kadıların takdir ettikleri fiyattan zorla alınarak İstanbul’a götürülebilen maddeler de büyük oranda tüccarların eline düşmekteydi. Tüccarlar, sahilleri muhafaza edenlere ve kadılara rüşvet vererek elde ettikleri yiyecekleri gemilere yükleyip kaçırıyorlardı. Anadolu’da devam eden kıtlık 1564 yılına gelindiğinde öyle bir hal almıştı ki, Çeşme’den yollanan bir arzda, açlığın dehşeti aktarılırken halkın çoğunun ot otladıkları belirtilmişti.(bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası)

Kanuni Sultan Süleyman

“FET‹H”LER‹N YÜKÜ HALKIN SIRTINDA Sefere çıkan ordunun beslenmesi de bir sorundu. Ordu için çok uzak sancaklardan toplanan zahireler değerinin oldukça altından alınıyordu. Örneğin Süleyman’ın son seferi olan Zigetvar seferinde halktan alınacak unun kilesi için 10 akçe ödenmesi emrediliyordu. Ancak serbest fiyat 2530 akçeydi. Köylülerin itirazları da fayda etmiyordu. Üstelik erzakı taşımak için gereken yük hayvanlarının kiraları da halk tarafından ödenmek zorundaydı. Süleyman’ın başarı hanesine yazılan, “imparatorluk topraklarını iki katına çıkarması” işte bu koşullarla

gerçekleşmişti. Süleyman ve babası I. Selim’in “üstün başarılı” seferleri, hep söylendiği gibi sosyal ve ekonomik bir kuvvetin ifadesi değil, sadece imparatorluğu çöküntüye gitmekten geçici olarak kurtaran tedbirlerdi. Süleyman’ın hükümdarlığının başından itibaren yıldan yıla alt üst olma yoluna giren toplumsal yapı çok sayıda insanı Celâlîlik etmeye çekti. 1525’te Baba Zünnun, 1528’te Kalender Çelebi gibi vergi sebebiyle başlayan isyanlar zamanla, köylerini terk eden çiftçilerin, hükümet görevlilerinin, kapıkulu süvarilerinin, medrese öğrencilerinin yani cümle bir halkın katıldığı isyanlar haline dönüştü.

Celali destanı Tarih sadece tarih kitaplar›ndan okunmuyor, s›k› iliflkide oldu¤u edebiyatta da uzant›lar›n› bulmak mümkün. Osmanl› devlet yönetimine karfl› bu baflkald›rman›n, isyan hareketinin fliirsel tarihi ise Gülten Ak›n taraf›ndan yaz›ld›: “Celâliler Destan› ise koca Osmanl› Mülkü’nün ayakta oldu¤u bir dönemde, zulmün ve buna karfl› kalk›flman›n, büyük ve uzun isyan›n destan› olsun diye yaz›ld›. ‹mparatorluk onmad› bir daha. Cumhuriyet ve onunla bafllayan devrim süreci d›flar›dan ve içeriden nedenlerle ‘‹mtiyazs›z s›n›fs›z kaynaflm›fl bir kitle’ amac›na ulaflamad›. Gerçek bir demokrasinin koflullar›ysa bir türlü oluflturulamad›. ‘Celâliler’ yeniden türedi. Ço¤ald›. Karfl› kalk›flmalar kanla, ac›yla, h›fl›mla sindirilmeye çal›fl›ld›. Sonra dönüp dönüp gelinen s›la oldu kavga bar›fl uzaklaflt› tarih kirli çakallar›n dolaflt›¤› tekinsiz bir orman” “Ahvalimiz çok bozulmufltur perakende ve periflan olmam›z yak›nd›r hangimizde birkaç akçe zannolunsa mirlivan›n kethüda ve subafl›lar› yo¤iken tek yak›nma, gelip üzerimize al›r nemiz varsa, giderler o¤lumuz k›z›m›z ehlimiz bizim mi de¤il mi bilmiyoruz evimiz yurdumuz akçemiz bizim mi de¤il mi bilmiyoruz def-i zumla mecali yok kad›lar›m›z›n adalet sa¤lanmamakla ol bapta emir ve ferman padiflah›m›za arzederiz” Gülten Ak›n, Celâliler Destan›

“Üç-beş kuruş biriktirir dönerim” 2

011 yılı, Türk işçilerin Almanya'ya göçünün 50. yıldönümü, bu vesileyle Almanya'da yıl boyunca çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Başlangıçta, Türkiye’den çıkış formalitelerinin zorluğu nedeniyle daha çok yasa dışı gelişen göç, Türkiye ile Almanya arasında 1961’de imzalanan bir anlaşma ile resmi bir durum halini aldı. Almanya, İstanbul Tophane’de bir irtibat bürosu kurdu. Almanya’ya gitmek isteyen insanlar bu büroya müracaatta bulunuyor, ardından memleketlerine geri dönerek bürodan gelecek “Almanya kağıdını” bekliyorlardı. Kabul alanlar, Alman doktorlar tarafından sıkı bir sağlık kontrolünden geçiriliyordu. Gittikleri kentlerde çalışacakları firmanın yetkilileri ve Türk tercümanlar tarafından karşılanan işçiler, “Heim” adı verilen bekar odalarına yerleştiriliyordu. İmzalanan İşgücü Göçü Antlaşması uyarınca ilk yıl yaklaşık 1500 kişi çalışmak üzere Almanya’ya gitti. Sirkeci’den tren yoluyla giden işçilerin ilk kafilesi, 1961'de Almanya'ya davul zurnalarla uğurlandı. Gidenlerin aklında üç-beş kuruş biriktirdikten sonra vatanlarına dönme düşüncesi vardı. Almanya da onları misafir işçi statüsünde kabul etmişti. 1973 yılına gelindiğinde

Almanya'daki misafir işçi statüsüne sahip Türk nüfusu 650 bine ulaşmıştı, bu işçilerin yaklaşık 139 binini kadınlar oluşturuyordu. 1973 yılında Almanya işgücü antlaşması çerçevesinde işçi alımını durdurmuş, buna karşın Almanya'ya Türk göçü düzenli bir şekilde devam etmiştir. Bugün ise üçüncü kuşağın yaşadığı Almanya'da, yaklaşık 3 milyon Türk bulunuyor.


14

SPOR 28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Elveda Ali Sami Yen 3 Kasım 1993’deki Şampiyonlar Ligi Ön Eleme maçı, neredeyse stadyumla birlikte anılan 90 dakikalardan birine çarpıcı bir örnektir. Rakip İngiliz temsilcisi Manchester United, İngiltere’de oynanan ve 3–3 biten ilk maçın sonunda rövanş müsabakası için u hüzünlü dizeler, 2002/2003 sezoİstanbul’a gelir. İngilizler henüz nunda “ilk” vedasını yapan havaalanındayken, deyim yerindeyse taraftarların, emektar stadyum için besteledikleri tezahürata aitti. Futbol içerikli karşısında Ali Sami Yen’i görürler. O gün buraya “Cehennem” yakıştırması yaparlar detaylara değinmeden önce Ali Sami Yen ve bu sayede diğer Avrupalı futbol takımları Stadyumu’nun tarihine bir göz atmakta da “Cehennem” kavramıyla tanışır. Sarıfayda var. Kırmızılı taraftarların kafileyi karşılarken İstanbul Çevre Yolu’nun (E–5) hemen açmış olduğu “Welcome to Ali Sami Yen arkasında, eski Likör Fabrikası’nın yanında Hell” pankartı uzun yıllar Kapalı tribünün konuşlandırılmış olan stadyum, kuruluş tam ortasında duracaktır. Bir yakıştırmadan yıllarından itibaren imkânsızlıklardan, türlü sebeplerden ötürü maçlarını sırasıyla Union filizlenen bu pankart, yeni rakipler yeni maçlar eklendikçe bir motto, bir etiket Club Stadı, Papazın Çayırı yani bugünkü haline dönüşür. O günlerden bugünlere adıyla Şükrü Saraçoğlu, Taksim Stadı ve yapının üzerinde değişenler sadece adı Mithatpaşa Stadı olarak da değişen çevresindeki düzenlemeler, sıvaları ve boyaİnönü Stadyumu’nda oynamak zorunda kalan Sarı-Kırmızılı kulübün futbol müsaba- larıdır. Alman gazetelerinden birindeki “Duvarların ruhu olduğuna inanır mısınız? kaları yaptığı yerdir. Galatasaray Spor Oranın ruhu vardır..” satırları belki de Sami Kulübü’nün kurucusunun, Ali Sami Yen’in Yen’i en net biçimde özetleyen ifadelerdir. (1886–1951) adını taşır. (Pankart 2000 yılında UEFA’nın isteğiyle 1933 yılında dönem maçlarının kaldırılmıştır.) oynandığı Taksim Stadı’nın istimlâk Sadece birkaç maç mı, zaferler mi, tabii olması, Ali Sami Yen Stadyumu’nun ki hayır. Galibiyetleri olduğu gibi temelini atan gelişmedir. Stad arayışına mağlubiyetleri de izledi misafirgiren Galatasaray kulübü, 1936’da leri. Mutluluktan da ağlandı, yapımına başlanan stadyumu 1940 üzüntüden de. Sürekli aklına yılında Beden Terbiyesi’nden 30 gelen kareler vardır ya insanın; yıllığına kiralar. 15.000 seyirci ka1994'ün Kasım ayındaki pasitesiyle 1945 yılında hizmete Barcelona maçını (Şampiyonlar giren stadyum, kapasitesinin yeterLigi ilk galibiyeti), 1995'deki siz görülmesiyle 1950’de tadilata penaltılara giden Fenerbahçe alınır. Çeşitli anlaşmazlıklar süreci derbisini, 1996'da Hagi'nin uzatır ve genişletme çalışmaları Trabzonspor'a yaptığı siftahını, 1964 yılında ancak tamamlanır. Onur 1997'de Bülent'in (B.Korkmaz) Kulüp tarafından bir kez daha 30 ıskasıyla kaybedilen B.Dortmund yıllık kiralık anlaşması yapılır. 14 yıl Çakmak maçını, aynı sene Hakan'ın süren çalışmalar sonrası 35.000 Gatasaray (H.Şükür) Gaziantepspor'a attığı seyirci kapasitesine ulaşan taraftarı frikiği… 1999/2000’de, UEFA stadyum, 20 Aralık 1964 günü Kupası’nın kazanıldığı sezonda açılışı vesilesiyle oynanan Türkiyekaybedilen yine bir Fenerbahçe Bulgaristan karşılaşmasında trajik derbisini. Bunlar bir kalemde her taraftarın bir olaya sahne olur. Yeni Açık tribününde sayabilecekleri yalnızca. Ayrıca Avrupa bir tezgâhın tüp gazı alev alır, oluşan izdikupaları klasikleri, beraberinde ve akabinde hamda 1 kişi hayatını kaybederken 81 kişi yaşananlar, bütün efsaneler sırayla eklende yaralanır. Gerek bu kaza, gerek ruhsat mek istenirse biliyoruz ki sayfalar yetmeyesorunları, gerekse stadyum inşaatında cek. çalışan işçilerin greve gitmesiyle Sion, Neuchatel Xamax, E. Frankfurt, Galatasaray 1979 yılına kadar Ali Sami Roma, Barcelona, Sparta Prag, Athletic Yen’de maç yapamaz. Son olarak Beden Bilbao, Rosenborg, Milan, Bologna, Terbiyesi’nin ayırmış olduğu bütçeyle Mallorca, Leeds United, Monaco, Rangers, onarılan stadyum, kulübün intifa hakkının da 2004 yılına uzatılmasıyla üzerindeki kara PSG, Deportivo, Real Madrid, Lazio, PSV, bulutları büyük ölçüde kaldırdı. Daha sonra Olympiakos, Bordeaux, Panathinaikos... yine bakımlar yapıldı, ayrı kalındı ama Sami Hepsi kendi liglerinde sözü geçen, “büyük” sıfatıyla addedilen Avrupa kulüpleri. Yen artık Galatasaray’ın futbol takımıyla Bazılarıyla ikişer kez oynanıp, atlananlar, bütünleşmiş, yavaş yavaş ününü Türkiye yazılmayanlar da var. sınırları dışına çıkarmaya başlamıştı. Faruk Süren’le başlayan, Mehmet 1987/88, 1988/89 sezonlarından Cansun’la devam eden projeler hayata itibaren Avrupa kupalarında tarihinin en geçmedi. Ve Özhan Canaydın’ın büyük parlak sonuçlarını alan Galatasaray’da uğraşları sonucu şekillenen “Seyrantepe’ye dönemin başarılarına zemin oluşturan yeni stadyum” fikrinin belirmesiyle de, Ali etkenleri içersinde, futbolcuların kalitesi ve Sami Yen’e sonsuza dek veda edileceği özverisi, doğru idarecilik ve teknik kadro gerçeği öğrenildi. Galatasaraylılar şimdi; bütünlüğünün yanı sıra Ali Sami Yen “Eskiydi”, “harabeydi”, “zamanı gelmişti” Stadyumu ve beraberindeki taraftar topludiyenleri ve manevi yoğunluğunu kendileri luğu da iyiden iyiye kabul görüyordu. kadar hissedemeyenleri anlayışla selamSöz konusu Sami Yen ve taraftar ikilisi layıp, zamana karşı durmak isteyecekler. ise nereden başlanacağı bilinir: 1987 Çünkü zamanın gerektirdiğini, yine zaman yılındaki Eskişehirspor'la oynanan meşhur şampiyonluk maçı... 35.845 kişiyle stadyu- alıp götürüyor. Kendisiyle beraber siliyor. Sadece Galatasaraylısı değil tüm futbol mun seyirci rekoru kırılmış, şimdilerde aşıkları da yıllar geçtikçe, E-5’ten köprüye "Nerede o eski tribünler" dedirten birçok enstantaneyle hafızalardan çıkmamıştır. On ulaşmayı beklerken Mecidiyeköy trafiğinin o dört sezon gelmeyen şampiyonluk, oradaki keşmekeşin arasında Yeni Açık’a doğru bakacak, yerine dikilmiş olanı değil önünherkesi 90 dakika boyunca kenetlemiş, deki kaleye atılan golleri, daima Sami “On dört senelik bu çile, Bitsin artık bu Yen’in kendisini görecekler. sene, Sen şampiyon olacaksın, Seni İşte bizler de o anlarda “duvarların ruhu sevmeyen ölsün!” tezahüratını hiç kesilmeolduğuna” inanacağız. den, bir ağızdan söyletmiştir. “Ne maçlar yaşandı, Dünya cehennemi burada tanıdı. Elveda Sami Yen, Bir gün geri geleceğiz yeniden!”

B

45 santim Mersin’deki Nevin Kodallı Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nde kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı oturtuluyor. Beden eğitimi derslerinde kız ve erkek öğrencilerin birbirine 45 santimden fazla yaklaştırılmasına izin verilmiyor. Bu kurallar üniversitede nasıl olurdu dersiniz...

İslamcı liberaller buna ne diyecek? 21 Ocak’ta Gazze’ye gelen Fransız bakan Filistin halkı tarafından ayakkabılarla ve yumurtalarla karşılandı. Yumurtalı protestoların ardından ortaya çıkıp, yumurtayı molotof kokteyli, sopa, silah gibi araçlarla eş tutan ve yumurta atanı teröristlikle itham eden İslamcı liberaller, sözde Filistin savunucusu Fransız Bakan’a yumurta atmasına ne diyecekler?

Stad benim dağılın! TT Arena Stadı’nın açılışında taraftarın protestosu sonucu stadı terk eden Başbakan Erdoğan ertesi gün, stada Galatasaray’ın tek kuruş katkısı olmadığını söyledi, stadı, stada ulaşım yollarını kendi malıymış gibi sahiplendi.

Taraftarlar AKP’ye karşı Tek Yumruk G

alatasaray’ın yeni stadı Türk Telekom Arena’nın açılışında yaşanan protestolar, AKP’nin nefret oklarını tribünlere çevirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 15 Ocak’ta stadın açılışına katıldı. Başbakanın isminin anons edilmesinden sonra tribünlerden protestolar yükseldi. Başbakanın yanında açılışa katılan TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar ve AKP’li bakanlar da protestolardan nasibini aldı. Başbakan ve beraberindekiler, protestoların ardından stadı terketmek zorunda kaldı. 16 Ocak günü Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat, basın önünde Başbakandan özür diledi ve protestocuların (yaklaşık 20 bin kişi) kameralardan tespit edileceğini ve bir daha stada alınmayacağını söyledi. Polat’la aynı saatlerde bir açıklama yapan başbakan stadın yapımında Galatasaray’ın hiçbir katkısı olmadığını ve stadın Galatasaray’a resmen verildiğine ilişkin sözleşmenin imza aşamasında olduğunu söyleyerek kulübe aba altından sopa gösterdi. Başbakanın dışında protesto sırasında stadda bulunan devlet erkanı bol küfürlü açıklamalar yaptı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, Gençlik Spor Genel Müdürü; Galatasaraylı olmaktan utandıklarını, taraftarı olmayı bırakacaklarını söyleyerek, stadı Galatasaray’ın elinden almakla tehdit ettiler. Polat’ın başbakandan özür

G

alatasaraylı taraftarların stad açılışında başbakanı protesto etmesinin ardından AKP, Tekyumruk taraftar grubunu hedef gösterirken taraftarlar Tekyumruk’a sahip çıktı

dilemesinin ardından Galatasaray taraftar grubu Tekyumruk, 18 Ocak günü bir açıklama yaparak AKP’den özür dilemeyeceğini belirtti ve Adnan Polat’ın kulüp başkanlığından istifasını istedi. Tekyumruk, açıklamasında TT Arena stadının, Ali Sami Yen’in yeri karşılığında Galatasaray’a tahsis edildiğini belirtti ve başbakanın bu işlemi bir lütufmuş gibi sunmasını eleştirdi. Tekyumruk stadın

inşaasında hayatını kaybeden işçileri de hatırlattı. Bu açıklamanın ardından AKP, Tekyumruk taraftar grubunu hedef gösterdi. Aynı gün, AKP yandaşı medyanın bir kısmı taraftarları teröristleştirmeye çalışırken bir kısmı da milyonlarca kişiyi protestoların Başbakan’a yapılmadığına inandırmaya çalıştı. AKP ve yandaşlarının tüm tehdit ve baskılarına rağmen,

Forza Livorno

Kara K›z›l

Halk›n Tak›m›

Fenerbahche

Tekyumruk taraftar grubunun yanında olduğunu açıklayan Forza Livorno yaptığı açıklamada şunları söyledi: ”Bizlerin bu stad için, ne devlet erkânına, ne de Adnan Polat’a bir borcumuz var. Bu stad kimsenin cebinden çıkan para ile yapılmadı. AKP’nin kendi yandaşlarına peşkeş çektiği Ali Sami Yen arazisi karşılığı yapılan stad için bizim tek borcumuz, bu stadı yapan emekçileredir. Bizler bu stad için sadece evine ekmek götürmek derdinde olan, günlerini gecelerini şantiye alanında geçiren, kimi zaman maaşını bile alamayan, iş güvenliği olmadan çalıştırılan emekçilere teşekkür ederiz.”

Başbakan, halkın parasıyla yapılan stadı kendi cebinden çıkan paralarla yapmış gibi davranmaktan vazgeçmelidir. TT Arena Stadı Erdoğan’ın parasıyla değil, emekçi halkın vergileriyle ve işçilerin hayatları pahasına emekleriyle yapılmıştır. Biz taraftarlar, emekçi halkın çocuklarıyız ve gerekirse taraftarlığımızı kaldırım kenarında yapar, takımımızı sokak ortasında bile destekleriz. Ama onların ne kaldırımda yürüyecek, ne sokak ortasına yalnız çıkacak cesaretleri vardır. Bu halk onları yalnız bırakmasını da, yumurtaya bulamasını da iyi bilir. Tekyumruk taraftar grubunun onurlu duruşunu selamlıyoruz.

Başarı, parlak ışıklar, prestij ve konfor vaatleriyle ve halkın parasıyla halka Noel babalık yapmaya kalkanların bu oyununu bir kısım onurlu Galatasaray taraftarı adeta bu oyunu ‘düğün günü’ bozarak, egemenlerin küstahlığını suratlarına vurmuştur. Kendi içlerindeki işbirlikçilerin ve iktidarın, taraftarla tokuşturmaya kaktıkları yumurtayı tutturduğu yöneticilerin tüm çabalarına karşın, bu sesin çıkarılan gürültüde boğulmasına izin vermemek için sesimizi Galatasaray taraftarının bu onurlu sesine ekliyoruz. Söz, yetki, karar taraftara...

25 bin kişinin katıldığı ıslıklı protesto, Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ın iktidar yanlısı tavırlarıyla farklı bir boyuta çekilmek istenmektedir. Kamera kayıtlarını emniyete vereceğini söyleyip taraftarını ihbar eden, ele veren bir ruh halinin Galatasaraylılıkla bağdaşmayacağı bilinmektedir. Tekyumruk grubu üzerinden hayata geçirilmek istenen bu saldırı girişimlerini kınıyoruz. Emeğine, özgürlüğüne ve onuruna sahip çıkan bütün taraftarları Tekyumruk grubunu sahiplenmeye davet ediyoruz. “Adil oyuna inanmayı ve her türlü haksızlığın karşısında durmayı” görev sayıyoruz.

Everest’e az kaldı Üniversitelilerin yumurtalı eylemleri karşısında afallayan AKP bir yandan da onlarla görüşmek istiyor ama nasıl? Başbakanla öğrencilerin İstanbul Dolmabahçe’de gerçekleştireceği buluşma Erzurum’a alındı.

Hizbullah’ın imza korkusu Onlarca kişiyi işkence ederek katleden Hizbullah örgütünün liderleri 10 yıl boyunca haklarında cezai işlem verilmedikleri için serbest kaldı. Tekbirlerle karşılanan Hizbullah yöneticilerinin her gün karakola gidip kayıp olmadıklarına dair imza atmaları gerekiyordu ama serbest kaldıkları günden beri ortada yoklar.

taraftar grupları Tekyumruk’a sahip çıktı. Tekyumruk’a destek çığ gibi büyüdü. 22 Ocak günü bine yakın taraftar Taksim Meydanı’na yürürken, Beşiktaş taraftar grubu Halkın Takımı, Gençlerbirliği taraftar grubu Kara Kızıl, Fenerbahçe taraftar grubu Fenerbahche ve Forza Livorno grubu birer açıklama yayımlayarak Tekyumruk’un yanında oldukları mesajını verdi.


KÜLTÜR SANAT

15

28 Ocak 2011 / 10 fiubat 2011

Halk›n Sesi

‘Sen Bal›k De¤ilsin ki’

LeMan’›n 1000. say›s› ç›kt› Kasım 1991'de yayımlanmaya başlayan haftalık mizah dergisi LeMan’ın 1000. sayısı geçtiğimiz hafta çıktı. 20 yıldır çizgileri ve yazılarıyla ülke gündemine yakın tarihin muhalif mizah anlayışını şekillendiren LeMan’ın 1000. sayısında derginin eski ve yeni çizerleri bir araya geldi.

Müzik grubu Gevende'nin yeni albümü 'Sen Balık Değilsin ki' çıktı. Gevende’nin bu albümdeki duyulan tüm sesleri dostluğadır... Ünlü gitarist Eivind Aarset de Gevende’nin son albümünde konuk müzisyen olarak yer alıyor.

“‹flportac› Tayyip”e dava

K›v›rc›k Ali’yi kaybettik "Kıvırcık Ali" olarak tanınan Türk halk müziği sanatçısı Ali Özütemiz, Çatalca'da geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Özütemiz, Esenyurt Er Mahmut Dede Cemevi'nde düzenlenen ve on binlerce kişinin katıldığı cenaze töreninin ardından toprağa verildi.

Beyoğlu Kumpanya hakim karşısına çıktı. Başbakan Erdoğan Beyoğlu Kumpanya’nın şarkısındaki “işportacı Tayyip” ifadesi nedeniyle dava açmıştı. Beyoğlu Kumpanya, duruşmada ‘şarkının özelleştirmeleri eleştirmek maksadıyla kaleme alındığını’ belirtti.

Heykelin gölgesi nereye düşüyor? GONCA fiAH‹N endi halinde yaşayıp giden insanlarıyla Ermenistan sınırındaki bir kent olan Kars, bir anda ülke gündemine oturdu. Kars’ın bu ilgiye mazhar olmasının sebebi 2005 yılından beri Kars Kalesi’nin karşısındaki tepeden kente bakan İnsanlık Anıtı. Barışın, vicdanın ve insanlığın değerine dikkat çekmeyi amaçlayan ve belleği simgeleyen ikiye bölünmüş insan ile vicdanı simgeleyen kanayan bir göz figürü olarak Heykeltraş Mehmet Aksoy tarafından tasarlanan heykelin yapımına 2005 yılında başlanmış, ancak çeşitli engellemelerle bugüne kadar tamamlanamamıştı. Yani aslında engellemeler yeni değil ama Başbakan Erdoğan’ın Kars gezisi sırasında heykeli kastederek ‘ucube’ demesi ve yıkılacağını ilan etmesiyle tüm ülke süreçten haberdar oldu.

K

GÜNAY BU SEFER YUMUfiATAMADI Gecenin bir yarısı heykellere saldıranlardan ‘böyle sanatın içine tükürürüm’ diyen belediye başkanlarına, İslamcı siyasi geleneğin heykellerle imtihanının dosyası kabarık olduğu gibi Başbakan Erdoğan’ın da sanat alanında gafları yeni değil. Ancak bugüne kadar Kültür Bakanı Ertuğrul Günay her defasında Erdoğan’ın arkasını toplamak ve ‘Başbakan aslında öyle demek istemedi’ deme görevini üstlenmişti. Bu ezberle yine aynı manevrayı yapan Günay bu sefer muvaffak olamadı. Erdoğan ‘ucube’ tespitinin arkasında durdu; Günay da Bülent Arınç’ın alay konusu olduğuyla kaldı. ‘TAR‹H‹ KÜLL‹YE’ 10 YILLIK! Erdoğan, heykele olan itirazını “Seyyid

Hasan el Harakani türbesi ve camisini gölgelemesi” olarak açıkladı. Ancak söz konusu ‘tarihi yapılar’ son 10 yılda yapılmıştı! Erdoğan’ın anıtın gölgesinin üzerine düşmesinden rahatsız olduğu tarihi külliye, mahalle arasında kalmış bir türbe olan Hasan Harakani türbesinin üç bin kişilik camisi, iki yüz kişilik misafirhanesi, umumi abdesthaneleri, banyoları ve şadırvanları olan bir külliyeye çevrilmiş hali. Türk-İslam sentezinin her alanda olduğu gibi mimarideki yansımasının ortaya çıkardığı bu ‘ucube’ yapıyı koruma aşkıyla tutuşan Erdoğan aynı hassasiyeti keşke kentteki diğer tarihi yapılar için de gösterse. Örneğin söz konusu külliyenin hemen karşısında yer alan Havariler Kilisesi nam-ı diğer Kümbet Camisi’nin yıllar içinde çan kulesi yıkılmış, içi talan edilmiş, benzin deposu ve müze olarak kullanıldıktan sonra son olarak camiye dönüştürülmüş. Bu dönüştürme esnasında kiliseyi öyle bir yeniliyorlar ki pencerelerine ‘pimapen’ takılıyor! Aslına uygun yürütülmesi gereken yenileme uygulaması müthiş bir özensizlikle yapıyı korumak bir yana, 900’lü yıllardan beri var olan yapıya bir darbe daha vuruyor. TRT DE HED‹YE HEYKELLER‹ ARKA BAHÇEYE ATMIfi! Erdoğan’ın Kars’taki “İnsanlık Anıtı” için sarf ettiği ‘ucube’ lafına ve yıkım tehdidine, sanat camiası tepki göstermekte gecikmedi. Aydın ve sanatçıların çağrısı ile 13 Ocak günü İstanbul Odakule önünde bir eylem gerçekleştirildi. Eylemde basın açıklamasını okuyan Evrensel Kültür dergisi yazı işleri müdürü Nuray Sancar başbakanın heykeli "ucube" olarak nitelendirmesinin AKP hükümetinin sanatçıya özgürlük ve sanata yaşam hakkı

Erdoğan’ın İnsanlık Anıtı’nın gölgelediğini iddia ettiği ‘tarihi külliye’, 10 yıl önce mahalle arasındaki küçük bir türbeye yeni binalarIn eklenmesiyle oluşmuş. tanımaması olarak değerlendirdi. Eylemde araştırmacı ve yazar Ferda Çağlayan’ın yaptığı bir açıklama ise yeni bir skandalı daha ortaya çıkardı. Çağlayan, Büyükçekmece Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası Heykel Sempozyumu kapsamında Hollandalı sanatçı Jerome Symons’ın ve Ümit Öztürk’ün her ikisi de “Dalga” ismini taşıyan heykellerinin Büyükçekmece Belediyesi tarafından TRT’ye hediye edildiğini; ancak önce Harbiye’deki İstanbul Radyosu önüne yerleştirilen heykellerin TRT yönetimi değişince TRT binasının arka bahçesine atıldığını açıkladı. TRT yönetimi, hediye

edilen bu iki heykeli bahçede görmeye bile tahammül edememişti. SALDIRININ TEMEL‹NDE IRKÇILIK YATIYOR Elbette ki Kars’taki İnsanlık Anıtı’na gösterilen bu tahammülsüzlük basitçe bir külliyenin üzerine gölgesinin düşmesi ya da heykelin yapıldığı yıllarda AKP’li olan belediye başkanının daha sonra CHP’ye geçmiş olması değil. Kentte, bu heykelin Ermenilere karşı bir özrün ve tavizin sembolü olduğunu ileri sürülerek anıta karşı bir tepki örgütlendi. MHP Kars İl Başkanı Oktay

Aktaş heykeli diasporanın 2015'de gerçekleştirmeyi planladığı Doğu Ermenistan ve Batı Ermenistan'ın birleşmesi, dolayısıyla Türkiye'nin bölünmesi, Kars'ı da Ermenistan'a hazırlama projesinin bir adımı olarak gördüğünü belirtti ve heykelde elini uzatan figürü savaşı kazanmış muzaffer komutan edasında bir Ermeni, diğerini ise mahçup bir Türk olarak gördüğünü açıkladı. İnsanlık Anıtı’nın gölgesi Kars’taki tarihi yapıların üzerine değil işte bu ırkçılık, kin ve nefret söylemlerinden nemalananların üzerine düşüyor, onları korkutuyor.

İranlı yönetmenlere Türkiye’den destek

Benim Adım Rachel Corrie 2

003'te Gazze'de Filistinli bir ailenin evinin yıkımına karşı barışçıl eylem düzenlerken bir İsrail buldozeri tarafından ezilerek öldürülen ABD'li aktivist Rachel Corrie'yi yazdığı günlükler ve arkadaşlarının tanıklıkları üzerinden anlatan “Rachel” adlı belgesel film ve "Benim Adım Rachel Corrie" adlı oyun İstanbul’da. Rachel ezilerek öldürüldüğünde 23 yaşındaydı. Çok sayıda tanık, buldozer şoförünün Rachel'i bilerek öldürdüğünü söylese de birkaç hafta sonra haberlerde, olay mahallinde İsrail askeri polisinin inceleme yaptığı ve Rachel’in ölümünün bir kaza olduğu iddia edildi. "Benim Adım Rachel Corrie" adlı oyun, Rachel'in Filistin'e gidiş süreci ve orada yaşadığı tüm

sıkıntılar Rachel'in günlüklerinden yola çıkıyor. Oyun, 27 Ocak saat 20.00'da Muammer Karaca Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek gala ile seyirciyle buluşacak. Oyun, İstanbul'daki sahneleri ve ardından tüm Türkiye'yi dolaşacak. İsrail asıllı Fransız vatandaşı usta belgeselci Simone Bitton’un yönetmenliğini yaptığı “Rachel” adlı belgesel film ise Saturdox Film Günleri kapsamında 30 Ocak Pazar günü saat 16:00’da Tütün Deposu’nda gösterilecek. Kızlarının ölümünden sonra, olayın peşini bırakmayan ve bir yandan cinayetin aydınlanması için çabalarken öte yandan Filistinlilerin hakları için savaşan birer aktivist haline gelen Cindy ve Craig Corrie, hem oyunun galasında hem de belgesel gösteriminde konuk olarak yer alacak.

Türkiyeli yönetmenler, ülkelerinde bask› gören ‹ranl› yönetmenler için topland›. ‹ranl› yönetmenler Cafer Panahi ve Muhammed Resulof'a verilen a¤›r cezalar› protesto etmek amac›yla Yeni Sinema Hareketi taraf›ndan düzenlenen bas›n toplant›s› ve film gösterimi Beyo¤lu Sinemas›'nda gerçeklefltirildi. Son olarak ‹ranl› muhalif yönetmen Cafer Panahi ve Muhammed Resulof, 20 y›l boyunca film çekmeme ve senaryo yazamamaya ve 6 y›l hapse varan cezalar alm›flt›. Yeni Sinema Hareketi üyeleri yapt›klar› aç›klamada

Panahi ve Resulof'la dayan›flma içinde olduklar›n› ve ‹ranl› yönetmenlere yap›lan bask›lar› protesto ettiklerini ifade ettiler. Toplant›da Yeni Sinema Hareketi'nin yan›s›ra Türkiye sinemas›nda emek veren yap›mc› ve yönetmenler de yer ald›lar. Tayfun Pirselimo¤lu ve Pelin Esmer, ‹ran'da düzenlenecek Fecr Film Festivali'ne davet ald›klar›n› ancak ‹ranl› yönetmenlere destek amac›yla filmlerini festivalden çektiklerini aç›klad›lar. Toplant›da söz alan Semih Kaplano¤lu ve Mehmet

Ery›lmaz da, Panahi ve Resulof'a verilen cezalar›n kabul edilemez oldu¤unu ifade ettiler. Yeni Sinema Hareketi, "Panahi ve Resulof'a özgürlük" fleklinde Bülent Erkmen taraf›ndan özel olarak tasarlanan logoyu yapacaklar› filmlerin bafl›na koyacaklar›n› söyleyerek, ayn› tavr› tüm yönetmenlerin göstermesi için uluslararas› sinema kamuoyuna ça¤r›da bulundular. Aç›klamalar›n ard›ndan Cafer Panahi'nin ceza almadan önce çektigi "The Accordion" isimli k›sa filmi gösterildi.

Kültür Bakanlığı’na belge beğendiremedi! Ç

ayan Demirel'in "38" adlı Dersim olayları hakkındaki "belgesel" filminin ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasına izin vermeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu, yasaklama gerekçelerini açıkladı. Bakanlığın açıklamasında “Buradan anlaşılacağı üzere belgeselin belgelere dayandırılması ve önyargısız olması esastır. Bahse konu filmin incelenmesinde; anlatımın belgeye dayandırılmadığı, tamamının yorum ve önyargı ile hareket edildiği görülmektedir. Tarihi bilgi, belge, harita, fotoğraf ve benzeri belgeleyici ve görüntüyü destekleyici unsurlar kullanılmadan anlatım yoluna gidildiği için belgesel niteliği taşımamaktadır” denildi. Bakanlığın bu açıklaması ile birlikte içinde ‘yorum’ barındıran filmlerin belgesel olamadığını öğrenmiş olduk. Yoruma katlanamayan bakanlığa belge beğendirmek de güç. Anlaşılan bakanlık yetkililerinin aklına belge denilince sadece üzerinde soğuk damga bulunan kağıtlar, haritalar, fotoğrafları geliyor. Yoksa o günleri yaşamış insanların canlı tanıklığına yer veren yani hayli sağlam bir belgeye dayanan bu filmi yasaklamasına gerekçe olarak yukarıdaki sözleri sarf etmezdi. Bakanlığın yasaklama gerekçeleri tepki toplarken filmin yönetmeni Çayan Demirel bir açıklama yayımladı. Filmine getirilen yasaklama

kararı ve buna karşı yürütülen hukuksal süreç hakkında bilgi veren Demirel, üç yılı aşkın süredir devam eden hukuki sürecin ve belgeselin izleyicileriyle buluşamamış olmasının film ekibinde yarattığı üzüntüyü paylaştı. Demirel, belgeselin ticari dolaşıma ve gösterme sunulması uygun bulunmadığının bakanlık tarafından bildirilmesinin ardından yürütmenin iptaline ilişkin dava açtıklarını; ilk bilir kişi raporlarının olumsuz sonuçlandığını ancak itirazları sonucu yeni bilir kişiler tayin edildiğini ve bu sefer bilir kişi raporlarının olumlu yönde olmasıyla mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı aldığını ifade etti. Bakanlığın bu karara itiraz ettiği ancak mahkemenin itirazı reddederek kararı bozmadığı bilgisini veren Demirel, bakanlığın son olarak bir üst makam olan Danıştay’a kararın iptali için temyize başvurduğunu ve şu an davanın Danıştay aşamasında olduğunu açıkladı. “Meselenin kişisel bir sorun olmaması nedeniyle asıl tepkiyi meslek birliğimiz olan Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) başta olmak üzere çeşitli sinema ve belgesel sinema örgütlenmelerinin vermesinin daha anlamlı olacağı kanısındayım” diyen Demirel, böyle bir durumda meslek örgütünün tepki vermemesi durumunda varlık nedeninin sorgulanması gerektiğini vurguladı.


SOKAĞIN SESİ

16

ÜRETEN BİZİZ YÖNETEN DE BİZ OLACAĞIZ

28 Ocak 2011 / 10 Şubat 2011

Halk›n Sesi

Ben bir Halkevi’yim burada Foruma ilgi o kadar yo¤undu ki salona s›¤mayan kalabal›k girifl kap›s› etraf›nda bekleyerek konuflmalar› dinleyebildi.

Bir forumun ardından Halkın Sesi muhabirleri forum izlenimlerini kaleme aldı. Halkın Hakları Forumu 2011’den geriye yeni görevler, sıcak sohbetler ve hararetli tartışmalar kaldı

2

1 Ocak’ta başlayan Halkın Hakları Forumu’nun ilk günü bir önceki forumda da olduğu gibi kadınlara aitti. Forum salonu sık sık anneleri forum salonunda olan çocukların ziyaretine uğradı. Çocukların büyük çoğunluğu kendileri için ayarlanan kreşe gitmek yerine forumu tercih ederek kreş talebi tartışmasına önemli katkılar sundu. Kadın forumuyla eşzamanlı olarak ‘Kürt sorunu ve haklar mücadelesi’ atölyesi gerçekleştirildi. Demokratik özerkliğin ve hak mücadeleleri bağlamında Kürt sorunun tartışıldığı bu atölyeye katılım beklenenden fazla olunca kapıda kalan çok sayıda insan oldu. BİR YUDUM ÇAY KADAR SICAK SOHBETLER Forumun ikinci ve üçüncü günü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) gerçekleşti. Ana programın açılış oturumu öncesi SBF’nin girişi adeta ana baba günüydü. Halkevcilerin yanı sıra HES’lere karşı suyunu savunanlar, kentsel dönüşüm projelerine karşı barınma hakkı için direnenler, ulaşım çilesine karşı parasız ve nitelikli ulaşım hakkı isteyenler, kadınlar, gençler, emekliler, güvencesizler herkes oradaydı. Tanıdık yüzlerle

selamlaşma, kucaklaşma, tanınmayan isimlerle tanışma hepsi neoliberal çağda sınıf mücadelesinin tartışılacağı ana oturumdan önce, bir çay içilecek kadar kısa süreye sığdırıldı. Forumda en dikkat çekici noktalardan biri yoğun katılımdı. Aziz Köklü Salonu koltukları, merdivenleri forumu dinlemek isteyenlerle doldu. Hatta konuşmacılar kürsüde konuşurken kürsü arkası dahi dinleyicilerle doldu. Uzun geçen ana oturum katılımcı akademisyen ve yazarların ardından kürsüye çıkan emekçiler ve köylülerin taleplerini anlattıkları konuşmalarla sona erdi. HALAYDAN ATÖLYEYE, SALONDAN SOKAĞA Ana oturumdan atölye toplantılarına geçerken verilen yemek arası tulum eşliğinde tepilen horonlarla değerlendirildi. Eğitim hakkı, sağlık hakkı, ulaşım hakkı, barınma hakkı, tarım-gıda egemenliği-beslenme hakkı, enerji hakkı, su hakkı, engelli hakkı, kültür-sanat hakkı, iletişim hakkı, güvenceli çalışma hakkı, emekli hakları ve emeklilik hakkı, yaşam ve doğa için çevre hakkı ve üniversite mücadelesi başlıkları altında toplanan atölyeler oldukça renkli tartışmalara sahne oldu.

Avlu ve konferans salonu girişine asılan büyük ilanlar hangi sınıfta hangi atölyenin yapılacağını gösterdi. Bu ilanlar önünde yığılan kalabalık hem ilgilileri hem de kararsızları barıdırıyordu. EN... ATÖLYELER En yoğun ilgiyi, 350 kişiyi aşan katılımıyla eğitim hakkı atölyesi görürken, 30 katılımcıyla en fazla atölyeye giren engelli hakları atölyesi oldu. Engelliler sadece kendi atölyelerine katılmayıp çalışma, sağlık, ulaşım ve eğitim hakkı

atölyelerine de temsilci yolladı. Kültür sanat hakkı atölyesi Anadolu’dan gelen katılımcılara öncelikli söz hakkı vermek gibi pozitif ayrımcılık içeren bir yöntem belirledi. Böylece tartışmalara katılım sayısı en yüksek seviyeye ulaştı. Su hakkı atölyesi en uzun süren atölyelerden biri olma payesini kültür sanat hakkı atölyesiyle birlikte paylaştı. AYNI ANDA ÜÇ ATÖLYE Atölyelerle beraber gün sona erdi. Pazar

sabahı 12 atölyenin divanları emek, doğa, kent başlıklarında üç grupta birleşip toplantılar yaparken, üniversite mücadelesi ve gericiliğe karşı mücadele atölyeleri de çalışmalarını yürüttü. Aynı zaman diliminde Aziz Köklü Salonu’nda da dünya hak mücadelelerinin tartışıldığı forum sürüyordu. Lübnan Komünist Partisi’nden, FHKC kamplarından, Kıbrıs’tan ve İran’dan gelenler, Beş Deniz’i ve verdikleri mücadeleyi anlattı. Bu oturumun konuşmacısı olan Lübnan Komünist Partisi’nden Ahmet Dirki 2007 yılında düzenlenen forumun da konuğuydu. Bu tanışıklık Dirki’nin sadece kendisinin katıldığı bölümde konuşmacı olarak yer almayıp üç gün boyunca yürütülen tartışmalara etkili katılmasının da nedenlerinden birisiydi. Ana salonda dünya hak mücadeleleri tartışılırken bir yandan da hak mücadeleleri ve gericilik atölyesi tartışmaları yürütüldü. Halkevcilerin en fazla söz aldığı atölye belki de bu oldu. Yoksul mahallelerde yürütülen tartışmalarda gerici örgütlenmelerle girilen her temas, gericiliğin niteliğini ortaya koymak için yürütülen tartışmalara ışık tuttu. siyasal İslamcılar’a karşı açık ve militan tavır

almayı öneren de oldu, onları anlamaya çalışmayı öneren de. Atölye sonucunda siyasal İslam’ın neoliberal yeni sömürge rejiminin kurucu bir unsuru olduğu tespiti kafalardaki soru işaretlerini giderecek ipuçlarını veriyordu. Aynı esnada her bir atölyenin moderatör ve koordinatörleri yürüttükleri tartışmaları güvencesizliğe karşı mücadele, doğanın metalaştırılmasına karşı mücadele ve sermayenin kent politikalarına karşı mücadele üst başlıkları altında birleştirmek için tartışıyordu. BU SALONU GÖZÜMÜZ BİR YERDEN ISIRIYOR Üniversiteliler pazar gününe erteledikleri atölye toplantılarını çok tanıdık bir salonda sürdürüyordu. Burhan Kuzu’ya yumurta attıkları salonda, o eylem sırasında açtıkları pankartın önünde, üniversite mücadelesinin hedeflerini konuştular. Forum bu hareketli sabahın ardından sonuç oturumunda atölye tartışmaları ve kararlarının aktarılması ve ardından seçim süreci ve halkın hakları mücadelesi üzerine yürütülen tartışmalarla sona erdi. Tüm salon İlknur Birol tarafından okunan sonuç metnini ayakta dinledi.

Üç günlük forum program› sadece hak mücadelesi verenlerin buluflmas›na tan›kl›k etmedi. Forum Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden ö¤renci ve ö¤retim üyelerinin “Ben Bir Halkeviyim Burada” sergisine de ev sahipli¤i yapt›. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü ö¤retim üyesi Füsun Kavalc› ve 11 ö¤rencisi Halkevi’nin mahallelerde yürüttü¤ü çal›flmay› ve eylemlerini yans›tan eserleri SBF avlusunda sergiledi.

çal›flma imkan› verildi. Halkevi çok sürpriz oldu. Biz sinemaya restorasyonu yapmaya bafllad›k. Estetik kayg›lar duyduk. Biz nas›l çözülecek bu ifller dedikçe Halkevciler hep “Yapar›z hocam, çözeriz” diyerek bizim atölyemizi bitirmemize katk› sundular. Yani Halkevi ile tan›flmam›z biraz katmanl› oldu. Halkevi’nin orada bize çok eme¤i oldu. Ben de onlarla bir çal›flma yapmak istedim, dedim ki bu kadar her soruna çözüm getiren bir kuruma bizim bir fley yapmam›z laz›m. “ BİR DÜŞÜM VAR…

HER SORUNA ÇÖZÜM GETİRENLERE BİR KATKI

‘Ben Bir Halkeviyim Burada’ sergisinin öyküsünü Füsun Kavalc›’dan dinledik: Kavalc› Halkevleri ile tan›flmas›n›n öyküsünün Mimarlar Odas› taraf›ndan a¤ustos ay›nda düzenlenen Mimarl›¤›n Kentsel Sosyal Forumu kapsam›nda gerçeklefltirilen bir atölye çal›flmas› ile bafllad›¤›n› anlat›yor. Atölye çal›flmas› için Mimarlar Odas›’ndan kendisine bir aç›k hava sinemas› bulmas›n› isteyen kalayc› Mamak Bar›nma Hakk› Bürosu’nun Dostlar Mahallesi’ndeki aç›k hava sinemas›na götürülüyor. Bundan sonras›n› Kavalc› flöyle anlat›yor: “Tabi orada bir Halkevi de oldu¤unu bilmiyoruz. Bize orada

Bu niyetlerle yola ç›kan Kavalc› neler yapaklar›n› düflünürken flöyle demifl: “Tasar›m gücümüz var yarat›c›l›k gücümüz var ortaya esteti¤i koyal›m evrensel dili yakalayal›m” demifl. Resim, grafik ve heykel bölümünden 10 ö¤rencisiyle beraber “Ben Bir Halkeviyim Burada” sergisini düzenlemifl. Serginin ad› Naz›m’a gönderme diyor Füsun kalayc› “Ben bir ceviz a¤ac›y›m Gülhane Park›’nda” dizelerine atfen. Kavalc› Halkevleriyle yürütece¤i çal›flmay› burada b›rakmama niyetinde. “Forum’a küçük bir fleyler yapal›m ama bunu daha sonra Türkiye genelinde bienal gibi bir çal›flma yapabilsek örne¤in iki y›lda bir” diyerek anlat›yor gönlünden geçenleri.

Foto-1: Kat›l›mc›lar halay çekiyor, Foto-2: Atölyelerin bulundu¤u dersliklerin önünden bir portre, Foto-3: Mimarl›k ve Çocuk çal›flmas›ndan bir kare, Foto-4: Kolektiflerin pankart›

‘Söz uçar yazı kalır’ demişler Halk›n Haklar› Forumu 2011, kat›lanlar aç›s›ndan ufuk aç›c› tart›flmalar yaparak sona erdi. Forum, kat›lanlar›n belle¤inde hem hak mücadeleleri çizgisine dönük politik sonuçlarla hem de tazeli¤ini koruyacak an›larla kald›. Halk›n Sesi, Forum’dan geriye kalan kimi an(›)lar› sayfalar›na tafl›yor. Ne de olsa söz uçar yaz› kal›r demifller... I Türkiye’nin farkl› kentlerinden bini aflk›n kat›l›mc› üç günü birlikte geçirdi. Bu kalabal›k misafir kitlesinin biri bile d›flarda kalmayacak biçimde Ankaral› Halkevciler taraf›ndan a¤›rland›. Organizasyon o kadar ince ayr›nt›s›na kadar düflünülmüfltü ki

her mahalleden kalkan servisler konuklar› SBF’ye tafl›d›. Kahvalt› için po¤aça ve çay, ö¤len yeme¤i için tavuk dönerayran menüsü hep haz›r oldu. I Salonun içinde tart›flmalardan bunal›p kaçamak yapanlar tulumun sesine kay›ts›z kalamad›. Her arada, hatta zaman zaman forum tart›flmalar› esnas›nda halaylar çekildi, horon tepildi. (‹lk kare) I ‹kinci foto¤rafta yer alan kat›l›mc› kad›n, forum için mi geldi yoksa SBF’de düzenlenen s›navlardan birine giren bir yak›n› için mi geldi bilinmez. Fakat Halkevi flamas›n›n alt›nda çok

anlaml› bir poz veriyordu. I Foruma kat›lan grafiti sanatç›lar›n› da unutmamak gerekli. Forumun ikinci günü bafllatt›klar› çal›flmayla “Halk›n Haklar› Var” yazan grafiti sanatç›lar›, daha sonra yapt›klar› bu çal›flmay› Aziz Köklü salonunun girifline ast›lar. I Toplumsal cinsiyete dayal› iflbölümü çocuk bak›m› görevini kad›n›n s›rt›na yükler. Eflitlik ve özgürlü¤ün tart›fl›ld›¤› bir forumda kad›n› kölelefltiren ve ev içine mahkum eden bu rol da¤›l›m› yeniden üretilmesin diye çocuklar›n bak›m› kolektif olarak üstlenildi. ‹lk gün kerfllere, di¤er iki gün ise SBF

avlusuna Mimarlar Odas› Ankara fiubesi taraf›ndan kurulan seyyar krefl / okul, çocuklar› e¤lendirdi. (Kare üç) I Kapan›fl oturumunda forum boyunca sergilenen “Ben bir Halkeviyim burada” sergisini gerçeklefltiren isimlere ve bar›nma hakk› mücadelesini foto¤raflar›yla öyküleyen AFSAD üyelerine an› plaketi verildi I Foruma gelenleri üniversiteliler pankartlar›yla karfl›l›yor hak mücadelesi verenleri ve hep birlikte hayk›r›yorlar “Hak mücadelesi verenleri okulumuzda a¤›rlamaktan onur duyuyoruz” diye.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.