bkulliye

Page 41

Okuyucuyu etkileyen de lirik-pastoral atmosfer içine gizlenmiş ve sanki sıradan bir olay anlatılıyormuş intibaı veren kurgunun, aslında kolayca tasavvufi boyuta dönüşebilmesidir. Yunus, günlük ve sade bir olgudan tasavvufi alana geçmeyi, en yaygın şiirlerinden birinde, Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı Bana seni gerek seni mısralarında da başarmıştır. Yunus, bu mısralarında, vaat edilenden daha büyük bir ödülün peşinde olan bir insan portresi çizmiştir. Bütün insanların peşinde olduğu şeyle tatmin olmayan, daha büyük bir ödül isteyen Yunus, böyle bir dilekte bulunarak, içinde yaşadığı toplumun sıradanlaştırıcı etkisinden kurtulan bir portre çizmiştir. Fakat bunu yaparken bile mısralardaki gerilim, Yunus’un, amacını, sıradanlaştırıcı ve yaygın bir kavram alanına ait olan “birkaç köşk, birkaç huri” gibi kelimeler aracılığıyla ifade etmesinde yatar. Tasavvufun fenâfillah-bekâbillah makamlarına ulaşmayı telkin etme özelliğinin dile getirildiği bu mısralar, o kadar etkili olmuştur ki, Yunus’tan yaklaşık 200 sene sonra yaşayan Fuzuli (14831556), Belâ-yı aşk u derd-i dost terkin kılmazam zâhid Ne müştâk-ı behiştem sen kimi ne tâlib-i hûrem beytini söyleyerek, bu anlayışın devamlılığını sağlamıştır. Hem de, Ebussud Efendi (14901574)’nin, Yunus’un bu mısralarını ilahi olarak okutan şeyhin, okuyan dervişlerin ve hatta bunu duyup da engel olmayan komşuların katledilmesi için fetva verdiği bir çağda söylemiştir. Sonuç yerine

Yunus Emre’nin şiirleri, şüphesiz bir vecd hâlinin ifadesidir. Yunus, bu vecd anlarında, sanki insanın özü ile yüz yüze gelmiş ve bu yüzleşmenin doğurduğu hisleri şiire yansıtmış gibidir. Tabii, Yunus’un yüzleşmesi, bir yandan insani

olduğu gibi öbür yandan da İlahî’dir ve “mutlak gerçek”in sırrına ermektir. Her iki yönün de mecz edildiği şiirlerde sonradan öğrenilen tasavvuf, doğal olan beşerî his ve hasletler çerçevesinde işlenmiştir. Yunus Emre şiirleri yorumlanırken, yerleşik “mutasavvıf şair” tanımının getirdiği sınırlayıcı dil, ondaki insan gerçeğinin görülmesini engellemektedir. Bu tespiti, basit bir hümanizm ile ifade etmek de, en az “mutasavvıf şair” sınırlaması kadar körelticidir. Yunus’u, “mutasavvıf” veya “hümanist” kategorisi ile sınırlamadan okumak ve yorumlamak gerekir. “Hümanist” sınırlaması, onu İslami duyarlılıktan uzaklaştırırken, “mutasavvıf” sınırlaması, propagandist bir şair olduğu sonucuna götürür ki, Yunus’un vecd hâlinde hissettiklerinin, propagandayla uzaktan yakından alakası olmaz. Kalıplaşmış ve genelleşerek özünden uzaklaşmış veya derinliğinin bilincinde olmayan kişilerce kullanılan tasavvufi terimlerle şiir söyleyen propagandist şairlerin imge dünyası ile Yunus’un imge dünyası aynı değildir. Tasavvuf terimlerini, insanileştirerek şiirleştiren Yunus’un şiirlerini, kaba ve üstünkörü tasavvuf terimleriyle yorumlamak, onu beşer olmaktan uzaklaştırır ve şiirini basitleştirir. Bu yüzden, Yunus Emre’deki tasavvufi duyarlılıkları bile, sıradan bir insanda da bulunan sevinç, hasret, acı, merhamet, kaygı gibi beşerî his ve hasletler çerçevesinde okumak gerekir. Bizi böyle yapmaya sevk eden, Yunus’un kendisidir. Çünkü o, şiirlerinde, sentetize edilmiş bir gerçeklik ve sembolize edilmiş bir duygu dünyası ile seslenmiyor; bitkisiyle, hastalığıyla, mezarlarıyla, dolabıyla, ekiniyle, yağmuruyla, bulutuyla, dağıyla, ırmağıyla yaşanan bir dünyanın kelimeleriyle sesleniyor. Yunus’un tasavvufi anlam yüklediği kelimelerdir bunlar. Bunlar beşerî olarak hissedilmeden, tasavvufi aşamaya geçilemez. Yunus yorumlarındaki dil, şiirlerdekinden daha soyut ve yaşanmışlık izlerinden uzaklaşmış, heyecansız, sıradan ve donuk bir dildir. Şiirlerinin yorumlarını Yunus görse, tanıyamaz. Bu yüzden, Yunus şiirlerini okurken beşerî gerçeklikten uzaklaşmayan ve şiirlerdeki vecd ve heyecanı yansıtan bir dil kullanmak şarttır. ■

41

h az ir a n-temmuz-a ğustos 2 0 1 2


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.