WoMEN Dergisi Temmuz 2013

Page 1

Nefes almak iyidir. ISSN 2147-530X

www.womendergisi.com TEMMUZ 2013 SAYI : 7

DERGiSi ● That's 70's Show ● Lana Del Rey ● Hasan Ali Topbaş Okumak ● Hindistan - Nepal: Yeni Bir Ben ● Hippi Kız ● Dr. Cem Keçe

● Kim Bu Hippiler? ●Efsanevi Festival Woodstock ● Kaplumbağaların Ömürleri Uzun Olur

● Summer of Love


İMTİYAZ SAHİBİ-GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ceren Akkol cerenakkol@womendergisi.com EDİTÖR Aslı Bal Yavrular aslibalyavrular@womendergisi.com SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Gözde Yılmaz gozde@womendergisi.com Gonca Kaya goncakaya@womendergisi.com Başak Beyazkaya basakbeyazkaya@womendergisi.com MARKA VE İLETİŞİM DANIŞMANI Buket Şengül buketsengul@womendergisi.com GRAFİK-TASARIM Hami Tüfekçi Ceren Akkol Yeşim Özbirinci Ozan Kayra YÖNETİM KURULU Yeşim Özbirinci Ceren Akkol Aslı Bal Yavrular Gizem Uysal Buket Şengül Yami Yağmur Malkoç Gülcan Çengel Ozan Kayra Hami Tüfekçi MODA EDİTÖRLERİ Gizem Uysal Yami Yağmur Malkoç FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Nazlı Erden İÇERİK EDİTÖRÜ Rahime Taydaş rahimetaydas@womendergisi.com İlhan Urgancı ilhanurganci@womendergisi.com Elif Ayvaz elifayvaz@womendergisi.com Tuğçe Gutavoğlu tugceguyavoglu@womendergisi.com

2

YAŞAM KOÇU Gülcan Çengel ÇEVİRMEN Buket Ketbağa MAKYÖZ Nüvit Tiryaki YAZARLAR Berna Tuğçe Çil Burcu Mercan Ceylan Eren Doruk Akkaya Engin Ergin Gamze Karataş Gonca Çakıcı Hayat Cafe İ. Sertaç Yılmaz Melike Serdar Merve Aydın Ömer A. Dalak Pınar Aytuna Seda Adabük Serkan Selçuk Yunus Köse Zeymuran Cafe KONUK YAZARLAR Oğuz Akdeniz DESTEK VERENLER Riccon İlhan Doğan Dr. Cem Keçe Osteopat Dursun Sümer Astrolog Nihal Artar WoMEN DERGİSİ İLETİŞİM iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com REKLAM İÇİN reklam@womendergisi.com WoMEN DERGİSİ'nde yayınlanan tüm yazıların hakları WoMEN DERGİSİ'ne aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ise ilan sahiplerine aittir. WoMEN Dergisi yayınlanan ürünlerde yapılan fiyat değişikliklerinden sorumlu değildir.

YAYIN TÜRÜ : Süreli / Aylık Yayın Tarihi : 2 Temmuz 2013 ISSN : 2147-530X


EDİTÖRDEN inceleyip derlemek uzun bir zaman dilimi ve emek istiyor. Hippi kavramını açıklayan yazım için internet taraması yaptım. Yaşam tarzlarından ziyade kelime kökeni ve tarihinden bahsetmek istedim. Çünkü diğer şeyleri aşağı yukarı birçoğumuz biliyor ve kolaylıkla bu bilgilere internetten ulaşabiliyor. Yazımı çok uzun tutmamaya çalıştım ama bu biraz zor oldu. Birçok farklı kavramla karşılaştım. Hepsini tek tek incelemek çok eğlenceli ama kısa süre içinde tamamlamaya çalışmak biraz zorlayıcıydı. Umuyorum keyifle okursunuz.

TEMMUZ

2013

Merhaba, Günlerdir yarınlar için binlerce hikâye yazılıyor. Gücü bitmeyen bir mücadele yarınlar için devam ediyor. Sevgili medyamız kendi işini düzgün yapmayınca görev yine halka düştü. Herkes bir şeyler paylaştı. Kimileri yazdı çizgi. Kimileri unutulmaz kareler yakaladı. Sosyal medya üzerinde o kadar çok konuşuldu ki bazı asılsız şeyler de çıktı. WoMEN ekibi olarak yeni sayımız hazırken yayın tarihi halk ayaklanmasına gelmesi sebebiyle çıkmaya hazır Haziran sayısını temmuz ayına erteledik. Çünkü bu durumda başka bir şeyle uğraşmak yayın ilkelerimize aykırıydı. Ekip olarak olaylar sırasında her şeyi durdurduk ve mümkün olduğunca doğru şeyler paylaşmaya çalıştık. Zaten başka bir şey düşünmeye ne kafamız ne de gücümüz kalmıştı. Aslında ne yazmam gerektiğini kestiremiyorum mücadele devam ederken hayatlarımıza da devam etmemiz gerekiyor. Haziran ayı temamızı ilginçtir ki “Hippi” olarak belirlemiştik.

“Bir ağaç öldü bir Milet uyandı.”

Barışı, aşkı, doğayı temsil etmesi ve dünyada birçok insanı ardından sürüklemesi sebebiyle bu ay “çiçek çocuklar”ı dergide işledik. Hippi hareketi kökeni bakımından gerçekten de düşündüğümüzden öte. Aynı zamanda, birçok ülkeye hızlıca yayılarak ne kadar etkili olduğu nu da görebiliyoruz. Sadece uyuşturucu, seks ve kirli saçlar şeklinde bir yorum yapmak çok yüzeysel olur. Ama ana temalar belli: Özgürlükçü, paylaşımcı, doğasever ve barış yanlısı!

Bu sayıda bizim için başka güzel bir olay daha var. Moda ekibimiz ile birlikte oturduk kararlaştırdık ve kendi moda çekimimizi bu sayımızda gerçekleştirdik. Fotoğrafları çeken Nazlı Erden ve makyöz Nüvit Tiryaki'ye buradan teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Bu çekim için çok çalıştılar ve çok güzel bir çalışma ortaya çıktı. Bu sayıyı barıştan yana olan, doğayı koruyan ve sevgi dolu olan tüm insanlara adıyorum! Dostluklar... Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com

EDITÖRÜN SEÇIMI ► Filastine'den Colony Collapse'yi dinleyip ayrıca klibini de izlemenizi tavsiye ederim. Müzik Endonezyaca. İnsanı etkileyen değişik bir havası var. ► Sherlock Holmes serisini daha yeni izledim! İkinci filmi muhteşemdi. ► Patlıcan ve kırmızı biberden yapılmış yeni bir kahvaltılık sos keşfettim. Bulursanız kesin alın! Peynirle çok güzel oluyor.

İLETİŞİM

iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com

Keşke çok daha geniş zamanımız olsaydı. Hippi kavramı üzerine birçok materyal bulunuyor. Bunların hepsini

3


44

108

88 98 içindekiler Kapak Kızı : Cansu Sonkurt 6 7 8 10

WoMEN Network WoMEN Ekibine Sorduk "Evden çıkmadan yanıma mutlaka ...... alırım." Alışveriş Listesi Hesaplı Alışveriş Rehberi

MODA 12 16 20 62

Hippi Living 60'lar ve Türkiye'de Hippi Modası Bloggerlar ile Sokak Modası Summer Of Love

GÜZELLİK&BAKIM 26 30

Hippi Saç Modelleri Ayın Ürünü Rimmel Salon Pro With Lycra

32

Kim Bu Hippiler?

36

BLOG DÜNYASINDAN 46

Hippi Kız

DEVR_İ ALEM 50

Hindistan - Nepal: Yeni Bir Ben

60

Hasan Ali Topbaş Okumak

SAĞLIK

72 Dr. Cem Keçe "Tükenmişlik Sendromu" 92 Yaz günlerinde Su Neden Daha Önemli? 104 Dursun Sümer ile Vücudum Konuşuyor

MUTFAK 56 58

3-2-1 Poğaçası Hintpare

WoMEN YAZAR

OTO STİL

Kaplumbağaların Ömürleri Uzun Olur

TELEVİZYON-SİNEMA 40

That's 70's show!

44

Hippi Filmleri

61

Köşe Yazarı "Kitap Okuduğunuzu Biliyorum"

78

Efsanevi Festival Woodstock

TEKNOLOJİ 90

4

62

Bilgisyarınıza Sahip Çıkın


2

76

36 50

10 MÜZİK

94 Lana Del Rey 98 Chill -Out Festival İstanbul 2013 110 Temmuz Şarkıları

SPOR

108 Spor Yaparak Nasıl Kilo Alınır?

WoMEN AJANDA 112 114 116 117 118

Filmler Kitap Tıkla Beni Temmuz Ayı Konser Programı Sergiler

10

ASTROLOJİ

120 Astrolog Nihal Artar

RÖPORTAJ

22 Merve Bayındır 84 Gökçen Eke 100 Umay Aydemir

74 76

Gülcan Çengel ile Kahve Molası Popülarite ve Nedenleri İlhan Doğan ile Riccon Tekniği Bilinçaltı Temizleme

72

26 5


Network Facebok: facebook.com/WoMenDergisi Twitter: twitter.com/WoMenDergisi Instagram: instagram.com/womendergisi

www.womendergisi.com

INSTAGRAM

womendergisi.com ASTROLOJİ Aylık ve yıllık burç yorumlarını okumak ve burçlar hakkında bilgi sahibi olmak istemez misiniz? womendergisi.com

women yazarlar @womendergisi #womendergisi

Twitter

6

Köşe yazarlarımız gündemi sizler için takip ediyor, sizlere yepyeni bilgiler sunuyor.


WoMEN Ekibine Sorduk: Evden çıkmadan yanıma mutlaka ….. alırım. Engin Ergin: Gözlük Bezi Berna Tuğçe Çil: Güneş Gözlüğü Buket Şengül: Defter, kalem Gonca Kaya: Islak mendil Uğur Çiftçi: Sigara, çakmak, gözlük, güneş gözlüğü, kağıt mendil, not defteri, kalem, mümkünse bir kitap, anahtarlarım, kulaklık, şarj aleti, su Burcu Mercan: Ajanda, not defteri, çeşitli kalemler Aslı Yavrular: Kendim Gülcan Çengel: Ehliyet veya kimlik, para, küçük pet şişe su, çikolata, sigara, çakmak Merve Aydın: Kulaklıklarımı, müziksiz gün mü geçer? Gözde Yılmaz: Burun spreyi Yami Yağmur Malkoç: Su Başak Beyazkaya: El kremi ve dudak nemlendiricisi Pınar Aytuna: Dudak koruyucusu Buket Şengül: Şapka Yunus Köse: Playlist’imi hazırlamadan çıkmam Ömer Alper Dalak: Çarşı izin kağıdı, askeri kimlik ve künye Gizem Uysal: El kremi Yeşim özbirinci: ruhum Ceren Akkol: güneş gözlüğü

7


ALIŞVERİŞ LİSTESİ

P

opülerleşen hippi tarzı giyimden dekorasyona, yaşam tarzından inançlara kadar birçok alanda etkisini göstermeye devam ediyor. Bu ayın temasına uygun olarak alış veriş listemizi de bu yönde hazırladık. İstanbul'da etnik giyim ve ürün satan mağazalarda hippi tarzına uygun kıyafetler ve objeler bulabilirsiniz. İnternet üzerinde de bununla ilgili bazı siteler bulunuyor. Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi için temmuz ayı içinde sitemizi takip edin!

Mudo Şapka 2

Mudo Şapka/29,95 TL

30’lu Bilezik, netm 9,95 TL Steampunk Vintage Inspirared Retro Güneş Gözlüğü, zerouv.com 9,99 USD

H&M 59,95 TL

Buddha Heykeli, Buddha Grove 48 USD

Elle Sandalet 139,95 TL

8

Didem'in izi ko Butik 49,00 TL


29,95 TL

Live at Woodstock DVD, D&R 23,99 TL

Zara Etnik Detaylı Çanta 119,95 TL

moda.com

Asos Püsküllü Ralph Lauren Tişört 145,81 Euro

Hipster Saç Bandı, etsy.com 15 USD

olye, Casette L

9


2013 YAZI İÇIN HESAPLI

KOTON Etek 49.99 TL

ALIŞVERIŞ REHBERI

S

ıcak havaların gelmesiyle dolap ve çekmecelerimizdeki kışlıklar yerini yazlık kıyafetlere bıraktı. Fakat o da ne! Dolabınızda bulunan kıyafetlerin modası mı geçti? Yoksa artık o kıyafetler sizleri tatmin etmiyor mu? WoMEN Dergisi olarak 70 TL’yi geçmeyecek ve bütçenizi sarsmayacak en güzel kıyafetleri seçtik.

10


ADİL IŞIK Elbise 59,90 TL Ferever New Üst 49,90 TL

H&M Büstiyer 29,95 TL

ZARA Üst 69,95 TL PULL&BEAR Pantolon 69,95 TL H&M Plaj terliği 16,95 TL PULL&BEAR Şort 69.95 TL BERSHKA Sandalet 55,95 TL

11


Hippi tarzını günüm değil. İster simsiy dinizi bir hippi gibi h fetleri, salaş ve cesu

Sezonun trendi deri sıfır kol ceketleri ve çiçek li pantolonları bohem stil ile birleştirerek, hem hem gündüz kullanabilirsiniz.

12 MODA&STİL

KADIN


müze uyarlamak aslında o kadar zor yah, ister renkli ve sıradışı. Kenhissetmek için stilinize en uygun kıyaur bir tarz ile birleştirin.

desenm gece

Gizem Uysal

KADIN

MODA&STİL

13


H

ippi bohem tarzını ve rahat kullanmalar şey yapmalarına gerek tarz ve sezon parçalarını de renk ve parçaların u stili ile harmanlayabilirsi

14 MODA&STİL

ERKEK


erkeklerin sade rı dışında pek bir kalmıyor. Biraz ı takip ederek siz uyumlarını hippi iniz.

ERKEK

MODA&STİL

15


60’lar ve Türkiye’de Hippi Modası

T

ÜRKIYE‘DE 1960‘LI YILLARDA NE GIYILIYORDU HIÇ MERAK ETTINIZ MI? YA DA BAZI MODA AKIMLARI NASIL BAŞLAMIŞ? BU BILGILERI DERLERKEN, HAYAT DERGISI’NIN 1967 YILINDA “HIPPI”LER HAKKINDA, TÜRKIYE‘DEKI ILK IZLENIMLERINI PAYLAŞMALARI HAYLI EĞLENCELI GELDI. GELIN ŞIMDI TÜRKIYE’DE 1960 YILLARINDAKI MODA ANLAYIŞINI VE “HIPPI” IZLENIMLERINI HEP BERABER OKUYALIM.

Yağmur Malkoç

1960 yılları, her dönem gibi yeniliklerle doluydu. Genç nüfus, 1960 ’ların yaşam stilini şekillendirmekteydi. 1960’ların genç nesli farklı isteklere sahipti ve bu durum çeşitliliği de doğurmuştu. 60’lı yıllara damgasını vuracak olan Pop-Art sanatı, yükseliş göstermişti. Avrupa, bohem yaşamın merkezi olmuş; bu stil, yaşanması istenen en popüler yaşam tarzı haline gelmişti. Dünyadaki gelişmeler, televizyonun yayılışı, Ay ’a gidilmesi tasarım dünyasını etkilemiş, giyim sektörünü de etkisi altına almıştır. Bu durum giyim alanında ultra modern tasarımları ortaya koymuştur. Elbiseler, yaratıcılık ve çocuksu etkileri aynı anda taşımış, süssüz geometrik hatlardan oluşturulmuş; giysiler canlı, pırıltılı daha önce tercih edilmeyen renklerle kullanılmış ve 1960 yıllarının yeni giyim tarzını oluşturmuştur. ►

16

MODA&STİL


1960'lı yılların genç modasında giyim-kuşam adına diğer dönemlerde olmadığı kadar Türkiye'de çok farklılık bulunuyor. Kişisel zevkler ön planda. Kendi kombinasyonlarını oluşturan gençlerin "O an ne hissediyorsan hiy! Ve at gitsin!" düşüncesi o dönemin modasının belirleyicilerinden. 1960’lar kişisel zevklerin ön planda tutulduğu imaj devridir. Hareket güçlüğü yaratan hacimli ve dar etekler, korseler, stilletto ayakkabılar moda olan aksesuarları arasından çıkartılmıştır. Rahatlık ve konforun yanı sıra göz alıcılık isteyen genç kesim, modanın nabzını tutmuş, kitleleri etkileyen yeni modanın müşterileri arasında, elit kesim de yer almıştır. Parlak ve ıslak görüntülü PVC’ler, akrilik ve polyester kumaşlar, deri görünümlü vinlex malzemeler, dünyanın içinde bulunduğu yenilik ve gelişmelerin getirdiği malzeme ve aksesuarlar, 1960 yılların giysi modası arasında yer almıştır. Bu yeni malzemeler, büyük omuz çantalarında, geniş kemerlerde, dize kadar yükselen çizmelerde ve eldivenlerde kullanılmıştır. Dönem, ne ısmarlama terzi kıyafetlerini bekleyecek kadar zamanı olan, ne de hızla değişen moda anlayışları karşısında siparişle giysi yaptıracak kadar parası olan insanların zamanı değildir. 1960’lar ‘Fütüristik’ modanın etkisi altında da kalmıştır. Yeni ve özgür görünüme ulaşmak için, giysilerin kavisleri düzeltilir. Etekler kısalmış, hatta 1960 ortalarında etek boyları o kadar kısalmıştır ki kalça hizasına çıkarak ‘mini etek’ olarak adlandırılmıştır. Baby doll elbiseler, karpuz kol, mini etek, saçını düz ya da kısa kâküllü kestiren çekingen, çocuksu imajlı kadınlar bu dönemin belirgin moda unsurları arasında yer almıştır. Kadınların diğer favorisi ise pantolonlar olmuştur. ►


1960’lı yılların erkek giyiminde ise kadife ceketler, kot gömlekler, dik yakalı dar kazaklar yer almıştır. Unısex giyim anlayışı başlamıştır. Kadın için pantolon kullanımı vazgeçilmez olmuş, 1965 yılında etek üretimi, pantolon üretiminden az olmuştur. Bir diğer yenilik ise 1965 yılında Türkiye’yi ziyaret eden hippilerdir. Hippiler uzun saçlı, hırpani görünümlü, çıplak ayaklı yabancılar olarak adlandırılmıştır. Sultanahmet Meydanı bu yabancılara kucak açmak zorunda kalmıştır. Çünkü hippiler parklarda uyumuşlardır. Halk ise, bu konuda gazeteler aracılığı ile bu olayın çeşitli yorumlarını almıştır.

Hayat dergisi 1967 yılındaki röportajın sonuna “Hippiler ne getirdi?” diye bir bölüm eklemiştir. Hippilerin getirdikleri: Mini etek, baldırlara kadar bağlanan sandalet, belsiz gecelik vari entari bol paçalı pantolon, geniş yakalı gömlek, geniş kemer, dizin bir karış üzerinde biten ceketler, kısa tepeli okul kasketi, kıspet vari pantolon, kuralsızlık ve uyuşturucu. 1960’larda başlayıp, 1970’lere kadar süren "Hippi" modası, aşk ve barış felsefesiyle giyim stillerini etkilemiş, giysi modasını folklorik çeşitlemelere yöneltmiştir. Sentetik ve suni yolla üretilmiş kıyafetler kullanılmamış, pamuklu, kadife, yünlü gibi doğal olarak üretilmiş giysileri kullanılmıştır. Genç kitlenin stilini oluşturan bu yeni akım, üst üste takılan kolyeler, büyük aksesuarlar, jean pantolonlar ve çiçek desenli giysilerle canlanıyordu. Türkiye’de genç nesil, değerlere, otoriteye başkaldırmış, alternatif arayışlara girmiş, bireyselleştirip kendini ifade etmeye çalışmıştır. Çeşitli stiller, etnik kıyafetler, köylü giysileri, basma kumaş, şalvar, mintan yakalı gömlek, şile bezi kent yaşamında etkisini artırmış, giysi modasında popüler unsurlar olmaya başlamıştır. ■

18


www.ozlemsuer.com

whiteby Ozlem Suer

FOTOĞRAFLAR: CAHİT BAHA PARS SAÇ: AHMET COBAIN / MAKAS NİSANTASİ MAKYAJ: MAC EVENT TEAM / SERKAN PARMAKSIZOLGLU

19


Bloggerlar ile sokak modas覺

Mavi Jeans Kot Pantolon - 9,99 TL

Deri 1

Kubilay Sakarya lovesfromfashion.com

20

MODA&ST襤L

Daniel Wellington Saat / 195 USD


H&M Crop Top Kısa Üst / 29,95 TL

Mango Kalem Etek / 189,99 TL Sedef Özsoy wantthefashion.blogspot.com

Sarı babet, banbago.com / 36,00 TL

Bloggerlar ile sokak modası MODA&STİL

21


Floral Koleksiyonu Merve Bayındır Yami Yağmur Malkoç Floral isimli hazır giyim koleksiyonunda Merve Bayındır, çocukluğumuzda büyülendiğimiz balonlardan esinlenerek gerek renkleri, gerekse şekilleriyle çocukluğun masumiyetini yetişkinlerin dünyasına taşıyor. Mavi, turuncu, sarı, mor, kırmızı ve saks mavisi renklere bezeli koleksiyon, eğlencesini iri çiçekler ve ponponlarda buluyor.

22 MODA&STİL


WoMEN Dergisi: Kendinizden bahseder misiniz? Merve Bayındır: 21 Kasım 1980 doğumluyum. Kanada’da psikoloji ve insan bilimleri bölümünü okudum. Kanada’dan döndükten sonra bir süre psikologluk yaptım fakat Türkiye’de psikoloji daha oturmamış bir meslek. Anneannem terziydi. Anneannem benim kıyafetlerimi yapardı. Ben dergiden kıyafetlere bakıp gayet şımarıkça "Bunu istiyorum, bunları da şu renkte istiyorum.” derdim. İlk dikiş makinam da her kız çocuğunda olduğunu düşündüğüm, pembe minik dikiş makinesiydi. Annem endüstri mühendisliği mezunu. Rahmetli dedem de resim yapardı. Birlikte çok resim yapardık. Babam da iç mimar. Babamla 2 sene kadar çalıştım. Onunla çalışırken de koltuk kumaşları, perde derken hep kumaşla içli dışlıydım. Bundan 3 sene önce annemle bir site kurduk gardolaponline. com diye. O site için tasarımcı ararken ayakkabı, çanta ve kıyafet tasarlamaya başladım. Ve ilk defilemi yaparken de aksesuar olsun diye şapkalar yapmaya başladım. Daha sonra bunun kendi kumaşı varmış, kalıbı varmış, bunu nasıl öğreneceğiz diyerek, DVD’ler izleyip, kitaplar okuyarak öğrendim. WoMEN Dergisi: Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Merve Bayındır: Öncelikle gittiğim yere uygun giyinen bir insanım. Her ne kadar bugün siyahta olsa renkli giyinmeyi tercih ederim. Renkleri çok seviyorum. Ama bir tarzım olduğunu da düşünmüyorum. Mesela sorarsanız müzik tercihim de yoktur. Klasikte dinlerim, cazda dinlerim… Kendimi bir şeyle ifade etmeyi sevmiyorum. Birçok şeyle ifade etmek daha doğru olur. Çünkü çok dalgalı bir insanım. Beni bir grup kumaşın içine koyun toparlayamazsınız. Kumaşın kokusu, dokusu… Kendimi kaybederim. WoMEN Dergisi: Şapka nedir? Merve Bayındır: Şapka yüzyıllar öncesinden gelen bir aksesuardır. Şapka bana göre bir asalet belirtisidir. Şapka nedir? Sizi farklı kılacak, sizi daha gösterişli yapacak olan aksesuardır. Moda öyle bir noktaya geldi ki eskiden kıyafetin parçasıydı şapka. Bütünleyici, tamamlayıcı. Kadınlar şapkaları tiyatro gösterileri hariç her yerde takabilirler. Erkekler ise, tavanın kapalı olduğu her yerde şapkayı çıkarmak zorundadırlar. Kendinizi gerçekten ifade etmek istiyorsanız yeni bir şeyler bulmanız gerekiyor. Bende diyorum ki: "ŞAPKA” WoMEN Dergisi: Şapka tasarlamaya nasıl karar verdiniz? Merve Bayındır: İlk defilem için tasarladığım kıyafet-

lerin tamamlayıcısı olarak şapka yapmaya karar vermemle başladı. İlk yaptığım şapka teknik olarak çok başarılı değil. Tokalarla tutturuyordum. Daha sonra bu işi araştırmaya başlamamla, işe âşık olmaya başladım. Ben gerçekten yaptığı işe âşık bir insanım. Aşırı derecede keyif alarak yapıyorum. Beni atölyemde kaybedebilirsiniz. Genelde çalışırken kulaklığımı takıyorum. Ben kendi dünyamdayım. Birçok şapkayı önceden planlayarak, çizerek yapmıyorum. İçimden çok enteresan bir duygu geliyor ve kendimi kaybedip çalışmaya devam ediyorum. Gece 3’te de yaptığım şapkalarım var, alakasız saatlerde uykumdan kalkıp tasarladığım şapkalarda var. Tasarımcının eliyle yaptığı tasarımlar her zaman çok daha kıymetlidir. Ben tasarımlarımın her birini kendi elimle yapıyorum. WoMEN Dergisi: Bu işi keşke yurtdışında yapsaydım dediğiniz oluyor mu hiç? Merve Bayındır: Biliyorsunuzdur Avustralya’da şapka tamamen moda ile alakalı. Her ay at yarışı olduğu için yeni koleksiyonlar hazırlarlar. Avustralya Konsolosluğu bana çok destek oluyor. Bu sene Melbourne’a gideceğiz ve benim tanıtımımı yapacaklar. Orada ortak çalıştığım bir tasarımcı var, Kim Fletcher. Kim, geçen sene Melbourne’da yapılan şapka tasarım yarışmasında birinci olmuş. Benden yaşça ve deneyimce büyük biridir kendisi. Tasarımlarımı gördüğünde, "Şapka yapmayı kendi kendine öğrenip bu kadar gelişen başka birini daha görmedim.” demişti. Bu benim için bir tasdikname oldu. Fransa, İngiltere gibi yerlerde de alıcılarım var. Ben bu koleksiyonumla kendimi kendime ispatladım! WoMEN Dergisi: Tasarlamaya başlarken ne oluyor? Nasıl çıkıyor bu şapkalar? Merve Bayındır: Ben önden planlayan bir insan asla değilim. Bazı tasarımlar rüyamda aklıma geliyor ve ertesi gün atölyeye gelip hemen yapmaya başlıyorum onu. Bazen tasarımlarımı ve malzemelerimi eve götürüp yaptığım da oluyor. Tamamen duygusal çalışıyorum. Kullandığım her malzemenin istediği bir şey var. Onların sesi var, konuşuyorlar. Kumaşı alıyorum ve biraz üzerinde çalışıyorum ve fark ediyorum ki o kumaş aslında yolunu biliyor. Biraz ona kulak verdiğinizde ise ortaya mükemmel bir şey çıkmış oluyor. Ben aslında bir şey yapmıyorum onlar kendi kendilerine yapıyorlar. Çok mutsuz olduğum günlerde kendimi atölyeye kapatırım. ►

MODA&STİL

23


WoMEN Dergisi: Türkiye’de hangi ünlüye şapkalarınızı vermek isterdiniz? Merve Bayındır: Nil Karaibrahimgil’e şapkalarımı vermeyi çok istiyorum. Atölyeme gelsin ve onun için özel çalışayım çok isterim. Nil Karaibrahimgil’in çok ayrıcalıklı bir tarzı olduğunu düşünüyorum. Her türlü kıyafeti kendine yakıştırabiliyor. Bunun dışında gelinlik koleksiyonumun adı "Türkan" dolayısıyla Türkan Şoray’ın şapkalarımı takmasını çok isterim. İvana Sert, birkaç programında şapkalarımı takmıştı. Ona da özel bir şeyler yapmak isterim. Dünya’daki moda haftalarını ciddi olarak takip ediyorsanız; Türkiye’deki moda haftasıyla arasında uçurumlar olduğunu görebilirsiniz. Zamanla aradaki farkın kapanacağına inanıyorum. WoMEN Dergisi: Türkiye’de şapka tasarımcısı olmak zor bir şey olsa gerek… Merve Bayındır: Ben çok eğleniyorum gerçekten. Benim şapkalarım bittikten sonra sokağa çıkılıp mutlaka denenmek zorunda. Bu yirmi metrelik bir yolda da denenebilir, yarım saatlik bir yolda da… Çünkü tasarımlardaki tüylerin vs. uçup uçmayacağını ve sağlam olduğunu görmem gerekir. Ben son bir aydır akşamları, gündüzleri dışarıya şapkayla çıkıyorum. Gerçekten insanları izlemek çok eğlenceli, ben çok eğleniyorum. Bana yarı deli gözüyle bakıyorlar. Mesela ben, en dürüst olanların çocuklar olduğunu düşünüyorum. En son bir çocukla karşılaştığımda verdiği tepki beni çok memnun etti. Ondaki heyecan ve mutluluk görülmeye değerdi. Annem hala insanların tepkilerine alışabilmiş değil. Bu sebeple annemle birlikte dışarı çıktığımızda daha ufak tefek şapkalar takıyorum. Mesela annem büyük bir şey taktığım zaman etraftaki bakışları bloke etmeyi daha yeni yeni öğrendi. Fakat konuşmaları bloke edemiyor. Annelik içgüdüsü ve direkt savunma ihtiyacı hissediyor.

den nesle saklansın çok isterim. Ben birine hediye ederim, o kızına verir… Yıllar boyunca yaşar şapkam… WoMEN Dergisi: Satışlardan memnun musunuz? Merve Bayındır: Türkiye’de satışlarından memnun olan bir tasarımcı var mı? Satışlardan memnun değilim. Ama satışlarımın gidişinden memnun muyum? Evet. Çünkü üç sene önce hiç şapka takmayan bir ülkede şimdi gece dışarı çıktığınızda kafasında süsler olan insanlar görüyorsunuz. Üç sene önce insanlar "Bunları kim takar derken?" şimdi moda dergilerinde Merve Bayındır şapkalarıyla yapılan moda çekimleri var. Ve insanlar Merve Bayındır şapkalarının ne olduğunu artık biliyorlar.

WoMEN Dergisi: Merve Bayındır şapkalarını neden tercih etmeliyiz? Merve Bayındır: Ben klasik bir şapkacı değilim. Ben bir Stephan Jones da değilim. Stephan Jones bu işi 30 senedir yaWoMEN Dergisi: Koleksiyonunuzu oluştururken se- pıyor. Ben daha işin çok başındayım. Ama ben 20 yıl zonun trend renklerini kullanıyor musunuz? sonra bir Stephan Jones ya da Philip Treacy olacağım. Merve Bayındır: Önümüzdeki sezon için bunu ya- O yüzden bir Merve Bayındır şapkası takmak istiyorpacağım. Ama tamamen onları kullanmayacağım. sunuz. Kıyafet ve ayakkabı tasarladığım zamanlarda renkleri sürekli kullanıyordum. Şapkada kısmi olarak WoMEN Dergisi: Gardolaponline.com sitesinden kullanıyorum çünkü şapkanın daha özgür olduğu- bahsetmiştiniz. Bu sitede hangi tasarımcılar var? nu düşünüyorum. Moda olan her şeye yahut sade Merve Bayındır: Genç tasarımcılar var şu anda. Bir olan bir tasarıma da uydurabilirsiniz şapkaları. dönem profesyonel tasarımcılarla çalışıyorduk. Şimdi aramıza girmek isteyen her tasarımcıya açığız. TasaBenim şapkalarım vintage olacak şapkalar ve nesil- rımcılar bizimle iletişime geçiyor. Belirli kurallarımız ►

24 MODA&STİL


var. Kurallarımıza uydukları takdirde tasarımlarını satıyoruz. Tasarımların orijinal olması birinci kuralımız diyebilirim. WoMEN Dergisi: Beğendiğiniz ve birlikte çalışmak istediğiniz tasarımcılar var mı? Merve Bayındır: Vakti zamanında Philip Treacy’ye attığım bir mail vardı: "Ben geleyim sizin çıraklığınızı yapayım.” diye. Mail attığım yıl kabul etmiyormuş stajyer. Sonraki yıl stajyer almaya başlamış fakat bende kendi markamı oluşturmaya başlamıştım ve markası olan tasarımcılarla prensip olarak çalışmadığını söyledi. Ben benimle çalışmak isteyen her tasarımcıyla çalışmaya hazırım. Çok da keyif duyarım bundan. Ortak çalışmanın çok keyifli bir şey olduğunu düşünüyorum. Ben ciddi anlamda Galliano hayranıyım. Dior ve Chanel ile çalışmayı çok isterim. Hayal kuracaksınız ki o hayaller sizin olsun! Ayakkabı tasarımcılarından, ciddi anlamda hayranlık duyduğum Nicholas Kirkwood var. Ben moda defilesi izlerken sanat ve tasarım görmek istiyorum. “Vay be! Bunu buraya nasıl oturtmuş!” demek istiyorum. WoMEN Dergisi: Tasarımcıların koleksiyonlarını beğeniyor musunuz? Merve Bayındır: Her tasarımcının koleksiyonunda illaki güzel parçalar vardır. Ben yoktur demiyorum. Ben moda ile ilgili eleştirilerimi tasarımcı gözüyle yapmıyorum. Modayla ilgili eleştirilerimi, modayı yakından takip eden biri olarak yapıyorum. Anneannesi terzi olup, dikişin ne olduğunu bilen biri olarak yapıyorum. Babası iç mimar olup, yanında çalışıp kumaşın ne olduğunu öğrenen biri olarak yapıyorum. Türkiye’de hiçbir şekilde defileler eleştirilmiyor. Herkes sadece alkışlıyor. Bende kötü yapıyorsam beni de eleştirsinler ve bende bileyim. Bence artık defilelerin ve tasarımların eleştirilme vakti geldi.

var. Hangi yüz şekli hangi şapkayı takmalı? Merve Bayındır: Kısa boylu ve kilolu kadınlar küçük ve basık şapka takmamalılar. Daha yukarıya doğru bir şapka tercih ederlerse daha uzun boylu gözükürler. Mesela benim müşterilere bir tavsiyem olmuştur her zaman. Şapkaya yarım aynada değil; boy aynasında bakmak lazım. Bütününü gördüğünüz zaman sizde doğru durup durmadığını anlayabilirsiniz. Bazı insana her şapka yakışır. Ama bana hiçbir şapka yakışmıyor diye bir şey yok. Herkesin kafasına uygun bir şapka kesinlikle vardır. Fakat erkekler muhakkak denemek zorunda. Artık erkekler de şapka yaptırıyor. WoMEN Dergisi: Malum Haziran ayındayız. Sıcaklar gitgide artmaya devam ediyor. Bu sıcak havalarda ne tip şapkalar takmamızı önerirsiniz? Merve Bayındır: Gündüzleri lütfen başınızı güneşten koruyun. İnsanlara özellikle yüz kısımlarını koruyacak şapkaları takmalarını öneriyorum. Mesela geniş dantel bir şapka olabilir bu. Yüzlerine ve omuzlarına muhakkak gölge düşsün. Asla küçücük süslü bir şapka takmasınlar. Erkekler içinse hasır şapkaları öneriyorum. Hem başlarını terletmez, hem de çok rahat kullanabilirler. WoMEN Dergisi: Lenslerin sırrı nedir? Neden sizi hep lenslerle görüyoruz? Merve Bayındır: Çünkü gözlerim bana ait. Benim gözlerim renklidir ama mavi değil. Ben gözleriyle istediği her şeyi elde edebilecek bir çocuk olarak büyüdüm. Yolda yürürken durdurup "Gözleriniz lens mi?" diye bana sordukları çok olmuştur. Gözlerin çok özel şeyler olduğunu düşünüyorum. Ve herkesle paylaşılmaması gerektiğini düşünüyorum. Lensleri taktığım zaman ben tasarımcı Merve Bayındır’ım fakat lensleri çıkardığımda Merve’yim sadece… Bunu benim küçük bir maskemmiş gibi düşünün. ■

Rene Ames bir röportaj sonrası bana “Çok büyük olacaksın, sabret!” dedi. WoMEN Dergisi: Farklı yüz şekillerine sahip insanlar

MODA&STİL

25


Hippi

Sac Modelleri 60'lı yılların çiçek çocukları olarak adlandırılan hippiler rahat tarzları, uzun saçları ve barışa olan inançlarıyla etkilerini günümüzde de sürdürmeye devam ediyor. Yaşam tarzları, hayat felsefeleri, sevgiye ve barışa verdikleri önem kadar giyim tarzları ve saç stilleri de oldukça dikkat çekici. Şu sıralar da oldukça popüler olan hippi tarzı saç modellerini sizin için inceledik. Gonca Kaya

26

GÜZELLİK


Salaş Saçlar Günümüzde “bohem” olarak da tanımlanan hippi tarzının vazgeçilmez saç trendidir salaş saçlar. Uzun, hafif dağınık ve dalgalı saçlar açık olarak kullanılır. Doğallığın vurgulandığı bu saç stilinin amacı abartıdan uzak ve rahat olması. 2013 yazında da oldukça popüler olan ve birçok ünlünün günlük hayatta sıkça kullandığı bu trendi siz de kolayca uygulayabilirsiniz. Dikkat etmeniz gerekense saçınızın kesinlikle yapılmış gibi durmaması, bu yüzden elinizle saçınızı biraz dağıtabilirsiniz.

Saç Aksesuarları Saç aksesuarları şüphesiz hippi tarzının en vazgeçilmezlerinden biri. İnce, kalın, tüylü ve ya deri; saç bantları hippilerin en popüler aksesuarlarıydı. Doğal, açık, tam ortadan ayrılmış saçlara alın hizasında takılmış saç bantları oldukça bohem ve havalı bir görünüm yaratıyor. Saç bantlarına alternatif olarak bandanaları da kullanabilirsiniz. Neredeyse her yerde bulabileceğiniz bu saç bantları sayesinde siz de bu hippi görünümü elde edebilirsiniz. ►

GÜZELLİK

27


Örgüler Saç örgüleri hippi saç stilinin diğer vazgeçilmezlerinden biri. Saç örgülerinin kullanım tarzı oldukça çeşitli, ancak dağınık ve sıkı olmayan örgüler tam hippi saç stiline göre! Saç aksesuarlarını örgülerle birlikte kullanarak siz de bu görünümü elde edebilirsiniz. Dilerseniz kendi saç örgünüzü saç bandı gibi kullanabilir ve ya bu şekilde satılan bantlardan alıp bu trende ayak uydurabilirsiniz. ►

28

GÜZELLİK


Rasta Hippi saç modellerinden bahsederken rastaya değinmemek olmaz. Rastanın kökeni Etiyopya’da ortaya çıkan Rastafarianizm dinine dayanır ve aslında bu dine mensup kişilere “rasta” denir. Saç modeli olarak rasta ise bu dine mensup kişilerin bağlılığını simgeler. Rasta denince akla ilk gelen isimlerden olan Bob Marley’in de bu dine mensup olduğu bilinmektedir. Rasta bal mumu ve ya tığ yardımı ile örülerek iki şekilde yapılır. Bu saç modelinin tek dez avantajı bir kez yaptırdıktan sonra geri dönüşü olmaması; yani rastadan kurtulmak istiyorsanız saçınızı kazıtmanız gerekiyor. ■

GÜZELLİK

29


AYIN

Ü N Ü ÜR

Rimmel Salon Pro With Lycra ile Tırnaklarda Güzellik Salonu Etkisi

S

til ikonu Kate Moss'un dokunuşuyla, en moda renklerden oluşan Rimmel Salon Pro With Lycra ile dayanıklı, parlak ve güzellik salonundan çıkmış gibi çarpıcı tırnaklara fazla uğraşmadan sahip olabilirsiniz.

Rimmel Salon Pro Lyrca,ultra-esnek Lycra içeren formülü ile mükemmel şekilli, ekstra parlak, solmaya ve darbeye dayanıklı, 10 gün boyunca hoş görünümünü koruyan tırnaklar vadediyor. Salon-stili tırnaklar elde etmek, Salon Pro with Lycra’nın hızlı ve kusursuz uygulama sağlayan büyük fırçası ile son derece kolay. Rimmel'in yeni ve gelişmiş Lycra tırnak cilası serisien moda 35 renk tonundan oluşuyor. Koleksiyondaki 12 çığır açan rengi ise Süper Model Kate Moss geliştirip isimlendirdi. Asi bir görünüm için; canlı parlak renkler, enfes turunçgiller ya da çarpıcı kırmızılar...Masumiyetinizin ön planda olmasını isterseniz; uçuk pembeler, yumuşak bej tonları... Fiyatı: 4.49 TL Rimmel ürünleri tüm Watsons Mağazaları'nda...

30

GÜZELLİK


Deniz Ünlüsü The Photographer

İ letişim +90 555 443 2745 denizunlusu.com

GÜZELLİK

31


Kim bu hippiler? Yeşim Özbirinci

H

ippi denince aklınıza ne geliyor? Kokuşmuş vücut, pis, uyuşturucu, doğa vs. mi? Sadece bunlara indirgemek doğuş felsefesini göz ardı etmek olur. O zaman biraz hippi hareketinin ne olduğu inceleyelim.

Bu akım sanattan televizyona, edebiyattan modaya kadar birçok alanı etkiledi. Din ve kültürel farklılıklar hippiler tarafından benimsendi ve büyük çapta kabul gördü. Doğu felsefesi ve ruhsal kavramlar büyük ses getirdi. Bugün için hippi yaşam tarzı etkileri, günümüzde uyarlanmış haliyle sağlıklı beslenmeden müHippi alt kültürü, Amerika'da ortaya çıkan, 1960'lar zik festivallerine, cinsel devrimden hatta sanal gerboyunca diğer ülkelere yayılan bir gençlik hareketi. çekliğe kadar her türlü alanda göze çarpmaktadır. Kendisine asla sınır koymaz, var olan tüm yetkileri reddeder, komün hayatı savunur, aynı zamanda öz- “Hippie” kelimesinin kökeni gürlükçüdür. Aslında bugünkü mutlak retçiliğin te- Hippie kelimesi hipster'den geliyor. Sözlük yazarı Jesmellerini atar. se Sheidlower'e göre, dönemin hipster ve hippie kavramlarının kökenleri bilinmeyen “hip” ve eşanlamlısı 1960'lı yıllarda dönemin komünist ve faşist yapılan- “hep” kelimesinden türemiş. malarına karşı çıkan, özgürlüğün bireyin kendi içinde olduğunu savunan ancak uygulamaları ile anarşist 20. yy'ın başlarında hip ve hep kelimelerinin argo kuldüşünce tarzından ayrılan, düşünce biçiminin gerçek lanımı hızlıca yayılmasının ardından 1904 yılında da yaşama dönüştüğü bir yaşam tarzıdır. ilk kez Oxford İngilizce Sözlüğü'ne girdi. O zamanlar ►

32


bu kelimeler “farkında” ve “bilgisi olan/vakıf” olarakullanıldı. 1960'ların sonlarında, Afrika dilleri uzmanı David Dalby, Amerikan argosunda kullanılan kelimelerin kaynağını Batı Afrika'ya kadar götürme fikrini popülerleştirdi. Dalby, hip'nin (Wolof dilinde “birinin gözlerini açmak” anlamında) hip ve hep kelimelerinin ikisinin de kaynağı olduğunu iddia etti. Buna karşı, Sheidlower, Dalbiy'nin hip kelimesinin Wolof köklerinden geldiği varsayımına itiraz etti.

“You Can't Sit Down” da South Street Philadelphia'yı işaret eder: “When you're on South Street and the band is really bootin'. You hear the hippie with the back beat...” (Sen South Caddesindeyken, grup güzelce ritim tutarken (ayağıyla), back beatlerle (Bir rock ritmi) hippileri duyarsın.) Aynı dönemlerde bir başka kullanım Swan Records'tan 1963’te çıkan “Do What The Hippies Do” adlı Freddy Cannon single'ldır. Ayrıca “Memory Lane” adlı 1959 tarihli single'larını da “the Tams” adıyla çıkartan bir doo-wop grubu olan “the 1930'ların sonu ve 1940'ların başında caz dönemi bo- Strereos”, aynı kaydı 1963'te “the Hippies” adı altında yunca, Afrika-Amerikalılar hip kelimesini “sofistike, tekrar piyasa sürdüler. şık ve modern” anlamında kullanmaya başladı. Harry Gibson, 1944'te sahne ismine hipster kelimesini ek- "Bu kelimenin kökeniyle ilgili birçok teori vardı. Bunledi. 1970'lerde Gibson, hard rock, blues, bop tarzında ların en dikkate değeri 1960’larda North Beach, San yenilikçi ve rocknroll ile ragtime (Kesik tempolu caz Francisco’yu ve ticari anlayışı terk eden beat kuşağını müziği) karışımı şarkılar çalıyordu. Gibson'un hipster hareketi birden hippi hareketine dönüştü. Kendisi orijinal hippi olarak tanındı. Malcolm X, otobiyografisinde 1940 sonları Harlem ile ilgili anıların anlatırken, hippi kelimesine Afrikalı-Amerikalıların “zenciden daha zenci gibi davran” beyazların spesifik tipini açıklamak için kullandığına değinilir. 1950'lerin sonunda Greenwich'te genç karşı kültür yandaşlarına hip denirdi, çünkü katı olmanın aksine bilgisi olan/vakıf ve cool olarak görülüyorlardı. Hippi teriminin erken kullanımlarından biri de 1959'da gelişmekte olan Greenwich'te geçen bir komedi albümü olan “Hipce nasıl konuşulur?” adlı parodinin kapak yazısında bulunan “Hip kelimeler ve deyimler sözlüğü”nde yer aldı. Hipsterlerin aksine, “Hip toplumunun aktüel üyesi” olarak tanımlanan bir hippi, kelimeleri bilen fakat uygun tavra asileme olmamış hip toplumunun kıdemsiz bir üyesidir. Ayrıca burada, hippiedip'i (hippi düşkünü), bir hippi için alçaltıcı kelime olarak tanımlanmıştır. (beatnikleri) kapsar. Birçoğu, üniversite öğrencileri tarafından idolleştirildikleri ve öykünüldükleri San Fran1961 yılındaki bir makalede San Fransico'dan Ken- cisco’nun Haight-Ashbury bölgesine taşınmışlardır. neth Rexroth hipster ve hippie kelimelerinin ikisini de Beatler (hip insanları) bu öğrencilere hippie veya kenAfrika-Amerikalı veya Beatnik gece hayatına katılan dilerinin genç versiyonları demişlerdir. Aslında, karşı genç insanlar için kullandı. kültür nadiren kendisine hippie demiştir; bunu diyen daha çok medya ve düz/kent toplumudur. Biz daha 1963'te, Philadelphia, Pennsylvania'lı bir vocal grubu çok kendimize “ucubeler” ya da “kafa/reis/başkan” olan Afrika-Amerikalı the Orlons “Where do all the derdik. Sonraları, biz kendimize hippi demeye başhippies meet? South Street, South Street... The hip- ladık, gerçi artık “kocamış hippieler”dik. Birleşik Devpies street in town” (Bütün hippiler nerede buluşur? letler’de insanlar tarafından nadiren alternatif yazım South Caddesi, South Caddesş. Şehirdeki en hip cad- şekli olarak bilinen kullanım hippy idi, ama bu İngiltede) sözlerini içeren “South Street” adlı soul dans par- re’deki yazım şekliydi.” çasını çıkardı. Bir başka 1963 The Dovells yapımı olan John Bassett McCleary ►

33


Bir başka erken kullanım Rolling Stones’un album kapağındadır. “The Rolling Stones, Now!” Şubat 1965’te çıkmıştır, ve grubun o zamanki menajeri Andrew Loog Oldham tarafından yazılmıştır. Bir cümlede şöyle der, “Müzikleri Berry-chuck ve tüm Chicago hippie’leridir.” Ve aynı kapaktan bir diğer cümle: “Hmmm.. hayranlarım, ya Richmond, yeşil çimen ve hippy manzarasıyla...”

görülmüştür: “Sorunun, New York yakınlarında 1018 öğrencisi olan bir okulda, ergenlere çekici görünen Alpert(20) gibi sert kabuklu bir hippie’yle bir bağı olmak zorundadır.” Kısa bir süre sonra, 6 Aralık 1964’te "Jean Shepherd Leads His Flock On A Search For Truth" başlıklı bir makalede New York times muhabiri Bernard Weinraub Queens, Staten Island, Newark, Jersey City ve Brooklyn’den Greenwich Village’a yeni gelen beatnik modasını anlatırken Shepherd’ın hippie kavramını kullanımından alıntı yaparak Limelight kahvehaneleriyle ilgili yazmıştır. 1 Ocak 1965’te the Zanesville Times Recorder “toplum, Ed Sanders tarafından çıkartılan The Marijuana Times adlı yeni bir yeraltı New York gazetesini nasıl tolere eder”i sorgulayan bir yazı yayınlamıştır. Bu gazetenin 30 Ocak’a tarihlenmiş iki sayısından ilki doğrudan şöyle der: “Hippie Dalga Borsası hizmetlerinden derlenmiş son Müptezel istatistikleri Marijuana Gazetesi’nin her sayısında basılacaktır.”

Bu sıralarda “hippieler” Birleşik Devletler Batı Sahilleri’nde de görülmeye başladılar. “Hippie” kelimesinin ilk, açıkça çağdaş olan kullanımının 5 Eylül 1965’te yayınlandığı görülmektedir.”Beatnikler için Yeni Bir Cennet” başlıklı makalede, San Francisco’lu gazeteci Micheal Fallon, Blue Unicorn kahvehanesi hakkında yazmış ve hippie kavramını North Beach’ten San francisco’nun Haight-Ashbury bölgesine göçmüş beatnik kuşağı kastederek kullanmıştır. Söylentilere göre Fallon, Norman Mailer’ın hipster kelimesini hippie olarak kullanmasına yoğunlaşarak bu ismi ileri Aşağılayıcı kullanım sürmüştür. 1950’lerin sonu, 1960’ların başında, Beat Nesli, akın akın beatnik hassasiyetlerini edinen orta 60lar gençHippie kavramı, 1967’nin başlarında San Francis- liği ucuz ve seri üretim taklitler olarak görülmüştür. co Chronicle köşe yazarı Herb Caen(1958’de beatnik Beat Nesli standartlarına göre, bu yeni gelenler hip kavramını türeten aynı köşe yazarı) günlük köşe ya- olarak sayılacak kadar havalı değildiler. Bu yüzden zılarında hippielere değinene kadar basında yaygın hippi terimini küçümseme amaçlı kullandılar. Döolarak kullanılmıyordu. nemin Amerikan muhafazakârları bu terimi vatansever olmayan, cahil ve toy olarak gördükleri genç New York Times editor ve yazarı Theodore M Berns- yetişkinleri aşağılamak için kullanıyorlardı. Dönemin tein hippy modası olan kıyafetleri tanımlamadaki çift California valisi, Ronald Reagan, bir hippiyi “Tarzan anlamlılıkla karıştırılmaması için yazılardaki kulla- gibi giyinen, Jane gibi saçı olan ve Cheeta gibi kokan” nımın hippy’den hippie’ye dönüştürüldüğünü söyle- kişi olarak tanımlamıştır. Genellikle insanlar bu kelimiştir. meyi uzun saçlı, yıkanmamış, bakımsız, uyuşturucu kullanan insanları aşağılamak için daha kişisel bir Hippiler ve uyuşturucu yerme yolu olarak kullanmışlardır. Çağdaş muhafaDorothy Killgallen'in 11 Haziran 1963 tarihli köşe zakâr çevrede, kişinin hippi alt kültürüyle bağlantısıyazısında “New york hippie'lerinin yeni zevkleri var: na bakılmaksızın miskin davranışları, sorumsuzluğu, Kurabiyede pişirilmiş marijuana” diye yazar. Hippie uyuşturucu kullanımı, önemsiz sayılan konulardaki kavramını 21 Nisan 1964 tarihinde, “Is The Pentagon aktivizmi ve sol politik eğilimlerini aşağılamak için Threatened by Civilians on Horseback?” başlıklı bir kullanılmıştır. South Park çizgi filmindeki Eric CartNew York Times kitap eleştirisinde görüyoruz. Aynen man karakterinin bu kelimeyi kullanışı buna bir örşöyle geçiyor: “Bay Raymond, bize isabetli bir şekilde nektir. bugün ve geçmiş arasında bir hippie bağlantısı sunar.” Kavram 10 Eylül 1964’te the Village Voice’ta Apolitikler mi? “Baby Beatniks Spark Bar Boom” adlı bir makale- Dünyanın, tüm bitkilere, hayvanlara ve insanlara ait de defalarca kez geçer. Hippie kavramının bir başka olduğunu kabul eden apolitik görüşlere sahipler. Hererken kullanımı 27 Kasım 1964’te Time Dergisi’nde hangi bir siyasal parti veya hareketle ilişkileri yoktur. Connecticut’un Darien kasabasında 20 yaşında bir ABD'de sistemine aykırı hareketleriyle ön plana çıkan gencin uyuşturucu kullanmasıyla ilgili bir skandalda hippilerde özgürlükçü ve antimilitarist akımlarda ►

34


Bu yaşam tarzının en şaşırtıcı yanlarından birisi olarak da komün yasayan hippi gruplarının üyelerine tek tek bakıldığında hiçbirinin cebinde metelik olmamasına karşın rahatlıkla hayatlarını sürdürebiliyor oluşları gösterilir.

oluştu. ABD'deki 60 kuşağının en önemli hareketi, o zaman ABD'nin yürüttüğü Vietnam Savaşı'na karşı hippilerin muhalefetiydi. Bu dönemde ABD'deki gençler orduya girmeye zorlanıyordu.

önemli noktalardan biri olma özelliğini korumaktadır. Rainbow Festivali öncesinde dünyanın birçok yerinden hippiler Olimpos, Kelebekler Vadisi gibi yerlerde toplanarak festivale gitmektedirler. ■

Türkiye'de hippi akımı 1970'li yıllarda Türkiye hippiler için önemli bir yer olmuştur. Birçok hippi, Katmandu, Tibet gibi yerlere giderken Türkiye'de özellikle de İstanbul Sirkeci'deki tek yıldızlı otellerde ve pansiyonlarda konaklamışlardır. O dönemde Türkiye'deki hippi hareketinin de temelleri atılmıştır. Birçok sol görüşlü insan bu kişilerle tanıştıktan sonra politikadan uzaklaşarak onlarla dünya turlarına çıkmıştır. Bugün Türkiye, hippiler için

İnternet kaynaklarından derlenmiştir. Kaynaklar: en.wikipedia.org/wiki/Harry_Gibson en.wikipedia.org/wiki/Hippie tr.wikipedia.org/wiki/Hippi mvmagazine.com/article.php?18540 phillips.blogs.com/goc/2006/01/hippy_history.html

Psikanalist Erich Fromm tarafından gelmiş geçmiş en tutarlı hareket olarak kabul görmektedir. Çünkü çiçek çocuklar özgür aşk savunuculuğunun, barış yanlılığının tüm gereklerini yerine getirerek, inandıklarını yaşamaktan hiçbir zaman çekinmemiş ve genelgeçer ahlâkın bütün karşıtlığına birliktelikleriyle karşı koyarak alternatif bir hayatı sürdürmeyi başarmışlardır.

35


KAPLUMBAĞALARIN ÖMÜRLERİ UZUN OLUR Serkan Selçuk

Kaplumbağa, tosbağa, vosvos, kızım, böceğim... Bir otomobile takılan lakaplardan bazıları...

D

ünya çapında meşhur bir otomobil düşünün; hakkında Hollywood filmleri ve belgeseller çekilen, gençlik hareketlerinin sembolü olan, tüm dünyadan insanları bir araya getirecek kadar büyük hayran kulüplerine sahip olan, insanların lakap takacak kadar bağlandıkları, birçok insana basit bir otomobilin nasıl çalıştığını ve nasıl tamir edilebileceğini öğretmiş olan bir otomobil. Uluslararası adı “Beetle” olan ve böcek anlamına gelen bu otomobile Almanlar “Kaefer”, Amerikalılar “Bug” diyorlar. Ülkemizde ise “Vosvos” ismi daha yaygın.

36

OTO STİL


Vosvosların birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de oldukça fazla hayranı bulunuyor. Çoğunun ilk göz ağrısı olan, kimilerinin satmayıp üzerine paralar harcayarak yeni gibi tutmaya çalıştığı, kimilerinin ise gözyaşları içinde satmak zorunda kaldığı bu otomobil; oldukça ilginç bir hayat hikayesine sahip. Savaş döneminde bir diktatörün emriyle hayat bulan Vosvos, 60’larda ortaya çıkan savaş karşıtı hippi kuşağının bir sembolü, bir film yıldızı ve nesiller boyu devam eden bir efsane olarak yaşamış. 1938’de üretilmeye başlanan ve 19721997 yılları arasında dünyanın en çok satılan arabası unvanını alan Volkswagen Beetle, bu başarısını iki önemli insana borçlu. Bunlardan ilki, otomobilin fikir babası olan Adolf Hitler. Hitler, iki yetişkin ve üç çocuktan oluşan tipik bir alman ailesini taşıyabilecek, ortalama bir alman çalışanın alabileceği kadar ucuz, dayanıklı ve konforlu bir otomobil üretilmesi emrini 1933’te Ferdinand Porsche’ye verdi. Ferdinand Porsche’nin Hitler ile birlikte üzerinde çalıştığı tasarımlar, bu otomobilin ilk detaylarını belirledi. Sonrasında ise yıllarca sürecek olan prototip testleri başladı. Volkswagen’in kuruluşundan bir yıl sonra yani 1938’de seri üretime hazır olan ilk Beetle, Hitler’e 50. doğum günü hediyesi olarak verildi. Hitler tarafından “KdF Wagen” ismi verilen Beetle’ı ilk gören insanlar çok çirkin olduğu, motor konumunun yanlış olduğu gibi birçok eleştiri yaptılar. Fakat bu önyargılar, kullanıcılar otomobille tanışana kadar sürdü. Haftalık uygun taksitlerle kolayca sahip olunabilen ilk Beetle, 300 bin civarı talep aldı. Otomobili kullananlar konforlu, ekonomik ve kullanımı kolay bir otomobille karşılaşınca talep giderek artmaya başladı. ►

37


Volkswagen’in giderek artan Beetle üretimi sayesinde Amerikan otomobil endüstrisinin en büyük rakibi Almanya olmuştu ki Hitler’in en büyük hayallerinden biri de buydu. Tabi bu şirin otomobilin hayatı her zaman bu kadar sorunsuz değildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında protiplerinin bulunduğu bölgeler bombalanarak 3 prototipi yok oldu; fabrikası ingiliz ordusunun işgaline uğradı; üretimine ara verildi ama bir şekilde hayatta kalmayı başardı. İkinci Dünya Savaşı döneminde doğan bu bebek, barışı temsil eden bir hippi sembolü olmadan önce çok farklı amaçlara da hizmet etti. Savaşta kullanılan off-road koşullarına dayanıklı, iki asker ve bir makinalı tüfek taşıyabilen Alman araçların yapımında Beetle tasarımları kullanıldı. Beetle’ın şöhreti, 60’larda hippi akımının sembolü olması sayesinde de giderek büyüdü. 1968’de o kadar meşhur olmuştu ki, Disney yapımı “The Love Bug” filminde “Herbie” ismiyle başrolde oynayan bir otomobil oldu. Aradan 37 yıl geçti ve 2005 yılında “Herbie Fully Loaded” adlı filmle efsane tekrar beyaz perdeye taşındı. Filmlerinde tıpkı bir insan gibi kişiliği ve duyguları olan bir otomobil olarak gösterilen Beetle, gerçek hayatta da hayranlarına göre hisleri olan bir canlı gibiydi. Volkswagen, 1972’de 15.007.034’üncü Beetle montajını yaparak, dönemim şampiyonu olan ve dünyanın en çok üretilmiş arabası ünvanını taşıyan Ford Model T’nin rekorunu kırdı. Ayrıca Beetle bu rekoru 25 yıl boyunca korumayı başardı. Toplamda 21 milyondan fazla üretimi yapılan otomobil, daha sonra tahtını Toyota Corolla’ya bıraktı. 2003 yılına kadar üretilen otomobilin sonuncusu Meksika’da üretildikten sonra yerini Golf modeli aldı. Ancak 1998 yılında piyasaya yepyeni bir görünümle çıkarılmış olan “New Beetle” (Yeni Beetle), bu efsanenin ömrünü uzatmak için atılmış önemli bir adımdı. Yeni Beetle, eskisi gibi arkadan değil artık önden çekişliydi ve daha “modern” bir görünüme sahipti. Bu yeni tasarım bazı hayranları tarafından Beetle efsanesinin sonu demekti çünkü artık retro görünüm tamamen kaybolmuştu. ►


Yeni Beetle’dan önceki efsane versiyon; ülkemizdeki adıyla Vosvos’un tasarımı, farklılığı ve ufak detayları günümüzde en önemli özellikleri olarak biliniyor. Örneğin; yeni model otomobillerde motor sesi bir problem olarak görülür ancak bir Vosvos hayranı motorun sesini daima duymak ister. Yeni motorların aksine, klasik Vosvos’ta hava soğutmalı motor bulunur ki bu, soğuk havalarda otomobilin içini motordan gelen havayla hızlıca ısıtabilmek demektir. Hemen hemen her otomobilde motor önde konumlandırılır ancak Vosvos’un motoru arkadadır ve bu sayede, yol tutuşu sağlayan teknolojilerin olmadığı eski zamanların en iyi kaygan yol performansına sahiptir. Kısaca Vosvos, farklı olmak ve kullanışlı olmak arasındaki dengeyi kurabilmiş bir otomobildir. 2011 yılında Yeni Beetle yerine, sadece “Beetle” ismi taşıyan yenilenmiş üçüncü nesil üretilmeye başlandı. Günümüzde hala üretilen Beetle’ın 2013 modeli bu neslin devamı. Yani Volkswagen bu efsanenin devam etmesi için hala çalışıyor. Ancak yeni modelin sahip olduğu görünüm ve özellikler onu kaplumbağa, tosbağa gibi samimi isimlerden uzaklaştırmış gibi görünüyor. Ayrıca Beetle’ı halkın arabası yapan uygun fiyatı artık eskisi kadar uygun değil. Tabi Volkswagen iyi bir iş çıkaramamış demek de haksızlık olur. Öyle ki eski tarz torpido, arka koltuklarda oturanlar için bulunan tutacaklar gibi retro stile özgü küçük ayrıntılar unutulmamış. Direksiyonda üç farklı aydınlatma seçeneği bulunuyor. Fazladan teknolojinin bu arabada bulunmasından rahatsız olmayan hayranlar için ise kendiliğinden kararan iç dikiz aynası, yol bilgisayarı, yan aynalardaki LED sinyal lambaları gibi ayrıntılar bulunuyor. ■

OTO STİL

39


70’li Yıllara Dair Her şey Bu Dizide

That 70’s Show! Burcu Mercan

S

ene 1976, Point Place Wisconsin’deyiz...

Dünya ile birlikte Amerika’da değişiyor; benzin sıkıntısı var, insanlar işlerinden çıkarılıyor, vatandaşın “Başkan”larına güveni azalıyor; Woodstock’ın hemen sonrası, 80’li yılların hemen öncesi. Eric ve arkadaşlarının Eric’in bodrum katında takılmaktan, bira bulabilmek için türlü dolaplar çevirmekten, Vista Cruiser ile kısa yolculuklara çıkmaktan başka eğlenmek için yapacak fazla şeyleri yok. That 70’s Show; 1998-2006 yılları arasında 8 Sezon boyunca FOX kanalında 17 Mayıs 1976 - 31 Aralık 1979 yılları arasında Wisconsin’deki hayali kasaba Point Place’de Eric ve yakın arkadaşları Donna, Hyde, Fez, Kelso ve Jackie ile aillerinin başından geçen olayları, 70’li yılların sosyo-politik durumunu arka plana alarak komik bir şekilde anlatıyor bize. Yayınlandığı dönemde Friends ve Seinfeld kadar büyük izleyici kitlesine sahip olmuş bu başarılı sit-com, her ne kadar son sezona gelene dek oyuncularının bir kısmını kaybetmiş olsa da bizi güldürmeye devam etti, ayrıca ünlü oyuncular yetiştirdi.

40 TELEVİZYON


Eric Forman kendisine hala çocuk gibi davranan annesi Kitty ve oldukça sert ve sinirli bir adam olan babası Red ile birlikte yaşamaktadır. Ayrıca kolejde olmasına rağmen ara sıra eve gelen ablası Laurie’de hayatı kendisine dar etmektedir. Eric zamanının büyük kısmını çocukluğundan beri tanıdığı kapı komşusu sert kız Donna, yine çocukluk arkadaşı pek aile sevgisi görmemiş asi ve “cool” arkadaşı Hyde, farklı bir ülkeden gelmiş değişim öğrencisi Fez, çok zeki olmasa da yakışıklılığı ile prim yapan Kelso ve onun sinir bozucu kız arkadaşı Jackie ile evlerinin bodrumunda geçirmektedir. Eric ve Donna’nın yakın arkadaşlığı aşka dönüşürken olanların komedisini hep birlikte izleriz. That 70s Show’u benzer gençlik komedilerinden ayıran en önemli özellik kesinlikle 70’ler teması. Dizi, 70’li yıllarda yaşananları çok başarılı bir şekilde bize aktarırken bizi güldürmekten de asla vazgeçmiyor. O dönem yayınlanan diziler, dünya genelinde yaşanan olaylar, gösterime giren Star Wars gibi şimdi efsaneleşmiş filmler, müzisyenler, moda akımları, teknolojideki gelişmeler ve en önemlisi “Amerikan Rüyası”ndaki o ailenin çöküşü izleyene kahkahalar attırarak anlatılıyor. Bütün olayların etrafında gerçekleştiği karakter Eric Forman’ı diziden sonra maalesef pek başarılı olamayan film projelerinde yer almış Topher Grace canlandırıyordu. Topher Grace dizinin son sezonunda yer almasa da, final bölüm için diziye geri dönmüştü. Eric’in kız arkadaşı Donna Pinciotti ise Laura Prepon tarafından canlandırıldı. Prepon That 70’s Show sonrasında October Road, How I Met Your Mother ve Are You There, Chelsea? gibi dizilerde yer aldı. Şu sıralar ise yeni başlayacak Orange Is the New Black dizisinin çekimlerinde yer alıyor kendisi. Eric’in en yakın arkadaşı, dizimizin cool ve asi adamı Steven Hyde’a ise Danny Masterson hayat verdi. ►

TELEVİZYON

41


Çeşitli film projelerinde yer almış Masterson’ın yer aldığı son dizi ise Men at Work. Memleketinin neresi olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz, Amerikan kültürünü öğrenmeye pek hevesli Fez karakterini canlandıran isim ise Wilmer Valderrama. Valderrame dizinin oyuncuları içerisinde en çok projede yer almış olanı gibi; Raising Hope, Handy Manny, Awake bunlardan bazıları. Gelelim Kelso ve Jackie –ki duyacaklarınıza şaşıracağınıza eminim. Grubun “Avarel”i, yaşıklı ama çok zeki olmayan, manken olma hevesindeki şapşal karakteri Michael Kelso’yu canlandıran isim Ashton Kutcher. Ashton Kutcher “The Butterfly Effect” filmiyle tanınır olup, Demi Moore ile olan evliliği ile herkese kendinden söz ettirmeden ve Two and a Half Men dizisiyle milyonlar kazanmadan evvel That 70s Show’da yer alıyordu. Dizide Kelso’nun kendisi kadar “şapşal” ve bencil sevgilisi Jackie Burkhart’ı canlandıran kişi ise Mila Kunis. Dizinin ardından daha çok film projelerinde yer alan Kunis, Oscar ödüllü film The Black Swan’da önemli bir rolde yer aldı. İşin ilginç tarafı Ashton Kutcher ve Mila Kunis’in dizi finalinden yıllar sonra birlikte olmaları. Gelelim kadroda yer alan diğer isimlere: Eric’in babası Reginald "Red" Forman rolünde Kurtwood Smith (Squirrel Boy, 24, Worst Week); Eric’in annesi Kitty Forman rolünde Debra Jo Rupp (Better with You); Donna’nın babası Bob Pinciotti rolünde Don Stark (Workshop, Corey and Lucas for the Win); Donna’nın annesi Midge Pinciotti rolünde Tanya Roberts; Eric’in ablası Laurie rolünde Lisa Robin Kelly; Hippie fotoğtafçı Leo rolünde Tommy Chong; Jackie’nin annesi Pamela Burkhart rolünde Brooke Shields (The Blue Lagoon); Mitch Miller rolünde Seth Green (Buffy the Vampire Slayer, Robot Chicken), 8.Sezonda Topher Grace diziden ayrıldıktan sonra yeri kendisiyle doldurulmaya çalışan (ama işe yaramayan) Randy Pearson rolünde Josh Meyers. Yayınlandığı 8 sezon boyunca dizide pek çok konuk oyuncu da yer aldı elbette; Bruce Willis, Lindsay Lohan, Jessica Simpson, Mary Tyler Moore, Don Knotts, Katey Sagal, müzisyen Ted Nugent (Kendisi olarak), Eliza Dushku, Rachel Bilson, Melissa Joan Hart, müzisyen Alice Cooper (Kendisi olarak), müzisyen Paul Anka (Kendisi olarak) bu isimlerden ilk akla gelenler. ►►

42 TELEVİZYON


That 70’s Show her izleyenin mutlaka en sevdiği dizilerden biri olan, finalini izlediğinizde en yakın arkadaşınızdan ayrılmışçasına üzülmenize sebep olan, özellikle canlandırmaları (Biri bir hikaye anlatırken olaydaki kişilerin konuşmasını taklit etmesi, müzikal bölümü, Grease güzellemesi, ünlü dizilerin oyuncuları kılığına girdikleri sahneler vs.) ve uyuşturucu tribi/halüsinasyon sahneleri ile bolca güldüren, buna rağmen nedense çok bilinmeyen bir komedi dizisi. Eğer komedi severseniz ve 70’li yıllara biraz da olsa ilginiz varsa kesinlikle izlemekten pişman olmayacaksınız That 70’s Show’u!

That 70s Show Hakkında az bilinenler: FEZ Foreign Exchange Student (Yabancı Değişim Öğrencisi) kelimelerinden türetilmiş bir isim, Fez’in gerçek ismini ya da hangi ülkeden geldiğini kimse bilmiyor. Kendisi Holllanda dilini konuşabildiğini ve Maya ırkından ataları olmadığını söylemişti zamanında ama bu hangi ülkeye tekabül ediyor biz çıkaramadık. Jeneriğin “Hello Wisconsiiin!” diye bağıran kişi ilk sezonda Steven Hyde’ı canlandıran Danny Masterson iken, ikinci sezonda Cheap Trick grubunun solisti Robin Zander’dır. Dizinin son dört sezon bölümlerinin isimleri dört önemli müzik grubunun şarkı isimlerinden gelmektedir (ki bu bile bir diziyi izlenir kılan bir özellik) 5. Sezon Led Zeppelin, 6. Sezon The Who, 7. Sezon Rolling Stones, 8. Sezon ise Quenn şarkı isimleri kullanılmıştır. Dizinin en çok güldüren sahneleri Eric’in bodrumunda ot içilirken yapılan konuşma sahneleriydi. Hemen her bölümde en az bir kez ot içme sahnesi olsa da dizi boyunca aslında ne içildiği hiç bir zaman gösterilmedi. Bu “Circle”lar özellikle Hyde’ın açıkladığı “komplo teorileri” ile kırıp geçirmektedir. ■

TELEVİZYON

43


Hippi filmleri Hippileri birçok açıdan ele aldık. Komün hayatı ve hippi kuşağını anlatan filmlerden bahsetmessek olmazdı. Biz de hippi filmleri afişlerini karıştırdık.

44 TELEVİZYON


TELEVİZYON

45


46 TELEVİZYON


TELEVİZYON

47


48 TELEVİZYON


TELEVİZYON

49


Kendime en so no’dan askılı dım.

Tiyatrocu anne babanın ilk ve tek çocuğu, İzmirli, kedisever, eski günlükçülerden, rock’n roll düşkünü, miyop gözlü, lenssiz ama bazen gözlüklü, 30 yaşını artık aşmaya başlamış, biraz arıza, biraz unutkan, evli ama çocuksuz ben yani Nilüfer Türkoğlu.

50


on Clandestiı bir elbise al-

“Gündemdeki ‘yasak’ları cesurca ifade ettiğinden Efes Pilsen’in ‘Görmesek de biliriz’ kampanyası beni etkiledi. “

H

ippi Kız ve Popüler Mevzular isimli iki blogum var. Hippi Kız’da daha çok kültür sanata dayalı özgün yazılar yazıyorum. Popüler Mevzular’sa gündemin popüler haberlerini işleyen bir blog. Dergicilik alanında iki sitenin editörlüğünü yaparken bir yandan da bloglarımla haber peşinde koşuyorum. Zevkli aslında ama epey yorucu. Yazmak bu hayatta yapmayı en çok sevdiğim şey olduğu için yazarak ilerliyorum; bazen gerilediğim de oluyor.

WoMEN okurları için önereceğim dekoratif obje kesinlikle daktilo! Artık antika bir objeye dönüşen daktilolar, vintage ruhunu çok iyi yansıtıyor. Nostaljiyi sevenlerin çalışma masasından eksik olmasın!

BLOGGER

51


Önerdiğim: Albüm: Ben biraz ‘eski kafa’lıyım. Miles Davis’ten ‘Kind Of Blue’, Bob Dylan’dan ‘ Bringing it All Back Home’ ve Radiohead’den OK Computer’ mutlaka önereceklerim.

Kitap: Ernesto Sabato - Tünel

Mekan: Urban / Beyoğlu http://www.hippikiz.com http:// www.populermevzular.com

52 BLOGGER


Aksesuar: Çanta

Hippi denince aklıma

özgürlük gelir.

Kombin Önerim Tam da müzik festivallerinin başladığı şu dönemde konserler önümüzde dizi dizi sıralanırken en tercih edilebilir kıyafet elbiseler. Renk renk, çiçek çiçek, kısa uzun fark etmez.

BLOGGER

53


HiNDiSTAN-NEPAL "Yeni Bir Ben" Nazlı Erden

B bir yer...

azı yerler vardır gittikçe gidesiniz gelir. Çünkü keşfedecek o kadar çok şey vardır ki, haftalara hatta aylara sığdıramazsınız. Hindistan da böyle bir yer işte. Her sokağın sonunda başka bir sürprizin sizi beklediği, kimi zaman mucizelere şahit olabileceğiniz, kimi zaman da kalabalığın içinde kaybolmak isteyeceğiniz

Renklerin ve her daim gülen insanların etrafımı sardığı, ağır baharat kokuları içerisinde geçen dopdolu bir iki hafta geçirdim Hindistan’da. Son hafta komşu Nepal’e de uğradık ve Kathmandu’ya tam anlamıyla büyülendik. Hindistan’ı ziyaret etmeyi düşünenlere şimdiden ufak bir tavsiye. Hindistan’da neyi görmek istediğinizi kendinize iyice anlatana kadar tatilinizi başka bir ülkeye seyahat etmekten yana kullanın. Çünkü oraya gitmeden önce kendinizi alışık olduğunuz düzenden, yeme ve temizlik alışkanlıklarından, dünya görüşünden uzaklaştırmalısınız. Tamamen farklı insanlarla, farklı bir din ile ve hoşgörüyle karşılaşacağınızı unutmayın ve başka bir kimliğe dönüşmeye başlamanın keyfini çıkarın!

54 DEVR-İ ALEM


DEVR-İ ALEM

55

Fotoğraflar : Nazlı Erden


Günümüzde bir çok insan hala içindeki hippinin sesini dinleyerek Hindistan ve Nepal sokaklarında dolaşabilmek için bu ülkeleri ziyarete geliyor. Benim için de bir fotoğrafçı olarak bu renk karmaşasını fotoğraflayabilmek büyük önem taşıyordu. Bu hayalle bir Şubat ayı İstanbul’dan yola çıktık. Tıpkı 1960’ların sonlarında yolları İstanbul’dan İran, Afganistan, Pakistan ve sonunda Hindistan’a uzanan hippiler gibi. Tabi onlar “magic bus”larını kullanıyorlardı biz uçağı tercih ettik. Uçaktan indiğimiz anda, ister istemez yaşadığımız kültür şoku bir yana, insanlardan yayılan pozitif enerjiye bir anda kapılıverdik. İlk durağımız, feci trafiği ve Hindistan kültürünü en derinden yaşadığımız Jaipur şehriydi. Rengarenk sarileri içerisindeki kadınlar her şeye rağmen mutlu yaşamanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyorlardı. O topluma ne kadar yabancı olduğumu bilsem de garip bir şekilde onlardan biriymişim gibi hissediyordum. Sanırım Hindistan’ın 1960lı yıllarda Hippileri ülkelerine çeken büyüsü de bu olsa gerek. Bir kaç gün sonra otobüsle Agra’ya geldiğimizde, vakit kaybetmeden muhteşem güzellikteki Tac Mahal’i görmeye gittik. Kapıdan içeri girip karşımızda böylesine devasa bir güzellik gördüğümüzde nefesimiz kesilmişti. Aynı noktada dakikalarca durup tek bir güzel kare yakalayabilmek için beklediğimi hatırlıyorum. Kesinlikle yaşadığımı hissettiğim nadir anlardan biriydi. Delhi’de Gandhi’nin mezarını da ziyaret ettikten sonra, hippilerin asıl uğrak yerlerinden biri olan Nepal’e doğru yola çıktık. Uçakta harika bir Everest manzarasına şahit olduk ve indiğimizde Kathmandu sokakları bizi bekliyordu. Bir anda kendimizi zaman makinesinde bir kaç yüzyıl geriye gitmiş gibi hissetmiştik. 1960’lı yıllarda Amerika’nın içinde olduğu Vietnam Savaşını lanetleyerek, her türlü sınırı ve yetkiyi yok sayan hippiler, özgürlüğü bulmak için Hindistan ve Nepal’e kadar gelerek, içlerindeki sevgiyi tüm dünyaya yaymak istemişlerdi. Kimilerince sadece uyuşturucu bağımlısı, garip giyinen ucubeler olarak adlandırılsalar da tek istedikleri dünyada bir değişimin öncüsü olmaktı. Bunun için farklı kültürlerle tanışmak, barışı ve iyiliği kendi ülkelerine geri götürmek için buralara geldiler. Dünyanın birçok şehri zamanında hippilerin uğrak yerlerinden olmuş ama her zaman Kathmandu ulaşılabilecek en son nokta olarak görülmüştü. Fazla ve kolay elde edilebilir haşhaş miktarının da bu konuda büyük bir etkisi olduğu kesin. Kimilerince tek neden bu gösterilse de aslında böyle olmadığını oraları ziyaret ettiğinizde anlayabiliyorsunuz. ►

56


Dünyadaki on en yüksek dağdan sekizinin bulunduğu Nepal, muhteşem tapınaklarıyla sizi eski bir masalın içine sürüklerken, doğal güzellikleriyle de özgürlüğün o tatlı hissini kanınıza işliyor. Hippilerin ilk geldiklerinde toplandığı Jhochne’ye (Freak Street) geldiğinizde hala bir kaç rastalı, uzun sakallı ve gitar çalan hippiye rastlayabiliyorsunuz. O yıllarda bu sokağın çok hareketli olduğunu tahmin etmek zor değil ama günümüzde de turistlerin halen akın ettiği bir nokta. Ucuz otellerin ve küçük dükkanların bulunduğu sokakta birkaç kez yürüdüğünüzde etrafta sürekli çalan Nepal müziklerinin de etkisiyle o havaya girmeniz pek de uzun sürmüyor. Eğer etnik kıyafet ve aksesuarlara düşkünseniz cennettesiniz demektir. Çünkü biraz pazarlık da yaparak o kadar ucuza alabileceğiniz şeyler var ki insan kendini kaybedebiliyor. Türk parasına çevirdiğinizde on-on beş liraya bir torba dolusu eşya aldığımı hatırlıyorum. O yüzden meraklı olanların ve gitmek isteyenlerin aklında olsun Freak Street tam size göre! Nepal’den tekrar Hindistan’a döndüğümüzde bu sefer durağımız ölüm ve yeniden doğuşun şehri Varanasiydi. Sabah beşte kalkıp güneşin doğuşunda yapılan ayine katılmak için Ganj Nehri kıyısına gittik. Kadınlar, erkekler hepsi bir arada nehire girip arınmak için hazırlanıyorlardı. Ben de kimseyi rahatsız etmeden bir köşeden fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Güneş ufuktan yavaş yavaş yükselmeye başlayınca, çalan müzik ve söyledikleri ayinler bir anda canlandı ve tüylerimi diken diken eden o muhteşem manzarayla baş başa kaldım. Güneşin ne kadar güçlü bir etkiye sahip olduğunu hayatımda ilk defa deneyimliyordum. Bir yanda meditasyon yapan hindular, diğer yanda aşramda yoga yapan yogiler, Ganj’a gelerek ölmeyi bekleyen "sadhular" ve birkaç metre ileriden beyaz bir dumanla gelen o keskin ölü kokusu... Hayatı farklı bir açıdan görmemi sağlayan en önemli anlarımdan biriydi diyebilirim. Belki çok büyük bir laf olacak ama o günden sonra ben aynı ben olmayacaktım. Artık yaşadığım küçük ve değersiz problemler beni etkileyemeyecekti ve yaşadığım her günü bana verilen bir hediye olarak kabul edecektim. ►

DEVR-İ ALEM

57


Ayinin ardından beyaz dumanların yükseldiği, ölülerin yakıldığı alana doğru ilerledik. Tam o sırada bir babanın oğulları tarafından ateşe verildiğine şahit oldum. Ailenin kadınları fazla duygusal tepkiler verebileceğinden dolayı uzakta bekletiliyorlardı. Pek fazla izleyemeden yolumuza devam ettik. Sadece tek bir kare fotoğraf alabildim. Seyahatin son günü hayatımın en etkileyici anlarından biriydi. Döndüğüme üzülüyordum ama bir gün geri geleceğimi de biliyordum. Tüm seyahat hakkında bir kitap kadar yazı yazabilecek bilgi ve düşünceyle dolmuştum. O günlerden geriye şimdi sadece çektiğim fotoğraflar var ama yaşadığım duygular sanki hala taze. Özgürlüğün, aşkın, müziğin ve mutluluğun eski temsilcileri belki artık yok ama o ruh hala içimizde. O yüzden barış, sevgi ve kardeşlik adına farklı kültürlere duyduğumuz hoşgörünün hiç ölmemesi tek dileğimiz. Yolu Hindistan’a ya da Nepal’e düşeceklere küçük bir öneri, yeniliklere her zaman açık olun ve sadece yaşadığınız anın keyfini çıkarın. İyi yolculuklar. ■

HİNDİSTAN Başkent Para Birimi Resmi Dil İngilizce

58 DEVR-İ ALEM

Yeni Delhi Hint Rupisi Hintçe,

NEPAL Başkent Para Birimi Resmi Dil Sanskritçe

Katmandu Nepal Rupisi Nepalce-


DEVR-İ ALEM

59


Bayatlamayan

3-2-1 Poğaçası

Hayat Cafe Tarifleri

60

MUTFAK


B

u nefis poğaça, 3-2-1 adını içindeki 3 paket kabartma tozundan alıyor. 3 paket kabartma tozu, asla sizi korkutmasın yerken bu hiç hissedilmiyor.

Çok lezzetli olduğu kadar, geç bayatlayan, yumuşacık poğaçalar yapmak isterseniz doğru tariftesiniz. 3-2-1 POĞAÇASI İÇİN MALZEMELER: ● 3 Paket kabartma tozu ● 2 Su bardağı yoğurt ● 1 Su bardağı sıvıyağ ● 1 Tatlı kaşığı tuz ● Aldığı kadar un İÇ MALZEMESİ: ● 250 gr kıyma ● 2-3 Yemek kaşığı sıvıyağ ● 1 Orta boy kuru soğan ● Tuz, karabiber ● 1 Avuç iri çekilmiş ceviz ● 1 Tutam maydanoz ● Üzeri için yeteri kadar galeta unu POĞAÇANIN HAZIRLANIŞI: 1) Un hariç hamur için gerekli malzemeler bir kapta karıştırılır. 2) Azar azar un ilavesiyle hafif ele yapışan bir hamur yoğurulur 3) Hamurun üzeri bir bezle kapatılıp yarım saat dinlenmeye bırakılır ve bu sırada iç malzemesi hazırlanır. 4) Soğan minik minik doğranır ve yağda sarartılır. 5) Kıyma da ilave edilerek suyunu çekene kadar pişirilir ve 5 dakika kıyma kavrulur. 6) Kavrulan kıymaya maydanoz, ceviz, tuz ve karabiber ilavesi yapılır, karıştırılır ve soğumaya bırakılır. 7) Hamurdan limon büyüklüğünden parçalar kopartılır ve elle açılarak iç malzemesinden bir miktar konur. Hamur kapatılır, yuvarlanarak şekil verildikten sonra galeta ununa bulanır ve yağlı kağıt serilmiş tepsiye yerleştirilerek, önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzeri kızarana kadar pişirilir. Afiyet olsun...

MUTFAK

61


Hintpare

Zeymuran Cafe tarifleri

62

MUTFAK


H

indistan’a mı gideceğiz Hintpare yemek için? Gerek yok öyle çok uzaklara gitmeye; WoMEN Dergisinin Temmuz sayısına bakın yeter. Hintpare tarifi işte bu sayıda sizlerle! MALZEMELER: ● 250 gram margarin ● Yarım çay bardağı irmik ● Yarım çay bardağı sıvı yağ ● Yarım çay bardağı pudra şekeri ● 1 Su bardağı hindistan cevizi ● Aldığı kadar un ● 1 Paket kabartma tozu ● 1 Paket vanilya ● 2 Yumurta (Birinin sarısı üzerine) YAPILIŞI: 1) Oda sıcaklığında margarin, pudra şekeri, yumurta, sıvı yağ, irmik, hindistan cevizi bir kaba konularak karıştırılır. 2) Kabartma tozu, vanilya ve yavaş yavaş un eklenerek yumuşak bir hamur elde edilir. 3) Hamurdan ceviz büyüklüğünde toplar yapılır

4) Bu toplar elimizle ovalleştirilir 5) Çatalla çizik atılır. 6) Üzerlerine yumurta sarısı sürülür. 7) Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirilir. 8) Tatlının ilk sıcaklığı geçince soğuk şerbet dökülür. ŞERBETİ: ● 3,5 Su bardağı şeker ● 3,5 Su bardağı su ● 1-2 Damla limon suyu YAPILIŞI: 1) Tencereye şeker koyulur. 2) Üzerine su eklenir. 3) 10 dakika kaynatılır. 4) İnmesine yakın limon suyu damlatılır. 5) 5 dakika daha kaynatılıp ocaktan alınır. Afiyet olsun...

MUTFAK

63


Hasan Ali Toptaş

Okumak

İsmail Sertaç Yılmaz Bir yerlere doğru ray koymak elimde olsaydı, bir yerleri deniz ile doldurmak avuçlarımla yeterli olabilseydi yahut bir dağ yaratacak kadar zıplayışım olabilseydi, bu kesinlikle Hasan Ali Toptaş'ın yazmakta olan ruhuna olurdu. Yeryüzünde -ki bu sözgelimi bana kalırsa- kendimi yalnız hissedemediğim yerlerden biri Hasan Ali Toptaş kitapları. ' Evet, ben kitapları tek tek yazmayacağım, evet ben kitaplarda geçen cümlelerle bir şeyler aktarmayacağım sizlere, ben size, Hasan Ali Toptaş'ı okumak olmanın ne demek olduğunu anlatacağım. ' Eğer yalnızlık bir beden bulabilseydi; bu, Türkiye'de Hasan Ali Toptaş olurdu, duvarların içinde mutlu, sessizliğe haykırabilen başka kaç kişi kaldı ki. Tam vücut hali değilse de yalnızlığın, eli, ayağı, belki bir gözü, belki de yalnızlığın ellerinden bir serçe parmak bile olabilir ama inanıyorum ki, Hasan Ali Toptaş yalnızlığın bir uzvu. Uzun uzun anlatmak istiyorum bir yandan da kısası yakışır diyorum içimden. Bir şey daha ekleyeyim, (Sigaramı yakıyorum) Hangi dilde yazıyorsa olsaydı Hasan Ali Toptaş, o dil anadilim olsun isterdim. (Sigaramı üfledim) Ama belki de Hasan Ali Toptaş her milletten insanın dilinde yazıyordur. Kim bilir. Ne yaşamışsa vakti zamanında, ne üzmüşse, ne hislendirmişse zamanında iyi ki, iyi ki gerçekleşmişler. Oturup rakı içmek istediğim, oturmasam da; bunu arzulatabilmesiyle de yeterli olabilen, iyi ki iyi ki 'var' diyebildiğim bir hiçlikle kucaklamakta olduğum Hasan Ali Toptaş'a selamlar. İskeletsiz bir yazı, kıyısız cümleler yazdım. Böylesi yakışırdı. ■

64


onun çeviri yazısından aktarıyorum: "Merhaba, sizi yepyeni bir cihazla tanıştıracağız. Biyooptik bilgi merkezi olarak tasarlanan bu ürünün marka adı: KİTAP. KİTAP teknolojide devrimci bir çağ başlatan yeni bir buluş. Kablo yok, elektrik devresi yok, pil yok, hiçbir bağlantı yok. Küçük ve taşıması kolay olan KİTAP her zaman, her yerde kullanılabilir. Onun şarj edilmesi, fişe takılması gerekmez. KİTAP asla çökmez. KİTAP “yeniden başlatma” ihtiyacı duymaz. Muhteşem özelliklerinin keyfini çıkarmak için kapağını açmanız yeterli. Bu kadar basit çalışır. KİTAP sıralı sayfa numaralarıyla üretilir ve her biri binlerce bitlik bilgiyi içinde barındırabilir. Her sayfa optik olarak taranır ve bilgileri doğrudan beyninize kaydeder. Tek bir parmak dokunuşu ile sonraki sayfaya geçebilirsiniz. Sayfaları bir arada tutan bir aygıtı vardır: “Cilt”. Böylece sayfalar sırasıyla tutulur. Sağlam kâğıt teknolojisi sayesinde üreticiler sayfanın her iki tarafını da kullanabilir. Bu da bilgiyi ikiye katlar ve maliyetleri düşürür. Birçok KİTAP işlevsel bir “içindekiler” sayfası içerir. Böylece aradığınız bilginin tam nerede olduğunu bilirsiniz, bilgiyi anında bulursunuz. İsteğe bağlı bir de aksesuarımız var: “Ayraç”. Bu aksesuarla KİTAP son oturumda bıraktığınız sayfadan açılır, KİTAP kapalı olsa bile! Ayraçlar uluslararası standartlara uygundur, yani tek bir ayracı farklı üreticilerin ürünlerinde kullanabilirsiniz. Dahası, birden fazla ayraç tek bir kitap içinde kullanılabilir, kullanıcı isterse farklı arama sonuçlarını tek bir yerde kaydedebilir. İsterseniz KİTAP içindeki yazıların yanına kişisel notlarınızı alabilirsiniz. Bunun için basit bir programlama aracı kullanıyoruz: “Kalem”. İsterseniz ellerinizi kullanmayabilirsiniz: “Rahle”. Kitap rahleye konduğunda ellerinizi kullanmadan da kolayca okuyabilirsiniz. Sayfayı çevirmek için tek bir parmak hareketi yeterlidir. KİTAP çevre dostu bir üründür, çünkü yalnızca yüzde 100 geri dönüşümlü olan malzemelerden üretilir. Taşınabilir, dayanıklı ve bütçenize uygun olan KİTAP yeni bir eğlence dalgasının müjdesini veriyor. Dünyayı anlamanın yöntemini değiştirecek yeniçağa hoş geldiniz! KİTAP çağına hoş geldiniz!" Bu cümleleri okuduktan sonra insanın kitap okuyası gelmiyor mu? Size soruyorum Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Siirt, Sinop, Sivas, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Şanlıurfa, Uşak, Van, Yozgat, Zonguldak, Aksaray, Bayburt, Karaman, Kırıkkale, Batman, Şırnak, Bartın, Ardahan, Iğdır, Yalova, Karabük, Kilis, Osmaniye, Düzce. *** Bu yazıyı belki birkaç kişi okuyacakken bütün illerimize seslenmem, yazımda 81 ile de yer vermem ülkemi çok sevmemden mi kaynaklanıyor acaba? Yoksa... Az sonra sevgili seyirciler!..

Engin Ergin

dana, Adıyaman, Afyonkarahisar merhaba! Kitap okuduğunuzu biliyorum. Nasıl mı? İşte onu sormayın. Cumhuriyet Kitapları benim kitap okuduğumu bilebiliyorsa ben de sizin kitap okuduğunuzu bilebilirim. İddialı bir söz olduğunun farkındayım ve yineliyorum Ağrı ve Amasya'nın huzurunda: Kitap okuduğunuzu biliyorum. Ankara Kitap Fuarı'na gittiğimde Cumhuriyet Kitapları'ndan çıkan bir kitap aldım. Yayınevinin torbası gazete dizgisinde tasarlanmış ve manşet olarak da "Kitap Okuduğunuzu Biliyoruz" sözü tercih edilmiş. Ankara, Antalya, Artvin, Aydın gerçekten de iddialı bir söz değil mi? Bu sayıda kitap üzerine yazmak istedim. Araştırmalara göre Türkiye'de ortalama altı kişiye bir kitap düştüğü söyleniyor. Bu sayının satış üzerinden belirlendiğini düşünürsek kitap okumak adına Türkiye'de vahim bir durumu yaşıyor muyuz? Balıkesir, Bilecik, Bingöl, Bitlis ne dersiniz? Türkiye'de insanlar rahat yaşayabilecek paraya sahip değiller. Bu haldeyken bir kitaba yirmi otuz lira vermek zor. Yirmi otuz liraya baktığımızda ülkemizde kitaba para yatırmak biraz da lüks yaşamak anlamına geliyor. Açıyı böyle aldığımızda memleketimin insanının kitaba ilgisini "her altı kişiye bir kitap" olarak göremiyorum. Bolu, Burdur, Bursa da bilir ki bizim ülke insanı paylaşımcıdır, elindeki kitabı da paylaşır. Yani Çanakkale şahidim olsun, yalnızca satışlara göre bakmayıp paylaşılan kitapları da göz önünde bulundurmalıyız. Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır organize kitap paylaşım mekânı olan kütüphaneleri unuttuğumu sansalar da Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum sözün kütüphanelere geldiğini bilirler. Şehir kütüphanesini hiç kullanmadım; ama üniversite kütüphanelerinde müthiş bir kitap dolaşımı var. Özellikle popüler kitapları serbest zamanda raflarda bulmak neredeyse imkânsız. Eskişehir, Gaziantep şunu demek istiyorum ki satış sayılarına bağlı olarak yapılan tespitler gerçeği yansıtmıyor. Araştırma sonuçları kadar karanlık değil Türkiye'nin kitap okuma eğilimi Giresun, Gümüşhane. Hakkâri, Hatay, Isparta ne yazık ki bir başka gerçek üzüyor beni: Türkiye'nin batısı ne kadar aydınlıksa doğusu o kadar karanlık. Batı insanı ne kadar kitap okuyorsa doğu insanı kitaba o kadar uzak. *** Mersin, İstanbul, İzmir, Kars hadi yazının yönünü biraz değiştirelim. Kastamonu, Kayseri size bir "şey"den bahsedeceğim şimdi. Belki Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli biliyorlardır. İspanya'dan dünyaya yayılan bir video vardı. Bu paylaşımda bir adam bir kitapla birlikte kamera karşısına geçmişti ve kitabı anlatmıştı. Türkiye'de de konuşulanların Türkçe çevirisi birkaç yazar tarafından gazete köşelerinde kullanılmıştı. Cumhuriyet gazetesinden Deniz Kavukçuoğlu da yazısında (23 Mayıs 2011) bu tanıtımdan bahsetmişti,

KÖŞE YAZARI

A

KİTAP OKUDUĞUNUZU BİLİYORUM!


66


67


68


69


70


71


72


73


74


75


Dr. Cem Keçe www.cemkece.com

Tükenmişlik Sendromu “Kendinizi sürekli yorgun, halsiz, bitkin ve tükenmiş mi hissediyorsunuz?”, “Artık canınız sevişmek veya seks yapmak istemiyor mu?”, “Yaşam enerjinizin hızla tükendiğini mi fark ettiniz?”, “Belli bir nedeni olmaksızın kendinizi huzursuz, sabırsız ve mutsuz mu hissediyorsunuz?”, “Üzerinizde çok yoğun bir baskı olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

T

üm bu sorulara “Evet!” yanıtı veriyorsanız tükenmişlik sendromu yaşıyor olabilirsiniz… Kendini tekrarlayan mesleklerde oldukça sık rastlanan tükenmişlik sendromu, daha çok yoğun çalışan, az dinlenen, tüm yaşam enerjisini iş hayatına aktaran, başka alanlarda duygusal ve bedensel beslenmeyi göz ardı eden, sosyal yaşamı güçlü olmayan, kendine vakit ayırmayan, aşırı hırslı ve başarı odaklı kişilerde görülen oldukça rahatsız edici bir durumdur. İş kaybından aile içi ilişki sorunlarına, psikosomatik hastalıklardan alkol, madde veya sigara kullanımına, uykusuzluk ve depresyon gibi ruhsal hastalıklardan cinsel sorunlara kadar uzanan çok çeşitli ciddi durumlara zemin hazırlayan tükenmişlik sendromu; (1) yaşam enerjisinde azalma, yorgunluk ve bitkinlik, (2) cinsel isteksizlik, (3) unutkanlık, dikkat eksikliği, algılama eksikliği, öğrenme ve ezberleme zorlukları gibi konsantrasyon ve motivasyon eksiklikleri, (4) diğerlerine karşı negatif tutum takınma, (5) aktif olarak diğerlerinden geri çekilme ve yalnızlaşma, (6) işe geç gelme veya işi bırakma, (7) hayal kırıklığı ve ümitsizlik, (8) tahammülsüzlük, kronik sinirlilik hali ve çabuk öfkelenme, (9) huzursuzluk, umursamazlık ve sabırsızlık, (10) yetersizlik ve değersizlik algısı, (11) boşluk ve anlamsızlık hissi, (12) baş, boyun, bel ve sırt ağrıları gibi psikosomatik belirtiler ile kendini gösterebiliyor. TÜKENMİŞLİK SENDROMU, YAŞAM ENERJİSİNDE TÜKENME HALİDİR! “Yaşam enerjisinde tükenme hâli” olarak tanımlanabilen tükenmişlik sendromu; insanın tüm yaşamına yayılabilen ruhsal ve duygusal bir durumdur. İnsanın doğasına uygun yaşamayı reddedip, çok büyük idealler ve hedeflerle temel insani ihtiyaçları arasında sıkışıp kaldığında, kendine, ruhuna ve bedenine kötü davrandığında veya bir şekilde kendine yalan söylediği durumlarda ortaya çıkabiliyor. SIKLIKLA DEPRESYONLA KARIŞTIRILIYOR… Ruhsal bir bozukluk veya bir hastalık olarak görülmemesi gereken tükenmişlik sendromu, sıklıkla depresyonla karıştırılıyor. Ancak depresyondan farklı olarak tükenmişlik sendromunda kişi yaşadığı ortamdan uzaklaşıp farklı bir ortama geçtiğinde duygulanımı kolaylıkla değişebiliyor ve sıkıntıya düşen yaşamsal fonksiyonları normale dönebiliyor. ► ►

76


HAYATLA KAVGA ETMEYİN, KEYİFLE YAŞAYIN… Tükenmişlik sendromuna yakalanmamak için kişi kendisine ve yaşamına pozitif bakmalı, öncelikle ruhunu beslemeli, stres oluşturan durumlardan uzaklaşmalı ve her ne yapıyorsa yapsın yaşamdan keyif almayı öncelikli olarak görmelidir. Sevilmek, değerli olmak, önemsenmek, dinlenmek, spor yapmak, seyahat etmek ve hafta sonu tatili gibi değişiklikler yapmak, dostlarla keyifli vakitler geçirmek, sevişmek, düzenli beslenmek, destekleyici vitaminler kullanmak gibi ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını karşılamayı kişi asla ihmal etmeden, yaşamla kavga halinde olmadan, sosyal ilişkilerini canlı tutmalı ve hayatını keyifle yaşamalıdır. Ayrıca kişi kendi hayatına dışarıdan bakmayı öğrenmeli, yaptıklarının hangilerini eleyebileceğine ve hangi işleri devredebileceğine karar vermelidir. “Ne kadar az insan, ne kadar az eşya o kadar huzur ve mutluluk!” felsefesiyle kişi yüklerinden kurtulmalı, hem kendisinden hem de başkalarından olan beklentilerini en aza indirmelidir. Bunların işe yaramaması durumunda kişi psikoterapiye başvurulabilir. ■

“Geçmiş olan dünden hiç yâd etme, yarın da gelmemişken feryat etme, düşünme geleceği de geçmişi de, şimdi şen ol da yaşamı berbat etme…” Ömer Hayyam

77


Gülcan Çengel ile Kahve Molası

POPÜLARİTE VE NEDENLERİ 78


Pop kültürü globalleşen dünyanın kültür adı. Her milletin ve yörenin binlerce yılda oluşturduğu birikimleri yıkıp atan ve yerine kendi değerlerini koyan sistemin ürünü. Özetle pop kültürü için toplu halde yaşanan bir dayanağı ve tabanı olmayan, medya tarafından yönlendirilen kültür de diyebiliriz. Lümpen tavır: Lümpen; Toplumsal bilinci olmayan insanlara verilen isim. Başka anlamlarda da kullanılabilir, mesela “kendi toplumsal kimliklerinin ve rollerinin farkında olmayarak, başka kültürlere özenen kişiler” şeklinde. Popülarite, halk tarafından sevilme, tutulma, ünlü olma, iyi tanınma, onaylanma, bir nesne veya kültürsel bir çalışmanın yoğun ilgi görmesi sonucunda ortaya çıkan bir olgu vs.dir. Çevredeki insanlar tarafından hep bir rağbet görme ve revaçta olma çabasıdır. Kişinin özünde bağımlılık yaratır ve ilgi çekmek için kişi her daim uydurmasyona, olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek göz önünde olmaya çabalar. Kavramları bambaşka vurgular ve de kurgular popülarite merakı olan kişiler. Sağlıksız bir davranış olan bu tutum kişiyi bazı komplekslerinden dolayı “Küçük dağları ben yarattım” havasına iter. Popülaritesini yitirmeye başladığında da kendisinin dahi inanmadığı fikirler öne sürerek yine popüler olma çabasına girer. Bu bir kısır döngüdür. Ta ki kişi popülerlik sevdasından vazgeçene kadar devam eder.

Popüler olma sevdası nereden geliyor? Medyanın bu konuda olumsuz etkileri nelerdir? Kitle iletişim araçlarının bilgilendirmek, haber vermek, mal ve hizmet tanıtımı yapmak ve eğlendirmek olmak üzere dört büyük temel işlevi vardır. Ancak günümüzde, eğlenme ve tüketme olmak üzere temel iki işlevi kalmıştır. Başka bir değişle, eğlendirerek tüketmeye azmettirmek önde gelen işlevi olmuştur. Bu da pop kültürünün başlıca nedenleridir. • Televizyon: TV bu konuda büyük bir etkendir. Bazı olumsuz programlar, magazin içeren tüm yayınlar (kimi diziler, vs.) özellikle gençlerin yozlaşmasına neden olmaktadır. Gençleri olumsuz yönde etkileyen bir başka boyutta reklamlardır. Reklamların dili, görsel malzemeleri, tüketime yönelik kışkırtıcılığı ile gençlerimiz zihinsel olarak etkilenmektedir. Birçok kişinin (çocuk, ergen, genç, yetişkin) insanın sahip olduklarından yahut kimliğinden tatmin olmamasına yöneliktir. Yararlı bir yayın organı olacağı yerde TV genel olarak manipülasyona yol açmaktadır. • İnternet: İnternetin de çocuklar, gençler ve yetişkinler üzerinde negatif etkileri mevcuttur. İnternet ilk kullanılmaya başladığı dönemlerde bilgi paylaşımı için bir çığır olarak algılanırken fazlasının psiko – sosyal sorunlar yaşatacağına kimse ihtimal veremezdi. Ama şimdi görüyoruz ki uzun süre bilgisayar başında kalınca sosyalleşme anlamında sorunlar yaşanıyor. • Görsel ve Yazılı basın: Günümüzde bilgi vermek ve haber yaymanın haricinde artık ticari amaçlar güden görsel ve yazılı basınında kötü etkenleri hiç şüphesiz ki ciddi boyutlardadır. Her gazetenin içinde mutlaka yer almış olan iç sayfa ve arka sayfa güzelleri toplumun ahlaki genetik yapısını bozmaya çoktan başlamıştır. Kadınların çoğu alanda bir tema olarak kullanılması toplumun kadına bakışında olumsuzluk yarattığı gerçeği de yadsınamaz.

Peki, yapılması gereken nedir? Bu yaygın kültürü destekleyen ve sürdüren her türlü oluşumun yön değiştirmesi ile ancak popüler kültürün negatif etkilerini giderebiliriz. Günlük yaşantımıza akseden her bir yayın organı (TV, İnternet, Görsel ve Yazılı basın) daha eğitici ve öğretici boyutlara taşınmalı, yozlaştırıcı bir yönü varsa yayınına izin verilmemelidir. Çünkü değişmeyecek olan bir gerçek vardır ki o da, bilinçli toplumun sağlam bir eğitimle ve bilinçli hazırlanıp sunulan yayınlarla oluşturulacağıdır. ■ Mutlu bir ay olsun. Yaşam Koçu Gülcan Çengel

79


İlhan Doğan ile Riccon Teknikleri Riccon İlhan Doğan

B

www.ricconakademi.com

Bilinçaltı Temizleme

ilinçaltı adeta derin bir okyanustur ve bilinçaltındakilerin açığa çıkması acı ve mutsuzluk verir. Eğer kişi vazgeçmeden bütün bu olumsuz duyguları serbest bırakıp özgürleşebilirse bilinçaltı temizlenir. Fakat genellikle bu olumsuz duyguları serbest bırakmak cesaret gerektirdiğinden bastırmayı tercih ederiz. Ne zamanki bilinçaltındaki duygular bizi rahatsız etmeye başlar, ancak o zaman çözümü ararız. Tabii ki yine bilinçaltına bakmayı ihmal eder, çözümü dışarılarda ararız. Beynimiz de kocaman bir disket var. Orada istediğimiz ve istemediğimiz tüm bilgiler kayıtlıdır. Güçlü yanlarımız pozitif, zayıf yanlarımız negatiftir. Körelmiş yanlarımız ise işlenmemiş. Mimik okuyan bir insan, konuşma arkadaşının gözlerini kapatarak onun 6 yaşından itibaren 18 yaşına kadar gelen yılları sayar. Hangi yaşta negatif bir olay yaşamış ise orada mimikleri güçlü olarak yansır. Bunlar ölüm, kaza, şansızlık ve felaketlerdir. Mimiği okuyan insan hangi yaşta hangi olayı yaşadığını kesinlikle bilir. Ona “12 Yaşında ne oldu? “ diye sorar. O da, o yaşta başından geçenleri sıralar. Sonra da güzel telkinler vererek, 3 gün boyunca tekrarlamasını ister. Ü3 gün sonra bilinçaltında temizlenme olur. a) b) c)

Mimik okuyan kişi o yaşı mimiklerinden okur Konuşma arkadaşı bundan dolayı inanır. Bakış açısını telkin ile değiştirir. ►

80


(“Sedona Yöntemi” yani duyguları serbest bırakma yöntemi kitap tavsiyesi: Sedona Yöntemi İle Serbest Bırakmanın Mucizesi - Hale Dwoskin) Ancak bu yöntemleri öğrenme ve uygulamaya başlamadan önce ve hatta hemen şimdi yapabileceğimiz bir şey var. Kendimizle konuşmak... Kendimizle konuşmak için zaman ayırmak ve kendimizle konuşmalarımızda dilimizi düzeltmek. Ona ne kadar güçlü, ne kadar değerli, ne kadar eşsiz olduğunu söylemek. Bu konuşmalara kısaca olumlamalar deniyor. ● Bilinçaltında zaman kavramı yok, her şey ŞİMDİ'de. ● Bilinçaltı emirlere uymayı seviyor. Nasıl bir BEN, nasıl bir HAYAT istiyorsak bilinçaltına şimdiki zaman kipi ile söylememiz gerekiyor. Ancak, istemediklerimizden hiç söz etmemekte fayda var. Çünkü bilinçaltının dilbilgisi iyi değil, olumsuzluk eklerini hiç anlamıyor. "Geç kalmak istemiyorum" dediğinizde "geç kalmak" tan sonrasını duymuyor ve geç kalmanız için elinden geleni yapıyor, hiç şüpheniz olmasın. ■

81


Efsanevi festival Woodstock “Woodstock’ın barışçıllığını ve çok, çok, çok iyi müziğini sevdim. İyi müzik’ten kastım hakiki müzik, çok uzun zamandır hasretle bu müziği bekleyen insanlar vardı. İnsanlar çamurda yattılar, yağmurda ıslandılar, şuna maruz kaldılar, buna maruz kaldılar, ama neticede galip geldiler. Bence başarılı bir festivaldi... İnsanlar sokak çetelerinden, militan gruplardan, Başkan’ın palavralarından usandılar... Başka türlü bir şey, başka bir yön, başka bir istikamet arıyorlar. Ve doğru kulvarda koştuklarını, doğru şarkıyı söylediklerini biliyorlar... Fakat, nereden çıktı bu insanlar’?” Jimi Hendrix

Yeşim Özbirinci

H

ippilerin işlendiği bir sayıda efsanevi Woodstock'tan bahsetmemek elbette olmazdı. Bu festivalle ilgili makaleleri okuyup, filmleri izledikten sonra büyüsüne kapılmadan hayatına devam edemiyor insan. Özellikle 69 Woodstock'taki insanların hikayelerini okuduktan sonra... Sanırım insanların başına bir daha böyle bir olay gelmez. Çünkü orada olan tüm insanlığın tek bir ruha dönüşmesiydi. Şimdi ise insanlar ruhlarını çoktan kaybettiler. Woodstock'a doğru... Efsanevi Woodstock'un doğuşu için biraz daha geriye gidelim. John Roberts Wall Street'te bir aracı kurumda broker'lık yapıyordu. Joel Rosenman ise çiçeği burnunda bir avukattı. New York'ta mutena semti Huntington'daki golf sahasında tanıştılar. Bu tanışma ardından o kadar samimi olduklar ki aynı evi paylaş-

82

maya başladılar. John, 23 yaşındaydı ve ünlü bir ecza firmasının kurucusu olan dedesinden 250 bin dolar miras kalmıştı. Joel ise 25 yaşında ve tanınmış bir hukukçunun oğluydu. İki kafadar kendi işlerini boşlayıp TV kanallarına komedi dizileri yazmaya koyduldular. İlk projeleri, sınırsız sermayeye sahip iki mankafanın maceralarıydı. Mart 1967’de, Wall Street Journal ve New York Times’a bir ilan verdiler: "Sınırsız sermayeye sahip genç işadamları parlak fıkirler arıyor..." Adres gösterdikleri posta kutusuna gönderilen cevabi mektupların sayısı 7000’di. Aslında ilandaki tarif tıpatıp olmasa da kendilerine uyuyordu. 1968 kışıydı; Roberts ve Rosenman’ın gazete ilanıyla aradıkları parlak fikir, Manhattan’daki Capitol Records binasında fılizleniyordu. Capitol’ün "company freak"i Artie Kornfeld, gündelik mesaisindeydi. Ayaklarını ►


masasına uzatmış, marijuana’sını tüttürüyor, kafasında tilkileri dolaştırıyordu ki içeri Mike Lang girdi. Yanında menejerliğini yaptığı Diesel adlı grup vardı. Bir çift kağıtlının himmetiyle hemen kaynaştılar. Mike Lang, yoksul görünmeyi beceren varlıklı bir gençti, liseden terkti, Florida’da bir underground gazete çıkarmış, daha sonra New York’a yerleşip rock gruplarının menejerliğine soyunmuştu. 23 yaşındaydı. Artie Kornfeld ise 25’indeydi, meteliğe kurşun atıyordu. Bir gece Kornfeld’in evinde oturmuş "Sarı Kolombiya"nın keyfini sürerken, Mike Lang ne zamandır kafasında gezinen fikri Kornfeld’e açtı. Bir kayıt stüdyosu kurmayı düşündüğünü, bu stüdyonun Woodstock’ta olmasını istediğini çünkü Bob Dylan, Van Morrison, Janis Joplin, Blood Sweat and Tears gibi rock’ın kalburüstü isimlerinin Woodstock’u kendilerine mekan tuttuklarını anlattı. Fikir, Kornfeld’in de aklına yattı, geriye üç nal ve bir at bulmak kalmıştı.

bir arazi kiralandı ve faaliyet başladı. Bütün ihtiyaçlar için para vardı, hem de bol miktarda. Mike Lang artık Porche’ye terfı etmişti. Düzgün kılığı, efendi görünüşü ve dilbazlığı sayesinde Wallkill kasabasının belediye meclisinin gönlünü kazanmıştı. Wallkill sakinleri, kasabalarının bir "sanat fuarı"na sahne olacağını düşünüyorlardı. Festivalin resmi adı "Woodstock Müzik ve Sanat Panayırı’ydı. Uyuşturucu meselesiyle ilgili soruları, şüpheleri, Lang ustalıkla savuşturmuştu. "Sayın baylar, bayanlar, bildiğiniz gibi uyuşturucu maddeler yasadışıdır. Bizim düzenlediğimiz festivale katılacak insanların yasadışı faaliyetlerle herhangi bir biçimde ilişkili olabilecekleri düşünülemez." Gelgelelim, o ana kadar kimsenin aklına gelmeyen, belediye meclisi üyelerinden birinin aklına gelmişti: "Peki, kanalizasyon konusunda ne gibi önlemler aldınız?" Mike Lang kem demiş, küm demiş, lafı boğuntuya getirmişti. En azından öyle sanmıştı.

Lang ve Kornfeld, "Challenge International Ltd."in kapısını çaldılar. Golf oynarken tanışan Roberts ve Rosenman artık iş ortağıydı. "Voli" için her şey hazırdı, o tek "nal" hariç. Kornfeld’in, stüdyo projesi Roberts ve Rosenman’a cazip gelmedi ama, laf arasında geçen "Stüdyonun promosyonu için Bob Dylan’ın konser vereceği bir basın toptantısı" ne zamandır aradıkları parlak fikre ilham kaynağı oldu. "Neden stüdyoyu boşverip dev bir konser düzenlemiyoruz? Büyük voli vururuz." Birkaç gün sonra, Kornfeld’in Capitol Records’daki odasında buluştular. Duvarda Frank Sinatra’nın çerçevelenmiş resmi, pikapta sitar, yere bağdaş kurup oturdular, "strateji"yi planlamaya koyuldular. Woodstock, bir alamet-i farika, bir "marka" haline getirilecek ve bu müseccel marka, festivalin lokomotifi olacak, bir arsa alınacak, oraya bir stüdyoya kurulacak, "Woodstock İşletmeleri", ayrıca "Woodstock Plakları" ve "Woodstock Yayınları" olarak faaliyet gösterecekti. Bu ilk toplantıda alınan karara göre, "Woodstock Ventures"ın kuruluş sermayesi olan 150 bin doları Roberts ve Rosenman koyacak, çeşitli masrafları karşılamak için biletler çok önceden satışa çıkarılacak; müzisyenlerle anlaşmak, festivali planlamak, tanıtımını yapmak ve gerçekleştirmek Kornfeld’le Lang’a düşecek, kâr yarı yarıya bölüşülecekti. Festival için 200 bin dolarlık bir masraf öngorülüyordu ve eğer 75 bin kişi gelecek olursa, adambaşı 6 dolardan, 450 bin dolar demekti, "temizinden bir 250 bin kafa da Woodstock Ventures’a kalacak"tı. Woodstock festivali, 15 Ağustos cuma günü başlayacak ve 17’sine pazar gecesine kadar kesintisiz sürecekti.

Kuzey yarım küre haziran başında piyasaya çıkan "rock operasını, "Tommy"yi konuşuyordu. Woodstock’çular da Who’nun menejerinin peşine düşmüşlerdi. Who onlar için çok önemliydi, ama vazgeçemeyecekleri tek isim Hendrix’ti: "Jimi o yaz Kaliforniya’daki bir konserde 150 bin dolar almıştı, menejeri bizden de aynı parayı istiyordu. Bizim tavanımız ise 15 bindi ve Woodstock’un lokomotifi Jimi’den başkası olamazdı. Sonunda 32 bin dolara anlaştık. Diğer müzisyenlere de ‘Jimi iki kere sahne alacak" dedik. Halbuki bir kere çıkacak, festival onunla kapanacaktı, ama eğer böyle demeseydik Jefferson Airplane 12 bin dolara razı olmazdı..." Lang’ın Woodstock’a getiremediği tek idolü Dylan’dı: "Araya yakın bir arkadaşını koydum, beraber evine gittik, birkaç saat konuştuk, onu çok istediğimizi anlattım. Fakat nedense kabul etmedi...

Mart sonuna doğru Wallkill denilen yerde 20 hektarlık

2 Temmuz akşamı, Roberts ve Rosenman Manhattan’ın ünlü Four Seasons lokantasında kız arkadaşlarıyla birlikte yemek yerken kara haberi aldılar. "Walkill’in Sorumlu Sakinleri" adlı bir sivil inisiyatifın girişimi üzerine, belediye meclisi Woodstock’a izin vermekten vazgeçmiş, ayrıca savcılığa duyuruda bulunmuştu. Özetle, Woodstock’a yeni bir yer bulunması gerekiyordu. Ağustosa bir şey kalmamıştı ve 50 bin kişinin üç gün boyunca ikamet edeceği bir arazi bulmak kolay iş değildi. Aslında, söz konusu rakam 50 binin çok üstündeydi. "Açıkçası manipülatif davrandık" diyecekti Lang, "milleti ürkütmemek için 50 bin diyorduk, yoksa bizim beklediğimiz onun beş katıydı. ►

83


500-600 filan aklımızın ucundan geçmemişti, ama 250 bin kişinin geleceğine kaniydik..."

arada, Hog Farmers'la Merry Spanksters kendi alternatif sahnelerini kurmuşlardı. Yippi'ler de boş durmamışlar, sahneye yaklaşık bir kilometre mesafede Öte yandan, bu kötü haber, Woodstock’çıların başına “Movement City” (Eylem Kenti) diye devasa bir çadır konan talih kuşuydu. Woodstock, basında "haber"di kurmuşlar, günlerdir teksir makinesiyle bildiri basıp artık. Gazeteler davayla ilgili sütunlarca yazı yayınla- dağıtıyorlardı. Yaptıkları “kuşlama”larda değişmeyen dı, "izin verilsin mi, verilmesin mi" diye hararetli tartışmalar yapıldı ve Woodstock, konserden birbuçuk ay önce "olay" oldu. Bedavadan reklam kampanyası büyük düşeşti, ama vakit daralıyor ve Woodstock için alan bulunamıyordu. Helikopterler kiralandı ve arazi avına başlandı. Woodstock’çılar iyiden iyiye demoralize olmaya başlamışlardı ki, sahneye Elliott Tiber çıktı. Tilber’ın "White Lake" diye bilinen yerde, 80 odalı bir oteli vardı. Ama "El Monaco" sinek avlıyor, Tilber de hızla iflasa doğru sürükleniyordu. Gazetede Woodstock hikayesini okuyunca, beyninde bir ampül yandı: "Vaktiyle, belediyeden bir konser ruhsatı almıştım, 12 dolar mıydı neydi, otele müşteri çekmek için bir oda müziği kuartetiyle anlaşmıştım, hafta sonların da 150 müşteri oluyordu. Tilber, hemen Woodstock’çuları aradı, Michael Lang hemen atlayıp geldi, baktı. "Küçük" dedi. Arazi 15 hektardı. Tilber, "O zaman gidip arkadaşım Max Yasgur’un arazisine bakalım" dedi. "Max yıllardır bana süt ve peynir satıyor, Bethel’da büyük bir çiflik arazisi var." dedi. Tilber ve Lang soluğu Max’ın yanında aldılar. "Araziyi görür görmez vuruldum, mükemmeldi, nefis bir eğimi vardı, sahne için idealdi, arkada da göl... Hemen orada anlaştık. El sıkıştığımızda, elinde sadece üç parmak olduğunu farkettim. Bütün o araziyi elleriyle temizlemişti." Yasgur, çevrede sözünün eri olarak bilinirdi. New York üniversitesinde hukuk okumuş, sonra da köyüne dönüp ailesinin toprağında bir çiftlik kurmuş, zamanla bölgenin bir numaralı süt ve süt ürünleri üreticisi olmuştu. Yasgur’a 75 bin dolar toka edilerek 600 hektarlık alan kiralanmıştı. Fakat, kanalizasyon sorunu devam ediyordu. Aynı soruyu şimdi de White Lake belediye meclisi soruyordu. 2000 adet portatif tuvalet ısmarlanmıştı. Ama, sorun burada bitmiyordu. Kanalizasyon ne olacaktı? Woodstock’çular, bilirkişiyi bir Ukrayna lokantasında ağırladılar ve "hiçbir sağlık sakıncası yoktur" raporunu ceplerine koydular.

bir çağrı vardı: "Konser için para ödemeyin." Festivale iki gün kalmıştı ve Warner Brothers reddedilemeyecek bir teklif ile karşı karşıyaydı. Woodstock’çular film sözleşmesi öneriyorlardı, istedikleri yalnızca 100 bin dolardı. Oyuncular, ışıklandırma, senaryo, soundtrack, konu vs. herşey hazırdı. Michael Wadleigh ve Martin Scorsese Warner Bros.’u temsilen Woodstock’a geldiler, Artie Kornfeld’le görüştüler: "Yüzbinlerce insan gelecek buraya, 100 bin dolar verip milyarlar kazanacaksınız. Eğer bir hadise, bir isyan çıkarsa da gelmiş geçmiş en iyi belgeseli yapmış olacaksınız." Kornfeld’in sözlerinin tartışılacak bir tarafı yoktu. Warner Brothers derhal sözleşmeyi imzaladı.

5 Ağustos Cuma sabahı, Woodstock’çuların merkez Tuvaletler, ilk yardım, su tankları, yiyecek içecek stand- üssüne üç otobüs yanaştı, içinden 100’e yakın polis ları, sahne... Hemen her şey hazırdı. Ve 13 Ağustos çıktı. Bizzat Woodstock’çular tarafından özenle seçilitibarıyla 100 bin kişi Woodstock'ta toplanmıştı. Bu miş, düzgün, yumuşak başlı, efendiden tipler... 50 dolar ►

84


yevmiye sözü verilmişti: "New York Emniyet Müdürlüğü bir tamim yayınladı ve Woodstock’ta görev alacak polislere disiplin cezası verileceğini duyurdu. Ama, polislerin çoğu tamimi iplemedi, günde 50 dolar kazanmak daha çok işlerine geldi, sahte isimlerle görev aldılar. Bordromuzda sekiz dokuz tane Mickey Mouse vardı." Bu arada, Woodstock’ta toplanan insanların sayısı 500 bine ulaşmıştı. Trafik tamamen felç olmuş, kilometrelerce uzanıyordu. Ve Wavy Gravy ile Merry Pranksters’ın lideri Babbs, tarihi bir rol daha oynadılar: "Güvenlik görevlilerinden biri, `bu kalabalıkta bilet kontrolü yapamayız’ dedi. ‘Ne biletinden bahsediyorsun’ dedim, ha 200 bin, ha 400 bin. Ne farkeder? Bu insanlara bilet kesmeye kalkarsak burada harp çıkar; geçmiş olsun’. Babbs’la birlikte çitleri söktük attık. Ve bir insan seli akmaya başladı... Lang’ın itiraz edecek hali yoktu: "Woodstock’ı hiçbir zaman ücretsiz bir konser olarak düşünmemiştik, ama bu durum karşısında "biletlerini alanlar aldı, almayanların canı sağolsun, şu andan itibaren konser bedava, giriş serbest" anonsunu yapmak zorunda kaldık..." Konserin resmi başlangıç vakti 16:00 diye duyurulmuştu. Ama, kilometrelerce uzanan otomobil konvoyu nedeniyle müzisyenlerin çoğu kaldıkları

otellerde mahsur kalmışlardı. Sahneye ilk kim çıkacaktı? "En çabuk kim çıkabilecekse o çıkacaktı. Tim Hardin zomdu, Richie Havens ise hazır gibi görünüyordu. Zaten başka da seçeneğimiz yoktu..." Cuma 17:07’de Richie Havens sahneye çıktı ve Woodstock başladı. ■

Bu yazıdaki bilgi içeren metinler internetteki bluepoint.gen.tr/woodstock sitesinden alınmıştır. Türkçe olarak böyle güzel kaynak sağladığı için teşekkür etmek istiyorum. Siteye girip çok daha fazlasını inceleyebilirsiniz. Fotoğraflar Life dergisinin Woodstock 69 arşivinden alınmıştır.

85


Unutulmaz hikayeler Arlo Guthrie C. H. Crowder İki aynasızın aralarında geçen bir Hayatımda ilk defa toplum konuşmaya tanık oldum. içinde çırılçıplak soyunmuştum. - Burada marijuana içiyorlar galiba. İnsanın aklını başından alan bir - Olabilir, ama onları enselemeye niyetim yok. atmosferdi. 69’da 32 yaşındaydım. İki - Evet, çok kalabalıklar, yapacak bir şey yok. oğlum, üç kızım, 22 torunum var. İşte o anda, “oh” dedim, “nihayet”... Nihayet onlardan Hepsini Woodstock ruhuyla kalabalıktık. İlk defa onlardan daha çoktuk. Ve yetiştirdim. hiçbir şey yapamıyorlardı. Olay, tamamen onların kontrolünün dışındaydı. Cihana bedel bir duyguydu bu. Leslie West (Mountain): Mountain olarak kariyerimizin üçüncü konseriydi. Helikopterle indik Pete Townshend alana. Cumartesi gecesi saat sekiz (Who) sularında sahne aldık, yağmurdan sonra... Her saniyesinden nefret ettim. Janis Joplin’i hatırlıyorum, en güzel kızı İğrenç, bayağı, iki yüzlü bir olaydı. o kapmıştı. Uzun boylu, sülün gibiydi. Her konuda müthiş bir ticarilik vardı. Kuliste herkes ona asılıyordu, ama Tam 11 saat sahneye çıkmak için o Janis’le takılıyordu... bekledik. Bana içinde LSD olan bir kahve vermişlerdi. Çok kuvvetli bir ilaçtı. Bir sürü Amerikalı yanıma gelip “bu yeni bir hayatın başlangıcı, ne harika Allayna Kayne di mi” deyip duruyordu. 16 yaşındaydım, abim Josh’la birlikte gitmiştik. İlk jointimi, ilk biramı orada içtim. Ve ilk defa bir erkekle seviştim, abimin arkadaşı Brian’la. Ve hamile kaldım. Lisedeydim, Kathy Popple ama doğurdum. Liseyi bitirdiğim yıl Brian’la evlendik. 18 yaşında bir hippiydim ve ilk Dört çocuğumuz var, en büyüğünün adı Jerry, Jerry çocuğuma hamileydim. Woodstock Garcia’dan ötürü. Woodstock sadece hayatımı unutulabilir bir şey değil. Ömür boyu kalıcı değiştirmedi, anlamlı kıldı. bir iz bıraktı üzerimde. Neil Young’la şarkı söylemiş, sohbet etmiştim. Çok cool bir herifti. Brad Collins Felaket bir tripteydim. Bir sürü insan yardımcı olmaya çalışıyordu ama, nafıle. Jimi Hendrixsahneden indiğinde, sahne arkasında bir yerlerdeydim. Burun buruna geldik. “Neyin var senin?” dedi. Hayatımın en bet tribinde olduğumu söyledim. “Dur bir dakika” dedi, “çaresini biliyorum”. Islak çarşafa sarınmalıymışım. Fakat, kahretsin, su yoktu. Sonuçta, Jimi benimle saatlerce konuştu, kendime gelene kadar...

+

+ 86


David Byrd Wallkill’de yapılacak olan Woodstock için Art Noveau tarzında bir poster hazırlamıştı. Özene bezene uzun sürede yaptığı bu çok renkli poster renklerinin fazlalığından dolayı pahalıya patlamıştı. Oysa şimdi Woodstock festivali Wallkill’de değil Bethel’deki Max Yasgur’un arazisinde olacaktı. Dolayısıyla David Byrd’in yaptığı posteri artık kullanamazlardı. Michael Lang ve ekibi David Byrd ile tekrar yeni bir poster için konuştular ama Martin Lang posteri ertesi sabah bitmiş olarak görmek isteyince bunu David kabul etmedi. Arnold Skolnick bir sanatçıydı ve evinde kızları okul ödevleri için renkli kağıtlardan makasla keserek kolaj yapıyorlardı. Arnold yörede bol bulunan “catbird” [Dumetella carolinensis] denen güvercine benzeyen kuşları çizmeye meraklıydı ve evindeki çalışma masasının üzerinde böyle kâh kağıttan kesilerek yapılmış kâh elle çizilmiş sürüyle kuş vardı. Michael Lang’ın ekibinde değildi ama yeni bir postere ihtiyaçları olduğunu duymuştu. Hemen o gece çalışmaya başladı ve makası eline alıp çizdiği kuşlardan birini kesip çıkardı. O an caz dinlediğinden kuşu bir flütün üzerine koydu. Flütün üzerine tünemiş olan aslında güvercin olamayan bu beyaz renkli şişman kuşa uzun uzun baktı. Eserini telefonla Lang’a ve Rosenman’a anlattı. Poster ertesi sabah baskıya yetişecekti. Hep birlikte flütü gitarla değiştirdiler ve poster ortaya çıktı. Poster 7 renkle ve tamamen kızlarının renkli kolaj elişi kağıtlarından yapılmış olarak sabah Lang’a teslim edildi. Poster hiç bekletilmeden baskıya gönderildi. Böylece Woodstock’ın efsane olacak posteri yapılmış oldu.

87


Gökçen Eke

Çizgisinde Röportaj 2 Yunus Köse

Mayıs ayı sayımızda konuk ettiğimiz Gökçen Eke ile bu sefer futbol konuşuyoruz. Futbol tutkusunun nasıl sınırları aşkın bir tutku olduğunu, İnter atkısını boynuna geçirerek anlatıyor Gökçen Eke. WoMEN DERGİSİ: Biraz da futboldan bahsetmek istiyorum. Mavi-Siyah, Blu Nero, Nerazzurri, İnter taraftarlığı nerde başlıyor? Gökçen Eke: İnter taraftarlığım 9 yaşında, İtalya 90’ Dünya Kupasıyla başlıyor. Tabi futbola çok ilgiliyim mahallede futbol oynuyoruz, kağıtlarla oyunlar yapıyorum, fikstürler, zar atıyoruz 6 atan maçı kazanır, legolardan futbolcu yapıyordum. Birde halıyı futbol sahası yapıp gazeteden futbolcuları kesip sert olsun diye kartona yapıştırıyordum, böylece takımların kadrolarını yapıyordum. Hepsi aynı boydaydı. Kriterlerim vardı. WoMEN DERGİSİ: İyi o zaman Drogba yokmuş. (Burada bir kahkaha kopuyor.) Gökçen Eke: Neyse işte İtalya 90’da da baktım farklı bir takım var İtalya! Dar forma giyiyorlar, çokta başarılılar üçüncü olmuşlardı. Almanya kazanmıştı kupayı. Ben de o zamanlar top oynarken uçuyorum, kaçıyorum, kalecilik yapıyorum, kalecilere hayranlığım var. İtalya’nın kalesinde Zenga var yeşil formasıyla. Araştırdım nerede oynuyor diye baktım; İnter. Mavi siyah renkleri de çok seviyorum. Ama zaman içinde başka İtalyan takımlarına da sempati duyduğum zamanlar da oldu. FİFA oynarken Milan’ı, Roma’yı, Juventus’u, Lazio’yu aldığım zamanlar oldu ama, hep bir İnter sevdası kaldı. WoMEN DERGİSİ: FİFA mı PES mi diye soracaktım FİFA’ymış. Gökçen Eke: Evet 99’dan beri FİFA. Sonra İnter tutkum internetinde ilerlemesiyle daha çok haber alarak gelişti. Sen bilmezsin kardeşimle yaşıtsın... Salı günleri saat 22.00’da TRT’de Avrupa’dan Futbol diye program vardı. İtalya Ligi maçları gelecek diye beklerken gözümden uyku akardı, maçı yayınlayıp yayınlayacakları da garanti değildi öyle takip edebiliyordum. ►

88

SPOR


SPOR

89


Sonra işte maçlara gitme imkanım olunca maçlarına gitmeye başladım. İnter Kulübüne üyeyim, Agrigento diye bir grup var ona üyeyim. Hatta ilk tanışmamız Türkiye’deki Trabzonspor-İnter maçında oldu. İnter taraftarına ayrılan yerden bilet alamamıştım ama İnter formamı giyip, Trabzonsporlular arasında izlemeyi göze alıp çıktım yola. Uçakta Trabzonsporlularla beraber gittim, ama Türk olduğumu anlamasınlar diye dergilerin İngilizce taraflarını okudum. Trabzon’dayken takımın kaldığı otele gittim. Orada Marco Branca ile tanışma, oturma şansım oldu. Sonra çocuklarla tanıştım; Agrigento, Sicilyalı İnterliler. Onlar dediler ki “Bizde bilet var, gelmek istersen bizle gelebilirsin.” Amenna gittim onlarla birlikte. Ben zaten İnter taraftarıydım ama orada daha bir alevlendi. Milano’ya gidip gelmeler, maça gittiklerinde çağırıyorlar sende gelsene diye. WoMEN DERGİSİ: Türkiye’de tuttuğunuz bir takım var mı? Gökçen Eke: Türkiye’de bir takım tutmuyorum. UEFA Kupası döneminde Galatasaray sempatikliği olmuştu. Ama Beşiktaş’ın maçlarına giderim, Beşiktaş’a bir sempatim var. O da oynadığı futbola değil, Çarşı grubunun o mizahi yaratıcı tezahüratları hoşuma gidiyor. Çünkü Çarşı grubu bir tezahürat çıkarıyor, diğer taraftarlar melodiyi alıyorlar sözlerini değiştirip söylüyorlar. WoMEN DERGİSİ: Avrupa’da da maç izliyorsunuz tribünlerde, Türkiye’de de izliyorsunuz. Hangi statlar daha rahat, daha futbolun içinde daha futbolla ilgileniyor? Gökçen Eke: İtalya’da şöyle bir olay var. İki derbiden bahsedeyim. Önemli derbiler İnter & Milan maçına gittik. Milano derbisi, İnter’in evinde olduğu için seyirci üstünlüğü var ama çok ilginçtir kafelerde birlikte oturuyorlar, metroda birlikte gidiyorlar ve bir taşkınlık yok. Ve o sene Milan, Juventus’la şampiyonluğa oynuyor. İnter, Milan’ı yendi, şampiyonlukğu gitti Milan’ın o maçta. Dışarıda hiçbir taşkınlık olmadı ama stada girdiğiniz an rakibinizi ezmek için, pankartından tut küfrüne kadar her şey var. Pankartlarda bizimkiler gibi değil, daha ağırdır. “Merhaba pislik” veya "Juventus başkanına jartiyer giydirmişler", “Karavanda şu kadar yatakta şu kadar” yazıyor. Bunlar statlarda olmalı. Orası rakibini ezme, üzme yeri ama dışarıda kavga gürültü olmamalı. Bizde böyle bir şey yapılsa yer yerinden oynar. Taraftar konusunda çok iyiler, her milletten insan İnter tribününde var. Evrensel bir kulüp, sadece İtalyanlar gelmiyor maça. Birde İnter & Juventus maçına gittiğimde İnter‘in mağazasında rastladığım ilginç bir olay var. Maçın başlamasına birkaç saat var. Çok kalabalık mağaza, insanları sırayla sokuyorlar. Kafamı bir çevirdim; içeride dört tane Juventus taraftarı var ve kimse “Siz burada ne yapıyorsunuz lan?” demiyor. Bizde böyle bir şey mümkün değil. WoMEN DERGİSİ: Türk takımlarını çizerken mi daha rahatsınız yoksa yabancı takımları çizerken mi rahatsınız? Gökçen Eke: Yabancı takımları çizerken tabi ki daha rahatım. Mesela at gibi Meireles’i çizdim ama Tribün Dergi’de yayınlarken tereddüt ettim. Barış abi (Tribün Dergi kurucusu) dedi ki; linç gelecek Gökçen, hazırlıklı ol. Altına yorumlar geliyor: “Linç gelecek, linç gelecek, istersen bunu kaldır.” ama sadece bir kişi küfretti. Belki Fenerbahçelilerin Mireles’e tepkisi vardı ondan fazla söz eden olmadı. Belki benim kötü niyetli şekilde çizmediğimi anladıkları için bir söz söylenmedi. Türkiye’de bir takım şeyleri çizmekten çekiniyoruz. ►

90


Ama orada rayından çıkmış bir olay var. Ben onu rayından çıkmış bir tren olarak çizebilirdim. Saçından ve Aykut Kocaman’ın tavırlarından dolayı öyle yaptım. Tam benim kafamda canlanan şey; vahşi bir at ve üzerinde onu dizginlemeye çalışan bir kovboy. Büyük isimleri Türkiye’de eleştirmek zor ama eleştirmem gerekir. Mesela İnfantino’yu çizdim ama buradan birine öyle bir şey çizsem böyle bir şeye tahammül çok yok. Belki biz abartıyoruz ama çok zor. İnsanları hayvan gibi çizmek hakaret mi? Değil, bazı durumlarda değil. Kedi, köpek herkesin evinde var. Kimisi beraber yaşıyor, insandan çok seviyor. Bazen birilerini bir şeye benzeteceksin, metafor kullanacaksın. Ben zaten rencide etmeyi sevmem, birisini küçük duruma düşürmek, bunlar iyi davranışlar değil. Bir durumu anlatmak için metafor kullanıyorsun, kötü bir amaçla değil. Olayda farklılığı fark ediyorsun ve bu fark ettiğin nokta zaten seni çizmeye itiyor. Mesela kötü niyetli olarak İtalya’da çok yapılıyor ırkçılık üzerine siyahi futbolcuları maymun kılığında çiziyorlar, oyuncu oyuna girince maymun sesi çıkarıyorlar. WoMEN DERGİSİ: Şarkı sözü yazarları kötü durumlardan etkilendiğimde yazarım diyor. Peki sizin tetikleyicileriniz neler? Gökçen Eke: İlginç olaylar olduğu zamanlar çiziyorum, büyük maçlar öncesi çiziyorum çünkü insanlar biraz daha ilgi duyuyorlar. Ama karikatür olduğu için ilgi duymuyorlar, maç var diye ilgi duyuyorlar, bunu değiştirmek gerek. Uyuduğum vakitler dışında internetten, televizyondan futbolu hep takip ediyorum. Çalıştığım zamanlar evde, ofiste hep televizyon açık. Beni tatmin edecek düzeyde ilginç bir olay olmadığı sürece çizmiyorum çünkü kimse bana bak Gökçen şunu çiz, bunu çiz demiyor. WoMEN DERGİSİ: Barcelona’daki düşüşü önceden görebilen tek yorumcu Alptekin ile aranız nasıl? (Gülüyoruz) Gökçen Eke: Alptekin biraz son dakikacı, yazıları biraz geç yolluyor kimi zaman ve yetiştirmekte zorlanıyoruz. Alptekin ilginç bir karakter, futbola farklı açıdan bakıyor. Eskiden futbolcu olan büyüklerimiz gibi bir karakter, kendini biraz yukarıda görüyor. Bazen yazı geliyor ben ona göre çiziyorum, bazense benim çizdiğime göre yazı yazılıyor. WoMEN DERGİSİ: Futbolla ilgili bir şeyler yapmanız nasıl oldu? Bir hikayesi var mı? Gökçen Eke: Onun hikayesi de; Facebook’ta Caricaturella diye grup açtım, ama 3-5 kişi olsa iyi diyordum. Şimdi bin kişiyi aşkın üye var. Futbolla ilgili bir şeyler çizmek istiyorum ama üyeler arasında futbolla ilgili çok az kişi var. Ara sıra çiziyordum futbolla ilgili, ancak daha çok genele hitap eden çizimler oluyordu. Sonra Four-FourTwo Dergisinde benim arkadaşımın kardeşi çalışıyor. “Çizimlerini dergide yayınlayabilir miyiz?” diye sordu. Tabi dedim buyurun. Sonra “Bizim Alptekin diye bir karakter var, onu çizmek istiyoruz yapar mısın?” dediler. Yaparız dedim öyle başladık. Bülent Timurlenk’in yazısına çizimler yaptım. Daha sonra bir gün Pınar Bekbölet’in “krampon yolu” diye bir yazısı geldi. Okudum onu, çok güzel bir yazı. Üç dört defa okudum, sonra çizdim yolladım. Ertesi gün Pınar Bekbölet’ten bir yazı geldi “harika olmuş, çok beğendik”. Dediler ki LigTV’de ki “Tutkumuz Futbol” adlı programına gelir misin? Ben o sıralar ilgim olmayan saçma sapan bir şirkette çalışıyordum. Ama insan para kazanmak için, hayatını devam ettirebilmek için çalışmak zorunda kalıyor. Sen de mezun olduktan sonra böyle şeyler yaşayabilirsin maalesef. Ben futbolla ilgili işler yapmak istiyordum. ►

91


Pınar Bekbölet, sanki scouting ekiplerinden birinde çalışıyormuş gibi yetenek keşfediyor. Gerçekten öyle oldu. Beni ve kardeşimi ateşledi bu konuda. Kardeşimde üç sezondur Gençlerbirliği’nin formalarını tasarlıyor. Çok güzel bir röportaj oldu ama ben çok fazla ilgilenileceğini zannetmiyordum. Sonra baktım programın 15-20 dakikası bize ayrılmış, benim kafamda o zaman ışık yandı. Daha sonra Okay abi ile tanıştım. Okay Karacan bu konuda çok büyük destek oldu bana. Defalarca görüştük. Şimdi işte birlikte bir şeyler yapıyoruz. Bana burada böyle bir çalışma imkanı sağlaması sayesinde futbolun içindeyim. Bir sorunum olduğunda danışabiliyorum çünkü futbolun içindeki bir adam. Four-Four-Two ile başlayan Pınar Bekbölet ile devam eden, sonra Okay abi, sonra Bülent Timurlenk dolayısıyla Barış Timurlenk ve Tribün Dergi. Tribün Dergi’yi 400.000 kişi takip ediyor, benim futbol konusunda bu kadar çok insana ulaşmamda bu zincirin bana katkısı çok büyük. Karikatür; paylaşım demek. Ben onu o konuda ilgili olana ulaştıramazsam bir önemi yok. Sen o eseri insanlara ulaştıracaksın ki eleştiri getirecekler, beğenecekler, yorumlar yapacaklar sen de ona göre bir yol çizeceksin. Bana bu platformda yer verdikleri için onlara da çok teşekkür ettim. WoMEN DERGİSİ: O zaman diyorsunuz ki “Şu zamana kadar ki en zevk aldığım iş.” Gökçen Eke: Tabi tabi. Bir şekilde futbola tasarımı, karikatürü empoze etmek gerekiyor. Yani sanat ile futbolu biraz zımparalamak gerekiyor. Bir takıma mizah girerse daha saygın olacak futbol Türkiye’de. Çünkü kalite aşağı doğru gitmeye başladı, onu biraz düzeltmek gerekiyor. Belki böyle düzeltemeyiz ama bir katkımız olur umarım. WoMEN DERGİSİ: SeriA’ya baktığımızda İnter kötü durumda. Ne olacak bu İnter’e? Gökçen Eke: İnter seneye yeni bir sürece girecek, çünkü transferler yapması lazım. Bu işler transferle yürüyor. Taraftarı heyecanlandıracak, taze güç getirecek adamlar lazım. Hala Stankovic var kadroda, hala Zannetti var. Tamam, Zannetti oynuyor ama neredeyse Stankovic on yıldır yedek. Transfer söylentileri var bakıyorum, takip ediyorum. Aubameyang var AS Saint-Etienne’den, Sampdoria’dan Mauro Icardi, Mario Gomez var listede. İnter’in bu gücü var ama bu sene finansal fair play’e taktı kafayı. WoMEN DERGİSİ: Finansal Fair Play’i takmayanlarda var. Gökçen Eke: Evet en büyük örneği Manchester City adamların beş tane forveti var. İki tanesi başka takımda oynasa çok değişirdi olay. İnter’in artık gençlerle birlikte iyi transferlerle yeni sezona başlaması gerek. WoMEN DERGİSİ: Teknik Direktör Andrea Stramaccioni durur mu? Gökçen Eke: Durması mümkün değil bu saatten sonra. Napoli’nin hocası var Walter Mazzarri, o gelebilir diyorlar, Mourinho diyorlar ama zannetmiyorum. Chelsea’ye gidecek gibi geliyor. ►

92

SPOR


WoMEN DERGİSİ: Son olarak Gökçen Eke’nin en iyi İnter 11’i nasıl olur? Gökçen Eke: İşte Gökçen Eke’nin en iyi İnter 11’i.

G

ökçen Eke; futbol sevdalısı bir kişi. En önemlisi şanslı biri ve futbol ile kaleci tutkunluğunu onun ellerini iyi kullanmasıyla yorumlayacak olursak; Küçükken kazandığı o ödül kitap onun iyi yaptığı bir kurtarıştı ve gelişiminde büyük katkı sağladı. Zaman zaman kötü gol yemiş, kafasına yatmayan bir işte çalışmış ama sonra iyi yer tutmuş. Yaptığı çizimler onu scout bir kişilik diye tanımladığı Pınar Bekbölet ile tanışmasına ve yeni ve istediği ortamda, yani futbolun tamda ortasında bulunmasına sebep olmuş. Artık futbol sevdalısı Gökçen Eke, çizimlerini ait olduğu kişilere, taraftarlara daha rahat ulaştırabiliyor. Gerçekleştirdiğimiz bu röportaj için, hoş sohbetinden ve sonrasında beni kapıya kadar geçirip uğurlama nezaketini gösterdiği için Gökçen Eke’ye çok teşekkür ederim. ■

SPOR

93


BİLGİSAYARINIZA SAHİP ÇIKIN 94

TEKNOLOJİ


H

acking, zamanımızda oldukça büyük bir ilgi görmekte. İnternette sürüsüyle hacker’lıkla ilgili forumlar, makaleler ve ipuçları bulabilirsiniz. Tabi ki hacker olmak o kadar kolay değil. Bunun için çok iyi bir teknik bilgiye sahip olmak gerekiyor.

Şimdilerde her ne kadar büyük kuruluşlarla uğraşsalar da hacker’lar, her an sizin hesaplarınıza da saldırabilirler. Böylelikle fotoğraflarınıza, hesap bilgilerinize ulaşabilir, sizin adınıza alışveriş dahi yapabilirler. Hacker’ların en büyük sosyal silahları e-posta iletileridir. Örneğin, üye olduğunuz bir kuruluşun adı altında size sahte bir anket yollayıp, bunu doldurmanızı ister ve böylece bilgilerinizi ele geçirebilir. Peki ama bu kötü niyetli kişiler sizin e-postanızı nasıl bulabiliyorlar? Toplu gönderilen ve gönderilen tüm kişilerin adreslerinin açık olarak yazıldığı e-postalar, bu konuda tam bir açık büfe! Bu yüzden e-posta gönderirken, çoğu kişinin ne anlama geldiğini bilmediği, Bcc (Gizli) kısmının kullanılması gerekir. Bcc, toplu posta gönderdiğiniz kişilerin birbirlerini görememesini sağlar ve bu sayede spam postalardan veya kötü amaçlı saldırılardan kendinizi saklayabilirsiniz. Bir de içinde büyük-küçük karakter, simge ve rakam içeren bir şifre seçin. Bir diğer popüler hack yöntemi ise, virüslü bağlantılar. Siz tüm iyi niyetinizle o bağlantıya tıklarsınız ve anında bilgisayarınız kararır, çocuğunuz gözlerinizin önünde eriyip gider. Bundan korunmak için güvenli olmadığını düşündüğünüz hiçbir bağlantıya tıklamayın veya alan adının başında https:// olmasına dikkat edin. Https o bağlantının onaylı olduğunu gösterir. İndirdiğiniz dosyaların, kötü amaçlı yazılımlarla beraber gelmesi çok olasıdır. Her “indir” yazan bağlantıya tıklamayın. Güvenli ise ne ala, fakat güvenli olup olmadığına dair bir bilgi yoksa o linkin altında yapılan yorumlara mutlaka bakın! Diğer kişilerin tecrübeleri gerçekten işinize yarayabilir. Benim önerim, bağlantıların güvenirliğini gösteren WOT (Web of Trust) eklentisini tarayıcınıza kurmanız. Kırmızı, sarı, yeşil ve beyaz renkleriyle gösterilen güvenilirlik derecesine göre, o bağlantıya tıklayıp tıklamamanız gerektiğini anlayabilirsiniz. Aynı zamanda üye olup, siteler için oy da verebilirsiniz. http://www.mywot.com/ Güncel bir antivirüsün de şart olduğunu söylemeden geçmeyelim! Tüm korumalara rağmen, hacker’lardan kaçış aslında pek mümkün değil. Unutmayın ki, kurumsal hiçbir öğeye sahip değilseniz, sizinle uğraşanlar hacker’lar değil lamer’lardır. ■ ■

TEKNOLOJİ

95


Yaz günlerinde SU neden daha da önemli?

Diyetisyen Merve Aydın

S

ıcak bir günde vücudumuz fazlasıyla sıvıya ihtiyaç duyar ve birçoğumuz şekerli içecekleri tercih ederiz. Oysa kilo alımını engellemek ve sağlıklı bir beslenmeye devam etmek için su en büyük yardımcımız olabilir. Üstelik ne yağı ne de karbonhidratı var, kalorisiz bir içecek! * Baş ağrısını azaltır: Dehidratasyon için vücutta su eksikliği diyebiliriz. Beynin büyük bir çoğunluğunu su oluşturduğundan dehidratasyon durumu baş ağrısı için başlıca nedenlerden biridir. Vücuttaki suyun sadece %1 azalması ile susuzluk oluşur, %5 azalmasıyla kas gücü ve dayanıklılığı azalır,terler ve yorgun düşmeye başlarız. * Sindirim sistemini düzenler: Su vücuttaki kimyasal reaksiyonların başlıca elemanlarındandır. Vücuttan atımlar için suya ihtiyaç vardır ve yetersiz sıvı alımı kabızlık oluşur. Sağlıklı bir cilt için gereklidir: Cilt dokuları yenilenmek, esnekliğini korumak için suya ihtiyaç duyar. Ciltte kollajen yapımı ancak su ile mümkündür. * Eklem ve kas sağlığını tamamlar: Eklemlerin çevresindeki sıvı, hareket etme özelliğini kazandırır ve bu sayede

96

SAĞLIK

hareket sırasında sürtünmeyi önler. Bunun için ise yine suya ihtiyaç vardır. Kas dokusunda ise dokuları korumak, kasları etkin hale getirmek ve desteklemek, kas krampları ve burkulma riskini önlemek için gereken besini getiren sıvıya fazlasıyla ihtiyaç vardır. * Fiziksel performansın devamlılığını sağlar: Oksijen alımı arttıkça vücuttan ter atımı da artar. Egzersiz yapan biri yaklaşık 1-2 litreye kadar su kaybedebilir. Özellikle aktif dokular daha fazla suya ihtiyaç duyarlar. Eğer sıcak havada egzersiz yapıyorsanız sıvı seviyesini korumak için 15 dakikada bir su almanız gerektiğini unutmayın. Çünkü su kaslara oksijen taşır ve fiziksel aktivitenin verimini arttırır.

►Ne kadar suya ihtiyacımız var?

Sağlıklı bir kadının günde 9 bardak (yaklaşık 1,8 litre), erkeğin ise 13 bardak (yaklaşık 2,6 litre) suya ihtiyaç vardır. Aşırı sıcak ya da soğuklarda vücut normal ısısını korumak için daha fazla su kullanır ve dolayısıyla daha fazla suya ihtiyaç duyar. Ayrıca bunlara ek olarak bireysel farklılıklar ve ihtiyaçlar da su ihtiyacını arttırabilir. ■


97


LANA DEL REY Başak Beyazkaya

L

ana Del Rey Lake Placid/New York doğumlu. Oldukça zengin emlakçı bir baba ile reklamcı bir annenin kızı ve bu ayrıcalıklı ailenin desteğini de sonuna kadar arkasında hissedenlerden. Amerikalı şarkıcı herkes tarafından Lana Del Rey adıyla tanınıyor ancak gerçek adı bu değil. Asıl adı Elizabeth Woolridge Grant olan güzel şarkıcı sahnelerle ilk olarak Del Rey adıyla 18 New York’taki klüplerde şarkı söylemeye başladı. Daha sonra Lizzy Grant adını aldı ve’’ Lana Del Ray A.K.A Lizzy Grant’’ isimli albümünü 2010’da 5 Point Records’tan çıkarttı. Bu albümü çok ses getirmese de yavaş yavaş kendine güvenmeye başladı Del Rey. Özellikle babasından albümünün pazarlanması konusunda oldukça yardım alan şarkıcı İTunes’ta albümün bir süreliğine satışa çıkmasını sağlatmış ve bunun üzerine plak şirketinden albümün tüm haklarını satın almış. 2011 Haziran’ında ev yapımı klibi ‘’Video Games’’i Youtube’a yükleyerek herkesin dikkatini çekmeye başladı ve bu video klipten önce müzik devi Universal (Interscope) ile anlaşma imza-

98

MÜZİK


99


Interscope ile yapılan bu anlaşma aslında birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Del Rey hali hazırda bir albüm çıkartmıştı ve aslında sözleşmelerinin çok daha önceye dayandığı konuşuluyordu ama bunların hiçbirisi Video Games’in Youtube’da izlenme rekorları kırmasını ve daha ortada albümü yokken birçok yayın tarafından ‘’Yılın Sesi’’ seçilmesini engelleyemedi. Interscope bandrollü çıkan ilk albümü ‘’Born To Die’’ ile kendisine güvenenleri yüzüstü bırkamadı ve pop dünyasının ihtiyaç duyduğu isim olmayı başardı. Özellikle ‘Paradise ‘ EP’sinin açılış şarkısı ‘Ride’ın klibinde ki üzerinde sadece Amerikan Bayrağı sarılı haliyle Madonna’dan sonra popüler müzik kültüründeki en etkileyici Amerikan figürlerinden birisi olmayı başardı. Tabi ki her şey bu kadar yolunda ve mükemmel gitmedi Del Rey için. Video Games şarkısını çıkarttıktan sonra birçok programda canlı yayına çıktı ve oldukça kötü eleştiriler aldı canlı performansları hakkında. Rolling Stones dergisi Del Rey’in canlı performansı ile ilgili ‘’Telaşlı ve stresli olsa da hatırı sayılır ölçüde güvenli bir şekilde şarkılarını söyledi’ yorumunu yapmakla beraber ‘Geçişleri uyumsuz ve kulak tırmalayıcıydı’ demekten de kendilerini alamadı. Yine benzer şekilde’ Born To Die’ albümü çıktıktan sonra ‘’Saturday Night Live’’da seslendirdiği iki şarkı sonrası Brian Williams’tan ‘SNL tarihindeki en kötü performanslardan biriydi’ yorumunu alırken, Daniel Radcliffe’ten ise performansı dinlememiş olmasına rağmen ‘İnsanların aniden onun üzerine saldırması çok talihsiz bir durum. Bu kadar aşağılanacak bir performans olduğunu sanmıyorum’ yorumunu aldı. Aldığı tüm olumsuz eleştirilere ve kendisini ti’ye alan tüm parodilere inat Lana Del Rey ‘Ben iyi bir müzisyenim. SNL yapımcısı Lorne Michaels’te bunu biliyor’ cevabını vererek olumsuz eleştirilerle yılmayacağını göstermiş oldu. Yükselişi oldukça hızlı oldu Interscope anlaşması sonrasında, Q dergisi Ekim ayında Del Rey’i ‘The Next Big Thing (Sıradaki Büyük Olay)’ seçti. Oldukça iddalı isimlerle karşılatırıldı, müzikal anlamda Cat Power’ın mirasçısı ilan edildi, Amy Winehouse’un pabucunu dama atacak kadar iddalı bir ses olduğu konuşuldu, Lady Gaga’mı yoksa Lana Del Rey’mi daha hızlı yükseldi karar verilemedi. Müzikal anlamda bu kadar başarılı olmasının yanı sıra bir moda ikonu olma yolunda da hızlı adımlar attı. En son Cannes Film Festivalı açılışında oldukça şık bir elbise ile görüntülenen Del Rey kendi tarzını self-styled gangsta Nancy Sinatra olarak tanımlıyor ve otoritelere göre belki de bu yüzden gençliğin yeni idolü halini aldı. Saçları ve tarzı ile 60’lı yılların pin-up’larını hatırlatıyor ancak tarzını femme-fatale ile birleştirmiş. H&M’in de marka yüzü olmayı başaran Lana Del Rey romantik/vintage parçaları bir araya getirirken eyeliner’ı ile de tarzını ortaya koyuyor. Genel anlamda oldukça başarılı bir çıkış yakalamış olan Lana Del Rey’in 7 Temmuz’da vereceği konser için hepimiz sabırsız. Canlı performansının nasıl olduğu konusunda kendi fikrimizi beyan etmek için yanıp tutuşuyor olacağız. ►

100

MÜZİK


DÖNÜM NOKTALARI ● 21 Haziran 1986 River Lake/New York’ta doğdu. ● 4 Ocak 2010 Lizzy Grant olarak Lizzy Grant A.K.A Lana Del Rey albümünü yayınladı. ● 29 Haziran 2011 ilk single’ı Video Games Youtube’a yüklendi. ● 4 Ocak 2012 Next Models ile anlaşma imzaladı. ● 12 Ocak 2012 Brit Awards’ta Uluslararası Çıkış Yapan Sanatçı dalında aday oldu. ● 14 Ocak 2012 Natalie Imbruglia’nın 1998’teki performansından bu yana Saturday Night Live’da albümü olmadan sahne alan ilk isim oldu. ● 30 Ocak 2012 ilk albümü Born To Die’ı yayınladı. ■

MÜZİK

101


Pınar Aytuna

Chill-Out Festİval İstanbul 2013 102

MÜZİK


G

eçen sene sırf hava yağmurlu olduğu için gidemediğim Chill-Out festivalinin gerçekleşeceği 19 Mayıs günü, tek dileğim; havanın güneşli olmasıydı. Dualarım kabul olmuş olacak ki, pazar sabahı güneşli bir güne uyandım.

Kemer Country’a doğru yol alırken, festival alanına giriş yapamayıp, arabamızı uzak bir yere bırakıp, 20 TL vereceğimiz, aklımın ucundan geçmemişti açıkçası. Tabii ki belirli bir ücret alınabilir, ancak miktar bana biraz yüksek geldi ne yalan söyleyeyim. Servisle uzun bir yolculuktan sonra alana ulaştık. Festivalde çıkacak sanatçıların yer aldığı kitapçık güzel hazırlanmıştı. Kendimize oturacak bir çimenlik bölge bulduktan sonra uzun uzun kitapçıkta yer alan röportajları okudum. Kart sistemi , -festivalde Master Card’a ait bir karta istediğiniz kadar para yükletiyorsunuz- biraz sıra beklemek gerektirse de, sürekli para ile uğraşmadığınızdan güzel bir sistem aslında. Bu sene iki sahnenin olması ve havuzun hizmete sokulması da güzel ayrıntılar arasındaydı. La Yegros en çok sahnesini izlemekten keyif aldığım grup oldu. Kemer Country’nin yeşil doğası içerisinde, müzik eşliğinde kendimi başka bir ülkede gibi hissettim. Ancak müzikler bazen sevdiğiniz tarzda olmayabilir, Stantlarda çeşitli aktivitelere; mesela dart vs. yer verilmeli. Benim gibi bir balon delisi için Tadım’ın herkese balon verip üstüne mesaj yazdırması güzel bir aktiviteydi. Arabamıza ulaşmamızın zaman alacağını bildiğimizden, festival ortamından 9 gibi ayrılmamıza rağmen, servis sırasını görünce yürürsek daha çabuk ulaşırız gibi bir yanılgıya düştük. Yoldan geçen birisi bizi aşağıya kadar indirmeyi teklif etmeseydi halimiz ne olurdu, düşünmek bile istemiyorum. Servislerin yola park eden araçlar yüzünden yukarı çıkamaması, arabamızı bıraktığımız alanda uzun bir süre beklememiz gibi aksilikler dışında Chill-Out güzel bir anı oldu. Seneye umarım bu sorunları da düzenleyebilir, daha az bilet satmayı düşünebilirler. Bu arada festival alanında düşürdüğüm cüzdanımı da 24 saatten az bir sürede bana geri dönerek, güvenlik sistemlerinin ne kadar iyi çalıştığını bana gösterdiklerini de belirtmek isterim. ■

MÜZİK

103


ABSÜRD DÜKKAN Umay Aydemir 104


Rengarenk,cıvıl cıvıl bir yer. Yaşayan portrelerin yağlıboya ile resmedildiği derin bakan yüzler var duvarlarda… Bir yanda dikiş makinaları ve ipek kumaşlardan dikilmiş kıyafetler. Diğer tarafta kafenin sevimli sahiplerinden Paris köşesinde uyukluyor..

Buket Şengül

Umay Aydemir, Absürd Dükkan'ın gizemli ev sahibi… Hatay'daki Güzel sanatlar eğitiminin ardından, Haliç Üniversitesinde Moda Tasarım yüksek lisansı yapmış. Hollanda’da mini sokak sergileri açmış, üniversite okurken evinin bir odasını galeriye çevirmiş. Yaratıcı, pek bir balık burcu. Konuşmayı pek sevmediği her halinden belli. Onu dinlemek isterken, kendimi daha çok anlatmış bile olabilirim. Resim, moda-tasarım, kafe, kitaplar, cupcakeler, boyalar, dikiş iğneleri, köpeği Paris hepsi bir arada. Kendi dünyasını oluşturmuş sanatçı bir ruh Umay Aydemir... WoMEN DERGİSİ: Neden Absürd Dükkan kafenin adı? Umay Aydemir: Tamamen saçmalık aslında, hayatın kendisinde de olduğu gibi, sanatta da olduğu gibi, aykırı. Her gün duyduğum sorular "Burası ne şimdi? Kafe mi burası? Burası ne böyle? Şimdi ben anlamadım." gibi şeyler... Bugün de çantan hakkında konuştuğumuz gibi, dikişler mükemmel olmak zorunda mı? Bana göre olmak zorunda değil, biraz absürd olmasının bir sakıncası yok bence gibi sebepler... WoMEN DERGİSİ: Umay Aydemir'i anlatır mısın biraz? Umay Aydemir: İskenderun’luyum. Hatay'da Güzel Sanatlar okudum.Bir yerde çalışmayı hiç istemedim. Evimde de bir odayı hep atölye olarak kullandım. Burası eşimin ofisiydi. Çok beğeniyordum, onlar taşınınca atölye olarak kulanmaya karar verdim. Sonra kafeye dönüştü. Galeri mantığında değil ama sonuçta resimlerimi de sergiliyorum burada. İşin işletmecilik kısmından çok hoşlanmıyorum aslında. Ama kafe hali yaptığım işin konseptine çok uygun. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer... ►

105


WoMEN DERGİSİ: Burası nasıl bir kafe, insanlar buraya neden gelir? Ne yer, ne içer? Umay Aydemir: Açıkçası bu kafede düzenli bir şey yok. Yiyecek olarak o gün canım ne isterse buradaki menüde o oluyor. Bazen cupcake'ler, pastalar yapıyorum. Evdeki gibi aslında; anneniz o gün ne yaptıysa siz onu yersiniz.. WoMEN DERGİSİ: Çok rahat bir kafe burası... Umay Aydemir: İnsanlara müşteri olarak yaklaşmıyorum. Misafir olarak bakıyorum. Burası benim yaşam alanım. Gelenlerde benim yaşam alanıma dahil oluyorlar… O yüzden misafir umduğunu değil bulduğunu yer. WoMEN DERGİSİ: Ailede sanatçı var mı? Resimlerdeki bayanlar sanki akraban gibi bakıyorlar duvardan. Umay Aydemir: Evet o bakan babaannem. Diğeri anneannem. Ailede sanatçı var. Dedemin kardeşi ve anneannemin kardeşi ressam. Ama ben annemden aldım yeteneklerimi. Annem çok güzel resimler yapar, kıyafetler dikerdi. Küçüklüğümden beri hep bu kız kesin ressam olur, tasarımcı olur derlerdi.. WoMEN DERGİSİ: Daha çok moda tasarımla mı ilgilisin artık? Umay Aydemir: Son zamanlarda öyle ama resim ve moda tasarımı benim için birlikte giden şeyler. Resimlerimde zaten tekstili kullanıyorum. Kumaşlar ve aksesuarlar iç içe... Hepsinde bir şekilde kumaş mutlaka oluyor. ►

106


WoMEN DERGİSİ: Gazeteden Gelinlik... Umay Aydemir: Ortaokula giderken basit de olsa annemin dikiş makinasıyla kıyafetler diker giyerdim. Gazeteden gelinlik yapmıştım kendime… Giyilebilen bir şeydi. Ah keşke fotoğrafı olsa. WoMEN DERGİSİ: Hatay'ın çok kültürlü yapısından nasıl beslendin? Umay Aydemir: Şöyle bir örnek verebilirim; mesela Avrupadaki insanların birbirleriyle iletişimi İstanbul’da yok. İstanbul’da daha çok Amerikan kültürü yaygın. Ama Hatay daha çok bir Avrupa Medeniyeti gibi, gelişmişliği, insanların bir arada yaşayabilir oluşu açısından. Bundan da etkilenmişimdir mutlaka. WoMEN DERGİSİ: Mezuniyet Sergimiz Yapılmadı... Umay Aydemir: Okurken ilk yıllar sergiler açıyorduk. Sonra yönetim değişince okulun adını kullanarak sergi açmamıza izin verilmedi. Oldukça sorun yaşadık. Mezuniyet sergimizi yapabilmek için çok mücadele verdik. Fakat okul izin vermedi. Böyle olunca sergiyi evimde açmaya karar verdim. Ben ve okuldan bir arkadaşım odalarımızın birini, tüm eşyaları diğer odalara istifleyerek galeriye çevirdik. İnternetten duyurarak, destek veren hocaları ve öğrencileri davet ettik ve sergi yaptık. WoMEN DERGİSİ: Gelecek planların neler? Umay Aydemir: 10 yıl sonra 10 sergi açmış olurum herhalde. Moda-tasarım alanında da çoğalarak büyümeyi düşünüyorum. Çalışmayı çok seviyorum. WoMEN DERGİSİ: Sana sorulmasını istediğin absürd bir soru oldu mu hiç? Umay Aydemir: Hiç düşünmedim… Bulursam söylerim. (Gülüşmeler) ■

107


Dursun Sümer İle Vücudum Konuşuyor Fizyoterapist & Osteopat Dursun Sümer

VÜCUDUM KONUŞUYOR

Ş

üphesiz hayatımızda belli dönemlerde ağrılarımız olmuştur. Bunun için de ağrı kesici ilaçlar kullanmışızdır ve o anlık olarak ağrımız geçmiştir. Peki, ağrıyı bastırmış olmamız sorunun ortadan kalktığı anlamına gelir mi?

Ağrı nedir? Ağrı, vücudumuzda bir şeylerin yanlış gittiğinin habercisidir. Vücudumuzun bizi uyarma biçimi ve kendini savunma mekanizmasıdır. Ağrı hissediyorsak vücudumuzda görevini tam olarak yerine getiremeyen organ veya dokular var demektir. Bu durumda vücudumuz kendini korumaya alır. Hareket kısıtlanır, dokulara daha az kan gider. Sinir iletisinde kesintiler olur ve o bölgeden metabolik atıklar uzaklaştırılamaz. Ağrı kesiciler kullanarak ağrıyı baskılıyor olmamızsa bu sorunların sona erdiği anlamına gelmez. Klasik tıpta tedavi yaklaşımı çoğunlukla ağrı kesiciler kullanarak ağrıyı baskılama yönündedir. Kullanılan bu ilaçlar sorunu ortadan kaldırmaktan ziyade zamanla karaciğer, mide, böbrekler ve bağırsaklar gibi hayati önem taşıyan organlara zarar vermektedir. ►

108


Ağrı kesiciler kullanmadan tedavi mümkün mü? Yapılan araştırmalara göre hastalığın tedavisinde bütüncül yaklaşımlar uygulandığında daha iyi ve daha kalıcı sonuçlar elde edilmektedir. Bütüncül tedavi, kas – iskelet sistemi sorunlarında ağrının olduğu bölgeye odaklanmayıp sorunun kaynağını bulup tedavi etmeye yönelik doğal, ilaçsız, manuel bir tedavi yöntemidir. Osteopati, bütüncül tedavi yöntemleri içerisinde ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Değerlendirme ve tedavi protokolünde kendine has kranyosakral ve visseral teknikler yanında omurga ve eklemlerdeki hareket kısıtlılıklarına yönelik manuel teknikler de içermektedir. Osteopati, temeli bütüncül düşünceye dayanan vücuttaki hareket kısıtlılığı ve organlardaki gerginlikleri manuel olarak bulup tedavi eden, sorunun kaynağına yönelik güvenli, doğal, ilaçsız ve etkili bir yöntemdir. Osteopatide amaç ağrıyı ortadan kaldırmaktan ziyade ağrıya sebep olan nedenleri bulup onları düzeltmektir. Sorunun kaynağını bulup tedavi ettiğimizde zaten ağrı da ortadan kalkacaktır. İnsan vücudu mükemmel işleyen bir makinedir. Vücudumuzdaki kas, eklem ve bağ yapıları ile organlar belli bir ritimde uyum içinde çalışır. Sağlıklı bir vücutta her şey denge halindedir. Beslenme faktörleri, hareketsizlik, çevresel faktörler ve stres bu dengeyi bozabilir. Vücudumuz bir yere kadar bu dengeyi yeniden sağlama yeteneğine sahiptir. Biz buna vücudun kendi kendini iyileştirme yeteneği (otoregülasyon) diyoruz. Olumsuz koşullar uzun süre devam ettiğinde otoregülasyon işlemez hale gelir. Önce dolaşım bozulur, dokular iyi beslenemez, metobolik atıklar uzaklaştırılamaz. Sonra kas ve eklem gibi yapılarda hareket kısıtlılığı başlar. Dokuların strese ve hastalığa karşı direnci düşer, dejeneratif değişiklikler (artrit, tendinit vs) başlar ve daha kolay hasta olunur. ►

109


Vücuttaki dolaşımı ve sinir sistemindeki iletiyi normale döndürmeden kişinin iyileşmesi mümkün değildir. Bu nedenle hastalar ağrı kesici kullanmasına ve hatta ameliyat olmasına rağmen bir süre sonra ağrılarla baş başa kalırlar. Örneğin; bel veya diz ameliyatından bir süre sonra ağrılar yeniden başlar. Demek ki o zaman sorunun asıl kaynağı ortadan kalkmamış ve “Bende sorun var” diye sinyal göndermektedir. Osteopati hareket sistemi ile ilgilenir. Burada sadece kas ve eklem sistemindeki hareketten bahsedilmiyor. Kan ve lenf sistemi ile sinir sisteminin elektriksel aktivitesi de buna dahildir. Hareketin kısıtlandığı yerlerde sorun vardır. Osteopati teknikleri ile eklem, doku ve iç organlardaki hareket kısıtlılığı ve gerginlikler manuel yöntemlerle bulunur. Osteopati tedavisinde yumuşak bağ ve kas dokusu teknikleri, manipülasyon yöntemleri, kranyosakral ve visseral teknikler yer alır. Bu yöntemlerle kaslardaki gerginlikleri azaltıp hareket kabiliyetini maksimuma çıkartırız. Osteopati teknikleri ile vücudunuz normal aktivitesine hızla döner. Osteopati’nin en önemli ilkesi: Osteopat iyileşmeyi başlatıcı prosedürler uygularız. Tedavi eden vücudun kendisidir. Bu sayede vücut kendini iyileştirme gücünü kullanarak hasta sağlık bulur. ■

110


Osteopat Dursun Sümer kimdir? Öğrenim Hayatı:

İş Tecrübesi:

1974 Ordu/Akkuş doğumlu. Lise son sınıfa kadar Zonguldak Kozlu Lisesinde okudu. 1991 Niksar Danişment Gazi Lisesi mezunu 1992-1996 İ.Ü Fizik Tedavi ve Reh. Y. O. mezunu

1996 – 1997: İstanbul Fizik Ted ve Reh Eğt ve Arş Hastanesi 1997 - 1998: Askerlik (Erzurum Mareşal çakmak Asker Hastanesi) 1998 - 1999: İstinye Devlet Hastanesi 1999 - 2007: İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi FTR A.B.D 2007 - 2008: İstanbul Hospital 2008 - 2010: Özel Eğitim merkezi (Esenler) 2010 - 2013: Şubat Ethica İncirli Hastanesi 2013 - Mart: Birkaç uzmanla Bakırköy / İncirli’de TERAPİPARK’ı kurdular (Halen Osteopati ve Manuel Terapi hizmeti vermekteler).

Aldığı Eğitimler: 1996 Manuel Lenf Drenajı Eğitimi 2006 - 2011 Osteopati Eğitimi (İFAOP: İnstitüt Angewandte Osteopathie - Merkezi Almanya da bulunan okulun Türkiye şubesinde Alman Hocalar tarafından) 2012 Chiropractor Eğitimi (Graduate’in Goodrum Modified Chiropractic Short Lever Technique- Foundation) Ocak 2013 Manuel Trigger Point Terapi Mart 2013 Chripractor Eğitimi (Graduate’in Goodrum Modified Chiropractic Short Lever Technique- Advanced & Extremity)

Katıldığı Seminerler - Osteopati ve Manuel Terapi Günleri 2010 - Osteopati ve Manuel Terapi Günleri 2012 (Ağrı Sempozyumu) - Skolyozun Multidsipliner Değerlendirilmesi - Tedavi ve Cerrahisi

111


Spor Yaparak Nasıl Kilo Alınır? Berna Tuğçe Çil

Y

azın göz kırpmaya başlaması ile birlikte, hemen hepimizde ideal kilomuza ve vücut formumuza ulaşma telaşı başladı. Çoğu insan için fazla kilolar büyük sorun olsa da, bazıları için aşırı zayıflık da bir o kadar sorun teşkil edebiliyor. Peki kilo almak sanıldığı kadar kolay mıdır? Bu konuda nasıl bir yol izlenmesi gerekir? Öncelikle bilinmelidir ki; iyi bir beslenme programı oluşturmadan yapılan spor ve egzersiz boş çabadan ibarettir . Bu nedenle öncelikle doğru beslenme metodunu uygulamamız gerekir. Vücudumuz bir makineye benzer . Beslenmek yakıtımız , egzersizler ise bu makinenin performansını arttıran hareketlerdir . Sık yemek kilo verirken yararlı olmakla beraber, kilo alırken negatif etki yaratır. Çünkü sık sık ve az az yemek metebolizmayı hızlandırır. Hızlı metabolizma ise kilo alamaz . Doğru beslenme programınızı oluşturmak için bir diyetisyenden yardım alabilirsiniz. Beslenmemizden sonra kilo almak için nasıl egzersiz yapabiliriz ?

112

SPOR


Bench Press Hareketi: Temel göğüs egzersizlerinden olup, ağırlık egzersizi yapanlar ve yapacak olanlar için vazgeçilmezler hareketler arasında yer alır. Bench press hareketleri başta göğüs kaslarıyla arka kol kaslarını çalıştırarak güçlendirir. Sehpaya sırt üzeri uzanılır . Halter, omuz genişliğinden biraz daha geniş tutuş açıklığı ile her iki el ile aşırı sıkmadan ancak sıkıca ve sağlam kavranır. Nefes alınarak köprücük kemiğinin 3-4 santim kadar daha aşağısına gelecek şekilde indirilir. Yine kontrollü ve yavaşça, kollar tam düzelinceye kadar, göğüs kaslarında tam gerginlik hissederek (zihnen göğüs kaslarına odaklanmak daha iyi sonuç verecektir.) yukarıya kaldırılır. Ellerin tutuş açıklığı omuz genişliğinden daha dar ise, göğüs kaslarının iç kısımları, daha geniş ise, dış ve yan kısımları daha etkili çalışır. Bench press bütün vücudun kuvvet ve görünüşünü çok olumlu yönde etkileyen, en faydalı temel hareketler arasındadır. Squat Hareketi: Özellikle baldır , kalça ve basen bölgesini şekillendirmek ve kaslanarak kilo almak için yapılabilen bir egzersiz türüdür . Aslında squat az kilo çok tekrarla kadınlar için zayıflamak içinde uygulanır . Ancak iyi beslenme ve giderek artan ağırlık temposu ile birlikte çalışıldığında kilo aldırıcı etkisi vardır . Deadlift Hareketi: Aceleye getirilmemesi gereken ve oldukça etkili bir kilo alma egzersizidir . Kollar , bacak , karın , omuz , kalça kısacası vücudun tüm kas grupları çalışır . Ama aşırı ağırlıkla yapıldıgı zaman tutulmalara ve sakatlıklara neden olabilir . Bu yüzden yeterince ısınmadan ve birkaç kez çalışmadan, yüksek ağırlıklar ile bu hareketi yapmayın . Yapılışı: İki bacağınızı omuz genişliğinde açın , parmaklarınız hafif dışarı dönük olsun. Bar ayak bileklerinizin ve parmaklarınızın tam arasına denk gelmeli . Barı tutacağınız yer, yaklaşık olarak bileklerinizin 5 cm üstüne gelmeli . Eğilerek barı iki elinizle tutacaksınız. Barı elleriniz bacaklarınızın dışında ve onlara değecek genişlikte tutmanız gerekmektedir. Bar bacaklarınızla temas ediyor olmalı. Bu pozisyonda kalçanızı hafifçe aşağı indirip, kalçalarınız dizlerinizden yukarıda olacak şekilde göğsünüzü yukarı doğru kaldırın ve yüzünüzün öne baktığından emin olun (yere ya da yukarıya değil). Omuzlarınız kesinlikle sarkmamalı ve geride durmamalıdır. Sırtınız da mutlaka düz olmalı ve asla sırtınızın bükülmesine izin vermemelisiniz. Kürek kemikleriniz tam olarak bar hizasına geldiğinde,omuzlarınız barın biraz önüne geldiği an harekete hazırsınız. ■

SPOR

113


TE M MUZ Ş ar k ı ları WoMEN Ekibi

Janis Joplin – Cry Baby Jefferson Airplane – White Rabbit The Doors – The End The Bryds – Turn! Turn! Turn! Sonny & Cher – I Got You Babe Pink Floyd - Time Deep Purple - Child in Time Led Zeppelin - Stairway to Heaven

Playlist’in tamamını Youtube’dan dinleyebilirsiniz.


■ Temmuz ayı boyunca gerçekleşecek konserler ■Kitap

Tavsiyeleri

■ Temmuz Ayı Sergileri ile Etkinlikler Rehberi

Johnny Depp

AJANDA

115


The Lone Ranger (Maskeli Süvari) Gösterim Tarihi: 5 Temmuz

Yönetmen: Gore Verbinski Oyuncular: Johnny Depp, Armie Hammer, William Fichtner, Helena Bonham Carter ve James Badge Dale Konu: 1949-1957 tarihli aynı isimli dizinin uyarlaması olan bu film asıl ismi John Reid olan Lone Ranger lakaplı bir kovboyun, Kızılderili ruhani yardımcısı Tonto ile birlikte haksızlıklara karşı verdiği mücadeleyi anlatmakta. Filmin yapımcısı aksiyon filmlerinden ismini hemen anımsayacağımız Jerry Bruckheimer, yönetmeni ise Pirates of the Caribbean serilerinin Oscar ödüllü yönetmeni Gore Verbinski. Kızılderili karakter Tonto’yu Verbinski ile daha önce Pirates of the Caribbean serilerinde de çalışmış ünlü oyuncu Johnny Depp, Lone Ranger’ı ise henüz pek tanıma şansı bulamadığımız Armie Hammer canlandırıyor. Böylece karşımıza biraz süper kahraman, çoğunlukla aksiyon yüklü bir western olan eğlencelik bir yaz filmi çıkıyor.

116

AJANDA

Before Midnight (Geceyarısından Önce )

Gösterim Tarihi: 19 Temmuz Yönetmen: Richard Linklater Oyuncular: Ethan Hawke, Julie Delpy, Seamus Davey-Fitzpatrick, Athina Rachel Tsangari ve Ariane Labed Konu: Ünlü oyuncular Ethan Hawke ve Julie Delpy “Before Sunrise” ve “Before Sunset” filmlerinin ardından üçüncü kez bu sefer Before Midnight için yönetmen Richard Linklater ile birlikte çalışıyorlar. Before Midnight’ın senaryosu diğer iki filmde olduğu gibi Hawke, Delpy ve Linklater tarafından ortaklaşa yazıldı. Filmde 9 yıldır birlikte olan ve iki çocuğa sahip Jesse ve Celine’in ilişkilerinin şekillenişine tanık olacağız. Diğer iki filmde olduğu gibi daha çok ikilinin diyalogları üzerinde ilerleyen film Sundance Film Festivali’nde adından başarıyla söz ettirdi. Tüm dünya ile aynı anda ülkemizde de 19 temmuz’da gösterime girecek.

SİNEMA


Pacific Rim (Pacific Savaşı) Gösterim Tarihi: 19 Temmuz

Yönetmen: Guillermo del Toro Oyuncular: Charlie Hunnam, Ron Perlman, Idris Elba, Charlie Day ve Rinko Kikuchi

The Wolverine

Konu: Denizden Kaiju adı verilen yaratıklar yükselmeye başlayınca, milyonlarca insanın canına mal olacak ve insan kaynaklarını tüketen bir savaş başlar. Bu devasa Kaijular ile savaşabilmek için Jaeger isimli özel bir silah üretilir. Bu robotlar akılları nöral bir köprüde kitlenmiş iki pilot tarafından beyin gücüyle yönetilir. Ama Jaegerlar bile acımasız Kaijuların yanında savunmasız kalırlar. Konu klasik bir felaket/kahramanlık filmini anımsatıyor olsa da Pan’ın Labirenti ve Hellboy filmlerinin başarılı yönetmeni Guillermo del Toro’nun varlığı hepimizi ümütlendiriyor. Diğer taraftan Kurt Sutter’ın suç dizisi Sons of Anarchy ile ismini duyuran Charlie Hunnam, daha önce Hellboy’da yine Del Toro ile çalışan ve yine Sons of Anarchy’de de yer alan emektar oyuncu Ron Perlman ve Luther dizisiyle kendine has bir fan kitlesine sahip olan İngiliz oyuncu Idris Elba filmi merakla beklenir kılan diğer isimler.

Oyuncular: Hugh Jackman, Famke Janssen, Brian Tee, Hiroyuki Sanada ve Will Yun Lee

SİNEMA

Gösterim Tarihi: 26 Temmuz Yönetmen: James Mangold

Konu: Ve Hugh Jackman bir kez daha Wolverine rolü ile karşımızda! 1982’de dört bölüm olarak yayınlana çizgi romanın bölümlerinden uyarlanacak olan filmde Wolverine büyük aşkı Jean Grey’i kaybedişinin ardından aldığı bir teklif ile Japonya’ya yolculuk yapacak ve burada kaybettiği “ölümlülüğü” geri kazanmaya çalışacak. Ancak bu sırada Silver Samurai isimli ölümcül bir düşmana , acımasız Viper'ın da eklenmesiyle Wolverine kendisini tarihi bir savaşın içinde bulacak. Hugh Jackman’a başrollerde Will Yun Lee ve Tao Okamoto eşlik ederken, filmin yönetmenliğini ise 3:10 to Yuma ve Girl, Interrupted filmlerinden anımsanabilecek James Mangold yapmakta.

AJANDA

117


Nil'in Kızı Koca İmparatorluk günden güne güçten düşerken, bir yanda Avrupa devletleri “Osmanlı pastası”ndan pay almanın yollarını aramakta, bir yanda da Mısır eyaletinin Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, bağımsızlık planları yapmaktadır. Ancak Vali hazretlerinin, geleceğin Mısır’ı için başka hayalleri de var. Zaman içinde, sadece Ortadoğu’nun değil dünyanın da kaderini etkileyecek bir tasarıyı hayata geçirmenin yollarını arıyor: Hint Okyanusu ile Akdeniz’i birbirine bağlayacak bir kanal mesela... Cüretkâr Vali’nin bu yolda en büyük destekçileri Fransız diplomat Ferdinand de Lesseps, ama ondan önce danışmanı Ricardo ile onun fedakâr eşi Şehrazad’dır. Tarih, bir dönemece doğru hızla akarken ailenin diğer fertleri de sürüklenir. Oğulları Josef, Süveyş Kanalı projesinde önemli bir rol üstlenir; asi yaradılışlı, güzeller güzeli kızları Giovanna içinse kaderin başka türlü planları vardır...

Bir Görsel İletişim Platformu Olarak: Kitap Kitap elle tutulan, gözle görülen, taşınabilen, sahip olunabilen, bir “dış”ı ve “iç”i olan, açılabilen ve kapanabilen bir nesnedir. Dışı (genellikle) kalındır, serttir; tıpkı bir kaplumbağa gibi içindekini sert kabuğuyla korur. İçi sayfalardan oluşur, sayfalar zaman ve bedenle birleşerek etkileşimli sıralı anlatım olanakları sunar. Taşıdıklarını aktarmanın deneme-yanılmalarıyla biçimlenen kitap formu, “kil tabletler”den “elektronik tabletler”e evrilen bir dönüşüm süreci yaşamıştır. Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap, bu süreci ortaya koymasının yanı sıra, eski yüklerinden arınıp yeni üretim biçimlerinden de yararlanarak özgürleştiği günümüzde, kitaba eleştirel bir bakış açısı ve yaratıcı bir yapıcılıkla yaklaşıyor, kitabın görsel iletişimde gelebileceği noktaları sorguluyor.

Kitap Hakkında

Yazar: Gilbert Sinoue Çevirmen: Gönül Akgerman Sayfa Sayısı: 512 Yayın Evi : Can Yayınları Dili: Türkçe Tür: Roman

118

Kitap Hakkında Yazar: Melike Taşçı Sayfa Sayısı: 184 Yayın Evi: Yem Yayınları Dili: Türkçe Tür: Sanat / Mimari

AJANDA

KİTAP


Deliliğin Tarihi Michel Foucault, Deliliğin Tarihi’nde, deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları Orta Çağdan, tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği on sekizinci yüzyıla kadar, Batı’da deliliğin arkeolojisini irdeliyor. Deliliğin fantastik dünyasında dolaşırken Foucault, aslında “deli”nin bize onun deli olduğuna karar veren, onu öyle konumlandıran genel toplumsal harita üzerinde işgal ettiği yer itibariyle yansıdığını gösteriyor. Her çağın kendi ütopyası içinde kendini arındırdığı, saflaştırdığı, idealleştirdiği tarihsel yolculukta, delinin bu arınma ayin ve oyunundaki yerini ve rolünü kavramamızı sağlıyor. Bu nedenle, Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor. Öyleyse delilik, toplum düzeninin varlığı için gerekli; çünkü bu düzen ancak kendi negatifinin aynasında kimlik bulabiliyor

Film Eleştirisi Film Eleştirisi-Kuramsal Çerçeve ve Sinemamızdan Örnek Çözümlemeler kitabı, film eleştirisinin teorik yapısını belirlemek ve eleştiri yazımında kullanılan yaklaşımları örnekler eşliğinde açıklamak üzere hazırlanmıştır. Kitap, eleştiri kavramının incelenmesini ve eleştiri yazımında yararlanılan temel kavramları ele alır. Ayrıca film eleştirisinde kullanılan yaklaşımları irdeleyerek, seçilen filmlerle eleştiri yazımını örneklendirir. Lale Kabadayı’nın kitabı, kuramsal çerçeve ile sinemamızdan örnek çözümlemeleri biraraya getirerek bu alandaki büyük bir boşluğu doldurma amacındadır. Kitap bu doğrultuda, tüm sinemaseverler için rehber bir çalışma olma niteliğindedir. Kitap Hakkında Yazar: Lale Kabadayı Sayfa Sayısı: 256 Yayın Evi: Ayrıntı Dili: Türkçe Tür: Sinema

Kitap Hakkında Yazar: Michel Foucault Çevirmen: Mehmet Ali Kılıçbay Sayfa Sayısı: 798 Yayın Evi: İmge Dili: Türkçe Tür: Felsefe

Kitap

AJANDA

119


Bir ülkeyi ziyaret edeceksiniz ve bütçeniz kısıtlı. Otel ya pansiyonlara para vermek de istemiyorsunuz. Sokakta da kalamayacağınıza göre CouchSurfing aradığınız şey olabilir. Üye olup profilinizi tamamlayın ve gitmek istediğiniz yerde bir kanepe aratın. Dilerseniz siz de evinize maceracı birini kabul edebilirsiniz. https://www.couchsurfing.org/

1 Programlarınızın çalışmamasına sebep olan kayıp .dll dosyalarını rahatlıkla bulabilirsiniz http://www.dll-files.com/

2

3

Bir dizi izliyorsunuz ve bir sahnede çok hoşunuza giden bir şarkı duydunuz! Nasıl bulabilirsiniz? TuneFind bunun için var. İzlediğiniz diziyi aratın. Sezon ve bölüm numarasını girin. Şarkı listesi karşınıza gelsin! http://www.tunefind.com/

120

AJANDA

TIKLA BENİ


TEMMUZ AYI KONSER PROGRAMI

02 Temmuz Leyla the Band – Jolly Joker İstanbul 02 Temmuz Alicia Keys –Parkorman İstanbul 03 Temmuz Dee Dee Bridgewater & Ramsey Lewis – Yıldız Sarayı Has Bahçe İstanbul 03 Temmuz Lopes-Nussa Family Project – Feriye Lokantası İstanbul 03 Temmuz The Sanlıkol Hybrid Jazz Orchestra ft. Erkan Oğur – Bursa Açıkhava Tiyatrosu 03 Temmuz Sıla – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi 04 Temmuz Anthony Strong – Avusturya Başkonsolosluğu 04 Temmuz Kremerata Baltica-Mischa Maisky – Efes Celcus Kütüphanesi İzmir 04 Temmuz Bülent Ortaçgil-Birsen Tezer – Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu İzmir 05 Temmuz Fazıl Say – Enka Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu İstanbul 06 Temmuz Marsi – KdıköySahne İstanbul 06 Temmuz Koray Candemir – Beyoğlu Hayal Kahvesi İstanbul 06 Temmuz Göksel – Vialand AveaPark İstanbul 07 Temmuz Murat Dalkılıç – Altınoluk Amfiteatr Balıkesir 08 Temmuz Birsen Tezer-Jehan Babur – Enka Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu İstanbul 09 Temmuz Amarcord Wien-Adrineh Simonian – Efes Celcus Kütüphanesi İzmir 11 Temmuz Hille Perl-Lee Santana – Abacıoğlu Han Kemeraltı İzmir 11 Temmuz Cem Adrian – IF Performance Hall Ankara 13 Temmuz Zülfü Livaneli – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul 13 Temmuz Leyla the Band – Armada AVM Ankara 14 Temmuz Anadolu Ateşi – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul 15 Temmuz Stefano Bollani-Hamilton De Holanda – İstanbul Arkeoloji Müzesi İstanbul 16 Temmuz Ebru Gündeş – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul 16 Temmuz Bulutsuzluk Özlemi – Beyoğlu Hayal Kahvesi İstanbul 16 Temmuz Apollon Musagete Quartet – Efes Celcus Kütüphanesi İzmir 19 Temmuz Jason Mraz – Life Park İstanbul 19 Temmuz Sezen Aksu – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul 20 Temmuz Sertab Erener – Armada AVM Ankara 21 Temmuz Kesha – Parkorman İstanbul 27 Temmuz Gökhan Türkmen - Armada AVM Ankara 27 Temmuz Gökhan Tepe – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul 29 Temmuz John Legend – Harbiye Cemil Topuzlu Sahnesi İstanbul

KONSERLER

AJANDA

121


LUIGI BALLARIN AÇIL SUSAM AÇIL Tarih: 3 Temmuz - 13 Temmuz 2013 Yer: Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi Küratör: Beste Gürsoy 30’u aşkın tablonun yer aldığı sergi’de Arap dünyası ve İslamiyet’i konu alan tablolar yer almaktadır. Yıllardır İslam dinine ve doğuya olan ilgisini tuvallere döken sanatçı İtalya’da ve yurtdışında kişisel ve karma sergilere katılmıştır. Aslen Venedikli olan sanatçı yaşamını Venedik ve Roma arasında sürdürmektedir. Giuseppe Salerno : "Luigi Ballarin bizden oldukça uzak olan Arap dünyasına sonsuz bir aşk beslemektedir. En resmi bakış açılarının da dışında bir medeniyetle, sanatçı tüm sanatsal üretimini ortaya çıkaran derin bir uyuma girer."

ÇAĞDAŞ SANAT 23 Tarih: 25 Haziran – 25 Ağustos 2013 Yer: Mine Sanat Galerisi Mine Sanat Galerisi 28. yılında gelenekselleşmiş olan Çağdaş Sanat 23 yaz sergisini, 25 Haziran 2013 tarihinde sanatseverlerle buluşturdu. Sergi 25 Ağustos’a kadar devam ediyor. Yıllardır bir ilke altında gerçekleşen yaz sergileri, bu yılda Mine Sanat Galerisi’nde bugüne kadar sergi açmış olan sanatçıların eserlerinden oluşmaktadır. Türk Sanatında önemli imzaları oluşmuş çağdaş sanatçıları galeri mekanında ağırlarken, genç sanatçıları da bu kıymetli ustalarla bir araya getiriyor.

122

AJANDA

SERGİLER


İMGENİN İDEOLOJİSİ Tarih: 6 HAZİRAN – 27 TEMMUZ 2013 Yer: Alan İstanbul Küratör: Efe Korkut Kurt Sergi, imgesel yönden güçlü ve etkili çağdaş sanatçıların çalışmalarının bir seçkisi niteliğindedir. Katılan her bir sanatçının çalışması söylem düzeyinde değil ama çağdaş estetiğin güncel karşılığı bağlamında bütünlük arz eder. Bu tam da ideolojinin kendini gösterdiği andır. Sergi Murat Pulat, Halil Vurucuoğlu, Bahar Oganer, Ardan Özmenoğlu, İrfan Önürmen ve Ayline Olukman‘ın işlerinden oluşuyor

MAT COLLISHAW HAYALET GÖRÜNTÜ Tarih: 2 MAYIS - 11 AĞUSTOS 2013 Yer: Arter Küratör: Başak Doğa Temür İngiliz sanatçı Mat Collishaw'un Türkiye'deki ilk kişisel sergisi 2 Mayıs'ta Arter'de ziyarete açıldı ve 11 Ağustos’a kadar ziyaretçileri için devam ediyor. “Hayalet Görüntü1 başlıklı sergide, sanatçının 1990’lardan bugüne ürettiği 18 yapıta yer veriliyor. “Hayalet Görüntü”, Collishaw’un fotoğrafları ve heykellerinin yanı sıra; ışığı, projeksiyon yöntemini ve yüzeylerini alışılmadık biçimlerde kullanan yerleştirmelerini de bir araya getiriyor. Collishaw üretiminde, eski fotoğraf tekniklerinden LCD ekranlara, her türden durağan ve hareketli görüntü tekniğini bir arada kullanıyor.

SERGİLER

AJANDA

123


Astro WoMEN ASTROLOG NİHAL ARTAR

H

ayatınızda nelerin değişeceğini görmek için yükseleninizi, bu değişikliklerin sizi nasıl etkileyeceğini görmek için Burcunuzu, sağlık ve aşk hayatınız için Ay’ınızın olduğu burcunuzu okuyunuz.

yengeç ( 21 haziran - 22 temmuz ) Ayın 8’ine kadar üstünüze gelen olaylar sizi daraltıyor. Hedeflerinizi revize ediyorsunuz. Düze dönen Satürn isteklerinizi gerçekleştirecek. Kendinizden eminsiniz. 16 Temmuz’da işinizle, evliliğiniz ve hayatınızla ilgili duygusal problemlerinizi insanlarla konuşarak halledeceksiniz. Beklemediğiniz yerlerden aldığınız destekleri, hakkınızda yapılan dedikoduları birleştirip kendi yolunuzu bulacaksınız. Kendinizi ve hayatınızı değiştirecek ciddi bir disiplin içine giriyorsunuz. Dünya görüşünüz değişiyor. 22 Temmuz’dan sonra bu kadar zorlanmak sizi umutsuzluğa sevk edebilir. 29 Temmuz’dan sonra sosyal çevreniz yaptıklarınızı takdir edecek. Başarıyorsunuz.

■ Olumlu Yanları: Nazik,Hassas,Sempatik,Merhametli Düş gücü yüksek. Analık ve babalık duygulan güçlü. Vatansever. Yuva sevgisi. Israrlı. Becerikli. İyi eş. Tutumlu.

Liv Tyler 1 temmuz 1977

124

■ Olumsuz Yanları: Aşırı duygusal. Züppe. Dağınık. Kuşkucu. Değişken. Kıskanç. Zayıf karakterli. Kendine acıma meyilli. Sabit olamamak. Değişken duygular.

KAYNAK : www.astroloji.org

Yönetici Gezegeni: Ay Element: Su Nitelik: Öncü Uğurlu Sayıları: 3,7 Gün: Pazartesi Uğurlu Taşı: İnci Renk: Beyaz, deniz mavisi, gümüş Tarot kartı: Ay Hayvan: Deniz kabukluları Bitki: Hezaren çiçeği, nilüfer, kenger otu Kıymetli Taş: Aytaşı, Amber Kıymetli Maden: Gümüş


KOÇ

( 21 Mart - 20 Nisan )

Borçlarınız, eşinizin maddi durumu, işinizden yeterince kazanamamak sizi sıkıyor olabilir. Bu ay yaşadıklarınızı değerlendirecek, mahkemeler, yurt dışıyla ilgili sorunlarınız için çok koşturacaksınız. Yeni bilgiler işinize yarayacak. Kariyerinizde yükselebilir, evliliğinizde büyük rahatlama yaşayabilirsiniz. 9’undan sonra işler yoluna giriyor. Özellikle 16’sından sonra eviniz, aileniz, hayatınızın düzeniyle ilgili her şeyi o kadar yoluna koyacaksınız ki, sanki sihirli bir değnek değmiş gibi olacak. Bu ay bir ev alabilir, evinizi donatabilirsiniz. 22’sinden sonra gruplar içindeki problemlerinizi çözüyorsunuz. Ay sonunda elinize para geçebilir .

Boğa

( 21 nisan - 21 mayıs )

Geçen aydan beri vaatler bir türlü gerçekleşmiyor. 2’sinde sürpriz bir gelişme olabilir. 12’sine kadar sizi rahatlatabilir. 22’sine kadar yeni planlar somutlaşacak. 8’inden sonra düz dönen Satürn işlerinizin açılmasını, eşinizle, patronunuzla daha iyi anlaşmanızı, yeni kontratlar yapmanızı sağlayacak. 17’sinden itibaren borçlarınızı temizlemeye, para kazanmaya, etrafınızdan destek almaya başlayabilirsiniz. Yeni bir işe girebilir, evliliğinizi düzeltebilir, işinizde başarılar kazanabilirsiniz. 20’sinden sonra gruplar içinde çıtanızı yükselteceksiniz. 25 Temmuz’dan itibaren güzel kısmetler alacak, ne kadar zorlansanız da maddi durumunuzu düzelteceksiniz.

İKİZLER ( 22 mayıs - 20 haziran ) Parasızlık veya kafa karışıklığı içindesiniz. 9’undan itibaren iş ortamınız ve günlük hayatınız yoluna giriyor. Değişik gruplardan, sosyal çevrenizden gelen sert tepkileri üstünüze almayın. 14 Temmuz’a kadar artan baskıları boşa koyup, doluya bakacaksınız. 16’sından itibaren sevdiklerinizin desteği umut verecek. 22’sinde beklediğiniz bir parayı sonunda alabilirsiniz. Sevdikleriniz, çocuklarınız duygusal karmaşanızı bitirebilir. İş ortamından veya sosyal çevrenizden yeni bir fırsatlar yakalayacaksınız. Bütçenizi doğrultup ailenizde, hayatınızda veya evliliğinizdeki sorunları çözeceksiniz. Bu süreçte eskiden çok önemsediğiniz konuları artık rafa koyduğunuzu görebilirsiniz.

ASLAN

( 23 temmuz - 22 ağustos )

Ayın ilk 10 günü hayatınızda beklemediğiniz çalkantılar olabilir. Bin bir çeşit plan yapıyor maddi sıkıntılarınız, kendinize güvenememeniz nedeniyle uygulayamıyorsunuz. Düzeniniz sizi bağlıyor. 16’sından sonra ailenizle görüşüp yepyeni çözümler bulacaksınız. 22 Temmuz’dan itibaren iş hayatınızda, evliliğinizdeki gelişmeler sizi köşeye sıkıştırabilir. Kendinizi yeni gelişmelere adapte ediyorsunuz. Çözülmeyen miras meseleleri çözülebilir. Eşinizin, ortaklarınızın müdahale etmeyi bırakması, hayatınızdan çekilmesi veya sonsuz şefkati kendinizle, evinizle ilgili problemleri yoluna koyuyor Ufkunuz değişiyor, yeni faktörler hayatınızın anlamını etkiliyor.

125


BAŞAK

( 23 ağustos - 22 eylül )

14 Temmuz’a kadar kariyeriniz, hayatınızla ilgili bir konuyu çözüyorsunuz. Aniden çok büyük bir projeye başlayabilirsiniz. Takıntılarınızı çözmeniz, yumuşamanız ve iddianızı terk etmeniz yeni fikirlerin ve anlaşmaların yolunu açacak. Eşinize anlayış göstereyim derken sıkılabilirsiniz. Duygularınız değişiyor. 20’sinden sonra planlarınız bir bir gerçekleşecek. 17’sinden sonra sosyal çevreniz sayesinde işleriniz açılacak, imkansızı başaracaksınız. Eşinizle ilişkileriniz rahatlayacak. 20’si ile 30’u arasında hayatınızı toparlıyorsunuz. 23’ünden sonra beklenmedik bir para üstünüzdeki yükü alacak Prensipler yumuşadıkça yolunuz açılıyor. Kendinizi ezmekten vazgeçip yapabileceklerinizin peşine düşüyorsunuz.

TERAZİ

( 23 eylül - 22 ekim )

6 Temmuz’a kadar maddi sıkışıklık sizi zorluyor. 12 Temmuz’a kadar bu sıkıntıdan kurtulmak kariyerinizde, hayatınızda emniyetinizi sağlamak için kimi insanlardan kopabilir, yenileriyle tanışabilirsiniz. 17 Temmuz’dan sonra işinizde, ilişkilerinizde ve eşinizle aranızda sizi dürten odaklar geri çekiliyor. Sonunda kendinizle, hayatınızla ilgili aradıklarınızı bulmuş gibisiniz. Kazançlarınız artıyor. 20 Temmuz’dan sonra hayatınızda bir karışıklık olabilir. Bunu toparlamak için bazı konu ve kişilerden vazgeçmeniz gerekebilir. Duygularınız sizi yanıltmasın. Çok para kazanıp hayatınızda istediğiniz değişiklikleri yapıyorsunuz. 24’ünden yeni ilişkiler gözünüzü açacak.

AKREP ( 23 ekim - 21 kasım ) İçiniz içinize sığmıyor. Geleceğinizle, hayatınızla ilgili önemli bir dönüm noktasındasınız ve her şey çok iyi gidiyor. Gelecek ayın ortasına kadar neredeyse her dileğiniz gerçek olabilir. 10 Temmuz’dan sonra hayatınızı zora sokan konuları elden geçireceksiniz. Kalbiniz boşsa bu dönemde büyük bir aşk yaşayabilirsiniz. Çocuklarınızla ilgili gelişmeler sizi memnun edecek. 17 Temmuz’dan itibaren büyük bir aşk veya kişisel başarılarınız hayatınızın yolunu değiştiriyor. 23 Temmuz’dan itibaren günlük hayatınızda sert bir viraj alabilirsiniz. Bağrınıza taş basıp yeni gruplar ve yaşama açılıyorsunuz.

YAY

( 22 kasım - 21 aralık)

Bütün bir ay boyunca özellikle 17’sinden itibaren yakın arkadaşlarınızla, komşularınızla, maddi imkânsızlıklarla olan sıkıntıların çözümünü sağlayacak maddi manevi kazançlarınız olacak. Kredilerle ilgili son raddeye gelmiş sorunlarınız çözülecek. İşinizdeki gelişmeler, eşinizle ilişkileriniz, maddi imkânların açılması, yeni ilişkiler kurulması hayatınızı kolaylaştırıyor. Çok kısmetli bir dönemdesiniz. Kendinizle birlikte arkadaşlarınızı ve yakın çevrenizi de rahatlatıyorsunuz. 25’inden sonra fevri çıkışlarınızın sizi zorladığını göreceksiniz. Daha alttan alabilirseniz sizi zorlayan mahalle baskısından kurtulabilirsiniz. Yumuşak başlı ve birleştirici olmak kariyerinizi ve evliliğinizi rahatlatacaktır.

126


OĞLAK

( 22 aralık - 19 ocak )

Hala kendinizden sakladığınız bir şeyler var. Bunları ortaya koyabilseniz içinizdeki büyük ağırlıktan da kurtulacaksınız. 9’undan sonra içinizi dökmeye çalışıyorsunuz uygun tepkiler gösteremiyorsunuz. 14 Temmuz’dan sonra sizi üzen kişi ve düşüncelerinizi çözmeye başlayacaksınız. Gücünüzün farkına vardıkça çevrenizi şekillendiriyorsunuz. 10’undan sonra eşinizin veya işinizin yumuşaması sosyal yaşantınızı renklendirecek. 17’sinden sonra merakınızı anlatabilmeniz eşinizle, işinizle ilgili sorunları çözecek. Çok olumlu adımlar atılacak. Karşınızdaki kişilerin sizi anlamaya başlaması, işinizdeki, ilişkilerinizdeki güzel gelişmeler sizi rahatlatacak. Her şey kendiliğinden yoluna giriyor.

KOVA

( 20 ocak - 18 şubat )

Geçmişten koptukça günlük hayatınızı, yaşam biçiminizi, iş ortamınızı yeni bir yola sokabilirsiniz. 6 Temmuz’a maddi sarsıntılar ilişkileri bozabilir. 10’undan itibaren kardeşleriniz, yakınlarınız size destek verecek. 18 Temmuz’dan sonra maddi riskleri göze alınca inanılmaz büyüyecek, hayallerinizi gerçekleştireceksiniz. Dolandırıcılığa karşı dikkatli olursanız büyük para kazanabilirsiniz. 20 Temmuz’da burcunuzdaki Dolunay ve düzelen Merkür yeni yaşantınızla ilgili son detayları çözdüğünüzü, duygularınızdan emin olduğunuzu söylüyor. İsteklerinize kavuşacaksınız. 24’ünden itibaren başarınızın maddi sonuçlarını alıyorsunuz.

BALIK

( 19 şubat - 20 mart )

9 Temmuz’dan itibaren geleceğinizi sağlama alan girişimleriniz sonuç verecek. Çok istediğiniz bir konuyu çözeceksiniz, aşk hayatınız yoluna girecek veya çocuklarınızla ilgili çok olumlu bir gelişme olacak. 16 Temmuz’dan sonra sizi destekleyenler artacak. Büyük bir aşk hayatınızı değiştirebilir. Yurt dışıyla, akademisyenlikle, mahkemelerle ilgili dilekleriniz gerçekleşiyor. 20 Temmuz’dan sonra çocuklarınız veya aşk hayatınızla ilgili baskılar azalıyor.. Yeni bir işe girebilir, evliliğinizle ilgili bir sorunu çözebilirsiniz. Kayıplarınızın farkındasınız ama istediğiniz gelecek için bu fedakârlığa değiyor.

Bu ay burçları neler bekliyor? Temmuz ayında son yılların en pozitif astrolojik sonuçlarını gözlemliyoruz. Elementi su olan burçlarda (Yengeç, Akrep, Balık) Temmuz ayında psişik ya da duyu dışı algılamayı üst noktalara çıkaran etkiler fazlaca görülecektir. Ateş grubu burçlar (Koç, Aslan, Yay) ise bu ay enerjilerinin en yüksek noktasına ulaşacaklar. Bu yüzden liderlik vasıflarını iyi değerlendirmeleri gerekir. Toprak grubu burçlar (Boğa, Başak, Oğlak) Temmuz ayında iş ve özel yaşam programlarına dikkat etmeleri gerekir. Hava grubu (İkizler, Terazi, Koca) burçları bu ay duygularının kurbanı olmamaları gerekiyor. Mantıkları doğrultusunda hareket etmeleri kendileri için çok daha iyi olacaktır.

127


WoMEN Dergisi olarak sosyal sorumluluk projenizi ve reklamlarınızı yayınlamak istiyoruz. Bu konu hakkında bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçiniz. reklam@womendergisi.com

www.womendergisi.com 128


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.