WoMEN Dergisi ŞUBAT 2013

Page 1

Nefes almak iyidir.

www.womendergisi.com

Şubat 2013 SAYI : 3

ISSN 2147-530X

DERGiSi

"Seksenler" dizisinin SolAçık Nevzat'ı

ERAY YASİN IŞIK 3 ERKEK, 3 STİL

CURLİNG:

Buz üstünde satranç

ASTROLOG

Zeynep Turan

Ebru Elver

"Müzik bu yaşamda olma sebebim."

Kakaolu Nefis Aşk Kurabiyesi

WİNDOWS 8 Hakkında Merak Edilenler

Ümit

TEMURÇİN

“AŞK BENİ BESLEYEN EN GÜZEL DUYGULARDAN BİRİ! ”


İMTİYAZ SAHİBİ-GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ceren Akkol cerenakkol@womendergisi.com SOSYAL MEDYA YÖNETİCİSİ Aslı Bal Yavrular aslibalyavrular@womendergisi.com SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Gözde Yılmaz gozde@womendergisi.com Gonca Kaya goncakaya@womendergisi.com PAZARLAMA ve REKLAM YÖNETİCİSİ Yunus Köse yunuskose@womendergisi.com GRAFİK-TASARIM Hami Tüfekçi Ceren Akkol Yeşim Özbirinci YÖNETİM KURULU Yeşim Özbirinci Ceren Akkol Aslı Bal Yavrular Gizem Uysal Eda Nakıboğlu Hami Tüfekçi Yunus Köse MODA EDİTÖRLERİ Cenk Taşdemir Eda Nakıboğlu Zeynep Ceylan FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Özlem Subaşı ozlemsubasi@womendergisi.com İÇERİK EDİTÖRÜ Bahar Öntürk baharonturk@womendergisi.com

2

EDİTÖRLER Pandora Yami Yağmur Malkoç Gizem Uysal YAZARLAR Alp Bolat Buket Ketbağa Burcu Mercan Ceylan Eren Doruk Akkaya Engin Ergin Gonca Çakıcı Güven Turan İ. Sertaç Yılmaz Melike Serdar Merve Aydın Oburcan Ozan Kayra Ömer A. Dalak Pati Butik Pelin P. Akyürek Pınar Aytuna Sevim Seven Simge Çalışkan Yasemin Ataç Zeymuran Cafe KONUK YAZARLAR Berk Geyik Hüseyin Aksoy WoMEN DERGİSİ İLETİŞİM iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com REKLAM İÇİN reklam@womendergisi.com WoMEN DERGİSİ'nde yayınlanan tüm yazıların hakları WoMEN DERGİSİ'ne aittir. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ise ilan sahiplerine aittir. WoMEN Dergisi yayınlanan ürünlerde yapılan fiyat değişikliklerinden sorumlu değildir. YAYIN TÜRÜ : Süreli / Aylık Yayın Tarihi : 1 Şubat 2013 ISSN : 2147-530X


EDITÖRÜN SEÇIMI

EDİTÖRDEN

ŞUBAT

2013

Merhaba,

■ İngiliz kraliyet ailesinin entrikalarını seviyorum. Okumak ve izlemek heyecan veriyor. Hemen hemen herkes biliyordur bunları ama not etmek istiyorum yine de. The Boleyn Girls... Kitabından da filminden çok keyif almıştım. Bilmeyenlere önce kitabını okumalarını tavsiye ederim. Kraliyet ailesi entrikalarına devam etmek isteyenler kitabın diğer serilerini de inceleyebilirler. ■ Gurbet ellerdeyken ev her zaman özlenir. Sıcak rahatlığı her daim ararız. Bunun için arada Zeki Müren'den Üşüdüm Üstümü Örtsene Anne dinlenmeli.

Üçüncü sayıyı da çıkardık ve zamanın ne kadar çabuk geçtiğini anlamadık bile. Bu süreç herkes için çok güzel geçti ve geçmeye devam ediyor. Yeni fikirler üretmek için sürekli beyin fırtınası yapıyoruz. Bu ay yeni sloganımızla birlikte yeni sayıyı yayınladık. Bizim için son günlerin temel konusu buydu. Bir marka için bu önemli bir konudur. Büyük firmaların sloganlarına baktığımızda aslında çok basit cümlelerdir, ama akılda kalıcıdırlar. Etkisi de buradan gelir. Biz de hem bizi anlatan hem basit hem de kolay olan bir şey aradık. Bu gerçekten kolay olmadı. Birçok fikir sunuldu, ama bir türlü içimize oturmuyordu. Anlayacağınız can sıkıcı bir durumdu. Tam olayları akışına bırakmışken kendiliğinden ortaya çıktı. Zaten anlık olaylardan çoğu zaman güzel şeyler çıkıyor. Bunun hikayesini de başka zaman paylaşırım. Şimdilik, belki sıkıcı belki güzel ama yoğun geçen günlerinize kısa bir ara vererek eğlenmeniz ve keşfetmeniz için biraz da kendinize gelip nefes almak için WoMEN'ı öneriyoruz. Ve diyoruz ki: “Nefes almak iyidir.” Nefes aldığımızda yaşarız. Yaşarsak hayatı keşfederiz. Keşfettikçe severiz. Biz de bizi okuyanlara bu etkiyi vermek istiyoruz. WoMEN ile nefes alın.

İLETİŞİM

iletisim@womendergisi.com www.womendergisi.com

Unutmadan bu ay bazı kişiler için gerçekten özel. Hayır, sevgilisi olanlar için değil. Şubat'ın 29unda doğanlar için. Yaşa, keşfet, sev! Dostluklar... Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com

3


132 18

içindekiler98 88 6 Sosyal Medyanın Nabzı Sevgililer Günü'nde sevdiceğe asla alınmaması gereken hediye nedir? 7 WoMEN Ekibine Sorduk Bugüne kadar oynamaktan en çok keyif aldığınız bilgisayar yada konsol oyunu hangisidir? 8 Alışveriş Listesi Sevgililer Günü MODA 10 16 18 28 30 36 42 46 48 51 56

Aşk Stili Mini Bag - Ear Cuff Ünlü marka ve tasarımcıların 2013 ilkbaharyaz koleksiyonları Kışın soğuktan korunmanın 5 cool yolu Röportaj Ümit Temurçin Style İcon : Paul Newman 3 Erkek, 3 Stil Kırmızı Halı Güzelleri Seza Batıoğlu Mücevher Dosyası 2012 Best Couture

GÜZELLİK&BAKIM 58 60

Sevgililer Günü Makyajı WoMEN Editörlerinin Tercihi "Ruj mu, lip gloss mu?"

62

Kapak Röportajı Ebru Elver

4

KAPAK FOTOĞRAFI : Ebru Elver

DEVR_İ ALEM 66 68

Taç Mahal Yazı Dizisi : Paris

74 82

Özel Röportaj Eray Yasin Işık Bu sevgililer gününde doğru olanı yapın

BLOG DÜNYASINDAN 84 88

Elegant Idiyosyncrasy İlyas Öztürk

FOTO GALERİ 92

The beauty of dark Özlem Subaşı

TEKNOLOJİ 98 100 103 104

Windows 8 Pek sosyal bu ağlar Tıkla Beni! Teknolojide 14 Şubat

106 109 110 111

Sevgililer Günü tarihçesi Alla beni, pulla beni... Kuş Uçuşu 2 Köşe Yazarı Birgün, unutulan diğer gün


68 122

136 112 114 116

Kızıl Gezegen Kız beyni nasıl hacklenir? Aşk çiçeği krallığı Aşk

KONUK YAZAR 118 Berk Geyik 119 Hüseyin Aksoy DEKORASYON 120 Dekorasyonun Pembe Hali 122 Tutkulu, delice ve Derin yaşanan aşk adına SAĞLIK

SPOR 142 Curling 146 NTV Spor - Spor Gecesi TELEVİZYON-SİNEMA 148 Behzat Ç. 150 Seçmeden Yaşamak: Mr. Nobody 154 Tiyatro Baş Belası 156 Kitaplık Virginia Woolf - Dışa Yolculuk MÜZİK

126 Sağlıklı yaşam için merak edilenler

158 Dört Dönem, Dört Aşk Şarkısı 161 Şubat Şarkıları 162 Röportaj Ayşe Saran

ANKET

166 DVD Keyfi

129 100 Kadına Sorduk

ETKİNLİKLER

HOBİ

168 Şehirde Neler Oluyor?

130 Sevgilinizi El Yapımı Hediyelerinizle Şaşırtın

ASTROLOJİ

MUTFAK 132 Kakaoulu Aşk Kurabiyesi 134 Karidesli Makarna 136 Pandora ile Kahve Molası "Meğer anlaşmak ne kolaymış" 140 Pati Butik ile Sevimli Dostlar

170 Röportaj Zeynep Turan 175 Kova Burcu 176 WoMEN Burç Yorumları

5


SOSYAL MEDYANIN NABZI

Sevgililer gününde sevdiceğe asla alınmaması gereken hediye ne olabilir sizce? ■ Kadına diyetisyen randevusu. @jelibonatu ■ Kadına tornavida seti. @kelebenk ■ Eski sevgiline aldığın hediye. @gizem_kocak ■ Erkeğe asla çiçek alınmaz bence. Anlamayıp yiyebilir. @gardasli ■ Yemek tarifi kitabı. @gozdelik ■ Patlamış mısır makinesi @HazalDiker ■ Temizlik seti @gozdelicious ■ Kırmızı kalpli şeyler @minkpartini ■ Tükenebilen ya da kolayca kaybolabilen şeyler almamak gerek erkekler biraz hoyrat olduğunda dolayı bide ne çok pahalı ne çok ucuz olmalı. Burcu Akkaya ■ Yüzük @orheak ■ Kaktüs @Ekinoks79 ■ Tek taş yüzük. Yıldıray Akyıldız

6

■ Mikser, blender vs. gibi mutfak alet edevatı. Burcu Mercan ■ Kırmızı don! Cenk Taşdemir ■ Fotoğraf çerçevesi! Özlem Subaşı ■ Mutfak eşyası... Güliz Yöntem Demir ■ Kutuda kırmızı kurdelayla bağlanmış kırmızı bir gül, iiiiiiiiiiii iğrenç Serap Sırık Altınay ■ Parfüm, takı, toka... Orjinal olmalı arkadaşım biz onları zaten almıyor muyuz? İyisi mi hediye çeki versinler. Oje Sandığı ■ Mutfak esyası,aletleri... Alev Aysun Kalay Atmaca ■ Diyeti çağrıştıracak malzemeler, mesela tartı falan.Hele hediyeyi alan kişi kilolu ise karşı tarafın vayyy haline... İçimden Geldiği Gibi

Mart ayının sosyal medya sorusu:

Çocukluğunuzun en eğlenceli oyunu nedir? @womendergisi


WoMEN

EKİBİNE SORDUK

"Bugüne kadar oynamaktan en çok keyif aldığınız bilgisayar veya konsol oyunu hangisidir?"

● Bahar Öntürk : PES, son zamanlarda ise Angry Birds ● Aslı Bal Yavrular : The Sims ● Özlem Subaşı : PS3 Frisbee ● ömer Alper Dalak : Championship maneger 01-02 ● Gozde Yilmaz : Max Payne ● Gonca Çakıcı : Machinarium ● Merve Aydın : Little big planet ● Yeşim Özbirinci : Age of empires 1 ve The Sims serisi ● Zeynep Ceylan : Teken ● Doruk Akkaya : Unreal Tournament ● Yunus Köse : Pro Evolution Soccer tüm serileri ● Ceren Akkol : The Sims serisi ve Doom ● Yami Yağmur Malkoç : Counter ● Buket Ketbağa : Neverwinter Nights. ● Burcu Mercan : Plants vs. Zombies ● Ceylan Eren : Max Payne ve Volfied ● Melike Serdar : Need for speed ● Pınar Aytuna : Lotus

7


ALIŞVERİŞ E

n sevilen, en özen gösterilen, bir seçmek. Bu sayede sevdikler küçük bir parçasını gösterebili olunca daha da zorlaşıyor hediye al hediye seçmek en kolayı ancak eş düşünüyoruz. Bu kısımda biz dev olarak. Hem erkeklere, hem de kad durup düşünürken yardımcı olabile bulamadıklarınızı biz sizin için seçeb

tiline düşkün bir kadın ise eşiniz, seçmekte pekte zorlanmayacaksınız. O stili ortaya çıkarabilecek bir alternatif de Banu Küçük tasarımı olan bu şık yakalar. Oldukça fazla renk seçenekleri ve özgün tasarımıyla, eşiniz bu yakaları her kıyafetle rahat bir şekilde kullanabilecek. Bu yakalara www.lidyana.com ve www.stilimo.com sitelerinden ulaşabilirsiniz.

S

K

okusunu miras bırakmayı seven eşlerinize, bu parfümlerden birini hediye edebilirsiniz. Premiere Gucci; Hollywood kadınlarının cazibesinden, büyüleyici bakışlarından esinlenilerek hazırlanmış. Portakal çiçeği, beyaz çiçekler ve bergamot notalarının hissedildiği bu parfüm, eşinizin kendini sımsıcak ve çekici hissetmesini sağlayacak.Bvlgari Mon Jasmin Noir L’Elixir; çiçeksi ve soft kokusuyla, eşinizin ruhunun en derinliklerine dokunacak bir parfüm. Üst notalarda yer alan bergamot ve greyfurt çiçeğinin birlikteliği, şekerlenmiş portakal kokuları ile yumuşak bir etki yaratıyor. Alt notalarda ise, amber ve misk kokusu ile sıcak ve hissedilir bir etki yaratıyor. Sade ve naif koku seven eşleriniz için ideal bir seçim olacaktır.

tiline saçından başlayan kadınlar için, saç düzleştiricisi ve saç maşası alabileceğiniz en iyi hediye olabilir. Eşiniz dışarı çıkarken en çok saçına zaman ayırıyorsa, doğru satırları okuyorsunuz demektir. Rowenta Saç Düzleştirici; stilini düz ve sade saçlarla tamamlamak isteyen kadınlar için ideal. Isı ayarlı ve pratik kullanım sağlayan bu alet, eşlerinizin, zamanından kazanç sağlarken harika bir görünüm kazandıracak. Babyliss Saç Maşası; stilini hareketlendirmeyi seven kadınlar için ise, Babyliss saç maşası hediye edebilirsiniz. Üç farklı ısı ayarına sahip ve iki yöne dönebilen çift plakalı bu ürün, kullanışlılığı ve rahatlığıyla kısa sürede eşleriniz için harika görünümü sağlayacaktır.

8

T

arzıyla fark yaratmayı seven eşleriniz için, Shoes&More’dan bu kemerleri kaçırmayın derim. Birçok renk ve model seçeneğiyle, farklı tarzları yansıtan, özgün tasarımı olan bu kemerlere ulaşmak çok zor değil. http:// www.shoesandmore-langenfeld. de/ adresinden farklı hediye seçeneklerine bakabilirsiniz.

S

Aslında erkekler bu konuda şanslı ki, eşlerine rahatlıkla hediye seçebilirler. Kadınlar için bolca alternatif mevcut işte size birkaç öneri:


Gizem Uysal

Ş LİSTESİ

gizemuysal@womendergisi.com

Hediye seçmek konusunda erkeklerin kadınlardan daha şanslı olduğu doğrudur. Birkaç örnekle bile, aklınızda eminim fazlasıyla seçenek oluşmuştur. Gelin şimdi kadınlar için alternatiflere bakalım:

r o kadar da zor olan bir iş hediye rimize verdiğimiz değerin çok iriz. Bir de konu sevgililer günü lmak ve seçmek. Hemcinsimize ş ve sevgililere gelince durup vreye giriyoruz WoMEN ailesi dınlara ilham alabilecekleri ve ecek hediyeler seçtik. Umarım bilmişizdir.

O

Z

amanı önemseyen ve her anını yakalamayı seven eşleriniz için bu saatler vazgeçilmez. Emporio Armani; klasik ve sade tarzı olan eşleriniz için ideal. Paslanmaz çelik kayışı olan ve tasarımıyla göz dolduran bu saat zamanı detaylarıyla yakalamayı seven erkeklere gelsin. Burberry; hem şık, hem de sade tarzı bir arada kullanan eşleriniz için zaman kaybetmeden bu saati hediye edin. Kauçuk kayışı olan, rengi ve tasarımıyla bütünlük sağlayan bu model, zamanı tatlı anılarıyla dolduran erkeklere gelsin. Diesel; Özgür ve dağınık ruha sahip eşler için spor ve sade tarzı olan bu modeli seçebilirsiniz. Kauçuk detaylı bu model, zamanı umursamayan, stilini ruh haline göre belirleyen ve anı yaşayan erkeklere gelsin.

B

akımlı ve kendine özen gösteren eşleriniz için, bakım ve tıraş seti, akla ilk gelebilecek hediyelerdendir. Braun Pulsonic 760-3 4 Tıraş Makinesi;üç kademeli bıçak sistemine sahip bu ürün, stiline her yönden önem veren eşleriniz için en ideal hediye olacaktır. Tıraş olurken hem rahat ve kolay kullanılabilecek, hem de istenilen modeli uygulayabilecek bu ürünle erkeklerin hazırlanması artık zaman alabilir. Philips QG 3280 9 in 1 Erkek Bakım Seti; bakımını tek bir dokunuşla ve kolaylıkla tamamlamak isteyen eşleriniz için bu bakım setini alabilirsiniz. Burun, kulak ve kaş düzeltici aksesuarları ile ıslak ve ya kuru tıraş sistemine sahip olan bu ürün kendine bakmayı seven erkekler için ideal.

fis ortamında günün yarısını harcayan erkeklere kolaylık olarak bu iki şık ürünü seçebilirsiniz. Scotch&Soda markasına ait bu ürünler hem şık hem de stiline önem veren eşlerinizi çok sevindirecek. Deri ipad kılıfı ve deri not defterini bir arada da alabilirsiniz. İşkolik eşleriniz için her detayı kaydedebilsinler diye, sadece bu şık deri not defterini de seçebilirsiniz. Ipad ve benzeri teknolojik aletlere gözü gibi bakan eşleriniz, hem görünümü zengin hem de kullanışı kolay bu deri ipad kılıfıyla rahat bir nefes alacak.

9


MODA

Ask Stili ul

Gizem Uysal gizemuysal@womendergisi.com

A

şkı sadece sevgililer gününde mi yaşarız? Hissettiklerimiz sadece bir güne sığdırılabilir mi? Her 14 Şubat ‘ta ister istemez böyle fikir ayrılıklarına kapılıp gideriz. Kimi için fazlasıyla özel olan sevgililer günü, kimi için ise sadece bir amaç ve araçtan ibarettir. Gelin biz de bu günü hem amaç hem de bir araç olarak kullanalım. Özen gösterelim ama kapılmayalım. Gösterdiğimiz özeni sadece bir güne sığdırmayalım. Duygularımızı 14 Şubat dışındaki günlerde de ifade edelim sevdiklerimize. Her zamanki halimizden, görüntümüzden farklı olacağımız bu günde, özel planları olan, hatta tatil programı yapan bile vardır. Hepimiz sevdiğimiz kişi ile birlikte en güzel şekilde geçirmeyi isteriz. Alınan hediyeler mi, yoksa o güne koyabileceğimiz değerde biri mi bizi heyecanlandırır? Herkes için farklı anlamlar yüklü olan bu özel günde karşımızdaki insana güzel görünmek için uğraşırız. O gün ne giydiğimiz unutulmasın isteriz. Bu tabii ki sadece kadınlar için geçerli olan bir şey değildir. Erkekler de aynı özeni göstermeli, aynı anlamları yüklemelidir. Tek tek giyim üzerine tüyolar vermeden önce, genel olarak ele almak istiyorum; O gün akılda kalmak için fazla çaba harcayıp abartmaya gerek yok. Her ne olursa olsun, bu bir parti değil, özel bir gün. Fazla abartmadan, sade ve romantik bir tarzla da o geceyi özel kılabilirsiniz. Eşinizin size ve kıyafetlerinize bakarken gözü yorulmamalı. Abartarak değil, uyumlu ve yerinde seçimler yaparak akılda kalmalısınız.

B

u özel geceyi, eşiniz ile birlikte şık bir restoranda geçirecekseniz kadınlar için önerebileceğim tek şey ‘bordo zarafeti’. Bu rengi kullanmaktan korkmayın. Bir kadını asil ve zarif gösteren bordo ya da şarap tonları o gece akılda kalmanızı sağlayacak. Sade bordo bir elbiseyle, pelerin havası veren kürk paltonuzu birleştirin. Aynı tondaki eldivenlerinizi eklemeyi unutmayın ki hem elleriniz üşümesin hem de stilinizden ödün vermeyin. Sadelik demiştik, kıyafetinizi siyah platform bir ayakkabı ve bordo tonlarındaki şık portföy ile tamamlamanız yetecektir. Aynı tonlardaki makyajınızla geceye hazırsınız. Bu şıklıkla eşinizin başını döndürmek hiç zor olmayacak.

10


E

ğer o gece için daha sade bir stil hayal ediyorsanız, peplum detaylı parçalar alternatifiniz olabilir. Peplum detaylar bir kaç sezondur kıyafetlerimize dokunan etkili bir detay. Bu trendi yakalayın! Peplum kelimesini son zamanlarda çok sık duyuyorsunuzdur. Peplum, bel kısmında bulunan ve etek görünümünü veren bir parçadır. Genelde elbise, etek ve ceketlerde kullanılıyor. Hem beli ince gösteren hem de dikkatleri bacaklara ve bel kısmına yoğunlaştıran bu detayı farklı modellerde ve renklerde kullanabilirsiniz. Aşkın rengini kırmızı olarak bildiğimizden, kırmızı renk kullanarak o geceyi daha anlamlı kılabilirsiniz. Kırmızı peplum detaylı elbisenizi pudra ya da ten rengi tonlarındaki rugan ayakkabınız ve şık el çantanızla tamamlayın. Sezonun trendi kolyeleri de eklemeyi unutmayın. Kırmızının cesareti yerine siyahın asaletini tercih edenlerdenseniz, yine peplum detayını bu renkte de kullanabilirsiniz. Daha sade bir çizgi yaratarak, siyah platform ayakkabılarınız ve siyah portföyünüz ile kıyafetinizi tamamlayabilirsiniz. Aksesuarlarınız da mümkün olduğunca sade ve kıyafetinizle uyum içinde olsun ki göz yormasın. O gece için stilinizi yaratırken sık kullanılan ana renkler siyah ve kırmızıdan sonra, bu sezonun en gözdesi monokrom şıklığını deneyin. Monokrom trendi ile peplum çok iyi bir uyum içerisinde kullanılabilir. Seçtiğiniz kıyafeti yine sadelikten çıkmadan siyah platform ayakkabılarınız ve monokrom rüzgârından etkilenmiş el çantanızla kombinleyin. Farkı göreceksiniz.

11


ww O

gece için kadınlar için son önerim, sade mekânları tercih edenler için;

Deri ve siyahın şıklığını sadelikle bütünleyin. Deri trendini denemekten korkmayın. Pantolon, ceket, bluz, etek ve daha birçok parçada bu sezon oldukça revaçta olan bu detay, sizi o gecenin asi kızı yapacak. Deri pantolonunuzu, yumuşak tonlardaki bir bluzla ya da siyah peplum detaylı bir bluzla kombinleyin. Altına da aynı renkteki stilettolarınızı giydiğinizde uyum içinde olacaksınız. Siyahın düz çizgisini kırıp stilinize biraz hareket katmak için büyük kolyeleri kullanın. Portföyünüzü de ışıltılı seçtiğiniz zaman sadeliğinizi hareketli hale getirmiş olursunuz. Hem şık hem de sade olan bu kıyafetinizle göz yormadığınız gibi, eşinizin de aklını başından alacaksınız. Son olarak, makyajınızı da nokta atışı niteliğinde yapmak istiyorsanız cesaretinizi toplayıp kırmızı tonlardaki rujlardan deneyin.

12


K

adınların özenle hazırlandığı bu geceyi erkekler de aynı şıklıkla geçirebilir. Yapmanız gereken tek şey kişiliğinizi stilinizle ve seçtiğiniz kıyafetlerle yansıtmak, sizi anlatacak kıyafetleri seçmek. O gece için klasik ve sade bir şıklık tercih eden beylere, kadife ceket ve koyu renk jean ikilisini önerebilirim. Bu ikiliyi kullanırken seçeceğiniz gömlek ve kravatta oldukça önemli. Renk uyumuna önem veren biri iseniz, işiniz zor olmayacak. Gömlek ve kravat seçimini de yaptıysanız, sıra erkeklerin en önemli aksesuarı olan kol düğmelerinde. Birçok modelde bulabileceğiniz kol düğmelerini seçtiğiniz kıyafetinizin tarzına ve rengine göre ayarlamalısınız. Klasik deri detaylı ayakkabılarınızı da seçtikten sonra, eşinizle şık bir mekâna gitmek için hazırsınız.

g

13


K

r

lasikliğin sert çizgisini daha yumuşatmak isteyenler için ise, iki sezondur moda olan yelek modellerini önerebilirim. Yelek ve gömleği kombinleyip ceketin o ağır havasını kırarak, hem şık hem sade bir tarz yaratmış olursunuz. Yine renk uyumunu es geçmemek lazım. Bordodan sonra toprak tonlarının esip geçtiği bu sezonda sizde bu renk uyumuna kendinizi kaptırın. Stilinizi kolej ayakkabılarla tamamlayın ve yanına spor tarzdaki şık saatinizi eklemeyi unutmayın. Kruvaze düğmeli paltonuz ve yine şıklığınızı sade bir şekilde yansıtan kaşkolünüzle göz yormayarak, ‘hem stil sahibi hem de sade bir erkeğim’ imajını verebilirsiniz.

14


S

on olarak beyler için şık ve spor tarzı denemelerini öneriyorum. Hem şık olup hem de klasik havasını estirmeden sportif bir tarz yakalayabilirsiniz. O gece için seçiminiz, çok abartıya kaçmanızı gerektirmeyecek bir mekân ise, balıkçı yaka trikoları sezonun renkleriyle kullanabilirsiniz. Bordo ve krem rengi, özellikle aynı tonlardaki ayakkabı ve kemerinizle kombinlendiğinde inanılmaz bir uyum sağlayacaktır. Yine sezonun gözde parçalarından olan ağır kumaşlı paltonuzu ve bütünleyici kaşkolünüzü da yanınıza almayı unutmayın. İşte hazırsınız! O gece hem sizi rahat hissettirecek, hem de stilinizden ödün vermediğiniz kıyafetlerinizle eşiniz gözlerini sizden alamayacak.

H

em erkeklerin hem de kadınların özenerek hazırlandığı, özel saydığı bu gün için üç farklı karakter ve üç farklı stil var karşınızda. Bu stillerden ilham alarak kendi tarzınızı kolaylıkla yaratabilirsiniz. Unutmayın, ne giydiğiniz ya da neden giydiğiniz önemli değil, önemli olan sizi yansıtacak parçaları seçebilmeniz. Aynaya baktığınızda eğer o sizseniz, tamamsınız demektir. ■

15


Öne Çıkanlar 16



MODA

Ünlü Marka ve Tasarımcıların 2013 İlkbahar-Yaz Koleksiyonları

Ü

nlü tasarımcıların ve markaların 2013 koleksiyonlarını yakından takip edip hepsini teker teker inceledik ve önümüzdeki yıl yükselişe geçecek trendleri belirledik. Her tarza ve zevke hitap edecek parçalardan kendinize uygun olanı seçerek gardırobunuza ekleyebilirsiniz ve bu trendlerden mahrum kalmamış olursunuz. Y. Yağmur Malkoç yamiyagmurmalkoc@womendergisi.com

18


MARIA GRACHVOGEL İLKBAHAR / YAZ 2013 RUHANİ GÜZELLİK Şık ve zarif olmak isteyen bayanların dolabında, Maria Grachvogel İlkbahar / Yaz 2013 koleksiyonundan bir parça olacak eminim. Tasarımcı, İlkbahar / Yaz 2013 koleksiyonu için Triumph ile işbirliği yapmış. Fütüristik sadelik, keskin ve yumuşak hatların bir arada bulunduğu koleksiyon, mankenlere yapılan Fransız örgü modelleriyle tamamlanmış. Saç tasarımları L'Oréal Professionnel'den Federico Ghezzi'ye ait. Koleksiyonda beyaz, pastel tonlar, volkanik kırmızı ve sarılar var. Kumaş olarak ipek, saten ve pamuklu olanlar tercih edilmiş. Ayrıca tasarımcının, parçalarında bolca drape kullanması dikkatlerden de kaçmıyor.

THEYSKENS' THEORY İLKBAHAR / YAZ 2013 Theyskens'in koleksiyonunda beklenmedik eğlenceli dokular ön planda. Transparan, ipek ve şifon elbiseler, deri şort ve tüvit ceketler bu koleksiyonda buluşmuş. Özellikle ceket boyları bayağı uzamış ve omuzlar dik. Koleksiyona genellikle siyah, koyu mavi ve beyaz renkler hakim. Koyu tonlarda başlayan defileye önce beyaz sonra da jean tasarımlar eşlik etmiş. Önceki koleksiyonlarına bakacak olursak, tasarımcının bir geçiş döneminde olduğunu anlayabiliriz. Değişim kolay değildir. Biz de tasarımcının bu geçiş dönemini heyecanla takip ediyor olacağız.

PRADA 2013 İLKBAHAR / YAZ Prada, koleksiyonunda beyaz kürk mont kullanarak, 2013 İlkbahar / Yaz defilesini takip edenleri birhayli şaşırttı. Podyumda kürk montu gören izleyiciler arasında hemen fısıldanmalar başladı. Ama bu daha başlangıçtı. Her sezon, hazırladığı koleksiyonla skandal yaratan Prada, bu sezon için ilginç ayakkabılarla izleyicileri ikinci kez şok etti. Çorap mı ayakkabı mı olduğunu anlamakta epeyce güçlük çektikten sonra, geleneksel Japon terliği ilhamıyla deri çorap ve ayakkabı tasarımları oldukları ortaya çıktı. Origamiyi anımsatan elbise formlarını kullanan marka, koleksiyonda ağırlıklı olarak siyah renge yer vermiş. Koleksiyonda göze batan detay, 2013 ilkbahar yaz aylarının vazgeçilmezi olacak büyük çiçek desenleri. Çiçekli gözlük çerçeveleri ve çiçek detaylı el çantaları, koleksiyonun en renkli ve en neşeli parçaları. Uzakdoğu’da ki geyşalar ve judoculardan ilham alan bu koleksiyon bizi 90′lı yıllara geri götürüyor.

19


JASON WU İLKBAHAR / YAZ 2013 1960'lı yılların havasını taşıyan koleksiyon yaklaşık 40 parçadan oluşuyor. Feminen izler taşıyan koleksiyonda, deri parçalar, zımbalı botlar, uzun şifon etekler, yüksek bel şortlar ve pantolonlar kullanılmış. Jason Wu, oluşturduğu koleksiyonda renkleri, siyah, gece mavisi, beyaz ve krem olarak belirlemiş. Gece kıyafetlerinde ise transparanlık ön planda tutulmuş.

MAISON MARTIN MARGIELA 2013 İLKBAHAR / YAZ Hôtel Salomon de Rothschild‘de gerçekleşen Maison Martin Margiela 2013 İlkbahar / Yaz defilesi büyük beğeni topladı. Diğer tasarımcılar gibi Margiela‘nın da tasarımları deri ve tül ağırlıklıydı. Koleksiyonda sarı, gri, mor gibi renkler olsa da siyah ve beyaz renkleri tasarımcı tarafından oldukça kullanılmış.

20


ADL CENGIZ ABAZOĞLU İLKBAHAR / YAZ 2013 Abazoğlu 'nun ADL için tasarladığı "Deep Dream" adlı koleksiyonu 79 parçadan oluşuyor. Doğanın en güzel renkleri ve okyanusun derinliklerindeki mercanlar tüm sükûnetiyle bu koleksiyonda üzerinize taşınıyor. Geçen senelerden farklı olarak bu koleksiyonda, siyah - beyazın hakimiyet sürdüğü ve desenlerin dans ettiği "beach wear" mayo ve bikiniler ilk kez podyumda yerini aldı. Koleksiyondaki diğer renkler ise mor, kırmızı, turkuvaz, beyaz ve pudra. Tasarımcı merakla beklenen koleksiyon ile ilgili, "Hayatın zorluklarını ve stresini taşıdığımız bu günlerde insana kendini iyi hissettiren okyanusun dinginliği, doğanın güzellikleri ve huzurundan ilham aldım." dedi. 2013 İlkbahar/Yaz ADL + Cengiz Abazoğlu Deep Dream kadında huzur, zarafet, şıklık ve seksiliği ön plana çıkaracak.

21


TUVANA BÜYÜKÇINAR İLKBAHAR / YAZ 2013 Tuvanam 2013 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda tasarımcının, endüstriyel tasarım eğitimini modaya yansıttığını görüyoruz. Art deco desenler, sade ve güçlü siluetlerle birleşerek Tuvana Büyükçınar 'ın yıllardır ustalaştığı strüktürün zarafetini vurguluyor. Koleksiyonda mimari konstrüksiyonların couture işçiliği ile çalışıldığı geometrik ve yapısal bileşenler, krep, jorjet ve deri gibi gösterişli materyallerde hayat buluyor.

MUGLER 2013 İLKBAHAR / YAZ Minimalist tasarımların boy gösterdiği defilenin tasarımcısı, ilhamını Uzakdoğu 'dan almış. Ayrıca tasarımlara heykelsi bir tat vermiş. Koleksiyonda çoğunlukla bordo, siyah ve beyaz renkler kullanılmış. Deri, rugan ve tül kumaşlar tasarımlara hayat vermiş. 4. İlkbahar / Yaz defilesini sergileyen Mugler, defileyi izleyenlerden büyük alkış aldı. Mugler bayanları 2013 ilkbahar yazında, geniş vizyonlu ve ne istediğini biliyor olacak.

22


DOLCE&GABBANA 2013 İLKBAHAR / YAZ 2013 İlkbahar / Yaz için, cıvıl cıvıl renklerin kullanıldığı koleksiyon, ilkbahar ve yazın nasıl geçeceğine dair ipuçları veriyor. Diğer moda haftalarında kullanılan çizgiler Dolce&Gabbana 'da da sıkça kullanılmış. Oryantalist esintiler taşıyan koleksiyonda çiçekler, saç bantları, büyük küpeler ve boncuklu sandaletler var. Koleksiyon oluşturulurken, Sicilya sepetleri, çizgili plaj şemsiyeleri ve Caltagirone seramiklerinden ilham alınmış.

MICHAEL KORS İLKBAHAR 2013 Michael Kors 'da çizgiler ve geometrik desenlerden oluşturmuş koleksiyonunu. Bantlı elbiseler, dar kesim pantolonlar, kloş etekler ve etek-ceket takımların yer aldığı koleksiyonda, bu yazın gözde renklerinden, neon renkler kullanılmış. Buradan da anlıyoruz ki önümüzdeki ilkbahar - yaz sezonunda da neon tonları etrafımızda olacak. Popülerliğini 2013 ilkbahar-yaz koleksiyonlarına taşıyacak olan bir diğer detay ise payet ve zımba.

23


SOUL BY ÖZGÜR MASUR İLKBAHAR / YAZ 2013 Özgür Masur imzalı yalın formların, dijital baskı tekniği ile güçlendirildiği “Denge” koleksiyonu, moda severlerle buluştu. Tasarımcı Özgür Masur, hazırladığı ilk “Pret a Porter” koleksiyonunda, son üç dönemdir çalıştığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda bir devrin simgesi olan "lale" figürü üzerine hazırladığı çalışmalarına da yer verdi. 70'li yılların renklerinden heyecan duyan bu koleksiyon kendi içinde "denge"lerini yaratırken, koleksiyonun bütününde günlük hayatta kullanılabilecek modellerin yanı sıra kokteyl ve gece elbiseleri de bu dengenin parçaları olarak hayatın akışında modayı yaşayanlarla buluşuyor. Koleksiyonda ipek ve koton kumaşlara destek olarak visconda kullanılmış.

BOTTEGA VENETA 2013 İLKBAHAR / YAZ Veneta defilesi, zıtlıklar üzerine kurulu bir defileydi. Yumuşak kumaşlar, kaskatı materyaller, düz renkler, pastoral desenler ve kontrast! Tasarımlarında çiçek deseni kullanan diğer tasarımcılardan biri Bottega Veneta. Koleksiyonda diz altı etekler yoğunlukta. Bu etekler, siyah külotlu çoraplarla kullanılmış. İrili ufaklı çantalar, püskül püskül. Ayakkabılar retro. Genellikle siyah ve beyaz renkler tercih edilmiş. Bottega Veneta ‘nın bu koleksiyonu sosyal medyada “Karanlık ve Kadınsı” olarak yorumlandı.

BOTTEGA VENETA

24


SIMAY BÜLBÜL İLKBAHAR / YAZ 2013 Toplam 60 parçadan oluşan, deri ve süet ağırlıklı koleksiyonda ipek, şifon ve organze kumaşlar kullanılmış. Uzakdoğu motifleriyle özel işleme ve desenlerin birleştirildiği koleksiyonda deriden elbise, etek, pantolon, ceket ve gömlekler yer alıyor. Simay Bülbül 'ün bu yıl ki koleksiyonu sürprizlerle doluydu. Genelde siyah ve taba rengi kullanan tasarımcı, mavi, yeşil ve mercan tonlarıyla tasarımlarına bambaşka bir hava kattı. Zen koleksiyonunda kullanılan en özel parçalar ise tığ ile el örgüsü ve baskılı deri işlemelerdi.

25


26


SPORTİF Blazer ceketler, siyahın kontrast yarattığı parçalar, çizgili eşofman pantolonlarla spor ve şık bir tarz isteyenlere ideal alternatifler sunuyor. Aynı trend erkekler için de geçerli. ÇAN ETEK Çan eteklerde 2013 yılına damga vuracak parçalardan. Bu etekler kabarık formlarıyla içinizdeki enerjiyi dışınıza yansıtmanıza yardımcı olacak. Günün her saatinde kullanabileceğiniz parçalar arasında gardırobunuzda yer alacak. TULUM Son birkaç sezondur yeni trend, tulumlar. 2013’de tulum rüzgarı esmeye devam edecek. Her kesim, model ve tarzda tulumlardan hala edinmediyseniz, hemen alışverişe çıkın derim. DERİ 2012/2013 Sonbahar-Kış defilelerinde de gördüğümüz deri, Resort 2013 koleksiyonlarında da bolca yer almakta. İster ceket, ister etek, tayt ve mini şort gibi parçalarda görebileceğiniz deri, 2013’de her tasarımda olacak. ÇİZGİLER Çizgilerin modası geçmeyecek gibi. Zira 2013’de çizgilere bolca yer verilecek. Enine, boyuna ya da çapraz olarak farklı boyutlardaki çizgiler tüm kıyafetlerimiz fethetmiş durumda. Çizgiler, ceketlerde de çok moda. ■

27




MODA

AJ

RT O P Ö R

Ümit Temurçin “AŞK BENİ BESLEYEN EN GÜZEL DUYGULARDAN BİRİ! ” 30

Y. Yağmur Malkoç yamiyagmurmalkoc@womendergisi.com


Ü

mit Temurçin ile tanışmam çok saygıdeğer hocam Başak Gürsoy ‘un evinde olmuştu. Sayın Başak hocam, tüm moda ve tekstil sınıfı öğrencilerini evinde bir araya toplamıştı. Sevgili sınıf arkadaşım Tuğba Çeke ile birlikte bu güzel günümüze ortak olmuştu Ümit. Kendisinden aldığım pozitif elektrikle hemen iletişime geçtik. Henüz yaptığım işler hakkında konuştuk. Tecrübesiyle bana, moda dünyası ile ilgili taktikler verdi. Bloggerlığını yaptığım stildolabim.com sitesi olarak bizleri Pera ‘nın Kayıp Kadınları isimli Sytling Show & Party ‘sine davet etti ve tanışıklığımız bu sayede pekişmiş oldu. WoMEN dergisi için moda dünyasından kiminle röportaj yapmalıyım diye kendime sorduğumda aklıma gelen ilk isim oldu Ümit. Bu kadar başarılı bir insanla bir röportaj yapmak beni heyecanlandırmıştı. Hemen kendisiyle iletişime geçtim. Her zamanki nazikliği ile röportaj isteğimi kabul etti ve cebinde biriktirdiği tecrübelerini bizlerle paylaştı. İşte ÜMİT TEMURÇİN! WoMEN: Ümit Temurçin kimdir? Ümit Temurçin: 19.07.1981 Adana doğumluyum, tarihten de anlayacağınız üzere yengeç burcuyum. Hiperaktif, sosyal, araştırmacı, sürekli yeni projeler geliştirmeye odaklı, gülmeyi ve güldürmeyi seven bir kişiliğim. WoMEN: Eğitim sürecinizi anlatır mısınız? ÜT: İlköğretim ve Lise eğitimimi Adana’da tamamladıktan sonra Ege Üniversitesi’nde Otel yöneticiliğini bitirdim. Amerika’da 2 yıl süresince Sheraton otellerinde ‘’Management Traning’’ programını bitirdikten sonra, Florida’da bulunan ‘’Miami İnternational Unıversity of Art&Design‘’ bölümünün, dönemsel verdiği takı tasarımı eğitimini tamamladım.Görsel Sunum ve pazarlamaya dair birçok danışmanlık şirketinin ve dünyaca ünlü markaların (H&M,Banana Republic, GAP, etc.) eğitimlerine katıldım. WoMEN: İsrail Eurovision birincisi Dana International ile bir çalışmanız olmuş. Bu çalışmadan bahseder misiniz? ÜT: Dana İnternational’ın uzun yıllardır hayranıydım.2008 yılında İstanbul Fashion Week Film Festivalinin bir konseri için Türkiye’ye geldiği sırada partiye özel olarak kendisi için takılar tasarladım ve konser kostüm styling’ini yaptım. Kendisiyle hala irtibattayım ve dönem dönem ülkesinde gerçekleştirdiği projeler için styling desteği vermekteyim. WoMEN: Styling’ini yaptığınız bir sanatçı var mı? ÜT: Uzun zaman Global markalar için çalıştım. Her sezon çok farklı imaj ve styling deneyimlerimi, mağazalarda cansız mankenler üzerinde yorumladım. Artık bir sanatçıyla çalışma vakti geldiğini düşündüğüm için, tarzını ve sanatını çok beğendiğim bir sanatçı olan Burcu Güneş’in 2013 için hazırladığı projelere styling desteği vermeye başladım.

31


WoMEN: Görsel Sunum ve Pazarlama alanını tercih etmenizin sebepleri nelerdir? ÜT: Tasarımcılar çok güzel kreasyonlar ortaya çıkartıyor. Fakat, bu ürünlerin özelliği ve detayları insanlara doğru aktarıldığı zaman hak ettiği değeri ve takdiri görüyor.Görsel Sunum ve Pazarlama da bu aşamada çok önem kazanıyor. Hem dergiler, hem de markalar için çalışınca, yapılacak doğru sunumlar ticari anlamda tasarımcıları ve markaları beslemektedir.Ben de bu zincirin kreatif ve ticari sunumunda yer almak istediğim için son 6 yıldır bu sektörde çalışmaktayım. WoMEN: Şimdiye kadar hangi markaların bünyesinde çalıştınız? ÜT: Boyner İstinye Park-Görsel Sunum Yöneticisi Banana Republic-Görsel Sunum Uzmanı Colin’s-Uluslararası Görsel Sunum Sorumlusu H&M-Vitrin Uzmanı ve Görsel Sunum Ekip Lideri Tchibo-Uluslararası Görsel Sunum Uzmanı WoMEN: Geçtiğimiz aylarda muhteşem bir styling show düzenlediniz. Showunuzun hikâyesini öğrenebilir miyiz? ÜT: ‘’Pera’nın Kayıp Kadınları’’ benim için önemli bir projeydi.Yıllardır cebimde biriktirdiğim görsel sunum ve styling’e dair deneyimlerimi bu kişisel projemle hayata geçirdim. Uzun yıllardır Asmalı Mescit Pera bölgesinde yaşıyorum.Pera bölgesinin dokusundan ve ruhundan etkilenmemek mümkün değil. Üstüne birde, tarihte yaşanan o renkli geçmişini inceleyince, Pera’nın o dönemindeki şık ve zarif kadınlarını konu almak istedim. Aslında bunun sebebi, günümüzdeki kadınların maskülen çizgiler arasında o feminen doğalarını yansıtamamaları ve bu durumunda benim çok hoşuma gitmesidir.

32


WoMEN: Sizce Türkiye ‘de moda sektörü hak ettiği ilgiyi görüyor mu? ÜT: Son yıllarda Türkiye’de moda sektöründeki gelişimi kimse göz ardı edemez. Uluslararası platformda daha fazla kabul görmesi için, daha özgün işler yapılması gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun için, ya etnik ağırlıklı çalışmalar ya da ekstreme modern çalışmalarla dünyanın dikkatini Türkiye moda sektörüne çekebiliriz, bence. WoMEN: Moda aktivitelerini sıkça takip ediyor musunuz? ÜT: Moda nerede, ben orada. Bu iş etkileşim işi ve muhakkak takipte olmak gerekiyor. Moda sadece tekstil ve tasarımdan ibaret değildir. Birçok sektördeki modayı da takip ediyorum aynı zamanda. Elimden geldiğince tüm moda davetlerine, defilelere, sergilere, müzelere anlayacağınız tüm sanat ve müzik aktiviteleri başta olmak üzere birçok organizasyona katılım göstermeye çalışıyorum. WoMEN: İstanbul Moda Haftası hakkında ne düşünüyorsunuz? Moda haftasının gelişim sürecini değerlendirir misiniz? ÜT: IFW her yıl farklı bir profil çiziyor. Bunun nedeni organizasyonu nasıl süslediğiniz değil içeriğini nasıl doldurduğunuzdur. Benim için önemli etkenler lokasyon, pr ve defile takvimleri. Organizasyonun her yılını değerlendirdiğimde, başarı istikrarı açısından yetersiz buluyorum. WoMEN: Kıyafet seçerken vazgeçemem dediğiniz parçalar nelerdir? Ümit Temurçin‘in tarzı nedir? ÜT: Ben şık, maskülen ve ekstreme kombinasyonlar seviyorum. Bir erkeği ön plana çıkaracak ürünlerin başında aksesuarları gelir bence. Vazgeçemem diyebileceğim parçalar; Tasarım blazer ceketler, broşlar, italyan kesim pantolonlar ve orijinal aksesuarlarım. WoMEN: Alışveriş yaparken hangi markaları tercih ediyorsunuz? ÜT: Marka takıntım yoktur. Basic bir tişört ile tasarım bir ürünü bir arada kullanmak hoşuma gidiyor. Ama illa ki bir marka istiyorsanız, Zegna Sport ve Tween’den sık sık alışveriş yaparım.

33


WoMEN: Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz? ÜT: Arada ruhani bir detoks yapmak için arabamla tek başıma kısa seyahatlere çıkarım.Spor’un enerji çakralarımı açtığını düşünüyorum ve bu yüzden hafta 2-3 gym ‘e gidiyorum.Yaz aylarında ise tenis oynamak için mutlaka zaman ayırırım. WoMEN: Kariyerini ‘Moda’ ya da ‘Görsel Sunum ve Pazarlama’ alanında inşa etmeyi planlayan yeni nesile önerileriniz var mı? Yurt dışında eğitim almanın avantajları nelerdir? ÜT: Elbette var. Öncelikle, gerçekten bu sektörde var olmak isteyip istemedikleri çok önemli. Zorlu bir sektör olduğunun altını çizmek isterim. Yurtdışı eğitimi bir artı olabilir. Fakat şart olduğunu düşünmüyorum. İngilizce olmazsa olmaz. Moda sektörünün kendi içerisinde çok farklı kolları var ve moda öğrencileri bu pastanın farklı dilimlerinde yer alabilirler. Örneklemek gerekirse; Moda Fotoğrafçılığı, styling, Görsel Sunum,Moda Editörlüğü, Moda Blogger’lığı vs... gibi alanlarda var olabilirler. Eğitim şart ama pratiklik kazanmak için seçecekleri alandaki bir markanın deneyimlerinden muhakkak faydalanmalılar diye düşünüyorum. WoMEN: Gelecekte yapmayı planladığınız projeleriniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? ÜT: Benim styling dünyasındaki yapmayı hedeflediğim projeler, sadece dergilerden ibaret değil. Sosyal sorumluluk içeren projeler yapmak beni daha çok motive ediyor. Bir sonraki projem Türkiye’nin bence en büyük stil ikonu olan kaybettiğimiz bir sanatçının tarzını post-modern olarak yorumlamak olacak. WoMEN: Malum Şubat ayındayız. Şubat ayı aşk demek. Sizin hayatınızda aşka yer var mı? Yoksa yoğun iş temposunda aşka vakit ayıramayanlardan mısınız? ÜT: Kasamda her zaman tek taş bir yüzük vardır Şubat ayı için. Yengeç burcu olduğum için aşk olmazsa olmaz. Aşk beni besleyen en güzel duygulardan biri. Şubat ayı herkes gibi beni de heyecanlandırıyor yalnız biri olarak.Tek girmeyi düşünmüyorum birkaç aday arasından en iyi olanla güzel bir yemek yiyeceğim herhalde. ■

Ümit Temurçin ‘i daha yakından takip etmek için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz. http://www.umittemurcin.com http://umittemurcin.blogspot.com www.facebook.com/umittemurcin www.twitter.com/umittemurcin www.instagram.com/umittemurcin

34


Ümit Temurçin’e Sorduk En Sevdiğin Film : Brave Heart En Sevdiğin Kitap : Anna Karanina En Sevdiğin Müzik Türü : Türk Sanat Müziği En Sevdiğin Şehir : İstanbul En Sevdiğin Tasarımcı : Rei Kawakubo

35


MODA

: ON

C I LE

Y T S

w e lN

u a P 36

n a m Zeynep Ceylan zeynepceylan@womendergisi.com


B

azı adamlar vardır, sizi kendine âşık eder. Bazen de şık bir takım içine girer ve gözünüzü ondan alamazsınız. Özgüven, tarz sahibi olmak için önemli bir faktördür. Geçmişin yıldızları özgüvenleri ile modaya sayısız kere yön verdiler. İlham almak için birini seçmek gerekirse kesinlikle Paul Newman olmalı. Mavi gözlerin sahibi bebeksi yüzlü bu adam, “it boy” olacak kadar yakışıklı. 26 Ocak 1925 Ohia doğumlu Amerikalı aktör Paul, oyunculuk kariyerinde standart çocuk rollerini değil, daha büyük rolleri almak için mücadele etti. Asi kişiliği ve anti karakterlere hayat vermesi ile genç aktörlere örnek oldu. Sinemanın şanslı adamı Paul’ün en akılda kalıcı rolü, Luke karakteri oldu. Düzene karşı gelen, kaçak mahkûm Luke rolünün arkasından, Slap Shot ve The Verdict gibi sinema klasiklerinde rol aldı. Aktörlükte tatmin olan Paul, kariyerine yönetmenliği de ekledi. Hem rol aldığı hem yönettiği Harry&Son filmine ilaveten üç film daha yönetti. Sayısız ödül alan Paul Newman 3 altın küre, 1 Bafta ve Emmy ödülleri aldı. The Long filmi de başarısında büyük payı olan bir filmdir. Hot Summer filmindeki, yakışıklılığı ile gözde kızın aklını çelen Ben rolü, 60'ların modasına büyük yön vermişti. Erkek stilinin en elegan takımları Paul'ün üzerinde şahesere dönüşürken, dönemin erkeklerine de ilham kaynağı oldu. Yüksek bel takımlar, hasır şapkalarla kombinasyonları günümüz modasında da kendini gösteriyor.

Lock & Co

Spencer Yves Saint Laurent

Lanvin

37


Özel hayatında, iki evlilik yapan Paul, ilk eşi Jackie Witte'tan Scott adında bir oğlu, Susan ve Stephanie adında iki kızı oldu. Aşırı dozda ilaç almaktan oğlu Scott’u kaybeden oyuncu, bu üzüntüsünün üzerine ilaçların kötü kullanımını önlemek için, Scott Newman Center'ı kurdu. İkinci evliliği Joanne Woodward ile oldu ve bu evliliğinden de 3 kızı var. Stili sade ama şık, giyinirken rahat olmayı tercih eden Paul, çabasız stilin öncüsü. Kanvas pantolonların üzerine giydiği gömlek kazak ikilisi, stilinin önemli parçaları. Şapka takmayı seven oyuncunun en sık kullandığı model ise, ressam şapkalarını andıran daire şapkalar. Otomobil sevdası onu iyi bir sürücü yaptı. Kariyerindeki çok yönlülükle birlikte stiline spor parçalarda eklendi. Stiline kattığı bu rahatlık, beylerinde dikkatinden kaçmayarak, özgün bir moda akımı başlattı. Kısa kesim şortlar, marine çizgiler ve yarışçı ceketlerle kombinleri, modaya fazlaca yön verdi.

Marc by Marc Jacobs Topman

Billy Reid

J.Crew

38


39


MODA

40



3 ERKEK, 3 STİL Zeynep Ceylan zeynepceylan@womendergisi.com

Moda hakkında 3 negatif şey yazar mısın? Tüketim, tekrar, kitch Aşık mısın? Hayır değilim.

Cem Karaca plağı

En son ........................................ aldım. Sevgililer günün de ne yapacaksın? Dogaçlama yapacagım. En çok kimden ilham alıyorsun? Doğa ve yaşadığım şehirden Kırmızı? Tasarımlarımdaki vazgeçilmezim. Hayalindeki kadını 5 kelimeyle tarif eder misin? İlkbahar, yaz, sonbahar,kış.

ERDENİZ KURT İç Mimar Bu sezon alışveriş listende neler var? Kağıt, kalem ve kahve

En çok neye sahipsin? İyi dostlara. Nerelerden alışveriş yaparsın? Farklı ve ilgi çekici olan her yerden. Yeni mi? Vintage mı? Her ikisinin de çarpıcı olanı. En sevdiğin aşk şarkısı? Mehmet güreli, kimse bilmez En sevdiğin aşk şehri? İstanbul

42


3 ERKEK, 3 STİL Hedi Slimane'ın Saint Laurent'e Bu sezon en çok .............................................. hazırladığı koleksiyonu ................................................sevdim. Moda hakkında 3 negatif şey yazar mısın ? Moda güçlüdür, hırçındır, değişkendir; stiliniz yoksa yenik düşmeniz kaçınılmaz olur. Aşık mısın? Çok! onyüzbinmilyonuncu kaşmir kazağımı

En son .......................................................... aldım. Sevgililer gününde ne yapacaksın? Bize her gün sevgililer günü. En çok kimden ilham alıyorsun? Her zaman James Dean, Steve McQueen, Lapo Elkann, David Gandy. Kırmızı? En dikkat çeken! Hayalindeki kadını 5 kelimeyle tarif eder misin? Sade, zarif, zeki, tarz ve tavır sahibi, güçlü. En çok neye sahipsin? Kaşmir kazak, beyaz ve desenli gömlekler, çanta. Nerelerden alış veriş yaparsın? Prada, Beymen, Midnight Express ve Harvey Nichols. Yeni mi? Vintage mı? Yeni. Hayalim kendi vintage'larımı yaratmak. En sevdiğin aşk şarkısı? My All - Mariah Carey. En sevdiğin aşk şehri? Sevdiğimin yanımda olduğu her şehirde aşk var.

MERT ASLAN Moda Editörü Bu sezon alışveriş listende neler var? Saint Laurent koleksiyonundan herşey, Dior Homme smokin ceketi, GAP beyaz gömlekler, Cartier Tank Française saat.

43


3 ERKEK, 3 STİL Como hem parçada hem de üründe

Bu sezon .............................................................

kamufulaj detayları .....................................................sevdim. Moda hakkında 3 negatif şey yazar mısın? Sevdiğiniz bir kişinin hakkında negatif tek bir şey söyleyin bende size moda hakkında negatif şeyleri söyleyeceğim. Aşık mısın? Çok uzun bir süredir çok aşığım.

Dr. Martens Vintage boat

En son .......................................................... aldım. Sevgililer günün de ne yapacaksın? Londra sevgilime özel bir sürpriz. En çok kimden ilham alıyorsun? Herkes benim ilham kaynağım. Sokaklar çiçekler ve hayvanlar da dahil. Kırmızı? Severim. Hayalinde ki kadını 5 kelimeyle tarif eder misin? Hayalimdeki kadın 2 kelime KATE MOSS

UFUK ONUR TAPAN Blogger Bu sezon alışveriş listende neler var ? Çok acil bir şey yok. O yüzden görüp etkilendiğim her şey benim listemde.

44

En çok neye sahipsin? Çılgın arkadaşlara Nerelerden alış veriş yaparsın? Anlık alışverişi severim. Yurtdışına çıktığım her anı alışverişle değerlendiriyorum. Yeni mi? Vintage mı? Yeni En sevdiğin aşk şarkısı? 50 mila Nina Zilli En sevdiğin aşk şehri? Aşk'ın ne dili var ne şehri o ayrı bir gezegen.


Acil Yardım Hattı

Aile içi şiddetle susturulmayın. Umursayan biriyle konuşun. 0212 656 96 96


46


STİL KARNESİ

47


48


H

Cenk Taşdemir cenktasdemir@womendergisi.com avalar iyice soğudu ve daha da soğuyacağa benziyor. Malum kış aylarında hem kalın giyinmek, hem de moda tutkumuzdan ödün vermemek ayrı bir dert. Sanırım en çok zorlandığımız konu da üşüyen ve kıpkırmızı olan ellerimiz. İşte bu noktada devreye Seza Batıoğlu giriyor.

Seza Batıoğlu bir eldiven tasarımcısı. İster tasarımlarını satın alabilir, isterseniz de Batıoğlu’nun kapısını çalarak, kendiniz için özel tasarım eldivenlere sahip olabilirsiniz. Hem sezonun trendlerini yakalamayı başaran, hem de hiçbir detayı kaçırmayan Batıoğlu, işinde bir numara. Benim bile en büyük sorunum, kış günlerinde eldiven takmak. Çünkü sokak ortasında acil çalan bir telefona cevap vermek, o an işkence gibi geliyor. Malum artık tuşlu telefonları kullanan bir nesil olmaktan çıktık ve her şey dokunmatik. Bu yüzden o anda çalan telefona cevap vermek imkânsız. Sevgili Seza benim için, parmakların alt kısmında delikleri bulunan bir eldiven tasarlamış ve gerçekten işe yarıyor. En azından artık eldivenleri çıkartana kadar, arayan kişinin kapatmış olma ihtimali ortadan kalktı. Siz de ellerinizin değerini biliyorsanız, onları Seza’ya emanet edin. http://www.sezabatioglu.com/

49



M羹cevher Dosyas覺 Zeynep Ceylan zeynepceylan@womendergisi.com






Sizin için seçtik. 2012’nin en iyileri!

2012 BEST

1

2

3

4

1.Givenchy Riccardo ‘nun yaratıcı dünyası herkesin markajında. Bizim favorimiz ise 2012 couture koleksiyonu. Dev aksesuarlarla süslü bu koleksiyon, Fritz Lang’ın filmi “Metropolis”ten ilham alıyor. 2.Valentino Her sezon zarif kadınlar yaratan Valentino moda evi bu yıl da pamuk prensese adıyor kendini. 2012 sonbahar defilesindeki pelerinlerle zenginleşen bu parça, yıla damgasını vuran maxi pelerinlerinin doğuş sırrı. 3.Chanel Karl Lagarfeld, bahar için bizi uçak yolculuğuna çıkardı. Defilenin yankıları uzun sürdü. Hazır giyime adapte olacak kadar başarılı bu sülietler size hostesleri andırabilir. 4.Christian Dior Geminin kaptanı Bill Gaytten, dümenin başında iyi işler çıkarıyor. Şeffaf katmanlarla zenginleşen bahar koleksiyonu favorimiz. Laydlike stilinin yaratıcısı Dior moda evinin sırrı, kadınların zarafetini ortaya çıkarması. 5.Armani Prive Sonbahar defilesinde güçlü silüetler bizi bizden aldı! Jilet gibi takımlar, vücuda oturan elbiseler ile bu


T COUTURE

5

6

7

8

9

Zeynep Ceylan zeynepceylan@womendergisi.com koleksiyon erkeksi damarımıza basıyor. Philip Treacy imzalı baş aksesuarı ve tül örtü koleksiyonun yıldızı. 6.Alexis Mabille Yüzleri boyalı modeller, devasa çiçeklerle fantastik dünyanın perileri. Tafta ile sert ama asil duruşlar elde ettiği sonbahar defilesindeki favori parçamız: Turuncu dantel gömlek ve tafta etek. 7.Maison Martin Margiella Bu yıl fazlaca ismini duyduk. İlk couture defilesini sergilediği bu gizemli adam “Artisanal” koleksiyonu ile çok konuşuldu. Modellerin başlarında ışıldayan aksesuarlarıyla bizden “Yılın Couture Showu” ödülünü kazandı. 8.Jean Paul Gultier Müziğe ve Amy’e adanmış bir koleksiyon. Jean Paul Gultier couture showunu genç yaşta ölen Amy Winehouse adadı. Çıkan sonuç hüzünlü de olsa kişisel stilinin izleriyle dolu bu show 2012 unutulmazları listesine girdi. 9.Ulyana Sergeenko Moda haftalarında sokak fotoğrafçılarının aranan yüzü Rus porselen bebek Ulyana, ilk showunu couture ile açtı. Artık onu defilenin ön sıraların da değil, final sahnesinde göreceğiz. ■

57


GÜZELLİK

Garnier BB Cream Gamze Karataş gamzekaratas@womendergisi.com

SEVGİLİLER GÜNÜ MAKYAJI Seksi ve ihtiraslı olun. 58


“B

u özel günde nasıl daha çekici görünebilirim?” diye düşünüyorsanız sizin için bir önerimiz var. Peki, partnerinizde uyandırmak istediğiniz his nedir? Masum ve sade bir kadın mı, yoksa seksi ve ihtiraslı bir kadın mı? Birçoğunuz seksi ve ihtiraslı der gibi...

Bunun için delici bakışlara sahip olmanız şart. Unutmayın ki bakışlar bazen sözlerden bile etkili olabiliyor. Bu özel gecede buğulu ve yoğun gözlerle partnerinizin karşısına çıkmalısınız. Lakin gözlerimize buğulu bir hava katayım derken baştan sağma veya geceden kalma gibi görünen bir makyaja sahip olmak kimse istemez. Öncelikle bir majyaj altı baz kullanmamızda fayda var. Makyaja başlamadan önce kullanılan bu bazlar, makyajınızı uzun süre muhafaza eder. Eğer makyaj bazım yok diyorsanız endişe etmeyin. Temiz yüzünüze uzun süre cildinizi nemli tutacak bir nemlendirici de bu işi görür. Sonrasında kapatıcı özelliği olan bir fondöteni (Garnier bb Cream) tüm yüzünüze uyguluyorsunuz. Lütfen burada dikkat! Kullandığımız fondöteni sadece çenede bitirmeyiniz ki boynunuz ve yüzünüz arasında ton farklılıkları olmasın. Fondötenden bir iki ton açık bir gözaltı aydınlatıcısını gözaltı ve üstüne uygulayın (Mac NC serisi.) Şimdi işin en can alıcı noktasına geldik. Siyah bir far yardımıyla çok hafif ve ince bir şekilde bütün göz kapağının üzerinden geçin. Sonrasında siyah bir göz kalemi ile kirpik diplerinden bir şerit çekin ve bir far fırçası (Ya da pamuklu çubukta olabilir.) yardımı ile kalemi dağıtın. Ardından yine bir siyah farla (Gideceğiniz mekâna bağlı olarak parlak, ışıltılı bir siyah da olabilir.) yoğun bir şekilde göz kapağının sonunda büyük ve ters bir “V” seklinde uygulayın. Aynı far ile kalın bir şerit halinde gözaltına uyguladıktan sonra gözün iç kısmına siyah göz kalemi surun. Bir eyeliner ile (The Body Shop) gözpınarından başlayarak kuyruğa kadar bir çizgi çekin. Çizgiyi kuyruğa doğru uzatabilirsiniz. Son olarak iki kat rimel sürün (Loreal Lash Architect 4d.) İşte bu güzel gece için hazırsınız. ■

Loreal Lash Architected Mac NC Serisi Body Shop Eyeliner

59


WoMEN

Editörlerinin Tercihi

Ruj mu, lipgloss mu? WoMEN Editörleri kendi tercihlerini sizler için anlattılar.

Y. Yağmur Malkoç Yaşıma uygun olduğunu düşündüğüm için lipgloss tercih ediyorum.Victoria's secret çilekli lipglossu var özel günlerde onu kullanıyorum.

Zeynep Ceylan

Pandora Gizem Uysal "Lip gloss cok hafif ve gunluk makyajlarda tercih ediyorum. Lip Gloss olarak, Maybelline Watershine Gloss 640 Naturel Sunset. Çantamdan eksik etmediğim ve senelerdir kullandığım, her makyaja uygulayabildiğim rujum ise, Maybelline Color Sensational Velvet Beige. Hem kremsi hem de nemlendirdiği ve rengini koruduğu için çantamdan çıkmaz . "

60

"Ruj tercih ediyorum özellikle nemlendirme özelliği olanlardan, kuru dudaklar için bu çok önemli. Kullandığım ürün Maybelline color sensational No.440 ."

"Ruj diyorum kesin olarak. Çünkü daha kalıcı ve lipgloss gibi yapışmıyor. En kalitelisi bile yapış yapış lip glossların."

Eda Nakıboğlu " Ben ruj diyorum, hem net ve opak renkleri daha çok sevdiğim için hem de lipgloss' u yapış yapış ve fazla parlak bulduğum için. En sevdiklerim doğal görünüm için MAC'in Lustre serisinden doğal tonlar, mesela gem of roses. Canlı ve farklı renkler için de NARS'ın Semi Matte serisi, spesifik olacaksam Schiap ve Heat Wave. Ama hem uygun fiyatlı hem de kaliteli ruj arayışındayken Rimmel London'ın Kate Moss işbirliğinden çıkan tüm rujları gözü kapalı öneririm."


61


K KAPA JI RTA O P Ö R

Müzik bir aşktır. İçinizde varsa hiçbir şey engelleyemez sizi.

Ebru Elver

62


Doruk Akkaya - Gizem Uysal

İ

lk kez Paranoyak albümü ile tanıdığımız Ebru Elver, müzisyen bir ailenin kızı. “Müzik bu yaşamda olma sebebim, o kadar bağlıyım ve o kadar yürekten hissediyorum ki” diyerek, müzisyen olmak adına ailesiyle vedalaşıp evinden ayrılmış ve müzikle olan serüveni böyle başlamış. Şu sıralar yeni tamamlanan İZ albümünün keyfini çıkartıyor. WoMEN: Ebru Elver kimdir? Ebru Elver: Beyoğlu’nda doğdum ve büyüdüm. Müzisyen bir ailenin kızıyım. Babam bas gitaristtir. Lise’den sonra hayatımı müzik üzerine kurmaya karar verdim ve ailemle vedalaşarak evden ayrıldım. WoMEN: Müzik kariyerinize nasıl başladınız? E.E: 6 yaşımda fark ettim bu yeteneğimi. Ölesiye şarkı söylemek istiyordum hep. 20 yaşımda, Taksim’deki bazı mekânlarda ilk denemeyi yaparak ve cesaretimi toplayarak sahneye çıkmaya başladım. WoMEN: Eğitim sürecinizden bahseder misiniz? E.E: İlkokulu Beyoğlu’nda okudum. Ortaokul ve Lise zamanlarım İnsa Lisesi’nde geçti. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Ses Eğitimi Bölümü’nü kazandım ama babam razı olmadı. WoMEN: Müzik, hayatınızda nasıl bir yerde? Sizin için sadece bir meslek mi? E.E: Müzik belki de bu yaşamda olma sebebim. O kadar bağlıyım ve o kadar yürekten hissediyorum ki. WoMEN: Hayatınızı müzik üzerine kurmaya karar verdiğiniz süreci anlatır mısınız? E.E: O bir aşktır, içinizde varsa hiçbir şey engelleyemez sizi. Babam istemiyordu müzisyen olmamı, korkuyordu. Bende müzisyen olmak üzere evden ayrıldım ve serüvenim başladı. WoMEN: İlk albümünüzü çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? E.E: 2006 yılında Paranoyak adlı albümümü piyasaya sundum. O dönemdeki, yeni yazmaya başladığım şarkılarımı müzisyen arkadaşlarımla derleyip düzenledik. Elcil Gürel Göçtü ve Genco Arı’nın emeği büyüktür o albümdeç Herkes sevgiyle yaptı işini. Bugün sizlerle buluşmamı sağlayan Paranoyak albümü, Ercan Saatçi’nin yeni şirketi Rec by Saatchi’nin ilk projesi olarak piyasaya sunuldu. Saatçi’nin de albümde bir bestesi var.

63


WoMEN: Uzun bir süreden sonra prodüktörlüğünü de üstlendiğiniz ikinci solo albümünüz tamamlandı. ‘İz’ adını taşıyan bu albümün sürecinden bahseder misiniz? E.E: İz albümü, beni tam anlamıyla ben yapan albümdür. Çok inandığım ve çok emek verdiğim bir albümdür. Samimiyetine ve iz bırakacağına inanıyorum. Gayem, 90 yıllarında kaybettiğimiz müzik ruhunu geri getirebilmektir. Gönül şarkılarını yazabilmek ve tercüman olabilmektir niyetim. WoMEN: Hayatınızda müzik hangi mesleği seçerdiniz? E.E: Müzik dinleyicisi (gülüyor).

olmasaydı,

WoMEN: Ebru Elver’i söz ve beste yazarı kimliğiyle görebilecek miyiz? E.E: İz albümü kendi şarkılarımdan oluşuyor. 2 tane Serhat Şensesli bestesi var. & yıldan bu yana, şarkı yazma işine oldukça ağırlık verdim. WoMEN: Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? E.E: Şarkı yazıyorum, günlük işlerimi tamamlıyorum, biraz yürüyüş yapıyorum ve müzik dinliyorum. WoMEN: Örnek aldığınız sanatçılar kimler? E.E: Ben Türkiye’de bir tek kadın sanatçıyı, kraliçe buluyorum. Oda, ‘Sezen Aksu’ WoMEN: Gelecekte Ebru Elver’i nerede ve hangi projelerde göreceğiz? E.E: Yine kendi projelerime devam edeceğim. Hepsi özenli projeler olacak. ■

Ebru Elver'e Sorduk... En sevdiğiniz müzik türü: Fusion- jazz ve pop En sevdiğiniz film: Bulut Atlası En sevdiğiniz şehir: İstanbul En son aldığınız albüm: Ebru Elver İZ Albümü (gülüyor). En son okuduğunuz kitap: İnsanlar uyurlar, ölünce uyanırlar En son izlediğiniz film: Bulut Atlası

64


Modacı: Özgül Engin Kuaför: AS Hasan Yoldaş

65


DEVR-İ ALEM

TAÇ MAHAL 66


Aslı Bal Yavrular aslibalyavrular@womendergisi.com

A

şk için inşa edilmiş en güzel eser nedir diye sorsak size? Hiç şüphesiz Tac Mahal dersiniz. Babür imparatoru Şah Cihan, aşkı güzeller güzeli Mümtaz Mahal ’de bulmuştu. Mümtaz Mahal; ismi sarayın süsü, kendisi edep ve terbiye abidesi. Şah cihanla 19 yaşında evlenmiştir Mümtaz Mahal. Aşkların en derini ile bağlıdırlar birbirlerine. Öyle ki gözü Mümtaz’dan başkasını görmez Şah Cihan’ın, onca güzel arasında. Dile kolay on yedi yılı devirirler bir yastıkta. Aşkla dolu on yedi yıl. Aynı sarayın içinde birbirine hiç bitmeyen muhabbetleri ve hiç dinmeyen hasretleriyle... Ayrı geçen her dakika, birer asır ikisine. Birbirinden güzel on üç çocukları olur on yedi sene içinde. Savaş için çıkılan seferlerde bile yalnız bırakmaz Mümtaz biricik kocasını. Günlerden bir gün, bir isyan çıkar, imparatorluğun topraklarında. İsyanı bastırmak için sefere çıkan kocasına her zaman olduğu gibi eşlik etmek ister, hamile olmasına rağmen. Ancak aşklarının 14. meyvesini doğururken, narin vücudu yenik düşer bu yüke ve son nefesini verir Mümtaz Mahal. Kapıda heyecan içinde bekleyen Şah Cihan, başınız sağ olsun lafıyla kalakalır, elinde sevdiğine takacağı mücevherle. Yaralar sıcakken acımaz derler. Ne kaybettiğinin farkında değildir Şah Cihan. Saraya dönünce yara soğumaya başlar. Soğudukça artar kalbindeki ızdırap. Nereye baksa Mümtaz. Her köşede ayrı anı. Anılar içinde kaybolmaya başlar günbegün. Tahtını oğluna bırakır. Mümtaz ’dan başka bir şey düşünmek lüzumsuzdur. Lüzumsuzdur o vakit dünya, saltanat. Gece gündüz kabrindedir Mümtaz’ın. Derken bir fikir oluşur kafasında. Eşi benzeri olmayan bir türbe yaptırmalıdır Mümtaz ’ına. Aşkı kadar büyük

olmasa da, aşkını yaşatacak bir türbe. Sedefler, yakutlar, firuzeler, incilerle süslü bir türbe. Saflığı betimleyen beyaz mermerden, buram buram aşk tüten bir türbe. Mimar Sinan, Şah Cihandan gelen davet üzerine en değerli talebelerini yollar Hindista’nın Agra şehrine. Tam yirmi yıl sürer eserin inşası. Efsaneye göre Şah Cihan, aynı eserden bir tane daha yapılmasın diye, eserin tamamlanmasının akabinde, türbenin yapımında çalışan tüm işçilerin kollarını kestirmiş. Tac Mahal’in tam karşısına, nehrin öteki yanına da kendisi için bir türbe diktirmek istemiştir Şah Cihan. Bu kez siyah mermerden. Ancak bu dileğini gerçekleştirememiş ve son yıllarını geçirdiği kulede, hayatını Tac Mahal’i izleyerek tamamlamıştır. Vefatının ardından, Tac Mahal‘e; Mümtaz’ının yanına defnedilmiştir. Tac Mahal 2007 yılında dünyanın yedi harikasından biri sayılmış, 1983 de ise UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiştir. ■

67


DEVR-İ ALEM

Paris "Romantizmin Başkenti"

Beni Paris'e Götür!* Burcu Mercan burcumercan@womendergisi.com Fotoğraflar : Burcu Mercan

Eiffel Kulesi 68


P

aris; hem Fransa’nın, hem de romantizmin başkenti. Yıllardır hem filmlerin, hem şarkıların, hem romanların, hem de büyük aşkların sessiz fonu oldu Paris. Hala “balayı” dendiğinde, “baş başa geçirilecek romantik bir tatil” dendiğinde ilk akla gelen şehir oluyor ki, biz de bu sayımızda Şubat ayının anlamına uygun olarak, böyle harika bir şehri size biraz daha yakından tanıtmak istedik. 12 milyonluk nüfusu ve her yıl ziyarete gelen on binlerce turist ile oldukça kozmopolit ve hatta kaotik bir şehir Paris. Eğer metro, RER (Paris banliyö treni) ve bisiklet alternatifleri olmasaydı, araç trafiği canınızı sıkabilirdi ama hemen her sokağa ulaşan metro ağı sayesinde hiçbir zaman otobüs, taksi ya da otomobile muhtaç değilsiniz bu şehri gezmek için. Paris öyle bir şehir ki, hemen her sokağında görmeye değecek bir sanat eseri bulunuyor. Bu sebeple size tavsiyemiz kalacağınız süreyi göz önüne alarak, gezip görmek istediğiniz yerleri önceden belirlemeniz; arada kendinize güzelim sokaklarda kaybolmak ya da şirin bir kafede biraz soluklanmak için, izin vermek şartıyla elbette. Seyahate çıkmadan önce bir gezi kitabı edinip, seyahatinizi bu kitabın yardımıyla planlayabilir; tüm geziniz süresince de yine aynı kitaptan faydalanabilirsiniz. Ayrıca şehre iner inmez ilk işiniz, detaylı bir metro/RER ve şehir haritası edinmek olsun çünkü haritalar olmaksızın Paris’te yönünüzü bulmanız oldukça zor olacaktır. Şehir içi ulaşım Paris, merkezinden dışarıya doğru “Zone”lara (Bölge) ayrılmış bir şehir. (Örneğin; Notre Dame Kilisesi’nin bulunduğu İle de la Cite Zone 1 olarak adlandırılırken, Disneyland Paris’in bulunduğu kısım Zone 5 kabul ediliyor.) Metro ve RER biletleri de bu Zone’lara göre satılmakta. Gitmek istediğiniz yerlerin Zone’larına göre belirli süreli ve sınırsız ulaşım sağlayan biletler alabilirsiniz. Bu biletler metro ve RER kadar otobüslerde de geçerliler. Metro ve RER’lerde hem girişte, hem de çıkışta, bilet kontrolü olduğundan bilet alırken Zone’ları doğru seçmek önemli. Bir de, Paris’te bisiklet ile ulaşım ağı bulunmakta. Bu sisteme Velib deniyor ve sık aralıklarla yerleştirilmiş bisiklet parklarında kiralık bisikletler bulunuyor. Otomatlar yardımıyla bu bisikletleri kiralayabilir ve karşılaştığınız bir başka bisiklet parkında geri bırakabilirsiniz. Paris, özellikle merkez kısmı, bisikletle dolaşmak için çok uygun bir şehir.

69


Seine Nehri, kuzey kesiminde Sağ Yaka, güney kesiminde ise Sol Yaka olacak şekilde Paris’i ikiye ayırmakta. Şehrin neredeyse önemli tüm binaları, nehre yakın yerlerde konumlanmış bulunuyor. Nehir kenarları; yürüyüş yapan, kitap okuyan insanlar ya da öpüşen çiftlerle doluyken, nehir de küçük tekneler ve turistleri ağırlayan gezi tekneleriyle, capcanlı. Yemek servisi de yapan çeşitli özel tur tekneleri, şehri nehirden görmek isteyen kişiler tarafından tercih edilebilir. Ayrıca Tour Eiffel, Musee D’Orsay, Saint-Germain-Des-Pres, Notre Dame, Jardin Des Plantes, Hotel de Ville, Louvre ve Champs-Elysees durakları arasında ring servisi yapan Batobus’ler ile bir bilet alarak tüm gün istediğiniz kadar indi-bindi yaparak, şehir merkezini Seine Nehri üzerinde gezebilirsiniz. Notre Dame de Paris (Our Lady of Paris – Paris’in Hanımı) Victor Hugo’nun aynı isimli romanı sayesinde belki de dünyanın en çok bilinen Kiliselerinden biridir Notre Dame. Tamamlanması neredeyse 200 yıl süren katedral 850 yıllık bir geçmişe sahip ve Gotik mimarinin de başyapıtlarından biri. Notre Dame Paris’in en eski yerleşim yerlerinden biri olan Ile De La Cite’de, yükselmekte. Kilisenin alt kısmı hem ibadete hem de turist ziyaretine açık durumdayken, kilisenin üstünde yer alan kulelere çıkmak için bilet almak gerekiyor. Kulelere çıkmak için, uzun bir kuyrukta en az bir saat beklemeyi ve sonunu hemen hiç göremediğiniz yaklaşık 400 basamağı tırmanmayı, göze almanız gerekiyor. Ancak kulelerden şahane Paris manzarasını ve kulelerin etrafında Paris’i gözetleyen “Gargoyle”ları (Taştan, korkutucu hayvan heykelleri) görmek için çok da büyük bir bedel değil bu.

e

Notre Dam

Gargoyle

Aşk Köprüsü 70


L

a Tour Eiffel ilk inşa edildiği zamanlarda, “Paris’in dokusunu bozacak çirkinlikte bir yapı” olmakla suçlanmıştı belki, ama artık Paris ile özdeşleşmiş durumda ve her yıl 7 milyon kişi tarafından ziyaret edilen bir kule, belki de dünyanın en çok bilinen, en meşhur simgelerinden birisi. Kule 3 kattan oluşuyor; ilk kat 57 metrede, ikinci kat 115 metrede, en üst kat ise 324 metrede yer alıyor. 1. ve 2. katlara asansör ya da merdiven ile çıkılabilirken, tepe noktasına yalnızca asansör ile çıkılabiliyor. Çok gerek olmasa da yine de belirtelim; Eiffel üzerinden Paris’i izlemek inanılmaz güzellikte bir deneyim. Hem neredeyse tüm Paris’i görebiliyor, hem de şehrin muhteşem simetrisi karşısında büyüleniyor insan. Kule üzerinde hediyelik eşya dükkânları, kafeler ve restoranlar da bulunuyor. (Bize göre Eiffel evlilik teklif etmek için dünyanın en uygun mekânlarından birisi, siz ne dersiniz?) Bu arada kuleye çıkışlarda artık rezervasyonlu sisteme geçildiğini ve merdivenlerden çıkmak ya da saatlerce sıra beklemek istemiyorsanız, rezervasyonunuzu günler öncesinden (internet üzerinden) yapmanız gerektiğini de hatırlatalım. Kulenin arkasında yer alan, Champ De Mars parkı ve önündeki Seine Nehri’nin ilerisinde yer alan Trocadero bahçesi, Eiffel’in izlenebileceği, en güzel fotoğrafların yakalanabileceği, eşsiz alanlar. Kuleye çıkmak kadar bu park ve bahçelerde de zaman geçirebilir, hatta küçük çaplı piknikler yapabilirsiniz. Farklı ülkelerden gelen gelin ve damatların düğün fotoğrafı çekimleriyle karşılaşırsanız da, şaşırmayın. Musee du Louvre hakkında duyduklarınız “doğru” diyerek söze başlayabiliriz. Zira, Louvre müzesi bir günde gezmenin –samimiyetle- imkânsız olduğu bir müze. Tarihi Ortaçağ’a kadar uzanan Louvre, dünyanın en önemli sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. Müzeye giriş 1989 yılında inşa edilen “Cam Piramit” içerisinden yapılıyor ve giriş için ortalama bekleme süresi 45 dakika. Müze o kadar büyük ve içerisinde o kadar çok eser barındırıyor ki, kaybolmamak ve zamanınızı boşa tüketmemek adına, ziyaret öncesinde görmek istediğiniz eserleri belirlemenizi ve müze haritası üzerinde işaretlemenizi tavsiye ederiz. Ayrıca herkes tarafından bilinen Mona Lisa, Venus de Millo, Halka Yol ve Gösteren Özgürlük gibi eserlerin önünde, günün her saati büyük turist kalabalıkları oluşmakta. Müzede, derslerini önemli eserlerin önünde yapan öğretmenler ve sanat eğitimi alan öğrencileri görmek insanı oldukça keyiflendiriyor. Louvre’un gölgesinde kalmış olsa da, aslında dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Musée d'Orsay’da ise, Monet, Manet, Degas, Renoir, Cézanne, Seurat, Sisley, Gauguin ve Van Gogh gibi pek çok ünlü sanatçının en bilinen eserleri sergilenmekte. Musee du Louvre Salı, Musée d'Orsay ise Çarşamba günleri kapalı oluyor.

71


Parklar, Bahçeler ve Açık Alanlar Açık havada ve güneş ışığı altında yürüyüş yapmanın sağlık için çok gerekli olduğuna inanan, eski Parisienler’in şehre en büyük katkısı; çiçekleri, ağaçları, havuzları, çeşmeleri, hem klasik hem de modern sanat eserleri ile dolu simetrileri ile büyüleyen, günün her saatinde, yılın her mevsiminde canlı park ve bahçeleri inşa etmeleri olmuş. Concorde meydanı ile Louvre Müzesi arasında yer alan, “Jardin des Tuileries” (Tuileries Bahçesi), Quartier Latin’e yakında yer alan, “Jardin du Luxembourg” (Luxembourg Bahçesi) ve Seine Nehri kıyısında yer alan, “Jardin des Plantes” (Botanik Bahçesi) şehrin en önemli bahçeleridir. Bu bahçeler yaz – kış kalabalıktır ve insanlar havanın soğukluğuna, yağmur yağıyor olmasına aldırmadan koşu ya da yürüyüş yapar, hatta kuytu köşelerde kitap okurlar. Bahçelerin içinde küçük cafe-bar-restoranlar yer alır ve buralarda dilerseniz yemek yiyebilir, hatta şarap içebilirsiniz. Özellikle Jardin du Luxembourg içerisinde yer alan, “Fontaine Medicis” (Fontaine Çeşmesi) Paris’in en romantik ve en gizli kalmış kuytu köşelerinden biridir. Champs-Elysées Bulvarı Arc de Triomphe'tan başlayıp, Concorde meydanına dek devam eden, dünyanın en önemli markalarının yer aldığı dükkânlarıyla, modanın ve alış-verişin kalbi olduğu kadar, Paris denince akla ilk gelen yerlerden de birisidir. Arc de Triomphe, Napolyon’un emriyle yapımı başlayan ancak 30 yılda tamamlanan bir “Zafer Tak”ıdır. On iki cadde, Zafer Takı’nı merkeze alarak açılır ki, bunlardan biri de Champs-Elysées’dir. ( Arc de Triomphe’tan başlayıp, Champs-Elysées bulvarı, Concorde Meydanı, Jardin des Tuileries ile devam edip Musee de Louvre ile sonlandırılabilecek bir yürüyüş güzergâhını tavsiye ederiz. )

Fontaine Çeşmesi 72

Arc de Triomphe


Sacre Couer Paris’in tek tepesi olan Montmartre üzerinde, yükselen bembeyaz bir kilisedir. Klisenin olduğu tepeye finiküler ile ya da merdivenlerden çıkılabilir. Tepeden Paris manzarası muazzamdır, mümkünse bir şişe şarap ve sevgili ile gün batımında merdivenlerde oturup bu manzaranın tadına varılması tavsiye olunur. Sacre Couer küçük ve sevimli sokaklar ile çevrilidir ve bu sokaklarda küçük galeriler, sokakta portre çizen ressamlar, cafeler ve hediyelik eşya dükkânları bulunur. Paris’te hediyelik eşya almak için en uygun merkezlerden biridir burası. Ayrıca dünyaca ünlü gece klubü/pavyon Moulin Rouge’da Kiliseye 10 dakikalık yürüme mesafesindedir. Öncelikli hedefi çocuklar olsa da, Disneyland Paris (EuroDisney) her yaştan insanın keyif alacağı bir eğlence mekânı. Büyülü bir yer, insan kapıdan içeri adımını atar atmaz başka bir dünyaya geçiş yapıyor sanki burada. 2 parktan oluşuyor, Disney Park ve Walt Disney Studios. Tek park için bilet alınabileceği gibi iki park için birden de bilet alınabilir. Eğer iki parkı da güzelce gezmek istiyorsanız, iki günlük bilet almakta fayda var. Disney Park farklı temalardaki bölümlerden oluşuyor; Fantasyland, Discoveryland, Frontierland ve Adventureland. Her bölümde temaya uygun olarak farklı oyunlar bulunuyor ve bu oyunlar farklı yaşlara hitap ediyor. Park girişinde verilen haritalardan; oyunlar, korkutuculuk seviyeleri ve bekleme süreleriyle ilgili bilgi bulunabilir. Buranın girişinde pek çok butik bulunuyor ve bu butiklerde çocuklar için Disney karakterlerinin kıyafetleri satılıyor; böylece parkın içerisinde, onlarca sihirbaz, prenses ve peri kızı etrafınızda dolaşıyor. Walt Disney Studios ise, daha çok büyüklere yönelik bir park. Burada sinemanın büyülü dünyasına bir keşfe çıkmanız mümkün. Çeşitli oyunların yanı sıra, 4 farklı stüdyoyu da ziyaret edebilirsiniz. Disneyland Paris her daim kalabalık ancak, özel gösterilerin olduğu Cadılar Bayramı ve Chritstmas dönemleri ile yaz aylarında, kalabalığın daha fazla olduğunu da hatırlatalım. Paris kendinizi zamandan bağımsız hissettiğiniz bir şehir. Sanki yüzyıllar önce, zaman burada durmuş ve o anın ardından şehir hiç değişmemiş gibi, tanıdık. Mimarisi romantik, belki de bu yüzden “aşk”ı yaşamak için en uygun şehir burası. Umarız yazımız Paris’i gezerken size küçük de olsa bir fayda sağlar. ■ * Lana Del Rey’in “Paris” şarkısına atfen.

73


ÖZEL J TA R O P RÖ

Y

asin, öğretmenlik oku, elinde hazır bir meslek olsun derken, Eray biraz daha cesaretli olup, İstanbul’a gelip tiyatro yaparak, ‘yağmurda yanan mum’ satmaya çalışıyor. Tiyatro, onun ‘olmazsa olmazı’. Şu sıralar Seksenler dizisinin, Sol Açık Nevzat’ı olarak tanıdığımız Eray Yasin Işık, sıcacık ve keyifli sohbetiyle sorularımızı yanıtladı.

Eray Yasin Işık 74


WoMEN: Bize Eray Yasin Işık’ı anlatır mısınız? Eray Yasin Işık: Eray Yasin Işık, özellikle iki ismimi kullanıyorum çünkü iki farklı karakterim olduğuna inanıyorum. Hayatımda da hep öyle şekillendi. 1986 yılında Çankırı’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi orada tamamladım. 17 yıl Anadolu’nun tam bağrında yaşadım ve sanattan biraz uzak şartlarda yaşamak zorundaydım. Fakat iyi bir aileye sahip olduğumu düşünüyorum. Babam, ağabeyim ve beni haftasonları Ankara’ya 2 saatlik yola, oyun izletmeye götürürdü. Bir şekilde tiyatro babam sayesinde hayatıma dâhil oldu. Yine aynı şekilde, bizde haberler bittikten sonra kitap okunurdu. Mecburdum kitap okumaya, çünkü örnek aldığım kişi kitap okuyordu. Annem bulaşık yıkıyordu, bulaşık yıkamayacağım için kitap okumam gerekiyordu(gülüyor). Böyle böyle hayatım şekillenmeye başladı ve ilk olarak ortaokulda okul müsameresinde sahneye çıktım. İlerleyen yıllarda da tiyatro hep hayatımda oldu. Yasin, öğretmenlik oku, elinde hazır bir meslek olsun derken, Eray biraz daha cesaretli olup, İstanbul’a gelip tiyatro yaparak yağmurda yanan mum satmaya çalışıyor... Bakalım başarılı olabilecek mi? WoMEN: Eğitim sürecinizden bahseder misiniz? Eray Yasin Işık: Hep başarılı bir öğrenciydim ama başarım biraz da ezberime dayanıyordu galiba. Aslında evde çok ders çalışan bir öğrenci değildim. Sohbeti ve konuşmayı çok sevdiğim için öğretmenler bana ders anlatırken, ben onlarla sohbet ediyordum. Bunun çok faydasını gördüm. Aslında, üniversite sınavına girene kadar öğretmenlik gibi bir düşüncemde yoktu. Konservatuar okuyacaktım fakat felsefe hocamın tavsiyesiyle, ailemin de baskısıyla, elimde hazır bir meslek olsun dedim (gülüyor). Çünkü öğretmen lisesi çıkışlıyım. Liseyi öğretmen lisesinde okuduğum için, hazır bir ek puanım vardı.“ Ne yapalım hocam ? ” dedim, “ hadi o zaman sana bir meslek seçelim “ dedi. Sınıf öğretmenliği, “ Yok hocam olmaz “ (gülüyor). Şehir zaten belliydi, İstanbul. Ya İstanbul Üniversitesi ya da Marmara Üniversitesi. Hocam da İstanbul ve Marmara Üniversitesini bildiğinden, “ Gel seni Marmara Üniversitesi’ne yerleştirelim “ dedi. Dershaneye de gitmiyorum o zamanlar, sadece evde bir şeyler yazıp oynuyorum. Akrabalara gösteriler yapıyorum, amatör tiyatro yapıyorum. O şekilde geçiniyorum Çankırı’da. ►

75


Daha sonra Marmara Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği bölümlerinden, Türkçe Öğretmenliği’ni seçtim. Ama okula girdikten sonra da öğretmenlik yapma gibi bir amacım zaten yoktu. Tuncay Özinel Tiyatrosu’na başladım. Orada 1 yıl eğitim aldım. Tuncay Özinel gibi bir insanı tanıdım ve usta-çırak ilişkisinin ne demek olduğunu anladım. O sıralar Özinel, yazdığımı keşfetti ve beni teşvik etti. Orada ufaktan ufaktan skeçler yazmaya, oyunlar yazmaya başladım. Sonra Karagöz ile tanıştım. Aslında Karagözle ilkokul 3. Sınıfta tanışmıştım fakat izleyememiştim. Çankırı’ya bir Karagöz Turnesi gelmişti ama bir sebepten dolayı gidememiştim. Burada bir arkadaşım Karagöz ile ilgilendiğini söyleyince ben de, “Benim Karagöz yapmam gerek” dedim. Daha sonra gittim, Karagöz’ü öğrendim. Cengiz Samsun’dan 2 yıl eğitim aldım sonra da kendi perdemi kurdum, Karagöz oyunları yazmaya başladım. Yazarlığım, hayatımı devam ettirebilmek için hep oldu. Sonra bir oyun yazdım, ardından bir oyun daha yazdım. Tiyatro Esen adında bir tiyatro kurduk Arda Esen ile birlikte. İlk oyunumuz Baş Belası ve şuan 73. oyunumuzu oynadık. WoMEN: Tiyatro şuan hayatınızın merkezinde mi? Ya da oyunculuk mu diyelim? Eray Yasin Işık: Tiyatro diyelim. Çünkü şöyle bir durum var; tiyatro, bir oyuncunun antrenman sahası, olmazsa olmazı. Biz ego işi yapıyoruz ve egolarımızı tatmin etmemiz gerekiyor. Ben egolarımı dizide tatmin edemiyorum(gülüyor). Çünkü haftada maksimum çalıştığım saat belli. Tamam, çok önemli bir iş yapıyoruz ama tiyatro farklı. Onun reaksiyonunu canlı almak daha bir farklı. Tiyatro bu yüzden benim hayatımın merkezinde oldu ve olmaya da devam edecek.

76


WoMEN: Tiyatro, olmazsa olmazınız mı? Eray Yasin Işık: Olmazsa, biterim gibime geliyor. WoMEN: Tiyatro dışında bir blog yazarısınız. Bu blog hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Eray Yasin Işık: Hayatımda tanıdığım ekstreme insanları “ Birini gördüm, böyle böyleydi “ diyip o insanların hikâyelerini arkadaşlarıma anlatıyordum. İyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum ki, olmam lazım. Arkadaşlarım da “ Bize ne anlatıyorsun, yazsana “ diyince, yazmaya başladım. Bir de şöyle bir durum vardır. Hikâyeleri yazıp paylaşmazlar sanal ortamda ki, çalınmasın diye. O yazdıklarımın birçoğu sahnede, sinema filminde ya da bir tiyatro oyununda kullanacağım karakterler ama çokta bencillik yapmama taraftarıydım ve hayatımdaki bu ekstreme insanları oraya yazmaya başladım. O da devam edecek. Birçoğu gerçek ve bundan sonraki yazacaklarımın da gerçek olmasını istiyorum. Tabii aralarında birkaç tane benim yarattığım karakterlerde var. Ama hiçbir zaman onlara hayal demeyeceğim, gerçekten hayatımda varmış gibi devam edeceğim. WoMEN: Bu karakterleri blogunuzda paylaşmaya devam edecek misiniz? Eray Yasin Işık: Şu anda oyun yazdığım için ve yoğun olduğum için ilgilenemiyorum. Blog için yazılarım hazır ancak her gün paylaşmaktan yana değilim. Yazdığım yazı sindirilsin, okunsun. En azından ben sindireyim ki, yeni hikâyeler gelsin. Çünkü ben yazdığım zaman 6 sayfa falan hikâye yazıyorum. O şekilde bir konsept yarattım kafamda ve öylede devam edecek gibi duruyor.

Yani bir şekilde döndürüyorduk. En azından hayatımızı orada idame ettirebiliyorduk. Daha sonra oyun bulamamaya ve yazar aramaya başladık(gülüyor). Ben de o şekilde sıyrıldım. WoMEN: İstanbul’a yerleşmeye karar verdiğinizde korktunuz mu? Nasıl adapte oldunuz? O süreci bize anlatır mısınız? Eray Yasin Işık: Zaten ben kendimi beyin olarak on yıl falan hazırlamıştım. Çünkü oyunculuk yapmam gerekiyor ama o 300 kişiye bunu ne kadar yapabilirim? Bir şekilde açılmam gerekiyordu. İstanbul’a gelecektim ve bunun için bütün şartlara o zamandan hazırdım. Geldiğim zaman da, büyük bir aşkla geldim zaten. Ben hiçbir zaman İstanbul’da “ Bu ne biçim trafik. “ demedim. Çünkü araba görmüyordum yaşadığım yerde. Akrabalarım da İstanbul’da yaşıyor. Yani bir şekilde bağlantım vardı. Gelip gidiyordum, biliyordum. Beşiktaş sahilinde eskiden çay bahçeleri vardı. O zaman Çankırı’da yaşarken, amcamı ziyarete gelmiştik İstanbul’a. Galiba ortaokulda okuyordum. İnsanlar iş çıkışı vapurla evlerine dönüyordu ama hepsinin de yüzü asıktı. Ben bunu gördüğüm an anlayamamıştım ve dedim ki: “ İstanbul’da yaşıyorsun, vapurla işe gidip geliyorsun, nasıl yüzün asık olabilir? “ Benim hep kartpostallarda gördüğüm, resimlerdeki insansın, gül (gülüyor). Daha sonra hep bunu düşündüm, İstanbul’da yaşıyorsun, gül. Ve hep bir şekilde kendimi güldürdüğüm zamanda mutlu olabiliyorum.

WoMEN: Amatör olarak ilk Çankırı Sanat Merkezi’nde başladınız. O süreç nasıldı anlatır mısınız? Eray Yasin Işık: Aslında okul tiyatrolarında başladım fakat benim yaşadığım şehir Çankırı, elli bin nüfusu olan bir şehir. Sokağa çıktığınız zaman herkes birbirini tanıyor. Orada tiyatroya başladıktan sonra, amatör tiyatro yapan ağabeylerimiz vardı. Onlar da bizim okulumuzdan mezun olmuş ve Çankırı’da bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Beni fark ettiler ve “ Gel bizimle beraber çalış “ dediler. O şekilde başladım. Daha sonra ekibimiz genişledi ve üniversiteden arkadaşlar da katıldı. Ayda bir oyun çıkartır hale geldik. 300 kişilik seyircimizde vardı.

77


WoMEN: Şimdiye kadar hangi oyunlarda rol aldınız dersek, saymakla bitmez. Sizin için özel olan, oynarken en çok etkilendiğiniz ve zevk aldığınız oyunlar nelerdir? Eray Yasin Işık: Meddah Hikâyeleri. Geleneksel Türk Tiyatrosuyla tanıştıktan sonra, beni içine çekti. Çünkü çok derin bir tasavvufu var ve oraya olan ilginin de azlığını gördüm. Bizim 30 tane bilinen Karagöz oyunumuz var. Sonrası, var ama tutulmamış, yazılmamış, geliştirilmemiş. Karagöz gibi Ortaoyunlarımız ve Meddah Oyunlarımızda geliştirilmemiş. Aslında geliştirilirken, Avrupa’dan ya da Batı’dan bir şeyler alırken, kendi gerçekliklerimize sırt dönerek yapmışız. Onun için Geleneksel Türk Tiyatrosu benim için çok önemli. Karagöz perdesinin arkasındayken de çok mutluyum. Çünkü Karagöz’ün öyle de bir büyüsü vardır. Tasvirleri kendin yaparsın, yani kostümcü sensin, yönetmen sensin, ışıkçı sensin, oyuncu sensin, her şey sensin. Ve bütün büyüyü sadece sesinle yapıyorsun. İki boyutlu bir iş yapıyorsun ve seyirciyle birebir kontağın olmadığı için, bir taraftan da onların sesini dinlemek zorundasın. Onların reaksiyonuna göre oyunu ilerletmek ya da bitirmek, devam ettirmek ve temposunu ayarlamak zorundasın. Onun için bu beni biraz daha yorduğundan, Karagöz Perdesinde ve Meddah oynarken daha çok heyecanlanıyorum. WoMEN: Tiyatro kariyerinize profesyonel anlamda ilk ne zaman başladınız? Eray Yasin Işık: Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda başladım. 7 sene orda ustaya çırak oldum. Daha sonra, Arda Esen ile birlikte Tiyatro Esen’i kurduk. Şimdi Tiyatro Esen’de devam ediyorum. WoMEN: Bir oyunu oynarken ya da hazırlanırken, sizin kaleminizden çıkan bir oyunu oynamak mı yoksa başkasının yazdığı bir oyunu oynamak mı? Hangisini tercih edersiniz? Eray Yasin Işık: Kendi yazdığım bir karakteri oynamak daha kolay. Çünkü karaktere zaten hakimim, alt metnini doldurmuşum. WoMEN: Sizce tiyatro Türkiye’de hak ettiği yerde mi? Eray Yasin Işık: Tiyatro zaten hiçbir zaman hak ettiği yerde olamaz. Tiyatro bir lükstür, çünkü bir meşakkattir. Bir aileyi düşünün, masraf yapar, hazırlanır ve o oyunu izlemek için gelir.

78


WoMEN: Sinema da öyle değil midir? Eray Yasin Işık: Sinema da öyle ama tiyatroda seyirci de oyuna hazır olarak gelir. Hak ettiği yerde mi? Evet tiyatro seyircisi var, sadece ulaşmayı bekliyorlar. Beklediğin zaman seyirci sana gelmez. Çünkü insanlar artık her şeye kolay ulaşmaya o kadar alıştı ki, karşılarında bir televizyon var ve sen onunla savaşıyorsun. Bir süre sonra insanlarda gerçeklik istediğinden, tiyatroya geri dönüş olacak, ben inanıyorum. Ya da öyle istiyorum... WoMEN: ‘Dünden Bugüne Tiyatro’ desek, nasıl bir kıyaslama yaparsınız? Eray Yasin Işık: Bizim tiyatro seyircimiz vardı. Çünkü tiyatro bizim topraklarımızda doğdu. Biz 6 kişi bir araya geldiğimiz zaman birimiz meddah olur hikâye anlatırdık. Tiyatro zaten bizim içimizde olan bir şey ve biz bunu sürekli geliştirdik. Bir şekilde sahneye taşıdık. Karagöz oldu, Ortaoyunu oldu. Daha sonra, Batılı anlamda tiyatrolar kuruldu. Sonra bir şekilde biz seyirciyi tiyatroya küstürdük. Bir Haldun Taner’ler yetiştiremedik ya da Ferhan Şensoy’lar. Maalesef müstehcenliği, çok ağır kullandık tiyatro sahnesinde ve oyuncu, seyirciyle arasına bir duvar ördü. Yavaş yavaş tiyatro seyircisi azaldı. Neden? Çünkü tiyatro seyircisi sahnede kendisini göremedi. Türk insanı çok zekidir ve ona oyun oynadığını

anlar. Şu mantıkla yapman gerekiyor: “Hoşgeldiniz, ben bugün size bir oyun oynayacağım, siz de izleyici olarak bunu izleyeceksiniz.” “E hadi bakalım izleyelim” pozisyonuna gelmek gerekir. Yoksa “Ben İngiltere’de bir kralım” diyerek anlattığın zaman seyirci buna inanmaz. O, ne İngiltere’yi, ne kralını, ne de onların o ağdalı ağdalı cümlelerini bilir. O, sevgilisinin gözüne bakıp, canım dediği zaman her şeyi anlatabilen bir toplumdan gelmiştir. Buna bağlı bir şeyler yapılsaydı, tiyatro daha da iyiye giderdi. Haldun Taner gibi bir kalemi kaybettiysek ve onun açtığı yoldan giden bir nesil yetiştiremediysek, bu bizim suçumuz. Ama ben umutluyum. Bir şeyler yapıyoruz, yapacağız da. WoMEN: Hep tiyatro dedik. Biraz da sizden bahsedelim. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatro dışında nasıl bir hayatınız var? Eray Yasin Işık: Bir kere alarm kurarak uyanmayan bir insanım. Bunun rahatlığını yaşıyorum. Ben çok konuşan ve arkadaşlarımla zaman geçiren bir adamım. Çok tatlı bir ofisimiz ve ekibimiz var. Makara kukara peşindeyiz aslında (gülüyor). Bir de, gitarım var evde onunla gürültü yaparım. Çalamıyorum ama gürültü yapıyorum (gülüyor). ►

79


Kitapları severim. Okumam gerektiği içinde severim, o da ayrı bir konu (gülüyor). Ve boş zamanlarımda hep yazarım. Şiir yazarım, arkadaşımın durumuna yorum yazarım (gülüyor). WoMEN: Marmara Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği mezunusunuz. Hiç bu mesleği yapmayı düşünmediniz mi? Eray Yasin Işık: Düşünmedim. Çünkü orada mutlu olamayacağım. Bunu, ilk staj günümde hissettim. Çocukları çok seviyorum ve öğrencilerle de alakalı bir problemim yok. Sadece hayatımda tiyatronun olması gerektiği için öğretmen olmadım. Şu anda, Karagöz oyununu yaparken okullara gidiyorum. Bir öğretmen günde 4–5 saat derse giriyor ama ben, gün geliyor 6 seans oyun oynatıyorum. Ama eve geldiğim zaman mutlu uyuyorum. Öğretmen olsaydım bunu yapamayacaktım. Bir şeyler öğretebilirim insanlara çünkü bu yeteneğimin olduğunu düşünüyorum. Ama bunu sevdiğim şekilde yapmayı istiyorum. WoMEN: Şimdi sizi ‘Seksenler’ dizisinin Sol Açık Nevzat’ı olarak izliyoruz. Nasıl bir deneyim? Eray Yasin Işık: Daha öncede dizi deneyimim oldu ama kısa rollerdi. Seksenler benim, “Evet bir televizyon işi yapıyorum” dediğim bir proje. Mint Prodüksiyon ile tanışmam yine tiyatro sayesinde oldu. Böyle bir projenin yapılacağının haberini aldım ve cast oluşturuluyordu. Benim fotoğrafım da gitti. Senaristi ve orada çalışan arkadaşları bir şekilde tanıyordum ve Seksenler’e dâhil oldum. Hiç beklemediğim derecede sıcak bir ekiple karşılaştım. Tabii Rasim Öztekin gibi bir ‘baba’ var karşımda. Şöyle bir durum da var. Benim Seksenler dizisi oyuncularına tiyatro sahnelerinden gelen bir hayranlığım da vardı. Ve hayran olduğum insanlarla çalışma fırsatı yakaladım. Onların o sıcaklığı, beni daha da çok cesaretlendirdi ve yaptığım işi sevmemi sağladı. Güzel bir iş çıkarttık. Şu an gün birincisiyiz. En önemlisi de biz bir dönem işi yapıyoruz ve ağır bir dönemi yapıyoruz. İnsanların acı çektiği bir dönemi eğlendirerek anlatıyoruz ve taraf değiliz, ortadan bakıyoruz her şeye. Her şeyimiz gerçek bizim ve seyirci de bunu çok iyi biliyor. Seyirci bunun bir oyun olduğunu biliyor. Yeni bir yönetmenle çalışıyoruz. Müfit Can Saçıntı’nın da ilk işi. Onun yenilikleriyle ve herkesin bir şeyler katmasıyla oluşan çok iyi bir iş oldu. Bir de Birol Güven ile çalışmak çok büyük bir ayrıcalık. WoMEN: İleride gelecek sinema ve dizi tekliflerini değerlendirir misiniz? Yakın zamanda bir projeniz var mı? Eray Yasin Işık: İşim bu, mecbur değerlendireceğim. Ama Seksenler varken başka bir dizide olmayı düşünmüyorum. Sinema teklifi gelirse, eğer çalışma programımızı etkilemeyecekse kabul ederim. Zaten senaryosunu yazdığım bir sinema filmi var. Onu çekme aşamasındayız ama birinin filmine dâhil olmaktansa, biz yapalım istiyoruz. Bizim hikâyemizi anlatan bir iş olsun derdindeyiz. WoMEN: Sinema, dizi ve tiyatro dışında Eray Yasin Işık’ı hangi projelerde göreceğiz? Eray Yasin Işık: Tiyatro zaten uzun yıllar devam edecek. Amacım bir adım daha yukarıya çıkmak olacak. Sevilsin, geçen senekini aratmasın derdinde olacağım hep. Karagöz devam edecek. Şu anda net olarak Eray Yasin Işık’ın 10 sene sonraki halini göremiyorum ama 10 sene sonra mutlu olacağını biliyorum. WoMEN: Beğendiğiniz ve örnek aldığınız tiyatro üstatları kimler? Eray Yasin Işık: Yazar olarak, Haldun Taner. Onun açtığı yolda azimle devam edeceğim. Erol Günaydın benim için çok ayrıdır. Yeni nesil oyunculardan da, Çağlar Çorumlu, Serhat Kılıç, İlker Ayrık ve bizim oyunda oynayan Sedat Bilenler’i çok yetenekli buluyorum. WoMEN:Takip ettiğiniz dizi var mı? Eray Yasin Işık: Leyla ile Mecnun izlerim, bir de Seksenler’i izlerim. Şu anda bana bu ikisi yetiyor. ■

80


Eray Yasin Işık'a Sorduk. ■ En sevdiğiniz film: Bir Zamanlar Anadolu’da ■ En sevdiğiniz tiyatro oyunu: Ne Dersin Azizim? ■ En sevdiğiniz müzik türü: Özgün Müzik ■ En son izlediğiniz film: Çakallarla Dans 2 ■ En son izlediğiniz tiyatro oyunu: Sessizlik – Devlet Tiyatroları ■ En son okuduğunuz kitap: Çoskun Büktel Fiyasko

Gizem Uysal gizemuysal@womendergisi.com Fotoğraflar: Merve Yardımcı

81


Bu Sevgililer Günü’nde Doğru Olanı Yapın


T

adı kahverengi muma benzeyen, pembe ve kırmızı çikolataların kutu kutu market raflarını doldurduğu, yılın o malum romantik gününe az kaldı. Kalpli ayıcıklar, isim yazan bardaklar ve tişörtler, birleşik eldivenler… Alternatifler mevcut tabii. Peki siz bu yıl aşkınızı nasıl ilan edeceksiniz? Sevgililer Günü’nün hakkını nasıl verebiliriz? Hemen solup giden çiçeklerle mi? Belki başbaşa bir akşam yemeği. Belki de sadece eski usul bir aşk mektubu yetebilir sevgimizi anlatmamıza siz ne dersiniz? Hemen her ilişkinin başlangıç safhalarında geçen klasik sorular vardır: ‘Benim en çok hangi özelliğimi seviyorsun ya da beni neden seviyorsun?’ gibi. Çünkü insanlar daima sevildiklerini duymak isterler ve diğer insanların kendilerini neden takdir edip beğendiklerini bilmek isterler. Elbette farkında olduğumuz ya da olmadığımız birçok neden vardır o biyolojik süreci başlatan, hormon dengemizi altüst eden. Tabii biz bu şekilde görmeyiz çoğu zaman. İşte bu yüzden bugün ona bu soruyu cevaplandıran bir mektup yazın. Onun sizin için neden gerçekten özel olduğunu anlatarak başlayabilirsiniz mektubunuza. Onda takdir ettiğiniz özellikleri yazın. Ona sadece sizin hayatınıza kattığı güzellikler sebebiyle değil, sırf doğmuş olduğu için bile dünyadaki en özel insan olduğunu hissettirin. Hepimizin içten takdire ihtiyacı var ve zaman biz bunları dile getirmeden hızla akıyor. Bir mektup aracılığıyla insanlara kötü zamanlarında teselli olacak türden incelikler yapabiliriz. Sevgililer Günü mektubunuzu yazmaya hazır mısınız? En güzelini yazmak için sadece günler var. Bu mektubu hayatınızdaki herhangi özel biri için yazabilirsiniz. Sevgililer Günü’nde ilan-ı aşk edeceğiniz kişinin illa ki sevgiliniz olması gerekmiyor. Durumu daha da özel kılmak ister misiniz? Mektubu kendi elinizle verin ve sesli okuyun. Hatta o özel anı ölümsüz kılmak isterseniz, kameraya da çekebilirsiniz. Hem bu şekilde bir dahaki sefere sizi aynı konuda köşeye sıkıştırdığında elinizde bir kanıt bulunur en azından. Gerçekten elinizde bir kanıt olması güzel olabilir. ■

83


BLOG

Elegant Idiosyncrasy blogunun sahibesi Ashley Garner ile blogu, kariyer hedefi ve öğrenciliği hakkında keyifli bir sohbet gerçekşeltirdik.

Elegant Idios 84


syncrasy

85


WoMEN : Bize kendinden bahseder misin? Ashley Garner: Miami’de öğrenciyim. Asıl branşım, Güzel Sanatlar ve Sanat Tarihi ancak moda üzerine yoğunlaşmış durumdayım. Miami’de yaşadığım dört yıl boyunca moda endüstrisinin birçok alanında çalıştım, okuldan sonra beni çok etkileyen iş alanı moda editörlüğü oldu. Çok sevdiğim bir erkek arkadaşım ve küçük bir arkadaş grubum var. Kurutulmuş çiçekler ve mumlar konusunda biraz takıntılıyım, Merlot ise benim zehirim diyebilirim. WoMEN : Blog yazmaya nasıl başladın? Ashley Garner: Style Bubble blogundan etkilenerek, lise ikinci sınıftayken ilk kez blog yazmaya başladım. Üniversiteye başladığımda ise, hayat çok karmaşık bir hal aldı ve blogumu sildim. İki sene sonra kendimi çok kötü hissediyordum ve moralimi düzeltecek bir şeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle bir model olarak tüm işlerimi paylaşabileceğim ve yazabileceğim başka bir blog açmaya karar verdim. WoMEN : Blogun sanat ve moda dokunuşları taşıyor. Blogunu hangi kategoriye sokuyorsun? Ashley Garner: İki kategoriye de koyabilirim. Sanat öğrencisi olarak ve moda endüstrisinde çalışan biri olarak, sanat ve moda arasında bir ayrım yapılması gerektiğini düşünmüyorum. İkisinin de aynı şey olduğunu düşünüyorum. İkisini aynı kefeye koydum. WoMEN : Sanat öğrencisi olmak hakkında neler söyleyebilirsin? Ashley Garner: Hep modayla ilgili bir okula gitmek istedim ancak üniversite için eyalet dışına çıkmak için param yetmiyordu. Bu nedenle Miami’de yer alan sanat okulu en iyi seçenek gibi gözüktü. Böylece moda ile ilgilenirken, bir üniversite derecesine sahip olabilirdim. Şu an üzerinde çalıştığım tez konum stilin aslında bir sanat olduğu ve güzel sanatın nasıl giyindiğimizi etkilediği üzerine. Sanat dünyasında moda endüstrisinin ne kadar az ciddiye alındığını öğrendiğinizde gerçekten çok şaşırırsınız. Bu deneyimim sayesinde moda alanını daha derinden öğrendiğimi hissediyorum. Üniversite eğitimimi fotoğrafçılık ve sanat tarihi üzerine bitirdikten sonra planım master derecemi Savannah Sanat ve Tasarım Üniversitesinde lüks moda yönetimi üzerine tamamlamak olacak. WoMEN : Kariyer hedefin nedir? Ashley Garner: Bir gün Vogue Italia, I-D, Dazed and Confused, ya da Gentlewoman gibi çok yaratıcı bir dergide moda editörü olmak istiyorum.

86


WoMEN : Görünüşe göre dans etmeye karşı da bir ilgin var. Dans etmek senin için ne anlama geliyor? Ashley Garner: Ortaokuldayken bale dansçısıydım ve Julliard okuluna balerin olmak için gitmek istiyordum. Kuzey Carolina’dan Florida’ya taşındıktan sonra devlet okuluna gitmeye başladım ve dansa o kadar ilgim olmadığını aslında kıyafetlere daha fazla ilgi duyduğumu fark ettim. Ancak bale eğitimim bana duruş, vücut dili hakkında pek çok şey öğretti. Halen eski bale ayakkabılarım yatak odamın duvarında asılıdır. WoMEN : Kendini bir stil gurusu olarak tanımlıyorsun. Stilin hakkına bize birkaç örnek verebilir misin? Ashley Garner: Stil gurusu, CollegeFashionista adında bir websitesinde staj yaptığım sırada bana verilen bir ünvandı. Her dün değişip, geliştiği için stilimi nasıl tarif edeceğim konusunda bir fikrim yok. Klasik, isyankar gibi keskin hatlara sahip giyimlere sahip değilim. Nasıl hissediyorsam öyle giyinmeyi tercih ediyorum. Tamamen siyahlar içinde ama üstümde bir kimono ile tamamlayarak, neon renklerde, bir çizme ya da şapka ile tarzımı belirleyebiliyorum. O an ki ruh halime ve hayatımda neler olup bittiği ile çok alakalı. WoMEN : İlham aldığınız bir blogger var mı? Ashley Garner: Herhangi bir bloggerdan ilham aldığımdan emin değilim ancak çok eğlenerek takip ettiğim Moi Minnie, FrouFrouu, ve her zaman Style Bubble var. WoMEN : WoMEN okuyucularına son olarak ne söylemek istersin? Ashley Garner: Herkese karşı dürüst olmanızı, insanların sizi korkutmasına izin vermemenizi ve vahşi olmanızı diliyorum. Bundan 10 yıl sonra kendi fotoğraflarınıza bakıp neler yapamadıklarınızı hatırlamak istemezsiniz. ■ Blogu: http://www.elegantidiosyncrasy.com/

87


BLOG

İlyas Öztürk WoMEN : İlyas, biraz kendinden bahseder misin? İlyas Öztürk: 23 yaşındayım. Öğrenciyim, gazetecilik de yapıyorum ama şu aralar sağlık sorunlarım nedeniyle sadece öğrenciyim. Bu yıl mezun oluyorum, hatta 4-5 ay falan kaldı. Sonrası yüksek lisans, yurtdışı ya da medya olarak gözüküyor. WoMEN : Blog nedir? İlyas Öztürk: Blog bence içlerindeki sesi susturamayanların bir şeyler söyleme yeridir. Bunu çok ciddiye alarak yapan da var, twitter diliyle söylemek gerekirse 'goygoyuna' yapan da var. Sadece müzikle, futbolla ilgili yazanlarla ayrılık acılarını yazanların olduğu tuhaf bir yer bence blog camiası.

88


WoMEN : Blogcuların kitap çıkarmasını ve blogların bu denli popülerleşmesini nasıl değerlendiriyorsun? İlyas Öztürk: Blogcuların kitap çıkarması bence başlı başına bir yayıncılık başarısı. Yayıncı, sanatçı gibi düşünmez, para kazanmaya bakar, yatırım yapıp karşılığını almak ister. Kitap çıkaran blogcuların bloglarını incelerseniz hepsinin birkaç milyon defa tıklanan bloglar olduğunu görürsünüz. İşte burada yayıncının yatırım iştahı devreye giriyor. Yani -isim vermek istemiyorum zaten kim olduklarını internetle şu ve bu şekilde haşır neşir olanlar biliyorlar- Emrah Serbes, Barış Bıçakçı falan değil bu blogcular, olmalarını da beklememek lazım. Hatta bu adamlar varken bu blogcuları yazar olarak bile anmamak lazım. Biraz sert oldu farkındayım ama gerçekten kişisel bir garezim yok kimseye karşı, olanı söyledim. WoMEN : Blogu açmaya neden karar verdin, neler yazıyorsun? İlyas Öztürk: Üniversitede ilk yılım yeni bitmişti. Okuldan arkadaşlar sadece öğrencilerin hazırladığı bir gazete çıkarmak istediler. Sonra matbaa pahalı geldi herhalde, internete yöneldiler ama uzun soluklu olmadı. Hatta tek solukluk bir şey oldu. Ben de kendi kendime bir şeyler yapmaya karar verdim ve blog açtım. Aklıma gelen her şeyle ilgili yazıyorum aslında. Hayat, hayatım, sinema, futbol, müzik. Bazen çok fazla detaya giriyorum hayatımla ilgili. Onları düzeltiyorum sonra, bazen düzeltmiyorum. Atina ziyaretimde vardı mesela birçok detay ama hemen hemen hepsini kaldırdım sonra. Sadece beni değil başka insanları da etkiliyordu sonuç olarak. Son zamanlarda çok fazla yazmaya başladım. Malum evdeyim sürekli; 1-2 aydır yapacak pek bir şey de bulamadım. Diziler-filmler-blog-futbol dörtgeninde geçirdim son zamanlarımı. WoMEN : Blog yazmadığın zamamanlar neler yaparsın? İlyas Öztürk: Gezerim. Çok fazla gezerim. Gezecek parayı kendim kazanırsam gezerim ama, ailemden bağımsız bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Bunun dışında çok fazla kitap okurum. Camus, Kerouac, Kosinski, Vonnegut, Palahniuk gibi yazarların tüm külliyatını okudum. Çok fazla maç izlerim. Bunu neden yaptığımı hiç anlamadım ama gerçekten çok fazla maç izlerim. Yakın arkadaşlarım takılırım tüm bunların dışında. Pek öyle imrenilecek bir hayatım yok yani. WoMEN : Peki, gelecekle ilgili düşüncelerin nelerdir? Sence dünya nasıl olacak ve sen bu gelecekteki dünyada ne yapmak istiyorsun? İlyas Öztürk: Birçok insana göre dünyanın geleceğine dair pesimist değilim. Obama'nın Hollande'ın ya da Rousseff'in halk iradeleriyle iktidara gelmesi bence çok umutlandırıcı bir şey. Türkiye hakkında da çok pesimist değilim. Tüm gün Zaytung ya da karikatür dergilerini okuyanlar illaki "Nereye gidiyor bu ülke?" diye düşünebilir ama onlar kadar umutsuz değilim. Kendime gelince. Ben bir şekilde uluslararası medyada çalışmak istiyorum. Bunun içinde sürekli bir şeylerin üstüne koyarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Savaş muhabirliği fantezilerim var ama gerçekleşir mi emin değilim.

89


WoMEN : Blogunu incelediğimde yanlış anlamadıysam Jack Kerouac hayranısın. Beat kuşağının önemli isimlerinde biri. Kerouac'ın bu denli seni etkilemesinin nedeni nedir? İlyas Öztürk: Kerouac esasında beni cesaretlendiren kişi. "Hadi oğlum çık yola!" diyen kişi belki de. İlk uzun yolculuğumda tek başımaydım. Yollarda yürürken ya da otobüste ya da trende yol alırken insan kendisiyle baş başa kalıyor. Beni kendimle buluşturan ya da şöyle söyleyeyim beni kendimle tanıştıran insan Jack Kerouac'tır, ona minnettarım bu yüzden. Ama düşündüğümde Albert Camus ve Kosinski beni çok daha fazla etkilediler, hayata bakışımı en azından. WoMEN : Camus ve Kareouac'ı karşılaştırmada neye varmak istedin? İlyas Öztürk: Aslında hiçbir yere varmak istemedim. Çok sevdiğim iki adamın bazı ortak noktalarını fark ettim ve onları yazmak istedim. WoMEN : İyi bir müzik takipçisisin okurlar için beş tane şarkı önerir misin? İlyas Öztürk: En sevdiğim beş şarkıyı önereyim o zaman: 1- Pink Floyd, Wish you were here 2- Bob Dylan, Like a rolling stone 3- Pearl Jam, Yellow Ledbetter 4- Oasis, Don't look back in anger 5- Sia, Breath me (Six Feet Under torpiliyle) WoMEN : WoMEN okurları için neler söylemek istersin? İlyas Öztürk: Güzel denk geldi. Yarım saat önce Chuck Palahniuk notlarımı karıştırıyordum bir arkadaşa tavsiye vermek için. Tekinsiz kitabında altını çizdiğim şu bölüm güzel denk geldi "Hayatlarımızı berbat bir serüvene çevirecektik. Mutlu sonla biten gerçek hayata dayalı bir korku hikayesine. Anlatabilmek için hayatta kalacağımız bir tecrübeye." ■ Blogu : http://ilyasozturk.blogspot.com/

90


91


FOTO GALERİ

92


The Beauty of Dark

Özlem Subaşı 93


94


95


96


97


TEKNOLOJİ

Hoşbulduk Windows 8 Doruk Akkaya dorukakkaya@womendergisi.com

98


M

icrosoft firması uzun süredir üzerinde çalıştığı Windows’un yeni sürümünü, nihayet piyasaya sürdü. Yepyeni bir ara yüz tasarımı ile karşımıza çıkan Windows 8; hem iş hayatını kolaylaştırıyor, hem de eğlenceli ve pratik kullanımı ile dikkat çekiyor. Okuduğunuzda da anlayacağınız gibi, artık çok yaygın olan tablet sistemine köklü bir geçiş söz konusu. Gelin Windows RT, Windows 8 ve Windows 8 PRO olarak sunulan bu yeni sürümün kullanımı ve yeniliklerine genel olarak bir bakalım; Öncelikle yeni Windows’unuzda e-posta adresiniz ve şifrenizle Microsoft hesabı oluşturmanız gerekiyor. Kendi Hotmail veya Messenger hesabınızın bilgileri de kullanılabildiği gibi, yeni bir hesap da oluşturmanız mümkün. Bu hesap, Windows 8 destekli diğer aygıtlarınızla eşlenerek ortak ayar kolaylığı sunar. Gelelim en büyük değişikliklerden biri olan başlangıç ekranı ve canlı kutucuklara; Bu ekran hem dokunmaya, hem de fare veya klavye ile kullanıma uygun şekilde tasarlanmış. Örneğin; bilgisayarınızın ekranı dokunmatik ise parmağınızı sağ yandan içeriye doğru kaydırdığınızda düğmeler ortaya çıkar. Aynı işlemi fare imlecini ekranın sağ üst veya alt köşesine getirip kaydırma işlemi gerçekleştirerek de yapabilirsiniz. Bu ekran kişiselleştirilebilir bir ekrandır ve en sık kullandığınız öğeleri burada toplamanız mümkün. Burada oluşturduğunuz kutucukları boyutlandırabilmeniz de Windows 8 işletim sisteminin ayrı bir kolaylığı. Windows mağazası da bir diğer yenilik; Bu mağaza-

dan, aynı tabletlerinizde olduğu gibi uygulama indirebilir, indirmeden önce de deneme sürümünü edinebilirsiniz. Bilgisayarınızın içinde arama yapmak için ise, sadece arama kutucuğuna anahtar sözcükleri girmeniz yeterli. Kaynak belirtmeksizin tüm bilgisayarınızı tarayabiliyorsunuz, hem de daha hızlı şekilde. Günümüzde yaygın olarak kullanılan sosyal medya hesaplarınızdaki arkadaşlarınızı, Windows 8 ile bir arada toplayabilirsiniz. Tek yapmanız gereken ise, arkadaşlarınızın profil bilgilerini “kişiler” uygulamasına tek seferlik girmek. Artık tüm profil güncellemeleri ve bilgileri kişiler uygulamanızda toplandı, iyi eğlenceler. SkyDrive ile 7GB’lik depolama alanınız bulunuyor. Önemli fotoğraf, uygulama ve videolarınızı buraya yedekleyerek, başka bir cihazdan anında erişim yapabiliyorsunuz. Internet Explorer da boyut atladı doğal olarak. Internet Explorer 10 sürümünde denetim düğmeleri yalnızca ihtiyaç duyduğunuzda beliriyor ve dokunmatik kullanımda pratiklik sağlıyor. Klasik Windows masaüstünü özleyeceğini düşünenlere de iyi haber; masaüstü görüntüsü de canlı kutucukların arasında yerini alıyor. Nostalji yapmak için sadece masaüstü canlı kutucuğuna tıklamanız veya dokunmanız yeterli. Aslında çok daha fazlası var yeni Windows 8 sürümünde. Ancak gerisini deneyimleyerek görmeniz sanırım heyecanınızı daha da arttıracaktır ve Windows 8’e ısınmanızı sağlayacaktır. ■

99


TEKNOLOJİ

Pek Sosyal Bu Ağlar! Gözde Yılmaz gozde@womendergisi.com

H

ayatımızın vazgeçilmezi haline gelen sosyal ağlardan bahsedelim mi biraz? Öncelikle, neymiş bu sosyal ağ? Kişilerin kendilerini tanımlayarak, aynı beğenilerdeki başka insanlara internet üzerinden ulaşıp, oluşan bu sanal ortamda, bireylerin birbirleriyle iletişim kurmalarına yarayan ağlara sosyal ağ denir. Sosyal ağların, hayatlarımızı ele geçirmek üzere olduğu bir gerçek. Elbette bunlara hiç bulaşmamış istisnalar da var ki onları takdir etmek lazım çünkü buna karşı koyması gerçekten güç. Şimdilerde sosyal ağların en başında, en yaşlı üyesinin 105 yaşında olduğu Facebook geliyor. Birçoğumuzun bildiği üzere bu site, o zamanlar üniversitede okuyan Mark Zuckerberg tarafından 2004 yılında kuruldu. Tamam, tutup da Facebook’un kuruluşunu, işlevini vs anlatmaya gerek yok. Wikipedia elimizin altında sonuçta. O da olmasa The Social Network filminden de birkaç bir şey hatırlayanınız vardır. Facebook’un pek bilinmeyen özelliklerinden bahsedebiliriz; Facebook’un sol tarafındaki sütunda, kullandığınız uygulamalar, sayfalar, gruplar vs var. Bazıları sürekli kullandığınız şeyler fakat zaman zaman bunlar, o sütunlarda saklanabiliyorlar. Sürekli elinizin altında olmasını istiyorsanız, isminin üzerine geldiğinizde sol tarafında bir kalem çıkıyor. Ona tıklayarak sık kullanılanlara ekleyebilirsiniz. Böylece sol sütundaki isminizin hemen altında olacaktır.

100


Facebook verilerinizi yedeklemek istiyorsanız dişli çark çeklindeki “Ayarlar” sekmesinden, “Hesap Ayarları”na girip (ya da kısaca https:// www.facebook.com/settings ) “Facebook verilerinin bir kopyasını indir.” yazısına tıklayın. Facebook, gerekli işlemleri yaptıktan sonra arşiviniz bilgisayarınızda olacaktır. Arşivinizde mesajlarınız, fotoğraflarınız, videolarınız, duvar yazılarınız, sohbet konuşmalarınız, arkadaşlarınızın adları ve bazılarının e-posta adresleri yer alıyor.

Profilinizin herkes tarafından görünmesini istemiyorsunuz diyelim. Ya da isminiz aratılarak bulunmasın istiyorsunuz. Bunun için, sağ üstteki dişli çarktan “Gizlilik Ayarları”na tıklayarak “Aramada beni kimler bulabilir?” kısmından istediğiniz ayarları yapabilirsiniz.

Sol taraftaki sütunun alt tarafına doğru indiğinizde “DİĞERLERİ” yazan bir bağlantı göreceksiniz. O bağlantıya tıkladığınızda aşağıya doğru açılıyor ve kimilerinde saklı olan arkadaş listesi ortaya çıkıyor. Yine “DİĞERLERİ”ne tıkladığınızda arkadaş listesi oluşturabileceğiniz bir sayfa karşınıza çıkıyor. Oluşturduğunuz liste ile kolayca bir şeyler paylaşabilir ya da sadece o listede olan kişilerden bir şeyler saklayabilirsiniz! Profilinizin başkaları tarafından nasıl göründüğünü merak ediyorsanız, profil sayfanıza girdikten sonra sağ taraftaki dişli çarka tıklayıp “Başkasının Gözünden Gör…” deyin. Çıkan ekranın üst tarafındaki “Belirli bir kişinin gözünden gör…” bağlantısına tıkladıktan sonra bir isim yazıp onun, sizin profilinizi nasıl gördüğünü anlayabilirsiniz.


Sosyal ağın devlerinden bir diğeri de, 2006 yılında Jack Dorsey tarafından kurulan Twitter. 140 karakteri aşmadan aklımızdan geçenleri yazdığımız, video bağlantılarını, fotoğrafları paylaşabildiğiniz, sanatçılara ya da siyasetçilere olan ulaşılmazlığın neredeyse kalktığı, cıvıl cıvıl bir platform burası.

• Etiketlerle (hashtag) konuları takip edip, Trend Topic’lerden (TT) dünyada ya da belirlediğiniz bir ülkedeki en çok konuşulanı bulabiliyorsunuz. • Keşfet (Discover) sekmesinde Twitter’ın, sizin için seçtiği tweetler yer alıyor. • Yine “Keşfet” sekmesinden, kim kimi takip etmiş, kimi takip etmeli ve takip kategorilerine ulaşabiliyorsunuz. •Twitter hesabınız, sizden habersiz tweetler yolluyorsa, sağ üstteki dişli çarktan “Ayarlar”a (Settings) girip “Uygulamalar”ı (Apps) tıklayın. Ekranınıza gelen uygulamalardan tanımadıklarınızı kaldırın. Size takipçi kazandıracağını söyleyen uygulamalar, genelde şifrenizi alıp sizin yerinize tweetler gönderir, istemediğiniz kişileri takip eder, bilgilerinize ulaşır. Bunun gibi uygulamalarla Twitter hesabınızı bağlamayın. Güvenirliği olan, tanıdığınız uygulamalara izin verin yalnızca. Örneğin bizim güvendiğimiz, who.unfollowed.me var. Takibi bırakanları, sizi takip edip de sizin takip etmediklerinizi, sizin takip ettiğiniz fakat sizi takip etmeyenleri görmenizi sağlıyor. Tweetlerinizi 140 karaktere sığdıramadığınızda kullanabileceğiniz twitlonger.com var. Birkaç şey: • Facebook’un en yaşlı üyesi, 105 yaşındaki New Mexico’lu Maria Colunia Segura-Metzgar’dır. Bir işe başvurmadan önce Facebook profilinizdeki tüm gereksiz ve kötü itibar bırakabilecek olan verileri silin. Çünkü işverenler sayfanıza bakmadan işe almıyorlar. • Facebook’ta 3.500’den fazla çalışan var. •Bir sağlık kuruluşu Facebook’un, frengi hastalığının artışının sebebi olduğunu iddia ediyor. • Facebook’ta 70’ten fazla dil seçeneği var. • Profilinizi kimlerin gezdiğini görebilmeniz için izin vermenizi isteyen uygulamalar tamamen sahte. Facebook, bunu zamanında açıklamıştı. • Twitter’daki #ff etiketi, Follow Friday anlamına geliyor. •Twitter’daki #longreads etiketi ile daha uzun yazılmış makaleler için verilen bağlantıların olduğu tweetlere erişebiliyorsunuz. • Twitter sayfasındayken, klavyenizden “?”ne bastığınızda karşınıza Twitter klavye kısa yolları çıkacaktır. • İstatistiklerimize göre en çok tweet, çarşamba günü 12.00-13.00 arası ve 17.00-19.30 arası atılıyor. • Şu anda Twitter’da en çok takipçiye 33.014.862 kişiyle Lady Gaga sahip.

102


http://8tracks.com/ O anki ruh halinize göre arama yapın ve üyelerin hazırladığı en az 8 şarkıdan oluşan müzik listesini dinleyin. Dilerseniz siz de bir müzik listesi yapabilirsiniz. http://sinebot.com/ İzlediğiniz ya da izlemeyi düşündüğünüz film listesini oluşturun, paylaşın. https://www.stumbleupon.com/ Üye olduktan ya da Facebook ile giriş yaptıktan sonra "Stumble"a tıklayarak oldukça ilgi çekici içeriklerle karşılaşabilirsiniz. http://www.radiocountrylive.com/listen/aac Country müzik severlere. http://craftgawker.com/ Bu sitede, evde kendi başınıza yapabileceğiniz hem şık hem de kolay şeyler yer alıyor. http://labs.tineye.com/multicolr/ Sağ taraftan renk seçin ve ona göre karşınıza yüzlerce resim ya da fotoğraf gelsin. http://www.weheartit.com/ İlham verici görsel deposu. İnternette gezinirken bulduğunuz görselleri paylaşın, paylaşılanlara göz gezdirin. http://www.fashiolista.com/ Tüm alışveriş sitelerinden beğendiğin, istediğin, hayalindeki ürünleri sayfana ekleyip bir nevi tarzını yansıtabileceğin site.

103


TEKNOLOJİ

Teknolojide

14 Şubat 14 Şubat Sevgililer Günü kapıda. Hediye seçimi için karın ağrıları başladı. Elektronik riskli bir seçim onu belirtelim. Sizler için bütçeye göre bazı seçimleri sıraladık. İnceleyin, umarım faydalı olur hepinize. Kadınlara alınabilecek hediyeler: Şirin bir hediye almak isterseniz sizlere Coloud firmasının özel tasarımlı Hello Kitty kulaklıklarını önerebilirim. D&R ve Teknosa mağazalarında bulabileceğiniz bu kulaklıklar, hem 59.90 TL gibi uygun fiyatlı hem de eğlenceli bir seçenek olabilir. Klasik ama etkili seçeneklerden biri de, saç düzleştirici ve maşa seti. Pek çok markanın bu tarz setleri bulunuyor ve fiyatları da 99.90 TL ile 239.90 TL arasında değişiyor. Şimdi bütçeyi biraz daha arttırıyoruz ve ilk seçenek olarak da tabletler geliyor. Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan bu tabletleri sevgilinize alabilir, hayatında yeni bir eğlence dönemi açabilirsiniz. Klasik bir fikir olarak belirtelim, hediyenizi vermeden önce ikinizin birlikte çekilmiş bir fotoğrafını arka plan fotoğrafı yapmayı da unutmayın. Fiyat bilgisini de paylaşalım, 178.90 TL'den başlayarak 2.055 TL'ye kadar her bütçeye göre bulmanız mümkün. Kadınlar için son seçenek de yeni bir telefon. Biliyorsunuz iPhone 5 artık piyasaya sürüldü. Mağaza stoklarında tükenmiş de olsa şansınız ve bütçeniz el veriyorsa 2.350 TL'yi gözden çıkararak bir iPhone 5 alabilir, sevgilinizin gönlünü fethederken bir süre de aç kalmayı göze alabilirsiniz. Erkeklere alınabilecek hediyeler: Bizde seçenek çok, teknoloji olsun da çamurdan olsun. Yine bir 14 Şubat klasiği olarak tıraş makinesi raflarda ön plana çıkıyor. Çeşitli markalar bu aralar çok fonksiyonlu ve hesaplı modeller piyasaya sürdü.

104

Doruk Akkaya dorukakkaya@womendergisi.com

69.90 TL'den başlayan fiyatları da, bu seçeneği daha makul hale getirebilir diye düşünüyorum. Bir diğer seçenek de yeni ve güçlü bir ses sistemi. 500-1000 Watt arası bir ses sistemi sevgilinizi fazlasıyla cezp edecektir hanımlar. Siz de klasik bir hareket ile ikinizin şarkısını bir CD veya USB belleğe kaydedip, ilk olarak o şarkıyı birlikte dinleyebilirsiniz. Fiyatlar ise 349 TL ile 2600 TL arasında değişiklik gösteriyor. Sevgiliniz fotoğraf çekmeyi seviyorsa, bütçeniz de müsaitse, işte size mükemmel bir öneri: Samsung Galaxy Camera efsanevi bir ürün. Kendileri tabletgillerden bir fotoğraf makinesidir. Yanlış duymadınız! Ekranı tablet özelliğine sahip ve wi-fi aracılığıyla tablette yapabildiğiniz her şeyi, bu cihazda yapabilmeniz mümkün. 14 Şubat'ta 21x optik zoom özelliğine ve 16.3 mp etkin çözünürlüğe sahip Galaxy Camera'yı hediye paketinden çıkarıp mutlu olmayacak erkek tanımıyorum. 1.699 TL'lik bu ürün biraz cebe zararlı da olsa, sevgiliniz için çok faydalı olacak emin olun. İşin en güzel kısmına geldik. Sevgiliyle beraber kullanılabilecek hediyeler de var. Bencilliğin lüzumu yok, beraber alalım, beraber kullanalım diyorsanız eğer size en güzel tavsiyem bir X-Box. Kinect sensörü ile aktif olarak eğlenebileceğiniz X-Box 360 alın ve keyfinize bakın derim. Kinect dediğimiz bir hareket sensörüdür ve karşısına geçip hareket ederek oyun oynayabilme keyfi sunar. En güzel oyunlarından biri de Dance Central 3. Ekrandaki figürleri Kinect sensörünün karşısında yapıyorsunuz ve en doğru şekilde dans etmeye çalışıyorsunuz. Ortak eğlence kavramı yaratabilen bu cihaza ve Kinect sensörüne, yanında Kinect Sports, Kinect Training, Dance Central 3 ve Halo 3 oyunları ile birlikte 1.249 TL'ye sahip olabilirsiniz. Hayatı paylaştığınız gibi, hediyenizi de paylaşabilirsiniz. 14 Şubat Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun.



Sevgililer Günü Tarihçesi Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com ubat ayı adeta aşk ayıdır. İster sevgilisi olsun olmasın, isterse aşka inansın inanmasın birçok insan, bu ayda yoğunca ortaya çıkan aşk aurasından etkilenir Havada bu kadar keskin aşk kokusunun olması bildiğimiz gibi 14 Şubat Sevgililer Günü’nden kaynaklanıyor.

Ş

Lupercus’u simgeleyerek, Roma sokaklarında koşturup, karşılaştıkları herkese dokunurlardı. Genç kızlar gönüllü olarak ileri atılır ve bereket tanrısının dokunuşundan paylarını almaya çabalarlardı. İnanışa göre bu dokunuş sayesinde doğurganlıkları kolaylaşacaktı. Lupercalia bayramının arifesi olan 14 Şubat’ta genç erkeklerin ve genç Bu özel günün kökeni aslında Roma Katolik Kilisesi’nin kızların isimleri yazlı olan kura ile bayram boyunca “çift” inanışına dayanıyor. 14 Şubat, Valentine ismindeki bir olma alışkanlığı vardı. 469’da Papa bu gayri-Hıristiyan din adamının adına ilan edilen bir bayram günü. 1712 bayramını yasaklayarak sadece kura çekilişine izin verdi. yılına ait İsveç Almanağında belirlendi. İngilizce St. Va- Ancak artık kuralarda kızların değil azizlerin isimlerini lentine’s Day ve bazı toplumlarda ise Aziz Valentin Günü yazlıydı. olarak bilinir. Şubat ayı ortasının aşk ile ilişkisi antik çağlara dayanır. Antik Yunan takvimlerinde, Ocak ayı ortası ile Şubat ayı ortasında kalan zaman Gamelyon ayı olarak adlandırılmıştı. Antik Roma’da 15 Şubat, Zeus ile Hera’nın kutsal evliliğine, bereket tanrısı Lupercus’un onuruna, Lupercalia günü olarak kutlanmaktaydı. Bu günde, Lupercus’un din adamları tanrıya keçi kurban ederlerdi. Daha sonra kafalarının üstüne koydukları bir parça keçi derisi ile

106

Sevgililer Günü kartı

Ülkemizde sevgililer günü kartını yollayan yok herhalde. Artık kartpostal olayının öldüğü bu zamanlarda topraklarımızda bunu tercih edenin de çıkacağını sanmıyorum. Bazı toplumlarda görülen en yaygın kutlama şekli. Sevgi mesajları, aşk şiirleri vs yazılır. Lakin Sevgililer Günü’nün tarihteki asıl olayı kart yollamaktır.


Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmektedir. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa’da ve İngiltere’de 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler. Ilk Sevgililer Günü kartı 1800lü yıllarda yollandı. 14 Şubat günü o kartı gönderen Amerikalı Esther Howland kişiydi. O günden bu güne çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay oldu. Özellikle batı medeniyetlerinde, sevgilisi olmayanlar hoşlandıkları kişilere kart gönderir. Alıcı kişi, içinde genellikle “Sevgilim olur musun?” yazan bu imzasız kartın kimden geldiğini bulmaya çalışır. Ülkemizde kart pek tercih edilmediği için çiftler genellikle karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler verir. Bu hediyelerin başında çiçek ve çikolata gelir. Başbaşa gidilen romantşik bir yemek, ya da evde hazırlanan romantik bir sofra en yaygın kutlamalardan bir diğeridir.

Sevgililer günü gerçeği

midir sorusu da karşımıza çıkıyor. Bir senenin 365 gün 6 saat olduğu bir dünyada bir insanın sadece bugün sevdiklerini hatırlaması sistemin kapitalist ekonomi için dayatmasından başka bir şey değildir. Bu gün için maddiyatı zorlayanlar olduğu gibi maneviyatı öne tutanlar da var. Bir tarafta da 14 Şubat’ta hiçbir şey yapmayanlar! Zaten, Şubat ayında bu günle ilgili birçok şey insanın karşına çıkıyor. Kişinin aklına gelmese bile, ya da düşünemese/ düşünmese, o kadar çok şeye dışarıda rastlaması bilincine bir nevi mesajlar yolluyor gibi. Kişi bir anda Sevgililer Günü’nü kutlama gereği hissediyor ve kutlamadığında karşı tarafın kendisine alınacağını düşünüyor. Sizce de zorla kutlanmış bir Sevgililer Günü olmuyor mu bu açıdan? Hediye almak/vermek, süprizlerle karşılaşmak herkes için güzeldir, ama önemli olan gerçekten düşünülerek hazırlanılandır. Bu yüzden bu gün dışında çiftlerin birbirine bir şeyler yapması çok daha özeldir. Iyi tarafından bakarsak, 14 Şubat günü aslında odun olan çiftler için zorunlulukla yapılsa da tek gün de olsa güzel şeyler yaşaması için fırsattır. Bu güne karşı nötr olanlar için sadece seni seviyorum demek ya da harcama yapmadan basit ama karşı tarafın hoşuna gideceği şeyler yapmak en uygunudur. Eskide yapılan imzalı ya da imzasız kartlaşmalar abaertıdan uzak çok daha anlamlı duruyor. Çağımızın bir olayı daha sisteme oturttuğunu görmüş olduk. Hiç şaşırmadım. ■

Her şey bir yana bu günün özel bir gün müdür yoksa değil

107


Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.

Hıristiyan olduğu için öldürülmüş din adamı Valentine ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi anlatan efsanelerin 14. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu efsanelerde geçen başlıcalarından biri şöyledir: Valentine, öldüreleceği günden bir gün önce gardiyanın kız kardeşine “Valentine’ninden” imzalı bir aşk notu vermişti. Romalı askerlerin evlenmesinin yasak olduğu dönemlerde; gizlice evlenmelerine yardım etmişti.

Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir.

Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir.

Hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.

Bu günün doğal sonucu o larak olayın ticari yönü çok fazla önem kazanmış, sevgililer günü tüm dünyada ticaretin canlandığı bir dönem haline gelmiştir.

1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç tane Aziz Valentine geçmektedir. Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı tarihi dökümanlarda hiç geçmemektedir. Kimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine’nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat 496 yılında Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir. 1969 yılında kilise takviminden Aziz Valentine gününü çıkarmıştır.

108


Alla Beni Pulla Beni, Evinle Arabanı da Benim Üstüme Yap Yar… Güven Turan guventuran@womendergisi.com

N

asıl bir karınız ya da kocanız olsun isterdiniz? Onda ne gibi özellikler arar, neler yapmasını beklerdiniz? Kadınsanız evi, arabası olsun, parası bol olsun, Jude Law gibi olsun, beni taşıyabilsin, hatta döşü kıllı olsun. Erkekseniz Jennifer Lopez’i aratmasın, güler yüzlü olsun, mutfakta aşçı, yatakta panter olsun, hatta ayaklarımı yıkasın der miydiniz? Cevabınız evetse evde kaldınız ya da kalacaksınız demektir. Dünya artık eski dünya değil. Alışkanlıklarımızın değiştiği gibi isteklerimiz, zevklerimiz, duygularımız, düşüncelerimiz de değişti. Artık küçük şeyler kimseyi mutlu etmeye yetmiyor. Her zaman daha fazlasını istiyoruz. Hayatımızı paylaşacağımız insanı seçerken de kılı kırk yarmadan duramıyoruz. Eskiden insanlar birbirlerinden bu kadar şey beklemezlerdi, şimdilerde ise beklentiler artarken “âşık” olan insan sayısında ciddi bir azalma var. Mükemmel insanı ararken yıllarımız geçip gidiyor. Ama nedense bir türlü aradığımızı bulamıyoruz. Barış Manço’nun “Alla Beni Pulla Beni” şarkısında ne diyor Deniz Tüney Aliefendioğlu “Gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar.” Gönül bir şey istiyor ama o bir şey hiçbir zaman sonlanmıyor nedense. Evi olsa arabası neden yok, doktor olsa tipi kayık, yüzü güzel olsa balıketli… Manevi değerler, genel kültür, aşk tamamen rafa kaldırılmış durumda. Maddi değerlerin el üstünde tutulduğu bir dönemdeyiz. Kadınlar için önceden, erkeğin okuduğu okul ve kitap sayısı çok olanı makbulken şimdilerde parası ve kası çok olanı makbul. Erkekler için önceden kalp güzelliği, bir gülüş, bir bakış yeterliyken şimdilerde göğüs ve kalça ölçüsü büyük, kilosu az olan kadınlar tercih ediliyor. Bütün kızlara sorsanız herkesin hayalinde Ian Somerhalder gibi erkekler var ,ama iş birini bulmaya geldiğinde ruh ve yüz güzelliğinden önce cüzdan dolgunluğuna bakılıyor. Sevgilisinin doğum gününü ya da diğer özel günleri her yıl hatırlayan erkek istenmiyor artık. “Kırk yılın bir başı hatırlasın yeter” deniyor. Kimseyi beğenmiyoruz, sürekli eksiklikleri görmeye odaklıyız. Sadece sevmeyi başarabildiğimiz bir hayat çok mu uzaklarda? Fikret Kızılok “Yeter ki sen sev beni, yeter ki inan bana” diyor ya şarkıda, gerisi boş laf… Yeter ki siz sevin birini, yeter ki inanın ona, yoksa bu dünya dar gelir yalnız kalan gizli ruhlara. ■

109


Kuş Uçuşu 2 İsmail Sertaç Yılmaz isy@womendergisi.com

K

uşlar yeterince volta atmadan uçmaya kalkmazlar. Düşlüyorum da, yeterince yürürsem belki ben de bir gün uçarım. Ama kimden gelmiştim ben buraya, hangi aşktan, hangi yalnızlıktan? İnsan bir yerden bir yere aniden, yalnızlıktan değilse neden gelsindi? Hem sonra bana kalırsa zaten insan, yalnızlıktan gelir ve yalnızlıktan giderdi. Geldiğim yerde kendimden eksilmişlerle belki de gelmekteyken biraz törpülenmiş olmanın sancısıydı bu. Yol, törpülüyor insanı. (Bir köşesinden bir köşesine giderken parça parça, sağa sola da sapmış çatlak cama takıldı bu anda) “Öyle ya” dedi, cam çatlaklarının onu duymayacağına emin vaziyette; insan bir yerden bir yere işte böyle eksile eksile, gücü kuvveti azala azala varıyor. Varmak bir yerde tükenmeye eş değer bir şey oluveriyor. Kahvesini içiyordu, simit yarım kalmıştı, kaşar öyle keza… Kuşları aklına getirdi yeniden; “onların bunlar, ruhumun türdeşi olan kuşların bunlar da” dedi. Üç kuruş bıraktı masanın köşesine, kese kâğıdına sardı yeniden kalanları. Kahvehanenin kapısından çıktı. Bir inden çıkmıştı ona göre, dışarıdakilerin onların hissettiğini hissetmeden göremeyeceği bir yerden. Sigarasını ayakucuna attı, ucuyla eşeledi, söndü, parçalandı izmarit. Siyah bir leke bıraktı girişe, buradan başladı tekrar nefes almaya, kalabalıklara karışmaya, gölgesini sırtında taşımaya. Bilmediği ama öğreneceği bir kasabanın mahallesinde yürümeye koyuldu, yürümek ne kelime, onu da böyle öğrendi yeniden. Bir köşe seçti çok gitmeden, ahşap bir elektrik direğinin dibini kestirdi gözüne; kimselere görünmek istemeden bıraktı simidi de kaşarı da. Kim bilir kimlerle yiyeceklerdi? Yesinlerdi; insan yalnızken yediğinden bir şey anlamıyor. Ben yalnızlığı bir keresinde ağzımın tadının gitmesi sanmıştım. Sahi, ben böyle tarlasından emekli olmuş korkuluk misali; nereye, kimden ve kime gitmekteyim? Belki de kimseden kimseye; kendimden başka. ■

Şubat ayı kitap tavsiyeleri: Oruç Aruoba – YAKIN Felsefe sevenler için –kaldı ki bu soğuk türü kullanmayı istemiyorum. Düşünmek isteyenlere, düşünmenin nelere yol açtığını görmek ve duymak isteyenlere öneriyorum. Düşünmek ince bir sızı gibi Tanrı için.

Vladimir Nabokov – GÖZ Bir Nabokov eseri okumadan yeryüzünden gitmeyi hiç istemezsiniz, okuduktan sonra da yeryüzünün tadını çıkarmakta olan hevesinizin artacağına eminim. İyi ki kitapların olduğu ve iyi ki böyle insanların yazdığını düşünerek yarınları görmek için güçlü bir arzu duyacaksınızdır. Benim önerim ‘’göz’’ adlı kısa romanı ancak kısa demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Roman romandır. ‘’İnsan az ölemez, çok da ölemez, ölür işte. Aşk da öyle.’’ Şu şubat karasına yakışanı bu diye düşünüyorum.

110


ları uyuşmaya başlamıştı. Oturacak yer aradı kendine, bir evin merdivenlerini gözüne kestirdi. Sokak boyunca bir ya da iki katlı evler görüyordu, birçoğunun ışıkları yanmıyordu. Girdiği bu sokak onun canını sıkıyordu. Sokağın diğer ucunda bir insan silueti vardı. Genç kadın kararsız kalmıştı; dinlenecek miydi, siluete doğru yürüyecek miydi yoksa geri mi dönecekti? Genç adam biraz ileride birini gördü. Kadın mıydı, erkek miydi tam olarak seçemiyordu. Geri dönmeyi düşündü; ancak rüyasına inanıyordu, burada biriyle karşılaşacaktı, en azından bunu umuyordu. Genç adam, “biri”ne doğru yürürken karşısında bir kadının olduğunu anladı. Genç bir kadındı. Yaklaştıkça onu tanıdı, bu genç kadın rüyasında gördüğü kadındı. Genç adam, genç kadına yaklaştı ve adını sordu. Genç kadın cevap vermeden yürümeyi tercih edebilirdi; ama koluna kitap sıkıştırmış bir adamın ona ne kadar zarar verebileceğini düşündü. - Derin. - Derin mi? Bu sokağın adı da Derin. - Bilmiyordum. - Nasıl anlatsam bilmiyorum; ama ben seni rüyamda gördüm. Genç kadın adamın söylediğine bir anlam veremedi, hemen onun yanından uzaklaşmak istedi. Genç adam çaresizce genç kadının gidişini izledi, onu durduramayacağını biliyordu sanki. Saatine baktı, geç olmuştu, gitmesi gereken bir evi onu bekleyen bir ailesi vardı. Son bir umut, bir soru sordu genç kadına: - Derin! - Evet? - Facebook adresin ne? *** Zaten plastikleşen aşkların sosyal medya nedeniyle daha da plastikleştiği bir dönemi yaşıyoruz. İnsanlar, gerçekten sevdiği veya âşık olduğu için değil de diğer insanlara “benim de sevgilim var” demek için ilişki kuruyorlar artık. Dilerim ki şiirlerdeki gibi aşkların, sevgilerin yaşandığı ilişkiler gerçek olur. Bunun için hâlâ umudum var. Sevgilisi olmayanların toplum nedeniyle biraz buruk yaşadığı 14 Şubat Sevgililer Günü için onlara benim bir önerim var: 14 Şubat Dünya Öykü Günü. Her yerde Sevgililer Günü böylesine abartılırken Dünya Öykü Günü’nün birçok insan tarafından bilinmemesi üzücü. 14 Şubat Dünya Öykü Günü kutlu olsun! 14 Şubat Sevgililer Günü kutlu olsun! ■

Engin Ergin enginergin@womendergisi.com

Genç adam elinde dağılan kitaplarına aldırış etmeden hızlı adımlarla yürüyordu. Bir yere yetişmeye çalıştığı belliydi; ama nereye olduğunu belki kendi bile bilmiyordu. İzmir’den gelmişti Ankara’ya, bir seneyi geride bırakmasına rağmen bu bozkır şehrine hâlâ alışamamıştı. Genç adam etrafındaki binaları, insanları hatta içine çektiği nefesi bile gri olarak görüyordu. İzmir’in mavisinden Ankara’nın grisine… Canı acıyordu. Genç kadın topuklu ayakkabı giydiği için pişmandı. Kar yağıyordu şehirde ve kara bata çıka yürümek onu canından bezdiriyordu. Kendi kendine söyleniyordu, yanından geçenler ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı; ama bu birkaç saniyeden daha uzun sürmüyordu. Gün geceyi alıyordu kendine ve insanlar hava kararırken işlerinden evlerine dönüyorlardı. Genç kadın Ankara’da olduğu için isyan ediyordu. Genç adam saatine baktı ve adımlarını daha da hızlandırdı. Bilinçsizce yürüyor gibiydi. Ankara’da kar yağıyordu, İzmir’den alışık olmadığı bir şeydi ve zaten alışık olduğu şeylerin çoğunu Ankara’da bulamıyordu. Genç adam üşüyordu, eldivenlerini takmayı unutmuştu ve ellerini cebine sokamamasına neden olan üniversitesinden de -kitaplar- bir kere daha nefret etmişti. “Neden bu bölüm, neden bu şehir…” diye söyleniyordu kendi kendine. Saatine tekrar baktı, geldiği yeri tanımış gibiydi, gözleri sokağın adının yazdığı bir levha aradı. Genç kadın daha fazla dayanamadı ve ayakkabılarını çıkarıp eline aldı. Çıplak ayak karda yürüyordu, her adımda biraz daha hissizleşiyordu. İnsanların garip bakışlarına aldırış etmiyordu, zaten onlar da ancak birkaç saniyelerini genç kadına ayırıyorlardı. Sessiz bir sokağa girdi, kar hâlâ yağıyordu ve turuncu sokak lambalarının altında geride hemen kapanmaya başlayan izler bırakarak ilerliyordu. Bir kedinin teneke çöp kutusundan çıkarken neden olduğu sesten irkildi; ama çok da umursamadı bunu ve yoluna devam etti. Genç adam bir apartmanın duvarına tutturulmuş ve artık paslanmaya başlamış levhada “Derin Sokak” yazısını okudu. İşte burasıydı aradığı yer, bulabileceğini biliyordu. Böyle ıssız bir yere tek başına gelmek belki akıllıca değildi; ama hangi arkadaşı onunla buraya gelirdi ki. Üstelik ne diyeceğini bile bilmiyordu onlara, “Rüyamda bir sokak gördüm, o sokakta bir kadınla karşılaştım ve kadından etkilendim.” dese herhalde arkadaşları ona sadece gülerlerdi. Sokağın ucundan bir ses duydu genç adam, kedidir diye düşündü ve umursamadı. Genç kadın ayaklarını hissetmiyordu, bacak-

KÖŞE YAZARI

Bir Gün , Unutulan Diğer Gün


Ceylan Eren ceylaneren@womendergisi.com

Kız Beyni

Nasıl

Hacklenir? “Bu mu? Şu mu?” belası

Tüm sevgililere selam olsun.

Hava buz gibi, Götümüz donuyor. Ufaktan sarılma ihtiyacı yükselirken, çiftleşme gereği nüksediyor. Ve kadın beyni hala bilinmezliklerle doluysa da, sevgilisiz olmuyor. Gençlerimiz yazık, hep mavi ekranlar, errorlar. Ama telaş yok yiğitlerim, beni dinleyin! Aklınız yerinden oynayacak. Dişilik müessesesinin şifresi bende! Sırrı veriyorum, Yaklaş…

S

evgilinle dolaşıyorsun. Bir anda kızın gözü parlak vitrinlerden birine takılıyor. “Lan, dur, hop!” demeye kalmadan, içerdesin bile. Ayakkabılar, çantalar ve cüzdanına göz dikmiş kaypak satıcılar etrafınızı sarmışken, sen panik atak geçirmenin eşiğinde “şu kenara oturayım bari” diye arandığın sırada; Kız dikiliyor karşına; “Tatlım… Bu yeşil olan mı? Mor olan mı?” İşte o soru! İçten içe “Bakalım beni ne kadar tanıyorsun?” ile filizlenen ve eğer yanlış cevap verilirse -evet dedikleriniz hep yanlış– “beni umursamıyor”a kadar uzayabilen, “hâlbuki ben sana güzel görünmek için…” ile devam ederken gözyaşları ile “yarabbi kahrolayım ben” dedirtebilecek bir Renee Zellweger filmine dönüşebilir. Evet, belki Fifa hiçbir zaman bu kadar hoşgörüsüz olmadı ya da Warcraft size her zaman heyecanla yaklaşan bir Golden Retriever’dı. Ama artık bir sevgilin var. Oyunun kuralını öğrenemeyenler bu düzenden elimine olacak. Çünkü o güzel suratın -ki kabul edelim bu muhtemelen sen değilsin- yardımcı olmayacak. Yani Brad Pitt değilsen oğlum, aç kulağını! Öpüşme ve sevişme tanrıları adına, hatta küçük kaşık ve büyük kaşığa saygımdan bu sırrı açık ediyorum.

112


Bir yöntem var: Cambaz olacaksın. Serdar Ortaç’ın binlerce dansözü olacaksın. Çaktırmadan, usul usul bütün cevapları ona verdireceksin. İzle… -“Tatlım, bu yeşil olan mı? Mor olan mı?” -“Hımmm… Ya bu yeşil olan… Senin şeyine yakışır değil mi? Vardı ya hani böyle yeşil bir şeyin… Hani böyle…..” ◙ Kesin vardır yeşil bir şeyi. Ya da mor, fark etmez. Boşuna gelmedi onlar önüne. Cümleyi bitirmene bile gerek yok, hatta bitirmemen gerekli zaten. Bunları söylerken ellerini böyle üstüne doğru falan tutacaksın; sanki bir şey bulmuş ve ufaktan heyecanlanmış, ilgilenmiş de, hani dilinin ucunda ama çıkaramıyor haline bürüneceksin. ◙ Emin ol, o başladığın cümleyi öyle bir devam ettirecek ki, sen bile “olaya nasıl bu kadar dahil oldum lan? Merkezindeyim her şeyin ama bana dokunan bir şey yok” diyeceksin. ◙ Çünkü bir anda “he yeşil kazağım değil mi? Mor tişörtümü diyorsun sen, evet. Sarı gibi olan montumla da yakışır zaten”ler gelecek art arda. Yemin ederim Max Payne o hızla sıkmadı elin Meksikalı mafyasına. Ta-ta-tata-taramalı mübarek. ◙ Ve sana düşen tek cevap ise;-Aynen tatlım! ◙ Hatta elinle böyle, işaret parmağınla “aa nasıl da buldun, tam da onu diyorum işte” gibi bir hareket, göz parlaması, yanında da kendinden emin bir kafa hareketi belki, evet anlamında, böyle net. En sevdiği gülümsemeni de çaktın mı, 3 dakika içinde el ele, kol kola garantisi veriyorum. ◙ Çünkü kız için zaten senin düşündüğün şeyi tam anlatabilme ihtimalin yok, yani zaten götünü de yırtsan ona yetmez. Ona yetecek tüm açıklamaları sadece kendisi yapabilir. Sana düşen tek şey ilgili olduğunu hissettirecek bir iki mimik ve yukarıdaki sihirli kelimeler. Ekstra: De ki mesela; “Bir şey almamasını da sağlayarak çıkmak istiyorum oradan.” Tamam. Öyleyse bu level’a getiriyorsun yine ve; - “Ya aslında… Bilemedim… Bunun gibi başka modellere de baksan belki. Ben anlamam sonuçta ama ne bileyim? Aklımızda olsun. Olmadı internetten falan bakılabilir, güzelmiş ama buradakiler tam olmamış gibi…” (Anlat işte bir şeyler, tekrarla dur. Böyle kaşlarını ufak köpek gibi kaldırarak, hani çok yardımcı olmak istiyorum ama bilemiyorum ki, yarabbi bana da vereydin şu yeteneği de sevdiceğime yardımcı olaydım, neden yarabbi NEDEN?) ◙ Bitti. Reset işte. Konuyu uzak bir geleceğe attınız bile. O zaten bunu sürekli yaşıyor, kendisi bakarsa bakar, bakmazsa unutur. S.kt.r edeceksin sonrasını. İşin keyif kısmı: 1. 2. 3. 4. 5.

İlgili bir sevgilisin. Eski sevgilisinden daha iyisin. Diğerlerinin sevgilisinden de daha iyisin. Arkadaşlara övülmesi gereken bir sevgilisin. Artık haberin olmayan kızlar bile seni istiyor. Onun gözünde artık daha iyi sevişiyorsun (yalan değil, kadın beyni böyle)

Yaa; Nasıl manyak kafalar değil mi? Öyle bir etki yarattın ki artık, akşama french usulü ziyafet. Bak ezoterik bilgi verdim resmen, nesilden nesile yayın bunu. Bu dava nice yiğitleri harcadı, eritti. Ayık olun. ■

113


Aşk Çiçeği Krallığı Ozan Kayra ozankayra@womendergisi.com

114


G

özlerimi kapadım. Kaldırınca göz kapaklarımı, yalanlar üzerine kurulmuş bir şato belirdi karşımda. Sarp kayalıklara oturtulmuş korkunç bir yapı. Aşk prensi ve yalanlar lordunun yönettiği koca bir krallıkmış burası. Halkı masallarla büyürmüş, göçebe hayalleri varmış herkesin. Her gün başka biri olurmuş buradaki insanlar. Yalanlar lordunun himayesinde ezilirmiş aşk. Zaten aşk gölgelerde yetişen yabani bir çiçekmiş bu ülkede. Nemli iklimleri sever, ölümcül bir sıvı akıtırmış bir de. Bir gün yalanlar lordu kontrolünü kaybetmiş ve kendisine yalanlar söylemeye başlamış. Gözleri yaşla dolan aşk prensi bambaşka bir dünyanın düşünde geziyormuş bahçesinde. Masal bu ya -hayatın ucundan, kıyısından bir parçası- aşk prensi gerçeklikten uzak yaşarmış. Oysa yalanlar lordu, dilenci bir çocuk kadar bu hayatın parçasıymış. Vururmuş, kırarmış ve ardını dönüp gidebilirmiş herkese rağmen. İşte o gün en kudretli olan gelmiş. Şatonun altındaki mağarada uyuyan bilge gerçekliğin gözleri açılmış. O devasa şato temelinden sarsılmaya başlamış. Koca krallık 7 günde yerle bir olmuş. Aşk prensi çok üzgünmüş. Yalanlar bu kadar içimizden ve bu kadar acıtıcı nasıl olabilirmiş ki. Aşk prensi ağlayınca fırtınalar koparmış bu krallıkta. Yıldırımlar bütün evlerin çatılarına inermiş, sel her yeri dümdüz edermiş. Sefil olan halk kudretli olana yalvarmış, bir çözüm yolu dilenmiş. Kudretli olan bilge gerçeklik parmağını aşk prensinin alnına değdirdiğinde birden bütün krallığı beyaz bir ışık bürümüş. "Kurtuluş günü geldiğinde maskeler düşecek." diyen eski kehanetler böylelikle gerçekleşmeye başlamış. Işık yalanlar lordunu kör etmiş ve yalanlar lorduna ‘kör soytarı’ demiş halk. Aşk prensi aslında yalanlar lordunun boyunduruğundaymış ki bunu kendisi bile fark edememiş o zamana kadar. O eski krallığın enkazı üstünde şimdilerde elmas bir saray ışıldarmış. Aşk çiçeği de iklim tanımaz olmuş ve artık her türlü iklimde biten güzel bir çiçeğe dönüşmüş. Aşk prensi sarayından halkına umut dağıtmaya devam ederken kör soytarıdan kimse haber alamamış o günden beri. ■

115


Alp Bolat alpbolat@womendergisi.com

Çıra gibi yanarsın! Aşk denen duygunun binbir türlü tarifi olabilir. Ben de kendimce “aşk” denen bu duyguyu tarif etmekle başlayayım yazıya. Sanırım aşk dediğimiz şey bir insan diğer bir insana kendini kabul ettirmesiyle ilgili bir durum. Yani kendimizi bir başkasına sunuyoruz bu sunum ne kadar kaliteli, ne kadar tatlı, ne kadar parıltılı ise aşkın kalitesi ve kalibresi de o derece artıyor.

116


A

şk her insanın yaşaması gereken, herkesin tatması gereken bir duygu. Aşk demek yaşamın gerçekliğinden kopuş değil, aksine hayata tutunuşun ibaresidir ya da öyle görülmelidir. Aşk denen şey iki insan arasında en olgun şekilde yaşanmalıdır. İki insan arasında duyguda bir kopukluk varsa ki umarız kimsenin başında böyle bir hal olmasın. Çıra gibi yanarsın cep telefona, maillerine bağımlı olursun. Beklediğin mesaj, telefon ya da mail bir türlü gelmez. Gözüne uyku girmez! Çünkü tek başına aşk dediğimiz şey patolojik bir durumdur ve ona “karşılıksız aşk diyoruz” bir kere söylemesi bile insanın yüreğini burkuyor. Aşk duyguların en güzelidir. İnsanın insani duygularının en hassas olduğu zamanın adıdır, aşk yaşam kalitesini artırır, duygularımızı coşturur. Aşk insanın kendinden bir şey vermesi demektir, sevgiliyi elde tutmak ona değer vermek onu kendinden üstün tutmaktır. Kendimizi koyuvermenin karşı cinse tapmanın adı aşk değildir.

Aşk hayatın gerçeklerine gözlerimizi kapamak değildir elbet. Aşk bir duygudaşlık işidir, birlikte eğlenme bir artı bir eşittir bir uyma duygusudur. Aşk kendini kaybetme sanatı değil yaşamın gerçekliğinde kendi sınırlarında var olma, eğleme, dünyadan gam alma sanatıdır. Aşık insan aşkına değer verir ama mutlaklaştırmaz. Aşk sınırları bilmek ve sevgiliyi irrite etmemektir. Aşık insan talep edendir zorlayan değil, aşık insan sarıp sarmalayan, çaktırmadan sevdiceği kollayan, sevgiliye tutsakken onu özgür bırakabilendir. Aşk zarafettir, naifliktir nobran insanın aşkı ancak “tencere kapak” şeklinde cereyan eder. Adı “aşk” da olsa insanoğlu yalnız doğar yalnız ölür! Hiçbir zaman bir elmanın yarısı olamayız iki ayrı elma yarısı bir elma olmuyor. Ara sıra yalnız kalmak veya sevdiceği yalnız bırakıp kendine gelmesini sağlamak aşkın küllenmesini önler, kim bilir! ■

117


KONUK YAZAR Berk Geyik

A

şk, sadece insana özgü bir duygu olmayıp evrendeki tüm canlıların sahip olduğu bir mucize. Aşk konusunda felsefi söylemlere girmeyeceğim elbette. Aşk'ın insan üzerinde özellikle siyasetçiler üzerindeki davranışsal etkilerine hep birlik bakalım. Siyasetin etimolojisi, ünlü akademisyen, yazar, düşünür Ahmet Taner Kışlalı’nın dediği gibi “at eğitimi”nden geliyor. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın bulunur derler. Çok arzulamasak da siyasetçilerimizin çoğunluğunun erkeklerden müteşekkil olduğunu bildiğimizden, başarılı siyasetçilerin eşleri tarafından (!)eğitildiklerini, karar verme sürecinde, ne derecede bilmiyoruz, bir şekilde onları etkilediklerini düşünebiliriz. Toplum istenci özellikle ülkemizde, kendisini yönetenin daimi iyi bir eş, iyi bir aile babası, örnek bir aile ferdi vs olmasını arzular. Toplum değerlerine ters düşen bir yaşam tarzına sahip olan siyasetçiler, bu yaşantıları medya ya da başka yollarla açığa çıktığında büyük oranda prestij kaybederler. En son Deniz Baykal’ın başına gelenleri hatırlayalım. Öte yandan şu anki başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kitleler tarafından bu kadar destek görmesinde anlamlı derecede etkileyen öge aile yaşantısıdır. Mazbut bir eş ve baba olmasıdır. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de böyledir. Lakin şunu hatırlatmakta yarar var; son dönem bu siyasetçilerin ortak noktaları, eşlerini mümkün mertebede geri planda tutmaya çalışmalarıdır. Bunu da temsil ettikleri muhafazakar kitlenin istenci ya da muhafazakar duruşlarının bir gereği olarak düşünebiliriz. Oysa 80’lerde Özal ailesi böyle miydi? Özal da muhafazakar bir yapı içerisinde yetişmesine rağmen aile yaşantısındaki magazinel anlamda çalkantılar vardı. Eşi Semra Hanımın her fırsatta kamuoyunda ön planda olması, şaşaalı yaşamları, Avrupai liberal görünümde modern aile yaşantısı... Hatta bize örnek model olarak getirmişti. Aslında burada bir paradoks da vardı. Hem Özal’ın kendi geçmişinden gelen duruşuyla, kendisinin yıllarca ABD’deki yaşantısının hem de aile fertlerinin tavırları neticesinde sıkışıp kaldığını söylememiz gerekmektedir. Ecevit ise, güçlü bir siyasi kişilik portresi çizen eşi Rahşan hanımla tam bir yoldaşlıkla örülü, sade bir yaşantıya sahiptiler. Demirel de sade bir yaşama sahipken, tutucu ve muhafazakar olmamasına rağmen eşi Nazmiye hanımı göz önünde tutmazdı. Unutmayalım ki siyasilerin kaderlerini belirleyen en önemli argümanlardan biri aile yaşantılarıdır. Aile yaşantıları toplum normlarıyla çelişenler prestij kaybederler. Hatta bu prestij kaybı siyasi yaşantılarının büyük ölçüde sonunu getirebilmektedir. Geçmişe baktığımızda 27 Mayıs darbesi sonrası devrilen DP başbakanı Adnan Menderes’in Yassıada’da yargılandığı ilk suçu evlilik dışı ilişkisi ve kürtaj olayı olduğunu hatırlamamız gerekir. O dönemde halkın büyük bir kesimi tarafından sevilen Menderes’in imajını silebilmek amacıyla askerler doğruluğunun meçhul olduğu ve sonucunda aklandığı tek dava olan bu olayı yaratmışlardır. ■

118


S

ıkılmıyorduk. Çünkü sıkılmak gerçekten beceri isteyen bir işti. Sıkılamayacak kadar beceriksizdik. Boşluk insana çok farklı şeyler yaptırabiliyor evet ve içinde bulunamadığımız günlük yoğunluk bizi gayet boş adamlar haline getiriyordu. (Sanırım boş olmayan adamlarla takılmaya başlamak için uygun yaşlardayız artık. Saçları dökülmüş ve neredeyse asker kaçağı olmuş adamlardan bahsediyoruz.) Günün planı belirlenmişti artık. Beynimizi yoracak ve bizi rahatsız edecek bir şeyler düşünmeyi planlamıştık birkaç gün önce. Ne kadar ileri gidebiliriz diye merak ediyorduk. Bugün merakımızı gidermek için son bin yılın en uygun günüydü. Düşünme süreci epey eğlenceliydi. (Galiba sürekli komik video izlemek birbirimize baktıkça gülmemize neden oluyordu. Ona her baktığımda mc klima ustasını görüyor, sesini duyduğumda Eshab Sacide marşını duyuyordum sanki.) Yanlış giden bir şey olduğunu hissetmemiz epey vakit aldı. (Dizi iki kez reklama girdi. O süreyi düşünün.) Düşündüğümüz şeyden rahatsız olma amacıyla yola çıkmıştık. Her zamanki gibi hedeften ayrıldığımızı fark edince bu kez olmaz isyanıyla Kenan komutan edası ile "Olamaz" diye bağırmaya başladı. Bu defa planlarımıza sadık kalacak sonuca ulaşana kadar devam edecektik. Rahatsız edici ve hayattan soğutucu bir düşünce ararken ne kadar vicdansız ve ruhsuz insanlar olduğumuzun farkına vardık. Gerçekten rahatsız edici bir şey tasarlayamıyorduk. “İçerisindeki çöplerin tamamı yanmış bir kibrit kutusu düşün” dedi. (Kirbit dedi sanırım.)Etkilendim ama tatmin olmadım. Vakit su gibi akıyordu. Dalga geçmek için izliyoruz abi biz bunu diyerek izlediğimiz polisiye dizi bitmişti artık. Zamanla yarışıyor gibi hissetmeye başlamak bizi baskı altına alıyordu.(Çakmak yerine kibrit kullanıyor olsaydı tüm çöpleri yanmış bir kibritimiz olabilirdi.) Dizinin bitmesiyle gururla izleyebileceğimiz bir kanal açtık. Kültür seviyemizi ifade eden bir kanaldı. Şu "Televizyon izlemem ama o kanala bakıyorum abi" cümlesindeki kanallardan biri. Hayvanlara olan ilgimiz yoğundu. Sanırım yaşam şekilleri ilgimizi çekiyordu. Sakal tıraşları ve çamaşır makineleri yoktu. Bu gayet mantıklıydı. Bir süre camdan dışarı bakarak konuya yoğunlaşmaya çalıştı. (Öyle umuyordum ama karşıdaki binayı ne güzel de boyadılar öyle deyince ben neredeyim sen neredesin ifadesine geçiş yaptım.)Yüzümdeki Şafak

Hüseyin Aksoy Sezer ifadesinden durumu anladı ve tam karşıma oturdu. (Tamam abi şimdi ne var elimizde baştan bir tekrarlayalım bakışını attı. Elimle boş küme işareti yaptım.) Bakışlarımızı tekrar aptal kutusuna çevirdik. (Bilgisayar için de böyle bir benzetme yapılmasını gerçekten çok istiyorum. Dolaylama kesinlikle en sevdiğim söz sanatıydı. Futbola olan merakım spikerin topa meşin yuvarlak demesiyle başladı. Hele o yavru vatan yok mu? İnsanı mutluluğa sürüklüyor.) Onu ekranda gördüğümde aradığı şeyi bulmuş adam ifadesi tam olarak suratıma yerleşti. Sıfatımdaki değişim hemen dikkatini çekti. (Ayağımla onu dürtmem ikinci etki olarak anılmalı.) "-He n’oldu? dedi". Yaşadığı bölgeye uyum sağlamakta pek zorlanmazdı. (Bazen içimden onu amazon ormanlarına bırakıp yaşamla mücadelesini izlemek geçiyordu.) "-Şuna bak dedim". Ekrandaki zürafayı görünce evet dedi gayet rahatsız edici."-Hayır dedim bu şeklini boş ver onu üç bacaklı düşün". Gerçekten sinirlendi. Bu çok güzeldi. Çünkü ben de çok sinirliydim. Üç bacaklı bir zürafa düşünmek beni gerçekten germişti. İçimden zihninde hangi ayağı sildiğini düşündüm. Gerçekten kızmaya başlamıştım. İki bacaklı bir zürafa anlayışla karşılanabilirdi. İnternette Ankara Hayvanat Bahçesinde iki bacaklı bir zürafanın doğduğu haberini okuduğumda resimlerine baktım hemen. Sahiden, pek rahatsız edici değildi. Çok iri bir devekuşuna benziyordu. Ama üç bacak çok farklıydı resmen vücudumdaki denge bozulmuştu. Ayağa kalkarsam düşebilirim diye düşünerek koltukta toparlandım. Üç ayaklının vahşi aslanlardan kaçtığını hayal et dedi. (Vahşi olmayan aslan var mı sorusunu sorma hatasına düşmedim. Sirke gideli pek zaman geçmemişti ve çemberden atlayan aslanlar pek vahşi gözükmüyordu.) Artık ondan ve kendimden nefret ediyordum. Ben ön sol bacağı seçmiştim onun seçimini merak ederek kavga etmiş bir çiftmişiz gibi odama çekildim. Oda sıkıcıydı ve kültürel olarak odalarında vakit geçirebilen insanlar olmadığımızı düşünüyordum. Amacımıza ulaşmıştık. Hedefine ulaşmış olgun adamlar olarak salondaki çekyatlarda uyuya kalmak üzereydik. Büyük ihtimal yarın güneş batarken uyanacaktık. İnançlı mücadele gayet yorucuydu. Sabah bakkala kim gidecek tartışmasından sıyrılmak için geçerli bir bahane düşünürken uyuya kalmışım sanırım. Sabah küllüğe baktığımda benden yarım paket sigara sonra uyuduğunu anladım. Uyanması için yanlışlıkla olmuş gibi sandalyeyi devirdim. Gözünü açtı ve üç bacaklı dedi rüyama girdi. Allah belamızı vermesin dedim, amin dedi ve uykuya geri döndü. ■

119


DEKORASYON

Paşabahçe

Derin Design Artehome Koçtaş

Tepe Home

Laura Ashley

Habitat

Zara Home

Mudo Concept

120


DEKORASYONUN PEMBE HALİ

E

v dekorasyonunda pembenin pastel tonlarıyla, dinlendirici, sakinleştirici etki yaratabilirsiniz. Romantizmle özdeşlenen pembe aynı zamanda en feminen renk, yaban mersini renginden şeker pembesine, toz pembe veya fuşya. Evinizde romantik bir hava yaratacaksanız gül kurusu bu işlevi en iyi şekilde yerine getirecektir. Özellikle beyaz renk ile birlikte kullanıldığında daha canlı bir hava ortaya çıkacaktır. Gül kurusu iç açıcı bir renktir. Yaratıcı olmak istiyorsanız yine pembe renk kullanabilirsiniz. Çocuklarınızın odasında pembe rengi kullandığınızda daha yaratıcı olacaklardır. Fuşya rengiyle mekana canlılık kazandırabilir, dikkat çekici hale getirebilirsiniz. Pembe aşkın rengidir. Feng Shui de enerji yatıştırıcı etkisi vardır. Kalbi sakinleştirerek, sevgiyle(aşkla) dolmasını sağlar. Feng Shui de güneybatı alanında pembe kullanılması aşk ve evliliği temsil eder. ■

Home Sweet Home

121


DEKORASYON

TUTKULU, DELİCE VE DERİN YAŞANAN AŞK ADINA! Pelin Pelister Akyürek pelinpel@womendergisi.com

122


S

evgililer günü, ayın 14’ü, Şubat ayının en değerli günüdür. Hayatın her döneminde bir başka güzel yaşanan aşkın tüm dünyada kutlandığı ve kutsandığı bu güzel günü unutulmaz kılmak elinizde. Birbirini seven iki insanın her günü ayrı bir mutluluk olsa da sevgililer gününde birlikte olmak ayrıca değerlidir. Özellikle sevgililer gününde baş başa yenen bir yemek gibisi yoktur. Dışarıda yemek için size alternatifler sunan pek çok restaurant mevcutken evde yapılan özel bir yemek ve hazırlanacak özenli bir sofra bu anlamlı günde daha doğru bir seçimdir. İlk olarak sevgililer gününün vazgeçilmez rengi olan kırmızıyla işe başlayabilirsiniz. Bir de kalp sembolü var tabi. Kırmızı ve pembe kalplerin dokunduğu her nesne şirin bir ruha kavuşuyor. Dengeli bir kullanımla sevgi dolu masalar süsleyebilir, sevgilinize verdiğiniz değeri önüne serebilirsiniz.

Masanın ortasında çiçeklerle yapılmış kalp şeklinde bir süsleme ya da kalp şeklinde peçetelerle yapılan bir sunum minik ama hoş bir dokunuş olabilir.

123


Özel günler için özenle seçilmiş bir içecek eşliğinde yenilen yemek sonrasında özenle hazırlanmış bir tatlı ile bu güzel kutlamayı daha da unutulmaz kılabilirsiniz. Kırmızı ve pembe tonlar en çok tatlılara yakışacağı için bu konuda alternatifiniz çok fazla. Yine de tatlı seçiminde kararsız kalanlar, size sunacağımız birkaç şirin alternatifi değerlendirebilirsiniz.

Sevgililer gününü yalnızca 14 Şubat’ta kutlamak bir yana evinizin genel dekorasyonunda da kullanarak aşkın tatlı dokunuşunu her gün hissetmeniz mümkün. Kalp şekilli tabak ve nihaleleri mutfağınızda, kalp şeklinde mis kokulu sabunları banyonuzda kullanabilir, renkli kartonlarla şirin dokunuşlar yaparak evinizdeki mumları ya da yapay bitkileri aşk ile doldurabilirsiniz. Kalp şeklinde lavanta torbaları, kalp desenli yastıklar ve daha pek çok aksesuar alternatifi, sihirli dokunuşlarınız için parmaklarınızın ucunda.

124


Tutkulu, delice ve derin yaşanan aşk adına, mutlu bir Şubat ayı geçirmenizi dileriz. ■

125


SAĞLIKLI YAŞAM

Stajyer Diyetisyen Merve Aydın merveaydin@womendergisi.com

Sağlıklı Yaşam İçin

Merak Edilenler Atıştırmalıklar için en iyi 5 seçenek 1. Ceviz: Lif ve magnezyum kaynağıdır. Omega-3 zenginidir. 2. Kaju: Demir kaynağıdır, ayrıca folat, vitamin K’dan zengindir ve kemik güçlendirir. 3. Fındık: Kalp koruyucudur fakat kalorisine dikkat etmek gerekir. (Günde 5 fındık!) 4. Badem: Kolesterol düşürücü özelliği vardır. Lif ve kalsiyum içerir. E vitamininden zengindir. Ayrıca porsiyon karşılaştırıldığında diğer kuruyemişlerden daha az kalori içerir. 5. Antep Fıstığı: Potasyumdan zengindir ve antioksidanlar içerir.

126

Güçlü Kemikler mi?

G

üçlü kemikler için iki ana besin kaynağı vardır; Kalsiyum ve vitamin D. Kalsiyumun birinci görevi kemik ve dişlerin gelişimi ve sağlığının korunmasıdır. Vitamin D ise kalsiyum metabolizmasını düzenler, emilimini ve kemik gelişimini destekler. 1. Güneş: Vitamin D’nin asıl kaynağı güneştir. Ayrıca vitamin D ile zenginleştirilmiş ürünler de bulunmaktadır. 2. Süt: 1 Su bardağı yağsız süt yaklaşık 70 kaloridir ve günlük kalsiyum ihtiyacının yaklaşık % 25’ini karşılar. 3. Peynir: Bol miktarda kalsiyum içerir. 4. Somon balığı: Omega-3 kaynağıdır ve kalp koruyucudur. İnanılmaz bir vitamin D kaynağıdır. 5. Yumurta: Günlük vitamin D ihtiyacının % 6’sını karşılar ve hazırlanış açısından da kolaydır. 6. Üzüm pekmezi: Bol miktarda kalsiyum içerir fakat şeker içeriğinden dolayı fazla tüketimi doğru değildir. 7. Sardalya: Vitamin D ve kalsiyumdan zengindir, en iyi zamanı ise temmuz, ağustos ve eylüldür.


Dışarıda yemek yiyeceğim, seçimlerim nasıl daha sağlıklı olur? ♠ Planınızı önceden oluşturun: Eğer gün içerisinde öğle yemeğini fazla kaçırdıysanız, akşam yemeğinizi kısıtlayın. Bir öğününüzü dışarıda, restaurantta geçirmeyi düşünüyorsanız diğer öğünlerinizde kaloriyi kısıtlayın. ♠ İştahınızı dizginleyin: Dışarı özel bir yemek için çıkacağınızda fazla aç kalmanız yemek sırasında çok fazla yemenize neden olur. Bu yüzden yemeğe çıkmadan önce hafif bir şeyler atıştırabilir, beklerken bolca su içebilirsiniz. ♠ Ne yediğinizi bilmelisiniz: Siparişlerinizi verirken sağlıklı seçimler yapmak ve kalori, yağ, diğer besin öğelerini kontrol altına almanız için menü terimleri ve pişirme yöntemlerini bilmenizde fayda var. Izgara, fırında veya buğulama olanları seçmeye çalışın. Kızartma, sote seçimlerinden kaçının. ♠ İlk siparişi siz verin: Yalnız değilseniz siparişi ilk sizin vermeniz sağlıklı seçimlerden uzaklaşmanızı ve diğer seçimlerden etkilenmenizi engeller. ♠ Ekstralardan uzak durun: Birçok restaurantın menüleri genellikle olması gerekenden büyüktür. Daha küçük porsiyonlar yiyin, varsa çocuk menüleri gibi. ♠ Menü içeriğini sormaktan kaçınmayın: Tüm yiyecek gruplarından içeren yemeği seçmeye bakın; et, süt, meyve, sebze ve tahıllar. Taze ürünleri seçin. Örneğin; tavuk, peynir ya da deniz ürünleri ile yapılmış bir salata hem lif, hem de vitaminler açısından zengindir. Dikkat etmeniz gereken nokta ise soslardır! Sos kullanmamaya çalışın. Mutlaka tüketecekseniz de düşük yağlı bir sos tercih edin. ♠ Yavaş yiyin: Beynin mideden “doydum” mesajını alması 20 dakika sürer. Hızlı yemek yiyenler genelde çok yiyenlerdir. Oysa yavaş yiyenler çoğunlukla daha az yer ve yemeklerinden daha fazla haz alırlar.

127


DEMİR DEDİĞİN SADECE ISPANAK MI?

D

emir gıdaların içinde bolca bulunsa da, çoğu insan hala günlük ihtiyacını karşılayamamaktadır. Demirin asıl amacı oksijeni hemoglobinle vücuda taşıyarak hücrelerin enerji üretmesini sağlamaktır. Bunun yanı sıra demir karbondioksiti vücuttan atmada da yardımcı olur. Demir seviyesi düşük olduğu zaman; yorgunluk, halsizlik ve vücut ısısının korunmasında zorluk yaşanır. Demir gıdaların içinde 2 şekilde yer alır; hem ve hem olmayan. Vücudumuz tarafından en etkin kullanılan formu hem demirdir. Et, balık ve kümes hayvanları gibi hayvansal gıdalarda bulunur. Hem olmayan ise ıspanak ve fasulye gibi bitkisel besinlerde bulunurlar. Ne kadar demire ihtiyaç var? Cinsiyet/Yaş Erkek/14-18 Erkek/19 + Kadın/14-18 Kadın/19-50 Kadın/51 +

Önerilen miktar 11 mg 9 mg 21 mg 18 mg 8 mg

Çeşitli hayvansal ve bitkisel besinleri beraber tüketerek demir alımınızı arttırabilirsiniz. Vitamin C bitkisel besinlerdeki demirin emilimine yardımcı olur. Vejeteryanlar için bu durum çok daha önemlidir. Demir yönünden zengin pekmez ve kuru meyvelerin de ufak miktarlarda günlük tüketim içerisinde yer almasında fayda var. ■ Hem olmayan demir kaynakları Kepekli tahıllar, kuru fasulye, Mercimek, koyu yeşil sebzeler

128

Hem demir kaynakları Biftek, tavuk, somon


WoMEN ANKET

100 KADINA SORDUK Çekici erkek ..... erkektir.

N

e demiş atalarımız "İnsanoğluna dünyayı ver, o gider ayı ister." Söz konusu kadınlar olunca bu elbette kendini daha bariz bir şekilde ortaya çıkarıyor. Erkekler kadınların isteklerine yetişememekten, kadınlar erkeklerin kendilerini yeterince anlayamamalarından dem vurur gider tarih boyu. Belki de hayatı eğlenceli kılan, kadın ve erkek arasındaki tüm bu iktidar savaşları ve karşı cinsi fethetme çabalarıdır. Women ekibi olarak düşündük ve sevgililer günü de yaklaşmaktayken, erkeklerin kadınları biraz daha anlayabilmeleri için, o hep her yerde bahsi geçen 100 kadını bizzat bulduk ve sorduk. Kiminiz çekici erkeğin güzel kokan, güzel konuşan, sohbeti hoş, çenesi şekilli olması gerektiğini düşünürken kimi de çekici erkeği dövmeli, kaslı, göbekli, sporcu olarak nitelendirmiş. Biz hepsini toparladık ve erkeklerin fiziksel, duygusal yada zeka bakımından kadınlar için ne kadar önemli olduklarını öğrenmek istedik. Bakın bakalım, kadınlara göre çekici erkek nasıl olmalıymış. ■

Fiziksel

Duygusal

Zeka

14% 18% 68%

129


HOBİ KÖŞESİ

Sevgilinizi El Yapımı Hediyelerinizle Şaşırtın Gonca Çakıcı goncacakici@womendergisi.com

S

evgiliniz için satın aldığınız hediyeler onu ne kadar mutlu ediyor değil mi? Peki ya kendi el emeğinizle hazırlayacağınız hediyelerin karşı tarafı ne kadar mutlu edeceğini tahmin edebiliyor musunuz? El emeğinin yeri tabi ki tartışılmaz. Düşünürsünüz, tasarlarsınız, vakit harcarsınız, en iyi sunumla onun karşısına geçtiğinizde vereceği tepki tüm bunlara değdiğini hissettirince, ne kadar doğru bir şey yaptığınızı anlarsınız. Takvimler Şubat 14’e yaklaşadursun, bu ayki hobi köşemizde sizi ve sevgilinizi mutlu edecek 3 fikirle mutluluğunuza vesile olacağız. Mandaldan gelen mesaj Malzemelerimiz: Tahta mandal, renkli mürekkepli kalemler, kâğıt, tutkal ve makas. Hazırlanışı: Mandalımızın ağız kısmına sığacak, mandal kapalıyken pek gözükmeyecek büyüklükte kâğıt parçası hazırlıyoruz. Yandan bakınca M harfi olacak şekilde akordiyon gibi katlıyoruz. M harfinin V kısmına istediğimiz mesajı yazıyoruz. Mandalımızın ağız kısmına yapıştırıcı sürüp katlanmış kâğıt parçamızı arasına yerleştiriyoruz. Bu kısım kapalı bir şekilde kuruyadursun, biz de kalemlerimizle mandalımızı süslemenin keyfini yaşıyoruz. Sevgilinizin cebine, çantasına iliştirebileceğiniz, içinde minik notlar yazılı bu şirin mandallar, onun ileride hatırlayacağı güzel anıları arasına girdi bile! El örgüsü bardak altlığı: Malzemeler: Yün iplik, şiş ve örgü deseni. Hazırlanışı: Şişimize 30 ilmek atıyoruz. 3 sıra haroşa örüyoruz. 4. sırada 3 adet haroşa örüp desenimizi uygulamaya başlıyoruz. Her sıradaki ilk ve son 3 ilmekleri haroşa örerek ortalarda desenimizi uygulayarak kare şeklini alan örgümüzü yine 3 sıra haroşa örerek bitiriyoruz. Buradaki haroşaların görevi, bardakaltımızın düz bir zemine konduğu zaman kenarlarının çok fazla dönmemesi. İşte bu kadar basit! Artık her çay, kahve içişinde sizi düşünmekten kendini alıkoyamayacak bir sevgiliniz var

130


Minik anı defteri Bu minik defteri ister satın alabilir, isterseniz kendiniz hazırlayabilirsiniz. Kendisi yapmak isteyenler için buyurunuz yapılışı. Malzemeler: Kâğıt, makas, cetvel, iğne, iplik, kumaş, ince karton ve tutkal. Hazırlanışı: Kâğıtlarımızı 5cm x 8cm büyüklükte kesiyoruz. Her birini ikiye katlayıp defter sayfası görünümü elde ediyoruz. 3’er 3’er iç içe geçiriyoruz. İstediğimiz defter kalınlığına göre bu işlemi 10-15 adet tekrarlıyoruz. Sonra hepsini üst üste koyup ciltli bir defter görünümü elde ediyoruz. Her cildi önce kendi içinde, sonra diğer sayfalarla birlikte dikip işlemi tamamlıyoruz. Dış kabı için 5 cm x 9 cm karton kesip üzerine tutkalla kumaş kaplıyoruz. Dikerek hazırladığımız sayfaları bu kabın tam ortasına tutkallayıp, kapağın kenarlarını da aynı bir defter kapağı gibi kapatıp kurumaya bırakıyoruz. Defterimiz hazırlandı bile. Şimdi sıra bu minik defteri güzel an fotoğraflarıyla, unutulmayacak yazılarla doldurmakta. Onun her zaman yanında taşıyabileceği unutulmaz bir hediyeniz daha oldu bile. İlham periniz ve sevdikleriniz yanınızdan hiç eksik olmasın. ■


MUTFAK

132


Zeymuran Cafe zeymurancafe@womendergisi.com

AŞK; Aslında bir varoluş öyküsü.

Hepimiz Âdem ile Havva’nın sevgi tohumları değil miyiz? Hamurumuz aşkla ve sevgiyle yoğrulmadı mı? Hep birer Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem olabilmeyi istemedik mi? Filmlere konu olmadı mı ölümsüz tutkulu aşklar? Kim unutabilir ki; bir klasik haline gelmiş, sinemanın taçsız kralları, kraliçeleri Emel Sayın ve Tarık Akan’ ın başrollerde oynadığı Mavi boncuk sinema filmini? Ya da sultanımız Türkan Şoray ve yakışıklı jönümüz Kadir İnanır’ın başrollerde oynadığı, unutulmayan sevdalarını anlatan, Atıf Yılmaz’ın yönettiği, 1977 Türk sinemasının başyapıtı Selvi Boylum Al Yazmalım filmini? Cengiz Aytmatov’un aynı adlı eserinden uyarlanmış, asırlar geçse de her zaman hep ilk günkü gibi heyecanla ve ilgiyle izlenecek bir sinema şaheseri. İşte Al yazmalım Selvi boylum, Asyam: SEVGİ neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, emekti Durursam bir daha kurtulamam. Ziyanı yok, gülüşü yeter bize. Yüreğim kaydıysa günah mı?

Çamura saplansam yardıma gelir misin? Elini tuttum sıcacıktı, Yüreği elimdeymiş gibi. Elinden tutuversem benimle gelir mi? Seninim işte alıp götürsene beni. Elveda Asya. Elveda selvi boylum al yazmalım Elveda bitmemiş türküm benim. 14 Şubat Sevgililer Gününüz kutlu olsun. Malzemeler: 200 gram margarin 1 su bardağı+2 yemek kaşığı pudra şekeri 3 çorba kaşığı kakao 4 buçuk su bardağı kadar un Yapılışı: Margarin ve pudra şekeri mikserde çırpılarak krema haline getirilir. Yumurta eklenir ve yavaş yavaş un ilave edilir. Daha sonra yoğrularak, yumuşak ele yapışmayan bir hamur elde edilir. Son olarak kakao eklenir. Hamur merdane ile düz bir zeminde açılır ve kalp şeklindeki kalıp ile kesilir. Önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 10–15 dakika kadar pişirilir. Kakaolu aşk kurabiyesi artık servise hazır. ■

133


MUTFAK

Karidesli Makarna 134


Simge Çalışkan simgecaliskan@womendergisi.com

M

akarna ne çok yönlü bir yemek değil mi, gerektiğinde pratik sıradan bir yemek olurken, bazen de çok romantik bir yemek olabiliyor.

Sevgililer Günü’ne özel, güzel bir şarap eşliğinde yenebilecek bir makarna hazırladım. Sevgiliye kendi ellerinizle hazırladığınız bir yemek bence parayla aldığınız birçok hediyeden çok çok daha anlamlı ve güzel. Malzemeler: • 2 porsiyon spagetti • 1 küçük boy kabak • 200gr karides • 10 adet çeri domates • 5 diş sarımsak • 10-15 adet siyah zeytin • Yarım limon kabuğu • Tuz • Kırmızı pul biber

Yapılışı: • İlk önce makarna tenceresinde suyu kaynatın, tuz ekleyin ve makarnaları katıp haşlayın. • Makarnayı süzerken pişme suyundan yarım bardak kadar ayırın. • Tavayı ısıtın, 1 adet doğranmış sarımsak ekleyip, kokusu çıkana kadar ısıtın. • Üzerine karidesleri ekleyip, soteleyin. • Tuz ve limon kabuğu ekleyin, pişince ayrı bir tabağa alın. • Aynı tavaya doğranmış 4 diş sarımsağı ekleyin. Kabakların sadece yeşil kısmını kullanın, ortasındaki beyaz çekirdek kısmını ayırın ve jülyen doğrayın. Kabakları ekleyin, makarna suyundan biraz ekleyerek kabakları pişirin. • Pişmesine yakın ortadan ikiye bölünmüş domatesleri ekleyin. • Biraz yumuşadıktan sonra karidesleri ekleyin, tuz ve biber ekleyin. • Haşlanmış makarnayı ve zeytinleri ekleyip, iyice karıştırın. • Üzerine doğranmış maydanoz serpin. Makarna hazır. • İsterseniz yanında yeşil salata ile servis yapabilirsiniz. ■

135


PANDORA İLE KAHVE MOLASI

Meğer Anlaşmak Ne Kolaymış! "Sihirli değnek mi değdi sana?” cümlesi uzun süredir sık duyduğum bir cümle halini aldı. Bu cümle, sihirlere inanmadığım için gülümsememe neden olsa da, kullanan kişilerin haksız olmadıklarının farkında olmam beni inanılmaz mutlu ediyor. Arkadaşlarım ve ailem arasında merak konusudur bu; bir süredir bana ne olduğu, nasıl bu kadar olumlu davranabildiğim vs? İnsan hayatının hangi evresinde olursa olsun gelişmeye ve öğrenmeye açık bir canlıdır. Yeter ki istesin, zayıf yanlarını tespit etsin ve o konuda kendisini geliştirsin. Bu sayımızda sizlere ve çevremizdeki kişilere; eşimize, sevgilimize, çocuğumuza, anne veya babamıza, arkadaşlarımıza, kısacası hayatımızdaki herkese, özellikle de kendimize faydası olacak bir uygulamadan bahsetmek istiyorum. Konumuz; “SEN dili – BEN dili”. Açıklayacak olursak: “SEN DİLİ” karşımızdaki kişi için bir suçlama içerir, dolayısıyla kişi bu duruma tepki olarak kendini savunma haline geçer ve haklı olsanız da haksız görülmenize neden olur. Getirisi de kişiler arasında anlaşılmak yerine tartışmaya, bunun yanı sıra da, kavgaya kadar ilerleyebilir. SEN dili özetle:

► Kişiyi suçlayıcıdır. ► Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. ► Emir kipi tarzındadır. ► Kişiye anlaşılmadığını hissettirir. ► Yeniden konuşma isteğini engelleyicidir. ► Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur. ► Kişiyi incitir, kırar. ► Kişinin direnmesine, yani savunucu iletişime neden olur. Savunucu iletişim ise iletişimin içerik düzeyinden ilişki düzeyine geçmesine, ilişkinin bir savaş, bir kazanma sorununa dönüşmesine neden olacağı için öğretimin asıl amacına ulaşmasını engelleyecektir.

136


“BEN DİLİ” ise bireyin karşılaştığı tutum karşısında kendi duygu ve düşüncelerini açıklayıcı bir ifade şeklidir. “Ben”li cümlelerle karşı tarafa kendimizi ifade ettiğimiz takdirde karşımızdaki kişiyi incitmemiş olmakla beraber, vermek istediğimiz mesajı da olumlu olarak algılamasını sağlamış oluruz. BEN dili özetle: ► Savunmaya itmez. ► Suçluluk hissettirmez. ► Duygunun nedeni anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur. ► Ben iletisi alan kişi başkalarını düşünmeyi de öğrenir. ► Yakınlaşmayı sağlar. ► Anlaşmazlıkları azaltır. ► Konuşan kişiyi rahatlatır.

SEN dili ve BEN dilinde örnek cümleler ► “Sen” dili; Çok kilo aldın, dikkat et yediklerine. Sağlığın elinden gidecek. ► “Ben” dili; Son zamanlarda kilo aldığını fark ediyorum, sağlığın için endişelenmeye başladım. ► “Sen” dili; Bir an önce başla da bitir şu ödevlerini. ► “Ben” dili; Ödevlerini bir an evvel bitirmen senin için de iyi olmaz mı? ► “Sen” dili; Sözümü kesmesene! Bırak ben de konuşayım. ► “Ben” dili; Bir şey söylemeye çalışıyorum fakat sonunu getirmeme izin vermiyorsun. Bu beni incitiyor. ► “Sen” dili; Hep istediğin oyun oynamak. Yorgunum diyorum sana. Beni rahat bırak artık. ► “Ben” dili; Bu akşam gerçekten yorgun hissediyorum kendimi. Bir sonraki akşama ertelemeye ne dersin? Hem daha keyifli olacaktır. ► “Sen” dili; Kolumu çekiştirip durman sinirlerimi bozuyor. ► “Ben” dili; Kolumun çekiştirilmesinden gerçekten hoşlanmıyorum. Aynısı sana yapılsa nasıl hissedersin? Anlaşıldığı üzere; “Sen” dili çatışma ve tartışma odaklı bir dildir, “Ben” dili ise yapıcı özelliği bulunan, kişinin doğruyu görebilmesi için içerisinde tehdit unsuru veya emir kipi barındırmayan iletişim dilidir. Bu durumda iletişim halinde olduğumuz kişilere, “SEN”li değil de, “BEN”li mesajlar vermemiz, hem karşı tarafın bizi daha iyi anlamasını, hem de aramızdaki iletişimin kaliteli bir hal almasını sağlayacaktır. SEN dilinin kırıcı, emir kipi haline zıt olarak, BEN dilinin olumlu ve iletişimde yarar sağlayan bir dil olduğu sunduğum şu birkaç basit örnekle dahi gözler önüne seriliyor. İnsanlar arasındaki iletişimi engelleyen unsurlara bakalım biraz da. Bu unsurlar nelerdir? ► Kişiyi yönlendirmeye çalışmak, ► Eleştirmek, yargılamak, kişiyi başkaları ile kıyaslamak, ► Karşı tarafı anlamaya çalışmadan, sürekli sorular sorarak incelemeye almak, ► Sürekli nasihat vermek, “ben senden iyi bilirim” şeklinde davranmak, ► Kişiyi etiketlemek, haklarına saygı göstermemek vb. İnsanlar arasındaki iletişimi engelleyen nelerdir dedim ve birkaç örnek verdim. Şimdi de etkili iletişim kurmak için neler yapılabilir bunlardan biraz bahsedelim.

137


Etkili iletişim kurmak için: ► İnsanları anlamaya yönelik hareket etmek, özellikle empati yapmak, ► Her şeyden önce kişiye saygı duymak ki bu “ben zaten sana ► saygı duyuyorum” gibi sözde değil de, gerçekten benimsemek, özümsemek ve öyle hareket etmek, ► Mutlaka göz teması kurmak! ( özellikle karşımızdaki bir çocuk ise, göz hizasına inmek), ► İyi bir dinleyici olmak, ► Gerçekçi ve doğal davranmak, ► Dokunsal temasta bulunmak, ► Karşımızdaki kişiye, size güvenebileceğini hissettirmek, ► Hangi durumda, hangi ses tonu ile ne söylememiz gerektiğini doğru belirlemek, ► Akıcı, anlaşılır ve sade bir dil kullanmak. Hayatımız, stresin her alanda yoğun olduğu şu dönemlerde, ailemiz, ahbaplarımız, iş arkadaşlarımız ve çevremizdeki kişilerle ne kadar iyi anlaşırsak o kadar yaşanılır bir hale gelir diye düşünüyorum. Bunun için de sihirli bir değneğe ihtiyacımız yok inanın. Yapmamız gereken tek ve belki de en önemli şey; öncelikle karşımızdaki kişiyi anlamaya çalışmak, sonrasındaysa içinde olduğu ve olduğumuz durumu kendisinin de anlamasını sağlamaya çalışmak çoğu durumda yeterli olacaktır. Bu zamanla insanlar arasında bir tür domino etkisi yaratacaktır. Aynı dili konuşabilmemiz dileğiyle. ■ Pandora

138


Acil Yardım Hattı

Aile içi şiddetle susturulmayın. Umursayan biriyle konuşun. 0212 656 96 96


PATİ BUTİK İLE SEVİMLİ DOSTLAR

Hayvanseverlik

Doğuştan

Değildir Uyumadan önce fısıldarım kulağına “Ömrün kadar ömrüm var." diye.

Pati Butik patibutik@womendergisi.com Bu benim ilkyazım, bana ait ilk köşe, dilediğimi yazacağım ilk sığınak. 16 Ocak saat 00.29,doğum günümün ilk saatlerindeyim şuan.7 yıl önceki gibi gözyaşlarımı silen bir dost var yanımda. Aklınıza ilk gelecek 2 ayaklı dostlardan değil, minik 4 patisi olan, bizlerden olmayan bir dost. İlk yazımda onunla tanışma hikâyemi ve hayatıma hayvanların nasıl girdiğini anlatmak istedim. Bundan tam 7 sene önceydi.14 Yaş’ın getirdiği bunalımları heyecanları yaşayan, büyüme meraklısı bir çocuktum. Hayvanlara karşı ilgim inanılmaz düşüktü. Sadece sokaklarda gördüğüm, yaşayan 4 ayaklı canlılar olarak düşünürdüm. İhtiyaçları nedir, ne durumlardır, bize düşen sorumluluk nedir? Ne bilirdim ne bilmek

140


isterdim. Bir köpeğin başını sevdiğimi hatırlamam o zamanlar. Nötrdüm. Ne ilgiliydim, ne zararlıydım. Evde her zaman bir canlı beslemek istediğini söyleyen ve anneme bu konuda yalvarıp yakaran bir kardeşim vardı. Onun bu isteği beni gererdi. Ne gerek var? diye düşünürdüm. Annem ise şuan hazır olmadığımızı, sorumluluğunu alabilecek yaşa geldiğimiz vakit bu fikri düşünüp karar vereceğini söylerdi kardeşime. Ben tepkisiz bu durumu izlerdim. Bir hayvanla yaşamak, benim sorumluluklarımı arttıracak diye korkardım hatta. Gereksiz bulurdum kardeşimin bu isteğini. Bu mevzulardan çok kısa bir süre sonra, annem bir gün gözlerinde yaşlarla eve geldi. Evimizin sokağında bulunan petshopta gözleriyle ona yalvaran bir köpek gördüğünü ve durumuna çok üzüldüğünü, onu evlat edinmek istediğini söyledi bizlere. Kardeşim sevinçten havalara uçtu; ben ise tepkisizdim. O zamanlardaki tepkisizliğimi şimdi bir buzdolabına benzetiyorum. Kardeşim ve annem apar topar çıktılar evden. Ben de evde kalıp, sonucu beklemeye koyuldum. Sevinçten çığlıklarla yola düşen kardeşim, yüzündeki kırgınlıkla eve döndü. Petshop çok fazla fiyat söylemiş ve o zamanın maddi eksikliğinden ötürü o köpeği alamamışlardı. Annem, o köpekten etkilenmemiş olsaydım barınaktan bir köpek sahiplenirdim dedi. Onun gözlerindeki acıyı gördüğü için almaya gittiklerini söyledi. Ve maalesef o köpeği sahiplenemedik. Annemin o günden sonra bir köpeği sahiplenme isteği hiç bitmedi. Şimdi sorun ise babamdı. Babam bir köpeği bakabilmek için maddi ve manevi açıdan uygun olmadığımızı söylüyor, bu sefer sadece kardeşimin değil annemin de bu isteğini geri çeviriyordu. Ama ne kardeşim ne annem bu konuda yılmadılar. Sürekli barınaklara gittiler, hep son anda alınacak iken, babamın isteksiz konuşmaları yüzünden barınak gönüllüleri köpeği bize sahiplendirmekten vazgeçtiler. Bense bu durumu uzaktan seyreden bir seyirci gibiydim. Bir gün annemin bir arkadaşı aradı. Ve pansiyona sahipli bir köpek getirildiğini ancak sahibinin geri dönmediğini, terk edildiğini söyledi. Eğer birkaç güne yuva bulamazsa barınağa gitmek zorunda kalacağını da ekledi konuşmasına. Telefondan sonra annemlerle birlikte apar topar çıktık evden onu almaya. Bir saat sonra annemin ismini “ASYA” koyduğu yeni bir canlı vardı evimizde. Ve babam onu görünce kabul etti ve hepsi birlikte ona ismini öğretmeye koyuldular. Hiç unutmuyorum, nerdeyse sabaha kadar –ASYA ASYA diye seslendiler ona. Bense hem gülüyor, hem de hallerini izleyip keyifleniyordum. Derken aradan aylar geçti. O zamana kadar Asya’ya evimizdeki köpek gözüyle bakıyordum hep ve aramızda hep bir mesafe vardı. Asya bize geldiğinde 5 aylıktı. Ve onunla geçireceğimiz ilk yılbaşında olanlar oldu. Ben yaşın verdiği ergenlik bunalımından epey zor günler geçiriyordum. Hep kırgındım, öfkeliydim. O gün yılbaşı akşamı dışarı çıkmak üzere hepimiz hazırlanıyorduk. Babamla aramızda şiddetli bir tartışma geçti ve ben odama çekilip saatlerce ağladım. Haksızdım ve haksız oluşumdan ötürü kimse bana –ağlama demiyordu. Ben de sürekli ağlayarak iç çekiyordum. Bir anda kapı açıldı ve pıtır pıtır yürüyüşle Asya yanıma yaklaştı. Başımı çalışma masamın üstüne koymuştum. Yanıma geldi ve başını dizime koydu. Ona bakmak için doğruldum ve gözlerinden düşen yaşları gördüm. Hayatımda ilk ve son kez ağlayan bir köpek görmüştüm. İşte o an, onunla aramda her şeyden öte bir bağ oluştu. Farkındalık, sahiplik, sevgi, fedakârlık... Her şeyi onunla yaşadım, onunla öğrendim. Ya ötekileri? Bir gün annem eve geldiğinde bizi barınaklara götüreceğini ve oradaki köpekleri ziyaret edeceğimizi söyledi. Pek anlayamamıştım barınak olayını. Bir kaç gün sonra Tuzla Rehabilitasyon Merkezini ziyaret ettik. Gider gitmez ilk gözüme çarpan tel örgülerden özgürlüğe ulaşmak için sarkan patiler oldu. Onlarca, yüzlerce pati, kafeslerden çıkmak için haykırıyorlardı sanki. Barınaklar, anlatılarak anlayacağınız bir yer değil, gidip görerek anlayacağınız bir mağduriyet. İşkence göreni, tecavüz edileni, dövüştürüleni hepsi o parmaklıklar arkasında belki bir gün biri gelir de bizi buradan alır umuduyla patilerini sallıyorlar demirlerden... Fark edilmek, “Biz buradayız.” demek için. Elinizi uzatıp sevmek istediğinizde bir gürültü, bir kaos çıkıyor. Her biri kendini sevdirmek için, bir ötekini itiyor. Bunu izleyen insanlara bu utancı yaşatıyor acıları. Ve o ziyaretten sonra benim hayatımdaki tek önceliğim “hayvanlar” oldu. Sokaktaki kedi ve köpeklerin varlığından bir haber olan birinin, yaşamını hayvanlara adayacağını hiç düşünür müydünüz? İşte o benim. Bu yüzden hayvan sevmenin doğuştan olduğuna inanmıyorum, umudum da bu yüzden. Şimdi Asya 7 yaşında, ben ise bugün 21 yaşına girdim. Birlikte büyüyoruz, birlikte yaşlanacağız, birlikte öleceğiz... Uyumadan önce fısıldarım kulağına “Ömrün kadar ömrüm var diye.” ■

141


SPOR

Curling: Buz üstünde satranç

142

Yunus Köse yunuskose@womendergisi.com


Curling ya da Türkçe telaffuzu ile “Körling”. Bu oyunu anlatırken genel kullanılan bir tabir var o da; “Satranç gibi yahu, strateji oyunu”. Curlingi izlerken önce pek bir şey anlamayabilirsiniz ama ilginizi çekeceği doğrudur. Ve bu başlık altında umarım anlamanıza yardımcı olabiliriz. Curling oynarken kullanılan araç-gereçler şöyledir: Ayakkabılar: Özeldir, giyilmesi mecburidir. Ayakkabıların birinin tabanında kaydırıcı denen teflon ya da teflon gibi malzemeden oluşan bir hat bulunur. Ayakkabının diğer tekinde ise çekiş hızını artırmayı sağlayan kauçuk bir hat vardır. Sağ tarafta süpüren oyuncunun sol tekinde, sol tarafta süpüren oyuncununsa sağ tekinde kaydırıcı bulunur. Süpürge; Taş fırlatıldıktan sonra önünü süpürerek taşın ivmesini kontrol altına almak için kullanılır. Oyunun en heyecanlı evresidir. Taş; Ağırlığı 19 kilogramdır. Granitten oluşur. Eye on the hog: Taşın üzerinde yer alır entegre elektronik devre vardır taşın hog çizgisini geçmeden çıkmasına yardım sağlar. Metal boya ile kaplıdır. Genelde rengi sarı ve kırmızıdır.

Biraz oyunun kurallarından bahsetmek gerekirse: Curling müsabakası, uzunluğu 42 metre, genişliği 43 metre olan buz pistinde oynanır. Taşın fırlatılması ve süpürücülerin süpürmesi ile devam eden bir takım oyunudur. Oyun, İki takım arasında dörder kişi tarafından oynanır. Her oyuncunun karşı rakipten bir oyuncu ile eşleşmesi gerekir. Oyuncu, eşleştiği rakibiyle ve iki taşla dönüşümlü olarak oynar. Hakemsiz oynanan bir oyundur. Skip adı verilen takım liderleri tarafından yönetilir.

143


Maç oynanmadan önce, pist oyuna hazırlanır ve hazırlanışı için buzun üzerine su damlaları püskürtülür. Bu püskürtmelerin sebebi çakıl denilen yüzeyi oluşturmaktır. Çakılı oluşturmanın nedeni oyunu daha zor ve zevkli hale getirmektir. Taş fırlatıldıktan sonra yüzey ile temas eder, yüzeyde oluşturulan çakıl ile sürtünmesinden dolayı taş içe veya dışa doğru dönerek ilerler, bu da güzergâhının kıvrılmasına yani oyunun adı olan “curl”a sebep olur. Bu zorlayıcı unsuru süpürgeler ile en aza indirmek için taşın her iki tarafından önüne doğru süpürme faaliyeti uygulanır. Taşın önü süpürülürken diğer iki oyuncu genelde “HARD” (sert) diye seslenir. İşte tüm heyecan burada başlıyor. Bu çakıl katmanının oyun oynandıkça aşınma seviyesi değişir ve bu yüzden oyun süresince farklı stratejilerin ortaya çıkmasına neden olur. Ayrıca oyun pistinin oyun süresince aynı sıcaklıkta, yani-6 °C'de kalması sağlanır.

144


O

yunda amaç, taşları rakibinkilerin yanından geçirerek veya onlara çarptırarak kaleye en yakın noktaya ulaştırmaktır. Genellikle bir parti, on oyun sürer. Taşlarını kale merkezine en yakın noktaya ulaştıran takım, oyunu kazanmış olur. Taş, müsabaka esnasında kayarken kırılırsa en büyük parçanın ulaştığı nokta kabul edilir. Curling tarihi dersek eğer, çok fazla kişi tarafından oynanmamasına ve bilinmemesine rağmen, İskoçya’da bulunan kalıntılardan anlaşıldığı üzere 1500’lü yıllardan beri oynandığı tahmin edilmektedir. Dünyada 1738 yılında Dunfeline’de bir Curling kulübü kurulmuştur. Bu tarihten yaklaşık 100 yıl sonra da ilk ulusal federasyonunun temeli atılmıştır. Yine ilk kez 1924 Kış Olimpiyatlarında olimpik spor olarak yer almış ve 1998 Kış Olimpiyatlarından beri de resmi spor olarak kabul edilmiştir. Körling, ülkemizdeyse yeni yeni rağbet görmeye başlamıştır. “Haydi hayırlısı” diyelim. ■

145


SPOR Yunus Köse yunuskose@womendergisi.com

NTVSPOR - SPOR GECESİ WoMEN Dergisi olarak 2 ayda bir takip edilmesi gereken bir spor programını sizinle paylaşacağız. Bu ilki, en güzellerinden. Jenerik dönüyor Parov Stelar’dan “Fleur de lille” çalıyor. İki yakışıklı beyefendi gecenin bir vakti spordan bahsediyor! Gece gece spor haberleri! “Özgür” ve “Emek”… Bu iki kavramın yakınlığı gibi bir ilişki var o iki beyefendinin de aralarında. Ekran karşısına kurulduğunuzda Özgür Buzbaş ve Emek Ege’nin spor haberlerini sunmasını bilgi vermesini beklerken, birden iki arkadaşınızın karşınızda belirdiğini ve spordan sohbet etmeye başladıklarını görüyorsunuz ve isterseniz siz de Twitter hesabınıza girip sohbete eşlik ediyorsunuz. Yalan yok ben iki defa bu şekilde katıldım sohbetlerine. Daha önce Ersin Düzen’in sunduğu programı, Düzen’in NTV’den ayrılması sonucu bu ikili devir aldılar ve genel olarak televizyonda spor programlarının spekülasyonlar üzerinden sohbet etmelerine inat, ekranlarda istenilen samimiyeti, bilgiyi, haberi, ilginç benzetmeleri ve anılarıyla süsleyip sohbet havasında ekranlara taşıdılar ve taşımaya da devam ediyorlar.

146


Ayrıca ikili program boyunca Twitter hesaplarını da etkin olarak kullanıyorlar. Yayın öncesi Twitter üzerinden sordukları soruya yayın esnasında gelen cevaplarla izleyenleri programa ortak ediyor, gelen artı sorulara da samimiyetle cevap veriyorlar. Hatta bir defasında Özgür Buzbaş, yayının reklama girmesine kısa bir süre kalmışken eski bir futbolcu olan, şimdi ise Galatasaray Futbol Kulübü yardımcı antrenörü Hasan Şaş ile yine eski Galatasaraylı futbolcu Shabani Nonda arasında uçakta geçmiş bir anısını anlatmaya başlayacağı anda reklama girmeleri gerektiği için vazgeçmiş ve yayın reklama gitmişti. Bu esnada, kendilerini izleyen bir üniversite öğrencisi Twitter hesabından, Özgür Buzbaş’ın anısını anlatmasını rica edince, reklam arası sona erdiğinde Emek Ege bu tweti görüp bu ricayı gerçekleştirmesi için Özgür Buzbaş’a teklifte bulunmuştu. Ricayı kırmayan Özgür Buzbaş da komik anıyı anlatmıştı. Evet, o tweti atan öğrenci bendim. Siz de gecenize spor katmak isterseniz, hafta içi her gün Emek Ege ve Özgür Buzbaş’ın hazırlayıp sunduğu “Spor Gece”sini takip edebilirsiniz. Takip edebilirsiniz demişken buradan da https://twitter.com/ntvsporgecesi takip olur tabii ki. Bir de unutmadan ekleyeyim. Bulutsuzluk Özlemi’nin de söylediği gibi “Özgürlük emek ister!” ■

147


TELEVİZYON

Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi Daha önce böyle bir polis dizisi izlemediğinize emin olabilirsiniz. Ömer Alper Dalak omeralperdalak@womendergisi.com

Y

azarın anlatımıyla; hayata karşı işlenen suçlar uzmanı. Cinayet bürosunda baş komiser ve 1. amatör’de duran toplara iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını tekmelemeye başlamış. Hayat yorgunu, hiçbir hayali kalmamış bir emniyet mensubu. Kendi sorunları yeterince fazla; karısından ayrılmış, kızıyla bir ilişki kuramamış, mücadele etmek zorunda kaldığı suç dünyası ve emniyet dünyası içinde bunalmış, mesleğinden çok fazla şey beklemeyen bir adam. Ama kendine göre bir ahlakı, vicdanı var. Dudağına bir 216 yerleştirip ters ters bakan, saçma sapan konuşturtmayan, istememesine rağmen torpilli bir polis. Tavana bakıp burada şekiller üreterek yaşar. Bu hareketiyle Mevlana’nın “Gençlerin aynada göremediğini yaşlılar bir tuğla parçasında görürler.” sözünü anımsatır. Behzat ve diğer karakterler, Ankara’nın ta kendisi. Ankara’da yaşıyor olmaktan hoşnutlar; çirkinler, savruklar, kaba sabalar ama iyi insanlar ve hatta Behzat, farkında olmasa da “biraz” solcu. Polise benziyorlar. İstanbul’dakiler gibi üçgen vücutlu ve mecbur kalmadıkça AB’ye uyumlu değiller. Eğer siyasi büroda çalışıyor olsalardı bu adamlar, midemiz bulanacağına hiç kuşku yok. Ama cinayetteler işte. Gecekondu benzeri salaş dairelerde yaşıyorlar. Yüzleri pudrasız ve kıyafetleri kendileri kadar sıradan. Birbirlerini seviyorlar ama kabalıklarından ödün vermeden. Görüntü geçişlerinde gösterilen; Ulus, Kızılay, Atakule. Kız Kulesi ya da Ayasofya manzarası gözüne sokulmayınca seyredenin, geriye kişileri “görmek” kalıyor. İstanbul dizilerindeki gibi şehrin tüm yoksulları deniz kenarında çay kahve içip, Arnavutköy, Balat kıyısında buluşmuyor. HAYALET Ankara’daki tüm mekânları, insanları tanıyan; Behzat Ç.’nin iz sürme ustası Hayalet’i 1985 doğumlu İnanç Konukçu canlandırıyor. Hayalet gibi Konukçu da kendini “Saf bir Ankaralı” olarak tanımlıyor. Türk dizi karakterinde şimdiye kadar yaratılmış en alternatif karakter. O bir anti kahraman! Behzat Ç.’nin ekibinde olmasalar, karakterlerin hiçbiri sevilecek tipler değil ama karakterler insanlara samimi ve gerçek geliyor. HARUN Dizinin en sevilen karakterlerinden Harun’u 1988 doğumlu Fatih Artman canlandırıyor. Doğma-büyüme Ankaralı Artman, Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde son sınıf öğrencisi. Harun çok saf ve patavatsız. Polis olduğu ve işini iyi yaptığı için bir ‘artistliği’ var. Ciddi ama saflığından kaynaklanan komiklikleri de var.

148


AKBABA Aykırı görünüşüyle dikkat çeken, ekibin ‘ceset uzmanı’ Akbaba’sını 1969 Ankara doğumlu oyuncu Berkan Şal canlandırıyor. Tiyatro mezunu Şal, Ankara’da tonmaister’lik ve DJ’lik yapıyor. İşin okulunu okumasına rağmen 15 yıl hiç oyunculuk yapmamış. Behzat çirkinliğiyle, hırçınlığıyla, griliğiyle, kollayıcılığıyla, mahcubiyeti ve içtenliğiyle benziyor Ankara’ya. Sev ya da sevme ama her ne hissedersen hisset adam gibi yaşa diyor seyredenine; başkasına yük olmadan. Çirkinsen çirkinliğini bil, o çirkinliği sevmeyi öğren. Mutlu olur ya da olmazsın, şart değil. Varsın Boğaz olmasın, bir iki siluetten mahrum kal. Anı biriktirmek için Kız Kulesi şart mıdır? ■

149


TELEVİZYON

Seçmeden yaşamak: Mr. Nobody

Not: Bu yazı filmin çeşitli bölümlerini içermektedir.

Melike Serdar melikeserdar@womendergisi.com “Satrançta yapılacak en iyi hamle hamle yapmamak olursa buna zugzwang denir.”

M

r Nobody, paralel evrenler teorisi, sicim teorisi, kuantum teorisi ve big bang teorisi gibi fizik teorileri, metafizik düşünceler ve inançların harmanlanarak; zaman, kader ve insan kavramlarını Nemo Nobody adlı karakterin hayatı ile özdeşleştirerek anlatan Jaco Van Dormael filmidir. Nemo Nobody, 117 yaşındadır ve içinde bulunduğu hayat hiç de eskiden bildiği gibi değildir. Yaşlılıktan ölecek son insan olarak lanse edilen Nemo, geçmişi hatırlarken bir sürü olasılığı bir sürü hayatı yaşadığından bahseder. Gerçekte var olan ve gerçekte yaşanılan hangisidir? Bu sorunun cevabını filmi izlememiş birine anlatmak çok zor, gerçi izlemiş biri içinde cevaplaması güç bir soru. Zira Nemo filmin bir yerinde “seçim yapmadığın sürece her şey mümkün” der. Film de tam bu seçemeyişler üzerine kurulmuştur. Güvercin itikadı Film, kapalı bir kutudaki güvercin ve onun yemek ile olan ilişkisiyle başlar. Burada gördüğümüz güvercinin yemi almasında kendi yaptığı eylemler arasında bağ yoktur ama bir şekilde onu hak etmesi gerektiğini kabul eder ya da ona ilk ulaştığındaki şartların tekrar var olduğunda yine yeme ulaşacağı fikri aklına kazınır. “Birçok canlı gibi güvercinler de düğmeye basmasıyla ödül kazanması arasında çabucak bağlantı kurar. Fakat zamanlayıcı her 20 saniyede bir otomatik olarak kapağı açmaya başlarsa güvercin şöyle der: Bunu hak edecek ne yaptım ben? O sırada kanatlarını çırpıyorsa olanlar üzerinde belirleyici bir etkisi olduğuna ikna olana dek devam edecek demektir. Buna ‘güvercin itikadı’ denir.” Güvercin itikadı, günlük hayatta düşünmeden yaptığımız birçok işte sahiplendiğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Çoğu zaman ilk kez yaşadığımız bir olayda vereceğimiz tepki, bu olayı daha önceki yaşadıklarımızla - daha önce kendimiz yaşamamış bile olsak- kıyaslayarak verili seçeneklerden yani daha önce gördüğümüz davranışlardan birini gerçekleştirme şeklinde olur. Yaşadığımız olayı diğerlerinden farklı kılan ve asla bilemeyeceğimiz onca şey varken, yepyeni bir cevap üretmekten ziyade alışılagelmiş olanı seçeriz. Tabi bu seçim yine de çok kolay değildir. Zaman kavramı bizi seçim yaparken çok güç bir konumda bırakır. Tek yönlü akan zaman geri dönüşü olmayan seçimlerimizi yaratır.

150


Geçmiş 117 yaşındaki Nemo, hastane odasında geçmişe gidip gelirken, tahmin edilenin çok ötesinde bir zamandan bahseder. Doğmadan önceki bir yerden, cennette diğer insanlarla birlikte olduğundan ve herkesin yaşayacağı her şeyi bilip dünyaya gelmeden unuttuğunu anlatır kendisi hariç. Bu düşünce dini kaynaklar ve bazı filozofların fikirlerinde ortaya atılmıştır. Elbette filmde bu konu oldukça fantastik anlatılıyor fakat filmin birçok kaynaktan beslendiğini gözler önüne sermek açısından değinmekte fayda gördüm. Nemo, geçmişi hatırladığında bebekken, çocukken ve gençken ilginç sorularla kafamızı karıştırıyor. Bunların çoğu kader, seçimler ve insanın varlığı ile ilgili. Tüm bu kavramları kapsayan zaman kavramını es geçmek ise mümkün değil. Bu sorulardan bazıları şöyle: “Küçük bebekler ellerini görür. Kendilerini göremez. Gerçekten hayattalar mı acaba? Ben gerçekten hayatta mıyım?” “Neden ben benim de başkası değilim ?” … Filmde dikkat çeken başka bir şey ise, Nemo’nun yaşadığı hayatların birinde bize fizikle ilgili bilgiler vermesi ve bunların filmde anlatılan şeyin geneli ile ilgili olmasıdır. Zamanın başlangıcına gidersek, Bigbang teorisi ile zamanın başladığı ve zaman kavramının evrenin genişlemesi ile ilişkili olduğu kabul edilir. Zaman patlama ile oluşan boyutlardan biridir ve nasıl olduğunu bilmediğimiz boyutların zamansal mı uzaysal mı olduğuyla ilgili bir soru bu filmde kafamıza bırakılır. Filmdeki zaman kavramının karışıklığı ve yuvarlaklığı yağmurdan önce filminin kurgusunu anımsatmıyor değil tabi ki işlenişi oldukça farklı. Birçok sahne ile de kelebek etkisi filmini anımsatıyor fakat çok ayrıntılara girmek istemiyorum. Zor seçim Nemo’nun seçim yapmaması ya da bir sürü hayatı mümkün kılan hafızası annesi ile babasının ayrıldığı tren garında başlıyor. O andan sonra bir sürü ihtimal, üç aşk, üç kadın: Anna, Elise, Jean bir sürü kombinasyon yaşıyor zihninde. Tabi bu farklı hayatlar paralel evrenler teorisini anımsatıyor. Hatta Nemo bir sahnede, farklı bir hayatı yaşayan kendisi ile karşılaşır. Bu farklı hayatlardan benim en sevdiğim –büyük ihtimal Nemo’nun da öyle- Nemo ve Anna’nın 15 yaşındayken yaşadıkları aşktır. Birbirlerine aynı özeni aynı sevgiyi taşıyabildiklerinden belki, belki o yaşların heyecanından tam bilemiyorum. Elise oldukça sorunlu karşımıza çıkıyor. Jean ile olan hayatı ise asla sürprizlere yer olmayan bir hayattır. “Gün gelir hayattaki her şey çekilmez görünür göze. Seçimler çoktan yapılmıştır. Elimden ancak hayatıma devam etmek geliyor. Kendimi avucumun içi gibi tanıyorum. Her tepkimi önceden görebiliyorum. Hayatım hava yastıklarıyla emniyet kemerleri arasına hapsolmuş. Bu noktaya ulaşmak için her şeyi yaptım ve ulaştım da ama sıkıntıdan ölüyorum. En zoru da hala hayatta olduğumun farkında olmam.” Filmin sonuna doğru da Nemo’nun Anna’yı seçtiğini ya da seçmek istediğini fark ediyoruz zaten.

151


Küçük bir not: Göz Bir başka konu ise görme olayı ile ilgili. Bazı karelerde 9 yaşındaki Nemo bir sinemada hayatından kesitler izlemektedir. Bu bana görme olayını hatırlattı. Zira basitçe anlatacak olursak göz dışarıdan gelen elektrik sinyallerini beyine iletir ve bu sinyaller beyinde görüntü oluşturur. Gören göz değil beyindir. Ve insanın dışındaki dünyadan gelen bu sinyallerin asıl kaynağını görebilmesi ya da bilebilmesi mümkün değildir. Bu sebeple bir insanın rüyada mı bir simülasyonun içinde mi yoksa gerçeklerle mi olduğunu bilmesi mümkün değildir. Bu noktada insan kendi hayatını hiç kıpırdamadığı bir yerden izliyor olabileceği fikri vardır. Tabi tüm bunların hepsi çok fantastik görünüyor. Lakin filmde bu fikre bir vurgu olabilir. Sigara dumanı Neden Sigaraya Geri Dönmez? Filmin üzerine kurulduğu temellerden biri de entropi. Filmin sonlarına doğru bunu karakterimizin ağzından dinliyoruz. Entropiye göre evren dağılım gösterme eğilimindedir. Zamanın tek yöne akması ve evrenin genişlemesi ile ilgili bir kavramdır entropi. Mesela tabakta bırakılan yemek zaman ilerledikçe bozulur. Sigara dumanı geri gelmez. Ölen bir hayvan çürür. Filmde bunlar oldukça güzel görsellerle işlenmiştir. Filmde şöyle bir şey soruluyor: genişleme kuvvetiyle yer çekimi kuvveti denk geldiğinde neler olacağı? Cevap olarak ise evrenin artık genişlemeyeceğini ve çöküşün meydana geleceği şeklinde. Ve o noktada zamana ne olacağı meçhul. Belki geriye akabilir şeklinde yorumlanıyor.

117 yaşındaki Nemo’nun doğum gününe çok az bir zaman kala onunla tüm bu hayatını öğrenmek için röportaj yapan gazeteci, ona hangi hayatının gerçek olduğunu sorduğunda, hepimiz gerçek değiliz cevabını alıyor. Hepimiz 9 yaşındaki bir çocuğun hayaliyiz. Tabi başka şeylerde ekliyor yaşadıkları ya da yaşaması mümkün hayatlar ile ilgili. “Seçilen her yol doğrudur. Yaşanılanlar bambaşka şekilde vuku bulabilirdi ancak öyle olmasa da aynı mana ve değeri taşırdı.” Ve 9 yaşındaki Nemo için ise şunu: “Önceden neler olacağını bilmediği için seçim yapamıyordu şimdi bildiği için seçim yapması imkânsızlaştı.” söylüyor. Fakat filmi çocuğun hayali dışına taşıyan öğeler mevcut mesela Nemo’nun 118. Yaşında son ölümlü olarak hayata veda edişi, zaman kavramının sonu ile ilişkilendiriliyor. O an genişleme duruyor ve her şey geriye akmaya başlıyor insan geldiği noktaya geri dönüyor. Burada bir dikkat çeken şey ise 9 yaşındaki Nemo’nun iki yoldan birini seçmeyip çimlere doğru koşması ve oradaki tabelada “gerçi çekilme” yazısıdır. Nemo adeta zamanın kendisi oluyor ya da hayatın. Haydan gelen huya gider. ■

152


153


TİYATRO

Baş Belası 2011 yılında Arda Esen tarafından kurulan Tiyatro Esen, televizyona hapsolmuş tiyatro seyircisini, salonlardaki boş koltuklara getirtmek amacıyla tiyatro çalışmalarına başlamış. Modern zamanın Donkişotları olan oyuncular ile tiyatroya gönül vermiş izleyicileri, Tiyatro ESEN çatısı altında birbirinden güzel oyunlarla buluşturmak ve bu birlikteliği yıllar boyu sürdürebilmek dileği ile yola çıkmışlar. İlk oyunları Eray Yasin Işık’ın kaleminden sahneye aktarılırken Göksel Kortay’ın rejisi sahnede her an kendini gösteriyor. Gülmek için bahane aratmayan bu oyununun yazarı, aynı zamanda da Göksel Kortay’a reji asistanlığı yapan Eray Yasin Işık ‘Baş Belası’nı anlatıyor.

154


Ü

ç büyük hayali olmalı insanın, biri gerçek olursa büyük adam olursun diye bir söz duymuştum. Bu yüzden kurduğum hayaller hep gerçekleşsin istedim. Baş Belası ile yola çıktık bakalım. Ya o beni büyük adam yapar, ya da hayallerim Baş Belası kadar küçük kalır diye ilerde sahnelenecek yeni oyunlara da yeşil ışık yakalım. Ben yazarlığı kaba tabiri ile müteahhitliğe benzetirim.Bir ev dikersin temelden çatıya.Sonra yönetmen gelir bir iç mimar edasıyla evi şekillendirir.Yaşanacak hale getirir.Bizim şansımız, bu iç mimar Göksel Kortay oldu..Onun oyunculara yaşaması için hazırladığı bu mekanda Sedat Bilenler, Çiğdem Batur ve Arda Esen hakkını vere vere yaşadı ve baş belası ile yaşamaya devam ediyorlar. Provalar süresince Göksel Kortay’ın ağzından çıkan her kelimeyi dikkatlice dinleyip ustaya elimizden geldiğince çıraklık etmeye çalıştık. Onun verdiği tonlamayı rejiyi harfiyen yerine getirirken, içimizdeki heyecana kapılıp cesurca ona fikrimizi de söyledik. Galiba tecrübe ve öğrenme açlığı insanı duayen yapıyor. Her fikrimizi atomun formülü ciddiyetinde dinleyen hoca, aynı zamanda bizim özgürlüğümüzü de sahneye koydu. Hem de Gala’dan çıktıktan sonra ‘Hadi bana eyvallah’ demeden ansızın herhangi bir sahnede oyunu izleyerek varlığını daima hissettirdi. Sıra oynamaya geldi, 17 aralık 2011’de Bakırköy Büyülü Sahnede perde diyen oyuncular, ellerinden geleni sahnede ardlarına koymadılar. Her oyun bir sonrakinin provası gayesiyle sürekli bir şeyler deneyen, uğraşan, çabalayan bu ekip, 73 oyun sonunda ‘ne yapabiliriz’ diye düşünürken seyirci de onlara istedikleri alkışı fazlasıyla verdi. Peki Baş Belası’nda neyi mi anlatıyoruz? Senin pencereden dışarı baktığında sokakta gördüğünden başkasını değil... Hani adamın başına bela olan, sülük gibi yapışan, yakandan düşmeyen, kapıdan kovsan bacadan giren adam var ya, İşte o Hulusi... Zamanı nakite çevirmek için kendine ve eşine vakit ayıramamış bir adam olan Rauf ve onun bu monotonlaşan hayatı içinde kendini esarette hisseden, yalnız karısı Jülide’nin hikâyesi... Bir gün kapıyı açtın, hiç tanımadığın bir adam, çok iyi tanıdığını düşündüğün karınla aynı yatakta uyuyor, bundan daha kötü ne olabilir... Bundan daha kötüsü iş seyahatinde zannettiğin kocanın sizin yatağınızda bir adama sarılmış uyuyor olmasıdır. Kimin elinin kimin cebine girdiğini seyirciden başka kimsenin bilmediği, bileninde gülmekten kimseye söyleyemediği oyun Baş Belası doğada son kahkaha kalana kadar güldürmeye devam edecek... ■

155


KİTAPLIK

Dışa Yolculuk, Virginia Woolf Buket Ketbağa buketbaga@womendergisi.com

V

irginia Woolf’un ilk romanı olma özelliğini taşıyan Dışa Yolculuk (The Voyage Out), yazarın 1908 yılında üzerinde çalışmaya başladığı, 1913’te tamamlayabildiği fakat bu yıllar arasında zaman zaman yaşadığı ruhsal çöküntüler nedeniyle basımı ancak 1915’te gerçekleşebilmiş olan eseridir. Woolf’u Mrs. Dalloway veya Deniz Feneri gibi yazarlığının olgunluk dönemine ait eserleriyle tanımış okurlara yabancı gelecek bir anlatıma sahiptir kitap; çünkü Woolf’un sonraki dönem eserlerinden farklı olarak geleneksel, gerçekçi roman özelliklerini barındıran, okuyucuya sınırları belli bir olay örgüsü sağlayarak klasik anlatıyı temsil eden bir ilk roman vardır elimizde. Henüz kendine özgü anlatım tarzını yakalayamamış Woolf, yine de ilerisi için derinlikli karakterlerin müjdesini vermektedir bu kitabıyla.

Dışa Yolculuk, 24 yaşındaki Rachel Vinrace’ın amcası Ridley Ambrose ve yengesi Helen Ambrose eşliğinde babasına ait Euphrosyne adlı gemiyle çıktığı Güney Amerika yolculuğunu konu alır. Rachel, küçük yaşta annesini kaybetmiş, babası ve halaları tarafından büyütülmüş, içe kapanık, çekingen bir genç kızdır. “Yaşam nedir?” diye sorgulayan Rachel, bu yolculukla beraber kendini keşfedecek, olgunlaşacak ve dış dünyaya, yeni insanlara hayatının kapısını açacak, yaşamla ilgili sorusuna dair kendine has cevaplar bulacaktır. Güney Amerika’nın Atlantik kıyılarındaki Santa Marina adasına üç aylığına demir atan gemi, Rachel’ın orada bambaşka, daha önce içinde hiç bulunmadığı türden bir dünya ve insanlarla buluşmasına önayak olur. Burada aşkı ilk kez keşfetmesine sebep olan, Cambridge’de okumuş genç adam Terrence Hewitt ile tanışır. Beraber vakit geçirdikçe karşılıklı derinleşen duyguları sonucunda nişanlanan bu genç çiftin mutlu hayat yolculuğuna gölge düşürecek olay, nehirde yaptıkları beş günlük gezinti sırasında kaptığı bir mikrop nedeniyle Rachel’ın ağır bir biçimde hastalanması olacaktır. Virginia Woolf’un basımından yıllar sonra acımasızca yargıladığı bu ilk romanına atfettiği bir amaç vardır. Arkadaşı Lytton Strachey’e yazdığı bir mektubunda şu şekilde açıklar bu amacını; “Yaşamın uçsuz bucaksız kargaşasının, mümkün olduğu kadar değişik ve düzensiz bir izlenimini vermek. Ölümün bir ara son verdiği bu kargaşa, bir an duracak, sonra gene sürüp gidecektir.” Dışa Yolculuk, Zeynep Mercan çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından basılmıştır.

156



MÜZİK

DÖRT DÖNEM

b Pınar Aytuna pinaraytuna@womendergisi.com

DÖRT AŞK ŞARKISI

T

akvimler Şubat ayını gösterdiğinde ister inanalım, ister inanmayalım, sevgililer günü gibi bir günü gözardı etmek çok zor. Bu nedenle bu ay sizler için 1980'lerden günümüze kadar dört ayrı döneme damgasını vurmuş, dört şarkıyı listeledik. Bu anlamlı şarkıları, 14 Şubat gecesi sevdiğinize sürpriz yemek hazırlarken fonda çalabilirsiniz. Hayatınızda biri yoksa da bu şarkılarla aşkın nasıl aynı anda hem acı verici hem de mutluluk getiren bir duygu olduğunu düşünebilirsiniz. Her iki tarafında şimdiden Sevgililer Günü Kutlu Olsun!

Phil Collins- Against All Odds (80’ler) İngiliz şarkıcı Phil Collins tarafından sözleri yazılan Against All Odds, 1984 yılında gösterime giren film ile aynı adı taşımaktadır. Şarkı, eski sevgilisine “şimdi gel de gör beni” mesajı veren, tüm tuhaf durumlara rağmen barışmak için çaba göstermeyi ifade eden güçlü bir balat olma özelliği taşıyor. Birçok şarkıcı tarafından yeniden yorumlanan şarkının en dikkat çekicisi 2000 yılında Mariah Carey ve Westlife grubunun düetidir hiç şüphesiz. Film henüz çekim aşamasındayken film müziğine katkıda bulunmaya evet diyen Collins, şarkının ilk adını “How Can You Sit There?- Oraya Nasıl Oturabilirsin?” olarak düşünüyordu. 1981 yılında üzerinde çalıştığı Face Value albümünde yer alacak şarkılardan biri olan Against All Odds, onu terk eden ilk karısı için yazdığı düzinelerce şarkıdan bir tanesiydi. Şarkı sözlerini Phil Collins’in yazdığı, aranjörlüğünü ise tanıdık bir isim olan Arif Mardin’in gerçekleştirdiği şarkı, 1985 yılında En İyi Erkek Vokal Performansı Grammy ödülü kazandı. 80’leri çok hatırlamasam da, Phil Collins’in kadife yumuşaklığındaki sesi aşk şarkısı denildiğinde aklıma gelen ilk sanatçılardan biriydi. Bu nedenle şarkıyı listeme dâhil ettim.

158


Şarkı sözlerinden en can alıcı kısım: How can you just walk away from me (Nasıl benden uzaklaşabilirsin?) When all I can do is watch you leave (Tek yapabildiğim gitmeni izlemek iken) Cos we've shared the laughter and the pain (Çünkü kahkahaları ve acıyı paylaştık) And even shared the tears (Ve gözyaşlarını) You're the only one who really knew me at all (Beni tamamen tanıyan bir tek sen varsın)

Savage Garden- I Knew I Love You (90’lar) Avusturyalı pop ikilisi Savage Garden’ın şarkısı I Knew I Love You, ikinci stüdyo albümleri Affirmation’dan çıkan ikinci single. Billboard Hot 100 listesinde Avustralya’dan yer almış tek şarkı olma özelliğini uzun süre elinde barındıran bu özel şarkı, yerini Gotye’nin Somebody That I Used To Know’una kaptırması henüz geçen sene gerçekleşti. Şarkının 2000 yılında ilk kez kulaklarımıza çınlandığını hesaplarsak, Savage Garden büyük bir başarıya imza atmış gözüküyor. 1999 Ağustos ayında Kevin Bray tarafından yönetilen video klip, New York metrosunda çekildi. Vokalimiz Daren Hayyes, metroda seyahat ederken karşısında oturan sarışın güzeli incelerken şarkısını söylüyor. Karşımızda tanıdık bir yüz var: Ünlü aktris Kristen Dunst. Tüm klip metroda geçerken, bir anda elektriklerin gitmesiyle tüm yolcular el ele tutuşuyorlar. Hayes de elini Dunst’a uzatıyor ve şarkının da adına uygun olarak aslında sevgili olduklarını gösteren bir sahneye geçiş yapıyoruz: “Aslında seninle tanışmadan önce seni sevdiğimi biliyorum.” Paralel evrende Dunst ve Hayes tutkulu bir ilişki yaşarlarken, normal hayatta metroda karşılaşan iki yabancıdan farksızlar. İzlemek isteyenleri böyle ALALIM. Şarkı sözlerinden en can alıcı kısım; I think I've found my best friend (Sanırım en yakın arkadaşımı buldum) I know that it might sound more than a little crazy (Çılgınca gelebilir) But I believe (Ama ben inanıyorum) I knew I loved you before I met you (Seninle tanışmadan seni sevdiğimi biliyorum)

159


Amy Winehouse- Love is A Losing Game (2000’ler) 2006 yılında “Back to Black” albümü için yazılan beşinci şarkı, ayrıca sanatçının hayatını kaybetmeden önce çıkardığı son single. Pinewood stüdyolarında 70.000 sterlin harcanarak video klip çekilmesi planlanan şarkı, Winehouse’un çekim günü stüdyoya gelmemesi sebebiyle bir klibe kavuşamadı. Onun yerine şarkı için sanatçının fotoğrafları ve canlı performanslarından oluşan bir montaj video hazırlandı. Buradan izleyebilirsiniz İZLEYEBİLİRSİNİZ. Albümden en az ilgi gören single olmasına rağmen, şarkının dinledikçe içinize işleyen muhteşem bir tınısı var. Şarkı sözlerinden en can alıcı kısım; Why do I wish I never played (Neden hiç oynamamış olmayı diliyorum?) Oh, what a mess we made (Nasıl bir karışıklığa sebebiyet verdik) And now the final frame (Ve son kare) Love is a losing game(Aşk kaybedilen bir oyun)

Göksel -Yalnız Kuş (Günümüz-2012) Listede Türkçe bir şarkıya yer vermeden olmazdı. 2012 yılına bence damgasını vuran “Bende Bi’ Aşk Var” albümünden “Yalnız Kuş” bu boşluğu dolduran şarkımız. Şarkı aşkta tüm yaşananların bir özeti, bugüne kadar yaşananlardan çıkarılan dersleri anlatıyor bize. Şarkının video klibi Murat Onbul tarafından çekildi. Cihangir semtinde muhteşem manzaraya sahip bir evde ve Karaköy yeraltı geçidinde gerçekleşen klipte eski sevgili kontenjanını Multitap grubundan tanıdığımız Sertaç Özgümüş dolduruyor. Veli Kuzlu’nun görüntü yönetmenliğini üstlendiği klipte Göksel’in kıyafetlerinde modacı Özlem Kaya imzası var. İzlemek isteyenler buradan BUYURUN. Şarkı sözlerinden en can alıcı kısım; Senin gökyüzünde benim yerim yoktu Kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu Senin toprağında benim evim yoktu Kader aynı sondu yazdığı son hikâye buydu Yanlış yerde geziyor bu kuş Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş Beklediğim biri var o sen değilsin yazık ki Bol AŞK’lı günler.

160


Şu b at Ş ar k ılar ı

Özlem Subaşı

♥ Tony Braxton - Unbreak my heart ♥ Beyonce/ Jay z - Bonnie and clyde ♥ Black - Wonderful life ♥ Blue - Breath easy ♥ Bryan Adams - Please forgive me ♥ Buika - No habra nadie en el mundo ♥ Coldplay - Fix you ♥ Craig David - Rise and fall ♥ Earth,wind,fire - Fantasy ♥ Eric Clapton - Wonderfull night

Playlist’in tamamını Youtube’dan dinleyebilirsiniz.


MÜZİK

POR

TAJ

Ayşe Saran 162

Bahar Öntürk baharonturk@womendergisi.com


A

yse Saran İstanbul doğumlu. Daha önce rock-alternatif gruplarla çalıştı. Pek de uzun sayılmayan bu dönemden sonra, kendi albümü için çalışmalara başladı.Özhan Deneç'in müzik prodüktörlügünü yaptigi albüm "Rüyadan Kaçış", 2007 yılında kaydedildi. Albümde 11 parça bulunmakta... Şarkı sözlerinin büyük bir kısmı Ayşe Saran ve Özhan Deneç tarafından beraber yazıldı, bir diğer kısmı ise Ayşe Saran tarafından yazılmıştır. Albümde: - Özhan Deneç-Elektro Gitar/synth - Cem Özkan-/Bas Gitar - Okay Aynur/davul çalmıştır. Ayşe Saran aynı zamanda pek çok jingle'a vokal yapmıştır, halen daha jingle çalışmaları devam etmektedir. Bunun yanı sırada, radyo ve tv reklamları için seslendirmenlik yapmaktadır. Bizler Ayşe Saran'ı Doğa İçin Çal ve Van İçin Rock ile daha iyi tanıdık. ve kendisine şu soruları yönelttik: WoMEN: Müzik dışında tutkularınız var mı? Ayşe Saran: Yazmak. Kendimce bir uslubum var, biraz konuşma diliyle yazıyorum ama gerçekten yazarken çok daha özgür hissediyorum. Şu anda da hali hazırda 46 dergisinde yazıyorum. WoMEN: Yeni albüm çalışmaları nasıl gitti? Bizi nasıl bir albüm bekliyor? AS: Yeni albüm kayıtları hala devam ediyor, gitar kayıtlarına başlıyoruz önümüzdeki hafta. Valla bir önceki albümden; gerek şarkıların trafikleri, gerek sözsel manada daha farklı bir albüm oluyor. Rüyadan Kaçış albümü üzerinden neredeyse 8-9 yıl geçti ve o arada yaşananlar şimdiki şarkılara da his anlamında yön verdi. Dürüst olmam gerekirse, çok mutlu bir albüm değil . Ama yine dürüst olmam gerekirse güzel bir albüm oluyor. WoMEN: Doğa İçin Çal ve Van İçin Rock sizin de içinde bulunduğunuz mükemmel projelerdi. Yakın zamanda katılacağınız bir proje var mı? AS: Evet var ama şu anda söyleyemem. WoMEN: En büyük korkunuz nedir? AS: Sevdiğim birini kaybetmek. Tek ve en büyük korkum... Ölüm konusunu kafasında çözebilen, normalleştirebilen herkese büyük saygı duyuyorum. Bende kilitli o mevzu.

163


WoMEN: Sizin de bir bloğunuz var. Bir blogger olmak size neyi ifade ediyor? AS: Blogger demeyelim bana istersen. Dediğim gibi yazı yazmayı çok seviyorum ama niyeyse blog çevresi bana hep bir soğuk geliyor, uzaklaşıyorum. WoMEN: Fırsatınız olursa kiminle ortak iş yapmak istersiniz? AS: Katatonia ile bir düet, Skrillex ile bir albüm şu anki hedeflerim arasında. WoMEN: Kendi sesinizi ya da tarzını kime yakın görüyorsunuz? AS: Kimseye. İlham aldığım yabancı gruplar; Katatonia, Anathema, Rammstein. WoMEN: Aşk size neyi çağrıştırır ya da ne hissettirir. Korku, nefret, sevgi vs. ? AS: Bence ‘aşktan’ öte bir duygu yok. Bu kadar yoğun, insanın kimyasını bir anda alt üst edebilen. Aşk, yaşamaktır. Aşksız yaşayana da aşk olsundur. WoMEN: Ekibinizden ve konser programınızdan da bahsederseniz seviniriz. AS: Bu ara albüm dolayısıyla aslında çok uzun zamandır gitmek istediğimiz İzmir ve Ankara konser planımızı biraz ileri tarihe attık. Çünkü kayıtlar çok yoğun geçiyor. 23 Ocak 2013 Çarşamba İstanbul Mojo’da çalıyoruz. Sahneyi özledik, bir de basçımız Can Yücel Korkut askerdeydi, o geliyor konserden 2 gün önce. Apar topar prova yapıp kendimizi sahneye atacağız. Mutlaka bekleriz, duygu yüklü bir konser olacak. ■

164


1. Ekipte görmeyi en çok sevdiğin isim? Ekibi görmek komple zaten çok sevdiğim bir eylem. Samimi olarak söylüyorum bir ayrım yapmam. 2. En sevdiğin film/kitap? Elif ŞafakAşk / Legends of 1900 3. Müzik deyince aklına gelen ilk isim? Pink Floyd 4. İstanbul’da seni en çok mutlu eden yer? Öyle bir yer yok, İstanbul’da mutluluk zor. 5. Ruj sürecek olsan seçeceğin ilk renk ne olurdu? ‘Çoook hafif bir kırmızılık versin yeter’ diyebileceğim bir renk 6. Blogspot mu, tumblr mı? Al birini, vur ötekine 7. Güneşli bir hava mı, yağmurlu mu? Yağmurlu bir hava ;) 8. Tatil yapacak olsan ilk nereye gidersin? İtalya- Ana Capri 9. Adrenalin tutkunu musun? Hiç değilimdir. 10. Apartman dairesi mi, müstakil ev mi? Müstakil ev 11. Hayalini kurduğun bi şey? Avrupa turnesi! Tüm Avrupa’daki metal ve rock festivallerinde çıkmak. 12. En sevdiğin kıyafetin? Henüz daha bir kere bile üstüme giyemediğim özel tasarım beyaz şile bezinden bir elbise.

165


DVD Keyfi MOD: ACTION LAZIM!

Y. Yağmur Malkoç yamiyagmurmalkoc@womendergisi.com

D

uyamadık ? Biri action mı dedi? Tam yerine geldiniz! Sizin için elimizde mükemmel iki film var. Filmlerin ismi aynı. Çünkü seri halinde çekilen filmlerden. Ne mi? ‘ Iron Man ‘. Biz WoMEN Dergisi olarak bu filmin ve karakterlerin sıkı takipçisiyiz. Iron Man, namı diğer ‘Tony Stark’ filmin süper kahramanı. Yapım şirketi Marvel Comics’in aynı ismi taşıyan çizgi romanının beyaz perdeye uyarlanmış hali, Iron Man. Serinin ilk filmi 2008 yılında, ikinci film ise 2010 yılında çekildi. Iron Man: Ülkesi için teknoloji harikası silah ve füzeler üreten Stark Industries ’in kurucu yöneticisi olan Tony Stark, geliştirdiği yüksek teknolojik buluşlarla dünya çapında çok önemli konuma ulaşmış bir silah sanayicisi ve mucitidir. Boş zamanlarında ise birbirinden güzel kadın hayranlarını ihmal etmez. Yeni geliştirdiği Jericho füzelerin test edildiği bir tatbikat/gösterinin ardından konvoyunun saldırıya uğraması ve bir terörist grubun eline esir düşmesiyle birlikte Tony ’nin “tatlı hayatı” bir anda kabusa döner. Iron Man 2 : Milyarder mucit Tony Stark ’ın zırhlı Süper Kahraman Iron Man olduğu tüm dünya tarafından bilinmektedir. Teknolojisini orduyla paylaşması için hükümetten, basından ve halktan baskı gören Tony, bilginin yanlış ellere geçmesinden korktuğu için Iron Man zırhının sırrını açıklamak istemez. Tony, yanında Pepper Potts ve James Rhodes ile birlikte yeni ittifaklar kurar ve büyük güçlerle yüzleşir.

166


The Avengers: Iron Man ve Iron Man 2 filmleri yaklaşık 2 yıl arayla çekildi. Bu süre içerisinde serinin üçüncüsünü bekliyorduk ki, Marvel şirketi bünyesinde bulunan Iron Man, Thor, Hulk, Captain America, Hawkeye, Natasha Romanoff gibi karekterlerin bir araya geldiği bir yapıtla karşımıza çıktı. “The Avengers” yani “Yenilmezler”. 2012 yılında vizyona giren film, 1963 yılında karşımıza çıkan ve yine aynı adı taşıyan çizgi romandan esinlenilerek uyarlanmış. Beklenmedik bir düşman, yani Loki – Thor ‘un üvey kardeşi - su yüzüne çıkıp dünyanın güvenliğini tehdit etmeye başlıyor. S.H.I.E.L.D. adıyla bilinen uluslararası barışı koruma teşkilâtının yöneticisi olan Nick Fury, dünyayı böylesi bir felâketten kurtarmak için bir takıma ihtiyacı olduğunu anlıyor. Takıma adam seçmek için dünyanın dört bir yanını gezmeye başlıyor.

Iron Man 3 ‘ün 2013 Nisan ayında vizyona girmesi planlanıyor. Fragmandan anladığımız kadarıyla Tony Stark ‘ın başı büyük dertte. Yeni bir düşman çıkıyor Stark ‘ın karşısına. Ve bu sefer Iron Man gerçekten zorlanacağa benziyor. Ve siz Iron Man severlere süper bir haberimiz var ! Henüz Iron Man 3 bile çıkmamışken yaptığımız araştırmalara göre 2015 yılında Iron Man 4, 2014 yılında ise Avengers 2 bizlerle olacak. İyi seyirler. ■

167


ŞEHİRDE NELER OLUYOR? İstanbul MODERNLİK? FRANSA VE TÜRKİYE'DEN MANZARALAR İstanbul Modern'de 16 Mayıs'a kadar devam edecek olan sergi, modernleşmenin günümüz sanatına / sanat anlayışına etkilerini inceliyor. Sergide çok sayıda yerli / yabancı sanatçıların modernlik projeleriyle hesaplaşmaları ve hala gündemde olan, tartışılan modernlik olgusu ele alınıyor. Sergideki çalışmalar, modern hayatın dinamiklerine odaklanıyor. SLASH ft. Myles Kennedy and The Conspirators Efsanevi grup Guns 'N Roses'ın bir o kadar efsanevi gitaristi Slash, 2 Şubat'ta yeni turnesi kapsamında Küçükçiftlik Park'ın sahnesinde olacak. Mayıs 2012'de yayınlanan albümü 'Apocalyptic Love'ı ve unutulmaz şarkılarını bir de canlı canlı dinlemek isteyenlere. CARMINHO Portekizli genç ses Carminho, geleneksel fado müziğini Brezilya müziği, caz, pop ve rock öğeleriyle birleştirmesiyle öne çıkıyor. Geleneksel müziğin Lucília do Carmo, Fernando Maurício ve Amália Rodrigues gibi ustalarından ilham aldığı kadar Queen ve The Beatles'la büyümüş bir isim söz konusu. Alternatif bir sese, müziğe şans tanımak için en uygun fırsat. 22 Şubat'ta İş Sanat'ta. DUVAR RESMİNDEN KORKUYORLAR Salt Galeri'de 21 Nisan'a kadar devam edecek bu sergi, 12 Eylül öncesi ön planda olan sanatçıların ve sanata verilen değerin 12 Eylül sonrasında silikleştiği gerçeğinden hareketle 1976 - 1980 aralığında sanatçıların yerini belgeliyor. Pazarlama amaçlı sanat kalıbından kurtulup nelerin canlandırılabileceğine, nelere yeniden hayat verilebileceğine bakmayı amaçlıyor. PENTAGRAM 25 yıldır sahnede olan Pentagram, 17 Şubat'ta Bostancı Gösteri Merkezi'nin sahnesinde olacak. Yeni vokalisti Gökalp Ergen ile birlikte, MMXII albümü sonrası ilk kez

168


BABYLON ETKİNLİKLERİ Bob Marley Celebration (1 Şubat): Yıllar boyunca büyük kitleleri peşinden sürüklemiş, özgürlüğe, sevgiliye ve hayata olan tutkuyu hayran kaldığımız sözlerle ifade eden efsanevi Bob Marley, 68. doğum yıldönümünde Babylon’da bir kez daha anılıyor. Yellowcard (6-7 Şubat): Pop punk ve alternatif rock sahnesinin 10 yılı aşkın süredir popüler isimlerinden olan, Florida çıkışlı Yellowcard Türkiye'de ilk kez ve üst üste iki gece sahnede olacak. Paul Banks (13 - 14 Şubat): Interpol grubunun solisti, grubuyla kaydettiği albümler haricinde devam ettirdiği solo projesinin kapsamında Türkiye'de ilk kez ve üst üste iki gece sahnede yer alacak isimlerden. Legowelt (23 Şubat): Hollandalı electroclash prodüktörü Danny "Legowelt" Wolfers, 70'ler Avrupa korku film müziklerinin ürkütücü tonlarını, techno ve house altyapılarla örerek, Avrupa dans pistlerinin aranan müzisyenlerinden biri olmayı başarmış. Bağımsız Müzik platformu Partapart'ın konuğu olarak sahnede olacak. SALON IKSV ETKİNLİKLERİ Nekropsi (2 Şubat): 1995'ten bugüne yurtiçi ve yurtdışındaki performanslarıyla İstanbul alternatif müzik sahnesinin kült gruplarından biri olarak yerini alan Nekropsi, Salon IKSV sahnesinde olacak. We Have Band (8 Şubat): Eğlence için bir araya gelip kendilerini profesyonelce müzik yaparken bulan İngiliz elektronik, disco - rock grubu geliyor. Brazzaville (9 Şubat): İstanbul'dan bir türlü kopamayan Amerikalı indie pop grubu sahnede. Özetle maceraları şöyle; 2005'te 12. İstanbul Caz Festivali'nde sahne aldılar. Sonrasında İstanbul'dan kopamadılar ve burada birçok konsere imza attılar. Brazzaville In Istanbul adlı albümü 2009'da Doublemoon etiketiyle yayımlandı. Happy Happy Together (11 - 18 Şubat): İlişki olgusunu sorgulayan bir dans performansı. "Kurulan her ilişki bir şekilde bitiyorsa neden onları sürdürürüz? " ve "İnsan, nasıl ayrılır?" sorularının cevabını, Wong Kar Wai'nin Happy Together (1997) filmindeki iki aşığın izleğinde arıyor. "Birbirlerine kulaklarından bağlanmış iki adam, yeniden yalnız olmaya çalışıyorlar…" Garanti Caz Yeşili: Mostly Other People Do The Killing (16 Şubat): Daha çok uluslararası festivallerde sahne alan ve eleştirmenlerin olumlu yorumladığı Amerikalı caz dörtlüsü Mostly Other People Do The Killing, gösterişli ve hareketli caz melodileriyle sahnede olacak.

169


Yeşim Özbirinci yesimozbirinci@womendergisi.com

J

TA R O P RÖ

Zeynep Turan "Astroloji bir inanç değil, ilgi alanıdır."

Twitter'ın sıkı takip edilen burç yorumcusu Zeynep Turan nam-ı diğer Gülyanaklı twitburç WoMEN Dergisi’nin sorularını yanıtlamak için kapılarını bizlere açtı. Kendisi çok sıcak bir insan olan Sevgili Zeynep Turan ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

170


WoMEN: Burç yorumcusu olarak twitterda herkes sizi tanıyor ama kendi kelimlerinizle Zeynep Turan kimdir? Zeynep Turan: Bence, Zeynep Turan diye bir şey kalmadı artık. Zeynep kaldı, çünkü twitterdan "Bizim Zeynep yazmış." diyorlar. Derdimiz zaten o. Ekranlarda da bizim Zeynep olmaya çalışıyorum. Belki çok kullanılan gündelik bir isim ama ben herkesin evine, gazetesine, dergisine sosyal medya ile ulaşmaya çalışıyorum. Kendime has bir kalemim var. İşimi içselleştirdim tabi. İçimden geliyor, birisi için olmuyorum böyle. İçimden gelen şeyleri yapıyorum. Zorluğu ile özellikle şu dönem çok uğraşıyorum ama içselleştirdiğim şeyi kaleme almak çok keyifli. WoMEN: Twitter profilinizde "Yaşam koçu, ilişki danışmanı, psikolog, astrolog " yazıyor. Hangisi asıl mesleğiniz ya da şöyle sorayım aldığınız eğitim nedir? ZT: Psikoloji mezunuyum ama mezun olduktan hemen sonra o işi yapamayacağımı fark ettim. Çünkü konuşan tarafım. Konuşamayan dinleyen taraf değilim. Analiz eden tarafım. Belki sosyolog olsaydım daha başarılı olurdum da. Velhasıl, o işi yapamayacağımı anladığımda hobim daha ağır bastı. WoMEN: Astrolog olma hikayeniz nedir? Neden bunu seçtiniz? ZT: Benim çocuk olduğum yıllarda bizim evimize çok gazete, kitap ve dergi girerdi. 80 doğumluyum. Gazete ve dergilerde çeviri astroloji yazıları vardı. Türkiye'de yoktu o yıllarda. Özellikle 89 ile 90'da çok yazan yoktu. Meraklıydım. Hoşuma gidiyordu. Keyif alıyordum. Düşündürüyordu beni. Unutmuyordum. Aklımda kalan her şeyi yıllarca kafamda taşıyabiliyorum. Öyle bir özelliğe sahibim. Her şeyi merak ediyorum. Zaten astrolojide giyimi de yorumlayabiliyoruz, stili de yorumlayabiliyoruz, beslenmeyi de yorumluyoruz. İsim analizi de yapıyoruz. İlişki danışmanlığı da yapıyoruz. Tamam, eğitimim var ama astroloji ile uğraşan bu işi yapan bütün meslektaşlarımın böyle araştırmaları vardır. Astroloji çok dallıdır çünkü insanı yorumluyorsunuz. İnsana dair her şey ve gezegen açılarının insanlar üzerindeki etkilerini, hayatın ne yönde etkin olacağını yorumluyorsunuz. Yorumlarken de çok şey bilmeniz ve araştırmanız gerekiyor. Evet, biraz hiperaktifim; konuşabildiğim kadar yazsam zaten benle baş edemezlerdi. WoMEN: Zodiac burçları dışında çin burçları gibi diğer burçlar hakkında ne düşünüyorsunuz? ZT: Yorumlamıyorum, çünkü ben herkesin bir iş yapması gerektiğini düşünüyorum. Ben batı takvimi ile ilgili yorumlar yapıyorum. Yani koçla başlar, mevsimsel açıdan bakar olaya. Ben onu yorumluyorum. Mayaları da, çıkan analistlerin hepsini, psikiyatırları ya da şu dönem çıkan fütüstristlerden tutun da birçok mesleğe kadar araştırıyorum ama gelin görün ki ben bir kişinin bir işte başarılı olması taraftarıyım. O yüzden de doğum haritası üzerinden ilişki danışmanlığı yapabiliyorum, ama ben ihtiyaç duyarsam. Kişi "İlişki danışmanlığından faydanlanmak istiyorum, hadi bakalım Zeynep, çok param var, ilişkimi topla." dediğinde değil. Tarihte, Osmanlı'da astrologlar başını çok derde sokmuş. Hem çok faydalı olmuş hem de başını çok derde sokmuş. Bir astrologun adeletli olması gerekir.

171


WoMEN: Yorumları yazarken burçların karakterlerini hesaba katarak mı yazıyorsunuz? Örneğin, aslan burçları övülmeyi seviyor olduğundan yazıyı onu tatmin edecek şekilde düzenliyor musunuz? ZT: Hayır, biliyorsunuz piyasada yazan birçok kişi var. Pohpohlayıp daha çok retweet alabilirim. Gerçek, yaşayan 300 bin takipçimi bir milyon da yapabilirim ama ben olması gereken, demin konuştuğumuz gibi adeletli tarafından gitmek istiyorum. Gökyüzünde bir konum varsa bir tweet atıyorum. Ondan sonra o burcun o açıyla çok ilişkilendirilecek bir yorum varsa, habercisiyse onu kaleme alıyorum. Yoksa her daim yazalım çizelim yok. Mutlaka sosyal medyada paylaşılan şarkıdan da, atılına tweetten de haberim var. Heleki twitterda tamamen çok seçerek, çok titiz davranarak ileti giriyorum. Bugünlerde biraz pişmanım da. Belki çok daha sıradan davransam belki çok daha farklı bir yere gelirdim. Ama mutlaka bunun da ödülünü alacağım. Klişe bütün bilgileri kırmak için dört yıl önce twitburçta yazmaya başladım. Aslan burcunun övülmesi aslan yelelerinden gelmiyor. Onu anlatmak istiyorum aslında. WoMEN: Mesleğinizle ilgili şaşırtıcı bir hikayeniz var mı? ZT: Bu benim ikinci mesleğim değil, ilk mesleğim. Bilirsiniz ki herkesin bu ikinci mesleğidir, ama Türkiye'de tek benim ilk mesleğim. Bence bu şaşırtıcı bir hikayedir. Çocuktum, büyüdüm ve insanlar daha kurumsal çatıların altına girmek isterken ben evin cadı kızı kendi yolunda gitmeye karar verdim. Çok zordu. Çok mücadele ettim. Büyüğümle küçüğümle, inananla inanamayanla, sevdiklerimle sevmediklerimle... Ben bu kadar zorlandıysam, kim bilir bunu on yıl önce yapanlar kendilerini nasıl ifade ettiler çok merak ediyorum. Çünkü çok zor ve on yıl öncesini düşünemiyorum. 20 yıl öncesini hiç düşünemiyorum. Ben 8 yıldır profesyonel anlamda danışmanlık yaparak hayatımı idame ettiriyorum. Fakat 20 yıl önce bu işi yapanlar ne yapıyorlardı diye düşünüyorum. Sosyal medya buna çok destek oldu. Türkiye'nin sosyal medyada astrolog yorumu yapan ilklerindenim belki de. İlk astrologu değilim.

172


WoMEN: Burçlara inanıp inanmamak nedir? Doğru bir kavram mı inanç kelimesi? Gerçekleşme desteğini nereden alıyor, doğru yorumlandığında o yorum kesin midir? ya da kişiye özel yorumlandığında gerçekliği artar mı diyor? ZT: Bilime inanmamak diye bir şey yok. Güneş'in doğmayacağına inanıp inanmaz mısınız? İnanç elle tutulmaz. Çok enteresandır, somut tuttuğumuz şeyler ihtiyacımız vardır. Soyut olan şeyler de fikirdir. Bunun içine en çok din düşmüştür. O yüzden de ben bunu inanç mevzusu olarak görmüyorum. Bir ilgi alanı olarak görüyorum. Kişiye özel yorumlandığında tabi ki de yüzde yüz artıyor. Burcun üzerinden konuşmak yüzde on bilgidir. Ben size burcunuzu hiç sormam. Sormayı çok sevmem açıkçası ve sormamak için de kendimi çok frenlerim. Çünkü bu yüzde on bilgidir. Yüzde yüz bilgi doğum anında gezegenlerin sizin o yılda nerede ve nasıl durduğu ve hangi gezegenlerle açı yaptığıdır. Biz, o matematik hesaplamayı çıkarmadan yani horoskopu çıkarmadan yükseleninizi, ay burcunuzu ve diğer sekiz gezegenin konumunu bulmadan yoruma dökemeyiz. Dolaysıyla siz dünyada yedi milyar insan bir başaksınız, yengeçsiniz ya da yaysınız. WoMEN: Astrolojinin bilim ile birleştiği noktada burası mı oluyor? ZT: Tabi, astronomi ve astrolojinin yollarını çok önceden ayırmışlar. Fakat insanlık tarihi önce Güneş sistemi ile değil Ay sistemi ile yolunu bulmuş. Baktığınız zaman biz bile engin bilgilere daha sahip değiliz, hele ki tarihtekiler kısıtlı teknoloji ile çok daha araştırmışlar. Biz şu an teknolojide veriler üzerinden konuşuyoruz. Astroloji her konuda her şeyi bilmek gerektiriyor. Siyasetten sanata... İnsanı insan yapan her şeyi bilmek lazım. Biraz beyninizin her iki tarafını da kullanmanız gerekiyor. Tabii bu, aynı zamanda matematik. Zaten matematik her şeydir. WoMEN: Twitterda burç yorumcuları çok fazla arttı son zamanlarda. Özellikle rumuz kullanarak yapanlar. Bu kişiler hakkında ne düşünüyorsunuz? ZT: İsmiyle öne çıkma taraftarı olan bir insan değilim. Ben burç yazıyorum. Twitterda ne yapacağım? Burç yazacağım. Kısa bir isim istiyorduk. Tamam, o zaman twitburç olsun dedik. Çok güzeldi. O amblemden feyiz aldık. Sonrasında birçok şey var. Herkes yazıyor. Güzel de oldu aslında. Herkes kim kimin ne düşündüğünden, birbirinin ne yaptığından haberdar ama zaten teknolojinin çok hızlı ilerleyeceği yıllardayız ta ki 2014'e kadar. 2014'e kadar bu bilginin çoğu kişiye zararı da faydası da olacak. Temeli sağlam olmayan bir yere çok yük yükleyemezsiniz. Şimdi ise yüklenme zamanı. O yüzden de bazı beyinler, bazı psikolojiler, bazı sistemler çökecek. Twitterda burç yorumu yapanları, hepsini çok seviyorum. Çünkü astrolojiyi destekliyorlar. Küfretmeseler çok iyi olur. Başka bir şey yok. WoMEN: Twitterda burç yorumlarınız çok ilgi görüyor. Bunun dışında yaşam koçu ve ilişki danışmanı gibi kimlikleriniz de var. Twitter sizi ve işinizi nasıl etkiledi? ZT: Twitterdan önce benim canlı yayın hayatım da vardı. Sosyal medyanın herkesin hayatına artıları oldu ama şu anlamda ne kadar artısı var tartışılır. Şu ana kadar iyiydik. Şu an itibaren tartışacak noktaya geldik. Çünkü bardak doldu artık, ne tarafa taşarar bilmiyorum. Bu, birçok çalışan için geçerli. Dolaysıyla ben de merakla nereye doğru gideceğini bekliyorum. Sosyal medyanın özellikle twitburcun bana asla faydası olmadığını söylemem imkansız. Burası benim için, kendimi ifade ettiğim bir yer. Bir çevre edineyim, arkadaşlarım olsun diye değil. Twitter bana şunu kattı. Kendi kalemim var. Zeynep'i ifade edebildim. Kişisel çok açıklama yapmamaya çalışıyorum. Kurumsal tutuyorum. İnsanın kalemidir kalbi. O yüzden ben kalbimi yansıttığımı düşünüyorum. Benim içindi orası. Kendim de kurumsal dururum. Orada "Seni çok seviyorum canım arkadaşım." diyecek bir tip değilim. Sevgimi böyle ifade etmedim. Bu şekilde çıkmadı. Geçmişe baktığımızda böyle değildi, şimdi de değil, ileri de de böyle olmayacak. Telefonla bile çok sohbet etmeyen biri olduğum için belki de sosyal medyayı yapımdan dolayı bu şekilde kullanıyorum. Bu bir strateji değildir.

173


WoMEN: Twitterda yorumlarınıza insanların tepkileri nasıl oluyor genelde? ZT: Eskiden çok kızarlardı. Şimdi, twitter ailesi twitter kullanmayı öğrendi. Twitter ailesi diyorum çünkü kişi yeri geliyor en yakınından çok orayla vakit geçiriyor. Birbirimizi tanıdık bence. Kim kime neye hareket ettiğini biliyor. Türkiye'nin twitterı keşfettiği tarihte çok sorunlar yaşıyordum. Çok böyle bilen bilmeyen konuşuyordu. Hani derler ya "Herkes evinin önünü temiz tutuyor." diye. Şimdi herkes birbirine çok daha doğru davarnıyor. WoMEN: Kuantum fiziği hakkında bilginiz var mı? Sonuçta astroloji gezegenlerin ve yıldızların yörüngeleriyle değişimleriyle alakalı herhangi bir nokta da kesişiyor mu bu iki bilim parçası? ZT: Bütün kuantımcılar doğum haritası çıkarmayı biliyor. Kuantumla ilgilenen herkes astroloji haritası çıkartabiliyor. Horoskop yorumunu en az benim kadar biliyor. Astrologların hepsi de kuantum fiziğiyle ilgileniyor. Şu an fütürüstlerin bize bulmaya çalıştığı şeylerden biri de ileriki meslekler. Farkındaysanız mistizmi destekliyor. Mistizme dair birçok meslek çıkıyor. Çünkü globalleşen markalar var. Tekonoloji başka bir boyuta çıkıyor. Mistizme daha çok yatırım yapılacak. Üst düzey yöneticilerin bir anda çok başarılı konumlarından istifa edip bu sektöre de atlamaması an meselesi. ■

174


ASTROLOJİ

KOVA 21 Ocak - 18 Şubat

Justin Timberlake 31 Ocak 1981

Olumlu Yönleri: Hümanist. Bağımsız. Dost. Mucit. Orijinalist. Reformist. Sadık. Vefalı. İdealist. Entelektüel. Yeniliğe meraklı. Değişikliği sever. Geçmişe bağlı. Olumsuz Yönleri: Umulmadık gariplikler. isyankarlık. Muhalif. Sabit fikirli. Gelenekleri zorlayıcı. Çılgın, tartışmaya meraklı. Dikkati çekmek ister. Çılgın. Kendini beğenmiş.

KAYNAK : www.astroloji.org

Çağla Şikel Candan Erçetin 2 Ocak 1979 10 Şubat 1963

Yönetici Gezegeni: Uranüs Element: Hava Nitelik: Sabit Uğurlu Sayıları: 1,7 Gün: Çarşamba Uğurlu Taşı: Ametist Renk: Elektrik mavisi Tarot kartı: Yıldız Hayvan: Büyük kuşlar Bitki: Meyve ağaçları ve orkide Kıymetli Taş: Cam, kalkedon Kıymetli Maden: Uranyum

175


KOÇ ( 21 Mart - 20 Nisan )

Vay canına! Yıldızlar, çok nadir olmakla birlikte gerçekten emin oldukları şeyler fısıldıyorlar koç. Lütfen dikkatli dinle. Bu ay bir tanıdık, akraba ya da arkadaş sana gerçekten ciddi bir meseleden bahsedecek. Bu öyle bir şey ki o kişi için önemli olmakla birlikte, çevresindekileri bile etkiliyor. Sen bile bu olaydan etkilenebilecek bir pozisyondasın. Bu derin konuşmanın ardından ona karşı olan bağlılığın da bir kat artacak. Bu her neyse koç, onu paylaşmak, o konuda konuşmak, bu meseleyi kafanda evirip çevirip halletmek, sindirmek isteyeceksin. İlginç bir deneyim olacağı kesin gibi görünüyor. İyi şanslar. İKİZLER ( 22 Mayıs - 21 Haziran )

Yo-ğun-luk bu ay kilit kelime senin için ikizler. İşse iş, arkadaşsa arkadaş, yapılması gerekli lüzumsuz işlerse gırla. Bu soğuklarda habire dolanacaksın, atkıydı bereydi sıkı giyin. Evdeysen de zihnin çok dolanacak, o zihni korumak için artık bol bol ceviz mi yersin, vitamin mi yutarsın, önlemini al. “Bu kadar yoruldum mükafatı yok mu?” diye soruyorsan, onu da söyleyelim: Bir miktar daha devam edecek bu tempo ve ardından seni çiçek kokulu tarlalar bekliyor. Belki de ufak bir kaçamaklı tatil iyi olmaz mıydı?

ASLAN ( 23 Temmuz - 23 Ağustos )

Aslan. O gür saçlarını savurmanın vakti geldi. Güneş tekrar tekrar senin için doğacak bu ay. Binalar arasından üzerine yansıyan güneş ışınlarıyla karşılaşırsan eğer birkaç saniyeliğine dur ve kafanı ışığa yönelt, tümünü içine çek. Doğa ile ilişkinin çok yoğun olduğu bir aydasın, seyahat fırsatları söz konusu olabilir. Özel hayatında kendini sınırlandırma. Sakın yapma bunu. Çocukluğundan beri biliyorsun ki karşına çıkan her şey, senin sınırlarınla daraldı ve senin şans verdiğin ihtimallerle genişledi. Bu ay sana sunulduğu gibi çiçekler açmak istiyorsan bunu aklından çıkarma.

176

BOĞA ( 21 Nisan - 21 Mayıs )

Boğa, yine sıkıntın kırmızılarla bu ay. Aşk meşk ilişkileri bir zamandır iyiydi, en azından kafana takmıyordun. Kendine dönmüş ve zen olma yollarında iç sesinin sana fısıldadıklarına yönelmiştin. Ama ne olduysa yine kayıyor aklın başka yerlere bu ay. Neden boğa? Kendi kendine kat ettiğin yol gayet güzel ilerliyordu halbuki. Sen bile yüzündeki parlamayı fark etmiştin, hatta ‘haketmiştin’. Bize sorarsan gezegenler kendine ayırdığın vaktin sana iyi geldiğinden yana. Sen geliştikçe, ruhen mesafe aldıkça, çekeceğin ihtimaller daha sağlıklı ilişkiler getirecek önüne. Güven bize.

YENGEÇ ( 22 Haziran - 22 Temmuz )

Gel bakalım yengeç, gel otur şöyle. Farkındayımz son zamanlarda aklına takılan bir konu var. Ve işin içinden çıkmak seni zorluyor. Hatta sabah keyifsiz uyandığın günlerde bu konuyu rüyalarında görme ihtimalin olduğu bile düşünülebilir. Ama bu ay bu konuda sana yardımcı olabilecek birini fark edeceksin ve biz sana onu dinlemeni tavsiye ediyoruz. Bu önce bir nasihat gibi klişe görünebilir gözüne ama dikkatli dinlediğinde aslında ne kadar da konunun derinlerine uzanan öneriler içerdiğini fark edeceksin. Bu ay aç kulaklarını yengeç, ve şansını fikirlerinle birleştir.

BAŞAK ( 24 Ağustos - 23 Eylül )

Dur bakalım başak insanı. Bir anda bozguna uğramış bir halin var. Geçen ayda yaşadığın her neyse, kendini sürüye sürüye düşünce kalıntıları olarak taşınmış yeni aya da. Ama şimdi tahmin etmeyeceğin bir şey duyacaksın bizden. O olay olumlu neticelenecek. Ne o? İnandıramadık mı? Yıldızlar olumlu gelişmeler için sıralanmışlar işte, tam senin için, tam bu ayda. Evrenin gönderdiği mesajları okumadan silmek faydasız bir alışkanlık bizce. Ayrıca bir haber daha; aleyhinde konuştuğunu düşündüğün birinin topluluk içinde seni müdafaa ettiğini göreceksin bu ay. Bakalım o zaman seni şaşırtabilecek miyiz?


TERAZİ ( 24 Eylül - 23 Ekim )

Terazi durur musun? Lütfen düşünmeyi keser misin? Buddha’nın bir sözü vardır: “Bazen boş bir sazanlık gibi olmak gerekir." Çünkü düşünceler insanı kemiren birer hayvan gibi insana rahat vermez. Düşüncelerden arındığında insan huzur o zihinde yer bulur. Bu felsefe kesinlikle bu aya en yakışanı senin için. Gereksiz kuruntular ve yersiz şüphelerle kafanı alt üst ediyorsun. Bu gereksiz evhamlı tavırdan kurtar kendini, çünkü gezegenler önünde bir mutluluk kapısı olduğundan bahsediyor. İçeri adım atabilmek için önce kapıyı görebilmelisin. Tabi önce kafanda rahata ererek. YAY ( 23 Kasım - 22 Aralık )

Çekingenlik sana kimden geçmiş olabilir acaba yay? Sırf bu huyun yüzünden ne barışmaların hızlı olabiliyor ne kavgaların dertsiz. Yine böyle bir durumda buldun kendini ve ikinizin çekingenliği yüzünden uzayan bir tartışmanın ortasındasın işte. Yapma şunu. Hanginiz daha önce alçakgönüllü davranırsa o kazanacak nerdeyse. Bir de utanmadan bir yarışa dönüştürmüşsünüz durumu. Şunu unutma, ilişkilerde kazanan da kaybeden de ilişkinin kendisidir. Sen, ben, o ya da çevrede fikirlerini etkilediğini düşündüğün her kim varsa, unut. Ve cesur ol. Bu senin en büyük özelliğin.

KOVA ( 21 Ocak - 18 Şubat )

Sevgili kova yine romantizm dalgalarına kapılmışsın. Buradan görünen o ki hisli bir hafta seni bekliyor. Bu aralar hissi yönden samimiyetle önemsediğin ve bağlı olduğun birinin her hareketi ve her sözü senin için bir mutluluk kaynağı olacak. Aslında galiba bu insan seni hayatında uzun süredir varlığını sürdürüyor ve paylaştıklarınızın haddi hesabı yok. Bu ay gözlerinden kalpler çıkacak kova, bize kalırsa kendini suyun akışına bırak ve dalgaların üzerinden yumuşacık ve narin hareketlerle geçmesine izin ver. Bu kalbini adeta tazeleyecek.

AKREP ( 24 Ekim - 22 Kasım )

Akrep yine erör veriyorsun. Çevrende olacak olayları iyi gözlemlemek elbette güzel bir yetenek ama duygusal yanların bir sivrildi mi kendi başına bela oluyorsun resmen. Ortalıkta aslında senle alakalı olmayan ama seni duygusal olarak etkileyen negatif bir olay var. Sen yine yardım kanatlarını açtın, fedakarlıkları altın tepsilerde sunuyorsun. Ama unuttuğun bir şey var insanlara yardımcı olmak demek onların sıkıntılarını yüklenmek değil. Bunu yaptığında onların negatif enerjisini kendi üzerine çekmiş oluyorsun ve sonra da gelip baş ağrılarının nedenini soruyorsun. Kendine vakit ayırmanın vaktidir. OĞLAK ( 23 Aralık - 20 Ocak )

Bu ay çok net. Aklını fazlasıyla kullanman gerekecek oğlak. Öyle bir zaman dilimi bekliyor ki seni, bazen en usta diplomat kadar incelikle davranmak zorunda kalacaksın, bazen de son derece ağırbaşlı bir tavır takınman gerekecek. Tamam bu gel git belki karakter çatışmalarıyla ruhen seni bir miktar yoracak ama yaşayacağın tecrübe ve bu farklılıklarla dolu zaman dilimi hayatına büyük renk katacak. Ayrıca sana bir şey söyleyelim mi? Bu ay oyuncu olmak gibi çılgınca bir fikre bile kapılabilirsin ki bu konuda gerçekten yetenek barındıran bir tipsin. Merakla bekliyoruz.

BALIK ( 19 Şubat - 20 Mart )

Hayretler içindeyiz balık. Çünkü yüzyılların duygusallığı ortalıklarda görünmüyor. Bu ay kendini onun arkasına saklamaktan yoruldun sanırım ve artık gerçekleri daha pozitif bir bakış açısıyla kovalıyorsun. Bu güzel bir değişiklik, en azından ara sıra ihtiyaç duyduğunu fark etmen çok hoş. Emin ol bu yeni tutum, sistemine reset etkisi yaratacak ve yüzünü kara basmış gibi bir anda ayılacaksın. Bu ay muhabbet esnasında bile içinden düşünmeler, evde kendini kara kara hislere boğulmuş hissetmeler, durduk yere gelen moral bozuklukları söz konusu değil. Değişimin tüm güzelliklerine açıksın bu ay.

177


WoMEN Dergisi olarak sosyal sorumluluk projenizi ve reklamlarınızı yayınlamak istiyoruz. Bu konu hakkında bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçiniz. reklam@womendergisi.com

www.womendergisi.com 178


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.