MTSO Haber Sayı 397

Page 1

www.mtso.org.tr www.mtso.org.tr | YIL: | YIL: 22 17 | SAYI: | SAYI: 397298 | 08| 6-19 - 21 Kasım ARALIK 2020 2015

Yapılandırma kapsamı AB ve UNDP Türkiye Ofisleri İklim Diplomasisi Haftası’nı birlikte kutluyor

B

u yıl, büyük hedefler güden iklim eyleminin küresel iki savunucusu AB ve UNDP’nin Türkiye temsilcileri, iklim değişikliği risklerine karşı kırılganlıkları azaltmanın önemini vurgulamak amacıyla güç birliği yaptı. 2020 AB İklim Diplomasisi Haftası başladı. Bu yılki İklim Diplomasisi Haftası, iklim değişikliği karşısında kırılganlıklara ilişkin faa-

geniş tutulmalı

liyetlere odaklandı. 2-13 Kasım günlerini kapsayan iki hafta boyunca belirlenen tema kapsamında gazeteciler, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, iş dünyası, kamu kurumları ve vatandaşlar tarafından konu farklı perspektiflerden tartışılacak. Bu çerçevede Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) AB Bilgi Merkezi de çeşitli etkinlikler düzenledi. > 4’te

SCD Kimya el dezenfektanı üretimine hazırlanıyor

Önümüzdeki günlerde Meclisten geçmesi beklenen Torba Yasa’yı değerlendiren MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, özellikle borç yapılandırması ve matrah artırımının iş dünyası adına büyük önem taşıdığını belirtti.

Serkan Durmaz SCD Kimya Sahibi

M

ersin’de biyosidal ruhsatlı antibakteriyel dezenfektanlı el yıkama köpüğü üreten SCD Kimya, coronavirüs pandemisiyle birlikte artan talebin ardından el dezenfektanı üretimine hazırlanıyor. Ticari hayatına tekstil ile başlayıp ardından kimya sektörüne yöneldiğini anlatan SCD Kimya Sahibi Serkan Durmaz, İstanbul’da başlayan üretimini neden Mersin’e taşıdığını anlattı. Bugün Mersin’de ürettiği antibakteriyel dezenfektanlı el yıkama köpüğünü ülkenin önde

gelen akaryakıt dağıtım şirketleriyle yaptığı anlaşmalar sonucu yurt genelindeki petrol istasyonlarında, oteller, restoranlar, dinlenme tesisleri, fabrikalara satan firma, önümüzdeki süreçte yurtdışındaki ağırlığını da artırmayı hedefliyor. Son dönemlerde pandemi süreciyle birlikte yoğunlaşan talebi de göz önünde bulundurup dezenfektan üretimine de başlamayı planladıklarını kaydeden Durmaz, ürün yelpazelerini genişletmek istediklerini anlatıyor. > 6’da

Mertcan Küp ASSK Püskürtme Tabancaları Genel Müdürü

ASSK Püskürtme Tabancaları ihracattaki ağırlığını artırma hedefinde

T

ürkiye’nin ilk yerli boya püskürtme tabancası Astro’yu imal eden ASSK Püskürtme Tabancaları, önümüzdeki süreçte üretiminin en az yarısını yurtdışına göndermeyi hedefliyor. Türkiye’de boya püskürtme tabancası üretimi noktasındaki eksiği görmesi sonrasında ülkenin ilk yerli üretim boya püskürtme tabancası imalatını gerçekleştiren ASSK Püskürtme Tabancaları Kurucusu Ahmet Küp, ardından İtalyanlar-

MTSO 01 CMYK

la yaptığı know-how anlaşması ile teknolojisini geliştirerek yurtdışına da açılıyor. Ancak kısa süre sonra yoluna tek başına devam etme kararı alan Küp, sektörde özellikle Çin ürünlerine karşı yoğun mücadele veriyor. Mücadeleden vazgeçmeyip kararlı çalışmaları sonunda gerek kalitesi gerek teknolojisiyle yurtiçi pazarda yüzde 55-60 gibi önemli bir paya ulaşan Ahmet Küp’ün açtığı yoldan bugün ikinci kuşak olarak Mertcan Küp devam ediyor. > 6’da

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçmesi beklenen Torba Yasa ile ilgili iş dünyası adına beklentileri açıkladı. Torba Yasa ile gelecek olan yapılandırma kapsamının geniş tutulmasını talep eden Kızıltan, bu dönemde iş dünyasına geniş imkanlar tanınmasının yalnızca işveren için değil ülke ekono-

misi adına büyük önem taşıdığını vurguladı. Ülke ekonomisinin temel taşını KOBİ’lerin oluşturduğunu ve ülke ekonomisinin ayakta kalabilmesi için öncelikle KOBİ’lerin yoluna sağlıklı şekilde devam edebilmesi gerektiğini kaydeden Kızıltan, bu nedenle firmaların kamuya borcunu daha uzun vadeli şekilde yapılandırarak ödemesinin önemli olduğunu söyledi.

Matrah artırımı imkanı sağlanması gerektiğini de ifade eden Başkan Kızıltan, bu uygulama ile hem gelir idaresinin tahsil edemediği vergiyi tahsil ederek bütçe nakit akışının düzenlenebileceğini hem de işletmelerin geçmişe yönelik vergi belirsizliğinin ortadan kalkmasıyla işletme kayıtlarıyla fiili durumlarının örtüşmeye başlayacağına dikkat çekti. Yapılandırmanın ilk kez yapıl-

madığını da belirten Kızıltan, “Yeni yapılandırmanın farkı sadece kesinleşmiş kamu alacaklarıyla sınırlı olması. İhtilaflı vergi borçları ve inceleme aşamasındaki muhtemel borçlar kapsamda değil. Kanun teklifinde, matrah artırımı, kasa ve stok affı, ortaklara borçların tasfiyesi gibi düzenlemeler yok - ki bunlar iş dünyasının beklediği daha temel sorunlardır” değerlendirmesini yaptı. > 3’te

Tarsus Yeryüzü Pazarı tüketicileri bekliyor

H

ızlı yaşam temposuna karşı bir duruş geliştirmek ve yok olmaya yüz tutmuş yerel yeme-içme alışkanlıklarını korumak amacıyla İtalya’da başlatılan Uluslararası Slow Food Hareketi’nin bir parçası olan Yeryüzü Pazarı Tarsus’ta da açıldı. Türkiye’nin 4’üncü, Dünyanın 70’inci pazarı olarak açılan Tarsus Yeryüzü Pazarı, bölgeye ait yerli ürünleri tüketicilerle buluşturuyor. Ayda iki kez kurulacak Pazar ile kentin ticari hayatına hareketlilik getirilmesi ve bölge ürünlerinin dünya pazarına tanıtılması hedefleniyor

2020 Tarım destekleri açıklandı

> 2’de

Uluslararası Slow Food Hareketi’nin onayının alınmasının ardından Tarsus Slow Food önderliğinde yürütülen çalışmalarda Türkiye’nin 4’üncü, dünyanın ise 70’inci Yeryüzü Pazarı’nın Tarsus’ta kurulması için Tarsus Belediyesi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Tarsus Ticaret Borsası ve Tarsus Ziraat Odası arasında protokol imzalanarak son onay için İtalya’ya gönderildi. Tarihi Kubat Paşa Medresesi önünde kurulan Tarsus Yeryüzü Pazarı’nda Tarsus’a ve yöreye özgü tatlar tüketicilerle buluşturuldu. > 4’te

Taklit ve tağşişte sıkı denetim

> 2’de

Garanti belgesi ve tanıtma kılavuzu mail olarak da verilebilecek > 2’de

Gıda toptancıları kendilerine özel kapı istiyor

M

ersin Toptancı ve Meyve Sebze Hal Kompleksi’nde faaliyet gösteren gıda toptancıları, daha etkin çalışabilmek adına bulundukları bölümü meyve sebze halinden ayıracak yeni bir kapı talep ediyor. Meyve sebze halinin de gıda toptancılarının da aynı girişi kullandığını anlatan sektör temsilcileri, çoğu kez bu bölgenin tamamının hal olarak algılanması ve gıda toptancılarının yerinin kolaylıkla bulunamamasından şikayetçi. ‘Mersin Büyükşehir Belediyesi Gıda Toptancıları Bölümü Girişi’ yazılı bir tabela ile birlikte yeni bir giriş yapılması halinde iş hacimlerinin de artacağı görüşünde birleşen sektör temsilcileri, bu şekilde daha çok firmanın burayı tercih edeceğini ve istihdamın da artacağı düşün-

cesinde. Tek bir kapının kullanılması ve araç trafiğinin çok artması nedeniyle hareket kabiliyetinin sınırlandığını kaydeden sektör temsilcileri, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden bu konuda destek beklediklerini vurguluyor. Mevcut durumda 168 işletmenin 100’e yakınının gıda toptancıları bölümünde hizmet verdiğini belirten sektör temsilcileri, 1000’in üzerinde kişiye istihdam sağladıklarını vurguluyor. Yangın, sel gibi olası bir sıkıntıda destek birimlerin kapıdaki yoğunluk nedeniyle içeriye ulaşmakta zorlanmasını ise ayrı bir sıkıntı olarak gösteren toptancılar, ticaret merkezlerinin rahatlatılıp güçlendirilmesini talep ediyor.


2

YIL: 22 | SAYI: 397 | 08 - 21 Kasım 2020 | www.mtso.org.tr

Garanti belgesi ve tanıtma kılavuzu mail olarak da verilebilecek 2020 Tarım destekleri fişlerinin kaybolması halinde, uyuşmazlık kapsamda tablet, drone, elektrikli kaykay, söz konusu olduğunda yaşanacak mağduri- akıllı saat ve bileklik, görme engelliler için açıklandı yetlerin önüne geçilmesi hedefleniyor. kitap okuyucu, sanal gerçeklik gözlüğü, ATV

Resmi Gazete’de yayımlanan Garanti Belgesi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğe göre, garanti belgesi, tanıtma ve kullanma kılavuzu, mal teslim belgesi ve servis fişlerinin kağıt olarak verilmesi zorunluluğu kaldırıldı.

B

u belgeler artık kısa mesaj, elektronik posta, internet, disk, CD, DVD, hafıza kartı gibi kalıcı veri saklayıcıları aracılığıyla da iletilebilecek. Tüketici istemesi halinde bu belgelerin tamamı kağıt ortamında verilmesi zorunlu

olacak. Mevcut düzenlemeyle, tüketicilere sunulan; ürünün üreticisi veya ithalatçısı tarafından hazırlanan garanti belgeleri ile servis istasyonlarınca satış sonrası hizmetler kapsamında verilen teslim belgeleri ve servis

Ambalaj Bilgi Sistemi kayıt zorunluluğu

Yeni yönetmelikle, garanti belgeleri ile ürünün servis istasyonuna teslim edildiğinde verilen teslim belgeleri ve servis istasyonunca düzenlenen servis fişleri, kalıcı veri saklayıcısıyla elektronik ortamda tüketicilere verilebilecek. Tüketicinin talep etmesi halinde bu belgelerin yazılı ve basılı olarak verilmesi zorunlu olacak. Elektronik ortamda verilen söz konusu belgelerde imza ve kaşe şartı aranmayacak. Mevcut uygulamada olduğu gibi, elektronik ortamda verilen belgelerde de belgenin tüketiciye sunulduğuna ilişkin ispat yükü ürünün satıcısında olacak. Servis fişleri ve teslim belgelerinin verildiğine ilişkin tüketiciden yazılı olarak veya elektronik ortamda onay alınacak. Tüketicinin onayının alındığının ispat yükü servis istasyonunda olacak.

Tablet, drone, elektrikli kaykay ve akıllı saatlerde garanti belgesi zorunluluğu ‘Garanti Belgesiyle Satılması Zorunlu Ürünler Listesi’ de, Şubat ayında Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklere uyumlu şekilde revize edildi. Bu

araç, motorlu bisiklet, motorlu scooter, yat, akıllı ev ve otomasyon sistemi gibi ürünlerin de garanti belgesiyle satılması zorunlu hale getirildi.

Tanıtma ve kullanma kılavuzlarında da düzenleme Tanıtma ve kullanma kılavuzlarının da elektronik ortamda tüketicilere verilebilmesine imkan sağlayan yeni düzenlemeyle, ürünün veya ambalajının üzerinde bu kılavuza nasıl erişileceğine ilişkin bilgilendirme yapılacak. Tüketicilerin satış sonrası hizmete ihtiyaç duyduğunda, doğru ve güncel yetkili servislere ulaşmasını sağlamak amacıyla, ürüne ilişkin yetkili servis istasyonlarının ve yedek parça temin edilebilecek yerlerin, üreticinin veya ithalatçının kurumsal internet sitesinde ve Bakanlık tarafından oluşturulan Servis Bilgi Sistemi’nde (www.servis.gov.tr) yer aldığına ilişkin bilgilendirmelerin de ‘Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu’nda yer alması zorunlu hale getirildi. Söz konusu yönetmeliklerde yapılan değişiklikler, 1 Ocak 2021’den itibaren yürürlüğe girecek.

Taklit ve tağşişte sıkı denetim

Ç

evre ve Şehircilik Bakanlığı, çevreyi koruma hedefiyle, 2017 yılında Resmi Gazete’de yayımladığı Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, ambalaj üreticilerinin Ambalaj Bilgi Sistemi’ne kayıt zorunluluğu getirdi. Bakanlık, kaydın yapılmaması ve gerekli bilgi ve belgelerin yetkili denetim birimlerine ibraz edilmemesi halinde ise idari yaptırım uygulayacağını duyurdu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, ambalaj üreticileri tarafından Ambalaj Bilgi Sistemi’ne kayıt olunarak gerekli bildirimlerin yapılması ve bildirimlere esas bilgi ve belgelerin yetkili denetim birimlerine ibraz edilmesi gerektiği belirtildi. Yurtiçinde piyasaya arz edilen ambalajların üreticilerinin Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmelerini talep eden Bakanlık, aksi takdirde 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca idari yaptırım uygulanacağını duyurdu. Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği 27 Aralık 2017 tarihli ve 30283 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile plastik poşetler dahil tüm ambalajların çevresel açıdan belirli ölçütlerle, temel şart ve özelliklere sahip üretimine yönelik esaslar belirlenmişti. Ambalaj üreticilerine, ambalajların tasarım aşamasından başlayarak, üretim ve kullanım sonrasında en az atık üretecek, geri dönüşümü ve geri kazanımı en kolay, ekonomik ve çevreye en az zarar verecek şekilde üretilmesi yükümlülüğü verilmişti. Yönetmelik hükümleri doğrultusunda, ambalaj üreticileri tarafından

temiz ürün ve teknolojiler geliştirerek yurtiçinde piyasaya arz edilecek ambalajların içeriğindeki zararlı ve tehlikeli maddelerin miktarının ve çevreye verdiği zararın azaltılmasına yönelik önleme faaliyeti yapılması, üretilecek ambalajların yapısındaki ağır metal muhtevalarının ve ambalajın birim ağırlığının ambalajın fonksiyonunu bozmayacak, gerekli sağlık, temizlik ve güvenlik düzeyini olumsuz etkilemeyecek şekilde en aza indirilmesi esas olarak belirlenmişti. Üreticiler, ‘Yönetmeliği uygun olarak üretildiğine ilişkin bildirimleri, Ambalaj Bilgi Sistemi üzerinden doldurarak her yıl Mart ayı sonuna kadar ambalaj bilgi sistemi üzerinden göndermekle’ yükümlü kılınmıştı. Ayrıca plastik, kağıt karton, cam ve metal ambalaj üreticilerinin yurtiçinde piyasaya arz edilecek ambalajlarına ilişkin üretim proseslerine konu girdilerin bir kısmını, yurtiçinde toplanan atıklardan veya bu atıklardan elde edilen geri dönüştürülmüş malzemeden sağlamaları zorunlu tutulmuş ve bu hususa ilişkin bildirim ve beyanlarını da Ambalaj Bilgi Sistemi üzerinden sunmaları istenmişti.

İstihdam Teşviki ödemeleri başladı

G

ıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Kanuna göre, taklit ve tağşiş yapılmış ürünlerin işleme tabi tutulması ve piyasaya arz edilmesi yasaklanıyor. Gıda sektöründen men edilecek Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak gıdalar, masrafları sorumlusuna ait olmak üzere piyasadan toplatılacak ve mülkiyeti kamuya geçirilerek imha edilecek. Bu gıdaları üreten, ithal eden, kendi adı veya ticari unvanı altında piyasaya arz eden gıda işletmecilerine, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve bin günden 5 bin güne kadar adli para cezası verilecek. Fiilin 3 yıl içinde tekrarlanması durumunda ayrıca, gıdayı üreten, ithal eden, kendi adı veya ticari unvanı altında piyasaya arz eden gıda işletmecisi, 5 yıldan 10 yıla kadar gıda sektörü faaliyetinden men edilecek. Taklit veya tağşiş yapılan gıda veya yemlere el konulacak Ürünler masrafları sorumlusuna ait olmak üzere piyasadan toplatılacak. Piyasaya arz amacı dışında değerlendirilmesi mümkün olmayan ürünler işletmecisi tarafından ilgili bakanlık gözetiminde imha edilecek veya ettirilecek. Piyasaya arz amacı dışında değerlendirilmesi mümkün olan ürünlerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilecek. Taklit veya tağşiş yapılan gıda veya yemleri üreten, ithal eden veya kendi adı

veya ticari unvanı altında piyasaya arz eden gıda veya yem işletmecisine 50 bin Türk lirasından, izlenebilirliğini sağlamadan piyasaya arz eden perakende gıda veya yem işletmecisine 5 bin Türk lirasından aşağı olmamak ve 500 bin Türk lirasını geçmemek kaydıyla, fiilden bir önceki mali yılsonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa fiil tarihine en yakın mali yılsonunda oluşan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde 1’i kadar idari para cezası verilecek. İdari para cezaları Fiilin üç yıl içinde birinci kez tekrarlanması durumunda üreten, ithal eden veya kendi adı veya ticari unvanı altında piyasaya arz eden gıda veya yem işletmecisine belirtilen idari para cezalarının alt ve üst sınırları bir katı artırılarak uygulanacak. Fiilin aynı sürede ikinci kez tekrarlanması durumunda, üreten veya ithal eden gıda veya yem işletmecisine bin günden 3 bin güne kadar adli para cezası verilecek ve gıda veya yem işletmecisi 5 yıldan 10 yıla kadar bu sektördeki faaliyetinden men edilecek. Fiili 3 yıl içinde ikinci kez tekrarlayan kendi adı veya ticari unvanı altında piyasaya arz eden gıda veya yem işletmecisine ise; 200 bin Türk lirasından az olmamak ve 2 milyon Türk lirasını geçmemek kaydıyla, fiilden bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa fiil tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde 1’i oranında idari para cezası verilecek.

143 alanda mesleki yetkinliklere en uygun mesleki yeterlilik belgesinden çalışanların ücretsiz olarak yararlanması sağlanıyor.

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) bünyesinde yürütülmekte olan Mahir Eller Projesi kapsamında, yeterliliğini belgeleyen adayların istihdam edildikleri firmalara yönelik teşvik ödeme süreci başladı. MTSO üyesi firmalara, MYK sınavlarına katılıp başarılı olup belge almaya hak kazanan kişiler için aylık 290 Avro tutarındaki teşvik ödemesi yapılıyor. İstihdam piyasasına mesleki yeterlilik belgeli (MYK) işgücü sunma amacıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birli-

MTSO 02 CMYK

ği (TOBB) koordinasyonunda Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı işbirliği ile Mersin’in de aralarında yer aldığı 12 ilde faaliyetlerine devam ediyor. 2018 yılından beri MTSO bünyesinde yürütülmekte olan projeyle, çalışanların belgelendirilmesi ile işverenlerin ihtiyaç duyulan nitelikli işgücüne daha kolay ulaşabilmesi ve belgelendirilmiş çalışanlar ile yeni istihdam edilen kişiler için parasal istihdam desteğinden yararlanması hedefleniyor.

Türk vatandaşları da yararlanıyor Proje kapsamında sınavlara katılıp başarılı olup mesleki yeterlilik belgesini alan kişiler için aylık brüt asgari ücret ödemesinin desteklenmesi amacıyla 155 Avro karşılığı Türk Lirası ödeniyor. Ayrıca mesleki yeterlilik belgesini alan kişiler için aylık sigorta primleri ödemesinin desteklenmesi amacıyla 135 Avro karşılığı Türk Lirası ödeniyor. Proje teşviklerinden hem Türk vatandaşları hem de Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler (GKAS) yararlanabiliyor. Mesleki Yeterlilik Belgesi alan ve yeni istihdama katılan GKAS’ler için çalışma izni belge harcı (347.10 TL) ve değerli kâğıt bedeli (110.00 TL) proje tarafından karşılanıyor.

T

arımsal Destekleme Kararnamesi ile sertifikalı tohum desteğinde önemli artışlar yapıldı. Mazot ve gübre desteğinde artış olmazken prim desteğinde 18 üründen sadece pamuk ve yağlık ayçiçeğinde pirim arttı. Buna göre kütlü pamuğa verilen destekleme primi kilo başına 80 kuruştan 1 lira 10 kuruşa, yağlık ayçiçeğinde ise geçen sene kilo başına 40 kuruş olan destekleme primi 50 kuruşa yükseldi. Resmi Gazete’nin 5 Kasım 2020 tarihli Mükerrer sayısında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 2020 üretim yılına ait tarım destekleri açıklandı. Açıklanan destekler 2020 ürünlerine ait. Ödemesi 2021 yılı bütçesinden yapılacak. 2020 yılı Tarımsal Destekleme Kararnamesi’nde en önemli artışlar sertifikalı tohum desteğinde yapıldı. 2019’da arpa ve buğdayda dekar başına 8.5 lira, çavdar, tritikale ve yulafta 6, çeltikte 8 lira olan sertifikalı tohum desteği bu ürünlerin hepsinde 16 liraya çıkarıldı. Patateste dekara 80 lira olan sertifikalı tohum desteği 100 liraya çıkarılırken, nohut, mercimek ve kuru fasulyede 20 liralık destek mercimek ve fasulye için 30 liraya çıkarıldı. Nohut 20 lirada kaldı. Soya, fiğ, yem bezelyesi ve korungada ise dekar başına 2 liralık artışla 22 liraya yükseltildi. Aspir ve kanolada 4 liradan 5 liraya çıkarılan sertifikalı tohum kullanım desteği, susamda geçen yıl olduğu gibi 4 lira uygulanacak. Yoncada da değişiklik yapılmadı. Geçen seneki gibi dekara 30 lira olacak. Desteklerdeki önemli değişikliklerden birisi yurtiçi sertifikalı tohum desteğinde kademeli destek sistemine geçilmesi oldu.

MEB’den mesleki eğitim merkezi öğrencilerine diploma

M

illi Eğitim Bakanlığı, ustalık ve kalfalık belgesi almış veya mesleki eğitim merkezinde okumaya devam eden fakat diploma programına dahil olmayan kişilerin, telafi dersler ile meslek lisesi diploması sahibi olabileceklerini açıkladı. Diploma kapsamı genişletilmişti Bakanlığın ilgili mevzuat çerçevesinde yapmış olduğu çalışmalar neticesinde en az ortaokul ve imam hatip ortaokulu mezunlarından, daha önceki yıllara mesleki eğitim merkezlerinden kalfalık ve ustalık belgesi almış olanların da diploma sahibi olabilmelerine imkan sağlanıyor. Mesleki eğitim merkezleri tarafından verilen lise diploması şartlarının genişletildiğinin bildirildiği açıklamada, “Bunun yanı sıra bu merkezlerde okuyan ve 11’inci, 12’nci sınıftaki diploma programına dahil olmayan öğrenciler de fark derslerini alarak meslek lisesi diploması almaya hak kazanacak. Ayrıca dışarıdan ustalık kalfalık sınavına girmiş ortaokul veya imam hatip ortaokulu mezunu kişiler de diploma programına dahil olarak diploma alabilecekler” denildi.

Düzeltme

M

TSO Haber Gazetesi 396. sayısı 5’inci sayfada yer verilen MTSO 2 No’lu Sebze ve Meyve Komisyoncuları Meslek Komitesi’ne ait “2No’lu Komite meyve sebze hallerinde düzenleme bekliyor” başlıklı haberde sehven, “Trafo kurulması için TEDAŞ’tan bir talebimiz oldu ama halen yanıt bekliyoruz” ifadesine yer verilmiştir. Adı geçen kurum Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş (Toroslar EDAŞ) olacaktır.

Ayhan KIZILTAN

A. Kadir DÖLEK Derya GÜLEÇ

Atatürk Caddesi MTSO Hizmet Binası Kat: 2-3-4 / MERSİN Tel: 0324 238 95 00 ( 10 Hat ) 238 56 56 ( 3 Hat ) - 238 98 00 Çağrı Merkezi: 0 850 304 33 33

Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Ceyhan Yolu Üzeri 5.km Yüreğir / ADANA 0322 346 30 93


3

YIL: 22 | SAYI: 397 | 08 - 21 Kasım 2020 | www.mtso.org.tr

Deprem değil, ihmaller öldürüyor

Ayhan KIZILTAN MTSO Yönetim Kurulu Başkanı

Bir deprem ülkesi olan ülkemiz İzmir’de meydana gelen depremle tekrar büyük bir acı ve korku yaşadı. Millet olarak deprem önlemleri anlamında var olan yetersiz durumumuzla geleceğe yönelik endişelerimiz daha da arttı.

Ö

ncelikle tekrar bu acı olayda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, tüm İzmirlilere başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Önüne gelen müteahhit olmamalıdır Her zaman söylenen bir söz var ki, bu depremde de bunu yine gördük: “Deprem değil, ihmaller öldürür”… Yine ihmaller, göz göre göre yapılan hatalar, uyulmayan yasalar, çiğnenen kurallar canlarımızı aldı. Bu noktada tekrar ülkemizin müteahhitlik sistemini sorulamaya başladık. Elbette ülkenin kentsel gelişimde, inşaat kriter ve kanunlarında birincil sorumlu kanun koyucudur, yani devlettir. Ancak, bunun yanında yerel yönetimlerin denetimleri, ilgili mühendislerin nitelikleri, denetim firmalarının

Torba Yasa ile gelecek olan yapılandırma kapsamı daha geniş tutulmalıdır

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, önümüzdeki günlerde TBMM’nden geçmesi beklenen Torba Yasa ile ilgili iş dünyasının beklentilerini sıraladı. Torba Yasa ile gelecek olan yapılandırma kapsamının geniş tutulmasını talep eden Kızıltan, yapılacak düzenlemelerin yalnızca işveren için değil, ülke ekonomisi için önem taşıdığını vurguladı. Pandemi sürecinin iş dünyası önünde ciddi bir tehdit oluşturduğunu ve ne kadar devam edeceğini kimsenin kestiremediğini hatırlatarak, “Bu süreçte KOBİ’ler ayakta durursa Türkiye ekonomisi ayakta durur” diyen Kızıltan, önerileri şöyle sıraladı: “Matrah artırımı imkânı temin edilmeli. Yapılandırma ilk kez yapılmıyor. Yeni yapılandırmanın farkı sadece kesinleşmiş kamu alacaklarıyla sınırlı olması. İhtilaflı vergi borçları ve inceleme aşamasındaki muhtemel borçlar kapsamda değil. Kanun teklifinde, matrah artırımı, kasa ve stok affı, ortaklara borçların tasfiyesi gibi düzenlemeler yok - ki bunlar iş dünyasının beklediği daha temel sorunlardır. Bu uygulamayla Gelir İdaresi tahsil edemediği vergiyi tahsil edecek, ödeme periyodlarını bilecek, bütçe nakit akışını düzenleyebilecek. İşletmelerin de geçmişe yönelik vergi belirsizliği ortadan kalkacak. İşletme kayıtlarıyla fiili durumu örtüşecek. İşletme kayıtlarına girmemiş yurtiçi ve yurtdışı kaynakların kayıt altına alınması sağlanacak. Yapılandırma kapsamında; vergi idaresinin alacaklı olduğu bütün vergiler, vergi cezaları, ge-

MTSO 03 CMYK

cikme faizleri ve gecikme zamları; ayrıca, Ticaret Bakanlığı’na bağlı tahsil daireleri tarafından takip edilen gümrük vergileri, idari para cezaları, faizler, gecikme faizleri, gecikme zamları; ek olarak, belediyelerce tahsil edilen emlak vergisi, çevre temizlik vergisi, ilan reklam vergisi gibi bütün vergiler, vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları giriyor. Bunların yanında, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK), belediyelere, özel idarelere, YİKOB’lara, TOBB, TESK, Barolar Birliği, TÜRMOB ve İhracatçı Birlikleri gibi meslek örgütlerine, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve mazbut vakıflara, kalkınma ajanslarına, Türk Standartları Enstitüsü’ne, Kredi Yurtlar Kurumu’na, İl Özel İdarelerinin, belediyelerin ve belediyelerin sahip olduğu şirketlerin yüzde 50’sinden fazlasına sahip olduğu şirketlere olan bazı borçlar da yapılandırılıyor. Bugüne kadar pek çok yapılandırma kanunu yasalaşmıştır. Önemli tecrübe birikmiştir. Bundan dolayı bu konuda yapılan önceki çalışmalar göz önünde bulundurularak çok daha kapsamlı bir uygulamanın yapılabilmesi mümkündür. İş dünyası uzun süredir sıkıntı içinde ama pandemi ile bu sorunlar küresel ekonomik daralma, ülke içindeki döviz kurlarının öngörülmez artışı, bölgesel sorunlardan dolayı kapanan pazarlar ile birleşince dayanılmaz boyuta geldi. Bu anlamda yapılandırmanın daha geniş tutulması ve iş dünyasının somut taleplerinin göz önünde tutulması hem iş dünyasına hem de Türk ekonomisine az da olsa nefes aldıracaktır.”

veya fenni denetçilerin sorumlulukları ve ilgili Mühendislik Odalarının görevleri - ki son yıllarda gerekli inşaat ve yapı vizelerinin alınma zorunluluğunun kaldırılmasını yanlış buluyor, ilgili Mimar ve Mühendis Odalarına bu vizeleri verme ve denetleme hakkının geri gelmesini olumlu ve elzem buluyoruz – tüm bu kişi ve kurumların bir bütün olarak gereken sorumluluğu etkin şekilde almaları gerektiğini düşünüyoruz. Yasalar kağıt üzerinde kalmamalı, kişiden kişiye değişmemelidir Ne yazık ki, ülkemizde bir çok yapı izni, yetki, işlem sadece kağıt üzerinde yapılan sembolik bir prosedür haline gelmiş durumda. Bir gün önce alınan izinden sonra binaların kolonlarını kesen var. Müteahhitlik yapma

vasfı olmayan kişilerin müteahhitlik yaptığını görüyoruz. Zemini uygun olmayan bir yere daha sonra inşaat izin verildiğini görüyoruz. Uygun olmayan malzeme kullanımı görüyoruz. Vasıfsız işçilerin çalıştırılması sonucu yanlış uygulamadan dolayı çöken inşaatlar görüyoruz. Yanlış bir demir bağlama işinin bile binaların çökmesine neden olduğunu görüyoruz. Görüntüde ve kağıt üzerinde mükemmel olan bu sistemin, uygulamadaki ihmallerini sona erdirmeden bu belalardan kurtulamayız. Bu noktada yasalar kişiden kişiye değişmemelidir. Yasak herkese yasak olmalıdır. Yasa herkese uygulanmalıdır. Kurallar esnetilmemelidir. Sürekli imar aflarıyla yanlışları ödüllendirmemeliyiz. Bu işin şakası yok, bunu defalarca gördük ama rant denen şey ne yazık ki bu önlemlerin

önüne geçiyor. Eğer deprem felaketinin olumsuz sonuçlarının üstü rant ve kişisel çıkarlar denen şeylerle kapatılırsa, bunun bedelini sadece milletin canı ile değil, ülke olarak çok büyük ekonomik bir felaketle öderiz. Bunu İzmit depreminde yaşadık, gördük. Tüm ekonomiyi birinci derece bir deprem bölgesi olan körfeze sıkıştıran Türkiye neredeyse tüm sanayisini, stratejik yatırımlarını hatta donanmasını kaybetme tehlikesi yaşamadı mı? Ne uğruna? Bu anlamda bu konu artık ulusal bir güvenlik konusudur. Buna göre değerlendirilmelidir. Müteahhitlik yapacak kişilerin belgelendirilmesi, bilgi, deneyim ve geçmiş işleri kontrol edilmelidir. Mesleki belgelendirmeleri yapılmalı, önüne gelen müteahhit olmamalıdır. Mimar ve Mühendis Odalarına kontrol ve vize yetkileri verilme-

lidir. Yerel yönetimler devlet kurumları işle birlikte uyum içinde, yasalara tam bağlı kalarak, yasaları herkese eşit ve tavizsiz uygulayarak, bilimsel verilere göre hareket etmelidir. Kural neyse herkes için o olmalıdır. Deprem söz konusu olduğunda, esnetilen her kural, uygulanmayan her yasa, göz ardı edilen her kural bize ölüm olarak dönecektir, ekonomik yıkım olarak dönecektir. 2020 verilerine göre tüm dünyada depremde ölen sayısı 200 kişiymiş. Bunun 155 kişisi Türk. Depremin ülkemiz için yarattığı tehlikeyi ve bu konuda ne kadar ihmalkar bir ülke olduğumuzu anlatmak için başka söze ve veriye gerek var mı? Bu rakamlarda daha İzmir’deki kayıplarımız yok bile. Deprem doğal bir olay, doğal olmayan bizim ihmallerimiz Deprem doğal yaşamın ve tabiatın bir gerçeği. Doğal olmayan deprem değil, bizlerin önlem almaması. Depremler bitmeyecek, daha da artacak bu bir gerçek. Bunun için yapılması gereken şey doğru ve etkin yasalar çıkartmak ve bu yasaların çiğnenmesine engel olmak. Yasalar tavizsiz ve herkese eşit uygulanırsa, kurallar esnetilmezse, kontroller daimi olursa, ilgili olan mesleklerin eğitimleri ve çalışan kalitesi arttırılır ve belgelendirmeler etkin yapılırsa, yani vasıfsız hiç kimse, müteahhidinden demircisine, duvar ustasına, beton döken elemanına kadar, sektörel belgesi olamayan hiç kime bu alanda yer almazsa, yerel yönetimler ve devlet uyum içinde çalışırsa depremden korkmaya gerek yok. Ama bunlar yine göz ardı edilirse, bilimsel veriler göz ardı edilirse, yanlış zeminlere olmayacak inşaat izinleri verilirse, denetimler sembolik hale gelir ve ilgili yasalar kişiden kişiye değişirse, önlemlerden rant uğruna, kişisel çıkar uğruna tavizler verilirse ülke olarak daha çok deprem belası yaşarız. Tekrar etmekte yarar var: “Deprem değil, ihmaller öldürür”. Hep birlikte bu ihmallere izin vermeyelim. Ülkemizin en büyük değeri ve zenginliği insanıdır. İnsanımızı korursak geleceğimizi koruruz.

CNR İMOB Mersin Afgan Ticaret Ataşesi, Mobilya Fuarı kapılarını açtı Başkan Kızıltan’a ülkesinin

yatırım olanaklarını anlattı

A M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Meclis Başkanı Abdülhamit İzol, Akdeniz Bölgesi’nin en büyük mobilya fuarı konumunda bulunan CNR İMOB Mersin Mobilya Fuarı’nın açılışına katıldı. Devletin ve Uluslararası Fuarlar Birliği’nin (UFI) belirlediği yeni normale dönüş kriterleri kapsamında bir dizi önlem ile kapıları açılan fuarda, İzmir’de yaşanan depremde hayatını kaybedenler de anıldı. CNR Holding kuruluşlarından İstanbul Fuarcılık tarafından organize edilen, 31 Ekim - 8 Kasım günleri arasında Mersin CNR EXPO Yenişehir Fuar Merkezi’nde ziyaretçilerini ağırlayan fuarda, 200’ün üzerinde markanın ev ve ofis mobilyalarından bahçe ve yazlık mobilyalarına ve aksesuarlara kadar son tasarım ürünler sergilendi. Fuarın açılış töreni; MTSO Meclis Başkanı Hamit İzol’un yanı sıra AK Parti Mersin Milletvekili Hacı Özkan, Mersin Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit ve Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak, MESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ha-

san Engin, MEPİAD Yönetim Kurulu Başkanı Özcan Demir, CNR Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ceyda Erem ve CNR Holding Pazarlama ve İletişim Direktörü Yıldırım Ünverdi’nin katılımıyla gerçekleştirildi. Başkan İzol, açılış sonrasında MTSO Meclis Üyeleri Özcan Demir ve Hasan Hüseyin İpek ile birlikte Oda Üyesi firmaları ziyaret etti. İzol: “Fuarımızı ulusal platforma taşımalıyız” Açılış töreninde konuşan MTSO Meclis Başkanı Abdülhamit İzol, pandemi sürecine rağmen fuar gerçekleştirmenin önemine dikkat çekti. Fuara katılan firmalara bir çağrıda bulunan İzol, “Hemşerilerimize sesleniyorum. Sadece kentimizin mobilya sektörüne yönelik düzenlenen bu fuarı, artık ulusal platforma taşımalıyız. Fuarımız kentimizin dışındaki firmalara da açılmalı ki; kendi markalarımızı ülkemize daha iyi tanıtabilelim. Mersin’in çok kaliteli mobilya markaları var. Bunu herkes görmeli” dedi.

fganistan Ticaret Ataşesi Asadullah Azadani, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan’a düzenlenen online toplantıda ülkesinin yatırım fırsatlarını anlattı. Enerji sektörü, madencilik ve yaş meyve sebzede işbirliğinin artırılabileceğini kaydeden Azadani, bu sektörlerde Mersinli yatırımcılara önemli fırsatlar sunabileceklerini bildirdi. Ticaretin karşılıklı geliştirilmesi adına önümüzdeki süreçte temaslar özel sektör temsilcileri arasında online düzenlenecek B2B toplantılarla devam edecek. Afganistan Ticaret Ataşesi Asadullah Azadani, zoom üzerinden düzenlenen online toplantıda MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan ile bir araya geldi. Afganistan Ticaret Ataşe Yardımcısı Ghulam Rabbani Mansoori’nin de katıldığı toplantıda Mersin ile Afganistan arasındaki ticareti artırmanın yolları arandı. Ülkesinin ekonomik yapısı hakkında bilgi veren Azadani, iki ülkenin ilişkilerinin çok eskilere dayanmasına rağmen ticaretinin istenilen seviyelerde olmadığına dikkat çekti. Ticareti artırmaktaki kararlılığını vurgulayan Azadani sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye ile Afganistan arasında bir hava koridoru kuruldu ve düzenli ulaşım sağlanıyor. Firma-

larımız Mersinli özel sektör temsilcileriyle çalışmak istiyor. Ülkemiz zengin doğal kaynaklara sahip. Ayrıca ciddi anlamda enerji üretimimiz var. Ama bunu çok da fazla dışarı ihraç edemiyoruz. Bu nedenle gerek enerji alanındaki yatırımlara gerekse uygun maliyetli enerji imkanı nedeniyle diğer yatırımlar için bölgemiz bakir bir alan olarak nitelenebilir. Özellikle güneş ve rüzgar enerjisi anlamında ciddi bir potansiyelimiz var. Zengin maden yataklarına sahibiz. Özel şirketlerimiz bu anlamda birçok işbirliğine açık. Ayrıca kuru ve taze meyvede iyiyiz. Türkiye’ye ihracatımız da var. Özellikle kuru meyvede çok kaliteli ürünlerimizi oldukça uygun fiyata veriyoruz. Bu alanlar işbirliğine açık olduğumuz alanlar.” Kızıltan: “Biz ticareti karşılıklı geliştirmeden yanayız” MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Kızıltan da iki ülke arasındaki kardeşliğe dikkat çekerek sözlerine başladı. Her türlü işbirliğine, ticareti geliştirmek adına atılacak her türlü adıma sıcak baktıklarını vurgulayan Kızıltan, “Bizler ülkenize almak için gelmeyiz. Karşılıklı ticaretimizi artırıp her iki tarafın da kazanması bizim önceliğimiz. Bu nedenle özel sektör temsilcilerimizi B2B toplantılarda buluşturup önümüzdeki süreçte işbirliklerini artırmalarına destek olabiliriz” dedi. Türkiye’nin özellikle Mersin’in yaş meyve sebzede çok iddialı olduğunu, kaliteli ürünleri bulunduğunu belirten Kızıltan, yapılacak güç birlikleriyle daha geniş alanlara ulaşmanın mümkün olabileceğine dikkat çekti.


4

YIL: 22 | SAYI: 397 | 08 - 21 Kasım 2020 | www.mtso.org.tr

Tarsus Yeryüzü Pazarı tüketicileri bekliyor geçirmek için kurulan bu pazarlar, iyi, adil ve temiz üretim yapan yerli üreticilerin tüketicilerle buluşmasını sağlamasının yanı sıra yerel gıda kültürlerinin ve biyoçeşitliliğin korunması açısından da önemli bir görev üstleniyor. Pazarda satılan ürünler konusunda çok katı kurallarımız olacak. Sadece yerel ürünler, organik sertifikalı ürünler pazara kabul edilecek” ifadelerini kullandı.

H

ızlı yaşam temposuna karşı bir duruş geliştirmek ve yok olmaya yüz tutmuş yerel yemeiçme alışkanlıklarını korumak amacıyla İtalya’da başlatılan Uluslararası Slow Food Hareketi’nin bir parçası olan Yeryüzü Pazarı Tarsus’ta da açıldı. Türkiye’nin 4’üncü, Dünyanın 70’inci pazarı olarak açılan Tarsus Yeryüzü Pazarı, bölgeye ait yerli ürünleri tüketicilerle buluşturuyor. Ayda iki kez kurulacak Pazar ile kentin ticari hayatına hareketlilik getirilmesi ve bölge ürünlerinin dünya pazarına tanıtılması hedefleniyor Uluslararası Slow Food Hareketi’nin onayının alınmasının ardından Tarsus Slow Food önderliğinde yürütülen çalışmalarda Türkiye’nin 4’üncü, dünyanın ise 70’inci Yeryüzü Pazarı’nın Tarsus’ta kurulması için Tarsus Belediyesi, Tarsus Ticaret ve Sa-

nayi Odası, Tarsus Ticaret Borsası ve Tarsus Ziraat Odası arasında protokol imzalanarak son onay için İtalya’ya gönderildi. Tarihi Kubat Paşa Medresesi önünde kurulan Tarsus Yeryüzü Pazarı’nda Tarsus’a ve yöreye özgü tatlar tüketicilerle buluşturuldu. Ürün satışının dışında yeryüzü pazarında eğitimler, tadım atölyeleri gibi kültürel aktiviteler de organize ediliyor. Proje ile bir taraftan halka sağlıklı gıda ürünleri ulaştırılırken diğer yandan kent ve ülke turizminin kalkındırılmasına katkı sağlanıyor. Tarsus Yeryüzü Pazarı ile kentin ve bölgenin uluslararası alanda tanıtımı da hedefleniyor. Pazar aracılığıyla kente misafir olan konuklar, bölgeyi, yemek kültürünü, değerlerini yakından tanıma fırsatı elde ediyor.

Sadece organik ve iyi tarım koşullarına uygun yetiştirilmiş yerel ürünler satılacak Tarsus Slow Food Pazarı’nın faaliyete alınmasının ardından hedef kitlelerinin Mersin ve Adana olduğunu belirten Tarsus Slow Food Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, pazarda sadece organik, iyi tarım koşullarına uygun ve zirai ilaç kullanılmadan üretilen ürünlerin kabul edileceğini belirtti. Pazarda yer alacak yerel ve mevsimlik ürünlerle ilgili de Slow Food Kriterlerinin belirlendiğini belirten Yasmina Lokmanoğlu, üretimin hiçbir aşamasında GDO’lu ürün kullanılmasına izin vermeyeceklerini belirtti. Konvansiyonel üretim yöntemleri ile üretilmiş hiçbir ürünün bu pazarda yer almayacağını kaydeden Lokmanoğlu, “Sağlıklı beslenme kurallarını hayata

Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kaya, “Bizlerin temiz gıdaya, yerli üreticilerimizin ise tüketicilere ihtiyacı var. Tüm dünyada insanlar artık doğal ve kaliteli beslenmenin önemini kavradı ve bu alanda ciddi adımlar atılmaya başlandı” dedi. Tarsus’ta doğal ve organik olarak üretilen tarımsal ve hayvansal ürünlerin, yöresel tat ve lez-

zetlerin sürdürülebilir olması için üretim kadar pazarlanmasının da önemli olduğu bilinciyle hareket ettiklerini vurgulayan Kaya şunları söyledi: “Yerel ve sağlıklı ürünleri üreticiden tüketiciye aracısız olarak ulaştırmak adına Tarsus Yeryüzü Pazarı’nı hayata geçirdik. 18 Ekim’de ilkini düzenlediğimiz organizasyon ile mevsiminde üretilen ürünleri, adil bir fiyatlama ile tüketiciye ulaştırmaya çalıştık.”

Koçak: “Kentimizdeki kurumlarla işbirliğinin güzel bir örneği” Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı H. Ruhi Koçak ise Dünyanın 70, Türkiye’nin ise 4’üncü Yeryüzü Pazarını Tarsus’a kazandırmanın çok önemli bir başarı olduğunu söyledi. “Yeryüzü Pazarını Tarsus’u hem ulusal hem de uluslararası alanda tanıtabileceğimiz ciddi bir organizasyon olarak görüyoruz” diyen Koçak, “Zaten kentimiz tarih, kültür, inanç ve gastronomi turizmi alanında önemli değerlere sahip. Dolayısıyla kentimize ve bölgemize özgü değerleri, zenginlikleri ve yerel güzelliklerimizi bu pazar aracılığıyla da tanıtıma şansı elde edebiliyoruz” ifadelerini kullandı. Pazarın renkli görüntülere sahne olduğunu kaydeden Koçak, “Kentimizdeki kurumlarla işbirliğinin de güzel bir örneği. Tarsus Yeryüzü Pazarı sayesinde kentimize ticari ve sosyal anlamda canlılık geliyor. Tarsus Yeryüzü Pazarımız ayda 2 kez pazar günleri tüketicilerle buluşmaya devam edecek” dedi. Kaya: “Üretim kadar pazarlama da önemli” Konuyla ilgili değerlendirme yapan Tarsus Ticaret Borsası

AB ve UNDP Türkiye Ofisleri İklim Havalar soğudu, bağışıklığa dikkat! Diplomasisi Haftası’nı birlikte kutluyor

H B

u yıl, büyük hedefler güden iklim eyleminin küresel iki savunucusu AB ve UNDP’nin Türkiye temsilcileri, iklim değişikliği risklerine karşı kırılganlıkları azaltmanın önemini vurgulamak amacıyla güç birliği yaptı. 2020 AB İklim Diplomasisi Haftası başladı Bu yılki İklim Diplomasisi Haftası, iklim değişikliği karşısında kırılganlıklara ilişkin faaliyetlere odaklandı. 2-13 Kasım günlerini kapsayan iki hafta boyunca belirlenen tema kapsamında gazeteciler, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, iş dünyası, kamu kurumları ve vatandaşlar tarafından konu farklı perspektiflerden tartışılacak. Bu çerçevede Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) AB Bilgi Merkezi de çeşitli etkinlikler düzenledi. Hafta kapsamında medya kuruluşları ile temasa geçerek görseller ve hazırlanan videolar eşliğinde çalışmanın detaylarını duyuran MTSO AB Bilgi Merkezi, billboardlardan da tanıtımlarını sürdürerek kentte iklim değişikliği konusunda farkındalık oluşturmaya çalıştı. Mersin Büyükşehir Belediyesi de sağladığı imkanlarla kampanyayı destekledi. İklim Diplomasisi Haftası boyunca yurt genelinde sosyal medya kampanyası, farkındalık için açık hava etkinliği, webinarlar, basın toplantıları ve başka birçok faaliyet düzenlenecek.

MTSO 04 CMYK

Mayer-Landrut: “Tüm vatandaşları kampanyamıza katılmaya davet ediyoruz” Konuyla ilgili açıklama yapan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, “AB İklim Diplomasisi Haftaları, yalnızca hükümetler ile değil aynı zamanda iş dünyası, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve aktivistler gibi diğer aktörler ve vatandaşlar ile de diyaloğumuzu geliştirmemiz için özel fırsatlar sunuyor” dedi. AB Türkiye Delegasyonu’nun, AB İklim Diplomasisi Haftalarını 2016’dan beri düzenlediğini hatırlatan Büyükelçi, “Hepinizi ve tüm Türk vatandaşlarını, kamuya açık faaliyetlerimiz ve sosyal medya kampanyamız aracılığıyla kampanyamıza katılmaya ve mesajlarımızı yaymaya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı. Tomasi: “Küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmalıyız” UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Claudio Tomasi ise acilen ve iddialı bir iklim eylemine ihtiyaç bulunduğunu vurguladı. “Küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmayı başaramazsak, büyük olasılıkla, yıkıcı felaketler ve geri dönüşü olmayan değişimler yaşayacağız” diyen Tomasi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesajımız bir umut ve eylem çağrısıdır. Kampanyamız, yaptığı-

mız her şeyin iklim krizini etkilediği ve ondan etkileneceği düşüncesi odağında şekilleniyor. Ne yaparsak yapalım, neye ihtiyacımız olursa olsun, her şey 1,5 derece sözümüzü tutup tutamayacağımıza bağlı. Kampanyanın ana mesajı #İklimBiziz ve #Değişeceğiz çağrıları herkes için bir davettir. Yapabileceğimiz bir şeyler var. Etkimiz toplu hareket ettiğimizde artacak. Harekete geçme zamanı!” Kızıltan: “Hükümetler bazında ortak kararlar alınmalı” Konuyla ilgili değerlendirme yapan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan da küresel sıcaklık artışının tüm dünya, tüm canlılar üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekerek bu konuda yalnızca kurumların değil toplumların ortak hareket etmesi gerektiğini söyledi. Hükümetler seviyesinde ortak kararlar alınarak dünyanın geleceğini kurtarmak adına gerekli adımların vakit kaybedilmeden atılması gerektiğini dile getiren Kızıltan, bu konuda farkındalık oluşturması adına AB ve UNDP’nin İklim Diplomasisi Haftası çerçevesinde yürüttüğü çalışmaları desteklediklerini söyledi. Bu yılki sloganların #İklimBiziz ve yaşanabilir, sürdürülebilir, iklim için #Değişeceğiz. Olduğunu hatırlatan Kızıltan, İklim Diplomasisi Haftası etkinliklerini izlemek için tüm vatandaşları AB Türkiye Delegasyonu ve UNDP Türkiye web sitelerini ziyarete davet etti.

avalar hissedilir şekilde soğumaya başladı. Gündüz ve gece ısısındaki sert değişim soğuk algınlığı, bronşit, grip gibi üst solunum enfeksiyonlarına davetiye çıkarır nitelikte, üzerine covid-19 salgını da eklenince sonbahar ve kış aylarında sağlığımıza ve yaşam tarzımıza çok daha fazla dikkat etmemiz gereken bir süreç bekliyor hepimizi. Bağışıklık sistemimizi dış etkenlerden korumak ise büyük önem taşıyor. Düzensiz beslenme, stres, yorgunluk, uykusuzluk, vitamin ve mineral eksikliği vücut direncinin azalmasına sebep olabiliyor. Savunma sistemini olumsuz etkileyen bu faktörler hastalık riskini artırıyor. Basit bir grip vakasının coronavirüs ile vücutta bir araya gelmesi halinde, bağışıklık sisteminin nasıl bir tepki verebileceği pek öngörülemiyor. Bu nedenle mevsimsel gripten korunmanın önemi de artıyor. Ne yapmalı? Maske, sosyal mesafe, kamuya açık kapalı alanlarda uzun süre bulunmama ve bağışıklık sisteminizi destekleyecek şekilde beslenme, her bireyin kolayca uygulayabileceği basit önlemler olsa da şaşırtıcıdır ki hayat kurtarıyor. “Bağışıklık sistemi nasıl güçlenir?” Güçlü bir bağışıklık sistemine nasıl sahip olabilirim? Bu cümle sık sorulan sorular sıralamasında ilk 5’e girer. Nasılı anlatmadan evvel sistemin nasıl çalıştığını anlamak gerekiyor. İnsan vücudu yaratılıştan

hastalıklara (vücut dışından gelecek saldırılar) karşı bir savunma sistemi ile donatılmıştır. Kendi kendini iyileştirme gücüne sahiptir. Hastalığa sebep olabilecek virüs/mikrop/bakteri gibi organizmaların vücuda girişi ile beraber bağışıklık sistemi devreye girer ve bu mikroorganizmalardan kurtulmak için mücadele etmeye başlar. Bağışıklık sistemi vücuda girmeye çalışan tüm mikroorganizmaları tanıma, ayrıştırma ve zararlıları yok etme, özelliğine sahiptir. Bakteri, parazit, virüs gibi hastalığa neden olan her türlü organizma ve maddeye karşı savaşmak, bağışıklık sisteminin görevidir. İmmun sistemi mikropların oluşturduğu zararlı kimyasal madde olan toksinlere karşı antikor üretir. Vücut tarafından üretilen ve doğal savunma mekanizması olan antikorlar zararlı maddelerle savaşarak vücudu koruma altına alır. Kısaca sistemin çalışma prensibi budur. Bu bilgiler ışığında bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedelim. Tek başına beslenme şekliniz immun sisteminizi güçlendirme konusunda yetersiz kalabilir. Aynı zamanda uyku düzeninize, sıvı tüketiminize ve özellikle egzersiz yapmaya özen göstermelisiniz. “Günde bir bardak ılık su” Tüm diyetisyen ve beslenme uzmanları güne 1 bardak ılık su içerek başlamanızı önerir. Nedeni ise vücuda giren tüm besinleri ve atıkları kan ve lenf sıvıları yoluyla taşıyan bir çözücüdür su. Savunma sistemi için en önemli görev ona aittir. Yeterli su tüketimi kanın tüm hücrelere yeterli seviyede oksijen taşımasını sağlarken tüm sistemlerin en iyi şekilde çalışmasında lokomotif görevi görür. Bağışıklık sisteminin zayıflamasındaki sebeplerin başında yetersiz besin alımı gelir. Yeterli protein alımı, vitamin ve mineraller açısından zengin meyve

ve sebze tüketimi büyük önem taşır. Vücut direncini artıran C vitamini zengini besinleri tüketmek gerekir. İşlenmiş hazır gıdalar, kafein ve alkolün fazla tüketimi, sigara kullanımı ise bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. “Beslenmenin matematiği olduğunu öğrendik” Coronavirüsün hayatımıza girişiyle, beslenmenin belli bir matematiğinin olduğunu da öğrendik. Protein, yağ, karbonhidrat dengesinin kişinin yaşam tarzına göre belirlenerek programlanması gerektiğini öğrendik. Düzenli uyku, düzenli egzersiz… Güçlü bir bağışıklık sisteminin iki önemli etkeni. Bağışıklığın zayıflamasına sebep olan ve hastalık riskini artıran faktörler. Çevresel faktörler de önemli. Ani ısı düşüşüyle ortaya çıkan viral hastalıklar, hava kirliliği ile yayılımını hızlandırabilir. Antibiyotik tüketimi yüksek ülkelerden biriyiz. Gereksiz antibiyotik kullanımı arttıkça, mikroplar mutasyona uğrayarak direnç kazanıyor ve antibiyotik kullanımına rağmen hastalıkların iyileşme süreci uzuyor. Gereksiz antibiyotik kullanımı da bağışıklık sistemini bozan faktörler arasında. Özetlersek, sağlıklı bir yaşam istiyorsak, hayat tarzımızda köklü değişiklikler yapmamız şart. Doğayı koruyan, sağlıklı beslenen, düzenli spor yapan bireylere dönüşmediğimiz sürece bedenlerimizi dış tehditlerden korumamız mümkün olmayacak. Sağlıklı, huzurlu bir hafta diliyorum. Sağlıklı beslen (gerekliyse takviye kullan) – maskeni tak – sosyal mesafeye dikkat et… Güvende Kal! Yasemin Taş Yönetim Kurulu ve 26 No’lu sağlık Hizmetleri Medikal ve Kozmetik Meslek Komitesi Üyesi


5

YIL: 22 | SAYI: 397 | 08 - 21 Kasım 2020 | www.mtso.org.tr

Sürdürülebilir tarım ve ticaret için üretici desteklenmeli

Veysel Memiş

M

ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 3 No’lu Hububat ve Bakliyatın İşlenmesi ve Ticareti Meslek Komitesi Meclis Üyeleri, sektörün güçlenmesi, tüketicilerin daha uygun maliyetlerle sağlıklı bakliyat ürünlerine ulaşabilmesi adına üreticinin desteklenmesini istiyor. MTSO 3 No’lu Komite Meclis Üyeleri sektöre ilişkin değerlendirmeler yaptı. Pandemi sürecinin sektöre ektilerinden çiftçinin yaşadığı sorunlara, döviz

kurlarının ithalat ve ihracat üzerindeki baskısından sektörün taleplerine kadar birçok konuya değinen Meclis Üyeleri, özellikle gerek ithalata bağımlı olan bakliyat ürünlerinin sayısının azaltılabilmesi gerekse tüketicilerin daha uygun maliyetlerle ürünlere ulaşabilmemsi adına üreticinin desteklenmesi konusunda görüş birliğine vardı. Gıdanın öneminin pandemi süreci ile daha çok anlaşıldığını vurgulayan Meclis Üyeleri, bu süreçte daha uygun fiyatlı ürün satabilmeleri adına belirli gıda ürünlerinde ithalat vergilerinin indirilmesi ya da sıfırlanmasının da büyük fayda getireceğine değindi. Memiş: “Pirinç ithalatında KDV sıfırlanabilir” Pandeminin etkilemediği sektör bulunmadığını kaydeden 3 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Memişoğlu Tarım Ürünleri Yönetim Kurulu Üyesi Veysel Memiş, “Sürecin başladığı Mart ayında bakliyat ürünleri değerlendi ve perakende satışlarımız arttı ancak yaz ayları geldiğinde özellikle catering ayağında ciddi sorunlar yaşandı. Turizmdeki gerileme nede-

Mert Hazar

niyle bu sektöre yapılan satışlarda ciddi kayıplar oldu. Mart ile Mayıs ayları arasında satışlarımız artarken Temmuz ve Ağustos’a geldiğimizde aynı şekilde düştü” dedi. Pandemi sürecinde gıda sektörünün ciddi bir güven verdiğini ve bu dönemde diğer sektörlerde sorun yaşayan kişilerin de gıda sektörüne adım atarak tarım ürünlerini sahiplendiğini bildiren Memiş, “Süreç çiftçiyi de etkiledi. Elindeki ürünün

fazlasını nasıl olsa önümüzdeki süreçte fiyatlar daha da yükselecek diye satmaz oldu. Lisanslı depo sisteminden faydalanan bazı çiftçi ve tüccarlar fiyatların artmasında ayrıca etkili oldu” değerlendirmesini yaptı. Böyle dönemlerde TMO’ya önemli görevler düştüğüne değinen Memiş, şunları söyledi: “TMO başta hububat ürünleri olmak üzere üretici ve tüketiciyi korumak ve piyasa fiyat dengesini sağlamak adına kurulan bir kurum. Ancak bu hedef doğrultusunda atılan adımların bir kısmında düzenleyici tedbirlerin alınması gerektiği kanaatindeyim. Örneğin TMO üzerinden pirinç ithal edilerek doğrudan discount marketlere satılıyor. Discount marketler ise Türkiye’deki pirinç satışlarının yüzde 60’ını gerçekleştiriyor. Bu durumda pirinç sanayicilerinin satış imkanı kalmadığı için sektörümüz olumsuz etkileniyor. Piyasaya uygun fiyatlı ürün verilmesi için pirinç ithalatında vergi sıfırlanabilir. Mevcut durumdaki yüzde 45 vergi oldukça yüksek kalıyor. Ülkemizde pirinç fiyatları çok ciddi yükseldiği için ivedi bir şekilde müdahale edilmesi gerektiği

Yüksek yem fiyatları sektörü zorluyor M ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 4 No’lu Hayvansal Ürünler ve Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Meclis Üyeleri yüksek yem fiyatlarından şikayetçi oldu. Yükselen maliyetlerin gerek kırmızı et, beyaz et, gerek süt üreticisi, gerekse balık üreticilerini zorladığını kaydeden Meclis Üyeleri uygun maliyetli yem temin edilmesini istiyor. MTSO 4 No’lu Hayvansal Ürünler ve Destek Faaliyetleri Meslek Komitesi Meclis Üyeleri sektörü değerlendirdi. Yem fiyatlarıyla artan maliyetlerden bu maliyetleri fiyatlara yansıtamamaya, balıkçı hali talebinden Çamlıbel Balıkçı Barınağında yaşanan sorunlara kadar birçok konuya değinen Meclis Üyeleri sektörün sorunlarına karşı çözüm önerilerini sundu. Özellikle yem fiyatlarındaki artışa dikkat çeken Meclis Üyeleri bugün artan yem fiyatları nedeniyle üreticilerin sıkıntı yaşayarak hayvanlarını kesime gönderdiğini bildirdi. Bu nedenle günümüzde et bolluğu yaşanmasına rağmen kısa süre sonra et bulma noktasında sorunlar olacağını vurgulayan Meclis Üyeleri, uygun maliyetli yem sağlanmasını beklediklerini belirtti.

Seçkin Tatar

Tatar: “Girdi maliyetlerindeki artış büyük sıkıntı” MTSO 4 No’lu Meclis Üyesi ve CCY Gıda Tarım ve Hayvancılık Sanayi Sahibi Seçkin Tatar, artan yem fiyatları nedeniyle beyaz ve kırmız et sektöründe yaşanan sorunları anlattı. Son bir ay içinde tavuk fiyatlarının yüzde 40-50 yükseldiğini kaydeden Tatar, “Zamlar devam edi-

yor. Girdiğimiz bir yem ihalesi tamamlandığında, zarar edecek hale geliyoruz. Çünkü yem fiyatları şu anda hasat öncesi dönemine göre daha yüksek. Tam hasat yapıldı yem rekoltesi arttı, fiyatlar düşer diye bekliyorken tersine fiyatlardaki yükseliş sürüyor. 5-6 ay önce torbasını 80 liraya aldığımız yemin fiyatı bugün 130 TL’ye ulaştı” diye konuştu. Yalnızca yem değil mazottan plastiğe tüm girdi maliyetlerinin arttığını dile getiren Tatar, bunun yalnızca beyaz eti değil süt üreticisini de olumsuz etkilediğini söyledi. Süt üreticisinin maliyetleri satış fiyatlarına yansıtamamaktan şikayetçi olduğuna değinen Tatar, şunları söyledi: “Girdi maliyetleri yükselmesine rağmen Ulusal Süt Konseyi fiyatları değiştirmiyor ve zarar edip çaresiz kalan süt üreticileri 12 yılın ardından tekrar yoğun şekilde ineklerini kesmeye başladı. Süt inekleri kesilince hayvan varlığı azaldığı ve doğurganlık olmadığı için hem damızlık hem de kesimlik ve besilik hayvan ithalatı gündeme geliyor. Daha önceki yıllarda da benzer senaryo yaşanmıştı. Çiğ süt fiyatlarında düzenleme yapılmazsa ithalat katlanarak artacaktır. Üreticiye mutlaka

Abbay Polat

ucuz yem ve destek sağlanmalıdır. Yalnızca süt fiyatını yükseltmemek çözüm değil, mandıra ürünlerinin fiyatları her geçen gün artıyor. Bu sektör de kontrol edilmeli.” Hükümetin yem sektöründe kullanılacak mısır, arpa ve buğday gibi ürünlerin vergisini sıfırladığını kaydeden Tatar, “Birkaç firmaya ithalat yapma fırsatı doğdu ancak ithal edilen ürün-

kanaatindeyim.” Hazar: “Çiftçi desteklenirse herkes kazanır” Sözlerine döviz kurlarında yaşanan hareketliliğe değinerek başlayan 3 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Arbel Bakliyat Yönetim Kurulu Başkanı Mert Hazar, bu durumun hem ithalatı hem de ihracatı etkilediğini söyledi. Türkiye’nin gıda ürünlerinde birçok kalemde dışa bağımlı olduğunu kaydeden Hazar, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, fasulye gibi ürünlerin yüksek kurlarla dışarıdan geldiğini bildirdi. Bunun sürdürülebilir olmadığını belirten Hazar, ithalat vergilerinin bazı kalemlerde düşürülmesi halinde halkın daha ucuz fiyatlarla gıdaya erişebileceğine değindi. Türkiye’nin bulgurda ise öne çıktığını ifade eden Hazar, bu ürüne yurtdışından talebin her geçen gün arttığını vurguladı. Ürün yüzde 100 yerli olunca yüksek kur nedeniyle bu alanda sektörün iyi işler yaptığını dile getiren Hazar, “Görüldüğü gibi kur yüksekliğinin faydası da zararı da oluyor” değerlendirmesinde bulundu. Türk buğdayının katma değerli bir ürün haline getirilip yurtdışına bulgur

ler dış piyasada talep görünce fiyatlar yine arttı. Kazanan ithalat lobisi oldu. Bunun yerine planlı bir üretim sistemi çözüm getirecektir” dedi. Süt fiyatlarına zam yapılması halinde enflasyonun körükleneceği inancını doğru bulmadıklarına da değinen Tatar, yaşanan sürecin sektöre verdiği zararların iyi incelenmesi gerektiğini belirtti. Süt tozu ithalatının da son 8 ayda ciddi ölçüde arttığını ifade eden Tatar, “Ülkenin kaynakları yine üreticimize değil, ithalatla başka ülkelerin çiftçisine gidiyor. Türkiye son yıllarda süt tozu ithal eden değil ihraç eden ülkeydi. Bu yılın ilk 10 ayında ise ithalat adeta patladı. Bu konulara çözüm üretilmeli” dedi. Polat: “Mersin’de bir Balık Hali kurulmasını istiyoruz” MTSO 4 No’lu Meclis Üyesi ve Polat Balıkçılık Sahibi Abbay Polat da girdi maliyetlerinin yüksekliğinin balık fiyatları üzerindeki etkisine değindi. Özellikle çiftlik balıklarında ciddi fiyat artışları yaşandığını kaydeden Polat, bu artışta döviz kurundaki hareketliliğin de önemli rol üstlendiğini söyledi. Balıkçılık sektörünün farklı sorunları bulunduğuna da değinen Polat şöyle konuştu:

Sektör pandemi döneminde zor günler geçiriyor M ersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 6 No’lu Toptan Gıda ve Muhtelif Ticaret Meslek Komitesi Meclis Üyeleri sektöre ilişkin değerlendirmeler yaptı. Pandemi sürecinin sektöre etkilerinden gıda toptancılar sitesindeki eksikler ve taleplere kadar birçok konuyu ele alan Meclis Üyeleri, yerel marketlerde yaşanan sorunlardaki artışın toptancılara yansımalarına da değindi. MTSO 6 No’lu Toptan Gıda ve Muhtelif Ticaret Meslek Komitesi Meclis Üyeleri sektörü değerlendirdi. Pandemi sürecinin sektöre yansımalarına değinen Meclis Üyeleri, bu dönemde gıda ürünlerine talep artmasına rağmen gıdaya ulaşım yöntemlerinin değişmesi ve kendilerinin hizmet verdiği yerel market, bakkal ve büfelerin bu değişime ayak uydurmakta zorlanması nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları anlattı. Kapanan bakkal ve büfe sayısının her geçen gün artması yanında okul kantinlerinde de ciddi sıkıntılar bulunmasının toptancılar üzerindeki etkisini değerlendiren Meclis Üyeleri, çözüm için yerel marketlerle birlikte hareket edip sorunlara ortak çözüm arıyor.

MTSO 05 CMYK

Metin Sapan

Sapan: “Okul kantinlerinin kapanması bizi de etkiledi” Pandeminin değişik dağıtım kanallarını farklı şekilde etkilediğini anlatan MTSO 6 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Ufuk Gıda Sahibi Metin Sapan, “Örneğin market satışlarında artış yaşanırken geleneksel satış yapan bakkal ve büfelere satışlarımız azaldı. Ya da kapanan okul kantinleriyle birlikte bu dağıtım kanalında da sıkıntı oldu” dedi. Mersin’de Erdemli – Huzurkent arasında 250 adet okul kantinine hizmet verilirken bir anda bu sayının tamamının kapandığı-

nı açıklayan Sapan, “Durum böyle olunca 8-9 aydır ödeme alamadık ve kantinler kapalı olunca bazı kantin işletmecilerini desteklemek durumunda kaldık. Bugün okullar yeni yeni açılıyor ama kiralarını dahi ödeyemeyebilecekleri düşüncesiyle kantinler açılmıyor. Açılan kantin sayısı 20 civarında” diye konuştu. Aynı şekilde bakkal ve büfelerde de ciddi bir daralma olduğuna dikkat çeken Sapan, bir ay içinde 50’nin üzerinde bakkal ve büfenin kapandığını bildirdi. Birçok kişinin günü birlik kazandığını ve gelirinin düşmesiyle birlikte bakkallar yerine daha uygun fiyatlarla satış yapan yerlerin tercih edildiğini anlatan Sapan, sıkıntının her geçen gün arttığını söyledi. Attila: “Değişen alışveriş alışkanlıkları sektörümüzü zorluyor” MTSO 6 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Attila Gıda Sahibi S. Erhan Attila ise discount marketlerin sektöre verdiği sıkıntılara değindi. Gerek discount marketlerin gerekse pandemiyle birlikte değişen alışveriş alışkanlıklarının gıda dağıtımı ve gıda toptancılarının hizmetlerine olumsuz yansıdığını belirten

marketlerimizin, bakkallarımızın bu sürece uyum sağlayabilmesi bugünün koşullarında mümkün görünmüyor. Bu nedenle pandemi sürecinde biz gıda toptancılarının da iş hacminin azaldığını söyleyebilirim.” Sektör temsilcilerinin bankalarla ilgili sorun yaşadığını da anlatan Attila, sektör olarak bankaların kendilerine kolaylık tanımasını beklediklerini sözlerine ekledi.

S. Erhan Attila

Attila şunları söyledi: “Bu dönemlerde discount marketlerden alışverişler arttı. Aynı zamanda kapıya hizmet götüren birçok dağıtım kanalı kuruldu. Pandemi döneminde dışarıya çıkamayan kişiler bu kanallar aracılığıyla alışverişi tercih etti. Yerel marketlerimiz bu dönüşüme ayak uyduracak ekonomik imkanlara sahip olmadığı için sıkıntı yaşadı. Bugün discount marketler dahi eve kadar ürün götürüyor. Ancak bu ayrı bir yapılanma gerektiriyor. Bunun için de güçlü finansman yapısına ihtiyaç var. Ancak yerel

Yılmaz: “Bu sürecin bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum” MTSO 6 No’lu Komite Meclis Üyesi ve Makro-S Gıda Maddeleri Sahibi Murat Yılmaz ise pandeminin küresel bir kriz olduğuna işaret etti. Ülke olarak 2020’de pandeminin yanı sıra yaşanan doğal afetler nedeniyle ekstra sıkıntılı bir süreçten geçildiğini hatırlatan Yılmaz, “Gıda sektörünü ise yaşadığı tüm zorluklara rağmen birçok sektöre göre daha şanslı olarak görüyorum. Dışarı çıkma yasağı olan dönemlerde, birçok sektörün iş yapamayıp kapandığı dönemde dahi çalışma fırsatı bulabildik” dedi. Kışın gelmesiyle birlikte sürecin daha da zorlaşacağını, bunun sin-

ya da makarna olarak göndermek mümkün” ifadelerini kullanan Hazar, bu nedenle buğday üretimi konusunda çiftçiye daha çok destek verilmesinin önemini vurguladı. Üretimin kontrol altına alınması gerekliliğine değinen Hazar şu önerilerde bulundu: “TMO gibi kuruluşların çiftçiyi ve üreticiyi doğrudan desteklemesi daha doğru bir strateji olacaktır. Üreticinin desteklenmesi ürün bolluğu ve uygun fiyat sağlayacak, dışa bağımlılığı azaltacaktır. Eğer çiftçi ve üretici teşvik edilirse, nihai tüketici de uygun fiyatlarla alım yapabilir, bu yolla ithalat azalır, paralelinde yurtdışına döviz çıkışımız da azalır. Bununla birlikte üretim planlaması ülke ekonomisi için çok önemlidir. Yıllık iç tüketim ve ihracat rakamlarımıza orantılı bir şekilde üretim yönlendirilmeli ve dünya piyasaları yakından takip edilerek çiftçi ve üreticiye yol gösterilmelidir. İsteyenin tarlasında veya bahçesinde dilediği ürünü üretmesinden ziyade, temel iç ihtiyaçlara dayalı ve dış piyasalardaki talebe orantılı üretim yönlendirilmelidir. Burada devletin yol gösterici olarak üreticiyi yönlendirmesi gerekmektedir.”

“Yaklaşık bir yıl içinde Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nın Karaduvar’a taşınması planlanıyor. Oysa Karaduvar Balıkçı Barınağı bu kadar çok balıkçının bir arada çalışabileceği bir alana sahip değil. Bu uygulama yapılırsa büyük sıkıntı çıkar. Bu nedenle biz Çamlıbel’de kalmak istiyoruz. Orada bize ayrı bir liman yapılmasını talep ediyoruz. Aynı zamanda çarşı içindeki balık pazarına da düzenleme yapılması gerektiğine dikkat çeken Polat, Büyükşehir Belediyesi’nin bu bölgeyi kontrol altına almasının önemine değindi. Birçok işyerinin yolu işgal ettiğini ve tezgahların geri çekilmesi gerektiğini ifade eden Polat, mevcut durumun sağlıklı bir alışverişe olanak tanımadığını belirtti. Son olarak sektörün Balık Hali kurulması talebini dile getiren Polat, “Aralarında Mersin’in de bulunduğu çevre illerle birlikte bölgedeki 4-5 ilin hiçbirinde balık hali yok. Eski Belediye Başkanı Karaduvar’da böyle bir yatırım için 6 dönüm arazi belirlemişti. Ancak bu alan istenilen özelliklerin sağlanması adına yeterli değildi. Böyle bir yatırım için 5 dönümü kapalı olmak üzere en az 10 dönüm yer gerekiyor. Bu konunun yeniden gündeme alınıp takip edilmesini talep ediyoruz” dedi.

yalini Avrupa ülkelerinin verdiğini belirten Yılmaz, “Maalesef tüm sıkıntılar üst üste geliyor. Firmalar

Murat Yılmaz

kapanıyor, artan döviz kurlarıyla birlikte fiyatlar yükseliyor ama bu dönemde alınabilecek çok fazla tedbir olduğunu düşünmüyorum. Pandemi nedeniyle bir süre daha bu yaşama alışmak, sabretmek durumunda olduğumuza inanıyorum. Hizmet verdiğimiz yerel marketler güç birliğine gidip ekonomik açıdan daha güçlü bir yapı oluşturup ulusal zincir marketler ve discount marketlerle mücadele edebilecek duruma gelmesi halinde sürecin daha sorunsuz devam edeceğine inanıyorum” değerlendirmesini yaptı.


6

YIL: 22 | SAYI: 397 | 08 - 21 Kasım 2020 | www.mtso.org.tr

ASSK PÜSKÜRTME TABANCALARI IHRACATTAKI AĞIRLIĞINI ARTIRMA HEDEFINDE

Mertcan Küp ASSK Püskürtme Tabancaları Genel Müdürü

T

Türkiye’nin ilk yerli boya püskürtme tabancası Astro’yu imal eden ASSK Püskürtme Tabancaları, önümüzdeki süreçte üretiminin en az yarısını yurtdışına göndermeyi hedefliyor.

ürkiye’de boya püskürtme tabancası üretimi noktasındaki eksiği görmesi sonrasında ülkenin ilk yerli üretim boya püskürtme tabancası imalatını gerçekleştiren ASSK Püskürtme Tabancaları Kurucusu Ahmet Küp, ardından İtalyanlarla yaptığı know-how anlaşması ile teknolojisini geliştirerek yurtdışına da açılıyor. Ancak kısa süre sonra yoluna tek başına devam etme kararı alan Küp, sektörde özellikle Çin ürünlerine karşı yoğun mücadele veriyor. Mücadeleden vazgeçmeyip kararlı çalışmaları sonunda gerek kalitesi gerek teknolojisiyle yurtiçi pazarda yüzde 55-60 gibi önemli bir paya ulaşan Ahmet Küp’ün açtığı yoldan bugün ikinci kuşak olarak Mertcan Küp devam ediyor. Yurtiçinde elde edilen başarıyı yurtdışına da taşımak istediğini anlatan Şirket Genel Müdürü Mertcan Küp, önümüzdeki süreçte özellikle Arap ülkelerinde Astro markalı boya püskürtme tabancalarının satışını artırmak istedikleri-

ni belirtiyor. Küp, kuruluşundan bugüne kadar firmanın gelişim sürecini şöyle anlatıyor: “Türkiye’nin ilk üretimini gerçekleştirdik” Babam Ahmet Küp firmayı 1983 yılında kurmuş. Türkiye’nin ilk boya püskürtme tabancasını üreten firmayız ve tam 37 yıldır bu sektörde çalışmaya devam ediyoruz. Babam o yıllarda Türkiye’de bu alandaki açığı görerek üretim kararı almış. Ancak elbette o yılların şartlarında teknoloji çok gelişmiş değil ve el aletleri ile üretim yapıyor. Bu nedenle çıkardığı ilk ürünler de o dönemde Teknik Eller adlı markayla piyasaya sürülmüş. Babam her zaman yeniliğin ve gelişimin peşinde oldu. Teknolojiye büyük önem verdi. Bu nedenle sürekli kullandığı teknolojiyi nasıl daha ileri noktalara taşıyabileceğini, kullanıcıya ne gibi kolaylıklar sağlayabileceğini düşünerek araştırmalarını sür-

dürmüş. Sonunda görmüş ki sektöre İtalyanlar hakim. İtalyan teknolojisini Türkiye’ye de getirmek istemiş ve İtalyan Asturo firması ile know-how anlaşması imzalamış. Ardından ihracat da gelmiş. O yıllarda Fas, Tunus, Cezayir’in yanı sıra Rusya’ya önemli ölçüde satış yapılmış. Ancak İtalyanlarla anlaşma çok uzun sürmemiş ve babam yoluna tek başına devam kararı almış. Markamız ise halen Teknik Eller. Bir gün babam Yahudi bir tanıdığı ile sohbet ederken bu isimle yurtdışında istenildiği kadar satış yapılamayacağını söylemiş. Türkçe bir ismi yabancı firmaların telaffuz ederken zorlanacağını, bu nedenle de ürün talep etmek istemeyeceğini belirtip, markaya yeni bir isim bulunmasını tavsiye etmiş. Bu öneri babamın da aklına yatmış. İtalyanca yıldız anlamına gelen Astro markası da o dönem gündeme gelmiş ve üretimimizi halen bu marka ile sürdürüyoruz. “Çin ile mücadeleye başladık” Ben de küçük yaşlarımdan itibaren babamın yanında çalışmaya başladım. Ortaokuldan itibaren yaz aylarında okullar kapanınca çalışmaya gelirdim. Hemen her kademede işin ucundan tuttum ve yavaş yavaş sektöre hakim oldum diyebilirim. Çalışmaya başladığım yıllarda yurtiçinde de her geçen gün markamız güçlenmeye devam ediyordu. Ancak gün geldi Çin, sektördeki ağırlığını ciddi ölçüde artırmaya başladı. Verdikleri uygun fiyatlar nedeniyle yurtiçi satışlarımızda da ihracatımızda da rekabet etmekte zorlanmaya başlamıştık. Bunun üzerine babamla birlikte birçok defa Çin’e giderek orada üretim yapan fabrikaları ziyaret ettik. Hangi teknolojiyi kullandıklarını, üretimi hangi koşullarda gerçekleştirdiklerini inceledik. Ancak gördük ki, bir fabrikada yüzlerce işçi çalışıyor. Gerek işçilik maliyetleriyle gerekse üretim kapasiteleriyle baş edebilmemiz mümkün değil. Bunun üzerine biz de kaliteye odaklanıp bu alanda yatırım kararı

SCD KIMYA EL DEZENFEKTANI ÜRETIMINE HAZIRLANIYOR Mersin’de biyosidal ruhsatlı antibakteriyel dezenfektanlı el yıkama köpüğü üreten SCD Kimya, coronavirüs pandemisiyle birlikte artan talebin ardından el dezenfektanı üretimine hazırlanıyor.

Serkan Durmaz SCD Kimya Sahibi

T

icari hayatına tekstil ile başlayıp ardından kimya sektörüne yöneldiğini anlatan SCD Kimya Sahibi Serkan Durmaz, İstanbul’da başlayan üretimini neden Mersin’e taşıdığını anlattı. Bugün Mersin’de ürettiği antibakteriyel dezenfektanlı el yıkama köpüğünü ülkenin önde gelen akaryakıt dağıtım şirketleriyle yaptığı anlaşmalar sonucu yurt genelindeki petrol istasyonlarında, oteller, restoranlar, dinlenme tesisleri, fabrikalara satan firma, önümüzdeki süreçte yurtdışındaki ağırlığını da artırmayı hedefliyor. Son dönemlerde pandemi süreciyle birlikte yoğunlaşan talebi de göz önünde bulundurup dezenfektan üretimine de başlamayı planladıklarını kaydeden Durmaz, ürün yelpazelerini genişletmek istediklerini anlatıyor. Durmaz ile firmanın dünü ve bugününü konuştuk. “Ticari hayatıma Malatya’da başladım” Ticari hayatıma 1998 yılında Malatya’da SCD Tekstil firmasını kurarak başladım. O yıllarda üretim

MTSO 06 CMYK

yapmıyordum. Gömlek alıp satıyordum. Ancak hayalimde hep üretim yapmak vardı. Sektörü tanımak istediğimden dolayı ticaretle başlamıştım. Çok geçmeden, bir yıl gibi kısa bir sürede hedeflerimi gerçekleştirip 1999’da İstanbul’a giderek gömlek imalatına başladım. 2002 yılına kadar da buradaki üretimimi sürdürdüm. Ancak o yıllarda Çin’in piyasaya girmesiyle birlikte tekstil piyasası büyük ölçüde daralmaya başladı ve ben de ne yapabileceğim konusunda alternatifleri araştırmaya başladım. Kimya sektörüyle de bu araştırmalar sırasında tanıştım. Baktım ki antibakteriyel dezenfektanlı el yıkama köpüğü yalnızca İstanbul’da satılıyor ve o yıllar için farklı bir ürün. Bu işe de girersem önce İstanbul’da başlarım ama daha sonra Anadolu’ya taşıyabilirim ve o bölgeler için farklı bir ürün piyasaya sürmüş olurum diye düşündüm. Çok geçmeden SCD Kimya firmasını kurdum ve ilk olarak 5055 metrekarelik bir alanda deneme üretimlerine başladım. Tabi tekstil de ana işim olarak devam ediyor-

du. İstanbul’daki talebin ve satışların iyi gittiğini görerek şehir dışına açılma kararımı yeniden gündeme aldım. Çünkü, İstanbul’da yaptığım ürünü en fazla Bolu’ya kadar satabiliyordum. Daha fazla ilerlersem maliyetler kurtarmıyordu. İstanbul dışında nerede üretim yapabileceğimi araştırmaya başladım. Ailem o yıllarda Mersin’de yaşıyordu. Ben de gelip baktığımda limanı olduğunu görüp ileride gerek yurtdışına açılırsam faydası dokunacağını düşündüm. İşçilik maliyetleri de uygundu. Sonunda neden olmasın diye düşünüp üretimi 2003’te Mersin’e taşıdım. Tekstil üretimimiz ise artık neredeyse bitmişti. “Ömrüm yollarda geçti” Mersin’de de yine küçük bir atölyede bölgeyi tanımak adına deneme üretimlerine başladım. Ancak bana yetmiyordu, kurumsal firmalara hizmet verebilmem için belirli standartlarda üretim yapmam ve belirli belgelere sahip olmam gerekiyordu. Bu belgeleri alabilmek adına standartlarımı geliştirmek için 2015’te Tırmıl Sanayi Sitesi’ndeki tesisime taşındım. Burada plastik ambalajımıza kadar kendimiz üretiyoruz. Köpük sabun olması nedeniyle kullandığımız başlıklar çok önemli. Onları yurtdışından ithal ediyorum. Bu arada Mersin’de liman bulunması bu açıdan da önemliydi. Sabunları sattığımız duvar tipi sabunlukları, mermer ya da tezgah üstü ankastre sabunlukları da biz üretip içlerini doldurarak firmalara anahtar teslim ürün veriyoruz. Örneğin bir otel ile çalışıyorsak o otelin logosunu ya da çalıştığımız petrol istasyonu logosunu bu sabunlukların üzerine basıyoruz. Aynı zamanda bu sabun-

aldık. Pes etmedik ve mücadelemizi sürdürdük. Ürünlerimize duyulan güven ve sektörün en eski firması olmamızın da etkisiyle bir süre sonra sektörde yurtiçindeki pazar payımızı yüzde 55-60’lara kadar çıkardık. Gösterdiğimiz başarılar sonunda KOBİ kredilerinin ilk uyguladığı 1996 senesinde Türkiye’de seçilen ilk 20 firma arasına girerek kredi aldık. Almış olduğumuz bu kredi aracılığıyla Japonya’dan son teknoloji CNC tezgâhlarını getirdik. Üretimimizi modernleştirerek daha da güçlendik. Geçmişte torna tezgahları ile yaptıklarımızı artık daha teknolojik cihazlarla üretmeye başladık. Böylece hem üretim kalitemiz hem de kapasitemiz arttı. Bugün saniyede kullanılan her türlü hava ve püskürtmelerle çalışan, mekanik, elektronik, elektromekanik püskürtme tabancaları, kompresör ve benzeri alet ve makinelerle, bunların her türlü yedek parça ve aksesuarlarının imalatı ve ticareti, ithali, ihracatı, yurtiçi ve yurtdışında pazarlamasını yapıyoruz. Ürünlerimiz hırdavat, mobilya ve otomotiv sektöründe kullanılıyor.

“Pandemi sektörü olumlu etkiledi” Bugün çalışmalarımızı 27 farklı ürün ile sürdürüyoruz. Sektörden gelen talepler doğrultusunda ürünlerimize yön veriyoruz. Türkiye genelin-

luklarda bir arıza olması ya da herhangi teknik bir sorun yaşanması halinde ürünümüzün peşini bırakmıyor ve anında teknik destek veriyoruz. Türkiye genelinde 24 saatte hizmet garantisi sunuyoruz ve bunlar da tercih edilirliğimizi artırıyor. Üretim standartlarımı da artırmamla birlikte Türkiye genelinde gezmediğim kent kalmadı diyebilirim. Ömrüm adeta yollarda geçti. Ürünümü tek tek bizzat ben tanıttım. Sonunda da akaryakıt dağıtım tesislerinin genel merkezleriyle yurt genelindeki petrol istasyonlarında kullanılması adına anlaşmalar imzaladım. Oteller, restoranlar, dinlenme tesisleri, fabrikalar derken yurt genelinde birçok yerde ürünüm kullanılmaya başladı. Bugün hizmet verdiğim en yeni müşterim 5 yıllıktır. Çalışmaya başladığımız firmaların memnuniyeti devam etti ve ilişkilerimizi bugünlere kadar getirdik. Halka perakende satışı ise hiç düşünmedim. “Formülü üniversitelerle birlikte geliştirdik” Ar-Ge’ye halen büyük önem veriyorum. İçindeki karışımları insan cildine zarar vermeyecek alkolsüz üretmeye özen gösteriyorum. Yola ilk çıktığımda da ürünün içeriğini Yeditepe Üniversitesi Kozmetik Birimi ve Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi işbirliğinde geliştirmiştim. Ürün geliştirme çalışmalarımız 2-3 senede bir güncelleniyor. Testlerimizi Bakanlık tarafından akredite laboratuvarlarda sürdürüyoruz. Ayrıca yola çıktığımız ilk günden itibaren aynı esansı

de satış yapıyoruz. Bayilik vermiyor, ürünlerimizi tüketiciye doğrudan biz ulaştırıyoruz. İhracattaki payımızın ise bir ölçüde azaldığını söyleyebilirim. Üretimin yaklaşık 4’te 1’ini yurtdışına gönderiyoruz çünkü yurtiçindeki talebimiz oldukça arttı ve buna bir de yurtdışı eklenirse yetişmek oldukça zor oluyor. Özellikle pandemi ile birlikte Çin ürünlerine talep büyük ölçüde düştü. Gerek pandeminin bu ülkede başlaması nedeniyle oradan gelen ürünlere güvenin azalması gerekse döviz kurlarındaki artış bu ülkeden yapılan ithalatın önünü adeta kesti. Yerli ürüne talep artınca bizde de yoğun bir üretim süreci başladı. Nisan ve Mayıs ayları durgun geçmesine rağmen Hazirandan bu yana sektörde ciddi bir hareket başladı. Üretimlerimizi yaklaşık 10 kişi ile sürdürüyoruz ve yıllık yaklaşık 100 bin tabanca üretimimiz var. Ekonomik konjonktürün düzelmesi, dünyadaki daralmanın azalması sonrasında teknolojiye yatırımlarımızı sürdürüp ihracatımızı artırmak istiyoruz. Öncelikli hedef pazarımız ise yine Arap ülkeleri olacak. Bu pazarda geçmişten gelen bir tecrübemiz var. Temaslarımızı artırıp iletişimimizi güçlendirerek pazardaki etkinliğimizi artıracağız. Babamın vizyoner ruhla geliştirdiği faaliyetlerimizi ben teknolojinin de gücüyle daha ileri noktalara taşıma arzusundayım.

kullanıyorum. Bu, psikolojik olarak da çok önemli. Bu sayede kullanıcı o kokuyu aldığında bizim ürünümüzü kullandığını fark ediyor. Bugünlerde ise talep bir ölçüde azaldı. Perakende satış yapmıyor olmamız nedeniyle turizm sektöründe yaşanan daralma ve artık benzin istasyonlarında lavabo ya da market kullanımının tercih edilmemesi nedeniyle talepte ciddi bir düşüş yaşandı. Bu sorunu biraz azaltabilmek pandemi kurallarına uyum için gerekli standartları oluşturabilmek adına sensorlu sabunluklar üzerinde ar-ge çalışmalarımızı sürdürüyoruz. “Biosidal Ruhsatımızı almayı bekliyoruz” Öte yandan değişen taleplere paralel biz de ürün gamımızı geliştirme kararı aldık. Bu dönemde özellikle pendemi dolayısıyla dezenfektan talepleri arttı. Biz de bu alanda üretim yapma isteğiyle bu ürünün üretimi için de Biyosidal Ürün Ruhsatı başvurusunda bulunduk. Bu yılın sonuna kadar işlemlerin tamamlanmasını ve üretime başlamayı umut ediyoruz. Üretimle birlikte ihracat da düşünüyorum. Önce dış ticaret firmaları aracılığıyla yapıp bir süre sonra da yine piyasayı tanımamla birlikte doğrudan ihracata başlayabilirim. Üretimde en büyük sorun ise uzun süren bürokratik işlemler ve ikincisi de ruhsatlı hammadde bulmakta zorlanmamız. Bu sorunların da aşılması halinde daha hızlı bir üretim yapabileceğimize inanıyorum.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.