ZOOM - Nisan 2012 - 13.Sayı

Page 1



İÇİNDEKİLER 4

Ÿ EDİTÖRDEN Ÿ ELEKTROMİYOGRAFİ (EMG)

6

Kevser TURAN Ÿ ENGLISH SETTER

Suzan MURAT

8

Ece KAYNAR

11

Ÿ KOBRA YILAN

ZOOM ^ĂLJŦ ϭϯ EŝƐĂŶ ϮϬϭϮ

Ÿ KÖPEKLERDE ÖĞRENME VE ADLİ ALANDA

KÖPEĞİN ROLÜ Seyhan RODOPLU

12

Ÿ BİR BOZ AYIDA STEREOTİPİK DAVRANIŞLARIN

TEDAVİSİNDE FLUOKSETİN KULLANIMI Doç. Dr. Ebru YALÇIN

19

Ÿ VETERİNER HEKİMLİK VE KÖPEK EĞİTİMİ

ÇALIŞTAYI K.Ö.P.E.K

20

Ÿ KALÇA DİSPLAZİSİ

Bilimsel Araştırma Kulübü Adına Başkan Muhammet Eyüp DEMİR

Esma CİVELEK

22

Ÿ SÜRÜNGEN DİYETLERİ

Ebru KAPLAN

24

Ÿ KEDİLERDE KORNEA HASTALIKLARI

Bilimsel Araştırma Kulübü Danışmanı Prof. Dr. Kürşat ÖZER

Ece AKBARCI

31

Ÿ WORK & TRAVEL

Mustafa BEKİROĞLU

34

Ÿ HELMİNTEXT(Helmintext.com)

Editör Fahrettin GÜLSEVEN Bilimsel Araştırma Kulübü İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Avcılar Kampüsü Avcılar/İSTANBUL www.vetbak.com zoomdergi@gmail.com

İbrahim KIŞLALIOĞLU Ÿ IVSA

36 38

Ÿ TRANSMISSIBLE VENEREAL TÜMÖR

(TVT) Fahrettin GÜLSEVEN Ÿ CANINE DISTEMPER Begüm MAŞLAK & Başak KAYMAZ

40

44

Ÿ CURE POINT (Tedavi Noktası)

Ebru KAPLAN

48

Ÿ KUDUZ HASTALIĞINDAN KORUNMA VE

KUDUZ HASTALIĞI İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ

50

3


Fahrettin GÜLSEVEN İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

Değerli ZOOM okurları; Şu anda elinizde tutƚuğunuz ZOOM dergisinin 13. Ɛayısını sizlere ulaştırmanın verdiği mutluluğu ve haklı gururu sizlerle de paylaşıyorum. Yeni sayımızda mesleğimizle ilgili her alana yer vermeye çalıştık. Konular içerisinde meslek dışı sayabileceğimiz ancak birçok arkadaşımızı ilgilendiren ''WORK & TRAVEL'' (ÇALIŞ & GEZ) hakkında bu organizasyona katılmış birinin tecrübelerine yer verdik. Diğer konularımıza bakacak olursak: Mesleki programlandırmayla ilgili ''HELMİNTEXT'' ve ''CURE POİNT'', okulumuzda ve veterinerlik alanında yeni kullanılmaya başlanan ''ELEKTROMİYOGRAFİ'' tekniğiyle tedavi, Uludağ Üniversitesi'nden değerli hocamız Doç. Dr. Ebru YALÇIN 'ın yazısı ''BİR BOZ AYIDA STEREOTİPİK DAVRANIŞLARIN TEDAVİSİNDE FLUOKSETİN KULLANIMI'', belki hepimizin eksikliğini çektiği bir konu ''KÖPEKLERDE ÖĞRENME VE ADLİ ALANDA KÖPEĞİN ROLÜ'' ve bu konularda faaliyete bulunarak meslek ufkumuzun gelişimine yardımcı olan K.Ö.P.E.K. kısaltmasıyla Köpek Psikolojisi Ve Eğitimi Kulübü 'nün bu sene ikincisini düzenlediği ''VETERİNER HEKİMLİK VE KÖPEK EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI'' tanıtım yazısı, alışılmış konuların dışında bir makale çevirisi ''SÜRÜNGEN DİYETLERİ'', birçoğumuzun evlerimizde beslediğimiz ve bize en yakın canlılardan biri olan kedilerle ilgili ''KEDİLERDE KORNEA HASTALIKLARI'', yavru köpeklerimiz için korkulabilecek ''CANİNE DİSTEMPER'', yine köpeklerde sıklıkla görülen bir rahatsızlık olan ''KALÇA DİSPLA İ^İ'' ve köpekler arasında bulaşabilen bir tümör olan ''TRANSMISSIBLE VENEREAL TÜMÖR''. Öte yandan geçtiğimiz sayıda başlattığımız okulumuz kulüpleri tanıtım yazılarına bu sayıda ''IVSA'' International Veterinary Students Association (Uluslararası Veteriner Öğrencileri Birliği)'ya yer verdik. Irk tanıtım yazısında eskiden benim de beslediğim bir ırk olan ''ENGLISH SETTER'' ve hepimizin çoğu kez televizyonda gördüğü ''KOBRA YILANI'' bu sayımızda yer alan başka bir konu. Bu sayıdan itibaren; belki birçoğumuzun bilmediği veya eksik bildiği mesleki kanunlar, kararnameler ve yönetmelikler konusunda sizlere elimizden geldiğince paylaşımda bulunacağız. Bu sayıda 18 Ocak 2012 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan ''KUDUZ HASTALIĞINDAN KORUNMA VE KUDUZ HASTALIĞI İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ''ni yayınlıyoruz. Umarım sizlere yararlı olacak yazılar hazırlamışızdır. Keyifli okumalar, gelecek sayıda görüşmek dileğiyle…

FAHRETTİN GÜLSEVEN

4



Kevser TURAN İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

ELEKTROMİYOGRAFİ (EMG) Elektrofizyolojik muayene tıp ve veteriner hekimliğinde nöromusküler hastalıkların tanısında kullanılan, minimal invasiv bir tekniktir. Elektrofizyolojik incelemeler, sentral sinir sistemi, ön boynuz hücreleri, periferik sinirler, nöromusküler kavşak ve kasları etkileyen hastalıkların araştırılmasında önemli katkılar sağlamaktadır. Bu çalışmalarda lezyonun lokalizasyonunu, etkilenme düzeyini ve sürecini belirleme amaçlanmaktadır. Elektrofizyolojik inceleme yöntemleri sinir iletim çalışmaları, refleks yanıt incelemeleri, iğne elektromiyografisi, ardı sıra sinir uyarım testi, tek lif EMG'si, uyarılmış potansiyĞller, otonom sinir sistemi testleri olarak sıralanabilir. Evcil hayvanlarda rutin olarak kullanılan elektrodiyagnostik testler elektromiyografi, motor ve sensorik ileti hızı d e ğe r l e n d i r i l m e l e r i ve s o m ato s e n s o r i k uyandırılmış potansiyel incelemeleridir. Sinir ve kas hücrelerinde oluşan aksiyon potansiyĞlinin analizi elektrofizyolojik çalışmaların temelidir. Kas biyoelektrik aktivitesinin incelenmesine elektromiyografi (EMG), periferik sinir potansiyellerinin incelenmesine elektronörografi (ENG) denir. EMG ve ENG aynı cihazla gerçekleştirilen iki test oldukları için EMG incelemesi denildiğinde kas incelemesinin yanında, sinir incelemesini de içeren testlerin bütünü anlaşılır. İğne Elektromiyografisi İğne elektromiyografisinde iğne elektrot myotomal dağılımlara göre kaslara batırılır ve kaslarda oluşan biyoelektriksel aktivite hem görsel hem de işitsel olarak değerlendirilir. Ÿ

6

İğne EMG'si sayesinde neredeyse tüm iskelet kasları; bacak kasları, mastikatör, laringeal, faringeal, fasiyal, paraspinal, kuyruk ve anal sfinkter kasları incelenebilir. EMG incelemesi, iyi bir kas ve periferal sinir anatomisi bilgisi ve kas sinir sistemi hastalıklarında oluşacak elektriksel aktiviteleri tanıyabilme tecrübesi gerektirir. Ne zaman kullanılır?

Ÿ

Ÿ

·

Travmatik sinir ve sinir kökü yaralanmaları (trafik kazaları ),

·

Sinirlerin fonksiyonlarını bozabilen hastalıkların (şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi) sinirler üzerindeki etkilerinin araştırılması,

·

Yüz felci teşhis ve takibi,

·

Kas ve sinir-kas kavşağı hastalıklarının teşhisi (myastenia,myopati vs.),

·

Kas erimeleriyle sonuçlanan omurilik hastalıklarının teşhisi, Nasıl yapılır?

EMG incelemesinde iğneler kullanılır. İğneler bilinen enjektör iğnelerinin içine bir tel konulması ile kayıt elektrotu şeklini alır. Bu iğnelerle vücuda elektrik verilmez. Yalnız kaslarda normal veya anormal elektriksel aktivitenin kaydedilmesi için kullanılır. Kayıt edilen görüntünün yanında aynı sinyaller hoparlör sayesinde işitilir hale getirilirler. İncelemeyi yapan hekimin değerlendirmesine katkıda bulunur.


Ÿ

Nasıl yapılır?

Öncelikle hasta iyi bir nörolojik muayeneden geĕirilip daha sonra emg ye karar verilmelidir. İğne emg incelemesi sırasında kas aktivitesi istirahatte, hafif kasıda ve maksimum kasıda olmak üzere üç aşamada değerlendirilir. Kasın istirahat ettiği, hareketsiz kaldığı dönemde normal giriş aktivitesi değerlendirilir ve spontan aktiviteler araştırılır. Hafif kası yaptırıldığında motor ünite potansiyellerinin yapısı değerlendirilir. Tam kasıda ise motor ünitelerin katılımı birbirine tam karışması istenir. Resimde:EMG çekiminin monitörde ki görünümü.

Ülkemizde Tıp Hekimliğinde EMG: Ülkemizde ilk EMG çalışmaları, 1960 lı yıllarda Prof. Dr. Cumhur Ertekin tarafından Ege Üniversitesi'nde y a p ı l m ı ş t ı r. P r o f. E r t e k i n d a h a s o n r a İskandinavya'da Fritz Buchtal ile çalışarak yurda dönmüş ve ülkemizde EMG ye büyük katkıda bulunmuştur. Günümüzde D' oldukça gelişmiş ve ilerleyen teknolojiyle birlikte gelişimini büyük hızla sürdürmektedir. G ü n ü m ü z d e D' i l e P e r i f e r i k polinöropatiler(çoklu sinir hasarları), mononöropatiler(tek sinir hasarı), tuzak nöropatiler (karpal tünel sendromu, kübitel tünel sendromu, Cumartesi gecesi paralizisi, Guyon loju nöropatisi), pleksopatiler(sinirlerin omuriliğe girmeden önce yaptıkları büyük sinir demetleri), ön boynuz hastalıkları(amiyotrofik lateral skleroz, spinal müsküler atrofi, poliomiyelit, postpolio sendromu), çeşitli kas hastalıkları, myasteni gravis, lambert eaton sendromu, stiff person sendromu, neuromyotoni(Isaac sendromu), yüz felci vb durumların tanısı yüksek bir duyarlılıkla konabilir duruma gelmiştir. Veteriner Hekimlik'te EMG: Dünyada hayvan sağlığında emg kullanımının yaygın olduğu ülkeler arasında başta Amerika olmak üzere͕ birçok Avrupa ülkesi bulunmaktadır. Özellikle at hekimliğinde ve pet hayvanlarında kullanımı oldukça fazladır.

FAKÜLTEMİZDE ELEKTROMYOGRAFİ Fakültemizde elektromiyografik incelemeler iki yıl önce Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yalçın DEVECİOĞLU'nun danışmanlığında Dokt. Öğr. Vet. Hekim Ebru ERAVCI t a r a f ı n d a n u y g u l a n m a y a b a ş l a n m ı ş t ı r. Doktorasında nöroşiruriji ve nöroelektrofizyoloji alanlarında çalışan Ebru ERAVCI Çapa Tıp FakültesiΖnde görev alan Prof. Dr. M.Barış BASLO'nun desteğini istemiş ve kendisini fakültemize davet ederek birlikte elektrofizyolojik çalışmalara başlamıştır. Şu anda fakültemizde emg uygulaması yapılmaktadır. Tanıda da oldukça başarılı olan Dok. Öğr. Ebru ERAVCI'nın, danışman hocası Doç. Dr. Yalçın DEVECİOĞLU'nun ve diğer tüm değerli hocalarımızın da desteğiyle, Türkiye'de veteriner EMG’nin tanı ve araştırma amaçlı kullanımına büyük katkıda bulunacağına hepimiz gönülden inanıyoruz.

Resimde; Vet. Hek.Ebru ERAVCI tarafından radial paralizi bulunan bir kangal melezine emg uygulaması yapılırken.

7


Suzan MURAT İ.Ü. Veteriner Fakültesi 1.Sınıf

ENGLISH SETTER Kökeni: İlk setter, İspanyol ve Fransız pointerlarını başlangıç noktası alarak 1500'de Fransa'da geliştirildi. Üç yüzyıl sonra 1800'lerin başlarında ilk Fransız av köpeklerinden İngiliz Setteri geliştiren Sir Edward Laverack adında bir üreticinin ülkesi olan İngiltere'ye getirildi. Laverack, ırkın geliştirilmesinde öylesine anahtar rol oynamıştır ki ırk genelde Laverack Setter diye de anŦůmıştır. Laverack'ın köpekleri güzellikleri ŝůĞ ünlüydüler. Bu köpekler günümüzün Ɣov köpeklerinin de ataları olmuşlardır. Diğer bir İngiliz üretici, Llewellin de ikinci bir ünlü İngiliz Setter kanı yarattı. 19. yüzyıl başlarında uzun tüylü İngiliz kuşçularını, çoğu avcı kendi bilgileri doğrultusunda üretmeye başlamış, bir standart olmadığından çeşitli renklerde ve formatlarda hayvanlar meydana gelmiştir.

"Setter" kelimesi͕ köpek avı belirlediğinde sergilediği nerdeyse oturma pozisyonundan almıştır. Seƚter ırkı bütün seƚterler gibi Spanel'lerden geliyor. LaveraĐk seƚter diye ĚĞ aŶŦůĂŶ ingiliz ƐĞƚƚĞƌŝ yanlış bir adlandırılmadır çünkü LaveraĐk bu ırŬŦŶ gelişmesinde rol alsa da bu populasyonu çok dar bir çember içinde tuttuğu için, kan bağının etkisinden dolayı bu ırk da ilerleme gösteƌĞŵĞŵŝƔ͕ kaybolmuştur. Bu sebeple sadece ingiliz seƚteri diyebiliriz.

8

Tanımı: Setƚer ince görünüşůü, biraz çıkık alınlı uzun bir başlı bir köpektir. Yükseklik, erkeklerde 56-62 cm, dişilerde 53-58 cm'dir. Ağırlık ise 27-32 kg. Genel görünüm: Orta boylu, akıllı kendinde güzellik barındıran, güçlü ve dayanıklı bu köpeğin gövdesi orta uzunlukta, zarif görünüşlü; zarif ve rahat bir yürüyüşe sahiptir.

Renk: Lemonbelton : beyaz turuncu benekli / Liverbelton : beyaz kahverengi benekli / Blubelton : beyaz siyah benekli / Triculör : beyaz siyah benekli bunun yanında burnu͕ gözünün üstündeki yarımay, kulağının iç tarafı ve ayakları siyahtan başka sarı kırmızı beneklerden de oluşabilir.


Tüyleri düzdür. Ensesinde, bacaklarında ve baldırlarında uzun tüy saçakları vardır. Siyah-beyaz, beyaz-limon, beyaz-portakal, beyaz-kestane ya da üç renkli(siyah, beyaz, kızıl) olması tercih edilir. Az veya çok benekli veya çeşitli iriliklerde lekeli olabilir. Kendine has benekli kürkü ile çok güzel ve zarif bir köpektir. Benekler az veya daha yoğun; lekeler ise her boyutta olabilir. Kürkü beyazla karışık mavimsi gri, sarımsı ya da kahverengi beneklidir. Bazı köpekler üç renklidir (siyah-beyaz ve pas rengi). Uzun tüyleri düz, ipeksi, parlak ve biraz dalgalıdır. Vücuduna göre kulaklarında, göğüs altlarında, ayaklarının arka taraflarında ve kuyruğunun alt tarafında bulunan tüyler daha sık ve uzundur. Boyun uzun, kaslı ve üstten hafif şişkindir. Göğsü normal geniş ve iyi gelişmiş kaburga kemiklidir. Sırtı düzgün normal geniş ve kaslıdır. Beli kısa ve kaslı, karnı hafif topludur. Derisi ince͕ sık, esnek ve kırışıksızdır. Kemik ve kasları çok iyi gelişmiştir. Göğüs derin, ancak geniş değildir.

Ayakları; Ön ayakları önden bakıldığında düzgün ve paraleldir. Arka ayakları, baldır ve baldır altları sert bir açı oluşturur. Patileri ovalsi, tırnakları yere doğru eğiktir ve pati aralarında tüyleri vardır. Kuyruğunu sırt hizasının biraz üstünde veya altında tutar, kuyruğundaki tüyler düzdür ve kıvrılmadan uzarlar ki bu uzama kuyruk kökünde azdır, kuyruğun ortasında uzundur ve bitimine doğru yine azalır; bu da kuyruğa bir bayrak şekli verir. Kuyruk, kulaklar, bacaklar ve vücudun alt kısmı bol tüylüdür. Kuyruk düz ve uca doğru zarifçe incelir.

Kafa belirgin alın çıkıntısı ile uzundur. Kafatası kuru ve hafif, üstten bakıldığında burnu kafatasından biraz ince, yandan bakıldığında ise kafatası ve burnun hatları düzgün ve paraleldir. Burun uzunluğu kafatasının boyutlarına eşittir. DŝnjĂĐŦ: Sakin, duyarlı, canlı, insan dostu ve Burun kısmı tüm kafa uzunluğunun duyguludur. Refleksleri iyidir. Disiplinli ama yaklaşık yarısıdır. Burun, benek renklerine göre coşkuludur. Sabırla ve ikna yoluyla eğitilmeye çok koyu renklidir. İyi gelişmiş burun delikleri vardır. yatkındır. İngiliz Setƚer oldukça nazik, iyi huylu ve Dudaklar ince ve üst dudağı alt dudağının arkadaş canlısı bir köpektir. Çocuklarla arası hafif üstüne gelir. Gelişmiş ama sarkık olmayan mükemmeldir. Duyarlı yapısıyla sevgiye muhtaçtır. dudakları vardır. Dışarıda çalışkan ve hareketli evde ise sakindir. Gözleri derin değildir, oval, iri ve parlaktır. Biraz fazla kararlı olabilir. Tuvalet eğitimi sabır Zeki bir ifadesi vardır. Rengi eladan koyu kahveye gerektirir. EğitimĞ kötü huylar kemikleşmeden değişir. erken yaşta başlamalı ancak sert metotlar Dişleri beyaz sağlıklı ve iyi gelişmiş, çenesi kullanılmamalıdır. İngiliz seƚterŝ͕ pointer gibi njĞŬŝ bir makas kilitleme. köpektir ama ona nazaran daha sakin ve itaatkardır. Kulaklar göz ŚŦnjĂƐŦŶĚĂ͕ ŶŽƌŵĂů ƵnjƵŶ ŝŶĐĞ Çabuk öğrenen ve duygulu olduğundan ona sert ve yumuşaktır. Orta derecede uzun sarkık kulaklar davranmamalıyız. Birlikte olunmaya gereksinim kadifemsi uçlara sahiptir ve tepeleri hafif duyar ve diğer köpeklerle oynamaktan keyif alır. yuvarlaktır.

9


İngiliz Setƚerŝ iyi bir bekçi köpeği olmasına rağmen iyi bir koruma köpeği olduğu söylenemez. Kendi başına gezmekten hoşlanır ve bunun için bahçeden kazarak veya yüksek atlama ile kaçmaya eğilimi vardır. İngiliz Setƚer havlamaya eğilimlidir͕ erken yaşta bu eğilimi kontrol altına alınmalıdır. Ayrıca çok iştahlı olduğu için şişmanlama eğilimi vardır.

Av yetenekleri: İngiliz setƚeri͕ İngiliz pointerin taşıdığı özelliklerin neredeyse aynısını taşır. Koku alma duyusu pointere yakındır. Ferması sağlamdır, av araması geniş açıdadır ama pointere nazaran daha yavaş arar.

Bakımı: Yumuşak, düz ve orta uzunluktaki tüylerin düzenli taranması onun mükemmel görünümünün korunması için yeterlidir. Karışıklık ve düğümlere karşı dikkatli olunmalı ve tüy dökme mevsiminde ekstra ilgi gösterilmelidir. Parmak aralarındaki tüyler ve tırnaklar kısa tutulmalıdır. Bu ırk orta derecede tüy döker.

Eğitim: Asil bir köpek olduğundan eğitimi zorluk oluşturmaz, sadece onun genlerinde olan bilgileri öne çıkartıp birazcık üstünde durmak gerekir.

10

Sıcak havaya dayanıklıdır ve uzun zaman avlanmaya gidebilir. İyi yüzücüdür, iyi aport verir, soğuk sudan korkmaz ve orman avında pointerden daha iyidir çünkü çalılar ve dikenler arasına hiç düşünmeden dalar. Aynı zamanda göl avında da iyidir. İngiliz seƚteri pointer gibi önceden ferma verir, ondan sonraki ava yaklaşma hareketleri ise diğer tüm kuşçu köpeklere göre en zarifidir.


Ece KAYNAR İ.Ü. Veteriner Fakültesi 1.Sınıf

KOBRA YILANI Bu yazıyı yazma sebebimiŶ izleyip, çok etkilendiğim bir belgesel olduğunu söyleyebilirim. Kobra yılanı, Hindistan, Afrika ve Güney Asya gibi sıcak bölgelerde yaşayan ölümcül bir zehire sahip bir yılandır. Asya kobrası, kral kobra, Mısır kobrası ve tüküren kobra olmak üzere dört çeşidi bulunur. Benim bu yazıda konu alacağım tür, Asya kobrası ya da gözlüklü kobra olarak bilinen çeşidi. Bu tür, diğer kobralara göre daha az saldırgandır. Bu sebeple yapılan işlem hayvanın ağzının tamamen dağılmasına ve inanılmaz acılar çekmesine sebep olur. Ağzı enfeksiyon kapmış şekilde soytarı yapılan bu canlılar turistler ve etraftaki diğer insanların çok dikkatini çeker. Fakat düşünüldüğünde bu aslında yılana korkunç bir işkencedir. İnsanoğlu bir kez daha eğlencesi için bir hayvana insanlık dışı bir davranış göstermiş olur.

Asya kobrası, bizim daha çok Hindistanlı yerlilerin kaval çalarak bulunduğu sepetten çıktığını sandığımız yılan çeşitidir. Bilmeyen kişiler yılanın müziğe karşı bir tepki verdiğini sanır fakat bahsettiğimiz canlı ne yazık ki sağırdır. Bu sebeple böyle birşey mümkün değildir. İşin aslı çok daha farklıdır. Kobra, avının karşısında yükselerek avlanan bir yılandır. Bunu bilen hain yerliler, kobraların, ellerindeki yada etraflarındaki hareketli bir cisim sayesinde yada onlara hissedebilecekleri titreşimler göndererek yükselmelerini sağlarlar. Avlanma pozisyonuna geçen kobra, karşısındaki avın büyüklüğü karşısında saldırıya geçemez, yƵŬĂƌŦĚĂ belirttiğim gibi diğerlerine göƌĞ ĚĂŚĂ az saldırgandır. Fakat kobranın o sepete nasıl girdiğini düşünürsek, bu hayvanın hayatı boyunca belki de en acı çektiği dönemdir. Hindistanlı yerliler bu canlıları doğal yaşam alanlarından zorla alırlar ve onları zararsız hale getirmek için yılanın dişlerini bir taş yardımı ile vurarak koparırlar ya da bir şekilde sökerler. Fakat bu işlem herhangi bir bilir kişi ya da bir hekim gözetiminde yapılmaz.

Seyrettiğim belgeselde, yılanları çok seven ve onların iyiliği için çabalayan bir hayvansever Hindistan'ı ziyaret edip, bu asil canlıları inceledi ve bu korkunç gerçeği bizlere göstermeye çalıştı. Yolda gördüğü bir yerliye bir miktar ücret ödeyip yerlinin sahip olduğu yılanı satın aldı. Bir uzman ile birlikte bu yılanın ağzını gerekli şekilde tedavi edip doğaya geri saldı. Şunu da söylemeden geçmeyelim, kobra yılanı kaybettiği dişleri yerine bir süre sonra yenilerini çıkartacaktır. Bu yüzden yine bir yerliyle karşılaşmadığı sürece herhangi bir doğal olmayan sorunla karşılaşmayacaktır. Biz insanlar, hiçbir suçu olmayan, masum canlıları giyim kuşam, eğlence ve keyiflerimiz için katledip, onlara zarar vererek bir hayat sürüyoruz. Ama unutmamalıyız ki eğer o canlılar olmasa dünya şimdikinden çok daha kötü bir vaziyette olurdu.

11


Seyhan RODOPLU İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

KÖPEKLERDE ÖĞRENME VE ADLİ ALANDA KÖPEĞİN ROLÜ Ÿ ÖĞRENME VE EĞİTİM YÖNTEMLERİ

Öğrenmede temel mekanizma, insanda da köpekte de aynıdır. Sosyal ya da yaşamsal bir ihtiyacını gidermek isteyen her canlı, öncelikle dağarcığında bulunan davranışları uygular. Hedefe ulaşabilmek için dağarcığında bulunan davranış yeterli değilse, değişik davranışları dener. Deneme ve yanılmalardan sonra, kendisini hedefe ulaştıracak davranışı bulur. Yani ödülü elde eder. Her tekrarda bu ödüle ulaşıyorsa, bu durumda davranış gittikçe yerleşir ve aynı uyaran olduğu müddetçe muhtemelen benzeri davranışı gösterir. Yani uyaranla tepki arasında zihinsel bağ kurulmuş ve bu tepki öğrenilmiş olur. Köpeklerin büyüdüğü ortamdaki çevresel farklılıklar, yani farklı uyaranlar, farklı davranış biçimleri kazanmalarına sebep olur. Bu durum, köpekler arasında bireysel farklılıklara, yani değişik kişilik yapılanmalarına yol açar. 3. ve 12. haftalar arasındaki kritik öğrenme fazı, köpeğin sosyalize olduğu dönemdir. Bu süre içinde yapılan hatalı davranışlar veya edinilen kötü tecrübeler ileride önü alınması zor olan davranış bozukluklarına neden olabilir. Kritik fazda, yavru köpeğin öğrenme süreci aktif ve pozitiftir. Bu zaman zarfında, köpek yavrularının öğrenme yetenekleri daha fazladır. Ancak kritik faz, gerçek bir kalıba sokma ve eğitme dönemi değildir; çünkü bu fazda hayvan, davranış karakterlerini henüz tam anlamıyla gösteremediği için, eğitmen, düzeltilmesi gereken bozuk bir davranışı ya da geliştirilmesi gereken olumlu bir davranışı tespit edemez. 1)Şartlanma Yoluyla Öğrenme a) Klasik Şartlanma: Davranış ile çevreden gelen uyarım arasında bir ilişki kurulur. Bu ilişki şekillendiğinde tepkiler otomatikleşir. Her canlı, farkında olmadan bir yığın uyarıma şartlanmaktadır.

12

Şartlı reflekslere, 1904 yılında Nobel ödülü almış Rus fizyolog İvan Pavlov'un yaptığı araştırmalar örnek verilebilir. Pavlov, yemekleri tabak içinde verilen köpeklerin, bu tabakları boş gördüklerinde bile tükürük salgıladıklarını görüƌ͘ Karnı aç olan köpeklere bir dilim salam parçası gösterilirse, tükürük salgısı artar. Salam parçası, zil sesiyle aynı anda verilmeye başlanırsa, bir süre sonra salam parçası gösterilmeden, sadece zil çalındığında, tükürük salgısının başladığı görülür ki bu, tekrarlar yoluyla öğrenme süreci içinde gelişen bir reflekstir. Şartsız terimi öğrenmeye bağlı olmadan ortaya çıkan uyarım ya da refleksi ifade eder. Halbuki zil sesi şartlı uyaran olup, yine salyaya neden olmaktadır. Buradaki salya refleksi öğrenmeyle kazanıldığı için şartlı reflekstir. Şartlı ve şartsız uyaranın (zil ve yemek) aynı anda uygulandığı tekrarlar yapılmazsa, ağızdaki sulanma miktarı azalır ve neticede kaybolur. Sönme adı verilen bu olay klasik şartlanmanın özelliklerindendir. Klasik şartlamada cezaya dayalı öğrenme benimsenirse daha kolay sönecektir; çünkü bu gerçek bir öğrenme değil, korkudan dolayı istenilen davranışı yapmaktır. Korku gibi duyguların öğrenilmesinde şartlanmaların önemi büyüktür. Şartlı refleksler ayrıca, beyin kabuğunda bazı yeni organik bağlantılar şekillendirerek, yeni davranışların ortaya çıkmasına sebebiyet verir.


b) Köpek Eğitimi ve Operant (edimsel) Şartlanma: Klasik şartlanma, hayvan öğrenme Köpek yavruları, doğumlarının ilk birkaç esnasında tamamen pasif olup, tepkiler (örneğin; gününden başlayarak, muhtemelen hayatlarının salya tepkisi) genellikle refleks karakterindedir. Bu sonuna kadar öğrenmeye devam ederler. Beyin tepkiyi hangi uyaranın doğurduğunu rahatlıkla dalgalarının elektroĞnsefalograf ŝůĞ ƂůĕƺŵƺŶĚĞ͕ söyleyebiliriz, yani klasik öğrenmede tepkiye neden yavrularda beynin altı ile sekiz haftalıkken olan uyarım belirlidir. Operant davranışlar ise olgunlaştığı gözlenmektedir. Bu dönem, aktif istemli ve analitik tepkilerdir. Yani uyaran karşısında öğrenmenin başlangıç dönemidir. köpek, tepkileri seçmede ve davranışta serbesttir. Yavruların erken dönemdeki öğrenme Tepkiye neden olan uyarım ise belirli değildir. Köpek yeteneğindeŶ yararlanılarak, erken yaşlardĂ Ğǀ ŝĕŝ öğrenmesinde önemli yer tutan operant eğitime başlanılabilir. Beyin, yaşamın ilk şartlanmanın dört temel prensibi vardır; pozitif dönemlerinde hızla gelişirken, köpek maksimum takviye, negatif takviye, pozitif ceza ve negatif ceza. öğrenme yeteneğine sahiptir. İşte bu dönemde Pozitif takviye, kullanılmasŦ önerilen eğitim gereken ilgi gösterildiği takdirde, nörolojik yöntemidir. gelişimle beraber köpeğin zeka gelişimi de olumlu yönde etkilenecektir. Bu dönemde köpeğe ileri bir b.1) Pozitif Takviye: Ödüllendirme ve Takviye eğitim verilmesi şüphesiz söz konusu değildir; Eğitimi ancak bu dönem yavru köpeği, ileride alacağı Köpek eğitiminde en çok kullanılan, geçerli eğitimlere hazırlamak için mutlaka ve kalıcı olan yöntemdir. Davranışı öğretmek ya da değerlendirilmesi gereken dönemdir. Bu yüzden, öğrenilen davranışı pekiştirmek amacıyla ortama yavrunun bu dönemdeki kurslar ve pozitif öğretim takviye ediciler eklenir. Örneğin; komut yanında deneyimleri çok önemlidir. ödül verilir. Pozitif takviye, yapılan olumlu bir Yavru köpeklerin eğitiminde aile fertlerinin davranışın tekrarlanma şansını arttırmaktadır. rolü büyüktür. Burada esas amaç, köpeğin Pozitif olarak takviye eden şey köpeğin istediği bir komutları öğrenmesi değildir. Zaten bu tür hareket ya da obje olabilir. Örneğin; yemek vermek, komutları öğretmek zannedildiği kadar da zor okşamak ya da onu övmek gibi. değildir. Amaç, köpeğin eğitim alabilme Köpekle beş ile on dakikalık kısa periyotlar kapasitesini arttırmak ve onu, içinde yaşayacağı halinde ( yetişkinler için daha fazla, yavrular için topluma hazırlamaktır. Çok kısa süren bu daha az) çalışılmalı; çünkü yavruların ilgili kalma dönemdeki bilinçli gayretler, yine bu dönem içinde süresi daha kısadır. Stres, uyuşukluk ve heyecan zihinsel gelişimini tamamlayan köpeğin öğrenme zamanını geciktirir. Çoğu köpek ilk günler davranışlarını ileride etkilemek ve değiştirmek, fazla bir şey öğrenemez; çünkü heyecanlanmış ve yani ileride en zor eğitimleri vermek daha kolay aklı dağılmıştır. olacaktır. Canlı davranışlarının sonuçları, çevre ve canlının kendisi tarafından değerlendirilir. Yapılan b.2) Negatif Takviye: davranış canlının kendisi için olduğu kadar, çevresi Köpek olumsuz bir davranışta bulunmadığı için de uygun sonuçlar getiriyorsa, bunların zaman, uygulanmakta olan bir cezanın kaldırılması pekişmesi kolay olacaktır. veya rahatsız edici bir uyaranın ortamdan Bir köpek, deneme yanılma yoluyla, bir uzaklaştırılmasıdır. Cezanın kalkması da ödül gibi hareketin kendine zevk mi, acı mı yani ödül mü, algılanır. Mesela, şok tasması takılı olan köpek ceza mı getireceğini anlar. Eğitim; köpeğin bu “Dur!” komutuna uyduğunda tasmasının yeteneğinden yola çıkarak, köpeği kendimizle gevşetilmesi gibi. uyum içinde yaşayacak tarza yönlendirmektedir. Normal köpeğin eğitiminde, esas olarak operant b.3) Pozitif Ceza: öğrenme prensipleri uygulanır. Yapılan bir işin Davranışı azaltmak ya da kaldırmak temelinde “hareketle komutun eşlendirilmesi” amacıyla ortama rahatsız edici bir uyaran prensibi vardır. eklenmesidir. Klasik şartlanma ile operant şartlanma Cezalandırma en eski eğitim arasında birçok ortak yön vardır ve bazen iki yöntemlerinden biridir ve modern eğitimde artık yöntemi net sınırlarla birbirinden ayırmak mümkün terk edilmeye başlanılmıştır. Cezanın eğitici olmaz. Bu nedenle, operant öğrenmeyle klasik olabilmesi birçok şarta bağlıdır ve bunların başında öğrenme arasındaki önemli farkları şu şekilde eğitmenin soğukkanlı ve mantıklı olabilmesi gelir. özetleyebiliriz:

13


Ceza ile bir davranışın engellenmesi gerçek bir öğrenme değil, korkudan dolayı bu davranışa bir müddet ara vermesidir. Ceza takviye edilmediğinde yani sık tekrarlanmadığında, öğrenildiğini düşündüğümüz davranış kolayca unutulacaktır. Özellikle hayvan, eğitimden evine döndüğünde, aynı ortam olmayacağı ve evde bu tür cezalar verilmeyeceği için bir süre sonra unutulma ihtimali yüksektir. Bir davranışın sonunda verilen ödül, köpeğe bu yaptığının doğru olduğunu ve bu harekete devam etmesinin ödül getireceği mesajını verir. Ceza ise “yaptığını durdur” mesajını verir; ama ne yapacağını gösterecek olan yine ödüldür. Ayrıca ceza verilirken köpeğin yaptığı hareket değil, bu hareketi doğuran esas neden cezalandırılmış olacaktır. Ceza verilirken oluşan stres esnasında, salgılanan hormonlar da köpeği tepkisizliğe şartlayabilmektedir. Böylece bir şartlanma gerçekleştiği takdirde, köpeğe işkence yapılsa bile istenilen davranış elde edilemez. Anlaşılacağı gibi çoğu cezaların sonuçları belirsizdir. Gelişigüzel uygulanan cezaların ruhsal olduğu kadar organik bozukluklara da yol açabileceğini hesaba katıp eğitimde bu yöntemi terk etmek en doğrusudur. Özellikle, anksiyete içinde olan bir köpeğe ceza vermek onu iyice gergin, korkak ve içine kapanık bir hayvan yapabilir veya köpek fark edemediğimiz halde hastaysa, sağlamken hiç umursamadığı acı verici bir uyaran, onu şiddetle sarsabilir. Agresyon olaylarının çözülememesinin temelinde de bu hatalı uygulamalar yer alır. b.4) Negatif Ceza: İstenmeyen davranışı azaltmak için, ortamdan hayvanın hoşlandığı bir şeyin kaldırılmasıdır. Bunun en şiddetlisi, gıda gibi temel ihtiyaç maddelerinin hayvana verilmemesidir. Arzu edilen davranış gerçekleştiğinde bu tekrar ortama eklenir. Diğer Öğrenme Yöntemleri Öğrenme olayını gözlemlediğimizde bazı örneklerin şartlı reflekslerle açıkůĂŶŵĂƐŦ ŵƺŵŬƺŶ olmayabilir. Bazı davranışlar, kognitif (bilişsel) teoriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu teoriye göre, hafızadaki bilgi parçalarının oluşturduğu bilişsel bir yapı meydana gelmektedir. Öğrenilen bilgi değerlendirilir ve önemine göre saklanır. Yani bu tarz öğrenmede köpek, mantığını çalıştırmak zorundadır.

14

Hayvan, olaylar ve sonuçlar arasında bağlantı kurarak, daha önce depoladığı bilgileri değerlendirir ve yeni bilgiyi depolar. Bu tip öğrenmede, bilişsel süreçlerin sonucunda, bir hedefe yönelik davranışlar yapılmaktadır. Köpeklerin ataları olan kurtların ataları, akıllı memelilerden oluşmaktaydı. Bu nedenle, tekdüze av takipleri her zaman işe yaramadığı için kurtlar sürekli yeni av taktikleri üretmek zorundaydılar. Bu olay, kurdun çözmek zorunda olduğu karmaşık öğrenme problemlerinden sadece biridir. Onlar hayatta kalabilmek için nice karmaşık problemlerle uğraşmaya mecburdular. a)Taklit ederek öğrenme Tı p k ı i n s a n l a r g i b i kö p e k l e r d e , çevrelerindeki birçok şeyi bilinçli ya da bilinçsiz olarak taklit ederler. Araştırmalara göre gözlem ve taklit, en kolay öğrenme yoludur. Köpek için, anne başta olmak üzere başka bir hayvanı veya beraber yaşadığı insanı, özellikle lider olarak seçtiği insanı izlemek, kolay ve temel bir öğrenme yöntemidir. Yavruların, annelerini taklit etmeleri, genellikle öğrenme içgüdüsünden doğmaktadır; yani öğrenme için izleyecekleri yöntem, onların genlerinde mevcuttur. Bu aşamada, öğrenme yöntemi, insan yavrusuyla aynıdır. Doğuştan olmayan, yani edinsel agresyona sahip bir köpeğin yavrusu da bir süre sonra agresif olmaktadır; çünkü yavru köpek, annesinin agresyonunun ödüllendirildiğini fark etmektedir. Yani annesi, agresyonu sayesinde istediğini elde etmektedir. Bu durumu gözleyen köpek, eninde sonunda bunu taklit ederek istediği ödüle ulaşacaktır. Bilimsel olarak taklit, bilinçli ya da içgüdüsel olmak üzere ikiye ayrılır. İçgüdüsel taklit, herhangi bir öğrenme amacı taşımaksızın bilinçsiz şekilde yapılan ilkel taklittir. Bilinçli taklit ise, genellikle öğrenme amacıyla yapılır hayvan iradesi söz konusudur. Bu taklitte hayvanın gözlemleri vardır. Örneğin avlanmak; avlanma içgüdülerinin etkisiyle anneyi gözlemleme sonucu gelişen bir taklit olayıdır. Avcıların av köpeklerine uyguladıkları av eğitimi, aslında köpeğin var olan av dürtülerinden yararlanarak, ona bir şeyler öğretmektedir. Böylece köpekler usta köpeklerin yanına katıldığında, iyi birer avcı olabilmektedirler. b)Deneme- yanılma yoluyla öğrenme Köpeklerde deneme-yanılma yoluyla öğrenme çok sık başvurulan yöntemdir. Bu öğrenmede, operant şartlanma önemli rol oynar.


Bu, özellikle yavru köpeklerin kullanıldığı öğrenme yöntemidir. Yavru köpek, kardeşleriyle oynarken, örneğin; hangi hareketinin karşısındaki için acı verici olduğunu, vücudunun hangi kısımlarının acıya daha duyarlı ve zayıf olduğunu bu yöntemle keşfeder. c)Alışkanlıkla Öğrenme Öğrenmenin en basit şekli alışkanlıktır. Devam eden uyarı karşısında tepkinin giderek azalması şeklindedir. Örneğin; istasyon kenarında oturan bir ailenin aldığı yavru, ilk defa duyduğu tren sesinden büyük ihtimalle tedirgin olacaktır. Ancak beyinde reseptör olarak adlandırılan alıcılar, bu seslere duyarlılıklarını zamanla yitirir ve hayvan nerdeyse bu sesleri artık fark etmez duruma gelir. Bu öğrenme yöntemi, köpeğin iradesi dışında gelişir. d)Gizli Kalmış Öğrenme Bu tarz öğrenmeyle, öğrenilen bilgi gerekli olana kadar meydana çıkmaz. Özellikle köpeklerin sosyalizasyon döneminde elde ettiği bazı bilgiler, hiç kullanılmasa dahi yaşlılık periyodunda ortaya çıkabilir. Örneğin; bu dönemde şapkalı bir şahıstan kötü muamele gören köpek, bütün şapkalı şahıslardan çekinebilir. Yıllar boyu şapkalı biriyle karşılaşılmazsa, köpeğin bu davranışı ortaya çıkmayacaktır. Ancak yıllar geçse de günün birinde böyle biriyle karşılaşan köpeğin korkması, gizli kalmış öğrenme tarzına örnektir. Ÿ GÖREV KÖPEKLERİNİN KULLANILMASI VE

ETKİNLİĞİ Köpeklerin güvenlik alanında eğitim ve kullanımında özellikle son yüzyıl içinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında özel eğitim ve yeteneklerini mesaj taşımak, nöbet tutmak, düşmanın yerini işaret etmek, yaralı kayıp askerleri bulmak gibi pek çok zor görevi yerine getirerek kanıtlayan köpeklerden; halen ülkemiz de dahil olmak üzere tüm gelişmiş ülkeůĞƌŝŶ orĚƵ ǀĞ emniyet örgütlerindĞ Ƃnemli görevlerde istifade edilmektedir.

Suç ve suçluların ortaya çıkarılmasında yararlanılan görev köpekleri, ülkelerin ihtiyaç duyabilecekleri çeşitli alanlarda, strateji ve hedefler doğrultusunda kullanılmaktadır. Bir köpeğin görev köpeği niteliğini kazanması; ırk özellikleri ile gelen oyun oynama, arama-bulma, sosyalleşme güdülerinin uygun ortam ve koşullarda uzman eğitmenlerce geliştirilerek görev yapacakları branş ortamlarının fiziki ve psikolojik yapısı itibarıyla hazırlanması yöntemiyle gerçekleştirilmektedir. Görev köpeği olmaya aday bir köpeğin kendine olan güveninin, sayılan güdülerinin ve dengeli huy özelliklerinin gelişmesi, ancak doğru yöntemlerin uygulanması ile mümkündür. Köpekler yaradılış gereği çok gelişmiş koku alma yeteneğine, kişilere özgü yağ asidi kokusunu ayırt edebilme özelliğine sahiptir. İnsan kokusunun; parmak izi ve DNA gibi kişiye özgü, belirleyici bir olgu olduğu ve köpeklerin bu farklılığı başarıyla tespit edebildiği ispatlanmıştır. Teşhis köpekleri olay yerinden elde edilen suça ilişkin eşya veya koku örneklerinin, yakalanan şüphelilerin vücut kokuları ile karşılaştırılması ve teşhisinde kullanılmaktadır. Söz konusu işlem, bu köpeklerin kullanıldığı ülke mahkemelerince tek başına olmasa da delil olarak kabul görmektedir. Adli soruşturmanın ön aşamasında özel eğitimli köpeklerin kullanılması, kolluk kuvvetlerinin verimliliği ve etkinliğini arttırmakta, suç önleme ve denetlemede uygun maliyetli olmakta ve bu sebeple birçok gelişmiş ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu durum, olguların çeşitliliği açısından, köpeklerin farklı alanlarda uzmanlaşmasını gerektirmiştir. Bu amaçla narkotik, patlayıcı, canlı insan, ceset arama ve asayiş-devriye alanlarında yetiştirilen özel görev köpekleri adli bilimlerde hizmete yardımcı olmaktadır. Bu köpeklere; köpek, kurt, tilkinin bulunduğu ailenin adı olan ve İngilizce “kiy-nayn” seklinde okunan “canine”i çağrıştırmasından dolayı, K-9 köpekleri de denilmektedir. Bunun yanında, Amerika Birleşik Devletleri'nde Emniyet birimlerinde polis köpeği ile görev yapan birimin kod numarası olarak K-9 kullanılmaktadır.Köpeklerde temel olarak uygulanan eğitimler; temel itaat, ileri itaat ve koruma eğitimidir. Temel eğitimleri alan köpekler, ayrıca özel eğitimlere tabi tutularak, farklı branşlarda değişik amaçlarla kullanılabilir. Görme, işitme, vb. engeli olan kişilere yardımcı olan rehber köpekler; narkotik, patlayıcı madde, canlı insan, ceset aramada kullanılan deĚektör köpekler bunlardan bazılarıdır.

15


Ÿ DeĚektör Köpekler (Koku İdentifikasLJŽŶ

Köpekleri ) Bir kokunun varlığını fark etmede diğer canlılardan ve mevcut teknolojik imkanlardan daha başarılı olduğu bilinen köpekler, aldıkları kokuya göre nesneleri veya insanları ayırt edebildiklerinden dolayı, deĚektör köpekler ǀĞLJĂ ko ku i d e nt i f i ka syo n kö p e k l e r i o l a ra k isimlendirilirler. DeĚektör köpekler; patlayıcılar ǀĞ narkotik maddeleri teşhis edebildikleri gibi, canlı insanların ve cesetlerin yerini belirlemede de kullanılır.

İz- takip köpekleri; iz sürmek, iz boyunca bırakılmış nesneleri belirlemek, iz için belirli bir başlangıç noktası olmadan insanları aramak veya bir alanda serbest olarak insan kokusu taşıyan nesneleri aramak için kullanılabilir. Köpekler, bu görevler için, her insanda farklı bileşiklerde, birçok organik maddenin karışımından meydana gelen, dolayısıyla her insanda kendine özgü olan kokudan yararlanır. Ancak bir kokunun sıcaklık, nem, rüzgar gibi dış çevre faktörlerinden etkilendiği, yoğunluğunun kişiden kişiye değiştiği de belirtilmelidir. Bir çalışmada, nesnelerin üzerinde kalan kokuların eskimesinin, köpeğin nesneyi bulmasındaki başarısını önemli ölçüde etkilemediği gösterilmiştir (Schoon, 2005). Bunun yanında eğitim sırasında köpeğe çok sayıda koku öğretildikçe, ilk öğretilen kokunun tespit edilmesindeki başarı düşmemektedir. Başka bir çalışmada, doğru yönün tespit edilmesinde köpeğin cinsiyeti ve yaşının önemli olduğu belirlenmiş; iz takip etmede koku alma yetenekleri daha fazla olduğu için erkek köpeklerin dişilere göre, genç köpeklerin yaşlılara göre daha başarılı olduğu bulunmuştur. Köpekler, takipte koku alma duyularını kullanmakla birlikte, görme duyularını da önemli ölçüde kullanmaktadırlar. Kokuya dayalı bilgi, izin gözle fark edilmesi ve doğru yönün belirlenerek

16

takip edilmesiyle desteklenir(Wells ve Hepper, 2003). Başka bir çalışmada ise; görmenin mümkün ama zor olduğu az ışık şartlarında, deĚektör köpekler tarafından temel olarak koku alma duyusunun kullanıldığı tespit edilmiştir (Gazit ve Terkel, 2003). İz- takip köpekleri; sadece belirli bir kişi ya da nesneyi bulmaz, aynı zamanda nesne ile şüpheli karşılaştırması da yapabilir. Narkotik deĚektör köpekleri; uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadelede, özellikle kuryeler aracılığıyla gerçekleştirilen uyuşturucu madde kaçakçılığının önlenmesine yönelik olarak binalar, araçlar, arazi, iş ocakları, yolcu salonları, alışveriş merkezleri gibi alanlarda kullanılabilir. Bu konuda uzman köpekler; havalimanları kontrol mekanizmaları içinde, yolcu beraberindeki bagajların yanı sıra; kişilerin dolaylı olarak üst ve eşya aramalarında etkin olarak kullanılmaktadır. Köpeklere çeşitli uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kokuları, oyun yöntemleri ile ta n ı t ı l m a k ta d ı r. S a n ı l d ı ğ ı g i b i kö p e k l e r uyuşturucuya bağımlı hale getirilerek maddeyi buluyor değillerdir, böyle bir durum etik açıdan dünyanın hiçbir yerinde kullanılmamaktadır. Alanda sağlanan başarıda köpek eğitiminin önemi de buradan anlaşılmaktadır. Patlayıcı deĚektör köpekleri; uluƐůĂƌĂƌĂƐŦ toplantı organizasyonları, devlet büyüklerinin korunması, olası terör eylemlerinin önlenmesi ve can güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak bina, araç, otopark, spor tesisleri, alışveriş merkezleri, tören alanları gibi büyük ve kalabalık ortamların aranmasında etkin rol oynamaktadır. Bu branştaki köpekler, diğer teknik ekipman ve personele göre, belirtilen ortamlarda daha hızlı ve güvenilir sonuçlar vermektedir. Canlı insan arama köpekleri, uzman ekiplerce yerine getirilmesi gereken doğal afetlere müdahalede, arama-kurtarma faaliyetlerinde yardımcı rol oynamaktadır. Bunun yanında, insanların can ve mal güvenliğinin sağlanmasının polisin öncelikli görevi olması nedeniyle, Polis Teşkilatları içinde canlı insan arama köpeklerinin görev yapabildikleri sürece muhafazası gereklidir. Ayrıca, canlı insan deĚektör köpeklerinin göçmen kaçakçılığında kullanılabilmesi de mümkündür. Canlı insan ve ceset arama köpekleri, (Search and Rescue – SAR Dogs) olarak da bilinmektedir. Bunlar, yeryüzü, yeraltı, su gibi farklı ortamlarda bulunan canlı insan ya da cesetleri, koku ile bulmak üzere eğitilirler.


kurumsal olarak ilk defa 20 Kasım 1997 yılında Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı (UNDCP), Avrupa Komisyonu ve Türk Polis Teşkilatı'nı Güçlendirme Vakfı katkıları ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Eğitim Daire Başkanlığı bünyesinde Köpek Eğitim Merkezi Şube Müdürlüğü adı altında kurulmuştur .

Asayiş – devriye köpekleri, özellikle spor karşılaşmalarında ve toplumsal olaylarda, önleyici amaçlı olarak kullanılmaktadır. Bu alanda eğitilen köpekler, büyük ölçekli iller başta olmak üzere, halkın kalabalık olarak bulunduğu yerler ile park, bahçe, plaj gibi geniş alanlarda devriye hizmetlerinde kullanılabilmektedir. Köpekler bu farklı uygulama alanları için, farklı olarak eğitilirler. Bir köpek, her alandaki incelemeyi yapabilse de, ilke olarak iki alanın birbirinden uzak olduğu ve bunun için köpeklerin tek bir alanda kullanılabileceği deneysel olarak gösterilmiştir(European Crime Scene Examiners Basic Course Handbook, 2002). Örneğin; hem patlayıcı hem de narkotik arama alanında eğitilmiş bir deĚektör köpek, görev sırasında bir uyarı verdiğinde, söz konusu mekanda hangisinin bulunduğu, köpeğin hangisine tepki verdiği anlaşılamaz ve ciddi sorunlar ortaya çıkar. Yapılan bir çalışmaya göre, sadece canlı insan kokusuna cevap vermek üzere eğitilmiş bir köpeğin başarısı ile, aynı anda hem canlı hem ceset arama için eğitilmiş bir köpeğin başarısı da aynı olmamaktadır. Zira, çift dalda eğitimin, köpeğin performansını olumsuz etkilediği çeşitli deneylerle gösterilmiştir. Ancak bazı durumlarda, hem canlı insan, hem ceset arama alanlarında çift eğitim görmüş köpeklerin kullanımı da zorunludur. Çöl, kır gibi alanlarda insanların canlı veya ölü olup olmadığı bilinmemekte ve bir köpekten her ikisini de bulması istenmektedir. Bu gibi durumlarda, başarının çok sayıda materyale ve uygulamaya dayalı iyi bir eğitim-öğretim yöntemi ile sağlanacağı unutulmamalıdır (Lit ve Crawford, 2006). Ÿ EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KÖPEK EĞİTİM

MERKEZİ Emniyet genel müdürlüğü bünyesinde polis köpeklerinin kullanımı, 1990'lı yıllarda farklı birimlerde başlatılmış; ancak devam eden süreçte profesyonel, etkin ve kaliteli bir şekilde görev köpeği hizmetlerinin yürütülebilmesi amacıyla

Köpek Eğitim Merkezi'nde; narkotik deĚektör köpeği, patlayıcı deĚektör köpeği, canlı insan ve ceset arama köpekleri, asayiş devriye köpeği ve silah-mühimmat deĚektör köpeği branşlarında köpek ve idareci eğitimleri ile birlikte t e m e l v e h a t ı r l a t m a k u rs p r o g ra m l a r ı düzenlenmektedir. Halen merkezde uzman eğitmenlerce eğitilmiş olan 250'nin üzerinde görev köpeği ve idarecisi mevcuttur. Ülkemizin iklim ve hava koşulları ile coğrafi ve bölgesel şartlara uygun köpek ırklarının tespiti ve değerlendirilmesi yapılarak; Belçika Çoban Köpeği (Malinois), Alman Çoban Köpeği, Labrador Retriever, Golden Retriever ve Tarsus Çatalburun ırkı köpekler merkezde üretilerek, gerekli eğitimleri yine merkezde gerçekleştirilmektedir. Üretim sonunda elde edilen, satın alınan veya hibe olarak kabul edilen yavru köpeklerin 7. ve 8. ile 12. haftalarında yapılan testler neticesinde, öncelikle görev köpeği olup olamayacağına, olabilirse hangi branşa uygun olduğuna Uzman eğitmenler, sağlık uygunluklarına ise Veteriner Hekimler karar vermektedir.

17


Yıllara Göre DeĚektör Köpek Kullanılan Operasyonlarda Ele Geçirilen Uyuşturucu Maddeler (kg)

Köpek Eğitim Merkezi'nin uyguladığı köpek değerlendirme testlerinde, “ Campbell Testi” temel alınarak oluşturulmuş, eğitmenlerin tecrübeleri ile düzenlenmiş ve uygulamaya konulmuştur. Campbell testi, 1972 yılında William E. Campbell tarafından gelistirilmiş bir davranış testidir. Test, yavru köpeğin genel davranış hatlarını ortaya koyabilecek uysallık (itaat), sosyal baskınlık, korkusuzluk, sosyal ilgi ve takip olmak üzere beş farklı bölümden oluşur. Yavrunun karakterini bilmek, eğitim stratejisi geliştirmek açısından oldukça önemlidir. Bunun için, yavru köpeklere farklı amaçlarla uygulanan davranış testleri ile ilgili birçok çalışma mevcuttur. (Diederich ve Giffroy, 2006). Bunlardan birine göre; yavrular arasındaki davranışlarda görülen bireysel farklılıklar, genetik faktörler ve çevre etkileri ile açıklanmaktadır. Bunun yanında, 8 aylıktan küçük yavrulara uygulanacak test sonuçlarının, köpek yetişkin hale geldiğinde göstereceği davranışları tam olarak yansıtmayacağı belirtilmektedir.(Wilsson ve Sundgren, 1998). Merkezdeki köpek eğitim faaliyetleri için; asayiş devriye köpeği eğitiminde 6-10 hafta, narkotik deĚektör köpeği eğitiminde 12 hafta, canlı insan deĚektör köpeği eğitiminde 23 hafta, patlayıcı deĚektör köpeği eğitiminde ise 18 hafta süreye ihtiyaç vardır.

18

1998-2011 yılları arasında narkotik deĚektör köpekleri kullanılarak gerçekleştirilen uyuşturucu madde yakalamalarının giderek artması; konuyla ilgili eğitimin başarısının yanında, eğitim verilen köpeklerin, oluşturulan etkin ve verimli stratejiler doğrultusunda istihdam edilmesine ve kullanılmasına bağlıdır. Bunun yanında, köpeğin idarecisinin de köpeğin kullanıldığı alanda uzman olması, başarıyı arttırmaktadır. Dolayısıyla, bu alanda sağlanan başarının; sadece köpeğin değil, köpekle birlikte çalışan personelin, bir başka ifadeyle ekibin başarısı olarak değerlendirilmesi gerekir.

YARARLANILAN KAYNAKLAR: Ÿ Prof. Dr. Tamer DODURKA, Köpek PsikolojisiRemzi Yayınevi Ÿ KOM, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Köpek Eğitim Merkezi (20022010 Yılları Arası) Yıllık Raporları Ÿ Polis Bilimleri Dergisi Cilt:11 “Köpeklerin Adli Alanda Kullanımı İle İlgili Bir Derleme” Makalesi Ÿ Ahmet PEK ( 1. Sınıf Emniyet Müdürü) “Türk Polis Teşkilatında Görev Köpeklerinin Kullanılması ve Gelişim Süreci”


Doç.Dr.Ebru YALÇIN Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları A.B.D.

BİR BOZ AYIDA STEREOTİPİK DAVRANIŞLARIN TEDAVİSİNDE FLUOKSETİN KULLANIMI Temmuz 2001 tarihinde Karacabey Ayı

Stereotipik hareketler onun günlük

Rehabilitasyon Merkezi'ne getirilen 12 yaşındaki

yaşamını zorlaştırıyor, diğer ayılarla iletişimini

boz ayının (Abdi) klinik muayenesi sonucunda göze

engelliyordu. Ayrı bir bölmede tutulması gerekliliği

çarpan ilk belirti aşırı kaşektik olmasıydı. Alınan

personelin işini güçleştiriyordu.

bilgilere göre, yavruyken bulunan bu ayı, ilk 2 yıl

davranış tedavisi yapılması planlandı ve

kısa bir zincirle ağaca bağlı olarak, sonraki 9 yılda da

fluoksetinden 0.62 mg/kg dozda günde bir kez

küçük bir tahta kulübede yaşamak zorunda

verilmeye başlandı. Kapsüller içerisine melas

kalmıştı, altındaki dışkı yıllarca temizlenmemiş,

sürülmüş ekmek arasına saklanmaktaydı. Tedavi

yiyecekler küçük bir pencereden atılmıştı. Gerekli

öncesi faz (30 gün), ilk tedavi fazı (0-30 gün), ikinci

medikal ihtiyaçları sağlandıktan sonra ayrı bir

tedavi fazı (30-120 gün), üçüncü tedavi fazı (120-

bölmeye konuldu ve 1 ay boyunca diğer ayılara

180 gün) ve tedavi sonrası faz (180-550 gün) olmak

alışması için onları görmesi sağlandı, ancak ileri geri

üzere 5 aşamada sürdürüldü.

Bunun üzerine

yürüme hareketleri oldukça dikkat çekiciydi.

Tedavi öncesi fazda Abdi zamanının

Sonrasında bulunduğu bölmeye 2 ayı konularak

%80'nini bu hareketleri yaparak geçiriyordu. Her

sosyalizasyon çalışmalarına başlanmak istense de

gün ortalama 40 dakika süren 35 davranış kalıbı

Abdi sürekli onlardan kaçtı ve iletişim kurmadı.

yapmaktaydı. 30-120 gün arasında, davranış kalıbı

Bunun üzerine ayrıntılı bir davranış

günde 25'e inmişti ve her biri 10-15 dakika

muayenesinden geçirildi ve her hafta 1 gün, günde

sürüyordu ve günün artık sadece %60'ı bu

2 saat aynı kişi tarafından gözlemlenmeye başladı.

hareketlerle geçiyordu. Yirmiüçüncü haftada

Abdi stereotipik hareketler yapmaktaydı.

stereotipler kesildi ve tedavi 6. ayın sonunda

Stereotipik hareketler, fonksiyonel olmayan, zarar

tamamlandı, Abdi büyük alana alındı, 1 yıl boyunca

vermeyen ancak ritmik ve sürekli tekrarlanan

gözlendi. Abdi halen diğer ayılarla birlikte

hareketlerdir, en önemli nedeni stres ve kaygıdır.

stereotipler yaşamadan hayatına devam

Özellikle canidea ve felidea familyalarının

etmektedir. Daha ayrıntılı bilgi almak isteyenlere

bireylerinde daha fazla gözlenir. Ayının da dahil

aşağıdaki makale yardımcı olabilir.

olduğu karnivorlarda lokomotor stereotiplerden

Yalcin E., Aytuğ N.: “Use of fluoxetine to treat

'ileri-geri yürüme' davranışı daha sıklıkla görülür.

stereotypical pacing behavior in a Brown bear

Abdi, bulunduğu alanın sadece

%20'sini

(Ursus arctos)”, Journal of Veterinary Behavior

kullanıyordu, günde 35 kez, her biri ortalama 40

Clinical Applications and Research, Vol 2, Issue 3,

dakika süren stereotipik hareketler yapmaktaydı.

73-76, (2007).

Herbir ileri geri yürüme ortalama 90 hareketi

Ÿ http://www.journalvetbehavior.com/article/

içermekteydi.

S1558-7878(07)00081-0/abstract

19



21


Esma CİVELEK İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

KALÇA DİSPLAZİSİ Ÿ Kalça Displazisi nedir?

Ÿ Kalça Displazisinde teşhis yöntemi?

Displazi kelime anlamı olarak anormal biçim almak demektir. Buradan yola çıkarak bu hastalığı kalçanın anormal şekil alması olarak tanımlayabiliriz. Bu anormallik caput femorisin acetabuluma tam oturmaması, eklemin gevşek olması veya femur boylarının orantısız olmasından kaynaklanan kalça eklem problemlerini kapsamaktadır.

Teşhis için distraksiyon veya kompresyon pozisyonlarında röntgen çekilir. Distraksiyon pozisyonunda eklem distraktör yardımıyla dışa doğru itilir. Burada caput femorisin acetabulumdan ne kadar ayrıldığına bakılır. Kompresyonda ise femurlar karşılıklı paralel tutulur ve biraz içeri bükülür. Bunu yapmaktaki amaç femuru acetabuluma tam olarak oturtmak ve eklemin uyumluluğu konusunda fikir sahibi olmaktır.

Ÿ Kalça Displazisi sebepleri nelerdir?

Genetik faktör oldukça önemlidir. Bu yüzden Kalça Displazisi olan köpekleri çiftleştirmemek gerekir.

Büyük ırk köpeklerde kalçaya binen yük daha fazladır. Atlarken veya zıplarken kalça daha fazla zorlanır. Ayrıca kaygan zeminde gezdirilme sonucu düşmelerde, ani kilo almalarda kalça ekleminde hasar meydana gelebilir. Ÿ Kalça Displazili hayvanda bulgular nelerdir?

Ÿ Kalça Displazisi tedavi seçenekleri?

Kalçada anormaliler olacağı için yürürken, koşarken ve atlarken ağrı hissi meydana gelir. Bu ağrı hayvanın hareketlerini kısıtlar ve egzersiz yapmaya meylini azaltır. Eklem başlarının uyumsuzluğundan dolayı meydana gelen uzun süreli sürtünmeler, eklemde deformasyona yol açar, eklemde üremeler meydana gelir. Ayrıca eklem gevşek olduğu için femur başı acetabuluma tam oturmaz ve hareket esnasında eklemden tak sesi gelebilir. Kalça eklemi kontrol edilip bu sesin varlığına bakılır.

Kalça yükünü azaltmak, sürtünmeden meydana gelen ağrıları azaltmak için egzersiz kısıtlaması veya zayıflatma yapılabilir. Yangı ve ağrı için antiflamatuarlar, analjezikler verilebilir. Şiddetli ağrı ve inflamasyon varsa doğrudan eklem içine kortikosteroid enjekte edilebilir. Hayvana adeguan, glikozamin ve kondrotin verilebilir. Bu uygulamalar semptoma yönelik olduğu için kalıcı çözüm beklenemez. Cerrahi sağaltım en etkili yöntemdir.

22


Grafik 1 Pelvis’in büyümesinde JPS etkisinin şematik gösterimi; İlium’un (yeşil ok) sınırsız gelişimi ile birlikte ramus pubis’in (kırmızı ok) gelişiminin durması acatabular (sarı ok) ventroversion’a sebep olur.

Kalça Displazisi genetik olduğu için kısırlaştırma yapılır ve dişi hayvanlarda JPS sonucu oluşan kanal darlığı da bir önem taşımaz. Bu işlem özellikle 2 -4 aylıkken yapılmalıdır(büyüme plakları köpeklerde normalde 5-6 ayda kapanır). Ÿ Juvenil pubic symphiodesis:

SympŚsis pubis bölgesinde yer alan büyüme plaklarının koterize edilmesi ile bu bölgenin gelişimi erkenden durdurulmuş olur. Hayvanın yaşı ilerledikçe pelvisin diğer kemikleri gelişir ve acetabulumun femuru kapsama kapasitesi artar. Ÿ Caput Femoris Rezeksiyonu:

Eklemde üremeler meydana gelmişse şiddetli deformasyonlar varsa operasyonla caput femoris düzeltilir, yenilenir. Bu operasyondan sonra hayvanın arka ağırlığını kemikler değil kaslar taşır. Bu yüzden ilgili tarafta kasların durumuna bakılmalı, kas atrofisi olup olmadığına dikkat edilmelidir. Risk grubu köpekler için erken yaşlardan itibaren C, E vitamini takviyesi, kıkırdak koruyucular, glikozamin, kontrotinsülfat verilmesi kalça problemi oluşmasını engelleyebilir.

23


Ebru KAPLAN İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

SÜRÜNGEN DİYETLERİ Kaynak: The Manual of Reptiles (Çeviri M.Ali YAVUZ) Sürüngen diyetleri omnivor, otobur, etobur Lif sindiriminden gelen uçucu yağ ve ticari diyetler olmak üzere dört gruba ayrılır. asitlerinin soğurulması ve üretimi, bazı iguana 1)Otobur Diyetleri: Bazı bukalemunlar, türlerinde (McBee ve McBee 1982) ve kara kertenkeleler ve yılanlar neredeyse hayatları kaplumbağalarında (Barboza 1995) belgelenmiştir. boyunca tamamen otoburdurlar ve farklı beslenme Bu otoburlar, sindirme enerjilerinin %35-40'lara ihtiyaçları vardır. ulaşmasına sebep olan liflerindeki sindirilebilir A)OTOBUR KERTENKELELER enerjinin %23-64'ünü türetebilirler(bu oran Üzerinde en ayrıntılı araştırmalar yapılan neredeyse memeli otoburlarınkine eşittir). tek otobur sürüngen yeşil iguanadır fakat bu bilgilerin çoğu muhtemelen diğer otobur Sığırlar gibi otobur memelilerde lif sürüngenler için de geçerlidir. sindirme mikroorganizmaları, amonyak ve üre gibi Besinin tam bir kimyasal analizi, küçük kaynakların ürettiği toksik atıkları peptidlere fakat çeşitli besin içeriklerini geçerli fikirlerle çevirirler. Bu, inek için ekstra protein sağlar ve gösterme açısından otobur sürüngenler üzerinde yavrulara düşen iş yükünü azaltır. Buna rağmen Philedelphia Hayvanat Bahçesi tarafından başarıyla Peptid üretimi kritik olarak liflerin miktarına ve yapılmıştır. ürettikleri mikropların vasıflarına bağlıdır(Webster Ana salata, muhtemel diğer otobur 1996). Sürüngenlerin sindirim fermantasyonu türlerinin diyetlerinin belirlenmesinde de temel biyokimyası alanında, bu etkileşim hakkında çok az olabilir. İguana diyeti ve iguana beslemenin pratik şey bilinmektedir; ancak bu otoburlarda da yönleri üzerine kapsamlı bir tartışma Kaplan'da diğerlerinde olduğu gibi benzer bir denge olma (2002) bulunabilir. Eğer sürüngen besinin bazı olasılığı yüksektir(Foley 1992). parçalarını ve yaprakları seçerek yiyorsa ideal bir diyet dengesiz olabilir. Bu yüzden besini buna engel PROTEİN; Doğada iguana türleri üzerinde olacak bir şekilde vermek ve hayvanın yemediği yapılan çalışmalar, hayvanların türlerine ve besinleri tespit etmek önemlidir. mevsimlere göre diyetlerinde 21 ila 70 çeşit bitki LİF; Tüm otobur sürüngenler, birçok türde olduğunu gösteren karışık stratejiler olduğunu yarımay ya da yarım vana şeklinde bulunan ve ortaya koymuştur. Yapraklar ve çilekler doğadaki enine septal olarak değişmiş, geniş ve büyük bir birçok şeyden daha fazla protein içerirler(%20-25 kalın bağırsağa sahiptirler(Iverson 1980). Bu DM) (Wouter ve Van Marken Lichtenbelt 1993). anatomik gelişmenin hindgut fermantasyonuyla bir Ayrıca protein alınımı mevsimlere göre ilgisi olduğu görülmektedir ve bunun lif hareketini değişmektedir. Kurak sezonların sonlarında yavaşlattığına inanılmaktadır(Iverson 1982). Bu, büyümeye başlayan genç yapraklar öncelikli olarak selülozun bakteriler ve protozan simbiyonlar tüketilir ve yüksek miktarlarda protein içerirler. tarafından sindirilmesine zaman sağlar. Çok sayıdaki nematodlar (doğrudan yaşam döngüsüyle Bir yaşındaki yeşil iguanalar üzerinde Oxyuridae ve Atractidae) uyarıyla harekete geçen yapılan bir çalışma diyetlerindeki bitkisel protein birçok iguana lifinde bulunabilirler ki bunlar; artışının büyüme oranlarını %30 DM arttırdığını mekanikal karışım ve bitki bozulmasında ve hatta göstermiştir(Donoghue, 1998). Bu seviyedeki bağırsak faunası protozoanı ile bakterilerin protein miktarının sağlık için uzun vadede iyi olup düzenlenmesinde rol oynar(Iverson 1982). En olmadığı bilinmemektedir ancak protein ihtiyacı azından bazı türlerdeki antelmentik kullanımı buna seviyesini yukarı çekmeye yardımcı olmaktadır. karşı olarak sindirim verimliliğini etkiler.

24


Mevcut bilimsel önergeler hayvansal protein otoburlara verilmemesi gerektiğini söylemektedir; ancak doğada otobur sürüngenlerin ara sıra hayvansal protein aldıkları da bilinmektedir. Bu mevsimsel besin düşüşünün ya da oportunist hastalıkların sebebi gösterilebilir. Otobur sürüngenlerin sindirimleri ile ilgili bilgilerimiz çok yetersizdir ve yakalanmış sürüngenler kendi diyetlerini seçemezler; bu da doğada tek tük hayvansal protein alsalar dahi ana protein kaynaklarının bitkisel proteinler olduğunu tahmin etmemizi sağlayan en makul sebeptir. Buna rağmen marketlerden alınan meyve sebzelerle bu seviyelerde bitkisel protein içeren bir diyet hazırlanması oldukça zordur; çünkü diyette yüksek lif oranları, yüksek kalsiyum oranları, düşük oksalat ve guatrojen oranları ve uygun enerji yoğunluğu içeren besinler olması gerekmektedir. Birçok otobur sürüngen sadece m a r ke t l e rd e n a l ı n a n m e y v e s e bze i l e beslendiğinden diyetleri çok eksik olmaktadır. Fazla protein alınımının bir sonucu olan aşırı pürin üretimi otobur sürüngenlerde hiperürisemiye ve böbrek yetmezliğine sebep olmaktadır. İnandırıcı olmalarına karşın bu sorun üzerine yapılmış çok az bilimsel çalışma bulunmaktadır (Christian ve Torregrosa 1986) ve evde hazırlanan bitki bazlı diyetler için de sorun teşkil etmektedir. Birçok hayvanda proteinlerin böbrek fonksiyonları üzerine olan etkileri Singer tarafından araştırılmıştır(2003). Bazı çalışmalar otobur sürüngenlerin yemek ihtiyaçlarının değiştirilerek geliştirilebileceğini söylemektedirler(Yavruların sadece havansal protein sindirimi ile eşitleyebilecekleri yüksek bir protein ihtiyaçları vardır). Bu nedenle hayvan sahiplerinin hayvanlarını normal diyetlerine ek olarak böceklerle ya da kedi-köpek mamalarıyla da beslemeleri önerilmektedir. Gelişim için ekstra protein sağlanması kulağa mantıklı gelse de, vahşi iguanalar üzerinde yapılan çalışmalar yavruların, protein sorununun üstesinden farklı bir stratejiyle geldiklerini göstermektedir. Yavrular yemek üzere öyle bitkiler seçerler ki, proteinleri ve yiyeceği yetişkinlerden 1,3 kat daha hızlı sindirebilirler. Sindirim süresinin gittikçe kısalması vücut sıcaklığının da gittikçe artmasına sebep olur(Troyer 1984). KALSİYUM ve FOSFOR; Diyetlerde kalsiyum ve fosfor kullanmanın önemi (Oran 2:1 olmalıdır) sık sık vurgulanmıştır; çünkü az kullanımında sürüngenlerde metabolik kemik hastalıkları oluşmaktadır.

Geniş yelpazeli kültür meyve-sebzelerinin içerdikleri bileşimin miktarlarına internet aracılığıyla kolayca ulaşılabilir. Buna rağmen bu listeler geniş çapta kaydedilmişlerdir; yani tablolar bitkilerin büyüdüğü yerin toprak tipine ve mevsime bağlı olarak değişebilen ortalama değerlere sahiptirler. Bu probleme bir yaklaşım ise toprakta büyüyen bitkinin (Örneğin; karahindiba) kalsiyum alınımını maksimize etmek amacıyla kirece maruz kaldığıdır. Diyete de alternatif mineral destekleri eklenebilir. FİTOTOKSİNLER; Birçok bitki otoburları uzak tutmak için toksik kimyasallar üretirler, daha yaşlı yaprakların ürettiği kimyasallar daha fazladır. Bazı fitotoksinler olumsuz beslenme etkilerine sahiptirler. Fitotoksin içermeyen besinlerden oluşan diyetler hazırlayabilmek neredeyse imkânsızdır ancak yiyeceklerin dikkatli seçilmesi seviyeyi düşürmeye yardımcı olabilir. Oksalatlar ve Fitatlar: Bunlar şelat kalsiyum kadar önemlidirler ve bağırsaktan yükselişi önlerler. Hayvan sahipleri tarafından habersizce, diyete yüksek oksalatlı bitkiler eklenmesi besin payındaki kalsiyum miktarının hatırı sayılır ölçüde düşmesine neden olmaktadır. Maydanoz, ıspanak, bahar yeşillikleri ve marul yüksek oksalat içeren ve genellikle beslenmede kullanılan bitkilerdir. Fitatlarsa tahıllar ile tohumlarda bulunurlar ve fosfor, kalsiyum, demir yükselişini önleyip azaltırlar. Guatrojenler: Eğer diyet fazla miktarda tiyosiyanat içeren brokoli, lahana, Brüksel lahanası ya da soya bazlı olan soya peyniri gibi besinleri fazla miktarda içeriyorsa hipotiroidizm sorun haline gelebilir. Hipotiroidizm otoburlarda sıklıkla ka rş ı l a ş ı l a n b i r d u r u m d u r. M e s e l a d e v kaplumbağaların yedikleri, kolay ulaşılabilen ve oldukça ucuz olan lahana yaprakları gibi. Hayvan her ne kadar ölçülü beslense de lahanamsılar ve brokoliler besleyici besin kaynaklarıdır ve bazı çeşitleri oldukça yüksek kalsiyum değerlerine sahiptirler.

25


B)OTOBUR KAPLUMBAĞALAR Ka p l u m b a ğa l a r ı n ço ğ u n e re d eys e tamamen otoburdur ancak lif alma tercihlerine göre farklı gruplar da bulunmaktadır. Akdeniz kaplumbağaları aslında otsu bitkilerle beslenirler ve doğada bunların birçok çeşidini tüketirler. Bol bitki bulunan bahçelerde gezinmelerine izin vermek onlar için en iyisidir. Artık hayvan sahiplerinin üretemeyecekleri tohum karışımlarını satın alabilmek mümkündür ve bunlar içinde pestisit içermediklerinden ötürü kaplumbağalar için en iyisidirler. Buna rağmen bu bitkilerin içerdiği enerji ve kimyasal miktarları üzerine bir araştırma ya p ı l m a m ı şt ı r. E ğe r b u ta r z ka r ı ş ı m l a r kullanılacaksa diyetlerindeki mineral miktarını maksimize etmek için konteynırın içi aşırı kireçli ve farklı yerlerde toplanmış toprakla kaplı olmalıdır. Afrika savanalarındaki Leopar kaplumbağaları ve Afrika mahmuzlu kaplumbağalarının diyetlerinde, daha fazla saman ve çimen yiyebilen Akdeniz kaplumbağalarına göre daha fazla lif ihtiyacı olduğu düşünülmektedir. Bazı hayvan sahipleri diyetin %70-75'inin çimen bazlı olması gerektiğini söylemektedir; fakat vahşi doğada leopar kaplumbağaları üzerinde yapılan araştırmalar bazı kaplumbağaların daha yüksek bir yüzde ile otsu bitkileri yediğini göstermektedir(Kabigumila 2000). Aynı araştırma ayrıca vahşi doğadaki bu kaplumbağaların ortalama büyüme oranlarını da belirlemiştir(Yavrular ve ergenler ayda 7mm, yetişkin dişiler ayda 5,7 mm, yetişkin erkekler ayda 3,2 mm kabuk uzunluğu artışı göstermektedirler). Bu da bizlere, diyetin etkilerinin, yakalanmış türlerin büyümelerine olan etkisini belirlemek üzere iyi bir referans sunmaktadır. Dev aldabra ve Galapagos kaplumbağaları için yaşadıkları adadaki muhtemel besinler göz önüne alındığında, yüksek lifli diyetler en iyisidir. Buna rağmen yakalanan türlerin yeni diyetlerine uyum sağlamaları biraz zor olabilir(Wright 1997). Şaşırtıcı bir şekilde Rusya steplerinde yaşayan Horsefield kaplumbağası çok az miktarda çimen yer, vahşi doğadaki Akdeniz kaplumbağası gibi esas olarak otsu bitkileri yemektedir. Buna rağmen Horsefield kaplumbağası çok tuhaftır͖ çünkü kendi doğal yaşam alanının zor koşullarına göre bu kaplumbağa yılın sadece üç ayını aktif olarak geçirmektedir. Aktif olduğu sezonda bile zamanının %90'ını pasif olarak geçirir ve her gün genellikle sadece 15 dakika beslenmektedir(Lagarde 2002, 2003).

26

Tahminlere göre en iyi yılında dahi bu kaplumbağa beslenme için 20 saatten daha fazla zaman harcamayacaktır. Bu yüzden bu kaplumbağa yakalanıp beslendiğinde obezite problemi yaşayabilir. Doğadaki büyüme oranları Lagarde tarafından kaydedilmiştir(2001). 2)Omnivor Diyetleri : Normalde zengin besin kaynaklarına sahip doğal ortamlarda yaşayan sürüngenler, çöller gibi fakir doğal ortamlarda yaşasalar dahi besinlerinde seçici davranırlar ve genellikle otoburdurlar. Aktif toplayıcılar genellikle uzmandırlar, belirli bir yerde yaşayan daha çeşitli damak zevkine sahip hayvanlardır(Pianka 1986). Birçok kertenkele ve birkaç kaplumbağa türü otoburdur. Bazıları doğuştan otoburken, bazıları farklı yaşam biçimlerine göre diyetlerini değiştirmişlerdir. Birkaç kaplumbağa türü yavruyken etoburdur; fakat yetişkinlikte ağırlıklı olarak otobur olurlar(Ernst ve Barbour 1989, Bjorndal ve Bolton 1990). Sakallı ejderler yavruyken böcekçildirler ancak yetişkinlikte diyetleri, %20-50 bitki içerecek şekilde değişir (Greer 1989, Macmillian 1989). Araştırmalar; Omnivor kuşların ve memelilerin besin stratejileri kapsamlı bir şekilde araştırıldığı halde; bu konuda sürüngenler üzerine çok az araştırma yapılmıştır(Krebs 1979). OMNİVOR KAPLUMBAĞALAR Mantar, yaprak ve omurgasızları yiyen omnivor menteşe sırtlı Speke kaplumbağaları üzerinde yapılan son araştırma bizlere kullanışlı ipuçları sağlar ve omnivor diyetlerinin nasıl araştırılacağı hakkında örnek verir. Bu Afrika kaplumbağaları, otobur kaplumbağalara göre çok kısa bağırsak uzunluğuna sahiptirler ve dışkı tutma süresine sahiptirler; ayrıca kaba bitki örtüsünde ilerlemede çok zayıf bir yetenekleri vardır(Hailey 1997)͘ Birçok hayvan diyetlerindeki enerji alınımını arttırmak için yiyecek aramak zorundadır. Temel olarak menteşe sırtlı Speke kaplumbağaları kendisine en çok enerji veren mantarı yemeyi tercih eder(Günde 69kJ/kg mantardan gelirken, günde 31 kJ/kg yapraklardan ve kırkayaklardan gelmektedir). Buna rağmen fazladan mantar olsa dahi sadece mantar yemez, karışık beslenir. Enerji ya da ıslak kütle alınımı yerine kuru kütle alınımında toplam tüketim sınırlıdır( 30 C° günde 5 gr/kg). Bu çöl kaplumbağalarının bilinen tüketimleriyle çok benzerlik göstermektedir(Günde 4,6gr/kg; Nagy ve Medica 1986).


*Sindirimin ölçülmesi sürüngenlerin diyetlerinin belirlenmesi açısından çok faydalıdır. Diyette bulunan besinlerin değiştirilmesi veya geliştirilmesi aynı zamanda ticari besin sağlayıcılarının diyetin olumlu etkilerini sağlayabilmeleri için gereken veritabanlarını geliştirmelerine de yardımcı olur.*

Kısa sürede aşırı enerji ve zengin besin kaynakları, içerdikleri toksin miktarına veya belirli gıdaların eksikliğine ya da en uygun gıdanın sindirimini arttıran başka besinlerin alınımına bağlı olarak omnivoriyi arttırabilir(Bowen 1995). Menteşe sırtlı Speke kaplumbağaları enerji alınımını %74'ten %64'e düşürecek şekilde sindirim etkisini azaltacak bir karışım yerler(Enerji alınımında sindirim katsayısı ADC e olarak ölçülmüştür). Diğer analizler hazırlanan diyetlerin en iyi açıklamalarının besin eksikliği olduğunu ortaya koymuşlardır. Mantarın, yaprakların ve omurgasızların brüt protein içeriği birbirlerine çok benzer ancak mantar belirli miktarda gerekli aminoasitleri içermektedir(Crisan ve Sands 1978). Mineral içerikleriyse birbirlerine oldukça ters düşmektedir. Yapraklarda az miktarda kalsiyum varken bu, mantarlarda daha da azdır, k ı r k a y a k l a r d a y s a b i r a z d a h a f a z l a d ı r. Kaplumbağalar için hazırlanan otobur diyetlerde kalsiyumun az olması gerektiği düşünülmektedir; bu da kaplumbağaların neden kemik ya da toprak yediklerini açıklığa kavuşturmaktadır(Marlow ve Tollestrup 1982, Esque ve Peters 1994). Yüksek potasyum ve sodyum oranları içeren diyetler, özellikle büyüme dönemindeki hayvanların bitki yemelerinin önündeki önemli bir engeldir (Belowski 1978, Nagy ve Medica 1986). Bu da leopar kaplumbağalarının neden yüksek sodyum içeren toprakları arayıp yedikleri sorusunun cevabıdır(Hailey ve Coulson 1996). Ek olarak kalsiyum içeriklerinin yanında kırkayaklarda yüksek oranda sodyum bulunmaktadır. Mantarların ve yaprakların potasyum oranları fazladan sodyum sağlanmasına yardımcı olur. Sonuçlar, Afrika kırkayakları yenildiğinde az miktarda mineral ve mümkün olabildiğince aminoasit sağlarlar; fakat kalsiyum açısından zengin olan diğer omurgasızlar veya uygun mineral kaynaklarıyla değiştirilebilirler.

Otobur atalarından sonra ortaya çıkan Knyxis cinsi menteşe sırtlı kaplumbağalar da tıpkı ataları gibidirler ve bitkilerin dönemsel olarak ortaya çıktıkları ve kalsiyum miktarının az olduğu, bu sayede kendilerini omnivor yapan yerlere adapte olmuşlardır. Sarı ve kırmızı ayaklı kaplumbağalar Güney Amerika'nın aynı ekolojik bölgelerinde yaşarlar ve çok miktarda meyve ile duruma göre mantar ve hayvansal protein tüketirler(Moskovits ve Bjorndal 1990). Yüksek nemli ve su kaynaklarına ulaşımın kolay olduğu bölgeler kaplumbağalar için büyük önem arz eder ve bu da diyetlerine bağlı yüksek protein oranlarını ve böbreklerinde neden daha fazla ürik asit bulunduğunu anlamamıza yardımcı olur. 3)Etobur Diyetleri : Etobur sürüngenler omurgalı tüketen etoburlar ve omurgasız tüketen etoburlar olmak üzere iki gruba ayrılabilirler. Beslenme sıklığı hayvanın yaşına ve metabolik gereksinimlerine göre olmalıdır. Ayrıca farklı yılan türlerinin beslenme sıklıklarında çok küçük farklılıklar olabilir.

Omurgalılardan Oluşan Diyetler ; Yılanların tamamı olmasa da çoğu diğer omurgalılarla beslenmektedir. Vahşi doğada yavrular ilk kertenkeleůĞrle, amfibi hayvanlarla veya omurgasızlarla beslenirler ve daha sonra daha büyük boyutlara eriştiklerinde bu memelilerle ve/veya kuşlarla değişir(Rodriguez-Roblez ve JesusEscobar 1999, Rodriguez-Robles 2002).

27


Birleşik Krallık (UK) yasaları bunu yasaklamasa da, hayvanları canlı omurgalılarla beslemek etik değildir ve yılanın ciddi ısırık yaralanmaları yaşamasına sebep olabilir. Çoğu yılan avını öldükten sonra yer; bu yüzden verilen omurgalılar donmamış ve sıcak olmalıdır. Eğer yiyecek reddedilirse, henüz ölmüş av bazen yeme isteğini engelleyebilir; fakat iç organlar ve beyin yemek yeme isteğini arttırabilir. Ayrıca yiyeceğin verildiği zamanlar da çok önemlidir. Bazı türler çoğunlukla gece veya gündüz zamanı beslenmelidir. Kemirgenler; Yakalandıktan sonra birçok yılan hayatlarının çeşitli evrelerinde genellikle fare ve sıçan yemektedirler. Yapılan listeler her zaman besinlerdeki enerji yoğunluğu ve hayvanın sindirim yeterliliğine bağlı olmalıdır. Colubrid yılanlarının enerji gereksinimlerinin, pitonlara ve boa yılanlarına göre belirli farkları vardır (Galvao 1965) ve bu beslenme oranlarına da yansır. Genellikle evlerde bakılan ve vahşi doğada ana olarak kertenkelelerle beslenen kral yılanlar ve süt yılanlarının diyetlerini kemirgen bazlı diyetlere dönüştürmek bazen zor olabilir. Yapılabilecek en iyi değişim hayvan yumurtadan çıkar çıkmaz olandır; çünkü çoğu yılan yumurtadan çıktıkları andan itibaren ilk deri değişimlerine kadar herhangi bir şey yemezler. Bir kertenkelenin veya amfibi hayvanın üstüne bir fare sürtmek beslenme değişimine yardımcı olabilir. Alternatif olarak ölü kertenkeleleri kaynatarak elde edilen konsantre bir sıvı da farenin derisine sürülebilir. Aynı şekilde bir tavuk çorbası hazırlanarak kuş yiyen türlerin kemirgen yemesi sağlanabilir. Bir diğer stratejide fare tatlandırıcısına batırılmış bir pamuk parçası henüz çatlamamış fakat çatlama dönemi yaklaşmış yumurtaların yanına konulabilir. Çeşitli kokulandırma stratejileri Burghardt (1992) ve Weldon (1994) tarafından araştırılmıştır. Daha önceden daha sık beslenen ve daha aktif olan colubrid yılanları beslemiş kişiler için kral pitonları beslemek daha zordur. Tıpkı diğer pitonlar gibi otur-bekle avcılardır ve genellikle gece beslenme eğilimleri vardır. Yer altındaki yuvasında daha fazla zaman harcar ve uygun yapılmayan çiftçilik yılanın anoreksik olmasına sebep olabilir. Vahşi doğada çöl fareleri ve jerboalar gibi kemirgenlerle beslenir; yeni yakalanan yılanlar farelerle beslenmekte zorluk çekerler çünkü onları av olarak görmezler. Çöl faresi kafesinde bir süre tutulan fareler, yılanın hayvanı av olarak kabul etmesine yardımcı olabilir. Doğada bazı yılan türleri, av nüfusları oldukça azaldığında ve başka uygun bir memeli türünden bolca bulunduğu zamanlarda bile kendi yemek ve av alışkanlıklarını değiştirmekte çok zorluk çekerler(Diller ve Johnson 1988).

28

Kuşlar; Yeşil ağaç pitonları ve Güney Amerika ağaç boaları doğada yüksek miktarlarda kuş yemeleriyle ünlüdürler ve tüylü avlarla beslenmenin kabızlığı önlediği savunulmaktadır. Buna rağmen doğada yapılan son çalışmalar, ara sıra kuş yeseler de zümrüt yeşili ağaç boalarının, ana besin maddelerinin ağaç kemirgenleri olduğunu ortaya koymuştur(Stafford ve Henderson 1996). Kabızlık genellikle susuzluk (Bu yılanlar yaprakların ve kendi derilerinin üstünde biriken yağmur damlalarını içerler; çukur sularını kullanmazlar) ve hareketsizlikle alakalıdır. Yılanın ılık suda yüzmesi dışkılamasını tetikler. Balıklar; İçerdikleri bileşenler bakımından bütün balıklar küçük memelilere eşdeğerdir; ancak yağ oranı türe ve mevsime göre değişir. Birçok tür yüksek derecede yağ ile A, D ve E vitaminleri içerir. Buna rağmen balığın içindeki çoklu doymamış yağ asitleri ölümden sonra, E vitaminini yok eden hızlı oksitlenmeye sebep olur(Allen ve Baer 1989). Eğer balık yakalandıktan sonra düşük sıcaklıklarda muhafaza edilmezse balığın besin kalitesi hızla düşer ve bakteriyel bozulmalar başlar. Düşük besin kalitesindeki balıklarla beslenen timsahlarda önce yağ nekronları, sonra da E vitamini eksikliği görülmüştür(Larsen 1983). Balığın buzu çözüldüğündeyse belirli eksikliklere yol açan tiyamin azalması görülür. Özel Gereksinimler; Kediler gibi etobur memelilerin bazı özel besin ihtiyaçları olduğu bilinmektedir. Bundan yola çıkarak omurgalılarla beslenen etobur sürüngenlerin kedilerinkine b e n ze r g e r e k s i n i m l e r i o l d u ğ u n u v e b u gereksinimlerin bazılarının arjinin, metionin, sistin ve torin, A vitamini, niasin ile linoik ve araşidonik asitlerden oluştuğunu tahmin edebiliriz. Buna rağmen yeşil anole kertenkeleleri ve kırmızı kulaklı tatlı su kaplumbağaları üzerinde yapılan deneylerde her iki türün de yüksek oranda arjinin gereksinimi olmadığını göstermiştir(Coulson ve Hernandez 1970). Buna benzer olarak Brisbin'in (1990) tarif ettiği timsah diyetine torin eklenmesi de yavruların ve ergen timsahların büyümesini hızlandırmamıştır (Kercheval ve Little 1990). Bir diğer çalışma ise boa yılanlarının yeterli miktarda niasin sentezi yapabildiklerini göstermiştir(Bartkiewicz 1982). Staton timsahların büyümelerinin diyetlerine araşidonik asit eklenerek hızlandırılabileceğini keşfetmiştir; ancak linoik asit gereksinimi çok daha belirsizdir. Bu sınırlı çalışmalara bağlı olarak daha fazla veri elde etmek mümkün olana kadar bu çalışmaları etobur memeliler üzerinde uygularken ihtiyatlı olunmalıdır.


Uygulamada tamamen omurgalılarla beslenen sürüngenlerin beslenme problemleri yenilen besin boşaltıldığında, yenilmeden önce çözüldüğünde ve uzun süre donmuş halde kalmadığında nadiren de olsa ortaya çıkar. Hayvanın iç organları͖ mineralleri(bakır, çinko, iyot, kalsiyum, fosfor, magnezyum), yağda çözünebilen vitaminleri (A, D, E͕ <)͕ B12 ǀĞ C vitaminlerinin kaynağŦ ŽůĂŶ injestayı izlemek için harika kaynaklardır. Buna rağmen diyet kemirgenlerde bulunan mineral bileşimini oldukça etkileyebilir ve bazıları bakır ve manganez açısından eksik olabilir(Dierenfeld ve Barker 1995). Aç bırakılmış farelerle beslenme sonucu oluşan C vitamini eksikliğinin yılanlarda, ikinci dereceden doğal deri kopmaları üzerindeki etkisi belgelenmiştir(Frye 1991). Omurgasızlardan Oluşan Diyetler; Birkaç sürüngen; mesela esas olarak karıncalarla ve termitlerle beslenen iplik yılanları ve kör yılanlar omurgasızlar konusunda uzmandırlar. Daha sık karşılaşılan yeşil yılanlar gibi yılanlarsa genellikle daha genel beslenicilerdir. Kaba ve yumuşak Kuzey Amerika yeşil yılanlarının diyetleri büyük oranda böceklerden oluşurken; Asya türleri esas olarak solucanlarla beslenmektedirler. Kertenkelelerin birkaç türünün; mesela Kuzey Amerika boynuzlu kertenkelesinin ana besin kaynağı karıncalardır. Buna rağmen birçok etobur kertenkele genellikle omurgasız tüketir. Bazı türleri yılanlar gibi aktif olarak besin ararken diğerleri otur-bekle avcılardır. Aktif avcılara göre daha az SMR'ye sahip olan sabit avcılar daha az sıklıkta beslenirler. Bazı dağ bukalemunları sürüngen türlerinin tembel hayvanlarıdır(Sloth)͘ Az sıklıkta beslenirler ve vücut ağırlıklarını, lacertidler gibi daha aktif kertenkele türlerine göre küçük miktarlarda besinlerle korurlar; fakat bu bukalemunların SMR'leri henüz ölçülmemiştir. Bukalemunlar doydukları zaman oldukça hareketsiz olurlar fakat açken biraz daha aktif ve hareketli hale ŐĞůŝƌůĞƌ͘ Diğer kertenkelelerin bazı türlerinde olduğu gibi, bazı bukalemunlar yılın belirli aylarında, vivaryumlarının içine sıcak ışık noktası konulsa bile, metabolizmalarını kasıtlı olarak yavaşlatırlar (Davidson 1997). Doğada bu olay muhtemelen endojen hormon faktörü tarafından, dönemsel besin kıtlığının üstesinden gelmek üzere meydana gelmektedir ve hayvan vivaryumda yaşasa bile bu olay oluşmaktadır.

Aynı davranış sakallı ejderlerde de görülür. Bu olay, doğada yiyeceğin kıt olduğu yılın en sıcak zamanlarında hayvanın yeraltına gitmesiyle oluşan aestivasyon (bazen burmasyon da denir) olayının bir parçasıdır. Diğer sürüngenlerin de buna benzer şekilde yaptıkları aç durma durumları vardır(Bkz. Bölüm 21). Besin Değerleri͗ Çok geniş bir böcek türü üzerinde yapılan analizler, böceklerde yüksek oranda protein, potasyum ve magnezyum; değişken oranda sodyum ve demir ile genellikle kıt oranda kalsiyum (Studier ve Sevick 1992) bulunduğunu ortaya koymuştur. Fırsat bulduklarında birçok böcekçil diyetlerini diğer omurgasızlarla oluşturmaktadır. Örümcekler, kırkayaklar, izopodlar (ağaç biti) ve gastropodlar mükemmel kalsiyum kaynaklarıdır. Solucanlar değişken miktarda kalsiyuma sahiptirler ve birçok tür tarafından yenilirler(Reichle 1969). Trindad gekoları üzerinde yapılan bir araştırma hayvanın en az 16 çeşit farklı omurgasızla beslendiğini göstermiştir. Dişi olanları daha yüksek olan kalsiyum ihtiyaçlarını dengeleyebilmek için daha çok gastropod çeşitlerini tercih etmektedirler(Miranda ve Andrade 2003). Doğada üzerinde çalışma yapılan bazı türlerde, farklı yaş grupları arasında yaşam alanı ve besin kaynağı bölümlemesi olduğunu gösterir. Ergen yeşil kertenkeleler esas olarak düzkanatlılarla (çekirge gibi) ve örümceklerle beslenirken, yetişkinler böceklerle ve isopodlarůa beslenmektedirler (Angelici 1997). Tavuklar ve fareler üzerinde yapılan çalışmalar, Mormon cırcırböcekleri (Anabrus Simplex) ve un kurtları (Tenebrio Molitor) esas alınmış diyetlerde arjinin ve metioninin amino asit miktarını kısıtlayabileceğini ortaya koymuştur (Finke 1989). Her iki böcek türünde triptofan oranları da düşük seviyededir ve bundan ayrı olarak cırcır böceğinde sistein oranı da düşüktür. Sinek larvalarına metionin eklenmesi bu diyetle beslenen farelerin büyümelerini hızlandırır(Onifade 2001). Doğada bazı kertenkeleler diyetlerindeki böcekleri boyutlarından çok türlerine göre seçerler. Bu muhtemelen amino asit ihtiyacını karşılamak üzere yapılan bir davranıştır(Magnussen ve Da Silva 1993). Mevsimsel olarak belirli böceklerin bolluğu ve diyet seçimi de diyetin çeşitliliğini arttıran etmenlerdir (Allen 1993). Bazı kertenkeleler avlarını renklerine göre seçmektedirler. Mesela yoncaların üzerinde cırcır böceğiyle beslenmeŬ͕ ďĂnjŦ bukalemunlar için bu böceği daha cazip kılmaktadır.

29


Bunun aksine yakalanmış kertenkeleler kısıtlı böcek çeşitleriyle çok sık aralıklarla beslenmektedirler; fakat bu durumda amino asit ve mineral miktarının önemi beslenmeden çok daha önce gelmektedir. BesleŶmĞŬ ŝĕŝŶ ŐĞŶĞůŝŬůĞ ĞǀůĞƌĚĞ bulunabilen cırcır böceği Acheta domestica'nın yetişkinlerinde de, yumurtadaŶ yeni çıkmış ŽůĂŶ topluiğne cırcır böceklerinde de magnezyum, manganez, demir, bakır ve çinko memelilerin diyet ihtiyaçlarını karşılamak için yeterlidir ve aynı zamanda bunlar iyi birer protein kaynağıdırlar. Buna rağmen diğer böcekler gibi kalsiyum ve A vitamini açısından oldukça fakirdirler; yalnız topluiğne cırcır böcekleri yetişkinlere göre oldukça yüksek oranlarda kalsiyum içerirler(Barker 1997). Yapılan son çalışmalar dut yaprağıyla beslenen ipek böceği larvaları ve kanatsız böceklerin yüksek miktarda kalsiyum, E vitamini ve lif biriktirdiğini göstermektedir(Dierenfield 2001). Ağaç başka bir yere taşındığında dahi, eğer bu kaynaklar kendi içinde yeniden üretilebilirse; bu böcekler böcekçiller için iyi birer besin kaynağı olurlar. Bu böceklerden bazıları, mesela balmumu solucanı yüksek oranda yağ içerir ve fazla beslenmemelidir. 4)Ticari Diyetler: Ticari olarak üretilip formüle e d i l m i ş d i y e t l e r k u l l a n ı l a b i l i r. Te o r i d e sürüngenlerin dengeli beslenmesi için bir yoldur; çünkü çeşit çeşit diyetler vardır(Bkz. Hurty 2001, ticari iguana diyetlerinin karşılaştırmalı analizleri). Birçok ticari diyetin besinsel olarak eksik olmadığı iddia edilir fakat bilimsel testler yapılıp günlük kullanım için onaylanmadan bu tarz iddialar tartışmaya açıktır. Formüle edilmiş diyetler Galapagos iguanalarını koruma çerçevesinde Kosta Rika'da yeşil iguana yetiştiriciliğinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır(Oftedal ve Allen 1996). Ergen sakallı ejderler formüle edilmiş diyetlerle beslendiğinde, cırcır böceği ve sebze diyetleriyle beslenen soydaşlarına göre çok daha büyük hale gelmişlerdir; çünkü formüle diyetlerde %46,9 oranda protein varken diğer diyette bu oran %22'dir(Douglas 1999).

30

Bunun tam aksine, üç farklı ticari diyetle beslenen iguanalarla͕ yeşillik ve salata diyetiyle (GSD) beslenen iguanalarŦŶ büyüme oranlarını karşılaştıran bir çalışma, kuru besin alınımı ve büyümenin ticari diyetlerle beslenen hayvanlarda düştüğünü göstermiştir(Donoghue 1994). u, lezzet sorunuyla ve hayvanın karşısındaki maddeyi yiyecek olarak görüp görememesiyle ilgili bir problem olabilir. Etobur diyetlerin durumuna göre karşılaşılan ikinci problem görme ve koklama işaretlerinin beslenme isteği için gerekli tetikleyiciler olmalarıdır. Test edilmiş bir çözümde gelişmekte olan yumurtalara ticari diyetlerin özel kokuları bulaştırılır; böylece yeni doğanlar diyeti daha kolay bir şekilde yemek olarak görür. Bazı yılan türleriŶŝŶ sıçan kıymasından yapılmış fare sosu yedikleri ve bu ürünün çorap yılanlarındaki tiamin düşüşünü önlemeye yardım ettiği bilinmektedir. Diyet yumurtadan çıkış anından itibaren uygulanırsa, bütün etoburlar bu diyetleri kabul ederler. Gerçek besin içeriğinin her zaman etiketin üzerinde yazan şeyleri karşılamadığını ortaya çıkaran iki araştırma yapıldığından beri, ticari ürünlerde kalite kontrolü bir mesele haline gelmiştir(Hurty 2001). Tüm sürüngenler için üretilen ve satılan bütün besinsel ürünsel bağımsız olarak düzenlenmiştir; bu yüzden hayvan sahipleri ürünün kalitesi ve formülünün bilimsel a ra şt ı r m a d a n ge ç m i ş o l m a s ı n d a n e m i n olmalıdırlar.


Ece AKBARCI İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

KEDİLERDE KORNEA HASTALIKLARI Doğanın kusursuz avcıları kediler, tüm organ ve sistemleriyle tam bir başyapıttır. Neredeyse gözünün tamamını kaplayacak şekilde genişleyebilen pupillaları ve retinalarının ardındaki yansıtıcı tapetum lucidumları ile alacakaranlıkta dahi en verimli şekilde görebilirler. Biz insanlar gibi net ve renkli bir görüşe sahip değildirler ancak onlar bunu umursamaz. Önemli olan fareden tutun da ufacık bir kağıt parçasına kadar hareket eden her şeyi görebilmektir. Görme fonksiyonunun azalması veya tamamen kaybolması kediyi doğada savunmasız kılar. Evde yaşayan bir hayvan kısmen güvende de olsa zorlayıcı bir durumdur. Bu sebeple yapılabilecek en yerinde iş, rutin aralıklarla sağlık kontrolü yapılmasıdır. Asla unutulmamalıdır ki; bir problem ne kadar erken saptanırsa, tedavisi de o derece kolay ve zahmetsiz olur.

En dışta ise yüzeyi sürekli nemli tutan prekorneal göz yaşı tabakası bulunur. Kedilerde ortalama kornea kalınlığı 0.5-0.6 mm olmakla beraber yaşlı hayvanlarda 1mm'ye dek kalınlaşabilir. Zengin sensörik sinir ağı tarafından innerve edilir, bu sebeple hastalıkları ağrılıdır. Sinir dağılımına bağlı olarak özellikle yüzlek lezyonlar derin olanlardan daha fazla ağrı verir. Korneanın kendine has yapısının kaybolması, bulutsu görünüm(ödem), opaklaşma, neovaskülarizasyon, pigmentasyon gibi durumlar kornea için normal değildir ve acilen muayene edilip, kalıcı görüş kaybı olmadan tedaviye başlanmalıdır. KERATİTİS Korneanın çeşitli tabakalarının yangısıdır. Çok çeşitli sebeplerden meydana gelebilir. Allerjik, bakteriyel (Mycoplasma felis), viral, ülseratif veya mikotik olabilir. Klinik görünüm: ·

Yangı, ödem, neovaskülarizasyon ve hücre infiltrasyonu sonucu opaklaşmış kornea · Ağrı, hayvanda huzursuzluk ve gözü kaşıma isteği · Blefarospazm · Çoğunlukla enfeksiyona eşlik eden konjunktivitis Kedilere özgü 2 tip keratitis mevcuttur. KORNEA Sklera ile birlikte gözün fibröz katını oluşturan hassas bir yapıdır. Şeffaf ve damarsız yapısı ile primer görevi ışığı kırmaktır. Ayrıca gözü korur ve şeklini muhafaza eder. Ancak damardan yoksun olması iyileşmenin daha yavaş olmasına yol açar. Temel olarak dıştan içe 4 katmanı vardır; · · · ·

Epitelium Stroma Descemet's membran Endotelium

1.Herpetik Keratitis Doğuştan veya doğumdan kısa süre sonra yavru kediler, anneleri vasıtasıyla Feline Herpes Virus'u (FHV-1) alırlar. Özellikle sokak kedilerinde çok sık karşılaşılan bu durum, yavruların üst solunum sistemlerini ve gözlerini etkiler. Virus özellikle epitelial hücreler için patojendir. Hastalığa bağlı olarak korneada çeşitli şekillerde lezyonlar oluşur. Özellikle dendritik(ağaç dalı şeklinde) ve geometrik şekiller, harita gibi bir görünüş patognomik sayılabilir.

31


Hastalığın oluşturduğu komplikasyonlar: · Konjunktivaların yapışması sebebiyle symblepharon · Keratokonjunktivitis sicca (ŬƵƌƵ ŐƂnj) · Geniş korneal lezyonlar · Kornea nekrozu · Eozinofilik keratitis

Beyaz plaklar tanıyı koymak için yeterli olabilir ancak sitolojik muayene de yapılabilir. Sitolojik muayenede eozinofil, mast hücresi, lenfosit ve nötrofil infiltrasyonları saptanır. Kalıcı bir tedavisi yoktur ancak kortikoterapinin oldukça iyi sonuçlar verdiği kaydedilmiştir. KORNEA ÜLSERİ Kedilerde çok sık rastlanan iyileşmeye yanaşmayan yaralardır. Özellikle kavga sırasında tırmık atmaları, oyun oynarken yabancı cisimlere çarpmaları gibi travmatik durumlarda karşımıza çıkar. Bununla beraber; enfeksiyonlar (özellikle FHV-1), irritan kimyasallar ve ilaçlar, kuru göz ayrıca distichiasis, trichiasis, ektopik silia, entropion gibi göz kapağı ve kirpiklere ait bozukluklar da kornea ülserinin oluşumunda önemli rol oynar.

Klinik görünüme bağlı ve hasta profiline göre tanı koymak zor değildir ancak imkan varsa virus için en güvenli yol olan PCR yöntemine başvurulabilir. Solunum sistemi belirtileri görülüyorsa; sistemik antibiyotikler ve immun sistem stimülanları kullanılabilir. Hayvanın genel durumu desteklenir. Göze ait lezyonlar derecesine göre, lokal ilaç tedavisi veya operasyon ile sağaltılır. 2.Eozinofilik Keratitis Granülomatöz veya proliferatif keratit de denilen kedilere özgü bir hastalıktır. Nedeni tam saptanamasa da eozinofilik granulom sendromunun okuler versiyonu şeklinde nitelendirilebilir. Tek veya iki gözde birden olabilir. Limbustan yayılan, beyaz plaklar çevresinde ödem ve damarlaşma ile karakterizedir.

32

Hayvanda blefarospazm, fotofobi, lakrimasyon ve ağrıya bağlı kaşıma isteği görülür. Yabancı cisim varsa saptanabilir. Çoğunluk unilateral olmakla beraber sistemik durumlarda bilateral de görülebilir. Kornea pürüzsüz yapısını kaybeder, bulutsu bir hal alır. Çoğu vakada seröz veya muko-purulent akıntı vardır.


Lezyonun genişliğini ve derinliğini saptamak için fluorescein testi şarttır. Çünkü tedavi şekli ve kullanılacak ilaçları buna göre seçeriz. Yüzlek yaralar sadece korneanın epitelium katını etkiler. Ağrısı çok olmasına rağmen tedavisi nispeten kolaydır. Derin yaralar Descemet's membranına dek etkiyebilir. İlaç tedavisi yeterli gelmeyebilir, operatif tedavi son derece başarılı şekilde uygulanmaktadır. Bazen durum çok ağırdır ve kornea perforasyonu şekillenerek ön kamara sıvısı (aqueous humour) dışarı akar. İris ve lens gibi yapılar prolabe olur. Elbette bu durum acil operasyon gerektirir.

Rahatsızlık verici bir durumdur ve sadece ilaçla tedavi edilemez. Operasyon ve bunu takiben ilaç tedavisi ile başarılı şekilde sağaltılabilir.

INDOLENT EPİTELİAL EROZYON Boxer erozyonu olarak da anılan bu ülser tipi çoğunlukla köpeklerde görülür. Ancak İran, Himalaya gibi brahisefalik kedi ırklarında rastlamak mümkündür. Kornea epiteliumunun stromaya yeterince yapışamaması veya ufak travmalarla oluşur. Aynı veya diğer gözde nüksetme olasılığı vardır.

Daha önce değindiğimiz gibi dikkat edilecek en önemli husus; fluorescein testinde boyanmış en ufak bir alan dahi varsa glikokortikoidler kullanılmamalıdır. Bu hata yüzünden bir çok hayvan görme yeteneğini kaybetmiştir. Ayrıca ilaçların aksatılmadan, olabilecek en sık şekilde kullanılması şarttır. Oksijenizasyonu engellememek adına pomat yerine damla tercih edilmelidir. KORNEA NEKROZU (Corneal Sequestrum) Kedilere özgü bir çeşit kornea ülseridir. Nedenleri: · Genetik predispozisyon (brahisefalik ırklar: Persian, Himalayan, Burmese ve Siamese) · Daha önceki korneal travmalar · Göz yaşı tabakasında anormallikler · Başta FHV-1 olmak üzere enfeksiyonlar · Şampuan, ilaç gibi irritan maddeler Kahverenginden siyaha kadar değişen renklerde, cansız alanlar olarak görülür. Çevresinde damarlaşma, ödem ve ülser olabilir.

Uzun süre tedaviye cevap vermeyen, son derece ağrılı ve fluorescein ile boyanan kenarları pürüzlü ve gevşek epitalial sınırları olan lezyonlarla karakterizedir. Bu hayvanlarda enfeksiyona, göz kapağı veya göz yaşı sorununa rastlanmaz. Blefarospazm, fotofobi ve epifora gibi semptomlar görülür. Kornea ödemi olabilir. Kedilere özgü olmadığından kolayca gözden kaçan bir hastalıktır. O yüzden ortada bir neden bulunamadığı zaman akla getirilmelidir. İyileşme süreci uzundur ve hastanın durumuna göre operasyon gerektirebilir.

33


Mustafa BEKİROĞLU İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

WORK & TRAVEL Ÿ Work & Travel Nedir?

Work and Travel,“American State Department” tarafından onaylı, Amerika'da sadece yetki belgesi olan “SPONSOR”lar tarafından yürütülen ve sadece üniversite öğrencilerinin yaz tatillerinde katılabildiği kültürel değişim programıdır.J1 kültürel değişim vizesi ile gidilir. İş yerleştirmesi, konaklama bilgileri, sağlık ve kaza sigortası Sponsor kurum tarafından sağlanır. Programa bu Sponsorların Türkiye temsilciliklerine başvurarak katılabiliriz. Ÿ Program Kriterleri Nelerdir?

Programa katılabilmek için 18-26 yaşları arasında olmak, Ön Lisans, Lisans veya Yüksek Lisans öğrencisi olmak, iletişim kurabilecek seviyede İngilizce biliyor olmak ve AGNO 'su 2.00'ın üzerinde olmak gibi kriterler başı çekiyor. Piyasada –üniversite öğrencisi olmak dışında- bu kriterleri aramayan şirketleri de bulabilirsiniz. Tabi ki bu şirketlerin sizi mağdur etme olasılığı hayli yüksek. Program ücretleri de diğerlerine göre daha uygun olduğundan daha çekici oldukları kesin. Bu tarz şirketleri bulmanız için fazla araştırma yapmanıza gerek yok onlar sizi bulurlar.

Kazanacağınız para konaklama ve yemek masraflarına gidebilir ve Work & Travel , Work & Survivor 'a dönüşebilir.İş seçiminde diğer bir seçenek “İş Fuarları”, burada işveren ile birebir görüşüp işi bağlayabilirsiniz. Kaliteli işler genellikle fuarlarda kapılır çünkü͖ kontenjan sınırlı sayıda olup kazanç ve rahatlık olarak gayet çekicidir.

Ÿ İş Türleri?

Farklı eyaletlerde eğlence parkları, ABD'nin her tarafında ki oteller ve tatil köyleri, fast food sektörü ve restoranlar, dondurma ve şeker dükkanları, çeşitli kafeler, cankurtaranlık, fotoğrafçılık, doğal park ve kamplar, pedicab, Alaska ve Seattle'da balık fabrikaları gibi geniş yelpazede iş seçenekleri mevcut. Burada iş seçimine dikkat etmek çok önemli, programa katılmak isteyen arkadaşlar çok para kazanacağım gibi bir hayale kesinlikle kapılmasın. Seçeceğiniz iş ile kimyanızın uyuşması çok önemli ve eğer para kazanmak istiyorsanız kesinlikle sıkı şekilde çalışmak zorundasınız. Amerika'da her eyalette farklı vergi uygulaması var. Bazı eyaletlerde vergi oranı %10 iken bazı eyaletlerde vergi oranı %0 bu yüzden şehir seçimi de çok önemli.

34

Ÿ Çalışma Saatleri ve Kazançlar?

Program genelindeki işlerde saat başı ortalama 7,5 – 8 USD (Alaska için 10 USD ) normal ücretlendirme söz konusu. Fazla mesai durumunda normal saat ücretinin 1,5 katı kadar ücret alınır. Fazla mesai her zaman karşınıza çıkan bir durum olmayacaktır. Bu yüzden oraya erken gidip ikinci iş fırsatlarını değerlendirmek lazım, erken gitme konusunda İstanbul Üniversitesi size en kötü imkanı sağlıyor eğer bütünlemelere de kalırsanız bal kaymak…


Ÿ Adım adım Amerika…

Teknik bilgilerin sonrasında biraz da işin nasıl yürüdüğünden bahsedelim. Türkiye'deki şirketler Amerika'daki sponsorlar aracılığıyla sizlere iş temin ederler. Sponsorlar orada çalışabilmeniz için gerekli DS 2019 belgesini gerekli yerden 1 USD karşılığında alıp Türkiye'deki şirketlere en az 500 USD (işin niteliğine göre değişebilir) karşılığında satarlar. Bir de 35 USD karşılığında orada aktif çalıştığınızı gösterecek ve Amerika'ya giriş yaptığınızda aktifleştireceğiniz SEVIS pin'i sizin için temin ederler. Şirketin sizden talep ettiği program ücretinin içerisine DS 2019 ücreti dahildir. Program ücretleri şu dönemde 2500-3000 TL arasında değişiyor (yine de fiyat araştırması yapmakta fayda var ). Program ücretini ödemenizi takiben pasaport almanız gerekiyor. Öğrenci olduğunuz için harçsız pasaport alabilirsiniz. Bunun için okula dilekçe vermenin akabinde okul-vergi dairesiemniyet üçgeninde çırpınmalar eşliğinde sadece cüzdan bedeli olan 54 TL ile yırtabilirsiniz. Pasaportunuz geldikten sonra şirketiniz sizin adınıza 20 USD karşılığında vize randevusu alır ve vize içinde 140 USD ücret ödemeniz gerekir. Vize işlemlerini açacak olursak korkacak tedirgin olacak bir durum söz konusu değil. Eğer sorunlu olmayan bir şirket vasıtasıyla gitmişseniz adınızı söyleyebilecek kadar İngilizce biliyorsanız şuurunuz açıksa genelde sorun çıkmıyor. Bazen isim benzerliğinden ikinci bir kontrole girebiliyorsunuz. Vizeyi de aldıktan sonra uçak biletini alabilirsiniz. Kendinize güveniyorsanız ve gideceğinizden kesin eminseniz uçak biletini erken almakta 200 – 250 USD gibi bir fayda var. Uçak biletini değişik havayolu şirketlerinden internet üzerinden alabilirsiniz. Ancak orada oluşabilecek aksaklıklardan dolayı tur ş i r ket l e r i n d e n a l m a kta fayd a o l d u ğ u n u düşünüyorum. Erken veya geç dönmeniz gerekebilir bu durumda ücretsiz değişim yapan tur şirketleri var. Eğer havayolu şirketiyle direkt değişim yoluna giderseniz 250 – 300 USD ceza bedeli ödemek durumunda kalabilirsiniz͕ yine de seçim sizin. Sanırım işin Türkiye tarafı haůloldu. Bir de Amerika tarafına bakalım. Konaklama ciddi bir sorun gibi duruyor. Bazı şirketler örneğin; Alaska'daki fabrikalar, Housekeeping işinde bazı oteller, konaklama imkanını ücretsiz veya çok komik fiyatlarla karşılayabiliyorlar.

Buna yemek de dahil. Eğer işiniz konaklama imkanı sağlamıyorsa buradaki şirketiniz size aynı şirketle oraya giden diğer elemanlarla ev tutma ve bunu bizzat şirket tarafından yapma seçeneğini sunabilir. Bazı şirketler bundan herhangi bir gelir elde etmezken emin olun çoğu şirket oradaki danışmanlık işlemleri için yeni bir fiyat tarifesi uygulayacaktır. Diğer bir seçenek Hosteller, gittiğinizde 3 aylık anlaşma yaparak ev kadar olmasaĚĂ uygun bir fiyata kalabilirsiniz. Benim tavsiyem beraber gittiğiniz arkadaşlarınızla birlikte hiç araya şirket koymadan ev tutmanız. Ben işimi garantiye alayım oraya gidince kalacak yer derdine düşmeyeyim gidince bulabileceğimde meçhul diyenler olabilir. Oradayken kazandığınız parayı bedavadan birilerine vermek ağŦrınıza gidecektir bundan eminim. Bir iki gün hostelde idare edip konaklamanızı rahatlıkla ayarlayabilirsiniz. Amerika'ya vardığınızda gideceğiniz yer ile uçak bileti ucuz olsun diye aldığınız havaalanının bulunduğu şehir farklı yerlerde ise hiç zahmete girmeden Türkiye ehliyetiniz ile havaalanından rahatlıkla araba kiralayabilirsiniz fiyatlar gerçekten çok uygun.

Programın başarılı olması için en fazla 2 tane Türk arkadaşınız olsun. Böylesi hem dil gelişimi hem de ikili ilişkiler açısından tahmin edemeyeceğiniz kadar daha iyi olacaktır. Biraz tecrübe de katarak WAT hakkında bildiklerimi aktarmaya çalıştım umarım gitmek isteyen arkadaşlar unutamayacakları anlar yaşarlar. Aklınıza takılan, eksik kalan bir şeyler varsa aşağıdaki adreslerden bana ulaşabilirsiniz… Ÿ https://www.facebook.com/bekiroglumustafa Ÿ mustifab@gmail.com

35


İbrahim KIŞLALIOĞLU Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi 5.Sınıf

Helmint enfeksiyonları çiftlik hayvanları ve pet hayvanlarındaki en zarar verici hastalıklar arasındadır. Fakat klinik belirtiler nadiren dikkat çekici olduğu için hastalık genellikle gözden kaçmaktadır. Çiftlik hayvanlarında büyümede gecikme ve fertilite kaybına neden olmalarından dolayı ekonomik kayıplara yol açarlar. Helmint enfeksiyonları, hayvansal verimliliğin düşmesine bağlı direkt ekonomik kayıplara yol açmasının yanı sıra birçok helmint türü insanlara bulaştıkları zaman önemli halk sağlığı sorunlarına da neden olabilmektedirler. Bu nedenle bu hastalıkların doğru tanısı ve tedavisi oldukça önemlidir. Helmint türlerinin sayısının fazla olması, birbirleri ile karışma olasılığının yüksek olması tedavi ve korunma da hata yapma oranını yükseltmektedir. Bu web sayfasının amacı, hem veteriner öğrencilerinin hem de veteriner hekimlerin bazı önemli helmint türlerinin temel biyolojileri, patogenezis ve klinik belirtileri, tanı, tedavi ve korunmalarına kolaylıkla ulaşabilecekleri bir web sayfası geliştirmekti. Helmintlerle ilgili mevcut durumu ve eğilimleri ifade etmekti.

Program 215 helmint türü, tahmini 215 sayfa ve yaklaşık 300 şekil ve çok sayıda videodan oluşmuştur. Şuanda web sayfamız Beta versiyonu olup sürekli olarak güncellenip geliştirilmektedir. Web sayfasının kullanılışı oldukça kolay olup, hem öğrenciler hem de veteriner hekimler tarafından rahatlıkla kullanılabilecektir. Ana sayfa üzerinde bulunan helmint arama kutucuğu aramak istediğiniz helmint türünün ismini yazmaya başladığınızda otomatik olarak karşınızda türler bir kutucuk içerisinde belirecektir. İsterseniz sayfanın en üst kısmında ''Türler'' kutucuğuna tıklayarak, açılan sayfa üzerinden web sayfasında kayıtlı olan tüm türleri görebilirsiniz. Sosyal medya üzerinden web sayfamız hakkında her türlü sorunuzu sorabilir. Ayrıca web sayfasındaki değişiklikleri takip edebilirsiniz.

Verilerin uzunluğu değişken olup bazıları birkaç satır iken bazıları da daha fazla satırdan oluşmuştur.

Web sayfası͕ helmint türleri için anahtar kelime düzenine göre çalışan ilk Türkçe yazılımdır.

36

Hemen hemen tüm türlerde türün gelişmiş yada larva formlarının resimleri bulunmaktadır. Bazı türlerin mikroskop altındaki görünümleride bulunmaktadır.


Bazı türlerin gelişim aşamaları resimlerle gösterilmiştir. Tedavi olarak kullanılacak ilaçlar bazı türlerde ergin ve genç formlarına uygunluğuna göre ve dozlarına kadar ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Web sayĨĂƐŦŶŦŶ͕ ŚĞŵ ƂŒƌĞŶĐŝůĞƌ ŚĞŵ ĚĞ veteriner hekimler tarafından kabul göreceğini ve helmint hastalıklarına karşı mücadeleLJĞ katkısı olabileceğini ümit etmekteyiz.

Tüm türler kolaylıkla okunabilir formda verilmiştir. Bazı türlerin gelişimi sayfa sonlarında bulunan videolar ile anlatılmıştır.

Bu proje hayatımda gurur kaynağına sebeƉ olan bir projedir. Helmintext projesini hazırlamakta ve sunmakta bana yardımcı olan başta danışman hocam Doç. Dr. Sami ŞİMŞEK ve Volkan Serhat ÖZEN, Merve TEKİN arkadaşlarıma teşekkür ederim.

37


IVSA

International Veterinary Students Association (Uluslararası Veteriner Öğrencileri Birliği) Dünya çapında kar amacı gütmeden ve hiçbir ideolojiye bağlı olmadan, tamamen gönüllülerin yürüttüğü bir organizasyondur. 1951'den beri veteriner öğrencilerinin kariyerleri için gerekli olan,yetenek, bilgi ve tecrübelerini birbirilerine aktarmasına olanak sağlamaktadır. IVSA'nın misyonu; veteriner hekimlik öğrencilerinin kabiliyet ve tecrübeleri daha üst seviyede ve en modern yöntemlerden haberdar olan ve rahatlıkla kullanabilen hekimler olarak yetişmesine katkıda bulunmak, üyelerin mesleki saygınlığa katkılarını sağlamak, tüm dünyaya yayılmış olan IVSA şubelerini birbirlerine b a ğ l aya ra k , te k n o l o j i k ge l i ş m e l e r, ye n i yaklaşımlardan haberdar etmek, kültürler arası diyaloğu arttırarak dünya barışına katkıda bulunmaktır. Biz üyeler olarak IVSA ile neler kazandık; Mesleğe Avrupa, Ortadoğu'da ve Afrika'da nasıl bakıldığını ve nasıl, hangi koşullarda icra edildiğini öğrenme şansı bulduk, eğitim aldığımız okuldaki eksikliklerin farkına vardık, daha iyi nasıl bir eğitim verilebileceğini ve daha fazla pratik yaparak eğitim almanın veteriner hekimlik öğrencisinde yarattığı farkları gözlemledik , mezuniyet sonrası eğitim seçenekleri hakkında bilgi edindik, yurtdışındaki üniversite veya özel hastanelerde staj olanakları sağladık. IVSA her yıl bir yaz kongresi ve her kış bir sempozyum gerçekleştirir ve bu şehirler aday okulların yaptıkları sunumlar sonrası oylama ile belirlenir. Ayrıca IVSA şubeleri genel katılımlı workshop(SYMCO- IVSA Güney Afrika, Buffalo Workshop IVSA Napoli ve IVSA Assuit), etkinlik haftaları, grup exchange gibi etkinlikler gerçekleştirebilir.

38

Grup exchange: Aralarında karar veren iki şube üyeleri tarihleri ve exchange programını kararlaştırdıktan sonra, sponsor desteği bularak (Fund Raising) ya da kendi aralarında topladıkları bütçeyle misafir gruba sosyal, bilimsel ve kültürel en az 1 haftalık bir program hazırlar. Bu 1 hafta süresince misafir grup müze girişleri, sosyal aktivite ücretleri, konaklama, o şehirde ki ulaşım, tüm öğün yemekleri ve bir formal dinner gibi etkinliklere hiç bir ücret ödemeden katılır, ev sahibi grup gittiğinde ise aynı şekilde hiç bir masraf için ödeme yapmaz. IVSA İstanbul olarak ilk exchange'i 2 Ekim10 Ekim tarihlerinde IVSA Barselona ile gerçekleştirdik. Şubat 22-25 tarihlerinde ise IVSA İstanbul olarak evsahipliği yapƚŦŬ. Mayıs ayında IVSA Liverpool ile bir exchange daha gerçekleşecek ve bu exchange'e katılmak isteyen üyeler için başvurular açıktır.

BarĐelona Exchange


Yaz Kongresi: Her yıl Temmuz ayında 10-12 gün süren bir kongre düzenlenir. Ev sahibi şube Şubat ayında kongre ücretini ve programı duyurur. Bu yıl yaz kongresi Oslo, Norveç'te yapılacak ve başvurular 14 Şubat itibarıyla başladı, kongre ücreti ise 400 avro bu ücrete ülke içi barınma, yemekler ve ulaşım dahildir ancak Oslo'ya ulaşım dahil değildir.. Başvurular için www.ivsanorway.com

IVSA Ankara Beyond the Vet Education event week; Ankara Üniversitesi öğrencileri tarafından düzenlenen etkinlik 3-12 Eylül tarihlerinde Fransa, Almanya, İngiltere, İrlanda, Hongkong, Tayvan, Danimarka, Slovenya, İran, Malezya, Tunus gibi ülkelerden 40 katılımcıyla Ankara ve Antalya'da gerçekleşti. IVSA AnkaraΖnın daveti üzerine organizasyon komitesinde ve etkinlikte yer aldık.

WCVE Lyon Bocuse Formal Dinner İstanbul 57. Yaz Kongresi Kış sempozyumu: Bu yıl sempozyum Aralık ayında Güney Afrika, Pretoria mniversitesi ev s a h i p l i ğ i n d e g e rç e k l e ş e c e k . B a şv u r u l a r sonbaharda başlıyor. Ayrıca 2008 yılında 57. yaz kongresine okulumuz evsahipliği yaptı, 34 ƺlkeden 200 katılımcıyla gerçekleşti.

Kapadokya Lyon, Hannover ve Liverpool'dan IVSA Üyeleriyle

IVSA (Naples)Napoli; Buffalo Workshop, facebook sayfamızda ve twitter'da duyuruldu ĨĂŬĂƚ ŵart ayındaki etkinliğe kulübümüz vasıtasıyla başvuran olmadı. Son başvuru tarihi geçti.

IVSA İstanbul olarak katıldığımız etkinlikler, Ÿ IVSA Assuit Buffalo Workshop Şubat 2009, Ÿ WCVE(World Conference on Veterinary

Education) ve EAEVE (The European Association of Establishments for Veterinary Education) toplantılarına ve IVSA Lyon,Fransa ilk veteriner okulu olması münasebetiyle düzenlediği Vet2011 etkinlik haftasına katılım, 8-17 Mayıs 2011. Ÿ IVSA Zagazig Arabian Horse Workshop, Al Sharkia, Mısır. Arap atı çalıştayı 10-21 Temmuz 2009 . Ÿ 59. IVSA Yaz Kongresi Kopenhag, Danimarka, 818 Temmuz 2010. Ÿ Viyana Veterinerlik Üniversitesi etkinlik haftası 20-25 Temmuz 2010. Ÿ 58. IVSA Yaz Kongresi Varşova, Polonya, 10-20 Temmuz 2009. Ÿ 57. IVSA Kış Sempozyumu Glaskow ve Edinburgh, İskoçya Ÿ 56. IVSA Kış sempozyumu Putra, Malezya. Ÿ SEVC'11 (Southern Europe Veterinary Conference) 29 Eylül- 2 Ekim Barselona, İspanya. Katılacağımız ve hep birlikte yapacağımız gelecek etkinlikler için bizi takip edin; www.facebook.com/ivsaistanbul www.twitter.com/ivsaistanbul

39


Fahrettin GÜLSEVEN İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

Transmissible Venereal Tümör (TVT)

Bu yazıda sizlere Transmissible Venereal Tümör'ün genital organlarda görünümü, yerleşimi, tedavisi hakkında bilgi aktarmaya çalışacağım.

İnfeksiyöz sarkoma, veneral granuloma, transmissible lenfosarkoma ya da Sticker tümörü olarak da bilinen Transmissible Venereal Tümör (TVT), köpeklerin her iki cinsiyetinde de görülen͕ genellikle eksternal ender olarak da internal genital organlarına yerleşen iyi huylu retiküloendoteliyal bir tümördür. Hastalığın daha çok çiftleşme ile bulaştığı bildirilmesine rağmen enfekte genital organların yalanması veya koklanması sonucu da bulaştığı bilinmektedir. Transmissible Venereal Tümör daha çok genç ve seksüel yönden aktif köpeklerde görülür. Transmissible Venereal Tümör dünyada köpekler arasında büyük bir dağılım göstermesine karşın daha çok köpeklerin kalabalık ve serbest biçimde dolaşabildiği ılıman iklime sahip yerlerde görülmektedir. Hastalık 2-8 yaşlı hayvanlarda (%80) daha çok tespit edilmiştir ve özellikle dişi köpeklerde (%64.5) erkek köpeklerden (%35.5) daha sık görülmektedir.

Erkek köpeklerde tümör glans penisin kraniyalinde, prepusium mukozasında veya bulbus penistedir. Tümöral kitle prepusiumdan taşmıştır ve phimozis ile komplike olabilir. Bu nedenle üretritis, sistitis ve prostatitis ile karışabilir.

Şekil2.Dişi Köpekte Transmissible Venereal Tümör

Dişi köpeklerde tümör vajinanın posterior kısmında, sıklıkla da vestibulum ve vajinanın birleşme yerinde bulunur. Bazen uretra deliğini sarar ve vulvadan dışarı sarkar. İç genital bölgeye de direkt olarak yayılabilir.

Şekil1.Erkek Köpekte Transmissible Venereal Tümör Şekil3.Ağız Mukozasında Transmissible Venereal Tümör

40


Primer Transmissible Venereal Tümör olgularına dış genital organlar dışında deri, yüz, burun boşluğu, ağız boşluğu, rektum ve perineumda da rastlanabilir.

transplantasyondan 2-3 hafta sonra 1-3 mm çapında olarak gözlemlenir ve eğer zamanında tedavi edilmez ise 10-15 cm çapına ulaşırlar. Bu gibi ilerlemiş vakalarda kitle hemorajik, ülserasyonlu ve enfekte olabilir. Tr a n s m i s s i b l e Venereal Tümör, köpeğin normal (76) kromozom yapısı ile karşılaştırıldığı zaman 59 (57-64) kromozoma sahip spesifik b i r t ü m ö r d ü r. B u kromozomların 17 tanesi metasentrik ve 42 tanesi akrosentriktir; 76 o t o s o m a l k r o m o zo m içeren normal hücrelerde ise hepsi akrosentriktir.

Şekil4.Perianal mukozada kırmızı renkli ve ülserli TVT kitlesi (beyaz ok) ve kaudal meme lobunda şişkinliğe yol açmış tümör metastazı (siyah ok) .

Transmissible Venereal Tümör'lerde metastaz olaylarının değişik kaynaklarda % 5-17 'den az olduğu ve erkek hayvanlarda metastazın (% 16) dişilere oranla (% 2) daha yaygın olduğu bildirilmiştir. Metastaz genellikle bölgesel lenf yumrularında meydana gelir. Ancak deri ve subkutan dokular, karaciğer, dalak, böbrekler, beyin, akciğerler, kalp, iskelet kası, merkezi sinir sistemi, timus, glandula parotis, metakarpal ve metatarsal kemikler ve eklemleri, göz ve meme metastazı kaynaklarda bildirilmiştir.

Şekil6

Tanı: Genellikle serosanguinöz veya hemorajik genital akıntı şikayeti vardır. Eksternal genital organların yalanması ve buradan bir kitlenin sarkması diğer şikayetlerdir. Burun boşluğunda TVT olan köpeklerde ise hapşırma ve burun kanaması vardır. Tümör makroskobik olarak genellikle karnabahar görünümündedir. Beyazımsı sarı renkli olan kitleler nodüler yapıdadır ve bazen üst kısımlarında ülserler gözlenir. Bu tümöral kitleler kolaylıkla parçalanabilir ve oldukça gevrek kıvamdadırlar.

Şekil5

Oluşumu için bugün savunulan ortak görüş, TVT'nin allogenik hücresel transplantlarla oluştuğu ve tümördeki bu anormal hücrelerin vektör olarak rol oynadığıdır. Pembeden kırmızıya kadar değişik renkte olabilen tümörler

şekil7

41


Tanı, anamnez, tümörün yerleşim yeri ve tipik görünüşüne rağmen başlangıçta şüphelidir. Sürtme ve tuşe preparatların incelenmesi bir fikir verebilir͖ ancak kesin teşhis için alınan biyopsi materyalinin histopatolojik muayenesi gereklidir.

Doku formalin ile fiŬƐĞ edildikten sonra hematoxilen ve eosin ile boyanabilmektedir. Ancak formalin fiksasyonu tümör hücrelerinde değişiklik yaparak tanıyı güçleştirebilir. Tümör histolojik olarak histiostoma, lenfoma, nöroblastoma, ve retikulum hücre sarkomu ile karışabilmektedir.

Tu ş e p r e p a r a t l a r ı n m i k r o s k o b i k incelemesinde, tümör hücrelerinin çekirdeklerinde mor renkli kromatin kümeleri ile mavi renkli tek ve belirgin bir çekirdekçik görülür. Sitoplazma açık mavi renkli ve granülsüzdür. Bazı hücrelerde yuvarlak şekilli küçük ve renksiz vakuoller bulunur. Çekirdek hücreye göre oldukça büyüktür. Ara sıra mitotik figürlere rastlanır. Histopatolojik olarak tümör büyük, yuvarlak, poligonal veya oval hücrelerden oluşur. Bu hücrelerin içinde veziküler ve büyük çekirdekler, çekirdeğin merkezinde ise büyük ve koyu mor renge boyanmış belirgin bir çekirdekçiği bulunur. Hücrelerde mitotik aktivite artmıştır. Tümöral kitle içerisinde damardan zengin ince bir bağ doku gözlenir. Tümörden iğne aspirasyon yöntemiyle alınan dokunun boyanarak incelenmesi tanıda en etkili yöntemdir. Mikroskopta büyük yuvarlak ve oval şekilli prominent çekirdekli, az sitoplazmalı, sitoplazmik vakuollü, çekirdek sitoplazma oranı büyük olan ve genellikle zincir halinde dizilmiş hücreler görülür. Mitotik figürler oldukça sık gözlenmektedir.

Şekil8

Şekil9.Vaginadan alınan smear örneğinde TVT hücresi, intrastoplazmik vakuoller, TVT hücresinde kromatin birikimi, nötrofil, eritrosit ve bakterilerin görünümü, (Giemsa, x100).

42


Hem genel durumunda hem de kan tablosunda bazı yan etkiler görülebileceği için kemoterapi süresince hayvanın genel durumunun takibi amacıyla en az haftada bir olmak üzere total kan analizi yapılmalıdır.

Şekil10

Tedavi: Transmissible Venereal Tümör 'ƺn spontan olarak regresyonu çok enderdir. Operatif girişim, radyasyon tedavisi, immunoterapinin yanı sıra kemoterapi son yıllarda en sık başvurulan tedavi yaklaşımıdır. Özellikle kemoterapötik ilaçlar ve kombinasyonları üzerinde yoğun araştırmalar ve çalışmalar yapılmaktadır.

Şekil12

Radyasyon, Transmissible Venereal Tümör tedavisinde oldukça başarılıdır. On-30 Gray (Gy) uygulama ile bir yılda tümör tamamen iyileşebilir.

Şekil11

Haftada bir kez Vincristine (0.025 mg/kg) bol sıvı takviyesi ile damar içi (İ.V.) yolla verilerek iyi sonuçlar alınabilmektedir. Tedaviye, hastalığın gözlenebilir bir belirtisi kalmayıncaya kadar devam edilmelidir. Uygulama süresi 2-7 hafta kadardır (ortalama 3.3 hafta). Bazı araştırmacılar total iyileşmenin 6 hafta da sürebileceğini belirtmiştir. Tümörde belirgin gerileme ilk tedaviden iki hafta sonra başlar. Diğer bir tedavi girişimi olarak, Vincristine (0.0125 mg/kg/haftalık) + Dethotrexate (0.3-0.5 mg/kg/haftalık, İ.V.) + yclophosphamide (1 mg/kg/günlük, Oral) kombinasyonu hastalık belirtisi kayboluncaya kadar uygulanabilir.

Şekil13

Transmissible Venereal Tümör olgularında operatif tedavi, biyopsi ile tanı konulduktan sonra, solid olanlarda endikedir. Kombine ve metastazik olgularda, operasyonu takiben yineleme oranı %60 a ulaşmaktadır. *ŞEKİL9 Dişi bir köpekte Transmissible Venereal Tümörün Abdominal ve Subkutan İnguinal Bölgeye Metastazı(Nihat ÖZYURTLU, Servet BADEMKIRAN, Özkan ÜNVER, Funda YILDIZ, Hasan İÇEN) *ŞEKİL2-3 İki Köpekte Rastlanan Transmissible Venereal

Adriamycin (30 mg/m2, İ.V., her üç haftada bir) de etkili olmakla birlikte, yan etkisi nedeniyle Vincristine'nin etkili olmadığı olgularda kullanılmalıdır. Diğer bir girişim olarak Cytoxan tablet, 1 mg/kg dozda, oral yolla 21 gün süreyle uygulanĂbilir. Hemorajik sistiƚe engel olmak için Prednol tablet ile birlikte kullanılmalıdır.

Tümör (TVT) Olgusunun Klinik, Radyografik, Ultrasonografik, Sintigrafik ve Histopatolojik Bulguları(SALT, S., YANIK, K., SEYREK-İNTAŞ, D., ALPER, E., MISIRLIOĞLU, D., ÖZMEN, Ö., SEYREK-İNTAŞ, K.) *ŞEKİL4 Bir Köpekte Bulaşıcı Venereal Tümör Meme Metastazının İnce İğne Aspirasyonu ile Sitolojik Teşhisi ve Vincristine Sülfat ile Tedavisi (Ertan ORUÇ, Yavuz Selim SAĞLAM, Mehmet CENGİZ, Bülent POLAT)

43


Begüm MAŞLAK

Başak KAYMAZ

İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

CANINE DISTEMPER (KÖPEK GENÇLİK HASTALIĞI) Aşılanmış köpek populasyonunda etkenin yayılması daha zordur͕ bu yüzden en iyi koruma yolu aşılamadır. Bu amaçla canlı atenue aşılar yaygın olarak kullanılmaktadır. Enfekte erişkin bir köpekle karşılaştırılığında͕ enfekte yavrularda mortalite oranı ciddi oranda yüksektir. Unutulmamalıdır ki her yaştan köpekte görülebilecek olan bu virusun yavruları daha çok etkilemesinin nedeni büyük olasılıkla erişkinlerdeki virüse karşı uygulanan aşı ve kazanılmış doğal bağışıklıktır. Aşılanmamış tüm yaştaki köpekler ve özellikle 3-6 aylık köpekler maternal antikor düzeyinin düşmesinden dolayı çok duyarlıdırlar.

Köpek gençlik hastalığı (canine distemper) solunum merkezi sinir ve gastrointestinal sistemlerini etkileyen bulaşıcı͕ tedavi edilemez ve genellikle multisistemik bir viral hastalıktır. Köpek viral hastalıkları içerisinde en fazla görülen ve kuduz hariç ölüm oranının en yüksek olduğu hastalıklardandır. Bu hastalığa canin distemper virus (CDV) neden olur. Tek iplikli RNA'lı bir virüs olan paramyxoviridae ailesinin morbilivirus genusuna ait olan CDV dünya çapında öncelikle aşılanmamış yavru köpeklerin önde gelen ölüm nedenidir.

Enfeksiyon, virusun üst solunum yolu epitelini istila etmesiyle başlar. Daha sonra virus lokal lenf nodlarına ve bronşial lenf yumruları ile tonsillere çabucak yayılır. Virusun yok edilmesi infeksiyonla beraber gelişen humoral immun yanıta bağlıdır. Akut enfeŬsiyondan kurtulan köpeklerde yıllarca immun yanıt devam eder. Yeterli düzeyde immunite oluşmayan köpeklerde virus, deri, ekzokrin ve endokrin bezler, gastrointestinal, solunum ve genitoüriner sisteme çabucak yayılır. Virusun dezenfektĂn maddelere karşı dayanıklılığı azdır. Özellikle kuarterner amonyum bileşiklerine oldukça duyarlıdır. Sıcak havalarda patojenitesini kaybeder ve soğuk hava şartlarında daha uzun yaşar.

Hastalık sığır vebası ve insanlardaki kızamık gibi hastalıklara neden olan virüs ile akrabadır.

Kokarca, rakun, tilki, panda, vizon, dağ gelinciği, kedi, misk kedisi virüse ĚƵLJĂƌůŦ ĚŝŒĞƌ türlerdir.

CDV enfekte köpeklerin tüm vƺcut salgıları (idrar͕ dışkı͕ salya ve burun akıntıları) ile çevƌĞLJĞ yayılır ve diğer köpeklere bulaşır.

Distemper etkeninin yerleştiği doku veya organa göre klinik semptomları birbirinden farklı formlarda ortaya çıkar.

44


1-Akut form : İnkubasyon periyodu

2-Sekunder enfeksiyon form : Bu formda solunum sistemini etkileyen sekunder bakteriler genellikle 14-18 gündür. Köpekler etkeni aldıktan ( B o r d o t e l l a sonra hastalığa ait ilk klinik b ronchiseptika) semptomlar 4-7 gün işe karışmıştır ve hayvanda içerisinde geçici bir ateş (40KLİNİK BELİRTİLER muko-purulent göz-burun Timus bezinin genç hayvanlarda boyutunun 41 Derece)͕ leukopeni ile akıntısı, laringofaringitis, küçülmüş olması dikkati çeker. tonsillitis, traheaortaya çıkar. Ateş 7-14 gün Akciğerlerde intersitisyel pneƵmoniye bağlı b r o n ş i t i s s o n ra n o r m a l e d ö n e r. olarak oluşan yamalı birleşmeler͕ ve b ro n ko - p n e u m o n i Konjuktivitis ve Rhinitis ayak tabanı ve burunda görülen hiperkeratoz belirtileri görülür. Göz ve burunda mukopurulent akıntıya şekillenmesi ile birlikte vücut rastlanır. S i n d i r i m ısısında tekrar bir yükselme sisteminin etkilendiği belirlenir. Aşılanmamış yavru durumlarda da köpeklerde hastalık şiddetli seyreder ve pneumoni, gastroenteritis, ürogenital sistemde nefroz, n ef r i t i s , d i ş i l e rd e va g i n i t i s , e r ke k l e rd e öksürük, ishal, kusma, iştahsızlık, dehidrasyon, balanopostitis gelişir. zayıflama semptomları görülür. Hayvanın karın bölgesinde (özellikle kılsız alanlarda) püstüle kadar ilerleyen deri kalınlaşması dikkati çeker. Deri üzerinde kızartı, lekeler ve Hastalıktan hafif derecede etkilenen kabarcıklar görülür. köpeklerde sadece öksürük görülebilir ve bu "kennel cough" hastalığı ile karıştırılabilir. Diğerlerinde

İnfeksiyonun başlangıcında ilk görülen belirti kusmadır.İntestinal parazitlerin yoğun olduğu olgularda intusepsiyon(bağırsağın lümene prolabe olması sonucu oluşan tıkanıklık)görülür. Ayrıca kanın sedimĞntasyon hızında artma görülür.

pnömoni gelişebilir. Hastalığı atlatan yavru köpeklerde dişlerde ciddi mine problemi gözlenebilir (Mine hipoplasisi). Aynı zamanda bu köpeklerde 1-3 hafta

içinde sinir sistemi bozuklukları oluşur. Bu bozukluklar ilerleyici ve yıkıcı etkisi artan

Diğer klinik belirtiler ise; anterior uvietis, optik neuritise b a ğ l ı kö r l ü k , re t i n a l dejenerasyon , tapetumda ve tapetum dışında görülen fundus n e k roz l a r ı d ı r. F u n d u s ko p i d e k ro n i k karakterli͕ tapetumda hipereflektif alanlar tarzında inaktif retina lezyonları görülür. u lezyonlara altın madalya lezyonları (gold medallion lesions ) denir.

karakterdedir. Genç köpeklerin burnunda ve ayak tabanlarında kalınlaşma oluşur, bu yüzden hastalık "hardpad disease"(sert taban hastalığı) olarak tanımlanır.

3-Ensefalit form : Bu formun belirtileri değişik şekillerde olur. a-Akut ensefalitis; İstem dışı titreme, halsizlik, inleme, dönme, hiperestezi, korku, konvülziyonlar, ataksi, inkoordinasyon ve körlük akut ensefalitisin en belirgin semptomlarıdır. Nörolojik semptomlar haftalar ya da aylar sonra bile ortaya çıkabilir. b-Subakut ensefalit; Bu formda gözlenen klinik bulgular akut ensefalite benzerlik gösterir. En karekteristik belirti myoclonus ya da fleksor spazmdır. Bazende akut formdaki belirtiler görülmeyebilir. Altı aydan küçük köpeklerde gözlenen konvülziyonların en yaygın nedeni subakut ensefalitistir. Hastalığı atlatan köpeklerde fleksor spazm, görme ve işitme bozuklukları kalıcıdır.

45


c-Kronik Ensefalitis; Genellikle erişkin köpeklerde ortaya çıkan bu formun iki şekli vardır. *Multifokal Ensefalit: Çoğunlukla 4-8 yaşındaki köpeklerde görülür. Hastalık genellikle yavaş ilerler ve bir yıldan daha fazla sürede ortaya çıkar. Klinik semptom olarak pelvis eklemlerinde zayıflık, inkoordinasyon, çift yada tek yönlü kafa sallama, nistagmus, fasial felç ve myoclonus olmaksızın temporal kaslarda tikler görülür. Etkilenmiş köpeklerde paralizler şekillenebilir. Ancak zihinsel aktivite açıktır.

Tanısal amaçla kullanılan testler arasında seroloji(IgG, IgM, ELISA), immunŽsitoloji ve virus izolasyonu bulunmaktadır. Bu testlerin güvenilirliği tartışmalıdır͕ bu nedenle serolojik testler yanında etkeni saptama yoluna giden moleküler biyolojik testlerden de yararlanılmaktadır. Eğer bir populasyonda distemper hastalığından şüpheleniliyorsa ve diğer köpekler de risk altında ise kesin tanı için postmortem incelemelerden yararlanılır. Bu durumda beyin ve beyincikteki beyaz kısım incelenmelidir.

*Yaşlı Köpek Ensefaliti: Çok nadir olarak belirlenen bu form, genellikle altı yaşın üzerindeki köpeklerde görülür. Görme yetersizliği ilk klinik semptomdur. Hastalık ilerlediğinde köpeklerde zihinsel bozukluk, depresyon, dönme hareketleri ve kafa kaslarında tikler gelişebilir. Hastalar sahiplerini tanıyamaz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdirler.

Postmortem tanıda virüs izolasyonu veya PCR için tercih edilen diğer dokular; akciğer, mide, idrar kesesi ve lenflerdir. Canin distemper virus kennel öksürüğü ve üst solunum yolu hastalıklarını taklit eder. Distemper da görülen enterik belirtilerin ise kanin par vo virus ve korona virus enfeksiyonlarından͕ parazitten(giardiasis)͕ bakteriyel enfeksiyondan toksin alımına bağlı gastroenteritten ve enflamatuar barsak hastalığından ayırt edilmeleri gerekir.

TANI: Akut olguların bazılarında dolaşım kanından yapılan sürme preparatlarda özellikle lenfositlerde ve nadiren nötrofillerde distemperi karakterize eden inkülizyon cisimcikleri görülür. Kanın hücre kısmından (buffy coat) yapılan sürme preparatlarda ve kemik iliği aspiratlarında inkluzyon cisimciğini yakalama şansı daha fazladır.

46

MSS formu genellikle granülomatöz meningo ensefalomyelitis, protozoal ensefalit(toksoplazmoz,neospozis), köpek ensefaliti ve kurşun zehirlenmesi ile karışabilir. Yapılan tam kan-biyokimya analizlerinde enfeksiyonun erken safhalarında lenfopeniye rastlanır. Radyografik görüntüleme ile pnömoninin boyutları hakkında bilgi sağlanmış olur.


TEDAVİ: Hastalığın spesifik bir tedavisi olmaması sebebiyle destekleyici bir tedavi uygulanır.

Distemper’a karşı korunmada 3 haftalıktan küçük olmamak şartıyla en az 2 defa 2-4 hafta arayla aşı yapılmalıdır.

Tedavinin başlangıcında, Ayrıca 2. 3. ve 4. Hayvan sahibi şu konularda solunum sisteminde sekonder ay l a rd a ya pılan 3lü aşı bilgilendirilmelidir; infeksiyon ve konjuktivitis uygulaması da tavsiye *Mortalite oranının yaklaşık %50 oluşumunun engellenmesine e d i l i r. B ö y l e c e 1 2 a y olduğu , odaklanılmalıdır. Ayrıca sıvı *Erken dönem katarral belirtilerinde s ü r e b i l e n b a ğ ı ş ı k l ı k tedavisi (diyareden dolayı düzelme görülen köpeklerde ileride sağlanır. Daha sonra yıllık d e h i d ra t a sy o n ) v e ka l o r i fatal SSS belirtileri gelişebileceği. periyodik aşı programı kaybının karşılanmasına yönelik uygulanmalıdır. uygulama da yapılabilir. B-kompleks vitaminleri ve K vitamini veya var ise köpek gamma globulini Cansız aşılar, MLV-CD’ın fatal olduğu türler uygulaması da tedavi şansını artırabilir. için kullanışlıdır( örneğin kırmızı panda, siyah ayaklı ferret). Antiviral ilaçların bilinen etkinliği mevcut değildir. Geniş spektrumlu antibiyotikler ise Hamile hayvanlarda zayıflatılmış gençlik sekonder bakteriyel enfeksiyonu azaltmak için hastalığı aşısı yapılmaz. kullanılır, çünkü CDV çok immunŽsüpresiftir. D o ğ a l i n fe k s i y o n l a r d a n k u r t u l a n Gastrointestinal tutulumun boyutuna bağlı köpeklerde uzun süreli bir immun yanıt oluşur. olarak diyet uygulanabilir. Rockborn CDV suşu ile aşılanan Sinir sistemi belirtilerinin azaltılması köpeklerde aşılamadan sonra nadiren ensefalitis amacıyla antikonvülzan ajanlar kullanılır. Örneğin; gelişebilmektedir. fenobarbital, potasyum bromid uygulanabilir. Nörolojik belirtilerin şiddetiyle prognoz kötüleşir ve Doğuma yakın veya doğum sırasında genellikle ötenazi(!) önerilmektedir . aşılanan köpeklerden doğan yavrularda da aşıya bağlı ensefalitis oluşabilmektedir. Kortikosteroidler tercih edilmemelidir, çünkü immunosüpresyonu ve viral yayılımı Kaynakça : arttırırlar͕ yalnızca belirtilerin kısa dönem Ÿ Kedi ve Köpeklerin Klinik Hekimliği Michael kontrolünü sağlayabilirler. SCHAER Nobel Tıp Ayrıca, genç ve büyümekte olan Ÿ Veteriner Hekimlikte 5 Dakikada Konsultasyon hayvanlarda Tetrasiklin ve Fluoroquinolone Nobel Tıp kullanılmamalıdır. Ÿ Caninadistemper.org Ÿ Distemper - Vetinfo KORUMA ve ÖNLEM: Modifiye canlı aşısı mevcuttur ve etkin bir koruma sağlar. Birçok üretici firma tarafından 8-16 haftalar arasında 3 kez aşı uygulanması önerilse de͕ 12 aylıkken yapılan tekrar aşısından sonra oluşan bağışıklığın 3-5 yıl sürdüğü saptanmıştır. Yavrular doğumdan sonra anne sütüyle aldıkları maternal antikorlarla muhtemelen 1-4 hafta kadar korunurlar. Maternal antikor önemlidir ve çoğu köpek yavrusu 6-12 haftalıkta bundan olan korumayı kaybeder, bu dönem sırasında 2-3 defa aşı uygulanmalıdır. Heterotipik(kızamık virüsü) aşı, maternal antikoru olan köpek yavrularında tavsiye edilir; hastalıktan koruma sağlar fakat infeksiyondan korumaz.

47


Ebru KAPLAN İ.Ü. Veteriner Fakültesi 4.Sınıf

CURE POINT (Tedavi Noktası) Hekimlikte doğru tedavi yöntemini bulmak için asırlardır çeşitli metotlar denenmiştir. Her hekim hastasına en doğru tedaviyi uygulamak için, en iyi gözlemi yapmayı ve buna göre hastalığın adını belirlemeyi amaçlar. Biz Veteriner Hekimler; konuşarak derdini anlatamayan canlılar ile uğraşırız. Onların her tavrı, bizim şüphelendiğimiz hastalık listesinde bir eleme-ekleme yapmamıza neden olur. 5 yıl süresince yüzlerce hastalık ve çözüm yollarını öğrenmek, bu bilgileri karşılaştığımız zamanda doğru şekilde kullanmak için hafızamızda yer etmesi şarttır. ''Hastalıklar, bunların belirtileri, bulaşma yolları veya bulaşıcı olup olmadığı, etken isimleri, bu etkenlerin özellikleri ve yaşama koşulları, kesin tanı için laboratuara hangi inceleme örneklerinin yollanması gerektiği, hastalığın özellikleri ve varsa aşıları… Derken ister istemez kafa karıştırıcı bir hal alıyor. Peki bu hastalıkları birbirinden ayırt etmenin yolunu nasıl buluruz?'' sistemi bu soruyu cevaplayarak oluşturduk. Amaç; sadece ezber yapıp ders geçmek değil, bunları kalıcı hale getirebilmemizdi. COINT*; öğrencilerin derslerde, hekimlerin ise sahada en sık karşılaştıkları bakteriyel hastalıkların bir arada belirli sisteme göre düzenlendiği bir programdır. Cure Point*, hasta hayvanlarımızın gösterdiği semptomlardan hastalığın adına gitme yolunda biz hekimlere yardımcı olmayı amaçlayan bir programdır. Bizlerin el sözlüğü gibidir. Yani hekimlerin hayvanlarda karşılaşabileceği hastalıkları bir bütün halinde ve belirli bir sisteme göre düzenlemektir. Hayvan türü çok olduğundan, hastalık sayısı da kafa karıştırabilecek kadar çoktur. Kafa karışıklığı yaratmadan͕ en pratik yoldan durumu bize anlatan programda sistem şu şekildedir; Öncelikle sisteme üye olunur(Şekil 1)͘ Üye, giriş yaptıktan sonra hayvan türünü girer (Şekil2)͘ Ve karşısına o hayvanda görülebilecek tüm semptomlar çıkar.

48

Hekim buradan hayvanda rastladığı semptomları tıklar(Şekil 3)͘ ''Hastalığı Belirle'' butonuna tıkladığında karşısına olabilecek hastalıklar listesi çıkar ve yüzde ile sıralanır(Şekil 4)͘ Burada hastalıkların etken maddeleri, zoonoz olup olmadığı, HSZK bildirimi zorunlu olup olmadığı gibi oldukça önemli bilgileri de yanında taşır. Hastalığın üzerine tıklayan kullanıcı, şüpheli hastalığa ait görselleri görür(Şekil 5)͘ Eğer hayvanda ona benzer görüntüler varsa laboratuara hangi inceleme örneklerini göndermesi gerektiği hakkında bilgilendirilir. Bunun yanında popülasyondaki duyarlılara hangi yollarla bulaştığını sistem otomatik olarak gösterir(Şekil 5)͘ Tüm bunların yanında bizlerin çok önem verdiği Koruyucu Hekimlik ile hayvanı olası hastalığa karşı hangi yöntemlerle koruyabileceğimiz konusunda bilgi alınır. Aşılama konusunda da bilgilendirmeler yapılmaktadır. Eğer kullanıcı hastalık etkenini daha yakından görmek isterse o türün etkenine ait bilgiler elde edebilmektedir. COINT*'i anlamak ve anlatmak için sayfalarca yazı okumak yerine onu denemenizi öneriyorum. Zamanı iyi kullanmak gerekir. Daha az zaman harcayarak, daha çok bilgi elde edilebilmeyi sağlayan bir sistemle daha kalıcı bilgi birikimini hedefliyoruz. Bilim dolu günler dilerim… NOT Sistem şuan deneme aşamasındadır. Hekimlere ve öğrenci arkadaşlara tanıtılıp, internet üzerinden web sitesi şeklinde faydalanılabilir hale gelecektir.COINT ekibinin yaptığı çalışmalar, katıldığı kongreler, tanıtımlar ve daha fazla bilgi için c.oint.org adresini ziyaret edebilirsiniz. Bu çalışmada bizim bilgi kaynağımız Prof Dr. N. Yakut ÖZGÜR ve Doç. Dr. Funda BAĞCIGİL ile çalışma arkadaşlarım; Yusuf ALTUNDAĞ, Begüm MAŞLAK ve Oben IŞIK' a teşekkür ediyorum…


NASIL KULLANILIR????

49


Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından: KUDUZ HASTALIĞINDAN KORUNMA VE KUDUZ HASTALIĞI İLE MÜCADELE YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; kuduz hastalığına karşı hazırlıklı olmak, hastalıktan korunmak ve hastalıkla mücadele etmek için alınması gereken tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Kapsam MADDE 2 –(1) Bu Yönetmelik; evcil, sahipsiz ve yabani hayvanlarda kuduz hastalığından korunma amaçlı alınacak önlemler ve koruyucu uygulamaları, kuduz hastalığının teşhisi, bildirimi ve takibini, hastalık çıkan yerlerde alınacak önlemleri, temizlik ve dezenfeksiyon uygulamalarını, hastalığın teşhisinden sorumlu laboratuvarlar ile referans laboratuvarının görevlerini, aşılama ve aşılı hayvanların tanımlanması için hükümleri, hastalıktan korunma ve hastalık ile mücadele çalışmalarında gerçek ve tüzel kişilerin görev ve sorumluluklarını kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik; 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 4 üncü maddesi ile 3/6/2011 tarihli ve 639 sayılı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Bakanlık: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını, b) Bakımevi: Hayvanların geçici olarak bulunduğu, bakım ve beslemesinin yapıldığı yerleri,c) Enstitü müdürlüğü: Kuduz hastalığının teşhisinden, mücadelesinden ve gözetim programlarından sorumlu olan doğrudan Bakanlığa bağlı enstitü müdürlüklerini, ç) Hastalık teyidi: Laboratuvar sonuçlarına dayalı olarak veya bir salgın halinde klinik ve/veya epidemiyolojik sonuçlara da dayalı olarak yetkili otorite tarafından kuduz hastalığının varlığının ilanını, d) Hayvan sağlık zabıtası komisyonu: Bulaşıcı hayvan hastalığı şüphesi meydana geldiğinde veya hastalığın resmî olarak teyit edildiği yerde, hastalığın sağlıklı hayvanlara bulaşmasını önlemek ve hastalıkla mücadele etmek, hayvan ve maddelerinin sevkine dair tedbirleri tespit etmek ve uygulamaya konulmasını sağlamak amacıyla kurulan komisyonu, e) Hayvan sahibi veya bakıcı: Hayvanların mülkiyetine haiz veya ücret karşılığında veya ücretsiz, muhafaza etmek ve bakımlarını yapmakla görevlendirilen, gerçek veya tüzel kişi veya kişileri, f) İl müdürlüğü: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il müdürlüğünü, g) İlçe müdürlüğü: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ilçe müdürlüğünü, ğ) İşletme: İçinde hayvanların yetiştirildiği veya muhafaza edildiği yeri, h) Karantina: Resmi veteriner hekim tarafından belirlenen hayvanların belirlenen bir süre boyunca zorunlu olarak diğer hayvanlardan doğrudan veya dolaylı şekilde izole edilerek gözlem ve kontrol altında tutulmasını, ı) Mihrak: Yetkili otorite tarafından kuduz hastalığı varlığının doğrulandığı, hastalığın seyri, yerleşim yerinin topoğrafik yapısı, hastalığa duyarlı hayvanların kapalı alanlarda tutulup

50

tutulmadığı dikkate alınarak belirlenen işletme veya yerleşim yeri veya bölgeyi, i) Müşahede: Hastalıktan şüpheli bir hayvanın, hasta olup olmadığının tespit edilebilmesi için belirli bir süre için gözlem ve kontrol altına alınmasını, j) Resmi veteriner hekim: Bakanlık adına görev yapan Bakanlık personeli veteriner hekimi, k) Şüpheli mihrak: Resmi veteriner hekimin kuduz hastalığının varlığından şüphelendiği, hastalığın seyri, yerleşim yerinin topoğrafik yapısı, hastalığa duyarlı hayvanların kapalı alanlarda tutulup tutulmadığı dikkate alınarak belirlenen işletme veya yerleşim yeri veya bölgeyi, l) Ulusal referans laboratuvarı: Kuduz hastalığı ile ilgili olarak fonksiyon ve görevleri 5 inci maddenin ikinci fıkrasında açıklanan ve Bakanlıkça yetkilendirilen laboratuvarı, m) Yetkili Otorite: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il/ilçe müdürlüklerini, ifade eder. İKİNCİ BÖLÜM Ulusal Referans Laboratuvarı, Laboratuvarlar ve Hastalık Teşhisi Ulusal referans laboratuvarı MADDE 5 – (1) Ulusal referans laboratuvarı Bakanlıkça belirlenir. (2) Ulusal referans laboratuvarı, teşhis materyallerinin kullanımı ve aşıların denenmesi için standartları ve teşhis metotlarını koordine etmekten sorumludur. Bu amaçla ulusal referans laboratuvarı: a) Ülkede kullanılacak teşhis materyallerinin kalitesini kontrol eder, uygunluk görüşü verir. b) Düzenli aralıklarla karşılaştırmalı testler yapar. c) Ülkede teyit edilmiş vakalardan alınan kuduz virüsünün izolatlarını saklar. ç) Bölgesel teşhis laboratuvarlarında elde edilen pozitif sonuçların teyit edilmesini sağlar. d) Teşhiste kullanılacak antijenleri ve standart serumları değerlendirir. e) Ülkede kullanılan teşhis metotları ile uygulanan testlerin tüm sonuçları hakkındaki verileri toplar, düzenler, değerlendirir, epidemiyolojik rapor hazırlar. f) Ülkede hastalığın epidemiyolojisini ortaya koymak için kuduz virüsünü karakterize eder, araştırmalar yapar. g)Hastalığın kontrolü ve yok edilmesine yönelik araştırmaları koordine eder, ilgili bilgi ve raporları toplar, karar vericilere tavsiyelerde bulunur. ğ)Ülkede kullanılacak aşılar hakkında karar vericilere görüş bildirir. h) Kullanılacak teşhis metotlarının bir örnekliğinin sağlanması için eğitim çalışmaları yapar ve karar vericilere görüş bildirir. Laboratuvarlar MADDE 6 – (1) Ülkede kuduz hastalığının teşhisini yapacak laboratuvarlar Bakanlıkça belirlenir ve yetkilendirilir. Yetkilendirilen laboratuvarlar ulusal referans laboratuvarı tarafından denetlenir. (2) Laboratuvarlar kendilerine hastalık şüphesi ile gelen tüm örnekleri ve bunlara ait sonuçlar hakkındaki verileri ulusal referans laboratuvarının belirttiği şekilde raporlayarak Bakanlığa, ulusal referans laboratuvarına ve ilgili il veya ilçe müdürlüklerine bildirir. (3) Laboratuvarlar tespit ettikleri kuduz vakalarına ait beyin dokularının muhafazasından ve bunların kayıt altına alınarak biyogüvenlik koşullarına uyularak ulusal referans laboratuvarına ulaştırılmasından sorumludur.


Hastalık teşhisi MADDE 7 – (1) Kuduz hastalığının teşhisi, Bakanlıkça uygulamaya konulan teşhis kılavuzuna uygun olarak gerçekleştirilir.

kimlik belgesi verilerek kime satıldığı, aşı uygulamaları gibi bilgileri belediye kayıtları ile Bakanlık veri tabanına işletmekle yükümlüdür.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kimliklendirme, Aşılama, Önleyici Tedbirler

Aşılama MADDE 9 – (1) Sahipli ya da sahipsiz tüm kedi ve köpeklerin yılda bir defa hastalığa karşı aşılanması ile aşı kayıtlarının tutulması zorunludur. Sahipli ya da sahipsiz tüm kedi ve köpeklerin aşılanması ve aşı kayıtlarının tutulması aşağıdaki hususlar çerçevesinde yapılır: a) Üç aydan büyük köpek ve kedi sahipleri hayvanlarını yılda bir defa hastalığa karşı aşılatmakla yükümlüdür. Aşı uygulamasından önce yapılacak parazit tedavileri ve destekleyici uygulamalara veteriner hekim karar verir. İlk aşı uygulamasından sonra yapılacak rapel aşısı üretici firma aksini belirtmemiş ise yirmi bir gün sonra yapılır. Devam eden yıllarda ise üretici tarafından farklı bir süre belirtilmedikçe yılda bir kere aşı tekrarlanır. b) Belediye sorumluluk alanındaki veya muhtarların yazılı talebi üzerine köylerdeki üç aydan büyük sahipsiz köpek ve kedilerin belediye veteriner hekimleri tarafından yılda bir defa aşılanması, aşılananların işaretlemesi (mikroçip uygulaması, küpeleme ve benzeri) ve kayıt altına alınması zorunludur. Belediye veteriner hekimleri sahipsiz köpek ve kedilere yapılan aşılamaları kayıt altına almak ve Bakanlık veri tabanına işlemekle yükümlüdür. c) Bakımevlerinde bulunan üç aydan büyük köpek ve kedilerin bakımevi sorumlu veteriner hekimi tarafından hastalığa karşı aşılanması zorunludur. Bakımevi sorumlu veteriner hekimi aşı kayıtlarını tutmak, aşı bilgilerini sahiplendirilen hayvanların kimlik belgelerine işlemek ve kayıtları Bakanlık veri tabanına işlemekle yükümlüdür.

Kimliklendirme MADDE 8 – (1) Üç aydan büyük köpek ve altı aydan büyük kedi sahibi olanlar hayvanlarını kayıt altına aldırmakla yükümlüdür. Sahipli olan köpek ve kedilere sahibinin talebi halinde daha genç yaşlarda da olmak üzere veteriner hekimler tarafından mikroçip uygulanarak onaylanmış kimlik belgesi verilir. Bu hayvanlar köylerde muhtarlıklar, belediye sınırları içerisinde belediyeler tarafından tutulmakta olan sahipli hayvan kayıt defteri ile Bakanlık veri tabanına kaydedilir. Belediyelerde tutulmakta olan kayıtlar Bakanlık tarafından denetlenir. Sahipli hayvanlarınkimliklendirme çalışmalarında aşağıda belirtilen hususlara riayet edilir: a) Sahipli köpek ve kedilerin sahiplerine ait bilgiler, sahip değişiklikleri, aşı kayıtları uygulamayı yapan belediye veteriner hekimleri, resmi veteriner hekimler ve serbest veteriner hekimler tarafından Bakanlık veri tabanına kaydedilir, gerektiğinde kayıtlar güncellenir. b) Hayvan sahipleri köpek ve kedilerinin ölümü halinde durumu hemen belediyelere veya bağlı bulundukları il veya ilçe müdürlüklerine bildirmekle yükümlüdür. Ölüm sebebinin kuduz hastalığı nedeniyle şekillenmesinden şüphe edilmesi durumunda il veya ilçe müdürlükleri bu tür hayvanlardan aldıkları materyalleri ilgili laboratuvara göndermekle yükümlüdür. Belediyeler ölen hayvanlara ait kayıtları Bakanlık veri tabanı ile sahipli hayvan defterinde güncellemek zorundadır. (2) Belediyeler sorumluluk alanındaki sahipsiz köpek ve kedilerin sayısı ile bunlara ait bilgileri belediye kayıtları ve Bakanlık veri tabanında güncel bir halde tutmak zorundadır. Sahipsiz köpek ve kediler belediyelerce uygun bir yöntem ile bireysel veya sürü bazında işaretlenir, belediye veteriner hekimleri tarafından belediye sahipsiz hayvan kayıt defterine işlenir, sayıları ve aşılamaları hakkında bilgiler belediye veteriner hekimleri tarafından Bakanlık veri tabanına işlenir, gerektiğinde güncellenir. Bakımevlerinde bulunan köpek ve kedilerin kimliklendirilmesi aşağıdaki hususlar çerçevesinde yapılır: a) Bakımevlerinde bulunan köpek ve kediler bakımevi sorumlu veteriner hekimi tarafından uygun bir yöntem kullanılarak bireysel veya sürü bazında işaretlenir, kısırlaştırma bilgileri ve aşı uygulamalarına ait veriler tutulur, bu verilerin belediye sahipsiz hayvan kayıt defterine kaydedilmesi ve Bakanlık veri tabanında güncel bir şekilde bulunması sağlanır. b) Bakımevlerinde sahiplendirilen köpek ve kedilere bakımevi sorumlu veteriner hekimi tarafından mikroçip uygulanır, kimlik belgesi verilir, sahiplendirme kaydının belediye sahipli hayvan kayıt defterine işlenmesi, sahip ve aşı bilgilerinin Bakanlık veri tabanında güncellenmesi sağlanır. (3) Ev ve süs hayvanı satış yeri sahipleri iş yerlerinde ticari amaçlı bulunan köpek ve kedilere veteriner hekim tarafından mikroçip takılmasını sağlayarak Bakanlık veri tabanına kaydettirmekle, satışı yapılan köpek ve kedilere sahibi adına

(2) Ev ve süs hayvanı satış yeri sahipleri iş yerlerinde satış amaçlı bulunan üç aydan büyük köpek ve kedileri hastalığa karşı aşılatmakla, aşı bilgilerini kimlik belgelerine işletip satışları halinde sahiplerine teslim etmekle, bu bilgilerin Bakanlık veri tabanına kaydedilmesini sağlamakla yükümlüdür. (3) Aşı uygulamasını yapan resmi veteriner hekimler, belediye veteriner hekimleri ve serbest veteriner hekimler uygulamaya ait bilgiler ile sonraki aşılama tarihini hayvanın kimlik belgesine işlemekle ve hayvana ait aşı kaydını Bakanlık veri tabanında güncellemekle yükümlüdür. (4) Evcil hayvanlarda hastalığa karşı yapılacak aşılamada sadece inaktif aşılar kullanılır. Kuduz kontrol programına zarar vermeyecek durumlarda bilimsel araştırmalar için inaktif aşılar dışındaki aşıların kullanımı ulusal referans laboratuvarının olumlu görüşüne dayanarak Bakanlığın vereceği izne tabidir. (5) Hastalık şüphesi ya da hastalık teyidi durumlarında, kuduz şüpheli bölge veya kuduz risk alanında bulunan hastalık şüphesi taşımayan kedi ve köpekler hastalığa karşı aşılanır. Söz konusu bölgelerde hastalıktan şüpheli olmayan çiftlik hayvanlarında yapılacak aşı uygulamaları resmi veteriner hekim raporu doğrultusunda il ve ilçe müdürlüklerince ilan edilir. (6) Yabani hayvanlarda hastalık tespit edildiğinde, evcil hayvanlardan yabani hayvanlara hastalık bulaşma ihtimali bulunduğunda, hastalık görülmeyen bir bölgeye yabani hayvanlar yolu ile hastalığın taşınması ihtimali ortaya çıktığında Bakanlık yaban hayatını aşılama kararı almaya, aşılamanın yer, şekil, zaman ve süresini belirlemeye yetkilidir.

51


Önleyici tedbirler MADDE 10 – (1) Hayvan sahipleri hastalıkla mücadele amacıyla Yetkili Otorite tarafından yazılı olarak bildirilen talimatları yerine getirmekle yükümlüdür. Hastalığın önlenmesi amacıyla hayvan sahipleri tarafından aşağıdaki tedbirler alınır: a) Hayvan sahipleri hayvanlarını hiçbir şekilde terk edemezler. Hayvan sahipleri hayvanlarının diğer hayvanlarla ya da insanlar ile kontrolsüz bir şekilde temasını engelleyecek tedbirleri almak ve şüpheli temasları il ve ilçe müdürlüklerine bildirmekle yükümlüdür. b) Çeşitli nedenler ile hayvan bakmaktan vazgeçenler ya da hayvanlarına bakamayacak hale gelenler durumlarını belediyeler ve bakımevlerine bildirmekle yükümlüdür. Bu kişilerin hayvanları bakımevleri, gönüllü kuruluşlar veya belediyeler tarafından yeniden sahiplendirilmek ya da koruma altına alınmak zorundadır. c) Köpek sahipleri; aşılamayacak yükseklikte çit veya duvar benzeri engellerle sınırlanmış halde bulunan köpekler, avda olan av köpekleri ile sürüleri koruyan çoban köpekleri istisna olmak üzere köpeklerinin serbestçe dolaşmalarına izin veremezler, tasma ve kayış benzeri sınırlayıcı bir önlem almaksızın köpeklerini dolaştıramazlar. ç) Tüm hayvan sahipleri hayvanlarının diğer hayvanlar ile ısırma veya ısırılma ile sonuçlanan temaslarını ya da böyle bir ihtimali düşündüren durumları aynı gün içinde il ve ilçe müdürlüklerine bildirmekle yükümlüdür. Ayrıca temas konusu olan insan ise durumun aynı zamanda en yakın sağlık kuruluşuna bildirilmesi zorunludur. d) Hayvan sahipleri hayvanlarının kaybolması halinde bu durumu belediyeler ile il ve ilçe müdürlüklerine bildirmekle yükümlüdür. (2) Belediyeler ve muhtarlıklar hastalıkla mücadele amacıyla Bakanlık ile il ve ilçe müdürlükleri tarafından yazılı olarak bildirilen talimatları yerine getirmekle, şüpheli hayvanları müşahede altına almak amacı ile kullanılacak müşahede yerlerini önceden hazırlamakla yükümlüdür. Ayrıca aşağıda belirtilen önlemleri alırlar: a) Belediyeler gönüllü kuruluşlar ve muhtarlıklar ile işbirliği içerisinde bakımevleri kurmak, sahipsiz hayvanları hastalığa karşı korumak ve sahipsiz hayvan sayısını kontrol altına almakla yükümlüdür. b) Belediyeler, gönüllü kuruluşlar ya da şahıslar tarafından kurulmuş olan bakımevlerini hastalığa karşı alınacak önlemler konusunda desteklemekle yükümlüdür. Bakımevlerindeki hayvan sağlığı uygulamalarını denetlemek ve gerekli uyarıları yapmak Bakanlığın yetkisinde olup bakımevi yetkilileri Bakanlığın yazılı uyarıları doğrultusunda gereken uygulamaları yapmakla yükümlüdür. c) Bakımevlerine getirilen hayvanların alındığı yerlerin kayıt altına alınması, diğerleri ile temas etmeden önce tedavi ve kısırlaştırmalarının yapılıp bireysel olarak ayrılmış bir alanda on dört gün boyunca karantina ve gözlem altında tutulması zorunludur. ç) Karantina süresini tamamlayan hayvanların tam olarak iyileştikten sonra hastalığa karşı aşılanması zorunludur. İlk aşı uygulamasından sonra yapılacak rapel aşısı üretici firma aksini belirtmemiş ise yirmi bir gün sonra yapılır. d) Kısırlaştırılmayan ve hastalığa karşı aşılanmayan hayvanlar bakımevlerinden salınamaz, alındıkları ortama geri bırakılamaz. (3) Köpek ve kedi gösterileri ya da içeriğinde köpek ve kedilerin yer aldığı herhangi bir organizasyonu tertip edenler organizasyonun başlangıç tarihinden en az bir ay önce il ve ilçe

52

müdürlüklerinden izin almak zorundadır. İl ve ilçe müdürlükleri hastalık tehdidini dikkate alarak organizasyonların süresini kısıtlama, tarihini değiştirme, ilave tedbirler aldırma ya da tamamen yasaklama konusunda yetkilidir. (4) Bakanlık hastalık taşıma ihtimalini bertaraf etmek üzere yurt dışından giriş yapacak köpek, kedi ve kemiricilerin taşıması gereken şartları belirleme konusunda yetkilidir. Yetkili otorite yurt dışından gelecek köpek, kedi ve kemiricilerde aşağıdaki hususları dikkate alır: a) Sahipleri refakatinde yurt dışından getirilecek köpek, kedi ve kemiricilerin bir mikroçip veya uygun bir yöntem ile işaretlenmiş olması, geldiği ülke tarafından resmi olarak düzenlenmiş hastalığa karşı aşılı ve bağışık (0,5 IU/ml veya üzerinde anti kuduz antikoru taşıyanlar) olduğunu belgeleyen sağlık sertifikasına sahip olması zorunludur. b) Yetkili Otorite resmi bir sağlık sertifikasına sahip olmaları şartı ile doğumlarından itibaren hastalığa karşı bağışık annelerinin yanından ayrılmamış ve hastalık şüphesi olan hayvanlarla temas etmemiş olduğu ispatlanan üç aydan küçük aşılanmamış köpek, kedi ve kemiricilerin girişine izin vermeye yetkilidir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Hastalığın Bildirimi, Hastalık Şüphesi Durumunda Alınacak Önlemler ve Hastalık Teyit Edildikten Sonra Alınacak Önlemler Hastalığın bildirimi MADDE 11 – (1) Hastalık şüphesi oluşturan sıra dışı davranışlar, ısırma veya ısırılma bulguları, yabani hayvanlarla temas ve sebebi belli olmayan hayvan ölümlerinden haberdar olan hayvan sahipleri ve bakıcıları, veteriner hekimler ile muhtarlar, köy korucuları, celepler, çobanlar, gemi kaptanları, istasyon ya da gümrük memur veya idarecileri gibi ilgililer durumu aynı gün içerisinde yetkili otoriteye bildirmek zorundadır. Belediyeler, muhtarlar ve hayvan sahipleri resmi veteriner hekim gelene kadar il ve ilçe müdürlüklerinin yazılı ya da sözlü talimatlarını uygulamakla yükümlüdür. Hastalık şüphesi durumunda alınacak önlemler MADDE 12 – (1) Kuduz hastalığı şüphesine dair bildirim alan resmi veteriner hekim aşağıdaki önlemleri alır: a) Durumu ilgili sağlık kuruluşuna bildirir, derhal şüphenin olduğu yere gider, hayvan sağlık zabıtası komisyonunu toplar, şüphe durumu kesinlik kazanıncaya kadar alınması gerekli tedbirleri karara yazdırarak imza altına aldırır. Belediyeler, muhtarlıklar, hayvan sahipleri ve diğer kurumlar hayvan sağlık zabıtası komisyon kararında belirtilen hususlar ile resmi veteriner hekim tarafından bildirilen önlemleri uygulamakla yükümlüdür. b) Belediyeler, muhtarlar ve hayvan sahipleri hastalık şüphesi bulunan hayvanları diğer hayvanlar ile insanlarla temas etmeyecek şekilde kapalı bir alanda kontrol altında tutmakla yükümlüdür. c) Ölen ya da saldırganlıkları nedeniyle sahiplerince öldürülen hayvanlar ile saldırı sebebiyle öldürülmüş olan yabani hayvanlar hava şartlarına maruz kalmayacak, diğer hayvanlar ile insanlarla temas etmeyecek bir yerde tutulmak zorundadır. Bu hayvanların resmi veteriner hekimin izni ve gözetimi olmadan bulunduğu yerden çıkarılmaları yasaktır.


ç) Saldırganlıkları ya da başka bir hayvan veya insanları ısırmaları nedeniyle öldürülmüş olan hayvanlar ile müşahede altında ölen hayvanların beyin dokuları veya başı resmi veteriner hekim tarafından ayrılarak teşhis içinbiyogüvenlik kurallarına uyularak laboratuvara gönderilir. Bu hayvanların derileri ile kadavraları imha edilir. d) Bir yıldan az bir süre önce hastalığa karşı aşılandığı ispatlanan şüpheli hayvanlar ve aşısız olup da teşhis amaçlı öldürülmesine sahibi tarafından rıza gösterilmeyen şüpheli hayvanlar sorumluluğu hayvan sahibine ait olmak üzere aşağıda belirtilen hususlar çerçevesinde müşahede altına alınır: 1) Müşahede altındaki hayvanın güvenliğinin sağlanması, diğer hayvanlar ile insanlarla temasının engellenmesi ve bakım masrafları hayvan sahibine aittir. 2) Herhangi bir sebep ile müşahede altındaki hayvanların müşahede yerinden çıkartılması, işe sürülmesi, verimlerinden yararlanılması, kesilip etlerinin tüketilmesi yasaktır, sütleri imha edilir. Müşahede altında doğum yapan hayvanların yavruları hemen annelerinden ayrılır, başka hayvanların sütleri ile beslenir. 3) Hayvan sahipleri Resmi veteriner hekimin ziyaretlerinde gerekli kolaylığı sağlamak ve müşahede süresinin tamamlandığına dair onayı alana kadar verilen talimatlara uymak zorundadır. e) Aşılı olsalar dahi başka bir hayvan ile insanları ısıran hayvanlar on gün süre ile müşahede altına alınır. Resmi veteriner hekim müşahede altında bulunan hayvanın durumuna göre gerekli gördüğü kararları almakta ve aşağıda belirtilen hususlarda yetkilidir: 1) Resmi veteriner hekim ısıran hayvanın müşahede süresince açık hastalık belirtisi göstermesi halinde, müşahede sonucunu beklemeden hayvanı öldürerek teşhis için laboratuvara gönderebilir. 2) Isıran hayvanlar müşahede süresince hastalık belirtisi göstermemiş ve müşahede sonunda sağlıklı iseler resmi veteriner hekim tarafından verilen onay ile müşahedeleri kaldırılır. f) Isıran hayvanın yakalanamaması ya da müşahede yerinden kaçması halinde durumun fark edildiği anda yetkili otoriteye bildirilmesi zorunludur. Bu durumda hayvan sağlık zabıtası komisyonu toplanarak yeni önlemler getirilir, kuduz şüpheli bölgede sesli uyarılar yapılır, hayvanların serbestçe dolaşması yasaklanır. Bu önlemlere ek olarak aşağıdaki önlemler alınır: 1) Hastalık şüphesi bulunan il veya ilçe müdürlüğünce kuduz şüpheli bölge içindeki diğer il ve ilçe müdürlükleri, sağlık kuruluşları, belediyeler ve muhtarlıklar bilgilendirilir, belediyeler ve muhtarlıklar tarafından il ve ilçe müdürlüklerinin belirlediği sıklıkta sesli uyarı yapılır. 2) Belediyeler ve muhtarlıklara kaçan hayvanın eşkâli bildirilir. Belediyeler ve muhtarlıklar kaçan hayvanın yakalanması için ekip kurup il ve ilçe müdürlüklerine yardımcı olmakla yükümlüdür. 3) Sahipli köpek ve kedilerin bir araç ile taşınmaları dışında sahipleri nezaretinde dahi olsa dolaşması yasaklanır. Resmi veteriner hekimin gerekli görmesi halinde kuduz şüpheli bölgenin tamamı ya da bir kısmında diğer sahipli hayvanların serbestçe dolaşmasına yasaklama getirilir. 4) Kuduz şüpheli bölgenin yasaklama getirilmeyen kısımlarında çoban köpekleri sadece sürülerin yayıldığı yerler ile ağıllar içerisinde serbest bırakılır, diğer zamanlarda bağlı tutulur ve diğer hayvanlar ile temasları engellenir. g) Evcil veya yabani bir hayvan tarafından ısırılan hayvanlar aşılı olup olmadıklarına bakılmaksızın ısırılan hayvan kedi, köpek, et yiyen, tek tırnaklı ve sığır ise altı ay, koyun, keçi, domuz ve kanatlı ise üç ay müşahede altına alınır. Müşahede esnasında aşağıdaki hususlar dikkate alınır: 1) Müşahede altındaki hayvanlar ile bu hayvanların ait olduğu işletmedeki tüm hayvanların sütleri

imha edilir. Resmi veteriner hekim tarafından yapılacak değerlendirme sonucu işletmedeki ısırılan ya da diğer hayvanların vakit geçirilmeden kesimine izin verilebilir. Bu hayvanların ısırılan bölgeleri ve sinir dokularının imha edilmesi şartı ile etlerinin tüketimine izin verilir. 2) Isıran hayvan müşahede altına alınır ve müşahede sonucunda sağlıklı olduğu tespit edilirse ısırılan hayvanın da müşahedesi kaldırılır. 3) Isıran hayvan müşahede altında ölür ise, ısıran hayvanın laboratuvar sonucu beklenmeden ısırılan hayvan öldürülür ve imha edilir. 4) Isıran hayvan öldürülmüş ve teşhis için laboratuvara gönderilmiş ise ısıran hayvanın hasta olmadığına dairlaboratuvar raporu alındığında ısırılan hayvanların müşahedeleri kaldırılır. 5) Isırılma nedeni ile müşahede altında bulunan hayvanların açık hastalık belirtisi gösterdiği resmi veteriner hekim tarafından tespit edilir ise bu hayvanlar öldürülür, başı ayrılarak laboratuvara gönderilir ve derileri ile kadavraları imha edilir. 6) Isırılan hayvanın müşahede yerinden kaçması halinde birinci fıkranın (f) bendinde belirtilen hükümler uygulanır. (2) Hastalık şüphesi olan yer merkez kabul edilmek suretiyle kırk kilometre yarıçapında alan kuduz şüpheli bölge olarak belirlenir ve ilan edilir. Bölgenin coğrafi durumu ve hayvan varlığı göz önüne alınarak bölge sınırları değiştirilebilir, bölgenin birden çok il ve ilçe müdürlüğü görev alanına girmesi durumunda, her il ve ilçe müdürlüğü kendi görev alanında alınacak tedbirlerden sorumludur. (3) Hastalık şüphesinin tespit edildiği il veya ilçe müdürlüğü yarıçapı kırk kilometre olan kuduz şüpheli bölge içerisinde kalan il veya ilçe müdürlüklerini bilgilendirir. (4) Kuduz şüpheli bölgede yeni bir hastalık şüphesi meydana geldiğinde yeni şüphenin oluştuğu yer merkez alınarak kırk kilometre yarıçapında bir alan belirlenir ve eski alana ilave edilir. Aralarında kırk kilometre ve daha az mesafe olan kuduz şüpheli bölgeler birleştirilerek ortak tedbirler uygulanır. (5) İl ve ilçe müdürlükleri hastalık şüphesinin meydana geldiği yeri dikkate alarak kuduz şüpheli bölge ve çevresindeki meraların bir kısmını ya da tamamını yasaklamakta yetkilidir. (6) Kuduz şüpheli bölgeye giden yollar ve bölgenin uygun yerlerine üzerinde kuduz şüpheli bölge yazan okunaklı ve dayanıklı tabelalar yerleştirilir. Belediyeler ve muhtarlıklar tabelaların güvenliğinden, şüphe durumu kaldırılana kadar yerlerinde durmasından sorumludur. (7) Aşılı olmaları şartıyla avda olan av köpekleri, sürüleri koruyan çoban köpekleri, tasma ve kayış benzeri sınırlayıcı bir önlemle birlikte kendisine eşlik eden bir insan refakatinde bulunan köpekler istisna olmak üzere köpek ve kedilerin kuduz şüpheli bölgede dolaşmaları yasaklanır. (8) Belediyeler ve köy muhtarlıkları tarafından aşılı olup olmadıklarına bakılmaksızın kuduz şüpheli bölgedeki tüm sahipsiz ya da başıboş köpek ve kediler toplanır, bakımevlerine konulur. Bakımevlerine önceden getirilen köpekler ile şüphe durumundan sonra getirilen köpeklerin teması engellenir. İl veya ilçe müdürlüğü tarafından şüphe durumu kaldırılana kadar bakımevlerinden salınamazlar. (9) Kuduz şüpheli bölgede bakımevi bulunmaması ya da şüphe durumunda toplanacak hayvanlar için yeterli yer kalmaması durumunda, sahipsiz ya da başıboş hayvanların kuduz şüpheli bölge dışındaki bakımevlerine taşınmasına izin verme

53


konusunda gönderen ve kabul eden yerlerdeki il veya ilçe müdürlükleri yetkilidir. (10) Sahipsiz ya da başıboş hayvanların kuduz şüpheli bölge dışındaki bakımevlerine taşınmasına izin verilir ise gönderen ve kabul eden yerdeki il ve ilçe müdürlükleri taşınma işi ve sonrasına dair koşulları belirleyip bildirirler. Belediyeler ve bakımevleri bildirilen koşulları titizlikle uygulamakla yükümlüdür. (11) Taşınma söz konusu olduğunda, şüphe durumundan önce bakımevlerine getirilmiş olan hayvanların kuduz şüpheli bölge dışına taşınmasına öncelik verilir, toplanacak yeni köpek ve kediler için kuduz şüpheli bölgedeki bakımevlerinde yer açılması esas alınır. (12) Bakımevlerinde ya da hayvan otellerinde hastalık şüphesi meydana geldiğinde, şüpheli hayvan altı aydan kısa bir süre öncesinde bakımevine getirilmiş ise, hayvanın alındığı yer ve bakımevi merkez kabul edilerek iki kuduz şüpheli bölge belirlenir ve bunlar birleştirilir. (13) Bakımevlerinde ya da hayvan otellerinde bulunan hayvanların hastalık belirtisi göstermesi halinde bu hayvanlar öldürülür ve başları laboratuvara gönderilir. Hastalık belirtisi gösteren hayvanla aynı yerden altı aydan kısa bir süre öncesinde bakımevine getirilen hayvanlar ile bakımevinde bunlarla teması olan diğer hayvanlar ayrı bir bölümde altı ay süre ile karantina altına alınır. (14) Bakımevinde ya da hayvan otellerinde on ikinci ve on üçüncü fıkra nedeniyle karantina uygulandığında, hastalık belirtisi gösteren hayvanın alındığı bölgedeki tüm sahipsiz ya da başıboş kedi ve köpekler toplanır, bakımevinde diğerlerinden ayrı bir bölümde altı ay süre ile karantinaya alınır. (15) Bakımevleri ve hayvan otellerindeki on üçüncü ve on dördüncü fıkralara tabi olmayan diğer hayvanların karantina altındaki hayvanlar ile temasına izin verilmez. (16) On ikinci ve on üçüncü fıkra nedeniyle karantina uygulanan bakımevleri ya da hayvan otellerinden karantina süresince herhangi bir şekilde hayvan çıkışına izin verilmez. (17) On üçüncü fıkra doğrultusunda uygulanan karantina tedbirleri laboratuvar sonucunun menfi çıkması halinde resmi veteriner hekim tarafından teklif edilerek il veya ilçe müdürlükleri tarafından kaldırılır. Karantina tedbirlerinin kaldırıldığı konusunda kuduz şüpheli bölge içerisinde kalan il veya ilçe müdürlükleri bilgilendirilir. Hastalık teyit edildikten sonra alınacak önlemler MADDE 13 – (1) Şüpheli bir hastalık durumunun kuduz vakası olduğunun laboratuvar tarafından teyit edilmesinden sonra, durum sağlık müdürlüğüne bildirilir, resmi veteriner hekim vakanın olduğu yere gider, hastalık çıkış raporu düzenler, hayvan sağlık zabıtası komisyonunu yeniden toplar, gerekli tedbirleri karara yazdırarak imza altına aldırır. Belediyeler, muhtarlıklar, hayvan sahipleri ve diğer kurumlar hayvan sağlık zabıtası komisyon kararında belirtilen hususlar ile resmi veteriner hekim tarafından teklif edilen önlemleri uygulamakla yükümlüdür. (2) Kuduz hastalığı teyit edildikten sonra resmi veteriner hekim aşağıdaki önlemleri alır: a) Hastalık şüphesi esnasında kuduz

54

şüpheli bölge olarak belirlenen alan ya da alanlar aşağıda belirtilen hususlar dikkate alınarak kuduz risk alanı olarak ilan edilir: 1) Arazi özellikleri, çevre şartları ve işletmelerin biyogüvenlik koşulları dikkate alınarak, bazı yer ve işletmelerin kuduz risk alanına dahil edilmesi ya da dışına çıkarılması il ve ilçe müdürlüklerinin yetkisindedir. Bu yetkidahilinde resmi veteriner hekim raporu neticesinde hayvan sağlık zabıtası komisyon kararı ile kuduz risk alanı hastalık teyit edilen işletmeyle sınırlandırılabilir. Kuduz risk alanı içerisinde birden çok il ve ilçe müdürlüğü görev alanına girmesi durumunda, her il ve ilçe müdürlüğü kendi görev alanında alınacak tedbirlerden sorumludur. Hastalık teyit edilen il veya ilçe müdürlüğü kuduz risk alanı içerisinde kalan il veya ilçe müdürlüklerini bilgilendirir. 2) İl ve ilçe müdürlükleri hastalık vakasının tespit edildiği yer ve epidemiyolojik durumu dikkate alarak gerekli görülmesi durumunda kuduz risk alanında ve dışında bulunan meraların bir kısmını ya da tamamını yasaklamakta yetkilidir. 3) Kuduz risk alanı dışındaki meraların yasaklanması ile bazı yer ve işletmelerin kuduz risk alanına dahiledilmesi ya da çıkarılması, bu doğrultudaki resmi veteriner hekim raporu neticesinde hayvan sağlık zabıtası komisyon kararı alınmasından sonra il ve ilçe müdürlüklerince gerçekleştirilir. b) Kuduz risk alanına giden tüm yollar ve bölgenin uygun yerlerine üzerinde Kuduz Risk Bölgesi yazan okunaklı ve dayanıklı tabelalar yerleştirilir. Belediyeler ve muhtarlıklar tabelaların güvenliğinden, hastalık sönüşü yapılana kadar yerlerinde durmasından sorumludur. c) Aşılı olmaları şartıyla, avda olan av köpekleri, sürüleri koruyan çoban köpekleri, tasma ve kayış benzeri sınırlayıcı bir önlemle birlikte kendisine itaat ettikleri bir insan refakatinde bulunan köpekler istisna olmak üzere aşılı dahi olsalar köpek ve kedilerin kuduz risk alanında dolaşmaları yasaklanır. (3) Hastalık teyidi yapıldıktan sonra kuduz risk alanı içinde teyit edilen vaka ile teması tespit edilen işletmelerdeki hayvanlar işletme dışına çıkamaz, bu işletmelere yeni hayvan getirilemez. Hastalık teyit edilen hayvanlar ile bu hayvanın ait olduğu işletmedeki hayvanların sütleri imha edilir. Hastalık teyit edilen işletmenin dışındaki hayvanlardan elde edilen sütler, pastörizasyon veya sterilizasyon işlemlerinden birine tabi tutularak pastörize süt veyasterilize süt olarak tüketime sunulur. (4) Teyit edilen vaka ile teması olmayan kuduz risk alanı içindeki diğer işletmelerde uygulanacak hareket kısıtlamaları resmi veteriner hekim tarafından teklif edilir ve hayvan sağlığı zabıtası komisyonu kararında belirtilir. (5) Hareket kısıtlaması uygulanan işletmelerde bulunan hayvanlar bir yıl öncesinden aşılanmış ve hastalık şüphesi durumunda teması takiben aşılama tekrarlanmış ise, 12 nci maddenin birinci fıkrasının (g) bendi gereğince uygulanan hareket kısıtlaması ikinci aşılama tarihinden sonraki iki ay sonunda resmi veteriner hekim görüşü alınarak kaldırılabilir. (6) 12 nci maddenin sekizinci fıkrası gereğince toplanarak bakımevlerine konmuş olan kedi ve köpekler hastalık sönüşü yapılıp il veya ilçe müdürlüğünce resmi olarak izin verilene kadar bakımevlerinden salınamazlar.


(7) 12 nci maddenin sekizinci ve dokuzuncu fıkrasında belirtilen hükümlerin yerine getirilmemesi durumunda, hastalık vakasının teyit edildiği yerdeki sahipsiz kedi ve köpekler öldürülerek imha edilir. (8) Teyit edilen vaka ile doğrudan temasları olmaması koşulu ile 12 nci maddenin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentleri kapsamında müşahede altına alınmış olan hayvanların müşahedelerine hastalığın resmi olarak teyit edilmesinden sonra da devam edilir. İlgili madde hükümleri hastalığın resmi olarak teyidinden sonra da geçerliliğini sürdürür. (9) Isırılma nedeniyle müşahede altına alınan hayvanları ısıran hayvanda kuduz hastalığının resmi olarak teyit edilmesi halinde bu hayvanın ısırdığı hayvanlar müşahede sonucu beklenilmeden öldürülür ve imha edilir. (10) Hastalık belirtisi göstermeyen ısırılan hayvanlar resmi veteriner hekimin uygun görüş vermesi ile üçüncü ve dokuzuncu fıkra hükümlerine istisna olarak vakit geçirilmeden kesilebilir. Bu hayvanların ısırılan bölgeleri ve sinir dokuları imha edilir, kesimin yapıldığı kombinada kavurma yapılması şartı ile etleri tüketime sunulabilir. (11) Resmi olarak hastalık teyidinin yapıldığı yerlerde ısırılan hayvanların müşahede yerinden kaçması halinde 12 nci maddenin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen hükümler uygulanır, kaçan hayvanlar yakalanarak öldürülür ve imha edilir. (12) Bakımevlerinde ya da hayvan otellerinde hastalığın resmi olarak teyit edilmesi halinde şüphe durumunda belirlenmiş olan alanlar kuduz risk alanı olarak ilan edilir. Kuduz risk alanında değişiklik yapılması gerektiğinde ikinci fıkranın (a) bendinde belirtilen hükümler uygulanır. (13) Bakımevlerinde ya da hayvan otellerinde hastalığın resmi olarak teyit edilmesi durumunda, hastalık teşhis edilen hayvanla temasta bulunan hayvanlar öldürülür ve imha edilir. Diğer hayvanlar için 12 nci maddenin onüçüncü veondördüncü fıkralarında belirtilen karantina tedbirleri altı ay süreyle uygulanır. (14) Yabani memeli hayvanlarda bir kuduz vakası tespit edildiğinde resmi veteriner hekim aşağıdaki önlemleri alır: a) Vaka merkez kabul edilerek kırk kilometre yarıçaplı alan kuduz risk alanı ilan edilir. Bu alanda bulunan köpeklerin aşılanması en kısa sürede tamamlanır. b) Yabani hayvan vakaları sebebiyle ilan edilen kuduz risk alanında meraların yasaklanması, köpekler için hareket kısıtlamaları ile kısıtlanacak yerler ve çiftlik hayvanlarında aşılama yapılacak yerler resmi veteriner hekim raporu doğrultusunda il ve ilçe müdürlüklerince ilan edilir. c) Yarasalarda kuduz vakası tespit edildiğinde, Ulusal Referans Laboratuvarı görüşü alınarak kuduz risk alanı ilan edilebilir. Bu durumda uygulanacak aşılama ve kısıtlama tedbirleri Ulusal Referans Laboratuvarı görüşü alınarak belirlenir. (15) 12 nci maddenin birinci fıkrasının (g) bendi ve bu maddenin dokuzuncu, onuncu, onbirinci fıkraları ile hareket ve kesim konularına getirilen istisnalar bu madde hükümleri için de geçerlidir.

BEŞİNCİ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler Tedbirlerin kaldırılması MADDE 14 – (1) Hastalık teyidinden sonra, kuduz risk alanında yeni bir vaka görülmemesi ve karantina altındaki hayvanların tamamının hasta olmadıkları anlaşıldığında hastalık sönüşü yapılır ve yürürlükte olan tedbirler kaldırılır. (2) Karantina altına alınan hayvanların kedi, köpek, et yiyen, sığır, manda ve tek tırnaklı olması durumunda, yeni bir vaka görülmemesi şartı ile karantina başlangıcından altı ay sonra hastalık sönüşü yapılarak tedbirler kaldırılır. (3) Karantina altına alınan hayvanların koyun, keçi, domuz ve kanatlı olması durumunda, yeni bir vaka görülmemesi şartı ile karantina başlangıcından üç ay sonra hastalık sönüşü yapılarak tedbirler kaldırılır. (4) Karantina tedbirlerinin yabani hayvan saldırıları nedeniyle uygulandığı durumlarda, yeni bir vaka görülmemesi şartı ile karantina başlangıcından altı ay sonra hastalık sönüşü yapılarak tedbirler kaldırılır. (5) Hastalık vakasının diğer hayvanlar ile teması olmadığı ya da sınırlı bir teması olduğu kesin olarak tespit edilir ve temas ettiği hayvanlar öldürülerek veya kesilerek bertaraf edilirse, resmi veteriner hekim tarafından teklif edilerek bu maddede belirtilen süreler beklenilmeden hastalık sönüşü yapılabilir ve tedbirler kaldırılabilir. (6) Karantina esnasında yeni bir vaka görülmesi halinde, yeni vakanın görülme tarihinden itibaren hayvan türüne göre tedbirler üç ya da altı ay uzatılır. (7) Karantina tedbirlerinin kaldırıldığı konusunda kuduz risk alanı içerisinde kalan il veya ilçe müdürlükleri bilgilendirilir. Temizlik ve dezenfeksiyon MADDE 15 – (1) Yetkili otorite tarafından, temizlik, dezenfeksiyon ve kuduz virüsünün elimine edilmesi için aşağıdaki önlemler alınır: a) D ezenfe ks i yo n d a ku l l a n ı l a ca k d ezenfe k ta n l a r ve konsantrasyonları yetkili otorite tarafından belirlenir. b) Temizleme, dezenfeksiyon ve arındırma işlemleri, resmi gözetim altında hastalık etkeninin yayılma ve hayatta kalma riskini yok edecek şekilde yürütülür. c) Dezenfeksiyon işleminden önce, işletme ve çevresinin mekanik temizliği tam olarak yapılır. ç) Kuduz virüsü ile kontamine veya olması muhtemel olan ve temizlenip dezenfekte edilmesi etkin bir şekilde yapılamayacak alet, ekipman ve materyal imha edilir. İdari yaptırımlar MADDE 16 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı davrananlar hakkında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 36 ncı maddesinin ilgili hükümlerine göre idari yaptırımlar uygulanır. Yürürlük MADDE 17 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 18 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı yürütür.

55


Soldan-Sağa 2.Kanda antijenler ile antikorlar arasında olası tanı ve tedavi uygulamaları sonucunda ortaya çıkan bağışıklık reaksiyonlarını inceleyen disiplin 8.Kan korkusu 14.Kanda amonyak bulunması 15.Kan şekeri düzeyini yükselterek insüline karşı etki gösteren bir hormon 16.Kan hastalıkları bilimi 17.Kanda belirli bir antikoru varlığını saptamak ya da düzeyini belirlemek amaçlı yapılan kan testi 18.Kanama 19.Kan kanseri 21.Kan ve lenf serumunda bulunan albüminli bir madde 22.Kan pıhtısı 23.Kanda süt bulunması 24.Kan oturması nedeniyle deride oluşan kızarıklık, deri döküntüsü 26.Kanda keton bulunması Yukarıdan-Aşağıya 1.Kanda safra pigmentinin anormal olarak yüksek bulunmasıyla ilgili patolojik durum 3.Kan plazmasındaki proteinlerin yoğunluğu 4.Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen anemi 5.Kana kırmızı rengini veren çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre 6.Kan şeker düşüklüğü 7.Kanda asalak bulunması 9.Kan hücrelerinin kümeleşerek pıhtılaşması 10.Kan ve lenf gibi vücut sıvılarında bulunan çekirdekli, yuvarlak hücre, lökosit 11.Kanama 12. Kanda irin oluşturan mikropların bulunması sonucunda ortaya çıkan LJangın enfeksiyon ƔĞŬůŝ 13.Kan kusma 16.Kan işeme 20.Kanda kalsiyum düzeyinin düşmesi sonucu kasılmalar ve kramplar şeklinde beliren durum 25.Kan grubunda sabit işaret

56




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.