ÜNİVERZETE 153

Page 1

zete


21 Nisan 2016 Sayı: 153 Genel Yayın Yönetmeni İlgi Özdikmenli Yazı İşleri Berk Özdemir, Cenk Bonfil, Tuğçe Kılınç

PANAMA’DAN SIZINTILAR

Yazılar Arzu Cahide Öz, Asena Kıvrak, Berk Çakırel, Utku Öztürk, Varım Gökmen Ön Kapak: Sedef Akalın Arka Kapak: Demet Açıkgöz

“DEMOLITION” İLE YENİDEN BAŞLA

Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek Sosyal Medya Yöneticisi Arzu Cahide Öz

HAYATIMIZI DOLDURAN “MÜKEMMEL BOŞLUK” İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin:

Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

Instagram: https://goo.gl/JT0p59 İletişim: univerzete@gmail.com

/ifbilgi

@ifbilgi

ŞİMDİ REKLAMLAR

MAKARNADA UZMANLAŞIN!


/

v i 端n

e t e z er


4

Panama’dan Sızıntılar Siyasi elitlerin kirli çamaşırlarını ortaya seren Panama Belgeleri’nin dünyanın şeffaşlaşmasına katkısı büyük olacağa benziyor / Varım Gökmen Kendi halinde küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Panama yıllar boyunca sadece Büyük Okyanus ile Atlas Okyanusu’nu birbirine bağlamakla kalmamış, aynı zamanda kara paranın

yasallaştırılmasında da büyük rol oynamış. Panama Belgeleri kısaca Mossack Fonseca isimli, dünyanın dördüncü büyük “offshore” hukuk firmasının 1970’lerden bu yana tuttuğu 11.5 milyon müşteri


5 belgesinin sızması. Yarattığı etki küresel düzeyde muazzam ölçeklerde -hatta kimi yazarlara göre savaşlara bile sebep olabilecek düzeyde- etki yarattı. Suudi Arabistan Kralı, Arjantin Başkanı, İzlanda Başbakanı gibi isimler doğrudan belgelerde yer alırken Aliyev, Putin, Esad, Cameron ve Jinping gibi önemli isimler akrabaları/dostları aracılığıyla belgelerde yer aldılar. Kendisini John Doe (gerçek kimliği bilinmeyen kişiler için kullanılan takma isim) olarak tanıtan kişi tehlikede olduğunu ve tek isteğinin suçluların ortaya çıkması olduğunu belirterek 2.6 telebaytlık veriyi Süddeutsche Zeitung ve ICIJ’a (International Consortium of Investigative Journalists) iletiyor. Daha sonrasında The Guardian ve BBC’nin uzman kadrolarının da yardımıyla belgeler, gizlilik içerisinde, incelenip haber haline getiriliyor. Verilerin daha sadece yüzde birlik kısmının incelendiği


6

söyleniyor fakat bu yüzde birlik kısım dahi birçok malzeme barındırıyor. Belgelerin ortaya çıkışından sonra ise her olayda olduğu gibi komplo arayan kişiler de ortaya çıktı. Belgelerin Batı’nın Doğu’yu dizayn çalışmalarının bir parçası olarak görenler, belgelerin BRICS ve Çin-Rusya ortaklığına karşı yapılmış bir saldırı olduğunu söyleyenler çıktı. Buna mukabil belgelerin açıklanması sonrası yaşanan süreç böyle bir görüşün kurgudan öteye gidemeyeceğini açıkça

gösterdi. Ne Putin ne de Çin Başkanı Jinping iddialardan etkilendi. Baskıcı ve zorba kişiliğiyle ünlü Putin çıkıp iddiaların safsata olduğunu söyleme zahmetine katlanırken, Jinping çözümü interneti kilitlemede buldu. Buna karşın Batı’da İzlanda Başbakanı David Gunnlaugsson ve İspanya Sanayi Bakanı Jose Manuel Soria istifa etti, İngiltere Başbakanı David Cameron -tarihte ilk defa- gelirlerini ve vergilerini açıklamak zorunda kaldı. Belgelerin ortaya çıkışı sonrası Batı’da ve Doğu’da yaşananlar net bir biçimde


7

demokrasi nedir ne değildir dersi verecek nitelikte. Bir tarafta sonuna kadar şeffaf olan ve daha da şeffaf olmaya liderleri zorlayan bir sistem varken öbür tarafta Jinping gibi interneti kapatanlar var. Bir başka önemli nokta ise küreselleşmeyle beraber başlayan şeffaşlaşma sürecinin hız kesmeden devam ettiği gerçeği. WikiLeaks’le başlayan ve NSA sızıntısıyla devam eden süreç en sonunda Panama Belgeleri’yle beraber zengin elitleri vurmuş durumda. Hükümetlerin, devletlerin ve şirketlerin gizli işlerinin açığa çıkmasına alışkındık fakat bireysel düzeydeki elit-politikacı soyguncuların ifşası öyle sanıyorum ki ilk defa karşılaştığımız

ve alışkın olmadığımız bir durum. Genel olarak yolsuzluk algısı olan liderlerin Mossack Fonseca gibi aracılarla izlerinin üstünü tamamen örttükleri biliniyordu. Buna karşın Panama Belgeleri bunun da yavaş yavaş sonunun geldiğini gösteriyor. Panama Belgeri Bilişim Çağı’nda -küreselleşmenin şeffaflaşma üzerindeki yadsınamaz etkisiyle beraber- gizli saklı iş yapmanın demokrasilerde imkansız olduğunu bir kez daha gösterdi. İlerleyen süreçte şeffaf demokrasilerin ve suçluları yargılayan yapıların emin adımlarla ilerleyeceğini kestirmek güç değil. Suçlularını yargılayan şeffaf bir ülke olma dileğiyle.


8

“DemolItIon” ile Yeniden Başla Bu senaryo ile klişelerden arınmış bir film izleyeceksiniz / Arzu Cahide Öz !f İstanbul Bağımsız Film Festivali’nde gösterime giren bir film geçen gün sinemalarda yerini aldı. Filmin adı “Demolition” -her ne kadar Türkçe çevirisi “Yeniden Başla”- olsa da

aslında “yıkım” demek. Filmin yönetmenliğini Oscar ödüllü Jean-Marc Vallee üstlenmiş. Filmin başrolünde “The Day After Tomorrow”, “The Good Girl”, “Southpaw” gibi filmlerle tanıdığımız Jake Gyllenhaal yer alıyor. “21 Gram” ile Oscar’a aday


9

gösterilen Naomi Watts da filmde yer alan oyuncular arasında. Oscar’da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü alan yılların eskitmediği aktör Chris Cooper’ı da filmde görmek mümkün. Film, eşini trafik kazasında kaybeden Davis’in (Jake Gyllenhaal) duygusal çöküntüye girmesi sonucu yaşadıklarını ve parasını kaptırdığı otomat makinesine şikayetlerini yazarken müşteri temsilci olan Karen (Naomi Watts) ile tanışmasını ve bu süreç zarfında hayatlarında meydana gelen olayları ele alıyor. (Dikkat! Yazının bu bölümünden sonrası spoiler içerir.) Davis eşini trafik kazasında kaybediyor ve bir nevi travma sürecine giriyor.

Aslında bu süreç eşini kaybetmesinin verdiği bir çöküntü nedeniyle olmuyor. Film burada “modernizm”e bir gönderme yapmış bulunuyor. Film, plaza hayatının içinde olan bir insanın yaptığı eylemleri aslında sadece “yapmakta” olduğuna dikkat çekiyor. Evli ve maddi durumu gayet yerinde olan bir adam tüm bu olayları sadece “gerçekleştirmek” için yapmış. Hayatın rutininden sıkılmış olan Davis kendini tüm eşyaları parçalarken buluyor bir anda. Aslında kullandığı eşyaların nasıl oluştuğunu bilmediğini fark ediyor. Yaşamakta olduğu sahte hayatına bir nevi ara verip inşaatlarda keyfine duvar yıkmaya başlıyor. Filmin sorguladığım yönlerinden bir tanesi de hayatından bu kadar sıkılan Davis’in neden film


10 sürecinde hayattan kopmadığı. İzlerken “Davis git başka bir hayat yaşa diyorsunuz” fakat bu film alışılmışın dışında olayları seviyor ve bizleri filmin her dakikasında şaşkınlığa uğratıyor. Filmin kırılma noktası ise bir otomat makinesine sıkışan M&M sayesinde gerçekleşiyor. Küçük bir çikolatadan başlayarak hayatındaki tüm olumsuzlukları otomat makinesinin müşteri temsilcisine yazıyor. Karen ile tanışmaları bu olay sonucunda oluyor. Filmi ve senaristi tebrik ettiğim noktalardan biri burası oldu. Karen ve Davis arasında diğer filmler gibi bayat bir seks hayatı veya çıkar süreci yok. Filme özgünlük katan noktalardan bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Her filmde gördüğümüz manzarayı burada da görmeyi beklerken senarist bu ilişkideki olayların gidişatını Karen’in oğlu olan Chris’in üzerine çekiyor. Karen’ın oğlu Chris ile Davis’in arasındaki ilişki filme hayat

veren noktalardan bir tanesi hatta. 15 yaşındaki bir çocuğun içindeki heyecanla Davis’in içindeki yıkımın birleşmesini keyifli sahnelerle ve güzel bir müzikle izlemek mümkün. Filmin müziklerinden bahsetmezsem olmaz. Dinlerken “Bu şarkıların adı ne” diyeceksiniz. “La Boheme”in hüznünde kaybolurken “When I Was Young” ile kendinizden geçeceksiniz. Filmin sonu ise filmin her anı kadar beklenmedikti diyebilirim. Eşini sevmeyen, eşi öldüğünde ağlama numarası yapan Davis; filmin sonunda içinde eşine karşı duygular olduğunu fark ediyor. Tüm film boyunca Davis’in eşini sevmediğini düşünürken ters köşe oluyorsunuz. Film bugünlerde izlediğim en özgün senaryolu filmlerden biriydi. Hollywood’un tahmin edilebilir filmlerinden sonra “Demolition” bir ferahlama etkisi yaratıyor insanda.


11


12


13

Hayatımızı Dolduran “Mükemmel Boşluk” Türk rock müziğinin en başarılı gruplarından Redd, geçtiğimiz ay beşinci stüdyo albümü “Mükemmel Boşluk”u bizlere sundu / Berk Çakırel


14

Redd’in aylardır çıktı çıkacak diye beklediğimiz yeni albümü “Mükemmel Boşluk”a geçtiğimiz ay nihayet kavuştuk. Hem de ne kavuşmak! Albüm hayatımıza öyle etkili bir giriş yaptı ki adeta o günden beri mükemmel bir boşlukta süzülmekteyiz. Öncelikle ben bu albümü Türkiye sınırları içinde son beş yılın müzik olayı olarak nitelemekte bir sakınca görmüyorum çünkü bu albüm sayesinde dünya rock müziğine son birkaç senedir hakim olan elektronik altyapılar, new wave, artrock, post punk, synth-pop gibi akımlar Türkiye’ye de dahil olmuş oldu. Böyle bir sound, hakkı fazlasıyla verilerek icra ediliyor bu albümde. Albüm, ismini ise Polonyalı yazar Stanislaw Lem’in var olmayan kitapların eleştirilerini kaleme aldığı “Mükemmel Boşluk” adlı kitabından alıyor. Redd, çalkantılı süreçlerden geçti “Mükemmel Boşluk” öncesinde. 2014 Eylülü’nde grubun gitaristi Berke Hatipoğlu ve klavyecisi İlke Hatipoğlu gruptan ayrıldı. Duru kardeşler ve Hatipoğlu kardeşler arasındaki iletişimsizlik ve gerilim ayrılık

süreci öncesinde grubun canlı performanslarında net bir şekilde hissediliyordu zaten. Hatta Doğan Duru’nun bir röportajında belirttiğine göre bu sorunlar Redd’in 2012 tarihli albümü “Hayat Kaçık Bir Uykudur”un yapım sürecine kadar uzanıyormuş. Doğan Duru ve Güneş Duru, “Mükemmel Boşluk”taki sound’a aslında “Hayat Kaçık Bir Uykudur”da geçiş yapmak istiyormuş fakat müzikal ve fikirsel ayrılıklar nedeniyle bu gerçekleşmemiş. Sonuç olarak Hatipoğlu kardeşler gruptan ayrıldı ve Redd yoluna üç kişi devam etme kararı aldı. Grubun dinleyicilerinin kafasında soru işaretleri oluştu doğal olarak. Berke Hatipoğlu gibi çok iyi bir gitarist ve İlke Hatipoğlu gibi grubun müziğinde kilit yeri olan bir klavyeci gruptan ayrılmıştı. “Redd’in eski tadı kalmayacak” tarzı yorumlara sık sık rastlıyorduk ancak bu önyargılı yorumların haksız çıkması fazla zaman almadı. Eğer Redd’in ayrılıklardan sonra verdiği konserlere gitmiş, grubun yeni halini sahnede izlemiş biriyseniz “Mükemmel Boşluk” sizin için sürpriz olmamıştır. Grubun çok


15 daha modern ve elektronik bir sound’a yöneleceği konserlerde net bir şekilde görülmekteydi. Şarkılar bildiğimiz hallerinden çok farklı, çok daha enerjik versiyonlarıyla çalınıyordu. Sahnede inanılmaz iştahlı, keyif aldığını seyirciye de hissettiren bir Doğan Duru vardı. Redd adeta yenilenmiş, kabuk değiştirmişti. Grup huzurlu hissediyordu. İşte “Mükemmel Boşluk” böyle bir iklimin ürünü. Doğan Duru’nun da dediği gibi bu albüm duygusu en sert, en yoğun Redd albümü. Redd; bu ülkede sözünü asla sakınmayan, toplumsal ve siyasi konulara en duyarlı grupların başında geliyor. “Telved Litak”, “Özgürlük Sırtından Vurulmuş”, “Vicdani Redd” gibi şarkılar yapmış bir gruptan bahsediyoruz ancak bu sefer Doğan Duru tamamen kendi iç dünyasına eğilmek, iç dünyasında anlamlı bir boşluk yaratıp oraya sığınmak, toplumsal konulardan kendini izole etmek istemiş anlaşılan. Albüm boyunca yalnızlığıyla

kavrulan, tek gecelik ilişkilerle avunan, iç dünyası kırıklarla dolu bir metropol insanının hikayesini, içini dökmesini, itiraflarını dinliyoruz. Belki de Türkiye’de yapılan albümler içerisinde en cesur ve cüretkar sözler içeren albüm “Mükemmel Boşluk”. Şekeri biten sakız gibi tükürüldüğünü, birilerini sattığını çekinmeden itiraf eden, seksten ve erotizmden rahatlıkla bahseden bir adam var karşımızda. Aslında bu cüretkar yönüyle albümün yine politik olarak belli bir yerde durduğu çıkarımını yapabiliriz. Her geçen gün feci halde muhafazakarlaşan, bunun etkilerini her alanda görebildiğimi böyle bir dönemde bu kadar seksi ve özgür sözler içeren bir albüm yapmış olmak büyük bir takdiri hak ediyor. Müzikal açıdan ise grubun bir evrim geçirdiği ortada. Elektronik altyapılar, Güneş Duru’nun melodik gitarları, synthesizer’ın şarkılardaki hakimiyeti, Berke Özgümüş’ün sentetik davul sound’u ortaya çok katmanlı bir şaheser çıkarıyor. Türkiye’nin en güçlü erkek vokali olarak nitelenebilecek Doğan Duru’nun önceki albümlere nazaran daha geri planda olan vokali de bu sound’a hizmet ediyor. Aynı zamanda sık sık dans ettiren, yer yer funky gitar riff’leri de içeren bir albüm bu. 2013’te Daft Punk’ın “Random Access Memories”i son yıllarda müziğe en fazla yön veren albüm olmuştu ancak ülkemizde bu rüzgarın etkilerine “Mükemmel Boşluk”a kadar rastlayamamıştık. Redd, yeni şeyler denemekten asla çekinmeyen, tam tersine bunu sanatçılığın temel gerekliliği olarak gören bir grup. Bir grup hala 10 sene önce yaptığı müziği yapıyorsa yerinde sayıyor demektir. Redd, her albümünde yeni şeyler denemeye, fark yaratmaya devam ediyor. Şarkıları ele alalım biraz da. Albüm, “Kalpsiz Romantik”le açılıyor. Dinlediğim


16 en iyi albüm açılış şarkılarından. Çok enerjik ve albümün sound’unu net bir şekilde ortaya koyan bir açılış. Nakarat girdiğinde sanki bir kapsülün içinde uzaya fırlatılıyorsunuz ve mükemmel boşlukta salınmaya başlıyorsunuz. Artık, Redd’in yarattığı o büyülü atmosferin içindesiniz. Sıradaki parça “Kanıyorduk”, albümdeki belki de tek ballad. Kusursuz bir aşk şarkısı. Kanımca Redd diskografisinin en iyi beş şarkısı arasına girebilecek bir eser. Mutlaka kliplendirileceğini düşünüyorum. Ardından albümün çıkış parçası “Aşk Virüs” geliyor. Klasikleşmiş bir Depeche Mode hiti dinliyor hissine kapılıyor insan. Sağlam bir elektronik altyapı, bıçak gibi keskin sözler ve hedefine ulaşan bir nakarat. Türkiye’de Depeche Mode tarzı bir şarkıyı ancak Redd yapabilirdi zaten. Dördüncü sıradaki “Onlar Bile Üzülürler”, kasvetli ve derin bir şarkı. “Yazdığım şarkılar, bozduğum bedenler… Beni böyle görseler onlar bile üzülürler” diyerek kendine acıyan bir adam var bu şarkıda. Ardından “Bugün Herkes Ölsün İstedim” geliyor. Duygusu en yüksek şarkılardan. Gitarlar ve davulun mükemmel uyumu Doğan Duru’nun harika vokaliyle birleşince can acıtan bir parça çıkıyor ortaya. Ayrıca bu şarkıda iki hoş sürpriz de bizleri bekliyor. Efsanevi art rock sanatçısı Laurie Anderson’ın “Born Never Asked” adlı şarkısının başında yaptığı konuşma fonda duyuluyor ve şarkıya da çok gizemli bir hava katıyor ve çok daha gizli bir sürpriz daha var “Bugün Herkes Ölsün İstedim”de. Pink Floyd’un unutulmaz eseri Shine On You Crazy Diamond’ın gitar riff’i gizlenmiş şarkının bir köşesine ama yakalamak hiç kolay değil. Bakalım siz fark edebilecek misiniz. Altıncı sırada “Senden Vazgeçeli Çok Oldu” yer alıyor. Redd, bir yıldır bu şarkıyı konserlerinde çalıyordu. Gitar

riff’leriyle vuran bir parça. Albüm kaydı, konserlerdeki halinden çok daha başarılı olmuş. Yedinci sıradaki Kafakafka ise ilk dinleyişte en dikkat çeken, en akılda kalıcı şarkı olabilir. Eski Redd şarkılarını andırıyor. Albümde siyasi gönderme içeren tek şarkı aynı zamanda. Sekizinci sırada bizi “Tam Bi Delilik” bekliyor. İsmi gibi bu şarkının akışı, trafiği tam bir delilik. Sakin giden şarkı nakaratla beraber uçuşa geçiyor adeta. Dokuzuncu sırada albümün en nev-i şahsına münhasır şarkılarından biri var: “Sextronot”. Bir uzaylıyla bir dünyalının sevişerek insanlığı arama çabası. Bir uzay sound’u hakim şarkıya. Geçtiğimiz aylarda

kaybettiğimiz unutulmaz müzik ikonu David Bowie’nin Space Oddity’sine arkadaki geri sayımla çok şık bir selam çakılıyor. Onuncu sıradaki “İtiraf” ise albümün bana göre en zayıf parçası. Kötü bir şarkı değil ama hemen hemen hepsi birer başyapıt olan diğer parçalara göre biraz sönük kaldığını söylemek gerek. Düzenlemesinde de problem olduğunu düşünüyorum. On birinci sırada albümün gizli golcüsü “Boşlukta Dans” var. Foals’tan iyi Foals şarkısı yapmayı başarmış Redd. Bir uzay boşluğunda fütursuzca dans ettiğinizi hayal edin. Şarkıdaki gibi “Yaşıyorum sadece


17

ölmek için” diyerek. İşte bu şarkı size o anı yaşatmayı başarıyor. Albümün kapanış parçası “Hala Seni Çok Özlüyorum” aslında müzikal açıdan albümün bütününden çok uzakta duran bir şarkı. Böyle bir şarkının bu albümde yer almasını biraz yadırgadım açıkçası. Çok iyi bir parça, onda sorun yok fakat albümle uyuşmuyor. Albümün Türkçe alternatif müzik dünyasında şimdiden çok özel bir yere oturduğunu söyleyebiliriz. Usta işi bir albüm “Mükemmel Boşluk”. Her sanatçının/grubun altından başarıyla kalkamayacağı yoğunlukta, kalitede bir şaheser. Son iki yıl genç ve daha “salaş” işler yapan grupların yıllarıydı ve açıkçası bu durum artık dinleyiciyi biraz sıkmaya başlamıştı. Kulaklar, tabiri caizse, “baba” grupların “ciddi” albümlerini dinlemek istiyordu artık. Redd de bu

ihtiyacımızı fazlasıyla karşılamayı başardı. “Mükemmel Boşluk”la aynı dönemde Melis Danişmend ve Gece’nin albümleri, Koray Candemir’in single’ı da çıktı fakat Mükemmel Boşluk o kadar yüksek seviyede bir albüm ki aynı dönemde çıkan albümlerin gölgede kalması kaçınılmaz oldu. Bir Mor ve Ötesi albümü gelmediği sürece “Mükemmel Boşluk” uzun bir süre her şeyi gölgede bırakacak gibi duruyor. Pek huzurlu bir ülkede yaşadığımız söylenemez. Çok fazla kötü habere, çirkinliğe maruz kalıyoruz. Biraz olsun bunlardan uzak kalmak, kendimizi çirkinliklerden izole edip sanatın şifasına sığınmak için bir liman “Mükemmel Boşluk”. Eğer hala dinlemediyseniz bu şahane adamların şahane eserini dinleyin ve “Mükemmel Boşluk”un içinde süzülmeye başlayın derim!


18

Simgeleşen reklamlar... / Asena Kıvrak

Simgeleşen karakterler ya da hep aynı taktik üzerinden ilerleyen markalar saymakla bitmez. Kimisi bu işi bıktırmadan, tadında bırakıp her seferinde bir yenilik ekleyerek yaparken kimisi gerçekten bu işin suyunu çıkarıyor ne yazık ki. “Size bu markayı söylesem aklınıza ilk kim/ne gelirdi?” tadında bir yazı sizleri bekliyor

Şimdi Reklamlar

gibi görünse de bence “Vadaa” karakteri normalin üstünde bir ilgiyle izleyicinin beğenisini kazandığı için bu kadar uzun süre ekranlarda kalmayı hakketti.

Worldcard’ın “Vadaa”ları Worldcard deyince eminim ki küçük, mor, sevimli “Vadaa”ların çığlıkları kulaklarınızda çınlıyordur. Simgeleşen karakterlerin başını çeken ‘’Vadaa’’ karakteri Worldcard’ın reklamlarını uzun bir süre devam ettirdi. Hatta hatırlarsanız 2014 yılında bu maskotların oyuncakları bile çıkmıştı. İzleyicilerin sempatisini toplayan “Vadaa”lar ilk çıktığı dönemde oldukça dikkat çekmişti. Animasyon karakteri olarak karşımıza çıkan “Vadaa”lar reklam sektörüne yeni ve farklı bir deneyim yaşatmıştı. Özellikle çocukların dikkatini çeken reklam 2009 yılından beri markanın vazgeçilmezi. “Vadaa”ları kültürümüze göre sünnet düğününüden tutun da döneminde popüler olan apaçi dansına kadar her ortamda seyrettik. Genel olarak baktığımızda tek bir animasyon karakteri üzerinden bu kadar uzun süre reklam yapılması bir fikri söndürmek

Lays’in Ayşe Teyzesi 2001 yılından bugüne kadar Lays markasının yüzü olan Ayşe Teyze simgeleşen reklamlardan bir diğeri. Ayşe Teyze’nin reklamdaki başarısının sebebi tartışmasız doğallığıydı. İzleyicinin ilgisini büyük ölçüde çekmeyi başarmış olan reklam uzun yıllar boyunca Ayşe Teyzesi ile ekranlarda kalmaya devam etti. “Yiyin gari” sloganıyla gönüllerde taht kuran reklam filmi yıllar sonra da kendini başarıyla hatırlatacak gibi duruyor. Bugünlerde de Çaykur’un Didi isimli içecek markası aynı taktikle reklamlarda boy gösteriyor. Bakalım onun ömrü ne kadar olacak.


19

Bir diğer Ayşe Teyze’miz de tabii ki Ace reklamlarındaki her

cinSiyeTÇi MaGnUM ReKlaMlaRı Algida markasının önde gelen ürünlerinden biri olan Magnum’un, ürününü pazarlamak için yaptığı reklamların hepsinde cinsiyetçiliğin büyük ölçüde etkili olduğunu söylemek doğru olacaktır. Neredeyse her reklamında seksi bir kadını Magnum’unu “kütürdetirken” ekranlarda görüyoruz. Fallik bir imge olarak dondurmayı kullanmak ne kadar klişe bir fikir olsa da marka bu tercihinden asla vazgeçmiyor. Marka, akıllarda Magnum

deyince ağzında dondurmayı yavaşça ısıran seksi bir kadın imgesi bıraktı. Marka klişenin ve cinsiyetçiliğin üstünden geçinse de kaliteli iş çıkarmadıklarını söylemek haksızlık olacaktır. Bu reklamları hatırladıkça markaların tutturduğu bir reklamın peşini bırakmadığını görüyoruz. Bunu tadında bırakınca her zaman kaliteyle hatırlanmak mümkün ancak bir markanın aynı simge üzerinde kitlenip de simgenin markanın önüne geçmesine izin vermesi başarısızlıktan başka bir şey değil.

şimdi reklamlar

ace’nin ayşe TeyzeSi

derde deva teyzemizdi. Ace denilince akıllara hemen Ayşe Teyze geliyor. Hatta marka oyuncuyla öyle bir bütünleşti ki o dönemde kadınların büyük hayranlık ve sempati duyduğu bir semboldü. Reklam şirketi bu reklamı yaparken bu kadar benimseneceğini tahmin etmiş midir bilemem ama geri dönüşlerinin mükemmel olduğu tartışılmaz.


20

makarnada uzmanlaşın! Çoğu öğrenci evinde “hangi yemeği pişirelim” değil, “makarnayı nasıl pişirsek” sorusu sorulur. istanbul Bilgi Üniversitesi Gastronomi/Mutfak Bölümü’nde öğrenci olan Memduh yıldırım ile hazırladığımız leziz makarna tariflerini sizinle paylaşıyoruz / Utku Öztürk Tarifleri hazırlarken akıllarımızdaki soru en lezzetli, en ucuz yollu ve en pratik makarnaya nasıl ulaşabiliriz sorusuydu. Makarna yapmak bir öğrenci sanatıdır dedik ve bu sanata baş koymuş arkadaşlarımızı sade, ketçaplı ve salçalı basit makarnalardan kurtarmayı, onları ileri seviyeye taşımayı ana hedefimiz olarak belirledik. Tariflere harfi harfine uyan arkadaşlarımız çok lezzetli bir makarnalara ulaşacaklardır fakat salçayı tencerede unutan, makarnayı fazla kaynatan, tavukları ocaktan erken alan ve mutfakta çılgına dönen arkadaşlarımız için her şey daha farklı gelişecektir. Yine de unutmayın ki siz öğrencisiniz ve geleceğin en iyi makarna ustaları olmaya birer adaysınız. Kendinizi sakın küçük görmeyin. Haydi mutfaklara! Penne arabiata zorluk: Azıcık zor

lezzet: Acılı güzellik Malzemeler: Penne makarna Roka Patlıcan Tereyağı Sos için: Soğan Domates Sarımsak Salça Jalepeno biber turşusu (ismi pahalı hissettirebilir, korkmayın) Hazırlanışı: Makarnayı haşlayalım arkadaşlar fakat “ketılın” içinde değil, tencerenin içinde olması tercihimizdir. (Lezzet için suya -bulursanız- tavuk bulyon ve tuz atabilirsiniz)


21

Soğanı, domatesi ve sarımsağı kaç kişiye yapacaksanız artık göz kararı bir şekilde yemeklik doğrayın. Patlıcanı küp küp doğrayın Sos içinse soğanı ve sarımsağı tavada renk değiştirinceye kadar terayağ ile kavurun. Bakın, siyah olana kadar değil. Azıcık renk değiştirmesi yeterlidir. Kesilmiş domatesleri tavaya ekleyin ve yumuşayıncaya kadar kavurun. Sıra salça ve turşu suyuna geldi. Salçayı ve turşu suyunu katın. (Turşu suyu eklemeden önce tuz, karabiber ve bir kesme şekeri tavaya koyun.) Küp halindeki patlıcanları kızartın. Sos ve patlıcanlar olunca kızarmış patlıcanları tavadaki sosa ekleyin. Son aşama olarak makarnayı sosa karıştırın ve güzel bir şekilde harmanlayın. Aman dikkat edin, ocağa dökülmesin. Temizlemesi zor oluyor.

Dilerseniz rokayı ince kıyım halinde makarnanın üzerine serpin Ortalama 15-20TL gibi bir ücret karşılığında öğrenciler olarak bir tencere yemeğe sahip olabiliyoruz. Not: Alışverişi kaliteli marketler yerine BİM marketten yaptığınız takdirde fiyat gittikçe ucuzlar. Labne ve Mantar Soslu Tavuk Fettucini Zorluk: Yaparsın ya Lezzet: Enfes! Malzemeler: Fettucini makarna Tavuk Tereyağı


22 Sos için: Labne peynir Mantar Soğan Sarımsak Su Tuz ve karabiber Hazırlanışı: Makarnayı haşlayın. Tavuğunuzu uzun ince bir şekilde doğrayın ve tuz, karabiber ve zeytinyağı ile marine edin. (Marine etmek sanki zor bir şeymiş gibi hissettirebilir ama aslında karıştırın gitsin demek) Tereyağını erittiğiniz tencereye tavukları ekleyin. Karıştırmadan önce her iki tarafın da ikişer dakika kızarmış olduğundan emin olun. Tavukları işlem sonucunda tencereden alın. Sakın orada

kalmasınlar. Tenceremize sarımsak ekleyip renk değiştirince daha önceden doğranması gereken fakat unutma olasılığınız yüksek olan mantarları ekleyin. Bu malzemeler bir güzel kokunca üzerine labne peyniri, tuzu ve karabiberi ekleyin ve sonunda kıvam almadan önce su katın. Kıvam aldıktan sonra daha önceden aldığımız tavukları bu sosa ekleyin. Makarnayı da tencereye ekledikten sonra üç dakika sosla karıştırın ve yemeğiniz hazır. Not: Labne sayesinde krema ve parmesan tadını daha ucuz bir yolla elde edebiliyoruz. Bu tarifimizde de alışverişi yapacağınız markete bağlı olarak ortalama 15-20TL ücretle bir tencere yemeğe sahip olabiliyorsunuz.


23

Rokfor Peynir Soslu Makarna Zorluk: Kolay be! Lezzet: Çok güzel Malzemeler: Fiyonk makarna (tercihen) Tereyağı Un Sos için: Krema (miktarı çoğaltmak için süt ile karıştırabilir, daha uzun süre az para harcayarak kullanabilirsiniz) Rokfor peyniri (miktarı çoğaltmak için kaşar ile karıştırabilirsiniz) Tuz Karabiber Hazırlanışı:

Makarnayı güzel bir şekilde haşlayın. (İçine tavuk bulyon ve tuz eklerseniz lezzetini artırıp maliyeti de artırabilirsiniz. Artık seçim sizin.) Tencereye krema, süt ve makarna suyundan birkaç kaşık su ekleyin ve kaynatın. Rokfor peynirinizi bu sosa ekleyin ve kıvam vermek için tuz, karabiber katın. Sonra bir tavaya ihtiyacınız var. Bu tavada tereyağını eritip un ile karıştırarak meyane elde edin. (Meyane ne diye sormayın çünkü işinize yarayacak.) Tencerede hazırladığımız sosa bu meyaneyi ekleyerek kıvamı elde edene kadar karıştırın. Haşladığımız makarnayı da bu sosa ekleyerek yedirin. Fesleğenleri, makarnamızı hazırladıktan sonra servis ederken üzerine ekin.


e t e z r e v i n ü

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.