Kardelen Sanat Dergisi Kasım/2016 Sayısı

Page 1

Kardelen Sanat KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK ÜCRETSİZ E-DERGİSİDİR YIL: 1 SAYI: 12 KASIM 2016

Safa Önal

Güzin ile Baha

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Tuncer Cücenoğlu

“Yaşayan Değerlerimiz” Bahçelievler’deydi...

Sf.2-3-5-6-7-9'da


2

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Yaşayan Değerlerimiz Kardelen Şiir ve Müzik Grubu'nun 44. kez düzenlediği "Yaşayan Değerlerimiz" ödülleri Bahçelievler'deki programda verildi... Senarist-Yönetmen Safa Önal, Tiyatro Oyun Yazarı Tuncer Cücenoğlu ve pop müzik sanatçıları Güzin ile Baha Yaşayan değerlerimiz ödülünü alırken, rahatsızlığından dolayı programa katılamayan Metin Ersoy’un plaketi Baha Boduroğlu’na takdim edildi. Yazdığı senaryoların filme çekilmesiyle, dünya rekorunu elinde bulunduran Safa Önal ilerleyen yaşına ve hastalığına rağmen sahnedeki yerini alarak Türk sinemasının geçmişine yolculuk yaptırdı. Önal okuduğu şiirlerle de kendisine hayran bıraktı. Güzin ile Baha ise, her zamanki sempatileriyle konuklara nostalji yaşatırken, salonu coşturarark unutulmaz bir müzik ziyafeti çekti. İkilinin sahne performansı konukları hayran bıraktı. Tiyatro Oyun Yazarı Tuncer Cücenoğlu ise konuş masında , ülkemizdeki tiyatroyu irdeleyerek, Devlet Tiyatroları’nın içler acısı durumunun altını çizdi. Yaşayan Değerlerimiz ödüllerinin ardından Aşık Sinem Bacı ve Özgür Gönül kendilerine has yorumlarıyla türkülere ses olurken Olgun Can Özdemir, Ulaş Çoban ve Gülay Cıkla’da muhteşem bir performans sergileyerek halk müziği dinletisi yaptı. Yusuf Ziya Leblebici, Turan Karatepe, Sefer Kocakaya Bedrettin Güreş ve Perihan Koca’nın şiir yorumlarının ardından konuklar da sahneye çıkarak kapanışı hep birlikte yaptılar.


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Bahçelievler’deydi !

3


4

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Denklem... Kardelen Şiir ve Müzik Grubu o larak Ekim ayında da iki programa imza attık. Öncelikle Gazios manpaşa’da bulunan Sokak Kültür Merkezi’nde şiirlerle türküleri harmanlayıp bir dinleti sunduk. Programa katılan konukların büyük bir bölümü sanat çevresindendi. Bu da derneğin sanata ya kınlığını , doğal olarak da nirengilerinin insan ve çevre olduğunu gösteriyordu. Yıllardır görüşe mediğimiz dostlar la hasret giderme imkanı bulurken güzel bir program yapmanın mutlulu ğunu yaşadık... * * * 44.sünü yaptığı mız Yaşayan Değer lerimiz programını bu kez Bahçeli evler’e taşırken, sanatında en üst se viyelere gelmiş üs tadlarımızı halkla buluşturmak kadar güzel bir şey yoktu. Sanat soluduğu muz bu muhteşem programda, Türk sinemasının duayenlerinden 86 yaşındaki senarist-yönetmen Safa Önal’ın ge çirdiği trafik kazası sonrası sağlığının iyi olmamasına rağmen aramıza katılması bizleri çok onurlandırdı ... Program günü herkese yapışan değişik hastalıklardan nasibini alanlardan biri de Metin Ersöz oldu ve geceye katılamadı. Ancak “Yaşayan Değerlerimiz Ödülü”, Baha Boduroğlu kanalıyla kendisine iletildi. Koahla birleşen bronşitin yakaladığı Baha Boduroğlu ise, ayakta duramamasına rağmen Güzin Sokullu ile birlikte sahnedeki yerlerini aldılar. Muhteşem bir performansla konukları geçmişe doğru sürükleyen Güzin ile Baha ikilisinin sempatikliği ise herkesi büyüledi. Tiyatro Oyun Yazarı Tuncer Cücenoğlu, yurt

Kasım 2016

Yusuf Ziya Leblebici

dışından yeni dönmesine rağmen, ayağının tozuyla ödül törenine katıldı. Programın bitişine kadar ara mızdan ayrılmayan Cücenoğlu’nun sahne konuş ması, gelen konukları ve bizleri o kadar etkiledi ki, aradan bir kaç gün geçmesine rağmen halen kulaklarımızda yankılanıyor. Devlet Tiyatro ları’ndan tüm o yunlarını çeken yazar, bunun nedenlerini a çıklarken ülke mizin geçmişte ve bu gündeki uluslararası prestijinden bahsetti. Yaşayan Değerlerimizin ödülleri takdim edildikten sonra, grubumuz şiir ve müzik dinletileriyle programı noktaladı. Dik ve onurlu duran sanatçıya, yaşarken değer verilmeli şiarıyla çıktığımız yolda Bahçelievler’e uğradık ve unutulmaz bir etkinliğe daha imzamızı atmış olduk... Bakalım 45. programımız nerede ve Yaşayan Değerlerimiz kimler olacak!.. * * * Türkolog Ece Ataer... Eşi Halk Müziği Sanatçı mız Ekrem Ataer ile birlikte Kardelen Şiir ve Mü zik Grubu’na her zaman destek veriyor, çıktığımız bu yolda adeta bizleri ileriye doğru itekliyorlar. 44. programımızda da yine desteklerini gösterdiler. Filmsan’ın yöneticilerinden sevgili Neslihan Yazıcılar ise yine bizler için koşuşturdu. Hepsine yürek dolusu sevgiler sunuyorum...


Kasım 2016

5

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

kArDElEn

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Yaşayan Değerlerimiz

Tuncer Cücenoğlu 10 Nisan 1944, Çorum/doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi mezunu. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Uluslararası P.E.N. Türkiye Merkezi üyesi. MSM Özel Konservatuarı ve bazı eğitim ku rumlarında “Dramatik Oyun Yazarlığı” öğretmeni. Oyunları: Kördöğüşü, Öğretmen, Kadıncıklar, Çıkmaz Sokak, Dosya, Biga-1920, Kumarbazlar, Helikopter, Yıldırım Kemal, Matruşka, Ziyaretçi, Şapka, Boyacı, Neyzen Tevfik, Kızılırmak, Çığ, Tiyatrocular, Sabahat tin Ali’yi Kim Öldürdü, Yeşil Gece, Ah Bir Yoksul Olsam, Che Guevara, Mustafam Kemalim, Gece Kulübü, Kadın Sığınağı, Fosforlu Cevriy^’nin Acıklı Hikayesi, Brutus Ya da Jul Sezar’ın Katli... Yazar Olarak Ödülleri : Tobav(2), Türk Kadınlar Birliği (l), Afife Cevat Fehmi Başkut En Başarılı Yazar Ödülü (1) ,Ankara Sanat Kurumu (2), Abdi Ipekçi (l), Direklerarası Sürekli Mükemmeliyet Ödülü (1) İsmet Küntay (2) , Avni Dilligil (2) , Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (l) , Kasaid (l) , Lions (2), Kültür Bakanlığı (l), Muhsin Ertuğrul (l) olmak üzere Türkiye'den 18, ayrıca Yugoslavya (l) , Hollanda (l) Ukrayna (1) olmak üzere toplam 21 ödül kazandı. Oyunlarının Çevirilerinin Yapıldığı Diller: Cücenoğlu'nun oyunları Rusça, İngilizce, Almanca, F ransızca, Bulgarca, Yunan ca, Makedonca, İsveççe, Gür cüce, Urduca, Japonca, Ro mence, Azerice, Tatarca, Leh çe, Başkortça, Kazakça, Çin ce, Çuvaşça, Sırpça, İspan

yolca, Arapça, Kürtçe, Farsça, Ukraynaca, Macarca ve Lit vanca

vb. olmak üzere bir çok yabancı dile çevrildi/ çevriliyor. Başta Çığ, Matruşka, Boya cı, Kadıncıklar, Kızılırmak, Çıkmaz Sokak, Dosya, Heli kopter, Şapka, Ziyaretçi, Kadın Sığınağı olmak üzere oyunları; kırkı aşkın ülkede sah neleniyor/ repertuarlara alınıyor.


6

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Yaşayan Değerlerimiz’de Atatürk coşkusu ! Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun 44. programında Yaşayan Değerlerimiz’e hediye edilen Atatürk çalışmaları konukları duygulandırdı. DMC taşlarla özel olarak hazırlanan Atatürk çalışmalarının her birinde 10 bin taş bulunuyor.

Türk ressamlar Paris’de! 26 Türk ressamın eserleri, 24-28 Kasım arasında Paris’de sergilenecek. Türk ve Yunan ressamların ortaklaşa açacağı serginin Fransa Kuratörü Armand Berberyan, Türk Kuratörü ise Ece Arman... 26 Türk ve 11 Yunanlı sanatçının katılımıyla uluslararası mozaiğe dönüşecek olan sergiye katılacak Ressamlar şu isimlerden oluşuyor: Alexandros Kalaıtzıdıs, Banu Güran Oyman, Buron Kaçe li, Candan Uluğ, Chrıstıne Cezanne Thauss, Çetin Çiğdem, Çiğdem Bora Soytürk, Effıe Ntarlakosta, Esra Gündem Gü nay, Eva Fellner, Fanı Sımara, Fatma Bilgin, Firdevs Posacı, Foreını Karlaftı, Mouratıdou, Fulya Cantaş Uyarlar, Gülin Kaya Ulusoy, Gülten Yılmaz, İrem Özüpak, Melda Dolapçı oğlu, Nergis Orhon Soydaner, Nesrin Kurnaz, Nilgün Miler, Nuran Birant, Özlem Kural, Saba Sakarya, Semra Ayaz, Son gül Arslanalp, Stella Chavıaropoulou, Suna Boyoğlu, Suna Yılmaz Erdoğan, Spyros Mouratıdıs, Tuğba Handan, Tümay Aydan, Vesileios Arapis, Yıldız Thwaıtes ve Yusuf Ermez.


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

7

kArDElEn

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Yaşayan Değerlerimiz

Güzin ile Baha

"...Sadece birlikte söyledikleri şarkılarla değil, ortak imza attıkları prodüksiyonlarla da bir dönem popüler müziğin en yenilikçi, en üretken ve çalışkan çifti olmuş Güzin ile Baha’nın, yetmişlerin bütün coşkusunu ve heyecanını taşıyan şarkılarını hala dinlerken, o günün kısıtlı şartlarında bin bir emek ve uğraşla ortaya çıkarılmış bu şarkıların geçen onca zamana rağmen nasıl hâlâ sapasağlam ayakta durduklarına şahit görüyoruz. Güzin Sokullu, ilk kez 1961 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak sahneye çıktı. Baha Boduroğlu ise 1963 yılından itibaren çeşitli orkestralarda bas gitar çalarak ve şarkı söyleyerek sahneyle tanıştı. İkili, altmışlı yılların ikinci yarısında Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun oyuncuları olarak aynı sahneyi paylaştı. O günlerde sahnelenen “Üsküdar’ın Karşısında Galata” adlı müzikli oyunda söyledikleri şarkılarla müzik çevrelerinin dikkatini çektiler. Tiyatro haricinde boş kalan zamanlarında da birlikte müzik çalışan ve Baha’nın henüz gün ışığına çıkmamış bestelerini kendi aralarında çalıp söyleyen iki genç oyuncu, o günlerde tiyatro eleştirmenliği de yapan Selmi Andak’ın kendilerini dinleyip beğenmesi üzerine, Andak’ın da teşvi kiyle ikili olarak müziğe atılmaya karar verdi. Güzin ile Baha imzası taşıyan ilk 45’lik, “Sivastopol Önün de / Ilgıt Ilgıt” 1971 yılında yayınlandı. O günlerin moda akımı pop-folk tarzında yapılmış bu plak, müzik dünyasının dört dörtlük bir ikili ve bir o kadar da sağlam bir besteci kazan dığının da habercisi oldu. Aynı yıl ikinci

45’likleri “Kırmızı / Altın Kafes”i piyasaya süren ikili, bir yandan müzik dünyasında adını duyururken, bir yandan da tiyatro sahnesine çıkmaya devam etti. Gerek aranje edilmiş türkülerin, gerekse halk ozanlarının dizeleri üzerine yapılmış bestelerin büyük ilgi gördüğü o günlerde, ikilinin bu tarza getirdiği taze soluk dikkatlerden kaçmadı . Günlerden bir gün Baha Boduroğlu, aynı sahneyi paylaştıkları tiyatro oyuncusu Aysel Gürel’in amatörce yazdığı şiirlerle dolu sarı sayfalı defterini fark etti ve Gürel’i bir hayli zor ikna ettikten sonra defterdeki bazı şiirleri bestelemeye başladı. Bu sayede Türk popunun görüp göreceği en renkli, en usta ve en eşsiz kalemlerinden birinin ilk şarkı sözleri, Baha Boduroğlu besteleriyle birer birer şarkıya dönüştü. ikilinin 1973 yılından itibaren plaklarında kullanmaya başladığı bu şarkılar, pop-folk tarzının dışına çıkan ilk çalışmaları oldu. 1972 yılında tiyatroyu bırakarak tamamen müziğe yönelen ikilinin 1975 yılında yayınlanan “Gençlik Başımda Duman / Eski Çamlar Bardak Oldu” 45’ liği, müzik dünyasına keli menin tam anlamıyla bom ba gibi düştü. Ve arkasın dan “Çal Çal / Olamam ki”yi piyasaya çıkardılar. Baha Bodu roğlu, aynı zamanda pop müzik sanat çıla rının çatısı ko numun da olan POPSAV’ın da baş kanlığını yürütüyor. “Hey Gidi Günler” gibi p rojelerle bu pop sanatçıla rıyla kolkola girip halka giderek, “Sizler olduğunuz sürece, bizler hala bu radayız” demeye devam ediyorlar…”


8

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

“Camlar Kırılınca” Tarih, devrimler ile kar şıdevrimlerin çelişmesiyle akan bir ırmaktır. Bu ırma ğın durgun aktığı dönemler benzer hayatların hikâyesi dir. Irmağın delifişek aktığı dönemler ise hayatların alt üst oluşlarıyla kendini belli eder. Gazanfer Eryüksel İnsanın hayat ırmağında ki akışında kendini ifade etmede en önemli belgeler arasında sa nat eserleri vardır. Mağara duvar resimlerinden yazıya; şiir, mü zik ve tiyatronun harman olduğu ritüellerden düz yazıya giden u zun yürüyüşte romanın hayatlarımızı ifadesi en yeni söyleyiş biçimi olmuştur. İnsanlık ırmağının en uzun ve durgun dönemi olan tarım toplumundan kapitalist üretim tarzına evrilen hayatların yaşadıklar çelişme ve çatışmalar Servantes'in Don Kişot romanı ile yazıyla buluşur. (İlk yayımlandığı tarih, 1607) Dünya tarihinde kapitalist üretim tarzı ilk kez Avrupa'da yaşandığı için de roman Avrupa'dan dünyaya yayılan bir ifade biçimi olmuştur. Kapitalimin emperyalist aşamaya geçmesi sonucunda diğer toplumsal yapıların kendi iç dinamikleriyle değişim ve dönüşümlerini engellediğinden küresel çetelerin sömürü cenderesindeki toplumlar için roman kendi hayatlarındaki yabancılaşmaların, kendi kültürlerinin ötelenmesinin acılarının ifade edildiği bir ifade biçimi olmuştur. Türk romanı da bu bağlamda değerlendirilecek bir söylemdir. Döneminin küresel çeteleri olan devletler tarafından Sevr Antlaşması'yla paylaşılmak istenen Osmanlı Devleti'nin küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti kanla, irfanla, devrimle kurulmuş bir ulus devlettir. İnsanlık tarihinde emperyalizme karşı kazanılan ilk zaferdir Kemalist Devrim… Ve artık tarih Kemalist Devrimden sonra emperyalistler için bambaşka bir sürece dönüşmüştür. "Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar Tanrı'yı da İngiliz zannediyordum…" der Hindistan'ın önderi Mahatma Gandhi… Türkiye özellikle İkinci Paylaşım Savaşı'ndan sonra küresel çetelerin özel ilgi alanına girmiştir. Bunda Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının denetimi için amiral gemisi konumunda olması etkenlerden biridir. Diğer derin etken Türk Kurtuluş Savaşı'nda alınan ağır yenilginin intikamıdır. Ey sevgili okur, biliyorum bu bir roman yazısıdır ve haklı olarak camların neden ve nasıl kırıldığını merak ediyorsun. Ancak bütün bu yazdıklarım i l e P e m b e Tu n ç e l ' i n “Camlar Kırılınca” adlı üçüncü romanı arasında kılcal köklerle derin bir

ilişki bulunmaktadır. Emperyalizm müdahil olduğu ülkelerde o toplumun en gerici kesimleriyle ilişkiye geçerek kendisi arabasını çekecek kalabalıklar inşa ederken söz konusu hamleleri toplumdan saklamak için de aydın olduğunu ileri sürenlerle de yakinen ilgilenir. Ülke aydınına kendi toplumunu küçümseyerek yabancılaşma olgusu yaşatılırken toplumun yaşamsal sorunlarını görmezden gelen sanat eserleri öne çıkarılarak desteklenir. Aydın olduğunu ileri sürenler ile halk ayrı kompartımanlarda giden insanlara dönüştürülür. Geniş halk kitlelerinin ne yiyeceği, ne giyeceği, nasıl yaşayacağı medya marifetiyle adeta dayatılırken hangi şarkıyı dinleyeceği, hangi romanları okuyacağı da dayatılır. Dayatılan sanat eserleri ise içine virüs atılmış metinlerdir. O virüslerin amacı halkın yaşadıklarını görmeden küresel çetelerin dediği gibi olmasıdır. Küresel çeteler ülkeyi etnik kökenler üzerinden bölmek mi istiyor? İşte bu romanlar eliyle ulusal bilinci çökertecek virüsler atılır halkın biliçaltına. Halk medya eliyle kendisine pek zarif önerilen, aslında beyni yıkanarak dayatılan, bu kitapları okudukça ulusal bilinci çökmeye başlar. Halkın ulusal bilincine küresel çetelerin saldırılarına karşı direnen bir aydının topluma direnç aşıladığı romanlarıyla tanıdığımız Pembe Tunçel'in üçüncü kitabı “Camlar Kırılınca”… İlk romanı “Fikret – Ege'de Kırık Bir Aşk Hikâyesi”nde 1950'li yılların doğası, sosyal yaşamı ve kültürüyle harman edilmiş bir aşk anlatılmıştı. (Bu kitap okurdan gördüğü ilgi üzerine ikinci baskıyı yapmıştır.) İkinci romanı “Berna – İnciraltı'ndan Hayata Yolculuk” adlı eserinde ise “12 Haziran 1980 İnciraltı katliamından sağ çıkmış biri olan Berna'nın şehrin kurtuluş günü kutlamalarında atılan kurusıkı silah sesleriyle o güne dönmesinden yola çıkarak toplumun yaşadığı dönüşüm ve yozlaşma anlatılmaktadır. Bu katliam 1 Mayıs 1977'de İstanbul Taksim Cumhuriyet Meydanı'nda yaşanan 36 kişinin yaşamını yitirdiği katliamın uzantılarından biridir. Ardından Maraş, Çorum olayları, suikastlar, taranan kahvehaneler… 12 Haziran İnciraltı katliamı, yaklaşan 12 Eylül 1980 darbesinin son işaret fişeğidir. Emperyalizmin 12'den vurması… Bu hamlelerin, 12 Eylül darbesine toplumu psikolojik olarak hazırlamak için yapıldığı açıktır. Kenan Evren anılarında, “Biz darbeye 1977'de karar verdik. Ama şartların olgunlaşmasını bekledik…” derken bu gerçeği itiraf etmektedir aslında. Geniş halk kitleleri anarşi ve terörden öylesine yılgınlığa düşürülmüştür ki 12 Eylül darbesi olduğunda derin bir oh çekerek, “Kurtulduk!” demişlerdir. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek…” Pembe Tunçel'in üçüncü romanı olan “Camlar Kı rılınca” ise internet ü zerinden üzerimize serpilen ağlardaki insanımızın yaşadığı sanal aşk ile ülkenin yaşadığı gerçek sorunlar iç içe bir kurguyla anlatıl maktadır. Kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye Cum huriyeti'ne kumpas ku ranların alan kavgasının ma kas değiştirdiği şu günlerde okunası bir roman “Camlar Kırılınca”…


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

9

kArDElEn

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Yaşayan Değerlerimiz

senarist-yönetmen

Safa Önal Nişantaşı ortaokulunda öğrenciyken Türkçe kitabında Reşat Nuri Güntekin'in "Eski Bir Yaka" isimli öyküsünü Okur ve çok etkilenir. Daha 1945'de bu derin etkilenişin onun bir yazar olarak hayatını sürdürmek isteyişinin temelini oluşturur. 1961 yılına kadar gazetecilik yapar. 1953'de ilk senaryosu olan "Kanlı Para" sayesinde Yeşilçam ile tanışır. 1969 yılında "İnleyen Nağmeler" adlı filmle ilk kez yönetmenliği dener. Türkan Şoray ile sekiz film olmak üzere, yirmi kadar filme imza atar. Sinemamızın Altın çağı olarak adlandırılan dönemde lise mezunu olmasına rağmen, 400 senaryoyu Türk sinemasına kazandıran Safa Önal'ın eserleri arasında Vesikalı Yarim, Ağlayan Melek, Dönüş, Bodrum Hakimi gibi unutulmaz filmler bulunmaktadır. 2005 yılında Guinness rekorlar kitabına en fazla filme çekilmiş senaryo sahibi kişi olarak dahil edildi. Safa Önal, Senaryo Yazarları Derneğinin Kurucu üyesi ve Başkanlığını yapmaktadır. Öğrencilik yıllarında öykü yazarak başladığı yazı hayatını 1945 yılından bu yana sinema ile sürdü rüyor. Önal'ın ilk senaryosu 1953 yılında 'Kanlı Para' adlı fil me çekildi. 'Altın Koza', 'Altın Portakal', 'Gümüş Palmiye' ödüllerini de alan Ö nal, 1973 yapımı 'İnleyen Nağmeler' filmiyle yönetmenliğe ilk adımını attı. Nisan 2000'de 'Sadri Alışık Sinema Onur Ödülü'ne değer görülen Önal, hala sinema ve televiz yon kanallarında dizi senaryoları yazıyor ve 'TÜRVAK' sinema televizyon okulunda senaryo dersleri veriyor.Türk sineması nın emektar senaristle rinden Safa Önal’ın filme çekilmiş 395 senaryosu, Guinness Rekorlar Kitabı tarafından bir dünya rekoru olarak tescil edildi.


10 Sanatın Renklerinden

Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

‘'YENİLENME SANATI''

Değerli dostlarım; Sizlerden ayrı kaldığım süreçlerde ya şamın gereği nefes aldım ise de, Sanatımda üretmeden ne fes aldığımı hissetmiyor ya da özgürce nefes aldım diyemiyo rum. Aldığım her özgür nefeste kendi içimde, kısmen kendimi yinelesem de, ''Yenile yerek'' (yenilemeye gayret ederek) bugün; sanat için, kendim için, sanat dostlarım için ne yaptım ve yaptıklarım Perihan Koca ülkemin nefesine bir renk, bir nefes olacak mı bilinciyle, içsel yolculuğumda, an'da gelen doğuşlarla yenilenerek renklerimi, mısralarımı, satırlarımı boyadım. Sizlerin de dikkatini çektiği gibi YENİLENME Duygusu, hissi, bilinci ve sorumluluğuyla bireysel ve top lumsal yinelenirken yeniliklerle çoğalma, büyüme, yükselme, yücelme, özgürleşme, bütünlüğü korumada ada letin vicdanları sızlatmadan yaşamı yaşanır kılan, insanlığı insanca yaşamanın erdemini onayan ( Hakkıdır Hakk'a tapan Milletimin İstiklal. Mustafa Kemal ATATÜRK) hakça bir düzen, siyaset, sanat, spor, ekonomi, eşitlik ile yönetilen, bir metre bezle karşılandığımız, beş metre bezle uğurlandığımız dünyada, ömür defterimize yazılan iyilik satırlarımızın çoğaldığı, nesillerin aktarımında sevgiyle anıldığı bir yaşam sürmek yani yinelenirken yenilenmek düsturlarımızdan biri olmalı. Sanatta da sorumluluk hissi taşıyan her sanatçının, sanata gönül verenlerin, sanat ile bir şekilde temas ku ranların kavramaları gereken önemli bir husustur yenilen mek. Eğer sanat yoldaşları sürekli kendilerini tekrarlarla yinelerler ise, pişirip, pişirip aynı şeyleri masaya ko yarlarsa bir süre sonra kendi içinde kısır bir döngüye düşer ler. Bu durum algılarda zaafiyete yol açar, sanatı yüceltmez bilakis verdiği zararlarla küçültür, verimsiz kılar, gelişme yi, geleceği, günü, aydınlatamaz, ışık tutamaz, nesillere ak tarımda sanat adına elle tutulur bir şey bırakamaz, katkı sağlayamaz. Sanat alanından yola çıkarak yaşamın her alanda ''yenilenmenin'' ısrarla gerekliliğini ve önemini algılayıp, hissederek yaşam siyasetimize yaygınlaştırmalıyız. Yenilenme sanatını sanatla icra edip, estetikle yaşama yaymalı, sevgiyle çoğaltmalı, aşkla uygulamalı, seviyeli güzelliklerle donatmalıyız. Elbette yenilenirken yinelenmeler de yaşamsal ge rekliliktir. Dikkate almamız gereken bilimin, ilimin, çağın ve koşulların değiştiği gözlem ve bilincini akılda tutup, İnsan denen yüce varlıkta değişmeyen doğal ihtiyaçlar, inanç ve sevginin değişmediğini bilmek ve laik düzende yaşamanın özgür adımlarıyla ilerleyeceğimiz yenilikleri

hayata geçirmek gerekir. Toplumsal, toprak ve bayrak bütünlüğünü bozma dan, ahlaki değerleri acze uğratmadan, bayrağın rengini soldurmadan ve ulu önder Atatürk'ün toprağın her karesiy le, birey olarak gördüğü her insanın yüreğiyle birleşip, bü tünleşerek kurduğu T.C. Cumhuriyetimize sahip çıkarak yinelenirken yenilenme sanatını ortaya koymalıyız. Değerli dostlarım Sanatımla özgür nefes almada yeni lenmeye giderken bir sonraki sohbetimizde buluşmak üze re yeniliklerin güzellikleriyle kucaklıyor, sevgimle, say gımla selamlıyorum sanatla bakan, seven güzel kalpleri nizi. Ömür Defterim Gel dokun kalbime aşkla uyansın Gözlerim sevgiyle mavi boyansın İstemem başkası ismini ansın Ömür defterimi çizdir seninle Al götür gönlümü avut koynunda Özlemi unuttur elim boynunda Günahlar utansın sen baktığında Ömür defterimi yazdır seninle Tut getir güneşi doğsun üstüme Harcanan yılları saydır zulüme Sevgini söyleyen tek bir kelime Ömür defterimi bitir seninle


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

11

kArDElEn Yaşayan Değerlerimiz

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Metin Ersoy 'O gemide ah ben de olsaydım/ Açık denizlere yol baren aklı hep müzik ve tiyatrodaydı. 1956 alsaydım' senesinde Zeynep Değirmencioğlu ile beraber “Papatya” filmde oynadı. Bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran bu güzel İlham Gencer ile tanıştıktan sonra Gencer ve şarkıyı bizlere sevdiren bir sanatçımız, bir yaşayan Ayten Alpman ile beraber çalışmaya başladı. İlham değerimiz... Gencer ona ‘Kalipso Kralı‘ ünvanını verdi. Sanat yaşamına 1956 yılında calypso türünde şarkılar seslendirerek başladı. Kısa sürede "Calypso Metin Ersoy, 70’li yıllarda her insanın yapmış Kralı" olarak sahnelerde ün yaptı. olduğu müzikten değişik olarak Karayip Adala rı’nın halk müziği olan kalipso seçimi “Zaman Yok Yurtdışında konserler verdi. Vapur Kalkıyor” adlı şarkısında söylediği ‘O gemide ah ben de M e t i n E r s o y, olsaydım/ Açık de 1934 tarihinde nizlere yol al İstanbul‘da doğdu. saydım‘ sözlerini Saat tamircisi olan orta kuşak dahil babası koyu bir Ve bilmeyenimiz fa Spor taraftarı ol yoktur. d u ğ u n d a n Ve f a Kulübü’nün içinde 4 film ve dizide büyüdü. Sanat rol alan sanatçı çımız, Galatasa mız, 21 plak ve ray‘da futbol albüme imzasını oynadı. attı.. 14 yaşından iti


12

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

BELLİ DEĞİL Bir kere duyarlısındır, Öyle olunca, ne kendini ne de kendini kendin yapan değerlerini, geçmişi anı, geleceği bırakıp gidemezsin. Hep kenarında, kıyısında Ayla Gürel dolaşırsın yaşamın. Sırf bu yüzden, öteki yüzün görünmez, asla Yaşamayı engelleyen paradoksların da olabilir. Onlar ki; her soluklanma da, yaşamak adına önünde bir ultimatom ordusu olabilir. Ne kadar kendi kendine söylenen ve alınan güçlülük teoremleri varsa gün gelir domino taşları gibi, en ufak sarsıntıda yerle bir olabilir. Bazen bitti sanırsın. Bazen yendim sanırsın. Bazen geçti sanırsın. Bazen de sıra benden geçti sanırsın. Bazen de ben sıradan geçtim, sanırsın Sınıftan da. Oysa kimse içinden geçilemeyecek, bir duvarın dibinde beklemez. Olmadı konunun, Olmadı sorunun, Kimsenin cesareti yoktur da içinden geçmeye sonunun. Son, sonradır hep, Bazen baştan tecelli edebilir. Yaşanmadan bilinmez. Ebabil kuşları merhem olur sanırsın, Met ederler seni ama, azınlık ve az olarak, Mat ederler seni topluluk ve çoğunlukla Oysa hayat tavla oynamakla, eş anlamlı değildir. Ama oynarsın! Yenilmek kimi zaman içinde biriken negatif

enerjilerin toplamından ibarettir. Ağlarsın sonra. Yavaşça, Hızlıca, Sessizce Anlık kopuşlar yaşarsın Hayatından, yükselişler yaşarsın. Ya da bir sebep lazımdır sana duvarlar ayna. Hesaplaşırsın aynınla, aynada. Belki yüzeysel ve soyut bir sorgulama. Söz verirsin olmadı ses, kendi aklına. Aklın hâlâ seni bırakmadıysa , Şanslıdırsın. Aksinde; “ben güçlüyüm” demek, beyhude bir sarhoşluktur! Ben güçsüzüm demek, kovulmuş bir eylem./. Yine güçlülük teoremlerinden. Sonuçta ''herkesin okuduğu hayat kitabının yazarı kişilerin kendileridir'' Böyle olunca da başkasının okuduğu kitaptan anladığı, senin anlamadığın olabilir, Tutucu ya da banal olabilir. Bu ara beni tanımayan ne kadar duygum varsa anti-parantez hepside uçucu olabilir. Ben terelelli bir sokağın etrafında dönüp dolaşıyor olabilirim. Ve sürekli de soruyor. Benim yurdum neresi? Benimkini zor, kıt-kanaat buldum Peki, yüreğimin ki neresi? Ufukta ne yana gidip geleceği belli olmayan, göremediğim bir yasak gemi mi? Lakin caydığımız yok, fikrimizden! Görünmese de, gelmese de sevmese de o melun


Kasım 2016

13

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Şiir Harmanı tam gaz! Geleneksel olarak yapılan, “Şiir Harmanı” etkinliklerinin Eylül programı şairler ve şiir severlerin katılımıyla gerçekleşti. Mazlum Zengin ve Aliye Budak’ın hazırlayıp sunduğu Şiir Harmanı Beyoğlu Budala Cafe’de yapıldı. Kalabalık bir şair topluluğunun yanı sıra, şiirseverlerin de ilgi gösterdiği programda şiirler okunurken türkülerde seslendirildi.

Tende Pazen Yırtığı Ali Ekber Hırlak’ın “Tende Pazen Yırtığı” isimli şiir kitabı Rıza Yayınları’ndan çıktı. 65 şiirden oluşan kitap 128 sayfa olarak çıktı. Can Uykusu “Ve ben katli vacip gecelerde Duman savurdum adamlığın terinden…”

Karanfiller siyah Alını yitirmiş mor

Ya yaşarken; Zifti çekeceksin damarlarına Dumanında kahır dolacak için Ölümüne bir salvo/

“Eşkiya dünyaya Battal olacak” Hükümran değil…

Mesela! Tarık akan gibi yaşayacaksın hayatı Temiz ve soft/ Ellerinde sığırcık telaşı Mayıs gölgesinde eylül Solundan hançerlensen de Sağdan öpücük turları…

Ve bir eylül sıcağında Ak saçların düşecek Kiraz gazelleri arasına Taşını okşayacak bir çocuk Alnına sürecek öteki Ötekileşmiş başkalaşım İçinde…

Ya/da Ruhi su gibi Aziz ve bahtiyar Can uykuda/

Yeni Başkan Demirel...

Sonra mı? Dillerinde hep o şarkı Yiğidim aslanım/ Burda yatıyor…

Türkiye Şair Ozan v e Ya z a r l a r K ü l t ü r Derneği’nin Genel Başkanlığı’na Damla Günay Demirel seçildi. 9 Ekim’de yapılan olağan genel kurulda yapılan seçimde Demirel ve ekibi yeni yönetimi devraldı. Seçim sonunda eski Genel Başkan Hasan Azkıran, yaptığı açıklamada her ne k a d a r G e n e l Başkanlığı bırakmış olsa da Onursal Genel Başkan olarak yeni yönetimin yanında olacağını açıkladı.


14

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Sokak Kültür’de Kard Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, Gaziosmanpaşa’da bulunan Sokak Kültür Merkezi’nde yeni sezonu açtı. Kalabalık bir katılımın yaşandığı programda, türküler şiirlerle harmanlanarak şiirseverlere duygusal anlar yaşattırılırken, Aşık Sinem Bacı ve Özgür Gönül de bağlamalarıyla konukları coşturdu. Sokak Kültür Merkezi adına açılış konuşmasını yapan Şekernaz Erdoğan, kısaca derneğin faaliyetlerinden bahsettikten sonra, kültür sanata sahip çıkmamız gerektiğinin altını çizdi.

Sunuculuğunu Yusuf Ziya Leblebici’nin yaptığı programda, konuklar arasında bulunan şair ve halk müziği sanatçıları da sahneye konuk oldular. Leblebici, grubun amacını açıklarken, kuruluşundan bu güne değin yaptıkları programlardan örneklerle Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nu tanıttı. Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun şiir yorumcularından Turan Karatepe ise, Sokak Kültür Merkezi gibi kültüre ve sanata duyarlı derneklerin sayesinde büyük bir direnç oluştuğunu anlatarak şiirlerinden örnekler sundu.


Kasım 2016

elen rüzgarı !

Şiirlerinin yanı sıra okuduğu türkülerle de beğeni toplayan Sefer Kocakaya ise, Sokak Kültür Merkezi’ne kendilerini halkla buluşturduğu için teşekkür etti. Halk Müziği Sanatçısı Özgür Gönül ise, okuduğu türkülerle tüm katılımcıları Anadolu’yu karış karış gezdirdi. Aşık Sinem Bacı’nın Kızıldere isimli türküsünü konuklar hep bir ağızdan söylediler. Sinem Bacı, sevilen türküleriyle geceye noktayı koydu.

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

15


16

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu! Türkiye'nin sinemadaki en uzun soluklu festivali 53'üncü Uluslararası Antalya Film Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu.

ödülünü kazanan Menderes Samancılar, “Ülkemiz zor günler geçiriyor. Bizdeki acılar bize yetiyor ama bu ödülü çocukları kıyıya vurmuş Suriyeli dostlarımız için kaldırıyorum” dedi.

'Mavi Bisiklet' filmi, 'En İyi Film', 'En İyi Yönetmen' ve 'En İyi Senaryo' dalında 3 Altın Portakal kazandı. Filmin yönetmeni Ümit Köreken, ödülünü çocuklara adadı.

Hem ulusal hem uluslararası dalda ‘Tereddüt’ filmiyle ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü alan Ecem Uzun oldu. ‘Mavi Bisiklet’ filmiyle ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü alan Ümit Köreken, ödülünü dünyanın her yerinde bisiklet, top özlemi çeken çocuklara ithaf ettiğini söyledi.

En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü Menderes Samancılar, En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü ise Ecem Uzun aldı. Yaşam boyu başarı ödülleri ABD’li ‘Taksi Şoförü’, ‘Ucuz Roman’ filmlerinin oyuncusu Harvey Keitel ile Oscar ve Altın Küre ödül sahibi İranlı yönetmen ve senarist Asghar Farhadi’ye verildi. ‘Babamın Kanatları’ filmiyle En İyi Erkek Oyuncu

ULUSAL YARIŞMA ÖDÜLLERİ En İyi Film: Mavi Bisiklet (Ümit Köreken) En İyi Yönetmen: Ümit Köreken (Mavi Bisiklet) En İyi Erkek Oyuncu: Menderes Samancılar (Babamın


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

17

Samancılar ödülünü çocuklara adadı ! Kanatları)

En İyi Kadın Oyuncu: Ecem Uzun (Tereddüt) En İyi Senaryo: Ümit Köreken (Mavi Bisiklet ) En İyi Müzik: Burak Korucu (Babamın Kanatları) İzleyici Ödülü: Babamın Kanatları ULUSLARARASI YARIŞMA ÖDÜLLERİ En İyi Film: Tereddüt (Yeşim Ustaoğlu) En İyi Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu (Tereddüt) En İyi Erkek Oyuncu: Tamer Nafar(48 Kavşağı) En İyi Kadın Oyuncu: Ecem Uzun (Tereddüt) En İyi Senaryo: Açık Kapı (Marina Sereseky) En İyi Müzik: 48 Kavşağı İzleyici ödülü: Açık Kapı Jüri Özel Ödülü: Başkasının Evi YA Ş A M B O Y U O N U R ÖDÜLLERİ Sümer Tilmaç Antalya Film Destek Fonu: ‘Ay Dede’ Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Asghar Farhadi Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Harvey Keitel


18 Nenniler

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Can Yoksul Ve Gündönümü Daha kınından çıkmamış silahlar Madımaklara Kızamıklara Düşen Günışığı Senin de hücrene Düşer mi bilmem

»Devrimci şiir, hayata devrimci bir yorum getiren şiirdir. Bu yorum şairin yaşadığı çağa, Orhan BAHÇIVAN kişisel eğilimlerine ve yeteneğine bağlı olarak değişik nitelikler gösterir. Kimi zaman salt bir yadsıma niteliğindedir. Bir tepki, eski değerlere yönelmiş bir saldırı, bir başkaldırı niteliğindedir. Kimi zamansa bu başkaldırının sınırlarını aşarak yeni değerler, yeni tanımlar getirir.« Sanırım »Gündönümü« şiirleriyle Can Yoksul bu tanımın içinde yerini almasını başarmış bir ozandır. »Eski değerlere yönelmiş bir saldırı« derken, halk yazını içinde ilericilikle-gericilik kıl payı deyimiyle birbirinden ayrılır. Can Yoksul »Gündönümü« şiirleriyle bu kıl payı ayrımından ustaca geçmesini bilmiş, yarattığı her dizenin hakkını vererek çağdaş bir ozan olmanın onurunu taşıyor. Kıl payı ayrımından söz ederken, »Gelin canlar bir olalım / Münkire kılıç çalalım / Hüseyin kanın alalım« demiyor. O biliyor ve anlıyor ki, çağdaş bir ozanın görevi, fanatik bir görüşle yola çıkıp ilericilik adına söz söylemek değil. İlericilik adına yola çıkıp devrimcilik adına söz söylemek. Bakın ne diyor Can Yoksul: Sıkı Dur »Sen sıkı dur oğul Bakma kan ağlayışına bu yüreğimin Kelepçe kırılır Zindan yıkılır Hesap sorulur Birgün Gün dağların ardına vardı Kesti sesini çekirgeler tarlada Bu kurbağaların türküsüdür Geceyi bölen Ay ışığında Bu geç kalışımızın Türküsüdür Hergün yeniden Yeniden başlıyor kavgalar Bir başka gün mü bekliyor bilmem

İşte geldik Dayandık kapısına şafağın Ölüm yazacak değil gazeteler hep Söyleyip duracak değil radyolar Vurulup vurulup düşenleri Sürecek değil puştluklar böyle Sen sıkı dur oğul Gün doğacak Sevincimize Bu alanlarda Gümbür gümbür Davul çalacak -Sen sıkı dur oğulCan Yoksul'un şiirleri salt imgeden ibaret olmamakla birlikte, kır çiçekleri gibi, kendine has bir üslupla boy verip yeşermesini bilmiştir. Birçok ustanın da söylediği gibi, devrimci şiir »kapalı kutu« değil. Anlaşılır olmalı. Şiirin ne dediği, kime karşı, kimden yana olduğu anlaşılmalı. Ben bu tanıma katılıyorum. »Gündönümü« şiirleriyle Can Yoksul'un ne dediğini, kimden yana ve kime karşı olduğunu hemen anlıyoruz. »Umudum Sizdedir Ey Halkım« şiirine baktığımızda bunu daha güzel anlıyoruz. Umudum Sizdedir Ey Halkım Ölüme kafa tuta tuta Kafa tuta tuta emperyalizme Geldik buralara Madende Fabrikada Tarlada sıkılı yumruğum Ey bizden önce Bizden sonra varan kırlara Tutun dağbaşlarında siper taşlarını Ve unutmayanlar Mapustaki İşkencedeki Yoldaşlarını Umudum sizdedir Ey yeraltındaki kök Ey halkım Günışığına saklı tomurcuklar Ve kavgayı oyun sanan çocuklar Umudum sizdedir Döven el demiri


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

19

Toprağı kazan el Yazan el Çizen el Öfkemizi… Yahut bir başka şiirinde bir başka ses bularak, dinleyelim Can Yoksul'u: Büyür Yeraltında Akşam günüdür Yakan tenimi benim Orak tarlasında Dikmeyin Susuzluğuma Gül dallarını Boşalıp boşalıp doluyor Militanlık kanı Damarlarıma Hangi listeye baksam Hangi dosyayı karıştırsam adım Nesimiler Dedem sultanlar Pir Sultanlar Bunca yıllar başkaldırdım Bunca yıllar kanadım Yetmez diyorum karakollarınız Yazdıklarınız çizdikleriniz bunca Kelepçeleriniz coplarınız Tanklarınız tüfekleriniz Toplarınız Yasaklarınız Yetmez Başkaldırılarıma Bir sevda çiçeğiyim Bilesiniz Bir kavganın çiçeği Her mevsim yeniden Yeniden açıyorum Kıpkızıl… Biryanım Gün yanığıdır benim Biryanım kurşun Biryanım büyür sularda Halka halka Biryanım Ağıtlarda Anaların Dal yaprak Biryanım Biryanım

Kök gibi Büyür Yeraltında Topraklarda Ne güzel şeylere vurgun Can Yoksul'un yüreği... Ne güzel şeylerle dolup taşmış Can Yoksul'un yüreği. Sanki onca acıyı, onca yokluğu, sürgünü, zindanı, görmemiş gibi, umudumuzu yeşeren çiçeklerle yaşamaya bağlamasını biliyor. Anadolu toprağının »altın sabrıyla« imbiklerden geçerek damıtılmış mahzenlerde, zindanlarda, sürgünlerde mayalanmış bir peteğin balıdır, Can Yoksul'un şiirleri Bu bal biraz Madımak, biraz fabrika kokuyorsa ozanın özgün yanını da açığa vuruyor. Her çiçeğin kokusu, her meyvenin tadı kendine özgüdür. »Gündönümü« şiirlerinin kokusu ve tadı kendine özgüdür. Umudu hep yeniden, yeniden gündeme getiren ozan, inancı, sevinci, sevdayı, direnci, kavgayı da yeniden yeniden gündeme getiriyor. Kutluyorum Can Yoksul'u »Gündönümü« kitabıyla ve kitabın içendi yer alan bu güzelim şiirleriyle. Yazın Kültür Dergisi, Sayı38- Sayfa 21/ Şubat 1990 yayınlandı.

Ataol Behramoğlu »Yaşayan Bir Şiir« adlı kitabında devrimci şiiri açıklarken, şöyle başlıyor söze: Şiirler Gündönümü Kitabından seçilmiştir. Gündönümü/Allıturna Yayınları. 1. Baskı 1980/ 2. Baskı 1989…


20

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Biz dört kişiydik Mazlum Zengin Beyoğlu'nda bir kafe Kafede boş, iki yan yana masa Masanın birinde ben, biri boş Elimde çayım, kafamda kırk tasa. Derken üç kız geliyor masaya Garsonlar her biri bir yerden koş babam koş Belli ki buranın müdavimleri Ama üçü de bir birinden çok hoş… Her masa iki kişilik İkisi oturdu kızların Biri ayakta,

Söz Gelir Bana Sefer Kocakaya Gelenim yok gidenim yok neyleyim Bayram sabahları zor gelir bana Bir selam göndersen az hatırlasan O zaman ölüm de vız gelir bana Bende bu günlerde coştum deliyim Bahar aylarının coşkun seliyim Viran bahçelerin kızıl gülüyüm Asma suratını buz gelir bana Belki öbür bayram olmazsam eğer Şad olup eğlenip gülmezsem eğer Dostun kadrini bilmezsem eğer Yanmış yüreğim de söz gelir bana.

Masumane göz süzerken etrafına Nasıl oldu bilmem İki masa birbirine yaslandı Konular sıralandı, Sohbet koyulaştıkça koyulandı… Çaylar içilmekten yoruldu Birbirimizin isimleri soruldu Üç üniversite öğrencisi Üç can, üç yolcu, üç yoldaş Diyarbakır'lı esmer Berfin Sarışın Samsun'lu Melek Diğeri Tekirdağ'lı kumral Hediye Ben Malatya'lı, nerdeeen nereye…

Kasım 2016


Kasım 2016

21

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Şair Vesair Edebiyat ve Siyaset “Suat Derviş” 1971 gününün bir Haziran akşamında 70’li yaşlarda bir kadının kapısı polislerce çalınır. Düşünceleri için, belki de yazdığı bir yazı sonucu hakkında suç duyurusunda

Tanıdık ne kadar çok öykü var bu coğrafyada değil mi? Nazım Hikmet’de aynı zorlukları yaşamamış mıydı? Sürgünde “Memleketim” şiirini hangi duygularla yazmıştı büyük şair. Dilerseniz yazımızı Suat Derviş hanımın Nazım Hikmet ile alakalı düşüncelerini kendi sözleriyle tamamlayalım ve yine Nazım Hikmetin Suat Derviş için yazdığını söylediği şiiri ile bitirelim.

“… Ben Reşat’la beraber dünya penceremden farklılıkları yazmaya çalıştım. Reşat’ı tanımam 1926′dır. Nazım Hikmet ise çocukluk arkadaşımdır. Murat Karagöz Ailecek görüştüğümüz bu büyük şair benim Alemdar’da yazmamı sağlayarak bir kapı açmıştır. Benim için bulunulmuş, yazdığını söylediği şiir ise gurumu okşamanın ötesinde belki de yıllar öncesinin siyasi görüş ayrılıkları, hatta bir şey ifade etmez. Benim tek aşkım Reşat Fuat’tır.” hala devam eden soğuk savaşın psikolojik baskı metoduyla başka birilerine göz dağı verilmek istercesine GÖLGESİ bu yaşlı kadın gözaltına alınmak istenilmiştir. Kadın tüm soğuk kanlılığıyla polislerden bir on dakika müsaade ister. Öyle saygılıdır ki bu toprakların insanlarına, bu on Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; dakikayı tırnaklarındaki ojeyi yenilemek ve topuzunu daha düzgün bir şekle sokmak için harcar kadın. Bir kere eğemedim bu kadının başını. Daha 20’li yaşların başında, hemde 1920’lerde Kaç kere sürükledi gururumu ölüme Almanya’da eğitim almak için direnen bir kadın. Bunu Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme. başarır da. Eğitiminin yanı sıra Almanya’da gazetecilik de yapmaya başlar. Cevapları öyle heyecansız ki onun, Henüz 15 yaşındayken yazmış olduğu bir şiir nedeniyle Kaç kere iman ettim, hiçliğine ruhunun. takip edilmeye başlanmış, komşusu Nazım Hikmet Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi tarafından bu şiiri bir gazetenin edebiyat ekinde Güzelliğin önünde, dolup, çarpmalı kalbi yayımlanmıştır. “Anadolu Kadınlarımız” isimli yazısı da aynı gazetede yayımlanan genç kız için artık edebiyat Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal nefes almak gibi bir tutku haline dönüşmüştür bile. 1920, Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal 1921 ve 1923’de ard arda üç romanı yayımlanır. “Saray’ın Kadınları” isimli romanı Almanya’nın prestijli Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor. bir yayın evi tarafından hem de Almanca olarak çıkartılır. Bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor... Bir tren yolculuğu esnasında sohbet ederek tanıştığı ve sonradan eşi olacak olan Türkiye Komünist Partisi yöneticilerinden Reşat Fuat, kuzeni olan Atatürk’ün de Dönüyoruz yine biz uzun bir gezintiden isteği üzerine mühendislik eğitimi almak için Almanya’ya gönderildiğinde bu ilişki de evliliğe kadar Gönlümün elemini döküyorken ona ben gidecek ve sonra siyasi yasaklar, sürgün yılları ve büyük O bana kendisini gülerek naklediyor bir Türk Edebiyatı yazarı bir hanımefendinin ülkesinde yeterince tanınamayışı sonucunu doğuracaktır. Diyor. Evet kahramanımız Suat Derviş hanımefendi bu zor yıllarında bile Almanca, Fransızca, İngilizce, Bulgarca, Rusça olarak tercüme edilen kitaplarını hiç gündeme getirmeyecektir. Edebiyatımızın unutulmazlarından, sınıf farklılıklarının yarattığı çelişkilerini romanlarında vurgulayan Suat Derviş, sürgünde geçirdiği yıllarda yazdıklarından da hiç vazgeçmeyecektir. Ülkesinde geçirdiği yaşlılık yıllarında bile siyaset tarafından rahat bırakılmayacak, eşinin siyasi kimliği üzerinden sürekli baskı altında tutulup, yazılarının, kitaplarının okunması sürekli engellenecektir.

Ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım Ben ki bir çok kereler kırılmışım, kırmışım Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı Birden onun yüzüne haykırma ihtiyacı İçimde alev alev tutuştu yangın gibi Bir dakika kendimin olamadım sahibi Hiç olmazsa öcümü böyle alırım dedim Yolda mağrur duran gölgesini çiğnedim. Nazım Hikmet


22

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Cumhuriyet Dönemi Şairleri

Vedat Türkali 1919-2016

Şiir Kitapla rı: Eski Şiirler Yeni Türküler Asıl adı Abdülkadir Pirha sandır. İstanbul Hazırlayan: Ömer Kuloğlu Üniversitesi Ede biyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Askeri Liselerde edebi yat öğretmenliği yaptı. Sinema ve tiyatroyla uğraşmaya başladı. Senaryo yazarlığı ve yönetmenlik yaptı. Toplumsal sorunlara değinen ve gerçekçi bakışaçısı içeren birçok senaryo yazdı.Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesi gereceğince yasa dışı eylemlerde bulunduğunu gerekçesiyle 1951 yılından itibaren yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı. Vedat Türkali 1944–1950 ağır baskı döneminde devrimci sanat çevrelerinde ilk kez el altında dolaştırılan gizli şiirleriyle (özellik le “ İstanbul” şiiri ile) tanındı. Şiir uğraşlarını gizlilik döneminden sonra düştüğü hapishanede mapusluk süresince de sürdürdü. Vedat Türkali asıl ününü 'Bir Gün Tek Başına' adlı romanıyla duyurdu. Adı geçen romanla 1974'te Milliyet Yayınları Roman Yarışması Birincilik Ödülü'nü, 1976'da ise Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. 1960'lı yılların toplumsal durumunu ve dönemin siyasal eylemlerini konu edilenen 'Bir Gün Tek Başına', çalkantılı yıllar içinde küçük burjuva aydının yaşamını, içinde bulunduğu durumu, çelişkileri ve ruhsal durumu yansıtır.Vedat Türkali 90'lı yılların başından itibaren sessiz bir sürece girmiştir. Bunun en büyük nedeni de Türkali'nin; "Bir Gün Tek Başına, bu kitabı yazmak için kullandığım bir müsfetteydi," dediği Güven'i yazmak için on yılı aşkın süre Londra'da yaşamasıdır. Mayıs 2004’den - 1 Mayıs 2005’e kadar ki bir yıl, aydınların, sanatçıların, kültür sanat kurumlarının ve insan hakları savunucularının katılımı ile "Vedat Türkali Yılı" ilan edilmiştir. Çok çeşitli etkinliklerle geçen bu bir yıl, ilk kez yaşayan bir aydına armağan edilmiştir. İSTANBUL "Sis"şairine ithaf edilmiştir. Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul Binbir direkli Halicinde akşam Adalarında bahar Süleymaniyende güneş Hey sen güzelsin kavgamızın şehri Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Bakışlarımda akşam karanlığın Kulaklarımda sesin İstanbul Ve uzaklardan Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Plajlarında karaborsacılar Yağlı gövdelerini kuma sermiştir. Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın Meyvesini birlikte devşirirler Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Kasım 2016

Et tereyağı şeker Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde Yumurta masalıyla büyütülür çocukların Hürriyet yok Ekmek yok Hak yok Kolların ardından bağlandı Kesildi yolbaşların Haramilerin gayrısına yaşamak yok Almış dizginleri eline Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası Onların kemik yalayan dostları Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel Ve sen Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi Seni öldürürler Seni sürerler Buhranlar senin sırtından geçiştirilir İpek şiltelerin istakozların ve ahmak selameti için Hakkında idam hükümleri verilir Haktan bahseden namuslu insanları Yağmurlu bir mart akşamı topladılar Karanlık mahzenlerinde şehrin Cellatlara gün doğdu Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır Bir kalem yazın vardır Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır Söylenmez Haramiler kesmiş sokak başlarını Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi Haramilerin elinde Ve mahzenlerinde insanlar bekler Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bulutların ardında damla damla sesler Gülen çehreleri ve cesaretleriyle Arkadaşlar çıktı karşıma Dindi şakalarımın ağrısı Bir kadın yoldaş tanırdım Bir kardeş karısı Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında Gebeliğin dokuzuncu ayında Aç kurtların varoşlara saldırdığı Tipili bir gece yarısı Sırtında çok uzak bir köyden indirdi Otuzbeş kiloluk sırrımızı Zafer kanlı zafer kıpkırmızı Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophanenin karanlık sokaklarında Koyunkoyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanıtını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize layıksın


Kasım 2016

23

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

PİLAV DEYİP GEÇMEYİN

Musa Kaplan

Mutfak kültürümüzde önemli bir yeri olan pilavın Fransız mutfağını nasıl zenginleştirdiğini anlatacağım sizlere. Osmanlılar zamanında Fransız heyeti resmi bir ziyaret için İstanbul’a gelir. Görüşmeler bittikten sonra akşam sarayda bir yemek verilir. Yemekte Fransız heyetinin çok hoşuna gider pilav. Aralarında pilavın formülünü nasıl isteriz diye fısıldaşmalar olurken, bizim Osmanlı heyetinden birinin dikkatini çeker bu. Neler olup bittiğini sorduğunda; Sofradaki tüm yemekler çok güzel, fakat pilav muhteşem derler ve arkasından esas niyetlerini de söylerler. “ Bu muhteşem pilavı biz mutfağımıza kazandırmak isteriz sizce bir mahsuru yoksa derler. ’’Bizim bonkör Osmanlılar “ne sakıncası olsun biz de seviniriz pilavımızın sizin mutfağınızı zenginleştirmesine’’ derler. Fransız heyeti ülkelerine döndükten bir süre sonra mutfak kültürü alış-verişi bahanesiyle tekrar İstanbul’a gelirler. Yine resmi görüşmele

r yapıldıktan sonra sarayda sofralar kurulur. Yemekler iştahla yenilmeye başladığı sırada Fransız heyetinden biri, acaba aşçıbaşınız pilavın nasıl yapıldığını bizim aşçıbaşına öğretebilir mi? Diye sorar. Tabii tabii neden olmasın diyerek iki ülkenin aşçıbaşlarını huzura çağırırlar ve talimatlar verilerek her iki aşçıbaşını da mutfağa yollarlar. Bizim Osmanlı aşçıbaşı 4 kişilik bir pilavın nasıl yapıldığını bakın nasıl anlatır. Fransız aşçıbaşına ; Önce 4 avuç pilavlık pirinci bakır bir sahana koyarak iki çimdik tuz koyup, sıcak suda yarım saat bekleteceğiz der. Fransız aşçıbaşı hemen pirinci ve tuzu tartar, suyun sıcaklık derecesini ölçer ve not eder. Ardından pilavı yapacağı tencereyi eline alır bizimkisi. Fransız aşçıbaşı hemen tencerenin de kaç litrelik olduğunu belgeler. Tencereyi ocağın üzerine koyar bizim aşçıbaşı içine iki kaşık tepeleme tereyağı koyacağını söylediğinde Fransız dur der. Hemen tereyağını da tartar ve not eder. Eriyen tereyağının içine yarım saat bekletip iyice yıkanmış pirinci katarak, biraz yağla birlikte kavuracağız der. Fransız aşçıbaşı kavurma süresini not eder. Sıra gelir suyunu koymaya bizim aşçıbaşı pirincine göre pirincin üzerini bir parmak geçecek kadar su koyacağını söyler. Fransız suyu da ölçer. Pilav önce harlı ateşte sonra kısık ateşte yarım saat pişmeye bırakılır. Fransız pişme sürelerini de not eder. Bizim aşçıbaşı şaşırır. Bütün bunları tartmaya, ölçmeye gerek olmadığını söylese de Fransız aşçıbaşı bütün aşamaları yazar. Pişen pilav 10 dakika kadar dinlendirilir ve servis yapılır demesi üzerine bizim meşhur pirinç pilavımızın tarifi de böylelikle bilimsel bir kimlik kazanarak Fransız mutfağına dahil olur. Fransız aşçıbaşı yazdığı notları bizim aşçıbaşının kontrolünde bir kez de kendisi yapar. Aynı lezzeti yakaladığını görünce tuttuğu tarifi kendi tarifi gibi yayımlar. Buradan çıkartılması gereken sonuç yapılan her eylemi döküman te ettiğimizde kalıcı olur. Eğer dökü mante etmez sek anlatılan lar suya yazı yazmak gibi bir sey olur ve zamanla zihnimizden silinir.


24

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Ekim 2016

İstanbul Flaş Gazetesi’nin

Onur Ödülleri

Programın açılış konuşmasını İstanbu Flaş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Kaba yaptı...

Bu yıl 9. Düzenlenen İstanbul Flaş Gazetesi Onur Ödülleri, Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İstanbul Flaş gazetesinin geleneksel hale dönüştürdüğü, ülkemize ve sanat dalına katkı sağlayan isimlere verdiği ödüller bu yıl da sahiplerine sunuldu. Tarihçi Sinan Meydan’ ın İstanbul’ un Kurtuluşu ile ilgili yaptığı sunum ile başlayan programda sahne alan sanatçılar şarkıları ile izleyenleri coşturdu. Tören açılış konuşmasında İstanbul flaş gazetesi genel yayın yönetmeni ve Gazeteciler Sosyal Sorumluluk Projeleri Dernek (GASSOPDER) Başkanı Yaşar Kaba, “Bu güzel günümüzde yanımızda olduğunuz için öncelikle herkese çok teşekkür ederim. Ülkemiz siyasi gündem ile o kadar meşgul haldeyken, sanat ve edebiyat ile ilgilenen değerlerimiz ikinci plana düşmemeleri adına Üsküdarlılar olarak karınca kararınca bir ses vermek istedik. Ülkemize çoban ateşi yakan bu insanlarımıza bir farkındalık yaratmak için bu onur ödüllerini veriyoruz. Bir yandan değerlerimizi onurlandırırken, bir yandan da bu etkinliğe katılan konuklarımızı sanatla ve sanatçılarımızla buluşturuyoruz. Bu konuda bizlerden desteğini esirgemeyen başta Üsküdar Belediyesine ve Sosyal Kültür Müdürlüğü çalışanlarına teşekkür ediyorum. Gün değerlerimize sahip çıkma günüdür.” dedi.


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

25

düzenlediği Etkinlikte ödül alan isimler ise şöyle; Sinan Meydan-Tarihçi Yazar, Prof. Dr. Bingür SönmezKalp Cerrahı, Prof. Dr. Orhan Kural-Yüksek Mühendis, Perihan Savaş-Tiyatro ve Sinema sanatçısı, Ali Nasuh Mahruki -AKUT Arama Kurtarma Derneği – Dağcı, yazar, fotoğrafçı, Dr. Haşim Aydın-Uzman doktor, Perihan Koca – Ressam – Şair – Yazar, Belkıs Özener-Türk Sanat Müziği Sanatçısı, Amir Ateş -Bestekar – Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti Başkanı, Hüsnü Üstün-Udi Bestekar, Metin Akarslan – Ressam, Sait Durgun -Kanun sanatçısı, Av. Onur Çingil-Üsküdar TUKODER Şube Başkanı, İskender Albayrak-Gazeteci Yayıncı (Kalem Gazetesi- Üsküdar Life), VALJETA GRUP Asena Anik (Vokal): Efe Erzurumlu (Bas Gitar / Vokal): Onur Hunuma (Gitar): Emre Özer (Klavye): Berk Oytun Bozoğlu (Davul), Ali Bektan – Gazeteci – Yazar, Turgay Demir-Türk Halk Müziği Sanatçısı ve Şükrü Disanlı – Gazeteci.

Tarihçi Yazar Sinan Meydan...

sahiplerini buldu


26

Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

DÜNYA TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK 16 ŞAİR Charles Baudelaire (1821 – 1867) 19. yüzyılın en önemli Fransız şairlerindendir. Ya ş a d ı ğ ı d ö nemde kurul makta olan mo dern Paris'in metropol ya şantısı üzerine inşa ettiği ede biyatı ve eleştiri yazıları mo dernist estetiğin habercisi sayılır. Şiirlerini der Charles Baudelaire lediği Kötülük Çiçekleri ve Paris Sıkıntısı, Rimbaud'dan Mallarmé'ye, Yahyɑ Kemal ve Cahit Sıtkı Tarancı'ya kadar pek çok şairi etkilemiştir. Louis Aragon (1897 – 1982) Siyasal eylemci ve komünist şair, romancı ve deneme yazarı. Fransız ozanlarının en önemlilerinden birisidir. Önceleri, Dada akımının öncüleri arasında sayılıyordu, yüzyılın en önemli şiir akımı olan sürrealizmin kurucularından biri oldu. Aragon'un ünü, İkinci Dünya Savaşı'nda gizli karşı koyma hareketiyle daha da büyümüştür. Le Paysan de Paris adlı romanı, gerçeküstücülüğün en güzel örneklerinden biridir. Mutlu Aşk Yoktur, Elsa'ya yazdığı şiirler en bilinen şiirleri Johann Wolfgang von Goethe (1749 – 1832) Alman şair, teorisyen, tabiat filozofu, roman ve oyun yazarı, hukukçu. F riedrich von Sc hiller ile birlikte, aydınlıkçı, duy gusal ve ro mantik bir akımı temsil eden Wei mar Klasisiz mi'nin başrol oyuncularından biri olmuş ve A lman edebiyatını zirveye taşımış ve izleri silin meyecek etkiler bırakmışlardır. Goethe'nin Faust adlı şiirsel oyunu dünya Johann Wolfgang von Goethe

Can Çalışkan

klasikleri arasındadır. Goethe, başka medeniyetlere, dinlere ve yabancı kültürlere açık bir deha. Bunu Doğu Batı Divanı, adlı eseri yanında 23 yaşında Hz. Muhammed hakkında yazdığı yazı ve şiirden anlıyoruz. Doğu Batı Divanı bir Şark geleneğine dayanıyor: Goethe bu büyük eserini, Hafız, Şeyh Sadi, Nizâmî ve Mevlana gibi klasik İslam şairleri başta olmak üzere, birçok Müslüman şair, devlet adamına nazire olarak kaleme almıştır. William Shakespeare (1564 – 1616) En büyük oyun yazarların dan biri olarak değerlen dirilen İngiliz şair William Shakespeare, yarattığı karakterlerde insan doğasının en değişmez özelliklerini benzersiz bir şiir diliyle yansıtması dolayısıyla, yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede en sık sahnelenen oyun yazarıdır. İngiltere'nin ulusal şairi ve Avon'un Ozanı (doğum yeri Stratford-upon-Avon olmasından dolayı) olarak anılır.

William Shakespeare

Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında kullanılan bu tür, Servet-i Fünuncular tarafından Türk edebiyatına da geçirilmiştir. Federico Garcia Lorca (1898 – 1936) İspanyol şairi ve tiyatro yazarı Federico Garcia Lorca'nın çocukluğu Endülüs'ün bütün güzelliklerine sahip bir köyde geçti. Eserlerinde tabiatın güzelliklerini sık sık dile getirdiğini görürüz bu nedenle. Yaşadığı memleketin insanını, geleneklerini, düşünce yapısını, kısacası Endülüs'ün ruhunu şiirlerinde ve tiyatrosunda ustalıkla yansıtmıştır. Hayatı boyunca tek gayesi halkının dertlerini, duygularını ve ihtiraslarını sanatı aracılığıyla sergilemek olmuştur. Vladimir Mayakovski (1893 – 1930) Sovyet şair ve yazarıdır. Gürcistan'da Bağdadi'de doğdu. Ailesi 1906'da Moskova'ya taşındı. Burada siyasi olaylara karıştı, üç defa tutuklandı. Fütürist şairler topluluğuna katıldı. Nazım Hikmet de şiir biçimi olarak Mayakovski'den etkilenmiştir. Nazım Hikmet'le tanıdığımız vezinsiz, kafiyesiz, kırık dizeli şiiri Nazım öğrenci olarak gittiği Moskova'da 1920'lerde Mayakovski'den öğrenmiştir. Mayakovski'de olan halkı eğitme amacı Nazım Hikmet'te de vardır. Mayakovski, 1917 Bolşevik İhtilali'nden sonra film senaryoları yazdı, bazı filmlerde rol aldı. Komünist Bolşevik


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

İhtilali'nden umduğunu bulamadı. Klop (Tahtakurusu) ve Banya (Hamam) oyunlarıyla Sovyet bürokrasisini yerdi. Rejimin istemediği kişi haline gelmesi, yurt dışına gitmek için vize alamaması, yalnızlığa itilmesi ve aşkına karşılık görememesi yüzünden bunalıma girdi ve intihar etti. Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799 – 1837) Rusya'nın en büyük şairi, dramaturgu, romancısı. Tarih yazımına bilimsel yöntemiyle değil ama üslubuyla yön vermiştir. Gogol, “Puşkin, olağanüstü bir olaydır.” der. Dostoyevski daha mistik bir tavırla “Puşkin, bize gelecekten haber veren bir peygamberimizdir.” der. Modern Rus Edebiyatı'nın oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır. Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatı'nda gerçekçilik akımını başlatmıştır. Puşkin büyüleyici güzellikteki karısı Natalya'ya kur yapan, çarın muhafız alayında görevli Fransız asılı George Charles d'Anthès'i düelloya çağırır, ama omzundan yaralanır ve 2 gün sonra ölür. Yorgo Seferis (1900 – 1971) Yunanlı şair Seferis İzmir Urla'da doğmuş ve Birinci Dünya Sava şı'nın çıkmasıyla ailesiyle Atina'ya yerleşmiş ama bu küçük şirin sahil kasabasını hiç unutmamıştır. Yorgo Seferis, Yunan Edebi yatı'nda simgeciliğin öncüsü olmuştur. Şiirlerinin çocukluk anıla rı altında gelişen imgelerden kaynaklandığına inanan şair, bilin çaltının Urla'nın ara sokaklarında şekillendiği gerçeğini saklamaz. Lirizm yüklü şiirlerinde Yunan halkının trajik durumlarını anlatır. Seferis, 1963 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Sylvia Plath (1932 – 1963) Sylvia Plath, son yüzyılın gerek eserleri ve gerekse de yaşamı ele alındığında en çarpıcı isimlerinden birisidir. Kısacık hayatında bize kadın yaşamından sahneleri dizelerinde aktardı. Bunu hem şiirlerinde, hem de yazdığı iki romanında ve günlüğünde yansıtarak kendi feminist uyanışının da habercisi oldu. Plath'in belleğimizden silinemeyen şiirleri kadının köleleştirilmesi, kadının öfkesi, kadının isyanına dairdir. Gizdökümcü Şiir'in en önemli şairlerinden Sylvia Plath'ın yaşamında, İngiliz şair Ted Hugbes'la tanışması ve boşanmalarından önce biten evliliklerinin yadsınamaz bir ağırlığı vardır. Diğer yandan Plath'ın, Ted'den önceki yaşamı da, karmaşık ve sıkıntılarla doludur. Ted'in şair olan Assia Wewill ile ilişkisi Silvia Plath için son nokta olur adeta. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapatır ve kafasını fırının içine sokarak intihar eder. Plath daha önce de bir kaç kez intihar girişiminde bulunmuştu. Kötü bir tesadüf, İngiliz şair William Butler Yeats de bu evde intihar etmişti. Rainer Maria Rilke (1875 – 1927) Rainer Maria Rilke, Alman lirik şiirinin en önemli temsilcilerin den biridir. Şiirleri kadar çağdaş Alman romanının öncüsü sayılan Malte Laurids Brigge'nin Notları adlı otobiyografik eseri ile de tanınır. Bugün Almanca'nın en çok okunan şairi olarak Dünya Edebiyatı'na kazandırdığı Duino Ağıtları lirik şiirin zirvelerinden sayılır. Duino Ağıtları yirminci yüzyılın en büyük edebi eserlerinden biridir. Rilke, on ağıtta, modern dünyada insan olmanın anlamını arar. Özünde tutku, ısrar, keder, umutsuzluk, şakacılık, belirsizlik, çelişki yüklüdür. Duino Ağıtları okunmaktan çok şarkı gibi söylenmek üzere yazılmıştır sanki. Arthur Rimbaud (1854 – 1891) Rimbaud, o güne kadar kullanılan şiir formunu reddedip, daha önce hiç denenmemiş bir tarzı benimsemiştir. Bu tarz sanılanın

27

aksine gerçeküstü değil, bizzat gerçek olmakla birlikte coşkun ve tamamlayıcıdır. Teknik anlamda uyak, ses, imge gibi ölçütlerle gi zem ve hayalin belirli kalıplar halindeki şeklinin şiir olmadığını, şairin mutlak suretle kendi varlığını bütünüyle tanıyıp, bu ruhu geliştirerek bilinmeze ulaşması gerektiğine inanmıştır. Arthur'ün şiirinde kullandığı dil ile yaşadığı hayat arasında hiçbir kopukluk yoktur. Ne kadar çılgın sözler sarfettiyse, öylesine bir hayat yaşamıştır. Ona göre insan duyarlığının algılayabileceği bütün sevgiler, acılar, tatlar bilinmeliydi. Belki de bu yüzden uyuşturucu kullanmaya başladı. Örnek şiirlerini gönderdiği Verlaine'in büyük ilgisiyle Paris'e çağrıldı. Evli olan Verlain ile aralarında eşcinsel bir beraberlik başladı. Birlikte gezilere çıktılar, çoğunlukla skandalla varan coşkulu bir ilişkiydi bu. Verlaine'in kurşunuyla Rimbaud'nun yaralanması, Verlaine'in iki yıl hapis cezası alması bu ilişkinin son noktası oldu. Bundan son ra şiiri bırakmış görünen Rimbaud'nun hayatında çeşitli yabancı yerlerde yaptığı yolculuklar ve serüvenler var. Ertesi yıl Doğu yol culuğu yaptı, 1882-1883'te para kazanmak için ticaret şirket lerinde çalıştı. Sağ bacağındaki bir urdan Marsilya'da ameliyat edildi ve bacağı kesildi; hastane yatağında kangrenden öldü. Victor Hugo (1802 – 1885) Romantik akımına bağlı Fransız şair, romancı, oyun yazarıdır. Şi irlerinden çok, Sefiller ve Notre Dame'ın Kambururomanlarıyla tanınır. Rabinranath Tagore (1861 – 1941) Rabindranath Tagore 1861'de Kalküta'da doğdu. Zengin bir Brahman'dı. Edebiyatla çocuk yaşta ilgilendi. 1878'de İngiltere'ye gitti. Londra'da University College'da hukuk öğrenimi yapmak istiyordu. Ama kısa süre sonra Hindistan'a döndü ve ilk kitabı Bir Şairin Masalı'nı yayımladı. Tagore, 1913'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. İki yıl sonra da Sir unvanıyla ödüllendirildi. Resim ve müzikle de ilgilendi, sanatın bu dallarında da eserleri vardır. Nobel ödüllü Hintli şair Tagore'u Türkçe'de okumamızı sağlayan başlıca kişi hiç kuşkusuz politik kimliğinin dışında edebiyatçı yönüyle de tanıdığımız siyasetçi Bülent Ecevit olmuştur. Jorge Luis Borges (1899 – 1986) Arjantinli hikaye ve deneme yazarı, şair. Birçok önemli edebiyat eserini İspanyolca ve İngilizce'ye tercüme eden ve Büyülü Gerçekçilik akımının en önemli isimlerinden olan Borges, hayatının son yıllarını görme yetisini kaybetmiş olarak geçirdi. Edgar Allan Poe (1809 – 1849) ABD'nin ilk kısa hikaye yazarlarından olan Edgar Allan Poe mo dern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de öncüsüdür. Romantik akımın ABD'deki en büyük temsilcilerinden birisi olarak gösterilen Poe, kısa öykü ve şiir alanlarında eserler vermiştir. Editörlük ve edebiyat eleştirmenliği de yapmıştır. Pablo Neruda (1904 – 1973) Şilili şair. Esas ismi Nef tali Ricardo Reyes Ba salto'dur. Daha son raları Çek şair Jan Neru da'ya olan büyük sempa tisinden dolayı Pablo Neruda ismini seçmiş tir. Pedagoji okumuş, sonra çeşitli gazete ve konsolosluk görevleri n de bulunmuş. 1971'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır.

Louis Aragon


28

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

SİYASETTE ŞİİR'İN YERİ Siyaset , devlet yö netiminde kullanılan bir kavramdır. Şiir ise sanatın bir dalıdır. Birbirinden farklı gibi görünse de her ikisi de insan men şeli kavramlardır. Bir şairden siyasetçi olabileceği Can Çalışkan gibi bir siyasetçi de aynı zamanda şair olabilir. Yani hiç kimse kalkıp da bir siyasetçiye şiir yazıyor diye “sen siyasetini yap şiir yazmayı bırak”diyemeyeceği gibi bir şaire de “sen şiirini yaz , bırak siyaset yapmayı” diyemez. Ama herkesin ortak fikri siyasetçi olsun , şair olsun ; kişinin 'tarafsız ' ve 'adaletli ' olmasıdır. Ayrıca bir şair'e siyaset ve politika'dan uzak durma önerisi yapmak, “sen çiçek, böcek, aşk meşk üzerine yaz ötesine karışma demek” olur ki güneş hiç bir zaman balçıkla sıvanmaz. Günümüzde pek çok şair ve yazar suya sabuna dokunmamak adına gündelik hayatla alakalı duyguları kaleme almakta ancak siyasi görüşlerini kağıda dökmekten kaçınmaktadır. Özellikle ülkemizde şair ve yazarlar siyasetten uzak dururken Avrupa'da şiir ve siyasetin iç içe olduğunu görmekteyiz. Üstelik kişinin fikri mülkiyetine duyulan saygı gereği hiçbir şair ve yazar siyasi görüşünden ötürü yargılanmakta ve yadırganmamaktadır. Mesela Giuseppe Ungaretti 20. yüzyılda yaşamış bir İtalyan modernist şair, gazeteci, denemeci, eleştirmen ve edebiyatçıdır. 1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine, Ungaretti, Fütürist arkadaşları gibi, savaşın kirli ve gerçek yüzünü gösteren oyunlar ve şiirlerle desteklenen irredantist pozisyonlarda yer aldı. Tabi ki ülkemizde de şair siyasetçiler mevcuttur. İşte bunlardan birkaçı : Arif Nihat Asya Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli temsilcilerindendir. Sade bir üslupla milli değerleri ve dini heyecanları işleyen şiirler yazmıştır.Bayrak, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Fetih Davulları, Selimler, Kubbeler, Süleymaniye en tanınmış şiirleridir. Bayrak şiirinden dolayı Türk edebiyatında Bayrak şairi

olarak da anılır. 19 dönem TBMM'de milletvekili olarak görev yapmıştır. Yahya Kemal Beyatlı Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri Divan edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir. Türk edebiyat tarihi içinde Dört Aruzcular'dan biri olarak kabul edilir (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Ahmet Haşim'dir). Sağlığında Türk edebiyatının baş aktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayımlamamış bir şairdir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde milletvekilliği ve bürokratlık gibi siyasi görevler üstlenmiştir. Yusuf Ziya Ortaç Türk şiirinde Beş Hececiler olarak adlandırılan gruptandır. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Beş Hececiler grubunun üyelerinden Orhon Seyfi ile birlikte Türk dergicilik yaşamında önemli yeri olan siyasi-mizah dergisi Akbaba'yı yayın hayatına kazandırmış, bu dergideki yazılarıyla büyük bir hayran kitlesi edinmiştir. VIII. ve IX. Dönem Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görev yapmış bir siyasetçidir. Ziya Paşa 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin en önemli devlet adamlarından birisidir ve en çok eser veren Tanzimat çağı yazarlarındandır.]Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte “batılılaşma” kavramını ilk defa ortaya atan Osmanlı aydınları arasında yer alır. Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa'ya kaçarak Genç Osmanlılar arasına katılmış ve gazete çıkararak devrin hükûmeti ile mücadele etmişti; yurda dönüşünde çeşitli valiliklerde bulunmuş ve son görev yeri olan Adana'da hayatını yitirmiştir. "Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" ve "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi kimi beyitleri darb-ı mesel olmuştur. Görüldüğü üzere şiir ve şair toplumun her alanında ….Yeter ki fikirlerin kağıda dökülmesine kimse mani olunmasın , yadırganıp yargılanmasın...


Kasım 2016

Nazlı Arman

ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Vatansızdı Benim Mülteci Kimliksiz sığınışlarım Ham yüreklere Firarda yine gözyaşlarım Ektiğim AŞK tohumları Birer ölü doğumdu Yorgun iklimlere Bağ bozumu oldu Küskünlüklerim Yel değse fırtına olurdu Ağırlığınca öfkelerim Git... Haydi git Savrul b/aşka ateşlere Hasatlarında hazana uğrat Olmamış cahil hayallerini Küskün aşıklara ver ümitlerini Belki doğurur sana Nur topu gibi ateşli Ayrılık değmemiş sevgileri

KAN AĞLIYOR ORTA DOĞU Ali Avcı

Nerde Kaldın Ey İnsanlık Kan Ağlıyor Orta Doğu Bitsin artık bu düşmanlık Kan ağlıyor Ortadoğu Kan Emenler Çöreklendi Sönmüş Ateş Körüklendi Bataklığa Sürüklendi Kan Ağlıyor Ortadoğu

UNUTTURMAYACAĞIM

Kardeş iken bütün halklar Şimdi Terse Döndü Çarklar Gasp Edildi Bütün Haklar Kan Ağlıyor Ortadoğu

Nice kanla yıkandı bastığın bu topraklar Bilin bu tarihi size unutturmayacağım Nasıl çekildi göğe gördüğün şanlı bayraklar Bilin bu tarihi size unutturmayacağım

Kuşatılmış Sağı Solu Günde Elli Altmış Ölü Bütün Her Yer Ceset Dolu Kan Ağlıyor Ortadoğu

Geçmiş Nuh tufanına gücümü yettireceğim O titan iği yeniden inşa ettireceğim Savaronadan yine dumanlar tüttüreceğim Bilin bu tarihi size unutturmayacağım Kerbela’da yetmiş iki sahabe olacağım Fırat gibi çağlayıp ummanlara dolacağım Şehitlere sima olup sararıp solacağım Bilin bu tarihi size unutturmayacağım Allahuekberde ecdadımın üstünde tipi Çanakkale’de potinsiz aç Memedim gibi Nene hatunlar sefaletle göğüsledi ipi Bilin bu tarihi size unutturmayacağım Pir sultan Kubilay’ın hesabını soracağım Vurduğunuz esaretin zincirini kıracağım Atatürk büstünü yıkanın karşı duracağım Bilin bu tarihi size unutturmayacağım

Leyla Salbaş

29

kArDElEn

Kardelen Sanat

Ceddime öyle karar tıpta çatma kaşlarını Cumhuriyetle dizdiler bu vatanın taşlarını İdamında urgan yapsan Leyla’nın saçlarını Bilin bu tarihi size unutturmayacağım

Ali'm Dost Düşmanı Tanı Yerde Kalmaz Mazlum Kanı Bütün Dünya Duysun Beni Kan Ağlıyor Ortadoğu

Hepimiz Biriz Murat Taştan Gökte kuş olsanda yerde karınca Hepimiz biriz hakka varınca Sanmaki yiğitsin gönül kırınca Toprağın bağrında hepimiz biriz Ìnsanın insandan üstünü yoktur Biri cahil birinin bilgisi çoktur Yollarımız aynı kaçışı yoktur Toprağın bağrında hepimiz biriz Sofu'su hacı'sı piri ãlimi Kimi insan okur kimi kerimi Bilet değilki ayırtayım yerimi Toprağın bağrında hepimiz biriz Görme yücelerde ey murat seni Elbisemizde aynı düşünürsen kefeni Sırtına taksanda servet küfeni Toprağın bağrında hepimiz biriz


30

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Başım dağ, saçlarım kardır, Deli rüzgarlarım vardır, Ovalar bana çok dardır, Benim meskenim dağlardır. Şehirler bana bir tuzak; İnsan sohbetleri yasak; Uzak olun benden, uzak, Benim meskenim dağlardır. Kalbime benzer taşları, Heybetli öter kuşları, Goğe yakındır başları; Benim meskenim dağlardır. Yarimi ellere verin; Sevdamı yellere verin; Yelleri bana gönderin; Benim meskenim dağlardır. Bir gün kadrim bilinirse, İsmim ağza alınırsa, Yerim soran bulunursa: Benim meskenim dağlardır

Sabahattin Ali 1907-1948


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

31

Kürk Mantolu Madonna beyaz perdede Kürk Mantolu Madonna’nın filmi beyaz perdeye taşınıyor Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yayımlanan romanı Kürk Mantolu Madonna beyaz perdeye taşınıyor. Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabı beyazperdeye aktarılacak. Zeroistanbul’un haberine göre, Ay Yapım’ın yapım haklarını satın aldığı eserin senaryo çalışmalarını Ece Yörenç tarafından yürütüleceği öğrenildi.. Sabahattin Ali, ‘Kürk Mantolu Madonna’ eserinde Raif Efendi karakterinin Berlin’de tanıştığı bir kadınla yaşadıklarını, kaleme aldığı anılar üzerinden anlatıyor. Kürk Mantolu Madonna’nın konusu ise şöyle: İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Berlin’e giden Raif Efendi’nin içe kapanık yaşamında Maria Puder adlı Yahudi bir kadına duyduğu aşkı anlatan kitap, karakterlerin iç dünyalarını ve birbiriyle ilişkilerini konu ediyor. Sabahattin Ali kimdir? 25 Şubat 1907’de Edirne Vilayeti’nin Gümülcine Sancağı’na bağlı Eğridere kazasında doğdu. İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olan Ali, bir yıl kadar Yozgat’ta ilkokul öğretmenliği yaptı, daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya giderek iki yıl orada okudu.(1928 – 1930) İlerleyen yıllarda Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yaptı. Kaleme aldığı şiirleri, öyküleri ve romanları sebebiyle yıllarca suçlandı. Sabahattin Ali, dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı, karşılaştığı baskılardan bunaldı. Ali Baba dergisinde yayımladığı ‘Ne Zor Şeymiş’ başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlattı: ‘Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi’. Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yattı. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı, işsiz kaldı. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istedi, alamadı. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi, Ali Ertekin adlı kaçakçılık yapan birisi tarafından Bulgaristan sınırında öldürüldü. (2 Nisan 1948).


32

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Öyle bir açmaza düştü ki vatan Uyku belli değil düş belli değil Çöktü üstümüze bir kara duman Işık belli değil, loş belli değil

Ümit Yaşar Oğuzcan 1926-1984


Kasım 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

33

“Milyon Kere Ayten” Ümit Yaşar Oğuzcan, aşk şiirlerinin usta şairi… Şiirleri en çok yorumlananlar sıralamasın da bulunan Oğuzcan'ın “Mustafa Kemal’i Düşünüyorum”, “ Bir Gün Anlarsın” , “Aşk İçin Teşekkür Ederim” , “Dağ Rüzgarı” , “İmkansız Aşk” , “Milyon Kere Ayten” hafızalarımıza kazınmış eserlerinden sadece birkaç tanesi… Aşk şiirlerinin fenomeni sayılan üstad Türk şiirinin atom bombasıdır. Zira üstad şairliğini her konuya taşımış ender kalemlerdendir. Tarsus'ta doğumlu şair ilk olarak 1946 yılında Eskişehir Ticaret Lisesi'ni bitirdi. Ardından Türkiye İş Bankası'na bankacı olarak girerekAdana, Ankara ve İstanbul'da çalıştı. Halkla ilişkiler müdür yardımcısı görevinde iken hizmette otuz yılını doldurunca kendi isteğiyle Haziran, 1977 tarihinde emekliye ayrıldı. İstanbul'da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu. Şiir hayatına 1940'da Yedigün şairleri arasında başlayan ardından 1975 yılında 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzde bilinen popüler şairlerinden biridir. Ümit Yaşar, 22 Ağustos 1926, Tarsus da dünyaya gelen şair 4 Kasım 1984 de İstanbul da vefat etti. Şiirlerinin Özellikleri Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973 yılında büyük oğlu Vedat Oğuzcan'ın vefatı üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi. Üstadın bestelenen eserleri de çoktur. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir : Biraz kül biraz duman İspanyol meyhanesi Belki bir sabah geleceksin Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde Bir ateşim yanarım külüm yok dumanım yok Bir kere bakanlar unutur derdi günahı Bu kadar çağırma beni İçimde nice uzun yılların özlemi var Sevdiğim dünyalar kadar Uzuyor yollar gibi dakikalar sen yoksun İçimde bin türlü keder

Can Çalışkan

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum Oh ne iyi Ayten'li içkiler içip Sarhoş oluyorum ne güzel Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum Ayten üstüne Saatim her zaman Ayten'e beş var Ya da Ayten'i beş geçiyor Ne yana baksam gördüğüm o Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz Günlerden Aytenertesidir Odur gün gün beni yaşatan Onun kokusu sarmıştır sokakları Onun gözleridir şafakta gördüğüm Akşam kızıllığında onun dudakları Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam Alın tek kat elbisemi size vereyim Cebimde bir on liram var Onu da alın gerekirse Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar Ona uğramayan gemiler batsın Ondan geçmeyen trenler devrilsin Onu sevmeyen yürek taş kesilsin Kapansın onu görmeyen gözler Onu övmeyen diller kurusun İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun


34

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Kadıköy’de “Karikatür Evi” Kadıköy’de karikatür sanatının gelişmesini sağlamak ve karikatürü her yaştan Kadıköylü ile buluşturmak amacıyla restore edilen Karikatür Evi kapılarını açtı. 1906 yılında Hasanpaşa’da yapılan tarihi ahşap köşk aslına uygun restore edilen tarihi bina, 30 Eylül Cuma günü başlayan ve pazar günü sona eren Karikatür Günleri ile kapılarını açtı. Karikatürcüler Derneği arşivinde bulunan usta karikatüristlerin çizgilerinden örneklerin olduğu “Ustaların Çizgileri” sergisinin açılışına Kadıköylüler büyük ilgi gösterdi. Açılışa Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, sinema ve tiyatro oyuncusu Müjdat Gezen, Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker, Karikatüristler Kamil Yavuz, Erhan Candan, Oğuz Gürel, Akdağ Saydut, Raşit Yakalı ve çok sayıda Kadıköylü katıldı. Törende konuşma yapan Kadıköy Belediye Başkanı Aykut Nuhoğlu, Türkiye’nin yaşadığı gergin günlerde mizahın önem kazandığını ifade ederek “Mizah, insanların çok gergin olduğu Türkiye toplumunda asık suratlı kamu yöneticilerini güldürebilmek, eleştirebilmek için var olması gereken bir sanat. Toplumun gelişebilmesi ve ilerleyebilmesi için eleştirel düşünceye, farklı görüşlere ihtiyacı var. Mizahı bu anlamda toplumdaki bazı sertlikleri yumuşatan çok önemli bir sanat dalı olarak görüyorum” dedi. Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker ise

belediyelerin sosyal ve sanatsal çalışmaları desteklemesinin önemine vurgu yaparak şöyle konuştu: “Karikatür Evi Türk mizahı ve karikatür sanatı açısından çok değerli ve keyifli bir ortam. Ben böylesi bir binayı karikatür sanatına armağan ettiği için belediye başkanımıza teşekkür ediyorum.” Peker’in ardından konuşan Sinema ve tiyatro oyuncusu Müjdat Gezen “Buradaki karikatürler sanat şaheseridir. Bizim Kadıköylüler mutlaka gelir ama İstanbul’dan ve Türkiye’nin diğer illerinden insanlarında burayı mutlaka görmesi gerekiyor. Burası çok değerli bir yer” dedi.


Kasım 2016

35

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Bu gece Odama gir sinsice İltica et avuç içlerime Ömrünce orada kalacaksın Çünkü kendi sıcaklığını bulacaksın Sonra parmaklarıma zincirle ellerini Usulca dokun kirpiklerime Başka göz değmediğini anlayacaksın Başını göğsüme usulca koy Gözlerin tenimde uykuya dalsın Uyandırma beni derin uykumdan Yokluğunda hep uyudum korkumdan Sabah olmadan sessizce çık git Sadece kokun odamda kalsın... Arzu Aydın

Aliye Erenyar Budak Bir bütün başımız bağlı didara Erenler deminde yalana yer yok Yönümüz nereyse kıblemiz ora Özünde karası olana yer yok Her serde sevdanın dumanı tüter Kelamına uyan kemale yeter Bizde er düşkünün elini tutar Fesatlıktan hayır görene yer yok Hakikat dediğin ilmi bir nokta Ne yerde ne gökte ne muallakta Kin kibir mağrurluk bizden uzakta Birde hatır gönül kırana yer yok Hakikati ışık ettim geceme Hazırda hak gördüm geldim bu ceme Turaplığım hakka secdem ademe Körlük kapısını vurana yer yok

SEN ÖPERSEN GEÇER Aç kollarını annem, Koynunda saklambaç oynayacağım... Güneydoğu çocukları gibiyim şimdi, Berdel'e satılacağım... Şimdi; bir çoban kavalı gibiyim, Türkülere sarınacağım. Akdeniz'de maviyim, Güneş'in çocucuğu olacağım... Mardin'de, Doğamayan çocuk kalacağım... Annem; Doğur, Uyut,büyüt, Yaşat,öldür... Ama ne olur birkerecik... Birkerecik...! Öp beni ANNE...! ! ! Dilek Hokkaömeroğlu

SON KARA SEVDA / Bahrem Yıldız İstanbul’u dolaşıyorum sensizlikte Tüm düşünceleri sen merkezli Sadece Senli bir beyinle İstanbul’ u dolaşıyorum Tutmaya bile yürek koyamadığın İki korugan elimle Vurdumduymaz Taş duvarların Bilinmezlik kuyularında Dolaşıyorum İstanbul’u Sensizlikte Seninle Kırlaşmış saçlarımda saklı Alaca karanlık sevdalar Yorgun gündönümlerinde Değişen saat Bilinmez kabuslardır Vay benim belalım Kara sevdalım Katledilmiş sevdalar Varoşlarında Boğulmuş umutlur Haliç’ inde Parkları

Şarapçı Hal’i Mavi gözler umutsuz boncuk Yangına su döken Tinerci çocuk Kabullendi sevdamızı Sevdaca yoksul şehir Nelere kadirsin Nelere hakim Büyüklüğün burdan gelir Bilinir Öyle heybetli Öyle İstanbul Bu şehirde Tut ellerimi Yaklaş yanıma Utanıp arlanma Çekinme sokul Seviyorum bu şehri Korkmama rağmen Beni istemeseydi bin kanlı katil Bu saray cariyesi Tulumbacı yeniçeri Usturalı külhanbeyi İsteyerek istemeden

Bir çekim merkezi Bir çatal yürek Kurşun yemiş mektuplarla Çağrılıyorum Kendimden kaçıyor Kendimi arıyorum Seni sana değil İstanbul’ a soruyorum Anlaşmış kitaplarda Kalan tek sözcük Yıkılmış felsefe sistemlerinin Ardından yükselen En büyük okul Bir siyasal erotizm Şah damarında başlayan kavga Son kara sevda Şizofren şehir Dörtbin yıllık asalet Tarih bile önünde selama durmuş Bizim İstanbul İstanbul’ u dolaşıyorum Sen İstanbul ve ben Yedi tepe adına Yediyüz tepe

Sultan Ahmet’ten yükselen Altı minare Şimdi sen yoksun İstanbul ve ben Senden yoksun Koy yüreğini ellerine Tut ellerimi Yüreğim çoktandır ellerimde Nasır kokuları içinde Alın teriyle Gel Tırnaklarımla döşediğim Arnavut kaldırımlarından Sen ve ben Ve İstanbul Ey İstanbul ey Ben seni istemedim Sen beni çektin İstesende istemesende Halvet oldum seninle Adına İstersen zina İstersen zifaf de Hüküm senin Ferman senin Kime ne


36

Kasım 2016

Kardelen Sanat

BEN ''SADECE'' OYUNCU OLMAK İSTİYORUM

Seranay İDUĞ ''-Büyüyünce ne olmak istiyorsun? -Ben oyuncu olmak istiyorum. -Ama bu işte para yok. Bence başka bir bölüm okumalısın.Hobi olarak oyunculuk yaparsın. - Önemli değil, mesleğimin bu olmasın istiyorum. - Sağlıklı bir iş değil. Kadınsan kötü yola düşersin, erkeksen de kız vermezler.Bir daha düşün! - Düşündüm! Eminim! - Peki, neden oyuncu olmak istiyorsun? -Topluma anlatmak istediklerim var. -Bunu doktor ya da mühendis olarakta yapabilirsin. Topluma daha çok faydan dokunur. -Ben doktor ya da mühendis olmak istemiyorum. Ben oyuncu olmak istiyorum. Sanat yapmak istiyorum. İnsanların oyunumdan çıktıklarında düşünmelerini istiyorum.

-Anarşist olmak istiyorsun yani? -Ne alakası var? Ben şimdi öyle mi söyledim? -Bana tiyatro yapma. Oyuncu falan olmanı istemiyorum. -Ama ben istiyorum.' Yukarıdaki diyalog size de çok tanıdık geldi mi? Tanıdık geldi ise sanırım oturup bir düşünmemiz gerekiyor. Çevrenizde sanatla uğraşan insanlar var ise bu tarz cümleler duymamanız yüksek bir ihtimal. Lakin sanatın herhangi bir dalıyla uğraşmak isteyen herkesin verdiğim örneğe benzer cümleler duyması o kadar normal ki. Bakın, normal dedim.Çünkü bize alıştırılan bu. Ve bizler bu alışılmışlığı kırmak için hiçbir şey yapmıyoruz. Belli ekoller üzerine çalışıp sadece kendimizin anlayacağı sanatı yapıp köşemize çekiliyoruz. Bu yüzden sanat ve sanatçı kavramı üst sınıt ürünüymüş gibi gözükmeye devam ediyor. Büyük şehirlerde dönen sanat dışında hiç ülkemizdeki diğer şehirlerdeki sanatın ne durumda olduğuna bakıyor musunuz? Pardon çoğunuz yurt dışında açılan sergiler,sergilenen oyunlarda,opera gösterilerinde şarabınızı yudumlamakla meşgulsünüz.Unutmuşum. Mesela iki ay öncesine kadar benim Konya'da oyunculuk yapmaya çalışan bir kadın arkadaşım işsiz kaldı.Çünkü Konya'da özel tiyatro yok. Belediye tiyatrosu da kadn oyuncu çalıştırmama kararı almış. Peki bizler bunu duyduk mu? Bu küçük olayı önemsedik mi? Tabiki hayır. Hepimiz bir şeyler için direnen(!) sana.t yapmaya çalışan bireyleriz değil mi? Konservatuar eğitimlerinde anlatılan batının taklidi olmak dışında ne yapıyoruz? Bana göre hiçbir şey. Bu yüzden ben ''sadece'' oyuncu


Kasım 2016

Kardelen Sanat

37

Antigone 05 Kasım 2016 20.30 Tatavla Sahne "Nasıl olacak benim mutluluğum?.. Küçük Antigone nasıl mutlu bir kadın olacak?.. Payına düşen o küçük mutluluk lokmasını dişleriyle koparıp almak için her gün ne sıkıntılar çekmesi gerekecek?.. Söylesenize, kimlere kendisini satacak?.. Başını çevirip, kimlerin ölmesine izin verecek?.." Antigone "II. Dünya savaşı. Hitler Fransa'yı da işgal eder. Bir kız çocuğu. İki ağabeyi de savaşta ölür. Üstelik birbirini öldürür. İktidar birini şehit sayıp devlet töreni düzenler, diğerini hain ilan edip kurda kuşa yem eder. Ama yanan ölülerden hangisinin kahraman, hangisinin hain olduğu hiçbir zaman bilinemez. Kız çocuğunun adı Antigone'di… Ve saat hep 05:00'ti… Tatavla Tiyatro, 1 Ekim'de ''iyi şeyler sezonunu'' dünya edebiyatının ilk ''direniş'' örneği kabul edilen ''Antigone'' oyunuyla açıyor. M.Ö. 440'da Sophokles tarafından yazılan ''Antigone'' tarih boyunca hem tiyatro sahnesine konuk oldu hem de birçok çağdaş yazar tarafından yeniden yorumlandı. Bu yazarlardan biri ise 20. yüzyılın büyük tiyatro yazarı Jean Anouilh'dir. Tatavla Tiyatro, yeni sezonu olan “iyi şeyler sezonu”nu 1 Ekim'de Jean Anouilh'in 2.dünya savaşı sırasında Fransız direnişini desteklemek amacıyla yeniden yazdığı ''Antigone'' oyununun prömiyeri ile açıyor. Oyun, Antigone'nin kardeşinin ölüsünü gömdürmek için kendini feda ederken, kendini masum

da görse iktidar sahiplerinin ve bir kralın, ne kadar pis bir iş yaptıklarını ve bu rollerini bizzat kendilerinin tercih ettiklerini ortaya koyuyor. an: Yazan: Jean Anouilh lay UĞ r ı z D Çeviren: Yaşar Avunç Ha nay İ e r e S Yöneten: Eraslan Sağlam Sahne Tasarımı: Cihan Aşar Giysi Tasarımı: Hüseyin Özay Işık Tasarımı: Ekremcan Arslandağ Oyuncular: Aysan Sümercan Erhan Tuna Tuba Zehra Sağlam Ayça Bildik Oğuzalp Kutlu Sadettin Okumuş Ekremcan Arslandağ Gökçe Taş Yardımcı Yönetmen: Mehtap Yılmaz Asistanlar: Ekremcan Arslandağ Ercan Ertan Gökçe Taş Oğuzalp Kutlu Sadettin Okumuş Genel Koordinatör: Nil Görkem Gün

Fareler ve İnsanlar 06 Kasım 2016 20.00 Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salon Issız bir kasaba… Umudunu yitirmiş insanlar… Yarını olmayan mevsimlik işçiler… Yalnızlıklarında kaybolmuş bu insanların arasında var olmaya çalışan iki dost: George ve Lennie… George sert, sabırlı ve zeki bir adamdır; Lennie ise zihinsel engellidir, son derece kuvvetli olmasına rağmen çocuksu bir karaktere sahiptir ve fare saplantısı vardır. Uzun zamandır beraber olan bu ikilinin, tüm umutlarını yitirmiş insanların arasında en büyük şansları dostlukları ve hayalleridir. Bu hayaller, çiftlikteki diğer insanları da bir girdap gibi yavaş yavaş içine çeker; kasabadan kurtulmak için hayaller kurulur, planlar yapılır ve sonunda gitmezamanı gelir. Ne var ki, fareler ve insanların en iyi düşünülmüş planları genellikle boşa çıkar. kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK E-DERGİSİDİR YIL: 1 SAYI: 12

TEMSİLCİLERİMİZ

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yusuf Ziya Leblebici

Ankara Çorum İzmir Batman Denizli

Demet Akyürek Gamze Höcü Songül Aksankur Hülya Çölgeçen Aysel Menteş

YAYIN KURULU Turan Karatepe- Bedrettin Güreş Murat Karagöz - Can Çalışkan

İLETİŞİM yusufziyaleblebici@gmail.com https://www.facebook.com/groups/31746001219/

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’ nun ücretsiz aylık dergisidir. Ta mamen sanat ve sanat haberlerini içerir, bu amaçla da ücretsizdir. Dergimizde yayınlanan yazılar dan yazarların kendileri sorumlu dur. Siyasi, dini ve mezhepsel bir bağı yoktur. Tamamen bağım sızdır...

Yazan: John Steinbeck Uyarlayan ve Yöneten: Onur Atacan Dekor: Nazmi Karabacak Kostüm: Zeynep Ekinci Müzik: Yücel Arzen Ses Işık: Sedat Cevrioğlu Oyuncular: Merve Sevi Murat Makar Murat Ilgar Cüneyt Vural Soner Enmutlu


38

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Kasım 2016

Hazırlayan: Serenay İDUĞ

İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu 02 Kasım 2016 20.30 Ortaköy Afife Jale Sahnesi "İnsan neden güç ve mevki sahibi olduğunda erdemlerini unutur?" Olay Rusya'da geçer. Bir taşra kasabasında... Her şeyden önce yani, insanlara kağıtlardan çok inanan, kasabanın en sorumlu mevki sahibi amiridir, Petrof. Dürüst, yardım sever, iyi bir insandır. Bütün kasaba onu seviyor, saygı duyuyordur. Peki ya otorite? Otorite sahibi midir?Erde mleri ve otoritesi arasında sıkışmış bir insanın, her

çağda karşılaşılan, çok tanıdık, hatta başımıza gelebilecek değişiminin/dönüşümünün yarı tatlı öyküsüdür bu... Trajik, komik, hipnotik bir öykü...Peki ama bu öyküde "İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?" Yazan: Nazım Hikmet Yöneten: Emrah Eren Dekor - Kostüm Tasarım: Barış Dinçel Işık Tasarım: Yüksel Aymaz Hareket Düzeni: Esra Yurttut Oynayanlar: Aşkın Şenol, Baransel Gürsoy, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ, Pınar Tuncegil Gizle


İstanbul’un stresinden uzak, gölle, doğayla muhteşem bir piknik alanı...

Izgara Steak House

Kahvaltı Brunch Meyhane

ızı hvaltın a k h a sab ı liğinde ün batımın iz Et ş e ı s a g r a e e l z d an in ve z Göl m şam yemeğ ygun fiyatı k edip, a bileceğiniz Uız mekan. e seyred iyle aradığın r çeşitle

Firuzköy Gölboyu Cad. Avcılar, İstanbul 0535 843 5394


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.