"Kardelen Sanat"

Page 1

KARDELEN

Kardelen Sanat

KARDELEN

ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK ÜCRETSİZ E-DERGİSİDİR YIL: 1 SAYI: 3 ŞUBAT 2016

ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, 41. Programını yapıyor

Yaşayan Değerlerimiz Beylikdüzü’nde !

Sf.21-22-23-24

UĞURLAR OLSUN

Lüleburgaz’da Nazım şiirleri Sf.29

Beylikdüzü Kültür Merkezi, Uğur Mumcu Paneli, Ekrem Ataer Konseri ve Nazım Hikmet Resim Sergisi’ne evsahipliği yaptı...

Sf.2-3 İranlı müzisyen Cavit Murtezaoğlu ses konusunda ters eğitim verildiğini iddia etti:

“Cinayet işliyorlar” Sanatçılık mekanizmadır, bir sistemi öğrendikten sonra sanata sahip olabilirsiniz. Sanat, insanda Tanrı’nın bir emanetidir Konservatuarlarda kesinlikle ses bölümünün açılması lazım

Sf.34-35-36-37

Ne çok kaybediyoruz ! Yitirdiğimiz sanatçılarımıza gün geçtikçe acılarımızla birlikte yenileri ekleniyor. Ocak ayında Ergüder Yoldaş, Remzi Evren, Bircan Pullukcuoğlu, ve Tahsin Yücel’i de kaybettik. Haberleri iç sayfalarda...


2

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

UĞURLA Uğur Mumcu, “Sakıncalı Şarkılar”la anıldı Beylikdüzü Belediyesi'nin düzenlediği Uğur Mumcu'yu anma etkinliği söyleşiden müzik dinletisine kadar dolu dolu geçti. Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu, vefatının 23'üncü yılında fikirleri ve çalışmalarıyla anıl dı. Beylikdüzü Belediyesi'nin Beylikdüzü Kül tür Merkezi'nde düzenlediği söyleşide, Uğur Mumcu için şarkılar söylendi, şiirler okundu. Cengiz Özdeş moderatörlüğünde, Dil Derne ği Başkanı Yazar Sevgi Özel, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner, AraştırmacıYazar Merdan Yanardağ'ın Mumcu'yu anlattığı söyleşiden sonra Türk Halk Müziği Sanatçısı Ekrem Ataer geçmiş dönemin şarkıları arasından bir çok eseri seslendirdi. Ataer, sazı eşliğinde Sulha Gelin Ey İnsanlar, Hey Gökler ve daha bir çok şarkıyı se sle ndire n Ataer, konuk ları n büyü k beğenisini topladı. “Yasaklı Şarkılar” konseri ile gündemi sallayan Ekrem Ataer bu kez de “Sakıncalı Şarkılar” ile katılımcıları coşturdu. Okuduğu her eserin yasaklanma nedenlerini anlatan


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

3

R OLSUN Beylikdüzü Kültür Merkezi, Uğur Mumcu Paneli, Ekrem Ataer Konseri ve Nazım Hikmet Resim Sergisi’ne evsahpliği yaptı...

Ataer, bu şarkıları halkla birlikte okudu. Uğurlar Olsun isimli eserle sahnedeki yerini alan Sanatçı, Şarkışla, Çavbella, Dereboyu Kavaklar, Yuh Yuh, Fabrika Kızı, Benim Kabem İnsandır gibi yasaklanan eserleri seslendirdi. Geçmiş dö nemde Kızıldere ve O dam Kireç Tutmuyor isimli yasaklı eserleri oku duğu için yargılanan Ek rem Ataer, bu şarkıları ses lendirirken de, Kızıldere isimli türkünün söz yazarı ve bestecisi Aşık Sinem Bacı da izleyi cilerin arasında türkü ye eşlik etti. Uğur Mumcu'dan Can Yücel'e kadar bir çok sa natçıyı anan Ekrem Ataer, programın sonunda ayakta alkışlandı.


4

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

BIRAKIN OKUYACAĞIM KİTAPLARI BARİ KENDİM SEÇEYİM! Yılın son günlerinde “2015'in en iyi kitapları! 2015'te bunlar okunmalıydı! 2015'te bunlar okundu!” gibi tartışılamayacak kadar net yargılarla kitap seçkileri arka arkaya gözümüze sokuldu. Önümüze bilirkişilerin (!) belirlediği sayıları 20 ile 50 arasında değişen çeşitli yayınlar; kitap eklerinde, dergilerde, internet sitelerinde, gazetelerde, sosyal ağlarda sayfa sayfa paylaşıldı. Merak ediyorum kim belirledi bunları? Neye göre belirlendi? Satış rakamlarına göre mi? Eleştirmenlere göre mi? Yoksa benim aklımın hiç ermeyeceği kıstaslara göre mi? Satış rakamlarına göre belirlenip “çok okunanlar” başlığı altında bir sunum belki daha sağlıklı ve daha reel olabilirdi. Tabii çağımızda her şeyde olduğu gibi medyanın her fırsatta bu ayın ilk onu vb. satış stratejileriyle mutlaka okunmalı diye, ısıtıp ısıtıp yedirdiği yazarları ve kitaplarını alıp bu hokkabazlığa kanarak okumamızı gerçekleştiriyorsak bence iki taraf açısından da hiçbir sorun yok! Alan da satan da razı! İyi olanın çok satan olduğu aldatmacası adeta kronikleşmiş bir hastalık! Aslında hangi kitabın daha çok satılması gerektiğini düşünsek iyi olmaz mı? Popülariteyle ve dayatmaların alışkanlık haline dönüşmesiyle kanımız zehirlenmiş bir kere! Temizlenmesi zaman alır. Okuma emek gerektiren bir uğraş ve herkesin okuma ihtiyacı farklı! Eğer kişi okuma eylemini ve kendini ciddiye alıyorsa, öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi yaşam felsefesi haline getirmişse, okumak istediği kitapları kendi özenle seçer. Kitap listesini kendisi belirler. Okumak istediklerimizi bazen ilgi alanlarımız bazen ruh halimiz bazen de yaşımız belirliyor. Yaş mı dediğinizi duyar gibiyim! Öyle bir kaygı herkeste olmayabilir ama yaşım ilerledikçe bana hayal kırıklığı yaşatacak kitaplarla karşılaşmak istemiyorum! O kitabın ilk 50 sayfasının okuyup bırakmak beni gerçekten sinirlendiriyor! Zamanım azalıyor ve her anım önemli. Öğreneceklerim beni fazlasıyla geliştirmeli ve değiştirmeli! Hem de bir an önce! Fark yaratmalı! Ne çok şey istiyorum bir kitaptan değil mi? Aslında insanlardan beklemektense kitaplardan beklemek çok daha kolay! Yaşamınızda sizi gerçekten etkileyen ya da değiştiren kaç insanla karşılaştınız? Günlük hayatın içinde çevrenizde kaç insandan bir şeyler öğre-

niyorsunuz? Sizi hangi kitabın kırdığını, incittiğini, benliğinizde yaralar açtığını gördünüz? Hayat, her gün ölmeden yapabileceğim şeyleri bana bir bir hatırlatıyor ve hobilerim, uğraşlarım değişiyor, ilgilendiğim sanat dallarına yenileri ekleniyor. Şu günlerde sinema kitapları elimden düşmez oldu! Burçak Evren kitaplarını sömürmekle meşgulüm. Sanat, insanda gelişimin en üst noktası. Yeni şeyler duymadan, hissetmeden olmaz! Ama bunu hangi kitapla yapabileceğimi sadece ben bilebilirim! Sadece benim algım seçebilir. Çünkü eksiklerimi ve değiştirmek istediklerimi bildiğim için! Nasıl mutlu olacağımı da bilmem gibi… Doğan Hızlan, “Okur/Yazar Aziz Nesin” adlı köşe yazısında herkese mavi boncuk dağıttığını söyleyen Aziz Nesin'e “Ben sevdiklerimi yazdım. Bunu da hep söylerim.” diyerek bunun öznel bir eylem olduğunu söylemekten kaçınmıyor. 2015 KİTAP SEÇKİSİNİ OKUMAYA HAZIRIM! Çağımızda insanca ayakta kalmak zor! Kitap ruhumuza iyi gelir. İyileştirir bizi. Bir terapidir. İlacımın hangi kitap olduğunu hangi doktor bilecek! Bu konuda reçetimi sadece ben yazabilirim! Küçük öneriler kabulüm! Ama süzgeçten geçirerek, akıllıca! Bazı kitapları bekletiyorum. Daha zamanı gelmedi! Israrla başucumda duran, arkadaşımın hediye ettiği Murathan Mungan'ın “Şairin Kitabı”nı kalbim bakalım ne zaman okumak isteyecek bilmiyorum. Şunu mutlaka söylemeliyim, bir Orhan Kemal bir Tolstoy ya da Balzac okumak sizi hiç bir zaman pişman etmez! İyi bir okuyucuysanız inanın her zaman iyi gelir. Geçmişi bilmeden geleceğe yeni kitaplarla tutunmak çok riskli! Belki on adet yeni kitap okursunuz hiçbir şey olmaz! Ama Sartre'nin “Sözcükler”i inanın hepimizin sözcükleridir. Kendim de dahil kitap okumakla ilgili anlayamadığım bir şey var ki okurken gülüp ağlayan, iyiyi kötüyü öğrenen, kısacık ömrümüzü farklı okuma biçimleriyle keşfeden bizler, neden bunları yaşamımızda uygulayamayız? İnanın verdiğiniz şu her derde deva listeler, her geçen gün kaybettiğimiz insanlığımızı hatırlatabile cekse, ister M.Ö.'nin ister 2000'in isterse 2015'in ol sun hiç fark etmez, tartışmadan okumaya razıyım!

Ece Ataer


5 Dünya Sanat Günü’nde bir ilk yaşanacak... KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

“Sanatla Yürüyoruz” 15 Nisan Dünya Sanat Günü’nde Ressam Berrin İlhan öncülüğüyle, “Sa natla Yürüyoruz” başlığı altında sanatla buluşmanın anlam ve farkındalığı yansıtılacak... Antalya’da düzenlenecek etkinliğe yurtiçi ve yurtdışından yoğun bir katılımın beklendiği ve bu tarihe kadar resimlenen ayakkabıları sergile yeceklerini açıklayan Ressam Berrin İlhan, “Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan’ın, UPSD girişimi ile UNESCO tarafından, Dünya Sanat Günü olarak kutlanması kararıyla kazandırılan bu anlamlı günü, Antalya’da bambaşka bir konsept ile kutlamak istedik.” diyerek konuyla ilgili şu açıkla mayı yaptı: “Sanatın insanlar için ,din, dil ,ırk ayrımı yapmadan tek ortak dil olduğu bilincinden yola çıkarak, sanat yapıtının ve sanatsal eylemlerin metropollerden, galerilerden ibaret olmadığını, ay dınlık bir ülke yaratmak için halktan uzaklaşmaması gereği ile,15 Nisan Dünya Sanat Günü'nü, klasik salon sergilerinden çıkararak, ülke genelinde bir uygulama başlatıyoruz. ‘Sanatla Yürüyoruz’ başlığı ile, Antalya’da landart –arazi sanatı çalışma sı yapacağız. Resimleyeceğimiz ayakkabılarla yine fark getirecek bu uygu lamayla, 15 Nisan Dünya Sanat Günü'ne, yurt dışından ve ülke nin dört bir yanından katılımcılarla; sanatçılarıyla, çocuklarımız la, gençlerimizle ve yaşlılarımızla sanatla buluşmanın anlam ve farkındalığını yansıtacağız. 15 Nisan tarihine kadar tamamlana cak olan ayakkabılar, Antalya Belediyesi’nin ön gördüğü geniş bir alanda, hareketli bir formda yerleştirilerek, fotoğraf ve video çekimleri ile belgelenecektir. 15 Nisan 2016 saat 12.00 d, sanatın birleştiriciliğinde, çağdaş bir ülke olmanın ilk temellerinden olan “Sa natla Yürüyeceğiz”. Bu etkinliğimizle birlikte, belki de en çok katılımcı nın yer alacağı landart uygulamasını gerçek leştirecek olup, sanat dünyamıza, yeni adım lar kazandıracağız. Sa nat adımları daha son ra pek çok ilde ve yurt dışında da sergilen mek üzere yola çıka caktır. 16 Nisan’da ise Türkiye'de içerisinde araştırmacının da çalışmasının yer aldı farklı bir konseptle me ğı, geçtiğimiz yıl 4. sü gerçekleştirilen “Dünya Sanat Günü” kutla kan ve obje düşüncesi ile malarında, proje sahibi ve küratörü Berrin İlhan olan “Sanat Şem kavramsal bir uygulama siyeleri” projesi Antalya Konyaaltı sahilinde Land Art olarak uygu lanmış ve sadece Türkiye'den değil, yurt dışından da katılım sağ çerçevesinde, ayakka lanmıştı. bılarımızı Antalya Sanatçıların gruplar halinde yer aldığı; okullarda, kırsallarda, da yakında belir parklarda hatta kadın kapalı cezaevinde “Bir şemsiye de sen ge tir” başlığı ile sanattan ve sanatın heyecanından uzak kalmış kitle lenecek olan bir lerle, şemsiyelere ve 10 metrelik kumaşlar üzerine hep birlikte re galeride ser gi simler yapıldı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin de malzeme yar leyeceğiz..” dımına bulunduğu Projeye katılan gönüllülerle sanatla yaşam iç i çe geçti. Projeye katılan sanatçıların yaptığı “Sanat Şemsiyeleri” Ansan ve Güsad’ın desteğiyle semsiyeler bu dernek adreslerinde toplandı...


6

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Türkçe’

Yaş Dünya edebiyatının büyük kalemi, Büyük Usta Yaşar Kemal’i, ölümünün ilk yılında saygıyla anıyoruz... Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Van Gölü’ne yakın Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan ailesinin Birinci Dünya Sava şı’ndaki Rus işgali yüzünden u zun bir göç süreci sonunda yerleştiği Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926’da doğdu. Doğum yılı bazı biyografilerde 1923 olarak geçer. Ortaokulu son sınıf öğrenci siyken terk ettikten sonra ırgat ırgatbaşılık, öğretmen vekilliği, kütüphane memurluğu, traktör sürü cülüğü, çeltik tarlalarında kont rolörlük yaptı. 1940’lı yılla rın başlarında Pertev Naili Bora tav, Abidin Dino ve Arif Dino gibi sol eğilimli sanatçı ve yazarlarla ilişki kurdu; 17 yaşındayken si yasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. 1943’te bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar’ı yayımladı. Asker liğini yaptıktan sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Hava gazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük, daha sonra arzuhalcilik yaptı. 1950’de Komünizm propagan dası yaptığı iddiasıyla tutuklan dı, Kozan cezaevinde yattı. 1951’de salıverildikten sonra İstan bul’a gitti, 1951-63 ara sında Cumhuriyet gazetesinde

Yaşar Kemal imzası ile fık ra ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Bu arada 1952’de ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ı, 1955’te ise bugüne dek kırktan fazla dile çevrilen ro manı İnce M e m e d ’i y a y ı m l ad ı . 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde genel yönetim kurulu üye liği, merkez yürütme kurulu üyeliği görevlerinde bulun du. Yazıları ve siyasi etkin likleri dolayısıyla birçok kez kovuşturmaya uğradı. 1967’de haftalık siyasi der gi Ant’ın kurucuları arasın da yer aldı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ku ruluşuna katıldı ve 197475 arasında ilk genel baş kanlığını üstlendi. 1988’de kurulan PEN Yazarlar Der neği’nin de ilk başkanı ol du. 1995’te Der Spiegel’ deki bir yazısı nedeniyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılan dı, aklandı. Aynı yıl bu kez Index on Censorhip’teki yazısı nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiyse de cezası ertelen di. Ş aş ır tıc ı i m gel em i , insan ruhunun derinliklerini kavrayışı, anlatımının


7

KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

nin Dev Kalemi

ar Kemal romanının değil dünya edebiya tının da önde gelen isimlerinden biri olan Yaşar Kemal’in yapıtları kırkı aşkın dile çevrilmiştir. Yaşar Kemal, Türkiye’de aldığı çok sa yıda ödülün yanı sıra yurtdışında aralarında Uluslararası Cino del Duca ödülü, Légion d’Honneur nişanı Commandeur payesi, F ransız Kültür Bakanlığı Com mandeur des Arts et des Let tres nişanı, Premi Internacional Ca talunya, Fransa Cumhu riyeti tarafından Légi on d’Honneur Grand Officier rütbesi, Al man Kitapçılar Birliği Frankfurt Kitap Fuarı Barış Ödülü’nün de bu lunduğu yirmiyi aşkın ödül, ikisi yurtdışın da beşi Tür kiye’de olmak üzere, ye di fahri doktorluk payesi aldı. 28 Şubat 2015 tarihinde 89 yaşın dayken vefat etti.

Bibliyografya Öykü Sarı Sıcak, İst.: Varlık, 1952 Bütün Hikâyeler, İst.: Cem, 1975. Roman İnce Memed, 1. c., İst., 1955; 2. c., İst., 1969; 3. c., İst., 1984; 4. c., 1987 Teneke, İst.: Varlık, 1955 Orta Direk, İst.: Remzi, 1960 Yer Demir Gök Bakır, İst.: Güven, 1963 Ölmez Otu, İst.: Ant, 1968 Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, İst.: Cem, 1974 Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, İst.: Cem, 1975 Yılanı Öldürseler, İst.: Cem, 1976 Al Gözüm Seyreyle Salih, İst.: Cem, 1976 Allahın Askerleri, İst.: Milliyet, 1978 Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) İst.: Milliyet, 1978 Deniz Küstü, İst.: Milliyet, 1978 Hüyükteki Nar Ağacı, İst.: Toros, 1982 Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, İst.: Toros, 1980 Kale Kapısı / Kimsecik II, İst.: Toros, 1985 Kanın Sesi / Kimsecik III, İst.: Toros, 1991 Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, İst.: Adam, 1997 Karıncanın Su İçtiği, İst.: Adam, 2002 Tanyeri Horozları, İst.: Adam, 2002. Çıplak Deniz Çıplak Ada, İst.: YKY, 2012 Tek Kanatlı Bir Kuş, İst.: YKY, 2013 Filmografi Beyaz Mendil, 1955, Lütfü

Akad Namus Düşmanı, 1957, Ziya Metin Alageyik, 1959, Atıf Yılmaz Karacaoğlan’ın Sevdası, 1959, Atıf Yılmaz Ölüm Tarlası, 1966, Atıf Yılmaz Ağrı Dağı Efsanesi, 1974, Memduh Ün Yılanı Öldürseler, 1981, Türkân Şoray İnce Memed, 1984, Peter Ustinov Yer Demir Gök Bakır, 1987, Zülfü Livaneli Ödüller 1955 - “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı 1956 - İnce Memed ile 1956 Varlık Roman Armağanı 1966 - Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile 1966 İlhan İskender Armağanı 1966 - “Teneke” oyunu ile 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü 1974 - Demirciler Çarşısı Cinayeti ile 1974 Madaralı Roman Armağanı 1977 - Yer Demir Gök Bakır ile 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü 1978 - Ölmez Otu ile 1978’de Fransa’da En İyi Yabancı Kitap Ödülü 1979 - Binboğalar Efsanesi ile 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü 1982 - Uluslararası Cino Del Duca Ödülü 1984 - Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi 1984 - TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü 1986 - Kale Kapısı ile 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü 1988 - TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1988 - Fransa Kültür Bakanlığı “Commandeur des Arts et des Lettres” Nişanı 1991 - Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası


8

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Söz Dili ve İnsan

Sözün hükmü büyüktür yaşamda. Se çilen kelimelerle, sese verilen güvenle, varlık bulduğu anda yarattığı etki ile söz dost olur, anne olur, sevgili olur. Bir yerde yazdığımı hatırlıyorum “söz yüreğin müsveddesi ise yazı aslıdır” diye. Bunu şunun için ifade etmiştim ki, yaşamın heyecanı, kargaşası, sancısı sürerken, söze çeki düzen veremiyoruz bazen. Ne gelirse dilimize, sorgu sual etmeden söze dönüştürüyoruz. Daha henüz temize çekmeden, üzerindeki kırıkları almadan, kelimelerin kifayetsizliğini söze yüklüyoruz. Oysa yazı öyle değil. Yazı, onca sözün arasından seçile seçile çıkıp, sesleniyor kendine, olan bitene. Elbet, taşın toprağın içinden süzerek içtiğimiz su gibi yazı biraz, oysa söz öyle değil, suyla birlikte taşı toprağı da içinde barındırıyor söz. Yalnız şu var ki, günlük ilişkilerimize, hayata, sanata hatta siyasete dair yaklaşımımızı ortaya koyarken, yazıdan daha çok söze, anlık konuşmalara yer veriyoruz. Doğal olan da bu biraz. Sözün, anlık konuşmaların gücü, hükmü de burada ortaya çıkıyor. Öyle ki, her zaman kendimizi yazı ile ifade etmek, onunla dünyaya bakmak gibi ne zamana ne böyle bir fırsata sahibiz. Hal böyle olunca birçoğumuz için sözümüz ne ise biz de o oluyor; söze ne buyuruyorsak kendimizi de onunla var oluyoruz. Müsvedde ile asıl meselesini de biraz daha açmak lazım bu noktada. Dediğimiz gibi, söz, kelimelerin yazıya geçmemiş hali olarak hamdır, çiğdir, dikenlidir; ama onun bu hali aslından çok uzak olduğunu göstermez; toplum içine çıkmamıştır henüz, kendi başına ya da ancak birkaç kişi arasında var olur o durumda. Yazıya geçme esnasında biraz aklı başına gelir, mahçup bir çekingenlikle kimi kelimelerinden kurtulur, kimini ekler; bazen de tersi olur tabi. Kiminin yazısı, bin ölümcül sözüne bedeldir hani. Ve şu var ki; söz bu kadar mesafeli değilse yazıya, asıl da o kadar uzak değildir müsveddesinden. Eğer arı kovanı gibi ise dilimiz, sözcük gibi değil de kurşun gibi taşıyorsak kelimeleri yüreğimizde; kibrin budalalığı esir almışsa söyleyeceklerimizi, ne kadar temize çeksek de, çok uzağa götüremeyiz o sözlerin ağırlığını, yükünü. Konuşurken ör

neğin, dilimizi de bırakıp, bütün benliğimizle yok saymışsak muhatabı; sözcüğün bile söyle mekten utanacağı harfleri kelam yerine koyup karşımızdakinin üzerine boca etmişsek; kıvılcımı yangı na, damlayı sele dönüştürmüş isek, hiçbir asıl, bu müsved denin kirliliğini aklayamaz. Ve pek tabi hiçbir yazı da, gö nül sesi ile bize gelen; yerine göre bir yazar, yerine göre şefkatli bir anne ve yerine göre dost olan sözün sesi kadar, yüreğimize seslenemez. Sözün hükmü bütün bu değerlerle bize uzanan sesin inceliğinde, hüznünde, anlayışında gizlidir. Yazı ne kadar büyütse de kelimeleri, sese sığınan söz kadar, canlı değildir. Öylece durur yanı başımızda ya da karşımızda. Alır götürür bizi yer yer. Zor zamanların yarasını ise söz giderir; ruha, akla, yaraya merhem olan iki çift büyülü söz. Edebiyatımızın devlerinden Aziz Nesin konuşur gibi ya zar. O öyle yazdığı içindir belki, biz de o keyif ve doğallıkta bir çırpıda okuruz yazdıklarını. Nazım'ın dizelerinin büyü sü de biraz bunda gizlidir bence. Mahpusta bile, yaşam se vincinden, sevdadan, planlarından vazgeçmez. Günü ya zar, gördüğü anı yazar. Güneşi yazar. Konuşur gibi yazar; yazdıkça konuşur. Sözü ile yazılarını tamamlar bu büyük iki çınar. Çoğaltabiliriz örnekleri; nice şair, yazar, edebiyat erba bı ekleyebiliriz bu isimlerin yanına. Bunu yapmayalım a ma şunu da ekleyelim; ağza sinen bir kekremsi tad, sığlı ğın köşelerinde dönüp duran bir tını, her yanı bayağılık taşıyan bir sözcük ordusu gelip yer edinmişse dilimize, on ca güzel şaire, söz ustasına, yüreği gül kokan yazarımıza yer vermediğimizdendir biraz. Biz ne kadar çok kapatır sak kendimizi sözün değerli olanına, o değere can kata na; müsvedde de asıl da o kadar sıradanlaşır; bayağılaşır ve zamanla küflenir. Geri de kalan ise küfün o boğucu ve zehirli kokusu olur. “Okumasını bilirsen, her insanın bir kitap olduğu nu göreceksin” der Channing. Sözümüz, sözümüze eş lik eden eylemimiz, eylemimizi tamamlayan hayat felsefe miz, bizim yazdığımız ve başkalarının bize okumaya çalış tığı bir kitaptır işte. Söz ise bu kitabın ruhunu ortaya koyan en temel gerçekliktir.

Aydın Tonga

DOĞU KITABEVİ “biz kimiz”

diyenler için...

ve seçkin kitabevlerinde


9

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

İstanbul Film Festivali’nde 5 ödül

Tahsin Yücel hayatını kaybetti

stanbul Kültür Sanat Vakfı “35. İstanbul Film Festivali” 5 dalda Sinema Onur Ödülleri verecek. İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya emek ve gönül verenlere takdim edilen “Sinema Onur Ödülleri” bu yıl beş sanatçıya verilecek. Ödüller, 6

Ünlü yazar ve çevirmen Tahsin Yücel hayatını kay betti. Yücel, edebiyat dün yasında öykücü, roman yazarı, deneme yazarı, e leştirmen ve çevirmen ola rak biliniyordu. Tahsin Yü cel 83 yaşındaydı.

İ

Nisan 2016 Çarşamba gecesi yapılacak 35. İstanbu l Film Festivali Açılış Töreni'nde, sinema ve dizi oyuncuları Suzan Avcı ve Perran Kutman’a, yönetmen Ülkü Erakalın, seslendirme sanatçısı Jeyan Ayral Tözüm ve yapımcı Şeref Gür’e takdim edilecek.

Şerife Bacı beyaz perdeye taşınıyor Kurtuluş Savaşı'nın simge isimlerinden Şehit Şerife Bacı'nın hayatı film yapılıyor Sinema ve dizilerden tanıdığımız ve aynı zamanda Yasemin Yalçın'ın da eşi olan İlyas İlbey'in yönet menliğini yapacağı filmde Şerife Bacı'yı Fatma Girik' in canlandıracağı ve

çekimlerin

Şerife Bacı'nın doğ

duğu yer olan Kastamonu'nun Satı Köyü'nde yapı lacağı öğrenildi. Kastamonu'da ya yımlanan gazetelerin bilgilerine göre, Yönetmen İlyas İl bey'in konu hakkın daki açıklamaları şöy l e : : " K u r t u l u ş S a v a şı yıllarında, kucağında bebeği ile kağnı ara basında İnebo

lu'dan Kastamonu'ya mühimmat taşırken bebeğini arabada taşıdığı mermilerin arasın a yerleştirerek, bebeğin ve mermilerin üzerini sırtındaki hırka ve yorganıyla örtüp kendisi donarak ölen Şehit Şerife Bacı'nın öyküsünü ilk okuduğumda, bu yaşanmış hikayeden bir sinema filmi yapabilir miyim düşüncesinden yola çıktım. İlyas İlbey Kadına şiddetin yoğun bir şekilde ya şandığı günümüzde, kadının toplumdaki gerçek yerini ve değerini Şehit Şerife Bacı ve nice kadın kahramanlarımızın hayat hikayeleri üzerinden hatırlatmak istedik.” Fatma Girik, Macit Koper ve, Zuhal Olcay'ın alacağı filmde yerel halkın ve dönem dilinin beyaz perdeye aktarılacağı, olayların geçtiği doğal yerlerin ve koşulların sağlanması için, çekimler 3 mevsimi kapsayarak Kastamonu'da yapılacak.

da rol d e


10

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Acılara tutunmak

Amenna Öyle Bir Yerdeyim ki Öyle bir yerdeyim ki Ne karanfil ne kurbağa Bir yanım mavi yosun Dalgalanır sularda Dostum dostum Güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız Bir yanımız bahar bahçe Öyle bir yerdeyim ki Bir yanım çığlık çığlığa Öyle bir yerdeyim ki Anam gider Allah Allah Kızım düşmüş sokağa Dostum dostum Güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız Bir yanımız bahar bahçe

Yaşayanlar bir gün ölür elbette Ağaçlarla, balıklarla Kuşlarla ben amenna Ağlayanlar bir gün güler elbette Uyanmakla, Anlamakla Bilmekle ben amenna Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette Direnmekle, kurtulmakla Barışla ben amenna Öyle bir yerdeyim ki Ne karanfil, ne kurbağa Öyle bir yerdeyim ki Bir yanım mavi yosun Dalgalanır sularda Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa Öyle bir yerdeyim ki Anam gider allah allah Dölüm düşmüş sokağa Dostum dostum güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız

Acı çekmek özgürlükse Özgürdük ikimiz de O yuvasız çalıkuşu Bense kafeste kanarya O dolaşmış daldan dala Savurmuş yüreğini Ben bölmüşüm yüreğimi Başkaldıran dizelere Kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimiz de elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya ikimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik buluşmuştuk bir kavşakta unutmuştuk ayrılığı yok saymıştık özlemeyi şarkımıza dalmıştık mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde aramakmış oysa sevmek özlemekmiş oysa sevmek bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı yalanmış hepsi yalan sevmek diye bir şey vardı sevmek diye bir şey yokmuş acılardan artakalan işte o bakışlarmış kuğu diye gözlerimde gün batımı bulutlarmış yalanmış hepsi yalan savrulup gitmek varmış ayrı yörüngelerde...


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

11

“Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak elbette!” Ya şa mı boy unc a edinmiş olduğu tüm birikimini toplumsal bir duyarlılık ve estetikle şiirlerine aktaran, halkın arasından çıkmış, halkın yaşantısını çok iyi bilen, hisseden ve yaş amı boyunca da halktan kopmamış bir şairdi Hasan Hüseyin Korkmazgil... Halk kültürünü derinden kavramış,bunu da şiirlerine yansıtmıştı. “…zengin bir doğanın kucağında, yoksul bir sosyal çevrede, renkli bir çocukluk geçirdim. Bütün oyuncaklarımı kendim yaptım. Çok masal, çok türkü dinledim...” diyordu... Onun içindir ki şiirleri ve bel leklerimize kazınan şarkıların sözleriyle büyük şair Türk edebiyatında ve halk kültü ründe unutulmazların arasında yerini aldı. 32 yıl önce 57 yaşında kaybettiğimiz usta kalemi saygıyla anıyoruz... Hɑ sɑ n Hüseyin Korkmɑ zgil , 19 27'de Sivɑ s'ın Gürün ilçesinde doğdu. Hɑsɑn Hüseyin, Adɑnɑ Erkek Lisesi'ni 1948'de, Ankɑrɑ Gɑzi Eğitim Enstitüsü'nü 19 50'de bitirdi. Öğretm enliğe Göksun'dɑ bɑşlɑdı. Siyɑsi eylemleri gerekçesiyle ö ğ r e tm e n l i k te n ɑt ı ld ı , tutuklɑndı, hüküm giydi. 1955-1960 yıllɑrı ɑrɑsındɑ

Gürün ve Sivɑs'tɑ ɑrzuhɑlcilik, tɑbelɑ ve portre ressɑmlığı, inşɑɑt işçiliği yɑptı. 1960'da İstanbul'a, sonɾa Ankaɾa'ya yeɾleşti. Akis deɾgisinde çalıştı. Biɾ süɾe de Foɾum deɾgisinin sanat sayfala ɾını yönetti (19681 97 0). so z k imi n. com Kızılıɾmak kitabı nedeniyle hakkında 142. maddeden dava açıldı, yaɾgı landı, aklandı. Lise yıllaɾında şiiɾ yazmaya başlayan Hasan Hüseyin'in ilk şiiɾi 1959'da Dost deɾgisinde çıktı. Bu yıllaɾda mizahi hikâye leɾi de yayımlandı. Kavel (1963) adlı kitabı ile 1964 Yeditepe Şiiɾ Aɾmağanı'nı, Kızılkuğu (1971) ile TRT'nin 1970 Sanat Başaɾı Ödülü'nü, Filizkıɾan Fıɾtınası (1981) ile 1981 Ömeɾ Faɾuk Topɾak Şiiɾ Ödülü'nü ve Nevzat Üstün Şiiɾ Ödülü'nü aldı. Hasan Hüzeyin Korkmaz gil, 1983'te beyin kanaması

“Açlığın dini olmaz, yoksulluğun vatanı...” geçiɾdikten sonɾa biɾ yıl bit kisel hayatta yaşadı. 26 Şubat 1984'te evinde yaşa ma gözleɾini yumdu.


12

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Kıvırcık Ali anıldı Bakırköy Belediyesi tarafından Leyla Gencer Opera ve Sanat Mer kezi’nde düzenlenen “Kıvırcık Ali’yi anma gecesi”ne katılan Türk Halk Müziği sanatçılarından Edip Akbayram, Soner Olgun, Güler Duman, Hüseyin Turan, Nilüfer Sarıtaş, Uğur Bozan, Soner Coşkun, Grup Turnalar ve pek çok sanatçı daha Kıvırcık Ali türkülerini seslendirdiler. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu ve salonu iğne atsan düşmeyecek şekilde dolduran yaklaşık 2.000 yurttaşın katıldığı gecenin açılışında ‘‘Kıvırcık Ali’’ lakaplı Ali Özütemiz’in oğlu Eren Özü temiz ve kızı Ecem Özütemiz ‘Yanımda Sen Olmayın ca’ şarkısını seslendirirken Bakırköy Belediye Baş kanı Dr. Bülent Kerimoğlu tarafından plaket aldılar. Gecede konuşma yapan Bakırköy Belediye Baş kanı Dr. Bülent Kerimoğluşunları söyledi: ‘‘Kıvırcık Ali’yi ölümünün beşinci yılında rahmetle anıyoruz.

Umu yorum ki bu ocak ayı bir önce ki yıldan çok daha huzurlu ve bereketli olduğu muz bir yıl olur. Ama ne yazık ki O cak ayı bende son yıllarda trafik terörüne kurban ettiğimiz Kıvırcık Ali ile birlikte o faşist katliamlarda kaybettiğimiz Uğur Mumcuları, Hrant Dinkleri hatırlatmaya başladı.’’ Anma gecesinde Eren ve Ecem Özütemiz, Kıvırcık Ali’nin eseri olan” ısırgan otu” türküsünü Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Bakırköy Belediye Başkanı Dr.Bülent Kerimoğlu ve Özütemiz ailesinin avukatı Rezan Epözdemir ile birlikte seslendirdiler.

Büyükçekmece’de “Sıra Gecesi” Büyükçekmece’de “Sıra Gecesi” beğeniyle izlendi. Gülsemin Hayta Sarıahmetoğlu yönetimindeki B.Çekmece HEM Türk Halk Müziği Korosu "Sıra

Gecesi"nde konukları türkülere doyurdu. 19 Mayıs Kültür Sanat Merkezi'nde düzenlenen konsere yoğun ilgi vardı ve konuklara çiğ köfte ikram edildi.


13

KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Orhan Veli: Bir tutunamayan... Sanat eserleri, teşbih bu ya, buzdağına benzer. Okurun, dinleyenin, seyredenin gördüğü ve/veya gösterilenin hangi köklerden beslendiği çokluk saklıdır. Tıpkı buzdağının sualtında kalan onda dokuzu veya ulu bir çınarın kökleri gibi. Haluk Oral’ın “Bir Roman Kahramanı Orhan Veli” adlı kitabını okurken yukarıdaki ifade bir altyazı olarak geçip duruyordu. H. Oral “Birkaç Söz ve Teşekkür” başlıklı önsözüne şöyle başlamaktadır. “Elinizdeki klasik bir biyografi kitabı değildir. Çünkü Orhan Veli’nin hayat hikâyesini yazmak isteyenler, kardeşi Adnan Veli’nin şairin ölümünden üç yıl sonra yazdığı Orhan Veli İçin adlı kitabından birkaç sayfa; ölüm yıldönümlerinde dergilerde, gazetelerde yayımlanmış portre yazıları; başta Melih Cevdet Anday’ınki olmak üzere bazı anı kitaplarında geçen muhtelif rivayet ve anekdotlardan başka bir şey bulamazlar. Bütün bu kaynakları bir araya getirirseniz ancak beş on sayfa tutar.” İşte bu noktada Haluk Oral’dan söz etmemiz gerekir. Sözü Doğan Hızlan’a bırakalım. “Haluk Oral, sıradan bir koleksiyoncu, belgeleri tozlu raflarda saklayan klasik bir arşivci değildir. Onun için her yeni belge, koleksiyona kattığı her parça, yeni bir çalışmanın tahrikçisidir.” Bu anlayışın ışığında Haluk Oral, gerek kendi koleksiyonundan, gerekse Orhan Veli arşivindeki belgelerle şairin kısa hayatının az bilinen, daha da önemlisi yanlış bilinen dönemlerini edebiyat tarihimize ve edebiyat sevenlere armağan etmektedir. Çocukluk şüphesiz hayatlarımızın derin köküdür. O kişi bir sanatçıysa hele o kökün önem ve değeri daha bir anlam kazanacaktır. Ömrün akışında birbiriyle kesişen hayatlar, içinden ırmak geçen kentlere, denizle bululan nehirlere benzerler. Ya denizini bulamayan ırmaklar… “Bir kitap okudum hayatım değişti” derler. Hayatlarımızın kesiştiği öyle insanlar vardır ki bizi zenginleştiren, akış yönümüzü ve hızımızı değiştiren isimlerdir. Kesişen ve örtüşen hayatlar, yazıdan geçerken ırmağa renk veren mineraller gibidir. Kızılırmak’a rengini veren topraklar gibi. H. Oral, Orhan Veli’nin yakın çevresine giren fotoğraflara büyüteç tuttukça, hayatında önemli roller oynamış insanların çoğunun unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş ya da hiç bilinmeyen insanlar olduğunu görür. İstanbul, içinde deniz geçen bir kenttir. Ve İstanbul Beykoz’da başlayan hayat yolculuğu ona denizin getirilerini armağan edecektir. İlkokulu dördüncü sınıfa kadar Galatasaray Lisesi’nde okur ve Ankara Gazi İlkokulu’ndan öğrenimine devam eder. Edebiyat ve sanata olan düşkünlüğü o yıllarda kendini gösterir. Ona cesaret veren öğretmeni Sedat Bey’dir. Okul dışındaki hayatı

Gazanfer Eryüksel

kütüphanelerde geçmektedir. Hayatının kesiştiği isimler ise Türk kültür ve edebiyat dünyasının seçkinleridir. Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ercüment Behzat Lav, Sabahattin Eyuboğlu, Erol Güney, Bella, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Nahit Hanım (Gelenbevi), Fuat Ömer Keskinoğlu, Meziyet Bölükbaşı, Halim Şefik Güzelson, Abidin Dino, Mina Urgan. Orhan Veli’nin düzyazıdan şiire dönüşünde ondan iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata’nın etkisini Adnan Veli yazmaktadır. Yetişmesinde katkısı olan iki edebiyat öğretmeni vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar ile Rıfkı Melûl Meriç… Orhan Veli daha lise birinci sınıf öğrencisiyken okulun Mecmua ve Müsamere Heyetlerinde yer almaktadır. Çocukluğundan başlayarak Orhan Veli’nin hayat yolculuğunda tiyatronun ayrı bir yeri vardır. Lise yıllarında yazdığı tek perdelik komedi temsil metni Ankara Erkek Lisesi Mecmua Heyeti tarafından yayınlanan Sesimiz adlı dergine yayımlanır. Liseyi Ankara’da okurken yaz tatillerini İstanbul’da geçiren Orhan Veli 16-17 yaşlarında “Dr. İhsan” adlı iki perdelik bir oyun yazar. İlerde tiyatro çevirileriyle edebiyatımıza değerli katkılar yapacaktır. Denizini bulmayan ırmak… Denizini bulamayan ırmak demiştim yukarıda. Orhan Veli’nin yazamadığı roman ise “Dünyalarının Dışında” olarak isim verdiği hayalidir. Kapağını bile tasarlayıp çizdiği bir roman. “Giderayak” adlı şiiri şu dizelerle biter. “Yoksa biz… / Biz bu dünyadan değil miydik?” Haluk Oral, Metinler arası ilişki bağlamında mektuplarında anlattığı roman kahramanlarından ve “Giderayak” adlı şiirinden hareketle, “Orhan Veli bir bakıma “Tutunamayanlar”ın romanını yazıyordu” diye düşünecek ve “Türk edebiyatının yazılmamış en güzel romanı bu” diyecektir. “Tutunamayanlar” adlı romanının yayımlanışından birkaç yıl sonra Oğuz Atay, Orhan Veli’nin ölümünün 25. Yılında yazdığı bir makalede (Bir ‘Garip’ Orhan Veli, Yeni Ortam, 14 Kasım 1975) Orhan Veli’nin şiirlerinde anlattığı Montör Sabri’ler, Süleyman Efendi’ler, Dalgacı Mahmut’lar gibi gerçek bir tutunamayan olduğunu söyleyecektir. Tanpınar da 1947’de Varlık Dergisi’ndeki bir söyleşisinde Altındağ şiiriyle ilgili bir roman temennisinde bulunarak, “Orhan, Altındağ’ın romanını yazdığı zaman daha mesut olacağım” diyecektir. Haluk Oral 15 yıllık bir araştırmanın ürünü olan kitabında Orhan Veli’nin şiirlerinin hangi köklerden beslendiğini anlatırken birçok şiirini bambaşka bir gözle okumamızı sağlamaktadır. Hilmi Yavuz’un, kitap hakkındaki şu sözleriyle bitirelim yazımızı. “Edebiyat tarihi bağlamında, bugüne değin hiçbir Türk şairi ya da yazarı için yapılmamış bir ‘mikro tarih' çalışması!”


14

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

“Kış Konseri” ısıttı!

Bertan Üsküdarlı Mecidiyeköy Musiki Derneği’nin düzenlediği “Kış Konseri” muhteşem geçti. Kanuni Bestekar Bertan Üsküdarlı’nın şefliğini yaptığı “Kış Konseri”nin ilk bölümü Bimen Şen eserleri ne ayrıldı. Selehattin İnal, Erdoğan Berker, Yusuf Nalkesen, Nej det Tokatlıoğlu, Zeki Duygu lu, Ceyda Görk ve Bertan Üs küdarlı’nın da eserlerinin seslendirildiği konsere yoğun ilgi gösterildi. Şişli Belediyesi’nin katkılarıyla organize edi len konser sonrası bir a çıklama yapan Başkan Ceyda Görk ve Şef Ber tan Üsküdarlı, “Ülke mize vefa borçlarımız

dan olan Türk musıkimizi yayma yaşatma çabamız kapsa mında, harika bir performansla çok güzel ,çok keyifli bir konsere daha imza attık...” dedi. Samimi, sıcak, gösterişten, egolardan uzak bir ruhla şar kılarını paylaştıklarını söyleyen ikili, konserde görev alan sanatçı arkadaşlarına da teşekkür mesajı verdi: “Emekleriniz, devamlılığınız, özverili katılımlarınız ve bu geceki harika sonuç için her birinize ayrı ayrı sonsuz te şekkürler ediyoruz... Çalışmalarımız boyunca kemanıyla hep yanımızda olan değerli karde şimiz Timur Şenyaylar'a ve bu ge ce bizlerle aynı sahneyi paylaşan saz ustalarımıza ve bizleri dinle meye gelen tüm güzel dostlarımı za da yine teşekkürler ediyoruz... İyi ki varsınız...sizi seviyoruz...”

Fotoğraflar


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

15

“Oy Anam”dan Kızıldere’ye Yaşayan kadın aşıklarımızdan o lan Sinem Bacı, 41 yıllık sanat haya tında zorlu barikatlara rağmen özüy le sözüyle dik durmayı başarmış ender kadın aşıklarımızdan birisi... Asıl adı Filiz Yurdakul olan Sinem Bacı’nın Sivas Zara’dan başlayan serüveni, İstanbul’da direnişlerle birlikte fabrika işçiliği, Aşık İhsani ile konserleri ve evliliği derken bir çok ülke konserlerinin ardından yasaklanmalar ve ülkeye dö nüşle devam ediyor. “Oy Dere Kızıldere”, “Uyu Deme Uyuyamam” ve “Haydin Bacılar” gibi bir çok eserini beğeniyle dinlediği miz Aşık Sinem Bacı, Zara’nın Kürpınar Köyü’nden ai lesiyle İstanbul’a göç etmiş ve bir fabrikada çalışmaya başlamış. Grev ve eylemlerde tek kadın olarak en ön saflarda yerini almış ve 12 Mart Kızıldere olaylarıyla “Komünist” damgasını yiyerek işine son verilmiş... “Kızıldere” isimli türküsü de bu dönemde ortaya çıkmış. Kızıldere olayı gerçekleştiğinde “Oy anam!” dedim,ağlamaya başladım .” diyen Aşık Sinem Bacı şöyle devam ediyor:, “Oy” ile gelen acının dizeleri böyle doğdu. “Oy dere Kızıldere…” Ne zaman Oy desem gerçek bir acıyı ve o anı yaşarım. Gözümden dökülen yaşlar gazete haberinin mürekkebini yiyip bitirmişti. O anda dizeler sıralanmıştı. Eve gelince besteyi yaptım. “Oy dere Kızıldere /Böyle akışın nere? Biz de hal mi bıraktın?/ Sana can vere vere/ Dere bizim yerimiz/ Suyu alın terimiz/ Söyle nedendir dere/ Vurulur gençlerimiz.” Bir düğünde şarkı söy lerken sesini beğendik lerini ve hemen ardın dan Pervani Plaktan teklif geldiğini belirten Sinem Bacı,

anlaşma yaptıklarını, ancak günün gereksi nimleri gereği ismini 1974'de aldığı “Sinem Bacı” mahlasını “Be hiye Ertürk” o lara k d eğ iş tirip Kızıldere d ı şı n d a 4 plak çıkar dıklarını söylüyor. Henüz 19 ya şındayk en Aşık İhsani ile evlilikleri ve birlikte İsviçre, Almanya,Belçika, Avustralya dahil bir çok ülkede kon serler verirler...1975 yılında ise “Aşık Sinem Bacı” ismini tekrar kullanmaya başlar. Dört yıl sonra da Aşık İhsani ile olan evliliğini noktalar... “Ülkem karanlığa girdiği yıllarda bende özel hayatımda aydınlıkta değildim. Hiç bir zamanda olmadım. “ diyen Sinem Bacı, yasaklı olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya çıkartılan ve kendi ismine benzeyenlerden çok rahatsız olduğunu dile getiriyor. Bunlardan birisi Yavuz Bingöl’ün annesi o lan ve Şah Senem Bacı olarak sahnelere çıkan Şahse nem Akkaş’ın kaset kapaklarında Aşık Sinem Bacı’nın fotoğraflarının kullanılması ve halk tarafından karıştı rılması... Bir çok teze konu olan Aşık Sinem Bacı, Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun “Yaşayan Değerlerimiz” arasına gir dikten sonra grupla çalışmalarına devam ediyor...


16

KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R ve M ÜZİ K GRU BU

Kardelen Sanat

Safahat

Suskunum

Mehmet Akif Ersoy Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la-teşbih! Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya! Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler Zikğir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler! Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan Sen onları kendine taptırırsın vesselam! Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın! Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut Bunların dilinde hak; ama kalbi dolu put!

Su yorulmaz

Kevser ATAY Suskunum; yazmakta buldum çareyi Hangi elimi tutsan kan Dönemedim hiçbir yöne Yanlarım acıyor Bak, Bu parmaklık Bu hapishane Bu girdap Söyle çocuklara, Müziklendirsinler hayatı Yavan ekmek yemesinler Zeytin getir, katık etsinler Sen anlarsın halimden Beni bir uğultudur aldı Anlatılmaz bildiklerim Suskunum; Damağımdan sökemedim dilimi Bu prangalarla yürünmez Beni bırak! Gidebileceğin en uzağa git Ardında insan seli olmaz belki Sen yine de git;

Canlar Tekin Gönenç

Gazanfer Eryüksel Eskidikçe su Yeniler kendini Kuş kanadında Tozuyan Bir bulutta… Baktıkça uçuşan kuşlara Büyüdükçe Büyür yazıda O yükseklik korkusu Harflerin… Trampet solosuyla yağmurun Uyanır orman Düş uykusundan Yazıda ah “küçük, muttarit, muhteriz damlalar” Irmaklar ki Geçiş taksimidir hep İlkyazdan güze Dahi denize Sevgi faslının… Kış unutkanlığı suların Ayazla buz / o bellek yitimi Üçüncü öpüşünde ancak Cemrenin Su hatırlar kendini… Biricik uğraşıdır Yazının, dedi şaman Harf maskeleri yapmak Şeylere Su misal, hiç yorulmadan…

siz bakmayın ne el çekilir buralardan ne ayak arada serseri bir kurşun ya da ucuz atlatılmış bir kımıltı deler sessizliğini en dilsiz yerinden gecenin kim aklar karaları kim karalar akları hiç sormayın bana bilemem uçuk mavi bir yalnızlığın ortasında çıkıp kendimden günde üç posta koşar aynalara seslenirim bu nasıl ben ölümün en çok yakıştığı bu nasıl ben siz kendi gelgitlerinizde uyurken gecelerinizi yüzümüzün kıvrımlarından seğirterek geçer o gizemli masal ben tuncelili hamza sen istanbullu hakan uçuk mavi bir yalnızlığın ortasında birer kahraman


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

"Bizi hayattan koparmaya çalışanlara inat, umutla girdik kolkola yarınlara doğru… Umut bizim ekmeğimiz ve aşımızın dışında, anamız oldu bizi doğuran. Çünki analarımız da dün, bu günlere umutla yol alıyordu… Yani, umut nefes, umut yaşamın diğer adı.. Umutlarla sürdük düşüncelerimizi ve şiirler yetiştirdik dünden bu güne ve yarınlara doğru… Hep demişimdir, “Şiir, kalemin kahkaha atması veya kusmasıdır” diye… Bana göre, bunların akıcı bir dille dizeleşmesi bu sanat dalını daha da güzelleştiriyor. Geçmişten ağıtlar-destanlar, bu günden sevdalar-isyanlar ve gelecekten umutları şiire taşımak şairin ana ideali olmalıdır. Şairin her zaman için dizelerinde ağır bir yük vardır. O dizeleriyle birlikte “umut” daima sırtındadır ve böyle de olmalı… Yazılan bütün eserler, ortaya atıldıktan sonra bunların sa-

Yusuf Ziya Leblebici

“Sıcak Saatler”deki Cehennem Cevdet rolüyle evlerimize giren Nihat Nikerel, Merhaba New York, Zerda, Aynalı Tahir, Ağır Roman ve Kurtlar Vadisi isimli dizilerde gönüllerimize taht kurmuştu. Yılın Tiyatro Oyuncusu ödülünün yanı sıra bir çok ödülü hak etmişti. Halk olarak O'nu oyuncu olarak tanıyorduk ama, O; senarist, rejisör, ya pımcı ve gazeteciydi. İyi bir şairdi ve kitapları vardı. İyi bir şiir yorum cusuydu ve albümlerin de kadife sesiyle bizleri şiirlerin içine çekerdi.. Mütevazi ve sanat dolu yaşantısıyla tele vole kültürüne rest çe ken bir sanatçı, şairliğin duygusallığını, gazeteciliğin kültürünü, sinemanın emek çiliğini taşıyordu… Ta ki, haya ta gözlerini kapattığı son saat lere kadar… Geçtiğimiz günlerde değer li sanatçımız Aydın Öztürk ile yaptığımız sohbette geçmişe yolculuk yapıp, bol bol sevgili Nihat Ağabeyi konuştuk… Aile dostumdu ve özel hayatımızda çok önemli bir yeri vardı. Uzun yıllar acı tatlı çok anılarımız oldu, yeri geldi biz, yeri geldi O koştu dertlerimize… Yardımsever ve çok duygusal biriydi. İlk kitabımdaki emeklerini unutmam mümkün değil. 50 yaşından sonra okuduğu üniversitede hem öğrenci, hem de öğretmenlik yapması bile O'nun özelliğini ve başarısını gösteriyordu. Sinemada sayısız filmlerde rol almıştı ama “Sıcak Saatler” isimli dizi O'na şans getirmişti… Yani şansı çok geç gelmişti… Aydın Öztürk'e “Nihat Ağabey'i anma gecesi yapsak nasıl olur “ dediğimde, kendisine yakışır cevabı aldım; “ Her zaman hazırım”… O halde biz de hazırlıklara yavaş yavaş başlayalım dedik… Nur içinde yat Nihat Ağabey…

17

hipleri okuyuculardır. Onun için kendi yaşadıklarımızın tersine, halkın dili, halkın yüzü olmalıyız ki halk, şiirleri okudukça kendini bulmalı….” Böyle demiştim kitabımın birinde, bu düşünceme karşı çıkanlar da oldu destekleyenler de... Hepimizin ders alacağımız şeyler vardır. Dostumuzdan, hocamızdan, yaşamdan, hatta yerine göre küçücük bir çocuktan bile ders alabiliriz Hiç kimse kimseden üstün değildir. Sadece branşlar farklı olabilir ve herkes kendi dalında farklılık yaratabilir. İnsanları ne gözümüzde büyütmeli, ne de küçültmeliyiz. Ortak noktada birleşmeli ve nirengimiz dostluk ve sevgi olmalı ki paylaşımlarımızın adı “güzellik” olsun... Ne kadar isyan etsek de, düzeni yaratanlar bizleriz. Ezen-ezilen, çalan-çaldıran, aldatan-aldatılan, ölenöldürenler biz değil miyiz? Karşı çıktığımız düşüncelerin sahipleri veya düşman olduğumuz insanlar da bizlerin geçtiği çocukluk evresinden geçmediler mi? Onları da bir ana doğurdu ve onların da babaları var. Okumayı yazmayı biliyorlar, sevginin ve barışın kutsallığını onlar da bizler gibi öğrendiler. Buraya kadar her şey normal... Ne zaman ki çıkarları öğrendiler, kişilikleri o zaman değişti. Ezmek, sömürmek, öldürmek, insanların emeklerinden çalmak onlar için her şeyden daha da değerli oldu. Ve güç kazandılar. Güçlerine güç ekleyebilmek uğruna kendi saflarını oluşturdular. Şimdi akıllarımıza şu soru gelmeli; Bunda bizim suçumuz yok mu, bu gücü bizler vermedik mi! Ezildikçe başımızı kuma gömdük, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedik. Birey olduk ama toplum olmayı başaramadık! Sanatçı, bürokrat, öğrenen öğreten, vatandaş olduk ama maalesef bir türlü toplum olamadık. Herkes mesleği veya alanında hak’kı, dürüstlüğü, sevgiyi, kısacası insanlığı ön plana çıkarsa barış ve mutluluk kendi ayağıyla gelmez mi ! Dergimizde her ay kaybettiğimiz değerlerimizi anarken, Şubat ayında aramızdan ayrılanlar arasında çok sevdiğim bir ağabeyim de vardı; Orçun Sonat... Türk sinemasına yıllarını vermiş, Yeşilçam’ın çeşitli furyalarından nasiplenmiş bir emekçiydi. Son zaman ların da kendisini tama men tiyatroya vermiş ama sinemayı unutamamıştı. Hatta anılarıyla kitap çıkar mayı bile düşünmüştü a ma zamanı yetmedi. 2007' nin 24 Şubat’ında ara mızdan ayrıldı. Ruhu şa dolsun... Kaç yıl oldu hatırlamıyorum... Bir programıma sevgili Ayşe Egesoy bana destek için dostlarını toplayıp gelmişti. O zaman tanışmıştım Yusuf Kurçenli ile... O’nun da sahne ye çıkması ve benim hakkımda güzel şeyler söylemesi ruhu mu okşamıştı. Duygu adamıy dı Yusuf Kurçenli...Türk sine masının çok önemli yapımcı ve yönetmenlerinden birisiydi. An cak yüreğimizde sevgisini bı rakarak 4 yıl önce 22 Şubat’ta O’ da bizlere veda etti. Allah’tan rahmet diliyorum...


18

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Sır ve gizemli resimlerin ressamı

Rifat Koray Gökan Yıllıların birikimi bilgi ve deneyimi ile donanmış bir ressam Rifat Koray Gökan... Çalışmalarında enigmatik bir ilişkinin sırlarını aramakta... Bir yanda insan, diğer yanda doğa. Somut ve gerçek doğa ve onun gizemlerini soruşturan ve bu çabalarının sonucunda da soyut dü şüncelerini kurumsallaştırma çalışan insan... Öğreti, sır, gizem, esrar dolu resimler Rifat Koray Gökan'nın çalışmaları! Soyut formlar ile doğal görüntüleri birlikleştirmeye çalışan büyüleyici kompozisyonlar izlenimci ressamlara olan aşk dolu yakınlığının etkisi ile ilk başlangıçtaki do ğal natüralist formdaki resimleri daha sonraki çalışmala rında soyut tanımları da içermeye başladı. Eserleri gerçeklik ve soyutlama arasındaki sınırda... Sürekli olarak akılcılık ve duyguları arasındaki ikileşmeyi tanımlamak çabasında... Zengin doğal renkler ile bezenmiş sıra dışı doğurgan manzara resimleri, insanın fikirleri, düşüncelerini ve hayallerini de beraberinde tanımlamakta... Duygularını çalışmalarında görselleştirerek sanat severlerle, tümde herkesle paylaşmaktan mutluluk du yan bir sanatçı... Duygularını görsel ya pıtlarda herkesle pay laşmak çabasında... İnsanlarla sağlıklı sanat ilişkileri, arka daşlıklar kurmayı a

maçlayan çalışmalar , içerikleri ile "sizi çok seviyo rum" demeye çabalayan çalışmalar... Rifat Koray Gökan, merak ve duygularının ürünü soyut hayallerini doğa ile bütünleştirerek res metmeyi seviyor. Rifat Koray Gökan, bir Mimar ve Şehir Plancısı... İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi (1966) ve Leeds (İngiltere) Metropolitan Üniversite si Kentsel Planlama Bölümü (1969) mezunu. 1 97 4 yı lı n da Ed inb u rg h He r rio t - Wa t t Üniversitesi'nde doktora eğitimini tamamladı. 1979 yılında da İstanbul Yıldız Üniversitesi'nde Profesör lük unvanını aldı. Engin bilgi ve deneyimi uzun yıllar boyunca sürdürdüğü akademik çalışmaların ve profesyonel uygulamalarının birikimi sonucudur. Uzun yıllar çeşitli üniversite mimarlık fakültelerin de öğretim üyeliği yaptı "temel tasarım" atölye çalış malarını yönetti. Mimari ve kentsel strüktür ve tasa rım modellerinde uygulanan geometrik biçimler ve kavramlar üzerinde derinleşen bir bilgi ve deneyime sahiptir. Çeşitli mühendislik ve inşaat şirketlerinde yakla şık 18 yıl proje müdürlüğü yaptı, çeşitli mimari ve endüstriyel kalkınma projelerini koordine etti. Üniversite eğitimi sırasında Şadan Bezeyiş ve Er cüment Kalmık'dan kompozisyon ve Rudolf Belling ve Yavuz Görkey'den modelleme dersleri aldı. Ve ressam Behçet Gürcan'dan resim ve sanat eğitimi gördü. Güçlü, dinamik ve gayretli bir resim sanatçısıdır. Resim çalışmalarının çoğu "doğa ve çevresel algı", "düşün ce görselleştirme süreci" ve "te mel tasarım" ile ilgilidir. Bir müddet önce kendini emek li eden Rifat Koray Gökan bu günlerde İtalya'da Padeng he Sul Garda kasabasında yaşamakta, resim çalışma larına devam etmekte ve re simlerini çeşitli okazyonlar da sık sık sergilemektedir. Eski bir yüzücü ve basketbol s porcusu olan sanatçı, ayni zamanda tutkun bir golf oyuncusudur. İlk milli golf sporcula rından biridir, İleri yaşına rağmen onu her zaman golf sahalarında görebilirsiniz.


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Ressam Rifat Koray Gökan ve Ressam Simo Nygren’in “İnsan, Doğa ve Yaşam Sevinci” isimli ortak sergisi, Aralık ayı boyunca Desenzano del Garda ve Orzinuovi - Brescia kentlerinden sonra 20 Aralık 2015 – 6 Ocak 2016 tarihleri arasında İtalya’nın San Giorgio Orzinuovi Kalesi’nde sergilendi.

19


20 Ersan Erdura Özdemir Erdoğan

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat Yılmaz Gruda

Filmsan

Süleyman Turan

Erhan Bayladı

Gülüzar Bektaş

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, 41. Programını yapıyor

Yaşayan Değerlerimiz Beylikdüzü’nde ! Kardelen Şiir ve Müzik Grubu'nun 41. “Yaşayan Değerlerimiz” programı 21 Şubat'ta Beylikdüzü Kültür Mer kezi'nde yapılacak. “Yaşayan Değerlerimiz” olarak mü zik, tiyatro, sinema, resim, sanat kurulu şu ve sanat adamı kategorilerinde sana ta katkı sunanlara plaketlerinin takdim edileceği program yine şarkı ve şiir şölenine dönüşecek. Sanatının yanında özel yaşamlarıyla da halka örnek olan sanatçılarımızı halkla buluşturan Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, bu kez ”Yaşayan Değerle rimiz çatısı altında sanata katkı sunan

ları bir araya getirecek. Beylikdüzü Belediyesi'nin kat kılarıyla hazırlanan programda, Ti yatro dalında Yılmaz Gruda, Sine ma dalında Süleyman Turan, Mü zik dalında Özdemir Erdoğan ve Er san Erdura, Resim Dalında Gülü zar Bektaş, Sanat Kuruluşu dalın da Filmsan ve Sanat Adamı dalın da da Erhan Bayladı'yı konuk ede cek olan Kardelen Şiir ve Müzik G rubu, ayrıca şiir ve müzik dinletisi yapacak. 15 kişiden oluşan grup dan Aşık Sinem Bacı ve saz grubu halk müziği, Yusuf Ziya Leblebici,

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, festival, konser ve kültür etkinliklerinde bir çok program yaptı. Şiiri halka ulaştırmanın en etkili yolunun, “müzikle harmanlanıp halkın ayağına gitmesidir” düşüncesiyle yola çıkan Grup, sahnede şiir yorumlarının yanı sıra kültürümüzün vazgeçilmez unsurlarından biri olan müziği de, sanatçısıyla birlikte ücretsiz etkinlikleriyle halkla buluşturuyor. Kardelen Şiir ve Müzik Grubu, yaptıkları programlarda, Kardeş Türküler Feryal Öney, Aşık Sinem Bacı, Tekin Gönenç, Fevzi Kurtuluş, Bülent Yüksel, Nesrin-Çetin Körükçü, Ayşe Sağyaşar, Aydın Öztürk, Çiçek Yeşilbaş, Sevilay Çınar, Züleyha Ortak, Hüseyin Fırtına, Şahin Aydın,

Sefer Kocakaya ve Turan Karatepe şiirler yorumlarken, Rüya Eren de şarkılarıyla sahne alacak. Katılımın ücretsiz olduğu prog ram kokteylle başlayacak ve yazar ların kitapları izleyicilere yine ücret siz imzalanacak.

Berrin Sulari, Gülgün Feyman, Beyaz Kelebekler Ülkü Sarpkan, Bertan Üsküdarlı, Ceyda Görk, Nilüfer Sarıtaş, Dostlar Grubu, Aynur Güneş, Ayla Algan, Cavit Mürtezaoğlu ve Ekrem Ataer gibi sanatının yanında özel yaşamlarıyla da halka örnek olan sanatçıları, sanatçıya hakettiği değeri yaşarken vermeli düşüncesiyle "Yaşayan Değerlerimiz" olarak konuk aldı. Yılın Kardelen Şairi, Yılın Tiyatro Oyuncusu, Yılın Televizyoncusu gibi Onur Plaketleri’ni de sundu. Kardelen Şiir ve Müzik Grubu: Şair Yorumcu Yusuf Ziya Leblebici, Halk Ozanı Aşık Sinem Bacı, Sunucu Asuman Toraman, Şair Yorumcu Sefer Kocakaya, Şair Yorumcu Turan Karatepe, Ressam-Şair Perihan Koca, Şarkıcı Rüya Eren, Tiyatrocu Şahan Esmeray, Uğur Akyol-Çetin Şimşek ve Grubu, Sahne Yönetmeni Deren Sözeyatar


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R ve MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Ersan Erdura, 15 Mayıs 1949 yılında Gaziantep'de doğ du. Babasını 6 aylıkken kaybetti. Müziğe anneannesinin pa zardan aldığı bir gitarla başladı. Gitar çalmayı kendi kendi ne öğrendi. 12 yaşındayken arkadaşları ile beraber Boğazi çi Orkestrası'nı kurdu. Daha o dönemde Elvis Presley şarkıla rı söylemeye başladı. İlk-orta ve lise tahsilini İstanbul'da yap tı. İstanbul Şişli kolejini bitirdi. 1965 yılında İstanbul Caddebostan'da Son Saat gazete sinin düzenlediği yarışmada Orkestrasıyla En İyi Orkestra ve En İyi Solist ödülünü kazandı.1967 yılında Hafta sonu Gazetesi'nin Altın Ses yarışmasına katılarak Altın Ses Kralı oldu. İlk 45'lik plağı “Sen Benimsin” adında çıktı. 70'li yıllarda Boğaziçi, Mavi Işıklar, Şerif Yüzbaşıoğlu ve Selim ÖzerOrkestralarında solistlik yaptı. 1977 yılında "Çocuk Gözler-Yalnız Değilsin" plağı zirveye çıktı. Bu şarkı 1978yılında "Türk Hafif Müziğinde Yılın Erkek Sesi" dalında Altın Kelebek ödülünü aldı. Ersan Erdura'nın 5 LongPlay ve birçok 45'lik plağındaki şarkıları, bundan sonraki senelerde hep hit oldu. Daha sonraki yıllarda yapmış olduğu"Hayalin Gitmez, A cılar Sürekli Olamaz, Tren sekizde Gidiyor, Dinle, Mektupla rın Gelmiyor" gibi bir çok bir Numara olmuş parçayla özellik le 80 li ve 90 lı yıların ortalarına kadar Türk Halkının gönlün de Taht kurdu. Sayısız Ödül sahibi olan Ersan Erdura 90 yıl ların ortalarında Türkiye'deki müziğin yozlaşması sonucu kendini bu piyasadan geri çekmiş kendi halinde müzik ve beste çalışmalarına devam etti. 1978 Yılında HEY Dergisi nin yaptığı yarışmada Ersan Erdura birinci, Erol Evginikinci, İlhan İrem üçüncü oldu.1999 yılında 40 Yılın Liste Başı albü mü için Yaşar Güvenir'in unutulmaz eseri "Sensiz Saadet Neymiş?"i yorumladı. 2010'da ise bugüne kadar hiç basıl mamış çalışmalarının da yer aldığı 2 CD'lik "En İyileriyle Ersan Erdura" yayınlandı.

21

Özdemir Erdoğan 17 Haziran 1940 tarihinde İstanbul' da doğdu. Annesi klasik batı müziği piyanisti ve dayısı keman ve piyano çalan klasik müzik sanatçısıydı. İlk müzik eğiti mini küçük yaşlardan itibaren ailesinden aldı. 1962 - 64 yılla rı arasında dünyanın tanınmış gitar hocalarından Andreas' tan klasik gitar dersleri aldı. Daha sonra İsmet Sıral orkest rası ile kuzey ülkeleri ve daha çok İsveç'te profesyonel müzik kariyerini geliştirdi. Dünya jazzcılarıyla tanışma ve çalışma fırsatını buldu. 1968 yılında İsmet Sıral Orkestrası dağıldı. Bu orkestranın ağırlıklı üyelerinden oluşan ilk profesyonel orkestrasını 14 Ekim 1968 tarihinde kurdu. 1968 yılının en iyi gitaristi ödülünü aldı. 1969 yılındaki ça lışmaları sonucu ilk altın plak ödülü geldi. “Duyduk duyma dık demeyin.” Daha sonra 1971 - 72 yıllarında çeşitli ulusla rarası ödüller geldi. 1972 yılında Atina Olimpia ve İskenderi ye festivallerine iştirak etti. 1974'ten itibaren Türk Müziği, Türk Halk Müziği ve diğer etnik müziklerle ilgili çalışmalara başladı. O günlerin tek yayın organı TRT ve bu kurumun en önemli müzik otorite lerinden Nida Tüfekçi'nin teşviklerini gördü. Aşık Veysel'd en alınan “Uzun ince bir yoldayım” düzenlemesi sanatçının yeni yorumyla TRT repertuarına girdi. 1975 yılı sanatçının bestecilik yıllarının başlangıcıdır. 1976 “Canım senle olmak istiyor” albümü Milliyet gazetesince yılın albümü seçildi. 1977'den itibaren Türk Müziği çalışmaları daha ağırlık kazandı. 1979'da TRT hafif müziği ödülü geldi. 1984 yılında kendine ait bir plak şirketi kurdu. 1984 yılında “Bahar şarkı ları” ve “Aşkımız şarkılarda yaşasın” kasetleriyle büyük ilgi gördü. 1990 yılında TRT Altın Anten Yarışması'nda birincilik ödülü aldı. 1991 yılında ABD, Hollanda, Almanya, İsviçre ve Fransa'da çeşitli festivallerde 'Özdemir Erdoğan sentezi' ile başarılı çalışmalar yaptı. 1994 yılında “Türk Müziği Yorumla rı” ve 1996'da “Türk Halk Müziği Yorumları” kaset ve CD'leri ni çıkarttı. Gençliğin kendi kültür değerlerinin farkına varma sı işlevini yerine getirildi. 1998'de T.C. Devlet Sanatçısı ünvanı verildi. Türkiye'de sanatçıların sosyal haklarını koruyan 41 yıllık bir kuruluş olarak 8000'i geçen üyesiyle çalışmalarını sürdüren Filmsan, Kardelen Şiir Müzik Grubu’nun “Yaşayan Değerlerimiz” Sanata Katkı Sunan Kuruluş Dalında belirlendi.

Kuruluş Dalında: Filmsan

Filmsan yönetimi, Lütfü Aydın Arat Başkanlığında Devlet Devrim, Nermin Denizci, Okan Karacan, Kıvanç Terzioğlu (Vakıf Müdürü), Neslihan Yazıcılar (Basın Arşiv Hizmet Sorumlusu) görev alıyor.


22

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Sanat hayatını 15 kitap, 3 çeviri, 89 film ve bir çok ödülle taçlandıran Yılmaz Gruda, 14 Temmuz 1930 tarihinde İstanbul'da doğdu. Tam adı Ahmet Yılmaz Gruda'dır. Yılmaz Gruda Ankara Ticaret Lisesi'ndeki eğitim sürecini 2. Sınıfta yarıda bırakarak Ankara'da banka memurluğu yapmaya başladı, daha sonra İstanbul'da Yeni Sabah gazetesinde muhasebecilik yaptı. 1954 yılında istifa ederek Tiyatro Derneği Cep Tiyatrosu'nda 1955-1956 yıllarında iki sezon sahneye çıktı. Daha sonra da Küçük Sahne, Dormen Tiyatrosu, Ankara Devlet Tiyatrosu, Ankara Meydan Sahnesi, Ulvi Uraz, Nisa Serezli - Tolga Aşkıner gibi topluluklarda oynadı.. Muammer Karaca tiyatrosunu yönetti. 1950'li yıllarda yazdığı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Televizyon, Kabare, Film, Radyo oyuncusu, Genel Sanat Yönetmeni, Öğretim Görevlisi,Tiyatro Yönetmeni, Rejisör, Çağdaş Meddah, Gazeteci, Yazar, Araştırmacı, Şair, Çevirimci, Muhasip, Reklam Metni Yazarlığı gibi işlerde çalıştı. Aynı zamanda Attila İlhan ile beraber mavi hareketini yaratan şairlerdendir. Sinema ve dizi filmlerde rol alan ve tiyatro oyunları da yazıp, çeviriler yapan Yılmaz Gruda'nın eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosu ve Anton Çehov etkisi açıkça görülür. Tek kişilik gö st erilerind e ge lene ksel Tür k tiyatrosundan esinlendiği bir oyunculuk anlayışı ortaya koymuştur. Edebiyat alanında kendine özgü şiirleriyle dikkati çekti. İlk Şiiri (Memoya Mektup), Yağmur Ve Toprak Dergisi'nde yayınlandı (1945). Kaynak, Mavi, Yeni

Şubat 2016

Ufuklar, Dost, Yeditepe, Şayet, Varlık, Kitaplık, Yücel, Şairler Yaprağı, Şimdilik,Varan, Yelken, Vatan Sanat Eki, Tanin, Oluşum, Soyut, Vatan gibi gazete ve dergilerde yazıları ve şiirleri yayınlandı. İ st a n b u l v e A n k a r a R a d y o l a r ı n d a R a d y o Tiyatrolarını yönetti ve oynadı. 1959 yılında Stand Up / Çağdaş Meddah'ı sahneledi ve oynadı. Meddah ve Orta Oyununu televizyona getirdi. Ulusal Kanal'da 7 yıl Nasreddin Hoca / Bir Dakika Medya Konuğu programlarını yaptı. İ st a n b u l B ü y ü k ş e h i r G ö s t e r i M e r k e z i i l e Bahçelievler Belediye Tiyatrosunda Genel Sanat Yönetmeni, oyuncu, yönetmen ve öğretim görevlisi olarak çalıştı. Efendiler Lütfen Şapkanızı Çıkarın (1958), Susanların Sonu (1960) ve Körün Gözü (1960) adlı oyunları yazan Yılmaz Gruda, sahnelerde ve televizyonda meddah gösterileri de gerçekleştirdi. Dokuz Dağın Efesi (1959) ile yöneldiği sinemada özellikle karakter rollerinde başarılı oldu. 1949'dan başlayarak dergilerde şiirlerini yayımladı. Toplumsal gerçekçi anlayıştaki şiirlerini Çarmıhtaki Yeni Mehmet (1963) ve Kuyumcular (1980) adlı kitaplarında topladı. Deneme türünde yazılarını içeren Şu Bizim Tiyatromuz (1976) ve müstehcen filmlerin patladığı dönemde uzun yıllar (15 yıl) çalıştığı reklamcılık alanındaki deneyimlerini aktaran Biraz Reklam Alır mısınız? (1986) adlı yapıtları da vardır. Aydınlık Dergisi'nde köşe yazarlığı yaptı. Hayatını 15 kitap, 3 çeviri, 89 film ve bir çok ödülle taçlandırdı.


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R ve MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

175 flmde rol alan Süleyman Turan, Süleyman Turan, İstanbul'da doğdu. . Gerçek Adı Süleyman Başturan'dırSanata merakı küçük yaşlarda başladı. İstanbul Üniversitesi ingiliz Filolojisine girdi, ancak üçüncü sınıfa kadar okuyabildi. Yedek subay olarak askere gitti. O sırada Kore savaşı vardır. Gönüllü olarak Türk birliğine katılır ve Japonya'ya gider. Bir gün, Japonya'da askerler arasında bir yetenek yarışması düzenlenir. Bu yarışmaya Türk askerler ingilizce yazılan bir piyes ile katılır ve oyun birinci seçilir. Bu onun sahne sanatlarına başladığı ilk denemesi olmuştur. Yine bir gece Tokyo'da bir gece kulübüne gittiklerinde bir film çekimine şahit olurlar. Brezilya-Japonya coprodüksiyonu olan bir filmdir bu. Bu filmde figüran olarak oynar. Askerliği bitmesine rağmen Türkiye'ye dönmez ve uzun bir süre uzak doğu ve Amerika'da macera yaşar. İlk kez sahneye İstanbul'da bir tiyatro oyunuyla çıktı. Oynadığı ilk film Osman Seden'in yönettiği ve baş roller de; Türkan Şoray, Tamer Yiğit, Öztürk Serengil,Hulusi Kentmen'in olduğu “Sayın Bayan” adlı filmdi. Süleyman Turan, bir dönem de dergi ressamı olarak çalıştı. Filmlerin dışında uzun zaman karikatür ve resim yaptı. Çizimleri uzun zaman “Akbaba” dergisinde yayımlandı. Önce Akşam gazetesinde başladı çizgi roman çizmeye. Senaryolarını da o yazıyordu. Bu arada afişler, kitap kapakları yapıyordu. Sonra Sabah gazetesinde 15 yıldan fazla çizgi roman çizdi. Tiyatro ve sinemaya karşı aşırı bir ilgisi olan Sanatçı, İngiliz filolojisinde okurken her gece Gürdal

23

Onur adlı arkadaşının oynadığı tiyatronun kulisine takılmaktadır. Sürekli gidip geldiği bu yer, ünlü tiyatro sanatçısı Saim Alpago'nun kurduğu özel tiyatrodur. O kadar sık gider ki oyunu adeta ezberlemiştir. Bir gün Selim Naşit tiyatroya gelmeyince onun oynadığı rolü alır. 1962′de Tiyatroya başlar. "Harput'ta Bir Amerikalı" oyununda başrol bile oynadı. 1963 yılında Ses dergisinin açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım attı. Aynı yarışmada o yıl Ajda Pekkan ve Ediz Hun birinci seçilerek sinemaya adım atmışlardır. Bu sırada Kemal filmdeki bir yetkili onun soyadını çok uzun bulur ve Başturan'ı Turan olarak değiştirir. “Sayın Bayan” filmi ile Türk sinemasına adım atar. Oldukça küçük bir roldür bu. Sonraki filmi “Koçum Benim”'de ise koca bir rolü vardır. Bu filmde Türk sinemasının kralı Ayhan Işık ile beraber oynar. Genellikle 'esas oğlan'ın sadık dostu rollerinde, sevecen tiplemesiyle başarılı olup beğeni kazanmıştır. 1970 senesinde “Dikkat Kan Aranıyor” adlı filmde Ekrem Bora ile rolleri paylaşmış, akıl hastanesinden kaçan deli rolü ile olağanüstü bir performans göstermiştir. 1971 senesinde Yılmaz Güney ile “Yarın Son Gündür” adlı filmi çevirir. Bu filmdeki rolü ile de 9. Antalya Film Şenliğinde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alır. 1972yılında Antalya Film Festivalinde, “Güllü” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini almıştır. Üç tane de film senaryosu yazmıştır. Bunlar; Dönme Dolap (Sinema Filmi)1983, Baş Belası (Sinema Filmi)1982, Sevgili Dayım (Sinema Filmi)1977 filmleridir. 175 flmde rol aldı.


24

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Çeksed’de türkü ve şiir Kısa adı Çeksed olan Çağdaş Eğitim Kültür Sanat Derneği tarafından düzenlenen “ Türkü Söylemek Şiir Dinlemek Lazım” isimli etkinlikte türkülerle şiirler harmanlandı.

Çırakman anılacak Halkozanı Hüseyin Çırakman, kurucusu olduğu Halk Ozanları Kültür Derneği tarafından ölümünün 3. Yı lında anılacak. 1 3 Şu b a t ' t a Ç a n k a ya Belediyesi Maltepe Yılmaz Güney Sahnesi'ndeki “Ölüm süzlüğünün 3. Yılında Çırak man” isimli etkinliğin sunumu nu Sönmez Çırakman yapa cak. Slayt gösterisi ve Hüseyin Çırakman'ın şiirlerinin seslendirileceği programda ozanlar Ozan Gökmeni, Ha şimi Aslıhak, Mehmet Ali E röksüz, Coşkun Gönüllü, Sa tılmış Koruk ve Kenan Şah budak da sahne alacak. Halka açık ve ücretsiz olan etkinlik saat 18.00'de başla yacak.

De r n eğ in K a rt a l' d a b ul un a n lo ka lin d e düzenlenen etkinlikte türküler söylenirken, katılımcı şairler de şiirlere ses oldu.

Çaycuma’da resim sergisi Türkiye'nin İlk Kadın Su altı Ressa mı Figen Ramazanoğulları'nın, Çaycu ma Halk Eğitim Merkezi bünyesinde ders verdiği öğrencilerinin resim sergi si açıldı. 3 ay süren ve 16 kursiyerin katıldığı eğitim sonunda or taya 80 eser, Çay cuma Kültür Sara yındaki sergide gö rücüye çıktı. Sergi bitiminde hemen yeni kursa başlanacağını söyeyen Figen Ramazanoğulları, “Halk Eğitim'de re sim dersi veriyo rum. Kursumuzun süresi 3 aylıktı ve

Anaokulu ve kreşte tiyatro gösterisi

bitti. 3 ayda ki çalışmalarımızla çok ba şarılı resimler yaptık. Bugün çok mutlu yum başarılı olmak ve öğrencilerimin bu başarısına katkıda bulunmak güzel bir duygu. Sergi bitiminde yeni kursu muza başlayacağız” dedi.

Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi, 4 günde 800 kreş ve ana okulu çocuğunun sanatla buluşmasına ev sahipliği yaptı. Tiyatro Kafe Çocuk O yunları Grubunun sahne lediği Çizmeli Kedi oyunu na 4 günde 800 çocuğu ta şıyan Çankaya Belediyesi, komşu ilçelerdeki okullara giden çocukları da servislerle Yılmaz Güney Sahnesi'ne getirerek

tiyatroyla tanıştırdı. Gerçekleri Kralın yüzüne vurduğu için kentten kovulan bir kedinin Çizmeli Kedi'ye dönüşüp bir kahraman olarak geri dönüşünü anlatan oyunda, çocuklar hem eğlendiler h e m d e ö ğ r e n d i l e r. Yönetmenliğini Ankaralı genç oyunculardan Begüm Topçu'nun yaptığı Çizmeli Kedi tiyatro oyunu, minikler tarafından beğeniyle izlendi.


25

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

Ağacın Eyisi Özünden Olur Karacaoğlan

ÇOK DERİN Cumhur Karaca Çok derin.. Üşümeye de başladım Tırnaklarıma kadar Böyle bilmezdim kendimi Tanıyamamışım Ne kadar tanıdığım ben varsa Benden uzak sana yakın

Şiirlerim

Fatih Bilici

Bakma hisli şiirler yazdığıma, Ben onları hiç yaşamadım, Cennette vaat edemem sana, Göçmen kuşlar gibi düşlerim, Şimdi öyle bir gel ki bana, Bakışlarında öleyim, Öpüşlerinde tekrar dirileyim, Can bulsun artık şiirlerim Kavruk ve sahipsizdi yaşamım, Bodurmuş güya fikirlerim, Görülen lüzum üzerine, Çok afaki sürgünler yedim, Şimdi öyle bir gel ki bana, Bakışlarında öleyim, Öpüşlerinde tekrar dirileyim, Hayat bulsun artık şiirlerim.

Saat sana birdi bana beş Gün sana hep pazar bana ise salı Yol sana hep uzaktı bana yakın Dalga dalga gelirdi yollarım Huzur bana ev di sana ise yollar Senin koynunda hayallerin Benim koynumda gonca güller Dalga dalga gelirdi gelgitlerin Aşk sana uzaktı bana yakın Senin sadece ben'lerin vardı Benim yalnızca sen'lerim Soğuk çok soğuk düşler kurardım senle Dalga dalga gelirdi gelişlerin Hep yağmur yağardı hüzünlerime Senin git gellerin vardı Çakmak çakmak olurdu gözlerim Benim bekleyişlerim ağlamaktan Senin başka hayallerini derleyişlerin Dalga dalga gelirdi müjganlarım Dalga dalga gelirdi ev deyişlerin Kar yağardı hep hayallerime Benim huzurlarım vardı gonca güllerim Kış yazgıları vardı sözlerimin Senin yolculukların vardı ve hayallerin Saçları ağarırdı düşüncelerimin Sade sen vardı hayatta ve bencilliklerin Dalga dalga gelirdi haykırışlarım Dalga dalga gelirdi evcilliklerin Aynı düşüncelerde olamazdık Ben bir pınardım her an ağlayan Aynı hayalleri kuramazdık Ben bir hazandım gülle eylenen Aynı yürekte yaşayamazdık Ben bir hüzündüm hep yol bekleyen Dalga dalga gelirdi serzenişlerim Dalga dalga gelirdi yağmurlarım

Dalga Dalga Gelirdi

Unutursam beni sende Bi zahmet getir beni bana Hatta üstüme kimliğimden giydir Üşüyorum Çok derin buralar Yoksun.. Yama tutmuyor yırtık gönlüm Bi parça sevinçle ört Bi parça gözlerinden ser üstüme Ne yaparsan yap Bilmiyorum İstersen Az bi gül hüznüme Bakışlarından çerçöp topla Usanmazsan Serpiştir Çok derin buralar Üşüyorum Kirpiklerim su kesti Az ötede yaşamak duruyor Farkediyorum Mecal duru bir yorgunluk Kalkamıyorum Çok soğuk ellerimde damarlar Kan dediğin Hep ılık akmaz ya O yüzden tanımıyorum Yalnızlığın kucağında ölümü İçimdeyken Yok şimdi sırası değil Isıtma Daha çok üşümeliyim Donmalıyım Sende donan ne varsa Beni de ağlatmalı Ağlamak suya karışınca belli olur mu Bilmem.. Bilmediğimden Gözlerimi çöle astım..


26

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

Şair Vesair “Hasan Hüseyin Korkmazgil anısına” Merhaba Kardelen Sanat o kurları. Cümlelerime nasıl baş layacağımı bilmiyorum. Galiba şu söz açılış için fişeklemeye ye ter beni; “Şiir, namlusuna söz cükler sürülmüş bir tabanca dır. Bu yüzden ateş ederken gözünü yummaması gere kir Şairin!” Bir kalıba sokabilir miyiz sizce şiiri? Ya da so kulabilmiş midir binlerce Murat Karagöz yıldır? Aslına içimizdeki görünmeyenlerin, yine şifreli biçimde dışa vurumu olsa gerek. Ama nasıl tanım larsak tanımlayalım birkaç dizeye sığdırılan bu etkili ifade şeklinin ehil ellerde neler yapabileceği aşikardır. İşte tam da burada devreye girer Hasan Hüseyin Korkmazgil. Onun çiviyi çakmak için kesere ihtiyacı yok tur. Çünkü Anadolu etrafına serpilmiş çivilerle doludur. Keseri ise kıvrak zekasıdır şairin. Adeta tırnaklarıyla ka zır bir binanın temelini. Ama asla malzemeden çalmaz binayı inşa ederken. Masallardan, türkülerden, deyişler den, halk şiirinden, divan şiirinden, Nazım Hikmetten faydalanır. Yetmedi mi ince zekasını sunar bizlere. “...ve kasım yağmurları kırınca belini son umutların bir dürülü yorgandır gurbet eşikte.”

Onun hayat hikayesini anlatmayacağım bu satırlarda. Kavganın içinde bir yaşam çünkü. Pes etmek yok, boyun eğmek yok, bir direniş onun yaşam biçimi. Bunu her eserinde görebilirsiniz. Zaten onun ışığında biraz şiirden dem vuralım tek derdim. Hem Şair hem Ozandır sanki Hasan Hüseyin. Daha köylüdür, daha Anadolulu, yani bizim buralıdır. Toprak kokar dizelerinde, çimen kokar, tezek kokar. Oradan alır bizi, şehrin fabrika bacası altında sigara tüttüren işçiye benzetir. Grev pankartı taşıyan sendikalı yapar. Emperyalizmin dişini çeker, narkozu yoktur, sancısını çeksin ister. Öğretmendir, sınıfta öğretmesine müsaade edilmemiştir. O da meydanları seçmiştir, mitinglerin açılış konuşmacısıdır. Emekçinin yoldaşıdır. Şiirin eri, dizelerin komutanıdır. “kanadık toprak olduk çekildik bayrak olduk döküldük yaprak olduk geldik bugüne ekmeği bol eyledik acıyı bal eyledik sıratı yol eyledik geldik bugüne”

Akarsuya bırakılan mektuptur, Acılara tutunmaktır, Haziranda ölmek zordur, bir oğlu vardır, adı Temmuz dur. Tuhaflıktır şiirleri, ama en çok garipliğidir sokakla rın, tedirginliğidir düşlerin, hoyratlığıdır sevişmelerin. Ne çok şeydir ama en çok şiirdir, Acıyı bal eyleyen Şairdir. Güz sonrası başağı kıran doludur, biraz Çin, biraz Rusya, kafası bozulursa epey Ortadoğudur. Ama illa Türkiyelidir, vatanperverdir. “bilirim çam ormanı olmadığını ormanımız toplumun bağışladım dallarımı kıranı, toprağıma tüküreni bağışlamadım”

O mu ileriyi görerek diziyordu kelimeleri cümle ye, yoksa devran yine aynı devran mı bilinmez, şiirlerin de bahsettiği dönemin siyasi durumları aynen devam etmekte ve bu gün yaşıyormuş da yine falanca olaylar için, filanca ölümlere yazmış gibi parıldamaktadır şiirleri. “elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreği koparıp ateşe atmak pek öyle kolay değil hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da yalnız bir bahar çiçeklenir a benim gülüm!” Aşkı “sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin” derken nasıl güzel anlatmıştır. “Acı çekmek özgürlük se, özgürüz ikimizde” derken nasıl güzel giydirmiştir acıya bile hoş bir elbise. Şiirlerini bir yandnan kendine saklamak istetersin, bir yandan duvarlara yazmak. İnsanları sevmek, onlar adına üzülmek, onlara kızmak ama yüz çevirmemektir Hasan Hüseyin. Bir şiirle ne çok şey öğretir o yüzden insana. “ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir…” Yine bir Şubat ayının 26'sında kaybettiğimiz bu büyük şairin şiirlerini, kavgasını ama en çok da Azime'sine olan aşkının hikayesini okuyarak yad edelim derim, siz ne der siniz? Saçlarında herdaim Sivasın rüzgarının dalga landığı şair, masmavi bir türkü gibi her zaman dinleneceksin yüreği mizde.


27

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Kadıköy Belediyesi'nden Rize’ye Kitap...

“Okumak sonsuzluktur” Kadıköy Belediyesi bünyesindeki kütüphanelerde bulunan mükerrer kitaplar Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerine gönde riliyor. Kitapların ilk adresi Rize Pazar Halk Kütüphanesi oldu. Edebiyattan tarihe, bilimden spora çeşitli konulardaki yak laşık bin kitap tasnif edilerek kolilere kondu ve Pazar Halk Kütüphanesine gönde rilmek üzere yola çık tı. Kon uya ilişkin açıklama yapan Ka dıköy Belediye Baş kanı Aykurt Nuhoğ lu Anadolu’ya yar dım ve kitap kam panyası çalışmala rının uzun süredir devam ettiğini Kadı köylülerin desteği sayesinde bir çok il ve ilçeye kitap gönder

diklerini belirtti. “Okumak sonsuzluk tur” diyen Nuhoğlu bu tür destek ve bağış ların devam edeceğini söyledi. Kadıköy Belediye si geçtiğimiz yaz Her kese Her Yerde Kitap Vakfı ile bir likte organize ettiği “Kitapcan Kitap Toplama Kampanyası”nda 500 okula 26 bin kitap göndermişti.

Barışa yürüyün! Yusuf Ziya Leblebici

belki siz tezeği bilmediğiniz gibi kerpiçin yapılışını da hiç görmediniz ne eşek semerinde ne yer minderinde oturabildiniz ne de gaz lambasının altında maniler dinlediniz tahta kurusu aramadınız sedirlerde belki de bilmezsiniz yer döşeğinin rahatlığını

ama olsun... siz de mevlana'yı, pir sultanı'nı bizim kadar bilirsiniz aşık veysel'i, özay gönlüm'ü dinlemiş bayramlarda bandolar eşliğinde bizimle yanyana gelmişsinizdir

yazın ortasında çizme ya da kışın soğukkuyu giymediniz hiç bayramlık ayakkabınızla hiç yatmadınız okulda yamalı önlüklerle hiç utanmadınız on kuruşa aldığınız tatlımaya lüks gelmedi size

siz çocukluğunuzu başka türlü geçirseniz de şimdi öyle veya böyle yaşıyoruz kundağımız ne renk olursa olsun beyaz kefene doğru gidiyoruz aynı hava, aynı toprakta yaşıyor ve de aynı yolun yolcusuyuz

hanlarda kömürde pişen çayı içmemiş de olabilirsiniz belki de muzu ortaokulda bile tatmadınız yufkaya yeşil soğanlı yumurtayı dürmemiş domatesi ısırarak sokaklarda oynamayı çiğdem toplamayı da duymamış olabilirsiniz

dostluk ve barış varken zedelemeyin kardeşliğimizi neden dirliğimiz bozulsun oyunlar kurulsun!

her sabah radyoda "sabahtan sabaha"yı mehmet ali'nin gece maçlarını beklemek ya da duymamışsınızdır omuzlarda teyple satılan manileri pikapta aranjman plaklar yabancı gelebilir size veya açık havadaki sinemada çekirdek çitlemek

nasıl büyürseniz büyüyün çocuklarınızı insanca büyütün insanlık adına barışı nirengileştirip hep birlikte üzerine üzerine yürüyün!


28 Kardelen Sanat Kadıköy Belediyesi’nden örnek bir çalışma daha: KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

“Yaşayan Sokaklar” Kadıköy Belediyesi’nin “Yaşayan Sokaklar Projesi”nin ilk adımını Cemal Süreya Sokak’ta attı... Proje kapsamında Kadıköy’de yaşayan sanatçıların yaşadıkları sokakların bilinirliğini artırmak

amacıyla ilk çalışma Caferağa Mahallesi, Cemal Süreya Sokak’ta yer alan Cemal Süreya'nın yaşadığı evin önüne yapıldı. Şairin evinin önündeki kaldırım taşlarından bir bölümü üzerine Süreya'ya ait 5 ayrı şiirden alıntılar yazıldı. Kaldırımlara şairin en sevilen şiirlerinden seçkiler yazıldı. 'Yaşayan Sokaklar Projesi’ kapsamında önümüzdeki günlerde Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Özdemir Asaf’ın yaşadığı sokaklarda da kaldırım taşlarına şairlerden sevilen şiirler yazılacak.

Nilüfer Belediyesi’nden bir ilk:

Nazım Hikmet pulu

Bursa’nın Nilüfer Belediyesi, dünya şairi Nazım Hikmet’in 114. doğum yılında bir ilke imza attı. Nazım Hikmet’in mücadeleyle geçen hayatı ve eşsiz edebi kişiliğinin bir kez daha hatırlanması amacıyla Nülifer Belediyesi, PTT işbirliğiyle Türkite tarihinde Nazım Hikmet adıyla ilk kişisel pulu çıkardı. Nasılsın bu akşam , iyi misin ? Giderken görmedim Hoşçakal demedinde... Kaç bardak çay içtin , Kaç cigara tüttürdün ? Hangi hayallere daldın Kimbilir ne hayaller kurdun beyninde Şimdi İzmir'de Kordon’da dolaşmayı mı hayal ettin Rüzgara karşı dağılan saçlarını Bir elinle düzelterek yürümeyi Ya da simitçiden aldığın simdi

paylaşmayı sevdiklerinle İzmir akşamlarında Ege’yi seyretmeyi Ya da komşunun bahçesinden kiraz toplamayı Hayal bu, Bende seni hayal ettim... Yanımda olmanı el ele gezerken türküler söylemeyi Sevda türküleri... '' Saçım uzun ben bu saçı satarım ada pazarına mektup atarım '' Ne bileyim daldım yine...

Giderken görmedimde . . . Merak ettim,neylersin,neredesin Kaç demli çay içtin Kaç cigara tüttürdün Ne hayaldesin Yoksa bir köy evinin küçücük penceresinden Lapa lapa yağan karı mı seyrediyorsun Ya da bahar çiçeklerini mi topluyorsun Papatya falına mı bakıyorsun seviyor,sevmiyor... Ne bileyim daldım yine Sefer Kocakaya Giderken görmedimde...

Ne çok kaybediyoruz ! 70 ve 80'li yılların çok önemli bestecisi olan Yoldaş, Türk pop müziğine "Sultan-ı Yegah" gibi bir başyapıt armağan etti. 80'lerde, makam müziğiyle popun en iyi, en rafine bileşimini yarattı. Uluslara rası yarışmalarda birincilik ödülleri aldı. İstanbul Şe hir Tiyatroları ve İstanbul Festivali direktörlüğü yap tı. 1981'de bestelediği, eşi Nur Yoldaş'ın seslendir diği Attila İlhan'ın şiiri Sultan-ı Yegah 45' liğiyle Türk popunda çığır açtı. 1991 yılından sonra uzun süre ERGÜDER YOLDAŞ KİMDİR ? İstanbul, Büyükada'da inzivada yaşamayı seçti. 1976'da ses sanatçısı Nur Yoldaş'la evlendi. Son olarak da İzmir'e yerleşmişti.

Unutulmaz bestelere imza atan bir dönemin efsane müzisyeni Ergüder Yoldaş, 77 yaşında hayata veda etti. Ünlü müzisyen, bir süredir sağlık sorunları ya şıyordu. KOAH hastalığına yakalanan Yoldaş, zatürre teşhisiyle İzmir Özel Su hastanesine kal dırıldı. Yoldaş 25 Ocak günü hayata gözlerini ka pattı.


KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

29

Lüleburgaz Belediyesi Kültür Etkinlikleri kapsamında Aşkiye – Neşet Çal Sahnesi’nde şiir dinletisi düzenlendi

Lüleburgaz’da Nazım şiirleri

Lüleburgaz Kent Oyuncuları, Türk ve dünya şiirinin en önemli isimlerinden Nazım Hikmet Ran’ın doğumunun 114’üncü yıldönümünde büyük ustanın şiirlerini seslendirdiler. Ceviz Ağacı, Kadınlarımız, Ben Senden Önce Ölmek İsterim, Sen de Herkes Gibisin, Hoşgeldin Kadınım, Karıma Mektup, Ve Altın Gözlü Çocuk, Memed’e Son Mektubumdur, Şehitler, Bulutlar Adam Öldürmesin, Çekilmez Bir Adam, Vatan Haini, Tahirle Zühre Meselesi gibi büyük ustanın birbirinden güzel pek çok şiiri Lüleburgaz Kent Oyuncuları tarafından okundu. Şiir dinletisi iki bölümde gerçekleşti. Her bölüm sonunda şiirleri 50’den fazla dile çevrilen dünya şairimizin dizeleri de Anadolu ezgileriyle sunuldu. İlk bölümün sonunda Seviyorum Seni(Serap Köse), Hoşçakal Kardeşim Deniz(Sertaç Çelik), Analardır Adam Eden Adamı(Nevzat Kalafatçıoğlu), Gidenlerin Türküsü(Koro) seslendirildi. İkinci bölüm sonunda da Karlı Kayın Ormanında(Dilek Özkan), Kız ÇocuğuHiroşima(Sertaç Çelik,Serap Köse), Yiğidim Aslanım(Binnur Dinç), Güzel Günler Göreceğiz(Koro) seslendirildi. Gecenin sonunda Belediye Başkanı Emin Halebak sahneye çıkıp Nazım Hikmet Ran’ın Davet şiirini okudu.


30

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Şiirin kökünün Şamanlar’a dayandığını söyleyen Tekin Gönenç:

“Şiir bizim toplumun estetize olmuş geleneksel anlatım biçimidir...” Kevser Atay Kevser Atay: Hayat kısa bir öykü. Bizlere öykünüzden bah seder misiniz? Ben şanslı bir ailede doğdum. Annem ve babam Atatürk ilke ve dev rimlerine gönülden bağlıydılar. Annem 1930’li yıllarda yirmi yaşla rında iken Atatürk’ün gençlerin “ülke kalkınmasında yardımlarını” içeren çağrısına uyarak diplomasını alır almaz ‘beni istediğiniz yere atayın’ diye dilekçe verdikten sonra Yıldızeli’ne (Sivas) atanmış. Babam da Hukuk Fakültesindeki öğrenciliği sırasında ilk Büyük Millet Meclisi’nde Atatürk’ün görevlendirmesiyle H. V. Velidedeoğlu ile birlikte milletvekillerine yardım için kâtip üyelik yapmış…Fakülteyi bitirdiğinde yargıç olarak Yıldızeli’ne atanmış. Orada annemle tanışıp evlenmişlerdi.Ben üç kardeşten ikincisiyim . Bu sayede Okuma alışkanlığım aile ortamında gelişti. İlkokulu Yıldızeli’nde liseyi Sivas Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstan bul’da Üniversiteye başladığımda ulusal gazeteler bana belirli sayfalarda yer verdiler. Gençlik sayfalarını düzenliyordum. Köşe yazıları yazıyordum. Şiir yazmaya o günlerde başladım. Eczacılık Fakültesi’nde öğrenciydim, Fakülteyi bitirdikten sonra bir burs sına vını kazanarak Amerika’ya gittim. Ann Arbor’da Michigan Üniversi tesi’nde psikofarmokoloji eğitimi gördüm. Bu ara bir çok gezi yap tım. Dünyada görmediğim ülke kalmadı gibi… Amerikalı öğrencile rin edebiyat sanat kluplerine üye oldum.Onlarla değişik etkinliklere katıldım. Bunlar benim için kazanımlardı. İnsanları tanıdım, insan ların yaşamlarına girdim. Kafamın içerisinde değişik renkler oluş tu. Bunların şiirimde öykülerimde yansımaları mutlaka olmuştur. Kevser Atay: İlk şiirinizi ne zaman yazdınız ve kitaplarınızdan bahseder misiniz bizlere? İlk şiirimi üniversiteye yeni başladığım yıllarda yazdım.O ilk şiir Varlık dergisinde çıkmıştı . Daha sonra Şiirlerim sürekli olarak Var lık Dergisi'nde, zaman zaman Yeditepe, Yelken, Milliyet Sanat, Kitaplık, E Dergisi, Edebiyat ve Eleştiri, Öteki-siz, Kuzey Yıldızı, Üç Nokta, Budala, Yaşasın Edebiyat, Yasakmeyve, Öküz, Sincan İstasyonu gibi dergilerde yayımlandı. 1997'de Varlık Yayınları'nca yayımlanan "Gönlü Güvercinli Kadın" adlı şiir kitabm 1998'de Kocaeli Üniversitesi Akademik Ödülünü aldı. 2007'de bu kitabın beşinci baskısı yapıldı. 2002 yılında "Aşk Konuşur Bütün Dilleri" (Varlık Yayınları) adlı şiir kitabım yayımlandı. Bu kitabın ikinci baskısı 2011 yılında yapıldı. Öykülerim 2005 yılında yayımlanan "Gizdüşümler" (Varlık Yayınları) ve 2008 yılında yayımlanan "Ba bamın Bıyıkları Yoktu" (Varlık Yayınları) adlı kitaplarda bir araya getirildi. 2011 yılında yayımlanan "Karanfil Sesleri" (Varlık Yayınla rı) seçme şiirlerimden oluşmaktadır. Ayrıca değişik sanat dergile rinde inceleme, deneme yazılarıyla gezi izlenimlerim yayımlanı yor. Üç ayrı şiirim Milli Eğitim Bakanlığı'nca lise ders kitaplarına alındı. Şiirlerim İngilizce, Fransızca'ya çevrildi. "Anne" adlı şiiri Hür riyet Gazetesi "Anneler Günü "şiir yarışması ödülünü aldı. Varlık Dergisi'nde yayımlanmış olan birkaç şiirim bestelendi. Kevser Atay: Genel bir gözlem yaptığımızda, bir şey çok dikka timi çekiyor benim de en çok tartışılan sanat dalı "Şiir" Bunun nedeni nedir sizce? Ülkemiz dahil diğer toplumlarda da yazarlığa soyunanların “İlk göz ağrısı” şiirdir. Aziz Nesin’in kendisine özgü o esprili sözünü unut mak mümkün mü? Anımsarsak, o büyük usta yanılmıyorsam şöyle demişti: :“Ülkemizde her 4 kişiden 5’i şairdir”. Bu hoş söylem bir ölçüde gerçeği de yansıtıyor. Şiir bizim toplumun estetize olmuş geleneksel anlatım biçimidir. Kökleri çok eskilere dayanır. Şa manlar’a kadar uzanır diyebiliriz İlgi alanının bu kadar geniş oluşu doğal olarak şiirin çok konuşulur olması, çok irdelenmesi sonu

cunu doğuruyor. Şiirle yola çıkanların bir bölümü ise “Şiir trafiği”ne uyum sağlayarak sonuna kadar yollarına şiir ile devam ediyorlar. Bazıları ise “Şiir trafik kazaları”na uğrayıp yarı yolda şiiri bırakıyor lar. Bir bölümü ise yol kavşaklarında ya öykü va da romanı yedek lerine alıyorlar. Kevser Atay: Sizce şair nasıl bir farklılık yaratır? Şair sendeki “ben” ile “bendeki sen’i” buluşturandır. Ya da içindeki çocuğu sık sık dışarı salandır. Kevser Atay: Sizde şiir nasıl oluşuyor, belirli bir zamanı var mı bu oluşumun? Son noktayı koyduğunuz ana kadar şiirin oluşum serüveni şiirden şiire farklılıklar gösterir. Belirli bir zaman dilimine sığdırmak olası değildir. Ama şunu söyleyebilirim ki, sezinlediğiniz ilk dize zaman içinde sizi şiirin bütününe götürür. Paul Valery’nin söylediği gibi “İlk dize Tanrı vergisidir.”. O ilk dize şiirinizin her yerinde biçem ya da iç ses olarak varlığını sürdürür. Benim şiirlerimin oluşumu da genel de böyledir. İnsana, yaşama ve nesnelere ait ne varsa, örneğin bir

Kevser Atay, Tekin Gönençle şiiri konuştu... duruş, bir bakış, bir söz, ya da hüzünler, sevinçler, gün gelir sizi tutar elinizden şiire götürür. Zaman zaman da yaşamın içinde var olan çoğu şey, bilinçaltının değişik katmanlarında barınak bulur kendine. Bir de bakarsınız kımıldar içinizde, dürter sizi “Hadi artık” der, çıkmak ister barındığı yerden. “Hadi yaz beni” diye tutturur. Bir daha bir daha dürter sizi. Dayanamaz, birlikte el ele şiire gidersiniz. Kevser Atay: Dünya şiiri içinde Türk şiirinin yeri neresi sizce, hak ettiği yerde mi? Dünya şiiri içinde Türk şiirinin yeri ne yazık ki hak ettiği ölçüde değildir. Bunun en önemli nedenlerinin başında son yıllara kadar Türk edebiyatının dış dünyaya kapalı oluşu gelmektedir. Bir başka neden ise batılıların her konuda olduğu gibi edebiyatımıza da önyargılı yaklaşımlarıdır. Öte yandan Türkçe’mizin Indo-European dil gurubundan olmayışı, farklı bir dil yapısına sahip oluşu buna neden olarak gösterilmektedir. Bunlar elbette bu önyargılı davranışı besleyen sudan bahanelerdendir. Son yıllarda bu tutumda bazı değişiklikler olmuştur. Yunus Emre’nin eski çevirile


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

rinden sonra, başta Nâzım Hikmet olmak üzere F.H. Dağlarca, M.Cevdet Anday, Orhan Veli gibi şairlerimiz başka dillere çevrilmişler çok da ilgi görmüşlerdir. Şiirimizin Batı şiirinden hiç de eksik kalır yanı olmadığı düşüncesi Batılı edebiyat çevrelerince yavaş da olsa benimsenmeye, önemsenmeye başlamıştır. Bunun başka bir göstergesi de bütün dünyada her yıl 21 Martta kutlanmak ta olan “Dünya Şiir Günü” Türkiye Pen’in girişimi sonucu yaşama geçirilmiştir. Tanıtım konusunda geçtiğimiz yıllarda azımsanma yacak girişimler olmuştur. Örneğin Bilkent üniversitesi’nin yayımla dığı Near East Rewiev ve Yapı Kredi’nin desteği ile İngiltere’de çı kan Agenda dergileri, Türk edebiyatının yabancı dillerde yaygınlaş ması Kevser Atay: Şiirlerinizden yabancı dillere çevrilenleri var mı? Evet bazı şiirlerim Fransızca ve İngilizceye çevrildi Kevser Atay: Bazı şiirlerinizin Milli Eğitim Bakanlığınca "Lise Son" sınıflarında okutulan ders kitaplarına girdiğini ve "Üni versiteye Giriş Sınavlarında" soru olarak çıktığını biliyoruz, onlar hangileridir? Evet bazı şiirlerim ders kitaplarına girdi Önceki MEB dönemlerinde lise son sınıfta okutulan “Kompozisyon” ve “Türk Dili kitaplarında Sarkaç, Bana Yalnız Kuşları ve Çocukları Bırakın ve Anne adlı şiirlerimdir. Kevser Atay: Şiirde imge konusundaki düşünceleriniz nelerdir? İmge şiirin olmazsa olmazlarından, önemli yapı taşlarındandır. A ma çok özenle seçilmeli dengeli olmalı. Dizeler arsındaki bağı titiz likle gözetmeli. En önemlisi, şiirin kendi ayakları üstünde durabil mesini sağlamalı. Bazı şiirlerin birbiriyle ilintisi olmayan uluorta serpiştirilmiş imgelerden oluşması ne yazık ki şiirle okur arasında ki bağı koparıyor. Bu tür şiirlerin ünlü bir şairimizin deyimiyle“İmge salatası” olmalarının ötesinde başka şansları olmuyor. İmge’yi genelde nesnel gerçekliğin değişik biçimlerde yansıtılması şeklinde algılarsak şiirdeki önemini daha iyi kavrar, amaç olma edimine prim vermekten uzak dururuz. Bazıları benim her dizem değişik imgelerden oluşsun diye düşünüyor ve şiirin bütününü göz ardı ediyor. İmge önemli ama özgün, dengeli ve dozunda olmalı. İmgesiz şiir düşünülemez; fakat şiiri tamamen birbirinden kopuk imgelere boğarsanız şiir kendini de kaybeder şairini de. Tamamen havalarda uçuşan imgelerle bir yere varılabileceğini düşünemiyorum.

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun geçtiğimiz yıllarda Fenerbahçeliler Derneği’ndeki programında Tekin Gönenç’e “Yaşayan Değerlerimiz” plaketi verilmişti...

31

Kevser Atay: Kitaplarınızda yeni teknikler kullanıyor musunuz? Zaman ve çağ değiştikçe, ben de değişim süreci içindeki yerimi alıyorum. İster istemez ona ayak uyduruyorum. Ama benimsediğim kendime özgü çizgiler şiirime ve öykülerime yansımıştır. Aziz Nesin’in genç şairler için söylediği bir sözde doğruluk payı var; “Kendi gecekondularını oluşturmadan saraylara talip oluyorlar.” Ben değişime ayak uydururken bazı ana noktalarda kendim olduğumun farkındayım. Yeni kitabımda iç ses ve biçem açısından fazla bir değişikliğin olmadığını söyleyebilirim Kevser Atay: Öyküleriniz olduğunu biliyoruz, bahseder misiniz? Evet, şiirin yanı sıra öyküler de yazıyorum. Beni bu konuda yüreklendiren İlhan Berk’i de burada anmak isterim. Yılardır yaz aylarında belirli bir süre kaldığım Bordum Yalıkavak’ta kendisiyle çok sık buluşurduk. Sohbetlerimiz sırasında anlattıklarım için “Bunları neden kitaplaştırmıyorsun?” diye sürekli önerilerde bulunması bir bakıma bu yolun başlangıcı oldu. Aslında tasarladığım bazı denemelerim vardı onları toparlamam uzun sürmedi. Önce anılarla yola çıktım daha sonra öyküler sıraya girdi. Varlık yayınlarından “Gizdüşümler” adıyla çıkan kitabım bu şekilde oluştu.Daha sonra “Babamın bıyıkları yoktu” adlı öykü kitabım yine Varlık yayınları arasında çıktı Çoğunluk insan merkezlidir benim öykülerim. Yaşamdan, insan dan, yaşam kesitlerinden yola çıkarım. Daha sonra kurgu ve imge lem gücü devreye girer ve öykünüz sizi hiç ummadığınız yerlere götürür. Dönem dönem de geçmişle güncel arasında sürekli gidip gelişleriniz olur. Kendi içinizde yolculuklara çıkarsınız. Elbette gözlem gücünüzün öne çıktığı alanlardır öykü alanları… Yaşama ba zen kıyısından bazen içinden bakar sınız.Öte yandan özellikle anı türü yazıyorsanız gözlerken gözlenen de olduğunuzu hissedersiniz. Kevser Atay: Bazı şiirlerinizin bestelendiğini de biliyoruz, bahseder misiniz? Kim söylemişti şimdi tam anımsamı yorum ama şu sözde bir gerçeklik payı var sanırım: “Münir Nurettin’in şarkıları olmasa Yahya Kemal tama men unutulacak.” Bilindiği gibi sanat dalları içinde en çabuk pay laşım ve aktarım gücü olan müziktir. Bu giri şimden payını alan, benim de bestelenmiş ve bu günlere kadar gelmiş birkaç şiirim ol du.Varlık dergisinde yayımlandıktan son ra Avni anıl tarafından Unutamıyorum, Son gemi ve Yağmur Duası , Göz gözü görmeyecek kadar mıydı (K.Şarman) adı altında bestelendiler Kevser Atay: Sevgili Ayşe Kulin, ro manlarının çoğunda sizin dizeleri nize yer veriyor neden, açıklar mısınız? Evet Ayşe Kulin’in birç ok kitabında benim şiirlerime rastlamışısınız dır. Özellikle son kitaplarından “Gizli AnlarınYolcusu” adlı roma nında 41 bölüm var ve her bölüm benim dizelerimle başlar. Bu ilginin nedeni ise Ayşe Kulin’in şiirlerimi sevmesi , değer verme sidir. Kevser Atay: Çok teşekkür edi yorum, ışık tuttunuz aydınlandı yol. Ben teşekkür ederim. Şiir yaşamı nızda başarı dilerim


32

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

EDEBİYATA İHANET ETMEK TOPLUMA İHANET ETMEKTİR! 8-17 Ocak tarihleri arasında ATO Congresium'da 10. su gerçekleştirilen Ankara Kitap Fuarına kitabım Aşk'sızım ve ben de konuk olduk. Genç yazarlar kategorisine yaşım itibari ile olmasa da edebiyat hayatında ki yaşım itibari ile ben kendimi de dahil ediyorum. Ve benim gibi genç yazarların çoğunlukta olduğu bu fuar da dikkatimi çeken bir kaç konuya değinmek istiyorum. Eğer tanınmış bir yazar değilseniz ve kitap çıkartmak istiyorsa nız, öncelikle kendinize ve sabrınıza güvenmelisiniz. Çünkü okuma oranını katlamış bir yazma oranımız var. Herkes yazıyor, ama kimse okumuyor. Piyasayı tekelinde bulunduran bir kaç yayınevi ve yazar dışında kitap fuarında ilgi gören yazar ve yayınevi yok maalesef. Sosyal medya da herkes destek veriyor, takipçiniz binleri buluyor ama sizin bırakın kitabınızı satın almayı, sayfalarınız da paylaştığınız bir kaç satır daha uzun yazınızı bile kimse okumuyor. Dedim ya okumayı sevmiyoruz yazmayı sevdiği miz kadar. Zaten kısıtlı bütçelerle çıkardığınız kitabınız sabrınız ve azminiz yeterince güçlü değilse elinizde hayal kırıklığı olarak kalı yor. Oysaki sanatın bir dalı olan edebiyat duygu dilidir. Ve hayaller den beslenir. Elbette ki sanat bir yetenek işidir, belirli bir bilgi birikimi gerektirir, tecrübe gerektirir, sabır gerektirir, yaratıcılık gerektirir. Ancak hepsinden önemlisi yazmak için çokça okumak gerektirir. Günümüz de sosyal medya aracılığı ile kendi reklamını yapıp, tanıtımını yapmaya çalışan genç yazarların en büyük eksikliği de başkalarının yazdıklarını okumamaktır. Zaten çıkarmış olduğu kitabını, yayınevlerinin kısıtlı bütçeleri ile yeterli reklam ve tanıtımı yapılamadığı için sesini duyuramayan genç yazar arkadaşlar, bir yandan da başka yazarların yazdıklarını okumayarak, araştır mayarak, sorgulamayarak da hayal kırıklığına en büyük sebebi kendileri hazırlıyorlar. Ve bütün bunların neticesin de ellerinde kitapları ve hayal kırıklığı ile baş başa kalıyorlar. Fırsat bulduğum ölçüde hem yakından tanıdığım hem de hiç tanımadığım ancak sosyal medya aracılığı ile bir şekilde ismini duyduğum bir çok yazar arkadaşın imza gününe katılmaya çalıştım. Bir kısmının imza günü saatlerime uymadığı için katılamasam da yayınevleri ne uğrayıp imzasız da olsa kitaplarını temin etmeye çalıştım. Elimde okunmayı bekleyen onlarca kitabım oldu. Ve hepsi ni mutlaka okuyup daha önce de yaptı ğım gibi yazar arkadaşlarla fikirlerimi paylaşacağım. Biliyorum ki, kitap fuarın da '' körler sağırlar birbirini ağırlar'' yaklaşı mı ile kitapları alıp tozlanması için raflara kaldıran belki de kapağını hiç açmadan başkalarına veren, bir yerlerde unutan okur-yazarlar var. Bu hem kendilerine hem de o kitabın yazarına büyük bir haksızlık ve hatta emeğe saygısızlık. Bizler ''kalemi eline alanlar'' aslında o kalemi elimize aldığımız andan itibaren büyük bir sorumluluk alıyoruz. Topluma, çevremize, çocuklarımıza örnek olma sorumluluğu. Sanaçılar toplumun lokomotifidir. Hani bir söz vardır ''ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider '' işte günümüz Türkiyesinde sanatçının görevi de lokomotif görevini üstlenmektir. Yüz yıllardır süre gelen bir gelenektir, yüreğini sanata adamış bu gönül insanlarının halkın duygularına tercüman olması, onlara birer ses olması. İnsanlık tarihi kadar eskidir, sanatın tarihide. Mitolojik efsanelerden tutunda Karacaoğlan'dan Pir Sultan'a Aşık Veysel'den Nesimi'ye halkın duygularına tercüman olmuş ve onlara önderlik etmiş birer halk kahramanıdır sanatçılar. Ve bir toplumun eğitim ve kültür seviyesini yukarılara çekecek, onu refaha ulaştıracak da sanatın en önemli dalı olan edebiyattır. Bu sebeple edebiyata ihanet etmeyin, zira topluma ihanet etmiş olursunuz. Nobel ödüllü yazar William Faulkner, 1958 yılında Paris Review ile yaptığı röportajda, “genç yazarlar, bir teoriye uymada beceriksiz olabiliyorlar, Kendi hatalarınızdan ders çıkarmayı öğrenmelisiniz. Bir insan yalnızca hatalarından bir şeyler öğrenir.” diyor. Evet, bizler de şapkamızı önümüze alıp düşünmeliyiz artık. Başkalarını yargılamadan önce, egolarımızı yargılamalıyız bence. Önce çıraklığımızı yaşayalım, ustalarımızdan öğrenelim ki öğretebilelim.

Çırak olmadan usta olunmaz. SEVGİLİLER GÜNÜ Aylardan Şubat yine. Benim bu güne kadar hiç sevmediğim bir ay. Bundan sonra değil ama. Bir buçuk saatlik Ankara trafiğinde günün yorgunluğuna ve de hüznüne rağmen ilk defa Şubat ayını sevmem gerektiğini düşün düm. Her ne kadar şubat ayında dünyaya merhaba desem de, yıllarca bir türlü sevemedim şubatı. En büyük kayıplarımı bu ayda verdim ben. En büyük ihaneti bu ayda yaşadım. En büyük ayrılıkları mı bu ayda tattım. Her yıl şubat ayı gelince 28 gün olduğu için şükür eder, bir an önce geçsin diye dua ederdim. En hafif acılarla atlattığımda bayramım olurdu 1 Mart. Sanki doğa ile birlikte bende yeniden doğacakmışım gibi hissederdim şubat bitip mart geldiğin de. Bu gün çok farklı bir şey oldu ve ben bu ayın benim sınanma ve sabır ayım olduğunu fark ettim. Elbette ki her an nelerin olacağını bilemiyoruz hayatımızda. Ne zaman hangi vesileyle sınanacağı mızı da. Ama ben bütün bunları aynı ayda yaşadığıma dikkat edin ce, dedim ki kendi kendime; evet bu ay senin sabır ve sınanma ayın. Ve şimdiye kadar hep şikâyet ettiğim şubat ayı iyi ki var diyo rum.’’ Şükürler olsun bu günüme ‘’ demediğim en nadir zaman dilimi ve aslında en çok şükretmem gereken zaman dilimi. Bu gün sabahtan hastane koridorlarında yaşam savaşı veren gencecik insanları, çocukları çaresiz anne ve baba ları gördüm. Sevgililer günü olduğu için eşini sevgilisini hastane koridorlarında beklide son defa görecek olan umutlu bakışları sevgi dolu yürekleri gördüm. Hayatla yaşam arasında gidip gelen minicik yüreklerin gözlerinde ki umutsuzluğu, onlara belli etmeden köşe bucak ağlayan çaresiz yürekleri gördüm. Öğlenden sonra işlerim dolayısıyla gittiğim kurum da sevgilisinden bir telefon aldığı için işimi halleden memurun yüreğinde ki sevgiyi nasıl çevresine yansıttığını gördüm. Trafikte bir anda önümde duran ve kaza yapmama sebep olacak taksiciye tam kızacakken içinden inen ve köşedeki çiçekçiden çiçek almaya koşturan sevgi dolu bir yürek gördüm.İnsanların çaresizce oradan oraya koştururken ellerinde hediye paketleri ama suratlarında ki umutsuzluğu gördüm. Ya görev olarak bildikleri için almışlardı o hediye paketlerini, ya da daha iyisini almadık ları içindi yüreklerinden yüzlerine yansıyan umutsuzluk. Belki de ver dikleri randevuya yetişemem telaşıydı kim bilir. Üst kat komşum olan 70 yaşlarında ki Vedat amcayı gördüm. Elinde köşedeki çiçekçiden alınmış bir adet gül ve muhtemelen içinde tatlı olan bir paket. Sevim teyzem çok sevinecek biliyorum. Onların sevgilerini izlemek bana her zaman mutluluk ve huzur vermiştir. Bir ekmek almak için bile beraber bakkala giden ve yolda sürekli el ele tutuşan yüzlerinde her zaman bir tebessüm bulabileceğiniz muhteşem yaşlı bir çift. Ben onlara bakınca hayattan umudumu hiç kesmemeyi öğrendim. Güne her ne kadar yorgun ve umutsuz başlamış olsam da, bütün bunlara bakınca şükretmem gerektiğini gördüm. Hep deriz Anneler günü, Babalar Günü, Sevgililer günü vs. bunların hepsi para tuzağı insan sevdiğini sadece bir gün mü hatırlamalı diye. Evet, belki haklısınız. Ama şu da bir gerçek maalesef, hangimiz durup dururken sevdiğimize sevdiğimizi söylüyor. Hangimiz bu günler haricinde sevdiğini mutlu etmek için bir gününü harcıyor. Bunu yapan nadir insanlar var biliyorum. Ama hayatın akışına bırakıp kendimizi, koşuşturma içerisinde bunları hep yarınlara, sonraki günlere ertelemiyor muyuz? Sanki yarın hep olacak. Biz hep olacağız. Bu günler bize bir nefeslik de olsa hayattan güzel bir gün çalmamıza sebep oluyor sanki ne dersiniz. Yüreğinizde umut ve sevgi hiç eksik olmasın. Sevgililer Gününüz kutlu olsun.

Esila Suna


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

33

Unutulmayacak oyuncularımızdan biri:

69 yaşında aramız dan ayrılan tiyatro ve sinema o yu n c usu Ba y ka l Ke nt , ge r ek üstlendiği rollerde, gerekse özel yaşamında sevimli ve mizahi yönüyle belleklerimize kazındı. Solunum yetmezliği nedeniyle 4 yıl önce hayata gözlerini kapatan usta sanatçının hastanede yatarken ziyaretine sadece öğrencilerinin gelmesi, camiada vefasızlık olarak görülse de, sanat camiası bu görüşte ikiye ayrılmıştı. Kimi Baykal Kent’in yalnızlığa itildiğini söylerken, kimi de hiç yalnız bırakmadıklarını savunu yordu. Ama doktoru son noktayı koymuştu: “ Akrabaları gelmedi. Manevi evlatlarım dediği öğrencileri ziyaretine geliyordu. Tek isteği vardı, hastaneden çıktıktan sonra hastane doktorlarına bir oyun oynamak. Ne yazık ki bu yapamadı.” Baykal Kent’in cenazesinin ardından bazı arkadaş larının yorumları şöyleydi: Tuluğ Çizgen: "Benim çok özel bir arkadaşımdı. Bu mesleğe başladığım gün, Baykal'ı tanıdım. 30 yıllık ar kadaşımdı. Bir şakamız vardı. Yaşlandığımızda o Çiçek Pasajı'nda akordeon çalacaktı, ben de badem sata caktım. Baykal Kent resmen ortada bırakıldı. Bu sektör çok acımasız. Yaşlandığın zaman bir kenara itiliyor sun.” Birol Güven: "Çok değerli bir oyuncuydu. Uzun süre beraber çalıştık. Hep maddi sorunları vardı. Çok kendine özgü bir insandı. Çok eğlenceli bir insandı. “ Müjdat Gezen: " Baykal benim asker arkadaşımdı. Haftada bir iki kere arıyordum onu. Baykal'ın son za manlarda paraya ihtiyacı olmadı. Parası olmadığında

ister di. Ben ve Ferhan Şensoy o nu parasız bırakmadık. Özellikle Ferhan uzun yıllar Baykal'a maaş verdi. Öyle bir sıkın tısı yoktu. Tek derdi oynayamamaktı.” Bülent Kayabaş: ''Duygularıyla yaşadı. Ayakta durmaya çalıştı, mücadele etti. Güzellikler le anacağız onu. Toprağı ve ışığı bol olsun. Önemli bir insanı daha kaybettik, orada çok çoğalmaya başladık. Baykal, nevi şahsına münhasır bir adamdı'’ Rasim Öztekin: “''Söyleyecek çok bir şey yok işte. 69 yaşındaki bir çocuğu kaybettik. Kimseye kötü bir niyet beslemeyen, hiç parayla alakası olmayan ama sordu ğun zaman hep para arayan... Her şeyden önemlisi, hayatımızdan çok güzel bir renk gitti. Bundan sonra göğü renklendirir'’ Baykal Kent, 1943'te İstanbul'da doğdu. Sanat hayatına tiyatro oyunculuğuyla başladı. 25 yıl Ferhan Şensoy'un Ortaoyuncular kadrosunda sahneye çıktı. 1963 yılından itibaren sinema filmlerinde figüran olarak oynadı. Daha çok komedi filmlerinde komik tipleri canlandırdı. 1987'den itibaren televizyon dizilerinde yer aldı. Bir süredir Bursa'da yaşamını sürdüren Kent, 69 yaşında hayata veda etti.

Remzi Evren’i de uğurladık Dizi ve sinema oyuncusu Remzi Evren (58), Üsküdar'daki evinde vefat etti. KOAH hastası olduğu öğrenilen Evren'in uykusunda kalp krizi geçirdiği öğrenildi. Üvey Baba, Kurtlar Vadisi Pusu, Karadayı, Behzat Ç. ve son olarak Muhteşem Yüzyıl: Kösem gibi önemli dizilerde oynayan Remzi Evren, Cem Yılmaz'ın rol aldığı "Av Mevsimi" adlı sinema filminde de rol almıştı.


34 Kardelen Sanat İranlı müzisyen Cavit Murtezaoğlu ses konusunda ters eğitim verildiğini iddia etti: KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

“Cinayet işliyorlar” Konservatuarlarda ki ses eğitimi “Ses üretimi kasların vasıtasıy nin yanlış olduğunu savunan Cavit ladır. Ses sanatçısı için bunu bildik Murtezaoğlu, mezunların çoğunun ten sonra, iyi anatomi bilgisi ve metod kendi seslerini bile tanıyamadıklarını gerekiyor. İyi bir öğrenci, hoca ve söylüyor. sistem. Bu üçgen başarıyı getirir.” KARDELEN

KARDELEN

Şİİ R ve MÜZİ K GRUBU

Şİİ R ve MÜZİ K GRU BU

TÜRKİYE VE DÜNYA NEFES ALSIN Cavit Murtezaoğlu Tebrizli bir sanatçı… Türkiye'de çeşitli TV kanallarında ve TRT'de program yaptı. Üniversitelerde ders verdi. Başta Kardeş Türküler, Feryal Öney olmak üzere birçok sanatçıyla çalışmaları oldu. Eğitim verdiği öğrencilerinden Brastam Acapella ve Rezbar gibi gruplar çıkardı. Birçok sanatçı, spiker ve konservatuar mezununa ses eğitimi verdi. Cavit Murtezaoğlu, yeni çıkaracağı 15 ciltlik “Ses Metodu” isimli kitap serisinin ilk cildi olan “NEFES ALMA TEKNİKLERİ'nin kurum lar tarafından dikkate alınmadığını ve ülkemizdeki konservatuarlar da şan ve solfej eğitimlerinde ciddi anlamda ses yapım sorunlarının yaşandığını savundu. “Ses cinayeti işleniyor” diyen Murtezaoğlu ile bir röportaj gerçek leştirdik. Yusuf Ziya Leblebici- Ses Metodu isimli 15 ciltten oluşan ki taplar çıkaracaksınız. Bunları konuşacağız. Öncelikle, ülkemiz de çoğu sanatçıda ses olmadığını veya iyi öğrenmedikleri için kullanamadıklarını söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Bu kitabın nasıl ve neden yazıldığını anlatırsam, sorularınıza daha rahat bir yanıt vermiş olurum. Ben konservatuarı okuduğum dönemde ve Bakü Konservatuarı'nda çalıştığımız zaman, neden sesi istediğimiz gibi hazırlayıp da kullanamadığımız hakkında daima kafamda soru işaretleri vardı. Mesela biz şarkı söylerken tiz bölgeleri kullanamıyoruz ve ömür boyu aynı ses bölgesinde okumaya mahkum kalıyoruz. Neden ses gelişimi tesadüflere bırakılıyor? “İnşallah Maşallah” ile sahneye çıkıyoruz. Hocalarıma soruyorum ki; “ben neden si bemol sesini ve remiyorum”. Diyor ki, “çok çalış, çok dikkat et”. Ama nasıl çalışaca ğım ve neye dikkat edeceğim konusunda bir fikir sahibi değiller. Yani uzun lafın kısası, konservatuarda ses yapımı diye bir bölüm yoktur.

Ve ses yapım anlayışı da kimsede yok. Yani herkes hazır bir mal istiyordu. Bazılarında tanrı vergisi diyorlar, bazılarında hiç ses yok. Demek ki tanrı çok adaletsizmiş! Ama Avrupa'da ve diğer ülke lerde öyle düşünmüyorlar. Kurumlarda derse başlamak için ritim ve ses algılama yeteneğinin var olması eğitimin başlangıcı için yeterli dir. Bu nokta şu soru ortaya çıkabilir; Batı'da ses metodu yoksa bu ülkeler nasıl iyi ses sanatçıları yetiştirebiliyorlar? Cevap şu ki: Üç dört yüzyıllık tecrübelerin birikimi sayesinde bunları aktarabilecek bir çok tecrübeli hoca var.Ve en önemlisi öğrencilerle bire bir çok fazla zaman ayırabiliyorlar. Ses yapımı da vücut geliştirme gibidir. Vücut gelişiminde her beden estetik ve orantılı şekilde büyüyebilir ve bedenlerin yarışlara katılma şansı vardır. Doğru beslenmek ile doğru antrenörle doğru teknik direktör sayesinde herkesin kendi disiplin ve azminin sayesinde yarışlara katılma şansı var, ses de öyle bir şeydir. Benim araştırmalarım da buna göre başladı. ' Ses nasıl üretilir' den başladık. Bu ses nasıl üretilir ve neden biz bunu yüksek seviye ye taşıyamıyoruz? Acaba herkesin sesi aynı seviyede mi kalacak? Doğduğu gibi, Allah vergisi olarak mı kalacak, bundan başladık. Ses üretimi kasların vasıtasıyla gerçekleşir. Ses sanatçısı için bunu bildikten sonra, iyi anatomi bilgisi gerekiyor. Bunun yanında iyi bir metod gerekiyor. Yani normal bir beden gider vücut geliştir me klübüne der ki, “ben vücut geliştirmek istiyorum ve şampiyonlu ğa kadar yürürüm. Disiplinim de var maddi imkanlarım da azmim de var.” Ama kurumların hangi metodla şampiyon yapacağını orta ya koymaları lazım. O güven sağlandıktan sonra, işte iyi bir öğren ci, iyi bir hoca ve iyi bir sistem... Bu üçgen sağlandığı zaman kesin likle sonu başarılıdır. Eğer sonuç başarıya ulaşmazsa bu üçgenin bir kolunda sorun var demektir. Oradan yola çıktık… Yani şimdi siz eğitimin yanlış olduğunu ve bunun acısını sesi tanımayan sanatçıların çektiğini mi söylüyorsunuz? Dünyada bir çok yer gezdim ve enteresan şeylerle karşılaştım. Dünyada tüm sazlar için metod var ama ses metodu yok. Ben sanıyordum ki bizim bölge bu konuda fakirdi. Ama dünyada da asla öyle bir kitap yok ki sesi sıfırdan yapımı itibari ile başlasın ve sesi şarkı söyleyecek düzeye getirsin. Yani burada demek istiyo rum ki, şan dersleri ve solfej dersleri ses yapım tekniklerinden farklı bir kulvardır. Yani birisi ud çalmak istese, gitse bir hocanın yanına hoca ona hem nota öğretecek (bizde solfeje denk geliyor) hem de çalmayı öğretecek. Şan dersleri verecek, peki bu ud nasıl İşte insanda ses yapımı ud veya diğer sazların yapılmasına benzer. Ses yapımı üç sistemin koordinasyonuyla oluşur: 1-Basınç Bölgesi (Jeneratör bölge) 2- Gırtlak Bölgesi ( Vibratör bölge) 3-Maske


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

bölgesi (Rezonatör bölge) İşte ses sanatçılarında ses yapımı söz konusu değil. Yani her şey var ses yapımı yok. Ses yapılmadan bir öğrenciye solfej ve şan dersleri veriliyor. Aslında ters eğitim veriyorlar cinayet işli yorlar. Sonuç olarak bilerek ya da bilmeyerek bu yanlışlık yapılı yor. Bir cinayet işleniyor ve sen o tetiği çekmişsin, ya bilerek ya da bilmeyerek. Bunun sorumlusu, konser vatuarlarda sistemimiz var iddiasında bulunan hocalardır, sistemdir. Peki sizin Ses Metodu isimli kitap larınızın tarzında bu güne kadar hiç kitap yazılmamış mı? Ses sağlığı, ses hastalıkları ile ilgili baş ka konuların da burada araştırılması gere kir ki, onu da yapmamışlar. Kimse ses hak kında kendi görevini yapmamış. Hiç kim senin aklına gelmemiş. Neden bizim ünlü müzisyenimiz var da ses sanatçımız yok dünyada? Sen soyunsan da ünlü olabilirsin. Ama sanatçılık mekanizmadır, bir sistemi öğ rendikten sonra sanata sahip olabilirsiniz. Bir hanımefendiye mutfakta mikrofon uza tırsan o da meşhur olabilir. Sanat sadece halkın içinde sevilip sevilmemek değildir, sanat yaratmak demektir. Sanat insan da tanrının bir emanetidir. Yaratmak için de yaratıcı mekanizmasını bilmek gerekir. Dönüp dikkat ile bakacak olursak, dediğim gibi dünyada ses metodu hakkında bazı faydalı kitaplar var. . Bir kaç iyi hoca bir kaç kitap çıkartmış. Fakat ticari niteliği var ve faydalı olmalarına rağmen metod niteliği taşımazlar. Bir kaç iyi hoca bir kaç kitap çıkartmış. Ama bir ses metodu, bir ses yapımı bir iki kitaba sığacak bilgi değildir. Benim yazdığım ses metodu 15 ciltten iba rettir. Bu eğer her hangi bir ülkede uygulan sa; Ses konusunda sağlık sorunlarını gi dermek için önerim şudur, eğitim 11.sınıf tan başlanıp, sadece ses nefes alma tek nikleri uygulanmalıdır. Sonra üniversite de 4 senede ses güçlendirme ve genişlet me gerekir. Uzun bir çalışmanın ardından orta ya çıkardığınız bu kitaplar için, konser vatuarların ilgisizliğinden şikayetçi siniz. Hiç bir eğitim kurumunun dikkatini çekmedi mi? Benim kitaplarım 15 ciltten ibaret. Bu nasıl görmemezlikten gelinir? Sakarya üniversitesi ses metodunu serfitika programına aldı, onlara teşekkür ederim. Ama bu Türkiye için yeterli bir adım değil. Şunu sormam gerekiyor: Kitap hakkında o kadar reklam ve tanı tım yapıldı, üniversiteler ve konservatuarlar bundan neden haber dar değiller, neden medyayı takip etmiyorlar? Bunlar ses eğitimi konusunda tamamen kapanmışlar, sanıyorlar ki her şey bitmiş.

35

Halbuki onlar 1800'lü yılların sistemini uyguluyorlar. Nasıl bu kadar duyarsız ve uzak kalabilirler. Eğer haberleri varsa neden ciddi bir adım atıp da bu 15 ciltlik kitap da ne yazıyor merak etmi yorlar. En azından meraklarını gidermek için gelip bana “sen bu kitaba yalan mı yanlış mı yazdın ne demek istiyorsun, derdin ne senin yahu” diye sormaları gerekmez mi? İnsan bir merak eder, şu an ben duysam ki biri Meksika gırtlağını öğ retiyor, kesinlikle kapısına giderim. Çünkü öğrenmek istiyorum. Ama bu gerçeği de burda söyle mek zorundayım ki ismini vermek istemediğim bir üniversitede vardı ve bunlar aylarca geciktirip ve 7 bin lira yı bahane ederek basımını geri çevir diler. Bu bir garezli niyet değil de nedir? Bir sistem ya da birileri daima bu tür çalışmaları engellemek kastın dalar mı acaba, insan düşünmeden edemiyor. Bunu da yeri gelmişken söyleyebilirim, bir çok ülkeden ses metodu hakkında talepler var ki onla rı da değerlendirmek zorunda kalacağım. Anlattıklarınıza göre ses eği tim sisteminde yanlışlıklar var. Pe ki okullardan mezun olanlar kendi seslerini tanıyabiliyorlar mı? Benim yanıma konservatuar mezunu 400-500 kişi gelmiştir. Bir çoğunun sesi bozuk. Yani konserva tuarlarda ses eğitiminde cinayet işle niyor. Çünkü metod yok, ses yapılma dan bunlara şarkı söylettiriyorlar. Tiz lerde bağırtıyorlar. Mesela halk müzi ği okuyan birine soruyorum sesin nasıl diye, bana soprano olduğunu söylüyor. Hala farkında değiller ki soprano, bariton ve bas sadece ope ra müziğine aittir. Halk müziği oku yan biri nasıl tenor olabilir. Halbuki onlar sanıyorlar ki ses genişliğine bu isimler konulur. Bas bariton ve sopra no ses üretme tarzıdır. Yani sadece sesin genişliği anlamında değildir. Eğer sen soprano isen opera sanat çısı olursun, ama halk müziği okuyor san sopranoyum diyemezsin. Çünkü senin ağzında ki çıkış noktaları ile operada ki çıkış noktaları birbirinden çok farklı bunlar teknik şeylerdir. Burada demek istiyorum ki kon servatuarlarda kesinlikle ses yapım bölümü açılması lazım. Bu bir yeni bilim dalıdır. Konservatuarların bunun farkında olması gerekir. Mesela, keman çalan biri amacına uygun keman seçer. Dünya da öyle bir keman yapımcıları var ki, çalanın parası yetmediği için sponsorları oluyor, kemanı kiralasınlar ki uzman biri çalsın


36

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

yeniden geri versinler. Saz yapımı dünyada çok önemlidir. Saz yapımının önemli olduğunu söylüyorsunuz. Ülkemizde yapılmıyor mu? 2016'dayız teknolojiden bahsediliyor. Helikopter yapıyoruz diyorsunuz. Bir tane bana trompet üretin, bir tane piyano üretin! Nerde senin saz yapım tekniklerin? Ülke olarak bunlar lazım değil mi? Bu ülkede sadece bağlama, davul gibi enstrümanlar üretiliyor bunların da üretimindeki bilimselliği tartışılır. Ses konusunda diyaframın çok önemi var. Bu konuda da bizim bildiklerimizden farklı düşünceleriniz var mı? Ses metodu kitabına baktığımızda; insanlarda ses üretme sanatı, burada yazılmış bir kaç bölümden ibarettir. Nefes alma teknikleri var. Bir çok öğrenci gelip bana “hocam ben diyaframı biliyorum” diyor, ben de bana anlatır mısın diye sorduğumda ellerini böğürlerine koyup (böbrek bölgelerine) havayı o bölgeye doldur duklarını söylüyorlar. Ben de diyorum ki sizin akciğerleriniz orada mı? Bu sorunun cevabını veremediğine göre 5 yıl yanlış bir teorinin üzerine nasıl doğru uygulama tatbik edersiniz? Yani sen bu yanlış teori üzerine nasıl doğru pratik kurabilirsin? Konservatuarı bitirip buraya gelenlerin çoğunun sesi bozuk. Tabi ki konservatuar ortamı güzel, insanlar sosyalleşiyor, sazlarla tanışıyorlar. Ben bunlara yanlış demiyorum. Neden her sazın meto du var da sesin metodu yok? Bu sorunun cevabını neden kimse veremiyor? Öğrencilerin bu ses eğitim sisteminde yapabileceği ne var ki? Ben öğrencilere sesleniyorum; hem dershanelerde hem konser vatuarlarda cesaretle bunu hocalarına ve kurumlarına sormaları lazım “biz hangi metotla ders yapıyoruz?” Halbuki burada Cavit Murtezaoğlu, tecrübelerinin yanında bilimsel çalışmasını ön plana sürüyor. Benim her alanda 6-7 tane danıştığım bilim insanları var. Yani bu metodun yazılması için mate matik, anatomi ve fizik bilgisi lazım. Hocanın kendisi çok geniş bir

Cavit Murtezaoğlu, Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun “Yaşayan Değerlerimiz” Plaketini Gülgün Feyman’ın elinden almıştı...

Şubat 2016

sese sahip olması gerekir. Kendisinin 20-30 yıl tecrübesi gerekir, bestekâr olması gerekir. Yani o kadar faktörler var ki, biri çıksın ben ses metodu yazdım desin bunu kabul edelim. Ne kadar saçma bir şeydir ki konservatuarda biri piyano çalıyor ve ses bölümü başkanıdır. Var mı böyle mantık? Keman çalanlara sorsak bir ses sanatçısı gelsin size hocalık yapsın, acaba kabul ederler mi? Benim uzman lık alanımda bağlama ça lan biri neden başkan olu yor diye ses çıkartmıyor lar. Neden Cavit Murteza oğlu İTÜ'de ses atölyesini açtığı zaman sadece 30 ki şi gelmişti, hocalar neden ilgisiz kalmışlardır? Bıra kın öğrencileri gelsinler, afiş ve haberleşmeleri bile üniversitede doğru düz gün yapmamışlar. Bunla ra cevap vermeleri gere kir. Neden böyle bir şey yapsınlar? Çünkü orada insanların uyanabileceklerini düşünüyorlar. Cavit Murtezaoğlu doğru söylüyor ve sizin beyninizde soru yaratıyor. Eğer doğru bir hocaysan gerçekten dediğine inanıyorsan, neden verdiğin dersleri bir kitap haline getirmiyorsun? Demek ki sen kendi dediğine inanmıyorsun ki, onu kitap haline getiremiyorsun. Çünkü kitap yazarlarsa, yarın gelirler çekerler seni hesaba. Yazdıklarına cevap vermek ve uygulamak zorundasın. Hem cevap vermemek, hem de işin havasında olduklarından dolayı yapmı yorlar. Bu kabul edilemez bir durumdur. Her şeyin bir zamanı var. Benim gibi bir kişi çıkar bu soruları ortaya koyar ve hocalar buna cevap vermek zorundalar. Acaba ders veren hocaların kaç tane albümü var. Bir eser verelim buyursunlar okusunlar lütfen. Keman kırılsa gidip başkasından alabilirsiniz ses bozulsa ne yapacaksınız? İnsanların sesi ile neden oynuyorsunuz? Bu cesa reti nereden buluyorsunuz ki insanların tek sazına sorumsuzca davranıyorsunuz? Sizin eğitim sisteminiz, '' Dikkatli oku, çok oku, biraz daha tizlere git '' gibi önerdiğiniz üç şey. Bunun dışında gerçekten diyecek bir sözünüz yazacak bir kitabınız varsa neden bu zamana kadar yapmamışsınız? Bu başlı başına durumun vahim olduğunu ortaya koyar. Ses yapımı ve kasların gelişmesi için bir öneriniz var mı, neden bunları yazmıyorsunuz? Suçlusu nuz! Eğer ben müzisyen olmasaydım da oğlumu konservatuara gönderseydim kesin sorardım benim oğlum kimlere emanet diye. Sizin anlattıklarınıza göre ses sorunu sadece konservatuarlar ile ilişkili değil. Anladığım kadarıyla sağlık sorunu da… İnanın ses hastaları buraya geliyor, doktorları seslerinin düzel meyeceğini söylediklerini anlatıyorlar. Ya ameliyat olacak ya da sesi düzelmeyecek… Doktorun da suçu yok. Konservatuarlar ve doktorlar ses hastalıkları için iş birliği yapmak zorundalar. Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının bu işleri yapması gerekir? Ses dediğimiz bir enerji ve iletişim aracıdır. Ses insanı etkiler, bir avukat sesinin etkisiyle bir adamı ipe gönderip de ipten alabilir. Bir doktor hastasını sesi ile yumuşatabilir de, deli de edebilir. Günde 10 saat konuşan bir öğretmen de sesini kaybedebilir. Sesiyle para kazanan bir çok meslek var. Sesin bu ülkede bu kadar ucuz


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

37

Kardelen Sanat olmaması gerekir.Ses doğuştan bizle var olduğu için kimse önemine grubuyla TV ve sahne çalışmalarınız vardı. Şu an çalışmalarınız var mı? vakıf değil. İnsanlar seslerini kaybettikten sonra önemini anlıyorlar. TV ve sahne programlarını bir süredir yapmıyorum, geçtiği Biraz önce diyaframın yanlış kullanıldığından bahsettiniz. miz günlerde Maltepe'de bir konserimiz oldu. Önümüzde VAV Mesela ben de tiyatro eğitimi aldım. Bizler diyaframı kullanmayı isimli bir projemiz var, bu projemizde Özlem Taner ile birlikte bilmiyor muyuz, yanlış mı öğretildi? çalışıyoruz. Onu da çok yakında bitirip sahnelemeyi arzu edi Yanlıştır. Çünkü tiyatro eğitimi veren bir hoca da “size bu metotla yoruz. Hem Özlem Taner'in, hem de benim tarzımda deyişler ders veriyorum ya da kendim de bu metotla öğrenmişim” demelidir ki, ve kendi bestelerimizle çalışmalar yaptık.. Anadolu, Tebriz ve biz onun meşruiyetini tartışalım. Ben bir üniversitede yerde yatan öğ bu bölgelerde yaşayan insanların arzularının peşindeyiz . rencinin üzerine oturan hocayı gördüm, ne yaptıklarını merak ettim ve Bunları şiir ve müzik olarak sahneye taşıyacağız. sordum. Diyafram çalışması olduğunu söylediler. Ben de beni görüp şa Kardelen Şiir ve Müzik Grubu olarak sizinle iki kez “Ya ka yaptıklarını zannettim. Bunlar 1800'lü yıllardan kalan yöntemleri uy şayan Değerlerimiz” adı altında sahne programı yaptık. guluyorlar. Bizim insanımız gidip araştırmaz, hazırı kullanırlar. Eğer bu Her ikisinde de muhteşem bir ilgi gördük. Sizce bizim yöntem doğru olsaydı filmlerde artistlerin sesleri çekim esnasında çalışmalarımız sanat adına yeterli mi? kaydolurdu. İnsanlar her zaman amaçları ile tanınırlar. Bir insanın Çok ilginç şeyler savunuyorsunuz. Şimdi de konu sinemaya hedefi kendi kimliğini ortaya koyar. Öncelikle yeni çıkarttığınız geldi, o dalda da mı yanlışlıklar var? derginizi çok beğendim. Hedefi ve içeriği çok güzel. Özellikle Türkiye'de ses sanatçıları seslerini kullanamıyorlar. Sahnede çe şu dönemde siyasi ve ekonomik sıkıntılar yaşarken… Görü kim yapılamıyor, gidip stüdyoda kayıt yapıyorlar. Bu bir facia ve nüyor ki iyi bir kadro ile yola çıkmışsınız. komikliktir. Ben bu Türk filmlerine çok gülüyorum. Bu problem diziler Kadronuz dar dahi olsa şunu görüyorum, maddi bir beklenti ve sinemalarda çok görüyoruz. niz yok. Sanat adına çok güzel şeyler yapıyorsunuz. Her say Ses hangi alanda kullanılıyorsa o alana ait özel eğitimini de almak fayı açtığımda burnuma aşk kokuları geliyor. Para ve şöhret gerekir. Her ses alanı ve türü için özel ses yapımları vardır. talebini göremiyorum. Sanat, hizmet ve aşk görü yorum. Amacınız, hizmeti niz ve Size gelen sanatçılar, sizin bu savunduğunuz eğitim izlediğiniz yol çok güzel, sistemini uyguluyorlar mı? benim için bu çok Evet, bir çok sanatçı geldi yanıma, ama gerçekten benimle çalı önemlidir. Kardelen Şiir ve şanlar çok az. Müzik Grubu'nun sahne Yani cv'sinde Cavit Murtezaoğlu ile çalıştı yazsın diye bir çok kişi çalışmalarından bahset gelip gitti, ancak işin zorluğunu görünce bir kaç ay dayanamadan miyorum, çünkü yolu ve kaçan çok kişi oldu. Şu an çok iyi müzisyenlerle çalışıyoruz. başarısı tartışılmaz. Sizin öğrencilerinizle birlikte çalışıp, bunu sahneye taşıdığınız Mesela Grubunuzda bir proje oldu mu? bulunan Âşık Sinem Bacı' Brastam Acapella ile bunu yaptık, yeni kurduğumuz Rezbar grubu, yı çok iyi tanırım, sessiz Vav projesi… Ama isim vermeden söyleyebilirim ki, çok ünlü sanat kahramanlardan biridir. çılar, gruplar ve spikerler benimle çalışıyor. Bunlar hep yıllarca öğrenci Ancak müzikte gür sesli dir. Şarkılarıyla, duruşuyla liğimi yaptı. Ancak devamlı ve istikrarlı öğrenciler çok nadirdir. Onlar kendini fark ettiren bir sa sadece bazı ses sorunlarını gidermek için geliyorlar. natçıdır. Sinem Bacı değe Benim yazdığım metod konservatuarlarda uygulanacak bir metod rini halkın yanında bulmuş dur. Buraya gelenlerin istediklerini ihtiyaçlarına göre paket olarak sunu biridir. Her ne kadar ortaya yoruz. Ses tedavisi ve ya güçsüz sesleri güçlendiriyor, sesleri genişleti çıkarılmak istenmese de, yoruz. Form tekniklerini öğretiyoruz. Bilgisi olmayanlara temel ve tü O değerini halk tarafından rev sesleri öğretiyoruz. Bunları bir paket halinde kendilerine su görmüş ve halkın kabul et nuyoruz. tiği bir sanatçıdır. Hakkı ile Bizim yazdığımız metod uzun vadeli bir eğitimdir. halkın arasında ki yerini Uzun bir süre gerek Feryal Öney ile, gerekse Brastam Acapella bulmuştur.


38

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Hayata dokunan dizeler! “Geleceğim, bek le dedi, gitti... Ben beklemedim, o da gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu. Ama kimse ölmedi...” Özdemir Asaf Her yazılan yaşanmışlığın ya d a yaşanamamışlı ğ ı n s ö z izleridir… Özdemir Asaf, dizeleri en çok da bekleyişlerde gelir çöreklenir oturur yüreğimizin başköşesine… Neler ve kimler beklenir ne acılar yaşanır ve hayatın sonuna geldiğinizi düşünürsünüz, gün rengini kaybeder, gece yıldızlarını saklar bu vakitlerde bizlerden! Oysa her doğan gün başka günlere gebedir lakin hiç bir şeyi gözünüz görmez zamanlardasınızdır. Aslında hüznü sever insan ve acıdan besleniriz, yüreğimize düşenlerle sarılırız şiirlere, her çalan şarkı sizin için yazılmıştır sanki teselliyi benzer acılarda ararız. Hava durumu gibidir aslında hayat bir bakmışsın kar, boran bir bakmışsın güneşli bir gün derken herkes nasibini alır hayattan, hiçbir şey bilmiyoruz ne zaman kışa düşeriz ne zaman yaz gelir ömrünüze… Bilmiyoruz! Sonra bir sabah yüzünü yıkayıp yeniden düştüğünüz yerden kalkıp devam edersiniz hayata, ne garip değil mi? Ruhunuzu, yüreğinizi harap ettiğiniz her şeye yıllar sonra neden bu kadar üzüldüğünüzü düşünüp hatta yaptığınız saçmalıklara güler hale geliyorsunuz. Her şey zamanla değerini başka bir olaya, konuya ve insana bırakıyor. Ve hiçbir şeyin vazgeçilmez olmadığını anlıyorsunuz. Fıtratımıza işlenmiş d e m e k k i iş le n m e se ko l a y ka l ka m a zd ı k duygularımızın tonlarca ağırlığının altından… Yoksa öylesi kırılıp dökülmüş durumdayız ki cam sürahi kadar bile değiliz, kırılsak bile oradan buradan yamalayıp yapıştırıyoruz şu yürek deneni… ara ara sızar mı ehh sızar!!! Zıtlıkların çemberinde dönüp duruyor insan döngüsü… Bir şarkıdan dem vurup, bir şiirden efkâra düşüyoruz ve insan kadarız diyoruz. Yaşanmışlıklarda ne zenginin ne fakirin birbirinden yürek farkı yok aslında, her insanın yaşadığı zenginlik ve ya yokluk kendi içinde anlamlı… Aşk

Neslihan Yazıcılar

sadece yüreklerde nemalanıyor… “Sen olsaydın” sözü hep düşündürmüştür! Kimse başkasının yerinde olamaz ve ne yaşadığını sadece kendi bilir ve ikili ilişkilerde hep birileri başkalarına akıl verir ne kadar yanıltıcıdır. Çünkü herkes yaşadığını kendi bilir anlatması gerçeğini yansıtmaz… Ve yaşanmış acılar olmasaydı, insan ruhu şiiri keşfedemezdi diye düşünmeden edemiyor insan! Bunca roman ve senaryolar yazılamazdı çünkü acı mutluluktan daha çok etkiler insanı. Ya şarkılar onlar ayrı bir mesele elbette, mıh gibi çakılır yüreğinize çıkar çıkara bilirsen!!! Kısaca hayat; beklemelerin, gelip, gitmelerin, hasretlerin, kıskançlıkların, kıskacında bir dem mutluluk için bir ömür harcıyor. Geriye şiirler, şarkılar, romanlar, filmler kalıyor… Üretmek için yaşamak lazım!!! “yaşamadım ben, yazdım, okudum sadece. hayat ya yaşanır ya yazılır zaten. yaşasaydım yazmazdım”… İlhan Berk Ya da İlhan Berk usta gibi mi düşünmeli? Yaşandı yazıldı, yaşanmadı yazıldı… Aslında değişen bir şey yok! İçimizin iç döküntüleri değişmiyor! Bir dize bir hayata dokunuyor yetmez mi?

Yalnızlık Hali Örtülmüyor yalnızlığın üstü azlığımda öğreniyorum kar soğuk yağmurun ıslak olduğunu. karanlık elbisesini giydiğinde başlıyor düşlerin karabasanı günün süngüsü düşünce hançerle saldırıyor anılar, hamle hamle sokup çıkarıyor özlemi sivri uçluyla!... incinen ömür açmıyor ya eski baharların kapısını, yazmıyor ya şiirler adını eksik ve yarım kalıyor şarkılar renklerin gözleri bir garip eskiyor unutmuyor insan yine de yaşamayı. beklenmedik mektuplar, pulsuz dilekçeler belli ki inanç ve ısrar her şeyin başı durup beklenmiyor dünya karanlık elbisesini giydiğinde gün örtülmüyor yalnızlığın üstü… Neslihan Yazıcılar


39

KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Genç yazarlardan “Taze Hikayeler” Beylikdüzü Belediyesi, çocukların hayallerini gerçekleştirmesi için önayak oldu. Büyükşehir İlkokulu, 4D ve 4-F sınıfı öğrencilerinin kendi hayal dünyalarında özenle yazdık ları hikayeler kitaplaştırıldı. Baskısı yapılan kitaplarını büyük bir heye canla bekleyen geleceğin minik ya zarları “Yazarlığa İlk Adım” adıyla ha zırladıkları kitaplarını Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğ lu’nun elinden aldı. Beylikdüzü Büyükşehir İlkoku lu’nun minik yazarları öğretmenleri nin kılavuzluğunda ilk hikaye kitapla rını çıkardı. Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na sosyal

medya üzerinden ulaşarak yaşa dıkları olaylar ve hayal dünyalarının zenginliğiyle hazırladıkları kitapları nın basımı için destek isteyen genç yazarlar, “Yazarlığa İlk Adım” isimli ki taplarına kavuştu. Proje karşısında heyecanlandığını belirten İmamoğ lu, emeği geçen öğretmenlere, ço cuklara, velilere teşekkür ettiğini belirtti. “Eserleriyle Bize Yol Haritası Çizebilirler” Farklı hikayelerle devamı çıkacak olan kitabın ilkini 18 yazara tek tek dağıtan İmamoğlu, projenin baş mi marlarından 4-F sınıfının öğretmeni Hüseyin Uçmaz, 4- D sınıfının öğ

retmeni Turan Şenkul’u ve Okul Mü dürü Sefer Ergen’i de tebrik etti. Minik yazarların çabaları karşısında büyük hayranlık duyduğunu belirten Başkan İmamoğlu, “Çocukların kendi içdünya sını yansıtması ve bu yaşta yazabili yor olması müthiş bir şey. Bunu bir e sere dönüştürerek sınıflarında dağıt tık. Bir sonraki proje olarak çocuklar dan Beylikdüzü’nü yazmalarını isteye biliriz. Hayal dünyalarından yarar lanabiliriz. Öyle eser ler ortaya koyabilirler ki bize yol haritası çi zebilirler. Ben bu ki tap işini çok sev dim. Belki yıllar sonra bu yazar bu kitapta vardı, ilk satırlarını Beylikdüzü’nde yazmıştı diyebileceğiz. Çocuklarımız çok güzel, ben umutluyum” diye

Bircan Pullukçuoğlu hayata veda etti Türk Halk Müziği’nin önemli isimlerin den Bircan Pullukçuoğlu 68 yaşında ha yata veda etti. 9 Ocak’ta vefat eden Bircan Pulluk çuğlu,15 Ağustos 1948'de Aydın'ın Söke ilçesinde dünyaya geldi. Bircan Pul lukçuoğlu, Coşkun Güla'dan müzik eğiti mi aldı. Televizyonun gündüz kuşağında yayımlanan “Erguvan” adlı programda u zun süre görev yaptı. Yine TRT INT kanalında yayımlanan “Merhaba Dünya” adlı programda yakla şık 4 ay süreyle görev aldı.TRT repertua rında notaya aldığı bir çok türkü bulun makta. Pullukçuoğlu, bağlama çaldı ve TRT'de ses sanatçısı olarak görev yaptı. Sanatçı, çalışmalarını daha sonra ise Ankara Radyosu'nda şef olarak sürdürdü. Bir çok üniversiteden plaketler aldı. Ül kemizi İspanya’da temsil etti.


40

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Kalbim ki aşkın ressamıydı Evrenin tüm renkleriydi tualine Çizdiğim Bir aşk çizmekti tüm uğraşım Bir kalp çizmek Çizemedim Kalp kalbi bilirdi hani Ben bilemedim Rüştünü ispat ile mükelleftir her aşk Sen mi büyümedin? Yoksa sen hakikatte hiç mi sevmedin? Sevgi nedir sence? Sevgi emektir cancağızım, Suyun kayaları oyması gibi ince. Karıncanın sırtındaki buğday yükü kadar ağır. Nakkaşın sabrı ile İşleyeceksin kalbine her deseni Ressamı sen olacaksın bu tablonun dedim Öğretemedim Sevgi aşkla beslenir Küçüğüm Yudum yudum tadına varacaksın şarabının Hoş olacaksın evet Ama asla sarhoş olmayacaksın Zira; Sarhoşluk sonrası buruk bir tat kalır, Bir de başağrısı Sarhoş oldum ne yazık ki Dilimde bir buruk tad, bir de yürek ağrısı Bilemedim sevdiğim kalbini bilemedim Az geldi biliyorum tualine Çizdiğim bu resim...

Suzan Said bir gece masallarındaydı Bin Bir Gece Bin Bir albatros un kanatlarında uçtuğum.. Ve fersah fersah denizlerin altındaydı çakıl taşları. Öncesiydi Topladığım Hiç bir şiir yazmaz şimdi, Hiç bir limanda söylenmez Ağlarda nasıl yosun koktuğum...

Şubat 2016

Sarıkız’a Ağıt Feriha Çelik Anlatmak istiyorum Ömür denen karede Yaşanmış,yaşanmamış Kimi düş kimi gerçek Cümlelere çentik atmak Estiği zaman gönlümde , Bir deniz kıyısından.gelen Dalgaların senfonisini Estiği zaman ; Gönlümde bir dağ masalını Kumsalda aşkın sıcaklığını Anlatmak istiyorum. İlle de İda’nın Sarıkız hikayesini Doruğundan dağın, Denizden su almasını Yaşadığı ihanetleri , Verdiği acıları, Kahrolası iftiraları , Gün yüzüne çıkarıp Saf sevdasını yaşayan Sarıkızın gönlünü almak Tanrılar dağına İDA ya Sunmak istiyorum.

Hain Sevdiğim Ozan Güner Kaymak Öldüğümü sanıp bayram eyleyen Ben daha ölmedim hain sevdiğim Sürünüyor diye yalan söyleyen Krallar gibiyim zalim sevdiğim Kral bile imreniyor halime Meyil verilmezmiş hain zalime Belki bir gün düşeceksin elime Görürsün gününü zalim sevdiğim Haramla beslenip yalanla yaşa Bir gün vuracaksın kafanı taşa Şimdiden dönmüşsün yuvasız kuşa Daldan dala konan hain sevdiğim

Sesim,bir yanardağın içinde uyur. Ne bulutların içinden çıkan bir fırtına Ne fırtınanın önündeki rüzgar anlatır kaf dağını.. Kim ne ekti ise onu biçecek Bin bir gece önceydi, Kazdığı kuyuya kendi düşecek Bin bir gecenin içindeydi babil, Güzellik fanidir gelip geçecek Hiç bir destan yazmadı bunları, Bildiğinden şaşma hain sevdiğim Anlatmadı gözlerimi Anlatmadı baal in göz yaşlarımı sildiği İnsanlık halidir bende yanıldım O incir yaprağını.. Temiz kalpli sandım candan sarıldım İhanet görünce fena darıldım Aurora,hala bir kayanın üstünde beni bekler, Gözükme gözüme zalim sevdiğim Bekler ki,güneşe uzansın yolum.. Şiirler beni bekler, Aşk güzeldir hain veremez zarar Çakıl taşları beni bekler. Aşksız şevksiz dünya ne işe yarar Oysa,bin bir gece öncesiydi, Ozan Güner gönül gülünü arar Bulutların üzerinde Dikenle uğraşmaz hain sevdiğim Bahattin Leblebici Anka kuşlarıyla buluştuğum..


41

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

S Y ol on

anım arım

Şair Mazlum Zengin, yeni çıkardığı ki Sol Yanım ve Son Yarım isimli iki kitap birden taplara ilk imzalarını, yine kendisinin dü çıkaran Mazlum Zengin’i sanatçı dostları zenlediği “Şiir Harmanı” etkinliğinde attı. yanlız bırakmayarak dostluk örneği sergi ledi. Konu hakkında bir açıklama ya pan Zengin, “ Sol Yanım Son Yarım adlı kitapları mın tanıtımı ve imza gü nü amaçlı düzenlemiş olduğu muz etkinliğimize katılan, var lıkları ile onure eden, şiirin- e debiyatın hala değer gördüğü nü anımsatan tüm güzel dost lara, etkinliğin tüm yükünü omuzlayan Şair Aliye Turgut Budak , sazları ve güzel türküleriyle bizleri mest eden sanatçı dostlara çok teşekkür e diyorum... Birliğin - daya nışmanın en güzel ör neklerinden birisi saye nizde gerçekleşmiş ol du... “dedi. Her ayın ikinci pazar günü saat 14 ile 19 arası İstiklal Cadde si Mis Sokak’ta bulunan Patara Cafe’de düzenlenen “Şiir Yazın Sanat, Uluslararası PEN Türkiye Harmanı” etkinliklerinde Merkezi 2.Başkanı Halil İbrahim Özcan'ı şiir dinletileri yapılıyor. konuk etti. Öğretmen, şair, yazar,editör ve sinema oyunculuğu yapan Özcan, aynı zamanda Hapiste ki Yazarlar Komitesinin Başkanı... İngilizce,Arapça,Romence,Arnavutça, Farsça,İtalyanca ve Almanca'ya çevrilmiş 12 kitabı olan Özcan, 10 Ocak’ta Yazın Sanat’ta söyleşiye katıldı.

Yazın Sanat’ta Özcanla söyleşi


42

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Yanlış Anladık ! İnsanlık akarken bu ulu mecrada Biz her şeyi yanlış anladık Hurisi badesi hepsi dünyada Biz cenneti yanlış anladık . Can almak içindi tüm sunaklar Ölülerle beslendi kutsal ruhlar Kurtaramadı bizi yarattığımız tanrılar Biz Tanrı"yı yanlış anladık . Uymuyor kimsenin kimseye yolu Herkesin bildiği kendine doğru Geçip giderken insanlık yolu Biz insanlığı yanlış anladık

Ali Esmeray

.Oysa bizi uyardı ulu ozanlar İçimizdeki özdü asıl arananlar Egoya kibre mağlup insanlar Biz Yunus"u yanlış anladık

Aksak Hayat ! Aksak Hayat... Denizlili Aysel Menteş, köyünü ve ailesini Aksak Hayat’ta anlattı... Kendisini önceden içine kapanık birisi olarak tanınan Menteş, bol bol oku yarak yazmaya yöneldiğini söylüyor... Aksak Hayat’ın yazarı Ay sel Menteş, kendisini şöyle anlatıyor: 1968 tarihinde Denizlinin Çivril ilçesinde doğdum...İlk ve orta öğrenimimi tamamla dıktan sonra 1985 tarihinde evlendim...1987 tarihinde Denizli merkezde ya şamaya başladım...Tekstil sektörü ve birçok iş ala nında çalıştım ..1999 tarihin de bir erkek evlat sahibi ol dum...Son beş yıl öncesine kadar kitaplar yazmak hakkında hiç bir fikrim ve bil gim yoktu...Çok suskun ve içene kapanık bir kişiliğim vardı ve ben bir şey arıyor dum ne yaparsam yapayım hep bir yanım eksikti .Neydi aradığım? Ne istiyordum ? Kitap oku dedi bir arkada şım ve bu basit cümle benim hayatımı değiştirdi .Zor bir süreç yaşıyor dum i çimde patlama ya hazır bir bom ba gibiy di biriktir diklerim Ve ilk şi ir ..O ilk şiir anla tılmaz bir duy guydu iş te buydu

aradığım eksik yanım ara dığım kalemin sihri.ilk şiir den sonrası çorap söküğü gibi geldi şiir beni hayata yeniden bağladı ve cesaret etim aksak hayatı yazdım Aksak hayatla gelen deği şimlere şimdi kendim bile i nanmıyorum özgüven ve o özgüvenin getirdikleri şim di küçük bir tost salonum var kendi işimin sahibiyim kitabım iyi satıyor .İş yeri bir araç yazdıklarımı bastı rabilmek için amacım da ha çok kitap yazmak daha çok şiir daha çok oku yucuya ulaşabilmek .

İnsandı çözecek bu yüce sırrı Ne çözümü kaldı ne de insanı İflah olmayız biz bundan gayrı Biz kutsallığı yanlış anladık . Doğru tartmıyor adalet kantarı Kulluk edende hakkın tokmağı Hapishaneler olmuş masum yatağı Biz adaleti yanlış anladık . Baharlar ermez oldu güze Mevsimsiz sebzeler dize dize Genetik hastalık bulaştı bize Biz bilimi yanlış anladık . Elbet bu dizelere gocunan da olur Kendine ders çıkaran da olur Bilmem ki sonumuz nereye varır Biz birbirimizi yanlış anladık ...

Tutsak Kalmış Sevgiler Celalettin Özdede Çok şişeler devirdim ben. Çok meyhaneler gezdim. Duvar diplerinde oturdum, Ağaç gölgelerinde sabahladım, Güneş duyar diye Ay yalnızken konuştum. Çıkaramadım içerimdeki sevgileri. Su kattım olmadı sek içtim olmadı, Boşalttım içimdeki kinleri. Boşaltamadım içimde gizli kalmış sevgileri. Toparlandım kendime geldim. Sevdim insan olanı, sevdim yüreğinde sevgi olanı. Sevdim doğayı, sevdim yaşayan canlıyı, Ayırmadım kırmızı, sarı, beyaz diye. Çiçeği dalında kokladım Bir damla su oldum suladım. Çıkardım sonunda içimdeki sevgileri Çok yol aldım ulaştım bütün kalplere. Örtüleri kaldırdım yol verdim tutsak kalmış sevgilere.

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK E-DERGİSİDİR YIL: 1 SAYI: 3

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yusuf Ziya Leblebici YAYIN KURULU Turan Karatepe-Fidan Karakaş Ali Esmeray- Osman Coşkun Murat Karagöz-Esila Suna Neslihan Yazıcılar

TEMSİLCİLERİMİZ Ankara Demet Akyürek Çorum Gamze Höcü İzmir Songül Aksankur Batman Hülya Çölgeçen Denizli Aysel Menteş Konya Fatih Bilici Bartın Celalettin Özdede Lüleburgaz Necla Çetinkaya Almanya Z.Yıldırım Güntekin

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun ücretsiz aylık dergisidir. Tamamen sanat ve sanat haberlerini içerir, bu amaçla da ücretsizdir. Dergimizde yayınlanan yazılardan yazarların kendileri sorumludur. Siyasi, dini İLETİŞİM ve mezhepsel bir bağı yoktur. yusufziyaleblebici@gmail.com https://www.facebook.com/groups/31746001219/ Tamamen bağımsızdır...


43

KARDELEN Ş İİ R ve MÜZİ K GRUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

yacağı, dilini-dinini bilmediği uzak diyarlara sürgün edilme M e r h a b a d e ğ e r l i s a - yeceği; acilen kalıcı barış gerçekleştirilerek, özgür bir dün ya düzenin hayata geçirilmesini her şeyden ama her natsever dostlar... şeyden çok istiyorum. 2013 yılında dâhil olduğum Cebinde cüzdan yerine sol yanında vicdan ve işimi severek yaptığım, 15 taşıyanlara selam olsun. kişilik kadroda yer alan tüm arkadaşlarımla iyi bir dostluk 14 Şubat 2014'de Kadıköy’ Belediyesi’nin, Nedret bağı oluşturduğumuz “Kar- Selçuker anısına düzenlediği şiir yarışmasında ödül alan delen Şiir ve Müzik Gru- bu şiirimi savaşlarda evladını kaybeden ve katledilen tüm bu” bünyesinde bu defa annelere adıyorum... yine sanat için, sanatAnne çılar için “KARDELEN Ben uyurken SANAT” adıyla ezSen, berleri bozan güzide bir dergi çıkartmanın Ebedi uykundan

Turan Karatepe gururunu yaşamaktayım.

Çıkageldin, cennet bahçesinden

Sevgili kardeşim Yusuf Ziya Leblebici yönetiminde çıkan dergimizin 3. Sayısında, renkli sayfalar arasında sanatkültür haberlerine, sanatçılar hakkında bilgilere, hikâyelerlere, şiirlere doyacaksınız. İnternet ortamında yayınlanan dergimiz her geçen gün sizlerle daha da büyürken ülkemizin tüm bölgelerinde temsilcilikler oluşturuldu ve yalnız büyük kentlerde değil, yurdumuzun dört bir bucağında kültür-sanat ve sanatçılardan haberleri her sayısından sizlerle buluşturacak ve her sayfasında kendinizi bulacağınızı iddia etmekteyiz.

Öyle güzeldin ki, kanatlı beyazlar içinde Melektin sanki Gülüyordu bana Sevgi sunan gözlerin Gözlerimi öptü hasret çeken dudakların Ellerin öyle sıcaktı ki, güneştin sanki Yanaklarım avuçlarında Okşarken saçlarımı öksüzdüm bil ki

Benimde şiirlerim var, anlatacak hikâyelerim var diyorsa nız; bilin ki dergimizin sayfaları size açık olacaktır. Biz “KARDELEN SANAT” ekibi olarak diyoruz ki: “Payla şılmayan bilgi bilgi değildir” İşte bu nedenle dergimizi sahipl enmenizi, paylaşmanızı, duyurmanızı ve daha çok sanatse verlerle buluşmasını önemsiyoruz. Ben şahsen burada olmaktan ve burada yazmaktan, siz lere buradan seslenmekten çok mutluluk duymaktayım ve yazılarımın, şiirlerimin burada yayımlanmasından çok keyif almaktayım.

Bağrına bastığın bu çocuk

Şu sıralar başta yurdumun doğusu olmak üzere Ortado ğu'da süren savaşların bir an evvel son bulmasını istiyo rum.

Ben uyandım

Çocukların, kadınların ve sivillerin ölmeyeceği, aç kalma

Anlatamıyorum Gözlerin neden güzel saçların dalga dalga Murat Karagöz Ve Bir mısra var aramızda

Emzirdiğin Bebekti senin ki Doyumsuz hasretinle öptün öptün Beklediğin bendim sanki Bir daha bir daha öptün Yalnız bıraktın giderken ellerimi Gelirsin yine bir gün belki… Anne… Sen gittin N'olur rüyama gel her gece her gece Can olur eşsiz sevgin yüreğime

Ufka düşünce akşamları

Gülüşün Aya benzer Dudaklarının kıvrımında Işığı sessizce gezer Gece olunca yokluğunda

Aklıma gelince deli bakışlım Sen deyince yürek ağrısı Kör kütük sarhoş olunca Kendimden bile sakladığımı Anlatamıyorum

Ömrüme nakışladığım Göz nuru yürek oyası Efkar sineme dolunca Neden ağladığımı Anlatamıyorum

Kokunu taşıyınca rüzgar Buram buram sızlayınca Damlayınca göz yaşlarım Bu hasretin sebebini Anlatamıyorum

Ne zaman gelecek bahar Ölüme beş mi kalınca Aklıma gelince telaşlarım Neden diye soranlara Anlatamıyorum

Sakın Unutma Beni Hülya Çölgeçen Meçhule giden deniz yolcusuyum Dönmez isem sakın unutma beni İstasyondaki son treni beklerim Gelmez isem sakın unutma beni Aşıklar kaleminde kara yazıyım Susuz yolların ince tozuyum Besde aleminin kırık sazıyım Çalmaz isem sakın unutma beni Beklenen gün gelir ışık sönerse Hülya Çölgeçenin çekip giderse Sevenlerim beni görmek isterse Görmez isem sakın unutma beni ....


44

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Cemal Süreya anıldı Cemal Süreya, Barış Manço Kültür ve Sanat Merke zi’nde anıldı. Cemal Süreya Kültür Sanat Derneğince 10 Ocak’ta düzenlenen etkinlikte konuşan Cemal Süreya'nın eşi Zu hal Tekkanat, programa gösterilen yoğun ilgiden duydu ğu memnuniyeti belirtti. Dernek Başkanı Seyyit Nezir de konuşmasında "Türk çe olağanüs tü dostluk di lidir ve Ce mal Süreya şu n u d e r. ‘Türkçe'den bir kıl kopa racaksın, gö rürsün ki için de dünyalar akar ama a cısını da dile getirir" der ken, Şair İnci Ponat

da Cemal Süreya'nın şiirlerinde kadınların yalnızca aşk imgesi olarak yer almadığını dile getirerek, "Ezilen, horlanan, sömürülen kadınların da şiirini yazmıştır. Cemal Süreya ve o kadınlar aşık olunan kadınların aksine kusurlu görünümleriyle etkilemiştir şairi" şeklin de konuştu. Öte yandan, 9 Ocak’ta ise Maltepe Belediyesi tarafın dan düzenlenen etkinlikte ise, Cemal Süreya’yı ölümü nün 26’ncı yılında, “Telin Dili Olsa” isimli şiirli konserle anıldı. Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçek leştirilen etkinlikte Türk Halk müziği sanatçısı İsmail Hakkı Demircioğlu’nun dinletisi ve Cemal Süreya şiirleri okundu.

Dilek Pakalın’dan yeni bir kitap, “Doruklar” Dilek Pakalın’ın yeni kitabı “Doruklar” çıktı. “Nişantaşı’nın Arka Bahçesi” isimli romanıyla “2005 Roman Ödülü”nü alan yazar Dilek Pakalın’ın Anemon’n dan çıkan “Doruklar” isimli kitabının

tanıtımı ve imza günü 30 Ocak’ta Gergedan Kitabevi’nde okurlarının katılımıyla gerçekleşti. Tanıtım bülteninde ise kitap hakkında şu bilgilere yer verildi: "Çok pişmanım çok. Çocuklukta beynime işleyen kurallar, aşina olduğum nesneler, kayıtsız şartsız güvendiklerim tarafından islah edilmiş bilgilerin kalıplarını zedelemeyen içsel sorgulamalarım, gelecekteki yargılarıma yön verdi. Onlardan bir an bile şüphe etmeden yaşadım. Ne yazık ki kendi aklımı özgürce kullanabildiğim zaman vardığım kanılar, çocukluğumdakiler kadar sarsılmaz olamadılar. Eskileri yıkıp yenileri sağlamlaştırmaya ne vaktim, ne de cesaretim yetti.Temele inecek gücü kendimde göremedim çünkü yolun yarısını geçmiştim. Tekrar yukarı çıkarken yarı yolda kalmaktan da kork tum, tabularıma ihanetten de kaç tım. Çok geç artık çok…" "Nişantaş'ın Arka Bahçesi romanıyla 2005 roman ödülünü alan yazarın yeni

kitabı "Doruklar" elinizden bırakamayacağınız, muhteşem bir roman… Dilek Pakalın: Türk yazar ve oyuncu. Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakül tesi Radyo Sinema Televizyon bölü mü mezunu. Yüksek Lisans'nı Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Fa kültesi Sinema ve Televizyon bölü münde tamamladı. İlk romanı 'Nişan taş'ın Arka Bahçesi'yle İnk ılap Kitabev i 2005 roman ödü lünü alan yazar önceki yıllarda köşe yazarlığı, televizyon rogramcılığı, sinema ve ti yatro oyun culuğu y ap tı.


KARDELEN

Şubat 2016

Uzaksın Bana Nursen Gökdemir Seninle olmak isterdim Ömrüm yettiği sürece Ruhum ,kalbim, sevdam Bütün bedenimle... Senle yaşamak Gökkuşağındaki renkler gibi Elimi uzatsam Uzaksın bana Ne kadar gelsem sana Kaçarca bir tavrın var bana... Ne his var Nede kalp sende Duygusuz olmuş Körelmişsin... Yazık olmuş Senin gibi Sevda dolu Aşk kokan Adama...

Ş İİ R ve MÜZİ K GRUBU

Kardelen Sanat

Son Nokta Musteba Güneş Sisler arasında, Rüzgara dirençsiz yelkenler, Güvensiz vapur kampanaları, Zamanın rutin, kara sevdaları, Bozar üzengimizi… Öyle ki; her insan, Mendilinde biraz tebessüm, Biraz da hüzün taşır, Ya bir şarkıda gül kurusu aşk Dökersin kemanın tellerine, Ya kalbini söküp verirsin Aşkının ellerine… Bir batımda, gurup kızıllığının, Gelinlik kırmızısı olur rengin, Bir batımda, ansızın bozulur Yüreğine döşediğin mihengin. Dilinden, eteklerine zamansız, Dökülen kelimelerin, Ve…Fukara ısrarın gelir us’una, Toprağa akar kıytırık gözyaşların İnmiş olur yıldızlar saçlarına, Başka bir beden giyer tenini, Kıyamet gelip biner tepene, Terk edersin kendini hoyratça, Sonsuza kondurulmuş noktalara !

Uzaksın bana... Eğer ben seni sevmesem, sevemeseydim, Bir çok yerde bir çok çiçek solar, Bir çok çiçeğin solduğu bir çok yerde Çiçeklerin bir çoğu açamazdı. Eğer ben seni sevmesem, sevemeseydim Bulutlar kapatırdı güneşi, Birçok yerde bir çok şey gölgelenir, Bir çok şey bir çok yerde ışık alamazdı. Eğer ben seni sevmesem,sevemeseydim, Bir çok yerde sular göğe yükselir, Bir yere hışım ile boşalır,bir yerden esirgenirdi Bir yer selle yerle bir,bir yer susuzluktan ölürdü. Eğer ben seni sevmesem,sevemeseydim... Gönlümde sensizlikten solar,taşar,yanar... Bir şekilde tükenirdim. Tükenirdim. Biterdim. Songül Aksankur

45

Benziyor! Halkozanı Turanibaba Gözyaşını sile sile giden yâr Süzülen yaşları kana benziyor Vefasız aşk için feryat eden yâr Hıçkırışı bir figana benziyor O baygın bakışı aşk ile dolu Dideleri nemli bir sevda gölü Bağında kurumuş tomurcuk gülü Gazel düşmüş bir bağbana benziyor Gül yüzlü cananım huri meleğim Seni kim aldattı söyle bileyim Derde derman olmayanı neyleyim Yüreği yaralı cana benziyor Tomurcukken açılmadan kurumuş Çevresini mah yüzüne bürümüş Genç yaşında bir mum gibi erimiş Derdi üç- beş, değil bine benziyor Almışlar elinden sevdiği canı Çölde avlamışlar yavru ceylanı Başına dönüyor kışı boranı Harabeye dönmüş hana benziyor Şu giden dilberi gelde gör hele Kapılmış gidiyor bulanık sele Aşkının külleri savrulmuş yele Aslı han keremden yana benziyor Turanîbaba’yım görür de söyler Aşka erişmeyen sevdayı neyler Hilafı varmıdır söylesin beyler Yitirmiş eşini bana benziyor Oysa... Bilmiyorlardı Direnmelerden de Haylice yorgunduk biz... Sonra... Her biri... Bize dilek feneri olan Uçurtmalarımızdan Birini uçurttuk! Sonra.. Kar yağdı... Onu da... Vurdular! Cemre Yıldırım Hepsi bu!


46

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Sanatın renkleriyle Kardelen Sanat Sanat: Görüneni, Görünmeyeni, Duyulanı, o sızar) dışarı sızma halleridir. Duyulmayanı, Görerek/ Duyarak/ Hissederek/ Renklerimiz ve renkliliklerimiz ülkelerin; çoğrafik, Düşünerek/ Yorumlayarak, hayal gücünün devreye ekonomik, sosyolojik, kültürel, dinsel, sanatsal vb. gibi girmesiyle, yaratııcılığı yetenek ölcüsünde şekillendirip, yapı ve yapılanlamarı ile paralellik gösterir. O ruh katarak, estetikle ortaya konan evrensel bir nedenledir ki kimi renkler sıcak kimi renkler soğuk ifadededir. Bu ifadeyi ortaya koyan kişiye de Sanatçı olduğu gibi kimi renklilikler aykırı, kimi de yakındır bir denir. Sanatçı eseri ile bağlantı kurar. Sanatçının ortaya kişiden diğerine. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; koyduğu eser ile, onu izleyen, okuyan, duyan, gören, Renkler ve renklilikler yaşamın özünde saklı, doğayla, hisseden kısaca algılayan kişiler arasında da duygusal doğamızın bütünlüğünde var olan oluşumlardır. bağ kurulur. Değerli Kardelen Sanat Dostlarım; Sanat, Sanatın herhangi bir dalında uğraş veren kişiler Sanatçı ve ortaya konan ürün hakkında kısaca ilgili alanlarınca adlandırılırlar. Resim yapana Ressam, değindikten sonra; ''Sanatın renkleri'' başlığı ile gelecek Şiir yazana şair... vb. gibi ve İlgili olduğu sanat dalında sayılarda da sizlerin renkleriyle renklerimi birleştirip ürün veren her kişinin ortaya koyduğu her çalışma da renkliliklerle, güzelliklere doğru sanatla çoğalma Sanat Eseri değildir... Burada dikkat edilecek hususları arzusundayım. Yukarıda yapmış olduğum genel örneklendirirsek; Her resim yapan Ressam değil, Her tanımlamadan sonra kişisel algımla da kendimi ressamın ürünü de sanat eseri değildir. Her beste yapan tanıtmak ve ifade etmek isterim. bestekâr değil/ her mırıldanılan melodi Beste değil/ her Boş tuvale baktığımda, gözlerimin perdesinde beste de Eser değil, Her şiir yazan şair değil/ her şiirin görünen renklerin, kelimelerin, desenlerin üzerinden de kalıcı eser olmadığı gibi... h e ye ca n la ; a ya k la r ı m ye r d e , r u h u m ''Renkleri, ışı ğın değişik dalga de rinlikle rde , ha ya llerim sını rs ız lı ğın boylarının gözün retinasına ulaşması ile ortaya sınırlarında dolaşarak geçerken ortaya çıkan çıkan bir algılama'' tanımının yanı sıra, sağlığı, sonuçtur görünen. Görüneni, görünmeyeni psikolojiyi ve enerjiyi etkilemesi ile de biliriz. görmeye, duymaya, hissetmeye meyleden Benim için renklerin bir başka anlatımı da; renklerim, fırçayla, kalemle buluştuğunda düşünen, gören, üreten, dili, dini, yöresi, boyut değiştirirken, bendeki beni keşfetme kökeni, kimliği, çevresi, ruhu, aklı, bilgisi, yolculuğuna çıkar. Resmin yanı sıra Şiir/Güfte kültürü, geleneği, eğitimi yani tüm donanımı ile denemelerim, ud ve saz öğrenme gayretim, iki var olan insandan dışarıya sızan ifadelerdir. ayrı dergide Sanat yazılarım ve Türk Sanat Her birimizin renkleri ile sergiledikleri tutum, Müziği koro/solo çalışmalarımla da Keşiflerimi h a l v e y a o r t a y a k o y d u ğ u ü r ü n d e Perihan Koca derinleştirip boyut kazanma arzusundayım. renkliliklerimizdir. Bu arada satırları renkleriyle boyayan ben Renkliliklerimiz kavramını biraz açmak isterim. Perihan Koca'yı Şubat '' Yunus Emre Kültür Merkezi'' Beşikten son vedaya olan yaşam yolculuğumuzda Bakırköy Sergi Salonunda açacağım Resim Sergimi sergilediğimiz hallerin, duyguların, davranışların, zitaretle de, renklerinizle çoğaltırken Resim Sanatı eğitimimizin, kültürümüzün yani içselleştirerek dışa boyutunda izleyebilirsiniz. vurduğumuz insani değerlerin şöleni bir başka deyişle ''Sanat güzelliğin İfadesidir. Bu ifade söz ile kayıtlı, kayıtsız halidir. Tiyatroya gidipte yaşamından olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakş ile olursa kesit görmek veya bir resme bakıpda kendi iç ressamlık, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa dünyasından ve hayal gücünden sızan ifadeleri mimarlık olur.'' Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerinin kelimelerle, mimiklerle yada hallerle yansıtarak gözle verdiği güç ve cesaretle; renklerin, renkliliklerin dilini görünen, kulakla duyulan, hissiyatla duyulan eyleme Sanatın ışığında bir sonraki sayıda buluşturmak üzere; dönüştürmek gibi durumlardır Renkliliklerimiz. Sevgiyle, barışla,sanatla, güzelliklerle, hoşca kalın, Donanımında var olan birikimin ( testide ne varsa dışarı Kardelen Sanat'la kalın.

''ÇAĞDAŞ FANTASTİK REALİZMİN RENKLERİ “ ''Görünmeyeni Görmek'' SOLO RESİM SERGİSİ 08 -14 Şubat 2016 Pazartesi Açılış, kokteyl Saat: 17:30 - 21:00 Yunus Emre Kültür Merkesi / Bakırköy Ataköy 9. Kısım (Atrium yanı)- Bakırköy/ İSTANBUL


Şubat 2016

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

47

Saygı böyle olmalı ! Yılmaz Gruda’nın ismi çok amaçlı salona verildi Beylikdüzü’nde bir orta okulun çok amaçlı salonuna tiyatro ve sinema sanatçısı, Yılmaz Gruda’nın ismi ve rildi. Beylikdüzü Belediyesi, Dr. Ayla Savaş Ortaokulu’na öğrencilerin pek çok etkinlik gerçekleştirebilecekleri çok amaçlı salon kazandırdı. Salona da Bey likdüzü’nde yaşayan yılların tiyatro sa natçısı Yılmaz Gruda’nın adını verdi. Yılmaz Gruda Çok Amaçlı Salonun açılışını tüm katılımcılarla birlikte yapan Başkan İmamoğlu, “İyi ki varsınız Yılmaz Gruda, adınızı bu güzel mekana

yazdırmak bize nasip oldu” dedi ve okula hayırlı olması dileklerini iletti. 73 yıldan beri şiir yazan, 2’si ödüllü 16 kitabı ile 65 yıldır sahnede olan Usta Sa natçı Yılmaz Gruda, “Büyük bir onur ve mutluluk duyuyorum. Kafamda bir taç gö rüyorum. Bu güzel salona adımı vererek beni taçlandırdınız. Belediye başkanı mızdan hocalara kadar emeği geçen her kese teşekkürlerimi sunuyorum. Öğret menlerimiz en kutsal varlıklar. Şu an tari he geçtiysem onlar sayesinde oldu. Bu salonun benim adımla anılmasından gu rur duyuyorum. Beni ihya ettiniz. Beni ha yata bağladınız” şeklinde konuştu.


48

KARDELEN Şİİ R ve M ÜZİ K GRU BU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Hazırlayan

Şahan Can Esmeray

Yarın Başka Koruda Bakırköy Belediye Tiyatroları (BBT)

Hazırlayan

Şahan Can Esmeray

Oyun Adı:Yarın Başka Koruda Yazan:Melih Cevdet ANDAY Yöneten:Yiğit Sertdemir Yardımcı Yönetmen:Yelda Baskın , Ali Aziz Çölok. Dekor:Barış Dinçel Kostüm:Sadık Kızılağaç Işık:Kerem Çetinel Müzik:Yiğit Sertdemir Dramaturg:Irmak Bahçeci Asistanlar:Ayla Kaymak , Sevda Karabulut Oyuncular: Ayşe Çoban Demirel, Burak Dur, Çetin Etili, Gülce Uğurlu, Kadir Hasman, Mert Asutay, Sonya Dicle Akbaş, Zeyno Eracar. Korunun içinde tuhaf, abuk, yamuk bir pansiyon… Evin içine kadar sızmış bir tuhaf koru. Saçmanın sınırlarını zorlayan pansiyon sakinleri… Ukala bir öğrenci, ateşli bir Madam, geçmişi hatırlamayan bir adam. Yirmi yıldır vuslat bekleyen aşıklar. Gizemli bir orman bekçisi, firari bir katil. Top isminde bir köpek… Komikle trajikomiğin harmanlandığı pek sıradan çok sıra dışı bir gün. Ah, bir de kırmızı çiçekli bir bardak. Bardağın kırılmasıyla başlayan, kahkahanın, şaşkınlığın çığ gibi büyüdüğü anlar. Değişimle değişememenin ezeli çatışmasını görmeniz için bu korudaki pansiyon artık hazır. “Bir korunun yanında büyümek nedir bilir misiniz? Değişmeden geçer her şey. Koru sizi oyalar, uyutur, aldatır.” Farklı konusu ve farklı rejisiyle sizi Şubat ayında büyüleyecek bir oyunla karşılaşabilirsiniz.


KARDELEN

Şubat 2016

Şİİ R ve M ÜZİ K GRU BU

Kardelen Sanat

49

Cahide Sonku Müzikal Melodram Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi  B u g ü n e kadar Rain Man, Shakespeare'in Bütün Eserleri, Öykülerden Oyunlar ve Romeo & Juliet gibi önemli eserleri sahneleyen Tiyatro Keyfi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'nde Cahide Sonku Müzikali'ne hayat veriyor. Yaşamıyla ve yaptıklarıyla bir döneme damgasını vurmuş olan Türkiye'nin ilk kadın sinema yönetmeni ve yapımcısı, tiyatro ve sinemada dönemin büyük eserlerinin başrol oyuncusu Cahide Sonku'nun çalkantılı, sarsıcı öyküsü, Tiyatro Keyfi tarafından müzikal melodram tarzında sahne ye

koyuluyor. Gökhan Erarslan'ın y a zdı ğı e s e ri Ke m al Başar yönetiyor. Cahide Sonku'ya sahnede Nilüfer Açıkalın hayat veriyor. Eserin müzikleri Orhan Enes Kuzu, ışık tasarımı Yüksel Aymaz, kostüm tasarımı ise Canan Göknil imzasını taşıyor. Bilet Fiyatları: - 1. Kategori 55.00 TL 2. Kategori 38.50 TL 6 5 Y a ş ü s t ü , Öğrenci,Engelli ve Bak kart 28.00 TL Şubat ayı boyunca ta kip edebilirsiniz.

Ayaktakımı Arasında – İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları

Yazan: MAXIM GORKİ Ç e v i r e n : K O R AY KARASULU Yö net en : O RHA N ALKAYA Süre: 120 DAKİKA / 2 PERDE OYUNCULAR AHMET ÖZASLAN, ALİ GÖKMEN ALTUĞ, BUKET YANMAZ KUBİ LAY, ÇAĞLAR POLAT, EMRAH ÖZERTEM, İREM ER

KAYA, KUTAY KIRŞEHİRLİOĞLU, MAZLUM Kİ PER,MEHMET AVDAN, MERT TANIK, RIDVAN ÇELEBİ, SEMAH TUĞSEL, SERDAR ORÇİN, ŞİRİN KILAVUZ, TUĞRUL ARSEVER, YEŞİM KOÇAK, YILMAZ MEYDANERİKONUSU Rus edebiyatının dev yazarı Maksim Gorki, Çehov' un deyişiyle, "Tahrip edilmesi gereken her şeyi tahrip e den bir muhrip"ti. Çağının gerçek insan figürlerinden yo la çıkarak yazdığı Ayaktakımı Arasında (Na Dne) oyu nu, 1903'teki ilk sahnelenişiyle birlikte, dünya tiyatrosu nun klasikleri sınıfına girdi. Farklı kesimler, farklı sınıflar dan gelen ve bir toplum panoraması oluşturan karakter leri, sürüklendikleri hayatın dibinden sıyrılıp, bütün ya şantı zenginlikleriyle tiyatro sahnesinde belirdi. Devri min ayak seslerinin duyulmaya başladığı bir tarihsel dö nemeçte, "dipte"ki hayatlarına tutunmanın yolunu ara yan bu insanlar, hâlâ çok tanıdık. Maksim Gorki'nin yaz dığı, Orhan Alkaya'nın yönettiği oyunun Sahne Ta sarımını M. Nurullah Tuncer, Sırrı Topraktepe yaptı. Şubat ayı boyunca bu etkinliği takip edebilirsiniz.


50

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

“Düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz..”* Neden bu durumdayız diyorsun ya güzel kardeşim! Sen şiir okumadığın için bu durumda bu dünya, şayet şiir okusaydın buralar daha yaşanılır olacaktı. Çünkü sen şiir okuyan bir insan olacaktın ve şiir oku yan insanın dünyaya zararı dokunmayacağını bilecek tin, düşünsene dünya üzerindeki insanların yarısından fazlasının şiir okuduğunu, şiirle uğraştığını. Yahut şöy le düşünelim, dünya nüfusunun yarısından fazlası şair olsaydı bugün kan, gözyaşı hükmünü sürebilir miydi? Evet şairler yalancıdırlar, ne olurdu şairlerin kurdukları o yalan dünyanın büyüsüne kaptırsaydık kendimizi? Ne kaybederdik, yani bugün olduğundan daha mı kötü durumda olurduk? Çocuklarınıza tablet bilgisayarlar, dizüstü bilgisayar lar, masa üstü bilgisayarlar alıp, sınırsız interneti eline vereceğinize gidin bir şiir kitabı alın hediye edin! Turgut Uyar’ı anlatın çocuklarınıza, Özdemir Asaf’ı anlatın, Nazım Hikmet’i anlatın! Aptal saptal şeylerle meşgul olacağına şiirle meşgul olmasını sağlayın bir zahmet! Sonra telefonları akıllı kendileri geri zekalı bir nesil yetişiyor diyorsunuz! Kendisi de ana baba olanlar diyor bir de bunu, ironiye bak! Gerçekten harika! Bakın savaşlar oluyor! Elimizde akıllı t ele f o nla r ım ı z , s o sya l me d yad a tepkimizi gösteriveriyoruz oldu bittiye getiriyoruz! Her şey yoluna girecek zannediyoruz! Girmiyor, girmeyecek! Toplum olarak bireyselliğimizin farkına varmadığımız sürece hiçbir şey değiş meyecek, birey olarak ne zaman doğ rulup ayağa kalkacağız işte o zaman bir şeyler değişmeye başlayacak! Aydın lanmaktan maksat budur! Sihirli değ nek değmeyecek bu topluma ve üze rindeki ölü toprağını toplumu oluş turan bireyler birer birer kendileri üstle rinden atmaya karar vermediği sürece böyle gelmiş böyle gider türküleri söylemeye devam ederiz ve daha çok ölürüz meydanlarda, sokaklarda, kirli savaşlarda, birilerinin keseleri dolarken, sen ben ölürüz! Hiç kimsenin de umurunda olmaz! Geçmişe şöyle bir dönüp bakalım beraberce, şairle rin çekmiş olduğu çilelere bakalım! Neden sizce gücü elinde tutanlar sevmiyor şairleri? Neden işkencelere maruz kalıyorlar? Neden sürgüne zorlanıyorlar? Ciddi anlamda düşündünüz mü bunu bir kere olsun? Her konuda hükmü olan sizler? Bu konuda bir kere olsun kafa yordunuz mu? Mesela Türkçeyi, memleketini sev gilisine benzeten şairimiz Nâzım Hikmet’in mezarı ne den memleketinde değil? Düşündünüz mü hiç bunu? Yoksa siz de kulaktan dolma “vatan haini” yaftalarıyla yaftalayanlardan mısınız? Bir tane Nâzım Hikmet şiiri o kudunuz mu hayatınız boyunca? Yahut şöyle sorayım, Türkçeye Nâzım Hikmet’in yapmış olduğu hizmetin 10’da birini yaptınız mı acaba? Yok mu? Size mi kaldı Nâzım Hikmet’i vatan hainliği ile yaftalamak öyleyse? Öyle bir cihaz mı var elinizde? Biri vatan hainliği yapın

ca öten bir cihaz mıdır bu, nedir tam olarak? Nâzım’ın Bursa cezaevinde müfettişe verdiği cevapta gizliydi aslınca çoğu sorunun cevabı? Sahi neydi o Bursa cezaevindeki müfettişin adı? Cezaevi müdürünün, adalet bakanının falan adı neydi? Var mı hatırlayanınız tek kalemde? Ahmed Arif’e işkence yapanlar Ahmed Arif’ten daha mı çok seviyorlardı yurtlarını? “Yurdum benim şahda marım” diyen bir şairin üstüne hangi işkenceci daha fazlasını söyleyebilir ki? Söyleyebilmiştir ki? Peki Mısri Niyazi’yi kaçınız hatırlıyor? Limni adasına sürgüne gönderilmesinin hikayesini ve giderken Os manlı için ettiği ahı kaçınız biliyor? Diyor ki Niyazi; “Os manlı’nın inkirazı (çöküşü) için dördüncü kat semâya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkara maz.” Ve bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Limni adasına defnedilir! Ölüm tarihi 17 mart 1694’tür. Süreç içerisinde neler mi olur? Yıl 18 Mart 1915 İngiliz Agamemnon zırhlısı Çanakkale boğa zına girer; Mısri Niyazi’nin ölüm yıl dö nümünden bir gün sonra olduğuna dik katinizi çekmek isterim! Agamemnon zırhlısı Mecidiye tab yasına ölüm kusar; ancak Çanak kale’yi geçemez. İsabet alıp geri çekilir. Birinci dünya savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918 yılın da Limni adasında Niyazi-i Mısri’nin gömüldüğü yere bakan Mondros Limanında Agamemnon zırhlısında yapılan antlaşma ile Osmanlı’nın inkirazı (çöküşü) tescil edilir! (Kaynak: Mustafa Tatçı Niyazi-i Mısri (kitap) İstanbul : H yayınları, 2010, sayfa 92) Ya Pir Sultan Abdal, “dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen o koca derya! Ya Nâmık Kemal? Adı vatan şairine çıkmış, yurtse verlik, hürriyet, millet kavramlarını Türk fikir hayatına sokan kişidir, Mustafa Kemal Atatürk’ün adındaki Ke mal, Namık Kemal’in Kemal’idir! Tekirdağlıdır! Oradan oraya sürgün ede ede en sonunda Sakız Adası’nın ku ru havası nedeniyle rahatsızlanır ve 48 yaşında hayatı nı kaybeder. Daha da saymakla bitmez! Nerede memleket için faydalı bir adam var, sürgüne göndermişiz, idam etmi şiz, hapislerde çürütmüşüz! Düşün adamlarına öteden beri tahammül etmemişiz! Düşünceye tahammülü olmayan insanların memleketinde şiir elbette, Cemal Süreya deyimiyle “Anayasa’ya aykırıdır” abiler… Ece Ayhan’ın deyimiyle “şiirimiz karadır” abiler… Turgut Uyar deyimiyle de “bu evleri atla, bunları da, bunları da, göğe bakalım…” Ve Zarifoğlu’yla bitirelim sözü; “Halk aşksızca sokaklar banka dükkanlarıyla doludur.” O kadar!

Osman Coşkun

*Başlık: Ah Muhsin Ünlü


51

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

Arkadaşım Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. Cahit Sıtkı Tarancı Son Cemre Necla Çetinkaya mevsim kara kış havada ayaz, yerde kar varmış. olsun ruhum baharı yaşıyor çiçekler tomur tomurmuş açtı açacak... bilmezler ki; aşkın son cemresi gönlüme düşmüş...

Ziya Yıldırım Arkadaş! Bir şeyler yazmak istiyorum yüreğime Yazmama izin ver arkadaşım Çok söz söylemek istiyorum gördüğüme Anlatmama izin ver arkadaşım Gör! Oligarşik duygularımı Sevdadan yana bulgularımı Yurdum üstündeki kaygılarımı Anlatmama izin ver arkadaşım Susma! Anlat umuduma kurşun sıkanı Aslanın ağzından ekmeğimi çalanı Yurdumuzda olan, bu talanı Anlatmama izin ver arkadaşım Bak! Bu ömür bize yetmez arkadaş Onların fiyakası bize sökmez arkadaş Bu çöplükte, bu gül bitmez arkadaş Temiz yere dikmeme izin ver arkadaşım Duy! Arkadaş, elindeki saz notasız çalınmaz Ekmek pahalanmış burda bulunmaz Canım ciğerim, artık sılada durulmaz Buralardan gitmeme, izin ver arkadaşım Ağlama! Arkadaş, acılar bizi bura bağlamasın Her gün zulum var diye anamız ağlamasın Gel baeraber olalım, bu dünya onlara kalmasın isyan etmeme izin ver arkadaşım

Duman duman başım sanki paralı, Haberin gelmiyor bahtım karalı, KARIŞIK İŞLER Deşmeyin derdimi gönlüm yaralı, Görürüm dedikçe göremez oldum Melek DÖNMEZ

Gönül deryasında yanar bir ışık, Görenler sanıyor olmuşum aşık, Bilmezler yüreğim neyle dolaşık, Giderim dedikçe gidemez oldum.

Fırtınalar kopar bir bardak suda, Kıyameti yaşar tekrar gelirsin, Güzel yazıları yazsın da hüda, Ererim dedikçe eremez oldum

Dillerde sitem var elinde ferman, Kalmadı inan ki dizimde derman, Yakışır mı sana seveni kırman Sorarım dedikçe soramaz oldum Uzak durma yaklaş söyletme aman, Bizim sonumuz da belli ki yaman, Vuslatı yitirdik biz hayli zaman, Özdeyim dedikçe özden de oldum.


52

KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Kardelen Sanat

Şubat 2016

BELGESELİ GÖSTERİMDE

Yazar Musa Kaplan’ın yazdığı ve araştırmaları 4,5 süren “Devrim Yol cuları” isimli kitabın belgesel çekim leri de 2,5 yıl sürdü. Uzun ve titiz bir çalışmayla çekilen belgesel, 20 Şubat günü Avcılar Ba rış Manço Kültür Merkezi’nde saat 18.00'de gösterime girecek. Dünyada ve Türkiye'de '68 Kuşa ğı' olarak adlandırılan 12 Mart Darbe si öncesi ve sonrasında, hapishane,

“Kış Dönemi” Kokteyli Edebiyatçılar Derneği'nin,"Kış Dönemi" Dayanışma ve Tanışma Kokteyli düzenledi. Ankara’da bulunan Edebiyat çılar Derneği, 5 Şubat 2016 Cuma günü, saat 18. 30’da, Kızılay Bom bus Sanat Merkezi’nde düzenle diği kokteylde, şiir, türkü ve şarkı dolu program hazırladı. Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı: Gökhan Cengizhan ve E debiyatçılar Derneği Genel Sekre teri: Kevser Atay, düzenledikleri kokteylin sadece üyelerle sınırlı olmadığını ve tüm sanat dostlarını beklediklerini belirttiler.

işkence yeri, dağlarda, öğrenci evlerin de, yurtlarda, öldürülen, kalan kısmının devrim hayaliyle ömür geçirdiği, küçük bir kısmının da Türkiye atmosferinde 'savrulan bir kitlenin' yaşam öyküsünün anlatıldığı belgeselin yapımcı ve yönet menliğini Musa Kaplan yaptı.

68 gençlik hareketi içinde bil fiil yer almış ve yaşamakta olanlarla yapılan şöyleşiler, dönemin görsel ve yazılı ba sında yer alan arşiv bilgilerin de yer aldı ğı “Devrim Yolcuları”nda olayların geçti ği mekanlarda ve görgü tanıklarıyla yapılan söyleşiler de bulunuyor.

Kuşatma Bu topraklarda yaşayan toplulukla rın adı halk değildir ; millettir. Burası Türkiye Milleti'nin coğrafyasıdır. Kalk televizyonunun başından Kürt annesi, çık Amerikan filmlerinin oynadığı sinema salonlarından Türk genci! Bırak bilgisayarda çöpten adam yapmayı Çerkes hemşehrim ya da sen Boşnak ablam, derhal ayrıl altın günlerindeki börekli illüzyondan! Görmüyor musun Türkiye Milletim ;seni ısırıyorlar çiğniyorlar yutuyorlar. Hazmetmeye ramak kala mı çırpına caksın o efendilerin midelerinde? Boz bu uyuşuk sihri. Şapkada tavşan yok bayrağın var, seni öldürüp öldü rüp ona sarıyorlar . Sonra da güver cin uçuruyorlar yalancıktan kendi cep lerine ... Allah rızası için silkelen be kardeşim. Terket Avm kitapçılarının da standlarını. Ne oluyor etrafında ama onlar sana ne okutuyorlar ! Çok satanlar, çok satanlar, çok satanlar... Ee biliyoruz yahu çok satan var ve hepsi burada bizim vatandalar. Gözünü ovuştur yüzünü yıka, bir da ha bir daha yıka...Yıka ki bu oyunbaz global dünya yıkamasın senin yur

dunu da . Bir dakika sonrası bile çok geç . Önce sen anla , sonra varsa evladına an lat. Sonra bakkalına kasa bına... Çekinme, çekinme anlat işportacıya olmadı yan komşuna. De ki; Bu rada hani de yaşıyoz ya, Serpil Kıpçak üstünde hani, hani bizim Üçkardeş vatanda. De işte bir şey o luyor de. Bizi de kandırıyorlar de dört yön, iki kutup,tek put bir olmuş de... Altımızdan toprağı, üstümüzden gö ğü çalıyorlar de. Çekinme söyle. Kim ler diyeceklerdir, isim verme, çek res mi koy önüne! Ne mi var o resimde? De ki ; “sen hariç tüm sermaye var!” . Bırak bölünmeyi, söylenmeyi... Bak dünyaya, her yer terzihane, dikip veri veriyorlar yenisini eline. Söz oynayacağız sonra kaldığı mız yerden saklambacı... Hele bir halledelim şu kör ebeyi! Organik salça yapılmıyor daha azapta insan kurutarak - oyun dönüşünde sürsün ler de gör ekmeğine. Hepsi naylon, hepsi sahte. Sakın Yeme!..


KARDELEN Şİİ R v e MÜZİ K G RUBU

Şubat 2016

Kardelen Sanat

53

Şubat’ta kaybettiklerimiz 1 Şubat 1979 Şair Niyazi Akıncıoğlu 1999 Barış Manço 2 Şubat 1974 Müzisyen Orhan Avşar 2011 Oyuncu Defne Joy Foster 3 Şubat 1899 Tiyatro yazarı Ali Bey 1961 Besteci Sadettin Kaynak 1976 Heykel sanatçısı Kuzgun Acar. 4 Şubat 2009 İlk kadın THM solisti ve ilk kadın şefi Neriman Altındağ Tüfekçi 2006 Tiyatro sanatçısı Oktay Sözbir 2006 Tarihçi ve yazar Cemal Kutay 5 Şubat 1956 Bestekar Şerif İçli 6 Şubat 1960 Bestekar Selahattin Pınar 1977 Sinema ve ses sanatçısı Hayri Esen. 2012 Tiyatro ve sinema oyuncusu Baykal Kent 2013 Tiyatrocu Macide Tanır 8 Şubat 1954 Gazeteci, yazar Abidin Daver. 2015 Müzeyyen Senar 9 Şubat 1987 İstanbul Radyosu THM sanatçısı, koro şefi Ahmet Gazi Ayhan 10 Şubat 1947 Besteci ve gazeteci Muhsin Sabahattin Ezgi. 1973 Sinemacı Nevzat Pesen 12 Şubat 1934 Şair Cenap Şahabettin. 1940 Ortaoyununun son temsilcilerinden Kavuklu Ali. 1969 Tiyatro-sinema sanatçısı Vahi Öz. 2013 Tiyatro ve sinema sanatçısı Tekin Akmansoy 2005 Bestekar Ses sanatçısı, şarkı sözü yazarı Teoman Alpay 13 Şubat 1943 İlk tiyatro ve sinema sanatçılarımızdan Neyyire Neyir 1955 Kemani Nubar Tekyay. 15 Şubat 1958 Ressam ve yazar Malik Aksel. 2001 Türk tiyatrosunun en önemli yazarlarından Orhan Asena 16 Şubat 1934 Besteci Kaptanzade Ali Rıza Bey. 2015 Türk şarkı sözü yazarı Fikret Şeneş 17 Şubat 2009 Devlet Sanatcısı Gazanfer

Özcan 18 Şubat 1981 Orkestra şefi ve müzisyen Şerif Yüzbaşıoğlu 1986 Yazar Tezer Özlü 19 Şubat 1954 Ses sanatçısı Ekrem Güğer 1987 Gitarist Yurdaer Doğulu 1993 Tiyato ve sinema sanatçısı Yaman Okay 2009 Opera sanatçısı Ayhan Aydan 20 Şubat 1991 Ressam Hakkı Anlı ve Fotoğraf sanatçısı Sami Güner 1994 Fotoğraf sanatçısı Selahattin Giz. 21 Şubat 1971 Ressam Ercüment Kalmık 1987Ses sanatçısı Muzaffer İlkar. 1988 Sinema yönetmeni ve yapımcı Süreyya Duru. Yazar, çevirmen Atilla Tokatlı. 22 Şubat 1963 Sinema sanatçısı Salih Tozan 1988 Besteci ve keman sanatçısı Cevdet Çağla. 2012 Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden Yusuf Kurçenli 23 Şubat 1971 Yazar ve şair Halit Fahri Ozansoy. 2013 Oyuncu ve seslendirme sanatçısı Osman Gidişoğlu 1945 Rus şair, roman ve oyun yazarı Aleksey Tolstoy 24 Şubat 1946 Şair Ömer Bedrettin Uşaklı. 1992 Hukukçu ve yazar Ordinaryüs Profesör Hıfzı Veldet Velidedeoğlu. 2007 Sinema sanatçısı Orçun Sonat 25 Şubat 1961 Tiyatro sanatçısı Raşit Rıza Samako 1995 Ressam Nejat Melih Devrim 26 Şubat 1929 Besteci Asım Bey 1961 Eski milli eğitim bakanlarından Hasan Ali Yücel 1984 Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil 1994 Yazar Tarık Buğra 2014 Ressam Mehmet Gün 27 Şubat 1947 Karikatürist Cemal Nadir Güler 1976 Heykeltraş Kuzgun Acar 28 Şubat 1958 İstiklal Marşı'nın bestecisi Osman Zeki Üngör. 1959 Şair Hüseyin Siret Özsever. 2015 Yazar Yaşar Kemal

Safiye Ayla


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.