Kardelen Sanat Dergisi Aralık /2016 Sayısı

Page 1

Kardelen Sanat

kArDElEn

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK ÜCRETSİZ E-DERGİSİDİR YIL: 2 SAYI: 13 ARALIK 2016

ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Ukrayna’da Cücenoğlu rüzgarı!

p a t i k p a y ü ! T u t k ko Ünal Kar’ın yeni kitabı “Sevda”

Alaaddin Us gülüşünü bıraktı Sevilen sanatçıyı kaybettik

Bakırköy’de Nazım Parkı açıldı


2

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Ukrayna’da Cücenoğlu rüzgarları esiyor Tuncer Cücenoğlu’nun Ukrayna’da oynanan ve büyük beğeni toplayan Kadıncıklar isimli oyunun ardından Çığ ve Helikopter’in dışında Ziyaretçi ve Matruşka’da gösterime girecek. 16-18 Aralık tarihlerinde ise Kharkiv’de Helikopter, Ziyaretçi, Matruşka ve Çığ isimli oyunların tanıtımı yapılacak. B u t a n ı t ı m l a r d a i s e Tu n c e r Cücenoğlu da yer alacak. Cücenoğlu’nun yazdığı oyunlar, dünyada bir çok dile çevrilmiş ve kır ka yakın ülkede gösterime girmişti. Bir çok ülkede halen Cücenoğlu’ nun oyunları sahne leniyor.


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

3

Orhan Kemal Roman Armağanı için başvurular başladı

46. Orhan Kemal Roman Armağanı'na, katılım süresi başladı. Başvurunun yayınevleri tarafından 2016 yılında ilk kez yayınlanmış olan, Orhan Kemal Roman Armağanı yönetmeliğine uygun romanlar için yapılması gerekiyor. Orhan Kemal Roman Armağanı'na katılım süresi 10 Ocak 2017 tarihine kadar devam edecek. Orhan Kemal Roman Armağanı Seçiciler Kurulu Nâzım K.Öğütçü, Turhan Günay, M.Nuri Gültekin, Erendiz Atasü, Handan İnci, Çimen Günay Erkol ve Yiğit Bener'den oluşuyor. Roman armağanı kazanan yazara ödülü 2 Haziran 2017 tarihinde yapılacak olan Orhan Kemal'i anma gününde verilecek. 2017 yılı 46. Orhan Kemal Roman Armağanı'na katılmak için yayınevleri Orhan Kemal Roman Armağanı Sekreterliği'ne bir katılım yazısı ekinde, ilgili yazarlarının 10 Adet kitabını göndermeleri gerekiyor. Orhan Kemal Roman Armağanı'na katılacak olan yayınevleri daha ayrıntılı bilgiyi Orhan Kemal Kültür Merkezi-Akarsu Yokuşu Sok. No:30, Cihangir, Beyoğlu, İstanbul ve 0212 252 88 38 numaralı telefondan alabilirler. Yönetmelik www.orhankemal.org' dan incelenebilir.

Mete Dönmezer hayatını kaybetti Türk Sineması'nın emektar isimlerinden Mete Dönmezer 69 yaşında vefat etti. Türk Sineması’nın bir usta ismi daha hayata veda etti. Uzun yıllar Yeşilçam’a hizmet veren ve Kaynanalar dizisindeki Şoför Dursun karakteriyle izleyicilerin tanıyıp sevdiği isim olan , bir süre önce felç geçiren ve son yıllarında huzur evinde olan tiyatro, sinema ve dublaj sanatçısı Mete Dönmezer’in vefatı tüm sevenlerini yasa boğdu. METE DÖNMEZER KİMDİR 1947 yılında Ankara’da doğan Mete Dönmezer çok sayıda film ve dizide rol aldı. Usta oyuncu 2010 yılında 2.Kiev Uluslararası Film Festivali’nde ‘Kız Kardeşim’ filmiyle ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödülünü aldı.

Ti y a t ro s a n a t ç ı s ı Münir Akça vefat etti Ordu'da yaşayan tiyatro sanatçısı Münir Akça, evindeki merdivenlerden düştükten sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti Ordu'da, 1951 yılında doğan Akça, 1990 yılında Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu'nda sanat hayatına başladı. Daha sonra Bakırköy Belediyesi Tiyatrosunda oyunculuk ve yönetmenlik yapan Akça, Arka Sokaklar, Her Şey Yolunda Merkez, Mavi Kelebekler, Aşk-ı Memnu, Emret Komutanım, İz Peşinde, Sırlar Dünyası başta olmak üzere birçok televizyon dizisi ve sinema filminde rol almıştı.


4

Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Denklem... Ülke olarak gündemimiz o ka dar çok doluydu ki, birinden diğeri ne geçmek ve anlaya bilmek gerçekten çok zordu. Bizler, önümüze atılan ko nularla veya resmi olarak baktığımızda önerge lerle uğraşıp, kendimizi yırtarken asıl görmemiz gerekenin bizlerden saklandığını anlayamadık / anlayamıyoruz ! Hangi kanalı açarsak açalım, beyinlerimizi oya layacak konularla karşılaşıyor, tam da istenildiği gibi kendi kendimize dem vuruyoruz. Bizler bu dem’lerle uğraşırken “satılanları-çakılanları” son radan farkediyor ve sindiriyoruz. Sindiriyoruz, çünkü oyalanacağımız konuların başarıları bizleri susturmaya yetiyor. Hani, çocuğun önüne bir oyuncak atılır da o oya lanırken istenilen işler yapılır ya, olay aynen bu dur! Çocuk oyunun hazzıyla ne yapıldığını görmez bile... Son yıllarda bu tür oyuncaklar fazlasıyla önü müze atıldı, bizler bunlarla oynarken parklar AVM’lere dönüştü!.. Kafamızı kaldırdığımız da ise parkları göremedik bile... * * * Geçtiğimiz günlerde Sevgili Ekrem Ataer’in bir paylaşımını gördüm. “Ülkemde Sosyal Demokrasinin sanatta ve sanatçıda seçiciliğine en güzel örnek”diyordu ve bir belediyenin açılış töreninin ki konuk sanatçısı nı yazıyordu Ekrem Hoca... Halkın belediyeleri, halkın içinden çıkan, sanatıyla, yaşamıyla, duruşuyla gerçek bir sanatçı bulamadığından(!) popüler kültürün, yani kapitalizmin bizlere dayattığı kültürü temsil eden bu tür şarkıcılara yer veriyor. Bırakın versinler, nasılsa gerçek sanatçılara ödemedikleri paraları var !.. Bırakın versinler, nasılsa altlarında şimdilik oturdukları bir koltukları var !.. Fantazi okuyan bir şarkıcının bile “yılın halk müziği sanatçısı” seçildiği bir ülkede yaşıyoruz. Sanata bakışımız budur ! Yıllarını sanat uğruna harcamış, orta kuşak üs tü bir çok değerimiz hala sanatını icra edebilmek için çırpınıyorken, göğüs-bacak şovlarıyla veya tencere-tavalı şarkılarıyla kapitalizmin isteği doğ

Yusuf Ziya Leblebici

rultusunda insanları oyalayanlara kucak açmak ve onların sırtından kendi şovlarını yapmak ayıptır ! Şikayetçiyiz !.. Kime, nasıl şikayet edeceğiz ! Yıllardır bir çok belediyeye projeler sunduk. Kimi hatır niyetine programı kabul etti, masraflar yaptırdı ama şu ana kadar bile ödeme yapmadı. Yukarıda yazdığım gibi onların sanatçılarına öde dikleri paradan bize kalmadı! Diğerleri ise yandaş veya şov sanatçıları durur ken bizlere kapılarını açmadı bile, oyaladılar, tele fonlara çıkmadılar... Belki de haklıydılar ! Biz Safa Önal, Ersan Erdu ra, Ekrem Ataer, Ayla Algan, Tuncer Cücenoğlu, Güzin ile Baha, Dostlar Grubu, Cavit Murtezaoğlu vb. ülkemizde sanata damgasını vuran bir çok değerimizi “Yaşayan Değerlerimiz” olarak belirledik ve programlar yaptık / yapıyoruz. Ama görüyoruz ki, onların sanatçılarının yanında bizim “Yaşayan Değerlerimiz” sanatçı değilmiş ! Olsun, bizler yine kendi cebimizden harcayarak sanata ve gerçek sanatçılara hakettikleri değeri vermeye devam edeceğiz. Kendini halkçı olarak gören, ancak halkın sanatçısına kapılarını kapatan zihniyetlere inat, sanatçılarımıza sahip çıkacağız ! * * * Ne Yazalım ! Turan, Koca Sefer ve Perihan Oturmuşuz köşede bir masaya Hani dertleşiriz ya çoğu zaman Öyle yürümüşüz akan zamana Ne yapacağız diyor Turan Çiçek böcek mi yazacağız Olmalı bazen diyor Perihan Hep birilerine mi vuracağız Koca Sefer birden sertleşiyor Gülü yazacaksan dikeni de var Dalından koparırsan nasıl da soluyor Her mutluluğun bir elemi de var Sistem beslerken kuzuyu kargayı Yazan yazsın diyorum aşkı sevdayı Biz kağıda dökelim ki eylemi kavgayı Daha da canlansın özgürlük halayı Söyleyelim diyoruz Sinem Bacı'ya Bir de İstanbul'a marş yazsın Kızıldere gibi haykıra haykıra Uyan artık halkım diye bağırsın !


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

5

Alaaddin Us’u trafik canavarı katletti...

“alır başını gider günler sesi gider anısı kalır..” Protest müziğin tanınmış isimlerinden Alaaddin Us'un hayatını kaybetmesi, sevenlerini üzüntüye boğdu. Edip Akbayram, Suavi ve Kızılırmak Grubu gibi önemli isimlere çok sayıda beste veren Us'un 'Ateş Hırsızları', 'Yaz Gibi Gel'in de aralarında bulunduğu albümleri de bulunuyordu. İzmir'in Bornova İlçesi'nde, kırmızı ışık ihlali yapan kamyonun çarptığı otomobilin sürücüsü protest müziğin tanınmış isimlerinden 60 yaşındaki Alaaddin Us'un ölümü, sevenlerini üzüntüye boğdu. Kazada otomobildeki 2 kişi de ağır yaralandı. ALAADDİN US KİMDİR? Bir dönem Kızılırmak grubuyla çalışan Alaaddin Us; 'Ah Sensiz', 'Türküler Yanmaz' gibi bilinen şarkıların söz ve bestesini yazmıştı. Çocukluğu İstanbul Zeytinburnu'nda geçen 60 yaşındaki sanatçı, lise öğreniminden sonra uzun yıllar tersanede işçi olarak çalışmıştı.

Gülüşümü Bıraktım Yalnızlığımı paylaştığım şarkılar gibi, Kaçıp kaçıp sığındığım bir liman gibi, Kış ortasında ısıtan güneş gibi. Ben sana en güzel gülüşümü bıraktım. Zamanı yok, Zamanı yok demişlerdi bize sevmenin Ondandır her daim gülen yüzümüz ölürken bile… Yıkılması yok sevdaların Düşlerden uzak yaşamasını bilene Kaç kez kovaladıysam baharı Takvimler kışı erken yazdı Ölümsüz aşkı ararken Bir ömür yoka yazdı Varsın olsun Üç günlüğüne de olsa Seni bana yazdı ya! Bütün olumsuzluklarımdan kaçar gibi Düşüp düşüp yeniden kalkar gibi Adını unutmadığım arkadaşlar gibi, Ben sana en güzel gülüşümü bıraktım… Sokak başlarını güneş Yolları gece tutar. Kendi öykünü kendin boğarsın. Ölümün yaklaştığını, böyle günlerde anlarsın Hiç bilmedik kim yazmış bu yazıyı Ne ilk doğan sensin Ne de son ölen sevda yüzünden Sen iyisi mi söyletme beni


6

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Kır ve Özmaden’den “Kök” Resim Sergisi

Selma Kır ve Arif Özmaden’in birlikte açacakları “Kök” isimli resim sergisi 3 Aralık’da açılacak. Bostancı Green Park Otel’de açılacak olan serg 9 Aralık’a kadar devam edecek. 24 kişisel sergi açan ve 13 karma 4 grup sergisine katılan Arif Özmaden, konu ile ilgili paylaşımında şu bilgileri ver di:” Sanat yaşamımı doğa ve insan üstüne konu oluşturup öz gün çalışmalarımla yoluma devam ettim. Ağaçların bende ayrı bir yeri var. İnsanların çözemediği teknolojinin en son kertesine gelmiş olmasına rağmen ağaçların dilini ve doğayı çözememiştir. Bu resim sergisi tamamen ağaçlarla mesaj ola cak. Resim Heykel ve Ağaç oyma işleriyle duygularımı yan sıtmaya çalıştım.Yaşam alanımız her geçen gün daralıp yok oluyor , Küresel ısınmalar hava kirliliği hızla artar ken. Yaşa dığımız dünyayı hızla kirletip doğayı yok eden, insan faktö rünü, İnsanın insanla tabiatı tekrar anlamaya ihtiyaç duydu ğu bu günlerde çizimle renklerle anlatmaya çalışıyorum.” Selma Kır’ın paylaşımı ise şöyle: “İnsanlık tarihinde "hayat ağacı" ile başlayan ve tüm kültürlerde farklı sembol lerle ifade edilen ağaç; bolluk, bereket ve uzun yaşamı temsil ederken, aynı zamanda ibadet etme şekli olarak da görülmektedir. Kutsallığı, insanlık tarihinde hep önemini korumuştur. Her sonbaharda ölüp her ilkbaharda canlanması ile

ölümden sonra dirilişin, yeniden doğuşun sembolüdür. Şaman kültüründen başlayarak tüm dünyada kullanılan ağaç motifleri ve kilim desenleri ile Göktürkten, Osmanlıya, Erzurum Çifte Minareli cami'deki hayat ağacı figürüne kadar uzanan örnekleri ile ağaca verilen önemi bu simgelerle vurgulamak istedim. Bunun yanısıra farklı ağaç tasarımlarım da sergide yer alacaktır.”

Bartın’da kitap fuarı Celalettin ÖZDEDE-BARTIN Bartın Belediyesi'nin düzenlediği 20'nci Kitap Fuarı, 10 yayınevinin katılımıyla gerçekleşti. Bartın Belediyesi Sosyal Tesislerindeki fuarın açılışında konuşan Vali Nusret Dirim, kitap okuma alışkanlığının arttı ğını söyleyerek, "Bartın Belediyesi tarafından 20'ncisi düzen lenen kitap fuarın kentin kültürel açıdan önemli bir kazanımı olmuştur. Kitap fuarından faydalanan insanlarımızın ufkunu ve vizyonunu genişletecek bu ortam, toplumun hızlı geliş mesine katkı sağlayacaktır" dedi.

Belediye Başkanı Cemal Akın da kitap fuarının Bartın için önemli bir kültür meşalesi olduğunu belirterek, fuara katılan yazar, şair, gazeteci ve yayınevlerine teşekkür etti. Kitap fuarı kapsamında düzenlenen Hasan Bayri Şiir Yarış ması'nda birinci olan Trabzon’dan Nihat Malkoç, 2'nci Antal ya’dan Bekir Dadır ve 3'üncü Eskişehir’den Ulvi Yü rük'e pla ket ve para ödülleri verildi. 28 Kasım'a kadar açık kalan kitap fuarı kapsamında imza günleri, söyleyişiler ve seminerler düzenlendi.


Aralık 2016

7

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

İbrahim COŞAR ŞİİRSEL HALİ Ansızın bitti masal; Bir varmış bir yokmuş misali! Sevmek, Akdeniz kadar yangın; Sevmek, Karadeniz kadar hırçın! Yaşarken anlamıyor insan Şiir olup aktığını anın

Nilüfer Açılan Yıldız

Akıl Diyârı Sana doğru yürüyorum dost yok tesellisi işittiğim seslerin beni elden ele veren ecel'in... tenine gizlediğim fısıltılar kulağıma dolmaktalar...

Bir anda bitti masal; Bir varmış bir yokmuş misali! Şair hayaliyle evli Aşk toprak kadar doğurgan, Gün yeni doğumlara gebe… Hasret, yanardağ kadar alevli Dayanmıyor ise makul sebebe.

Sana doğru yürüyorum dost fikrin kılıcını çektim kınından uyandırıp zekâyı gaflet uykusundan kestim küfrün ipini... ellerinin imârı dünyada...kitaplara yazılan tozdan harflere üflüyorum...

Ve anılara sığındı masal; Bir varmış bir yokmuş misali! Ne murada eren var bu masalda Ne de kerevetine çıkan. Umutlarsa yıkılan Kalan masalın şiirsel hali!

Sana doğru yürüyorum dost gecesi yok, sinemde dönen gündüzün eteklerinde bahar cilvesi kendine çekilen güzün, baktıkça yüzüne gözlerimden dökülür hüzün... Sana doğru yürüyorum dost Ben candan gönülden bağlıyım ona O ki beni alıp sarıyor cana Çul olayım dostun ayakaltına Farkı fark etmeyen sermesin beni Ak alın terime katmadım haram Tabipler saramaz gizlidir yaram Giden yerin buldu ben niye duram Farkı fark etmeyen germesin beni Garip gönlüm pervanedir ateşte Ağzımın tadı yok damakta dişte Ben üstat olamam böyle gidişte Farkı fark etmeyen yermesin beni Sol yanım yaralı dönmem sağıma Karlar erken yağdı gönül dağıma Gül oldum dikildim mihman bağına Farkı far etmeyen dermesin beni

Ozan Garip Yadigar

Yadiga’rım sen sahip ol diline Hem diline hem de kendi beline Sevinenler olacaktır ölüne Farkı fark etmeyen görmesin beni

Süheyla Altınkaya Turan ÇİNGENE SES Buzlu bir camın ardında Çarpıyor. Buğusuna veda kurdelası Tutunuyor karışırken Kum saati Çingene sesine Apaydınlıkta. Dudağındaki ölü yangını Hırçın dalgalar Söndüremiyor. Buhurunda yatak. Yanarken Suskun kalıyor Ayrılık acısı Ve nergis kokusu Yayılıyor. Su alevinde Aşka dikleniyor Kavruk toprak. Korlar donuyor Gecenin en ayazında. Gel! Kırağılarda Yanıyor. Ellerim. Ve sedef bir aynanın Ucunda üşüyor En çok da Dağda yakılmış Ateşlerle Kalaylanmış Bakırdan bakışlarım.


8

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Çocuğun Hayatında Çevre ve Öğretmenin Tartışılmaz Değeri… Çocuğun eğitiminde üç çember vardır. Birincisi ai le… İkincisi çevre, bir di ğer deyişle yaşadığı mahal le ve kent… Üçüncüsü ise okul ve öğretmenler… Uzmanlar insanın eğitim olgusunu inceledik lerinde % 85'inin görerek, Gazanfer Eryüksel %15'inin ise okul etkeni olduğunu belirlemişler. Yukarıda söylediğimiz üç çemberin ilk ikisinin aile ve çevre olduğunun bir kez daha altını çizmek, önem değerini vurgulamak istiyorum. Bu iki etken bizim görmekten türetilmiş o güzel kavramın yani “görgü”nün temeli, varoluş şartıdır. 65. dünya yılımı yürümeye çalışırken dönüp geriye bakıyorum. Aile çevremin benim kişiliğimin oluşumunda ve sanatla, edebiyatla köprüler kurmada ne denli belirleyici olduğunu görüyorum. Bu süreci “İki Çocuğun Okuma Keyfi” adlı yazımda anlatmıştım. Okurlarım bu yazının iki bölüm olduğunu ilk bölümde Gazanfer'in okuma yolculuğunu anlatırken ikinci bölümde sevgili oğlumun okuma sürecinin dile getirildiğini hatırlayacaklardır. Eğitim olgusunun üçüncü çemberinin okul ve öğretmen olduğunu belirtmiştim. İşte bu bağlamda ilkokul öğretmenim Naciye Yavuzer'in önem ve değerini vurgulamam gerekir. Dördüncü sınıfa geçtiğimiz yaz başında bize dördüncü sınıfın ders kitaplarının listesini vererek okumamızı istemişti. Bu istek benim okuma yolculuğunu hızlandıran tetikleme olmuştur. Bu isteği aile çevremin, özellikle evde bir kitaplık olmasının ve babamın yaptığı okuma önermelerinin kanatlandırdığını görüyorum. İşte bu noktada Davutpaşa Ortaokulu'nda resim öğretmenimin sanat yolculuğunda ne denli etkileyici olduğunu anlatman gerekir. Bu anımı “Sanatın Önem ve Değeri” adlı yazımda da anlattığımı yazılarımın takipçileri hatırlayacaklardır. Bu tekrarı onların hoşgörüsüne sığınarak

yapıyorum. 1964-65 öğretim yılı… Davutpaşa Ortaokulu ikinci sınıf öğrencisiyim. El yazım hiç güzel olmadı. Resim yeteneği hiç yakınımdan geçmemiş. Resim öğretmenimiz Süheyla Hanım, on üzerinden beş veriyor çizdiklerime… İkinci yarıyılda “Bir resim sergisi gezip de imzalı kâğıt getirene ödevden on (10) vereceğim” dedi bir gün. Evet, bir sergi gezip on alacak ve not ortalamamı yükseltecektim. Beyoğlu'nda Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olduğunu duymuştum. Pazar günü öğlen yola çıktım. Kendi mahallesi ve okulu dışında bir yer yalnız başıma gidecektim ilk kez. Hem de otobüse binip Beyoğlu'na… Otobüsten Galatasaray Lisesi'nde inip galeriyi sordum. İstiklal Caddesi'nde Taksim'e giderken sol kolda bir binanın ikinci katındaydı Galeri. Galeri'ye ürkerek girdim. İçerisi loştu. “Kimse yok mu?” diye sorunca bir görevli karşıladı beni. Sergiyi gezeceğimi, öğretmenimin ödev verdiği söyledim. Işıkları yaktı. Sergiyi gezdim kendimce. Görevli masaya bile oturmamıştı. “Hadi bittiyse ışıkları kapatacağım…” dedi. Nerden çıktı bu çocuk diye düşündüğü kesindi. Öğretmenin yazılı kâğıt istediğini söyledim. Küçük bir not kâğıdına Galeri'nin kaşesini basıp üzerini imzaladı. O kaşeli, imzalı kâğıt bana ödevden 10 numara almamı sağladı. Sınıfta benden başka sergi gezen de olmamış. Ama asıl kazancım duyduğun her sergiyi gezmenin ışığını tuttu ömrüme. Evet, resim yapamam sözcüklerle resim yapan, şiir çizen biriyim. “Peyzaj şiirler mi yazıyorum?” diye soruyorum kendime… Anıların ışığında sonsuzluğa göçen öğretmenlerimi sevgi, saygı ve rahmetle anarken tüm öğretmenlerimi selamlıyorum. Mavisel Yener'in şu sözüyle koyalım noktayı… “Çocuklar, dile getirebildiklerinin daha fazlasını duyumsayan bilgelerdir.”


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

9

Bakırköy’de Nazım Parkı

Bakırköy Belediyesi Nazım Hikmet Ran Parkı’nı açarak büyük ustayı ilçede ölümsüzleştirdi. Şenlikköy Mahallesi Saruhan Sokak’ta yaptırılan Nazım Hikmet Ran Parkı, yaklaşık 2.500 metrekare alan üzerine kurulu. Yeşil alan, çocuk oyun alanı, yürüyüş parkurunun yanı sıra Nazım Hikmet Ran’ın silueti ve şiirlerinin bulunduğu tabelalar ile dallarında kuş yuvalarının bulunduğu geri dönüşüm malzemelerinden (metal) , Nazım’ın mezarının başındaki çınar ağacından esinlenerek yapılan ekolojik ağaçta bulunuyor. Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu açılışta yaptığı konuşmada şunları ifade etti: ”Türk edebiyatına ölümsüz şiirler, romanlar, anı kitapları bırakan Nazım Hikmet Ran’ın adını biz de Bakırköy’de kendi adını taşıyan parkta ölümsüzleştiriyoruz.”

Ayten Turan Arena’da imza attı... Gazeteci-Yazar Ayten Turan’ın “Sol Yanımda Dağlar Yıkıldı” isimli kitabının imza günü ve tanıtımı İstanbul Arena Park’da yapıldı. Kalabalık bir davetli topluluğunun katıldığı imza gününde, yazar Ayten Turan kitaplarını imzalarken, dostlarıyla da sohbet etti...


10

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Göç Başladı Yine İçimde Dilek Hokkaömeroğlu Sus düştü dilime yine. Çatışmanın kargaşanın bencilliğin duvarı örüldü yine içimde.Yağmur var yine gecede ve ben korkak bir çocuk gibi saklandım karanlığa.Saklambaç oynuyor gözlerim ellerimde güzden kalma roman arası hüzün.. Unutulmuşluk kırılmışlık acıtıyor anıların gözleri ne bakamıyorum soluk kırılgan pişman ..Doğma mış bir çocuğun çığlığıyım ben.. Kim saklamıyor ki sırlardan örülü surların ardında geçmişini.. Hangi tebessüm gerçek yüzümüze astığımız.. Şaşkınlık oyunu bu şımarık bilmiş ukala.. Uykuya dalan gece daha bir nefes ölüm üflüyor rüyalarımıza.. Özlem can çekişiyor yine kimsesizler barınağında semaya açılan ellerin ahı var inciten insanların zalim bakışlarında.. Yavrusunu arayan bir ana gibi ağıtlar yakıyor yine gece.. Ne çok ürperdik üzerimize titreyen ellerin iri parmakla rın arasında .. Ne kadar arsız insan bir hışımla başlıyor yaşama inatla.. Gülüşü yine yakamozlar topluyor sevginin yüreği deli bir vücudun tenine dokunur gibi özlemle tarıyor günle rini.. Belirsizlik işte en kötüsü sandıklarımızda yanılgılarımız suskunluklarımız da sandıklarımız.. Oyun içinde oyun rus ruleti oynuyor sözler.. Bilmiyorum, ne düşünsem benliğimde çaresiz yılkı atı yönünü bilmeden dört nala koşmak isteyen.. İyot kokusu geliyor uzaklardan denizin dayanılmaz cazibesi ıssız bir koya sığınan yüreği deli bir sevdaya çarptıkça çarpıyor dalgaların şehvetli yeli . Dokundukça kanarım ben sakın bir daha acıtmayın canımı diye avaz avaz susarım..Çığlık çığlık yaslandım umudun yamacına eteklerim de zil sesleri..

Ruhum huzura ermiyor yine ne çok yağdı yine gece... Ne saçma değil mi?. Özledim yine seni.. Kaç sen varsın ben ne zaman yok oldum? Annemin kıyamadığı biriyim ben öldürmek için savaşan insanların içinde hep çocuk yenilgisi.. Tuzun acıttığı bir yarayım kan revan suskun çaresiz bezgin.. Aslında deli bir kızım ben elma şekerine tutsak ,karanlığa korkak ,güneşe yenik deli çoş bir ırmak akar içimde durdurmam.. Seni seviyorum cesareti , gitme diyebilecek ka dar yürekli bir kadınım aslında .Ne tuhaf bir gece dünden kalma ne güzel baş lamıştı içimde sana dair ne varsa masum ve çocukça.. Çocuk kumbaramı hiç dolduramadım harflerle dağınık bir ömür içinde bu yüzden yaza madım seni beni hayalleri mizi... Başlangıcı güzel bir parag rafım aslında ,bitiremediğim romanlarda sonu belirsiz kalan.. Gece yıldızlar yağıyor dileklerime ben avazı çıktığı kadar dileğim işte... Gece gece yine yağıyor di lekler yıldızların gözlerine.. Yorgunum bırakasım var kendimi martının kanatlarına ... Düşlerimde DENİZ Yarınlarımda UMUT YALNIZLIĞIM da kampana çalan bir liman gürültülü sağır Yabancıyım herşeye kendime bile Yağ yine gece bırak beni koy denizin ortasına ya kamozların senfonisi başlasın kelebek özgürlüğü bütün renklerine bulaşsın.. Göç başladı yine içimde Gözlerim ruhum gece'ye tutsak .gece yıldızlara Ağlama sen... GÜNEŞİ EN ÇOK BEN SEVERİM GECE YILDIZLAR YAĞARKEN GÖZLERİME


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

11

Beylikdüzü’nde 3. Resim Çalıştayı 11-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Beylicium AVM’de gerçekleşen Beylikdüzü Belediyesi 3. Uluslararası Resim Çalıştayı ilgi odağı oldu. Çeşitli ülkelerden 18 ressamın katıldığı çalıştayda, sanatçılar İstanbul’u ve bölgeyi gezerek oluşturdukları fikirleri tuvale aktardı. Organizasyon, Ekrem Kutlu’nun Küratörlüğünde gerçekleşti. Ayrıca eserlerinde İstanbul’u en iyi yorumlayan sanatçı olarak bilinen Devrim Erbil de bir workshop düzenleyerek çalıştayın finalini yaptı. Çalıştayı ziyaret eden ve sanatçıların yaptıkları eserleri inceleyen Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Değerli ve etkileyici tablolar var. Çalıştayın her defasında yukarıya çıkan bir kimliği var. Bu sene İstanbul teması çalışıldı. Bence her birisi sadece Beylikdüzü için değil, İstanbul için bir hazine olacak.” diye konuştu. Seneye Kitap Fuarı’ndaki Artist bölümünde Beylikdüzü sergisini açmak istediklerini ekleyen İmamoğlu, “Ayrıca birkaç sene sonra Türkiye’nin en zengin resim galerisine sahip belediye olmak istiyoruz.” dedi. Çalıştıya katılan sanatçılar ise şöyle: Türkiye’den Osman Zeki Demirkale, Evrensel Baş, Abit Güner, Ekrem Temizer, Hülya Aksoy, Adil Ocak, Hasan Mutlu, İsmet Yedikardeş, Müfit İşler, Mısır’dan TaherAbdelazeem, Güney Kore’den ClemensBeungkunSou, L i h t e n ş t a y n ’ d a n M a r t i n Wo h l w e n d , Hindistan’dan RishiKapil, İtalya’dan AniaSwoboda, Gürcistan’dan NinoGogolishvili ve Polonya’dan DariuszPrzewiezlikowski. Tamamlanan tablolar 18 Kasım Cuma günü açılan sergi ile vatandaşın beğenisine sunuldu.


12

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Kimbilir Bu yılları Aynı Hevesle Yaşar mıyım? Akşamları; elinde ekmeği ile gelen, geldiğinde ortalığın süt liman olduğu kimi zaman korktuğumuz, çoğu zaman sevdiğimiz ve hatta annemizden bile kıskandığımız bir adamdı o bizim yaşamımızda.. * Yakışıklı, uzun boyluydu, saçları beyaz ve gür, çok konuşmazdı aslında. Yaşamımın kurallarını çizecek bir kahraman olduğundan habersizdim o yıllarda. * Ona duyduğum sevginin büyüklüğü bir orman kadardı, içindeki ağaçlarsa biz. zekasına hayranlığım, ağırbaşlılık ve vakurlu bir eda.. tüm ciddiyetlerimin kilidiydi o.

Ayla Gürel

_büyüdükçe karşıma çıkan sevda kırıntılarında ondan izler arayacağım bir gölgeydi babam yaşamımda.. hep aradım zaten ,tam bulduğumu sandığım sırada kelebekler gibi oluyordu adamlar yaşam kulvarlarında.. * İster fiziken olsun, ister yorgan baş ucumda ,kimi zaman olmasa da ona duyduğum derin sevgi ve saygı vicdanımın penceresi ..adımlamalarımın

kaypak olmaması gerektiği idi..ondan aldıklarımla. Ümitsiz değilim, hâlâ. Ama o _saygıydı, _büyüklüktü. -derinlikti. -yürekti./. -sevgiydi./sevgiliydi./.eşti./.kocaydı.. -çınardı gölgesine yaslanıp, uzandığım Mecburi ayrılıklara sürgün kalışlarımız ilk kez benim üniversiteye gitmemle başladı..Sonra da hiç ayrılmadık ./. Yıllar sonra ayrıldık ama Ben geldiğimde İstanbul'a.. Yaşam bazen böyle ayrılıklar sokuyor,senaryolarına.. Seni anlatma; iki heceye sığar mı ba-ba? Sen asla gitmeyecek bir öykünün baş aktörüsün ayni zaman da..Bundan böyle ne filmler çevirmeyeceğiz, -izlemeyeceğiz birlikte. Kimi zaman anılar da.. sana yanlış yapmamanın verdiği avanslarla, ciddiyetinin toleranslarıyla yoluma, yokluğunda ve varlığında, çoğu zaman tek başıma yürüyeceğim hâlâ yaşama dair korkularımla ama sen bilme bunu. beni çok büyümüş farz et..! UMUTSUZ DEĞİLİM AMA BABA./. kim bilir biri senin beni sevdiğin gibi..sever ,başka da sever..ekler iki sevgiyi de yaşamıma. Sağlıkla ömürler diliyorum hep , hep daha çok yaşamında, yaşamımızda..


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

13

Perihan Koca’nın sergisi Ocak’ta açılıyor

Ressam Perihan Koca'nın ''Sanatın Renkleriyle Çağdaş Fantastik Realizm'' Resim Sergisi 2-8 O cak tarihleri arasında Bağlarbaşı Kongre Ve Kültür Mer kezi'n de açılacak. Sergi için bir basın açıklaması yayın layan Perihan Koca, “Bendeki beni keşfet meye çalışarak, doğadan doğamıza, benden size olan bağlantıları, renklerle ifade eden keyifli yolculuğumda, renklerinizi, renklerimle buluşturmayı ar zu ederek sizleri ağırlamak tan onur ve mutluluk duya rım” diyerek sanatseverleri sergiye davet etti. Koca, basın açıklamasında kısaca şu bilgilere yer verdi: “Boş tuvale baktı ğımda, gözlerimin perdesinde görünen renklerin, desenlerin üzerinden heyecanla ayaklarım yerde, ruhum derinliklerde, hayallerim sınırsızlığın sınırlarında dolaşırken ortaya çıkan sonuçtur görünen. Görüneni, görünmeyeni görmeye meyleden renklerim, fırçayla buluştuğunda boyut değiştirirken, bendeki beni keşfetme yolculuğuna çıkarım. Bu keşiflerimde resmin yanısıra şiir, güfte, beste denemelerim ve koro çalışmalarımla da artarak çoğalma arzusundayım. ''Renkleri, ışığın değişik dalga boylarının gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılama'' tanımının yanı sıra, sağlığı, psikolojiyi ve enerjiyi etkilemesi ile de biliriz. Benim için renklerin bir başka anlatımı da; düşünen, gören, üreten, dili, dini, yöresi, kökeni, kimliği, çevresi, ruhu, aklı, bilgisi, kültürü, geleneği, eğitimi yani tüm donanımı ile var olan insandan dışarıya sızan ifadelerdir. Benim için Fantastik Realizm; gerçekleri kuşanarak gerçeküstü boyutu klasik teknikle nakşeden fırçanın, yetenekle birleşerek hayal dünyasının devreye girmesiyle ortaya çıkan tablodur. Sanat bir bütündür. Sanatın her alanı bir birini

tamamlar aslında iç içedirler diyerek kendime doğru yaptığım içsel yolculuğumda; bir yanıma Resmi, bir yanıma Şiiri alırken, yazı dili ile aktarımlarımın yanı sıra, ruhumun dokunduğu güzellikleri keşfimde müziğin gizemli tınılarını ve ritmini gördüm. Özgürlüğünde nefes aldığımı hissettiren sanatın; rengini, sesini, mısralarını, satırlarını, çizgisini, ritmini yani sanatın kapsadığı alanlarda bütünü ve bütünün detaylarını keşfimde melodilerin ruhumda doğuşunu keşfettim. Yüreğimin renkleriyle boyadığım mısralarımda melodi ile doğuşlar yaşarken Notaya alma hususunda gayret göstererek, müziğin sözlü melodiyi giyinmesinde beste çalışmalarıma yön ve derinlik veriyorum. Melodilerin makamlar üzerinde raksıyla ritmini mısralarda, Resimlerde görüyor, yeteneğim ve donandığım / donatıldığım kadar içerdekileri, dışarı çıkarıyor, mutlulukla güzelliklerde çoğalıyorum. Sanatın ışığında buluşturduğunuz için sizlere ve değerli okuyu cularınıza sevgimle, saygımla teşekkür ediyorum. ''Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade söz ile o lursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakş ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.'' Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerinin verdiği güç ve cesaretle sanatın ışığında; renklilikle rimizi, renklerin dilini, anlat tıklarını yüreğimin renkleri ile giydirerek, şiirin renklerle ifadesi olan resimlerimde buluşturup, an'ların anılarda kalacak izlerini birlikte çizmek, paylaşmak isterim. Değerli sanatçı ve sanat sever dost larım; Bendeki beni keş fetmeye çalışarak, do ğadan doğamıza, ben den size olan bağlan tıları, renklerle ifade e den keyifli yolculuğum da, renklerinizi, renk lerimle buluşturmayı arzu ederek sizleri ağır lamaktan onur ve mut luluk duyarım. Saygı, sevgi ve selamlarım la...”


14

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

BİR KADIN HİKAYESİ Gülbahar GÜMÜŞ Peki ; Ben size kendini dümdüz upuzun bir sonsuzlukta yürümekten alıkoyamayan kadının hikayesini anlatmış mıydım ? Çift olmaktan hep korkan , sonsuzluğun aslında teklikten ibaret olduğunu bilen ve bunun için asla kendi acısına bir başkasını bulaştırmayacak olan , kendi ayaklarıyla onların tahtalarında debelenen bir kadının hikayesini... Felçli gibi sırıtan gülüşüyle bir çok insanı kendine hayran bırakan yalancı bir kadını ... Aslında zevki acıdan kıvranmakta bulan ve herşeye rağmen bir rakı bardağına olan aşkını sayfalarca anlatabilen bir kadını... Mesela bu gün hayatının en zor gününü geçirdiğini söyleyen , diğerim dediği insanı bir daha görememe korkusuyla şuanda dizlerini titreten bir acıyla gözyaşlarıyl a yüzünü yıkayabilen bir kadını günün makyajını böyle israf eden yüzünü bir tek geceye dökebilen kadının hikayesini dinlemiş miydiniz ? Daima kaybetmeye ayarlı bir ayarsızlıkta ... Tamamiyle soyut bedeninde somut bir ruhla yaşayan , kafa kağıdının zıttı bir kocamışlıkla yollarda gezinen bir kadının hikeysini... Hep kaybetmenin verdiği yılmışlıkla ve hep bir inanış olgusunun onu kimi zaman intiharlara gebe bıraktığını ve doğuramadığı bir sürü ölümlerinin olduğunu söyleyen bir kadını anlatmış mıydım ? Ekoseli sarı sayfalı bir defterde gençliğini çürüten , hayallerini umutlarını harflerle o deftere kazıyan ve acımasızca yokolmaya terkeden bir kadını... Her eylül yeniden diyemeyen ve hep teslim olan bir kadını , ilk aşkını eylülde seven bir kadının nasıl

eylül de ölmek istediğini bilemezsiniz ! Yaşamsal bütün kanunların bir paket sigaradan daha kutsal olamayacağını ve cennetin , cehennemin de insanın beyninde olacağını bir türlü kafası basmayan bir kadını ... Açtığı her kürtçe şarkıda hıçkıra hıçkıra susan bir kadını... Başarmanın da zorluğun da paradan ibaret olduğunu kabullenmiş bir kadının çabasını merak ettiniz mi hiç, etmediğiniz için üzülen bir kadını .. Gözlemlediği hayatın içinde ki fırtınaları nasıl çoğalttığını tahmin bile edemediğiniz bir kadının bu gece ortadan ikiye bölünülüşünü izleyeceksiniz ... ...ve ben size bu kadının hikayesini asla anlatmayac ağım . Vazgeçmek kazanmakta n kolay , benim hikayemin bir izleyicisi var . o da benden giderse bir hikayem olmayacak . Bir sarhoşluk haliyle uyurken kalkıp kalkıp sırtımın üşüyen yerlerini sardığı için içime doldu ... bir bıkkınlık gecesi yardımı tanrıdan dilerken yardıma koştu ... Şu tuhaf tatsız duygunun hüzün kokan ilk gecesi , burnumun iki deliği de nefes kusmuş , ciğerlerim çağresiz bir biçimde yılgın ve sen karşımdasın ... Benim hikayemi bilen bir kadının hikayesini size anlatmış mıydım ? işler ters gitmiş bu seferlik , Bir kadın bir kadına bir duygu doğurmuş, öksüz kalan ne varsa bu duyguyla , ben olmuş , sen olmuş...


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

15

Turhal türkü ve şiire doyacak !

Tokat’ın Turhal ilçesi, 30 Aralık’da şiir ve türkü şöleni yaşayacak. Ali Baba Sultanzade Pir Feyzullah Efendi Eğitim Kültür Tanıtma ve Araştırma Derneği tarafından düzenlenen “Bizden Bize” isimli şiir dinletisi ve halk müziği konserinde halk müziği sanatçıları, yorumcular ve şairler Turhallılarla bir araya gelecekler. Dernek Başkanı Yahya Aslandaş, “Kültürümüzün temel taşlarından olan türkü ve şiirlerle birlikte halkımızla coşacak ve duygusallaşacağız” diyerek konsere yoğun bir ilginin olacağının altını çizdi.

Sunuculuğunu şair-yorumcu Yusuf Ziya Leblebici’nin yapacağı konserde, Nezahat Doğan, Saygı Türkmen, Bircan Bakır türküleriyle, aşıklar Ali Kaya, Hasan Bakır ve Salim Olgun da sazları ve sözleriyle sahnede yerlerini alırken şairler Turan Karatepe, Gülfer Ceylan Güreş, Sefer Kocakaya, Yahya Aslandaş, Bedrettin Güreş, İbrahim Gençsoy, Garip Yadigar ve Leyla Salbaş da şiirleriyle renk katacaklar. 30 Aralık Cuma akşamı saat 18'de başlayacak konser, Turhal Belediyesi Kültür Merkezi’nde yapılacak.


16

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

TÜYAP ki Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı TÜYAP, binlarce okuyucuyu ağırladı. Kitap severlerin büyük ilgi gösterdiği ve her yıl binlerce ziyaretçiye ev sahipliği yapan fuara bu yıl da ilgi yoğundu. Ziyaretçi sayısının yüksek olması kitap satışlarında bekleneni vermedi. Bu yıl 35'incisi düzenlenen TÜYAP Kitap Fuarı , pek çok kitabevinin katılımıyla ziyaretçilerini ağırlarken, kitapların yanı sıra çok sayıda etkinliğe de ev sahipliği yaptı. 35. Yılı Panelleri, gösterimler, atölye çalışmaları, ödül töreni, paneller, söyleşiler, imza günleri gibi etkinlikler yapıldığı fuar, 1220 Kasım arasında açık kaldı. Fuarda yurt içinden ve dışından çok sayıda katılımcı yer aldı. Öte yandan, gazeteci Güngör Uras Milliyet’teki yazısında “Türkiye'de insanlar 6 saat televizyon izleyip 3 saat internete girerken sadece 1 dakikasını kitap okumaya ayırıyor.” diyerek bir ayrıntıya dikkat çekti. Kitap okumanın Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer aldığını yazan Uras, kitap satışlarının azlığının da altını çizmiş oldu. Güngör Uras yazısında, “En


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

17

tap koktu! fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa var. Bun Japonya yüzde 14, Amerika yüzde 12 ve İspanya yüzde 9 ile izliyor. Türkiye, yüzde 0.1 (Binde bir)

okuma oranıyla son sıralarda yer alıyor. Okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız. Okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor.” dedi.


18 Sanatın Renklerinden

Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

‘'İNSAN DOĞUP İNSAN OLMA, KALMA SANATI''

İnsan, insanla eşleşir, ürer ve insan olma yolunda ilerler. Yüce sanatçının eserlerinden en ayrıcalıklısıdır insan. İçgüdüleri ile hareket eden varlıklardan ayrılır insan, düşünme, hissetme, beş duyusunu kullanma ve beynini donatma vasıfları ilk akla gelen özellikleridir. Kadın, hamur gibi şekillendirirken yaşamı, şefkat, merhamet, sevgi ve özveri ile ayrıntılandırır, Perihan Koca donatır, besler, büyütür. Kadın ve erkek bir bütündür biri olmadan diğeri olmaz, biri doğurmadan diğeri doğmaz. Zerreden bütüne, bütünden 'hiç'edir insanın yolculuğu… İnsanın üremesi; tercih, fiziksel ya da biyolojik nedenlerle ya vardır, ya da yoktur. İnsan olan varlıklardan şekli kadın olan insanlar hakkında doğurganlıkları hususunda, şu veya bu sebeple yarımlıkla nitelemek, yaratanımdan daha iyi bildiğini söylemek gibi bir şeydir. Bir tebessüm gibi içten, gözyaşı gibi duru, yüreği gibi sıcak, elleri gibi sarıcı, gözleri gibi aydınlık, dokunuşu gibi duyarlı, kadın gibi kadındır insanın diğer yarısı. Bir kadının vücudunda zerreyken büyür, kucağına doğar, göğsünde büyür, omzunda ağlar, kalbinde aşkla çoğalır, kollarında sevgiyle taşınırız, ta ki son yolculuklara kadar en sadık yarımız/yarimizdir kadın. Değerli dostlarım; Hislerimin dilimin döndüğü kadar, elimin yettiği kadar yazı diliyle sohbetimde, bendeki kadınla, kadını bir başka ifade ile bütünden çekip, parçaya vararak, anlamını anlamsızlaştırmadan aktarmayı denemek isterim. Kadınım ben kadınım ne bir eksik ne bir fazla ne de yarım. Evimde pembe ponponlu, ince topuklu, zarif giysilerimle salınırım. Dışarıda asker postallarımı yüreğime, sadakatime ve duruşuma giydirir dolaşırım. Bedenim kadın, ruhum kadın, omuzlarımdaki yüküm, hissettiklerim, duygularım, hayallerim, arzularım, kadın insandır benim. Kadın olmak farklı kılmaz erkeklerden benim vatan sevgimi, ailemi, şefkatimi, sorumluluklarımı, gücümü ve birey olmanın verdiği yükümlülüğümde insan olma gayretimi.

Değerli dostlarım sizlerle sohbetimde sessiz nidalarınızı, sorularınızı hatta tebessümlerinizi hissederek insan olabilme ve insan kalabilme erdemini yaşamak/ taşımak/ unuttuklarımızı hatırlamak, hatırlarken de zamanda kaybolmadan An'da kalıp 'bir' de bir olmak sanatı ile güzelleşmek isterim. Zamana yenik düşmeden, zamanla yarışmadan, ne dünde kalarak ne de yarına bırakarak, bugünde insan olmak / insan kalabilmek insanlığı insanca yaşamak, yaratanımın sanatına sanatla bakabilmek arzumla güzellikler diliyorum. Sanat aşkımla güzelleşmeye giderken, bir sonraki sohbetimizde buluşmak üzere sizleri mısralarımla selamlıyor, gönülden sevgilerimi saygılarımı bırakıyorum yüce gönüllerinize. ''AN'LARDA'' 1 AN'LARDA YAŞARIZ BİZ BELLİDİR KADERİMİZ HER NİMETİ BİR DUA HİKMETİNE ERMEYİZ NE İSYANLA DİL SÜRER NE DE SUAL EDERİZ SANATINDA DİZ ÇÖKER ANLAR DA GEZERİZ BİZ


Aralık 2016

kArDElEn

19

ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

GÜZ Selda Gül Arkasında yetim ağaçlar bırakıyordu güz... Toprağa yeni düşmüş yaprakların Gücenik bakışlarına , Yenik düştü yağmurlar... Güneş , Saçlarını tam da yazın dokunduğu yerden kesti. Kısa günlere, Uzun hüzünler bırakıp. Şiirlerle ıslanmış sokaklarda Şemsiyesi uçan çocuk şaşkınlığı ... Dalları rüzgarla işbirlikçi çınar ağacının Bu son direnişi ayaza... İsimsiz vedalar bırakmıştı , Türküler bağlayıp kanatlarına Gittiler......... ''Telli turnam selam götür Sevdiğimin diyarına Üzülmesin ağlamasın Belki gelirim yarına...'' Türküsünde ağladı turnalar


20

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

“Filizlenen Renkler” Ressam Candan Uluğ ve öğrencilerinin çalışmalarından oluşan “Filizlenen Renkler” sergisi beğeni topladı. 25-30 Kasım tarihleri arasında düzenlenen sergide, Candan Uluğ’un yanı sıra 20 öğrencisinin çalışmaları da yer aldı. Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki sergide Candan Uluğ’un Atarürk portreleri ilgi odağı olurken, Birgül Genç, Çiğdem Bora Soytürk, Emine Bahçıvan, Emriye Ataç, Fatma Kızılağıl, Gonca Çevik, Hatice Ertaş, Hayriye Karamahmutoğlu, Hüsniye Uğur, Kerime Kahraman, Kıymet Gül, Melahat Karık, Nazdar Tarhan, Nülifer Yakat, Nurzat Murzakmatova, Sabahat Tanlasi, Serap Aslan Uslubaş, Süheyla Boz ve Tülay Bakın Kozan’ın çalışmaları da beğeni topladı.

DELİ GÖNÜL Deli gönül derdin mi gamın mı var Dalgın mı dalgın yürüyorsun yine Yüreğinde yanan kor ateş mi var Dalgın mı dalgın yürüyorsun yine Bırak derdi gamı ağlama gayrı Fani dünya yalan anlamadın mı Kamil olsan çözemezsin insanı Dalgın mı dalgın yürüyorsun yine Nice dertlerinden eriyenler var Yalan dünyadan göçüp gidenler var Hesabı kitabı mahşer günü var Dalgın mı dalgın yürüyorsun yine Benim derdim tasam bitmez mi gayri Gönül yoruldu gitmiyor kasveti Bağrıma yapışmış durur izleri Dalgın mı dalgın yürüyorsun yine

Fatoş Kavak GARİPLİK

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

KARDELEN ŞİİR ve MÜZİK GRUBU’NUN AYLIK E-DERGİSİDİR YIL: 1 SAYI: 13

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Yusuf Ziya Leblebici YAYIN KURULU

Bedrettin Güreş Murat Karagöz Can Çalışkan İLETİŞİM yusufziyaleblebici@gmail.com https://www.facebook.com/groups/31746001219/

TEMSİLCİLERİMİZ Ankara Çorum İzmir Batman Denizli

Demet Akyürek Gamze Höcü Songül Aksankur Hülya Çölgeçen Aysel Menteş

Kardelen Şiir ve Müzik Grubu’nun ücretsiz aylık dergisidir. Tamamen sanat ve sanat haberlerini içerir, bu amaçla da ücretsizdir. Dergimizde yayınlanan yazılar dan yazarların kendileri sorumludur. Siyasi, dini ve mezhepsel bir bağı yoktur. Tamamen bağımsızdır...

ERHAN YILMAZ

Aylardan kasım günlerden cuma vakit öğleye yakın havada bir gariplik var bir koku geliyor içeriden sigaramın dumanını alıp götürüyor inceden esen rüzgar şimdide bir sela başladı hoca okuyor derinden aylardan kasım günlerden cuma vakit öğleye yakın birden sen geldin aklıma bir gariplik var havada sela mı cuma mı hava mı seni getiren aklıma


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Şair Vesair Öğretmen Celal Öğretmenler odasından çıkarken gözlerini siliyordu. Öğrencilerime ağladığımı belli etmemeliyim diye düşündü. Dile kolay tam 35 yıl, ömür yolunun yarı Murat Karagöz sı, hizmet etmekten onur d uyd u ğ u m e s l e ğ i n d e başarılı, harika yıllar. Yetiştirdiği öğrencile rinin çeşitli makamlara gelmesi gururlandırırdı hep kendisini. Hele içlerinden unutmayıp ziyaretine gelen olursa başka bir keyif alırdı. Sınıfın kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı. Nedense her dersine başka bir heyecanla girerdi. Öğrencilerinin kendisini yatıştırdığını söylerdi hep. Ama bu gün başka bir heyecan vardı. Dizleri tutmuyordu neredeyse. Kapıyı açıp içeri girdiğinde sınıftan çıt çıkmıyordu. A ferim öğrenci lerime diye mı rıldandı, nasıl uslular, ne güzel yetiştirmişim. Şaşırdı, evet sınıf boştu. Hafı zasını yokladı, acaba yaşlandım mı diye düşündü, bu ders kendinindi evet. Pazartesi günleri öğle den önce son iki ders ken disinindi. Sınıfı mı karıştırdım acaba dedi. Çıkıp kapı üzerindeki levhaya bir göz attı, doğruydu. Tekrar sınıfa girdi öylesine dolaştı sıraların arasında. Son ders ve öğrenciler topluca dersi mi astılar diyerek gülümsedi. Şu meslekte nelerle karşılaşmıştı. Pencereye doğru yürüdü, bahçeye baktı, kalabalık öğrenci gurubunu farketti. Öğrenciler de kendisini farkeder etmez alkışlamaya başladılar. Müdür, müdür yardımcıları ve diğer

21

ö ğ re t m e n l e r d e o ra d ayd ı l a r. Av u ç l a r ı patlarcasına alkışlıyorlardı. Camı açarak vücudunun yarısını dışarıya vererek el salladı, hakim olamadı gözlerinden dökülen yaşlara. Öğrenciler; "Celal Öğretmenim bizi bırakma nolur" diyerek haykırıyorlardı. Bundan sonra yaşayacağı küçük sahil kasabasını düşündü. Eşi ısrar etmişti, artık dinlenmen gerek, bak evlatlarını büyüttün okuttun meslek sahibi yaptın evlendirdin. Daha ne istiyorsun, emekli ol artık. Diyememişti eşine, ”benim onbinlerce evladım var. Hala yetiştireceğim çok öğrenci var. Atama borcum bitmedi daha” diye. Kararını verdi o an. Müdür o kadar ısrar etmişti kal Celal Hocam diye, hep reddetmişti ama öğrencilerinin sevgisine karşı koyamamıştı işte. “Birkaç yıl daha” dedi, “Celal hoca dayan, son ra rahat edemezsin bak, borcunu ö demelisin.” Pencereden seslendi kala balığa; "Siz isteyin ben daha çok ders anlatırım evlatlarıma." "Yaşa Celal Öğ retmenim" sesleri yankılanırken okul binasına doğru, gülüm süyordu Celal Öğretmen, sanki ilk derse girecekmiş çesine heyecanlı, mutlu ve gururlu. Bu ay köşemizde küçük bir öyküye yer verdik. Hepimizin yaşadığı benzer örnekler olmuştur. Belki de mesleklerin en kutsalıdır öğretmenlik. Hepimiz ne kadar zaman geçerse geçsin ilk öğretmenlerimizi asla unutmayız. Bu vesileyle saygı değer Öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlarız. Elleri öpülesi öğretmenlerimize binlerce kez şükranlar, iyi ki varlar.


22

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Cumhuriyet Dönemi Şairleri

Nihat Behram

Şiir Ki tap ları: Hayatımız Üstüne Şiir Hazırlayan: Ömer Kuloğlu ler, Fırtınayla Borayla De nenmiş Arka daşlıklar, Dövüşe Dövüşe Yürünecek, Hayatı Tutuşturan Acılar, Irmak Boylarında Turaç Sesle rinde, Savrulmuş Bir Öm rün Günlerinde, Ay Işığı Ya na yana, Yine de Gülüm seyerek, Cenk Çeşitlemesi, Hey Çocuk, Militan Şiirler,Ayaklanma Çağrısı, Yalın Yürek, Kundak, Ölülerimiz, Ya Osmanlıya Dönüş Ya Sosyalist Cum huriyet Mitingi. Kars’ta doğdu.Gerçek adı Mustafa Nihat Behramoğlu’dur. Ataol Behramoğlu ile kardeştir. İstanbul Haydarpaşa Lisesini bitirdikten sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’nda öğrenciyken 141 Ölürüm de Ölürüm Yeni doğmuş kuzucuğun Memesine dönüşünde Kucaktaki bebeciğin Anasına gülüşünde Sevincimi sayamadan Ölürüm de ölürüm Taşta açmış tomurcuğun Kelebeğe duruşunda Aynı şeyi bir çocuğun Dönüp dönüp soruşunda Ben bu ömre doyamadan Ölürüm de ölürüm Doğduğu gün avcı vurmuş Karacanın yatışında Giyilmeden kana batmış Gelinliğin nakışında Bin yanımda bin dert tüter Bin yanımla ölürüm Acısıyla dile gelen Gözyaşının akışında Oğulcuğu zincirlenmiş Anaların bakışında Bağır bağır ömrüm biter

Aralık 2016

1946 maddeye göre tutuklandı. Hapisten çıktıktan sonra öğrenimini tamamladı. bir süre gazetecilik yaptı. İlk şiir kitabı “Hayatımız Üstüne Şiirler” toplatıldı. Ata ol Behramoğlu ile Militan dergisini, Yılmaz Güney ile Hal kın Dost ları Der gisini çı kardı. Hakkın da bir çok da valar açıldı. Şiirleri; Soyut, Y o r d a m , Ye n i Gerçek, Halkın Dostları dergilerinde yayın landı. Şiirlerinde toplumcu özün egemenliğinde kavgacı, yaşama duyarlı lirik dil kullanmıştır.


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

YÜREĞİM AÇ alacaksa seni benden gölgeler bırak, doğmasın güneş, oysa sensizlik ben de ______________ölüme eş çizgiler sonsuza gider yoksulluk gururudur fakirin, gölgeler de yoksuldur ______________ benim gibi.. Seni benden alacaksa o gölgeler dinlemem fakir/zengin yüreğim de ki çizgiler alışılmışın dışında yarı sevgi yarı aç hiç merak etme güzelim kaçacaksan köprüleri yık da kaç göğü delen kulelerim olmadı hiç tüm benliğimi sorarsan bir yudum sevgiye aç Bayram YELEN Öğretmenim Sanatçıyım; ham maddem mini mini çocuklar. Milletler çocuklarla yarına bakacaklar. Öyle zengin ki gönlüm, her çocuğu kucaklar İnsanlığın yarını avuçlarımda benim. Zihinlerde ideal, gönüllerde erdemim. Öğretmenlik, ululuk, peygamberler mesleği. Sevgi, hoşgörü dolu öğretmenin yüreği. Her çocuğu okusun 'Adam olsun.' dileği. Yetiştirdiğim çocuk, barışın güneşidir. Bilgi birikimiyle alimlerin eşidir. En hakiki mürşiti, geliştiren, yayanım. Sevgiyi, doğruluğu yüce değer sayanım. Kimselere kıymayıp, kendisine kıyanım. Fedakarlık deyince akla ilk ben gelirim. Çocuklar büyüdükçe birlikte yücelirim. Her çocuk bir çiçektir, bakımında adilim. Kara tahta başında yuttuğum toz ödülüm. Belkide kış aylarında yollarda bekler ölüm. Şikayetci değilim, sadece sitemkarım. Kalkınma yolundaki her çabada ben varım. Yeniliğe açığım; dünümü unutmadan. Gerçekleri söylerim; yalan, yanlış katmadan. Hedefim: 'Çağdaş Ülke' çalışırım bıkmadan. Çağların ötesine ulaşmak zorundayız. Bedenimiz bu günde, zihinle yarındayız. Aklınızda bulunsun; Yüce kuvvet birliktir. Birliğin diğer şartı; adalettir, dirliktir. Kültür unutulur mu? Yaymak öğretmenliktir. Dostluk, sevgi, hoşgörü kalbimize dolmalı. Asgari müşterekler mihverimiz olmalı. Sevgilerin yücesi; Allah, millet sevgisi. Sesin hoşu güzeli ana, öğretmen sesi. Benim tek mutluluğum, öğrencimin busesi. Hiç eksik olmamalı, onlarda gülücükler. Onlar yarınlarımız, onların gelecekler.

23

HALİL GÜLEZ

SAKIN ŞAŞMA Dünya malı dünyadadır Yiyip kabuğundan taşma Hepsi hayal rüyadadır Gerçek sanıp boşa coşma. Kim olduğun bil sen önce Nefsini yen,mal görünce Huri,kılman sen ölünce Nerde diye sakın şaşma. Herkes yaşar ölmez gibi Gerisini bilmez gibi Aradığın bulmaz gibi Hırs ile yorulup koşma. Insan yüce bir sıfattır Sevgi insan da hayattır Boş insanlar hep bayattır Cahilin kabın da pişme.

Sevgi ÇIRAKMAN

İSTEMEM SENSİZ CENNETİ Dün gece rüyamda gördüm ben seni Yürekten bakışın mest etti beni Kokladım doymadım,mis kokan teni Ben sensiz burda cenneti neyleyim Bahar gelmiş, bozuk olan bağıma Baykuşlar tünemiş kırık dalıma Sensizlik tak etti inan canıma Sensiz ben burda cenneti neyleyim Şu gönül bağımda, açmıyor güller Güllere de konmaz oldu bülbüller Bakışına kurban olduğum dilber Sensiz ben burda cenneti neyleyim Senin bakışlarınla coşardı gönlüm Sana feda olsun bu benim ömrüm Cennetim sensin benim cennet gülüm Sensiz ben burda cenneti neyleyim Kadirin gönlüne yaktın ateşi Seninle gönlümün gelsin neşesi Karanlık dünyamın sen ol güneşi Ben sensiz burda cenneti neyleyim

Kadir Doğualp


24

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Beynindeki

Türkiye’ 12 Eylül 1934'de İnebolu Kastamonu'da dünyaya gelen roman , öykü ve oyun yazarımız 13 Aralık 1977'de İstanbul'da çok genç yaşta hayata gözlerini yumdu. Babası, VI. ve VII. dönem Sinop, VIII. dönem Kas tamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay'dır. 1951'de bu günkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji'ni, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. Üç yıl sonra İs tanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akade misi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirildi. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırdı. Atay'ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı 1973'te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izledi. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı'nı 1975 yılında yayımladı. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelendi. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını kaybetti. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi.

Oğuz Atay 1934-1977

Öldükten sonra 1987'de Günlük, 1998'de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiç bir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi "Ben Buradayım..." - Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası 2005 yılında yayınlandı. Korkuyu Beklerken eseri 2008 yılında Öteki Tiyatro tarafından tiyatro oyunu olarak sahnelendi. Tehlikeli Oyunlar romanı, 2009 yılında Seyyar Sahne tarafından aynı adla tiyatro oyunu olarak uyarlanarak sahnelen meye başlanmış ve hâlen sahnelenmekte. Bir Bilim Adamının Romanı adlı biyografik eseri de 2012 yılında Bir Bilim Adamının Oyunu: Mustafa İnan adıyla Te Sahne tarafından tiyatroya uyarlanarak sahnelenmeye başlandı.


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

25

tümöre yenilen genç yazar,

nin Ruhu’nu yazamadı Eserlerinde düşle gerçeğin birbirine karışması, üst kurmacanın kurgunun ana ilkesi olması Oğuz Atay'ı post modernist roman kategorisinde eser veren ilk yazar yaptı. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır. Kastamonu Valiliği kendisi adına 2007 yılından beri Oğuz Atay Edebiyat ödülleri vermekte. Teknik Güç Dergisi – Oğuz Atay (1 Ekim 1972) 28/07/2015 Basından Oğuz Atay'ın bir mühendislik yayını olan Teknik Güç dergisinin 1 Ekim 1972 tarihli sayısında, “Başka çalışma larıyla ün kazanmış arkadaşlarımız” bölümünde yazdığı yazı: “Yazdığım ilk kitabın adı “Topoğrafya“dır. Sonra “Tutunamayanlar” romanını yazdım. Edebiyatçılar, vitrin lerde ilk kitabımı gördükleri zaman çok gülüyorlar; akademi deki bazı hocalar da roman yazdığımı duyunca, acıma duy gularını (buna biraz istihza da karışıyor) gizleyemiyorlar. “Tutunamayanlar”ı 1968'de yazmaya başladım ve bir yılda bitirdim. Romanın başlıca kahramanları nedense mühendistir, hem de inşaat mühendisi. Ve nedense mühendis oldukları halde tutunamamışlardır. Kitabı, 1969'da, birçok bölümünü değiştirerek, çıkararak ya da yeni bölümler ekleyerek baştan yazdım. 1970 TRT yarışmasına gönderdim ve başarı ödülü aldım. Bugün, romanın kahramanlarından ayrılarak, tutunmaya başladığımı söyleyenler var. Oysa, kitabımı bastırmak için, bir yıl kadar, teksir olarak 500 sayfaya yakın ağır bir kütleyi (kitap olarak 663 sayfa) Babıâli yokuşunda dolaştırdım durdum. “Tutunama yanlar“ı yayımlamakla inşaat mühendisleri topluluğuna ne gibi bir hizmette bulunduğumu bilemiyorum; fakat, eleştirmenler topluluğunun başına oldukça büyük bir dert açtığımı sanıyorum. Kitabı iyi ya da kötü bulduklarını bilmiyorum; fakat, günlük bunca endişe içinde, sonuna kadar okumanın zorluğunda birleştiklerini sanıyorum. Kitabın alaycı bir dille yazıldığı ve çok karamsar olduğu söyleniyor. Ben sanıldığı kadar karamsar değilim; sayfaları şöyle bir karıştıranların dedikodularına kulak verilmeden okunursa, romanım hakkında başka türlü düşünüleceğine güveniyorum. O k u y u c u n u n “ Tu t u n a m a y a n l a r “ ı , b a ş k a romanlarımızdan oldukça farklı bulacağını sanıyorum; fakat, bu işten anlayanların, romanı, ilk çalışmam olan

“Topoğrafya” ile karıştırmayacaklarına da inanıyorum. Mühendis arkadaşlarımın çoğu, bir roman olduğu halde ikinci kitabımı oldukça ilgiyle karşıladılar. Her ne kadar birinci ciltteki “Hayatın Koordinatları” nazariyemin yalnızca mühendislerce anlaşılacağı ileri sürülüyorsa da, ben orta derecede bir lise matematiğiyle bunun anlaşılacağına güveniyorum. Belki de ortaöğrenimdeki eğitim aksaklıkları ve yazarların genellikle orta ikiden sonra matematikten ikmale kalmaları gibi nedenlerin de bunda payı vardır. Romanda ayrıca “insan” denilen ve ülkemizin çeşitli güçlükleri yüzünden kendisine bir türlü gerçek anlamıyla yaklaşamadığımız bir garip yaratıkla da uğraşılmaktadır; onun, hoyrat ellerde bir kukla durumuna indirgenmesine karşı çıkılmaktadır. “Tutunamayanlar”ın da garip yaratıklar olmakla birlikte herkes kadar saygıdeğer olduğuna inanıyorum. Personel Kanununun güçlükleriyle savaşan arkadaşlarımın özellikle bu dönemde kitabın kahramanlarına ilgi göstereceğini sanıyorum. Karşılaştığım bütün güçlükleri göz önünde tutmakla birlikte bir roman daha yazmaktan kendimi alamadım. “Tehlikeli Oyunlar” sanıyorum 1973'ün ilk aylarında yayımlanacak. Gene oldukça uzun ve gene tutunama yanların maceralarıyla ilgili. Yalnız, romanın kahramanı bir mühendis değil. (Dedikodulara son vermek için bu noktaya özellikle dikkat ettim.) Bugünlerde ayrıca hikaye yazmaya başladım. (Biri yayımlandı.) Çalışmalarımı sürdürmek istiyorum. İlk gençlik yıllarımda roman yazmanın dehşetli bir iş olduğunu düşünürdüm, bugün sadece yorucu bir iş olduğunu biliyorum. Ben, belki de büyük bir bilim adamı olmak isterdim.. Büyük bir bilim olduğuna inandığım profesör bir arkadaşım da, romancı olmak isterdim diyor; anlaşamıyoruz. Olduğundan başka türlü olmak isteyenlerin ülkesinde yaşıyoruz. Bu durumun da içinden çıkacağımıza güveniyorum. Bu konuda şöyle düşünüyorum (Tutunamayanlar, sayfa 213 – 214); “Kaç yıl sonra başlayacağını henüz bilim adamlarımızın kesinlikle tespit edemediği Tunç devri, halkımız için bir altın devri olacaktır. Herkes istediği mesleği seçecektir. Ressam olmak isteyenler reklamcı, yazar olmak isteyenler mühendis, mimar olmak isteyenler iktisatçı, meyhaneci olmak isteyenler hukukçu, hukukçu olmak isteyenler tezgahtar, adam olmak isteyenler uşak ve dilediği gibi yaşamak isteyenler rezil olmayacaklardır.” Mühendis olduğuma da seviniyorum ayrıca. Başka meslek seçemezdim herhalde.”


26

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Sevda Bazen deli ve coşkun bazen sessiz ve duru Mevsimlere can veren sihirle dolu sevda Duyguların tonuyla ortaya çıkan ebru Yedi renkte huzura geçmenin yolu sevda Bir tutam kuru yaprak birkaç da çakıl taşı Kıvrım kıvrım giderken toplar götürür arşı Gönüllerden buluta ulaşır da gözyaşı Dökülür damla damla yüreğe ulu sevda Deryalara taşınır umutların öyküsü Dağlarda kır çiçeği dilde hasret türküsü Omuzlardan bellere inen gelin örgüsü Kınalı ellerinde mendilin pulu sevda Ünal Kar’ın “Sevda İncir çekir değinde Saklı” isimli şiir kitabı Göl Kitap’tan çıktı. 136 şiirin yeraldığı kitap 192 sayfadan oluşuyor. Kitabın arka kapağında Ünal Kar’ın Sevda isimli şiiri yer alıyor...

Titrer ahengi suyun oluşur gözde hale Yansır ayın çehresi göğe yükselir şule Bir özlem ki kördüğüm sarılır lüle lüle İncir çekirdeğinde Anka'nın külü sevda Dergahı aşk bağının solmayan gülü sevda

Songül Bulut’un “Sevilmeye/n Öykündüm” isimli kitabı raflardaki yerini aldı. 128 sayfadan oluşan kitap Göl Kitap Yayınlarından çıkı. Yazar Songül Bulut, kitabın arka kapağında şu yazıya yer verdi: “Herkes kendi hikâyesini yazıyor yazmasına da; ya etra fınızdakiler, anneniz babanız kardeşiniz evladınız e şiniz sevgiliniz? Yani sevdik leriniz… İşte onlar da yazarken ha yatını, teğet geçse bölün meyecek be lki hikâye. Delip geçi yor her za man. Kimi zaman başın dan, kimi za man ortasın dan kırılıyor hayat… Kırı lıyor hikâ ye… Kimi ka der diyor, ki mi şans. Ka der miydi bu, şans mı? İnsanların hepsi benim

gibi şanssız mıy dı? Şans, sadece benim yaşadığım topluma mı gül medi? Yoksa her kes dünyaya gelir ken kendi dünya sını da yanında mı getiriyordu! Ya da ben miydim et rafımda yaşanan bu acıların tam orta yerine düşen bilmiyorum… Hayatın an lamını sorgu luyorum, insan olmanın… Sade ce nefes almak mıydı yaşamak? Hiç durmadan koşuyoruz. Bir keşmekeş ki herkes yetişmek zorunda sanki bir yerlere, itiş kakış… Ve akşam menüsü bütün davamız, bir de ne kadar oldu mal varlığımız… Kimin ne kadar acı içinde kıvrandığının farkında bile değiliz. Para denen kâğıt parçasından uçak yapıp üzerine oturmuşuz. Rotamız sevgiden uzak ve karanlık… ………………………… dokunduğum her insanın bir yürek yarası vardı…


Aralık 2016

Ahmet YAĞMUR

Güzel İnsanlar Şükrü Altınel’in kişilere yazdığı şiirlerinden oluşan “Güzel İnsanlar 1" isimli kitabı Tunç Yayıncılık tarafından yayımlandı. 188 kişiye yazılmış şiirlerin yanısıra Şükrü Altınel’e yazılmış 8 şiirinde yeraldığı kitap 224 sayfa olarak çıktı.

27

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

AFFET BENİ Affet beni ey gözlerim ! Uzaklarda bir mezara Esir ettim ben seni... Hiç yıldızlara bakmadın İçimin yağmurları, Islattı kirpiklerini... Bir güzellik yaşatmadım Güneşi, mehtabı, tabiatı Cemrelerin düştüğü, Buğulu nehirleri... Ömrünü çukura gömdüm, Tanrının insafına Bıraktım hayallerini... Affet beni... Affet beni ey kalbim ! Durmadan yaktım seni Bir meçhulün hâr'ında... Kor, kor ağlattım İnip kalktı ellerim, Yumruklarım bağrında... Tek bir yâre bağladım O zincirli aşkımı, Çölleri sen kavurdun, Mecnunlar diyarında... Ömrünü cehennem ettim Ateşle besledim seni, Ver şu kaynar ellerini... Affet beni... Affet beni...

İsyanımız Var (Halk ozanı Turanibaba) Bir insan olarak geldik dünyaya Köleci düzene isyanımız var Kaderi bağladık yüce mevlaya Kaderi yazana isyanımız var Mevlanın yasası eğer buyusa Şükür ile bu düzeni kurduysa Kulunu kulundan ayırdıyısa Böyle bir düzene isyanımız var Yoksul yaşamanın derdi bitmiyor Ülkeme yapıştı gayri gitmiyor Ayarı bozuldu düzgün ötmüyor Soyupta gezene isyanımız var Böylesi soysuzu çok geç tanıdık Düzenbazın her sözüne aldandık Başımıza seçtik bir insan sandık Halkları ezene isyanımız var Şu Dünyaya rezil oldu soysuzlar Kanuna bir madde koydu soysuzlar Zinayı imandan saydı soysuzlar Sübyancı azana isyanımız var Ne bir namus kalmış ne onur kalmış Benliğini tutup pazara salmaış Ufak bir ikrama dahi aldanmış Satılmış yazana isyanımız var Turanî haksıza isyan ediyor Her an davasını doğru güdüyor İşte memleketin düzeni diyor Bu bozuk düzene isyanımız var.


28

Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

KİTAP KİRLİLİĞİ Yalnızca çevre kirliliği ve bilgi kirliliği mi var sanıyorsunuz. Yanılı yorsunuz. Edebiyatta son za manlarda kitap kirliliği yaşanıyor. Üstat Turgut Uyar'ın “Önüne gelen kitap çıkarıyor. Vah memleketimin güzel edebiyatının haline. Can Çalışkan Çoluk çocuğun eline düştü.” sözleri geldi aklıma. Üstat yerden göğe kadar haklı. Peki bu kirliliğin en büyük nedeni ne.? Ya y ı n e v l e r i n i n a m a t ö r ş a i r v e y a z a r l a r i ç i n düzenledikleri kampanyalar ve basılan kitapların edebi değerlerinin olup olmadığını , kullanılan dilin Türkçenize uyup uymadığını kontrol edecek bir kurumun bulunmaması elbet. Bin beş yüz TL si olanın bin adet kitap bastırdığı bir düzende edebiyattan ne bekleye biliriz.? Bu edebiyat okuruna ne tür bir katkı sağlar.? Bunlar cevaplanması çok da zor olmayan sorular. İşin kötü tarafı herkesin bilip bilmeden her konuda konuştuğu bir düzende işin ehli olmayanların bile “parasıyla değil mi” hesabıyla bastırıp parayı kitap çıkarması toplumda pek de yadırganmıyor maalesef. Göz boyamak adına düzenlenen imza günlerin üç beş kitap satan internet sayesinde egosu tavan yapmış sözde şair ve yazarların ikinci ve üçüncü kitapları ise pek bulunmamakta. Facebook , Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin çıkmasıyla günlük tutma alışkanlığını buralara taşına kesime şair ve yazar gözüyle bakmak , onları epeyce cesaretlendirmektedir. Oysa çalakalem yazı ile edebiyatı aynı kefeye koymak yanlıştır. Bir edebi eser akılda kalıcı pek çok detay içerir. Süresi birkaç günlük değildir , nesillere aktarılır. Cümleleri sıradanlıkla değil akılcı kelimelerle kurulmuştur , hafızaya kazınır. İmla kurallarına uygun , hatasız bir dille yazılmıştır . Basit bir “ki ve de” ekinin bile ayrı yazılması gerektiğini bilmeyen , eğitim seviyesi ilköğretimlerde seyreden insanların, parasını vererek çıkardığı birkaç kitaba sebep el üstünde tutmanın gelecek nesillere zararlarını düşündünüz mü hiç.? Eğitim seviyesi düşün, tüm gününü saçma tv programlarını izleyerek geçiren , araştırmaktan yoksun, kulaktan dolma bilgilere daha çok önem veren, ihtiyaç sıralamasında kitabın 235. sırada yer aldığı ülkemizde hemen her hususun kalitesinin yüksek tutulması hepimizin yararına olacaktır. Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, 73 milyon nüfuslu ülkemizde bu rakam 2-3 bin civarında kalıyor. Ülkemizde bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zamanın ; Bir Norveçli 300, Amerikalı 210, İngiliz ve Japon 87 katını ayırıyor dünyada. Ortalaması da bizdeki

rakamların üç katı demek oluyor maalesef. Ülkemizde 100 kişiden sadece 4 ü kitap okuyor. Halkımız kitap okumaya yılda sadece 6 saatini ayırıyor ve bu ortalama bizi Afrika'nın bile gerisine itiyor. Ülkemizde kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması ise şöyledir ; Kütüphane sayısı : 1,412 Kahvehane sayısı : 570.000. Buna göre 49.000 kişiye bir kütüphane düşerken , 122 kişiye bir kahvehane düşüyor. Rakamlar ortada. Bu içler acısı durumu bir de sırf yayınevleri cebini doldursun diye her parayı verene çıkardıkları kitaplar ile daha beter hale getirmeyelim. Devletin bu hususta acilen bir tedbir alması gerektiğini düşünüyor. Zira çevre kirliliği , bilgi kirliliği kadar kitap kirliliği de büyük bir tehlikedir. DİRENİŞ Elim kaç kere gitti telefona biliyor musun.? Kaç kere kahrettim umursamazlığına. Beynimi kemiren uykusuzluğuna rağmen mantığım kaç kere ”Biraz sevseydi önemserdi sözlerimi,çeki düzen verirdi hareketlerine,üzmezdi bizi.” dedi durdu biliyor musun.? Kendi kendimi yemekle bir yere varamıyorum. Alıp başımı dışarı çıkıyorum,dolaştığım mağazaların vitrinlerinde ne gördüğümü hatırlamıyorum. Korkarım tekrardan sigaraya başlayacağım. Belki yükümü azaltır. Zira kendimi bile taşıyamıyorum. Günün hemen her saatinde “acaba şimdi ne yapıyordur” düşüncesi aklıma hakimiyet kurmuş resmen. İşten çıkış saatlerini , eve kaçta vardığını , haftasonları harfiyen ne yaptığını , en çok hangi yemeği sevdiğini , balığın en tazesini nereden aldığını bilmek ne acı . En kötüsü de bensizliğe rağmen arkadaşlarınla gülmen. Biliyorum bu satırları okumaya zaman bulamayacaksın . Çünkü daima aşk sandığın yalanları yüreğinde süzmekle meşgul olacaksın . Hüznü , sabrı , şükrü öğrenmenin yitik diyarlarında lal değen dillerim sensizliği yad ederken , demini almamış yüreklerde tütmeye koşacaksın . Varsın bundan gayrı şiirlerimin cümleleri bükülsün . Kanlı bir meydan muharebesinin ortasına düşsün gönül ve son nefesine dek yenilmişliğine üzülsün . Çilekeş bir hazan yaprağının makus talihine benzesin ömrüm . Aylar yılları kovaladıkça senden daha bir uzağa düşsün . Varsın adı aşk diye anılan hiçbir hikayede yer almasın adımız . Ben yinede sendeyim . Gözlerinin kahvesine sığdırdığım gökkuşağının yedi renginin hürmetine D İ R E N M E K T E Y İ M ... Can Çalışkan


Aralık 2016

29

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

EY KIZIM

İkinci evladımdın adında anamdan Hem anam hemde değerli kaynatam Anamdaki sevgiyisende, sende bulmuştum Sesini gözlerini unuttum benim ey kızım

Ramazan Sevgili Kanımdı kanımdan akarken ey can Ezberimden de gitmiş benden gidince Soluk benzin beter olmuş o yanık resmin Unutmuşum unutmuş benim ey kızım! Yar dedim sevdiklerime yar olamadım Sürgün yedim o gece biliyorum yol bulamadım İz düşümümde geri gidişimi hep hatırladım Rengini, saçının telini özledim benim ey kızım

Şimdi ağlıyorum şiirimle seni yazarken Düğümleniyor boğazımda kan akar bazen Damla damla olur akar içime tükenirken Bir oğlum vardı ikinciside olmuş ey kızım Torunumun ismini unuttum seni unuttum Sinemde saklı nah şuramda içtim yudum Sakladığım bendeki sen, seni nasıl unuturum Geleceğime saklanırım benim ey kızım

Arsız düşteydim bilirsin ben hatalıyım Kar düşmüştü ak yüzüne ben olmalıydım Hüzün vardı, nefretinde gizlediğini bulmalıydım Yanık türkü çağırır dururum benim ey kızım Bitmeyecek biliyorum bu ateş ve kin Dipsiz kuyulara attın beni bu son hazin Dünyan senin olsun mal mülk varsın kalayım Adını unuttum rengini benim ey kızım Zaman gelecek suskunlarda konuşacak.. dökecek içlerinde birikmiş düşüncelerini adam akıllı.. Belki hiç kimsecikler olmayacak, onları dinleyecek.. ama yine de konuşacaklar! “heey içine tükürdüğümün dünyası” diye başlayacaklar sözlerine.. Unutma ki, elbet bir gün çıkacak, sessizliğin de sesi, o gür sesiyle! Ne yıllardır biriken korkulardan, ne de başka bir şeyden çekinecekler! herşeyi dobra dobra haykıracaklar, o korkunç gecenin karanlığını yara yara.. Ve belki azınlıkta kalacaklar, belki de esir düşecekler karanlığa, ama asla teslim olmayacaklar.. Çünkü “teslim olmak” yazmıyor, onların kitaplarında.. Ve yazmayacak da.. Şimdi sus ve beni dinle sevdiğim; Bu ses yıllardır konuşamayanların, konuşup da sesini duyuramayanların, ya da duyurup da kaale alınmayanların sesidir.. Bu ses; senin, benim, onun, onların, bizlerin yani hepimizin sesi, yıllardır konuşamayıp susanların, susup da öfkesini içine atanların sesidir.. Şunu iyi bil ve anla,.. artık dev uyandı ve gözünü açtı..

Yalvarmak nafile dönüşü olamaz mı? Sızı yokmu yüreğinde incesiz sızı? Seninde evladın var anlamazmısın? Göz yaşlarım sel oldu benim ey kızım Var gitama, parçamsın canımdan kanım Hastalığında geceler olurdu uyumadığım Önce senin karnını doyurur sonra canım Hasret nedir bilirmisinbenim ey kızım.

SESSİZLİĞİN SESİ

Ne ölümden, ne linç edilmekten ne de başka bir şeyden korkuyor.. Korktuğu tek şey varsa; bir daha o kahrolası sessizliğe gömülmektir.. Ve tarih baba da son sözünü söyleyecek; “Asla yenilmez, sessizliğe teslim olmayanlar!” Ve tarihte de hiç yenildikleri görülmedi.. İşte böyle sevgilim; bizim kitabımızda asla teslim olmaya yer yok! Sen ki umudun, Sen ki hüznün, Sen ki özlemin, Sen ki hasretin, Adısın yüreğime kazınan.. Ve asla yitirme umudunu; ne içine düşen o karamsarlık, ne de gökyüzünde oluşan o karabulutlar korkutsun seni.. Çünkü sen umutsun, hüzünsün, özlemsin, hasretsin, Ve sen ki yüreğime kazınan geleceksin! pırıl pırıl yarına doğan.. Anlıyorsun beni değil mi sevdiğim? bizim kitabımızda; ne “karamsarlık” ne “umutsuzluk” ne de “teslim olmak” yazar ! Nihat KARALAR


30 Nenniler

Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Türkü Şarkı Ayrımı Üstüne Düşüncelerim

Türk Sanat müziği hakkın da böyle gelişi güzel cümleler le söz etmek bence çok yanlış tır. Cumhuriyetin kabulünden sonra Türk sanat müziği ya sak edilmedi. Yabancı şarkı lar yasaklandı. Bense yasağın her türüne karşıyım. Atatürk döneminde Türk Sanat müziği diye bir müzik Orhan BAHÇIVAN de yoktu zaten. Halk müziği diye bir müzik türü de yoktu. Bu ayrımı Muzaffer Sarısözen yaptı. Her sistemin oluşum aşamasında, yani kuruluş dönem lerinde, böylesi mutlaklar olur. Zamanla bu mutlaklar aşılır ve yerini bilimsel çalışmalara bırakır. Genel anlamda doğal ayrışmalar yadırganmaz. Böylesi bir kişinin çıkıp katı kurallarla iki ekol arasına set çekmesi kabul edilir gibi değildir. Bu benim düşüncemdir. Bildiğim kadarıyla TSM genel anlamda şarkı adıyla biliniyor. Bilinen bu tür, çeşitli bestelerden oluşuyor. Yani, bu betelerin genel adı ise makamdır. Aslında makamların, tümü adlarını Farsçadan alıyor. Çok sesli olduğundan söz ediliyor. Bazı besteciler çıkıp, çok sesli sanat müziği bestelediğini söylüyorlar. Kanımca çok çalgılı müzikle çok sesli müziği ayırmak gerekir. Türkü dediğimiz ezgilerinde çok sazla seslendirildiğini görüyoruz ama bunlar özünde tek sesli oldukları için, tek sesli bir ezginin çok çalgıyla seslendirilmesi demektir. Yani beste olayı gündeme gelmiştir. Halk müziğinde beste olmaz diye söz söyleyenler Aşık Veysel, Aşık Ke rem, Aşık Urfani gibi değerli ozanları bile hiçe saydılar ve ozanların bestelerini TRT arşivine almak için anonim yaz dılar. Bu yüzden TRT sanatçılarının tamamına yakını bi linçli olarak bu görüşü savunuyorlar. O sanatçılarla soh bet ettiğimizde çekinmeden şunu diyebiliyorlar. “Her tür künün sahibi olursa biz ekmek yiyemeyiz.” Yani ekmek yemek için türkünün sahibini yok saydığımız gibi eserini de anonim yaparak yok saymak. Çok güzel bir düşünce... Gelelim ayırma işine, böle böle bölünecek dalı kalmayınca, yok etme sistemini gündeme getiriliyor. Buna kimsenin gücü yetmez. Halk müziği ne kadar benim müziğimse sanat müziği diye ayırıp atılan o müzikte benim müziğimdir. Savunmak ve korumak da benim görevimdir. Bu böyle biline. Bu ayrım yine banım kendi düşünceme göre yanlıştır. Çünkü ŞARKI halk müziğinde bir makam adıdır. Şarkının şiir diliyle de bir yazım şekli vardır. Sözün burasın da bir şarkı türü şiir aktarayım. Şarkı: Akşam ufukta güneş batarken perde perde Gönlüm hep seni andı o güzel günler nerde Yaşamak zor geliyor sensiz bana her yerde Yanmaz mı gönül seni çılgın gibi severde

Bu sistemde ne sanat müziğinin nede halk müziğinin bir hatası yoktur. Hata olayı insandadır. Osmanlı Saray mantığı... Bir nesnenin adını Arapça ya da Farsça söylersek değerli oluyor sanat oluyor. Türkçe söylersek değersiz oluyor gibi bir durum söz konusu. Kanımca ayrılan iki sistemi birleştirmekten başka çaremiz kalmayacak. Gerçi bugün böyle bir olayı söylemek biraz zor ama yanlışın neresinden dönerseniz kar orada başlıyor demektir. Yani »Zararın neresinden dönersen orası kardır« Bu birlikte kim zarar görecek, onu da söylemeliyim. Yarım kalmasın düşüncemiz. Bu birlikte zarar görenler ise, nota bilmeyen usul bilmeyen kayda bilmeyen ezbere okuyan sanatçılar zarar görecek. Bu zarar sanatçı dostların aleyhine olduğu gibi bizim müziğimizin de yararınadır. Öyle kaldırıp atmakla bir yere varılmayacağını anlamalı. Bu sözde türkü seven sanatçı... Şunu bilmelidir. Sanat müziği de bir oluşumdur. Temeli Müzik denilen olgunun temeliyle aynı yaştadır. Halk müziği günümüzde kısır bir döngü içine girmiştir. İki koldan sürekli istismar ediliyor. Sanırım bu bahar nezlesi gibi bir olay, gelip geçeceğine de inanıyorum. Bu yazıda bunu yazarken, söylemeden geçmeyeceğim. Türkü dediğimiz tarz da halk müziğinde şarkı gibi bir makam adıdır. Şiirsel olarak yazılım çeşitleri ve ezgi olarak alt kategorileri vardır. Aslı Kerem Ben Aslı'nın peşine düşünce Kerem Keşişe hiç anlam veremedim ben Gurbetin kahrıyla olunca verem Sevmenin sırrına eremedim ben Karalar bağladı vatan kızları Nelere hükmetti elin nazları Kerem'in ağzından çıkan sözleri Yetişip vaktinde deremedim ben Sıladan göç edip dağlar aşınca Anadan atadan ayrı düşünce Aşk denilen ol ateşle pişince Kabrine gülleri seremedim ben Bahçıvan dünyada nettim neyledim Onun için Yanık Kerem söyledim Sevem dedim aşk narını boyladım Hoşgörülü oldum yeremedim ben Orhan Bahçıvan


Aralık 2016

31

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Ünsal Aktaş Gece katran, Gece siyah, Gece zifir. En umulmadık gecelerden Umutsuzluğun zincirlerini parçalayarak çıktım sabaha. Bu da böyle bir gece olsa gerek. Gecenin karanlığında aydınlığı kovalıyorum. Israrla çöküyorsun aydınlığıma kara gece. Biliyorum ki sen de zamana yenilip solacaksın.

AŞK BULAŞIĞI İlk defa öpüyormuş gözlerim Son defa ölüyormuş Bir yağmur bir yağmur Üstüme üstüme Habersizce bir resim çiziyor yüzüne Artık kime baksan Monalisa Kimi öpsen Aşk bulaşığı Artık açabilir güneş Yağabilir yağmur hatta Sevda kokabilir toprak yakın bir mesafeyim Kime yağsan bulutun benim

SEN GİTTİĞİN ZAMAN Şükran Gulcenaz Aydoğan Sen gittiğin zaman Kalbimde bir gül soluyor Goncası mahzun, açamadığı bahara Bir şarkı susuyor tüm makamlara Bir başka şarkı Gidişine hüzzam oluyor Sen gittiğin zaman Keşke gitmese diyorum ama, Gidişinle daha çok şiir oluyorsun bende Heceliyor adını kalemim Tarifsiz bir hevesle Sonra utangaç bir bakış düşüyor mısralara Sitemim çığlıklanıyor...

Emine Müjdeci

Sen gittiğin zaman Düşüyor peşine duygularım Her girdiğin kalbe şikâyet bırakıyor Bütün bekleyişlerini atıyor bir gönül sokağına Kimse görmeden kimse bilmeden İsmini duvarlara yazıyor... Sen gittiğin zaman Şairliğim kol geziyor gecede Yıldızlı bakışların yolum Ay gülüşlü yüzün aydınlığım oluyor Yalnızlığımdan hiç korkmuyorum Sen geldiğin zaman Öyle bir rayiha yayılıyor ki nefesime Kalbim yeniden gül verip ellerine Dizelerce solup, dizelerce açıyorum.


32

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

“Mutlul

A Başvurduğum tüm kaynaklarda ilk cümle “Çok yönlü bir sanat adamı” idi. Zira kendisi ressam, yazar, karikatürist ve yönetmen. Bu sıfatlarının arasına belki 'âşık'ı da eklemek gerek. Çünkü o, sanatı kadar eşine âşık bir adam. Birlikte mutlu geçen koca bir ömür ve bu ömre sığdırılmış yüzlerce eser, dostluk ve anı var. Abidin Dino 23 Mart 1913, İstanbul'da doğup 7 Aralık 1993 de Paris'te yaşama gözlerini yummuştur. Türk ressam, karikatürist, yazar, film yönetmeni. Beşiktaş Kulübü tarafından efsane futbolcular arasında gösterilen ünlü kaleci Sabri Dino'nun amcasıdır. Çok yönlü bir kültür adamı olan Abidin Dino, çağdaş Türk resminin öncülerindendir. Türk resim tarihinde D Grubu ve Yeniler Grubu adlarıyla anılan sanat topluluklarının öncülerinden olmuştur. Türkiye'nin yanı sıra Fransa, Cezayir, ABD gibi ülkelerde sergiler açmış; yurtdışında Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onur Başkanlığı, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı gibi görevler üstlenmiştir. Sol görüşlü bir aydın olan Dino, siyasi düşünceleri nedeniyle bir süre Türkiye'de sürgünde yaşamış 1952'den itibaren Paris'te hayatını sürdürmüştür. Şair Arif Dino'nun kardeşi, yazar Güzin Dino'nun eşidir. 23 Mart 1913'te İstanbul'da doğan ünlü sanatçı Divanı Muhasebat Müdürü Rasih Bey ile müzik ve edebiyatla ilgili bir hanım olan Saffet Hanım'ın oğlu olan Abidin, ailenin beşinci çocuğu idi. Doğduğu yıl ailesi Cenevre'ye, ardından Fransa'ya yerleştiğinden çocukluğu Avrupa'da geçti. 1925'te ailesiyle birlikte İstanbul'a döndü. Robert Kolej'de öğrenim görmeye başladı. Önce babasının ve ardından annesinin ölümünden sonra sanata olan ilgisinin ağır basması nedeniyle öğrenimini yarıda bıraktı ve ağabeyi şair Arif Dino'nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başladı. Sanat dünyasına yönelik ilk adım İlk çizimleri Yarın gazetesinde, ilk yazıları Artist dergisinde 1930'lu yılların başında yayımlandı. Bu yıllarda Nazım Hikmet'in Sesini Kaybeden Şehir (1931) ve Bir Ölü Evi (1932) adlı kitaplarına kapak desenleri de çizdi ve kendini çok genç yaşta "ressam" olarak kabul ettirdi. Halkın Dostu Gazetesi'nde yayımlanan Atatürk'ü konu alan, çizgilerle süslü röportajı ile Atatürk'ün de beğenisini kazandı. 1933 yılında "D Grubu" adlı sanat grubunun kurucuları arasında yer aldı. Bu grubun amacı, memlekette sanatın gelişmesini ve yayılmasını sağlamak, düşünce yanı ağır basan resimler yaparak, batıdaki çağdaş akımlarla boy ölçüşecek yenilikler getirmekti. Sinema öğrenimi Aynı yıl Türkiye'nin Kalbi Ankara isimli belgesel filmi çekmek için Türkiye'ye gelen Sovyetler Birliği'nin ünlü yönetmenlerinden Sergey Yutkeviç bir sergide resimlerini görüp beğendi. Yutkeviç'in filmini izleyen Atatürk, kendisinden bir


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

33

uğun resmini çizebilir misin?”

bidin Dino Türk gencini yetiştirmesine olanak olup olmadığını sormuştu. Böylece Yutkeviç, Dino'dan dekoratör ve ressam olarak çalışmak üzere kendisiyle SSCB'ye gelmesini istedi. Dino, 1934 yılında sinema öğrenimi görmek üzere SSCB'ye gitti ve üç yıl kaldı. Üç yıl boyunca Leningrad'da Eisenstein ve Yutkeviç'in yanında makyajdan dekora, rejiden senaryoya tüm yönleriyle sinema eğitimi aldı. Yutkeviç'in yönettiği Madenciler filminde çalıştı. Bu dönemde sol fikirlerle tanıştı. 1937'de II. Dünya Savaşı nedeniyle Sovyetler Birliği tüm yabancı öğrencileri geri gönderince Leningrad'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dino, Sovyetler Birliği'nden sonra Londra'ya ve oradan da Paris'e gitti. İspanya'daki iç savaşta Cumhuriyetçiler safındaki uluslararası gönüllü tugaylar bünyesinde savaşmak için Paris bürosuna başvurduysa da cumhuriyetçiler açıkça kaybetmek üzere olduğundan kabul edilmedi. 1937'de yerleştiği Paris'te ressam ve dekoratör olarak film çekim çalışmalarında bulundu. Gertrude Stein, Tristan Tzara, Eisenstein, Andre Malraux ve Pablo Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarıyla dostluklar kurdu. Yurda Dönüşü Abidin Dino 1939'da Türkiye'ye döndü, 1941'de arkadaşlarıyla Yeniler Grubu'nu oluşturdu. Grubun açtığı ve Liman çevresindeki balıkçıları konu alan sergi, büyük ilgi uyandırdı. Dino, çizgi ve desenlerin ön plana çıktığı resimlerinde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işledi. Başlangıçta Picasso'nun etkisinde kalan sanatçı, daha sonraları yapıtlarında özgün ve yerel bir senteze ulaştı. Çeşitli dergilerde çizgi ve yazılarıyla halktan yana, gerçekçi bir sanat görüşünü savundu. İlk sayısı 18 Kasım 1938'de çıkan S.E.S (Sanat.Edebiyat.Sosyoloji) adlı derginin çıkmasına büyük katkı veren sanatçı, bu derginin kapanmasından sonra pek çok başka dergi çıkardı. Amacı, faşizm ile mücadelede mümkün olduğunca çok kişiyi harekete geçirmekti. Türkiye Komünist Partisi'nin önemli üyelerinden birisi oldu. Sürgün yılları Liman Sergisi'nin açıldığı 1941 yılında Abidin Dino, siyasi nedenlerle önce Mecitözü'ne (Çorum), sonra Adana'ya sürgüne gönderildi. Adana'da Türk Sözü gazetesini yönetti. Kel adlı bir oyun yazdı, ancak oyun hemen toplatıldı. Çukurova'nın pamuk işçilerini konu alan resimler yaptı ve heykel ile ilgilenmeye başladı. 1943 yılında yazar ve dilbilimci Güzin Dikel ile evlendi. Sürgün sona erince İstanbul'a döndü. 1950'de Çingeneleradlı filmin senaryosunu yazdı, senaryo yasaklandı. Paris'e yerleşmesi 1952'de yurt dışına çıkış yasağı kalkınca kesin olarak Paris'e yerleşti. 1954'ten itibaren sekiz yıl boyunca Paris'teki Mayıs Salonu sergilerine katıldı. Fransa, Cezayir, Amerika gibi değişik ülkelerde sergiler açtı. Fransa Plastik Sanatlar Birliği onur başkanlığı New York Dünya Sanat Sergisi danışmanlığı gibi görevlerde bulundu. 'İşkence', 'Atom Korkusu', 'Savaş ve Barış', 'Çıplaklar', 'Dört Kent', 'Dağ-Deniz' gibi birçok yapıtı çeşitli galeri, müze ve koleksiyonlarda yer aldı. 1966'da yönettiği Dünya Futbol Kupası'nı konu alan "Gol" adlı belgesel filmle İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi tarafından yönetmen Robert Joseph Flaherty anısına verilen belgesel film ödülünü aldı. 1968 öğrenci olayları sırasında Paris sokaklarında yürüyüşlere, toplantılara katıldı, sokaklardaki etkinlikleri çizdi. Türkiye'deki ilk kişisel sergisini 1969'da açarak Paris çalışmalarının bir bölümünü gösterdi. 1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği"nin Onursal

Başkanlığı'na seçildi, 1989'da Fransız Kültür Bakanlığı'nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi. Zaman zaman Türkiye'de kişisel sergiler açan Abidin Dino'nun sergileri arasında "Eller, Parmaklar, Acılar, Acayipler, Tedirginler, Domatesler"başlıklı sergisi (1984, İstanbul) ve "Bu Dünya Sergisi"(1987, İstanbul) vardır. El motiflerinden oluşan heykeli 1993'te Maçka'ya yerleştirildi. Aynı yıl, 'Biçimden Öte' ve 'Acıyı Çizmek' adlı kitaplarını yayımladı. 1990'da tiroid kanseri teşhisi konan sanatçı, 7 Aralık 1993 günü Paris'te yaşamını yitirdi. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Aşiyan'daki aile mezarlığında toprağa verildi. 'Eller' var , ilk akla gelen eserlerinden; kimi narin kimi bol nasırlı onlarca el. Nâzım var dostlardan. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soran bir dost Nâzım. Sonra Abidin'in bu soruya verdiği cevap var. Anıların birbirini kovaladığı yıllar var. Kısacası karşımızda bir insan var; çizdikleriyle, yazdıklarıyla, söyledikleriyle koskoca bir dünya var. Çizimleri ile Babıali'de dikkatleri üzerine çektiğinde henüz 20'li yaşlarının başındaydı. 'Halkın Dostu' gazetesi için yaptığı röportaj büyük ilgi gördü. Atatürk'le çizgilerle yapılan bu röportaj, Atatürk'ün de gözünden kaçmadı. Tam onu çiziyordu ki, Ata onun çizdiğini gördü. Ata, Dino'yu yanına çağırdı ve resme baktı, beğendi. “Yalnız önümde kadehle olmaz, o kadehi sil” dedi. Dino kadehi silmek için ondan resme imza atmasını istedi. Bu isteği gülümseyerek karşıladı Atatürk ve resme imzasını attı. Dino da resimdeki rakı kadehini sildi. Daha sonra Atatürk, Abidin Dino'ya bir içki ısmarladı. Aylar geçtiğinde Atatürk ile ikinci kez Park Otel'de karşılaştı Dino. Yanında Bedri Rahmi vardı. Atatürk, yanlarından geçerken, onu “Merhaba ressam” diye selamladı ve genç ressama içki yolladı. 1930'lu yılların henüz başıydı. Bir yandan çizimlerine devam ediyor bir yandan da Artist Dergisi'ne yazılar yazıyordu. Bu dönemde Nâzım Hikmet'in kitaplarına kapak resimleri çizdi. Resimleri çok beğenilmişti ve Abidin Dino 'ressam' olarak anılmaya başlandı. Nâzım ile tanışmalarına vesile olan çizimleri, bir ömür sürecek dostluğun da aracı olmuştu. O günleri şöyle anlatır Dino: “Nâzım'ı tanıdığımda ben çiçeği burnunda bir karikatürist olarak çalışıyorum bir gazetede. Nâzım ise aynı gazetede düzeltmen olarak çalışıyordu. İkimiz de hayatımızı kazanmak için bu işleri yapıyorduk. Nâzım, Moskova'da fütürist ve konstrüktivist ressamların yapıtlarını görmüştü. Benim çizdiklerimi ilginç bulduğunu söylüyordu.” Cumhuriyet'in 10. yılı nedeniyle “Türkiye'nin Kalbi Ankara” adlı belgeseli çekmek amacıyla Sergey Yutkeviç İstanbul'a gelmişti. Yutkeviç ve Dino'nun yolları, D Grubu ile birlikte açtığı sergide kesişti. Yutkeviç, sergide gördüğü Dino'nun resimlerini ilginç buldu ve sinemaya yönelmesi gerektiğini savundu. Yutkeviç'in ülkesine dönmesinden kısa bir süre sonra Lenfilm Film Stüdyoları'ndan bir davet alan Dino, Atatürk'ün önerisini dinledi ve bir süre sonra kendini Odessa'ya gidecek bir Sovyet gemisinin güvertesinde buldu. Dino, Sovyetler Birliği'nden ayrıldıktan sonra birkaç aylığına Paris'e gitti. Dönemin sanatçıları, yazarları ve bilim insanları ile tanıştı, arkadaş oldu. Bunlar arasında Picasso, Tzara, Cocteau, Gertrude Stein gibi isimler vardı. Kendini sosyalist ve antifaşist olarak tanımlayan Dino, bu dönemde İspanya İç Savaşı'na gitmek için gönüllüler listesine adını yazdırdı. Ancak savaş bitince İspanya'ya gidemedi. Çok yönlü sanatçılığının yanı sıra pek çok kişi tarafından sevilen Dino'nun anısına el motiflerinden oluşan heykeli Maçka Parkı'na yerleştirildi. Dino'nun ayrıca Kadıköy Özgürlük Parkı'nda da heykeli vardır.


34

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Kansere yıkılan

A

1930-1987

Minicik boyu , enteresan kahkahası , ağlarken güldürüp güldürürken ağlatması , yay gibi kaşları , sinirlendiğinde gözlerini kocaman açması , hem eski hem de yeni neslin biricik Adile ablası 17 Haziran 1930 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu ir aileden gelen Adile Naşit'in babası komedyen Komik-i Şehir Naşit, annesi de tiyatro oyuncusu Amelya Hanım'dır. Amelya hanım, anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum'dur.Dedesi Kemani Yorgo Efendi, anneannesi ise, zamanının meşhur kantocularından olup, lakabı Küçük Verjin dir. Ağabeyi Selim Naşit ve 1950'de evlendiği ilk eşi Ziya Keskiner de tiyatro sanatçısıdır. Adile Naşit eşi Ziya Keskiner'in Temmuz 1982'deki ölümünden sonra 16 Eylül 1983 tarihinde Cemal İnce (1928-2015) ile gizlice evlendi. Oyunlarında ve sinema filmlerindeki anne tiplemesi, kendine has üslûbu ve kahkahası onu Türkiye Sineması'nın unutulmaz isimleri arasına yerleştirmiştir. Adile Naşit canlandırdığı anne karakterleri nedeniyle 1985 yılında Yılın Annesi seçildi. Adile Naşit, 16 yaşındaki oğlu Ahmet'i 16 Haziran 1966 tarihinde kaybetti. Kalbi delik olan Ahmet'in kalp ameliyatı başarılı geçmesine rağmen sonrasında fenalaşarak komaya girdi ve kurtarılamadı. Sinema dünyasında, Rıfat Ilgaz'ın ünlü eseri Hababam Sınıfı'ndan uyarlanan filmlerdeki müstahdem Hafize Ana rolü ile olduğu kadar, Münir Özkul ile karşılıklı oynadığı filmlerdeki "Anne" rolleriyle de ünlenen Adile Naşit, 11 Aralık 1987'de doğduğu şehir olan İstanbul'da 57 yaşındayken


Aralık 2016

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

bir kahkaha;

35 an: lay UĞ r ı z D Ha nay İ e r e S

dile Naşit bağırsak kanseri sonucu yaşamını yitirdi. Ahmet Naşit'in iyileşmesi için Amerika'da ameliyat olması gerekiyordu.Ameliyat masrafları ise tiyatrocu babası Ziya Keskiner ve annesi Adile Naşit'in karşılayabileceği bir miktar değildi.1966'nın parası ile tam 100 bin lira gerekiyordu. Sanatçı arkadaşları yetişti imdatlarına, İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirlerini, yani 20 bin lira verdi aileye…Bir de “Gece Yarısı Tiyatrosu” yapıldı, o paralar ve dönemin gazetelerinin başlattığı kampanyalarla denkleştirildi küçük delikanlının ameliyat parası. Ahmet Amerika'ya gitti, başarılı da geçmişti ameliyatı. Ama bir gün komaya girdi ve bir daha uyanamadı. Tarih 16 Haziran 1966 yı yani Adile Naşit'in doğum gününü gösteriyordu. İzmir'de ki bir oyun öncesi oğlu Ahmet'in ölüm haberini alan Adile Naşit , bu habere rağmen sahneye çıktı ve bütün salonu güldürdü. Ama bu olay bütün hayatını değiştirdi. İzmir'den İstanbul'a geldiği uçaktan perişan bir halde inen Hafize Ana, bir daha uçağa binmedi ve doğum gününü kutlamadı. Kısacık hayatına pek çok başarıyı sığdıran ünlü ismi rahmet ve saygı ile anıyoruz. Tiyatroya başlayışı Babası öldükten sonra okulunu bırakan Adile Naşit 14 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları, Çocuk Tiyatrosu'na girdi. Halide Pişkin'in grubunda "Herşeyden Biraz" oyunu ile İstanbul turnesine çıkan Adile Naşit sonradan Muammer Karaca'nın tiyatrosuna girdi. 19481951 arasında komedyen Aziz Basmacı ve Vahi Öz ile birlikte kurdukları toplulukta çalıştı. Sonradan 1954'te döndüğü Muammer Karaca tiyatrosunda 1960'a kadar çalıştı. 1961'de eşi Ziya Keskiner ve ağabeyi Selim Naşit Özcan ile birlikte kurdukları Naşit Tiyatrosu dağıldıktan sonra, 1963'ten 1975'e kadar "Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü" tiyatrosunda çalıştı. Tiyatro oyunlarının yanı sıra Hisseli Harikalar Kumpanyası, Neşe-i Muhabbet, Şen Sazın Bülbülleri gibi müzikallerde beğeni topladı. Masalcı Teyze Tek çocuğu Ahmet'i kaybettikten sonra iyice çocuklara yöneldi. Masalcı Teyze;TRT'de 1980 yılında TRT Ankara Televizyonu prodüktörlerinden İlhan Şengün'ün (19462003) yapımcısı olduğu Uykudan Önce isimli çocuk

programıyla birlikte masalcı teyze diye anılmaya başladı. Masal ve öykü anlattığı bu program tek kanallı televizyon döneminde çocuklar tarafından büyük ilgi gördü.. Sinema kariyeri Sinemaya girişi 1947 yılında Seyfi Havaeri'nin yönettiği Yara filmiyle olmuştur, ancak 1970'lerde filmlerde yoğun olarak rol almaya başlamıştır. 1976'da İşte Hayat adlı filmdeki rolüyle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Hababam Sınıfı film serisindeki rolüyle büyük beğeni kazandı. 1978'de Uluslararası Sanat Gösterileri'nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı. Daha çok Ertem Eğilmez ve Kartal Tibet'in çektiği güldürü filmlerinde oynadı.

·


36

Kardelen Sanat

Aralık 2016

Mersin Kitap Fuarı açıldı

Mersin Valiliği himayesinde, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle CNR Holding ve Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği tarafından düzenlenen Mersin 2. Kitap Fuarı açıldı. Bu yılki teması “Akdeniz ve Edebiyat” olarak belirlenen ve 220 yayınevi ve 350 markanın katıldığı fuar, 9 dün boyunca kitapseverleri ağırlayacak. CNR Expo, Yenişehir Fuar Merkezi’nde düzenlenen açılış töreni ile kapılarını ziyaretçilere açtı. Bu yıl 26 Kasım-4 Aralık 2016 tarihleri arasında çok sayıda yazarın imza günleri, söyleşileri ve indirimli kitap satışlarıyla Mersinlilerle buluşan Kitap Fuarı’nın açılışına, Mersin Valisi Özdemir Çakacak, Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Toros Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ali Özveren, il protokolü, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda kitapsever katıldı.

Karatepe’nin imza günü Ankara’da bulunan EMY Kültür Sanat Merkezi’nin, Şair Turan Karatepe’ye düzenlediği imza günü türkü ve şiirlere de ev sahipliği yaptı. Turan Karatepe kitaplarını imzalarken, şiirseverler de kendisini yalnız bırakmadı.


Aralık 2016

Kardelen Sanat

37 18 Aralık 2016 Pazar 20:30 Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi, İstanbul "Aşk Dersleri", 18 Aralık'ta Şişli Kent Kültür Merkezi'nde seyircisiyle buluşuyor. Oyunda, yazarlar aşkı ve cin selliği ironik bir üslupta anla tıyor. Size yaşamınızda aşk ü zerine eşinizin, sevgilinizin, jinekoloğunuzun, psikoloğu nuzun, annenizin, kız kardeşi nizin bile söyleyemediği her şeyi bu oyunda bulabilirsiniz. Füsun Demirel; çevirmenliği ni yaptığı, İtalyan yazarlar Da rio Fo ve Franca Rame’nin kaleme aldığı “Seks? Eh, Ha yır Demem!” başlıklı oyunu uyarlayarak, kendi çocukluk ve ergenlik anılarından yola çıkıp kişisel tecrübelerini seyirciyle paylaşıyor. Oyuna aynı zamanda “Tek Ki şilik Diyalog”, “Bant Sistemi” ve “ Tecavüz” oyunları eşlik e diyor. Türkiye’de ve dünyada kadınlık meselesini, ka dınların sorunlarını irdeler ken erkeklik meselesi de unutulmuyor. Eğer sevmeyi, aşık olmayı, cinselliği anlayarak yaşayamıyorsak sürekli olarak bir yanımızın eksik kaldığını ve bunu yarınlara taşımanın insanda yaratacağı olumsuzlukları hatırlatıyor. Yazan: Dario Fo / Franca Rame...Çeviren ve Uyar layan: Füsun Demirel Yöneten: Füsun Demirel Dramaturgi: Mert Küçülmez / Ayşegül Cengiz Akman S a h n e Ta s a r ı m : M e r t Küçülmez-Kostüm Tasarım: Sevinç Tufan Görsel Tasarım ve Desenler: Figen Aydıntaşbaş Işık Tasarım: Alev Topal Fotoğraf ve Afiş Tasarım: Nedim Zakuto Oyuncular: Füsun Demirel, Ayşegül Cengiz Akman, Mert Küçülmez Oyun Hakları: F&N Ajans Yayın ve Gösteri Sanatları


38

kArDElEn ŞİİR ve MÜZİK GRUBU

Kardelen Sanat

Çevre Tiyatrosu,İstanbul 16 Aralık 2016 Semaver Kumpanya, Fransız komedya yazarı Moliere'in ünlü eseri "Cimri'yi , Çevre Tiyatrosu'nda sahneliyor. "Dünyadaki insanların en az insan olanı; yeryüzündeki canlıların en katı yüreklisi, pintilerin en p i n t i s i d i r. O n u n s e v m e s i n d e n k u r u , o n u n okşamasından kısır bir şey olamaz. Vermek öylesine zoruna gider ki, selam bile vermez kimseye, onu bile alır; yalnız alır..." Böyle betimliyor onu tanıyanlar Cimri'yi... Kimdir bu Cimri? Gerçekten de dedikleri kadar acımasız, katı yürekli, pinti ve kötü müdür? İnsan doğuştan mı böyle olur? Sadece yazılmış bir karakter midir Cimri? Etrafımızda var mıdır böyleleri? Nasıl bir şey olurdu böylesi bir insanla yaşamak? 17. yüzyılda yaşamış Fransız komedya yazarı Moliere'in ünlü eseri Cimri'de belli bir zümreye bakmakla bir genelleştirmeye bakmak arasındaki pencereden birçok insanın ve ailelerin iç ve dış yapısına bakacak, garip rastlantılara tanık olacaksınız. Semaver Kumpanya 14. yılını doldururken, büyük komedya yazarı Moliere'in sahneye tabilik getirme çabasına, güldürücülüğünü kaybettirmeden ciddileştirdiği komedyasına katılıp, her zaman

Aralık 2016

olduğu gibi kendi diliyle hikayesini anlatmaya hazırlanıyor. Yönetmen: Tansu Biçer Yönetmen yardımcısı: Selin Nazlı Ustaoğlu, Volkan M. Sarıöz Dramaturji: Bilgesu Kasapoğlu Dekor Tasarım: Tansu Biçer Işık tasarım: Utku İnan Dekor uygulama: Zeki Kızılışık, İsmail Hazır, Sema Öztaş Kostüm : Bade Yavuz Kostüm Uygulama: Ayşenur Arslanoğlu Müzik: Okan Kaya Oyuncular Harpagon: Serkan Keskin Cléante: Rojhat Özsoy Elise: Gözde Şencan Valère: Hakan Atalay La Flèche: İbrahim Barulay Frosine: Sezin Bozacı Mariane: Ezgi Ulusoy Anselme: Murat Kılıç Jacques Usta: Mustafa Kırantepe Claude Kadın: Selen Şenay Simon Efendi ve Komiser: Uğur Senkeri La Merluche: Saniye Samra


AralÄąk 2016

Kardelen Sanat

39


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.