Sinzap Kasım 2013 Sayı 2

Page 1

Sinzap Sinema&Dizi


Sinzap Dergisi sinzapdergi@gmail.com

ÖNSÖZ İlk sayının üstünden geçen 2 ay’dan sonra ikinci sayımızı sonunda çıkarmayı başardık ve ekipçe bir ‘Oleeeeey’ patlattık. Bir de oh çekmedik değil hani. Bu kadar uzun tuttuğumuza bakmayın, sektörde yeniyiz. Hızlı olmaya çalışsak da ilhama ihtiyaç duyan bir editör olarak, tüm suçu kendime atabilirim. Neyse ki ‘Geç olsun, güç olmasın’ demiş atalara sahibiz. Geç oldu, belki de biraz güç oldu ama sonunda içimize sinen bir sayı oldu. Bu sayıda sizlere her duygudan birer hikâye sunuyoruz. İçimizden geldiğince yazdık. Konsept seçmedik ya da bir düzene oturtmadık. Aksiyonu, romantik-komediyi, dramayı, biraz çocukluğumuzu, sadece komediyi, polisiyeyi bulabileceğiniz bir sayı yaptık. Aksiyonu bol ama ufacık da spoilerları olan bir kapak konumuz var. Geçmiş sezona bağlı kalan ama değişen yüzüyle Arrow, bu sezon kapak konumuz.

Sinzap

Yayın Yönetmeni; Tasarım Yönetmeni; Tasarım, Editör; Editör;

Sinem Yılmaz Ceyhun Akgün Ksenia Krokhaleva Osman Sarıabdullahoğlu

Ekip olarak hayranı olduğumuz bir yapımı sizlere sunmak da bizim için oldukça eğlenceli oldu. Yazıyı yazarken edindiğim aşırı bilgilerle arkadaşlarımı da boğmadım değil hani. Ama merak etmeyin sizleri dizinin her ayrıntısından haberdar ederek, heyecanınızı kaçırmadık. Bu sayıda Hart of Dixie, Orphan Black, Once Upon a Time ve yeni sezonun iddialı 6 yapımını sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Dedim ya her türlü duyguya ve konuya hakim bir sayı oldu bizce. Tüm bu duyguları hissetmeniz dileğiyle diyeceğim ama siz sadece akışına bıraksanız da olur. Tüm beğenilerinizi, eleştirilerinizi bizlere aktarabileceğinizi de hatırlatmak isterim. Bizi takipte kalın. ;) Beğenmeniz ve paylaşmanız dileğiyle… Sinem Yılmaz

EDİTÖRDEN


Sinzap ONCE UPON A TIME

Sinzap ORPHAN BLACK

HARD OF DIXIE

DİKKAT ÇEKENLER

ARROW

BU SAYIDA

sinzap.tumblr.com


“ Her ne kadar “ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” diye biten hikâyelerle büyüsek de, gerçek dünyayla olan tanışmamız kaçınılmazdı. “

Sinzap

KONU


Hepimiz o acıyı tattık. Sonsuz mutluluk diye bir şey yoktu ama en acısı da bir zamanın çocuklarının, gerçekleri öğrenmesine rağmen aynı hikâyeleri kendi çocuklarına anlatmaya devam etmesi olsa gerek. Neyse ki Once Upon A Time, bu kısır döngüdeki sessiz isyanlarımızı duymuş olsa gerek, bizlere her şeyi açığa çıkarmak ve içimizi bir nebze de olsa rahatlatmak için verdiği sözü 3 sezondur başarıyla tutuyor. Henry, Kötü Kraliçe’nin yarattığı lanetin etkisiyle kim olduklarını hatırlayamayan peri masalı karakterlerinin yaşadığı Storybrooke’u, kurtarabileceğine inandığı annesini bulmak için tek başına Boston’a doğru yola koyulur. Ancak görevi hiç de sandığı kadar kolay değildir. Kendisi henüz farkında olmasa da Emma Swan, Pamuk Prenses ve Yakışıklı Prens’in kızıdır. Henry önce annesine bunu inandırmalıdır. Henry’nin masallar kitabına göre, Kötü Kraliçe Büyülü Orman’da yaşayan herkesi “mutlu son” diye bir şeyin var olmadığı ve bir zamanlar kim olduklarını hatırlayamadıkları lanet bir diyara, bizim dünyamıza hapseder. Lanetin öncesinde Pamuk Prenses, Emma’yı korumak ve gelecekte bu laneti bozabilmesi için onu bizim dünyamıza göndermeyi başarır. Modern dünyada, peri masallarının sadece peri masalı olduğunu düşünerek büyüyen Emma bunların hiç birine inanmamaktadır. Henry’i Storybrooke’a geri götüren Emma, onun için endişelenir ve bir süre Storybrooke’ta kalmaya karar verir. Kaldığı süre içerisinde Storybrooke’un aslında göründüğü gibi bir yer olmadığını ve garip olayların döndüğünü düşünmeye başlar. Ya Henry haklıysa?

ONCE UPON A TIME

Once Upon A Time, Lost’un yapımcılığını üstlenen Adam Horowitz ve Edward Kitsis’in ortak yapımıdır. Bu yüzden olsa gerek geçmiş ve şimdiki zaman örgüsü çok başarılı ve akıcı bir şekilde işlenmiş. Dizi karakterleri sadece Pamuk Prenses ve Yedici Cüceler hikâyesi ile kısıtlı değil. Sindirella, Uyuyan Güzel, Pinokyo, Gepetto, Çekirge Jiminy, Kırmızı Başlıklı Kız, Rumpelstiltskin ve daha aklınıza gelebilecek nicesi bu yapımda bir arada ve hepsinin hikâyesi birbirleriyle iç içe geçmiş durumda. Eğer bu dizi için kendinizi yaşlı olarak görüyorsanız, bence tekrar düşünmelisiniz. Çünkü sandığınızın aksine, sizin çocukluk hikâyelerinizle pekte alakası yok. Daha karanlık, daha yoğun, belki biraz daha seksi, entrika dolu ve genç izleyiciler için birazda şiddet içerdiğini belirtmekte fayda var.

Sinzap


House, Star Trek, Warrior, How I Met Your Mother gibi birçok başarılı yapımda yer alan Jennifer Morrison, Once Upon A Time’da Emma Swan karakteri ile bizi karşılıyor. Pek çok yapımda yer alsa da aynı başarıyı yakalayamamış olan Ginnifer Goodwin, Snow White rolüyle Once Upon A Time’da (her ne kadar birçok kişi kısa saçından dolayı şikâyet etse de) aradığı başarıyı elde etmiş gibi

Sinzap

duruyor. Bazılarıysa çok küçük yaşta başarıyı elde edebiliyor Jared Gilmore gibi. Daha önce Madmen’de rol alan küçük oyuncu Jared Gilmore, Once Upon A Time’da Henry rolüyle başarısını devam ettiriyor. Thor ‘da Fandral rolündeki Josh Dallas, Prince Charming olarak karşımıza çıkıyor. Lost da Claire rolünden hatırladığımız Emilie de Ravin, Belle rolü ile, Stargate’in

KONU


Dr.Nicolas Rush’ı ise Robert Carlyle, Rumpelstiltskin rolü ile karşımıza çıkıyor. Ve gelgelim her şeyin sebebi olan Evil Queen’e. Bu rolüyle Lana Parilla, sergilediği başaralı oyunculuk ile bizi kendine hayran bırakacak (Beyler Evil Queen, Evil Queen olalı hiç bu kadar seksi olmamıştı).

ONCE UPON A TIME

Eğer siz de benim gibi “sonsuza dek mutlu yaşayan” peri masalı kahramanlarından haz etmiyorsanız (ki kabul edin, etmiyorsunuz) , bu karanlık peri masalı uyarlamasından eminim oldukça zevk alacaksınız. İyi Seyirler!

Sinzap


Sinzap

KONU


Bir başka Kanada yapımı ile tekrar karşınızdayız. Efenim neyse dizimize gelecek olursak bu ayki yazımızın konularından biri Orphan Black. Merkezinde kimilerinin çok merak ettiği, kimilerininse çok karşı çıktığı klonlama konusu bulunan Oprhan Black, bizi oldukça kendisine bağlayacağa benziyor. (Evet, paragrafa çok konuşmuş hissi vererek yazmayı beceremediğim giriş bölümünü atlamaya çalıştığım belki birazcık doğru olabilir, azıcık çok az… ) Sarah Manning, yetim olması yetmezmiş gibi hayatını bir türlü rayına oturtamamış, çeşitli badireler atlatmıştır. Tek hayali 10 aydır görmediği kızını alıp yeni bir hayata başlamaktır. Şehre döndüğü esnada metroda kendisine çok benzeyen neredeyse ikizi diyebileceği Beth Childs’ın çantasını yere bırakıp, ayakkabılarını çıkarttıktan sonra intihara gidişine tanıklık eder (görünen o ki yetim olması yetmiyormuş). Sarah kadının çantasını kaptığı gibi metrodan uzaklaşır ve Beth’in kendisinin hiç sahip olamadığı iyi bir işe, eve, yakışıklı bir sevgiliye, bir arabaya ve bir miktar hatırı sayılır birikime olduğunu öğrenir. Sarah birbirlerine olan benzerlikten yararlanarak Beth’in birikimini alıp kızıyla yeni bir hayata başlamayı planlar.

Ancak kendi hayatının zor olduğunu sanan Sarah, Beth’in yerine geçerek kendini çok zor bir duruma soktuğunu fark eder. Beth, Sarah’nın sandığı gibi ikizi değildir. Aslında hepsi birer klondur. Beth’in hayatına adım atan Sarah, kendisi dahil bir çok klonun daha yaşamakta olduğunu öğrenir ve birileri bu klonları öldürmeye çalışmaktadır. Sarah bir yandan Beth Childs olmaya devam etse de kızı Kira’yı geri alabilmek için kendi olmaya da devam etmelidir. Orphan Black, konusu itibariyle her ne kadar bilim kurgu kategorisine girse de, sanıldığı gibi dizi de gösterişli görsel efektler bulunmuyor. Ancak ilk bölümden itibaren durmak bilmeyen temposu, Felix karakterinin diziye katmış olduğu aykırılık ve Sarah’nın kızı Kira ile arasında yaşanan üzücü sahneleri; dizinin aksiyon, komedi, drama kategorilerinde diğer birçok başarılı diziyle yarıştırılmasına olanak veriyor. Kanada başarılı yapımlara imzasını atmaya devam ederken, artık dizi sektörünün Amerika tekelinde olmadığını tekrar tekrar kanıtlamaya devam ediyor. İşte Orphan Black de bu kanıtlardan biri. Daha önce başka

ORPHAN BLACK

Sinzap


dizilerde ara hikaye olarak kullanılan klon konusu, Orphan Black’de oldukça başarılı bir kurguyla ana hikaye olarak kullanılmış. Sanırım bu başarıda Xena’nın ve Blade serisinin yapımcılığını yapan John Fawcett’in etkisi vardır. Tabi bu başarıda oyuncuların katkısı da oldukça fazla. İlk bölümde Sarah Manning ve Elizabeth “Beth” Childs’ı canlandıran Tatiana Maslany, önceleri birçok yapımda yan rollerde oynasa da Orphan Black’teki performansıyla adından baya bahsettireceğe benziyor. Birinci sezonda birbirinden farklı 7 karakteri canlandıracak olan Tatiana’ya, Unnatural History’de Jasper Berret rolünden hatırlayabileceğimiz Jordan Gavaris, Orphan Black’de oldukça sıra dışı bir karakter olan Sarah’nın üvey kardeşi Felix rolünde eşlik ediyor.

Sinzap

Beth’in sevgilisi rolünde, Arrow’un 2. Sezonunda da rol olan Dylan Bruce, Downtown Abbey’den Maria Doyle Kennedy ve yaşına rağmen oldukça başarılı performansıyla Alphas ve Carrie gibi yapımlarda rol olan küçük yıldız Skyler Wexler da dizinin kadrosunda yer alıyor. Aslında yapımda çok fazla oyuncu yok çünkü canlandırdığı yedi karakterle bütün yük Tatiana Maslany’nin üzerinde ve performansı ile kesinlikle izlenmeye değer. John Fawcett’in ComicCon’da Klon Kulübüne yeni üyelerin de katılacağını açıkladı. Görünüşe göre başrol oyuncumuz 2. Sezon çekimlerinde biraz uykusuz kalacak gibi. 2. sezon onayını, sadece 5 bölüm yayınlanmasına rağmen almayı başaran dizi, 2014 Nisan ayında tekrar izleyicilerin karşısına çıkacak. ORPHAN BLACK


KONU

Sinzap


Sinzap

KONU


Oliver Queen, geceleri kahramanlığa soyunurken, gündüzleri CEO’luk koltuğuna oturuyor! Bu sezonda Arrow değişiyor. Arrow’la ilgili bildiğimiz her şeyin yeni bir evreye girdiği ve değişime uğradığı bir sezona ‘Merhaba!’ dedik. İkinci sezonu ile beklediğimiz şeylerin farklı yollara gittiği ve biraz da beklentilerimizin gerçekleştiği yepyeni bir Arrow’a yavaş yavaş alışmaya ve olanları anlamaya başlıyoruz. Bu değişimin en başında ise Kanunsuzun / Başlıklının yeni kişiliği geliyor (Ne kadar iyi oldu bilemedim ama sanırım alışmak zorundayız). Eminim ki artık bu isimleri pek duyamayacağız. Bu sezonda artık Kanunsuz’dan uzaklaşıp, The Arrow’u görmeye başlayacağız. Oliver, babasının intiharının üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen hala acısını kabullenememişken, Tommy’nin ölümü ile kendini daha da büyük bir acının içinde buldu. Bu keder ve acının içinde boğulmaya başlayan Oliver, Starling City’den Lian Yu adasına geri döndü (ya da kaçtı demeliyim!). Oliver ‘hiçbir şeyin güzel olamadığı adada’ tüm ölümleri kabullenerek acı çekmek istedi ya da kendini mi cezalandırmak istedi, bilemiyorum. Ama yıkımın ardından geçen 5 aydan sonra artık dönme vakti geldi ve Diggle ile Felicity, Oliver’ı geri getirmeyi başardılar. Starling City’e geri dönerken tekrar kanunsuz olmayacağını belirterek (ki buna kendisi bile inanmıyordu) gelen Oliver’ın bunu pek de başarabildiğini söyleyemeyiz değil mi?

KONU

Geçen sezonda babasının anısını onurlandırmaya ant içen ve kendini ‘ölmek ya da öldürmek’ amacına adayan Oliver, bu sezon Tommy’nin anısını onurlandırmak için başka birine dönüşüyor. Artık ‘Arrow’ kendine daha insanî bir yol çiziyor: Ölmek ya da Adalete teslim etmek. Bu durum ne kadar sürer bilinmez ama Oliver içindeki acıyla savaş verirken, sinirlerine hakim olabilir mi ya da karşısına çıkan engellerle öldürmeden baş edebilir mi; izleyerek göreceğiz. Yeni sezonda, Oliver’ı bekleyen sorunlardan biri de Queen Endüstri’sinin depremin ardından iflasa sürükleniyor olması. Görünen o ki Oliver gündüzleri CEO’luk yaparken, geceleri kahramanlık yapmaya başlayacak. Tabii ki batan bir gemiyi kurtarmak isterken, kurtların başa üşüşmediğini görmemek imkânsız değil mi? Deprem sonrası batan tüm şirketleri eline alan ve gözünü Queen Endüstri’ye de diken Isabel Rochev, Oliver’a büyük bir sıkıntı yaratacak. Isabel Rochev’in sadece şirket için bir tehdit oluşturduğunu düşündürseler de, bence ileri ki bölümlerde daha kilit bir karaktere dönüşecek. Hem de beklemediğimiz bir şekilde adını duyacağız.(Spoiler vermek olmaz o yüzden) Gözünüz Isabel’in üstünde olsun. Oliver, iş dünyasında Queen isminin laneti ile başa çıkmaya çabalarken birde meclis üyesi Sebastian Blood’un tepkilerinden kaçınmaya ve onları


düzetmeye uğraşıyor. Her ne kadar ileride aralarını düzeltecek olsalar da, Blood’ın kendine özgü projeleri Oliver’a pekte rahat vermeyecek gibi görünüyor. Oliver CEO’luk ve Arrow olmak arasında sıkışıp kalmışken, Moira’nın da mahkeme süreci başlamıştır. Oliver annesinin hapishaneden çıkmasını sağlamak için vereceği çabaya bir de Thea’yı ikna etmek eklenecektir. Thea annesinin yıkımdaki yerini öğrendikten sonra içindeki acıyı, annesine nefret biriktirmekle dindirmeye çalışır. Dışardan bakıldığında bunu başarıyor gibi görünse de, annesine duyduğu özleme karşı koyamayacaktır. Oliver ve Thea, Moira’nın mahkeme sürecinde sakin kalmasına ve savaşmamasına bir türlü anlam veremeyecek. Bu noktada aklıma tek bir soru geliyor: Moira’nın bildiğimiz sırlarından daha fazla ne olabilir. Moira bu sırları, Malcolm’unda ölümü ile daha da derinlere gömmeye niyetli olsa da Arrow’da hiçbir sır sonsuza dek saklı kalamıyor. Thea başından geçen tüm olayların ardından artık başka biri olmuştur. Bencil, savurgan ve asi bir genç kız yerine kendini toparlamış, istediğini

Sinzap

bilen ve ayaklarını yere sağlam basan bir kadın gelmiştir. Oliver’ın yokluğunda Verdant’ın işletmesini eline alan Thea, Roy’un da yardımı ile oldukça iyi bir iş çıkarıyor. İşinde gerçekleştirdiği başarıyı, Roy ile olan ilişkisinde de başarıyor gibi görünse de; Roy’un geceleri kahramanlık yapması Thea’nın sabrını oldukça zorlayacak. Peki ya Oliver, Roy’un durumunun farkına vardığında ne yapacak, işte bu konu tam bir muamma. Hepimiz Roy’un “Team Arrow” da nerede yer alacağını merakla bekliyoruz. Oliver aile sorunları, iş sorunları derken birde Laurel ile olan ilişkisini çözmek zorundadır. İkisi de Tommy’nin ardından hissettikleri ihanet duygusu ile birbirlerinden uzak durmaya ve sadece arkadaş kalmaya kararlıdır. Ancak aralarında ki çekim ve Laurel’in yalnızlıkla yaptığı hatalar onları tekrar bir araya getirebilir. Tabii biz Oliver ve Laurel’ın sonu ne olacak diye düşürken, Felicity’nin Oliver’a olan beğenisi de gözlerden kaçamayacak. Oliver’ın görmezden gelmeye çalıştığı bu ilgi, ileride onu oldukça zorlayacak. Kendisi henüz farkında olmasa da içinde bulunduğu ikilem Oliver’ı nerelere götürecek, merakla bekliyoruz.


Sanırım ilk sezonda gördüğümüz Tommy-Laurel-Oliver aşk üçgeni bu sezon Felicity-Oliver-Laurel üçgenine kayacak gibi görünüyor. Glades yıkımın ardından daha kötü bir hal alırken, herkesin depremde aldığı yaralara ve vicdanlarıyla olan savaşlarına şahit olacağız. Bu durumun da tüm karakterleri 180 derece değiştirdiğine inanmaya başlasanız iyi olur. Glades yıkımın ardından kanamaya devam ederken, karakterlerimiz de depremde aldığı yaralardan epeyce etkilenecek. Başta Oliver olmak üzere herkesin bakış açıları ve acı ile savaşma yolları netleşiyor. Laurel bu değişim sürecinde en büyük tepkiyi veren kişi olacak. Arrow’la olan güven bağını yitiren Laurel, Tommy’nin ölümünün ardından çektiği acıyı, ihanet duygusunu, vicdan azabını

ARROW

azaltmak için kendine bir günah keçisi seçiyor ve kendini işine, yani Kanunsuzu yakalamaya adıyor. Ancak Laurel’ın kabullenmekte zorlandığı bir şey var ki oda Tommy’nin ölümünde ki yeri. Bunu zor yoldan da olsa anlayacak olan Laurel, elinde tutunacak bir dal kalmayınca kendini oldukça bitik bir durumun içinde bulacak. Babasının yaşadığı alkol sorununu, Laurel’da yaşayacak mı yoksa bundan kurtulmayı başaracak mı? İşte bu sezonda aklımızda dönüp duracak sorulardan biri de bu olacak. Yıkımın ardından Laurel, vicdan savaşında Kanunsuz’a sırtını dönerken, Lance kendini Arrow’un yanında savaşırken bulacak. Rütbesi dedektiflikten memurluğa düşürülen Lance, adaleti yerine getirmenin kurallara uyarak gerçekleşmeyeceğini anlıyor.


Karşısına çıkan problemler ve Sarah’ın geri dönüşü Lance’i Arrow’a biraz da olsa yaklaştırıyor. Oliver ve Lance’in arasında ki bağı kuran Felicity bu sezonda bu görevi yerine getirecek. Bizlerde Lance ve Felicity ikilisini oldukça sık izleme zevkine erişeceğiz.

Geceleri şehri kurtarmaya devam edecek olan Oliver, Diggle ve Felicity kendilerine gündüz işi seçmek zorunda kalırlar. Oliver CEO’luğa başlarken, Diggle siyahî şoför olmaya devam edecek. Felicity ise bu durumdan pek memnun olmasa da Oliver’ın asistanı/sekreteri olacak ve bu konuda isyan etmekten de hiç çekinmeyecek. Bu durum takım arasında komik anlara sahne olurken, bizler de izlerken keyif alacağız. DC Comics severlerin ve Arrow hayranlarının merakla beklediği yeni karakterlerle tanışma vakti! Gelelim zurnanın huhuw dediği yere! Yani, sezon başlamadan önce haberleri gelen yeni karakterlere ve konuk oyunculara. Arrow geçen sezonda olduğu gibi bu sezonda birçok konuk oyuncu ağırlayacak. Usta isimlerden tutun da yeni oyuncu adaylarına kadar bir çok ismin yer alcağı ve DC Comics karakterlerinin birçoğu ile tanışacağımız bir sezon bizleri bekliyor.

Sinzap


Yeni sezon da başta Black Canary, Flash, Red Arrow/Arsanel olmak üzere Anthony Ivo, The Captain, Firefly, Shrapnel, AlOwal, Ra’s al Ghul & League of Assassins, Amanda Waller & Suicide Squad, The Queen, Bronze Tiger gibi nice karakterleri ağırlayacak. Hatta Batman’i bile dizide görebileceğimize dair söylentiler var (ne kadar inandırıcı gelmese de olsa güzel olurdu hani). Çizgi roman aleminden tanıdığımız birçok iyi ve kötü yüz bu sezon bizimle olacak gibi duruyor. Sizlere çokta spoiler vermeden, bildiğimiz bir kaç yüzün diziye katıldığından bahsetmek istedim. İlk sezondan da bildiğimiz üzere Arrow’un yaratıcıları bizi şaşırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Black Canary konusunda da ellerinden geleni ardlarına koymadılar değil ama sonunda Black Canary’nin kim olduğunu öğrendik. Herkesin ölü olarak bildiği Sarah Lance oldukça hayattaymış da bizim haberimiz yokmuş. Sarah Lance/Black Canary karakterine Death Valley ve Mad Men’den tanıdığımız Caity Lotz hayat verecek. Diziye katılacak diğer bir kahraman Flash’a ise Glee ve 90210’dan hatırlayacağımız

ARROW

Grant Gustin hayat verecek. Flash’ın Arrow’daki gidişatı ne olur bilinmez ama 2014 yılında Flash kendine özgü bir yapımla, bizlerle buluşacak. Red Arrow veya Arsenal isimleriyle tanınan diğer bir DC Comics karakterinin ise kim olacağını izleyerek göreceğiz. Arrow’un bu sezonki kötü adamlarına gelecek olursak, Firefly’da ki Dr. Simon Tam karakteri ile hatırlayacağınız Sean Maher, Shrapnel karakteri ile karşımıza çıkacak. Al-Owal karakterine ise Homeland’deki Abu Nazir karakteriyle hatırlayacağınız, Navid Negahban hayat verecek. Firefly karakterine ise Andrew Dunbar hayat veriyor. Dunbar’ı SGU Stargate Universe’de ki Marine Cpl. Gorman rolüyle hatırlayanlarınız olacaktır. Flash backler de karşımıza çıkacak isimler ise The Captain karakteri ile Jimmy Jean-Louis ve Anthony Ivo karakteri ile Dawson’s Creek, Blood Ties ve Cedar Cove gibi yapımlardan tanıdığımız Dylan Neal karşımıza çıkacak. Yukarıda bahsettiğim diğer karakterleri de es geçmeden hatırlatmak isterim. Isabel Rochev’i 2000’lerin başında


Lian Yu Adası

yayınlanan Firefly dizisindeki River Tam karakteriyle gördüğümüz Summer Glau canlandıracak. Sebastian Blood karakterine ise True Blood’daki Jesus Velasquez karakteriyle hatırlayacağınız Kevin Alejandro hayat veriyor. Suicide Squad ve kurucusu Amanda Waller’ı da göreceğimiz yeni sezonda Waller karakterine Spartacus: Kan ve Kum’da ki Naevia karakteri ile tanıdığımız Cynthia Addai-Robinson hayat verecek. İkinci sezona birçok yeni oyuncu katılırken; ilk sezonda gördüğümüz birkaç tanıdık yüz dizide tekrar görünecekler. Hatırlayacağınız gibi Deadshot hala hayatta. Bu yüzdende Diggle’ın Deadshot ile ilgili sıkıntılı günler yaşacağı aşikâr. Bu sezon Deadshot’ı en az iki bölümde göreceğiz. Geçen sezonda Oliver’ın başına yeterince bela olan Kont olarak tanıdığımız, Vertigo satıcı ve üreticiside bulunduğu hastalıklı durumdan kurtulup, sokaklara tekrar karışacak. Kont’un tekrar ortaya çıkması Oliver’ın yeni benliğini ne kadar sarsacak göreceğiz.

Malcolm Merlyn yani Dark Archer. Dizide ki akıbeti flash back’lere ait mi olacak yoksa Arrow’un yaratıcıları bizi şaşkınlığa mı uğratacak bilinmez ama Malcolm’u tekrar göreceğimiz kesin. Adada ki Oliver’ı izlerken birden kendimizi bir gemide bulacağız: Lian Yu gidiyor, korsan gemisi geliyor! Adada ki normal hayatlarına devam eden Oliver, Slade ve Shado geçirdikleri sakin 5 aydan sonra adada yalnız olmadıklarını fark edecekler. Adada

Hiç kimsenin beklemediği ve ummadığı bir karakter daha dizide görünecek,

Sinzap

KONU


ki yeni misafirler Oliver’ın kendini kaybetmesine neden olacak. Bunun ardından biz Oliver’ı yine bir işkencenin içinde bulacağız ve bu kez bıçağı elinde tutan kişi oldukça şaşırtıcı olacak. Oliver ve Shado’nun arasındaki bağ ile ilgili detayların da açığa çıkacağı ve Slade’in bu durumu sabote etmeye çalışacağına da şahit olacağımız yeni sezonda, Sarah’ın flash backlerde ki ortaya çıkışı oldukça şaşırtıcı olacak. Biz izleyiciler de 1 milyon dolarlık sorunun cevabını çözmeye çalışacağız: Sarah’ın Slade ve Shado ile bağlantısı nedir? Bu sezon Oliver’ın adada ki hayatını izleyeceğimizi düşünürken, kendimizi ve Oliver’ı bir gemide bulacağız. Oliver gemiye götürüldüğünde karşımıza çıkacak isim ise, The Captain olarak bilinen ve Proje Amazo ile bağlantısı olan bir DC karakteri. Oliver, Captain’ın gemisinde geçireceği zaman içinde Profesör Ivo olarak tanınan ve Amazo projesenin yaratıcı olan Anthony Ivo ile tanışacak ve Profesör ile Captain uzun bir süre bizimle olacaklar.

KONU

‘ Arrow’a süper güçler mi geliyor? ‘ sorusu biz izleyicileri 3’e ayıracak gibi görünüyor. İsteyenler İstemeyenler - Kararsızlar. DC Comics’in birçok karakterinin süper güçlere sahip olması, Arrow’da yakaladığımız realistliği geride bırakmamızı sağlar mı bilinmez. Ama senarist ve yapımcıların yaptığı açıklamalara bakacak olursak, Arrow’un yeni sezonunda süper güçleri görmemiz pek mümkün olmayacak. Yapımcıların Arrow’u çizgi romanlar’dan ayrı realist bir zeminde tutmak istedikleri bir gerçek. Bu durum ne kadar iyi olur bilinmez ama izleyiciler olarak sanırım üçe ayrıldık. Kimilerine göre süper güçler gelmezse dizi sıkıcı ve donuk bir gidişata sürüklenebilir. Kimilerine göre ise süper güçler, Arrow’da ki gerçekçiliği yok edecek ve dizinin en önemli parçası kırılacak. Bense kararsız olanlardanım. Fantastik hikâyelerin ve DC yapımlarının hayranı olsam da Arrow’da ki realistliğin kaybolmasını sevebilir miyim bilemiyorum. Ama bakalım dizinin gidişatı bizi nerelere götürecek.

Sinzap


Arrow’un yaratıcıları geçtiğimiz sezonda biz izleyicilere oldukça sürpriz dolu anlar yaşattılar. Yaratıcıların Arrow’da izledikleri metot, çizgi roman okumayan izleyicilerin diziyi izlerken karşılaştıkları sürprizleri, çizgi roman hayranları içinde yaratabilmek. Seyircinin diziyi izlerken bulundukları tahminlerin bir kısmını gerçekleştirirken, büyük bir kısmını ters köşe yapmayı seçiyorlar. Geçtiğimiz sezonda izlediğimiz karakterin birçoğu olduğu gibi kalırken başta Oliver olmak üzere birçok karakter de büyük değişimlerin içinde olacaklar. Arrow’un yapımcıları pek spoiler vermek istemeseler de, bu sezonda izleyeceğimiz Arrow, ilk sezondan oldukça farklı olacak. Yeni kötü adamlar ve gelişen kahramanlar izleyeceğiz. Her şeyden önce bu sezon, Oliver’ın Arrow’dan Green Arrow’a dönüşümünün ayrıntılarını göreceğiz. İlk sezondan daha heyecan verici ve aksiyon dolu bir sezon bizleri bekliyor. Tüm Arrow severlere ve sevmek isteyenlere şimdiden iyi seyirler!

Sinzap

KONU


KONU

Sinzap


Zoe Hart’ın enteresan hayatını anlatan Hart of Dixie, romantik – komedi tadında bir yapım. İzlemeyenlere ve bilmeyenlere ufak bir bilgilendirme ile başlamak istedim. Buyurunuz efendim, ufak hatlarıyla Hart of Dixie…

Sinzap

KONU


KONU

Sinzap


Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş New York’ta doktorluk hayatına devam etmek isteyen ve cerrah olmanın hayallerini kuran Zoe Hart’ın hikâyesini anlatan bir yapım. Zoe tıp fakültesinden mezun olduğunda, Bluebell – Alabama’da yaşayan Dr. Harley Wilkes’den bir iş teklifi alır, fakat Zoe New York’ta ünlü bir cerrah olmanın hayallerini kurduğundan bu teklifi red eder. Ama işler istediği gibi gitmez ve başvurduğu hiçbir kuruma girmeyi başaramayan Zoe, 1 yıllığına pratisyen olarak çalışmak zorunda kalır. Kendine yeni bir yer ararken, aklına Harley Wilkes’in yaptığı teklif gelir ve ani bir kararla Bluebell’in yolunu tutar. Zoe, Bluebell’e vardığında Harley’in öldüğünü ve kliniğini ona bıraktığını öğrenir. Bunu neden yaptığını anlayamayan Zoe, bir süre sonra Harley’in gerçek babası olduğunu anlar ve onun yolundan gitmeye karar verir.

Sinzap

Bluebell acayip gelenekleri ve ilginç insanlara sahip bir kasabadır. Zoe New York’tan sonra buraya alışmak için epey zorlanacaktır ve tabiî ki yasak elmaya (ki bu kasabanın altın çocuğu George oluyor) aşık olacaktır. George kasabanın altın çocuğu, yakışıklı, idealist bir avukattır. Birkaç yıl New York’ta yaşamış ama sonunda Bluebell’in samimiyetini orada bulamayıp geri dönmüş. Tabii New York’a olan hayranlığınıda kaybetmemiş ve Zoe’nin kasabada ilk arkadaşı olacaktır. George kasabanın gözdesi, biraz şımarık, herkesin önünde eğildiği (ki bu biraz zorunluluktan) Lemon ile nişanlıdır. Zoe’nin kasabaya gelmesi ve George’la olan yakınlığı Lemon’ı oldukça rahatsız edecektir. Gelelim Zoe’nin iş hayatına. Harley kliniğini ortağı olan Brick Breeland ile işletmektedir. Harley’nin ölümüyle kliniğin tek sahibi olmanın keyfini çıkaran Brick, Zoe’nin ortaya çıkmasıyla


bu keyfini yarıda bırakır. Brick ayrıca Lemon’ın da babası. Eh tabii klinikte tek kalmak isteyen Brick ve Zoe’yi kendine bir tehdit olarak gören Lemon birleşince, ortaya Zoe’yi kasabadan göndermek için yapılan planlar çıkacaktır.

zıtlığı sempatik bir ilişkiye çevirdiler. Ama insanda George ile Zoe birlikte olsa nasıl olurdu diye merak etmiyor değil, hani. Biz bunun merakındayken kasaba halkı da bu aşkla ilgili oldukça dramatik anlara sebep olacaklar.

Zoe, kasabanın belediye başkanının misafir evinde kalacaktır. Belediye başkanın eski bir amerikan futbol oyuncusu Lavon Hayes olduğunu görünce, kasabada iyi şeylerinde olabileceğine inanmaya başlar. Lavon ileride Zoe’nin en iyi arkadaşı olacaktır. Zoe’nin çapkın, yakışıklı, barmen komşusu Wade ise Zoe ile oldukça eğlenecektir. Birbirlerine ilk tanıştıkları andan itibaren gıcık olmaya başlayan ikili, kabul etmeseler de aralarındaki çekime engel olamayacaklardır.

Zoe, istemeden de olsa (ki bundan pek emin olamayanlarımızda var) George ve Tansy’nin ilişkisinin bitmesine neden oldu. Wade ile ayrılığının ardından kendini mi kaybetti yoksa cidden doğru duygular içindemiydi bilinmez. Ama Zoe ile George’un aralarında ki çekim tüm Bluebell’in dikkatini çekerken bende pek yanlış duygular olduğuna inanamıyorum. (ya da içimdeki team George çığlığına kapılıyorum)

Hart of Dixie sevimli, bazen bencil, iyi kalpli ve gerçek aşkı bulma yolunda çaba harcamaya bayılan drama prensesi Zoe Hart’ın yeni yaşamına doğru adım attığı hikâyesiyle devam ediyor. İkinci sezonu bundan sonra neler olacak ve Zoe ne yapacak sorularının kafamızda dönüp durduğu bir sonla bitmişti. Zoe New York’a geri dönerken arkasında bıraktığı onca enkazdan habersizdi ya da habersiz kalmayı mı seçti demeliyim bilemedim. İki sezon boyunca George mu – Wade mi diye kendimizi yiyip bitirirken, Zoe’yi, Wade’in kollarında bulmuştuk. Hart of Dixie izleyicilerinin Team George ve Team Wade olarak ikiye ayrıldığını biliyoruz. Zoe ile Wade mükemmel değillerdi belki ama aralarında ki

HART of DIXIE


Bluebell’den sessizce ayrılan ve bir e-mail ile vedalaşmayı seçen Zoe, geri dönmeli ve işleri yoluna koymalıdır. Bluebell’e döndüğünde ise herkesin ona kızgın olduğu gerçeğiyle yüzleşir, tabii Lavon hariç. Güzel bir vedalaşma ile gitseydi, geri döndüğünde her şeyi beklediği gibi bulabilirdi. Ama bir e-mail ile vedalaşmak pekte Bluebell halkına göre değil. En önemli hatası ise, George ve Tansy’nin ayrılmasına sebep olması oldu. Bu durum George’u hiç beklemediğimiz bir hale soktu. 2 sezon boyunca bildiğinden şaşmayan, doğrucu, başarılı altın çocuk George artık bilmediğimiz bir yoldaydı ve Bluebell’in Fillmore ile olan savaşı devam etmekte idi. Ancak George’un ortalarda olmaması, Bluebell halkına ve Lavon’a zor günler yaşatıyordu. Tüm bunların sorumlusu ise; Zoe Hart’tı. (Bluebell halkının fikrine göre tabii.) Aslına bakarsanız Zoe’nin tek istediği sevdiğine inandığı insanla olabilmek ve her şeyin bu kadar birbirine girmemiş

Sinzap

olmasını dilemekti. Tüm bu sıkıntıları arkasına alıp biraz ferahlamak ve yeni bir aşkla mutlu olabilme ihtimaline doğru Jonah Breeland ile birlikte New York’a doğru yola koyuldu. Aşkı Jonah ile bulamamış olacak ki, kendisinin aksine sakin, huzurlu bir yazar olan Joel ile yeni bir ilişkiye adım atmış. Hayatının aşkını bulduğuna inanan Zoe, Joel ile birlikte eve çıkma planları içindedir. Ama evi tutabilmesi için Brick’in mektubuna ihtiyacı vardır. Brick’ten geri dönüş alamayan Zoe, hem yarım kalan vedaları edebilmek hem de tavsiye mektubunu alabilmek için Bluebell’in yolunu tutar. Ama 5 ay içinde unuttuğu bir şey vardır: Bluebell’e bir kere giderse, bir daha asla geri dönemeyecektir.

KONU


Hart of Dixie’nin yeni sezonu da işte tam bu noktadan başlıyor. Joel ve Zoe birlikte yaşama hayallerini Bluebell’e taşıyorlar ve ikisi içinde komik, kasaba draması anlar ortaya çıkacak gibi görünüyor. Joel’in kasabaya uyum sağlaması için elinden geleni yapmaya çalışan Zoe’nin oldukça komik hallere düştüğüne tanık olacağız. Gelelim kasabanın diğer üyelerine; Lemon ve Wade, Rammer Jammer’ı işletme konusunda oldukça iyi bir iş başarıyorlar. Ama işlerinde ki başarıyı aşk hayatlarında pek tutturmuşa benzemiyorlar. Wade, Zoe’nin peşinden gidip ona aşkını itiraf etse de onu geri kazanamadı ve bildiğimiz Wade’liğine geri döndü. Lemon ise yalnızlığın pençesinde kime tutunacağını bilemiyor olacak ki hiç aklınıza gelmeyecek gizli bir aşka yelken açmış (tabii aşk demek biraz fazla kaçtı). Lemon gizli aşk hayatını saklı tutmakla uğraşırken bir yandan da Bell’s lerin yeni başkanı olan Crikett ve yandaşlarıyla uğraşmak zorunda kalır. Bu durum Lemon’u oldukça zorlu anlara hatta bırakmaya kadar götürecektir. Lavon ise Annabeth ile olan aşkını yaşamaya devam ederken, kuzeni Lynly başından geçen kötü ayrılığı atlatabilmek için Zoe’nin evine taşınmıştır. Lynly dışardan bakıldığında sığ görünen, biraz uyuz diye tabir edebileceğim bir karakter. Annabeth’le yıldızları pek barışmasa da ileri de bir bağ elde edebilirler diye umuyorum. Yaşadığı ayrılığın sonrasında kendine yeni bir aşk arayan Lynly; kasabanın altın çocuğu George’u gözüne kestirdi bile. Aralarında neler olacağını ise komik bir dramayla izleyeceğiz.

HART of DIXIE

Hart of Dixie de bu sezon dört yeni konuk oyuncuyla tanışacağız. Ancak hangileri kalıcı olarak dizide yer alır, hangileri sadece konuk oyuncu olarak diziden ayrılırlar bilemiyorum. Dizinin senaristleri de bu konuyla ilgili pek emin değiller, bunu söyleyebilirim. Bu sezon, Hart of Dixie kadrosuna konuk oyuncu olarak katılacak üç yakışıklı oyuncu var. Lemon’un aradığı ‘bekârı’ bulma yolunda karşımıza çıkacaklar. Chuck’taki Devon rolüyle hatırlayacağınız Ryan McPartlin, tam bir centilmen olan ve güneyin aranan gözde bekârı Carter Covington karakteriyle karşımıza çıkacak.

Sinzap


One Tree Hill’deki Clay rolüyle hatırlayacağınız Robert Buckley, arabasının bozulma sonucunda Bluebell’e uğramak zorunda kalan, TV yapımcısı Peter rolüyle karşımıza çıkacak. Lemon’un hayatında iz bırakacak olan Peter, Bluebell’de kalacak mı, kalmayacak mı göreceğiz.

Geçen yılın The Voice birincisi Daneille Bradbury’de bu sezon Hart of Dixie’de performans sergileyecek. Daneille’in hayranları ekran başına!

Usta oyuncu Maree Cheatham ise Brick’in annesi Bettie Breeland karakteri ile karşımıza çıkacak. Dizide şimdilik bir bölüm görünecek olan büyükanne, Lemon’un cemiyetteki yerini geri kazanmasına yardımcı olacak. (Terör estirecek desem ayıp olmaz herhalde.)

Joel’i Dexter’daki Louis Greene rolüyle hatırlayacağınız Josh Cooke canlandırıyor. Zero Hour’da ki ufak rolü Alima ile hatırlayacağınız Antoinette Robertson ise Lynly karakterine hayat verecek.

Sinzap

Gelelim dizide uzun soluklu olarak göreceğimiz ama kalıcılıkları henüz belli olmayan Joel ve Lynly karakterlerine.

İzlediğiniz drama dolu yapımların arasına ufak bir romantik - komedi serpiştirmek isterseniz, işte tamda ihtiyacınız olan şey Hart of Dixie. HART of DIXIE


Sinzap’ı Tablet ve Telefonlarınızdanda okuyabileceğinizi biliyor muydunuz?

Takipte kalın!


p a z n Si Yeni Sezonun Dikkat Çeken Dizileri 2013 – 2014 kış sezonunda kanallar iddialı yapımlarla geri dönüyorlar. Bu yıl geçen senelerde başlayan dizilere benzer yapımların olduğu, farklı yapımların gerçekleştiği ve bolca komedi dizisinin başladığı bir sezon olacak. Her dizi izleyicisi, vakti olanlar, gençler, öğrenciler hatta emekliler bile bu sonbaharda dizi izlemekten,

Sinzap

asosyalliğe adım attıklarından şikâyetçi olacaklar. İnanın yorumlarda, forumlarda bunlara rastlıyorum. Bir de kendimizden biliyoruz tabii. Bu kış döneminde bizlerin en başı çeken favorileri, Marvel’s Agents of S.H.I.E.L.D., The Tomorrow People, Crazy Ones, Brooklyn Nine-Nine, The Blacklist ve Sleepy Hollow.

KONU


Fantastik / Bilim Kurgu – Drama

Roger Damon Price tarafından yaratılan 70’li yılların kült İngiliz bilim kurgusundan esinlenerek uyarlanan The Tomorrow People, Arrow’un yaratıcısı Greg Berlanti ve The Vampire Diaries’in yaratıcısı Julie Plec tarafından hayata geçiriliyor. Stephen normal hayatına devam eden bir lise öğrencisidir. Ancak bir gün kendini sesler duyarken ve gece yatağına yatıp ertesi sabah bambaşka yerlerde uyanırken bulması ile psikolojik bir kırılma yaşar. Duyduğu sesleri görmezden gelen Stephen, bir gün pes eder ve duyduğu sesleri takip etmeye karar verir. Bu sesin sonunda ise Cara’ya ulaşır. Cara ve John’un yardımı ile Stephen artık kendisinin de yeni benliği olan ‘Yarının İnsanları’ ile tanışır. Yarının insanları, insan evriminin bir sonraki adımı olan ve 3T olarak adlandırılan süper güçlere sahip bir grup insandır: Telepati (Telepathy), Telekinezi (Telekinesis) ve Işınlanma (Teleportation). YENİ SEZONUN DİKKAT ÇEKEN DİZİLERİ

John liderliğinde kendilerini korumaya çalışan bu grup, kendi türlerini avlamaya çalışan Dr.Jedikiah Price önderliğindeki Ultra adlı grupla gizli bir savaş içindedir. Stephen ise bu savaşın içinde kalacak ve babasının gidişine dair birçok sırrın kapısını aralayacak. Dizinin başrolünü Stephen Jameson rolüyle (Revenge’deki Adam Connor rolüyle de hatırlayacağınız) Robbie Amell üstleniyor. Mad Men, Flash Forward gibi başarılı yapımlarda yer alan Peyton List, Cara Coburn rölünde, Neighbours ve Home and Away dizilerinden hatırlayacağınız Luke Mitchell, John Young karakterinde ve Lost, The Closer ve Being Human gibi başarılı yapımlarda yer almış Mark Pellegrino ise Dr. Jedikiah Price rolünde karşımıza çıkıyor. 70’lerde sekiz sezonluk başarılı bir ritim yakalayan Tomorrow People, yenilenmiş yüzüyle aynı başarıyı yakalayabilecek mi? Bekleyelim ve görelim.

Sinzap


Sinzap

Fantastik / Bilim Kurgu – Drama


Agents of S.H.I.E.L.D. çizgi roman ve fantastik kurgu severlerin Avengers, Iron Man ve birçok benzeri yapımdan bildiği üzere gizli bir stratejik müdahale, uygulama ve lojistik örgütü. (arama kurtarma ve müdahale desek de olmaz değil hani.) Ajan Phil Coulson’ın ne kadar değişmiş olduğuna tanıklık ederken, takım ruhu yaratmak için ortaya koyduğu otoriter çabayı da görmüyor değiliz. Kurduğu ekiple olayları araştırmaya ve çözmeye başlayan Coulson, ekibin birbirine alışması için de oldukça çaba harcıyor. Ancak birlik olmayı başarırken, o birliğin kırılmasına da neden olan olaylar yaşanmıyor değil. Yapımın başrolünde Ajan Coulson rolüyle Clark Gregg yer alıyor. Ajan Coulson’ın bir araya getirdiği ekip Süvari olarak bilinen (ki bu kelimeden hiç hoşlanmıyor) ve saha görevinden çekilmiş Ajan Melinda May (MingNa Wen), S.H.I.E.L.D.’ın başarılı ve risk değerleri uzmanı Ajan Grant Ward (Brett Dalton), Rising Tide’ın en iyilerinden olan (yani kendisi bir hacker) Skye (Chloe Bennet) ve alanlarındaki hevesleri, bilgileri, zekaları takdire şayan mühendis Fitz (Iain De Caestecker) ve biyokimyacı Simmons (Elizabeth Henstridge) oluşturuyor. Dizinin yaratıcılığını ve senaristliğini The Making of Dr. Horrible’s Sing-Along Blog’un yapımcılığını ve Dollhouse’un senaristliğini birlikte gerçekleştiren üçlü Maurissa Tancharoen, Jed Whedon ve Joss Whedon üstleniyor. Joss Whedon S.H.I.E.L.D.

YENİ SEZONUN DİKKAT ÇEKEN DİZİLERİ

konusunda oldukça tecrübeli bir isim ve Tancharoen – Whedon ikilisi Spartacus serilerindeki başarıları ile kendilerini kanıtladılar. Bu başarılı üçlü S.H.I.E.L.D. ‘ın sinema filmlerindeki yerini TV tarihine de taşıyor. Agents of S.H.I.E.L.D. ABC ve Marvel’s işbirliği ile fantastik kurgu sevmeyenleri bile kendine bağlayabilir. S.H.I.E.L.D. 23 bölüme uzatıldı ve resmi açıklama yapılmasa da devam edecek gözüyle bakılıyor. Bilenler ve duyanlar bilmeyenlere ve duymayanlara iletsin efendim!


Komedi / Komedi & Suç

Crazy Ones, yapımcılığını David E. Kelley, John R. Montgomery ve Fox’un üstlendiği başrollerin de usta oyuncu Robin Williams ve Buffy The Vampire Slayer’ın Buffy’si Sarah Michelle Gellar’in yer aldığı, inanılmaz komik bir yapım. Harry’s Law ve Ally Mc Beal gibi birçok dizininde yapımcılığını üstlenen David E. Kelley ve senaryo konusunda televizyona ilk kez adım atan John R.Montgomery bu dizi ile adından söz ettirecek. Crazy Ones, dünyaca ünlü firmalar ve zengin müşteriler ile çalışan bir reklâm firmasının kurucusu ve patronu olan Simon Roberts ve kızı Sydney Roberts’ın hikâyesini anlatıyor. Simon tuhaf denebilecek çalışma yöntemlerine sahip, hala bir çocuk gibi hareket eden ama işinde oldukça yaratıcı ve başarılı olan biridir. Kızı Sydney ise

Sinzap

babasının aksine düzenli, çalışma azmine sahip bir karakter. İşinde yükselmeye ve bir isim yapmaya çalışırken bir yandan da babasına göz kulak olmak zorunda kalmasa daha iyi olabilirdi tabii ama Sydney mızmızlansa da babasıyla oldukça mutlu. Ama bakmayın düzenli, azimli dediğime Sydney’in de kendine göre gariplilikleri yok değil. Simon’ın ekibi de kendi gibi alışılagelmemiş özelliklere sahip değil desem yalan olur. Enerjik, yakışıklı yazarımız Zach (James Wolk), biraz nevrotik, zeki ve çalışkan Andrew (Hamish Linklater) ve tatlılık abidesi (ki bu durum ana göre değişkenlik sağlayabilir) ve zeki Lauren (Amanda Setton) da ekibin geri kalanını oluşturuyor. Crazy Ones tüm ofisin tuhaf özelliklere ve komik yanlara sahip olduğu bir iş ortamını evimize taşıyor. YENİ SEZONUN DİKKAT ÇEKEN DİZİLERİ


Robin Williams


Brooklyn Nine-Nine tipik polisiyelerden sıkılan, gülmeye ihtiyacı olan, biraz saçma gelse de güldürürken düşündüren yapımları seven herkese önerimdir. Brooklyn, Nine-Nine bölgesi polis merkezinin maceralarını anlatan yapım, her biri birbirinden komik ve enteresan özelliklere sahip karakterlerle dolu. Ana kastını Dedektif Peralte rolüyle Andy Samberg, Kaptan Ray Holt rolüyle Andre Braugher, Dedektif Rosa Diaz rolüyle Stephanie

Beatriz, Çavuş Terry Jeffords rolüyle Terry Crews, Dedektif Amy Santiago rolüyle Melissa Fumero, Dedektif Charles Boyle rolüyle Joe Lo Truglio ve asistan/sekreter Gina Linetti rolüyle Chelsea Peretti oluşturuyor. Dizinin yaratıcıları ise Parks and Recreation’da da birlikte çalışan Daniel J. Goor ve Michael Schur. Brooklyn Nine-Nine henüz ‘resmi’ olarak listelere girmese de gelecek sezon için umut vaat eden yapımlar arasında yerini aldı bile. Kaçırmayın, bir şansı hak ediyor.

Komedi / Komedi & Suç

Sinzap

KONU


The Blacklist, eski bir hükümet ajanı ve aynı zamanda FBI’ın arananlar listesinde başı çeken Raymond ‘Red’ Reddington’ın FBI’a bir şartla teslim olmasını anlatan, parçaları birleştirmek için beyin jimnastiğine ihtiyaç duyuran bir yapım. Red, bilinen ve bilinmeyen en tehlikeli suçluların isimlerinin bulunduğu Blacklist’i, FBI’a teslim etmek istiyor. Ama Red’in tek bir şartı var: Sadece Elizabeth ‘Liz’ Keen ile çalışmak. Elizabeth, FBI’a yeni katılmış bir profil uzmanıdır. İşinin ilk gününde beklenmedik bir taleple FBI’ın Black Side olarak tanımladığı gizli operasyon merkezine çağrılır. Red hakkında birçok soruya maruz kalan Liz’in gerçekten de

onun hakkında hiçbir fikri yoktur. Ancak Red, şaşırtıcı bir şekilde Liz hakkında oldukça fazla bilgiye sahiptir. Hayatın Benim, Kusursuz Yabancı gibi filmlerde de adından söz ettirmiş olan Jon Bokenkamp, dizinin yaratıcılığını üstleniyor. Blacklist’in başrolünde Lincoln, The Office gibi yapımlardan tanıdığımız James Spader ve Law&Order’dan tanıdığımız Megan Moone yer alıyor. Blacklist dışarıdan bakıldığında tipik polisiye dizilerini andırsa da, senaryosu hem gizemli hem de oldukça açık yazılmış bir yapım. Bir şeylerin farkına varıyorsunuz ama emin olamıyorsunuz. Tam da bu noktada diziyi neden izlemeniz gerektiğini öğrenmiş oluyorsunuz.

Baştan söyleyeyim eğer hayal gücünüzü zorlamaya pek niyetli değilseniz bu dizi size göre değil. Sleepy Hollow için kısa bir tanım yapmak gerekirse “little, little into the middle” yerinde bir mizahi açıklama olacaktır. Diziyi tek bir kategoriye sokmak zor, bkz: Şekil A, doğaüstü üstü, mitolojik olaylar arasına serpiştirilmiş karanlık dokunuşlar içeren tarihle harmanlanmış gizem temalı… ( Mahşerin dört atlısını, cadıları, zaman yolculuğunu nereye yerleştirsem acaba? *Hala düşünüyor* ). Başka türlüsü de düşünülemezdi açıkçası. Daha önce Xena, Hercules, Fringe gibi

başarılı yapımlara beraber imzalarını atmış olan Alex Kurtzman ve Robert Orci, Underworld ve Total Recall gibi yapımlarda yer almış olan Len Wiseman Sleepy Hollow’un yapımcılığını üstlenmiş. (Şimdi hak vermişsinizdir umarım bana). İçerik bu kadar geniş olunca haliyle bazı boşluklar da oluşabilir ama Tom Mison’un modern dünya karmaşasıyla kafası karışmış Ichabod Crane’i canlandırması izlenmeye değer diye düşünüyorum. Henüz dizi hakkında detaylı konuşmak için biraz erken, o yüzden derim ki Sleepy Hollow’a bir şans verin.

YENİ SEZONUN DİKKAT ÇEKEN DİZİLERİ


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.