POSTA212 - SAYI 58

Page 1

Asker doktorun büyük başarısı ■ GATA’da görev yapan Türk Doktor

Yalçın Başaran, ekibi ile yaptıkları çalışmalar sonucu obezite ve şeker hastalığına çare bulduklarını açıkladı.

sayfa

8

Ermeniler bastırdı tasarı Kongre’de 15

sayfa

Washington’da İhsanoğlu için neler konuşuluyor? ■ Muhalefetin ‘çatı’ adayı Ek-

meleddin İhsanoğlu için Washington’da görev yapan Türkiye uzmanları ne düşünüyor?

sayfa

9

sayfa

3

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ

25 Haziran 2014 Çarşamba

SEÇMENLERE SON ÇAĞRI www.posta212.com • YIL 2 • SAYI 58

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmak için seçmen kütüğüne son kayıt tarihi 9 Temmuz. Oylar sadece randevulu tarihte kullanılacak. Randevular 21-25 Temmuz tarihlerinde alınabilecek. Yurtdışında kullanılan oylar diplomatik kargo ile taşınacak.

Boğa’nın uğuruna inanan Türk broker ■ ABD’nin en iyi brokerlerindan olan İbrahim Kurtuluş’un sabah işe giderken burnuna dokunduğu Wall Street’teki meşhur boğa heykelinin belgeseli çekiliyor. Film de Kurtuluş da rol alacak.

sayfa

5

ABD’ye girmek de çıkmak da zor ■ Ülkeye girişin çok sıkı kontrol Ameri-

ka’da artık çıkışlarda da kontroller artırılıyor. Hukukçular büyük sorunlar yaşanmaması için giriş-çıkış yapanları uyarıyor.

sayfa

7

sayfa

14

ABD’de görev yapan Türk diplomatlar Büyükelçi oluyor ■ New York Başkonsolosu olarak 2012’den beri görev yapan Levent Bilgen, Abu Dabi’ye büyükelçi olarak atandı. Bilgen’den boşalan görev için Ertan Yalçın’ın adı geçiyor.

sayfa

2

Erken biletle tahliyeye uçtu ■ Emekli Albay Dursun Çiçek’in oğlu Deniz’in, aylar önce arkadaşının düğünü için aldığı uçak biletinin tarihi babasının tahliye zamanına denk geldi.

Obama, Hillary’yi harcamaya çalışıyor sayfa

13

■ Ekonomi konusunda Amerika’nın zayıf

kaldığı yönünün eğitim alanında olduğunu söyleyen Ekonomist Ataman Özyıldırım, arkadaşımız Melike Ayan’a konuştu.

Dünya IŞİD’ı tartışıyor sayfa

sayfa

8

Ekonomiyi ancak eğitim kurtarır

12

sayfa

8

Unutulmayan ABD başkanları ■ Yapılan bir anket, Amerikalılar’ın yaşa-

yan eski başkanlarına karşı genel anlamda olumlu görüşlere sahip olduğunu ortaya koydu. Anket bir tek Obama’ya yaramadı.

52 milyon mülteci sayfa çaresiz 12 sayfa

10

Türkiye olmadan Suriye sorunu asla çözülemez ■ Washington’da Ortadoğu Enstitüsü’nce düzenlenen konfe-

ransta Suriye’deki savaşın bölge ülkelerine etkisi tartışıldı. Uzmanlar Türkiye’siz çözümün olamayacağı görüşünde birleşti.

Türkmenler güvenlikli bölge istiyor

sayfa

13 sayfa

11

sayfa Göçmen 13 reformu çıkmaza girdi

sayfa

5

POSTA212’ye Büyük Ödül

Kaçak çocuklar büyük sorun

■ BYEGM’nin ‘’29. Yerel Medya

■ Amerikalılar ülkeye kaçak yollardan

Özendirme Yarışması”nda POSTA212, yurt dışında ödül kazanan ilk Türk gazetesi oldu.

refakatçisiz sokulan on binlerce çocuk ile ne yapacağını şaşırmış durumda.


Toplum Yaşam

25 Haziran 2014 Çarşamba

ABD’DE GÖREV YAPAN DİPLOMATLARIN ÇOĞU BÜYÜKELÇİ OLDU

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

Haksız mahkumiyetin bedeli 40 milyon dolar AMERİKA’NIN en tartışılan davalarından biri geçtiğimiz günlerde karara bağlandı suçsuz yere cezaevinde yatan 5 kişi, New York Belediyesi’ni 40 milyon dolar ödemeye mahkum ettirdi. Amerika’yı ikiye bölen olay, 1989 yılında Manhattan’ın merkezindeki Central Park’ta meydana geldi. Patrisha Ellen Meili adlı 28 yaşındaki kadın, her akşam yaptığı gibi saat 21.00’de koşmaya çıktı. Central Park’ın kuzey bölgesinde koşarken saldırıya uğrayan genç kadın polis tarafından tecavüz edilmiş, kafasına ve vücuduna aldığı darbeler ile ölüme terk edilmiş halde bulundu. Amerika’da ertesi günü çok büyük yankı uyandıran bu olaya “Central Park Koşucusu Davası” diye anılmaya başlandı. New York polisi, suçluları aramak için seferber oldu. Şüpheli görülüp yakalanan 5 genç, hemen gözaltına alındı. Yaşları 14 ile 16 arasında değişen gençlerin dördü siyah biri ise latin Amerika kökenliydi. Gözaltındaki ifadelerde çocuklardan biri baskıya dayanamayarak kendisine dayatılan suçlamayi kabul etti. Ancak ortada doku testi yoktu, kan örnekleri ve buna benzer suçu kesinleştecek deliler oluşmadı. Eldeki en önemli kanıtlar, 5 çocuktan birinin suratında çizik bulunması, tavırlarının korku dolu olması ve olay anında Central Park’ta bulunmalarıydı. Genç kadın uzun süre komada kaldı. Saldırganı ya da saldırganları hatırlamadı, aldığı darbeler nedeniyle bilincini yitirmişti. Olay geçtiği yıl 1989’da ülke genelinde toplam 3 bin 250 kadın tecavüze uğramıştı. “Central Park Koşucusu Davası” tecavüz olaylarında halkın sabrını taşıran son damla oldu. Gençlere karşı büyük bir öfke kampanyası başladı. Amerikan medyasındaki bazı yayınlar, gençleri canavar ve sapık gibi gösterdi. Bazı Amerikalı senatörler, ırkçı söylemlerde bulundu. Ülkenin tehlikeli hale geldiğini siyahların ve göçmen gençlerin suç oranındaki yükselmeden bahsedildi. Davanın Jürisi, kamuoyundan çok etkilenmişti. Ve karar günü geldiğinde gençlerin hayatı karardı. O dönem 16 yaşından küçük olan 5 genç, tecavüz etme ve öldürme girişimi nedeniyle 5 ile 16 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı. Olay, Afrikan-Amerikan toplumunda büyük tepki yarattı. Gençlerin suçsuzluğunu destekleyen gruplar, gösteriler yaptı ancak etkili olamadı. 2002 yılında tesadüfen yakalanan ve başka bir tecavüz suçunu itiraf eden Matias Reyes, Patrisha Ellen Meili’ne tecavüz edenin de kendisi olduğunu soyledi. Yapılan doku testlerindeki örnekler birbirini tuttu. Maties Reyes, yüzde yüze suçlu bulundu ve tutuklandı. Masumiyetleri kanıtlanan gençler, 12 yıl sonra özgürlüklerine kavuştu. Olay meydana geldiğinde 14-16 yaş arasında olan gençler, serbest kaldıklarında 24-28 yaşlarına gelmişlerdi. Gençler, özgürlüklerini elde ettikten sonra New York Belediyesi’ne “Haksız Mahkumiyet” gerekçesiyle tazminat davası açtı. Dava, bir kaç gün önce sonuçlandı. Amerikan Adaleti, 5-12 yıl arasında hapis yatan 5 suçsuz gencin hayatlarından çalınan yıllara karşı, New York Belediyesi’ni 40 milyon dolar ödemeye mahkum etti. Para, mutluluk ve gençlerin kaybolan yıllarını getirir mi bilinmez ama Amerika “ Adaletsizliğin” sonucunu pahalı ödemek zorunda kaldı. Tabi bu olay hemen Türkiye’deki Adalatı akla getirdi. Ergenekon ve Balyoz davalarında üstelik bir canlıyı bile incitmemiş yüzlerce mahkumun suçsuzlulukları ispatlanıyor. Şimdi ne olacak ? Türk Adaleti “Haksız mahkumiyet” bedelini ödeyecek mi ?. Pardon yine karıştırdım Turkiye’de Türk Adaletine dava açılmaz. Ne demis bir bilen “Dün dündur bugün bugün”....

Lazzoni, çocukların kalplerine dokunacak (MELİKE AYAN – NEW YORK – POSTA212) Global çapta dünyanın ileri gelen “modern ve minimalist” mobilya markası olma yolundaki Lazzoni’nin Chelsea, New York mağazasında geçtiğimiz günlerde düzenlenen müzayede, sanat eserleri, hayırseverlerle buluştu ve eserlerin satışından elde edilen gelir Gaziantep Üniversitesi’nde iki kalp cihazının alınmasına vesile oldu. “BİZ BU GECE UMUDU YARATTIK” Gizem Öztürk’ün mimarlığını yaptığı “Sen de Kalbini Aç, Bir Hayat Kurtar” adlı açık artırmadan elde edilen gelirle çocuk servisi için ekokardiyoğrafi ile seyyar kan basıncı cihazları satın alınacak. Gizem Öztürk, “Bu hayır işinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz” dedi.

Levent Bilgen, Abu Dabi yolcusu

New York Başkonsolosu olarak 2012’den bu yana görev yapan Levent Bilgen, Abu Dabi Büyükelçisi oldu. Bilgen’in yerine Protokol Dairesi’nden Ertan Yalçın’ın atanması bekleniyor

N

ANKARA - POSTA212

ew York Başkonsolosluğu görevini 2012’den bu yana yürüten Levent Bilgen, Abu Dabi Büyükelçiliği’ne atandı. Dışişleri’nde parlak diplomatlar arasında anılan Bilgen, Ankara’nın son dönemde Mısır politikası nedeniyle ilişkilerinde zorlu günler yaşadığı Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) görev yapacak. Bil-

Levent Bilgen kimdir?

gen’in yerine Protokol dairesinden Ertan Yalçın’ın atanması bekleniyor. New York Başkonsolosluğu ve BM Daimi Temsilciliği, Dışişleri Bakanlığı’nda kariyer için önemli bir merkez olmaya son kararnameyle de devam etti. Dışişleri’nin son kararnamesinde tanıdık isimler dikkat çekti. 2002-2006 yıllarında New York Başkonsolosluğu yaptıktan sonra Orta Doğu üzerinde uzmanlaşan Ömer Önhon, artık Madrid Büyükelçiliği yapacak. Önhon, Şam Büyükelçiliği görevinden döndükten sonra başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’dan sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütüyordu. Daha önce BM Daimi Temsilciliği’nde görev yapan ve yıllardır Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile hem Bakanlık Müşavirliği hem de Sözcülüğü üstlenen Selçuk Ünal da Ottova Büyükelçisi olarak atandı. Ünal’ın adı Tel Aviv için geçiyordu ancak İsrail-Türkiye ilişkilerinde beklenen açılım sağlanamayınca yıllardır merkezde olan Ünal da Büyükelçilik unvanını kazandı. Büyükelçilik unvanını Ünal’dan önce kazanan ve New York’ta BM Daimi Temsilcilik’te görev yapmış olan Çağatay Erciyes de rotasyon ile Beyrut Büyükelçisi olarak atandı. Erciyes, iki yıldır Türkiye’yi Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nde (ICAO) temsil ediyordu. Kararnamedeki en büyük sürprizlerden biri ise Türkiye’nin yeni İran Büyükelçisi oldu. Daha önce Los Angeles Başkonsolosluğu’nu yürüten ve son olarak Orta Doğu dairesinde gö-

Başkonsolos Levent Bilgen, ABD’deki George Mason Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitenin Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1966 doğumlu Bilgen, Washington’da lobicilik ve

rev yapan Hakan Tekin, Tahran’a Büyükelçi olarak atandı. ÇANKAYA’DA DEĞİŞİM Cumhurbaşkanı Gül, Ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Köşk’e veda etmeye hazırlanırken önce Dışişleri Başdanışmanı Gürcan Balık Köşk’ten ayrıldı ve merkeze alındı. Balık’ın yerine eski Başdanışmanı Gürcan Türkoğlu, görevi geçici olarak üstlenirken, Özel Kalem Müdürü Koray Ertaş da son kararnameyle Bükreş Büyükelçiliği’ne atandı. Ertaş, Dışişleri Bakanlığı görevinden bu yana Gül’ün yanındaki isimlerin başında geliyordu. Ertaş’a tebligat, Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Gül’ün görüşmesi sırasında yapıldı. Kararname ile Davutoğlu’nun Özel Kalem Müdürü Ahmet Tuta da Zagreb’e atandı. Müsteşar Yardımcılığı görevini yürüten Erdoğan İşcan da Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği’ne atandı. NAMIK TAN EMEKLİYE AYRILIYOR Kararnamede atama bekleyen birçok isme ise yer verilmedi. Bunların başında Washington Büyükelçiliği görevinden dönen Namık Tan yer aldı. Tan’ın Bakanlıktan emekli olarak özel sektöre geçeceği belirtildi. Kararnamede yer almayan bir diğer isim de NATO Daimi Temsilciliği’nden dönen Haydar Berk oldu. Bir süredir atama bekleyen Oğuz Demiralp ise Meksika’ya atandı. Vatikan’a, daha önce Bakanlık dışından Prof. Kenan Gürsoy’u atayan Davutoğlu, bu defa da Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Prof. Dr. Mehmet Paçacı’yı atadı. Paça-

halkla ilişkiler sektöründe edindiği altı yıllık deneyimin ardından 1995 yılında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başlamıştı. 1997-1999 yıllarında Tel Aviv’de ve 1999-2002 yıllarında ise Pekin’de görev yapan Bilgen, 2003-2007 yıl-

Madrid Büyükelçisi oldu

Ömer Önhon 2002-2006 yıllarında New York Başkonsolosluğu yaptıktan sonra Orta Doğu üzerinde uzmanlaşan Ömer Önhon, artık Madrid Büyükelçiliği yapacak. Önhon, Şam Büyükelçiliği görevinden döndükten sonra başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’dan sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütüyordu.

Yeni New York Başkonsolosu Ertan Yalçın, Davutoğlu’nun yanı başında çalışıyordu Ertan Yalçın, bir süredir Dışişleri Bakanlığı Protokol Dairesinde görev yapıyordu. Davutoğlu’nun protokolünden sorumlu olan Yalçın sinemaya tutkusuyla da tanınıyor.

cı’nın uzmanlığının tefsir olduğu belirtildi. MOSKOVA’DA DEĞİŞİM Moskova Büyükelçisi Aydın Sezgin, Roma Büyükelçiliği’ne atanırken, Moskova’ya Tahran Büyükelçiliği görevini yürüten Ümit Yardım atandı. Rotasyonla Bükreş Büyükelçiliğini yürüten Ömür Şölendil Üsküp’e atanırken, diğer kararlar şöyle: Ahmet Aydın Doğan Trablus’a; Ali Fındık San Jose’ye(Kosta Rika); Başak Türkoğlu Kuala Lumpur’a; Can İncesu Brazavil’e; Deniz Eke, Nairobi’ye; Ethem Barkan Öz Rabat’a; Hayri Hayret Yalav Riga’ya; Hüseyin Özdemir, Niamey’e(Nijer); İbrahim Mete Yağlı Gaboron’a (Botsvana); Kadir Hidayet Eriş Harare’ye(Zimbabve), Mehmet Raif Karaca Kigali’ye (Ruanda); Nilgün Erdem Arı Dakar’a; Olgan Bekar Mogadişu’ya; Penbe Nesrin Beyazıt Akra’ya (Gana), Turgut Rauf Kural Kottonu’ya(Benin); Uğur Doğan Muskat’a; Volkan Türk Vural da Antananarivo’ya(Madagaskar) Büyükelçi olarak atandı.

ları arasında da BM Daimi Temsilciliği’nde müsteşar olarak çalışmıştı. Daha sonra Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nde (ICAO) iki numara olarak görev yapan Bilgen, önce Toronto Başkonsolosluğu yapmış ardından da New York’a atanmıştı.

Çağatay Erciyes New York’ta BM Daimi Temsilcilik’te görev yapmış olan Çağatay Erciyes de rotasyon ile Beyrut Büyükelçisi olarak atandı.

Hakan Tekin Los Angeles Başkonsolosluğu’nu yürüten ve son olarak Orta Doğu Dairesi’nde görev yapan Hakan Tekin, Tahran’a Büyükelçi olarak atandı.


Güncel &Toplum

25 Haziran 2014 Çarşamba

WALL STREET BULL’DAKİ TÜRK DAMGASI

Boğa’nın burnuna ‘totem’ yapan Türk

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Halife kim olacak?

Wall Street Bull olarak bilinen 3 bin 200 kilo ağırlığındaki bronz boğa heykeli için belgesel film çekilecek. Belgeselde Türk toplum liderlerinden İbrahim Kurtuluş rol alacak DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

A

rturo Di Modica’nın 1987 borsa krizinin ardından “Amerikan halkının gücünü ve dayanıklılığını sembolize etmek için kendi fikriyle tasarladığı ve yonttuğu, Wall Street’e gelip izinsizce yerleştirdiği bronz heykel için şimdi bir belgesel film yapılıyor ve filmde daha önce gazetelere konu olan Türk toplum liderlerinden İbrahim Kurtuluş da yer alacak. GAZETELERDE YER ALMIŞTI Amerika’nın en iyi brokerlarından seçilen Kurtuluş, işe giderken şans getirmesi için çantasıyla boğanın burnuna dokunarak New York Times başta olmak üzere Amerika ve dünyadaki birçok gazetede manşete taşınmış ve haber yapılmıştı. ŞANS GETİRDİĞİNE İNANIYOR Konuyla ilgili kendisiyle konuştuğumuz İbrahim Kurtuluş, yaklaşık 25 yıldır

Wall Street’te broker olarak çalıştığını ve her sabah 07.15’te boğanın olduğu bölgeden geçtiğini söyledi. Boğanın yanından geçerken bu eylemi yaptığında kendisine şans getirdiğine inanan Kurtuluş, her sabah güne bu şekilde başladığını dile getirdi..

AP MUHABİRİ FARKETTİ Kurtuluş, 1997’de Uzakdoğu’da başlayan ve bütün dünya piyasalarını sarsan sallanmanın 27 Ekim’de ABD piyasalarını da etkilediğini ve bu gelişmeden sonra 28 Ekim sabahı her sabah yaptığı gibi boğanın burnuna çantasını değdirince o sabah bir

muhabir tarafından fark edildiğini aktardı. AP muhabirinin kendisine söyleşi talebinde bulunduğunu kaydeden Kurtuluş, ertesi gün New York Times gibi birçok gazetede manşet olduğunu dile getirdi. Bazı ekonomi yazarları da kitaplarında bu görüntüye yer verdi.

Böcekten içme suyu! Çölde yaşayan bir böcekten esinlenerek geliştirilen nanotüpler, çöllerde ve kurak alanlarda içme suyu sorununa potansiyel çözüm olarak görülüyor. Araştırmayı yürüten Türk bilim adamı Şehmus Özden, Afrika’da Namib Çölü’nde yaşayan Stenocara isimli bir böceğin havadaki su taneciklerini sırt kısmında tutabildiğine dikkat çekiyor NEW YORK - AA

T

eksas eyaletindeki Rice Üniversitesi’nde nano teknoloji üzerine çalışmalar yapan Türk bilim adamı Şehmus Özden’in, Afrika’daki Namib Çölü’nde yaşayan Stenocara adlı böceği örnek alarak geliştirdiği teknolojik buluş, çöllerde ve kurak alanlarda içme suyu sorununa potansiyel çözüm olarak görülüyor. İçme suyu kaynaklarının yetersizliği ve yağmur azlığı özellikle kurak Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde hayati sorunlara yol açıyor. Birkaç yıl önce Somali’de yaşanan kuraklık bunun önemli örneklerinden. Birleşmiş Milletler ve birçok sivil toplum örgütü, bu ülkelerdeki su sorununu gidermek için kuyu açma çalışmaları yürütüyor. Ancak dünyayı giderek daha fazla tehdit eden küresel iklim değişikliğinin sonuçları ve artan dünya nüfusu, sorunun sadece kuyu açarak çözülemeyeceğini gösteriyor. Texas Rice Üniversitesi’nde Malzeme ve Nano Mühendisliği Bölümü’nde doktora yapan Şehmus Özden ve ekibi, su sorununun çözümü için nano teknolojiyi kullanarak önemli bir buluş gerçekleştirdi. Saygın bilimsel dergilerde yayımlanan buluşa ilişkin AA’ya konuşan Özden, dünya nüfusunun hızla artması nedeniyle gelecekte içme suyu ve enerji sıkıntısı yaşanacağının öngörüldüğünü hatırlattı. “HAVADAKİ NEMDEN SU TOPLUYOR” Günümüzde içme suyu üretimi için çeşitli teknolojilerin kullanıldığını ancak bunların da enerjiye gereksinim duyduğunu anlatan Özden, “Doğayı incelediğimiz zaman içme suyunu hiçbir enerjiye ihtiyaç duymadan çözen varlıklarla karşılaşabiliyoruz. Örneğin Afrika’da Namib

Çölü’nde yaşayan Stenocara isimli böcek, havadaki su taneciklerini sırt kısmındaki ve kanatlarındaki mükemmel dizayn sayesinde toplayarak su ihtiyacını karşılayabiliyor” dedi. Böceğin sırt ve kanat yüzeylerinin suyu seven (hydrofilik) mikro tepeciklerden oluştuğunu kaydeden Özden, bu suyu seven mikro tepeciklerin etrafının ise suyu iten (hydrofobik) yapılardan oluştuğunu ifade etti. Böceğin başı aşağıya doğru, sırt ve kanat kısmı yukarıya gelecek bir şekilde 45 derecelik bir açıyla rüzgara karşı durduğunda havadaki nemde bulunan küçük su moleküllerini suyu seven tepeciklerde topladığını anlatan Özden, “Su damlası yeterli bir büyüklüğe ulaştığında suyu seven tepeciklerden, suyu sevmeyen bölgeye ve buradan böceğin ağız kısmına yuvarlanıyor ve böylece böcek su ihtiyacını karşılamış oluyor” diye konuştu. NANOTÜPLERLE DENEY Şehmus Özden, çalışmalarında bu böceği örnek aldıklarını belirte-

rek saç telinin milyonda biri küçüklüğündeki karbon nanotüp denilen yapıları kullanarak Stenocara böceğinin su toplama mekanizmasına benzer bir mekanizma geliştirdiklerini söyledi. Binlerce nanotüpten oluşan nanotüp demetinin bir ucuna suyu seven madde (hydrofilik) diğer ucuna ise suyu iten (hydrofobik) madde bağladıklarını belirten Özden, “Nanotüp demetinin suyu seven kısmı üst, suyu sevmeyen kısmı alt tarafa gelecek şekilde dış ortama bıraktık ve toplanan su miktarını ölçtük. Maddenin en önemli özelliklerinden iki tanesi, dışarıdan herhangi bir enerjiye ihtiyaç duyulmaması ve toplanan suyu kendi içerisinde depolamasıdır. İhtiyaç duyulduğunda nanotüp demeti bir sünger gibi sıkılarak içindeki su kullanılabilir. Nanotüp demeti, içerisindeki su alındıktan sonar tekrar tekrar defalarca kullanılabilir. Bu buluş, şu an çöllerde ve kurak alanlarda içme suyu sorununa potansiyel çözüm olarak görülüyor” dedi. MUSTAFA KELEŞ (AA)

İbrahim Kurtuluş

GÖZLERİM ekrana kilitlenmiş, haber sunucusunun bir an önce işlediği konuyu atlayıp yenisine geçmesini istiyorum. Takım elbiseli bir adam kumlar üstüne çömelmiş, baş ucuna komando kıyafetli biri dikilmiş, yalnızca gözleri açık. Elindeki tabanca adamın kafasına bir karış mesafede. Televizyon sunucusu yerdeki adamın Iraklı polis olduğunu söylüyor. Aniden toz toprak birbirine karışıyor. Adam yüzükoyun yerde ama hareketsiz. Benzer dekorda bir vahşeti daha önce de görmüştüm. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) birimleri Musul’da terör eylemi takdimiyle bir başka sivil Iraklının başını gövdesinden ayırdıktan sonra çift sıra dizdikleri belediye memurlarını aynı gün karşılıklı kurşunladılar. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun IŞİD canavarlığının örneklerini gördüğünde ‘’Dehşet, tek kelimeyle vahşet’’diyerek uluslararası terörün eriştiği boyutlara dikkati çekmişti. Ortadoğu politikaları uzmanı Amir Tehari IŞİD’in Suriye’de güç yayılmasıyla diktatör Beşar Esad’ı başkanlıktan indirmeyi planladığını, bir İslam devleti kurmak için Irak’ta Musul’dan sonra diğer şehirleri işgale hazırlandığını söylüyor. İranlı uzman teoride tüm Müslümanların İslam sancağı altında birleşmelerini, 1301’den 1922’ye uzanan son Osmanlı halifeliğinin uzun süreli olduğunu vurguluyor. Çok ülkede yayımlanan makalesinde Taheri Müslüman olmayanlara azınlık haklarının ve tüm özgürlüklere hoşgörü ile halifeliğin geri gelmesinin önemine işaret diyor. Yazar, halifeliğin canlandırılması rüyasının kökten dinci müslümanlar ile birleşmesinde anahtar olduğunu belirtiyor. Konu bu kadar basit veya kolay değil. Tunus’tan Nijerya, Libya, Güney Sudan, Yemen, Mısır, Suriye, Pakistan’da olup bitenler, topraklarında Taliban, El Kaide, Boko Haram, Ensar el Şeria ile yeni terör örgütlerini üslendirip destek veren ülkeler Batı blokundan fazla islam alemi için sorun çıkardı. ABD’nin ‘Saddam nükleer silah üretiyor’ gerekçesiyle Irak’ı işgal etmesi petrol zengini ülke ile ABD arasında derin uçurumlar çıkardı. Araştırma ekipleri Irak’ta kitle imha silahları bulamadılar. Irak’ın işgal ve istilası Arap ülkelerin çoğunda ayaklanmaya yol açtı. Batılıların “Irak’a Özgürlük Harekatı” diye isimlendirdiği işgalde 700 bini aşkın sivil Iraklı öldü. Irak harbi, 4 bin 500 Amerikan askerinin ölümüne 30 binin yaralanmasına sebep oldu. Brown Üniversitesi’nin bir raporunda ABD’nin Irak’ı işgali, Afganistan ve Pakistan’da askeri harcamaların 4 trilyon doları aştığı bildirildi. Harpte felç olan bir grup Amerikan askeri ABD Başkanı Bush ve yardımcısı Dick Chaney’i kitle imha silahları konusunda yalan beyandan suçlayarak harp divanına çıkmasını talep ettiler. Bush “Yeniden bu durumla karşılaşsam bir dakika düşünmeden harp kararını alırdım” diye yanıt veriyor harbi soranlara.

hurriyet.com’ dan alınmıştır


25 Haziran 2014 Çarşamba

Göçmenlik - Toplum

Yatırımcı, E-2 vizesini süresiz yenileyebiliyor

E-2 Yatırımcı vizesi, yatırımcı ve ailelerine Amerika’daki iş yatırımlarının potansiyel finansal karlarının tadını çıkarıp, Amerika’da yaşamak ve çalışmak için mükemmel olanaklar sunabilir. Yatırımcılar bu konuda uzman hukuki ve finansal destek ve danışmanlık ile bu son derece yararlı vize statüsünden faydalanabilirler.

Avukat Gökhan Yazıcı, yatırımcının E-2 vizesinin bir kere alması halinde koşullara uygun faaliyetlerini yüretmesi şartıyla bu vizenin süresiz yenilenebilme avantajının olduğunu söyledi DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

D

ünyanın en büyük pazarları arasında yer alan Amerika pazarında girebilmek için yatırımcı bir taraftan her yolu denerken, bir taraftan da bu pazara girmenin en avanyajlı yollarını arıyor. Avukat Gökhan Yazıcı, Amerika’da iş yapmak isteyenler için E-2 vizesinin avantajlı olduğunu belirterek, yatırımcının tüm koşulları sağlaması halinde süresiz yenileme imkanına sahip olduğunu söyledi. Göçmen olmayan vize turu olan E-2’nin Amerika’da önemli bir miktarda ticari sermaye yatırımının yapılması ya da aktif olarak yatırım yapma süreci içinde olunması ile antlaşma kapsamındaki ülke vatandaşının işletmenin operasyonlarını yönetmek ve geliştirmek için bu ülkeye kabul edilmesine olanak sağladığını belirten Yazıcı, “Bu sebeple E-2 vizesi için başvuracak yabancı yatırımcı ya da şirketin, vatandaşı olduğu ülke ile ABD arasında uluslararası ticaret anlaşması bulunması gerekmekte. Türkiye bu ülkelerden birisi” dedi. İş sahipliğinin başvuranın tek başına sahip olduğu şahıs şirketi ya da şirketin çoğunluk hissesine sahip ortak şeklinde olabileceğini kaydeden Yazıcı, “Bir çok ülkedeki yatırımcı vizelerinin aksine, E-2 yatırımcı vizesinde şirkette Amerikan vatandaşlarının herhangi bir oranda hisseye sahip olma zorunluluğu yok” diye konuştu. Yazıcı, bu vize turunun başka avantajları olduğunu da belirterek, şu bilgileri verdi:

KOTA YOK “Bu vize kategorisinin bir başka avantajı da, E2 vizesini bir kere aldığınızda, yatırımcı tarafından işletmenin Amerika’daki statüsü vizenin gereklerine uygun olarak korundu-

ğu müddetçe, yani işletme gerçek, çalışıyor ve yatırımcının ailesi ile birlikte geçimini sağlayacak miktardan daha fazla kazanıyor olduğu müddetçe, herhangi bir süre kısıtlaması olmaksızın yani süresiz olarak yenilenebilme potansiyeline sahip olmasıdır. E-2 vizesi özellikle ABD’ de uzun süreli kalarak yatırımlarını gerçekleştirmek isteyen iş sahibi, yönetici ve varlığı zorunlu vasıflı çalışanlar için yararlı bir vize çeşidi. E2 statüsünün eğitim derecesi olmayan çalışanlar tarafından ve sponsor olmaksızın da başvurulabilir olması diğer bir avantaj. Nihayet bu vize kategorisinde verilecek vize sayısı yıllık bir kota ile de sınırlandırılmamıştır.”

MAAŞ YA DA TEMETTÜ E-2 vizesinin ana yatırımcının aktif olarak işletmesinde çalışmasına olanak verdiğini kaydeden Yazıcı, “Yatırımcı, işletmeden maaş alabileceği gibi, maaşla birlikte veya maaş almadan sadece gelirlerden temettü de alabilir. Amerika’da diğer çalışanların aldığı gibi bonus ya da diğer gelirlerden yararlanabilecek şekilde bir düzenleme yapılması da mümkün” dedi. Yazıcı, “Bünyesinde yeteri kadar Amerikan vatandaşı çalıştıran işletmeler ayrıca Devlet Bakanlığı’nca Amerika’daki operasyon için zorunlu olduğu belirlenmiş ve işletmenin plan ve kontrolünden dolaylı ya da dolaysız sorumlu olacak idari çalışanlar için de E-2 vizesi alabilir. İşletmenin alabileceği E-2 vizesi sayısı Amerika’daki işletmenin büyüklüğüne ve ne kadar kompleks olduğuna bağlı olarak değişir” diye konuştu. E-2 sahiplerinin Amerika’da bulundukları süre içerisinde gayrimenkul satın almalarına hiç bir engel olmadığını da kaydeden Yazıcı, bu vize sürelerinin bitiminin ardından gayrimen-

kullerini satıp paraya çevirmeleri de gerekmedğini ifade etti.

ÖNEMLİ MİKTAR YATIRIM Yatırımcının, Amerika’daki yeni veya hali hazırda mevcut işletmeye önemli bir miktarda yatırım yaptığını veya yapmakta olduğunu göstermek zorunda olduğunu ifade eden Yazıcı, “Yapılacak işin tipine göre, yatırım miktarı önemli ölçüde değişebilse de genel olarak 100 bin doların altında bir yatırımla E-2 vizesi almanın çok zor olacağını söyleyebiliriz” dedi. Yatırımın kabul edilebilir olması için sermayenin adanmış ve taahhüt edilmiş olma şartı olduğunu da kaydeden Yazıcı, diğer koşullar ile ilgili şu bilgileri verdi: “Yatırım yapılacak sermaye, Amerika’ya getirilmiş olmalı. Ayrıca yatırım ya ödenmiş olmalı ya bir güven hesabında tutulmalı ya da sözleşme altında olmalıdır. E-2 yatırımcısının yönetip geliştireceği yatırım kendi kontrolü altında bulunmalı. Yatırım, sadece geçim sağlayacak, marjinal bir girişim için olmamal. Girişimin marjinal, yani bu anlamda sınırda olup olmadığını belirlemek için yatırımdan elde edilecek gelirin yatırımcı ve ailesinin geçimini sağlamanın ötesinde olup olmadığına bakmak gerekir. Ayrıca işletme hali hazırda ya da gelecekte ekonomiye önemli katkı yapacak kapasitede olmalı. Hedeflenen kapasite genelde yatırımcının normal iş operasyonuna başlamasını takiben 5 yılda gerçekleştirilebilir olmalı. İşletme halihazırda marjinalin ötesinde para kazanan bir işletme değilse, vize başvuru sahibi başvuru paketinde iyi hazırlanmış, inandırıcı bir iş planı

sunarak 5 yılda hedeflenen karı gerçekleştirecek kapasitede olduğunu göstermeli ve kanıtlamalı.”

AKTİF YATIRIM ŞART Bu vizenin kabul olması için ticari girişimin gerçek ve aktif olması gerektiğini de ifade eden Yazıcı, örneğin bir banka hesabındaki para, hisse senedi, geliştirilmemiş bir arsa veya kar amacı gütmeyen bir organizasyona yapılacak yatırımın bu vizenin gerektirdiği aktif yatırım şartını yerine getirmeyeceğini söyledi. Yatırım yapılan işletmenin Amerikan vatandaşı veya yasal oturum izni olan kişilere de iş imkanı, gelir ya da diğer bir ekomomik fayda sağlayacak kapasitede olması gerektiğini vurgulayan Yazıcı, “Kanunda ne kadar kişiye iş sağlanacağıyla ilgili özel bir sayı belirtilmiş olmasa da, yatırım yapılan işin doğası ve gerekleriyle uyum içinde olmalı” dedi. Yazıcı, yabancı yatırımcının Amerika’da hali hazırda mevcut bir işletmeyi satın alması halinde işletmenin karlılığı, çalışanları, büyüme hızı oranları gibi faktörler muhtemel yatırımın potansiyelinin değerlendirilmesinde önemli rol oynadığını dile getirdi. Ayrıca ana yatırımcının Amerika’ya yatırım yaptığı işi yönetip geliştirmek için geldiğini göstermesi ve kanıtlaması gerektiğini de ifade eden Yazıcı, “Yatırımın çok yönlülüğüne ve karmaşıklığına bağlı olarak, yatırımcının ticari girişimi yönetmesi ve geliştirmesi için gerekli yetenek ve basirete sahip olduğunu göstermesi, gerçekte işletmenin başarısıyla yakından ilgili, bu sebeple yatırımcının yatırım konusuyla ilgili önceki eğitim ve iş tecrübesi E-2 vizesi başvurusunun değerlendirilmesinde göz önüne alınacak diğer bir faktör olacaktır” diye konuştu.

Green Card başvurusu E-2 vizesinin göçmen olmayan vize kategorisinde olduğu için, periyodik olarak yenileme zorunluluğu olduğunu ifade eden Avukat Gökhan Yazıcı, yenileme süresinin 1 ile 5 yıl arasında değiştiğini söyledi. Yazıcı, “Ayrıca, E-2 vizesini alırken yerine getirilmesi gereken şartlar vize müddeti boyunca korunmalı. Şartların yitirilmesi E-2 vizesinin de sona ermesine yol açacaktır. E-2 vizesinin bir sınırlaması da, genellikle yasal oturum izni (yeşil kart) statüsüne dönüşmemesidir. Ancak Green Card statüsu için diğer alternatif yollarla başvurma imkanı var” dedi.

Eşlere çalışma imkanı Başvuran yatırımcının eşi ve 21 yaşın altındaki evlenmemiş çocuklarının da Amerika’da kendisine eşlik etmek için vize başvurusu yapabileceğini belirten Avukat Gökhan Yazıcı, “Eğer uygunsa, asıl başvuranın orijinal vizesi temel alınarak aile bireylerine vize verilir” dedi. E-2 vizesi sahibinin eşi ve çocukları da çalışma izni için başvurduktan sonra Amerika’da istedikleri işyerinde çalışabileceklerini ifade eden Yazıcı, “Evlilik ve yatırımcının vize statüsü devam ettiği sürece, yatırımcının eşi de bağlı E-2 vize statüsünü süresiz olarak korur fakat yatırımcının çocukları için durum farklıdır; çocuklar E-2 vizesine ancak 21 yasına kadar sahip olabilirler” diye konuştu.


Göçmenlik - Toplum

Amerika’dan çıkışlar da sıkı kontrol altında New York Barosu Avukatı Cahit Akbulut, Amerika’da çıkışların da artık sıkı kontrol altına alındığını, bu nedenle konuyla ilgili dikkat edilmesini, aksi halde ilerde sorun olabileceği uyarısında bulundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

Ü

lkeye girişin çok sıkı kontrol edildidiği Amerika’da artık çıkışlarda da kontroller artırılıyor. New York Barosu Avukatlarından Cahit Akbulut, giriş ve çıkışlar için kontolu için kurulan ofis ile çıkışların da artık kontol altına alındığını ifade ederek, “İnsanlar çıkarken ‘nasıl olsa bizi görmüyorlar’ demesinler. İleride örneğin Green Card ya da Amerikan vatandaşlığına geçişte kalış sürelerine dikkat edilmezse sorun olarak çıkabilir” dedi. Amerika’ya geliş ve gidişlerin takip edilmesi ve kayda alınması konusunda daha önce sorun yaşandığını anlatan Akbulut, 11 Eylül saldırılarının ardınan bu kontrollere ağırlık verildiğini, ancak girişler kadar çıkışlara önem verilmediğini söyledi. Akbulut, “Ancak bu zamana kadar çıkışların kontolunde sıkıntılar vardı. Yeni uygulamalara gidildi. Bunun üzerinden 10 yıl geçti. Ancak daha yeni yeni uygulamaya koymaya başladılar. Geç bile kaldılar” diye konuştu. GİRİŞTE İKİ KONTROL Geçen yıl mayıs ayında ülkeye giriş ve çıkışların kontrol edilmesi için ofis kurulduğunu anlatan Akbulut, ofis sayesinde girişlerin yüzde 100 kontrol altına alındığını ifade etti. Akbulut, ülkeye kara, deniz ve havayolu ile giriş yapanların gümrük muhafazadan geçti-

ğini kaydederek, şunları söyledi: “Bu insanlar girerken hem biyografik hem de biyometrik olmak üzere iki ayrı kontrolden geçiyor. Biyografik dediğimiz zaman kişilerin isim, soyadı, doğum tarihi, pasaport numaraları gibi bilgiler kastediliyor. Biyometrik dediğimiz zaman da parmak izi , yüz taramaları kontrolden geçiyor. Bunlar şimdiye kadar yapılmıyordu, yapılmaya başlandı. Ancak Amerika’dan çıkışlarda özellikle sorunlar oluyordu. Çünkü Amerika’da havaalanları özel mülkiyet olduğu için gümrük muhafaza yok. Bu olmadığı için hava yolu çıkışlarındaki havayolu şirketlerinin bilgilerine dayanılarak bilgiler ediniliyordu. Havaalanlarında çıkışlarda gümrük muhafaza sadece Amerika’da yok. Dolayısıyla biyometrik bilgiler alınamıyordu. Bunu geliştirmeye çalışıyorlar. Yani girenler kadar çıkanları da kontrol etmek istiyorlar.” KANADA İLE ANLAŞMA Amerika’ya karayoluyla Kanada ve Meksika’dan giriş yapıldığını kaydeden Akbulut, “Kanada ile ortak bir çalışma yapılıyor. Yani bir tek sistem de toplanması isteniyor giriş ve çıkışların. Bunun aynısının da Meksika ile yapılması isteniyor. Ancak bu henüz sisteme

girilmiş değil” dedi. Söz konusu açıklamaların ülkeye yasal giriş yapanlar için söz konusu olduğunu, ancak ülkeye kaçak girişlerin de söz konusu olduğunu kaydeden Akbulut, “Kaçak girişlerin olması tehlikli bir durum. Kim olduğunu bilmiyorsunuz girenlerin. Bu nedenle sınırların kontrolü çok önemli” diye konuştu. “GREEN CARD VE VATANDAŞLIK” Ülkeye giriş kadar çıkışların da önemli olduğunu kaydeden Akbulut, bu çıkışlara ilişkin bilgilerin kişiler için de önemli olduğunu söyledi. Akbulut, “Örneğin Green Card alıyor, yurtdışına giriyor çıkıyor. Sonra vatandaşlığa başvuru sırasında bunlar beyan etmek zorunda.

Green Card sahibi kişilerin yurtdışında belirli sürelerin dışında kalmama zorunlulukları var. Vatandaşlık alabilmeinz için bu süreler önemli” dedi. Bu nedenle doğru insanların çıkışların da sıkı control edildiğini bilmelerini ve doğru beyanda bulunmalarını isteyen Akbulut, şöyle konuştu: “Girişte verilen ülkede yasal kalma süresini aşarsanız bu durum ileride Green Card almanıza engel olabiliyor. Yani 6 ayı geçirirseniz belli bir süre yurtdışında yaşama mecburyeti getiriliyor. 6 aydan fazla kaçak kalırsanız yurtdışında 3 yıl, eğer 5 yıldan fazla kaçak kalışrasniz yurtdışında 10 yıl oturma şartı gerekiyorlar. Dolyaisiyla girişte verilen süreleri geçirmemeye dikkat etmek gerekiyor 1 gün bile cezaya girip girmeme sorusunu gündeme getirebiliyor. Çıkışlar da artık kontrol edildiği için ülke dışında geçirdiğiniz süreler biliniyor.”

Rhode Island Türkçe konuşacak Rhode Island Türk Amerikan Kültür Toplumu tüm seviyede Türkçe derslerinin 28 Haziran’da başlatıldığını duyurdu. Derslere 6 yaş üzere herkes katılabiliyor (RHODE ISLAND - POSTA212

R

hode Island Türk Amerikan Kültür Toplumu internet sitesinden yapılan açıklamada Türkçe derslerinin 28 Haziran'da başlayacağı duyuruldu. 6 yaş üzeri herkesin derslere katılabileceği açıklanırken bu programdan yararlanabilmek için önceden Türkçe dersleri almış olmanızın gerekmediği bildirildi. Dileyen herkes Türkçe'ye istediği seviyeden başlayabilir. Fiyatların makul olduğu derslere isteyenler gruplar halinde de katılabilirler. SADECE 20 DOLAR Türkçe dersleri ana dili Türkçe olan öğretmenler tarafından verilecek. Eğitim dinleme, konuşma, okuma, yazma, gramer ve kültür dersleriyle gerçekleştirilecek. Derslerin ücreti 90 dakikalık her ders için yalnızca 20 dolar. Eğer kar

amacı gütmeyen bu topluma üye olursanız daha fazla indirimlerden de yararlanabilirsiniz. Toplumun dersler için kilit sloganı; "Başarıya ulaşmak istiyorsanız derslere katılım anahtarınız olacak!"

DERS PROGRAMI 28 Haziran-31 Ağustos / Her cumartesi ve pazar 10am (5 ve 6 Temmuz hariç) / 90 dakika ADRES 95 Thayer St, Providence, Rhode Island, the ‘Graduate Lounge’

25 Haziran 2014 Çarşamba

ABD’nin kaçak çocuk sorunu Amerikalı yetkililer, geçen yıldan bu yana ülkeye kaçak yollardan refakatçisiz şekilde sokulan, çoğu Orta Amerika ülkelerinden gönderilmiş onbinlerce çocukla ne yapacaklarını şaşırmış durumda

A

merika’ya Eylül 2013 ve Mayıs 2014 ayları arasında kaçak giriş yapan bu çocukların sayısının 47 bin olduğu tahmin ediliyor. Bu beklenmedik çocuk akınına, ‘Amerika’nın mevcut göçmenlik yasalarını lağ ettiği ve her girene kalma izni verdiği’ yönündeki bir yanlış anlamanın yol açtığı bildiriliyor. Beyaz Saray yetkileri, Meksika sınırında yaşanan bu gelişmeyle ilgili olarak, Orta Amerika’daki suç örgütleri ve kaçakçı şebekelerinin“kasıtlıolarak yanlış bilgilendirme kampanyası yürüttüğünü” bildirdi. Uzmanlar, özellikle El Salvador, Guatemala ve Honduras’ta yoksulluk, fırsat eşitsizliği ve şiddet gibi etkenlerin annebabaları, çocuklarını Meksika üzerinden bu uzun ve zorlu yolculuğa tek başlarına göndermeye ittiğini söylüyor. Amerika’ya kaçak sokulan bu çocukların yüzlercesinin şimdilik Texas eyaletindeki gözetim merkezlerinde tutulduğu, ancak çoğunun Arizona eyaletinde yeni kurulan özel merkezlere gönderildiği bildirildi. Obama yönetimi, Orta Amerika ülkelerine yüzmilyonlarca dolar tutarında yardım göndereceğini açıkladı. Bu para sınırdışı edilenler de dahil, bir dizi yardım programında kullanılacak. Amerikan göçmenlik yetkilileri, kaçak girenleri Meksika vatandaşı olması

durumunda derhal sınırdışı edebiliyor. Ancak bu kişiler Meksika dışındansa göçmenlik mahkemelerine gönderiliyor. Bununla birlikte yasalar, çocukların tek başlarına ülkelerine gönderilmesine izin vermiyor. Bu durumda ya bu çocukların işlemlerinin Mültecileri Yeniden Yerleştirme Dairesi tarafından yürütülmesi gerekiyor, ya da çocuklar Amerika’da yaşayan bakıcı ailelere teslim ediliyor. Ancak çocukların sayılarının bu denli fazla olması, mevcut uygulamayı tamamen felce uğratmış durumda. Associated Press haberine göre, bu çocuklardan bazılarının başkent Washington’a komşu Virginia eyaletinin güneyinde, kapalı tutulan bir üniversite kampüsüne yerleştirilmesi düşünüldü. Lawrenceville kasabasının sakinleri, yüzlerce çocuğun bölgeye getirilmesinden çok geç haberdar edildiklerini öne sürerek plana itiraz etti. Amerika İç Savaşı’ndan sonra kurulan ve daha geçen yıl kapatılan Lawrenceville’deki St. Paul’s College, siyah azınlığa yüksek öğrenim sağlamak amacıyla kurulmuştu. O dönem kölelik kaldırılmış olsa bile, Amerika’nın güney eyaletlerinde ayrımcılık politikaları 1960’lı yıllara kadar devam etti. Amerika Sağlık Bakanlığı bir açıklama yayınlayarak, çocukların başka bir bölgeye yerleştirileceğini açıkladı.(VOA)


Ekonomi

25 Haziran 2014 Çarşamba

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

Eski bir alışkanlık olarak, Irak BAŞKAN Obama’nın Irak için politika belirlediği Ulusal Güvenlik toplantısı o kadar yoğun geçti ki, toplantı uzadı, medya bekledi. Sonra yorgun ve düşünceli Obama, hayli ince bir çizgide Irak için kısa vade yapılacakları duyurdu. Kısa vade, çünkü Irak’ta şimdi yapılacakla sonrası arasında fark olacak. Çünkü belirsizlikler var ve belirsizlik sürecek, Çünkü orası Irak... ABD, Irak’ta asıl yaşanan bir Sünni ayaklanması olduğunu görüyor. Kürt unsurlar, şimdilik Kerkük’e el koyarak çatışmadan kazanım sağladılar. Şiiler İran destekli olarak çatışmaya hazırlar. IŞİD’in vahşi yöntemleri belki müdahalenin kamuoyuna satılması için yararlı, üstelik Suriye boyutu var. ABD Irak’ta iç savaştan ve ülkenin dağılmasından kaygılanıyor. Obama’nın yolladığı 300 kadar Özel Kuvvet askeri öncelikle Bağdat’ı ve ABD Elçiliğini koruyacak. Sonra küçük timler, işe yarar Irak ordu birliklerini yönlendirecek. Ayrıca timler, şayet olursa hava bombardımanına koordinat ve hedef verecek. Bombardıman, sınırlı ve hedefleri kısıtlı olacak. O da, olursa... Bombardıman, Bağdat kendini siyaseten toparlarsa, bu siyasi birlikteliği tehdit eden unsurlara karşı yapılacak. Zaten Bağdat’ın toparlanması, Sünniler’in memnun edilmesine bağlı. Sünniler memnun edilirse de IŞİD’in gücü kırılacak. Obama önceliğin harekat değil, Bağdat’ın siyasi toparlanması olduğunu söyledi. Irak seçim sonrası halen hükümet kurma sürecinde. ABD yeni hükümetin Sünni ve Kürtler’e açılımla daha katılımcı biçimde kurulmasını istiyor. Şimdiye dek olmamış birşey. Ayrıca işlerin bu noktaya gelmesinde ve siyasi kilitlenmede Başbakan Maliki’nin büyük katkısı var. Obama -Başbakan atamak bizim işimiz değil- dedi. Öte yanda katılımcı olmayan bir başbakanın Irak’ı yönetemeyeceğini söyledi. Mezhepler adına değil- ABD’nin askeri hareketlenmesi izlenirken akıllara gelen soru: ABD Maliki ve Şii milisler adına mı harekat yapacak- idi... ABD’nin Şiiler adına Sünniler’i vurma ihtimali, İslam dünyasını daha da alevlendirirdi. Obama: ABD’nin askeri harekatları bir mezhebi destekleyip, diğer mezhebe karşı yapılmayacak. Irak içinde askeri çözüm yokdedi. Görev yorgunluğu- ABD tarihinde sık yaşanan durum. Askeri harekatın hedefi var, buna ulaşılıyor ancak başka gelişmelerle harekat uzuyor, sınırsız biçimde daha fazla kaynak, insan gücü emiyor. Evdeki hesabın çarşıya uymaması durumu... Mission Creep deniyor. Obama’ya soruldu. Irak’tan çıkışı seçim kampanyası unsuru yapan Başkanın çıktığı yere geri dönmesi, sonra da bataklığa saplanma ihtimali, rahatsız edici. -Irak’ta askerlerimiz savaşmayacak, bunu Iraklılar çözecek- dedi... ABD Vietnam’a da ilk askerleri -Danışman- diye yollamıştı. Sonra kendisi savaşmak zorunda kaldı. Köstebek Oyunu- Amerika’da lunaparklarda oynanan mekanik bir oyundur. Önünüzdeki masanın üzerindeki deliklerden oyuncak köstebekler kafayı çıkarır, siz de elinizdeki tokmakla kafalarına vurursunuz. Obama terörü böyle niteledi ve dünyada teröristlerle köstebek oynamak yerine, ilgili ülkelerle ortak kalıcı platformlar kurmak istediklerini söyledi. Ayrıca Irak ve Suriye’nin birbiriyle bağlantısını vurguladı, iki ülkedeki iç gelişmelerin belirleyici olacağını belirtti. ABD için Irak öncelik, ancak Obama sorunun Suriye’ye uzandığını görüyor. Şu aşamada Suriye ve Irak’ta kalıcı bir hamle yapmak cazip, ancak iki sorun fazla gelir. Eski huylardan kolay vazgeçilmiyor: Obama Irak’ta, İran’ın da sözü olduğunu ima ederken, ABD ile İran’ın çok konuda görüş ayrılığı taşıdığını söyledi. Yani -Irak için ABD ve İran el ele- diye bir durum yok. Belki de basın toplantısının en ilginç bölümü Başkanın İran yorumlarıydı: - Suriye’de olanlar kısmen İran’ın bir tarafı destekleyip diğer tarafın üzerine çullanmasından kaynaklandı. - İran bölgeyi tümüyle mezhep çerçevesinden görürse, çok sayıda yerde çarpışmak zorunda kalabilir. Bu da İran ekonomisi ve halkı için iyi birşey değil. İran’da bu gerçeği görenler var (Burada İran hükümeti içinde görüş ayrılığı iması var). - Irak’ın kaosa girmesi muhtemelen İran’ın çıkarına değil. Ancak eski huylardan kolay vazgeçilmiyor (Eski huy vurgusu ilginç). Obama İran için birkaç gün bekleyeceklerini söyledi. Muhtemelen Maliki için de bekleyecekler, ancak ne kadar beklenecek, belirsiz. ABD, Irak’ta içsavaş olmamasını, Irak’ın dağılmamasını, komşuların da toprak bütünlüğüne saygı duymasını istiyor. İran ise IŞİD’e kıyasla daha makul görünmekten memnun. Irak’ta Şii çoğunluğun hakimiyetinden memnun. Ve de ABD’nin Irak’ta ve Ortadoğu’da burnunu sürtecek her gelişmeden İran memnun. Suriye’de bunu başardıklarını düşünüyorlar. Eski huylardan çabuk vazgeçilmiyor.

Amerikalılar paralarını iki Türk’e emanet ediyor 4 milyon Amerikalı, 300 milyon doları 2 Türk’ün sahip olduğu ATM’lerden çekiyor

N

ational ATM Council verilerine göre ABD genelinde bankaların ve bağımsız şirketlerin sahip olduğu ATM sayısı 425 bin. Restoranların, süpermarketlerin, benzin istasyonlarının, alışveriş merkezlerinin içinde yer alan bağımsız ATM cihazları pazarında da kıyasıya bir rekabet söz konusu. Bankaların dışında, özel şirketlerin sahip olduğu bağımsız ATM sayısı 222 bin 500. İlk ATM 1969 yılında Rockville Centre, New York merkezli Chemical Bank şubesinde kullanıldı. ATM cihazları 45 yılda ülkenin her köşesine dağılırken bugün her 730 kişiye bir ATM düşüyor. New York ve New Jersey eyaletlerinin üç büyük ATM şirketinden biri de Ercüment (43) ve Bülent Müftahi (39) kardeşlerin sahibi olduğu United ATM Services şirketine ait. Merkezi New Jersey, Ridgefield şehrinde olan United Group, ülkenin 10 eyaletinde 2 bin ATM cihazına sahip.

İLK ATM BENZİNCİDE Aynı zamanda diğer şirketleri olan United Paper & Ribbon ile de POS ve ATM makinelerine kağıt tedariki yapıyor. Bu şirket de Amazon e-ticaret sitesinde en çok POS makinesi kağıdı satan firma durumunda. ABD merkezli dört fabrikanın temsilciğini yapan Müftahi kardeşler, ATM işinde BP benzin istasyonlarının ve benzin istasyonları tedarikçisi Harold Levinson Associates şirketinin tercihli iş ortağı konumunda. İlk ATM makinelerini New Jersey merkezli bir Türk işadamının benzin istasyonuna koyarak başlayan kardeşler, bugün New York, New Jersey, Pennsylvania, De-

ABD’nin giderek enerji bağımsızlığına kavuşması, Ortadoğu’daki yüksek tansiyona rağmen ülkede enerji fiyatlarının artmamasına neden oluyor

laware, Connecticut, Florida, Massachusetts, Maryland, Virginia ve New Hampshire eyaletlerinde ATM cihazlarına sahip. Son olarak Boston Havalimanı terminalindeki ihaleyi kazanan kardeşler, Massachusetts eyaletinde büyümeye devam ediyor.

MASTER İÇİN GELMİŞLERDİ 1998 yılında Amerika’ya master yapmak için gelen Ercüment Müftahi, Chase Manhattan bankasının POS makineleri hizmetleri bölümünde çalışmaya başladı. Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi İngilizce İşletme mezunu olan Ercüment Müftahi, 9 yıl aynı bölümde çalıştı. Kardeşi Bülent de 2000 yılında eğitim amaçlı geldi ve aynı bankada işe girdi. Bankada çalıştıkları dönemde müşterilerinden en çok POS makinelerinin kağıdının nereden alabilecekleri sorusuyla karşı karşıya kaldılar. Kardeşler, ilk kurdukları şirket olan United Paper & Ribbon ile iş hayatına atıldı. O zamana kadar çok yüksek fiyattan ve belli başlı bir kaç noktadan ürün alabilen müşteriler, Müftahi kardeşlerin 2003 yılında iki fabrikanın Doğu Yakası temsilciliğini almasıyla fiyat avantajına da sahip oldular. Bülent tam zamanlı, ağabeyi Ercüment yarı zamanlı benzin istasyonlarına, restoranlarına, marketlere POS makinesi kağıdı satışına başladı. 2007 yılında ATM makinesi işine girince Ercüment de Chase bankasından ayrılıp ATM pazarlamaya başladı. Müftahi, Genelde çalışılan yere rakip bir şirket kurularak yola çıkılır. Biz de banka kuramayacağımıza göre onunla ilgili bir sektörde yola koyulduk, diyor.

sayısı yılda 10 civarında, cihazlar 10 bin işlemi hafızasında tutabiliyor. Müftahi kardeşlerin sahibi olduğu 2000 ATM cihazının yüzde 60 gibi bir oranı New York ve New Jersey eyaletlerinde bulunuyor. Pennsylvania ise ATM sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor.

KAĞIT TEDARİKÇİSİ Yedi yılda 2 bin ATM sayısına ulaşan United ATM Services, üç ayrı ATM üreticisinin distribütörü olarak faaliyet gösteriyor. United Paper & Ribbon da dört farklı fabrikanın POS makinesi kağıt üreticisinin temsilcisi. United Paper, POS makinesi kullanan yaklaşık 7 bin iş yerinin kağıt tedarikçisi durumunda. Bir ATM cihazının konulduğu yerde tutup tutmadığı 2 ayda belli olur, diyen Ercüment Müftahi, ayda ortalama 200 işlemin altında kalan bir ATM’nin performansının düşük olduğuna dikkat çekiyor. ATM cihazlarından çekilen nakitlerde alınan komisyon tutarlarını firmanın kendisi belirliyor. 1.50 dolardan başlayıp 4.99 dolara kadar farklı komisyon uygulanan ATM’ler bulunuyor. PENNSYLVANIA ÜÇÜNCÜ SIRADA Bir ATM cihazında dört farklı kurumun işbirliği söz konusu. İlki ATM’nin konulduğu mekanın sahibi, diğeri para işleminin ya-

pılmasına izin veren ve bankalar arası bir ağa üye olan finans kurumu (NYCE, PULSE, PLUS, Cirrus, AFFN, Interac, Interswitch, STAR, LINK, MegaLink veya BancNet), üçüncüsü parayı ATM’lere koyan, alan ve taşıyan şirket (Garda, Brinks, Loomis, etc) diğeri de ATM cihazlarının sahibi olan United ATM gibi şirketler. Yani alınan komisyon dört ortak arasında paylaşılıyor. United ATM Services, Koreli ATM üreticisi Nautilus Hyosung şirketinin ürünlerini kullanıyor. Kendi şirketlerinde soygun veya benzeri amaçlı zarara uğrayan ATM

KIYASIYA REKABET Her isteyen dilediği yere ATM cihazı koyamıyor. Independent Sales Organizations sertifikasına sahip firmalar bu işi yapabiliyor. Bülent Müftahi, pazarda rekabet çok yoğun ve kıyasıya bir yarış var. Büyümemiz genelde satış temsilcilerimizin bulduğu yeni yerleri zincire ekleme yoluyla veya mevcut müşterilerin referansıyla oluyor, diyor. ATM sektöründe yaşanan soygunlara karşı alınan önlemlerin arttırılması amacıyla Müftahi kardeşler, New York Emniyet Müdürü Raymond Kelly ile birlikte ortak bir program üzerinde çalışıyor. Amaç, ATM vandalizminin önüne geçip verilecek ceza oranını arttırmak. Halen mevcut durumda, ATM soyguncuları basit suç kapsamında değerlendiriliyor. Müftahi kardeşler soygunların adi suç yerine finansal suç olarak değerlendirilmesini istiyor. Bu konu ile ilgili diğer sekiz ATM şirket sahipleriyle beraber hareket ediyorlar. Müftahi kardeşler, halen üzerinde çalıştıkları bir başka proje ise mobil robot ATM’ler. Bulundukları ortamı dolaşıp hareket edebilen ATM’ler, fuar ve casino gibi kalabalık ortamlarda para çekme ihtiyacını karşılayabiliyor. İkişer çocuk babası olan Ercüment ve Bülent Müftahi kardeşler, sektörün önemli organizasyonlarından ATM Industry Association ve National ATM Council üyesi.

ABD enerji krizinden etkilenmiyor İLHAN TANIR NEW YORK-POSTA212

A

BD’nin giderek daha fazla enerji bağımsızlığına ulaşması, Ortadoğu’da son zamanlarda meydana gelen birçok karışıklık ve artan tansiyona rağmen, bu değişimlerin ABD’deki benzin ve diğer enerji enerji fiyatlarına yansımasını engelliyor. IŞİD örgütünün Musul şehrini ele geçirmesine ve bu bölgede petrol kuyularına sahip çıkarak, pet-

rolü silah gibi kullanacağı izlenimini vermesine rağmen, bu durumun ABD’deki fiyatlarda şimdilik büyük bir spekulasyona neden olmaması, ABD’nin özellikle son yıllarda giderek artan şekillerde kaya gazını kullanmasının etkili olduğu bildiriliyor. Sadece Irak krizi değil, Rusya’nın Kırım’ı ele geçirmesi gibi başka enerji yolları 2014’de istikrarsız bir dönem geçiyor. İstikrarsızlığın, yapılan seçimlere rağmen süren Ukrayna da, dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz arzının sahibi ülkelerinden Rusya’nın Avrupa’ya giden köprüsü. Bu iki büyük enerji bölgesindeki krizlere rağmen, New

York’da bir varil petrolün fiyatı 106 dolar. ABD çapında ise bir galon petrolün fiyatı 3.67 dolar olarak hesaplandı bu hafta. Gasbuddy. com’un yaptığı bu hesaplar, geçen yılın aynı dönemindeki fiyat olan 3.61 dolara oldukça yakın. Washington Times gazetesine konuşan Energy Policy Research enerji uzmanı Ben Montalbano’ya göre, bu ılımlı fiyatın nedeni, ABD’nin ortabatısından gelen petroller. ABD, birkaç yıl öncesine kadar Irak’dan 1 milyon varil günlük petrol ithal ederken, şimdilerde ise ne Irak ne de Rusya’dan petrol ithal ediyor. Buna rağmen, Irak’daki tansiyonun artması ve oradan gelen petrollerin ciddi bir kesintiye uğraması, global enerji piyasalarına negatif etkide bulunarak, ABD’nin de petrol piyasasına negatif etki yapması muhtemel.


Ekonomi

25 Haziran 2014 Çarşamba

Amerika’da eğitim şart! Ekonomist Ataman Özyıldırım, ekonomi konusunda Amerika’nın zayıf kaldığı yönünün eğitim alanında olduğunu söyledi. Özyıldırım, “İçinden geçtiğimiz dönemde eğitim ayrı bir önem kazanıyor” diyor gibi şirketler bu yüzden daha çok Amerika’da kurulup gelişebiliyorlar. Amerika’nın zayıf kaldığı yön ise daha çok eğitim alanında. Şirketlerin yetenekli eleman bulması o kadar kolay olmuyor. Bu, ayrıca içinden geçtiğimiz dönemde ayrı bir önem kazanıyor çünkü işsizlik oranı yüksek fakat iş imkanları yeni, daha yüksek kaliteli eleman arayan sektörlerde. ABD ekonomisi tüketime dayalı, ve aynı zamanda istihdama. İş sahibi olanlar tüketimi körüklüyor. Biz İşsizliğin seneye ikinci yarısında sadece yüzde 6’nın altına düşeceğine inanıyoruz.

MELİKE AYAN NEW YORK - POSTA212

A

taman Özyıldırım 1999 yılından beri The Conference Board’da ekonomist ve müdür olarak çalışıyor ve aynı zamanda (Business Cycles and Growth departmanında) ekonomik araştırmalar bölümünün yöneticisi. Araştırma alanları, öncü göstergeler isimli tüm dünya finansçıları ve ekonomistleri borsa uzmanları dahil olmak üzere stratejistler tarafından kullanılan öncü göstergeler endekslerinin yapılışı ve ekonomik tahminlerde kullanılışı. The Conference Board, ABD ekonomisinin yanında 12 ülke için öncü göstergeler endeksi yayınlıyor her ay. Ayrıca, The Conference Board’un ekonomik verimlilik, inovasyon ve ekonomilerin rekabet kaynakları üzerine araştırma yapan grubun başında. The Conference Board Dünya Ekonomisi Görünümü (Global Economic Outlook) raporunu da bu grup yayınlıyor her yıl. Özyıldırım üniversiteyi İthaca College’da okuduktan sonra doktorasını Pennsylvania State University’de tamamlamış. Pittsburgh’da Management Science Associates isimli firmada uzman olarak çalıştıktan sonra New York’a gelmiş. The Conference Board isimli organizasyonda konuştuğumuz Ataman Özyıldırım, bize The Conference Board’ı ve ABD ekonomisi anlattı. İşte o söyleşimiz: ■ The Conference Board nedir? Büyüklüğü ve işlevi, müşterileri yani kullanıcı üyeleri açısından global veya ABD’de ne konumda?

The Conference Board neredeyse yüz yılını tamamlamak üzere olan özel, kar amacı gütmeyen, nonprofit iş dünyası için üyelik ve araştırma yaratmak üzere kurulmuş. Misyonu, şirketlerin performanslarını iyileş-

tirip artırmak ve aynı zamanda onları topluma katkı sağlayan, kurum yapmada yardımcı olmak. 1916’da ABD kurulmasına rağmen günümüzde global bir kurum olmuş. Brüksel, Pekin, Singapore, Hong Kong ve Mümbai temsilcilikleri var. 1900’lerin başında, iş dünyasında, işveren-

Ekonomist Ataman Özyıldırım

lerle işçiler arasında ciddi sorunlar yaşanırken, büyük şirketler bir araya gelip The Conference Board’u kuruyorlar. Hayat pahalılığı endeksi gibi endeksler yaratıyorlar. Enflasyonun ölçümünde yardımcı olan endeksler gibi birçok tüketici, işçi davranışlarını belirleyen endeksleri yaratıyorlar. Dediğim gibi asıl amaç topluma hizmetle birlikte, şirketlere

yardımcı olmak. Şirketleri topluma destek olmaya teşvik etmek ana kuruluş amaçlarından biri. Üyeleri, yani bu ekonomi araştırma endekslerini kullananlar ise uluslararası şirketler, ajanslar, hizmet firmaları. ■ The Conference Board gibi büyük bir kurumda Ekonomi Araştırma Bölümü Başkanısınız. Bölümünüzü ve görevinizi anlatır mısınız? Conference Board’a giriş hikayeniz nasıl?

1999’da şirkete ekonomist olarak girdim. Şimdi öncü göstergeleri yayınlayan ve dünya ekonomisi görünümü raporumuzu hazırlayan grubun araştırma yöneticisiyim. Takımımda 5 kişi var. Doktoramı bitirdikten sonra hem araştırma yapmaya devam etmek hem de pratik dünya ile ilişkimi kesmemeyi planlıyor, istiyordum. Akademik dünyada pratik dünyadan kopmak bazen çok kolay olabiliyor. Benim için Conference Board çok uygun, ideal bir yer oldu. ■ ABD’ye ilk gelişiniz nasıl oldu?

Amerika’ya üniversite için geldim ve doktorama devam ettim. Çalışma hayatına atıldıktan sonra New York’a yerleştim ama hemen hemen her yıl Türkiye’ye gidip bağlarımı koparmamaya

çalışıyorum. ABD ekonomisi konusunda iyimser misiniz? ABD’li tüketicilerin ekonomik görünüm konusunda iyimser oldukları söyleniyor, sizin görüşünüz nedir? ABD ekonomisi sonunda düzgün büyüme rayına girmiş görünüyor. The Conference Board tahminlerine göre bu yılın son çeyreğinde yüzde 3.2 büyüme ile ortalama büyüme ya da potansiyel büyüme hızının üstüne çıkabilecek gibi görünüyor. Ama ne yazık ki ilk çeyrek çok zayıf olduğu için 2013’e oranla 2014 toplam yüzde 2.1 gibi bir büyüme kaydedecek. Öncü göstergeler de bu yönde. İstihdam sayılarındaki artışın devam edeceğini ve bununla birlikte kişisel gelirlerin artacağını tahmin ediyoruz. Tüketicilerin harcamalarının artması buna bağlı. Aynı zamanda inşaat sektöründe yavaş da olsa düzelme öngörüyoruz. Buna iş dünyasının yatırım harcamaları da eklenirse büyümenin sürdürülebilir olacağını düşünüyoruz. ■ ABD ekonomisinin en güçlü yönü, en zayıf yönü sizce nedir?

Genel olarak baktığımızda, ABD’nin avantajı, ekonominin yaratıcı gücünü dinamik bir şekilde kanalize edebilmesi. Amazon, Apple, Google, Facebook

■ Ekonominin son çeyrekte bu sene güçlülük göstereceğine inanıyorsunuz. Ekonomi güçlülük gösterirse, Fed üyeleri de bununla paralel olarak faiz oranlarının artışının seneye olacağını söylüyorlar. Peki sizin görüşünüz nedir? Faiz artışlarını 2015’te mi bekliyorsunuz?

Bu faizlerdeki artışı 2015’in ortasından önce beklemiyoruz. Genel olarak ABD ekonomisindeki boşluktan kaynaklanıyor. İşsizlik oranının düşüşü daha yavaş genelde. Önümüzdeki yılın ilk aylarında ocak şubat gibi düşerse bu oran 6’nın altına düşer. Ama bu oran düşse bile ekonomi de ciddi sayıda işsizler var, kayıtlara geçmeyen. O nedenle 2015in ortalarından önce beklememeliyiz faiz artışlarını. ■ ABD’de konut sektörü nereye gidiyor? ABD de konut almak isteyenlere tavsiyeniz nedir?

Konut sektöründe göreceli bir düzelme var, hafif bir yavaşlamadan sonra. Burada oturan sayısının yüksek olduğu apartman türü konutların yapımının daha hızlı büyüdüğünü görüyoruz. Bu nispeten tek aile konutları daha yavaş. Bunun negatif yani tek aile konutları yapımı daha çok işçi gerektiriyor ve yapım bittikten sonra daha fazla dayanıklı tüketim mali alımına sebep oluyor. Apartman türü konutlar için bu etken daha az.

THY irtifa kazanmaya devam ediyor İstanbul’da yapımı devam eden 3’üncü havalimanı inşaatı, Türk Hava Yolları’nın yolcu taşıma kapasitesini de artıracak

A

vrupa, Asya ve Afrika’ya yapılan seferlerden sonra, İstanbul’da açılacak olan 3’üncü havaalanı ile birlikte Türk Hava Yolları uçuş ağını genişletmesi hedefliyor. Türk Hava Yolları Genel Müdürü Temel Kotil, CNN’den John Defterios’un sorularını yanıtladı. ■ Türkiye’deki bu büyüme potansiyelini neye borçlusunuz?

Orta Asya’da, Afrika’da ve Avrupa da büyüyen ekonomiler, havayolu sektöründe bizim de büyümemize katkıda bulundu. Bu kadar basit… ■ Peki piyasada, özelliklede Orta Doğu ve Körfez ülkelerinde, piyasanın bu kadar kalabalıklaşması hakkındaki görüşleriniz neler.

Bu da havayolu sektörünün güzel yanı zaten... Şu anda ortalama 3.1 milyar yolcu var ve bu sayının 2030 yılına kadar 7 ila 8 milyara çıkması bekleniyor. Bizim büyüme oranımız yüzde 18 iken, rakiplerimiz yüzde 10 ila yüzde 15 büyüme oranına sahip. Bu yarışı yolcusunu seven firma kazanacak. Biz yolcularımızı seviyoruz. 2 yıldır üst üste Avrupa’da en iyi havayolu biziz. Umuyorum ki çok çalışarak bu başarımızı devam ettireceğiz. ■ İstanbul’da inşa edilen, 35 milyar dolarlık bir havaalanı kurarak, çok büyük bir alt yapı inşa ediyorsunuz. Bazı kesimler bu büyüklükte bir hava alanının çok gereksiz olduğunu söylüyor. Sizin bu konuda görüşleriniz nelerdir?

Hayır, bizim buna ihtiyacımız var. İstanbul’dan başlayıp bütün

melikea@yahoo.com

Borsa ralliye devam ediyor.. Devam edecek mi?

S&P 500, geçen hafta perşembe günü itibariyle 2014 yılı içinde 21 kere rekorla kapanış yaparken ABD hükümeti de Irak krizi konusunda çözümü İran’da ararken, Fed ekonomi birinci çeyrekte düştüğü çukurdan kendini çıkarıyor ama yine de bu yüzden GMS, yani büyüme oranlarını bu sene için yüzde 2.2’lere çekti. Güzel haber 2015, 2016 aynı, sabit kaldı. 2015 için yüzde 3.1, 2016 için yüzde 2.75 imiş Fed’in tahminleri. Fed, aşırı güvercinimsi tablo çizip faiz oranları 2015ten önce artmaz derken, piyasalar ise Fed’in yarattığı pozitif havanın ardından Irak endişesi ile gölgelendi. Gelişmekte olan ülkelerin hisseleri düşerken, ABD borsaları çıkmaya bu hafta da devam ettiler. Hem de Rusya’nın hafta içinde gaz borularını Ukrayna’ya kapatmasına, Irak’ta Sünni militanların çatışmasına, ölümüne rağmen. ABD borsaları Cuma günü dahil olmak üzere artışlardaydı. Bu ralli, üç endeksten (S&P %00, Dow Jones, Nasdaq) Nasdaq’ı 14 senedir görülmemiş en güçlü bitiş çizgisine getirdi, haftayı yüzde 1.3’lük kazançla bitirdi. Cumanın tonu çarşambadan belli oldu. Fed Başkanı Janet Yellen, yatırımcıları konuşmasıyla coşturdu. Destekçi para politikalarının devamını seven yatırımcılar borsada alıma, dolarda düşüşe sebep oldular. Bu artan ivmeyi yavaşlatan tek olay Irak tansiyonu oldu. Obama’nın perşembe günü canlı yayında yaptığı konuşmada 300 danışmanı Irak’a göndereceğini söylemesi, askeri müdahale de muhtemeldir ihtimalini getirdi. Chris Martenson isimli analist, Irak sorunu çözülmediği takdirde petrolün 200 doları bulabileceğine işaret çekti. Cuma günü New York’ta petrol vadelileri 197 doları buldu. Brent zaten, Irak krizi yüzünden ilk defa 2014 yılı içinde 115 doları da geçti. Borsa ise aynı zamanda cuma günü, ekonomik aktivitenin eksikliğine rağmen, “quadrüple witching “dediğimiz, dört türev işlemlerinin (borsa endeks futures, şahsi borsa futures, borsa endeks opsiyonları, hisse senedi opsiyonlarının) aynı günde vadesinin dolmasıyla trading hacminin ve volatilitenin yükselmesine sebep oldu. S&P 500 bu hafta yüzde 1.4 tırmandı. Endeks, 6 seanstır üst üste yüksek kapatıyor ama üyesi olan şirketlerin karlılığının 1.6 katı kadar işlem gördüğünü söyleyen yum uzmanlar bu çıkışın inişi ve düzeltmesinin yakınlaştığında hemfikirler. Hafta içinde gelen veriler arasında IMF (uluslarası para fonu), ABD’nin büyüme oranını yüzde 2.8den yüzde 2ye düşürdü. Enflasyon beklentilerin iki katı kadar geldi. Bunlara rağmen piyasalar çıkmaya devam etti. Altın ise haftayı yüzde 3.3’lük artışta kapattı. Irak’ta devam eden şiddet gösterileri, ABD faizlerinin uzun bir süre daha düşük tutulması ihtimali altının işine yaradı ve altının onsu 14 Nisan’dan beri ilk defa 1316 dolara çıktı. Wall Street borsa uzmanlarının çoğu ise piyasanın ralli yapması ile birlikte, yılsonu hedeflerini değiştirmek zorunda kaldılar. Barclays, Deutsche Bank, JP Morgan, Credit Suisse,RBC, Goldman Sachs, Çiti research gibi büyük kurumların borsa stratejistleri, Aralık ayında yazdıkları raporda, S&P 500’ün yılsonu hedefini yüzde 6 yukarıda, yani 1,952’lerde belirlemişlerdi. Şu anda 1962’leri bulan S&P 500 bu rakamı çoktan geçtiği için yeni yıl sonu hedefi belirlemek zorunda kaldılar. Yeni hedefleri 2,000 ile 2100 arasında değişen stratejistlerden RBC stratejisti, “borsa çıktıkça çıkar, ta ki yeni finansal krizle karşı karşıya kalınana kadar” yorumunu yaptı.

THY Genel Müdürü Temel Kotil

NEW YORK - POSTA212

Melike Ayan

Avrupa’yı kapsamamız gerekli. Avrupa da yüzden fazla noktadan gelen uçuşlarımız var. Aynı zamanda, Orta Doğu, Afrika, Kuzey Afrika, Orta Afrika ve Orta Asya’yı da kaplıyoruz. 2023’e kadar yılda ortalama 120 milyon yolcu taşımayı planlıyoruz. Bu yüzden 3’üncü havaalanına büyük bir yatırım yapıyoruz. Bu büyük havaalanlarını Türk Hava Yolları’nın yolcu kapasitesiyle birleştirdiğimizde tarihi değiştireceğiz. Bağlantı uçuşlarını yapan Asya firmaları İstanbul’da kendilerini göstermeye başlayacaklar. Günümüzde İstanbul’dan geçmek isteyen birçok firma kapasite sorunları yüzünden yanaşmıyorlar maalesef. Fakat, Türkiye büyüyen bir ülke. Havaalanının maliyeti bir problem teşkil etmiyor. Çünkü Türk Hava Yolları gücünü çoktan masaya koydu.

Peki… Bizi haftaya neler bekliyor. Irak krizinin doğrultusu yanında, konut sektörünün sağlıklılığını öğreneceğiz. S&P Case Shiller endeksi bize ABD’nin 20 şehrinde ev fiyatlarının artıp artmadığını gösterecek. Yeni ve ikinci el konut satışları ile tüketici güven endeksi de beklenen verilerden. Tüm tahminler bir önceki aylardan farklı değil, yatay doğrultunun beklendiği haftanın hepimize barış, kazanç getirmesi dileklerimle.


Gündem

25 Haziran 2014 Çarşamba

Bilete ‘tahliye’ vurdu Geçtiğimiz günlerde cezaevinden tahliye olan emekli Albay Dursun Çiçek’in oğlu Deniz Çiçek, aylar öncesinden arkadaşının düğünü için Türkiye’ye uçak bileti aldığını ve tesadüfen babasının tahliyesinin aynı zamana denk geldiğini söyledi DOĞUCAN CÖMERT

dığı ileri sürülmüştü.

NEW YORK - POSTA212

“UCUZ PROPAGANDA” Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, tepki toplayan bu belge için “Genelkurmay’da hazırlanmadı, birilerinin ucuz propagandası” ifadesini kullanmıştı. Dursun Çiçek ismi neredeyse unutulmuştu, ta ki yine Taraf gazetesinde irticayla mücadele planı adıyla yeni bir belge yayınlanana kadar. Bu belgenin altında da yine Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in imzası vardı.

B Türk doktor obezite ve şeker hastalığına çare buldu Chicago’da yapılan uluslararası bir konferansta sunum yapan Türk Doktoru Yalçın Başaran, ekibi ile yaptıkları çalışmalar sonucu obezite ve şeker hastalığına çare bulduklarını açıkladı OLGU DURMUŞ - NEW YORK - POSTA212 Gülhane Askeri Tıp Akademisi doktorlarından Yalçın Başaran obezite ve tip 2 şeker hastalığının erken saptanabilmesini sağlayacak araştırma ve bulgularını Chicago’da pazar günü yapılan Uluslararası Endokrinoloji Topluluğu Konferansı’nda paylaştı. Başaran ve ekibinin bulgularına göre, obezite ve tip 2 şeker hastalarının bağırsaklarında az miktarda bulunan iyi bakterilerin miktar ve mutasyonlarının saptanması hem bu hastalıkların taşınma riskinin ortaya çıkarılıp, önlenmesinde hem de mikrobik içbağırsak hastalıklarının tanımlanmasında büyük rol oynayacak. Başaran ve ekibinin bulguları Academic Journal’da yayımlandıktan sonra resmiyet kazanacak.

ABONE OLMAK İÇİN...

abone@posta212.com

alyoz planı davası sanıklarından emekli Albay Dursun Çiçek, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda Silivri Cezaevi’nden geçtiğimiz günlerde tahliye edildi. Çiçek tahliye sonrası yaptığı açıklamada “Başbakan’ın ofisine böcek koyanlar benim de imzamı taklit etti, bana kumpas kurdu. Taklit imza atanlar, sahte plan yapanlar parelel yapıdır” demişti. Emekli Albay Dursun Çiçek’in New York’ta yaşayan oğlu Deniz Çiçek, babasının tahliyesi ve önümüzdeki süreçle ilgili POSTA212’ye konuştu.

ZOR SÜREÇ Babasının tahliye kararını değerlendiren Deniz Çiçek, babasının geçmişinin balyoz tutuklamalarından da öncesine gittiğini söyledi. Çiçek, babasının ilk alınanlardan olduğunu ve sahte delilerle yeteri kadar yere basmayan sebeplerle içeri alındığını vurguladı. Dört seneyi aşkın bir süredir babasının tutuklu kaldığını kaydeden Çiçek, sürecin kendileri için çok zor geçtiğini dile getirdi. “ANNEMİ DIŞARI ÇIKARAMADIK” Yaklaşık 9 yıldır New York’ta yaşadığını ve New York’a doktora yapmak için geldiğini ifade eden Çiçek, “Burada olsam da bir tarafım ailemle birlikteydi. Her sene en az 2 kere Türkiye’ye gidiyordum. Tatil yapmayı seven bir aile olmamıza rağmen annemi dışarı çıkaramadık cenaze ve düğünler dışında. İşin en kötü tarafı babamın belirsizliğiydi. Siyasi bir dava olduğu için hukuki olarak çözüm olmadığı için ne zaman biteceği siyasilerin ağzından çıkacak iki kelimeye bakıyordu” diye konuştu. ERGENEKON TAHLİYELERİ IŞIK OLDU Ergenekon tahliyeleri olduktan sonra kendilerine umut ışığı doğduğunu kaydeden Çiçek, “Ergenekon tahliyelerinin olması bize siyasi konjonktürün değiştiğini gösteriyordu. Balyoz tahliyeleri de her an gelebilirdi. Her cuma bekleyiş içerisindeydik. Çok sürpriz olmadı ama tabi ki çok sevindik. Babamın tahli-

ye haberini aldıktan sonra mutluluğu kelimelerle anlatmanın pek yolu yok. İlk başta boşluk içerisine düşüyorsunuz. 4 yıl içerisinde olan bitenleri düşünüyorsunuz ve neden diye sorgulamaya başlıyorsunuz. Hayatımızdan 4 yıl çalındığını görüyoruz” şeklinde konuştu.

SORGULAMA AŞAMASI Tahliyeleri idrak ettikten sonra ben sorgulama aşamasına geçtim diyen Çiçek, “Biz ne yaptık da bu 4 sene zorlu süreci yaşadık? Bunu bize kimin yapmaya hakkı vardı? Bir kızgınlık var tabi. Bu kızgınlığın getirdiği mücadeleye devam etme hırsı var. Kızgınlığımızın ana fikri budur. Hiçbir şey daha bitmedi. Babamın tutukluluk durumu bitti. ortada sahte deliller var ortada hukuksuzluk var. Yargıtay’ın hukuksuzluğu göz ardı ettiği gerçeği var. Kumpasın kurulmasında parmağı

olan herkesin yargı önüne çıkmadan, işledikleri suçun cezasını çekmeden bu mücadele bitmeyecek. Suçlular, bizimkilerin boşalttıkları yerde yerlerini alacaklar” sözlerini ifade etti.

BÜYÜK BİR TESADÜF Babasının tahliyesinin kendisi için çok büyük bir tesadüf olduğu bilgisini veren Çiçek, çok yakın bir arkadaşının düğünü için aylar önceden bugüne UÇAK biletİ aldığını ve babasının tahliyesinin çok büyük bir sürpiz olduğunu söyledi. Çiçek, “2 haftalık yıllık iznimi arkadaşımın düğününe göre ayarlamıştım. Babamın tahliyesi güzel bir sürpriz oldu. Yine gelirdim ama önceden planlanmamış olması anlamlı oldu” diye konuştu. KIZI TWEET ATARAK DUYURDU Anayasa Mahkemesi’nin Bal-

yoz kararının ulaştığı İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye ve yeniden yargılama taleplerini değerlendirmek üzere toplanmıştı. Balyoz hükümlüsü Albay Dursun Çiçek’in avukatı ve kızı İrem Çiçek, Twitter hesabından ‘Balyoz davasında tahliye kararı verildi’ diye yazmıştı.

NEDEN HAPİS YATTI? Kamuoyu Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek ismini ilk kez Haziran 2008’de Taraf gazetesinde yayınlanan “Lahika 1” başlığını taşıyan “Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi” belgesiyle duymuştu. Genelkurmay Harekat Başkanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen 2006 tarihli belgede, TOBB, TÜSİAD, TESEV gibi sivil toplum örgütlerine yönelik suçlamalar vardı. Belgenin Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlan-

DURSUN ÇİÇEK KİMDİR? Albay Dursun Çiçek, 1960 yılında Tokat’ta doğdu. Sivas Yıldızeli’ne bağlı Pamukpınar Öğretmen Okulu’nu bitirdi. 1976 yılında kazandığı Kara Harp Okulu’ndan 1980 yılında dönem üçüncüsü olarak mezun oldu. Deniz Piyade sınıfıyla tanışması Foça’daki Amfibi Deniz Piyade Alay Komutanlığı’ndaki göreviyle oldu. Kara Harp Akademisi ve Silahlı Kuvvetler Akademisini de dönem ikincisi olarak bitirdi. PKK terörüyle mücadelenin en yoğun olduğu 1990’lı yıllarda bu mücadeleye Deniz Kuvvetleri’nin özel birlikleri de katılıyordu. Çiçek, Şırnak’ta konuşlu özel amfibi taburunun komutanlığını yaptı. Şırnak’ta görev yaptığı bu dönemde Ergenekon operasyonunda tutuklanan eski özel kuvvetçi Levent Göktaş ve Kayseri Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz’le birlikte çalıştığı ileri sürüldü. TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ GÖREVİ Çiçek, 1997-99 yılları arasında Arnavutluk‘taki Türk birliğinde de görev yaptı. Albay Dursun Çiçek’in aynı zamanda akademik kariyeri de bulunuyor. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı’nda doktora eğitimi yaptı ve “Örgütlerde motivasyon ve iş yaşam kalitesi üzerine bir araştırma” konulu doktora tezi hazırladı. Dursun Çiçek’i tartışmaların odağına yerleştiren görevi ise 2004 yılında başladı. Bu tarihte Genelkurmay Harekat Başkanlığı’na bağlı Bilgi Destek Daire Başkanlığı’na atandı.

Amerikalılar en çok hangi başkanı seviyor? Amerikalılar, yaşayan eski başkanlardan Bill Clinton ve George H.W. Bush’u, George W. Bush ve Jimmy Carter’dan daha çok seviyor. Yapılan son anket, en çok Obama’nın aleyhine sonuçlandı NEW YORK - POSTA212

A

merikalılar, yaşayan eski başkanlarına karşı genel anlamda olumlu görüşlere sahip. Gallup tarafından yapılan bir ankette, Bill Clinton ve George H.W. Bush, George W. Bush ve Jimmy Carter’dan daha olumlu yönde oylar aldı. Şuan ABD Başkanı olan Barack Obama ile ilgili yapılan değerlendirmeler ise eski başkanlarla kıyaslandığında görece daha olumsuz. Anket sonuçları, partilere göre verilen oylar bağlamında değerlendirildiğinde Obama’nın aleyhinde olan oyların en büyük nedeninin partizanlık olduğu görülüyor. George W. Bush’un puanının diğer başkanlardan düşük olmasının nedeni ise onun döneminde, özellikle son iki yılı boyunca performans değerlendirme oranının yüzde 40’ın altında olmasının Amerikalılar’ın akıllarında kalan son şey olması. Öte yandan, Carter ile ilgili herhangi bir fikri olmayan her altı Amerikalı’dan biri (%16), aynı kötü performans oranıyla başkanlık koltuğundan ayrılan Carter hak-

kındaki olumlu düşüncelerin artmasına neden oluyor. Bu oranın, Carter 1981’de başkanlık koltuğundan ayrıldıktan sonra doğan 30 yaşından küçük insanların da dahil olmasıyla bugün daha olumlu olduğu söylenebilir. 2007’de yapılan ankette, Carter’ın lehinde oy verenlerin oranı yüzde 69, aleyhinde olanların oranı yüzde 27 ve hiçbir fikri olmayanların oranı ise yüzde 4 olarak kaydedilmişti. Gallup tarafından yapılan diğer anketler de Bill Clinton ve George H.W. Bush’un, George W. Bush ve Jimmy Carter’dan daha

olumlu bir imaja sahip olduğunu gösteriyor.

PARTİZANLIK OBAMA’NIN ORANINI DÜŞÜRÜYOR Amerikalılar, genel olarak başkanlık koltuğunu bıraktıktan sonra başkanlara daha olumlu yönde oy veriyor. Bu nedenle Obama’nın oranının eski başkanlarla kıyaslandığında görece daha kötü olması şaşırtmıyor. Hala partizanlık, Amerikalıların eski başkanları hakkındaki görüşlerini etkileyen en büyük faktörlerden biri. Ancak yapılan son

kamuoyu araştırması, en çok Obama’nın aleyhine sonuçlandı. Obama hakkında en olumsuz düşüncelere sahip olan Cumhuriyetçiler’in sadece yüzde 7’si Obama’nın lehinde oy verirken, yüzde 28’i iki eski Demokrat başkan Clinton ve Carter’ın lehinde oy kullandı. Obama, bağımsızlardan yüzde 42, Demokratlardan ise yüzde 90 oranında olumlu yönde oy aldı.

GEORGE W. BUSH YÜZDE 50’Yİ GEÇTİ George W. Bush, eski başkan ol-

manın yarattığı olumlu düşüncelerden yararlanıyor gibi görünüyor. Son ankette yüzde 53 olumlu oy alan genç Bush’un oranı 2005’den beri ilk defa yüzde 50’nin üzerine çıktı. İlk dönemine başladığı zaman 2001’de yüzde 64 oranında olumlu yönde oy alan Bush’un puanı 11 Eylül terör saldırılarından sonra yüzde 87’ye çıkmıştı. Bush’un aldığı onay, 2004’de kadar yüzde 60’ın üzerindeydi. Irak savaşı, Katrina Kasırgası, gaz fiyatları ve ekonomik durgunluk gibi ülke içinde yaşanan sorunların baskın olduğu ikinci döneminde ise Bush’un popülaritesi düştü. Nisan 2008’de Amerikalıların yüzde 32’si Bush’un lehinde oy verirken, yüzde 66’sı aleyhinde oy verdi. Bush, başkanlık koltuğundan ayrıldıktan sonra yüzde 40 düzeylerinde kaydedilen olumlu oylar, 2010’da yüzde 40’ın üzerine çıkmaya başladı.

Amerikalılar kimi daha çok seviyor? Aleyhinde Bill Clinton George H.W. Bush George W. Bush Jimmy Carter Barack Obama

64 63 53 52 47

Lehinde 34 31 44 32 52

Görüş yok 2 6 2 16 1

Partilere göre puanlar Barack Obama George H.W. Bush Bill Clinton George W. Bush Jimmy Carter

Cum. 7 88 28 89 28

Bağ. 42 52 64 62 50

Dem. 90 26 95 44 77


Güncel

25 Haziran 2014 Çarşamba

‘Erdoğan’ın aday olmaması sürpriz olur’

İlhan Tanır @Washingtonpoint

ABD Dış Politikası Bir Uçtan Diğer Uca Savrulurken

Başbakan’a yakın stratejistlerinden ANAR Araştırma Şirketi Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu, AK Parti’nin Köşk adayının büyük bir ihtimalle Başbakan Erdoğan olacağını savundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

A

ğustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki aydan daha az bir zaman kalırken bir yandan adayların kimin olacağına ilişkin tartışmalar sürerken, bir yandan kimlerin aday olacağı merak konusu. Geçtiğimiz günlerde CHP ve MHP’nin açıkladığı ve çok tartışılan çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ardından AK Parti’nin adayının kimin olacağına ilişkin meraklar da artmaya başladı. Başbakan’a yakın stratejistlerden ANAR Araştırma Şirketi Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu, Başbakan Erdoğan’ın büyük ihtmalle cumhurbaşkanı adayı olacağını savunarak, İhsaoğlu’nun da seçimler üzerinde çok küçük etkisinin olacağını ileri sürdü.

“TAHRİK ETMEK İSTEMİYOR”

AK Parti’nin köşk adayını ihtiyaç duymadığı için bugüne kadar açıklamadığını kaydeden Uslu, “Ayrıca seçim kampanyasının bir an önce başlatılması konusunda rakiplerini tahrik etmek de istemiyor” dedi. Bunun nedeninin AK Parti’nin büyük bir avantaja sahip olduğunu da savunan Dr.Uslu, şunları söyledi: “Birincisi AK Parti’nin adayı ki büyük bir ihtimalle bu Sn. Erdoğan olacak, zaten kampanyaya ihtiyaç duymayacak kadar kamuoyu tarafından biliniyor ve partisinin oy oranının üstünde bir kitle nezdinde

de çok yüksek bir saygınlığa sahip. İkincisi tüm siyasi rakipleri içesinde en güçlü propaganda mekanizmasına sahip parti olma özelliğini taşıyor. Diğer partiler taşra teşkilatlarını yaz sıcağında köy köy dolaştırıp seçim çalışması yaptırmak için oldukça zorlanacaklar. Çünkü Anadolu’nun herhangi bir yerindeki CHP ve MHP teşkilatlarının Sn. İhsanoğlu için propaganda çalışması yürütmek konusunda çok motive olmalarını beklemek bence rasyonel değil. Ama AK Parti teşkilatları kendi genel başkanlarına seçim kazandırmak için çok yüksek bir motivasyonla saha çalışması yürütecekler. Bu nedenlerle kampanyanın geç başlaması AK Parti’nin lehine bir durum yaratıyor ve bundan yararlanmak istiyorlar.”

3 DÖNEM KURALI UYGULANACAK Siyasetin doğal akışının Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olmasını gerektirdiğini ifade eden Dr.Uslu, 2011 genel seçimlerinden önce Eroğan’ın “‘Bu benim son kez milletvekili adayı olacağım genel seçimdir’” sözlerini hatırlattı. Dr. Uslu, “Sonrasında da defalarca AK Parti tüzüğünde yer alan üç dönem kuralının uygulanacağını ve değiştirilmeyeceğini dile getirdi. En son bundan bir ay önce MYK toplantısında üç dönem kuralında ısrar edileceği karara bağlandı. Dolayısıyla Sayın Erdoğan ya bundan yaklaşık bir yıl sonra emekli olacak, ya da cumhurbaşkanı olarak siyasi kariyerine devam edecek” dedi. Erdoğanın aday olmaması

ZİRVEYE ULAŞMIŞ KUTUPLAŞMA VAR “İHSANOĞLU’NUN ETKİSİ KÜÇÜK OLUR” CHP ve MHP”’nin açıkladığı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kişisel olarak değerli ve birikimli bir insan olduğunu kaydeden Dr. İbrahim Uslu, ancak seçim sonuçları üzerinde kişiliğinin çok küçük etkileri olacağını iler sürdü. Uslu, “Bu seçimlere son 7 yıldır gittikçe şiddetlenen ve zirvesine ulaşmış bir kutuplaşma atmosferinde gidiyoruz. Sayın İhsanoğlu’nun adayı olduğu kutubun oy oranı kabaca yüzde 40 civarında dolaşıyor. Referandumda bu blok yüzde 42 oy almıştı. Son genel seçimlerde yüzde 40’i bile bulamadılar” dedi. Son yerel seçimde CHP ve MHP’nin İstanbul ve Ankara’da aslında çatı adaylarla giitiğini savunan Uslu, şunları söyledi: “Her iki ilde de hem seçimi kaybetti, hem de adayların almış oldukları oy oranı, bu iki partinin toplam oy oranının altında kaldı. Ayrıca bir başka husus da hem İstanbul ve Ankara’da, hem de

için şu an olağanüstü koşuların söz konusu olmadığını da ifade eden Dr. Uslu, “”Bu nedenle Başbakan’ın aday olmaması çok büyük bir sürpriz olur” diye konuştu.

AKP’NİN DOĞAL LİDERİ

Babakan Erdoğan’ın her ne pozisyonda olusa olasun AK Parti’nin doğal lderi olarak kalacağını ifade eden Uslu, AK Parti’nin ihtiyacı

Türkiye genelinde bu iki partinin AK Parti’den almış oldukları oylar çok sınırlı kaldı. Dolayısıyla bu blokun AK Parti tabanında oy almasını beklemek için hiçbir nesnel temel bulunmamakta. Bunun karşısında yüzde 50’lik bir AK Parti bloku, yüzde 5-7 aralığında BDP/HDP oyları ve ayrıca yüzde 3-5 aralığında şu an parlamentoda temsil edilmeyen partilerin destekleyenleri var. CHP/MHP bloku Kürt seçmenlerin oylarını alamıyor. Son iki seçimde Kürt seçmenlerin yoğun yaşadığı yerlerde bu iki partinin almış olduğu oylar incelenirse tablo net bir biçimde görülecek. Netice itibariyle Kürt oylarını da bünyesine dahil etmeden CHP/MHP adayının ki bence ismi her ne olursa olsun fark etmez, seçilme şansı yoktur. Dolayısıyla ben Sayın İhsanoğlu’nun seçim sonuçları üzerinde fark yaratacak bir etki oluşturmasını pek mümkün görmüyorum. Siyaset temennilerle sonuç üretmez, seçimlerin de bir matematiği var.”

olan şeyin AK Parti’nin 2023’e kadar yol haritasını içeren hedeflerini gerçekleştircek “CEO” bulunması olduğunu söyledi. Uslu, “ AK Parti kadroları içerisinde bu görevi hakkıyla yerine getirebilecek çok sayıda aktör olduğunu düşünüyorum” dedi. Söylediklerinin AK Parti’nin başına “Emanetçi Başkan” geleceği anlamına gelmediğini ifede eden Uslu,”AK Parti’nin başarılarını sür-

dürme sorumluluğunun bir kişiden çok, bir kadroya verileceğini düşünüyorum. AK Parti çok güçlü bir lideri olmasına rağmen, aslında bir kadro hareketi. Önümüzdeki süreçte bu kadro hareketi olma özelliğe daha da belirginleşecek. Teşbihte hata olmayacaksa, bir A Takımı’nın bundan sonra yükü omuzlamasını bekliyorum” diye konuştu.

İhsanoğlu’na Washington’dan tepkiler CHP ve MHP’nin ‘çatı’ Cumhurbaşkanı adayı olarak belirledikleri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında Washington’da tepkiler nasıl? Türkiye’yi yakından tanıyan başkentin uzmanlarına İhsanoğlu’nu sorduk İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212

■ Ross Wilson, ABD’nin Türkiye Eski Büyükelçisi (2005Ross Wilson 2008): İki yorumum olacak: Birincisi, Washington, Türkiye’nin bu gelen cumhurbaşkanlığı seçimlerine karışmayacak, naturel kalacak ve karışıyor görünüyor da olmayacak, özellikle adaylarla ilgili olarak. İkinci olarak ise İhsanoğlu Washington’da oldukça az biliniyor. CHP ve MHP’nin ise onun arkasında birleşmiş olmaları oldukça enteresan. Gelecek 8 hafta oldukça enteresan geçecek. ■ Alan Makovsky, Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi kıdemli eski üyesi: AK Parti’nin ve Erdoğan’ın dengesini bozucu şüphesiz çok büyük bir sürpriz. İhsanoğlu Alan nasıl bir ulusal Makovsky çapta kampanya yapabilir bilmiyorum ama sanırım onlar (CHPMHP) Gül gibi sakin, dindar

ve tolerans sahibi görünümlü birini arıyorlardı (1999’da kendisiyle tanışmış, bana oldukça ılımlı gelmişti ama yıllar geçtikçe nasıl bir değişim geçirdi bilemiyorum.) CHP’nin içinde eminim ki bazı rahatsızlıklar var bu seçimden dolayı. Bazı CHP oy verenlerinin her ne kadar İhsanoğlu’nun Erdoğan’ı yenmesini istiyor olsa da, partinin İslami eğilimli birini cumhurbaşkanı olarak seçmesinden mutsuz olabilirler. Kürtler’in tepkisi de oldukça önemli olacak. Muhalefetin, Erdoğan’a karşı İhsanoğlu’nun olacağı Michael final turunda KürtWerz ler’in oy verebileceği birine ihtiyaçları oldukları açıktı. ■ Michael Werz, Center for American Progress düşünce kuruluşu: Türkiye’de şu an süregiden muhafazakar atmosfere bakıldığında Ekmeleddin İhsanoğlu zeki bir çözüm. Bununla birlikte, bu aday Türkiye’deki genç liberal ve progresiflere (ilerlemeci hareket) ilham olacak bir aday değil -ki bu

CHP’nin Kürt meselesi ve demokratik Türkiye’nin liberal vizyonu adına yapılan tartışmalarda ileri gitmesi için daha önemlidir.

Soner Çağaptay ■ Soner Çağaptay, Washington Institute for Near East Policies: Ekmeleddin İhsanoğlu seçimi muhalefet açısından son derece başarılı. Eğer ikinci turda soldan bir aday olmuş olsaydı, Erdoğan’ın karşısında kazanma ihtimali olmadığı gibi yüzde 40 dahi alamayabilirdi.Diğer taraftan İhsanoğlu bir siyasetçi değil. İyi bir aday ve iyi bir siyasetçi arasında fark var bu sınavı kendisi verecek. Kazanamaz demiyorum ama siyasetçiliği test edilemedi. Cumhurbaşkanlığı yarışı bir popülerite yarışı olacak ve meydanlarda seçilecek. Halka hitabet yeteneği önemli olacak. Türkiye’deki halk ise cumhurbaşkanlığı makamına daha çok bir devlet adamlığı olarak bakıyor. İhsanoğlu tam bir devlet adamı, özgül ağırlığı var. Hem akademisyen hem de devlet

adamlığı bulunuyor. Çok farklı bir yarış olacak. Uluslararası ilişkiler ve Washington’dan bakıldığında ise Türkiye’yi idare edecek kişinin soğuk kanlı ve partizan bir kimlikten uzak olması gerekir düşüncesi var. ■ Henri Barkey, Lehigh Üniversitesi Uluslararası ilişkiler profesörü: Ekmeleddin İhsanoğlu oldukça ilginç bir seçim. Erdoğan’ın tersi denebilir. Türk politikası ile ne kadar ilgisi var soru işareti. Karabük’deki işçiye, Van’ın eşrafına ve genelde halka ne kadar

hitap edebilir? Erdoğan gibi günde 7-8 kampanya konuşması yapabilecek mi? Ne kadar tanıyor Henri ki? Bu seBarkey çimden sonra Erdoğan ilk turda da kazanabilir. İhsanoğlu’nu kalan 2 ayda bütün Türkiye’ye tanıtmak gerekecek. Bana bu seçim yine CHP’nin tepeden inmeci yaklaşımının bir yansıması olarak görünüyor. Uluslararası ilişkilerde ise, uluslararası camianın kendisini ne kadar tanıdığından emin değilim. Önceki İKÖ görevinde müslüman ülkeler üzerine odaklanmış biriydi.

Ekmeleddin İhsanoğlu

2011 yılında Irak savaşını sonlandırdığını gururla söyleyen ve bunu bir başarı olarak 2012 yılı seçimlerinde kullanan Başkan Obama, bu hafta Irak’a yeniden dönüş yapmak zorunda kaldı. Sadece Obama değil, Amerikan halkı da, CNN ekranlarında yaklaşık 3 yıl boyunca uzak kalmış olan Irak’daki gelişmeleri bir kez daha yakından izlemeye başladı. Obama’nın halen Irak’dan uzak durmaya çalışması, Amerikan halkının büyük çoğunluğu tarafından destek görüyor. 8 yıllık bir Irak macerası, 4 bini aşkın Amerikan gencinin ölmesi ve onbinlerce psikolojik ve fiziksel hasarla dönen Amerikalı’dan sonra, Amerikan toplumunun Irak’dan uzak kalma arzusu büyük ölçüde anlaşılır bulunuyor. Zaten bu alerji, Ortadoğu’dan ‘ne olursa olsun uzak kalalım’ yaklaşımının, bugünkü Ortadoğu’daki ateşin büyümesinde bir başka önemli neden olarak karşımızda duruyor. Halbuki, Obama yönetiminin ilk iki yılında CIA başkanlığı yapmış, sonrasındaki iki yılda Savunma Bakanlığı yapmış olan Leon Panetta, görevinin sonlarına doğru, Al Kaide’nin ‘stratejik olarak mağlup’ olduğunu ileri sürmüştü. 2014’e geldiğimizde ise, ne Panetta’nın ne de Obama yönetiminin birçok yetkilisi tarafından dile getirilen Al Kaide mağlubiyetinin artık geçerli olmadığı, tam aksine, her ne kadar Al Kaide ile olan bağlarını koparmış olsa da, IŞİD önderliğindeki militanların, tarihte hiç görülmemiş bir oranda toprak sahibi olduğunu Ortadoğu haritasına baktığımızda görmekteyiz. Geçtiğimiz haftanın ortasında Irak’ın içine ve IŞİD hedeflerine saldırı yapma kararına yaklaşan Obama yönetimi, özellikle eski genelkurmay ve CIA başkanı David Petraeus’un ‘’ABD, Şii militanların ve Şii-Sünni savaşında bir tarafın hava kuvvetleri olmamalıdır’’ çıkışının da etkisi ile bu yaklaşımdan vazgeçti. Şimdilik Irak başbakanı Maliki’den daha kapsayıcı adımlar atılması şart koşuldu. Diğer taraftan, Irak’da Maliki’ye kalkışmanın başladığı ilk şehir olan Anbar’ın da yüzde 70’nin IŞİD’in önderliğinde Sunni militanlarca ele geçirildiği haberleri geldi. Maliki’nin IŞİD’in önderliğindeki Sunni kalkışmaya karşı cevap vermesinin beklendiği ve Şiilerin akın akın gönüllü orduya koştuğu şu dönemde, yine aynı hükümetin ne şekilde Sunnilere zeytin dalı uzatabileceği büyük bir soru işareti. Suriye Muhaliflerine Sırt Dönmenin Karşılığı 2012 yılında giderek kuvvetlenen Suriyeli ılımlı muhaliflere sırt dönen Obama, bu şekilde Suriye’deki Al Kaide ve IŞİD’in palazlanmasına dolaylı olarak yardım etmiş oldu. Ilımlı muhalifler yıllarca Batı’dan ilgi beklerken, selefi ve radikal gruplar ise Körfez’den maddi kaynak bulmakta zorlanmadı. Pazar günü verdiği bir mülakatta, Suriyeli muhaliflere askeri yardımlarla Esad’ı yenebileceği düşüncesinin bir fantezi olduğunu iddia eden Obama’nın, bu sözleri tepkiye neden oldu. Obama, CBS’ye verdiği mülakatta, ‘çiftçi ve dişçi gibilerden oluşan Suriyeli muhaliflere verilecek askeri yardımlarla acımasız Esad’ı yenmesinin beklenmesinin bir fantezi’ olduğunu iddia etmişti. Diğer taraftan Suriyeli muhaliflerin sadece çiftçi, marangoz, bakkaldan oluşmadığını, tam aksine binlerce Suriyelinin Esad’ın ordusundan kaçarak, Suriyeli muhaliflerin içinde olduğunu biliyoruz. Bir uçtan diğer uca Önceki Başkan Bush döneminde bütün dünyaya asker ve silah gücüyle nizam ve demokrasi getireceğini hayal eden bir yönetim, Ortadoğu’yu ateşe attı. Bu dönemde ABD’nin yapabileceği fazla bir şey yok diyen ve bir türlü karar veremeyen bir yönetim ile Ortadoğu’da kocaman bir boşluk yaşandı. Ve boşluk, aşırı ve radikal terörist ve gruplarca dolduruldu. Her ikisinde de kaybeden bölge halkları oldu. Son olarak söylenmesi gereken, bütün bu söylenenlerle yaşananların günah keçisi olarak Amerika’yı seçme kolaylığına düşmüş gözüküyor olsak da, suçun, bölgede halklarına insanca yaşama şartları sunamayan, muhalifliği hainlikle bir tutan liderlerden kaynaklandığını açıkça belirtmek gerekir. Amerikan liderleri de yeterince sofistike olmayınca, bu dertler büyüyor.


Güncel

25 Haziran 2014 Cumartesi

Türkiye’siz 2.Cenevre Toplantısı yapılamaz ABD’nin başkenti Washington’da Ortadoğu Enstitüsü tarafından düzenlenen yıllık konferansta Suriye savaşının Irak’a ve bölge ülkelerine etkileri ele alınırken Türkiye’nin Suriye özelinde bölgesel politikaları tartışıldı. Konunun uzmanı Robert Ford, Türkiye olmadan ikinci Cenevre Toplantısı’nın yapılamayacağını savundu

A

merika’nın Sesi’ne (VOA) göre, Konferansta söz alan Ortadoğu Enstitüsü uzmanı ve Türkiye’de görev yapmış olan emekli büyükelçi Robert Ford, Türkiye’nin Ortadoğu’daki kilit önemini vurgularken Türkiye’nin Suriye konusunda “bir yandan İslamcı militanlarla yakınlaşırken bir yandan da siyasi çözüme ağırlık verdiğini” öne sürdü. Ankara’nın diplomatik çabaları olmaksızın İkinci Cenevre Konferansı’nın düzenlenemeyeceğini belirten Ford, Türkiye’nin son zamanlarda İslamcı militanlara karşı sertleşen tutumuna da dikkati çekti. Ford şu görüşleri dile getirdi: “Büyük bir değişim var. 3 Haziran günü Türkiye’nin El Nusra’yı terörist örgüt ilan etmesi önemli bir değişime işarettir. Bu biraz geç oldu, biz El Nusra’yı bir buçuk yıl önce terörist ilan ettik. Ama Türkiye bunu açık bir mesaj vermek için yaptı. Türkiye ile Batılı ülkeler arasında Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen cihatçılar konusunda daha iyi bir işbirliği olduğunu gösteren bir dizi işaret var. Bu konudaki kaygılarımızı daha önce birçok kez dile getirmiştik. Ancak Türkler’in politikalarını tamamen değiştirdiğini de düşünmüyorum. Çünkü Türkiye hala Şam rejiminin bir şekilde devrilmesinden yana. Hepinizin bildiği gibi Suriye’nin kuzeyindeki isyancıların elinde daha sofistike silahlar var, bunlar Türkiye’nin onayı olmadan sınırı geçemez. Bu da bana silah sevkiyatının sona ermediğini gösteriyor.”

“HÂLÂ VAZGEÇİLMEZ KONUMDA” Amerika’nın eski Irak büyükelçilerinden Ford, bundan sonraki aşamada Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesi için baskı yapmaya devam edeceğini kaydetti. Ford’a göre, her ne kadar Türkiye’nin Suriye politikaları kaygı yaratsa da son gelişmeler ışığında Türkiye’nin hala yeri doldurulamaz bir konumu var. Ford, şunları söyledi: “Suriye savaşıyla ilgili taraflara bakarsanız, Türkiye hala vazgeçilmez konumda. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Suriye’deki muhaliflerle konuşmak istiyorsanız bunu sadece Türkler aracılığıyla yapabilirsiniz. Örneğin Ürdün bu konuda yeterli olamaz. İkincisi de mültecilere yönelik insani yardımlar. Suriye’de evlerini terk etmek zorunda kalan 6,5 milyon mülteciye yardım yollayacaksanız, bunu da ancak Türkiye üzerinden yapabilirsiniz.” TÜRKİYE’YE İHTİYAÇ VAR 2000-2003 yılları arasında ABD’nin Ankara büyükelçiliği görevini yürüten Robert Pearson da konuşmasında Ortadoğu’daki gelişmeler ışığında Türkiye-Amerika ilişkilerini değerlendirirken “Amerika’nın son 60 yıldır birinci önceliği Ortadoğu’da bir savaş çıkmasını engellemek oldu. Son üç yıldır biraz Obama’nın bu konudaki ataleti, biraz da Türkiye’nin atılımları bu savaş riskini yükseltti” savlarını öne sürdü. “Türkiye’deki siyasi kaygı ve olumsuz gelişmeleri, tüm bölgede-

ki olası etkilerden ayrı tutamayız. Tüm dünyanın, bölgedeki soruna barışçı bir çözüm bulması için daha istikrarlı daha barışçı ve demokratik bir Türkiye’ye ihtiyacı var” diyen Pearson şu değerlendirmesini yaptı: “Türkiye, Suriye ve bölgesel politikalarını belirlerken etnik Kürtler ile ilgili kaygılarını ön plana çıkardı. Bu nedenle PKK’nın Suriye ayağı PYD, etkisiz hale getirilmesi ve marjinalleştirilmesi gereken en büyük düşman olarak görüldü. Suriye politikası bu temel üzerine kuruldu. Ama şimdi IŞİD gibi daha büyük bir tehlike var ve bence bu tehdidin oluşmasından bir ölçüde Türkiye de sorumlu. Bu yüzden Türkiye Irak, Suriye ve hatta Türkiye’deki Kürtler için izlediği politikaları yeniden şekillendirmek zorunda kaldı.”

“TEHDİTLERLE KARŞI KARŞIYA” Yıllık konferansın ana konuşmacılarından olan Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz’den Sorumlu Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Amanda Sloat da, Başkan Barack Obama’nın göreve gelmesinden bu yana geçen sürede bölgesel tehditlerin daha da artığını, işbirliği yapmanın gerekliğinin de her zamankinden daha fazla önem kazandığını söyledi. Sloat, Türkiye ile Amerika arasında zaman zaman çok ciddi görüş ayrılıkları oluştuğunu ancak ilişkilerin bunları samimi bir diyalogla ele almayı mümkün kılacak kadar güçlü olduğunu belirtti. VOA’ya göre, Türkiye’nin

BM-OPCW: Esad hâlâ kimyasal kullanıyor Kimyasal Silahları Yasaklama Kurumu’na göre elde edilen veriler Esad’a bağlı güçlerin kimyasal silah kullandığı yönünde

nı çizdiği konuşmasında bu yöndeki işbirliğinin devam etmesi gerektiğine de işaret etti.

sınırlarında büyük tehditlerle karşı karşıya olduğunun altını çizen Sloat, hem bölgesel hem de uluslararası güveliği tehdit eden IŞİD’in Irak’taki ilerleyişini kaygıyla izlediklerini bildirdi. Sloat, sınır ötesi şiddet nedeniyle 70’den fazla vatandaşını kaybeden, 1 milyondan fazla mülteciye kapılarını açarak büyük bir mali külfet altına giren Türkiye’nin Suriye savaşının olumsuz etkilerini zaten hissettiğini de vurguladı. Amanda Sloat, Türkiye’nin Suriye sorununa diplomatik çözüm bulma çabalarının da altı-

EVRENSEL DEMOKRATİK İLKELER İki ülke arasındaki artan ekonomik ve ticari işbirliğine de konuşmasında yer veren Sloat, bunda Türkiye’nin büyüyen ekonomisinin etkili olduğunu belirtti, bu büyümeyi hızlandıran reformların devam etmesi gerektiğini kaydetti. Sloat şöyle konuştu: “Türkiye’nin göz kamaştıran ekonomik büyümesinde etkili olan unsurlardan biri de başlatılan demokratik reformlardı. Bu ekonomik büyümeyi sürdürmek için Türkiye’nin evrensel demokratik ilkelere bağlı kalması gerekir. Son aylarda yaşa-

İLHAN TANIR NEW YORK-POSTA212

K

imyasal Silahları Yasaklama Kurumu (OPCW) bu hafta bir açıklama yaparak, kendi yetkililerinin Suriye içinde topladıkları deliller ‘’daha çok ciğerlerin yapısını bozan klorin gibi elementlerin kullanıldığını büyük ihtimalle kanıtlıyor’’ dedi. OPCW’nin bu soruşturması, Suriyeli muhaliflerin yaşadığı bölgelerde geçtiğimiz ilkbahar ayında endüstri sektörü kimyasallarının Esad yönetimi tarafından kullanıldığını iddia eden Amerikan ve Fransız iddialarını destekliyor. Diğer taraftan, Esad rejiminin Haziran ayının sonuna kadar elinden çıkarıp, BM’nin görevlendirdiği OPCW yetkililerine teslim etmesi gereken kimyasal silahların, söz verilen tarihte teslim amacına ulaşamayacağı da kabul ediliyor. Esad yönetimi şimdiye kadar deklare ettiği kimyasal silahların %92’sini teslim etmişti. OPCW’nin başkanı Ahmet Üzümcü, geri kalan %8’in şimdiye kadar teslim edilememesi ve şu anki ertelemeler nedeniyle, Hazi-

nan bazı siyasi gelişmelerin kaygı verici olduğunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’de demokrasinin gidişatı, medya ve Internet özgürlüklerinin ne kadar güvence altında olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesinin yeterince korunup-korunmadığı, bireylerin toplanma ve ifade özgürlükleri olup-olmadığı yargının bağımsızlığı ve azınlıkta olanların seslerine ne kadar kulak verildiği yolunda sorular doğdu. Başkan Yardımcısı Joe Biden’in da belirttiği gibi Amerika, Türkiye’deki gelişmelerle ilgilenmiyormuş gibi bir tavır alamaz. Çünkü bizler ancak açık toplum, açık siyasi sistem, açık ekonomi ve demokratik kurumların olduğu ve evrensel insan haklarına saygı duyan ülkelerin 21. Yüzyılda ileriye giden ülkeler olacağına inanıyoruz.” ABD Dışişleri yetkilisi Amanda Sloat, Amerika’nın Türkiye’nin içişlerine karışmak gibi bir düşüncesi olmasa da tüm dünya ülkeleri için dile getirilen şeffaf ve denetime açık yönetimlere destek ifadelerini dile getirmeyi sürdüreceğini söyledi. Sloat, cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken devam eden siyasi tartışma sürecinin de Türkiye’yi daha güçlü ve daha başarılı bir demokrasiye götüreceğinden umutlu olduklarını da sözlerine ekledi. (VOA)

ran 30 olan son tarihin tutmayacağını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili sorulan bir soruya karşılık olarak, Beyaz Saray’ın OPCW’nin vereceği neticelere baktıktan sonra, Suriye’nin bir kez daha Başkan Obama’nın koyduğu kırmızı çizgiyi geçip, geçmediğinin anlaşılacağını ifade etti. Diğer taraftan bu kırmızı çizginin yeniden geçildiği anlaşıldığı takdirde, ABD’nin en şekilde cevap vereceği yönünde bir açıklık Psaki tarafından dile getirilmedi. 2013 yılının bu tarihlerinde Beyaz Saray, Esad rejiminin kimyasal silah kullandılığının tespitinin yapıldığını kamuoyuna duyurmuştu. 2013 yılının Ağustos ayında ise, Şam’ın doğu bölgelerinde sarin adlı kimyasal silahla saldırı yapıldığı ve 1000’i aşkın Suriyelinin hayatını kaybettiği kabul edilmişti. Başta ABD olmak üzere, Türkiye ve Batı da, bu saldırının Esad rejimi tarafından yapıldığını söylemişti. ABD, Eylül ayında Esad rejimi hedeflerine saldırı planlamasını, Esad yönetiminin, kimyasal silahlarını teslim etmeyi kabul etmesiyle, iptal etmişti.


Güncel

25 Haziran 2014 Çarşamba

İnternet profesörü ışid Irak’ın kuzeyini ele geçiren militan grup IŞİD, sosyal medya stratejileri geliştirdi. IŞİD militanları yaptıkları eylemleri ve öldürdükleri insanların fotoğraflarını anında Twitter’a yüklüyor da trend olmasını sağlıyor. IŞİD’in destekçileri @ActiveHashtags hesabına benzer hesaplardan cihadla ilgili içerikler paylaşarak aynı zamanda daha da fazla retweet çıkmasına yardımcı oluyor. Bu stratejiler sayesinde ISİD gücünü sosyal medyada sürekli artırıyor. IŞİD bu şekilde takipçi sayıları aynı olsa bile Suriye’deki rakibi olan, Jabhat al-Nusra’nın hashtaglerini geçmesini sağlıyor. Şubat’ta yapılan bir analize göre, IŞİD günde ortalama 10 bin kere bahsedilerek, Al-Nusra’nın 2 bin 500-5 binde kalan rakamlarını geçiyor.

KUNTER AKIRMAK NEW YORK - POSTA212

E

skiden orduların yaklaştığını savaş davullarından anlarken, şimdi ise yağan tweetlerden anlıyoruz. Irak’ın en büyük ikinci şehrini ele geçiren Sünni militan grup IŞİD, Bağdat’ı alabileceği bile konuşulurken yeni bir teknik geliştirdi ve Twitter’a topluca öldürülen Irak askerlerinin fotoğraflarını yüklemeye başladı. ÇIKARLAR ADINA KULLANILIYOR Fakat basın tarafından sürekli göz ardı edilen şeylerden biri sadece IŞİD’in ne kadar güçlü internet destekleri olması değil aynı zamanda sosyal medya üzerindeki kontrolleri de göz ardı ediliyor. Birçok aşırıcı grup sosyal medyayı kendi çıkarları adına, adam toplamak, aşırıcılaştırmak ve bağış toplamak için giderek artan bir şekilde kullanıyor ve IŞİD bunların başını çekiyor. IŞİD’in en büyük girişimlerinden biri de Arapça çıkardıkları Twitter uygulaması “The Dawn of Glad Tidings” ya da sadece “Dawn”. Bu uygulama, IŞİD’in resmi programı olup, kullanıcıları tarafından cihad grubu hakkında en son haberleri alabilecekleri yer olarak lanse ediliyor. ÖZEL BİLGİLERE ULAŞILIYOR Yüzlerce kullanıcı şimdiden uygulamaya internet üzerinden kayıt oldular ya da Google Play mağazasından uygulamayı cep telefonlarına indirdiler. Uygulamayı indirdiğinizde program sizden birçok özel bilginize ulaşmak için izin istiyor. Kabul ettiğinizde ise sizin adınıza tweet atma gibi daha birçok özel bilgilerinize erişim hakkı kazanıyor. Atılan tweetler arasında site

linkleri, hashtagler, resimler bulunuyor ve aynı içerikler uygulamaya giriş yapan herkes tarafından tweet edilirken aralarında boşluk bırakılarak Twitter’in spam algoritmaları tarafından da saptanması engellenmiş oluyor. Bunun dışında twitter hesabınız normal çalışıyormuş gibi gözüküyor. “BİZ GELİYORUZ BAĞDAT” Uygulama ilk olarak Nisan 2014 de geniş çaplı olarak kullanılmaya başlandı, fakat geçen hafta Irak’ın Musul şehrine yapılan son saldırıdan sonra günde 40 bin tweet atılarak en üst seviyesine ulaştı. Pazar günü, haberlerde grubun Bağdat’a yaklaştığı duyuldukça yüzlerce “Dawn” kullanıcısı eli silahlı bir cihatçının üzerinde “Biz geliyoruz, Bağdat” yazan fotoğrafını tweet etti. Atılan tweetlerin sayısı o kadar

fazlaydı ki Twitter’da yapılan bir “Bağdat” araması ilk olarak bu resmin çıkmasına sebep olup şehrin sakinlerine korku salmaya yetti. IŞİD GÜCÜNÜ ARTIRIYOR Bu uygulama IŞİD’in twitter oyunlarından sadece biri olarak görülüyor. Bir diğeri ise IŞİD’in kullanıcılarını günün belirli saatlerinde yüzlerce hatta binlerce hashtag atmaya teşvik ederek, sosyal medyada trend olmayı çalışması olarak gösteriliyor. Bu yaklaşım sayesinde, o günün trend olan hashtaglerini tweet eden bir Arap Twitter hesabı olan @ActiveHashtags’in sonuçlarıyla da oynamasına sebep oluyor. IŞİD kendi hashtagini @ActiveHashtaga hesabına paylaştırdıktan sonra atılan her tweet için 72 retweet alarak IŞİD in daha fazla

DESTEK GÖRÜNDÜĞÜNDEN FAZLA OLABİLİR IŞİD aynı zamanda odak-grubu mesajlarını ve reklam konseptlerini de kullanmaya başladı. IŞİD bir süre önce ismini değiştirebileceğinin işaretlerini verdi. Aktivistler kökenlerini temsili bir hashtag yaratarak, IŞİD’in lideri olan Abu Bakr al-Baghdadi’den Suriye ve Irak da İslami bir yönetim yerine, İslamik Halifeliği ilan etmesini istediler. Ne zaman ve nasıl yeni halifeliği ilan edecekleri sorusu İslamik çevrelerde büyük yankı uyandırdı ve birçok tartışmalara yol açtı. IŞİD bu durumları dikkate almış olacak ki isim değişikliğini hiç açıklamadılar. Medyanın dikkati şuanda IŞİD’in sosyal medyayı kullanarak nasıl vahşet görüntüleri yaydığı, kendine insanları nasıl çektiği gibi şeyler üzerine yoğunlaşıyor. Fakat unutulmamalıdır ki bu aktiviteler tarafından genelde ustaca planlanmış tezgahlardır. IŞİD’in internette oldukça yüksek bir destek grubu var gibi gözüküyor ama bu göründüğünden daha azda olabilir. Bütün bunları Amerikalı sosyal medya gurularını utandıracak derecede iyi hazırlanmış kampanyalarına borçlular.

Ankara yardım için alarm verdi Ankara, Irak’ta rehin alınan 80 vatandaşını geri getirmek için istihbarat ve yardım arıyor. MİT, başta CIA olmak üzere bölgedeki diğer istihbarat kuruluşlarından yardım istedi. Ankara’nın temas kurmaya çalıştıkları arasında eski Baas yönetcileri, büyük din alimleri ve aşiret liderleri de var iletilmedi.

DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

1

0 Haziran’da rehin alınan 31 kamyoncu ile 11 Haziran’da baskınla rehin alınan 49 konsolosluk mensubu için Ankara alarm verdi. Türkiye, başta CIA ve İngiliz Gizli Servisi MI5 olmak üzere bölgedeki etkin istihbarat örgütlerinden yardım istedi. Rehinelerin yerini bilen Ankara, IŞİD’i rehineleri operasyonsuz bırakması için yoğun çaba harcıyor. Kaynaklar, Türkiye’nin başta NATO üyeleri olmak üzere istihbarat örgütlerinden yardım istediğini doğrulayarak, “Bu süreçte hem istihbari, hem de siyasi adımlar atılıyor. NATO ülkelerinden de yardım istendi, Körfez ülkelerinden de” dedi. Aynı yetkili, İsrail’in ünlü istihbarat teşkilatı MOSSAD ile işbirliği konusunda, “Bilmiyorum ama muhtemel” yanıtını verdi. TEMAS NOKTASI ARANIYOR Türkiye’nin Körfez ülkelerinde ise özellikle eski Saddam rejiminin komutan ve yöneticileriyle temas aradığı öğrenildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’ndan da destek istedi. Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ise Erbil’e sürpriz bir ziyaret yaparak Kürdistan Bölge-

Rehine darboğazı

sel Yönetimi ile süreci masaya yatırdı. DİN ADAMLARINA ÇAĞRI IŞİD’in radikal islami söylemi nedeniyle AK Parti yetkililerin de önde gelen Sünni isimlerle temasta olduğu öğrenildi. Diyanet İşleri Başkanlığı da Irak’ta çatışmaların mezhep savaşına dönüşmesi üzerine 8 dilde bir çağrı yayınladı. Bildiride cihat ilanının kabul edilemez olduğu vurgulandı. Başta Irak’taki temaslarda ise önde gelen Sünni aşiret liderleriyle temas kurulduğu belirtildi.

SÜREÇ KAYGISI Rehine krizinde 2 hafta geride kalırken, Irak’taki durumun kısa süre içerisinde düzelmesini beklemeyen Ankara, zamanın aylara yayılmasından endişe ediyor. Rehinelere kötü muamele yapılmadığı, sağlıklı beslendikleri ve iletişime kısıtlı izin verildiği belirtilirken, Ankara, örgütü doğrudan hedef alacak açıklamalardan da kaçınıyor. Başbakanlık koltuğuna aday gösterilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ise özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde 49 kişinin getirilmesi için yoğun çaba gösterdiği biliniyor. AŞİRETLE PAZARLIK DONDU Kaçırılan 31 kamyoncunun IŞİD’in elinde olmadığı açıklanırken, bir aşiret tarafından tutulduğu öğrenildi. Kaynaklar, kamyoncularla iletişim temasının sağlandığını ancak sonra dondurulduğunu belirtti. Daha önce kamyoncular için 5 milyon dolar istendiği iddialarına karşın, Ankara’nın kaygısı 31 Türk vatandaşını elinde tutan aşiretin de IŞİD’e katılması. Son günlerde kamyoncularla kurulan temasa karşın, 31 kişi için Dışişleri’ne göre ‘maddi veya manevi’ bir talep

KRİZ BÖLGESİ GENİŞLEDİ İlk etapta Musul, Kerkük, Selahattin, Diyala, Anbar ve Bağdat’a yönelik olarak “Bu bölgelerden ayrılın” çağrısı yapan Dışişleri Bakanlığı, IŞİD’in Bağdat’a yönelmesi üzerine uyarısını genişletti ve tehlikeli vilayetlere Basra, Babil, Necef, Kerbela, Vasit, Meysan, Kadisiye, Musenna ve Dikar’ı da ekledi. Öte yandan bölgesel yönetimin kontrolündeki bölge içinse, “Çalışmalara devam edilmesi” talimatı verildi. Halen Irak’ta yaklaşık 10 bin kamyon şoförü ile riskli bölgelerde 3 bin kadar Türk vatandaşı olduğu tahmin ediliyor.

Türkmenler’e güvenlikli bölge! DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

I

rak Şam İslam Devleti (IŞİD) güçleri, Irak’ta Türkmenler’in yoğun yaşadığı yerleri bir bir ele geçirirken, Türkmenler çareyi bölgeleri terk etmekte buluyor. IŞİD katliamından uzak kalmaya çalışan bir yandan da silahlandıkları ifade edilen Türkmenler, çözüm arayışı içinde. Irak Türkmen Cephesi Başkanı Ersad Salihi, Türkmenler’in geleceğinin tehlikede olduğunu belirterek, şu an için güvenlikli bölge oluşturmanın en iyi çözüm olacağını söylüyor. Bölgede kaos yaşanacağını yıllar önce ifade ettiklerini belirten Salihi, bu konuda herkesi uyardıklarını söy-

ledi. POSTA212’ye özel açıklamalarda bulunan Salihi, “Bu kaosun içinde Iraklılar zarar görecekti. Ancak ne olursa olsun Şiiler’in, Sünniler’in kendilerine ait toprakları var. Anlaşmazlığın olduğu bölgeler ise Türkmenler ile Kürtler’in coğrafyası. Ancak burada hakimiyet Kürtler’dedir. O yüzden söz konusu bölgede herhangi bir kavga çıkarsa en fazla zararı Türkmenler görecek” dedi.

‘IŞİD VE PEŞMERGE ELE GEÇİRDİ’

Tamamen Türkmen olan Telafer kentinin hemen boşaltıldığını ve bu kentin IŞİD güçlerinin eline geçtiğini anlatan Salihi, bölge ile ilgili özetle şu bilgileri verdi: “Sivil halk Telafer’i terk edip IŞİD’in katliamına uğramamak için sı-

nırlara ve Musul’a doğru kaçtı. Yine yüzde yüz Türkmen olan Tuzhurmatu ilçesi de Kürt peşmergenin eline geçti. Bu ilçenin etrafındaki Türkmen olan kasabalar IŞİD güçleri ile peşmergenin ortasında paylaşılmış duruma geldi. Ancak bizim gördüğümüz IŞİD, Peşmergelerle savaşmıyor. Peşmergeler de sadece savunma pozisyonunda.”

“GELECEĞİMİZ TEHLİKEDE”

Türk hükümeti ile telefon aracılığıyla görüşüldüğünü ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yapılan son görüşmede bölgeye insani yardım yapılacağına ilişkin söz aldıklarını anlatan Salihi şöyle devam etti: “Ancak bu yeterli değil. Sorunumuz insani yardım değil, geleceği-

mizdir. Şu anda Türkmen coğrafyası haritadan silinme tehlikesi ile karşı karşıya. Türkmen coğrafyası ya Kürtler’in ya da Sünniler’in topraklarında olacak. Türkmenler için güvenlikli bölge oluşturulması en iyi çözümdür. Nasıl Amerikalılar, 1991 yılında Kürtler’i Saddam rejiminden korumak için böyle bir sorumluluk üstlenmişlerdi, yine aynı sorumluluğu göstermeli. Hem Amerikalılar hem de Birleşmiş Milletler’in güvenlikli bölge için acil girişimde bulunmaları gerekiyor.” “

AMERİKA YAKIN TAKİPTE”

Amerikalılar ile bugüne kadar bölge ile ilgili olarak temasa geçmediklerini ifade eden Salihi, ancak Amerikalılar’ın meseleyi yakından takip ettiklerini dile getirdi.

IŞİD kimdir? Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren silahlı bir örgüt. Selefi ideolojiye sahip IŞİD; Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarını içine alan bölgede şeriata dayalı bir devlet kurmak istiyor. IŞİD ve lideri Ebu Bekir Bağdadi; ABD, AB ve Türkiye’nin “terörizm listesi”nde yer alıyor.

Ne zaman kuruldu?

Örgüt 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ürdünlü Ebu Musab Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. Sonrasında Usame Bin Ladin liderliğindeki El Kaide’ye katıldı. El Kaide’ye katıldıktan sonra adını “Mezopotamya El Kaidesi” olarak değiştirdi.

İlk liderleri kimlerdi?

2006’da yayınlanan bir videoda Zerkavi, “Mücahitler Şurası Konseyi”ni kurduklarını açıkladı. Irak’taki Zerkavi 7 Haziran 2006’da ABD güçlerince düzenlenen bir operasyonda öldürüldü. Yerine Ebu Hamza El Muhacir geçti. 2006 yılının sonlarında El Kaide’ye yakın Ebu Ömer el Bağdadi ise liderliğini yaptığı “Irak İslam Devleti”ni kurduklarını açıkladı.

Şimdiki lideri kim?

Nisan 2010’da ABD ve Irak güçleri, Sisar bölgesinde Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir’in kaldıkları eve ortak bir operasyon düzenledi. Operasyonda her ikisi de öldürüldü. Ebu Bekir El Bağdadi örgütün yeni lideri oldu.

Nusra Cephesi ile ilişkisi var mı?

2011 yılının sonlarında Muhammed Colani liderliğindeki Nusra Cephesi, El Kaide’nin Suriye kolu olarak kuruldu. 9 Şubat 2013’te Ebu Bekir Bağdadi’ye ait bir ses kaydında Nusra Cephesi’nin Irak İslam Devleti’nin müttefiki olduğu belirtildi. Aynı yıl Bağdadi, Nusra Cephesi ile Irak İslam Devleti’nin “Irak-Şam İslam Devleti” adı altında bir araya geldiğini açıkladı.

IŞİD-Nusra ayrışması nasıl başladı?

Kısa bir süre sonra Ebu Muhammed Colani’ye ait bir ses kaydı yayınlandı. Ses kaydında Colani, Irak İslam Devleti ile yakın ilişki fikrine sıcak baktığını söyledi, ancak iki örgütü bir isim altında bir araya getirme fikrini reddetti. Colani ses kaydında El Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye bağlılığını ilan etti.

IŞİD El Kaide’nin bir kolu mu?

Nisan 2013'te El Kaide, Suriye’deki IŞİD’i tanımadığını ilan etti ve örgütün Suriye’yi terk etmesini istedi. El Kaide, Suriye’deki temsilcisinin Nusra Cephesi olduğunu açıkladı. Nusra Cephesi ve IŞİD arasında birçok cephede çatışmalar yaşandı. En sonuncusu ise IŞİD’in Nusra Cephesi’nin kontrolündeki Deyr Ez-Zor kentinde kontrolü sağlamasıyla son buldu.

Suriye ve Irak’ta nereleri kontrol ediyor?

IŞİD, Suriye’de Mumbuc, petrol zengini Rakka ve Irak sınırına yakın Deyr Ez-Zor kentlerini elinde tutuyor. Irak’ta ise Anbar eyaletindeki Felluce ve Ramadi’de etkili. Son olarak Musul kentini de ele geçirdi.

Askeri gücü ne kadar?

IŞİD’in Suriye’deki askeri gücünün 6, 7 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Savaşçılarının çoğunluğu yabancılar. Irak’taki silahlı üyelerinin sayısının ise 10 binin üstünde olduğu tahmin ediliyor.

Suriye rejimi ile işbirliği var mı?

Suriye muhalefeti IŞİD’in Suriye’de devrimin sabote edilmesi için Şam yönetimince desteklendiğini iddia ediyor. Şam rejimi Suriye’de muhaliflerin elindeki bölgelere düzenli olarak varil bombası atarken, IŞİD’in kontrolündeki bölgelere saldırmıyor. IŞİD, Rakka’da çıkardığı petrolü de Suriye rejimine satıyor. Kaynak: Al Jazeera

Amerikalı cihatçılar geri dönerse! (NEW YORK - POSTA212) New York Daily News gazetesine konuşan NYPD istihbarat şefi John Miller, 100’den fazla genç Amerika doğumlu Müslüman’ın, Suriye ve Irak’ı parçalama faaliyetleri gösteren el Kaide'nin IŞİD adıyla oluşturduğu örgüt gibi gruplar tarafından birer düşman olarak eğitildiğini tahmin ediyor. Miller, New York’tan giden kişilerin New York’a geri dönecekleri varsayımı konusunda çok fazla kaygı duyduğunu vurgulayarak, “Eğer onların düşüncesi Amerika’ya geri dönmek ve terörist eylemlerde bulunmaksa büyük olasılıkla bu New York’ta son bulacaktır” dedi. John Miller, Suriye ve Irak’ta insanları terörist haline getiren bir fabrika olduğunu belirterek, “Suriye’deki durum kanser ve şimdi Irak’a yayılıyor. Oraya gidip eğitim alıyor ve radikalleşiyorlar” diyerek 9/11 saldırılarına işaret etti. Miller, “Neden 9/11’I yaşadık? Çünkü el Kaide onlara lojistik alt yapı sağlayan kamplarının bulunduğu Afganistan’daki gayrimenkulü kontrol etti. Bu tarz alt yapıların oluşmasını istemiyorsunuz” dedi. CIA’nın Yakın Doğu ve Basra Körfezi’ni kapsayan eski analitik birimler şefi Paul Pillar, Bin Ladin’in ideolojisinin, diğer radikal cihadistler tarafından bile hiçbir zaman geniş bir şekilde harekete geçirilmediğini söylerken, New York Senatörü Chuck Schumer, “Her şeyin bir ilki vardır” diye uyarıyor.


Güncel

25 Haziran 2014 Çarşamba

IŞİD’i kim silahlandırdı tartışması WASHINGTON – POSTA212

C

umhuriyetçi senatör Rand Paul, Suriye’de IŞİD’in silahlanmasına ABD’nin yardım ettiğini öne sürdü. IŞİD’in El-Kaide’nin bir uzantısı olduğunu hatırlatan Senatör, “Aslında, Beşar Esad’ı devirmek için Suriyeli isyancılara silah yardımı yapıldı” dedi. CNN Televizyonunda katıldığı bir programda görüşlerini açıklayan Kentucky senatörü Paul, “Esad devrilseydi, Suriye cihatın başkenti olurdu” dedi. Senatör Paul, Suriye ile ilgili uygulanan politikaların çelişkili olduğuna dikkat çekti. IŞİD’in ABD için önemli bir tehdit oluşturmadığı fikrini savunan Senatör Paul, “Başkan Obama’nın geçtiğimiz günlerde söylediği gibi ancak orta ve uzun vadede bir tehdit olabilir” diye konuştu. Senatör Paul, Çay Partici hareketin Senato’daki en önemli temsilcilerinden biri olarak biliniyor. Paul, önceki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Senato’daki görüşmesi esnasında, ABD’nin Libya’daki Büyükelçilik baskını konusu üzerindeki sert soruları ve buradan Suriye’ye gönderildiği iddia edilen silahları sormuş, Clinton ile çok konuşulan bir tartışmanın da aktörü olmuştu. IŞİD’in Irak’ın en büyük ikinci şehri olan Musul’u almasından itibaren güç kaynağının nereden geldiği konusunda dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Washington’da da tartışmalar sürüyor. Bu tartışmalar esnasında Tür-

kiye’nin de rolü gündeme geliyor. Haftasonu yapılan bir toplantıda Türkiye’nin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin IŞİD’in yardım ettiği iddialarını kesin bir dille reddetmiş ve bu konuda delillere sahip olanların bu delilleri ortaya koyması gerektiğini ileri sürmüştü. Türkiye’deki ve Washington’daki birçok Suriyeli gözlemci ise, Türkiye’nin doğrudan IŞİD’e yardım edip, etmediği konusunda kesin tespitte bulunmasalar dahi, Ankara’nın büyük oranda yabancı savaşçıların Suriye sınırını kolayca geçmesine göz yumduğu hakkında hemfikirler. Washington’daki Washington Institute for Near Eastern Studies adlı düşünce kuruluşunda Suriye konusunda uzmanlığı ile tanınan

Andrew Tabler ise, IŞİD’in parasal kaynağının Körfez olduğunu iddia etmiş ve bu paraların büyük ölçüde Kuveyt’den geldiğini söylemişti. PETROL GÜCÜ IŞİD, Suriye’nin kuzeydoğusundaki bölgeleri son bir yıl içinde ele geçirerek, buradaki petrol kuyularına da sahip oldu. IŞİD, ülkenin kuzeyi ile doğu bölgelerinde etkinliğini artırarak devam ettirirken, Al Kaide’nin kolu olarak kabul edilen ve Türkiye tarafından geçtiğimiz haftalarda terörist listesine alınan El Nusra ile bağlarını da koparmıştı. IŞİD, özellikle Suriye Özgür Ordusu ve El Kaide’ye bağlı El Nusra ile Suriye’de savaşmaya devam ediyor.

CHP MİLLETVEKİLİ: TÜRKİYE IŞİD'DEN PETROL ALIYOR Yine geçtiğimiz hafta Türkiye’de en çok konuşulan konulardan birisi ise, muhalefet partisinden Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun IŞİD ve Türkiye ilişkisi hakkındaki iddiaları idi. Ediboğlu, IŞİD’in Türkiye’de 800 milyon dolarlık petrol sattığını söylemişti. Taraf gazetesinden Güler Yılmaz’ın haberine göre; IŞİD hakkındaki araştırmalarının sonuçlarını anlatan Ediboğlu, şunları ifade etmişti: “IŞİD dünyayı tehdit eden bir terör örgütü. Kolayca insan öldüren, insan öldürerek cennete gideceklerine inandırılmış bir grup. Böyle bir grubun her an Türkiye’de bir takım eylemlere girişmesi beklenebilir. Bu zihniyetteki binlerce insanın Türkiye ile işbirliği halinde olması son derece tehlikeli. Yarın öbür gün bizden hangi taleplerle bulunacaklarını kestiremiyoruz. Çünkü bunlar Türkiye’deki rejimi de İslam dışı kabul ediyorlar. Bugün Irak yarın Türkiye’de benzer katliamlar ya da benzer eylemler yapmayacakları konusunda kimse garanti veremez. İLK KEZ BİR SENATÖR İzolasyonalist akımın bir üyesi ve ABD’nin mümkün olduğunda ülke dışında herhangi bir askeri müdahale girişmemesi konusunda ısrarcı yönü ile bilinen Senatör Paul’un, ABD’nin Suriye muhalefetine yardım ettiğini ve IŞİD’in bu yardımın da etkisiyle büyüdüğünü söylemesi ise, bu seviyedeki bir Amerikalı politikacı tarafından ilk kez dile getiril-

di. Paul’un, Amerikan kanalına verdiği mülakatta söylediği bu sözlerle, ABD’nin kasten IŞİD’i büyütmeye çalıştığını değil, diğer Suriyeli muhalif kanatlara verdiği askeri yardımın bu kanatlar üzerinden IŞİD’e gittiğini söyleyerek, Obama yönetimini eleştirmiş oldu. ESAD MI IŞİD'İ DOĞURDU? Suriye muhalefetinden birçok ileri gelen figür ise, IŞİD’in doğması ve büyümesinde en büyük rolün Esad rejimi tarafından oynandığını ileri sürüyorlar. Esad yönetiminin, Suriye isyanının başladığı ilk aylarda yüzlerce aşırı dinci ve selefi olarak bilinen radikalleri hapishanelerinden serbest bıraktığı biliniyor. Washington’daki Ortadoğu uzmanlarından Mike Doran ve Max Boot, hafta sonu Washington Post’a yazdıkları bir analizde, İran ve Esad’ın IŞİD’in doğuşuna yardım ettiklerini iddia etmişlerdi. Bunun nedeni olarak ise, Suriye içindeki muhalefetin radikalleşmesiyle Esad tarafının ehveni şer görünmek istemesi olarak açıklanıyor. ABD HAZİNE BAKANLIĞI DA İRAN'I İŞARET ETTİ ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Finansal İstihbarattan Sorumlu Müsteşa-

Mülteci sayısı savaş yıllarına geri döndü Ortadoğu’da ve özellikle sınırlarımızın hemen dibinde Suriye’de, Irak’ta devam eden çatışmalar her geçen dakika yurtlarından olan mültecilerin sayısına bir yenisini daha ekliyor uriye, Irak ve bölgedeki diğer ülkelerde yaşanan krizler ve son olarak IŞİD saldırılarıyla birlikte sığınacak yer arayan mültecilerin sayısı 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa rekor seviyeye ulaştı

cı hale geldiğini belirtiyor. Ev sahibi ülkelerin başında; Pakistan (1.6 milyon), İran (857 bin 400), Lübnan (856 bin 500), Ürdün (641 bin 900) ve Türkiye (609 bin 900) geliyor. Dünya genelindeki mültecilerin yüzde 53’ü ise sadece üç ülkeden: Afganistan (2,56 milyon), Suriye (2,47 milyon) ve Somali (1,12 milyon).

SAVAŞIN İNSAN MALİYETİ Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 2013 yılı sonu itibariyle, işkence, çatışma, şiddet ya da insan haklarının ihlali nedeniyle evini terk etmek zorunda kalanların sayısı 51,2 milyon kişiye ulaştı. Bu rakam bir önceki yıla göre 6 milyon daha fazla. Eğer bu 51,2 kişinin bir vatanı olsaydı bu dünyanın 26. en büyük ülkesi olurdu. 2013 yılında 10,7 milyon kişi evini bırakıp kendine güvenli bir hayat kurmanın yollarını aramaya başladı. Her gün ortalama 32 bin 200 kişi, her dört saniyede ise bir kişi yersiz yurtsuz kaldı. BM, bazı mülteci kamplarının artık kalı-

ÖLÜMCÜL “TEKNE MEVSİMİ” UNICEF, çok sayıda çocuğun Avrupa’da sığınacak yer aradığına dikkat çekerek, bu çocukların, gerek Akdeniz’deki geçiş yolları gerekse varacakları ülkelerdeki belirsizlikler nedeniyle daha büyük riskler altında olduklarının altını çizdi. “Tekne mevsimi”nde zorlu yolculuğa çıkma girişiminde bulunanların sayısını artıracağından önümüzdeki dönemde mültecilerin sayısının artması bekleniyor. UNICEF Dünya Mülteci Günü dolayısıyla hükümetlere, diğer tüm çocuklara sağladıkları bakımı, hizmetleri, saygınlığı ve korumayı çocuk mültecilere de sağlamaları çağrısında bulundu.

NEW YORK - POSTA212

S

rı David S. Cohen adına 2014 yılının Şubat ayında yapılan açıklamada da, El Kaide’nin İran ile irtibatı ortaya konmuş ve şu görüşlere yer verilmişti: ”ABD Hazine Bakanlığı, İran merkezli bir El Kaide yöneticisini tespit etmiştir. Bu yönetici, El Kaide’nin İran’daki bağlantısının en temel fonksiyonlarını üstlenmekte, ve bunu İran otoritelerinin bilgisi dahilinde yapmaktadır. Bu bağlantı ayrıca, fonları ve yabancı savaşçıları İran’ı transit noktası olarak kullanarak ve Türkiye üzerinden Suriye’deki El Nusra da dahil olmak üzere, El Kaide unsurlarına göndermektedir.” Gelecek günlerde IŞİD’in özellikle Irak’daki kazanımları sürerse, bu aşırı İslamcı, radikal kanadın ABD’de tartışılmasına kesin gözüyle bakılıyor.


Güncel

25 Haziran 2014 Çarşamba

Göçmenlik reformu zorda Başkan Obama’ya göçmenlik politikaları konusunda karşı olanların oranı Ağustos 2013’ten bu yana 10 puan artarak yüzde 65’e çıktı. Amerikalılar’ın sadece yüzde 31’i Obama’nın göçmenlik politikalarına onay veriyor AYSEL TAPAN İSTANBUL - POSTA212

A

merikalılar’ın Başkan Barack Obama’nın göçmenlik sorunu ile ilgili uygulamalarına verdiği destek gittikçe azalıyor. Amerikalılar’ın yüzde 31’i Obama’nın göçmenlik poli-

tikalarına onay verirken, yüzde 65’i yani her üç Amerikalı’dan biri doğru bulmuyor. Obama’yı destekleyenlerin oranı Ağustos 2013’te yüzde 55 olarak kaydedilmişti. Gallup tarafından yapılan anket sonuçlarına göre, Ağustos 2013’ten beri yüzde 10 puan azalan destek, 2010’dan bu yana

kaydedilen en düşük oran. Hatta göçmenlik politikaları konusunda Demokratlar’ın Obama’ya verdiği destek bile 8 puan azaldı. Benzer şekilde bağımsızların onayı da 8 puan düştü. Cumhuriyetçiler’in de sadece yüzde 8’i Obama’nın göçmenlik politikalarını onaylarken karşı olanların oranı yüzde 90 gibi re-

Partilere göre destek oranı

POSTA212 yurt dışında ödül alan ilk Türk gazetesi oldu

Cumhuriyetçiler

Bağımsız

Demokratlar

kor bir seviyeye ulaştı. Amerikalılar’ın büyük çoğunluğu, göçmenlik sorununun başkanlık ve Kongre için çok fazla önceliği olan bir mesele olarak görmemesine rağmen Obama, göçmenlik yasa tasarısının geçmesinin önceliklerinden biri olduğunu söylüyor. Her fırsatta göçmenlik refor-

muna verdiği desteği yineleyen Obama’nın, İç Güvenlik Bakanlığı’nın (Department of Homeland Security) sınır dışı etme politikalarının yeniden gözden geçirilmesini ertelenmesi gibi göçmenlik reformu konusunda son zamanlarda yaşanan gelişmeler, göçmenlikle ilgili tartışmaların devam etmesine neden oldu.

Obama’nın göçmenlik politikalarını onaylıyor musunuz? Onaylıyorum

Onaylamıyorum

(ANKARA - POSTA212) Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve bu yıl ilk kez yurt dışındaki medyanın da dahil edildiği ''29. Yerel Medya Özendirme Yarışması'' ödül töreni Ankara'da yapıldı. POSTA212, Cemil Özyurt’un ''Amerika'daki Türkler Çılgınca Dernekleşiyor'' haberi ile yurt dışından ödüle layık görülen ilk ve tek gazete oldu. Ödül törenine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve pek çok üst düzey bürokrat katıldı. Tören, TBMM Tören Salonu'nda yapıldı. Turk of America Dergisi yayıncısı ve POSTA212 yazarı Cemil Özyurt, haber merkezine yaptığı açıklamada ‘’Törene Amerika'dan katılan tek medya temsilcisiydim ve ödülü Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya'dan aldım. Haberin yayınlandığı POSTA212 Gazetesi, ''Amerika'daki Türkler Çılgınca Dernekleşiyor'' haberi ile yurt dışından ödüle layık görülen tek gazete oldu. Yurt dışındaki yayınlara bu yıl açılan yarışmada böyle bir ödülü almak bir ilk olması bakımından ve yurt dışındaki medyanın desteklenmesi açısından da çok önemli,‘’ dedi.

Obama’nın Hillary’e kazığı Hillary Clinton, ABD başkanı olmak için çalışmalara başladı. Ancak Bingazi’de olanlar Obama’nın sorumluluğunda olmasına karşın o dönemde Dışişleri Bakanı olan Hillary’e soruluyor A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

DAPHNE BARAK

GAZETESİ

SAN DIEGO-KALİFORNİYA-POSTA212 POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA EKMEL ANDA

YAYINCI

H

illary Clinton, hali hazırda başkanlık yarışına başlamış gibi görünüyor. Tamam anladık buna “Kitap Turu” diyorlar ancak Hillary Clinton’a başkanlık seçimleri ile ilgili sorular soruluyor. Hillary’nin bazı danışmanları ve destekçileri (aralarında ben de varım), başkanlık yarışı öncesinde şahsi konuları irdeleyen bir kitap yazmanın fazla akıllıca bir iş olmadığı kanısındalar. Bu konuda endişeli olan ortak dostlarımızdan biri bana bu hafta, “Kitabı başkanlık dönemi sonrasında yazarsın. Üstelik şu anda paraya da ihtiyacı yok” dedi. Hillary’nin önündeki en büyük engel, dışişleri bakanlığı sırasında Bingazi’de ne olup bittiğine açıklık getirmesidir. Sorulardan biri: Neden Libya’daki ABD elçiliğinden gelen yardım taleplerini kulak arkası etti? Diğer soru: İtalya ve Hırvatistan’da, yarım saatlik uzaklıkta ABD savaş uçakları bulunmasına rağmen, bu uçaklar neden Libya’ya yardıma gönderilmediler? Ancak en önemli soru: 11 Eylül’ün yıldönümünde Usama Bin Laden yeni öldürülmüştü. Bu şartlarda elçiliklerde nasıl

olur da daha fazla önlem alınmaz? Cumhuriyetçiler bu olayı devam ettirebildikleri sürece sıcak tutmaya çalışıyorlar. Bu konuda Hillary’yi sorgulamak üzere, bir kez daha Kongre’deki duruşmalara çağırmayı planlıyorlar. Aslında gerçekte bu durumdan sorumlu olan başkomutan Barack Obama. Sadece onun savaş uçağı ya da asker gönderme yetkisi var. Ancak Cumhuriyetçiler başarılı bir şekilde bu konuyu istedikleri yöne çevirebiliyorlar. Bir ABD Kongre üyesi bana şu soruyu sordu: “Performansına bakıldığında başkomutanlık görevini yerine getirebilir mi? Bana göre Hayır!” Bu arada Obama, bu konuda, Libya’da öldürülen dört Amerikalı ile ilgili, süregelen tartışmalardan uzak kalmayı başarıyor. Ne de olsa sorumluluk Hillary’den de önce, ondaydı. Obama’nın bu konudan uzak durmasında belki de hiç bir gariplik yok. Washington’daki kaynaklarım, Obama’nın, Bill Clinton’ın kendisine başkanlığa koştuğu yıl verdiği desteğe karşılık Hillary’nin 2016 yılında başkanlık yarışına katılması halinde söz verdiği destekten geri adım attığını söylüyorlar. Obama’nın sorunlarından biri, başkanlık yarışına katılmayı planlayan ve Obama’nın desteğini bekleyen başkan yardımcısı Joe Biden. Ancak bundan daha

önemlisi, ilk siyah ABD başkanı olarak tarihe geçen yönetiminin, Clintonlar ile Bushlar arasına sıkışmış bir başkanlık dönemi olarak görmek istememesidir. Obama’ya yakın olanlardan biri bana: “Obama sessizce kendisini takip edecek genç bir lider bulma derdinde” dedi. Bunun nedeninin ise Obama’nın ikinci dönem başkanlık yarışı sırasında kullandığı sözleri perçinlemek istemesi olduğunu söyleyen kişi, “İkinci dönem seçim kampanyasında Obama, ‘Değişiklik Burada’ diye bir kampanya yürütmüştü” dedi. Aynı kişi şöyle devam etti: “Jeff Bush ile Hillary Clinton arasından geçecek olan 2016 başkanlık yarışı Obama’ya hiç uygun gelmiyor. Bu takdirde Obama’nın iki dönemi sadece küçük bir bölüm gibi kalacak.” Ve tarih, Obama’nın sekiz yıllık iktidarından sonra Amerikalılar bu “Değişiklikten” bıktılar ve yeniden bildikleri yönteme döndüler diye yazabilir.

Kitabı bir haftada 85 bin sattı NEW YORK - POSTA212

A

merika’nın eski First Lady’si, Dışişleri Bakanı ve Senatör Hillary Clinton’ın anılarını anlattığı “Hard Choices” (Zor Seçimler) adlı kitabı, ilk haftasında 85 bin 721 adet sattı. E-kitap satışlarını kapsa-

mayan bu rakam, tartışmalara neden oldu. Nielsen Bookscan tarafından açıklanan kitabın satış rakamlarının iyi olsa da beklenenden daha az ses getirdiği yorumları yapılıyor. Söylentilere göre Clinton’a, kitap için 14 milyon dolar ödendi ve bu rakama göre kitabın ilk

satış rakamları hayal kırıklığı yarattı. The Weekly Standard sitesi, yayın evi kaynaklarına göre Clinton’un kitabının başarısızlığa uğradığını ileri sürdü. Üst düzey bir yayınevi yetkilisi Clinton’un son kitabının “kötü” ilk satış rakamlarından dolayı “başarısız” olarak nite-

lendirerek, “Satışlar beklentilerin altında ve medya bir felaketti” dedi. Kaynak, ilk haftada yayınevi Simon & Schuster tarafından sadece 60 bin adet kitap satışının yanı sıra 24 bin e-kitap satıldığını iddia etti. Politico tarafından yayınlanan bir başka raporda ise e-

kitap dahil kitabın ilk hafta satışlarının 100 bin olduğu ileri sürüldü. Öte yandan, 10 Haziran’da yayınlanan 5’inci kitabının tanıtımına New York’taki büyük bir kitap zincirinde başlayan Hillary Clinton’a kitap imzalatmak için binlerce kişi toplandı.


Toplum Yaşam

25 Haziran 2014 Çarşamba

Seçim hazırlıklarında son dönemece girildi

Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği ilk kez yurtdışındaki vatandaşların yurtdışı temsilciliklerinde oy kullanabileceği Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yayınladığı bildiride ABD’de oy kullanacak Türklerin sayısını açıkladı. Toplam 54 ülkede oy kullanılacak İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212

A

BD'deki Türkiye Büyükelçiliği, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili geniş bir bilgi notu yayınladı ve ABD çevresinde kaydolan son seçmen sayısını verdi. Tarihte ilk kez yurtdışındaki vatandaşların yurtdışı temsilciliklerinde oy kullanabileceği Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu yönüyle bir ilk olacak. Türkiye Washington Büyükelçiliği’nin yayınladığı bilgi notuna göre 17 Nisan 2014 tarihi itibariyle yurtdışında kayıtlı seçmen sayısı 2 milyon 771 bin 632. Toplam 54 ülke ve 103 temsilcilikte sandık açılması planlanmakta. Diğer ülkelerde sandık açılmamasından dolayı oy kullanamayacak seçmenlerin toplamı 9 bin 782’dir Bu rakam toplam seçmen sayısının yaklaşık binde 4’üne tekabül ediyor.

Oylar ‘diplomatik kargo’ ile Türkiye’ye getirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmak için seçmen kütüğüne son kayıt tarihi 9 Temmuz olarak açıklandı. Yurtdışında kullanılan oylar diplomatik kargo ile taşınacak. Oylar sadece randevulu tarihte kullanılacak. Randevular 21-25 Temmuz tarihlerinde alınabilecek DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

C

umhurbaşkanlığı seçiminde yurt dışında oy kullanacak Türk vatandaşlarının seçmen kütüğüne kayıt olması için son tarih 9 Temmuz olarak açıklandı. Bu tarihten sonra kayıt yaptıracaklar Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanamayacak. ABD’de oylar 3 gün boyunca Büyükelçilik ve Başkonsolosluklarda 3 kilitli odada saklanacak. Oylar, 3 Ağustos’ta ise diplomatik kargo olarak taşınacak.

RANDEVU ŞART Yurtdışı temsilciliklerden yapılan duyuruya göre, seçmenler 9 Temmuz 2014 saat 17:00’ye kadar Büyükelçilik ve Başkonsolosluklara başvurarak adres beyanında bulunabilecekler. 2 Temmuz 2014’e kadar ise ‘şahsen veya posta yoluyla’ başvurulabilecek. YSK’nın kararına göre yurt dışı seçmen kütüğünün ilan edildiği ‘2-9 Temmuz 2014 tarihleri arasında adres beyanı başvuruları sadece şahsen’ yapılabilecek. Türkiye’de ilk turu 10 Ağustos’ta, yurtdışında ise 31 Temmuz-3 Ağustos tarihlerinde yapılacak seçimlerde yurtdışındaki Türk vatandaşları randevuyla oy kullanabilecek. Randevular SEÇSİS Oy Verme Günü Belirleme Sistemi’nden şahsen alınabilecek. Randevu almayanlara ise sistem kendisi randevu verecek. YSK’nın web sayfasından ulaşılabilecek olan bu sistemden randevu ise 21-25 Temmuz tarihlerinde alınabilecek. Seçim pusulaları ve taşınacakları torbalar seçim bölgele-

rine diplomatik kargo olarak gönderilecek, oy kullanımından sonra da diplomatik kargo olarak taşınacak. Misyon şefleri taşımaya başkanlık edecek. Oyların taşınmasında havayolu tercih edilecek ve öncelik THY olacak. Ancak havayolunun olmadığı bölgelerde de diplomatlar tarafından gümrük kapısı seçim kurullarına teslim edilecek. Oyların Ankara’ya taşınması yerine 8 tane olacak gümrük kapısı seçim kurulları, ilçe seçim kurulu görevini yapacak. Havayoluyla İstanbul’a gelecek oylar ise yurtdışı seçim kuruluna teslim edilecek. OYLAR DİPLOMATİK KARGO Saklama ve ulaştırma kurullarının ayrı ayrı oluşturulması planlanırken YSK’nın kaygısı partililerin görevlerini havaalanı apronlarına sokmak. İşte bu amaçla oyların parti görevlileriyle beraber yolcu koltuğunda taşınması da iki haftadır YSK’da tartışılıyor.

YSK’dan bir yetkili, 30 Mart seçimlerinin kurum için ‘en kötü sınav’ olduğunu belirtirken, şunları söyledi: “Bu defa bu iddiaları sıfıra indirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Oyların taşınmasında şüphe kalmasını istemiyoruz. Kamuoyundaki olumsuz algıyı ortadan kaldırmak için çaba gösteriyoruz. Siyasi partilerin de bu organizasyonun içinde yer almasını istiyoruz. 10 numara iş yapmak zorundayız” Oylara yolcu koltuğunun yanı sıra özel uçak kiralanması da YSK’nın gündemindeki diğer bir madde. Ulaştırma kurulunda iki kamu görevlisi ve 3 de siyasi parti temsilcisi olacak. Ancak oyların uçakla taşınması konusunda diplomatların yanı sıra diğer partililerin görevinin nerede biteceği hala netleşmedi. YSK’dan bir

yetkili, “Malumunuz; biz deplasmandayız. Yabancı bir ülkenin kural ve kaidelerine uymak zorundayız. Biz YSK olarak İstanbul’da bile aprona girmekte zorlandık. Yurtdışında bu iznin alınması için uğraşıyoruz ama kolay değil. Bu ev sahibi ülkelerin vereceği bir karar ancak Dışişleri bunun için çabalıyor” dedi.

Sandık sayıları ABD’deki temsilcilikler itibariyle seçmen sayıları ve buna göre açılması öngörülen sandık sayıları ise şöyle: Temsilcilik Washington Büyükelçiliği: 14 bin109 seçmen New York: 39 bin 220 seçmen Los Angeles: 14 bin 634 seçmen Şikago 8 bin 514 seçmen Houston: 6 bin 80 seçmen Boston: 5 bin 32 seçmen ABD’de Toplam 87 bin 589 seçmen var. Yurtdışı İlk Tur oy verme işlemi: 31 Temmuz-3 Ağustos Yurtdışı İkinci Tur: 17-20 Ağustos 2014 Sözkonusu temsilciliklerce sandık kurulacak adresler: WashIngton Büyükelçilik Binası 2525 Massachusetts Avenue, NW, Washington, DC, 20008 New York: Türkevi Binası 821 UN Plaza, New York, NY 10017 Los Angeles: The Olympic Collection Banquet, Conference and Entertainment Center 11301 Olympic Blvd. Suite 204, Los Angeles, CA, 90064 Şikago: Başkonsolosluk Binası 455 N. Cityfront Plaza Dr., Suite: 2900, Chicago, IL 60611 Adres Beyanı: Yurtdışı Seçmen Kütüğünde kaydı bulunmayan vatandaşlar 9 Temmuz 2014 günü Türkiye saatiyle 17.00’ye kadar Büyükelçiliğin Konsolosluk Şubesine başvurarak adres beyanında bulunmaları gerekiyor. Başvuruların 2 Temmuz 2014 tarihine kadar şahsen veya posta yoluyla yapılması mümkün. Öte yandan, ilgili YSK kararı gereği yurt dışı seçmen kütüğünün ilan edildiği 2-9 Temmuz 2014 tarihleri arasında adres beyanı başvuruları sadece şahsen yapılabilecek, posta ile yapılan müracaatlar ise dikkate alınmayacaktır. Randevu sistemi Vatandaşların her tur için belirtilen dört günden hangisinde oy kullanacaklarını önceden belirlemeleri mümkün. YSK’nın 2920 sayılı Kararı uyarınca, randevu alma işlemi 21 Temmuz 2014 (Türkiye saatiyle 08.00’de başlayacak) ile 25 Temmuz 2014 (Türkiye saatiyle saat 17.00’de sona erecek) tarihleri arasında yapılabilecek Oy verme günleri iki zaman dilimine bölünmüş olup (08.00-12.30 veya 12.30-17.00), “SEÇSİS Oy Verme Günü Belirleme Sistemi”nden istenilen gün ve saat diliminin seçilmesi mümkün olacak. Oy verme gününü belirlemeyen seçmenler için oy verme günü, saati ve oy kullanacakları sandıklar sözkonusu sistem tarafından otomatik belirlenecektir. YSK Kararları Randevu sistemi, seçmen kütüğünün güncelleştirilmesi, seçim takvimi, oy pusulalarının şekil ve basımı, seçimde görevli kurullar ve oy verme işlemlerine ilişkin ayrıntıları düzenleyen YSK kararları 10, 11 ve 12 Haziran 2014 tarihlerinde Resmi Gazete’de yayımlandı.


Güncel

25 Haziran 2014 Çarşamba

“Ön yargılı bir önerge” Ermeni Diasporası’nın baskılarıyla Türkiye’deki Hristiyan mallarına dair Türkiye aleyhtarı yasa tasarısı 26 Haziran’da Kongre’de oylanacak. Türk Amerikan toplumunun aktif isimlerinden Oya Bain, bu yasa tasarısının ön yargılı, dini istismar eden bir önerge olduğunu dile getirdi DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

A

BD Kongresi, geçtiğimiz günlerde gündemine aldığı Türkiye aleyhtarı bir yasa tasarısını, Irak'ta yaşanan kaos sonrası ajandasından çıkarmıştı. ABD Kongresi'nde geçtiğimiz çarşamba günü oylanması planlanırken Musul krizi nedeniyle belirsiz bir tarihe ertelenen, Türkiye’deki Hristiyan mallarına dair 4347 sayılı Türkiye aleyhtarı yasa tasarısı, Ermeni Diasporası’nın baskılarıyla 26 Haziran’da tekrar gündeme alınacak. Ancak Türkiye’ye yönelik suçlayıcı ifadelerin yumuşatılması ve oylama dışında tasarı için özel bir oturum yapılmaması şartıyla. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin 26 Haziran’da oylayacağı tasarı, bu kez Türkiye’yi suçlayıcı bazı ifadelerden arındırılacak. Ayrıca önceki programın aksine bu kez tasarı için uzmanların ifade vereceği özel bir oturum yapılmayacak. ABD'de ATAA ve çeşitli Türk derneklerinde görev alan, Türk Amerikan toplumunun aktif isimlerinden Oya Bain, POSTA212'ye tasarının önemini anlattı. H.R 4347 sayılı tasarının basit bir tasarı olmadığını, bir kanun önergesi olduğunu söyleyen Bain, bunun ağırlığı olan bir girişim olduğunu dile getirdi.

“NE İLACI ALDILAR?” Kanun önergesinin aşırı yalan ve saçma iddialar içerdiğini aktaran Bain, "Hakikatlerle ilgisi yok. Tamamıyla ön yargılı, dini istismar eden, bağnaz iddialardan oluşan bir önerge. En komiği İncil'de Ağrı Dağı'nda Nuh'un gemisine dair yazı olduğu için, Ağrı Dağı'nın Hristiyan malı olarak gösterilmesi. Bazen acaba bunları yazanlar ne ilacı aldılar diye düşünüyorum" diye konuştu.

ye'deki seçimlere ve olaylara odaklanmış durumda"

“AMERİKA BAĞNAZLIK İŞARETİ VERİYOR” Şimdi de Atlantik üzerinden yakın müttefikimiz Amerika H.R. 4347 ile bağnazlık işaretini veriyor" dedi. Türkiye'nin son senelerde 1.5 milyar dolar kıymetinde 700 kiliseyi ve mallarını eski sahiplerine vermeye devam ettiğini vurgulayan Bain, politik açıdan Türkiye'nin kuzeyinde Soğuk Harp'ın ısındığını, Amerikan savaş gemilerinin Karadeniz'de olduğunu hatırlattı. Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20'sinin Ermenistan tarafından işgalde olduğunu belirten Bain, "Güneyde Ortaçağ zihniyetli aşırı gruplar harita ve sınırları değiştirme ça-

basında. Petrol üretimi ve İsrail (Amerika'nın Ortadoğu'da en önemsediği iki unsur) büyük tehdit altına giriyor. Amerikan Kongresi cam bir balon içinde yaşar gibi H.R. 4347 Kanunu’nu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu kanun önergesinin önemini anlattığım bağlam ve şartlar içinde düşünmek gerekir" diye konuştu.

TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMLERE ODAKLANILDI Türk toplumundan bu yasayla ilgili beklentilerini sorduğumuz Bain, her seçim döneminde Kongre'de böyle girişimler olduğunu kaydederek şöyle konuştu: "Her sene 24 Nisan (Ermeni iddiaları) ve 20 Temmuz (Kıbrıs Barış Harekatı) tarihlerine

Long Island’da Türk damgası NEW YORK - POSTA212

Y

VDK Üyesi Ali Çınar ve Türk Hars Birliği Fahri Başkanı İbrahim Kurtuluş önderliğinde geçen hafta New York Giresun Derneği Temsilcileri ile buluşan New York Senatörü Lee Zeldin, bu hafta sonu da derneğin organize ettiği piknikte Türk toplumu ile bir araya geldi.

“TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ ÖNEMLİ” Piknikte Türk toplumuna hitap eden Zeldin, “Eşimle beraber Efes’te bulunduk ve İncil’de anlatılan bazı hikayelerin Türkiye’de geçtiğini de biliyoruz. Türkiye’nin sizin için çok özel olduğunu biliyoruz ve Türk-Amerikan ilişkilerini sizin desteklerinizle geliştirmek istiyorum. Amerikan ordusunda görev yapmış olan biri olarak Türkiye’nin desteği bizim için çok önemli diyorum" dedi. TÜRK BAYRAĞI DALGALANDI New York Giresun Derneği Başkanı Savaş Şahin ise, Çınar ve Kurtuluş önderliğinde Kongre Üye adayı da olan Zeldin’e maddi destekte de bulunduklarını açıkladı. Long Island Kore Gazileri Derneği tarafından Kore Savaşı ve şehitlerini anmak üzere her yıl tertiplenen anma programına New York Başkonsolos Yardımcısı Ayten Eler, Türkiye'nin

New York'taki BM Askeri Ataşesi Namık Kemal Çil Türkiye'nin BM Daimi Temsilciliği Emniyet Müşaviri Necati Ekici ve Türk Amerikan toplumu üyeleri de katıldı.

“SAYELERİNDE AYAKTAYIM” Long Island Kore Gazileri Derneği, Long Island Merkez Kolu Başkanı Sal Scarlato, Türk toplumuna teşekkür ederek, savaşta omuz omuza mücadele verdikleri Türk askerine övgüler yağdırdı. Onların sayesinde ayaktayım diyen Scarlato, Türkiye’nin desteğinin unutulmaz olduğunu söyledi. Programda konuşan New York Baş-

konsolos Yardımcısı Ayten Eler, Türkler ve Koreliler’in kan kardeşleri olduklarını söyleyerek, Kore’yi savunmak için omuz omuza harbeden Türk, Amerikalı ve Koreli askerlerin bugün bu milletler arasında tesis edilen güçlü dayanışma ve dostluğun temellerini attıklarını ifade etti. Türk Har Birliği Temsilcis İbrahim Kurtuluş ise Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh” prensibini takip eden Türkiye’nin ABD’nin ardından Güney Kore’nin yardımına koşan ilk ülke olduğunu ve birçok vatandaşının adını bile duymadığı bu ülkeye 15 bin asker gönderdiğini söyledi.

Bahçeşehir Üniversitesi’ne Amerikalı akını NEW YORK - POSTA212

S

özde Ermeni Soykırımı konusunda Young Turks'ün organize ettiği panele konuşmacı olarak katılan Akademisyen Chris Gunn, İstanbul’da Bahçeşehir Üniversitesi’ni ziyaret ederek öğrencilerle bir araya geldi. Osmanlı tarihi konusunda Amerikalı akademisyen gözü ile görüşlerini belirten Gunn, akademik anlaşmalar içinde Bahçeşehir Üniversitesi ile çalışmak istediğini söyledi. Ayrıca, New York Kongre Üyeliği yapmış Lobici ve Avukat Michael McMahonda Bahçeşehir Üniversitesi'ni ziyaret ederek bilgiler aldı. Üniversitelerin önemini vurgulayan

McMahon, Washington DC'de BAU International'da da öğrencilerle buluşacağını belirtti. Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumuna değinen McMahon, yaptığı lobi faaliyetleri konusunda bilgiler verdi. Eylül ayında eğitim ve öğretime başlayacak BAU International hakkında bilgiyi: www.bauinternational.com alabilirsiniz.

yakın günlerde Kongre'de Ermeni ve Yunanlıların hummalı faaliyetleri çoğalır. Türk toplumu da her defasında daha çok birleşerek cevap veriyor. Fakat bu cevabımız kafi değil. H.R. 4347'u ortaya çıkaran Ed Royce, California Eyaleti'nin 39'uncu bölgesinden bir temsilci. 2012'de seçimi yüzde 58 ile kazanmış. 2014 de seçimi kazanma amacı ile bölgesindeki Ermeni ve Yunan asıllı kimselerin oylarını güvene alıyor. Diğer taraftan 39. bölgede Türk ve Azeri asıllı kimselerin sayısının çok olduğu söyleniyor. Ama bu kimseler oy kullanıyor mu? Politik durumun farkındalar mı? Temsilcilerini tanıyıp bir bağ kurmuşlar mı? Cevap herhalde hayır. Bu günlerde Türk asıllı toplumun büyük kısmı tamamıyla Türki-

“ROYCE, PARA ALIYOR OLABİLİR” H.R. 4347'i ortaya koyan Royce'un Ermeni ve Yunan asıllı gruplardan büyük para yardımı alıyor olabilir diyerek "Bu da seçim kampanyasında çok önemli. (Kanunlara göre kongre üyelerine para yardımını Amerikan vatandaşı veya Green Card'ı olan herkes yapabilir) Bir kaç hafta evvel Ermeniler Televizyonda dernekleri için para toplama kampanyası yaptılar ve iki milyon dolara yakın para topladılar. Yani para açısından cömertler. Türk toplumu son senelerde "Political Action Committe"leri (PAÇ) kurdular. Temsilciler Meclisi'nde 150 kişiye yakın büyük bir dostluk grubumuz var. "10.000 Turks" diye mali kampanya sistemimiz var. Fakat katılım çok düşük" şeklinde konuştu. Her sene bu tasarılar, atakların Türkleri daha çok uyandırmakta olduğunu kaydeden Bain, "Fakat genel olarak toplum Türkiye'ye dayanıyor. Hükümet yapsın, elçilik cevap versin tepkisi hala çok yaygın. Bireylerin etkili olacağına inanmış değil. Halbuki Ermenistan ve Yunanistan iflasa yakın zayıf ülkeler. Ona karşılık Amerika'daki Ermeni ve Yunan diasporası çok faal, açıkçası çok şirret ve devamlı "mağdur Hristiyan" kozunu çok iyi oynuyorlar. Özet olarak her tasarı her atak Türk toplumunu daha birleştiriyor fakat bu tip atakları en başından önleyecek, tedbirimizi alacak kadar birleşik ve bilinçli değiliz henüz" dedi.


New York’ta medikal marihuana yasallaşıyor NEW YORK - POSTA212

N

ew York, medikal esrarı yasallaştıran 23. eyalet olmaya hazırlanıyor. New York Valisi Andrew Cuomo ve milletvekilleri, New York eyaletinde medikal esrarı yasallaştırmak için anlaştıklarını duyurdu. Eğer yasa ta-

sarısı kabul edilirse uygulama en geç 18 ay içinde başlayacak. Yasayla birlikte New York, Kaliforniya’dan sonra medikal amaçlı marihuananın kullanımının yasal olduğu en büyük ikinci eyalet olacak. Albany’de düzenlenen basın konferansında konuşan Cuomo, “Medikal

marihuana, birçok insan için iyi bir şeyler yapabilecek bir potansiyele sahip. Bazı hastalıklar özellikle çocuklarla ilgili olanlar hiç duymadığınız kadar çok yürek burkuyor ” dedi. Yasa, doktorlara epilepsi, çoklu skleroz, Lou Gehrig hastalığı, Parkinson, kanser, HIV /

25 Haziran 2014 Çarşamba

HAFTALIK ÜCRETSİZ

Cinayet 105 yıl sonra çözüldü (BANU ÖZTÜRK - NEW YORK – POSTA212) ‘Derby Dedektif’ olarak anılan Joe Petrosino 1900’lerde işlenen organize suçları çözmek için NYPD ile çalışan önde gelen isimlerden biriydi. Daha sonra 1909 yılında İtalyan Amerikan göçmenlerini hedef alan Black Hand ve İtalyan mafyasının arasındaki ilişkiyi çözmek için Sicilya’ya gitmek üzere gönderildi. Fakat gizli kalması gereken bu görev Amerikan medyası tarafından ortaya çıkarıldı ve Petrosino’nun ‘gizli’ görevi resmi olarak sona erdi. PUSUYA DÜŞÜRÜLDÜ Görevinin afişe olmasının ardından Amerika’ya geri çağrılan Petrosino geri dönmedi ve Sicilya’da bir Amerikan polisini öldüreceklerini inanmadığını söyleyerek görevine devam etti ama yanıldı. Olayın ardından Petrosino şehir merkezinde pusuya düşürüldü ve dört kez ateş edilerek öldürüldü. Geçtiğimiz haf-

AIDS gibi 10 hastalık için hastalara rapor vermesine olanak sağlayacak. New York Sağlık yetkililerinin, listeye daha fazla hastalığı ekleyebileceği belirtiliyor. Yasaya göre hastalar esrarı sigara gibi içemeyecek. Bunun yerine esrarı buharlaştırarak ya da yiyerek kullanabilecekler.

ta sonuna kadar gizemini koruyan bu cinayet, Palermo Mafyası’nın 95 üyesinin yakalanmasının ardından aydınlığa kavuştu. Yakalanan mafya üyesinden biri, babasının amcası olan Paolo Palazzotto’nun öldürülen Amerikalı polisin katili olduğunu itiraf etti. SEVİNÇ VE ŞAŞKINLIK BİR ARADA Petrosino’nun ailesi aydınlanan cinayet ardından şaşkınlığı ve sevinci aynı anda yaşadıklarını söylediler. Ölümünün ardından Joe Petrosino’nun adı, Manhattan’daki Little Italy Park’ına ve Long Island’daki bir okula verilmişti.

YIL 2 • SAYI 58

www.posta212.com

Metro istasyonu değil sanki silah deposu KUNTER AKIRMAK NEW YORK - POSTA212

G

eçtiğimiz 5 yıl içerisinde New York’taki metro istasyonlarında toplamda 5 bin 300’e yakın silah bulundurma vakası New York polisine rapor edildi. Bunlardan 320’ye yakını Bedford-Stuyvesant/East New York durağında gerçekleşti. Bu rakam Bedford-StuyvesantEast New York durağını New York’un en tehlike durağı yapmaya yetti. Bu istasyon, şehrin en zorlu 2 semtine hizmet etmekle birlikte, aynı zaman en çok aktarma yapılan duraklarından biri olarak kabul ediliyor. Polis raporlarına göre, çoğu silaha, turnikeden ödemeden geçme ya da sigara içme gibi küçük kural ihlalleri sırasında el konuluyor. İşlenen suçların yüzde 10’unun öğleden sonra 3 ila 4 arasında, tam okul çıkış saatlerine denk geldiği belirtildi. İstasyon çevresinde birçok lise olduğu için sabahtan itibaren öğrenciler metroyu kullanmaya başlıyor, lise çıkış saatlerinde ise bu rakamın en yükseğe ulaştığı belirtildi. Bu saatler sırasında çok sayıda üniformalı polisi görebiliceğiniz gibi birçok sivil polis de istasyonu dolaşıyor. Polis departmanı sadece çok ciddi suçların kaydını tuttuğu için gerçek rakamın çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

150 milyon dolarlık ev NEW YORK - POSTA212

B

ir zamanlar Tony Curtis, Sonny ve Cher gibi ünlülerin sahibi olduğu Los Angeles Owlwood’un efsane malikanesi yine satışa çıktı. Multiple Listing Service aracılığıyla resmi olarak pazarda satışa çıkarılmayan Tuskan tarzındaki malikane, potansiyel alıcılara özel olarak gösteriliyor. Rodeo Realty’den Josh Flagg, kesin satış fiyatı ve potansiyel alıcılar konusunda yorum yapmıyor. Daha öncede satışa çıkan 10 dönümlük arazi üzerinde bulunan malikane için 150 milyon dolar istenmişti. 1936 yılında inşa edilen ve başarılı mimar Robert Farquhar tarafından dizayn edilen 12 bin square-foot büyüklüğündeki ana evde, sekiz yatak odası, 10 banyo bulunuyor. Bir zamanlar yüzücü ve aktrist Esther Williams’a ait olan malikanede tenis kortu ve ihtişamlı bir yüzme havuzu bulunuyor. Malikane, bitişik üç bölümden oluşuyor.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.