POSTA212 - SAYI 51

Page 1

sayfa

3

New York metrosu ALARM VERİYOR ■ New York Queens’teki tren aşırı hız yü-

zünden raydan çıktı, 4’ü ağır 19 kişi yaralandı. Aslında metro epeydir SOS veriyordu.

Blasio, göçmenlere kimlik verecek

sayfa

7

■ New York Belediye Baş-

kanı Bill de Blasio’dan müjde... Yasal stütüsü ne olursa olsun göçmenlere kimlik kartı verilecek.

İşsizlik son 5 yılın en alt seviyesinde

■ Yeni istihdam beklentinin üzerinde arttı, iş-

sayfa

5

sizlik oranı sert düştü. İşsizlik, yüzde 6,3 ile Eylül 2008’den bu yana en düşük düzeyinde.

sayfa

2

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ

7 Mayıs 2014 Çarşamba

www.posta212.com • YIL 1 • SAYI 51

Fethullah Gülen dönerse

Binlerce kişi hapse girer Türkiye uzmanı Henri Barkey’e göre, Erdoğan Gülen’i ABD’den istemek ile büyük riske giriyor. Bu ısrar ABDTürkiye ilişkilerinde büyük pürüz yaratabilir. Gülen’in sayfa dönmesi Türkiye’de kutuplaşma ve istikrarsızlık demek. 8

i d e d ’ h a ‘Ş ı s a c o h n ’ı n a ğ Erdo

sayfa

9

Türk Günü Yürüyüşü için geri sayım başladı ■ Artık Türk Günü Yürüyüşü’ne sayılı günler

kaldı. TADF Başkanı Atilla Pak, ABD’li Türkler’i bu büyük günde birlik olmaya çağırdı.

sayfa

4

Göçmenlik Reformu umudu yeniden arttı ■ Cumhuriyetçiler’in kendi aralarında artan

baskılar, yasanın yaz aylarında çıkacağına ilişkin umutları da beraberinde getirdi.

sayfa

6

O’na Işık Tanrıçası Thea yol gösteriyor

■ Kaliforniya’da faaliyet gösteren ve sahibi

Türk olan Theabridge, ABD’de yatırım yapmak isteyen girişimcilere yardımcı oluyor.

ladı. Erdoğan’ın 4 yıllık yüksek okul mezunu olduğunu açık

Tayyip Erdoğan Çankaya’ya koşuyor Özel günleri gökyüzünde kutlayın

■ İlk kez Cumhurbaşkanı’nı halkın seçeceği yarış öncesinde AK Parti’nin kritik kararı ile son hamleyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptı. CHP ile MHP’nin adayından ise hâlâ ses yok. sayfa

15

sayfa

Prof. Dr. Ergun Tuna

9

sayfa

8

İsrail’in tazminat şartları ortaya çıktı

Türkiye ve ABD’nin notu düşük

■ Ermenistan’a yapılan ‘taziye’ jestinin

hemen ardından Ankara bu kez de İsrail ile yeni bir açılım yapmaya hazırlanıyor.

■ Freedom House raporu ortalığı birbirine kattı. Tür-

kiye 6, ABD ise 3 puan daha geriledi. Türkiye Avrupa’nın tek ‘özgür olmayan’ ülkesi unvanını elde etti.

■ Hayatınız boyunca unutamayacağı-

nız bir doğum günü yaşamak istiyorsanız Long Island Calverton semtindeki hangara gidin ve skydive yapın.

Çavuşoğlu’nun yerine Volkan Bozkır getirildi

Dört bakan komisyona havale edildi

sayfa

10

■ TBMM Genel Kurulu’nda, eski bakanlar Za-

fer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’la ilgili tek bir Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına 9 ret oyuna karşı 453 kabul oyu ile karar verildi. sayfa Şimdi gözler kurulacak Komisyon’da.

12

rarası Dostluk Grubu Başkanlığı’na İs- sayfa tanbul Milletvekili Volkan Bozkır seçildi.

13

sayfa

14

11

ABD, Davutoğlu’na NOKTA’lı yanıt verdi

■ Türkiye ile ABD arasındaki Parlamentola-

Cüneyt Özdemir tek başına yetti

sayfa

■ ABD Dışişleri Sözcülerinden Harf, Davutoğ-

lu’nun Freedom House raporu eleştirilerini, “kesinlikle doğru değil, nokta!” diye cevapladı.

AHMET BUĞDAYCI 21. YÜZYILDA TÜRKİYE NEREYE?

sayfa

8

AHMET RAVALI ÇOK ÇALIŞMAK LAZIM ÇOK...

sayfa

9

sayfa

İLHAN TANIR 10 RICCIARDONE EMEKLİLİĞİNİN PERDE ARKASI...

YEŞİM NUMAN CAN ALMADAN CAYDIRMAK

sayfa

13


Toplum Yaşam

7 Mayıs 2014 Çarşamba

New Jersey’de Türk coşkusu Büyük yürüyüş günü geldi çattı (DOĞUCAN CÖMERT - NEW YORK - POSTA212) Bu yıl 33.sü düzenlenecek Türk Günü Yürüyüşü 17 Mayıs’ta New York’un Manhattan bölgesinde yapılacak. Yürüyüşü düzenleyen Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Atilla Pak, Türk Günü Yürüyüşü'ne sayılı günler kala yürüyüşün önemini ve yaptıkları çalışmalarla ilgili gelişmeleri POSTA212'ye değerlendirdi. ÇEVRE EYALETLERE YAYMA ÇABASI TADF Başkanı Atilla Pak, ABD'de yaşayan Türkler'in arasındaki bağın daha da güçlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, milli değerlerin tanıtılması ve benliklerin güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye'nin turistik olarak tanıtımını yapmak istedikleri dile getiren Pak, "Bu yürütüşte Türk insanının sanatsal başarılarının tanıtılmasını, Türkler'in aleyhine çalışmalar yürüten gruplara cevap verilmesini amaçlıyoruz. Bütün çalışmalarımızı çevre eyaletlere yaymaya çalışıyoruz." diye konuştu. "DESTEĞE İHTİYACIMIZ VAR" Çalışmaların maddi imkanlar çerçevesinde gerçekleştiğini vurgulayan Pak, "Yönetici olan etkin kişilerin bilgilendirilmesi gerekiyor. TADF'nin yardıma ve desteğe ihtiyacı var. Türk Amerikan toplumuna sesleniyoruz. Herkesin katkısıyla daha da iyi yerlere geleceğiz" dedi. ÜNLÜ SANATÇILAR KATILACAK Yürüyüşe ünlü sanatçıların ve Yeşilçam oyuncularının da geleceğini söyleyen Pak, "Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Keremcem, Demet Sağıroğlu gibi isimler katılacaklar" diye konuştu. Son olarak federasyonun web sayfasının olmamasından şikayetçi olan Pak, bu konuda engellerle karşılaştıklarını da sözlerine ekledi.

En özeli en güzeli anne (NEW YORK-POSTA 212) Bir ömür annelere adanmış olsa da anneleri hatırlamak ve onurlandırmak amacıyla her yıl tüm dünya farklı zamanlarda Anneler Günü’nü kutluyor. Anneler günü geleneği, Antik Yunanlıların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlıyor. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı. ABD'de Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Türkiye’de de, 5 Mayıs 1955’te, Türk Kadınlar Birliği’nin girişimiyle, her yıl mayıs ayının ikinci Pazar gününün “Anneler Günü” olarak kutlanmasına karar verildi. 1955 yılında, yılın annesi Nene Hatun seçildi. EN GÜZEL HEDİYE SEVGİ Günümüz insanı yoğun iş temposu, günlük koşuşturma derken ister istemez ailesine daha az vakit ayırıyor. Çocuk büyüyüp kendi yolunu çizdiği zaman, beraber geçirilen zamanların azalması genelde annelerin en çok sıkıntısını çektiği konuların başında gelir. Bu nedenle, aslında anneler gününde en güzel hediye, onunla vakit geçirmek, beraber bir şeyler paylaşmaktır. Anneye hediye edilecek “Zaman”, süslü kağıtlarla sarılı pahalı hediyelerden çok daha kıymetli olacaktır. Zaten bir annenin gözünde, evladı kaç yaşına gelirse gelsin her zaman çocuktur. Sizi karşılıksız seven annenizi sevdiğinizi göstermek için ne pırlantaya ne de diğer pahalı hediyelere ihtiyacınız yok. Annenizle geçireceğiniz birkaç saat ve mutlu olduğunuzu gösteren içten bir gülümseme anneniz için yeter de artar bile. Çünkü annenizin mutlu olması için tek koşul sizin mutluluğunuz.

ABD'nin New Jersey eyaletinde bu yıl 9. Türk Festivali düzenlendi. Türkler'in yoğunlukta olduğu Paterson ve Clifton şehirlerinde düzenlenen festival, renkli görüntülere sahne oldu DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

T

ürk ve Amerikan bayraklarını bir arada taşıyan Türkler, Paterson’dan Clifton’a festival yürüyüşü gerçekleştirdi. HER KESİMDEN KATILIMCILAR Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) ve Paterson-Clifton Türk Amerikan Günü Yürüyüşü ve Festivali Derneği tarafından organize edilen etkinliğe, New York Başkonsolosu Levent Bilgen, Paterson Belediye Başkanı Jeffrey Jones, TADF Başkanı Atilla Pak ve bölgedeki bazı siyasetçiler katıldı. New Jersey’de düzenlenen 9. Türk Festivali’ne katılan TADF Başkanı Atilla Pak, “Bölgedeki idari kesimlerin yürüyüşe katılmalarını istiyorduk. Bunu yürüyüşte gerçekleştirdik. Birçok yerden teşekkür mektupları geldi. Atmak istediğimiz adımları attık” dedi. “HİÇ REKLAM YAPMADIK” Pak, yürüyüşün tam istedikleri gibi gerçekleştiğini kaydederek “Bölgedeki idari kesimlerin yürüyüşe katılmalarını istiyorduk. Bunu yürüyüşte gerçekleştirdik. Birçok yerden teşekkür mektupla-

rı geldi. Atmak istediğimiz adımları attık. Bunları hiç reklam yapmadan gerçekleştirdik” dedi. “KENDİ YAĞIMIZDA KAVRULUYORUZ” Maddi imkansızlıklara rağmen büyük bir başarı elde ettiklerini söyleyen Pak, “Yürüyüşe 3 bine yakın insan geldi. Bunların hepsini kendi yağımızda kavrularak yapıyoruz. Sanatçılarımızdan Demet Sağıroğlu ve Faruk K. da katıldı. Kültürümüzü tanıtan satış standları yer aldı. Sonuç olarak birlik ve beraberlik içerisinde gayet olumlu adımlar attık” diye konuştu. “DAHA İYİ SONUÇLAR ALACAĞIZ” Vatandaşların daha duyarlı olmaları gerektiğini vurgulayan Pak sözlerine şöyle devam etti: “Bu yürüyüş bir güç gösterisidir. Çocuklarımıza vereceğimiz bir ruhtur. Burada 15 bine yakın insan var. Daha çok katılımın gerçekleşmesini arzu ediyoruz.” “Esnaflarımızın dükkanlarına bayraklar asmasını rica ediyoruz. Önümüzdeki seneye kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz. Daha iyi sonuçlar alacağız.”


Güncel &Toplum

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Kaza ‘Geliyorum’ dedi New York Queens bölgesindeki metronun F hattındaki bir tren aşırı hız yüzünden raydan çıktı. Kazada 4’ü ağır 19 yolcu yaralandı DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

N

ew York Queens bölgesinde geçtiğimiz cuma günü F hattındaki bir trenin raydan çıkması sonucu 19 yolcu yaralandı. New York metrosunda en uzun hatta sahip F treni, yaklaşık 1000 kadar yolcusuyla seyir halindeyken Woodside, Queens bölgesinde, en yakın istasyona 5 sokak uzaklıkta raydan çıktı. Kazada 4’ü ağır, 19 yolcu yaralandı.

New York metrosu artık SOS veriyor ERTAN BEZEN NEW YORK - POSTA212

G

ün geçtikçe daha çok insanı taşıyan New York metrosu son bir yıldır SOS veriyordu. Geçen yaz 50th Street ve 59th street arasındaki bir hatta kısmı çökme meydana gelmiş ve facianın eşiğinden dönülmüştü. Ancak yetkililer bunun normal olduğunu ama yine de olası bir facianın gerçekleşmediği içinde dua edilmesi gerektiğini söylemişlerdi. Yine bundan birkaç ay sonra gerçekleşen Metro North kazası, peşi sıra gelen diğer küçük çaplı kazalar büyük bir kazanın geliyorum işaretleriydi. Yetkililerin ise hatlarda gece 11.00’den sonra yapmaları gereken tamirat çalışmalarını gündüz mesai saatlerinde yapmaları herkesi çileden çıkarıyordu. BİLGİSAYAR SİSTEMİ ÇÖKMÜŞTÜ Yine bundan birkaç ay önce New York metrosunun bilgisayar sisteminin insan trafiğinin yoğun olduğu saatlerde çökmesi akıllara komplo teorilerini getirmişti. Sistem çökmesi yaşandıktan saniyeler sonra trenler oldukları yerlerde durdurulup yaklaşık 30 dakika kadar sonra sorun düzeltilmiş ve trenler duraklara ulaşabilmişlerdi. Bu olayın düşünmek istemediğimiz kısmı ise, çöken sistemin trenlerin makas değiştirme diğer hatlara transfer olması gibi sistemlere etki etmiş olsaydı New Yorklular korkunç bir faciayla karşılaşabilirlerdi. SU BASTI Queens ve Brooklyn bölgesindeki birçok hatta ortaya çıkan sorunlar, su basmaları geçtiğimiz ay G treni Brooklyn Churh Avenue tarafındaki ray eğilmesi insanı korkutan durumlar. Bunlar her ne kadar yeraltında kalsa da ve insanların çoğunun bundan haberi olmasa bile bu durum pekte iç açıcı gibi gözükmüyordu. New Yorklular trenlerin bazen aşırı derecede hızlı gittilerini ve vagonların çok sallandığını bunun da ayakta duran yolcular için çok sağlıklı olmadığı görüşündeler. İsimleri bizde saklı olan bazı MTA çalışanları ile bu durumu değerlendiren söyleşiler yaptığımızda ise birleştikleri ortak nokta, kısmı olarak yapılan tamirat çalışmalarının yamaların geçici çözümler olduğu bu şekilde ancak bir yere kadar gidebileceği. YENİLENMEYE GEREKSİNİM VAR Uzmanlar, kesin çözüm için öncelikle bakıma ve yenilenmeye ihtiyaç olan hatların sırasına göre kapatılmasını ve maksimum ikişer yıl içinde tamamen yenilenmesini öneriyorlar. New York Metrosu yeni sorunlara gebemi bilinmez ama olası faciaları önlemek için kesin çözümlerin üretilmesi gerektiği aşikar. Buna rağmen New York metrosu her yıl milyonlarca insanı minimum sorunla taşımaya çalışıyor.

YOLCULAR PANİK YAŞADI Trenin bulunduğu sokağa gelen New York itfaiyesi acil kurtarma ekipleri, büyük panik yaşayan yolcuları acil yardım çıkışından tahliye etti. Yolculardan Melissa Delgado, yaşadığı anları “Tren titriyordu ve büyük bir acı duydum. Daha sonra tren durma noktasına geldi” diye açıkladı. Jemine Asamoah, kaza anıyla ilgili olarak “Ben öleceğimi düşündüm. Hayatta olduğum için tanrıya teşekkür ederiz” dedi. New York’un Bronx bölgesinde geçtiğimiz sene aralık ayında New York’ta 100’den fazla yolu taşıyan bir

Ruhu, canı tartmak mümkün mü? ‘‘ÇIPLAK Yüzlü Mesih (Hz.İsa): L. Ron Hubbard’ın Gerçek Hikayesi’’ adlı kitap 27 yıl arayla ilk defa Amerika’da basılarak satışa çıkacak. Hubbard 1986 yılında hayata veda etti, aynı sene İngiliz yazar Russel Miller’in yazdığı kitap yerkürede düzinelerle ülkede satışa girdi. ABD hariç. Ron Hubbard ‘’Scientology Kilisesi’nin kurucusu. Kendisini harp kahramanı, kurgu-bilim yazarı, nükleer fizikçi, tıp doktoru ve ‘peygamber’ diye tanımlıyor. Hubbard ölmeden önce çeşitli ülkelerde 11 bin kilise, 167 yerde ofisleri olduğunu açıkladı. Sözde ‘peygamber’in gazete ve dergilerde beş bin yazı yayımlattığı, üç bini aşkın konferansı, kitap satışlarının 280 milyona uzandığı iddiası, N.Y. Times’ın en çok satanlar listesinde 19 kere zirveye çıkması da cabası. Yazar Russell’a göre ise Hubbard yalancı, verdiği rakamlar şişirme, dini ayinleri içeren garip seks hayatı var. Kilisesini 1954’de Los Angeleste kurduktan sonra toplumda dini lider olarak saygı görmeye başlayınca ayarttığı zenginlerin ilgisini bağış toplamaya çevirdi. Karizmatik kişiliği, çekici hitabetiyle Tom Cruise, John Travolta, Demi Moore’u yakın çevresine almayı başardı. Kıdemli oyuncular özel eğitim karşılığında Hubbard’a yıllar boyu para yağdırdılar. Denize düşkün bilim-kurgu yazarı gemiler satın alıp Atlantik’ten Pasifik’e iş seyahatlerine çıktı. Çin Seddi’ni turizme açmak planından son anda vazgeçti, sorulduğunda argo sıfat kullanıp ‘’ çok Çin’li var.’’diye izah etti.

tren de raydan çıkarak devrilmişti. 4 yolcu hayatını kaybederken 60’dan fazla kişi de yaralanmıştı. SARHOŞ MAKİNİST New York’ta 1991 yılında da büyük bir tren kazası meydana gelmiş-

ti. 4 numaralı trenin Union Square’de raydan çıkması sonucu 5 kişi hayatını kaybetmiş 200’den fazla kişi de yaralanmıştı. Sarhoş olduğu ortaya çıkan makinist, ‘’kasten adam öldürme’’ suçundan 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

‘’Sahte Peygamberler’’ dizisini hazırlarken görüştüğüm Scientology genel direktörü üyelerinin çoğunluğunun yüksek tahsilli olmasının sebebini ‘’Ron Hubbard’ın akıl bilimi (Dianetics) ni öğrenmek için bize geliyorlar. Hubbard’ın öğretileri, şahsi buluşu özel sayaçlarla milyarlarca yıl öncesinde yaşanmış hayatlara ulaşmak mümkün olacak.’’diye açıkladı. Genel direktörün masasında ‘Thetan’, ‘E-meters’ adlı sayaçlar var. ‘’Bu cihazlar beynin duygusallığını, akıl gücünü inceliyor. Amaç, insanların düşüncesini okumak. En önemli bir buluş ölüm öncesi kişinin ruh’unu, canı’nı görüntülemek, ağırlığını tartmak. Yetiştirdiği teknisyenlerin testleri sürüyor.’’ Hubbard 1968’de bir dilimleme testinde domatesin çığlık attığını tesbit ettiğini açıkladı. Kilise, bilim-kurgu yazarına getirilen akıl hastalarının yüzde 70’inin iyileşip eve döndüğünü iddia ediyor. L. Ron Hubbard 1986’da öldü. Aynı yıl bir grup müridin kiliseye sahip çıkma girişimi gerçekleşmedi. Ölümünden yıllar önce dahi göreni yok. İngiliz yazar Miller’in kitabı ‘’Mesih’’in ilk kez Amerika’da yayıma çıkmasını bu kez Scientology Kilisesi engelleyemedi. ‘Sözde peygamber’in öğretilerini destekleyen müritleri yalan-yanlış bilgilerle Ron Hubbard’ı küçülttüğü için kitaba karşı çıktıklarını söylüyorlar. Bazıları Hubbard’ın inzivaya çekildiği bir yerde çalışmalarına devam ettiğine inanıyor. Scientology kiliselerini Hubbard’ın çocuk yaştan yetiştirdiği David Miscavige yönetiyor. hürriyet.com dan alınmıştır

Petrol yüklü tren korkuttu (POSTA212 - VİRGİNİA) - Amerika Birleşik Devletleri’nin Virginia eyaletinde ham petrol taşıyan bir yük treni devrildi. Kurtarma ekipleri emniyet için bölgedeki binaları tahliye etti. Ham petrolün yayılmasını önleyecek gerekli güvenlik önlemleri alındıktan sonra yangının müdahale edilebilecek duruma gelmesi için hafiflemesi beklendi. Saatler süren çalışmanın ardından alevler müdahale edilebilecek hale geldi ve yapılan çalışma ile yangın kontrol altına alındı. Yetkililer, kazanın çevreye ve içme sularına verdiği zararın en az seviyede olduğunu söyledi. Kazada ölen ve yaralanan olmadığı açıklandı.


Göçmenlik - Toplum

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Cumhuriyetçiler’de baskı göçmenlerde umut arttı New York Barosu avukatlarından Cahit Akbulut, Göçmenlik Reformu’nun karşısında olan Cumhurtiyetçiler’in son zamanlarda kendi aralarında artan baskıların, yasanın yaz aylarında çıkacağına ilişkin umutları da beraberinde getirdiğini vurguladı DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

G

öçmenlik Reformu’nun karşısında olan Cumhuriyetçiler, yasanın çıkması yönünde kendi içlerinde bile baskı oluşturmaya başladılar. Bir yandan Başkan Obama bir yandan da toplumun birçok kesimi yasanın çıkması yönünde baskıları artarken, Cumhuriyetçiler’deki bu gelişmeler sonucu göçmenlerin umutlar arttı.

PAPAZLAR DESTEK VERDİ New York Barosu avukatlarından Cahit Akbulut, bu gelişmelerin kasım ayında yapılacak seçimler öncesi yasanın çıkma ihtimalini güçlendirdiğini dile getirdi. Toplumun birçok kesiminden yasanın çıkması yönünde uzun zamandır baskıların olduğunu kaydeden Akbulut, son olarak geçtiğimiz hafta 150 kadar din görevlisinin Temsilciler Meclisi’ni ziyaret ederek göçmenlerin lehine bir yasanın çıkması taleplerini ilettiklerini anlattı. BASKI GİDEREK ARTIYOR Bu baskıların yanı sıra Cumhuriyetçiler’in kendi içlerinde de baskı yapmaya başladıklarını kaydeden Akbulut, geçtiğimiz günlerde Floridalı Cumhuriyetçi bir milletvekilinin yasanın çıkarılması geretiğini ifade eden bir açıklama yaptığını ifade etti. Akbulut, ayrıca Cumhuriyetçiler’in Long Island Milletvekili de Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner’e bir mektup göndererek böyle bir yasanın çıkması için Cumhuriyetçi Parti’nin önünü açmasını istedi. Tüm bunlar Cumhuriyetçiler’in kendi aralarında bile baskıların arttığını gösteriyor” dedi. DENGELİ YOL ARAYIŞI Cumhuriyetçiler’in tüm baskılara rağmen dengeli bir yol arayışında olduklarını

da dile getiren Akbulut, şöyle konuştu: “Cumhuriyetçiler de artık yasa konusunda istekliler. Çünkü böyle bir yasanın çıkmama durumunun önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimlerde aleyhlerine olabileceğini düşünüyorlar. Aynı zamanda dengeli çözüm yolu arayış içerisindeler. Yani yasanın karşısında mı, yoksa yanında mı olmanın kendi artıları için daha iyi olacağını tartışıyorlar. Boehner’in yasanın karşısında olmasındaki en büyük etken kendi seçim bölgesinin yasaya olumsuz bakış açısından kaynaklandığını düşünüyorum. Boehner seçmenlerine karşı bir sorumluluk hissediyor.”

“HAZİRAN SONRASI OLABİLİR” Baskıların yanı sıra Cumhuriyetçiler’in son zamanlardaki yasanın yanında olan açıklamaları nedeniyle yumuşadıklarının söylenebileceğini kaydeden Akbulut, bu açıklamalarda yasanın tamemen karşısın-

da olmadıklarının görüldüğünü söyledi. Açıklamalarda dikkat çeken diğer hususların yasaların uygulanması konusunda Obama yönetimine güvenmemeleri olduğunu kaydeden Akbulut, “Yine sınır dışı konusunda gevşek davranıldığını ve sınırların korunması konusunda hızlı davranılmadığını savunuyorlar. Tüm bunlar nedeniyle kendilerinin yönetime olan güvenlerini azalttığını ifade ediyorlar” dedi. Cumhuriyetçiler içerisinden de böyle baskıların ve açıklamaların gelmesinin yıl sonuna kadar bir göçmenlik yasasının çıkacağına ilişkin sinyallerin verilediğini ifade eden Akbulut, “Kasımdan önce yapılacak ve başkan adayların belirleneceği önseçimler öncesi yani haziran sonrası temuz, ağustos ve eylül aylarında olabilir” diye konuştu.

PARÇALAYARAK HAYATA GEÇİRME Cumhuriyetçiler’in başından beri göç-

menlik yasasının tek bir parça halinde çıkarılmasına karşı olduğunu da hatırlatan Akbulut, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Sanırım bir uzlaşmaya gidip tek bir yasa yerine parça parça hayata geçirilmesini istiyorlar. Hemen vatandaşlık ya da Green Card verilmesi düşünülmüyor, önce çalışma izni verilmesi isteniyor. En büyük endişelerinden biri 11 milyon kaçak göçmenin birden vatandaş olmasıyla dengeleri altüst edeceği sanılıyor. Bunun yanısıra yasanın bir af gibi olmasını da istemiyorlar. Af olursa Amerikan toplumunun büyük bir kısmının rahatsız olacağını düşünüyorlar. Onun için yasanın adının af olarak anılmasını istemiyorlar. Daha çok Amerika’da uzun süre kalan ve iyi insanların, vergisini veren insanların bu ülkede yaşamayı haketmesini istiyorlar. Yani yumuşatarak topluma sunulmasını istiyorlar. Tabii ki zamanla Green Card ve vatandaşlık verilecektir.”

BM Daimi Temsilciliği sekreter arıyor (POSTA212 - NEW YORK) - Birleşmiş Milletler Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, Türk uyruklu sözleşmeli sekreter alımı amacıyla gerçekleştirilecek sınava ilişkin bir ilan yayınladı. Birleşmiş Milletler Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nde görevlendirilmek üzere sınavla bir sözleşmeli sekreter alınacak.

ADAYLARDA ARANAN NİTELİKLER

● Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, ● Sınav tarihi itibariyle 41 yaşından gün almamış olmak, ● En az lise veya dengi okulları ile bu okullarla eşdeğer olduğu Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanmış yabancı okullardan mezun olmak,

● Kamu haklarından yoksun bulunmamak, ● Ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veya affa uğramış olsalar dahi zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanmak, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı bir fiilden dolayı hapis cezasından hükümlü bulunmamak, ● Erkekler için askerliğini yapmış olmak veya yapmış sayılmak, ● Her türlü iklim koşullarında görev yapmaya engel durumu bulunmadığını sağlık kurulu raporu ile belgelemek (Sağlık Kurulu Raporu istihdam edilecek adaylardan istenir), ● Çok iyi derecede İngilizce ve Türkçe bilmek, ● Bilgisayar ve daktilo kullanabilmek.

Cami yerine İslam Müzesi

(NEW YORK – POSTA212) 11 Eylül saldırılarında yakınlarını kaybeden bazı New Yorklularla aralarında Çay Partisi üyelerinin de bulunduğu tutucu Cumhuriyetçi Parti’lilerin karşı çıktığı Dünya Ticaret Merkezi yakınında içinde caminin de olduğu İslami Merkez’in yapımından vazgeçildiği, aynı yere İslam Müzesi yapılmasının planlandığı öğrenildi. Yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin iki sokak yakınındaki Park Place’teki projenin sahibi El Cemal’ın eski planında, namaz kılmak için de bir alanın olacağı 15 katlı 100 milyon dolarlık İslami Toplum Merkezi’nin yapılması planlanıyordu. İslam Merkezi projesinin sahibi Şerif el Cemal’in sözcüsü, Aşağı Manhattan bölgesinde, Park Place 45-51 nolu adreste içinde caminin de olduğu İslam Merkezi yerine, İslam sanatının destekleneceği üç katlı bir müze yapılacağını duyurdu. Yeni plana göre, buranın yeşil alan olarak da herkese açık olacağı ifade edildi. El Cemal, cami projesine karşı görüşlerin yükseldiği dönemde yaptığı konuşmada, Brooklyn Methodist Hastanesi’nde doğduğunu, annesinin Polonyalı bir Katolik, babasının ise Mısırlı olduğunu ve merkeze sadece caminin değil, yüzme havuzu, aşçılık okulu, toplantı salonunun da yapılacağını belirterek, “proje Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi kardeşlerime de hizmet verecek. Projeyi iptal etmeyi de düşünmüyorum” ifadesini kullanmıştı. 11 Eylül saldırılarından sonra, İslam ve Batı dünyası arasındaki diyalog ihtiyacına cevap vermek amacıyla başlatılan ‘Kurtuba Girişimi’nin (Cordoba Initiative) öncü ismi İmam Faysal Abdul Rauf da önceki projenin tüm New Yorklular’a açık olacağını açıklamıştı. 2010 yılında projeyle ilgili ilk haberlerin, Amerika’daki tutucu medya tarafından “Sıfır Noktası Camii” diye lanse edilmesiyle çoğunluğu İslam karşıtlarından oluşan kesimlerin öncülüğünde 11 Eylül saldırıları kullanılarak protesto edilmiş, projeye şiddetle karşı çıkılmıştı. Cami projesini destekleyenler de cami karşıtlarına karşı gösteriler düzenlerken dönemin Yahudi asıllı Belediye Başkanı Michael Bloomberg de projeye destek veren isimler arasında yer almıştı.

BİR AYA BAŞLAYACAK

Bloomberg, New York’taki Amerikalı Müslüman cemaat için verdiği bir iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, ABD’nin 200 yıldan beri özgürlükler ülkesi olduğunu ifade ederek projeye karşı çıkılmamasını istemişti. Başkan Barack Obama da Beyaz Saray’da verdiği iftar yemeğinde içinde caminin de olduğu İslami Merkez’in yapımına destek vermişti. İslam müzesi yapılması planlanan beş katlı binanın yıkımına bir ay içinde başlanacağı bildirildi.

Regaip Kandili Amerika’da da kutlandı (NEW YORK - POSTA212) Regaip Kandili Amerika’nın birçok yerinde birlik ve beraberlik içinde kutlandı. New Jersey’in en fazla Türk nüfusunun olduğu yerlerden biri olan Bergen County’deki Bergen Camii ve Kültür Merkezi’nde Türk toplumu üyeleri kandil için bir araya geldi. Programda ayrıca sufi müzik programı yapıldı. Hafta sonu Türkçe dil kursları olmak üzere sosyal sorumluluk kapsamında aktiviteler düzenleyen Bergen Merkezi bu civardaki Türk toplumunun bir araya gelmesini sağlıyor.


Göçmenlik - Toplum

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Göçmenlere kimlik verecek New York Belediye Başkanı Bill de Bilasio, yasal statüsü ne olursa olsun şehirdeki göçmenlere kimlik vereceklerini açıkladı

Seyahat için Green

Card süresine dikkat Göçmenlik avukatlarından Remzi Güvenç Kulen, seyahat etmek isteyenlerin Green Card süresine dikkat etmeleri uyarısında bulundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

Y

az aylarına yaklaştığımız bugünlerde tatil ya da vatan özlemi yaşayanlarda bavul hazırlıkları çoktan başladı. Ancak kış aylarından itibaren seyahat hayalleri kuran Green Card sahibi Türkler’in hayal kırıklılığına uğramamaları için yasal uyarılar da yapıldı. Göçmenlik avukatlarından Remzi Güvenç Kulen, seyahatleri sonrası Amerika’ya girişlerinde sorun yaşamamak için Green Card sahiplerinin bu sürelerine dikkat etmeleri uyarısında bulundu. Amerikan vatandaşı ve Green Card sahiplerinin yanı sıra vizeli kişi-

ler ile ve seyahat iznine sahip olanların da yurtdışına seyahat edebilme ve Amerika’ya girişlerinde sorun yaşamayacak grubu oluşturduğunu dile getiren Kulen, Amerikan vatandaşları ile Green Card sahiplerinin seyahat koşullarının diğerlerine göre daha esnek olduğunu dile getirdi. Amerikan vatandaşlarının istedikleri zaman ve istedikleri süreyle seyahat edebilme özgürlüğüne sahip olduğunu kaydeden Kulen. Green Card sahiplerinin yurtdışına istedikleri gibi seyahat edebildiklerini, bunun için yasal bir engel olma-

dığını, ancak bazı kuralların gözardı edilmemesi gerektiğini ifade etti.

için gittikleri ülkedeki ABD Konsolosluğu’na başvurmaları gerektiğini ifade etti.

KONSOLOSLUĞA BAŞVURU Seyahate çıkmadan önce bazı koşulların gözden geçirilmesi uyarısında bulunan Kulen, “Green card sahipleri özellikle Creen Card’larının süresinin geçerli olmasına dikkat etmeliler” dedi. Kulen, seyahat sırasında Green Card’larını kaybetmeleri halinde ABD’ye geri gelmek

“12 AYDAN FAZLA KALMAYIN” Green Card sahibi olanların yine seyahat öncesi dikkat etmeleri ve unutmamaları gereken bazı noktalar olduğunu kaydeden Kulen, şöyle konuştu: “Bir defada 12 aydan fazla geçirmemeleri gerekir. Bir defada 12 ayı geçmese bile uzun süre ile ABD dışında kalanların izin alması gerekir. Bazen Green Card gelmeden de seyahat izni ile seyahat edebilirler. Ancak seyahat izni almak seyahat edebilmek anlamına gelmiyor her zaman. Girişte sorun yaşamamak için mutlaka dikkat edilmeli.”

Söz kadınlarda

NEW YORK - POSTA212

B

rooklyn’de örnek gösterilecek başarılı iş kadınları aranıyor. Amerikan Kongresi’nde Türk Dostluk Grubu üyeleri ile ilişkilerin her alanda devam etmesi neticesinde Başkan Obama’ya da yakın isimlerden Kongre Üyesi Yvette Clark, kendi bölgesi olan Brooklyn’de “En Başarılı İş Kadınları” özel ödül programı düzenleyecek. Brooklyn bölgesinden başarılı Türk iş kadınlarının bu programa katılması bekleniyor.

Yvette Clark

NEW YORK - POSTA212

N

ew York Belediye Başkanı Bill de Bilasio, sabah kahvaltısında bir araya geldiği eski TADF Başkanı Ali Çınar’a göçmenler için hayata geçirmeyi planladığı müthiş projelerini açıkladı. Bunlardan biri yasal statü ne olursa olsun tüm göçmenlere belediye tarafından kimlik verilecek. Bu sayede banka hesabı başta olmak üzere New York’ta yaşayan tüm göçmenler yasal statüye kavuşmuş olacak. Başkan Bilasio, New York Eyalet Se-

natosu’nda yerel bazda Immigration Act Tasarı çalışması yapıldığını ve bunun Federal alanda örnek olabileceğini söyledi. Göçmenlere imtiyazlar vermek üzere kolları sıvayan Bilasio, kentte yaşayanların yüzde 37’sinin başka ülkelerde doğduğuna dikkat çekerek, iyi, ahlaklı ve vergisini veren insanları korumak istediklerini söyledi. Türk ve Azeri toplumlarının etkinliklerine katılmak istediğini belirten Bilasio, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı da kutlamıştı.

TÜRK DOSTLUK GRUBU

Ermeni ve Yunanlar’ı solladı Demokrat Parti Etnik Koordinasyon Konseyi Üyesi Ali Çınar, Türk Dostluk Grubu’na üye sayısının 144’e yükseldiğini, bu sayı ile Ermeni ve Yunan Dostluk Grupları’nın geride bırakıldığını söyledi DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

E

rmeni ve Yunan lobilerine karşı Türkiye’ye destek için 2002’de ABD Kongresi’nde 17 milletvekili ile kurulan Türk Dostluk Grubu üye sayısı, Nisan ayı itibariyle 144’e ulaştı. Demokrat Parti Etnik Koordinasyon Konseyi Üyesi Ali Çınar, bu sayı ile Ermeni ve Yunan Dostluk Grupları’na sayı olarak üstünlük sağlandığını dile getirdi. Amerika genelinde 8 eyalette söz konusu dostluk grubuna üye kazandırılması gerektiğini, bunun için de buralarda yaşayan Türkler’in milletvekilleriyle görüşmeler yapması ve ikna etmeleri gerektiğini ifade eden Çınar, kendilerinin de bu konuda istenen yardımı yapabileceklerini dile getirdi. ERMENİ TASARISI Söz konusu grunun aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerini daha iyi noktaya getirmeyi amaçladıklarını belirten Çınar, özellikle Türkiye aleyhine olan 8 tasarıda bu dostluk grubunun çözüm noktasında çok büyük katkısının olabileceğini kaydetti. Haziran ayında Ermeni Tasarısı’nın gelme ihtimalinin yüksek oldu-

ğunu da savunan Çınar, ayrıca Ermeniler’in yoğun baskısı nedeniyle bu tasasrının Senato’dan geçme ihtimalinin yüksek olduğunu iler sürdü. Çınar, dolayısıyla söz konusu dostluk grubunun güçlendirilmesi halinde bu tür tasarıların geçmesinin önüne geçilebileceğini söyledi. Bu yıl sonunda yapılacak seçimler nedeniyle yeni adayların deteklenmesinin de öneli olduğunu kaydeden Çınar, 2015 sözde Ermeni soykırımın yıldönümü olan 2015’de seçilen yeni milletvekillerinin de tasarı konusunda karar vereceklerini ifade etti. “SESSİZ KALMAYIN” Amerika genelinde 42 eyalette Türk Dostluk Grubu’nun üyesi olduğunu, ancak Montana, Michigan, Delaware, Hawai, Massachusetts, Vermont, Rode Island ve Maine gibi 8 eyalette grubun üyesi olmadığını belirterek, şunları söyledi: “Buralarda mutlaka Türkler var. Biz randevusuna kadar alalım diyoruz. Sadece gidip kngre üyeleriyle görsüsüp gruba girmeleri konusunda ikna edecekler. Onların randevuları Kabul etme gibi durumları yok. Sessiz kalmayın. Kongre Ali Çınar üyelerini kazanmalıyız.”


Ekonomi

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

Ekonomik eşitlik gerekiyor... Bana cüzdanını ver! ABD’de 2007’de köpürmeye başlayıp 2008’de patlayan ekonomik krizin etkileri hâlâ sürüyor. Teknik olarak kriz ABD’nin 2009’da resesyondan çıkmasıyla bitti. O tarihten beri resmen kriz yok, ABD ekonomisi büyüyor, ama sürünerek büyüyor. Normalde kriz sonrası bu ekonominin canlanıp koşması uçması gerek, ama ne gezer... Merkez Bankası’nın olağanüstü cömert destek ve şefkatine rağmen istikrarlı büyüme yok. Daha yeni ocak-mart dönemi büyümesi açıklandı. Beklenen yüzde 1-yüzde 1.2 ama gelen binde 1... İstatistik hata payı eklense, neredeyse eksi çıkacak. Kar-kış nedeniyle düşük geldi- dendi, ancak sağlıklı ekonomiler kardan kıştan etkilenmez. Bu kadar şefkate rağmen ekonomi sürünüyorsa, bir başka sorun olabilir. FED şimdilik -Sorun yok, kar yüzünden düşük geldi, sonra büyüme hızlanacak- diyor. -İnşallah öyle olur...- deyip, bekleyelim. 2008 krizinin hâlâ sürdüğü istihdam ve konut piyasasından belli. ABD olağan büyüme hızına da hâlâ erişemedi... Krizin siyasi açıdan hediyesi de kutuplaşma ve kamplaşmaoldu... İktidardaki Demokratlar’la muhalefet Cumhuriyetçiler selamı sabahı kestiler. Ayrıca Cumhuriyetçiler’in içinden radikal bir fraksiyon çıktı, kendi başlarına bir parti gibi davranıyorlar. Krizin ardından gelen Wall Street’i işgal eylemleri de sosyal yansımaydı... Sinirli ve ateşli muhalefet, krizin -zengin krizi- olduğunu, yoksulları ilgilendirmemesine rağmen en büyük darbeyi yoksulların yediğini savunuyordu. Ancak bu kitle eylemleri, kararlı ve ince planlanmış polis girişimleriyle bastırılıp dağıtıldı. Wall Street eylemcileri, yüzde 1’lik azınlığın hep çok para kazandığını ve devlet müdahalesi ve yüksek vergilerle bu servetlerin azaltılabileceğini ve eşitsizliğin değişebileceğini savunmaktaydı. 2008 krizi sonrası kapitalizmin de güleryüzlü olmadığı anlaşıldı. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, milyonlarca işsiz karşısında göze daha çok batıyor. Sistem büyüyemiyor, kaybolan işleri yenileyemiyor, işsizler iş aramaktan umudunu kesiyor, üst düzey sermaye, en zengin aileler ise servete servet katıyor. Kapitalizmin eşitsizlik yaratması konusunda eleştiri genelde sol kanattan gelir, onlar da çareyi kapitalizme son vermekte bulurlar. Devlet müdahalesi abartılınca, devlet piyasaya ve ekonomiye taraf olup belirli kesimlerin tarafını tutmaya başlayınca, zaten kapitalizmin yarısı uçuyor. Diğer yarısını da sürekli değişen yeni kurallar ve denetim ile uçuruyorlar, oldu bitti... Fransız sol ekonomist Thomas Piketty’nin kitabı çıktı: 21. Yüzyılda Sermaye... ABD’de büyük yankı yarattı. 700 sayfalık kitap -yok- satıyor. Gerçi alanların çoğunun -rafta güzel görünür diye kitabı aldığı anlaşılıyor, ama neyse... Kitap, kapitalizm ve eşitsizlik konusunda son zamanların en başarılı çalışması- sayılıyor. Piketty, bir ekonomide sermayenin getirisi ekonomik büyümeden yüksekse, sermaye sahiplerinin yani zenginlerin daha da zengin olduğunu, kalanın da olduğu yerde sayıp, daha yoksullaştığını savunuyor. Geniş kitlenin gelirini artıracak tek durum, ekonomik büyüme. O yoksa ve rant daha hızlı büyüyorsa, gelir uçurumu derinleşiyor. Eşitlik için de çaresi, zenginlere yüzde 80 vergi konması. Zengin dediği, yıllık 500 bin dolar ya da 1 milyon dolardan yukarı varlığa konacakmış. Ardından da servete yıllık yüzde 10 vergi yetermiş... Bu kadar vergi toplanırsa, devletin kasası da dolacağından, devletin bu parayla istediği kadar iş yaratıp kadroya adam alması ya da dolaylı yollardan halka para akıtması mümkün. Zenginlere vergi koyarak yoksullara dağıtmak, çok da hayal gücü gerektirmeyen bir durum. Demokratik devletlerde çok dikkat gösterilmesi gereken bu müdahale tarzında ölçü kolayca kaçabiliyor. Sovyetler Birliği zamanında sosyalist devlet -zenginden alıp yoksula verme- ilkesi üzerine kurulmuştu. İşlemi başarıyla yaptılar ve sonuçta ortada zengin kalmadı, refah da kalmadı... Picketty’nin kitabı ve teorilerine yeniden döneriz. Ama galiba 700 sayfalık kitap da şu sorunu aşamıyor: Kapitalizmde varlıkta eşitsizlik var, sosyalizmde ise yoksullukta tam eşitlik var... Buna karşılık -İkisinin arasında oluruz. Ne o ne o... diyenler, üfürüyorlar. Denendi, öyle olmuyor. Picketty bile -Soğuk Savaş sürerken kapitalizmi eleştiremezdik. Otosansür vardı. Şimdi eşitsizliği eleştirebiliyoruzdiyor. Meğer Soğuk Savaş ekonomistlerin düşünce özgürlüğünü de yemiş... Fransa’da Hollande hükümeti zenginlere yüzde 75 vergi koyduğunda sosyalist geleneğinden dem vuruyordu... O zaman Sovyetler Birliği’nin ne günahı vardı?diye Putin boşuna sormuyor. Eşitlik uğruna akıllarına gelen ilk şey, yoksulluk sosyalizmi. Yüzde 80 vergi tabii ki sopasız süngüsüz toplanmaz. Üstelik tam bu aralar -Soğuk Savaş yeniden başladı- lafı dolaşıyor. Kulağınıza gelmiştir. Star Gazetesi’nden alınmıştır

Kraft sosisleri geri çağırıyor (NEW YORK-POSTA212) - Gıda devi Kraft, 96 bin paket “Oscar Mayers Classic Wieners” marka sosisi geri çağırıyor. Marka, “klasik” etiketi altında firmanın peynirli sosisleri olan “Cheese Dogs” ürünlerinin yanlışlıkla piyasaya sürüldüğünü açıkladı. Amerikan Tarım Bakanlığı, klasik ürünlerin etiketinde, sosislerin ‘peynir’ içerdiği belirtilmediği için, bu etiket yanlışlığının süt alerjisi olan tüketicilerin sağlığını önemli ölçüde etkileyebileceğini ve hatta ölümlere neden olabileceğini kaydetti.

Işık Tanrıçası yol gösteriyor Kaliforniya’lı Theabridge şirketi Amerika’da yatırım yapmak isteyen girişimcilere yol gösteriyor. Şirketin sahibi Yasemin Elmas, kuruluşlarına isim verirken Işık Tanrıçası ‘Thea’dan esinlendik diyor DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

I

şık Tanrıçası “thea” dan esinlenerek Theabridge adı verdiklerini dile getiren Şirket Kurucusu ve Yöneticisi Yasemin Elmas, Amerika’da yatırım yapmak veya şirket kurmak isteyenlerden eğitim yapmak isteyenlere kadar birçok konuda yol gösterici olduklarını söyledi. Kaliforniya’da faaliyet gösteren firmalarını 2011 yılında kurulduğunu kaydeden Elmas, “Çanakkale’liyim. Çanakkale yöresinde eski çağlarda yaşadığına inanılan Işık Tanrıçası’nın adı ‘Thea’. Biz de misyonumuza en uygun olacağını düşündüğümüz bu adı seçtik firmamız için: ‘Işık Köprüsü’ veya ‘Aydınlık Köprü’’ dedi. Amaçlarının müşterilere Amerika’daki her türlü girişimleri konusunda profesyonel destek sağlamak, yol göstermek ve doğru kararları alabilmeleri için kendilerine doğru bilgiyi sağlamak olduğunu ifade eden Elmas, şöy-

le konuştu: “Göçmenlik işlemleri, şirket kuruluş ve girişim danışmanlığı, hukuki uyuşmazlıklarda profesyonel arabuluculuk, çeviri hizmetleri, konut alım ve satımı ile emlak yönetimi, ayrıca Türkiye’de birlikte çalıştığımız uzman ve diğer profesyoneller aracılığıyla iki ülke arasında yatırım ve iş yapan kişi ve kuruluşlara çeşitli hizmetler de faaliyet alanlarımız arşında yer alıyor.”

İŞ HACMİ 2 TRİLYON DOLAR Kaliforniya’ya yatırım ya da iş yapmak isteyenlere de eyelet ile ilgili bilgi veren Elmas, bu eyaletin dünyanın en büyük 8’inci, ABD’nin ise en büyük 3’üncü ekonomisi olduğunı ifade etti. Elmas, “Ekonomi hacmi 2013 itibarıyla 2 trilyon dolar. Bunun yanı sıra istihdam alanında ve ABD eyaletleri içinde GDP’si en yüksek artışı gösteren eyaletler arasında 5. sırada yer alıyor. Bu nedenle, oldukça avantajlı ve potansiyeli güçlü bir eyelet” dedi. Söz konusu eylaletin ekonomisinin film, bili-

şim, ileri teknoloji, emlak, tarım, yenilenebilir enerji ve turizm gibi önemli endüstrilerin yer aldığını kaydeden Elmas, aynı zamanda eyalet nüfusunun yüzde 27’den fazlasının göçmenlerden oluştuğunu ifade etti. Kaliforniya eyaletinin iş yatırımı hizmetleri, uluslararası ilişkiler ve ticaret geliştirilmesi, küçük ölçekli işletmeler, çevrenin korunması, yenilik ve girişimcilik gibi ana konular başta olmak üzere yatırımcılara çeşitli alanlarda olanak ve kolaylıklar sağladığını kaydeden Elmas, “Aynı şekilde, Los Angeles vilayeti de, ticaret bölgeleri, vergi kredisi, iş oluşturma ve benzeri pek çok konuya bağlı özendirici uygulamalar ve olanaklar sağlıyor” diye konuştu. Elmas, buraya yatırım yapmak isteyenlere pazar araştırmalarını ve iş planlarını çok iyi yapmaları önerisinde bulunurken, deneyim ve bilgili oldukları alanları tercih etmelerini ve gerekli konularda mutlaka uzmanlarla çalışmaları tavsiyelerinde bulundu.

Yasemin Elmas

“Türkiye ile ilgili endişelerim var”

NASDAQ OMX Başkan Vekili Sandy Frucher, NASDAQ’ın Borsa İstanbul ile gerçekleştirdiği stratejik ortaklığı gazetemiz POSTA212’ye değerlendirdi MELİKE AYAN NEW YORK - POSTA212

N

ASDAQ’tan Sandy Frucher, Türkiye’nin politik havasıyla ilgili olarak “Endişelerim var. Endişelenmiyorum desem yalan olur. Ama ben uzun vadede Türkiye’nin politik problemlerini halledeceğine inanıyorum” diye konuştu. İşte Frucher ile yaptığımız söyleşi: ■ Bu stratejik ortaklığın NASDAQ için önemi nedir? Şimdiye kadar bir başka borsa ile yaptığımız en büyük, en önemli anlaşmadır bu. Sebebi de onların yaptıklarından kaynaklanıyor. Şu anda ülkelerinde konsolidasyon safhasından geçiyorlar. Tüm aktivitilerini birleştirip tek şemsiye altında toplama aşamasındalar. Biz onlara yardımcı olacak trading modellerini birleştirmede yardımcı oluyoruz. Bu çok geniş kapsamlı ve önemli teknolojik bir proje örnek teşkil edecek bizim için. Onun yanında onlarla halihazırda stratejik bir ortaklığımız devam ediyor. Bunun çerçevesinde biz onlara trading ve clearing teknolojisini sunacağız. Onlar da bunun satışını diğer borsalara yapabilecekler. Böylece diğer borsalar ya BIST’e bağlanacak, ya da BİST onlara satacak. Çok iddialı ve büyük bu proje sayesinde biz, BIST bizi aynı zamanda Asya ve Avrupa ile de yakınlaştıracak. ■ Türkiye bundan çok istifade edecek anladığım kadarıyla. Ama bu bedava yemek olmasa gerek NASDAQ için. Yani, bu anlaşmanın tam olarak NAS-

DAQ’a kazandırdığı nedir? NASDAQ BIST’te ortaklık sahibi olacak mı? Duyduğum spekülasyonlara göre, BIST’ten yüzde alacakmışsınız. Doğru mu? Ne kadar? Evet doğru. Bu anlaşmaya göre BIST’in ilk yılda yüzSandy de 5 ortağı olacağız. Sonraki Frucher iki ile 5 yılda da bu ortaklık yüzde 2 artırılacak. Bu bir opsiyon tabi ki. Bu bizim ortaklığımızın işaretidir. Normalde, biz azınlık ortaklık yapmayız. Ya o projenin sahibi oluruz, ya da olmayız. Bu kadar basit, ama BIST’le yaptığımız çok farklı oldu. İlk oldu. Biz böylece bir mesaj vermek istedik. BIST’e inandığımıza dair bir mesaj verelim dedik. Bu ortaklık mukayese ederseniz çok küçük. BIST ortaklarının çoğunu dünyanın her yerinden özel yatırımcılar ve hükümet oluşturuyor. Türk hükümetinin yüzde 49’luk ortaklığı var. Ama bu sermaye ve likidite getirecek. Kendi markamızı getirecek. Ayrıca, BIST’e global olma platformunu verecek. Ortaklığımız 2018’e kadar geçerli. Biz Türkiye’nin geleceğine yatırım yaptık, çünkü inandık. Bu ülke yüzde 6’lık büyümeye sahip. Hem de son 10 yıldır. Altyapı, 2002’den beri güçlü. Mali altyapı, transformasyon, her sektördeki büyüme beni etkiledi. Birçok ülkeye bakarsanız, her ülke bir veya iki sektöre, birkaç ürüne bağımlı. Mesela Türkiye’nin kuzeyindeki ülkeler enerji sahibi. Halbuki Türkiye öyle değil. Birçok sektörü güçlü, ve büyüdü. Orta sınıf çok güçlendi. Eşitsizlik eridi. Uçurum kapandı. Etkileyici.. ■ Politik endişeler sizi endişelendirmiyor mu? Evet ben de o konuda endişeleniyorum. Hayır endişelenmiyorum desem yalan olur. Özellikle duyduklarım, ve gördüklerim ama ben uzun va-

dede Türkiye’nin politik problemlerini halledeceğine inanıyorum. Demokratik ve politik gelişmeler, olgunlaşacak. Ben iyimserim çünkü orta sınıf bu safhada kendini gösterdi. O yüzden BIST konusunda da iyimserim. Mimimum katılımı var, potansiyeli yüksek. Bankacılık, perakende de büyüyor. Türkiye’nin aile şirketlerinin halka açılacağına inanıyor, bekliyorum. Özellikle yeni nesil bir evolusyon geçirtecek bu tür şirketlere. Yani kısacası tüm indikatörler, Türkiye için de BIST için de bunu cazip kıldı.

ABD’li yatırımcı gruplar. Çoğu Ortadoğu veya Kanadalı ortağı olan ABD’li yatırımcılar Türkiye’yi dengesiz görmüyorlar. Potilik sektör veya ticari sektör, büyüme gibi gelişen ekonomi gibi iyi şeyleri çöpe atmazlar, atmayacaklar Demokrasi karanlıktan aydınlığa çıkacaktır. Elektrik düğmesini açar gibi demokrasiyi açamazsınız.

■ Bölge cazip geliyor mu? Evet bölgede problemler var ama orta sınıf yüzde 45 ile durumu kurtardı. Diğer komşu ülkelerdeki gibi isyanlar görmüyoruz Türkiye’de.

■ Peki, bu anlaşma neticede teknoloji tabanlı. Ne kötü veya hatalı gidip başarısızlığa sebep olabilir? Riskler nelerdir? Bence en büyük risk, cuma günü ABD’de olan şeyler gibi kontrol edemeyeceğiniz olayların ortaya çıkması. Yani jeopolitik riskler, krizler kontrolü zor olaylar. Bunlar en büyük riskler. Dışarıdan gelen etkenler. Eğer Moskova’da bir hıçkırık olursa, dünyanın başka yerinde karın ağrıları yaşanabilir. Rusya, Ortadoğu‘da devam eden riskler var. Global riskler dışında, bence Türkiye’nin pozisyonu iyi.

■ Yatırımcılarda hala Türkiye‘ye karşı bir iştah var mı? Risk gördünüz mü? Özellikle kurumsal yatırımcılar BIST’e yatırım yapmak için kuyruğa girdiler. Bunlar

■ Son mesajlarınız? Türkiye’nin en harika yönü güzelliği. Türkiye’ye bir kere gitmeniz aşık olmanız için yeterli.


Ekonomi

7 Mayıs 2014 Çarşamba

ABD’de işsizlik 5,5 yılın en düşük seviyesinde Yeni istihdam beklentinin üzerinde artarken işsizlik oranında sert bir düşüş görüldü. İşsizlik, nisan ayında yüzde 6,3 ile Eylül 2008'den bu yana en düşük düzeyine geriledi ALİ SİRET DİNÇ WASHINGTON - AA

A

BD’de nisan ayında tarım dışı istihdam 288 bin arttı. Bu sonuçlarla işsizlik oranı, son 5,5 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 6,3’e indi. ABD Çalışma Bakanlığı, nisan ayı tarım dışı yeni istihdam verilerini açıkladı. Buna göre nisan ayında 288 bin yeni iş alanı yaratılırken yüzde 6,7 olan işsizlik de yüzde 6,3’e düştü. Beklenti, yeni istihdam alanında 210 bin, işsizlik oranında ise yüzde 6,6’ydı. Nisan ayında işsiz sayısı 733 bin kişi azalarak 9,8 milyona geriledi. Böylece işsizlik oranı 2008 yılı eylül ayından beri en düşük düzeyine geriledi. İstihdam sağlık, madencilik, gıda ve hizmet sektörlerinde artarken sanayi, finansal hizmetler, ulaştırma ve kamu çalışanlarının sayısında kayda değer bir değişiklik olmadı. Verilere göre mart ayındaki istihdam artışı 192 bin kişiden 203 bin kişiye revize edilirken şubat ayındaki artış da 197 bin kişiden 222 bin kişiye düzeltildi. Tarım dışı istihdam verisi ABD ekonomisine ilişkin çok önemli sinyaller vermesi bakımından uluslararası piyasaların en fazla önem verdiği verilerin başında geliyor.

WASHINGTON - AA

A

BD’de geçen haftada işsizlik sigortası başvuruları bir önceki haftaya kıyasla 14 bin artarak 344 bine çıktı. ABD’de Çalışma Bakanlığı’nın bugün açıkladığı verilere göre, ilk defa işsizlik sigortasına başvuran kişi sayısı beklentilerin üzerinde arttı. Geçen hafta işsizlik sigortasına başvuranların sayısı ekonomistlerin 320 binlik beklentisinin üzerine çıkarak 344 bin oldu. Bir önceki haftanın verisi de 329 binden 330 bine revize edildi. Bu rakamlar son dokuz haftanın en yük-

A

pple ve Samsung arasındaki patent davasında jüri Samsung’u Apple’a 119,6 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum etti. İki akıllı telefon üreticisi Apple ve Samsung arasında bir aydır California’nın San Jose kentinde devam etmekte olan patent ihlali davasında federal jüri Samsung’u Apple’a 119,6 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum etti. Apple kendi ürettiği iPhone'ların bir takım özelliklerini taklit etmekle suçladığı Samsung’dan 2,2 milyar dolar tazminat istemişti. 2012 yılındaki davada jüri Samsung’u 930 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum etmiş ancak Apple’ın bu firmanın ürünlerini ABD içerisinde satılmasını yasaklama yönündeki talebini reddetmişti.

APPLE’DAN PATENT DAVASI Cuma günü karara bağlanan en son mahkeme sürecinde Apple, 2012 yılındaki davaya konu olmayan ve aralarında ‘arama teknolojisi’ ve ‘parmak kaydırarak açma’ özelliklerinin de bulunduğu kendine ait dört ayrı patenti Samsung’un ihlal ettiği iddiasında bulunmuştu. Apple, açtığı davada içlerinde Galaxy III’ün de

yer aldığı çeşitli Samsung telefonlarının satışının yasaklanmasını ve davalı firmanın 2,2 milyar dolar tazminat ödemesini talep etmişti. Davaya konu olan dört patentin ikisinin ihlal edildiğine karar veren jüri aynı zamanda Apple’ın da Samsung’a ait bir patent hakkını çiğnediğine hükmederek iPhone üreticisini 158 bin dolar tazminat ödemeye mahkum etti. Dünyanın en büyük iki akıllı telefon üreticisi geçtiğimiz yıl 338,2 milyar dolara ulaşan pazarı paylaşıyor.

Büyüme geriledi, istihdam büyüdü CUMA günü gelen tarımdışı istihdam rakamlarının sürpriz şekilde beklentilerin çok üstünde, 218 bin beklenirken 288 bingibi yüksek gelmesi, işsizliğin yüzde 6.5lardan yüzde 6.3’lere düşmesi beni de diğer ekonomistleri de şaşırttı. Tabi bu rakamlar, S&P 500 ile Dow Jones endekslerini zirvelere taşıdı ama uzun ömürlü olmadı. Çünkü bizi hiç terk etmeyen ve hiçbir yerlere gitmeyen Ukrayna endişesi haftanın son iş gününde yeniden hortladı. Ukrayna krizini hortlatan iç kuvvetlerin sabah 4:30 itibariyle militanları kovup , tutukluları serbest bırakmasının Facebook üzerinden duyurulması ile başladı. İsyankarlar da iki helikopteri düşürüp, iki pilotu öldürünce cuma istihdam değil Ukrayna’yı fiyatlayan bir borsayı sundu bize.

ENERJİ HARCAMALARI YÜKSELDİ Birinci çeyreği raporundaki en iyi haber yüzde 3’lük tüketici harcamasının yukarı çıkması idi. ABD ekonomisinin lokomitifi olan tüketim 4. Çeyrekte yüzde 3.3’lük büyümeden sonra birinci çeyrekteki yüzde 3’lük büyümeyi de soğuk havaya borçlu. Çünkü doğal gaz, elektrik faturaları bu tür enerji ve hizmet harcamalarını son 14 yılın en üstüne çıkardı.

İşsizlik sigortası talebi geçen hafta 14 bin kişi artarak 344 bine çıktı

WASHINGTON - AA

melikea@yahoo.com

KÖTÜNÜN DE KÖTÜSÜ Geçen haftaya baktığımızda büyüme yani GMH (gayri safi milli hasıla) neredeyse durdu diyecek kadar düştü,son 3 yılda gösterdiği en düşük büyümeyi gösterdi. ABD ekonomisi bu yüzde 0.1lik büyüme rakamının kötü hava koşullarına bağladı. Wall Street kötü bir rakam bekliyordu ama bu kadar kötü gelmesini kimse beklemiyordu.

ABD’de işsizlik sigortası talebinde artış

Samsung’dan Apple’a 119.6 milyon dolar tazminat

Melike Ayan

sek değerleri olarak dikkati çekti. Son 4 haftalık ortalama da 3000 artarak 320 bin düzeyinde gerçekleşti. İki hafta önce bu sayı 6 Ekim 2007 tarihinden bu yana en düşük seviyeye gerilemişti. ABD’de işgücü piyasasında geçen yılın ikinci yarısında kaydedilen olumlu gelişmeler sonucu, kasım ayında işsizlik yüzde 7’ye inmişti. İşsizlik, aralıkta yüzde 6,7’ye, ocakta da yüzde 6,6'ya düşmesine karşın ülke genelindeki elverişsiz hava koşullarının da etkisiyle şubat ve mart aylarında yeniden yüzde 6,7 düzeyine çıkmıştı.

BÜYÜME AŞAĞI ÇEKİLDİ Fakat ticari yatırımlar ile inşaat yatırımları büyümeyip de küçülünce, ihracat yüzde 7.6 düşerken ithalat sadece yüzde 1.4 düşünce tabi büyümeyi de aşağı çektiler. Gelelim İstihdam rakamına… İnşaattan imalata, sağlık sektöründen tüm çalışanlara her sektörde büyüyen istihdam umut vericiydi, işsizlik de eylül 2008’den beri gördüğü en düşük rakamlara düşünce herkes birden sevindi.Sonra sessizlik yaşandı, çünkü bu rakamların altına baktığımızda aslında çalışma ücretlerinin hiç değişmediği ve çalışılan saatlerde de artış olmadığını, üstelik istihdama iştirak olma oranının ise gördüğümü rekor seviyede düştüğünü görünce birden piyasalar Ukrayna endişesini de görünce satışa geçtiler ve haftayı zararla kapattılar. Şimdi önümüzdeki hafta için Avrupa Merkez Bankası, Ukrayna ve ABD’den gelecek ticari açık, imalat dışı hizmet endeksi gibi çok yoğun olmayan bir ekonomik veri akışı ile olaylara bağlandık. Altın da, hazine de jeopolitik endişelerle son günde yaptıkları ralliye haftaya bu endişeler devam ederse yine ralli ile reaksiyon gösterirler. Endişesiz, bol kazançlı haftalar diliyorum.

Fed başkanları uyardı Fed başkanları Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönemdeki kararlarına yönelik uyarılar yaptı. Philadelphia Fed Başkanı Charles Plosser, geçen ay para politikasını sıkılaştırma yönünde atılan adımın ardından, Fed’in bundan sonraki sıkılaştırma adımlarını daha detaylı düşünmesi gerektiğini söyledi WASHINGTON - POSTA212

G

azetecilerin sorularını yanıtlayan Plosser, “Fed, ABD ekonomisine verdiği desteği aceleci bir şekilde çekme lüksüne sahip değil” dedi. Charles Plosser, ilk faiz artırımının gelecek yıl olmasını beklediklerini bunun tamamen ekonomiden gelecek verilerle belirleneceğini söyledi.

MİNNEAPOLİS FED BAŞKANI Minneapolis Fed Başkanı Narayana Kocherlakota da bankaya uyarılarda bulundu. Kocherlakota, Fed’in enflasyon ve işsizlik rakamlarını istenen seviyeye çekmek için daha fazla çalışması gerektiğini söyledi. Minneapolis Fed Başkanı’na göre, Fed bunun için faiz oranlarını daha da düşürmeyi düşünmeli. Kocherlakota, “Bizim burada yapmamız gereken şey, ekonomik iyileşme yolunda her türlü adımın atılacağı mesajı vermek” diye konuştu. Kocherlakota, “Fed Aralık 2008’den bu yana faizleri sıfıra yakın seviyede tutuyor. Bunu daha da düşürmenin yollarını aramalıyız” dedi. Fed’in sıfıra yakın se-

viyede tuttuğu faiz, bankaların merkez bankasının kasalarında tuttuğu rezervler için ödediği faiz.

FAİZ ARTIRIMI KONUŞULDU Fed geçen ay yine varlık alımlarını 10 milyar dolarlık azaltmış, aldığı kararlarda bundan sonra işsizlik rakamlarını kriter olarak almayacağını açıklamış ve Fed Başkanı Janet Yellen ilk kez faiz artırımının konuşulduğunu söylemişti.

Narayana Kocherlakot

Charles Plosser


Gündem

7 Mayıs 2014 Çarşamba

TÜRKİYE ABLUKADAN 1 YIL ÖNCE VAZGEÇTİ

Ahmet buğdaycı ahmetbugdayci@posta212.com

21. YÜZYILDA TÜRKİYE NEREYE?

İşte İsrail’in tazminat şartı

KÜRESEL düzen içinde zenginleşmenin tek yolu hızla nüfusun eğitim ve beceri düzeyini yükseltmek. Oysa Türkiye kendi iç tartışmalarına gömülerek gelecekten kopuyor. İnternet çağının sınırları ortadan kaldırdığı bir dünya düzeninde düşük eğitimli kitleler, yoksulluğu bir kadermiş gibi kuşaktan kuşağa aktarmaya devam ediyor. Türkiye’de ortalama eğitim süresi henüz 6.5 yıl. Oysa aynı süre İtalya’da 10.1, Fransa’da 10.6, Almanya’da 12.2, Norveç’te 12.6 yıl. Sadece eğitim süresi değil eğitimin kalitesi de çok düşük. Her yıl ilkokula başlayan 1 milyon öğrencinin yarısından fazlası küresel standartların çok altında, vasıfsız denecek bir seviyede liseden mezun oluyor.

KALKINMADA NÜFUS ÖNEMİNİ KAYBEDİYOR

Yakın zamanlara kadar, gelişmekte olan ülkeler bir yandan kalkınmaya çalışırken bir yandan da nüfus artış hızlarını düşürmeye çalışırdı. 105 ülkede yapılan bir araştırmaya göre, ülkelerin refahında doğum oranının önemi azalıyor. Ekonomik kalkınmada nüfusun eğitim düzeyinin asıl belirleyici unsur olduğu matematiksel olarak ispatlanıyor. Ancak genç nüfusunu küresel sistemin gerektirdiği beceri ve eğitim seviyesine çıkarabilen uluslar diğerleri ile aralarındaki mesafeyi açabiliyor. Ayrıca yüksek eğitim becerilerinin toplumda yaygınlaşması, bireylerin gelirlerini de dengeli bir şekilde yükselterek neo-liberal sistemin yarattığı keskin gelir eşitsizliğini azaltıyor. Kol emeğinin yerini alan bilgiye dayalı becerilerin eşitlikçi bir şekilde topluma yayılması, aynı zamanda yeni solun yol haritasını da işaret ediyor.

GELECEĞİN DÜNYASINDA VAROLMANIN TEK YOLU

Dünya nüfusu yılda yüzde 1.5 artarken, yüksek eğitime giriş oranı 21. Yüzyılın ilk 10 yılında yüzde 5.9 olarak ölçülüyor. Tüm ülkeler geleceğin dünyasında varolabilmek için vargüçleriyle yüksek eğitime yükleniyorlar. Bazı tahminlere göre yüksek eğitimde olan dünya nüfusu 2025’te 263 milyona çıkacak. Yüksek öğretime olan bu talebin temelinde ise, sosyal mobilite, kadınların işgücüne katılması, küreselleşme, teknolojik yeniliklerin yaygınlaşması, kentleşme gibi dinamikler yatıyor. Eğitimin online ağlarla uluslararasılaşması, küresel ekonominin taleplerine paralel olarak süreci daha da hızlandırıyor. Bu süreç, doğal olarak tüm iş operasyonlarında uluslararası kriterleri zorunlu kılıyor. Küresel ekonomik entegrasyon hızı ise bu gelişmeye cevap veremiyor, ortaya becerili işgücü açığı çıkıyor. Küresel sermaye de bu durumda beceri ve eğitim düzeyi yüksek ülkelere yöneliyor. OECD ülkeleri arasında Kanada, Japonya ve Güney Kore yüzde 50’nin üzerinde yüksek eğitimleşme oranlarıyla referans alınıyor. AB içinden 11 ülke, topluluk için tespit edilen yüzde 40’lık çıtayı aştı bile. Obama 2020 hedefi olarak, 25-34 yaş grubunda yüksek öğrenim oranını yüzde 60 olarak açıkladı. Rusya da yüzde 50’nin üstünü aşarken, Çin 1.35 milyarlık nüfusunun yüzde 20’sini yüksek eğitimli yapmak için kolları çoktan sıvadı.

YÜKSEK EĞİTİMDE KÜRESEL TRENDLER

Kısa bir süre öncesine kadar yüksek eğitim deyince sadece üniversiteler akla gelirdi. Oysa bugün küresel yüksek eğitim, toplumun daha geniş kesimlerinin katıldığı, çok büyük bir çeşitlilik ve esneklik gösteren eğitim trendlerine dönüşüyor. Yüksek öğretimin kitleselleşmesiyle, geleneksel eğitime alternatif olarak, yeraldığı bölgenin ihtiyaçlarına göre özel sektörle irtibatlı, daha çok uygulamaya yönelik, genel olarak Politeknik olarak adlandırılan programlar pek çok ülkede devreye giriyor. Bu tür yüksek eğitim kuruluşları, yüksek eğitime ve becerilere erişmeyi sadece üniversite mezunlarına yönelik bir imtiyaz olmaktan çıkarıyor. Diğer yandan üniversiteler de bu trende kendi içlerinde kısa dönemli programlar açarak cevap vermeye çalışıyor. Yeni iletişim ve sosyal networking teknolojileriyle online eğitimin mümkün kılınması, öğrencilerin standart bilgilerin haricinde, kendi projeleri üzerinde çalışmasına da imkan veren diğer bir trend. Eğitimin kitleselleşmesine hizmet eden bu “açık online kurslar”, dünyanın önde gelen üniversiteleriyle, farklı ülkelerden öğrencilerle ilişki kurmasına yol açarak, öğrencilere yepyeni kapılar açıyor.

YÜKSEK EĞİTİMİ BIRAK İLKÖĞRETİME BAK

Küresel sistem, yeni teknolojilere uyumlu, beceri düzeyi yüksek işgücünü şart koşarken, Türkiye hala ilköğretimle uğraşıyor. Ülke genelinde 9 milyon 624 bin kişi okuma yazma bilmiyor. Okur yazar olmayan nüfusun 7 milyon 730 bin 553’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Genel nüfus sayısından 0 - 6 yaş arasındakiler çıkarıldığında Türkiye’nin eğitim tablosu acı gerçeği yüzümüze vuruyor. Buna göre nüfusun eğitim düzeyi şöyle dağılıyor: İlkokul mezunları % 32. Okuma-yazma bilip ilkokul mezunu olmayan % 23.8. Ortaokul mezunu % 4.8. Zorunlu ilköğretim mezunu % 13.6. Lise mezunu % 18.1. Yüksekokul ya da fakülte mezunu % 7.5. Yüksek lisans yapmış olanlar % 0.49. Doktora düzeyinde olanlar % 0.13. Türkiye bu beceri ve eğitim düzeyi düşük genç nüfusuyla bilgi ekonomisi çağında bir yol ayrımında. Bu döngü kırılamazsa, uluslararası bir marka üretemeyen, yenilikçi ve yaratıcı küresel ekonominin dışında kalan Türkiye, sadece iç tüketimle ve inşaat ekonomisiyle büyümenin koca bir balon olduğu gerçeğini orta alt gelir düzeyine takılarak ödeyecek.

ABONE OLMAK İÇİN...

abone@posta212.com

Türkiye ile İsrail arasında normalleşmenin sağlanması için tazminat anlaşmasında imzaların yakın zamanda atılması beklenirken, İsrail’in en önemli şartı olan ‘ablukayı konuşmamak’ da yerine geldi. DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

E

rmenistan’a taziyenin hemen ardından Ankara bu defa da İsrail ile açılım yapmaya hazırlanıyor. Türkiye bu imzayla birlikte, Mavi Marmara baskının ardından koyduğu ‘Gazze’ye ablukanın kaldırılması’ şartından da resmen vazgeçmiş olacak. Ancak Ankara’nın bu şarttan 1 yıl önce, ilk tazminat görüşmelerinde vazgeçtiği öğrenildi. 20 Nisan 2013’te Ankara’da yapılan ilk görüşmede İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaccov Amidror’un, görüşmelere “Biz müzakerelerde ablukanın kaldırılmasını ele almayız” diyerek başladığı ve bunu kayda geçirdiği belirtildi. Başbakan Tayyip Erdoğan da resmen ablukadan vazgeçtiğini söylemedi ancak bunun sinyalini, Charlie Rose’a verdiği röportajda ‘insani yardım’ diyerek verdi: “Türkiye üzerinden veya Türkiye’nin Filistin’deki mağdur insanlara insani yardım götürmesi noktasındaki görüşmeler var yani bunların da halli ile birlikte normalleşme süreci başlayabilir. Bunun zaten bilgisini Dışişleri’ndeki arkadaşlarıma da söyledim. Şu anda bu konuda artık günler sayıyoruz, haftalar sayıyoruz diyebilirim. Te-

Netanyahu’nun Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev Yaccov Amidror’un 2013 yılındaki ilk müzakereye “İsrail, Gazze’ye ablukanın kaldırmasını görüşmeyecektir” şartıyla oturduğu öğrenildi.

mennim odur ki bir kara kedi tekrar aralara girmesin” diyerek abluka kaldırılmadan da çözüm anlaşma zemini sağlanmasının yolunu açtı.”

SÜRECİ SEÇİM SONUÇLARI AÇTI 21 milyonluk tazminat anlaşması şubat ayında tamamlanmasına karşın, Netanyahu, seçim sonuçlarını görmek için Ankara’yı bekletmeyi tercih etmişti. Seçimin ardından Netanyahu’ya sunulan raporlarda ise, “Erdoğan’ın uzun süre daha kalması bekleniyor” analizi yer aldı. Erdoğan’ın açıklamasıyla top İsrail’e geçerken şimdi Netanyahu’nun imza için zamanı belirlemesi bekleniyor. ÖNCELİKLER FARKLI İsrail, tazminat ödenmesiyle birlikte siyasi, külterel, askeri, ekonomik ve turizm alanında normalleşmenin hızla başlamasını hedeflerken Ankara, bunun zaman alacağı görüşünde. Tazminat görüşmelerinde imza atıldıktan sonra Meclis onayına sunulacak. Meclis onayı beklenmeden Büyükelçiler göreve başlayacak. Meclis’te onaylanmasıyla birlikte İsrail askerlerine karşı Türkiye’de açılan davalar düşecek. Bu davalar arasında dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Le-

Yaccov Amidror

vi’nin gıyabında açılan davalar da bulunuyor. Anlaşmanın onaylanmasından sonra ise ödenecek tazminat Türkiye’de bir fona verilecek. İsrail, paranın nasıl dağıtılacağına karışmayacak.

GAZZE İÇİN GÖZLER HASTANEDE Erdoğan’ın Gazze’ye yapmayı hedeflediği ziyaret için de Türkiye’nin Gazze’de yaptırdığı Hastane’nin açılışını gerekçe göstermesi bekleniyor. Açılışın imzanın hemen ardından gerçekleşmeyeceğini belirten kaynaklar, “Bu yolculuğun yolu İsrail’den geçer. Mısır sınırından Erdoğan, Gazze’ye gidemez” değerlendirmesini yaptı. TAZMİNATTA 3 KRİTER Mavi Marmara olayında 9 kişi hayatını kaybederken, 1’i hala bitkisel hayatta olmak üzere 56 ağır,

200 kadar da hafif Türk yaralı bulunuyor. İsrail ile tazminat için 21 milyon dolarda uzlaşma sağlandığı belirtilirken, bu pazarlıklarda emsal alınan diğer olaylar ise şöyle: Kişi başı 10 milyon dolar: New York seferini yapan PAN AM 103 sefer sayılı Boeing 747 uçağı, 21 Aralık 1988 tarihinde havada infilak etmesi sonucu İskoçya’nın Lockerbie kasabasına düştü. Uçak içindeki 258 kişi ve kasabadaki 17 kişiyle birlikte toplam 275 kişinin ölümüne neden oldu. Patlayıcıyı uçağa yerleştirenlerin Libya uyruklu olduğunun anlaşılmasından sonra, Libya’dan tazminat talep edildi. Suçluları İskoçya’ya iade eden Libya, Lockerbie faciasında kişi başı 10 milyon dolar olmak üzere toplam 2.75 milyar dolar tazminat ödedi.

ABD ve İsrail’in tazminat pazarlığı: 1967 Arap-İsrail savaşını gözlemlemek üzere bölgeye gönderilen USS Liberty Gemisi, 8 Haziran 1967 tarihinde uluslararası sularda, Sina Yarımadası yakınlarında İsrail tarafından deniz ve havadan saldırıya uğradı. Gemi yaklaşık 75 dakika boyunca ateş altında tutuldu, 34 ölüm ve 171 yaralı ile sonuçlandı. İsrail yanlışlıkla vurduğunu iddia etti ve ABD’den hemen özür diledi. İsrail 1968’de ölenlerin yakınlarına toplamda 3.323.000 ABD Doları, Nisan 1969’da da 3.566.547 ABD Doları yaralılara ödedi. İsrail, Liberty adlı gemi için de 6 milyon ABD Doları ödemeyi kabul etti. ABD Mahkemesi’nin kararı: 1991 yılında PKK’nin Bingöl’de yol kesmesi sonucu, Amerikalı arkeologlar Ronald Wyatt ve Marvin Wilson ile İngiliz Avustralyalı, toplam beş arkeolog kaçırılmış ve 21 gün sonra sağ kurtulmuştu. Amerikalı arkeologların, Suriye devleti aleyhine Columbia Federal Bölge Mahkemesi’nde 2001 yılında açtığı davada mahkeme, “PKK, ABD ve Türkiye’ye göre terörist örgüttür. Bu örgütün lideri, kaçırılma olayı sırasında, Suriye tarafından himaye ediliyordu. Dolayısıyla, Suriye devleti bu işin sorumlusudur” hükmüne vardı ve Suriye hükümetini 338 milyon ABD Doları tazminata çarptırdı.

‘GÜLEN’İN DÖNMESİ TÜRKİYE’DE BİNLERCE KİŞİNİN HAPSE GİRMESİ DEMEK…’

Gülen’in dönmesi çok riskli Türkiye uzmanlarından Barkey’e göre, Erdoğan’ın Gülen’i ABD’den istemesi çok riskli. Bu ısrar ABD-Türkiye ilişkilerinde büyük pürüz yaratabilir. Gülen’in dönüşü Türkiye için derin kutuplaşma ve istikrarsızlık demek İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212

G

eçmişte ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye dosyasına da bakmış ve Erdoğan’ı yıllardır takip eden Türkiye uzmanı ve Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Henri Barkey bazı olası nedenleri POSTA212’ye açıkladı:

■ Başbakan Erdoğan’ın Fethullah Gülen’i ABD’den istemesi ne anlama geliyor?

Ben açıkçası kendisinin gerçekten istediğini sanmıyorum. Çünkü, bence Fethullah Gülen dönerse muazzam bir istikrarsızlık oluşturmaya başlayacak. Şöyle düşünün, farzedelim Gülen geri döndü, ve içeri aldılar. Bu demektir ki Türkiye’de kıyamet kopacak. Türkiye zaten polerize olmuş bir ülke ve bu şekilde polerizasyon daha da derinleşecek. Bu yüzlerce, binlerce başka insanın da hapise girmesi demek olacak. ■ Neden o zaman Erdoğan istiyor?

Bence hedefi gözdağı vermek ve korkutmak Hizmet Hareketi’ni. Hizmet Hareketi’ni sindirmek için yapılan bir işlem bu. Bir de ABD’ye baskı uygulamaya uğraşıyor. Charlie Rose ile yaptığı o mülakatta “Biz ABD’ye yardım ediyoruz” dedi ama sanki orada bir tehdit de var gibiydi. Şöyle ki; orada sanki Gülen’i vermezseniz biz de size terör konusunda yardım etmeyiz gibi bir ima vardı. Bu çok tehlikeli bir şey. Çünkü ABD’nin muazzam yardımları oldu. Özellikle PKK konusunda. Söylemek istediğim, bunlar anlaşılacak gibi değil. Ondan dolayı ben söylenenlerin, sırf gözdağı vermek için olduğuna inanıyorum. Aynen, ‘en iyi defans hucümdur’ sözünde anlatıldığı gibi.

ile Türkiye arasında kişileri iade etme anlaşması) baktığınızda, geri gönderme anlaşmasına, yani orada diyor ki; bir kişinin geri gönderilmesi için, o kişinin yaptığının her iki ülkede de suç olarak kabul edilmesi lazım. İkinci olarak da, normal prosüdür işlerse, farzedelim ki, mahkemeye gitti ve orada gıyaben suçlu bulundu Gülen. Bu kez Gülen’in avukatları temyize gidecektir. Temyiz’den Yargıtay’a gidebilir. Orada da sonuç alamazlarsa bu kez Anayasa Mahkemesi’ne, hatta AIHM’ye kadar dahi gidebilir. Bu sürecin sonunu bekleme belki de 5 sene sürer, kolay bir süreç değil.

■ Gözdağı yerine, gerçekten de Erdoğan, Gülen’i istiyor diyelim. Hukuki prosüdür nasıl çalışır?

1979 anlaşmasına (o zamanki ABD başkanı Jimmy Carter zamanında ABD

Henri Barkey

■ Türkiye-ABD ilişkileri açısından ne demek bu gelişen durumlar?

■ Özetlersek, sonuçta nasıl bir fayda var Erdoğan için bu tartışmanın?

Bence tehlikeli bir durum bu. Diyelim ki Türk hükümeti resmi bir şekilde istekte bulundu ve ABD vermedi Gülen’i. Bu Türk-ABD ilişkilerinde büyük bir pürüz haline gelecektir. Çünkü bizzat hükümet olmasa da Erdoğan’a yakın basının ne şekilde yayınlar yapabileceğini tahmin edeceğimiz, ve de bu basının ne olduklarını bildiğimiz için. Bu ciddi bir problem verebilir. AntiABD’cilik zaten var ve daha da artacak gibi. Tabi bunu göze alıyorsa o başka tabi.

Varsayımlardan gidersek: 1- Daha önce de Gülen’i isteyeceğini telaffuz etmişti, bu retoriğe başlamış olunca, buna devam etmeli düşüncesinden yapıyor olabilir. O da, hatırladığımız Obama ile telefon görüşmesi ve görüşmede Obama’ya Gülen’le ilgili olarak atfettiği ve sonradan Beyaz Saray tarafından yalanlanan o konuşmadan sonra, Erdoğan devamını getiriyor bu şekilde. 2- Sınırlı bir yararı var ki o da az önce söylediğim gibi Hizmeti sindirmek amacı ile.

■ Bu o zaman pek yararlı bir talep gibi gelmiyor, değil mi?

■ Erdoğan neden bu kadar korkuyor Hizmet’ten?

Yararsız değil ama şu açıdan yararlı olabilir. Hizmet Hareket’ni sindirmek açısından yararlı olabilir. Zaten kendisini güçlü görmüyor şu an Hizmet Hareketi bu durumda onu tamamen müdaafa yapacak konuma sokuyorsun, ona bütün devletin gücü ile yükleniyorsun.

Anlamadığım şey o kadar çok korkuyor mu ki Hizmet’ten bu kadar büyük riskler alıyor, sorulması gereken soru bu. Çok riskli bir talep ve konu bu. Neden o zaman bu kadar riskli bir olaysa Erdoğan bu riski alıyor. Hizmet Hareketi’ni sindirmek onun için ne kadar önemli, başka bir korktuğu mu var sorusunu sormadan edemiyorum.


Güncel

7 Mayıs 2013 Çarşamba

“HALAÇOĞLU NASIL BÖYLE BİR HATA YAPTI HAYRETLER İÇERİSİNDE KALDIM”

Erdoğan’ın hocası son noktayı koydu

Ahmet Ravalı twitter@ahmetravali

Çok çalışmak lazım çok…

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü kesebilecek iddia ve tartışmalara Başbakan’ın üniversitedeki hocası son noktayı koydu AYSEL TAPAN POSTA212 - HABER MERKEZİ

M

HP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’nin üç yıllık olduğunu, dolayısıyla Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını ileri sürmüştü. Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen bu iddiayı köşesine taşıyan Soner Yalçın da Başbakanlık ve AK Parti resmi sitesine göre Erdoğan’ın 1981 yılında mezun olduğunu oysa 1981’de “Marmara Üniversitesi” diye bir üniversitenin olmadığını belirterek Erdoğan’ın üniversite hayatının sırlarla dolu olduğunu yazdı. Erdoğan’ın hocası Prof. Dr. Ergun Tuna, Erdoğan’ın 4 yıllık üniversite me-

“Yusuf Halaçoğlu bu hazunu olup olmadığı konusunda son noktayı koydu. Tuna, Erdotayı nasıl yaptı hayretğan’ın 4 yıllık Aksaray Ticaret ve ler içerisinde kaldım. Yüksek Okulu’ndan mezun olduOnu yanıltmış olan iki ğunu doğrulayarak diplomasını binanın yan yana olbizzat gördüğünü söyledi. ması. Herhalde gündüz Marmara Üniversitesi İşlet2, akşam 3 yıllık olan me Fakültesi’nde hâlâ ders veren gazetecilik okuluyla ka83 yaşındaki Prof. Dr. Ergun Tuna, Yusuf Halaçoğlu rıştırıyor” dedi. “Kaydını sildirmiş ve daha sonra Tuna, Erdoğan’ın üniaftan istifade ederek Beyazıt’taki okula versite eğitimi konusundaki idkaydını yaptırmış. Prof. Dr. Emin Arat’ın dialara yanıt vermemesini şöysınıf arkadaşıydı, benim öğrencimdi le değerlendirdi: “Ben daima ama onu hiç hatırlamıyorum. Yine 4 yıltakdir ettim. Harikulade güzel lık olan gece okulunda da olabilir” diye bir teknik. Buyurun istediğikonuştu. niz gibi konuşun gündem deSoner Yalçın’ın da hocası olan Tuna, ğişsin diyor. Kriz yönetimi“Soner’in yazısında benim adım geçini çok çok güzel yapıyor. Bu kadar konuşan bir kişi kenyor. Kendisi benim eski öğrencim ama disini ilgilendiren bir konunedense beni aramadı” dedi. Tuna, Yusuf Halaçoğlu’nun iddialarına ilişkin ise, da ağzını açmıyor.”

Prof. Dr. Ergun Tuna

Erdoğan’ın mezun olduğu okulun tarihi Fehmi Yahya Tuna, 1948 yılında İstanbul’da Türkiye’nin ilk Gazetecilik Okulu’nu kurdu. Gazetecilik Okulu, 1956 yılında Fındıkzade binasına taşınarak Gazetecilik Yüksek Okulu oldu. 1971 yılında devletleştirilerek İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne “İstanbul Gazetecilik Yüksekokulu” adıyla bağlandı. 1973 yılında öğretim süresi 4 yıla çıkarıldı. Bu okul Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi gazetecilerini yetiştirdi. Pek çok ünlü ismin de yetiş-

tiği okullarda, Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay, Prof. Dr. Ayhan Önder, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Ahmet Kutsi Tecer, Turgut Eren, Prof. Dr. İsmet Giritli gibi ünlü isimler hocalık yaptı. 1967-68 döneminde ise İstanbul Tuna İktisadi ve İdari Bilimler Yüksekokulu açıldı. 1971 yılında okul devletleştirilince adı Erdoğan’ın mezun olduğu Aksaray İktisat ve Ticaret Yüksek Okulu halini aldı. Bu okullar da her zaman 4 yıllık eğitim verdi.

Erdoğan, Çankaya’ya koşuyor Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken, AK Parti 3 dönem kriterini değiştirmeme kararı aldı. Bu karar, “Erdoğan Köşk’e çıkıyor” şeklinde yorumlanırken, AKP’nin Cumhurbaşkanlığı adayının bu hafta mermer hamamlarıyla ünlü Afyon kampından sonra açıklanması bekleniyor ANKARA – POSTA 212

İ

ki turlu seçim için CHP-MHP muhalefetinden ortak aday yani uzlaşı sinyali de gelmedi. İlk tur için tüm partilerin kendi adayını çıkartacak gibi görünüyor. İlk defa Cumhurbaşkanı’nı halkın seçeceği yarış öncesinde AK Parti’nin kritik kararı ile son hamleyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Erdoğan’ın AK Parti’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu’ndan, “Tüzükteki 3 dönem kuralarını değiştirmeme” kararı çıktı. Bu da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nda kararlı olduğu şeklinde yorumlandı. Ancak Erdoğan, eğer Cumhurbaşkanlığı’na aday olmazsa, 2015’te siyasete bir dönem ara verecek. Ya da 3 dönem kuralı, 2015’teki genel seçimler öncesinde değiştirilecek.

KARAR AFYON’DA AK Parti’nin resmi olarak Cumhurbaşkanlığı adayını ise 1012 Mayıs’ta Afyon’da yapacağı kamp sonucunda belirlemesi bekleniyor. Bu kampın ardından Erdoğan’ın Gül ile önümüzdeki hafta yapacağı görüşmede nihai kararını belirtmesi ve ardından da adayın Parti tarafından açıklanması bekleniyor. 17 Aralık’a kadar kamplarını Kızılcahamam’da yapan AK Parti, bu yıl dinlenme iddialarına karşı tedbir amacıyla konaklama adresini de değiştirdi. NG Afyonkarahisar Termal Otel’de gerçekleştirilecek olan kampa 700 kişinin katılması bekleniyor. Otelin 428 odası AK Parti tarafından kapatıldı. Çok sayıda Türk hamamı ve yüzme havuzunun bulunduğu otelde, ayrıca yoga ve plates, fitness ve fizyoterapi salonları da AK Parti’lilere hizmet verecek.

İLK TURDA UZLAŞMA YOK MHP ve CHP arasında yerel seçimlerde yer yer görülen ittifak ise Cumhurbaşkanlığı yarışında yerini yeni bir taktik savaşına bıraktı. Her iki parti de Cumhurbaşkanı adayının kendileri tarafından belirlenmesi için ilk tur öncesinde ittifaka yanaşmıyor. CHP’nin en genç Milletvekili olan Faik Tunay, Posta 212’ye yaptığı açıklamada, “Ben ilk turda partiler arasında bir uzlaşma beklemiyorum. İlk turda herkes kendi adayını çıkaracaktır” dedi. Tunay, CHP ile MHP arasında ortak aday için işbirliği olmadığını da belirtirken, “İlk turun sonuçlarına göre temasların olmasını bekliyorum” dedi. GÜL: “YA BEN, YA SEN” Gül ve Erdoğan arasındaki kritik görüşme 1 Mayıs’da Cumhurbaşkanlığı konutunda

gerçekleşti. İki ismin yemek yediği görüşmenin ardından Gül, AK Parti’nin adaylığı konusunda üçüncü bir isme kapıyı kapattı: “Hangimizin aday olacağıyla ilgili ikimiz arasında karar vereceğimizi söyledik. Ama herhalde Sayın Başbakan'ın daha istişare yapma ihtiyacı var"

KARAR ORTAK Bu sözlerin ardından AK Parti’nin ‘3 dönem kuralına devam’ kararıyla Erdoğan Köşk için yeni bir hamle yaparken, kararı Gül ile birlikte vereceklerini açıkladı: “Her şeyi olgunlaştırır ondan sonra yetkili mercilerde kararı veririz. Şu anda partinin kendi bünyesinde alacağı bir karar ama bir de yıllar yılı beraber aynı ideallere gönül vermiş insanlar olarak ülkemizin geleceği için böyle bir kararı birlikte olgunlaştıracağız”

MHP KENDİ ADAYINDA ISRARCI MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise ilk günden Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağını söyleyen siyasetçi oldu. Bahçeli, MHP’nin kendi adayını çıkartacağını da söyledi. Bahçeli, kendi adaylarının kriterlerini de sıraladı: “Herkesi kucaklayan, hangi etnik unsurda olursa olsun, hangi mezhepten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun bu milletin aziz evlatlarını birlikte ve bir arada yaşamasına gayret gösterebilecek bir şuurla değerli bir vatandaşımızı, aziz bir dava arkadaşımızı ve milletimizin değerli bir evladını cumhurbaşkanı adayı olarak sizlere takdim edeceğiz. Böylece yarışın içinde Milliyetçi Hareket de olacaktır” CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tercihinin kadın Cumhurbaşkanı olduğunu

Yazı İşleri

açıklarken, BDP-HDP’nin de kadın arayışını sürdürdüğü ortaya çıktı.

KADIN ADAY ARANIYOR HDP Eş Başkanı Ertuğrul Kürkçü de "Yüzde 1000 kendi adayımızı çıkaracağız. Herkesin arzusu bizden beklentisi bir kadını aday göstermemiz" Kürkçü, AK Parti ile ilk turda aday üzerinde işbirliği yapmayacaklarını savunarak şunları dile getirdi: "AK Parti'nin adayı ve hiçbir partinin adayı bizi ilgilendirmiyor. Biz kendimizin bir sureti olabilecek bir adayı mutlaka çıkartacağız. Çünkü bu bizim için de bir varlık, yokluk meselesi. 30 Mart seçimlerinden daha güçlü çıkma iddiasındayız. Kendi tezimizi, arzumuzu, programızı, yeni rejim arzumuzu ifade edecek bir aday bulmak istiyoruz."

YENİ MİT Yasası, AYM, HSYK, yargıya müdahale gibi konular giderek gündemden uzaklaşıyor. Dışişleri Bakanı tersini söylese de (çok şakacıdır kendisi) basın özgürlüğü ayaklar altında. Erdoğan ise kendi havasında. ‘Obama ile Gülen’i konuştum’ diyor, Beyaz Saray’dan anında yalanlama geliyor. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “TSK ile paraleli konuştum” diyor TSK açıklama yapıp tersini söylüyor. Ama Tayyip Bey’in umurunda değil. Eskiden olsa esip gürlerdi ama onun aklı başka yerde şimdilerde. Çünkü, Türkiye’deki gündemimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlendi. Yok Tayyip bey mi olsun, yerine Abdullah Gül mü dönsün, olursa nasıl olsun?.. Tek derdimiz bu. Zaman zaman Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimi ve kendi adaylığı ile ilgili anlaşılmaz açıklamaları da işin tuzu-biberi. Ancak, AKP’nin tüzüğünün değişmeyeceği belli olunca durum netlik kazandı gibi. Tayyip Bey kendini Çankaya’ya atacak, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Sadullah Ergin, Ali Babacan gibi isimlerin bulunduğu 70’den fazla kişi de son kullanma tarihleri geldiği için AKP tüzüğü gereği tekrar milletvekili seçilemeyecek. Muhalefetin ne gibi bir tutum alacağı henüz belli olmadığı için Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda mı biteceği yoksa ikinci tura mı kalacağı pek kestirilmiyor. Ama şimdiki hava Tayyip Erdoğan’ın en yakın rakibi ile ikinci turda Cumhurbaşkanlığı için çekişeceği yönünde. Ama bilinen şu ki; Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğu takdirde görevini “Çankaya’nın Noteri” gibi sürdürmeyeceği çok açık. Her türlü yetkiyi sonuna kadar zorlayacak, Anayasa değişikliği gündeme gelecek ve Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin artırılmasını isteyecek. Bir yandan Devlet Başkanlığı gündeme gelecek ama başarana kadar eli AKP’nin üzerinde olacak. Yani Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak ayaklarını da başbakanlık koltuğuna uzatacaktır. Devlet Başkanlığı hayali gerçekleşmezse eğer burada sorun yeni Yıldırım Akbulut’un kim olacağı. Abdullah Gül bunu yapabilir mi? Sanmıyorum. Yapmaz. Arınç’ın da açıkça söylediği gibi yapmaz veya yaptırmazlar. Yani kısacası önümüzdeki dönem çok ilginç gelişmelere sahne olacak. Ve ortalık iyice kızışacak Peki ülkenin yarısından çoğunu tedirgin eden bu gelişmeler karşısında muhalefet ne yapıyor. Ana muhalefet CHP’nin stratejisi ne? Bilen yok. Hâlâ bir muamma. Kılıçdaroğlu seçimlerden önce söylemişti Cumhurbaşkanı adaylarında olacak özellikleri. Ama öylesine geniş bir açıklama ki anlayabilene aşkolsun. En başta partili olmamasını, yıpranmamış biri olmasını ve toplumun kabul edeceği bir isimde uzlaşılmasını isteyen Kılıçdaroğlu’nun bu tarifine birini oturtmak oldukça güç. CHP kulislerinden yansıyan dedikodularda adı geçenler de CHP liderinin tariflerine hiç uymuyor. İşin bir de ilk kez yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sandığa gidecek olması tarafı var. Yurt dışındaki Türk vatandaşlarının oyları için AKP harıl harıl çalışıyor. AKP’nin büyükelçileri ve konsolosları ellerinden gelenin fazlasını yapıyor. En son Başbakanın başdanışmanı nam-ı diğer ‘jöleli’ Yiğit Bulut, ABD’ye teşrif edip engin bilgilerini (!) aktardı devlet eliyle toplanmaya bir anlamda zorlanmış yaklaşık 100 kişilik kalabalığa. Aynı günlerde CHP Amerika Temsilciliği’nin ilki Washington DC’de gerçekleşen seçim strateji ve üye kayıt toplantısının ikincisi New York’ta gerçekleşti. CHP Amerika Temsilcisi Yurter Özcan, toplantıda hedefler ve iş bölümünden bahsetti. Amerika’da oy kullanacak olan vatandaşların yarısının New York’ta yaşadığını, bu yüzden New York’un kendileri için büyük önem teşkil ettiğini vurgulayan Özcan, Amerika’da toplam 82 bin vatandaşın oy kullanacağını, New York’ta ise 42 bin kişinin sandık başına gideceğini söyledi. New York’a sık sık geleceğini de söyleyen Özcan, buradaki çalışmaları hızlandıracaklarını da ifade etti. Peki bu CHP’nin ‘New York Çıkarması’na kaç kişi katıldı biliyor musunuz. 20. Evet 20 kişiye hitap etti CHP’nin Amerika Temsilcisi. Dinleyenler de zaten sıkıntıdan patladı. Arkadaşımız Doğucan Cömert’in aktardığına göre, Özcan konuşmasının ağırlıklı bölümünü kendisine ayırmış. Bol bol kendinden bahsetmiş. Soru-cevap kısmında ise eleştirilere kulak tıkamış, *Gidin derdinizi Genel Merkez’e anlatın”a getirmiş cevapları. New York ‘çıkarması’ aynen böyle. Sonra da CHP niye başarılı olamıyor diye sorarız birbirimize. Parti içindeki dükalık kırılmadıkça, sokağa çıkılmadıkça, durmadan, dinlenmeden çalışılmadıkça CHP önümüzdeki dönem son seçimlerdeki oy oranını çok arar. Koskoca CHP 20 kişiyi bile toplamakta güçlük çekerken aynı şehirde aynı saatlerde gazeteci Cüneyt Özdemir, “geçiyordum uğradım gelin Central Park’a da hasret giderip, karpuz keselim” mealindeki twiti ile CHP’den 5 kat fazla Türk’ü bir araya getirebiliyorsa bunu da düşünmek lazım. ABD’de 500 binden fazla Türk olmasına rağmen neden 85 bin seçmenin var olduğunu düşünmek lazım. Niye geri kalan Amerikalı Türkler’in seçmen olarak kaydedilmediğini araştırıp, çözüm bulmak lazım. Yani çok çalışmak lazım çok.


Güncel

7 Mayıs 2014 Çarşamba

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Ricciardone emekliliğinin perde arkası ve Washington’da Haziran alarmı ABD’NİN Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, resmi olarak 2011 yılının ilk günü başladığı görevine bu yaz mevsimi ortası veya sonunda son verecek. Ricciardone’nin hem göreve başlayışı hem de Ankara’daki görev yılları oldukça dalgalı geçti. Önümüzdeki son birkaç ayı ise nasıl sonlandıracak, hep beraberce göreceğiz. Şimdi pek çok kişinin unuttuğu çok sancılı bir süreç sonrası Büyükelçi Ricciardone Türkiye’deki görevine başlayabilmişti. Ricciardone, daha önce Türkiye’ye atanmış başka bir ABD Büyükelçisi’nin başına gelmedik şekilde 2010 yılının yaz mevsimi öncesinde ilk olarak Senato görüşmelerinde sert sayılabilecek sorulara muhatap kalmıştı. Büyükelçiyi özellikle Ermeni konularında sıkıştıran ve şimdilerde aynı Dışilişkiler Komitesinin Başkanı Senatör Menendez ve üye Senator Sam Brownback hatırlarda. Senato’daki Komitedeki bu hararetli tartışmalardan sonra ise Ricciardone’nin Senato’da oylanmasının önüne senatör Brownback veto koymuştu. Ricciardone o yaz mevsimi Ankara’ya gidememişti. 2010 yılının son 6 ayında, ve iki ülke ilişkilerinin, Mavi Marmara olayları ve İran’a ambargo konmasına BM Güvenlik Konseyinde Ankara’nın karşı çıkmasıyla zor ayların yaşandığı bir dönemde, Ankara Büyükelçisiz kalmıştı. O yıl Haziran ayında Obama ile Erdoğan arasında Toronto’da yapılan görüşmenin sert geçtiği başta Financial Times olmak üzere bütün dünya basınına yansımıştı. Başkan Obama, Kongre’nin ara seçimlerinde olmasından yararlanarak 2010’un Aralık ayının son günlerinde Ricciardone’yi geçici olarak Türkiye’ye, Senato onayı olmadan atamıştı. Ricciardone, Senato’dan onayını ancak Ankara’da göreve başladıktan 10 ay sonra, 2011’in Ekim’inde alabilmişti. Onayını aldığı Senato’da, daha önce veto koymuş Cumhuriyetçi Parti’den Senator Brownback o yılki valilik seçimlerinde Kansas’dan vali seçilmişti.

RICCIARDONE: İKİ ARADA, BİR DEREDE Washington’da önüne birçok engel çıkartılan Ricciardone’yi ayrıca zor bir Ankara görevi bekliyordu. 2011 ve 2012 yıllarında bir taraftan Arap Baharları ile Washington ve Ankara stratejik olarak giderek yakınlaşırken, diğer taraftan Türkiye’de meydana gelen anti-demokratik gelişmelere ses çıkarması gerektiğini düşünerek, Büyükelçi de itirazlarını dillendiriyordu. Ergenekon ve OdaTV davalarında söylediklerinden dolayı, o zamanlar bu davanın arkasında ve savcı olarak duran AKP yetkilileri ve Başbakan Erdoğan tarafından ‘sakar’ Büyükelçi olarak saldıraya maruz kalmıştı Ricciardone. Sonraki yıllarda da, bir taraftan Türkiye’deki demokratik gelişmelerden kaygılı isimler ağır bir şekilde ABD ve Büyükelçisini sessiz kalmakla suçlarken, AKP ve yakını medya ise, ne zaman Ricciardone eleştirel bir tonda sesini yükseltse, kampanyalarla Büyükelçiyi ülkeden gönderme hayalleri kurdular. Bu saldırı kampanyaların en ağırı, hiç şüphesiz, Gezi protestoları ve 17 Aralık süreci sonrasında, yani son 11 ayda yaşandı. Nihayet, Ricciardone 3.5 yılı bulan Ankara görevinden sonra, emekliliğini açıkladı. Türkiye’de, özellikle Gezi protestolarından beri Ricciardone’nin ayrılması için kampanya başlatmış olan AKP yakını çevreler bu durumdan dolayı belki de zafer naraları atıyorlar. PERDE ARKASI Ricciardone’nin bu kararı almasının perde arkasını ise, Türkiye-ABD ilişkilerinin gözetleme kulesinde oturan bir uzmandan aldım. Lafın sırası gelmişken, WashingtonAnkara kavşağında oturan bazı uzmanlar, sadece gazeteciler için değil, ABD’li ve Türk yetkililer açısından da çok önemli kaynak olarak kabul edliyorlar. İşte bu uzmana göre, Ricciardone emeklilik kararını verene kadar, aslında yaz mevsiminin sonuna hatta yıl sonuna kadar görevde kalma eğilimi vardı. Ama bu arada, kendisinin Ankara görevi sonrasındaki durumunun belirsizliğinin giderilmesini Washington’dan talep etti. Bu konuda Foggy Bottom’dan bir türlü berrak bir cevap alamadı. Bu esnada, Washington’daki çok saygın Atlantic Council’in Rafik Hariri Merkezinden, bizzat Hariri’nin kızından Merkezin başına geçmesi için ısrarlı teklife muhatap oldu. Washington’daki bu önemli düşünce kuruluşunun teklifini de Ricciardone çok da düşünmeden kabul etti. Ankara’dan sadece Ricciardone değil, Büyükelçilikteki iki numaralı isim ve Ricciardone’nin hemen arkasından Ankara’ya giden Jess Baily de bu yıl içinde ayrılacaklar listesinde. Böylece Ricciardone’den başka iki numaranın da yakın bir zamanda ayrılacak olması, ABD’yi tekrar Ankara’da bir süreliğine temsilcisiz bırakabilir. Bunun nedenlerinden en önemlisi, ABD’nin Ankara Büyükelçi namzeti John Bass’in halen Ankara için yabancı diplomatik misyon ve Türkçe eğitimine dahi başlamamış olması. Ayrıca Bass’in resmi olarak Başkan Obama’ca adaylık ilanı da yapılmış değil. Bu adaylık açıklamasının ardından da uzun sürecek bir Kongre onama süreci başlayacak. Bütün bunlar Kongre’nin yaz mevsimi tatili başlamadan önce yetişecek mi bilinmez. Washington’ın emektar gazetecilerinden Laura Rozen’e göre, geçen haftaya kadar Ankara ile Bass konusu görüşülmüş de değil. HAZİRAN ALARM VERİYOR Bu aralar Senato Komitesinde Nisan ayının başında geçmiş olan ‘24 Nisan’ı Ermeni Soykırımını Anma Günü’ ilan etmeyi öneren tasarının, Haziran ayında Senato Genel Kuruluna inmesinin çok ciddi bir ihtimal olduğu bir gerçek. Senato’nun Genel Kurulunda daha önce böyle bir tasarı yakın tarihte geçmişte değil. ABD-Türkiye ilişkilerinin bunca alçaldığı bir dönemde Genel Kurul’a gelebilecek bu tasarının geçmesi büyük bir ihtimal. Kısacası yaz mevsiminde ABD-Türkiye hattında ısı artabilir, türbülans yaşanabilir.

TÜRKİYE VE ABD ortalamayı düşürüyor Freedom House 2014 raporu, geçen yıla göre Türkiye’nin 6 puan, ABD’nin 3 puan kötüye giderek dünyada basın özgürlüğünün gerilemesine neden olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Avrupa’nın tek “özgür olmayan” ülkesi Türkiye, Ukrayna ile birlikte dünya ortalamasının bir puan düşmesine sebep oldu NEW YORK - POSTA212

AB’den basın özgürlüğü çağrısı

B

asın özgürlüğü tüm dünyada son on yılın en kötü seviyesine geriledi. Ülkelerin basın özgürlüğü konusundaki durumlarını değerlendiren ABD merkezli sivil toplum örgütü Freedom House, 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü öncesi yayınladığı 2014 raporuna göre dünyada sadece her yedi kişiden biri basının özgür olduğu bir ülkede yaşıyor. Bu kötüye giden durumun nedeni ise özellikle Türkiye, Ukrayna ve bazı Batı Afrika ülkelerinde yaşanan belirgin gerileme ve Mısır, Libya ile Ürdün’ün dahil olduğu Orta Doğu ülkelerinde yaşanan dikkat çekici boyutlardaki olumsuzluklardan kaynaklanıyor. Ayrıca, ABD’de medyanın gördüğü zarar da dünyada basın özgürlüğünün gerilemesine neden oluyor.

ABD DE KÖTÜYE GİDİYOR ABD, raporda en güçlü performansı gösteren ülkelerinden biri olmasına rağmen 2013’de basın özgürlüğünde 3 puan kötüye giderek yüzde 18’den yüzde 21’e çıktı. Rapora göre bu gerilemeye neden olan faktörler şunlar: ● Üst düzey hükümet yetkililerinin basının bilgiye erişimini sağlamak için çok istekli olmamaları ● Ulusal güvenlik meselelerinde gazetecilerin bazı davalarda kaynaklarını açıklamaya zorlanmaları Raporda, Amerika’da bulunan 15 ülke “özgür”, 15 ülke “kısmen özgür” ve 5 ülke “özgür değil” olarak değerlendirildi. Nüfusun yüzde 38’i “özgür” ülkelerde, yüzde 43’ü “kısmen özgür” ülkelerde ve yüzde 19’u “özgür olmayan” ülkelerde yaşıyor. Latin Amerika bölgesinde bulunan ülkelerin sadece yüzde 3’ü “özgür” olarak değerlendirilirken nüfusun sadece yüzde 2’si medyanın “özgür olduğu çevrelerde yaşıyor. Basın özgürlüğünün bölgesel ortalaması da son beş yıldan bu yana kötüye gidiyor. ÖZGÜR OLMAYAN TEK AVRUPALI Freedom House, “kısmen özgür ülkeler” kategorisinde bulunan Türkiye’yi, “özgür olmayan ülkeler” listesine dahil etti. Hapiste yatan gazetecilerin yanı sıra Gezi olayları ve 17 Aralık operasyonlarında yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle sert eleştiriler alan Türkiye, geçen yıla göre 6 puan, 2009’a göre

1 MAYIS GAZETECİ BİLANÇOSU İstanbul’da olağan üstü önlemler alınan 1 Mayıs gazeteciler için de zor geçti. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre İstanbul’da serbest dolaşabilmek için sarı basın kartı ve yer yer valilik izni koşulu getirildi. Polisin hedef aldığı 9 gazeteci yaralanırken; T24 Haber gece editörü Deniz Zerin’in ofisine ulaşmaya çalışırken gözaltına alındığı belirtildi.

EN KÖTÜ 10 ÜLKE ● Bahreyn ● Suriye ● Küba ● Ekvator Ginesi ● İran ● Belarus ● Eritrea ● Türkmenistan ● Özbekistan ● Kuzey Kore

11 puan kötüye giderek 17 sıra geriledi ve 134. sıraya düştü. 2009’da 52 puan olan Türkiye, 2013 yıllında ancak 62 puan alabildi. Böylece Türkiye, basın özgürlüğü konusunda 42 Avrupa ülkesi arasında özgür olmayan tek ülke oldu. Türkiye ve Ukrayna, dünya basın özgürlüğü puanının bir puan gerilemesine neden oldu. “Kısmen özgür ülkeler” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” listesine geçen diğer ülkeler ise Libya, Güney Sudan, Ukrayna ve Zambiya. Ayrıca Mısır, Yunanistan, Ürdün, Kenya, Karadağ, Mozambik, Tanzanya ve Uganda’da basın özgürlüğü konusunda önemli gerilemeler kaydedildi. Rusya ve Çin gibi etkili otoriter güçlerin de medya üzerindeki sıkı baskıları devam ediyor.Avrupa’daki en

büyük sayısal değişikliğin 56 puandan 62 puana gerileyerek “kısmen özgür” kategorisinden “özgür değil” kategorisine geçen Türkiye’de yaşandığına dikkat çeken kuruluş, Avrupa bölgesindeki olumsuz gidişatın Portekiz, İrlanda, Romanya ve Türkiye’den kaynaklandığına dikkat çekiyor. Avrupa’da 29 ülke “özgür”, 12 ülke “kısmen özgür” ve sadece bir ülke yani Türkiye “özgür değil” kategorisinde yer alıyor. Hollanda, Norveç ve İsveç birçok konuda olduğu gibi basın özgürlüğünde dünyanın lider ülkeleri. Bu arada Uganda, Cezayir, Butan, Kuveyt ve Paruguay 59 puanla, Guatemala 60 puanla, Meksika ve Zambiya 61 puanla basın özgürlüğü konusunda Türkiye’den daha iyi durumda olan ama “özgür olmayan” ülke-

lerin başında geliyor. Ermenistan, Ekvator, Libya ve Güney Sudan da Türkiye gibi 62 puan alan ülkeler. Freedom House, Türkiye’deki kötüye gidişi şöyle özetliyor: “Basın ve ifade özgürlüğü için verilen anayasal garantiler pratikte kısmen uygulanıyor. Bu garantiler, ceza yasası ve Terörle Mücadele yasasındaki engelleyici maddeler nedeniyle zarar görüyor. Türkiye, Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) verilerine göre parmaklıklar arasında olan 40 gazeteciyle 2013 yılında gazetecilerin hapsedilmesinde dünya lideri olarak kaldı. İstanbul’da mayıs ayında patlak veren Gezi Parkı protestolarında gazetecilerin taciz edilip saldırıya uğraması ve onlarca gazetecinin protestocuların taleplerine sempatiyle yaklaşan haberleri

Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada özgür, çeşitli ve bağımsız medyanın, demokratik bir toplumun temel taşlarından birini oluşturduğunu söyleyerek tüm hükümetlere, uluslararası normlara bağlı kalma ve gözdağı, taciz, sansür, keyfi gözaltına alma ve cezadan muaf olmaya son verme çağrısı yaptı. AB’nin internete ve yeni medyaya haksız kısıtlamalar uygulanmasına kararlı şekilde karşı olduğunu ifade eden Ashton, çevrim dışı mevcut olan tüm insan haklarının, özellikle de düşünce ve ifade özgürlüğünün, çevrim içi de korunması gerektiğini belirtti. Ashton ayrıca, AB’nin yakında Çevrim İçi ve Çevrim Dışı İfade Özgürlüğü Rehberi’ni kabul edeceğini kaydetti.

nedeniyle kovulması ya da istifaya zorlanması nedeniyle basın özgürlüğü geçen yıl keskin bir biçimde kötüye gitti.”

İKTİDARA YAKIN MEDYA Raporda ayrıca, onlarca gazetecinin hükümet ile PKK arasındaki müzakereler, Gezi protestoları ya da Başbakan Erdoğan’ın dahil olduğu yolsuzluk skandalları gibi hassas konuları yazdıkları için işten çıkarıldıkları belirtilerek, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hükümetine sempati duyan Demirören Grubu’nun kısa süre önce satın aldığı Milliyet ve 2011’de Erdoğan’ın damadının yönettiği bir şirket tarafından satın alınan Sabah’ta üst düzeylerde çalışan kişiler işten çıkartıldı” denildi.

Davutoğlu: Türkiye'de basın özgürdür Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dünyadaki basın özgürlüğünü inceleyen Freedom House tarafından Türkiye'nin basının özgür olmadığı ülkeler kategorisine indirilmesine tepki gösterdi. ANKARA – POSTA212

D

avutoğlu, söz konusu raporu objektif olmamakla suçlayarak, "Türkiye'ye dönük açık bir şekilde tavır alma ve Türkiye'yi hiç hak etmediği bir kategoride değerlendirme önyargısı var" dedi. Umman Sultanlığı Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Yusuf bin Alavi bin Abdullah ile Bakanlık'ta bir araya gelen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Türkiye'nin basın konusunda Freedom House tarafından 'özgür olmayan ülkeler' kategorisine geriletilmesinin sorulması üzerine Dışişleri Bakanı Davutoğlu, söz konusu raporun açıklamasının ardından başta gazeteciler olmak üzere bütün ay-

dınların çok açık ve net bir tavır almalarını beklediklerini kaydetti. Davutoğlu, "Türkiye, o raporda zikredilen ülkelerle birlikte anılacak bir ülke değil. Bu ülkedeki demokratik alt yapıdan kaynaklanan özgürlükleri yaşayan insanlar olarak hepimizin bu rapora bir eleştiri getirme zorunluluğumuz var.'' diyerek raporda olgusal bazı yanlışların olduğunu savundu. Raporda ayrıca Türkiye'ye karşı bir tavır alındığını ifade ederek ''Türkiye'ye dönük açık bir şekilde tavır alma ve Türkiye'yi hiç hak etmediği bir kategoride değerlendirme önyargısı var" ifadelerini kullandı.

“NİYE GÜNCELLENMİYOR” Raporda 44 tutuklu gazeteciden söz edildiğini kaydeden Dı-

şişleri Bakanı Davutoğlu, bugün itibariyle 17 kişinin yargılanmasının tamamlanarak hüküm aldığını, 13 kişinin yargılanmasının tutuklu olarak devam ettiğini ve 12 kişinin ise tahliye edildiğini aktardı. Davutoğlu, "Ama rapor bu tahliye edilenleri ele alma objektifliğini bile sergilemiyor. Raporda adı geçen 2 kişinin ise cezaevlerinde kaydı bile bulunmuyor. Bu nasıl bir rapor ki, güncellenmiyor" şeklinde konuştu. Hüküm alan 17 kişinin ise gazetecilik eyleminden dolayı cezaevinde olmadığını söyledi.

"OPERASYONLARINDAN BİRİ" Yapılanın bir algı operasyonu olduğunu iddia eden Davutoğlu, "Türkiye demokratik bir seçimden yeni çıkmış. Halk iradesi tecelli et-

miş. Muhalefet partileri özgürce kampanya yapmış ve bunlar basında özgürce yer almış. Siz böyle bir ülkeyi, içinde bazı ülkeler var ki basın faaliyetinin bile yapılmadığı ülkelerle aynı kategoride değerlendireceksiniz. Bu da Türkiye'de aksülamel bulabilecek. Bu, açık söylemek gerekirse, Türkiye'ye son dönemde yapılan algı operasyonlarından biridir'' değerlendirmesinde bulundu. Gazetecilerin bu raporu reddetmeleri gerektiğini ifade eden Davutoğlu, ''Türkiye'ye dönük bir algı operasyonu yapılıyorsa hepimizin birlikte bu algı operasyonuna karşı tavır almamız gerekir. Freedom House'nin Türkiye'yi yerleştirdiği kategori hiçbir şekilde objektif bilgilere dayanmıyor, hem de Türkiye'de

var olan basın özgürlüğü ortamıyla da örtüşmeyen bir algı operasyonuna işaret ediyor" şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu


Güncel

7 Mayıs 2014 Çarşamba

ABD’den bu kez Davutoğlu’na ‘’Kesinlikle doğru değil, Nokta!” ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Marie Harf, günlük basın toplantısında Freedom House’un geçen hafta yayınlanan raporu ile ilgili olarak sorulan sorulara cevap verdi İLHAN TANIR NEW YORK-POSTA212

T

ürkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Freedom House'un raporunu, ''Türkiye'ye karşı algının değişmesi için yapılan bir operasyon'' olarak tanımlamıştı. Buna karşın ABD Dışişleri bu sözle ile ilgili yorumu sorulduğunda 'kesinlikle doğru değil, nokta!'' diyerek, raporu 'bağımsız' gördüklerini ifade etti ve Türkiye'nin YouTube engellemeyi durdurduğu zaman bu algının değişeceğini söyledi. ABD Dışişleri Sözcülerinden Harf, geçen hafta Başbakan Erdoğan’ın ‘Ukrayna, Mısır ve Türkiye’deki olaylar aynı senaryonun bir parçası’ sözlerine ‘saçmalık’ cevabını vermişti. Bu hafta da Davu-

toğlu’nun Freedom House raporu bir algı operasyonu sözüne, ‘kesinlikle doğru değil, nokta!’ demesiyle dikkat çekti. Pazartesi günü ABD Dışişleri Bakanlığı’nda günlük basın toplantısındaki Türkiye ve medya özgürlüğü konularında, Sözcü Harf şunları söyledi: Freedom House raporu, medya özgürlüklerinin bu yıl, son on yıllardaki en düşük seviyesine gerilediği tespitini yaptı. Rusya'da veya Türkiye'de olsun, bu konular hakkında biz sürekli konuştuk. Örneğin Türkiye'deki Twitter ve YouTube kapatmaları ile ilgili olsun.. bu konularda çokça konuştuk ve bu konuların önemli olduğuna inanıyoruz.

ısrarlarımıza devam edeceğiz.

Nasıl tasvir edebileceğimi bilemem ama söyleyebileceğim bu konu çok ciddiye aldığımız bir konu tabi ki. Ve bazı tavsiyeleri ve analizleri ile aynı fikirde olduğumuzu söyleyebilirim. Ama raporun tümünü de görmedim.

TÜRKİYE DAHA İYİSİNİ YAPMALI ■ Raporu güvenli buluyor musunuz?

Bu konuya sıkça değindik. Twit-

ter veya YouTube kapamaları ve ifade özgürlüğü konuları olsun. Türk yetkili kurumlarına medya özgürlüğü ile kaygılarımızı kendilerine ilettik. Bundan sonra da Türk hükümetinden sosyal medya sitelerini açmaları ve genel olarak da (bu konularda) dahi iyi bir performans sergilemeleri konusunda

■ Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bu raporun aslında ''Türkiye'ye karşı algının değişmesi için yapılan bir operasyon'' olduğunu ileri sürdü. Katılıyor musunuz? Kesinlikle ve hiçbir şekilde doğru değil. Hiçbir şekilde doğru değil bu, nokta! Türkiye'nin algısı, YouTube'u engellemeyi durduğu zaman değişecektir, Twitter'i engelledikleri gibi. İşte bu (YouTube yasaklaması) insanlara 'hey, Türkiye'de ifade özgürlüğü pek de harika değilmiş aslında'' sözlerini söyletmektedir. ■ Türkiye Dışişleri Bakanı 'niyetli bir operasyon' derken, siz 'bağımsız bir rapor' diyorsunuz buna? Kesinlikle evet..

BM’DE DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ ETKİNLİĞİ

‘Basına yapılan saldırılar insanlığa zarar veriyor’ BM Genel Sekreteri Ban: “Basın özgürlüğü, kalkınma, demokrasi ve iyi yönetim için vazgeçilmezdir. Sosyal medya ve mobil teknolojiler, vatandaşların ekonomik ve sosyal ilerlemeye dahil olmaları için yeni imkanlar sunuyor” BİRLEŞMİŞ MİLLETLER - AA

BM

Ban Ki-mun

Genel Sekreteri Ban Kimun, basın özgürlüğünün kalkınma, demokrasi ve iyi yönetim için vazgeçilmez olduğunu söyledi. Ban, BM’de düzenlenen “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” etkinliğinde yaptığı konuşmada, basın özgürlüğüne yapılan saldırıların tüm insanlığa zarar verdiğini söyledi. “Gazeteciler rahatsız edici doğruları yazdıkları ya da konuştukları için kaçırılıyor, tutuklanıyor, dövülüyor bazen de öldürülüyor” diyen Ban, bilgiye giderek daha fazla bağlı hale gelen dünyada bu tutumların kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtti. Çatışma bölgelerinde de gazetecilerin hedef seçildiğine vurgu yapan Ban, “Geçen yıl 70 gazeteci öldürüldü. Bu yıl da şu ana kadar 14 gazeteci aynı akıbete uğradı. Geçen yıl 211 gazeteci hapisteydi. 2008’den bu

yana 456 basın mensubu bulunduğu ülkenin dışına çıkmaya zorlandı. 1992’den beri binin üzerinde gazeteci öldürüldü. Bu her hafta bir basın mensubunun öldürülmesi anlamına geliyor. Bu rakamlar dehşet verici” dedi.

“SOSYAL MEDYA YENİ İMKANLAR SUNUYOR” Gazetecileri hedef alan, şiddet uygulayan ve tehdit edenlere dokunulmazlık tanınmaması gerektiğini kaydeden Ban,

“Basın özgürlüğü, kalkınma, demokrasi ve iyi yönetim için vazgeçilmezdir. Sosyal medya ve mobil teknolojiler, vatandaşların ekonomik ve sosyal ilerlemeye dahil olmaları için yeni imkanlar sunuyor. Medyanın gözlemcilik işlevi, hükümetleri ve iş çevrelerinin hesap verebilirliğinde temel önemdedir” diye konuştu. Tüm hükümetleri, BM’nin kalkınma planı hedeflerine ulaşmada önemli bir faktör olan basın özgürlüğüne sahip çıkma-

ya çağıran Ban, “İfade özgürlüğü, bağımsız medya ve bilgiye evrensel ulaşım, dünya ve insanlar için verdiğimiz çabaları güçlendirecektir” dedi.

“ÖZGÜR BASIN, DEMOKRATİK TOPLUMLARIN TEMELİ” Toplantıda konuşan BM Genel Kurul Başkanı John Ashe de ifade ve basın özgürlüğünün demokratik toplumların temel direklerini oluşturduğunu söyledi. Özgür basının, halkın siyasi ve toplumsal süreçlere katılımına destek verdiğini vurgulayan Ashe, BM Genel Kurulu’nun üye ülkelere, basın mensuplarının özgür, bağımsız ve güvenli bir şekilde görevlerini icra etmelerine zemin hazırlama çağrısı yaptığını hatırlattı. Ashe, basın mensuplarının güvenli ve korkusuz şekilde çalışmaları halinde “sessizlerin sesi” olacağını ve şeffaf bir toplum için anlatılmayanları anlatacaklarını söyledi.

Yılmaz Polat Washington kaynıyor TAYYİP Erdoğan Hükümeti Fethullah Gülen’in iadesi için hazırlık yaparken, bu gidişle ABD’li eski dostları Erdoğan’ın iadesini isteyecek. Erdoğan’a bir zamanlar toz kondurmayan ‘sıkıfıkı’ olduğu Amerikalı dostları çok ağır eleştiriler yöneltiyor. Eleştirilerin dozu ikili ilişkileri olumsuz etkileyecek düzeye doğru gidiyor. Hafta başından başlayalım: Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA-DC) Washington şubesi bir konferans düzenledi. Vakıf kendini her ne kadar bağımsız, partisi olmayan, kâr amacı gütmeyen tarafsız bir düşünce kuruluşu olarak takdim ediyorsa da bütçesi AKP Hükümeti tarafından karşılanıyor ve AKP’nin bir yayın organı gibi çalışıyor. (Sadece 2012 yılı 990 vergi formunda (IRS) gelir ve giderleri 481 bin 281 ve 473 bin 348 dolar olarak görünüyor) Konferansa Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile gazeteci Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan ve Mustafa Karaalioğlu katıldı. Salondaki Amerikalı izleyiciler bile (havuz medya ) tabirini öğrenmiş. Konuşmacılar,Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısında parmak hesabı yapıp soruyu soranlarla tartışırken , Freedom House’ın, 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye’nin ilk kez ‘özgür olmayan’ ülke kategorisine alındığından haberleri yoktu. Odatv’nin kısaca, ‘ Erdoğan’ın öğrencileri ,deliğe süpürmeyin’ dediler başlığı harika. Bakan Atalay’ı ABD Yönetimi Türkiye’ye gidecek Türkçe öğrenmeye çalışan yeni diplomatlar düzeyinde izledi. Bakana Kongre üyeleri bir kahvaltıyı bile çok gördüler. Önce kabul ettiler sonra iptal. Bir gün sonra bir zamanlar Erdoğan’ın Washington’daki kalesi olarak bilinen Brookings Enstitüsünde Sakıp Sabancı’nın her yıl anısına düzenlenen tören vardı. Kalenin duvarları bu kez Erdoğan’a sert eleştirilerle yankılandı. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, onuncu yıl dolayısıyla tekrar konuşmacıydı. Erdoğan’ın çok yakın eski Amerikalı dostları Albright saydırdıkça kafa sallayıp onayladı. Eleştirilerle dolu konuşmanın sadece medyaya yönelik bir cümlesini vereyim: “Ben de penguenleri seviyorum ama gerçek bir haber olduğunda bu kamuoyuna gösterilmeli.” Washington’daki ‘Atatürk’ün askerleri’ yasta. Bir grup Türk, Türkiye Büyükelçiliği’nin önüne siyah çelenk koyup mumlar yaktı. Balyoz ve Ergenekon kumpascılarını lanetledi. Grup, Mamak Cezaevi’nde açık görüş sırasında beyin kanaması geçirerek hayatını kaybeden Deniz Albay Murat Özenalp için saatlerce sessizce saygı duruşunda bulundu. ‘Atatürk’ün askerleri’ yarın da Beyaz Saray’ın önünde toplanarak ‘Sessiz Çığlık’ gösterisi yapıp Murat Albayı anacak. Yurt Gazetesi’nden alınmıştır

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 51

7 Mayıs 2014 Çarşamba

POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA YAYINCI CAN KAMİLOĞLU

İMTİYAZ SAHİBİ EKMEL ANDA

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

CHP’den New York çalışması

CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan, Amerika’da oy kullanacak olan vatandaşların yarısının New York’ta yaşadığını ve bu yüzden kendileri için çok önemli olduğunu söyledi DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

C

HP Amerika Temsilciliği’nin ilki Washington DC’de gerçekleşen seçim strateji ve üye kayıt toplantısının ikincisi New York’ta gerçekleşti. CHP Amerika Temsilcisi Yurter Özcan,

Yeni büyükelçi Brass olacak (NEW YORK - POSTA212) ABD Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri John R. Brass Ankara'da Amerikan Büyükelçisi olarak şuanda görev yapan Büyükelçi Ricciardone'nin yerine geçeceği belirtildi. Brass’ın Ankara’ya gönderileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye'nin yeni Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç ise nisan ayı ortasında yeni görevine başlaması bekleniyor. ABD'de İki Türk Büyükelçisi (BM ve Washington), 7 Başkonsolos( Yeni Açılanlar: San Francisco ve Miami) ve 6 Fahri Başkonsolos görev yapıyor.

toplantıda yaptığı konuşmada ilk olarak hedefler ve iş bölümünden bahsetti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandık görevlilerinin iş başında olacağını söyleyen Özcan, sandıklarla birlikte Türkiye’ye gideceklerini kaydetti.

NEW YORK’UN ÖNEMİ Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili açıklamalar yapan Özcan, Amerika’da oy kullanacak olan vatandaşların yarısının New York’ta yaşadığını, bu yüzden New York’un kendileri için büyük önem teşkil ettiğini vurguladı. Özcan, Amerika’da toplam 82

bin vatandaşın oy kullanacağını, New York’ta ise 42 bin kişinin sandık başına gideceğini söyledi. New York’a sık sık geleceğini kaydeden Özcan, buradaki çalışmaları hızlandıracaklarını dile getirdi.

BAŞARI KISTASI Yerel seçimlerle ilgili değerlendirmede de bulunan Özcan, özellikle Ankara’da oyların çalınmasından dolayı kaybettiklerini söyledi. Özcan, CHP’nin yönetime gelmediği sürece kendilerini başarılı olarak görmemeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN YAYIN DANIŞMANI

AHMET BUĞDAYCI HABER MERKEZİ - EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK, ADNAN ONARAN, HÜSEYİN TUNCER, DİLEK ESKİ BEZİRKAN, ERTAN BEZEN, AYSEL TAPAN, MELİKE AYAN, DEMET DEMİRKAYA, SONER MEZGİTÇİ, SERKAN KALFA, DOĞUCAN CÖMERT, SEDA ANAÇ EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİLİĞİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİLİĞİ DUYGU GÜVENÇ İSTANBUL TEMSİLCİLİĞİ FİGEN ONUR GÖRSEL YÖNETMEN ERDAL ÖZBEK SAYFA TASARIM TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR REKLAM TEMSİLCİSİ BARIŞ TUNCER İDARİ MÜDÜR

MEHVEŞ SÖNMEZ ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57

Yurter Özcan

ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR


Güncel

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bakanlar soruşturulacak TBMM Genel Kurulu’nda, eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’la ilgili tek bir Meclis Soruşturma Komisyonu kurulması önergesinin oylamasında 9 ret oyuna karşı 453 kabul oyu çıktı ANKARA - AA

T

BMM Genel Kurulu’nda, eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’la ilgili tek bir Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına karar verildi. AK Parti milletvekillerinin verdiği soruşturma önergesinin gizli oylamasında 469 oy kullanıl-

dı. 453 milletvekili kabul, 9 milletvekili ret oyu kullandı. 6 milletvekili çekimser kaldı, bir oy ise boş çıktı. Eski İçişleri Bakanı AK Parti Mardin Milletvekili Muammer Güler, oyunu kabin dışında zarfa koydu. Kabul olan beyaz pulu zarfın içine koyarken yanında bulunan Meclis Başkanvekili AK Parti Kayseri Milletvekili Sadık Yakut’a gösteren Güler, daha sonra zarfı kupaya attı.

Akşener’in önerisine itiraz ANKARA - POSTA212

B

aşkanvekili Meral Akşener, şahıslar adına konuşmaların ardından eski Ekonomi Bakanı, AK Parti Mersin Milletvekili Zafer Çağlayan’ı kürsüye davet etti. Çağlayan’ın 10 dakikalık süreye itirazı üzerine Akşener, sürenin işlememesi için mikrofonunu kapattı. Akşener, “İtiraza baktırdım. Komisyon kurulacağı için hukuki olarak mümkün değil ancak Danışma Kurulu yapılmış olup getirilseydi mümkündü” dedi. Akşener, “itiraz olmaması halinde bakanlara 2 veya 3 dakika daha süre verebileceğini” söylemesine muhalefet tepki gösterdi. Akşener, CHP istanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın ayağa kalkarak itirazı etmesi üzerine,

“Yaptığınız hiç hoş değil. İtham ettiğiniz kişi benim...Bir talepte bulundu kendisine cevap veriyorum. İtiraz olduğu için yapabileceğim bir şey yok. Danışma Kurulu imzalayıp getirirseniz olur” karşılığını verdi. Meral Akşener, tartışma üzerine, “insanlar bir 10 dakika ferahlasın” diyerek birleşime ara verdi. Tartışma arada da sürdü. Çağlayan, kendisine laf atan muhalefet milletvekillerine tepki gösterdi.

İşte bakanların savunmaları

Zafer Çağlayan

Egemen Bağış

Muammer Güler

Ekonomi eski Bakanı

AB eski Bakanı

İçişleri eski Bakanı

“Bu operasyonda amaç, Tayyip Erdoğan ve ailesi; araç, Zafer Çağlayan ve ailesi olmuştur... Bu ülkede çivi çakan, taş üstüne taş koyan, Türkiye’nin ihracatına katkısı olan ve olacak tüm iş adamlarımızın emrine kendimi amade ettim ve etmeye de devam edeceğim. Bu suçsa, bu suçu 20 yıldır işlediğimi itiraf ediyor ve bu suçu kabul ediyorum... Bu saat tarafımca alınmış, bedeli tarafımca ödenmiş ve mal beyanına da girmiştir... Ortada 1 milyon liralık vergi kaybı ve kaçağı yoktur. Altın ithali Gümrük Vergisi’ne ve KDV’ye tabi değildir. Kaldı ki bu teşebbüsü yapanların benimle ilgisi yoktur”

“Rüşvet aldığı iddiası alçakça, şerefsizce kurgulanmış bir iftiradan başka bir şey değildir... 17 Aralıktan bu yana, kendi emellerine ulaşmak için her yolu mübah gören gözü dönmüş bir örgütün sistematik itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakıldık... Evet, Rıza Sarraf’ın babası için bir vize yardım talebi aldım ama vizeye başvurmadılar bile. Alınmamış bir vize için yardımcı olduğum iddiasıyla 500 bin dolar aldığımı iddia ettiler... Neyin ne olduğu, hangi çirkin tezgâhların tedavüle sokulduğu, ne tür iftiralarla insanların hakkına, hukukuna tecavüz edildiği elbet anlaşılacak... Hamdolsun, hayatım boyunca ne şahsımın ne ailemin ne partimin ne de bana güvenenlerin başını öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım, yapmam, yapamam”

“Bir bakan şüpheli olarak addedilemez ve hakkında savcı soruşturma yapmaya yetkili değildir. Makul şüpheyi öğrenen savcı derhal dosyayı ayıracak, Cumhuriyet Başsavcısına bilgi verecek, TBMM Başkanlığı’na gönderecek... Görüntü ve iletişim kayıtlarında yer alan bazı kelimeler ve cümleler dijital ortamda kesilerek başka yerlere eklenmiştir... Bu soruşturma adli nitelik taşımaktan öte, önceden kurgulanan bir senaryonun sahneye konulmasından ibarettir, amacı da şahsım ve hükümetimiz hakkında olumsuz algı yaratmaktır... Bu görevliler, kendilerini savcı, hakim hatta TBMM Soruşturma Komisyonu yerine koyarak, dosyada yer alan beyan ve bulguları kendilerine göre yorumlayarak kesin bir biçimde suç nitelemesi yapmışlardır.

MECLİS TV KAPALI AMA ‘MO TV’ YAYINDA... AYSEL TAPAN POSTA212 - HABER MERKEZİ

T

CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur

BMM Genel Kurulu bugün eski bakanlar Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler rüşvet, irtikap, görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkin fezlekeler uyarınca soruşturma komisyonu açılıp açılmaması için toplandı. Görüşmeler esnasında Meclis TV yayın yapmasa da CHP’li Melda Onur, tabletiyle Genel Kurul’dan internet üzerinden canlı yayın yaptı.

POSTA 212’ye konuşan CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, “Aslında bugün Meclis TV kapalı olması çok anlamlı değildi ben açılmasını bekliyordum. Ama açmadılar biz de bunun üzerine daha önce denediğimiz bu yayını yaptık. İyi tarafı şu oldu yasak olduğu için pek çok kişi ilgilendi, pek çok kişi izledi” dedi. EĞER TBMM TV AÇIK OLSAYDI... Onur, 150 -160 binlere varan bir ilgi olduğunun altını çizerek, “Belki açsalardı bu kadar izleyen olmazdı. İnsanlar yasak olan gizli olan şeylere karşı daha çok ilgi gösteriyorlar.

Gerek muhalefet partisi gerek iktidar partisi bence memnun oldular. Çünkü insanlar o linki referans gösteriyor izlensin diye” dedi. İktidar partisinin bu işi “önemsememek ve küçümsemek” adına Meclis TV’yi açmadığını söyleyen Melda Onur, “İnsanların yoğun ilgisi bu işi ne kadar önemsediklerini de göstermiş oldu” diye konuştu. LEKEYLE YAŞARLAR CHP milletvekili Onur, Soruşturma Komisyonu’nda AKP’nin çok güçlü oranda milletvekili olduğu için iktidar partisinin görüşleri doğ-

rultusunda sonuçlara yönlendirildiğini savunarak, “Eğer bu komisyonun sonucunda gerçekten bütün vicdanlar bu kişilerin suçsuz olduğuna dönük bir kamu vicdanı oluşturursa zaten o sorun olmaz çıkar ortaya. Ama çok sayıda delil olur, çok sayıda şüpheli alan olur bu delilleri karartıp aklama yoluna giderlerse bu kamu vicdanında aklanmaz. Ne kadar Meclis Komisyonu aklasa da bu insanlar hayatların sonuna kadar lekeyle yaşarlar. Onun için AKP milletvekillerinin vicdanlarını dinleyip hakikaten tarafsız olarak karar vermelerini dilerim” dedi.

Siyasi bir rapor olabilir Yaklaşık on yıl süreyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) yargıç olarak görev yapmış olan CHP milletvekili Rıza Türmen, Soruşturma Komisyonu kurulduktan sonra iki ay içinde ya da en fala dört ay içinde bir rapor hazırlanarak bu raporun genel kurula sunulması gerektiğini belirterek, soruşturma komisyonunun büyük bir rol oynadığına dikkat çekti. Türmen, “Komisyon soruşturmayı yapacak, delilleri toplayacak ve dört eski bakanın Yüce Divan’a gönderilip gönderilmemesine karar verecek. Bu rapor, TBMM Genel Kuruluna gelecek ve orada oylanacak. Eğer Meclis de bu raporu onaylarsa o zaman kesinleşecek. Ama bu sadece Meclis raporuna bağlı değil Soruşturma Komisyonu Yüce Divan’a gönderilmesin diye rapor verse bile Meclis bunu reddederek Yüce Divan’a gönderilmesine karar verebilir. Bu imkân her zaman vardır” diyerek Soruşturma Komisyonu’nda AKP milletvekillerinin çoğunlukta olduğunun altını çizdi. Türmen, şöyle devam etti:

OBJEKTİF Mİ SİYASİ Mİ?

“15 kişilik komisyonun 9’u AKP’li milletvekili. Burada önemli olan bu Soruşturma Komisyonu’nda çoğunlukta olan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin tutumu ne olacak? AKP milletvekilleri bu dört eski bakanı aklamak için kullanacaklarsa o zaman tabi ki ortaya çıkan sonuç kamu vicdanı bakımından çok rahatsız edici olacak. Soruşturma yapmadan

siyasi bir rapor mu hazırlayacaklar yoksa aklamaya mı çalışacaklar yoksa objektif, delillere, verile dayanan bir rapor mu hazırlamaya çalışacaklar bunu göreceğiz.” 50 MİLYON DOLAR Çok büyük bir yolsuzluk iddiası olduğunu vurgulayan Türmen, iddianamede Zafer Çağlayan’ın 50 milyon dolar rüşvet aldığının belirtildiğini ve diğer rüşvet miktarlarının da çok yüksek olduğunu söyleyerek, “Bir de Başbakan ile ilgili iddialara ve Başbakan’ın oğlu ile konuşmalara ne oldu?” diye sordu. AKLANMA YÜCE DİVAN’DA Dört eski bakanın aklanmak istiyorsa Yüce Divan’a gidip orada aklanmaları gerektiğini kaydeden Türmen, “Soruşturma Komisyonu’nun verdiği raporla olmaz. Soruşturma komisyonu bu dört eski bakanı yüce divana göndermeli ki o mahkeme önünde aklanıp aklanmayacaklarına karar verilsin. Bunu yapacak mı yapmayacak mı göreceğiz” diye konuştu. Siyasi iktidarın ne pahasına olursa olsun bu yolsuzluk iddialarının üstü kapatılmaya çalıştığını savunan Türmen, “Siyasi iktidar Soruşturma Komisyonu’na yansıyacaksa çoğunlukta olan iktidar partisi mensupları bağımsız olabilecekler mi yoksa kendi siyasi partileri gibi üzerini kapatmaya çalışan siyasi bir rapor mu hazırlamak isteyecekler? Şimdiye kadar ki belirtiler ikinci durumu gösteriyor” diyerek böyle olmamasını temenni etti.

Rıza Türkmen

Muhalefetin Komisyon’da da gücü yetmiyor Türkiye Büyük Millet Meclisi yolsuzluk soruştarmalarına adı karışan dört eski bakanı Soruşturma Komisyonu’na gönderdi. Ancak bu komisyonda 8 AK Parti’liye karşı muhalafetin 7 üyesi olacak. Yani AKP istediği kararı alabilecek ANKARA - POSTA212

Y

olsuzluk dosyası Meclis’in yargılama yetkisine sahip tek organı olan Soruşturma Komisyonu’na havale edilirken, söz komisyona seçilecek 15 kişide olacak. 4 eski bakan hakkında Yüce Divan için kararı 15 kişi alacak. İstediği herkesi sorgulama yetkisine sahip olan komisyonda kararlar da oy çokluğu ile alınacak; iktidar partisi AK Parti, 8’e karşı 7 oyla istediği sonucu çıkartacak. Meclis’te yolsuzluk dosya-

sını araştıracak olan ve 15 isim Meclis tüzüğüne göre belirlenecek. Ancak Komisyon’da da iktidar öncelikli olacak; AK Parti’nin 8, CHP’nin 4, MHP’nin 2 ve BDP’nin 1 milletvekili komisyonda yer alacak. Ölüm veya sağlık gibi olağanüstü bir koşul olmazsa, Komisyondan çıkacak rapor da iktidarın istediği şekilde olacak. Komisyon, kararını 2 ay içerisinde Genel Kurul’a bildirmek zorunda. Meclis tüzüğünde , “Başkanlıkça Genel Kurulda yapılacak ad çekme suretiyle kurulacak

15 kişilik bir komisyona verilir.” hükmü yer alırken komisyonun kendisine bir başkan, bir başkanvekili, bir sözcü ve bir kâtip seçmesi gereği de belirtiliyor.

TARAFSIZ VEKİL ARANIYOR Komisyona kurayla seçilecek vekiller için en önemli şart ise bugüne kadar yolsuzluk iddialarıyla ilgili görüş bildirmemiş olmak. Bu da tüzükte şöyle ifade ediliyor: “Hâkimlerin davaya bakmasına veya karara katılmasına

engel oluşturacak durumlarda bulunan, Meclis soruşturması önergesini veren veya daha önce TBMM’nde ya da dışında bu konudaki görüşünü açıklamış milletvekilleri, bu komisyona seçilemezler.”

SALT ÇOĞUNLUK YETERLİ Soruşturma komisyonu üye tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanacak ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar alacak. Komisyon’un önünde iki seçenek var; Yüce Divan’da Bakanların yargılan-

ması veya iddiaların reddedilmesi.

SÜRE 2 AY Ancak komisyon kararını 2 ay içerisinde Genel Kurul’a bir raporla sunmak zorunda. Komisyonun çalışmaları gizli olarak sürdürülecek.Soruşturmanın bitirilememesi halinde, Komisyona iki aylık ek süre de verilebilir. Ancak bu rapor da Genel Kurul’a sunulmak zorunda. Bu da Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, Temmuz ayında Komisyon’un ilk raporunu bildirmesini zorunlu kılıyor. KOMİSYON’UN YETKİLERİ Meclis tüzüğüne göre Komisyon’un belgelere el koyma

ve istediği kişiyi dinleme yetkisi var. Ancak bu da oylamayla belirlenecek: “Komisyon kamusal ve özel kuruluşlardan konu ile ilgili bilgi ve belgeleri isteyebilir; gerekli gördüklerine el koyabilir; Bakanlar Kurulu’nun bütün vasıtalarından faydalanabilir; Bakanlar Kurulu üyelerini, diğer ilgilileri, tanık ve bilirkişileri dinleyebilir. Komisyon, naip veya istinabe yolu ile adlî mercilerden yardım isteyebilir. Ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun tanıklarla, bilirkişilerle, zapt ve arama ile ilgili olarak adlî mercilere verdiği hürriyetleri kısıtlayıcı yetkilerin genel hükümler çerçevesinde kullanılmasını, ge-

rekçesini bildirmek suretiyle görevli adlî merciden yazıyla isteyebilir. Komisyon, hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakanın savunmasını alır. Bununla ilgili olarak talep edeceği belgeleri temin ettirir. Komisyon, gerektiğinde alt komisyonlar kurarak Ankara dışında çalışma kararı alabilir.”

SON SÖZ ONLARIN Komisyonda son söz soruşturma açılan bakanların olacak ve savunma süresi sınırlandırılamayacak. Görüşmeler tamamlandıktan sonra komisyon raporu Genel Kurul’da gizli oyla karara bağlanacak.


Güncel

7 Mayıs 2014 Çarşamba

AYM’ye ABD desteği

Yeşim Numan

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski, Anayasa Mahkemesi’nin Twitter ve ifade özgürlüğü konusunda verdiği kararın ‘memnuniyetle’ karşılandığını belirtirken, “Umarım hükümet de buna saygı duyar” dedi nin yakın geleceği konusunda “Bir tahmin yapmayacağım” derken, beklentisini ise “Umarız ki; Türk hükümeti, özellikle ve öncelikle Türk halkı tarafından dile getirilen kaygıları dikkate alır. Türkiye’nin dostları olarak bizler de bilgilendirildik. Türk demokrasisi, Türkiye’nin başarısı için hayati derecede önemli ve dostları ve ortakları için de önemli ki bunların içinde ABD de var. Bu tip hareketler bölgede demokrasi modeli olmayı isteyen Türkiye’nin kendi hedeflerine aykırı. Kesinlikle umut ederiz ki hükümet de yargının, özellikle de ifade özgürlüğüne dair kararlarına, uyacaktır” diye konuştu.

DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

B

aşbakan Tayyip Erdoğan ile Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç arasındaki tartışmaya, ABD de dahil oldu. ABD’den, Anayasa Mahkemesi’ne destek geldi. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski, “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını çok yakından takip ediyoruz. İfade özgürlüğü konusundaki kararı memnuniyetle karşılandı umarım hükümet de buna saygı duyar” dedi. Malinowski, Türkiye’nin başarısı için demokrasinin hayati olduğunu belirtirken istikrar için “eleştirel seslere açık olmak, sivil topluma, muhalefete, sivil toplum örgütlerine yer tanımak” gerektiğini söyledi. Demokrasi, İnsan Hakları ve İşgücünden Sorumlu ABD Dışışleri Bakan Yardımcısı Malinowski, Talin’den telefonla düzenlediği basın toplantısına POSTA212 de katıldı.

Tpm Malinowski

AYM’Yİ TAKİPTEYİZ Yargıya müdahale, Youtube ve Twitter yasakları, basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların anımsatılması üzerine Malinowski, “Bu gelişmelerden çok endişeliyiz. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını çok yakından takip ediyoruz. Mah-

kemenin ifade özgürlüğü konusundaki kararı memnuniyetle karşılandı. Umarım hükümet de buna saygı duyar. YouTube’a erişim yasağının kaldırılmasını öngören mahkeme kararlarını çok yakından izliyoruz. Türk hükümetini tüm sosyal medyaya erişim serbestliği konusun-

da teşvik ediyoruz. İstikrar eleştirel seslere açık olmayı, sivil topluma, muhalefete, sivil toplum örgütlerine yer tanımayı gerektirir. Özellikle müttefikimiz olan Türkiye’nin istikrarı ve güvenliği bizim için önemli” değerlendirmesini yaptı. Malinowski, Türk demokrasisi-

AZINLIKLAR ANAHTAR Erdoğan’ın azınlıklara yönelik ayrımcı bir dil kullandığının anımsatılması üzerine de Malinowski, “Biz sürekli olarak Türk hükümetini etnik ve dini azınlıklara karşı kapsayıcı politika konusunda teşvik ettik. Bu yaklaşımın, bizim için çok önemli bir müttefik ve ortak olan Türkiye için, anahtar olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Türk-ABD Dostluğu’na diplomat siyasetçi Mevlüt Çavuşoğlu AB Bakanı olunca Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı’na Volkan Bozkır getirildi

Türkiye ile ABD arasındaki Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı’na İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır seçildi

DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

W

ashington-Ankara hattında bir zamanlar yaşanan sıcak ilişkiler yerini temkinli bir yaklaşıma bırakırken, Ankara ‘parlamenter diplomasi’ için ilginç bir tercih yaptı. Türkiye ile ABD arasındaki Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı’na İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır seçildi. Bozkır, yeni göreviyle birlikte Türk-ABD ilişkileri için beklentisini ‘model ortaklık’ kavramını anımsattı: “Sadece güvenlik temelli stratejik işbirliği değil, aynı zamanda ekonomik refah ve demokrasi alanlarındaki işbirliğini de kapsayıcı bir “model ortaklık” olan Türkiye-ABD ilişkileri, her dönemde olduğu gibi bu dönemde de Türk

dış politikasının vazgeçilmez unsurlarından biri olarak önemini korumaktadır.” Bozkır, Türk-ABD ilişkilerinin önemini vurgularken, yeni görevi için “Parlamenter diplomasinin giderek önem kazandığı günümüzde iki ülke arasındaki ilişkilere olan olumlu katkısının devam etmesini temenni ediyorum” dedi. AB’DEN ABD’YE TRANSFER Türk-ABD Dostluk Grubu’nun Başkanlığı’nı yürüten Mevlüt Çavuşoğlu’nun, AB Bakanı olarak atanmasından bu yana başkanlık görevini vekili olarak Nursuna Memecan üstlenmişti. Ancak grup, başta 24 Nisan olmak üzere, Washington-Ankara arasındaki gerginliklerden uzak durmayı tercih etmişti.

TBMM’de yapılan seçim AKP’nin ilginç bir tercihini de ortaya koydu. Dışişleri’nde görev yaptığı sürece ‘AB’ci’ olarak bilinen Bozkır, Meclis Dışişleri Komisyon Başkanlığı görevini de sürdürüyor. Kariyerinin başlarında New York Başkonsolosluğu yapan, Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in danışmanlığı görevlerini de üstlenen Bozkır, daha sonra AB üzerinde yoğunlaşmıştı. Milletvekili olmadan önce AB Genel Sekreterliği görevini üstlenen Bozkır, artık Türk-ABD ilişkilerinde yoğunlaşacak. Bozkır, ‘parlamenter diplomasiyi’ sürdürürken, son olarak Aralık ayında ABD’ye gitmiş ve 17 Aralık sonrasında hükümet aleyhindeki iddialara karşı AK Parti’nin tezlerini anlatmıştı.

Dış politikada sıkıntılı dönem ABD’nin etkili düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’nün Başkanı Strobe Talbott, Analist Dergisi’nin mayıs sayısına verdiği özel mülakatta Türkiye’nin dünya siyasetindeki yerini değerlendirdi. Talbott, Türk dış politikasının sıkıntılı bir dönemden geçtiğini savundu NEW YORK - POSTA212

B

ill Clinton döneminde büyükelçilik ve Dışişleri Bakanı danışmanlığı da yapmış olan Talbott, Türk dış politikasının sıkıntılı bir dönemden geçtiği yorumunda bulundu. Talbott, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kavramsallaştırdığı “komşularla sıfır sorun” politikasının, “sorunsuz sıfır komşu” politikasına dönüştü dedi. GÜÇLÜ MUHALEFET YOK Aslında Türkiye için problem olan her bir komşunun ABD de için de sorun teşkil ettiğini belirten Talbott, her iki ülkenin de isikrarlı bir ortağa ihtiyacı olduğunu vurguladı. “Son seçim gösAhmet Davutoğlu terdi ki Türkiye’de çok hareket-

li bir politik atmosfer mevcut. Demokratik seçimlerin sonuçlarına saygı duymak zorundayız” diyen Talbott, hem Türkiye’de hem de ABD’de demokrasinin inişli-çıkışlı gelişiminde, güçlü hükümet ile güçlü muhalefet arasında etkin ve temiz bir sivil rekabetin önemli bir rol oynaması gerektiğine işaret etti, Türkiye’de güçlü bir muhalefet olmadığını belirtti. KARADENİZ KOMŞULARI ABD’de siyasetinde duayen bir isim olan Talbott, Türkiye’nin Karadeniz’deki üç komşusu Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın içinde bulunduğu krizin, ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurgularken, Ankara’nın burada oynayabilece-

ği rolün, şuandakinden çok daha büyük olabileceğine inandığını belirtti. Talbott, bu büyük rolün oynanmasını engelleyen sebeplerden birinin de Erdoğan’ın pro-aktif bir dış politika geliştirmek için harcayacağı enerjinin büyük bir kısmını arka arkaya gelen seçimlere ayırmak durumunda kalması olarak yorumladı. PUTİN’DEN KORKANLAR Türkiye’nin önümüzdeki dönemde NATO’nun çevreleme politikasının bir parçası olabileceğine de işaret eden Brookings Enstitüsü’nün Başkanı Talbott, “Bu bizi, hâlihazırdaki Türkiye-Rusya ilişkilerini gözden geçirmeye sevk ediyor” dedi. “Son yıllarda Rusya ile Türkiye arasındaki yakınlaşmayı tehlikeli olarak tasvir etmem ancak yine de bu yakınlaşmanın mantığının sorgulanması gerekiyor” diyen deneyimli analist, Rus-

ya’nın politikalarının önemli bir değişim geçirdiğinin altını çizdi. Bu değişimin Türkiye’nin müttefiklerini tehdit eden bir karaktere büründüğünü de söyleyen Talbott, “Bu aslında Türkiye’ye Putin’in şimdiye kadar yaptıklarından korkanlara yardım etmek için de fırsatlar sunuyor” dedi.

Strobe Talbott

Can almadan caydırmak CİNAYETİN iyisi olmaz elbette. Ama öldürülen çocuk olunca daha bir derinden dağlanıyor insanın ciğeri. Kötülüğü tanımayan, masum, savunmasız bebelerin, gözü dönmüş canilerin elinde acı çektiğini bilmek kahrediyor insanı. Acı dinmiyor. Yürek soğumuyor. Son günlerde ard arda gelen vahşi çocuk cinayeti haberleri, halk arasında haklı bir infial yarattı. Gizem’in annesinin acı feryadı, Mert’e yakılan ağıtlara karıştı: “Assınlar, ibret olsun!” Acılı ana-babaların, yüreklerindeki yangını intikamla küllemek istemeleri doğal. Yaşamdan koparılan körpecik canın bedeli ödenir mi? Hatice Ana’nın çığlığı çığ oldu, büyüdü. Sadece aileler değil, yakınları, tanıdıkları, haberi basından ve sosyal medyadan öğrenenler de tekrarladılar: “Assınlar, ibret olsun!” İnsanız. Acımızı denklemek isteriz. Göze göz, dişe diş. Cana can. Vicdani bir refleksle haykırılan bu çığlığa Başbakan da ses verdi: “İdamlık olaylar bunlar.” Acı, öfke ve korkuyla insanların bu tür tepkiler vermesi normal, ancak hükümet nezdinde tepki verirken olaya sadece duygusal açıdan bakmak ciddi sorunlara yol açar. Bu yüzden Başbakan’ın açıklaması en hafif tarifle “talihsiz bir demeç.” Her ne kadar kendi kanaati olduğunu söylese de, Başbakan’ın şahsi kanaatini açıklamadan önce sonuçlarını iyi tahlil etmesi gerekir. Kaldı ki, Erdoğan’ın kanaatlerinin aslında temenni ve hatta kurduğu tek adam sisteminin zaaflarından dolayı, çoğu zaman buyruk anlamına geldiği biliniyor. RTE’nin bu topa bu kadar iştahla girmesinin politik çıkar hesabı içermeyen, salt vicdani bir tepki olduğunu düşünmek naiflik olur kanımca. Kaypak siyasi ortamda dostun, düşmanın bir anda değişebileceğini tecrübeyle öğrenen Erdoğan, mevcut ve potansiyel düşmanlarına karşı kozlarını güçlendirmek için durumdan vazife çıkartıyor olabilir mi? Bunu önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Ancak, bu arada çocuk cinayetlerinin yarattığı infialle idam cezası talep edenlerin, öfkelerini sağ duyularının gerisine çekip, çok iyi düşünmeleri gerek. İdam cezasını savunanların en sık kullandıkları argüman caydırıcı olması. Oysa bilimsel araştırmaların çoğu ağırlaştırılmış hapis ve müebbet cezalarının idam cezasından daha caydırıcı olduğunu gösteriyor. ABD’nin çoğu eyaletinde idam cezası olmasına rağmen, bu ülkedeki cinayet oranı, idam cezası olmayan Avrupa ülkelerinden fazla. ABD’de idam cezalarının %80’i Güney eyaletlerinde uygulandığı halde, bu eyaletlerdeki cinayet oranları ülkenin geri kalanından daha yüksek.* Kriminoloji uzmanları, cinayetlerin genellikle anlık öfkeyle, içki/uyuşturucu etkisi altında, veya hasta ruhlu kişiler tarafından işlendiğini ve söz konusu durumlarda idam cezasını düşünerek suç işlemekten vaz geçilmesinin neredeyse imkansız olduğunu söylüyorlar. Bu veriler “sallandıracaksın üç tanesini, bak bir daha yapıyorlar mı?” tezini çürütüyor. Devletlerin savaş, gizli operasyon, polis şiddeti ve benzeri politikalarla ellerini kana buladıklarını biliyoruz. Bunlarla mücadele ederken, devlete bir de adaletin tecellisi adına cinayet işleme yetkisi vermek büyük bir gaflet olur. Deniz’den, Erdal’dan hiç mi bir şey öğrenmedik? İdam cezasının sadece nitelikli suçlar için geri getirilmesi de çözüm değil. Can alanın canını almak kan davasının devlet eliyle uygulanması değil mi? Modern hukuk böyle bir ilkelliğe izin verebilir mi? “Asmayalım da besleyelim mi?” Doğru cevap: C) Hiç biri. İdam cezasi yerine, çocuklara karşı işlenen tüm suçların cezalarını ağırlaştırarak daha caydırıcı olmalarını sağlayalım. 13 yaşında çocuğun 24 kişi tarafından tecavüz edilmeye rızası olduğunu söyleyerek ceza indirimi veren zihniyeti yok edelim. Çocuk tecavüz ve cinayetlerine karşı caydırıcı olmak istiyorsak, sadece sokaktaki sapıklardan, katillerden değil, Pozantı Cezaevi’ndeki çocukların tecavüzcülerinden ve onlara göz yumanlardan, Uğur’un, Ceylan’ın, Berkin’in katillerinden ve onlara emir verenlerden de hesap soralım. Kim olduğuna, kimlerden olduğuna bakmadan bütün çocuklarımıza sahip çıkalım. Suçluları “beslemek” istemiyorsak, sadece açık ve yarı açık değil, kapalı cezaevlerinde de mahkumların işgücünü kullanarak kendi masraflarını karşılayacakları ve mahkumiyet dönemini üreterek geçirecekleri bir sistem oluşturalım. Ve bütün bunları yaparken, insanlıktan çıkmış yaratıkların karşısında bile insanlığımızı korumak zorunda olduğumuzu unutmayalım. Çünkü kötülükle savaşırken alınabilecek en ağır mağlubiyet, savaştığına dönüşmektir. *Kaynak: Death Penalty Information Center www. deathpenaltyinfo.org

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


Güncel

7 Mayıs 2014 Çarşamba

‘İstifa et diyecek hali yok’ New York’u ziyaret eden gazeteci Cüneyt Özdemir, POSTA212’ye samimi ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özdemir, Başbakan Erdoğan’ın kendisinden duyduğu rahatsızlıkla ilgili olarak “Başbakan benle bir temasa geçmiyor patrona direkt bunu kovun diyor, daha ne desin temasa geçip ‘git istifa et’ diyecek hali yok” diye konuştu SONER MEZGİTÇİ NEW YORK - POSTA212

T

Öncelikle şunu düzelteyim ben hükümet karşıtı bir yayın yapmıyorum. Sadece gazetecilik yapıyoruz ama yaptığımız gazetecilik zaman zaman hükümetin zaman zaman farklı çevrelerin hoşuna gitmeyebiliyor. Rahatsızlık yaratıyor. Nitekim bu rahatsızlık yaratan açıklamaların sonuçlarında da en son açıklanan uluslararası raporlarda da görüyoruz ne yazık ki farklı sonuçları da oluyor. Korkmuyorum kendi adıma ama yakınlarım adına korkuyorum bana zarar vermek adına yakınlarıma bir zarar geleceği endişesini taşıyorum. Biz o korku duvarını aştık Türkiye’de gazetecilik yapınca bir nevi ‘Görevimiz Tehlike’ gibi yapıyoruz o yüzden korku duvarını bir şekilde aşıyoruz.

n Öncelikle New York’ta bulunma nedeninizi öğrenebilir miyiz?

n Türkiye’de bir tarafta basına sık sık sansür uygulandığı iddiaları varken CNN Türk ve onun nezdinde siz nasıl böyle yayınlar yapıyorsunuz ? Sansür iddiaları diğer gazetecilerin bahanesi mi sizce?

n 17 Aralık süreciyle başlayan kaset

n Peki Başbakan size karşı bu tonunu daha da artırırsa Türkiye’den ayrılmayı düşünür müsünüz?

Yok düşünmüyorum. Yani hayatımın sonuna kadar Türkiye’de yaşamayı da düşünmüyorum. Zaman zaman yurt dışında yaşamayı da hayal ediyorum. Ama şu anda mesleğimi burada yapıyorum yapabildiğim kadar yaparım yapamazsam da limon satar onurlu yaşarım gerekirse.

skandalları ve yolsuzluk gündemiyle çalkalanan süreçte hükümet karşıtı yayınlardan dolayı işinizİ kaybedeceğinizden korkuyor musunuz?

ürkiye’de 17 Aralık sürecinden bu yana sansürlerden etkilenmeden tarafsız bir şekilde program yapmaya çalışıp bir anda hükümetin ve Başbakan’ın tepkisini üzerine toplayan gazeteci ve televizyon program yapımcısı Cüneyt Özdemir, sosyal medyadaki takipçileriyle Central Park’ta buluşup piknik yaptı. Toplumun her kesiminden insanların yer aldığı piknikte genel olarak Türkiye’deki gündem ile ilgili soruları yanıtlayan Özdemir, zaman zaman kişisel sorulara da samimi cevaplar verdi. Biz de başarılı gazeteci ile önceden sözleştiğimiz gibi takipçileri ile buluşmasını izleyip daha sonra kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdik. İşte o röportajımız: Sabancı Üniversitesi’nin Brookings Enstitüsü ile ortak her yıl yaptıkları bir konferans zinciri var onun için geldim. Önce Washington, oradan da New York’a geldik. Burada da Sabancı Üniversitesi mezunlarının buluşmasına katılacağım .

lüyor. Başbakan benimle bir temasa geçmiyor. Patrona direkt ‘bunu kovun’ diyor. Daha ne desin temasa geçip ‘git istifa et’ diyecek hali yok.

Yok bence şu anda hem CNN hem Doğan Medya Grubu objektif ve evrensel ölçekte bir gazetecilik yapmaya çalışıyor. Biz şu anda onun bir parçasını görüyoruz. Zaten Türkiye’deki

şu durumda sadece gazetecilik yapabilmek bile çok büyük bir fark yaratıyor. Özgür haber veya farklı bir haber yapmaya gerek yok sadece soru sormak bile insanlar üzerinde farklı bir etki yaratıp ilgi çekmesini sağlıyor, sadece onu yapmaya çalışıyoruz yoksa öyle ekstra bir misyon edinmişliğimiz yok. Belirttiğim gibi sadece gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. n Peki biraz da yakın siyasi gündeme dönecek olursak son günlerde BDP’den ayrılıp HDP çatısı altında birleşen milletvekillerinin zayıf muhalefetin boşluğundan faydalanarak Türkiye’de siyasette daha geniş bir Kürt tabanı yaratma girişiminde olduğunu düşünüyor musunuz? Bunu siyasi bir hamle olarak değerlendirebilir miyiz?

Sanırım HDP’nin kuruluş amacı sadece Kürtler’in değil daha geniş bir kitlenin, halkların kardeşliği olarak değerlendiriliyor. Ya da işte HDP’nin manifestosunda var. BDP’den HDP’ye geçen milletvekilleri çok daha ge-

niş kitlesel bir muhalefet yapmak için bu kararı aldıklarını söylüyorlar. Umarım başarılı olurlar. Türkiye’de ciddi ve kapsamlı bir muhalefete ihtiyaç var. Sadece yakın dönemde ister Türk olsun ister Kürt olsun milliyetçi hareketler sıkışacaklar. Sıkışmış bir alana doğru gidiyorlar. Eğer bu alanı biraz olsun aşabilirlerse çok da iyi olur. HDP ile niye bunu başarmasınlar. Gayet iyi olur . n Peki Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa AKP bundan dolayı parti olarak bir güç kaybına uğrar mı ?

Nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağına ve yetkilerinin ne olacağına bağlı. Eğer şu andaki haliyle Cumhurbaşkanı olursa Başbakan Erdoğan’ın tatlı tatlı tasfiye olacağını göreceğiz Türk siyasetinden. Eğer bu yetkileri başka şekilde olursa ve farklı bir alana gelirse zaten Anayasa’nın değişmesi gerecek. Anayasa’nın değişeceğini göreceğiz. İkisinden biri bize şunu gösterecek. Türk siyasetinde hiç bir

şey eskisi gibi olmayacak Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra. n Peki nasıl bir Cumhurbaşkanı olmasını isterdiniz? Başbakan’dan nasıl bir değişim beklersiniz?

Valla demokrasiyi uygulayıp demokrat bir cumhurbaşkanı olabiliyorsa zaten yeter de artar bile.Yasaları aşmayan kendi tanımlama sınırlarını aşmayan bir cumhurbaşkanı hepimizin öpüp başımıza koyacağımız bir cumhurbaşkanı olur. n Peki Başbakan Erdoğan’ın bazı söylemlerinden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz. Sizinle birebir hiç temasa geçti mi kendileri? Ya da bir hükümet yetkilisi bu sürecin ardından?..

Kimden rahatsız olduğumu söylüyorum? n Siz Başbakan Erdoğan’ın sizden rahatsız olduğunu söylüyorsunuz…

Valla ben söylemiyorum meydanlarda ‘bu adamı işten atın’ diye söy-

n Peki Türkiye’nin dünyada dağılan karizmasını toparlaması için nasıl bir stratejiye ihtiyacı var? Hangi yolları izlemesi gerekiyor. Çünkü biz de burada yabancı basından Türkiye’yi takip ettiğimizde çok fazla eleştirel yazılar okuyoruz. Yabancıların bakış açısı değişti. Son 5 yıllık periyotla kıyasladığımız zaman şu anki Türkiye ile 5 yıl öncesinin Türkiye’si arasında büyük farklar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında ekonomik olarak çok büyük farklar yok. Hatta daha iyiye gidiş var. Tek yapılması gerek daha çok demokrasiyi uygulamak. İfade özgürlüğü, bireysel özgürlükler gibi hakların güvence altına alınması. Bunlar yapıldıktan sonra çok toparlanmayacak bir şey yok. Ama bunları yapmak içinde yepyeni bir bakış açısına kavuşmak lazım önemli olan o bence. n Bu yoğun gündemden kalan vakitlerinizde neler yapıyorsunuz nasıl deşarj oluyorsunuz?

Bal yiyorum… (gülüyor) Uzun yürüyüşler yapıyorum, çok işe yarıyor. 2-3 saatlik yürüyüşler bunlar.

‘Karpuz kestik, şaka değil!’ Central Park’a gelenlerle selfie fotoğrafları da çeken Özdemir, attığı twitte “New York’ta Central Park Twitter buluşmamızda karpuz kestik! Şaka değil” dedi. Özdemir daha önce de, “Central Park’ın şöyle karpuzu suya atıp soğutabileceğimiz bir köşesinde buluşalım diyorum. Artık dere mi olur, göl mü olur, var mıdır acaba!” şeklinde twit atmıştı.

‘Üç büyük lider olacak’ Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut, yeni dünya düzeninde üç büyük lider olacağını ve bunların da Obama, Putin ile Erdoğan olduğunu söyledi DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

B

aşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut, New York’taki Türkevi’nde “Türkiye’nin 2023 Vizyonu ve Bugünün Türkiye’si” başlıklı bir konferans verdi. New York Başkonsolosu Levent Bilgen’in de katıldığı toplantıda Bilgen’in kısa bir konuşma yapmasının ardından kürsüye gelen Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut çarpıcı açıklamalarda bulundu. ÜÇ BÜYÜK LİDER Yiğit Bulut, katıldığı konferansta yeni dünya düzeninde üç büyük lider olacağını, bu liderlerin de sırasıyla Obama, Putin ve Erdoğan olacağını ileri sürdü. Bulut, ‘Neden bu üç

kişi çok önemli? Şu açıdan çok önemli, çünkü bu üç kişi de kendi ülkelerindeki ve bölgelerindeki yerleşik düzene karşı durmaya çalışıyorlar” dedi. “MUHTAR SEÇİLMEDİĞİ HALDE..” Yiğit Bulut, “Gerçekten çok zor yerlerden geldi Türkiye, hepimiz bunları yaşadık. Bakın biz 5 milyar dolar para için, muhtar bile seçilmediği halde Kemal Derviş’i süper yetkili bakan yaptık, üç partili koalisyon döneminde. Beş milyar dolar için. Bugün biz 33.5 milyar Euro’ya, havalimanı ihalesi yapıyoruz” diye konuştu. İLK KEZ BAĞIMSIZLIK DENEMESİ YAPILIYOR Bulut şunları söyledi: “Lafı çok eğip bükmeye gerek yok. Türkiye Cum-

Bulut’a dışarıda protesto vardı Konferans vereceği Türkevi önünde toplanan ellerinde Türk bayrağı bulunan 5 kişilik bir grup Yiğit Bulut’u ve hükümeti protesto etti. Bir ara seslerden rahatsız olan Yiğit Bulut, açık olan pencereyi kapatarak, “Keşke arkadaşlar da burada olsaydı birlikte tartışsaydık” diye konuştu. Grup üyeleri ‘Hükümet istifa’ ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye slogan attı.

huriyeti, kurulduğundan itibaren ilk defa bağımsızlık denemesi yapıyor. Bakın, tam olarak, her anlamda bağımsızız diyemeyiz. Ama ilk defa, 2008’den itibaren bağımsız olma denemesi yapıyoruz.”


Yaşam

7 Mayıs 2014 Çarşamba

HAVANIN GÜZELLEŞMESİ İLE LONG ISLAND HEYECAN PEŞİNDE...

Gökyüzünde doğum günü Hayatınız boyunca unutamayacağınız bir doğum günü yaşamak istiyorsanız Long Island’da bulunan hangara gidip skydive atlayışı yapabilirsiniz. New Yorklu bir annenin iki oğluna verdiği bu hediyeyi arkadaşımız Demet Demirkaya sizler için izleyip yazdı

DEMET DEMİRKAYA NEW YORK - POSTA212

H

ealy ailesi, Long Island, New York’ta yaşayan iki çocuklu bir aile. Anne ve baba bu seneki doğum günleri için sürpriz düşünmüş onlara. Hiç yaşamadıkları hiç yapmadıkları bir şeyi denetmek istemiş. Paketlemek imkansız bu hediyeyi!.. Olağan olmasın sıradışı olsun ve hafızalarında yaşadıkça onlar kalsın istedikleri farklı bir hediyeyi doğum günü sabahı ‘sizleri bir yere götürüyoruz rahat giyinin ve sneaker ya da tırmanış ayakkabısı giyin ayağınıza’ diyerek biraz da yanıltmaya çalışmışlar sanki.. Zira çocuklar hiking ya da trekking’e gideceklerini düşünmüşler anne-babalarıyla.. BU UÇAK PİSTİNDE NE İŞİMİZ VAR?.. Skydive, Long Island’da Calverton semtinde 64bin metrekare alanda 2 bin metrekarilik bir uçak hangari ve 3 kilometrelik uçak pistiyle Amerika’nın en büyük pist imkanı olan paraşütle atlama okulu..1986 senesinde Ray Maynard ‘in kurup küçük bir havaalanından yaptığı Skydive, daha sonraki yıllarda yeni yeri olan Calverton’a taşınıyor. Ray Maynard çok eski bir paraşüt atlayıcısı. Hatta öyle ki Neil Armstrong’un aya ayak bastığı 20 Temmuz 1969 günü o da ilk atlayışını yapıyor..! 40 senelik paraşütle atlama tecrübesini birçok yarışmalara katılarak kazanmış. Amerikan Paraşüt Takımı’nın uluslararası yarışmalardaki takım lideri olduğu gibi katıldığı birçok yarışmadan altın ve gümüş madalyalar kazanmış. Ama hayatının en anlamlı atlayışını onun için en önemli anısını Rocky Point Amerikan Ordusu’nun World Trade Center için düzenlediği anma gününde elinde World Trade Center’dan kurtarılmış Amerikan bayrağı ile yaptığı unutulmaz atlayış diye anlatıyor gözleri dolarak.. Anne babaları tüm Long Island ve yakın çevredeki okulları incelemiş ve en iyi paraşüt atlama okulunun Skydive olduğunu anlamışlar ve hemen bu sürpriz için tüm on bilgileri alarak rezervasyonu yapmışlar. Matt 21, Patrick ise 22 yaşına giriyor. Bu sabah geldikleri yeri görünce ikisi de oldukça şaşkın. Heyecanlı ve biraz da tedirginler hatta. Hayatlarında böyle bir şeyi hiç denemediklerini hatta akıllarından bile geçirmediklerini söylüyor her ikisi de. Adları anons ediliyor, üstlerine giyecekleri harness adı verilen ve paraşütün bağlanacağı ya da paraşütle atlayan bir diğer atlayıcıya bağlana-

bilecekleri yeleği giymek üzere uçak hangarına geçiyorlar. REHBER EŞLİĞİNDE ATLANIYOR Her ikisi de deneyimli olmadıkları için ve bu onların ilk atlayışı olduğu için kendilerine birer rehber ya da taşıyıcı tayin ediliyor. Her biri kendi rehberine bağlanacak bu sayede beraber inecekleri deneyimli bir atlayıcı var. 4 bin metreden atlayacaklarını ve ilk başta free fall adı verilen serbest paraşütsüz düşüşün 60 saniye süreceğini bu sürenin sonunda paraşütü rehberlerinin açacağını ve geri kalan 5- 6 dakikayı ise gökyüzünde süzülerek ineceklerini öğreniyorlar. Grupta 15 kişi var atlayacak olan. Sıra numaraları hatırlatılıyor onlara. Fikir değiştirmek ya da ben en sona kalayım demek serbest..!

Ücreti nedir? Hafta içleri daha az kalabalık olduklarını söylüyor Ray ama hafta sonu için ya da hafta içi için olsun gelmeden rezervasyon yapmak ilk defa atlayacak olanlar için iyi bir tavsiye. Böylelikle yanınıza bir rehber verileceği için onu da siz gelmeden kesinleştirmiş oluyorsunuz. Atlayış fiyatları 230 dolarla 245 dolar arası.

KIZ ARKADAŞI RENGİNİ ARIYOR Matt’ın kız arkadaşı onun atlayışta kullanacağı paraşütün rengini öğrenmeye çalışıyor. Böylelikle semada ancak küçük bir nokta olacak olan uçaktan atladıklarında onları takip edebilsin renklerinden. Telefoto lensimi hazırlıyorum, her ikisi de uçağa geçiyorlar. Aramızdan ayrılırken her ikisine de bol şans diyorum, “yeah we need it” diyorlar. Şansa bırakmamak lazım ama her şeyi yeniden bir kere daha kontrol ediyorlar uçak havalanmadan. OĞLUMLA ATLARMIYIM BİLMİYORUM Artık yanlarından ayrıldık ve uçak pistte taksi yapıyor. İyice yükseliyorlar ve benim kameram onların nokta haline odaklı, ilk atlayan Matt. Ardından Patrick yani ağabeyi atlıyor. Anneleri nasıl heyecanlı ama siz almışsınız bu hediyeyi .hafif bir kendi kendine işkence söz konusu. Anne diyor ki..”Korkarak yaşayamazsın. Oğullarım benim her şeyim ama onların unutamayacakları ağabey- kardeş atlayıp da yine birbiri ardına yere ineceklerini bildikleri bu atlayış aslında biraz da hayatın kendisi. Sırt sırta

hep beraber olsunlar istiyorum. Ve korkmasınlar. Bazı korkuların üstüne gitmeyi öğrenip denemedikleri şeyi başaramayacaklarını da bilsinler istiyorum’ diye çok güzel bir hayat dersi de veriyor bana. Ben oğlumu getirirmiyim kendi ellerimle buraya asla beni ona, ikimizi de rehbere bağlarlarsa belki. Ama böyle bir atlayış daha görülmemiş, kimbilir bir ilki birgün de biz deneriz ! UNUTULMAZ BİR HEDİYE OLDU Matt ve Patrick sanki deneyimli atlayıcılar gibi süzülerek aşağıya iniyorlar. Her biri rengarenk paraşütlerle öyle güzel yapıyorlar ki inişlerini sanırsınız onlar rehber! Her ikisi de öylesine mutlu ve zor bir şeyi başarmış olmanın gururuyla ve minnettarlıkla sarılıyorlar anne ve babalarına. Bu unutulmaz hediye için teşekkür ederken yeniden tekrarlamak arzusunda olduklarını söylüyorlar bunu. Ve herkese denemelerini tavsiye ediyorlar. Bu amatör, ilk sefer atlayıcılarının yanı sıra bir de profesyonel ve bu işi yıllardır yapan tecrübeli tek başına atlayanlar var. Onlara adrenalin delisi (adrenalin junkies) diyorlar. Öyle deneyimlileri var ki bunlardan biri de, adını bir türlü öğrenemediğim kadın atlayıcı. Siyahlar içinde kıyafetinin üstündeki helmetinde iki adet kamera bağlı. Atladıktan sonra onu telefoto lense izlemeye devam ediyorum. Ray Maynard o kadının Skydive’a gelenlerin içinde en tecrübeli ve en iyisi olduğunu söylüyor. İneceği noktaya yaklaşırken saatte 100 mil hızla ağaçların üstünden süzülüp yere sanki yürür gibi öyle yumuşak bir iniş yapıyor ki dersiniz sanki yürüyen merdivenden indi yere! Görülmeye değer sır gibi bir süzülüş ve en az onun kadar mükemmel bir inişti onun ki.. KORKUMU YAŞIYORUM Ben de atlamaya karar veriyorum. Önce korkuyorum.sonra korkumu biraz yenince harness’i giymeye başlıyorum. Benimle atlayacak rehber yanım sıra uçağa geliyoruz. Bir hamle biniyorum.. Kamerayı verdiğim arkadaşa yüzümü çekme ifadem eminim çok ürkütücü kimseleri etkilemeyeyim derken o bana gülüyor ve ben uçak tam kalkmak üzereyken sadece bana ve rehberime ayrılmış bu özel uçaktan hayır vazgeçtim Ben bu korkumla yaşayacağım diyerek hangara yanaşırken durmasını beklemeden yerden 3 4 metre yükseklikteki uçaktan atlayıp, soruyorum..”Does this count?” bu atlayış sayılır mı?


Çatı çiftliklerinin dünyadaki ilk beş örneği

Brooklyn Çatı Çiftliği NEW YORK

HK Çatı Çiftliği

Dakakker Çatı Çiftliği

HONG KONG

ROTTERDAM

7 Mayıs 2014 Çarşamba

HAFTALIK ÜCRETSİZ

YIL 1 • SAYI 51

Lufa Çatı Çiftliği

City Çatı Çiftliği

MONTREAL

TOKYO

www.posta212.com

Yeni trend çatı çiftçiliği Kalabalık kentlerde yaşayan doğa aşıkları, organik sebze ve meyve üretmek için damlara çıktı

S

NEW YORK - POSTA212

ağlıklı yaşam konusunda hassasiyetlerin artması büyük şehirlerde ilginç fikirlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Tüm dünyada son yıllarda doğal ve taze sebze yemek ya da satmak isteyen kişilerin ya da organik ürünlerle hizmet vermeyi amaçlayan restoranların başlattığı çatı çiftlikleri trendi tüm dünyada yükselişe geçti. ABD’de özellikle New

York ve Chicago’da dünyaya örnek gösterilebilecek çatı çiftlikleri bulunuyor. BROOKLYN GRANGE ÇATI ÇİFTLİĞİ Brooklyn Grange kent çatı çiftliğinin dünyanın en büyük çatı çiftliği olduğu söyleniyor. Brooklyn Grange, organik üretimin tüm şartlarını sağlayarak sebze ve meyve üretiyor. Brooklyn Grange, Brooklyn ve Queens’deki 2.5 hektarlık çatı çiftliklerinde ürettiği

yaklaşık 18 bin kilo sebze ve meyveyi haftalık kurulan çiftlik stantlarında satıyor. Sadece organik sebze ve meyve yetiştirmekle yetinmeyen Brooklyn Grange, doğal yumurta ve bal üretmeye başladı. Chicago’da ise ortalama 359 çatıda kısmen ya da tamamen organik sebze ve meyve üretiliyor. Çatı çiftçiliği için ilk sertifikayı alan restoran ise “Amerika’nın en yeşil restoranı” sloganıyla ismini duyuran Uncommon Ground.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.