POSTA212 - SAYI 56 - EK

Page 1

4’TE

SUNAY AKIN

5’TE

GÜLHAN AKŞİT ŞENER

11’TE

KADİR ÇETİNÇALI İLE KADİRCE

14’TE

14’TE

NURDAN YÜZBAŞIOĞLU İLE LIFE AND STYLE

Amerikalılar simiti çok sevdi

La Toya Jackson evleniyor

■ “Bir daha asla gülemeyeceğimi düşünüyordum” diyen Michael Jackson’un ablası, evlilik teklifinin detaylarını arkadaşımız Daphne Barak’a anlattı.

Daphne Barak’ın kaleminden

HALDUN ARMAĞAN İLE VİZYON

■ Zengin fakir herkesin sevdiği simit sonunda Balkanlar’ı ve Avrupa’yı aşıp Amerika’ya da ulaştı. Simit artık Amerikalılar’ın da beğendiği bir damak tadı.

2’DE

16’DA

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

İstanbullive6 Festivali başlıyor

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com • YIL 2 • SAYI 56

11 Haziran 2014 Çarşamba

ABD artık gençlerin rüyası değil

3’TE

■ Bu yıl altıncısı düzenlenecek olan festival, 17 Haziran’da başlıyor. Etkinlik, New York’un haricinde Chicago, Cleveland, Toronto ve Montreal’e de uğrayacak.

4’TE

Türk restoranı Harlem’e girdi ■ Artık Harlem’de de bir Türk restoranı var. 122. Cadde ile Frederick Douglass Bulvarı’nın kesiştiği yerde hizmete giren Savann, bölge sakinlerinin gönlündeki yerini çoktan almış durumda.

ABD’de gençler arasında yapılan araştırmaya göre zengin olma hayallerinin asla gerçekleşmeyeceğini düşünenlerin oranı oldukça fazla. 10 kişiden 6’sı Amerikan Rüyası’nı hayal ettiklerini, ancak erişilmesinin olanaksız olduğunu düşünüyor. Ankete katılan ABD’liler, öyle bir rüyanın artık mümkün olamayacağını söylüyor.

6’DA

Haydi Dünya Kupası’na Heyecanlı bekleyiş nihayet sona eriyor ve dev şölen başlıyor artık... Dünyanın en prestijli turnuvası, 12 Haziran Perşembe günü ev sahibi Brezilya ile Hırvatistan arasında oynanacak açılış maçıyla başlayacak. Bir ay boyunca 64 maç izleyecek olan futbolseverler adeta futbola doyacak.

10-11’DE

5’TE

MERS virüsü ABD’ye sıçradı ■ Suudi Arabistan’da 2012’de kendini gösteren MERS salgını tehlike çanları çalıyor. Ölü sayısı 2 yılda 282’ye ulaştı. Biri Florida’da olmak üzere Amerika’da 2 vakaya rastlandı bile.

7’DE

Jazz eşliğinde Osmanlı mutfağı ■ Soho’da Osmanlı ile Akdeniz mutfağını sentezleyip, Jazz müziği eşliğinde sunan ve New Yorklu Türkler’in gururu haline gelen Antique Garage’ın sahibi ve şefi Utku Cinel anlatıyor.

ABD’li gençlerin yeni trendi nargile 7’DE

Life & Style

David Beckham dönüyor

14’TE

Vizyon

8 - 9’DA

14’TE


Toplum Yaşam

11 Haziran 2014 Çarşamba

Amerika’da simit devri

Zengin, fakir herkesin yiyeceği olan simit Amerika’ya yelken açtı bile. En eski fast food yiyeceklerinden simit, artık ABD’lilerin de rağbet ettiği bir damak tadı SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212

N

ew York’ta kebap ya da iskender deyince aklınıza birkaç isim gelebilir. Hatta en iyi mezeler nerededir bu bile tartışılır. Ama iş, simit ve çaya geldiğinde en lezzetli ve en bol çeşiti nerede bulursunuz, hangi simit gerçek İstanbul simididir düşünmezsiniz. Çünkü bilirsiniz ki açıldığı günden beri Simit And Smith kalbinizdeki boşluğu doldurmuştur. İş adamlarının sabahtan akşama kadar koşturduğu, para dünyasının kalbi sayılan bir yerde bir simitçi görmenin verdiği mutlulukla Simit And Smith’in kapısını açıyoruz. Tezgahta duran simitler, poğaçalar, arkada dumanı tüten bir çaydanlık bir an bize hangi şehirde olduğumuzu unutturuyor. Biz simit çeşitlerini incelerken Koç grubuna ait şirketin başındaki Gökhan Çakmak yanımıza geliyor ve sohbetimiz başlıyor. 15 YILLIK BİR PROJE New York’ta bir simitçi açma fikri Rahmi Koç’un aklına yaklaşık 15 yıl önce geliyor. O zamandan sonra da simidi bu ülkede nasıl tanıtırız, neler yapabiliriz diye araştırmalara başlıyor. Öncelikle akılda kolay kalması için isim düşünürken Simit and Smith’i buluyor. Bir süre bu proje sadece düşüncede kalıyor ama Rahmi Koç 2011 yıllarının başında tekrar kolları sıvıyor ve o sıralarda Türk şirketlerine New York’ta danışmanlık hizmeti veren Gökhan Bey’le yolları kesişiyor. Gökhan Bey önceleri yarı zamanlı olarak danışmanlık hizmetini sürdürüyor. Ama Koç Grubu

Gökhan Çakmak

Gökhan Bey’in işinden çok memnun kalıyor ve ona tam zamanlı yönetim görevini veriyor. “Koç insan kaynakları, bir gün beni aradı ve danışmanlığım için 1-2 günümü ayırmamı istedi. Sonra bu iş hayatım oldu” diyen Gökhan bey ilk olarak New Jersey’de bir fabrikanın kurulduğundan, daha sonra 72’deki dükkanı açtıklarından bahsediyor. İlk başlarda ürün yelpazesi kısıtlıymış. İlk zamanlarını New York’luların nelere rağbet ettiklerini, nelerden hoşlanmadıklarını anlamaya çalışmakla geçirmiş. Daha sonra Türkiye’ye gidip fırınları gezmiş, bilgiler toplamış ve bunları New York’ta uygulamaya girişmiş. TIMES SQUARE’DE ŞUBE “Üretimle beraber şube sayısını artırmak istedik ve 2013 yılının sonunda artık 4 Simit And Smith New York’un işlek yerlerinde simit ve çay satmaya başladı. Simit ve poğaça sabah kahvaltısı, sandviçler de öğle yemeği olarak algılanmaya başladığından, şubelerin yerini iş merkezlerine yakın yerlerde tuttuk. Ama sandviçlerimiz gerek kalite olarak gerekse fiyat olarak rakip firmalardan çok daha iyi. Bu yüzden müşteri sayımız ve grubumuz arttı. Biz de bu cesaretle bu yaz Times Square’e yakın bir bölgede, yıl sonuna kadar da Chelsea’da iki şube daha açacağız” diye anlatan yönetici, şehrin değişik yerlerinde 35 mağazaya toptan satış yaptıklarını da söylüyor. Ekmek, simit, Türk pidesi gibi ürünleri dağıtıyorlar.

lu Simit Sandviç diyor ve mutlaka denememiz gerektiğini söyleyerek sandviçi hazırlatıyor. Bu arada menüyü incelediğimizde ilginç ürünlerle karşılaşıyoruz. Örneğin simidinizi bandırarak yiyebileceğiniz soslar satılıyor. Denedik gerçekten simit başka bir lezzet kazanıyor. Ayrıca yine Bursa’da üretilen düşük kalorili gazozlar var. Özellikle Mürver Çiçeği (Elderflower) aromalısı denemeniz gereken bir lezzet. Gökhan Bey nane - salatalık aromalısının da çok ferahaltıcı ve lezzetli olduğunu anlatıyor ayrıca agave şurubuyla düşük kalorili hazırlanan ev yapımı limonata, şekersiz buzlu çay, buzlu kahve gibi seçenekler de mevcut.

RAHMİ KOÇ’UN FAVORİSİ Bu arada en çok hangi ürünün beğenildiğini soruyoruz. Gökhan Bey, Rahmi Bey’in de favorisi olan Somon-

WALL STREET’TE SİMİT Somonlu sandviçler geliyor ve bir yanda Türk çayı diğer yanda gazoz denemeye başlıyoruz. “Rahmi Bey

New York’ta olduğu zaman her gün mutlaka yer” diyor Gökhan Bey. Ve bir iki ısırıktan sonra bunun nedenini anlıyoruz. Son derece hafif, lezzetli ve sağlıklı bir sandviç. “Bizim için sağlık, hafiflik ve doğallık en az lezzet kadar önemlidir” diyen Gökhan Bey, unlarını Amerika’da ağartılmamış ve genetiğiyle oynanmamış tek un satan bir Türk firmasından aldıklarını söylüyor. “İddialıyız, çevrede bu kadar sağlıklı, lezzetli sandviçleri bu fiyata satmıyorlar. Aslında bunu söyleyen de biz değiliz. Gelen yorumlar hep bu şekilde. Buradan bir kere sandviç alan, zaten bir sonraki alışverişlerinde sandviç pahalı gelirse yerine çok daha ucuza karnını doyurabileceğini görmüş oluyor. 1,99’a Wall Street’te Krem Peynirli Simit satıyoruz. Bu civarda sıradan kalite bir Krem Peynir Bagel bile 2.5 dolar.” diye anlatıyor yönetici.

MİLLİ TAKIMIN NY SPONSORU “Ürünlerimizde kimyasal hiçbir maddeye yer yok, bu yüzden de akşam olduğunda satılmamış mal ertesi güne zaten çıkmaz. Biz de elimizde kalan ürünleri ya City Harvest aracılığı ile evsizlere yolluyoruz ya da “Bowery Mission” ile giyiyoruz kırmızı önlüklerimizi aşevlerinde dağıtıyoruz. Ayrıca çevredeki okulların kermeslerine, yemekhanelerine destek veriyoruz. Çocukların daha sağlıklı beslenmeleri için uğraşıyoruz.” diyen Gökhan Bey, geçtiğimiz günlerde New York’ta bulunan Milli Takım’a da yemek sponsoru olduklarını anlatıyor. Otobüste yiyecekleri yemeğe kadar hazırlayan Simit And Smith sandviçleri, Fatih Terim’in favorisi olmuş. MARTHA STEWART’A SİMİT DERSİ Gökhan Bey, yakında reklam vermeye başlayacaklarını anlatıyor. “Bütçe araştırması yapıyoruz. En uygun sezonda büyük yayın organlarında reklamlarımız olacak. Ben yakında Martha Stewart programına da konuk oluyorum. Orada Martha’ya simit yapacağım. Şimdi kamera karşısında rahat olabilmek için dersler alıyorum” diye konuşan Gökhan Bey, bu tür işleri yürütmesi için Finnpartners adında bir halkla ilişkiler ajansı ile çalıştıklarını söylüyor. Bu şirket, Amerika’da Türkiye reklam-

Dansın Picasso’su İzmir’e geliyor! ANKARA - POSTA212

İ

zmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), 14 Haziran-3 Eylül 2014 tarihleri arasında düzenleyeceği 28. Uluslararası İzmir Festivali’ne modern dansın en usta topluluklarından Amerikalı Martha Graham Dance Company de katılacak. Martha Graham, 17 Temmuz 2014’te sahne alacak. Ardından da İKSEV ile Türk dansçılara eğitim programı verecek. “Panorama Projesi” kapsamında, Martha Graham Dance Company’nin rejisörlüğü ile dersler haziran ve temmuz ayında gerçekleşecek. Dansın Picasso’su kabul edilen 20’nci yüzyılın en önemli dansçı/koreograflarından Martha Graham’ın tekniği üzerinde odaklanacak eğitimler sonunda dansçılar, 17 Temmuz 2014 günü grup ile birlikte sahne alacak. ABD’NİN EN ESKİ DANS TOPLULUĞU 40 yılı aşkın kariyeri boyunca modern dans sanatına şekil veren Martha Gra-

larının yayılmasında etkili olan bir ajans. Gökhan Bey’e göre, Türk yatırımcıların Amerika’da yaptıkları en sık hata, Amerika’da ticaret yaptıklarını unutuyor olmaları. “Burada şirket kuran Türkler örneğin halkla ilişkiler şirketini Türkiye’den seçebiliyorlar. Oradaki adam buranın dinamiklerinden anlamaz ki. Ayrıca saat farkı desen, o işin farklı bir boyutu. Memorial Day’de çok alakasız tweetlerin atıldığı durumlarla karşılaştık. Bunu yapan sadece bizimkiler de değil. Fransızlar da Fransız gibi davranıyor. Amerika’da para kazanmak ya da yaşamak istiyorsan, önce buranın kurallarıyla oynamayı öğreneceksin” diyor Gökhan Bey. “Ama yine de simitin üstüne hardal sıktıklarında içim acıyor.” AMERİKA’DA TÜRK ZİNCİRİ Sohbetimizin sonunda Gökhan Bey’e bizi çok güzel ağırladığı için teşekkür edip, Simit And Smith’in Financial District’teki bu güzel dükkanından ayrılıyoruz. Eğer bir gün canınız güzel bir simit yiyip çay içmek ya da somonlu sandviçin yanında mürver çiçekli gazozu denemek istediğinizde geleceğiniz yer Simit and Smith olmalı. Şimdiye kadar buranın adını duymamış olabilirsiniz. Ama yakın zamanda ülkenin her yerine bir zincir olarak yayıldıklarında zaten duyacaksınız. Amerika’da susamlı, sıcacık, çıtır çıtır Türk simidi zinciri.

ham, geniş vizyonuyla sayısız sanatçıya ilham kaynağı olmuş. Sosyal, politik ve psikolojik içerikle köklendirdiği eserleriyle bu sanat formunun alanını sonsuza dek değiştiren dansçının çığır açan stili, temel beden hareketlerinin kasılma ve gevşemesini tecrübe ettiği çalışmalarından geliyor. Program vizyonuyla Graham efsanesinden esinlenen çağdaş sanatçıların yeni eserlerini, Graham’ın ve onun çağdaşları ile takipçilerinin başyapıtlarını da repertuarına dahil eden Martha Graham Dans Topluluğu, Amerika’nın en eski ve köklü dans topluluğu olma özelliğini de taşıyor.


Toplum Yaşam

11 Haziran 2014 Çarşamba

Serdar İlhan Çürüyen birşeyler

İstanbulive6 çok ses getirecek Bu sene altıncısı düzenlenecek olan İstanbulive6 festivali, 17 Haziran’da yapılacak. Festivale Mercan Dede & İstanbul Tribe ve The Secret Trio katılıyor. Bu festivali, Serdar İlhan ve Mehmet Dede birlikte düzenliyor SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212

F

estival, bu yıl New York’un haricinde Chicago, Cleveland, Toronto ve Montreal’e de uğrayacak. Projenin mimarları Serdar İlhan ve Mehmet Dede ile Posta212 olarak DROM’da bir sohbet gerçekleştirdik. “30 BİN KİŞİYE ULAŞTIK” ■ Bize İstanbulive6 festivalini anlatır mısınız? 2009’da Central Park’ta düzenlenen Summerstage bizden bir festival yapmamızı istedi. Biz de ilk olarak MFÖ, Sertab Erener, Hüsnü Şenlendirici gibi büyük sanatçıları getirdik ve 7 bin kişiye bir konser verdik. O kadar çok ilgi oldu ki kapıları kapatmak zorunda kaldık. Daha sonra organizasyon bizden memnun kalmış olmalı ki devam etmek istedi. Biz de her sene değişik sanatçıları getirerek, Türk müziğinin tanıtılması konusunda elimizden geleni yaptık. Şimdiye kadar toplamda 30 bin kişiye ulaştık ve bunların çoğu yabancı dinleyicilerdi. ■ Peki Summerstage sizi nasıl buldu? Aslında bizi duymaları sanırım 2004’te yapmış olduğumuz Jazz Made In Turkey festivaline dayanıyor. Hatta sunuculuğunu Ahmet Ertegün, Arif Mardin ve İlhan Mimaroğlu yapmış, zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’de açılışını gerçekleştirmişti. Çok büyük beğeni kazandı o festival. O festivalde bizi duymuş olmalılar ve sonunda da bize böyle bir teklifle geldiler. “BAKANLIK DESTEĞİ YOK” ■ İstanbulive kimlerin sponsorluğunda gerçekleşiyor? Bu seneye kadar ana sponsorlarımız Turizm Bakanlığı, Turkish Cultural Foundation ve Marmara Manhattan Otel oldu. Fakat bu sene aldıkları bir kararla Turizm Bakanlığı desteğini çekti. Açıkçası neden olduğunu bilmiyoruz. Biz bu olumsuz gelişmeyle üzülmektense, daha hevesli daha azimli bir şekilde sarılmayı istedik. Sanırım bu pozitif ener-

jimiz ses getirmiş olmalı ki son dakikada Kanada Büyükelçisi kendi girişimleriyle bize sponsor oldu. Biz de bu sebepten festivali Amerika’yla birlikte Kanada’ya götüreceğiz. “SELDA BAĞCAN’A İLGİ BÜYÜK” ■ Sizce Türk Müziği dünya arenasında hakettiği ilgiyi görüyor mu? Gördüğünü pek söyleyemeyiz. Çünkü yanlış tanıttık hep müziğimizi. Örneğin İzlanda’dan 5 grup sayın desek, bunu yapabilecek çok insan var. Ama Türkiye’den birilerini biliyor musunuz dediğimizde bize en fazla Tarkan diyebiliyorlar. Biz müzikle dünyaya açılmak deyince batı tarzında eserlerle başarıya ulaşacağımızı sanıyoruz. Ama onların istediği dünya müziği. Batı tarzındaki eserlerin zaten en iyilerini yapıyorlar. Biz Lincoln Center’da Selda Bağcan’ı çıkarttığımızda yabancı sanat severler büyük beğeni ile izlediler. Hatta bizim DROM’da verdiğimiz bir konsere ünlü operatik pop şarkıcısı Antony Hegarty gelmişti. Biz Lincoln Center’a Selda Bağcan’ı getiriyoruz dediğimizde sevincinden gözleri yaşarmıştı. Bir şekilde tanıyor onu. Biz kendisiyle istiyorsa sahne alabileceğini söylediğimizde “Beni istemez ki onun gibi büyük müzisyen” demişti. Selda Bağcan’ı Londra’da Hegarty’nin konserine çıkardık. Daha sonra da Hegarty, İstanbul’a Bağcan’ın konser-

Selda Bağcan

ine geldi. Açılış parçası da “Vurulduk Halkım Unutma Bizi” oldu.

15 Haziran Pazar 17 Haziran Salı 18 Haziran Çarşamba 21 Haziran Cumartesi

Mod Club, Toronto Brookfield Place Wintergarden, New York Old Town School of Folk Music, Chicago Museum of Art, Cleveland

■ Ne kadarlık bütçelerle yola çıkıyorsunuz? Biz aslında Amerika’da gönüllü kültür elçiliği yapıyoruz. Bu yüzden çok az paralara bile olsa kültür festivalleri yapmaya devam edeceğiz. İnsanlar çok büyük paralar kazandığımızı düşünüyorlar. Büyük isimleri getirdiğimiz için de böyle düşünmekte haklı olabilirler. Ama o büyük isimler çok küçük paralara sadece dostluğumuz için geliyorlar. Şöyle örnek vereyim, devlet şimdiye kadar bize yapılan işin büyüklüğüne göre 15-50 bin dolar arasında para veriyordu. Normalde Zülfü Livaneli tek başına böylesine uzun bir yolculuk ve konser için zaten o kadar alıyor. Biz tek bir festivalde 3-4 isim çıkartıyoruz. Bunlar hep şimdiye kadar geliştirdiğimiz dostluklar sayesinde yürüyor. Çoğu zaman cebimizden bile para verdiğimiz oluyor. “ERKAN OĞUR TURNESİ VAR” ■ Peki gelecekte ne gibi çalışmalarınız var? Seneye bu festivali Bryant Park’ta yapma izni aldık. Hatta mekanı bize ücretsiz verecekler. Tabii oraya sıfırdan bir sahne kurmak nasıl olur, onu bilemiyoruz. Büyük ihtimalle yüksek bir bütçeye çıkacak. Ayrıca eylül ayında Erkan Oğur ile büyük bir Amerika turnesi var. O festivale 140 grup başvurmuştu. Erkan Oğur ikinci, Taksim Trio üçüncü olarak seçildi. Bu bizim için gurur verici oldu. Ama maalesef iki sanatçı çok büyük bütçelere çıkacağından sadece Erkan Oğur’u alabildik listeye. Herşeyin ötesinde bu gelişmeler bize bir şeyi gösterdi. Türk müziği ve Türk sanatı artık okyanusun bu tarafında da değer görüyor. Biz de bunun devamı ve artması için elimizden geleni sonuna kadar yapacağız. Not : Bu seneki Istanbulive6 festivaline siz de destek olabilirsiniz. Indiegogo.com adlı sitede Istanbulive6 olarak aratırsanız karşınıza bir sayfa çıkacak. Ordaki işlemleri gerçekleştirerek bu festivalin bütçesine katkıda bulunabilirsiniz. Daha fazla bilgi için : istanbulive.org

Fuat Güner

Mehmet Dede

Serdar İlhan

Sertap Erener

Demir Demirkan

Mazhar Alanson

“YOKSULLUĞU azaltmadan zenginliği artıran ve suç işleme bakımından sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin önünde çürümüş birşeylerin olması gerekir” der Karl Marx. Son yıllarda mantar gibi artan yeni yetme zenginler, kültür yozlaşmaları, diğer tarafta karın tokluğuna güvensiz şartlarda çalışan hatta yüzlerle ölen emekçiler, üniversite mezunu işsiz gençler, kapatılmaya çalışan sanat kurumları, rant için heba edilen doğa, kısıtlanmaya çalışan özgürlükler, toplumu bölme çabaları… Türkiye’nin resmi birkaç yıl içinde tamamen değişti. 80 öncesi lise ve üniversite okumuş bir nesil çok iyi biliyoruz bu sürtüşmenin nerelere varabileceğini! Sayısız genç insan yok oldu boş yere o dönem. Türkiye’nin yaşadığı şu “çürümüş dönem” sona erene kadar Türkiye’nin imajını korumak için hepimizin üzerine çok iş düşüyor. Bizler kendi adımıza mesajımızı hep sanat ve müzik yoluyla verdik ve yapmaya devam edeceğiz. Eminim büyük bir çoğunluk ta bizi yalnız bırakmayacak. Amacımız sahip olduğumuz o güzel kültürümüzü ve sanatımızı yaşatmak, diğer nesillere taşıyabilmek ve ülke dışında tanıtımını sağlamak. Bunu yaparken de dostlarımız tarafından hiçbir zaman yanlız bırakılmadık. Haziran 17 Salı günü saat 7pm de, Yıllardır büyük özveri ile hazırladığımız serimizin altıncısı İstanbulive 6’da bu sene Sufi müziği elektronik, modern bir anlayışla dünyaya tanıtmış olan Mercan Dede +İstanbul tribe ve Mekedon, Türk ve Ermeni müzisyenlerden oluşan ve Anodolu’nun sesini yine çok sesli bir anlayışla klasik enstrümanlarla veren Secret trio’nun güzel müzikleriyle, 4 günlük GLOBAL BEAT festivalinin bir parçası olan İstanbulive 6 bu sezonun kapanış konseri olacak. Festivalin diğer günlerinde de Fransa’dan Mélanie Pain, Ermenistanlı ünlü düdük üstadı Jivan Gasparyan ile İran’dan Kayhan Kalhor, ve Ukrayna’dan DakhaBrakha’yı izleyebilirsiniz. Adres: at Brookfield Place Winter Garden, 220 Vesey Street, NYC

Washington anıtına kavuştu (NEW YORK - POSTA212) - Washington’da 2011 yılının Ağustos ayında meydana gelen deprem nedeniyle onarıma alınan Washington Anıtı, üç yıl süren çalışmaların ardından yeniden ziyaretçilere açıldı. Amerika’nın en çok tanınan sembollerinden biri olan Washington Anıtı için düşüncelerini dile getiren Beyaz Saray Danışmanı John Podesta: “Ülkemizin en önemli anıtlarından birinin, Washington’un simgesinin yeniden ziyarete açılmasını kutlamak için buraradayız.” dedi.


Toplum Yaşam

11 Haziran 2014 Çarşamba

Sunay Akın @sunayakin62

Bir dans pistidir doğa MÜZİĞİN evrenselliğinde, tüm insanların bir araya geldiği en büyük ülkedir dans alanı. Burada din, dil ve ırk ayrımı yoktur. Hüzünden kahkahaya, mutluluktan öfkeye kadar her türlü duygu, bedenin hareketleriyle anlatılır bu ülkede...Tarih öncesi çağlara kadar iner dansın tarihi. Ayin ve büyü işlerinde kullanılır uzun yıllar. Sonra, duyguların anlatıldığı bir sahne sanatına dönüşür, İrlandalı ünlü yazar Bernard Shaw’un şu sözü, dans ve ibadeti çok güzel bütünleştirir: “Dans etmek sanattır, der Headlam. Sanat ibadettir, der Ruskin. Kiliseye neden uygun olmasın ki o ibadet? Şarkı söylüyoruz da, niçin dans etmeyelim kilisede?” Dramın, geçmişten gelen iki istek olan dans etme ve masal dinlemenin birleşmesinden doğduğuna inanan Shaw’a göre, dans eden bir insan yatay bir isteği dikey anlatma çabasındadır!.. Bir başkaldırıdır dans etmek. Cinsiyet ayrımcılığına karşı açılan bir isyan bayrağıdır. Dans eden insan günlük yaşamında yaptığı hareketlerden arındırır bedenini. Müziğin ırmağında yıkanır ve tüm kirlerinden arınır... Evrensel bir dildir dans. Sözcükler ağızdan değil, bedenin hareketleriyle iletilir karşı tarafa. Duygularınızı yaptığınız dansla bir Afrikalı ya da bir Eskimo’ya rahatlıkla anlatabilirsiniz. Doğayla da bütünleşir dans eden insan. Müzik bir rüzgâr oluverir ve tarladaki başaklar gibi aynı salınıma katar dans edenleri... Ya da çakıl taşlarını hareket ettiren dalgalar gibi insanları aynı ezgide buluşturur. Masallar ülkesinin kapısını açan bir anahtardır dans. Orada, düşlerimiz bizi bekler. Bu ülkede tek yasak yürümektir!.. Dans ederek gezebilirsiniz sokakları. Yürüdüğünüz an sihir bozulur ve Külkedisi gibi balkabağından dünyanıza geri dönersiniz!.. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar... Herkes, ama herkes dans edebilir. Öyle ki, bedensel özürlü olmayı bile mazeret kabul etmez dans. Duygu!.. Evet, birazcık duygu yeterlidir dans için... Yasaklardan dans da, payına düşeni almıştır. Örneğin, Papa Zacharias, 744 yılında dans etmeyi yasaklamıştır. Ağır tempolu bir İspanyol dansı olan “Sarabande” de, din adamlarının yasaklamalarıyla karşılaşmıştır. Bu dansta, şeytanın rol aldığı iddia edilmekteydi. Ne gariptir ki, Cervantes, ünlü eseri Don Kişot’ta, Sarabande’ye saldıran papazların tarafını tutmaktadır!.. Cinsel duyguları kışkırttığı gerekçesiyle “vals” de saldırıya uğramıştır. Kızılderililer arasında, 1900’lü yılların başında ortaya çıkan “hayalet dansı” engellenen bir başka danstır. Yasağın nedeni, dansın, toplama kamplarında yaşamaya mahkûm edilen Kızılderililer arasında özgürlük duygusunu ateşlemesidir. Dansın başkenti mi?.. Elbette Paris!.. 19. yüzyılda, 1.800 dans salonu vardı, kapıları Paris sokaklarına açılan... Fransa kralı 14. Louis, en çok dans dersi alan insandır. Yirmi yıl boyunca her gün, düzenli olarak dans dersi alan 14. Louis, “Kraliyet Dans Akademisi”nin de kurucusudur. İnsan yaşamında en unutulmaz dansın “evlilik dansı” olduğu söylenir. Ne büyük bir yanılgıdır bu!.. Ne kadın gelinliğin, ne de erkek damatlığın içinde rahattır. Üstünde üniformaya dönüşmüş elbiseyle insan nasıl doğal olabilir, sevgilisinin tenini, dokunuşunu hissedebilir? Bu dansın müziği de mutlaka La Cumparsita’dır. Düğünlerin vazgeçilmezi olan bu şarkı 1917 yılında, Uruguaylı Matos Rodriguez tarafından bestelenmiştir. Genç besteci şarkının telif haklarını editör Ricardi’ye satar. Aldığı tüm parayı da bir at yarışında kaybeder. Yani, insanların “mutluluğa” adım atarken yaptıkları dansın müziği, mutsuzluk getirmiştir bestecisine!.. 1923 öncesinde, bir kadının müzik eşliğinde tek başına dans etmesi “kadın oynatmak” olarak değerlendirilirdi ülkemizde... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yıllarındaki tutanaklarına göz atacak olursak, kadının müzik eşliğinde oynaması ya da dans etmesi konusunun hararetli tartışmalara yol açtığını okuruz. Bu tartışmalar sırasında kadınların savunucusu Besim Atalay olmuştur: “Musiki zevki insan için bir ihtiyaç değil mi, bunu da mı inkâr edeceksiniz? IV. Murat sigara içeni astı, çarmıha gerdi; ama başa çıkabildi mi? Tarih okumadınız mı? IV. Murat’ın sigara içiyorlar diye çarmıha gerip omuzlarına mum diktirdiği mahkûmların başına koyduğu nöbetçilerin de, o mumlardan sigaralarını yaktıklarını bilmiyor musunuz? Daha düne kadar, ellerinde zillerle, kadın kılığına girerek oynayan oğlanlar (köçek) vardı. Ve bunları her yerde, en büyük eşrafımız dahi oynatırdı.” Besim Atalay’ın “en büyük eşrafımız” diye bahsettiği hiç şüphesiz ki, Osmanlı padişahıydı. “Köçek” ve “tavşan oğlan” adları verilen erkeklerin dans ettikleri Osmanlı Sarayı, Batılı anlamıyla ilk dansla III. Selim zamanında tanışır. Her şey, Sicilya elçisi Le Comte de Ludauffe’nin, III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’ı kasrında ziyaret etmesiyle başlar. Elçi, ziyaret sonrası kente geri dönmek için bindiği kayıkta, Hatice Sultan tarafından konulan çok değerli armağanlar olduğunu görür. Bu ince davranışın altında kalmak istemeyen Ludauffe, genç ve güzel kızını hazırlattığı armağan sandığını sunması için saraya gönderir. Matmazel de Ludauffe, Fransa’nın eski İzmir konsolosunun kızı Matmazel Amoureu’yla birlikte gittiği sarayda, Hatice Sultan’la müzik konusunda sohbete dalarlar. Öyle bir an gelir ki, iki Avrupalı kız, kalkıp dans etmeye başlar. Çengilerin tekdüze atlayıp zıpladıkları dansa hiç benzemeyen bu yeni dans karşısında herkes çok şaşırır. Şaşkınlık, III. Selim’in tüm olup biteni bir paravanın arkasından izlemekte olduğunun öğrenilmesiyle daha da artar. Padişah, gizlendiği yerden çıkarak misafirleri armağanlara boğar. İşte, o günden sonra da Avrupa dansı sarayın cariyelerine öğretilmeye başlanılır. Şairler arasında erkeklerin çoğunlukta olmasından dolayı olsa gerek, şiirimizde dans etme konusuyla çok az karşılaşılır. Dans etmeyen bir şiirimiz olduğunu söyleyebiliriz. Edip Cansever’in “Çarliston Günleri”ni ve “Tangolar”ı anımsadığı şiirlerinin yanında, beni en çok etkileyen Süreyya Berfe’nin şu iki dizesidir: Anasıyla babası dans ederken Samanyoluna baka baka uyudu çocuk. Sahi, kaç çocuk vardır, annesiyle babasını dans ederken gören? Kavga ederlerken gören çoktur!.. Peki ya dans? Dünyanın en çok, 1900’lü yılların ilk yarısında yaşanılan iki büyük savaş arasında dans ettiği kabul edilir. Bu dönemde dans tutkusunun sinemayı da esir aldığı gözlemlenir. İzleyiciye neşeli zaman geçirten müzikal filmlerin mantar gibi bitmelerinin yanında, bir dans yarışmasında yaşanılan dramları ele alan Atları da Vururlar adlı film, sinemanın klasikleri arasına girmeyi başarır. İstanbul’da “Dan Sokağı” var ama “Dans Sokağı” yok!.. Ne demektir ki dan?.. Dan Sokağı’nda çocuklar ellerinde oyuncak tabancalarla birbirlerine “Dan... Dan...” diye ateş ediyorlardır. Dans Sokağı’ndaki çocukların oyunlarını düşleyebiliyor musunuz? Bunca lafı insanlar arasındaki dans için arka arkaya sıraladık. Peki ya, yıldızların gecenin siyah kumaşıyla, rüzgârın yapraklar ve çiçektozlarıyla, dalgaların yosunlarla, çakıl taşlarıyla olan dansı?.. Doğa dans eder; insanlar etse de, etmese de!..

Harlem’de Türk restoranı

Türk restoransız bir Harlem artık tarihe karıştı. 122. cadde ile Frederick Douglass Bulvarı’nın kesiştiği yerde hizmet vermeye başlayan Savann restoran bölge sakinlerinin gönlündeki yerini çoktan almış durumda BARIŞ TUNCER - JOHN PAUL JASON NEW YORK - POSTA212

Z

iyaretçilerinin damaklarına söz geçiremeyecek lezzetteki yemekleriyle ve işletmenin sahibi Galib Özbek beyin misafirperver tavırlarıyla Savann restoran çok yakında bir kez uğrayanın müptelası olacağı bir yer haline geleceğine hiç şüphe yok. Galip Bey’in yıllar önce eğitimi için geldiği New York’ta yıllar süren Fransız mutfağı tecrübelerinden sonra açtığı ve 16 sene işlettiği Fransız restoranı zamanla Al Pacino, Peter Strauss gibi ünlülerin de uğrak yeri haline gelmiş. Yıllardır New York Knicks’in dışarıda oynadığı oyunlarında catering servisini üstlenen Galip Bey bu alanda da kimseye eline su döktürtmemiş. Başarısını yemek konusundaki bilgisine ve sunumunda gösterdi-

ği özene bağlayan Galip Bey mutfaktan çıkan her tabağı bizzat kendisinin kontrol ettiğini belirtiyor. Galip Bey aynı başarılarının yeni açtığı Türk restoranında da süreceğine hiç şüphesi yok. Menüsünün oldukça geniş olduğu Savann restoranın fiyatları da her bütçenin karşılayabileceği durumda. Aslında klasik bir Türk mutfağı sunumu yapan Galip Bey, özellikle tatlı bölümünde bu çizginin biraz dışına çıkarak menüsünü oldukça zengin tutmayı başarmış. Ayrıca Savann restoran için oldukça geniş ve ferah. Özel olarak dekore edilmiş Savann restoranın, özel toplantılar veya partiler için hazırlanmış ayrı bir de odası da bulunmakta. Savann restorantın tren durağının hemen yanında olması Galip Bey’in enfes yemeklerini tatmak isteyenler için de kolay bir ulaşım yolu. Şimdiden afiyet olsun.

NYU’da Türk sanatı sergisi SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212

A

merikalı bir sanatseverin yıllar önce Türkiye ve İran’dan toplamaya başladığı eserler New York Üniversitesi’nde (NYU) sergilenecek. Sergi öncesi yapılan tanıtım resepsiyonunda Abidin Elderoğlu, Nevzat Akoral, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk ve Fahrelnissa Zeid gibi sanatçıların eserlerinin bir kısmı sanatseverlere sunuldu. 1960 ve 70’lerde Türkiye ve İran’a yaptığı gezilerde sanat eserleri toplayan Abby Weed Grey’in koleksiyonu New York Üniversitesi Grey Sanat Galerisi’nde sergilenmeye başlandı. Koleksiyonun tanışma resepsiyonu geçtiğimiz günlerde NYU’da yapıldı. Türkiye’nin New York Başkonsolosu Levent Bilgen, yaptığı açılış konuşmanın ardından POSTA212’nin sorularını yanıtladı. Bilgen, “Birkaç yıldır Türkevi’ne sanatçılarımızı çok sık getirmeye çalışıyoruz. Amerika’da her bakımdan Türk sanatına

Geçtiğimiz günlerde ‘Direksiyonsuz Araba’sını basına tanıtan Google hız kesmiyor. Apple’ın ardından Google da müzik piyasasına mı giriyor?

New York Başkonsolosu Levent Bilgen

ve Türk sanatçısına ilgi artıyor. Sanat galerileri kendileri Türk sanatçılarını bulup, kişisel olarak ağırlamaya başladı. Bu bizim için gurur verici” dedi ve Grey Sanat Galerisi’nin bu girişimini desteklediklerini belirtti. Bilgen ayrıca yapılan bu serginin tanıtım amaçlı olduğunu, asıl büyük serginin ise 3 yıl sonra, bütün araştırmalar ve çalışmalar tamamlandıktan sonra yapılacağını belirtti.

BÜTÜN AMERİKA’YA ULAŞACAK “Avrupa’ya sanatımızla açılmamız Atlantik Okyanusu’nun bu tarafına gelmesinden her zaman daha kolay olmuştur. Şimdi, Amerika-

Google’ın yeni müzik stratejisi

lılar’ın kendi girişimiyle sergi için çaba göstermesi artık sanatımızın ve sanatçılarımızın gerçek değerini bulmaya başladığının habercisidir” diyen Levent Bilgen, bu sergide oluşturulacak kataloğun sadece New York’taki sanat severlere değil, ileriki yıllarda Amerika’nın her yerine ulaştırılacağını anlattı. “Bu 3-4 yıllık süreçte bizler hem resmi olarak hem de bugün yaptığımız gibi Türk –Amerikan toplumunun önde gelenlerini bir araya getirerek bu projeyi sonuna kadar destekleyeceğiz ve tanıtımını yapacağız.’ diyen Bilgen daha sonra galeriyi gezerek sanat eserlerini inceleme fırsatı buldu. ERTAN BEZEN - (NEW YORK - POSTA212)Beats Music’i satın alarak müzik servisi işine giren Apple’dan sonra şimdi de Google’ın müzik piyasasına girebileceği söylentileri dolaşıyor. Aslında Google geçtiğimiz sene ‘Google Play Music All Access’ isimli bir müzik yazılımı tanıtmış, fakat bu servis pek ilgi görmemişti. Bu alanda yeni çalışmalar yaptığı bilinse de Google çok daha farklı bir hamle yapacakmış gibi görünüyor. Önümüzdeki

ekim ayında ‘Music Pass’ isminde yeni servisini duyuracak olan Google’ın bunun yanısıra yeni bir müzik servisi satın alabileceği konuşuluyor. Bu anlamda en önemli aday ise on milyonlarca üyesi bulunan Spotify. İddia-

lara göre Spotify’nin 4 milyar dolara yakın bir değeri bulunuyor. Spotify’den sonra ise en büyük aday Pandora. Google’ın bu alandaki çalışmaları bakalım nasıl sonuç bulacak?..


Sağlık

11 Haziran 2014 Çarşamba

PSİKOLOG

Gülhan Akşit Şener glhan07@hotmail.com

Tüm sözlerini tüketmiş erkekler ve kadınlar bir arada yürüyorlar

Tehlike çanları çalıyor Suudi Arabistan’da 2012’de kendini gösteren MERS salgını giderek yayılıyor. Ölü sayısının 2 yılda 282’ye ulaşması sağlık otoritelerini korkutmaya başladı. Raporu açıklayan sağlık memurları ise işten kovuldu BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212

S

uudi Arabistan Sağlık Bakanlığı 2012 yılında ortaya çıkan MERS virüsünün 2 senede 282 kişiyi öldürdüğünü duyurdu. Raporun açıklandığı gün Suudi Arabistan’da en yetkili sağlık memurlarının hepsi kovuldu. Daha önce açıklanan rapora göre resmi ölü sayısı 190 olarak biliniyordu. Şu ana kadar Suudi Arabistan’da 688 vakaya rastlanırken, 353 hastanın iyileştiği, 53 hastanın da tedavilerine devam edildiği açıklandı.

KISA SÜREDE MÜTHİŞ ARTIŞ 5 hafta önce açıklanan rapora göre 339 vakaya rastlandığı ve 102 kişinin öldüğü belirtilmişti. Bu kadar kısa sürede vakaların 2, ölümlerin ise 3 kat artmış olması sağlık otoritelerini endişelendirmeye başladı. Suudi Arabistan’da ortaya çıkan bu virüse Malezya, Ürdün, Katar, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus, Kuveyt, Umman, Filipinler, Endonezya, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler’de de rastlandı. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin açıkladığı rapora göre bu hastalığa yakalananların yüzde 30’u öldü.

NEDENİ DEVELER OLABİLİR Ateş, öksürük ve nefes almada zorluk bu hastalığın belirtileri olarak biliniyor. Hastalık ilerlediğinde hastalar zatürre ve böbrek yetmezliği nedeniyle yaşamını yitiriyor. Arap Yarımadası kökenli olduğu düşünülse de MERS virüsünün nereden geldiği tam olarak bilinmiyor. Suudi Arabistan’da develerde virüse rastlanması hastalığın develerden yayılmaya başladığı görüşünü güçlendirdi. İncelenen develerin hasta insanlarla tamamen aynı virüse sahip olmaları bu teoriyi kanıtlar nitelikte. HASTANELERDEN YAYILIYOR Çok bulaşıcı olmadığı tahmin edilse de virüsün hastanelerde yayılmaya başladığı açıkça görülüyor. Hastalıkların çoğunluğu Suudi Arabistan’ın hastanelerinde gerçekleşti ama buna neyin sebep olduğu ise hala tespit edilemedi. Hastanelerde gereken titizliğin gösterilmemesinin buna neden olduğu düşünülüyor. Hastalar kontrol edilirken defalarca aynı eldiven, maske ve cüppe giyilmesi bunun nedeni olarak gösteriliyor. 2. SARS MI GELİYOR? Middle East Respiratory Syndrome’un kısaltması olarak bili-

Spor meme kanserinin ilacı (WASHINGTON-POSTA212) ABD’de yapılan bir araştırma, fiziksel aktivitenin meme kanseri teşhisi konan kişilerde iyileşme sürecine yardımcı olduğunu, ancak birçok kadının yeterince aktif olmadığını ortaya koydu. Cancer adlı dergide yayınlanan araştırmada, 2008-2011 yılları arasında Kuzey Carolina’da meme kanseri olan 20-74 yaş arasındaki 1735 kadının kanser teşhisi öncesi ve sonrası fiziksel aktiviteleri incelendi. Haftada 150 dakika orta yoğunluklu ya da 75 dakika yoğun fiziksel aktivite tavsiye edilirken, meme kanseri teşhisi konmuş kadınların sadece yüzde 35’inin bu düzeyde aktif olduğu görüldü. Uzmanlar, meme kanseri teşhisinin ardından uygun fiziksel aktivite konusunda doktora danıştıktan sonra haftada 3.5 saat spor yapılmasını tavsiye ediyor. Teşhis sonrası fiziksel aktivitede küçük bir artışın bile hayatta kalma şansını arttırdığı ifade ediliyor. (BBC Türkçe)

nen MERS virüsü daha önce yine bir solunum yolu hastalığı SARS’a olan benzerliğiyle dikkat çekiyor. Bu benzerlik akıllara aynı hastalık geri mi dönüyor sorularını getirdi. Daha önce 2003 yılında Hong Kong’ta ortaya çıkan SARS salgınında 37 ülkede 8 bin 422 vakaya rastlanmış bunlardan 916’sı hayatını kaybetmişti.

AMERİKA’DA 2 VAKA Biri Florida’da olmakla beraber Amerika’da toplam 2 vakaya rastlandı. Amerika’daki bir çok hastane araştırmalar yaparak bu virüsten korunmanın yollarını arıyor. Bu hastalığın herhangi bir aşısı veya ilacı bulunmuyor.

“GÜN geldi yorulduk. Oysa ne kadar süreceği konusunda net bir cevabımız olmasa bile, “uzun“ süreceğine inanıyorduk. Yanı başımızda insanlar olmasa büsbütün konuşmayı unutacağız.” Bu sözler, boşanma arifesinde olan bir erkek danışanıma ait. Sevgiyle evlendiği bir karısı ve iki çocuğu var. Neden boşanmak istediğini kendisi de bilmiyor. Boğuluyormuş hissi yaşıyor evde. Evden ayrılamıyor, gitmek istiyor nereye gideceğini de bilmiyor. Erkek danışanlarımda sıklıkla gördüğüm şey, duygularını tanımakta zorlanmaları. Mutsuzluğunun net sebebini bilememesi, daha da karmaşık hale getiriyor iç dünyalarını. Vicdan da “tanımlanamayan“ duygulara eşlik etmeye başlayınca, sonuç saldırgan bir kimliğe dönüşüyor. Saldırganlık, fiziksel olarak yapılmıyor sadece. Sözel saldırganlık, eğitimli erkeklerin en sıklıkla başvurduğu yol. Hakaret, küçümseme, alay etme, bağırma, başkalarının yanında küçük düşürme çabası vs gibi açığa çıkıyor... Evlilik terapisinde karşılaştığım en temel sorunları iki maddede toplayabilirim. 1- Özellikle eğitimli kesimin evliliklerinde yaşadığı sorun; günümüz değerlerine göre “evlilik kavramını” değiştirme çabaları. 2- Ve evlilik kurumuna artık eskisi gibi itina edilmemesi. Henüz boşanma aşamasına gelmemiş evliliklerde de; 1- Birçok evli çift sadece birbirini çekici bulduğu ya da sorunlar çıkmadığı sürece evliliklerini sürdürebiliyorlar. 2-Evliliğin anlamını ve değerlerini değişime uğratmayanlar ise evliliklerini uzun yıllar koruyabiliyorlar. ABD toplumunda günümüzde çiftlerin yüzde 50’si boşanıyor. Ataerkil değerlerine bağlı Japon halkında da boşanma oranı gitgide yükseliyor. Türk toplumu da bu artan oranlı boşanma hızının içerisinde. Uzmanlara göre, durumun bu hale gelmesi hiç şaşırtıcı değil. Bazı sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum. Boşanmaların birçok sebebi var, ancak bizim işimiz “en altında” yatan temel sebep ve değişimler. Mahkeme koridorlarında ve hakim karşısında açığa çıkan sebep işin finalidir. Peki, o aşamaya taşınmış bir evlilikte “olamayan” neydi? Hoşumuza gitmeyen sebepler! Günümüzde aileleri bir arada tutan “vefa” duygusu gitgide azalmaya başladı insanlar arasında. Bu hiç akla gelmeyen “eksiklik” aslında, bir evliliğin en temel sorunu. Evli çiftler, mecburiyet duygusunu o denli içselleştirdiler ki. Son yıllarda dünyada topluca esen bir rüzgarın esintisi üzerimizde. Bu esintiden payımıza düşen, içsel ve dışsal yenilenmeleri yaşıyoruz. Hepimize pompalanan şu “sen özgürsun”, “sen bir taneciksin”, “sen her şeyi yapabilirsin” vs... Sonuç evlilikte kimse kimseye teşekkür etmez oldu, kimse kimseye minnet duymaz oldu. Oysa, takvim yılı değişse de dünyanın, insan hala aynı insan. İhtiyaçları, beslenme şekli. Su içmeyen insan hala ölüyor. Ruhsal beslenmeyen insan da… Birbirini “takdir” edemeyen, her şeyi “yapmak zorunda zaten” tavırlarıyla yaşanan her evlilik, her insanı ilişki insan gibi tükeniyor maalesef... Zeki insan ve biten evlilik Çok zeki insanın elindeki telefonlarda artık aynı anda, fotoğraf makinesi, internet, telefon, navigasyon var. Oyun da oynuyoruz, saate bakıyoruz, maillerimizi yazıyoruz, kitap okuyoruz vs… Her şey çok değişti ve değişecek de. Değişimden aldığımız haz duygusunun altında yatan realite yaşamımızın kolaylaşması. İşler kısa sürede ve kolayca halloluyor, bu da bizleri yorgunluktan alıkoyuyor. Bizler de mutlu oluyoruz. Gayet basit ve mantıklı işleyen bir süreç. Ancak, değişim rüzgarları bu konularda sınırlı kalmıyor tabi ki. Özgür insan, evliliği de yeniliyor günün koşullarına göre. Gerçekçilik işte tam bu noktada kayboluyor. Çevrenize bir bakarsanız, model model evlilik şekilleri türediğini görürsünüz. Kimsenin ki kimseye benzemiyor. Model model cep telefonlarımız gibi. Oysa, değişim alet edevatta olduğu gibi, evlilikte olamıyor! Kural şu! Ya evlenmeyeceksin, ya da evleniyorsan “evliliği” “evlilik” gibi yaşayacaksın. Maalesef ki, evliliğin yazılı olmasa da bir anayasası var. Sınırları var, kuralları gayet net belli. Amerikalılar, evliliğin Bible’ından (İncil ) bahsederler. İncil nasıl insanlara yanlışı ve doğruyu iletmek üzere geldiyse, “evliliğin” de İncil’i olduğunu ve İncil’den uzaklaşıldıkça evlilikten de uzaklaşıldığı kabul ederler. Amerikan TV’lerinin çoğu kanalı din ve güzel evlilikleri anlatan program ve dizilerle süslenir. Kontrolü elden kaçan insanın, her eşten ayrı ayrı çocuklar yapmaları, ileride yaşanacak “gen“ karışıklığından korkmalarına sebep oldu. Çözüm, İncil’de dediler ve eskiye çok eskiye dönmeye başladılar. Ben Kuran-ı Kerim’deki evlilik ve uyulması gereken kurallar desem, sizleri kızdırır mıyım bilemiyorum. Herkes, önüne bakar ve önündekinden faydalanmak isterse yapılacaklar belli. Kuran’da “evlilik“ adına ne bulacağınızı bilemem ama “bulamayacağınızın” ne olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. “Hem evli aynı zamanda bekar gibi yaşama isteği” Kuran-ı Kerim de, tüm diğer dinlerde, hatta kadim bilgilerde de yoktur. Hiç aramayın ve yorulmayın. Ama inanın ki, yıpranmış her evliliğin “modası geçmiş gibi görünse de” kadim bilgilerle yenilenme hatta her şeyi sil-baştan yapma şansı vardır.


Yaşam

11 Haziran2014 Çarşamba

Birçok göçmen için, Özgürlük Heykeli yeni fırsatlar anlamına geliyor. Bu heykel ayrıca Amerikan Rüyası’nın ikonik bir sembolü olarak da biliniyor.

Amerikan Rüyası bitti

DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

A

BD’de gençler arasında yapılan araştırmaya göre zengin olma hayallerinin asla gerçekleşmeyeceğini düşünenlerin oranı oldukça fazla. CNN Money, yaptığı anketle ABD vatandaşlarının gelecek nesiller için Amerikan Rüyası’nın çok zor gerçekleşeceğine inandığını ortaya çıkardı.

EBEVEYNLER DAHA ŞANSLIYDI 10 kişiden 6’sı Amerikan Rüyası’nı tanımladıklarını, hayal ettiklerini, ancak erişilmesinin olanaksız olduğunu düşünüyor. Ankete katılan ABD’liler, öyle bir rüyanın artık mümkün olamayacağını söylüyor. Ankete katılan 18-34 yaş aralığındaki ABD’liler, çocuklarının Amerikan Rüyası’na ulaşmalarının imkansız olduğunu düşünüyorlar. 2008 krizinden sonra ortaya çıkan durgunluktan etkilenen bu yaş grubunun niteliklerine uygun iş bulmaları çok zor olmuştu. Bu yüzden ankete katılan bu yaş grubu geleceğe korkuyla bakıyor. Ankete katılanların birçoğu ebeveynlerinin kendilerinden daha şanslı olduğunu dile getirdi.

ABD’de yapılan bir araştırmada gençlerin büyük çoğunluğu, ülkede ‘Amerikan Rüyası’nın gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünüyor

UZMANLARIN YORUMLARI ABD’deki analistler ise düşük moral seviyesinin sürpriz olmadığını düşünüyor. Pew Araştırma Vakfı’nın Ekonomik Gelişmeler Projesi Direktörü Erin Currier konuyla ilgili olarak, “Aileler, karşılaştığı ekonomik zorlukları yansıtıyor. Onlar finansal güvencesi olmayan insanlar” dedi. Brookings Enstitüsü Aile ve Çocuk Merkezi Eş Başkanı Ron Haskins ise biraz daha olumlu düşünenlerden. Haskins, ekonomik hareketliliğin gücü ve yüksek büyüme hızına ulaşabilen bir ülke olarak ABD’nin sahip olduğu iyi okullarla önemli avantajlara sahip olduğunu kaydetti. Haskins, “Ekonomikdeki dalga-

lanmalar ve zor koşullar kaçınılmaz bir gerçek; fakat düşünüldüğü kadar kötü değil” diye konuştu.

BİLGİSAYAR OYUNLARINA YANSIMIŞTI Amerikan Rüyası, çok çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikrini savunan bir düşünce biçimi ve geleneğidir. Ancak 19. yüzyılın başından itibaren çabuk zengin olma fikri geliştikçe bu fikir de zayıflamaya başlamıştır. Bu fikir pek çok alanın yanı sıra Amerikan bilgisayar oyunlarına da yansımıştır. Max Payne ve GTA 4 gibi oyunlarda da baş karakterler Amerikan Rüyasını tatmak istemişti

Hava durumu simgelerinin oluşum hikayesi Hemen her yerde gördüğümüz basit hava durumu simgelerinin ne zaman, kimin elinden çıktığını hiç düşündünüz mü? 1970 yılına kadar farklı yöntem kullanan uzmanlar, bu tarihten sonra simgeleri basitleştirdi ERTAN BEZEN NEW YORK - POSTA212

B

izler için anlaması her ne kadar anadilimiz kadar kolay ve bilindik olsa da, hava durumu simgeleri her zaman bildiğimiz gibiydi. Kabarcıklı bulutlar, bir çember ve içinden çıkan basit çizgilerden oluşan güneş ve benzeri semboller, aslında bizler için oldukça yeni. 1970’lere kadar, meteoroloji uzmanları hava durumu tahminlerinde oldukça farklı bir yöntem kullanıyorlardı, ancak bir tasarım öğrencisi daha sonra her şeyi değiştirmiş. Çok eski çağlardan günümüze kadar farklı bir çok şekilde kullanılan hava durumu simgelerimizin yakın tarihi birbirinden ilginç...

ESKİ HAVA DURUMU SİMGELERİ Genel-geçer olan simgeler üzerine incelemelerde bulunan Daniel Engber’in söylediğine göre, halka sunulan ilk hava durumu haritası, U.S. Weather Bureau aracılığı ile 1910’da karşımıza çıkıyor. Ancak o sıralarda tahminleri bildiren simgeler, günümüze göre çok daha dolaylı bir tanımlama yolunu seçmişler. Simgeler ise, Bulutlar “boş ve dolu çemberler” ile rüzgar, “küçük oklar” şeklinde kullanılıyormuş. Weather Bureau’nun harita üzerindeki ilk kendi raporuna bakıldığında, bu haritanın o döneme ait 1 Mart tarihli Minneapolis Journal gazetesi olduğu ve o gaze-

tede yayınlandığı gözüküyor. Fakat takip eden dört ay içerisinde hava durumu haritaları 45 şehirde 65 farklı gazeteye ulaşmayı başarıyor. Başka bir söyleyişle popüler meteorolojinin “çağ atlama” dönemi de denebilir. Hava durumu haritasının hızla yayılması ve giderek daha fazla insana ulaşması, insanların ilgisini daha çok çekerek günlük ihtiyaçları haline gelmiş ve normal olarak bu durum klasik simgelerin aynı kalmalarını mümkün kılmamış. Ancak bugün bildiğimiz simgeler, 1970’lere kadar ortaya çıkmamışlar. MTP Studio’nun söylediğine göre, 1969’a kadar BBC

oluşturdular. Allen’ın söylediğine göre, simgelerin çıkış noktasını ilham kaynağı olan “bulut” oluşturmaktaydı. BBC, 1975 yılında Allen’ın çizimlerini 200 pound ve lisans ücretlerinin belirli bir oranı karşılığında satın almış. Allen’ın çizimleri 30 yıl ekranlarda kaldı. Allen’ın idolü ise, 1972 Münih Olimpiyatları’nın simgelerini tasarlayan ve resimsel yazının büyükbabası sayılan Otl Aicher idi. Allen’ın çizimleri, her ne kadar BBC’de direkt olarak kullanılıyor olsa da, pek çok farklı iletişim aracı da bu çizimlerden esinlenerek simgeler oluşturmaya başladı ve dünyanın pek çoğu böylelikle bu

tarafından kullanılan simgeler oldukça anlaşılmaz idi.

simgelerle tanışmış oldu. Günümüzde modern teknoloji sayesinde hızla gelişen, çok az değişime uğrayarak hala aynı kalabilen ender insanlık ikonlarımızdan sadece birisi hava durumu ikonlarımız. Teknoloji sayesinde dünyada daha neler değişir bilinmez ama hava durumu simgelerimizin modernize olmak dışında bir değişime uğramayacağı kesin.

MODERN SİMGELERE GEÇİŞ Takip eden birkaç yıl içerisinde ise, Mark Allen isimli İngiliz bir sanat öğrencisi ortaya çıkar ve Norwich School of Art bitirme projesi kapsamında hava durumu simgelerini yeniler. Daha sonra ise bu yeni simgeler, günümüz meteoroloji haritalarının temelini


Yaşam

11 Haziran 2014 Çarşamba

Amerikalı gençler nargileyi çok sevdi Tütün ürünleriyle yıllardır savaş veren ABD, gençler arasındaki yeni akımlarla başa çıkamıyor. Birçok yerde tütün ürünlerinin açık havada bile kullanılması yasaklanırken, gençlerin duman sevdasına engel olamıyor FİGEN ONUR İSTANBUL-POSTA212

A

merikalı gençler arasında giderek yaygınlaşan bir moda var: Nargile… Elma, çilek, çikolata gibi aromalı tütünlerin kokusu gençleri cezbederken, birçok eyalette yeni nargile salonları açılmaya başladı. Özellikle New York, Nevada, Los Angeles nargilenin moda olduğu yerler. İşin ilginç tarafı üniversite öğrencilerinin yanı sıra, lise seviyesindeki gençler de nargile kullanmaya başladı. NARGİLENİN YÜKSELİŞİ Giderek artan nargile kafeler, hafta sonlarında gençlerin uğrak yeri haline geldi. Ev partilerinde ise, “hookah” yani nargilenin yanında alkol tüketimi de oldukça yüksek. American Cancer Society’nin Ulusal Gençlik Tütün Araştırması’na göre, lise öğrencileri arasında nargile kullanımı 2011 yılında yüzde 4,1 oranındayken, 2012 yılında yüzde 5,4’e yükseldi. ABD’de içki satışı için yaş limiti 21 ancak tütün mamulleri için 18’i doldurmak yeterli. ABD’de sigara ve tütün ürünlerine karşı sıkı kanunların olmasına rağmen, gençler bir şekilde bu yasakları delmenin yolunu buluyor. En çok uyguladıkları yöntem, Amerikan filmlerinden hiç de yabancısı olmadığımız “sahte kimlik” kullanmak. Bir diğer yöntem ise, yaşı tutan arkadaş aracılığıyla bu ürünlere ulaşmak… Başta sigara olmak üzere tütün ürünlerinin kullanımıyla yıllardır savaş veren Amerika, genç neslin tütün merakı üzerinde etkili olamıyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control and Prevention, CDC)’ye göre bunun nedeni sigara, nargile, puro ve benzeri ürünlerinin FDA tarafından düzenlemeye tabi olmamasından kaynaklanıyor. Ayrıca yeni ürünlerin cazip bir şekilde pazara sunulması da bunda etkili oluyor. SİGARA VE PURO American Cancer Society’nin Ulusal Gençlik Tütün Araştırması’na göre, ortaokul öğrencilerinin yüzde 3,5’ü ve lise öğrencilerinin de yüzde 14’ü sigara içiyor. Raporda ayrıca, ortaokul öğrencilerinin yüzde 6.7’si ve lise öğrencilerinin yüzde 23.3’ü çeşitli tütün ürünlerini kullanıyor. Puro, sigaradan sonra en yaygın ikin-

ci tütün ürünü olarak geliyor. 18 YAŞ ALTI E-SİGARA CDC’nin raporlarına göre, Amerikan gençliğini arasında bir diğer moda da elektronik sigara. Son zamanlarda zararları kanıtlanan ve birçok yerde satışı yasaklanan elektronik sigara özellikle orta okul çocukları arasında yaygın. Sigara bırakmak isteyenler için pazara sunulan e-sigara, aslında hiç de masum değil. İçerisindeki sıvıların kanserojen madde içerdiği ve tütünde olduğu gibi insan sağlığını tehlikeye atabilecek ‘anabasine, myosmine ve beta nikotryine’ maddeleri olduğu ispatlanmıştır. Aynı zamanda, elektronik sigaraların nikotin bağımlılığını tetikleme ve nikotin zehirlenmesine yol açma gibi riskleri bulunuyor. Geçtiğimiz nisan ayında başta New York ve Chicago olmak üzere, ABD’de kapalı alanlarda e-sigaranın kullanımı yasaklandı. Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ise elektronik sigaraların satış ve kullanımına önemli kısıtlamalar getirecek yeni bir yasa tasarısı hazırladı. Tasarıda elektronik sigaranın 18 yaşından küçüklere satılması ve reklamının yapılması yasaklanıyor.

Araştırmaya katılan gönüllü deneklerin yarısı dört gün boyunca nargile, diğer yarısı da sigara içti. Araştırma sonunda, nargile içenlerde sigara içenlere göre yüzde 50 daha az nikotin çıkarken, çok yüksek miktarda kalbe zararlı olan karbonmonoksit ve lösemiye neden olan benzen çıktı. Deneklere yapılan nefes testinde ise, karbonmonoksit sigara içenlere göre 2.5 kat fazla çıktı. Ayrıca, yaklaşık 2 saatlik nargile tüketiminin 50 sigaraya eşit olduğu açıklandı. TÜRKİYE’DE DE GÖZDE Türkiye’de nargile gençler arasında oldukça yaygın. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de nargile içenlerin yüzde 41’i 18-25 yaş arasında. Aromalı tütünler gözde ve gençlerin yüzde 90’ı aromalı tütünleri tercih ediyor. Nargile kullananların yüzde 76’sı, nargilenin sigaradan daha az zararlı olduğunu düşünüyor. Nargile kullananların yüzde 89’u bırakmayı düşünmüyor.

EN ZARARLI NARGİLE Kaliforniya Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, nargile tütünün içindeki toksinin sigara dumanındaki toksinden farklı. Ancak bu daha az zararlı olduğu anlamına gelmiyor.

kişiyle paylaşır mısın?” sloganı ön plana çıkarıldı. Bunun nedeni ise, nargilede kullanılan hortum ve marpuçların hijyenik olmaması, aynı malzemelerin birçok kişi tarafından tekrar tekrar kullanılması. Uzmanlar

Soho’da Osmanlı ve Akdeniz mutfağını sentezleyip, jazz eşliğinde sunan Antique Garage Restaurant 2003 yılından beri Türkler’in New York’taki gururu BANU ÖZTÜRK NEW YORK- POSTA212

A

ntique Garage’ın sahibi ve şefi Utku Cinel, 1992 yılında Türkiye’de üniversite eğitimini tamamladıktan sonra New York’a gelmiş. Burada restoranlarda farklı poziyonlarda görev aldıktan sonra French Culinary’de aşçılık eğitimini tamamlamış ve hayalini kurduğu restoranı açmış. EN ŞIK OTOMOBİL TAMİRHANESİ Cinel, 2003 yılında Manhattan’da açacağı restoran için mekan bakarken Soho’da eski bir oto tamirhanesi bulur ve orayı restorana çevirir. Oto tamirhanesinden restoran olur mu demeyin, tasarımını kendi yaptığı Antique Garage; tabaklardan, bara, sandalyelere, duvardaki yağlı boya tablolara kadar eşsiz bir müze gibi, Cinel antikalara olan ilgisi ve tecrübesini restoranına ilmek ilmek işlemiş; aynı zamanda 18. ve 19. yüzyıl arasındaki döneme ait bu dikkat çekici antikaları istek olması halinde satıyor. EN İYİ ÜÇ ARASINDA Daily News gazetesinin Amerika’da yaptığı ankette en iyi ilk 3 restoran arasına giren Antique Garage, sadece Türk yemeklerini değil, Türkler’in modern yüzünü de Amerikalılar’a tanıtıyor.

Nargile gerçekleri Geçtiğimiz nisan ayında, Yeşilay tarafından bir kampanya başlatıldı ve bu kampanya kapsamında www.nargilegercekleri. com adlı bir site hazırlandı. Sitede nargilenin zararlarına dikkat çekerken “Dondurmanı 10

Jazz eşliğinde Osmanlı mutfağı

marpuça takılan plastik sipsilerin “kullan- at” şeklinde olmasının bir yararı olmadığına dikkat çekerken; uçuk, tüberküloz ve hepatit gibi hastalıkların bulaşma riskinin yüksek olduğunun altını çiziyor.

YÜZDE 90 TÜRK YEMEĞİ Antique Garage’ın zengin menüsü Cinel’in modernize ettiği Osmanlı mutfağını, Akdeniz yemekleriyle sentezleyip Amerikalılar’ın beğenisine sunuyor. Yemeklerin başarısının asıl sırrı ise Türkiye’den gelen ürünlerde. Yani zeytinler Ege’den, pul biberler Maraş’tan. Her aşamayla kendi ilgilenen Cinel, mutfakta çalışan aşçılara da Türk yemeklerini yapmayı bizzat kendi öğretmiş. JAZZ VE SUCUKLU YUMURTA Antique Garage’da her hafta sonu canlı jazz müzik eşliğinde brunch ve-

riliyor. Türk yemeklerini jazz’la buluşturma fikri Utku Cinel’in jazza olan ilgi ve saygısından geliyor. Cinel, Ahmet Ertegün ve Arif Mardin’in zamanında bu anlamda ona çok destek olduklarını ve Antique Garage’a çok sık yemek yemeye geldiklerini söylüyor. STARLARIN OSMANLI MERAKI Sanatın ve sanatçıların yeri Soho’da bulunan Antique Garage bugüne kadar Sean Penn, Meg Ryan, Brooke Shields ve Kevin Spacey gibi pek çok ünlü ismi ağırlarken, “Visitor”, “Blueberry Express”, “The Other Woman” gibi bir çok filme ve diziye de ev sahipliği yapmış.




Yaşam

11 HAziran 2014 Cumartesi

HALK, DÜNYA KUPASI’NDAN HİÇ DE MEMNUN DEĞİL

Dünya Kupası Brezilya için iyi mi kötü mü? İş fırsatları yarattığı için iyi:

%34

Brezilyalılar’ın ruh hali ‘Korkunç’

Kamu hizmetlerinden para aktarıldığı için kötü

%61 Hiçbir fikrim yok: %1

Her ikisi de olabilir: %3

Brezilyalılar’ın yüzde 72’si ülkenin ekonomik olarak içinde bulunduğu durumdan memnun değilken, yüzde 61’i Dünya Kupası’nın ülkeyi olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyor Brezilyalılar’ın memnuniyetsizlikleri çok arttı Memnuniyetsiz

Memnun

Brezilyalılar ekonomiden şikayetçi Kötü

İyi

AYSEL TAPAN POSTA212 - HABER MERKEZİ

B

rezilya’nın ev sahipliğinde 12 Haziran-13 Temmuz tarihlerinde yapılacak 2014 FIFA Dünya Kupası gözleri Brezilya’ya çevirdi. Dünya Kupası’na ilk defa 1950 yılında ev sahipliği yapan Brezilya, Dünya Kupası’nın konusunda bir hayli endişeli. Yüksek enflasyon, eğitim, sağlık ve toplu ulaşım gibi kamu hizmetlerine hükümet yatırımlarının yapılmaması nedeniyle bir milyondan fazla kişinin sokakları dökülüp protesto gösterileri yapmasından bir yıl sonra Brezilyalılar’ın ruh hali “korkunç” olarak tanımlanıyor. Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre Brezilyalıların yüzde 72’si ülkede olup bitenlerden dolayı memnun değilken yüzde 26’sı memnun olduğunu söylüyor. Haziran 2014’de gösteriler başlamadan sadece birkaç hafta önce bu oran yüzde 55 olarak kaydedilmişti.

“EKONOMİ KÖTÜ” Araştırmalar, bu son bir yıllık dönemde ulusal ekonomi hakkındaki görüşlerin de önemli ölçüde değiştiğini gösteriyor. Brezilyalıların neredeyse üçte ikisi, yüzde 67’si, Brezilya’nın ekonomisinin kötüye gittiğini söylerken sadece yüzde 32’si ekonominin iyi olduğunu düşünüyor. 2013 yılında ise ekonominin iyi olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 59

iken kötü diyenlerin oranı yüzde 41’di.

“PARA VE İMAJ KAYBI” Brezilyalılar ayrıca 12 Haziran’da ülkelerinde başlayacak olan Dünya Kupası’nın ülkeye vereceği etkiler hakkında da endişeli. Yaklaşık on Brezilyalı’dan altısı (yüzde 61) Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmanın; eğitim, sağlık hizmetleri ve diğer kamu hizmetlerinden para aktarılması sebebiyle Brezilya için kötü olacağını düşünüyor. Dünya Kupası’nın ülkede yeni iş yaratarak ekonominin canlanmasına yardım edeceğine inananların oranı ise yüzde 34.

Dünya Kupası’na evsahipliği yapmanın uluslararası faydası hakkında da bazı şüpheler bulunuyor. Yaklaşık her on kişiden dördü (yüzde 39) Dünya Ku-

Brezilya makyaja hazır İLHAN TANIR WASHINGTON DC - POSTA212

B

rezilya’daki Dünya Kupası finalleri başlamak üzere. Ülkenin sokaklarında yaşanabilecek güvenlik sorunları ise, neredeyse oynanacak futbol kadar dünya ve Amerikan basınını meşgul ediyor. Geçtiğimiz kasım ayında Brezilya’nın Rio de Janerio şehrinde bir haftaya yakın bir zaman kalmamdan ötürü, bu şüphe ve endişelerin neden çok yerinde olduğunu daha iyi anlıyorum. Bir haftalık ziyaretim esnasında, çok organize bir şekilde, bir sahil mafyasının oyununa ben de gelmiştim. Sadece iPhone’umun çalınması ile atlattığım için kendimi aslında çok şanslı hissediyorum. Birkaç dakika içinde önce küçük

bir çocuk tarafından meşgul edilmem, sonrasında diğer bir çocuğun farkettirmeden çantamızdan telefonumuzu el çabukluğuyla alması ile sonuçlanmıştı bu saldırı. İşin kötüsü, bu olay kamuya açık oldukça popüler bir deniz kıyısında, kalabalığın tam ortasında meydana gelmiş, sere serpe yatan Brezilyalılar ise bize oynanan oyunu adeta bir sinema filmi izler gibi izlemişlerdi. Eğer olaydan hemen sonra hızlıca bulunduğumuz yerden ayrılayarak yakındaki bir otele sığınamasak, arkadamızda beliren yarım düzineden fazla 13-15 yaşındaki çocukların saldırısına uğrayacak, çok daha ağır bir kayıpla o günü kapatacaktık. Bütün bu güvenlik sorunlarını bilen Amerikan Dışişleri Bakanlığı da bugünlerde Dünya Kupası’na gitmeye niyet-

li Amerikalılara yönelik olarak sürekli uyarılar yayınlamakla meşgul. Bakanlık, Brezilya’ya gidecek vatandaşlarına şu uyarıyı yaptı yakın zamanlarda: ’’Akşamları ve geceleri risk artıyor olsa da, gün içinde de sokak suçları meydana gelmektedir ve hatta güvenli olarak kabul edilen yerler de bu güvenlik sorunlarından müstesna değildir.’’ Yapılan diğer uyarılar da şöyle: “Üzerinde açıkça taksi işareti olmayan taşıtlardan kaçınınız. Özellikle geceleri bu tür taksilere binmeyiniz. ATM kullanacaksınız ya bankaların içindekilerini ya da otel lobilerindekini kullanınız. Kalabalık içinde kendinizi farklı kılacak şekillerde hareket etmeyiniz. Hatta futbol tişörtü giyerek de açıkça turist olduğunuzu farkettirmeyin. Değerli eşyalarınızı evinizde-otelinizde bırakın.”

Diğer taraftan Rio de Janeiro’nun belediye başkanı Eduardo Paes, Dünya Kupası’nın Brezilya’nın 12 farklı şehrine dağıtılmasının hata olduğunu itiraf etti. Brezilya’nın daha az sayıdaki şehrinin karşılaşmalara ev sahipliği yaparak, güvenlik sorunlarını en aza indirmesi gerektiğinin üzerinde durdu. Brezilya bu Dünya Kupası için 11,5 milyar dolar harcadığını açıkladı. Bunun 4 milyar doları, 12 stadyumun inşası veya renavosyonu için kullanıldı. Birçok eleştirmen, Dünya Kupası’nın bitmesiyle birlikte yapılan bu yeni ve devasa stadyumların atıl kalacağını iddia ediyor. Bunun yanında, Brezilya’nın şehirlerindeki altyapı sorunları, taşımacılık problemleri ve diğer uzun dönemli sorunlar şimdilik kaba makyajla, kupa festivali sonrasına öteleniyor.

pası’nın Brezilya’nın dünyadaki imajını sarsacağını söylerken yüzde 35’i olumlu yönde etkileyeceğine, yüzde 23’ü ise hiçbir etkisinin olmayacağına inanıyor. Anket ayrıca, ülke genelinde yükselen fiyatlar konusunda halkın endişeli olduğunu gösteriyor. Katılımcıların yüzde 85’i yükselen fiyatların ülkenin en önemli sorunu olduğunu söylerken en az üçte ikisi iş fırsatlarının olmamasının ve zengin-fakir arasındaki gelir eşitsizliğinin çok büyük bir problem olduğunu dile getiriyor. Ekonomik endişelerin yanı sıra ankete katılanların büyük çoğunluğu suç (yüzde 83), sağlık hizmetleri (yüzde 83), siyasi yolsuzluk (yüzde 78) ve niteliksiz okulların (yüzde 64) çok büyük bir problem olduğunu belirtiyor.


Spor

11 Haziran 2014 Çarşamba

Messi büyük kupa göremeyecek mi?

Kadir Çetinçalı twitter:@mamleba

HOVARDA BAŞKANLAR!

Brezilya’da futbolun karnavalı için artık saatleri sayıyoruz. Futbolseverler için adeta ibadet dönemi başlıyor. Futbolun nerede ise “DİN” gibi kutsal sayıldığı bir ülkede, futbol denince akla gelen ilk topraklar, Brezilya’dayız bu kez NALİZ A R E B HA KADİR ÇETİNÇALI İSTANBUL- POSTA212

T

ürk insanı futbol adına G.Saray-F.Bahçe-Beşiktaş rekabetini bir kenara bırakıp, yerküreye kafasını kaldırdığında; futbol adına Brezilya'yı keşfetmiştir ilk olarak. Pele ile başlayan fenomen Brezilyalılar her Dünya Kupası'nda yerkürenin futbol aşıklarını mest etmişlerdi. G.Saraylı'nın Taffarel'i, Jardel'i, Melo'su varsa Fenerli'nin efsane başkanları Aziz Yıldırım'a bile tercih ettikleri Brezilyalısı Alex'i var. Dünya'da futbolu seven her insanın bir Brezilyalı kahramanı vardır mutlaka. Hepimizin sevdiği veya zaman zaman nefret ettiği Brezilyalılar bu kez kupanın ev sahibi. URUGUAY HEZİMETİ UNUTULMADI Ev sahibi Brezilya elbette 2014'ün majör favorisi. Ev sahibi olmanın Brezilya için kabus tarafı da var. 1950 Dünya Kupası organizasyonu da futbolun 1 numaralı ülkesinde gerçekleşmiş ve Sambacılar için hala unutamadıkları bir "kahredici son" ile nihayet bulmuştu. STADA 200 BİN KİŞİ SIĞDI Ev sahibi ve favori güçlü Brezilya 200 bin taraftarını sığdırdığı (Evet yanlış okumadınız 200 bin) Maracana Stadı'nda 1-0 öne geçtiği maçta Uruguay'a 1-2 kaybedince Brezilya'da hayat durmuş, intihar edenler bile olmuştu. Brezilya'nın kupayı kazanacağından herkes o kadar emindi ki, kupayı kazanan Uruguay takımına Şampiyonluk madalyası bile hazırlanmamıştı. O maçtaki 200 bin seyirci bir spor müsabakası için gelmiş geçmiş en fazla seyirci rekoru kırılmış, bir daha yanına bile yaklaşılan bir seyirci topluluğu oluşmamıştır. O tarihte bir beton yığını görünümündeki Maracana Stadyumu restore edildi ve çağdaş bir hale getirildi, bugün ise seyirci kapasitesi 96 bine düşürüldü. Maracana ile birlikte birçok stat yenilendi veya sil baştan yeni stadyumlar inşa edildi 2014 organizasyonu için. Brezilya'da statların inşası için harcanan paralar, yoksul kesimin fazlasıyla tepkisini çekti. Türkiye'ye fazla yansımıyor sizler Amerika'da neler duyuyorsunuz bilmem ama ülkede birçok protesto gerçekleşiyor ve işsiz yoksul binlerce kişi devletin 2014 organizasyonuna milyarlar harcamasına karşı çıkıyor. Bütün bunlar bir yana Brezilya eğer kupayı kazanırsa yoksulların protest tavrı bir kenara itilecek. Brezilya'nın bu turnuvada göze çarpan ilk yıldızı Barcelona'nın geçen yıl 57 milyon euroya Santos'tan transfer ettiği Neymar. Bu transfer için Barcelona'nın Santos kulübüne açıktan 37.9 milyon euro daha verdiği ortaya çıktı ve Barcelona şimdi bu yüzden 9 milyon euro vergi cezası ödeyecek. Böylece Neymar'ın Barcelona'ya, Real Madrid'in transferi Gareth Bale kadar maliyetli olduğu ortaya çıktı. Neymar 100 milyon euro maliyetine rağmen Barcelona'da kötü bir sezon geçiren Messi'nin ancak yandaşı olabildi. Brezilya 2014'de takım olarak çok güçlü. Harika bir savunma ve oyunun iki tarafını aynı kalitede oynayabilen müthiş bir orta alan topluluğu var. Orta merkezde Luis Gus-

tava ve Paulihno gibi iki virtiözün yanı sıra yedekleri bile diğer takımların hocalarının rüyasını süsler. G.Saraylılar'ın ilahı Melo bile kadronun kıyısından geçemedi düşünün. Eğer santrafor Fred yerine Romario veya Ronaldo gibi eski efsanelerden biri olsaydı, kupayı Brezilya'ya şimdiden verin bile denilebilirdi. Neymar Barcelona'daki Messi baskısını kaldırıp, milli takımdaki geçen yılki performansına ulaşır ise ve ayrıca Zenith'de iyi bir sezon geçiren Hulk Neymar'a katkı verirse ev sahibi ekip 1950 yılındaki hüsranı yaşamaz. Yoksa Dünya Kupaları'nın sürprizlerle dolu bir tarihi var. NEYMAR'DAN MESSİ'YE Günümüzdeki Ronaldo mu Messi mi, tartışmalarından uzak durmak istiyorum. Gerçek olan bir şey var ki, artık futbolsever çoğunluğun ortak fikri; Messi gelmiş geçmiş en iyi 10 numaralardan biri hatta en iyisi. Barcelona'da sağbek Dani Alves'in Avrupa'nın en iyi takımlarının 10 numaralarından bile daha teknik kapasiteye sahip olduğunu düşünürseniz; Messi başka bir 10 numaraya dönüştü. Bugüne kadar efsane olan 10

numaraların en golcüsü. MESSİ BÜCÜR KALIYOR Barcelona ve La Liga'nın bütün gol rekorlarını kırdı. Henüz 27 yaşında olduğunu düşünürseniz, Messi'nin gol rekorları sonsuza dek kırılamaz gibi geliyor bana. Kulüp bazında Messi kazanılacak bütün apoletleri takıp, takıştırıverdi. Ancak Arjantin Milli Takımı ile tek bir başarısı yok. Bu durumda Maradona ile kıyaslanınca Messi gerçekten "bücür" kalıyor. Arjantin 1996 Dünya Kupasını kazanırken, bir futbolcu Dünya Kupası'nda bir takımı ancak bu kadar ileri taşıyabilirdi; Armando Diego Maradona. Maradona kariyerinin iyi yıllarında Messi gibi etrafı yıldızlar topluluğuyla çevrilmiş, nadide bir elmas değildi. Diego tek başına eşsiz bir mücevher idi. Bugünkü Arjantin Milli Takımı'nın forvetinde bu kez turnuvada Higu-

ain, Aguero, Di Maria gibi Messi'ye destek verecek usta kramponlar var. Arjantin'in tek defosu orta alanda defansif eksikliği. Eğer orta alanın defansif oyuncuları Gago ve Mascherona iyi turnuva geçirir ise Messi'nin işi kolaylaşır. Messi geride kalan sezonda Barcelona'da önceki sezonlarının çok gerisinde kaldı. Ancak geçmişte çok gördük, sezonda çok iyi olan, kupada hayal kırıklığı yaşatan oyuncular. Ya da 1982 Dünya Kupası'nda, kupa öncesi sezonda doping cezası alan Paolo Rossi'nin İtalya'yı zafere taşıdığı gibi, tersine destansı futbolcu başkaldırışları. Messi için bu son şans olabilir. Ev sahibi ve favori Brezilya'ya karşı. Bugün 27 yaşında olan Messi'nin bir 4 yıl sonra kupa kaldırma şansı daha da güç hale gelebilir. Eğer Messi bu turnuvadan arkadaşları ile birlikte zaferle ayrılamaz ise hiçbir zaman Arjantin Halkı'nın gözünde Maradono'nun tırnağı bile görülmeyecek, sadece Katalanlar'ın kahramanı olarak futbol tarihinde yerini alacak. Dünya Kupası kazanamayan efsane Johann Cruyff gibi Messi de apoletini tamamlayamayan efsane10 numaralar arasında kalabilir. Johan Cruyff'unda Barcelona geçmişi düşünülürse, Messi'nin kupayı kazanamaması ayrı bir makus talih olarak görülecek. ALMANYA’YA AZİZ YILDIRIM PAYI Buraya kadar ev sahibi Neymarlı Brezilya ve Messi'li Arjantin'in favori olduğunu hissettik. Çünkü bugüne kadar Güney ve Kuzey Amerika'da düzenlenen hiçbir turnuvayı Avrupa Kıtası'ndan kazanan olmadı. Bu kez bunu Almanya ve İspanya'dan biri başarabilir mi? Ya da Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya. Hatta Ronaldo-

lu Portekiz… Almanya kıtada yükselen iki kulübü Bayern Münih ve B.Dordmund'un karması harika bir kuşak yakaladı. Teknik direktör Joachim Löw eğer bu takıma final oyanatamaz ise kredisini tüketir, bir sonraki turnuvada Almanya'nın teknik patron değişir. Eğer Almanya şampiyon olursa, Aziz Yıdırım'ın kovduğu bir teknik adamın ülkesini Dünya Şampiyonu yaptığına tanıklık edeceğiz. Güney Afrika'daki kupayı kazanan İspanya son şampiyon unvanı ile futbolun mabedi Brezilya'da boy gösterecek. Barcelona&Real Madrid karması İspanyol Milli Takımı son 3 büyük turnuvayı kazanarak, ülkenin futbol tarihinin en parlak dönemini yaşattılar. Devamı gelebilir mi? Neden olmasın. Fransa Ribery'i kaybedip turnuvaya geldi. Her turnuvada ne yapacağı belli olmayan bir takım. Gücü ve kalitesi yarıfinal için yeter ötesini bilemem. İtalya ve Hollanda eski güçlerinde olmasa bile her takımı her yerde yenecek kapasiteye sahipler, sürpriz yapabilirler mi? Pekala olabilir. Ayrıca Sneijderli Hollanda Türk futbolseverler açısından biraz daha dikkatle izlenecek. İngiltere her turnuvaya iddialı gelir ama bu kez işi her zamankinden daha zor. Ronaldo Real Madrid ile Şampiyonlar Ligi'ni kazandı halen sakatlığı sürüyor ve turnuya yetişeceği umuluyor. Ancak Portekiz ve Ronaldo'nun işi Messi'den daha zor. 32 takımın yer aldığı Dünya Kupası'nda futbolun kalitesi grup maçlarından sonra ikili eşleşmelerde bir level atlayacaktır. Ancak B ve D gruplarındaki eşleşme turnuvanın ilk bölümünde futbolseverlerin adrenalinin en yükseğe çıkacağı maçlar olacak. B grubunda İspanya, Hollanda, Şili, Avustralya eşleşmesinde turnuvanın Güney Amerika'da olmasını göz önüne alırsak, Şili'nin Sneijderli Hollanda'yı turnuva dışına atıp, Sneijder'i biran önce eşi Yolanthe'nin yanına gönderebilir. D grubuna İngiltere, İtalya, Uruguay, Kostarika dörtlüsünden Kostarika evine erken döner. Bizim Muslera'nın Uruguay'ı eğer İngiltere ve İtalya'dan birini saf dışı ederse sevineceğim kesin. Liverpool'da harika bir sezon geçiren Luis Suarez'in menisküs ameliyatından sonra turnuvaya yetişeceği söyleniyor. Eğer Suarez iyi dönerse Muslera ve arkadaşları kupanın flaş ekipleri arasına girecek kapasitede.

DÜNYA Kupası başlıyor. Her maçı izlediğimizde Türk futbolseverler olarak neden orada olamadığımızı tartışacak ve fikirler üreteceğiz. Türk Futbolu’nun tonla sorunu var tıpkı ülkemizin her alanında olduğu gibi. Sorunların en başında finansı akıl ile birleştirmemiz geliyor. Ülkede her alanda rüşvet, adam kayırmacılık ve siyasi istismar nasıl görülüyor ise spora da doğal olarak sıçramış durumda. Türkiye Futbolu’nu yöneten adam kim? Yıldırım Demirören. Beşiktaş’ın şimdiki başkanı Fikret Orman, Demirören’in yol açtığı savurgan harcamalardan oluşan borçları ödüyor ve bir kaç yıl daha ödemekle uğraşacak. Nasıl bir akıl ve düşünce sonucu ortaya çıktı ise Beşiktaş’ı ekonomik açıdan batağa sürükleyen, tarihin gelmiş geçmiş en başarısız kulüp yöneticisi ödül olarak federasyon başkanı yapıldı! Netice? Bugün lig ikincisi G.Saray Şampiyonlar Ligi’ne giderken, üçüncü Beşiktaş Şampiyonlar Ligi’nde eleme turları oynayacak. Trabzonspor Avrupa Kupası’nda yer alıyor. Avrupa Kupası’nda 2 Türk takımının daha yer alması gerekiyor, statü gereği. Ancak kulüplerimiz UEFA’nın hışmına(!) uğramış durumda. Şikeden ve yetersizlikten dolayı Avrupa Kupaları’na gidecek takım bulamıyoruz. Son olarak Karabükspor, piyangodan çıkan Avrupa’ya katılma teklifini reddetti. Ligde zar zor kalan Rizespor’un Avrupa’da ülkeyi temsil etmesi söz konusu hale geldi ve şu an durum belli değil. Bu durumda futbol federasyonu başkanının istifasını beklersiniz, istifa etmiyorsa da bir ses, nefes vermesini. Hiçbirini yapmıyor Yıdırım Demirören. Bugüne kadar tek icraatı Fatih Terim’i kulübü Galatasaray’dan koparıp, dünya tarihinin en büyük emeklilik ikramiyelerinden birinin sahibi yapan Demirören ile Türk Futbolunun geleceğini düşünmek bile baş ağrıtıcı. ÜNAL AYSAL KİMİN PARALARINI DAĞITIYOR G.Saraylı Taraftarlar aslında çok memnun başkanlarından. Ünal Aysal’ı eleştirenlerden de hiç hazetmiyorlar. Ne var ki, Ünal Aysal’ı eleştirmek benim için vicdani bir hal almış durumda. Ünal Aysal 2 yıl sonra dolacak görev dönemi sonrasında başkanlığa yeniden aday olmayacağını ve hayat planlamasında G.Saray Başkanlığı’nın bulunmadığını açıkladı. Bu sözlere göre, hobisini tatmin etmiş Ünal Aysal. 70 küsurlu yaşlarda şan şöhreti de yaşamış ve “bana eyvallah” diyor. Tamam güle güle Başkan. İki yıl sonra gidecek isen neden Burak Yılmaz ve Selçuk İnan ile 5 yıllık sözleşmeler imzalıyorsun? G.Saray’da şu an futbol şubesi yok. Kurumsallaşma deniyor, biz de tamam diyelim. Ancak Burak ve Selçuk’a ödenecek paraları başkan belirlemiş. İki futbolcuya eşit davranılmış ve önümüzdeki sezon için 2 milyon 750 bin garanti ücret ve maç başına 25 bin euro. Bu ücret 5 yıl için her sene garanti para 50 bin euro artırılarak tamamlandı. Burak Yılmaz ve Selçuk İnan’ı ayrı ayrı sever ve takdir ederim. Ancak Burak Yılmaz 28, Selçuk İnan 29 yaşında. Önümüzdeki 2 yıl için alacakları ücret tamam ama 3.-4. ve 5. yıllardaki maç başına paralarla birlikte yılda 4 milyon euroya yaklaşan bu ücretler, söz konusu oyuncular Burak ve Selçuk da olsa fahiş rakamlardır. Ünal Aysal 2 yıl sonra başkanlığı bırakacak ve yerine gelecek yönetim ile başkan bu paraları ödemekte sıkıntı çekecektir. Dünyanın hiçbir yerinde yaşlanan oyuncunun ücreti bu sistemle artmaz, artırılmaz. Burak ve Selçuk tartışılırken Ünal Aysal Muslera’ya yeni sözleşme yapıldı. Ünal Aysal başarılı kaleciye Burak ve Selçuk’tan daha cömert davrandı ve gelecek sezon için 2.750.000 garanti ücret maç başına 20 bin euro. İkinci yıl garanti ücret 3.300.000 euro, 3. ve 4. yıl için 3.575.000 garanti ücret 20 bin euro maç başı olmak üzere sözleşme imzalandı. 4-5 yıl sonra Burak ve Selçuk takımda direk oynayacak seviyede olabilir mi? Bu bile düşündürücü. Şu an yabancı kontenjanı 5+3 olunca, yerli oyuncuların değeri artıyor. Ancak bu uygulama değişir yabancı sayısı artar ise Burak ve Selçuk 4 ve 5 yıl sonrası nasıl bir lüks haline gelecek? Bunları düşünmek gerek. Burak ve Selçuk ile yapılan sözleşmeyi duyan Sneijder erken başkaldırdı ve geçen sezonu iyi geçirmenin rahatlığıyla ücretinde zam istedi. Sneijder geldi 30 yaşına bakalım 34 ve 35 yaşlarında Sneijder nasıl bir vole vuracak? G.Saray Futbol A.Ş geçen yılı zararla kapadı ve doğal olarak kulübün borç rakamı yükseldi. Bu imzalar sonrasında gider artıyor. Kombine satışları geçen yılın çok gerisinde. Ünal Aysal’ın bu hovarda tavrı G.Saray’ın geleceğini risk altına alıyor. G.Saraylı Taraftarlar çok kızsa da, Ünal Aysal yanlış yapıyor ben söylemeden duramam çünkü.


Emlak

11 Haziran 2014 Çarşamba

ABD’de yavaşladı Türkiye’de rekora gidiyor

Emlak sayfası A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

emlak sohbetleri

www.emlaksohbetleri.com

işbirliğiyle hazırlanmaktadır. Sayfada yer almasını istediğiniz proje bilgilerinizi bize gönderebilirsiniz.

e-mail: erdal@emlaksohbetleri.com

İstanbul

Piyalepaşa

Türkiye İstanbul

Çevreci projede teslime 1 ay kaldı Akdağlar İnşaat’ın İstanbul Piyalepaşa'da yapımına devam edilen AkPlaza projesi Temmuz’da teslim ediliyor. 50 bin metrekarelik bir alana sahip olan proje 3 bloktan oluşuyor. Proje yağmur suyu depolama sistemi sayesinde, kaynakları verimli kullanarak ekonomik fayda sağlıyor. Toplanan yağmur suları filtreden geçirilerek depolanıyor ve bu sular temizlik ve bahçe sulamada kullanılıyor.

İstanbul

Haramidere

48 aya sıfır faiz uygulanıyor Hiper Gayrimenkul tarafından İstanblu Haramidere Parklar mevkiinde hayata geçirilen Future Park projesinde lansmana özel fiyatlarla satışlar devam ediyor. 48 aya sıfır faiz uygulaması yapılan projede peşin ödeme yapmak isteyenlere de yüzde 10 indirim yapılıyor. 50 - 196 metrekare arasında değişen ve 1+1’den 4+1’e kadar değişen tiplerde konutların bulunduğu proje bin 800 konuttan oluşuyor. 2015 yılı sonunda teslim edilecek olan Future Park projesinin yüzde 75’i yeşil alana ayrılmış.

Knight Frank, küresel konut fiyat endeksini açıkladı. Buna göre ABD’de konut fiyatlarının artışı 2014’ün ilk çeyreğinde yavaşladı. Türkiye ise bir basamak yükselerek dördüncü sırada yer aldı AYSEL TAPAN POSTA212 - HABER MERKEZİ

İ

ngiltere merkezli Knight Frank, küresel konut fiyat endeksi verilerine göre art arda sekiz çeyreklik dönemde yükselen küresel konut fiyatlarındaki artış birinci çeyrekte yavaşladı. 2013 yılının son çeyreğinde yüzde 1.2 olan büyüme oranı yılın ilk çeyreğinde yüzde 0.6’ya geriledi. Ancak yıllık bazda konut fiyatları yüzde 7.1 oranında yükseldi.

ABD’DE FİYAT ARTIŞI YAVAŞLADI Nisan 2013- Mart 2014 döneminde konut fiyatlarındaki artışın değerlendirildiği küresel konut fiyat endeksinin birinci sırasında yer alan Dubai’de konut fiyatları bir yıllık dönemde yüzde 27.7 artarken 2014’ün ilk çeyreğinde yüzde 3.4 oranında yükseldi. Çin, Türkiye ve Brezilya gibi kilit gelişen pazarların yanı sıra ABD, Avustralya ve İzlanda yıllık konut fiyatlarında ilk 10’a girdi. ABD’de konut fiyatlarının artışı 2014’ün ilk çeyreğinde yavaşladı ve 2013’ün son çeyreğinde yüzde 11.3 olan konut fiyat artışı yılın ilk çeyreğinde yüzde 10.3’e geriledi. Doğu ve Güney Avrupa’da ise konut fiyatları düşmeye devam ediyor. Bir yıllık süreçte konut pazarında en kötü performansı sergileyen ülkeler ise Hırvatistan, Kıbrıs ve Yunanistan oldu. TÜRKİYE REKOR KIRIYOR 2013’ün son çeyreğinde beşinci sırada bulunan Türkiye, 2014’ün birinci çeyreğinde bir basamak yükselerek dördüncü sırada yer aldı. Türkiye’de konut fiyatları bir yıllık dönemde yüzde 13.8 oranında yükseldi. 2014’ün ilk çeyreğinde ise Türkiye’de konut fiyat artışı yüzde 2.9 olarak kaydedildi. Merkez Bankası Türkiye Konut Fiyat Endeksi (TKFE) 2014 yılı Mart

verilerine göre de konut fiyatları bir önceki aya göre yüzde 1.21 oranında artarak 150.79 düzeyinde gerçekleşti. Geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12.99 oranında artan TKFE, aynı dönemde reel olarak yüzde 4.24 oranında arttı. “YÜKSEK FİYATLAR SANAL” TÜSİAV Emlak Kurul Başkanı Emlak Müşaviri Salim Taşçı, yirmi büyük ilde 2 milyona yakın konut fazlası oluştuğuna işaret ederek, “Türkiye deprem kuşağında olduğu için kuvvetlendirici binalar yapmak gerekirken işi ranta doğru götürdüler. Bunun adı tuğla ekonomisidir. Tuğla ekonomisine doğru yönelenleri de gördük. Başta Amerika, ispanya ekonomik sıkıntı yaşadılar morgagetan dolayı” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’deki banka kredilerinin de Amerika’ya göre yüksek olduğunu belirten Taşçı, konut fiyatlarındaki yüksekliğin sanal olduğunu yani geçici bir yükseklik olduğunu söyledi. Taşçı, zamanla arz talepten dolayı bu fiyatların aşağı ineceğini ifade ederek, “Markalı konutlarda sıkıntı yoktu ama sıkıntı orada da baş gösteriyor.

Çünkü markalı konutlar doyum noktasına geldi. Oysa ki Türkiye deprem kuşağında olduğu için dar gelirliler, orta sınıf, orta sınıfın bir üzerine yönelik binalar yapmak, binaları yenilemek gerekir” dedi. “FİYATLAR DÜŞMEK ZORUNDA” Remax Gayrimenkul Danışmanı Veysi Ergün, İnşaat maliyetlerinin ve kurun yükselmesinin yanı sıra Türkiye’deki konut fiyat artışının temel nedeninin bina yapacak arsa bulunamaması olduğunu söyledi. Fiyatlardaki yükselme eğiliminin devam edeceğini bunun durmasının mümkün olmadığını belirten Ergün, farklı konseptlerin oluşacağını ve maliyetlerin de artacağını belirtti. Ciddi bir konut stoğunun oluştuğunu da ifade eden Ergün, fiyatların normalleşmesi gerektiğini ve uygun hale gelmesi zorunluluğunun olduğunu söyledi. Zaman içerisinde konut fiyatlarının düşeceğini tahmin ettiğini ifade eden Ergün, “Mutlaka düşmesi gerekiyor. Çünkü bu stok giderek büyüyor” dedi. Farklı projelerle uygun inşaatlar yapılması gerektiğini be-

lirten Ergün, “Olanı yıkıp yeniden inşaat yapmanın maliyetleri çok yüksek. Konut stoğu iki yıl içinde sorun olabilir” dedi. “FİYATLAR DÜŞMEYECEK” emlaktasondakika.com sitesinin Haber Koordinatörü Hüseyin Belibağlı, arsa ve inşaat malzemelerinin fiyatlarının yüksekliği nedeniyle konut fiyatlarındaki yüksekliğin devam edeceğini düşmeyeceğini belirterek ama dünyadaki büyük metropollerle kıyaslanan İstanbul’daki konut fiyatlarının Londra, New York, Tokyo gibi metropollerin çok gerisinde olduğunu söyledi. Belibağlı, “İstanbul’un kentsel dönüşüm ve finans merkeziyle ve küresel yatırımcıların ilgi alanına girmesi nedeniyle orta vadede değeri çok yükselecek. Parası olmayanın yaşayamayacağı, yaşamakta zorlanacağı bir hale gelecek. Kanal projeleri, kentsel dönüşüm projeleri, yeni İstanbul projeleri İstanbul’un değerini en fazla yükselten etkenler arasında geliyor” dedi. Belibağlı, dünyadaki küresel oyuncuların, yatırım fonlarının kendilerine yeni, yakın, güveni-

lir yerler arayan küresel yatırımcıların ilk durağının Türkiye olduğunu söyledi. Konut stoğunun söz konusu olmadığını ve markalı konutların üst gelir grubuna hitap ettiğini, Türkiye’nin sağlıklı konuta ihtiyacı olduğunu ve satışta sorun olmadığını söyleyen Belibağlı, yapılması gerekenin depremde tehlikeli konutlarda yaşayan orta ve alt kesimin konut sahibi yapması olduğunu belirtti. ABD’de morgage krizinin yaşanmasının nedeninin finans piyasasındaki enstrümanlarla oynanması olduğunu bu nedenle Türkiye’de böyle bir krizin asla yaşamayacağını ifaden Belibağlı, Türkiye’nin konut kredisi stoğunun gayri safi milli hasılaya oranla çok küçük olduğunu belirtti. Öte yandan inşaatta büyümenin çok da iyi bir durum olmadığını dile getiren Belibağlı, kentsel dönüşüm kapsamında Türkiye’nin konuta ihtiyacı olduğuna da dikkat çekti. Belibağlı ayrıca, İnşaat sektöründe görünmeyen, kayıtlı olmayan giderlerin olduğunu belirterek, “Bunların törpülenmesi gerekiyor. Hukuk zemini üzerinde hareket etmemiz gerekiyor” dedi.

Knight Frank küresel konut fiyat endeksi ilk 10 ülke 12 AY % 1 Dubai 27.7 2 Çin 17.5 3 Estonya 16.2 4 Türkiye 13.8 5 Tayvan 12.2 6 Brezilya 12.1 7 Avustralya 10.9 8 Kolombiya 10.6 9 ABD 10.3 10 İzlanda 9.7

6 AY % 14.3 7.1 11.2 5.7 3.5 5.7 5.6 3.6 -0.2 4.3

3 AY % 3.4 2.0 5.0 2.9 1.5 2.1 2.1 1.7 0.2 1.0

Konut sektörü de seçimden etkilenir Nova Group CEO’su Müjdat Güler, konut sektöründe cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle iç pazarda bir duraklama yaşanacağını, ancak yabancılara konut satışında artışın süreceği öngörüsünde bulundu

Müjdat Güler

DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

Y

abancılara konut satışı geçen yıllara göre artarken, iç pazarda cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle sektörde belirsizliğin yaşanacağı endişesi var. Nova Group CEO’su Müjdat Güler, yabancılara konut satışında bir önceki yıla göre yüzde 50 artışın olduğunu, ancak iç pazarda cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle yaşanacak belirsizliğin sektörde duraklama yaşanmasına neden olacağını ifade etti. Yabancılara konut satışında yaşanan artış nedeniyle sektörün 3 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığını kaydeden Güler, Taksim Gezi olaylarının da satışları etkilemediğini söyledi. Yabancıya gayrimenkul satışında oturma izni dışında başka büyük bir avantaj olmamasına rağmen yabancıların büyük bir kısmının bilinçli bir şekilde Ortadoğu’daki olaylardan etkilenerek Türkiye’ye yatırımı tercih ettiklerini dile getiren Güler, şöyle konuştu: “Biz satmadan onlar aldı desek en doğrusu olacak. An-

cak dünyadaki rakamlara göre bu satış 30 milyar dolar satan Londra’ya göre çok düşük. Yine de Türkiye’nin ilerde bu konuda büyük rakamları yakalayabilecek alt yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Yeterki siyasi irade, müteahhit, finans kurumları ve satıcılardan olan takımın bu işin bilincinde olarak denetimin doğru yapılmasını sağlayacak çalışmalara önem versinler. Bir zamanlar batıda yabancılara karşı yapılanları görerek bilinçli ve doğru satıcı olmamız gerekiyor.” “TAVİZ VERİLDİ” Bu yılın ilk 5 ayında satışlarda yüzde 64 gibi bir artış da sağlandığını kaydeden Güler, satışların artmasında iç pazarın 17 Aralık olayları nedeniyle sorunlu hale gelince yabancıya satışta önemli tavizlerin verilmesinin rol oynadığını belirtti. Güler, “Yabancılara konut satışının artmasında iç pazarın daralması, doların artması ve daha önce yapılan pazarlama çalışmalarının meyvelerinin alınmasının etkili olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu. Yıl sonuna kadar siyasi iradenin siyasetin tansiyonunu düşürüp Türk ekonomisi-

ni ayakta tutan siyasi istikrara ve güvene göre hareket etmesi gerektiğini ifade eden Güler, şu değerlendirmelerde bulundu: “Ne yazık ki seçim dönemlerinde bunu sağlamak mümkün olamıyor. Türkiye 1982 yılında aynı şekilde halka cumhurbaşkanı seçtirmişti. O dönemde Kenan Evren 24 Ocak 1980 kararlarının en önemli özelliği olan liberal ekonomiye çok ters hareketler yaptı. Sonuçta o günkü ekonomiyi idare eden Özal ve ekibi, 15 Temmuz 1982 günü istifa etti. Her seçim döneminde başkan olmak için büyük ekonomik tavizler verilir, ekonomi iyi gözüksün diye faizler düşülür, tüketim arttırılır. Çok fazla bütçeye yük yüklenir. Bu açıdan bu yılın ikinci yarısında cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle sektörde belirsizliğin ürettiği iç pazarda bir duraklama yaşanacak. Yabancılara satışta yıl sonuna doğru geçen döneme göre satışlar yüzde 100 oranında artış gösterirse hiç şaşırmamak gerekir. Bu tabi ki konutta 1 milyona yakın stoğu eritmese de müteahhitlerin morallerini yükseltecek ve sektör için moral yüklemeye devam edecek.”

Satabileceğini üret Nova Group CEO’su Müjdat Güler, pazarın küçük bir oyuncusu olarak yabancılara satışlara devam ettiklerini belirterek, “İç pazarda kentsel dönüşümde pazarın en büyük firması ile orta vadede sadece yabancılara uygun ev üretip onlar için golf, marine, İhtiyar Evleri ve öğrenciler için condolar üretecek akıllı şehirleri üretecek nazım imar planları ve dönüşüm bölgeleri üretiyoruz” dedi. Hedeflerinin akıllı şehirler, yeşil ve yaşanabilir alanları, yabancı fonlar ve Türk müteahhitleri ile dönüşüme tabi tutup bu alanları iç ve dış pazara açmak olduğunu kaydeden Güler, şunları söyledi: “Geleceğe baktığımız için ülkede emlakta Amerika’nın 100 milyar dolar yabancıya satış yapan çözümleri, Türk pazarına 2 yılda sokarak şu andaki sat –yap mantığının yavaş yavaş sona ereceğini görüyoruz. Dolayısıy-

la satabileceğin ürünü üret yani satış ağırlıklı üretim ve finansmanını temin etmediğin projeyi veya dönüşümü yapma mantığını ülkeye yavaş yavaş sokmak istiyoruz. Bu konuda ülkedeki yapıya güvencimiz sonsuz. Yıl sonu hedeflerimiz , Türkiye pazarında daha güçlü, daha tecrübeli kentsel dönüşüm, bileşim, değerleme, finans ve eğitim kurumları ile daha koordineli çalışarak dönüşümün satış, finans ve yabancı yatırımcı, yabancı inşaatçı ve emeklilik fonlarının ülkeye daha çok gelmesine çalışmak. Aynız zamanda satılabilir ürünleri üretecek bölgelerin dönüşümü ve dünyanın ikinci büyüğü olan Türk müteahhitlik ve Türk gayrimenkul yatırımcılarına bilinçli projeler üretmek ve sunmayı hedefliyoruz. Yabancılara satışta mevcut acentalıklarımızı büyütüp 4 ülkeye daha yayılmayı planlıyoruz.”


Seri ilanlar & Eğlence

11 Haziran 2014 Çarşamba

POSTA212 Seri İlan Sayfaları USAilan.com ile ortak ...hazırlanmaktadır

Haftalık Burcunuz KOÇ: Bu hafta yabancılarla ilgili konular, uzaklar, yolculuklar ve başkalarının düşüncelerinden yararlanma konusunda sizi daha aktif ve pozitif kılıyor. Düşünce ve görüşlerinizi daha somut hale getirebilirsiniz. Yakın çevrenizde de hareketlilik yaşanmakta. Özellikle ev ve aile çevresine ait konular üzerinde daha sık durabilirsiniz. Kendi duy.gularınızı anlamanız önemli BOĞA: Bu hafta kendinizi öne çıkarabileceğiniz güzel ortamlar oluşabilir. Konuşmalarınızla çevrenizdekileri kolayca etkileyebilirsiniz. Aşk konularında hoşunuza gidecek gelişmeler var. Yaratıcılığınız kadar şansınız da artıyor. Zevklerinize yönelik harcamalarınız biraz artabilir. Ayrıca çocuklarla birlikte vakit geçirmek için çok uygun bir haftadasınız. İKİZLER: Bu dönemde kişisel alanda pek çok değişiklik ve yenilik içinde olabilirsiniz. Kişisel tutumunuz ve adımlarınız öne çıkıyor. 13’ündeki dolunay ise bakış açınızı yenilemenize yardımcı olabilir. Özellikle ortaklaşa konularda, evinizi ve ailenizi ilgilendiren parasal işler, harcamalar yönünde bir kez daha düşünebilirsiniz. YENGEÇ: Bu hafta sizi uğraştıran işler ve sorumluluklar ağır basıyor olsa bile, iyi işler çıkarabilirsiniz. Elde olmayan durumlar, hesapta olmayan koşullarla yüzleşmeniz gerekebilir. 13’ünde gerçekleşecek olan dolunay özellikle çalışma koşullarınızı, işte yükleri, meşguliyetleri bir düzene koyabileceğinizi anlatmakta. Yine bu dönemde hem başkalarına hizmet hem de kendi sağlığınıza özen göstermeniz gerekebilir. ASLAN: Bu hafta dolunay kendinizi daha pozitif ve dışadönük hissedebileceğiniz imkanlar getirmekte. Özellikle aşkta ve sosyal alanda hareketlilik var. Bu konularda şimdiye kadarki tutumunuzun sonuçlarını da görmüş olacaksınız. Ayrıca bu dönemde parasal açıdan önem verdiğiniz hedefleriniz de olabilir. İş hayatında ilişkilerden yararlanabilirsiniz. BAŞAK: Bu hafta hayatınızın önemli alanlarında, aynı anda değişiklikler var. Hem evde hem de işte hareketli günler yaşayabilirsiniz. Bu arada mesleki konularda yeni bir bakış açısı gerekebilir. Öte yandan uzaklarla ve yerleşimle ilgili işler de dikkat çekebilir. Bu dönemde özellikle ev ve ailenize yönelik konularda koruyucu, kollayıcı olmak istediğiniz durumlar olabilir. TERAZİ: Bu hafta Özellikle eğitsel işlerde, başkalarından fikir almak konusunda ya da düşünsel açıdan sizi meşgul eden konularda daha üretken olabilir, önemli sonuçlara ulaşabilirsiniz. 13’ündeki dolunay sizi düşüncelerinizde daha hassas kılmakta. Fikir değişiklikleri olabileceği gibi, yakın çevreniz ve kardeşlerle ilgili konularla da ilgilenebilirsiniz. AKREP: Bu hafta bazı zaman alan işler ve uğraşlar sizi bir ölçüde yorabilir ve endişelendirebilir. Ancak başkalarından destek almakta zorlanmayacaksınız. Özellikle yakın beraberliklerde, aşkta ve ortaklaşa alanda daha huzurlu ve umutlu olabilirsiniz. Bu dönemde uzaklarla ilgili düşünceler, yolculuklar ve içerisine ailevi konuları da alan gelişmeler yaşanabilir. YAY: Duygusal açıdan önemli işler, ailevi değişiklikler ve ilişkilerinizde dalgalanmalar mümkün. Yılın bu döneminde dışsal koşullar daha ağır basmakta. Koşullar tam olarak elinizde olmayabilir. Aynı zamanda evinizi, duygusal güveninizi içeren konularda ufak çaplı huzursuzluklar söz konusu olabilir. Aslında son altı aydır süregelen koşullardan iyice kurtulmaya başlıyorsunuz. OĞLAK: Bu hafta kişisel gelişim ve zihinsel çalışmalar konularında hareketlilik gözüküyor. Özellikle eğitim alanında kalıcı başarılar söz konusu olabilir. Medyadaki çalışmalarınız da epey ses getirebilir. Yolculuk planlarınızda esnek olmanızda fayda var. KOVA: Bu hafta gerçekleşen dolunay size daha mutlu, daha keyifli ve dışadönük olabileceğiniz fırsatlar getirmekte. Arkadaşlıklar, sosyal konular, ortaklaşa işler yaratıcılığınızı da harekete geçirecek. Dolunay sırasında kendinizi daha coşkulu ve pozitif hissedebilirsiniz. Aşkta, yaratıcı konularda sizi ödüllendirebilecek gelişmeler var. Yılın bu döneminde gevşemek ve keyif almak için pek çok şey yapabilirsiniz. BALIK: Bu hafta Yay burcunda gerçekleşen dolunay kendinizi sorumlu hissettiğiniz konularda, işte daha fazla hareket ve dalgalanma getirmekte. Mesleki konularda tutarlı olmak ve değişikliklere uyum göstermek gerekebilir. Neyse ki düşüncelerinizi yaratıcı şekilde ifade edebileceğiniz güzel gelişmeler içindesiniz. Ailevi konular, yuvada mutluluk getirebilecek deneyimler söz konusu. Bugünlerde hem iş, hem de ailevi konularla yakından ilgilenebilirsiniz.

!Seri İlanlar Kazandırır Seri İlan Sayfaları

SERİ İLAN Emlak, Eleman, Vasıta, Alım/Satım, Çeşitli İlanlar SOSYAL İLAN Kutlama, Anma, Teşekkür, Doğum, Vefat İlanları TİCARİ İLAN Ürün Tanıtımı, Kurul, Bilanço İlanları

www.usailan.com

Telefon: (347) 730 4236 E-mail: seriilan@posta212.com

ile ortak hazırlanmaktadır Detaylı bilgi için ilan danışma hattını arayınız: 347 730 42 36

Posta212 Bulmaca SOLDAN SAĞA: 1) Atatürk adıyla bilinen bir çiçek adı - Bir harfin okunuşu 2) Eski dilde yük anlamında bir sözcük - Bir eylem 3) Bir renk - Bilgiç geçinen 4) Ağız kokusu - Almak için emir 5) Bir gıda maddesi - Zeka - Alfabenin sonuncu harfi 6) Lezzet - Bir çoğul eki - Susuz 7) Kötü huylu 8) Ay gibi - Bir bayan ismi 9) Pencere işleri - Bir nota 10) Petrol dağımız 11) Bir erkek adı - Bir halk oyunumuz 12) Arap alfabesinde bir harf - Doğuda bulunan bir nehrimiz - Kısaca kilo metre .13) Solak olan - Sahip 14) Esmek - Bizim değil YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1) Gezegen - Atılgan gözüpek - Bir harfin okunuşu 2) Bir ilimiz - Bir çamaşır markası 3) Kısaca nebi - Babür İmparatoru Şah Cihan’ın, Mümtaz Mahal anısına, Hindistan’ın Yamuna ırmağı kenarında bulunan Agra şehrinde inşa ettirdiğieserin adı 4) Öldürücü çığlık - Haraç - Yemek 5) Erkek kişi - Eni olan - Nehir 6) İpek el - Gözün renkli bölümü 7) Hayvan yiyeceği - Utanı - Giz 8) Dönek - Olanaklı olmayan 9) Büyük baş hayvan - Eski dilde su - Bir nota 10) Bir yel adı - Kadın - Almanya’nın eski parası 11) Ekilen yer - Bir sanat dalı.


Kültür Sanat & Etkinlikler

11 Haziran 2014 Çarşamba

VİZYON

HAFTANIN FİLMLERİ Nurdan Yüzbaşıoğlu

T

rendleri takip etmeden neredeyse giyinemez olduk. Hangi renk moda, etek boyu ne alemde, pantolon paçaları geniş mi dar mı diye dergilere gömüldük kaldık. Bu işler bir gün biter mi şöyle tek tip fonksiyonel kıyafetlere geçiş yapar mıyız bilemiyorum, olsa bile bizim ömrümüzün vefa etmeyeceği açık. Bu dev sektörün birkaç yüzyıl daha ölmeyeceği aşikar. Bu durumda en azından çocukları bu konuların dışında tutmaya çalışmak gerektiğinden daha önce de bahsetmiştim. Bana göre çocuk kıyafetinde moda olmaz. Çocuk kıyafeti rahat, fonksiyonel, dayanıklı, sağlıklı, uygun fiyatlı ve eğlenceli olur en fazla. Çocuklar öyle tatlıdırlar ki onlara ne giydirseniz yakışır zaten. Paçası geniş olmuş, yakası uzun olmuş, düğmesi yanda, önde fark etmez. O yüzden çocuklarınız için alışveriş yaparken dikkatli

Ayakkabıların ayağın yapısını bozmayacak kalite ve modelde olmasına dikkat edin. Kıyafet ve ayakkabıların mevsim özelliklerine göre seçilmesi gerekir. Yaz başladı, çocukları şapkasız ve güneş koruyucu kremsiz dışarı çıkarmayın. Bu koruyucuların doğal, kimyasal madde içermeyen kremler olması önemli. Ayrıca koruyucu kremler sadece denizde kullanılmaz, gün içinde sokakta güneşle temas eden yerlere sürülmesi gerekir. Çocuklara dar, vücudu sıkan kıyafetler giydirmemeli. Ayrıca çocuklara takı alırken de çok dikkat etmek gerekiyor. Ucuz ve metal takılar, nikel, kurşun gibi maddeler içerdiklerinden ciltleri için oldukça zararlı. Son olarak bir önerim de çocuklarınızın eskiyemeden küçülen kıyafetlerini mümkün olduğu kadar kardeşleri, kardeşleri yoksa çevredeki diğer kendinden küçük çocuklarla paylaşmanız. Böylece çok az kullanılmış olan kıyafetler değerlendirilir ve diğer aileler için de katkı sağlanmış olur.

David Beckham dönüyor Futbol kariyerine Manchester United’da başlayan ve en son Paris Saint-German’da veda eden David Beckham’ı tüm dünya tanıyor. Futbolu kadar yakışıklılığı, karizması, moda ikonu karısı, stili, birbirinden güzel çocukları ile de dünya medyasının gözbebeği David Beckham. Geçtiğimiz günlerde BBC’de yayımlanan bir belgesele konuk olan Beckham, “Basketbol maçında kariyerlerinin zirvesinde olan sporcuları izlediğimde bende de spora geri dönme isteği uyanıyor. Kendi kendime

MAĞAN

nurdanusa@gmail.com

Çocuk kıyafetinde moda olmaz olun, Öncelikle çok çabuk büyüdüklerini mutlaka göz önüne alın. Günden güne fiziksel boyutları değişiyor olduğundan kullanıp eskidikçe kıyafet almaya özen gösterin. Kıyafetlerin materyali her şeyden önemli. Hassas ciltlerinin hava alan pamuklu kumaşlarla temas etmesi gerekir. Sentetik ve kanserojen madde içerebilecek kumaşlardan kesinlikle uzak durun. Bu tip kumaşlardaki zararlı maddeler ve boyalar cilt yoluyla metabolizmaya sızdığından ileride sorunlara yol açabilir.

HALDUN AR

Görmeniz gerek Aşk tünelinde sevgilinizle, eşinizle birlikte yürümek ister misiniz? Fotoğraflarını görünce photoshop sandığım bu yer gerçekten varmış. Ukrayna Kleven’de bulunan bu eski tren yolu, tamamen ağaçlarla örülmüş ve yemyeşil bir tünel şeklini almış. Bu masalsı yeri özellikle çiftler romantik olduğu için tercih edince de adı “Aşk Tüneli” olarak kalmış. Romantizme ihtiyacınız varsa bir an evvel ziyaret ediniz.

Komedi-Korku türünün bir örneği olan filmde, Blackfoot High Football takımın kaptanından intikam almak isteyen Maddy, ponpon kız grubuna katıldıktan sonra bir araba kazası sonucu 3 yeni arkadaşıyla beraber ölür. Ama bazı karanlık güçler bu 4 kızı tekrar hayata döndürür. Yeni ve tuhaf alışkanlıklarıyla beraber. 13 Haziran 2014

THE HUMAN RACE

Heyecanlı bekleyiş 72 yaşındaki dünyaca ünlü İtalyan modacı Roberto Cavalli’nin dedesi ressam, babası ise terziydi. Küçüklüğü yoksulluk içinde geçen Roberto Cavalli hayalini kurduğu Ferrari araba ve güzel kadına, yarattığı başarılı marka sayesinde kavuştu. Kıyafetlerinde kullandığı egzotik hayvan desenleri ile moda dünyasında kendine farklı bir yer edinen Cavalli, kadındaki seksapeli ortaya çıkaran kıyafetleri ile her zaman adından söz ettirmeyi başardı. Hayvan desenlerini pek çok marka kullanmasına rağmen onun çizimleri her zaman farkını hissettirdi. Cavalli, geçtiğimiz haftalarda Cannes Film Festivali’nde muhteşem yatında verdiği partilerle yine gündemdeydi. Aynı günlerde Instagram hesabında ise haziran sonunda çıkaracağı yeni erkek koleksiyonunu duyurdu. Heyecanla bekliyoruz.

‘Yeniden oynayabilir miyim?’ diye düşünüyorum. Daha önce herhangi bir kulüp sahibi aynı zamanda takımında forma giymedi. Ben bunun olabileceğine inanıyorum” dedi. Miami’de bir futbol kulübü satın alan David Beckham, aynı kulüpte forma giyebileceğinin sinyallerini verdi. David’in futbola döneceği haberi futboldan hiç hoşlanmayan kadınları neden heyecanlandırdı anlamış değilim. Yer aldığı iç çamaşırı reklamlarının etkisi olsa gerek.

ALL CHEERLEADERS DIE

Günlük hayatlarından zorla koparılan 80 kişi, ölümüne bir yarışa sokulur. Kurallar basittir. Eğer okları takip etmezsen, eğer çimlere basarsan ya da iki kere başkası tarafından geçilirsen ölürsün. Hem de sadece 1 kişi kalana dek. İzleyenleri koltuklarına çivileyecek bu gerilim filmi şaşırtıcı sonuyla uzun süre hafızalarınızdan silinmeyecek. 13 Haziran 2014

HOW TO TRAIN YOUR DRAGON 2

NEW YORK’TA etkinlikleri

Arjantin Tango – Deneme Sınıfı

Kent Monkman, “The Urban Res” SERGİ Kent Monkman’ın sıradışı çizgileriyle ve anlatımıyla henüz tanışmayanlar için, sanatçının en sevilen eserlerinden oluşan karma bir sergi şehirde sanatseverleri bekliyor. Amerika ve Kanada’nın tarihsel dokusunu, uçuk dinsel temalar, tuhaf çizimler ve bolca cinsellikle birleştiren Monkman, izleyenleri düşsel bir yolculuğun içine sürüklüyor ve o fantastik dünyada gerçekleri bütün çıplaklığıyla anlatıyor. Adres : 179 East Broadway - Lower East Side Web : sargentsdaughters.com Fiyat : Ücretsiz

DANS Geleneksel stildeki Arjantin tangonun temellerinin öğretildiği ders, deneyimli eğitmenler tarafından veriliyor. 45 dakika süren etkinliğin sonunda temel kurallarla tango dansı yapacağınızın garantisini veriliyor. Hiçbir dans deneyiminin gerekmediği bu sınıf, ister çiftli olarak katılabileceğiniz isterseniz yeni dostluklar edinebileceğiniz eğitici bir hafta sonu etkinliği. Adres: 500 8th ave, 12F, New York Telefon : (212) 858-9559 Fiyat : 10 $

Eğer birinci filmde ejderhanızı nasıl eğiteceğinizi öğrenemediyseniz, ikinci film size bambaşka teknikleri öğretmek için geliyor. Hiccup ve Toothless içinde binlerce yeni tür ejderhanın bulunduğu bir buz mağarası keşfeder. Fakat gizemli Dragon Rider’la karşılaştıklarında o dünyada huzuru sağlamak cesur ikiliye kalacaktır. 13 Haziran 2014

i am i

Aretha Franklin

"Dinosaur Safari: Mysteries Revealed" EĞLENCE Bu eğlenceli ve öğretici dinazor safarisinde, bir trenle türler arasında dolaşacak, mağara adamlarını görecek daha sonrasında uzmanlar eşliğinde fosil kazıları yapacak, bir araştırmacının çadırını keşfedeceksiniz. Hareketli bir robot dinazorun da bulunduğu bu macera dolu keşif çocuklarınızı ve sizi çok eğlendirecek. Adres : 2300 Southern Blvd Bronx Mekan : Bronx Zoo Wildlife Conservation Society Web : bronxzoo.org - Fiyat : 12,95 – 16,95 $

KONSER Soul’un Kraliçesi geri dönüyor. Özellikle 60’ların ortalarında her plağı milyonlar satan ve defalarca Grammy Ödülü alan Kraliçe, şahane bir konserle Radio City sahnesini dolduruyor. Yakın zamanda çıkacak olan albümünden parçaları da seslendirecek olan bu büyük usta, en azından bir defa canlı dinlenmesi gereken şarkıcıların başında. Adres : 1260 Sixth Ave Midtown West Mekan : Radio City Music Hall Web : Radiocity.com Fiyat : 55-150 $

Genç bir kadın, annesinin cenazesinde uzun yıllardır görmediği babasıyla karşılaşır. Fakat adamın ruhsal bazı sorunları vardır ve kızını ölen karısı sanmaktadır. Bir süre babasının gerçeği görmesi için savaşan kadın sonunda pes eder ve annesini oynamaya başlar. Çünkü babası hakkında hiç bilmediklerini anlamanın tek yolunun bu olduğunu anlar. Jocelyn Towne ve Kevin Tighe başrolde. 13 Haziran 2014


Tatil

Fokların diyarı: FOÇA

FİGEN ONUR İSTANBUL-POSTA212

D

enizi, balığı, taş evleri, begonvilleri, tarihi, denizcileri ve tertemiz havası ünlüdür Foça’nın. Gündüzleri sakindir sakin olmasına ama geceleri de bir o kadar eğlencelidir… Foça’ya en son motosikletle gitmiştim. Amacım, zamandan kazanıp bir an önce kendimi serin sulara atmaktı. Ama öyle olmadı. İzmir’den sonra neredeyse yol boyunca her köyde durdum, köy kahvesinde çayımı içip köylülerle sohbet ettim ve neredeyse her tarihi kalıntıya veya taş eve dokunup, fotoğraf çektim. Böylece, İzmir-Foça arasındaki yaklaşık 70 kilometrelik yolu, normal sürenin neredeyse 2 katı sürede tamamladım. KÖY KAHVALTISI Foça’ya İzmir’den gidiyorsanız, öncelikle erken saatte çıkmanızı ve kahvaltı yapmamanızı öneririm. Çünkü Menemen’den itibaren çok güzel kahvaltı mekanları var. Çok değil, yaklaşık 30-35 kilometre dişinizi sıkacaksınız. Çardakların altına önünüze serilen köy kahvaltısı, İzmir tulumu, köy kaymağı, gözleme ve Ege güneşinde pişmiş reçellerle kahvaltı, tatile iyi başlamanın ilk adımı. Siz benim gibi köyleri geze geze gitmeseniz de olur. Önce Foça’ya ulaşın, sonraki günlerde ziyaret edersiniz. Foça sapağı Menemen’i biraz geçtikten sonra karşınıza çıkacak. Foça yoluna girdikten sonra, yaklaşık 30 kilometre daha gideceksiniz. Foça’ya ulaşır ulaşmaz hemen denize girmek istiyorsanız, sahile inmeniz yeterli. Türkiye’deki birçok tatil yöresinin aksine Foça’nın hemen hemen her yerinden denize hem de kum plajlarda ücret ödemeden girebiliyorsunuz. Belediye, denize girilsin diye belirli yerlere iskeleler yapmış. NEREDE KALINIR? Kalacaksanız Eski Foça’yı seçin. Çünkü, Yeni Foça, daha çok yazlık evlerin yoğun olduğu bir yer. Butik oteller, pansiyonlar, tatil köyleri. Kısaca, her bütçeye ve zevke göre konaklama tesisi var, birçoğunun önünden de denize girilebiliyor. MUTLAKA BALIK YİYİN Foça’ya gidip de balık yemeden dönülmez. Foçalı balıkçılar, sabah güneş doğmadan denize açılıp tuttukları balıkları restoranlara satar. Balık haline gidip balığınızı kendi eliniz-

11 Haziran 2014 Çarşamba

Denizi ve deniz ürünlerini seviyorsanız, hem sakin hem de eğlenceli bir tatil için tavsiye edilebilecek bir adres Foça. Yol boyunca, tarihin ve doğanın sizi kucakladığını hissedeceksiniz

le de seçebilirsiniz. Balığın yanı sıra her türlü Ege otundan yapılmış mezeler de balıkçılarda bulunur. Yöresel balık yemeklerini de tatmanızı öneririm. Foça’ya gitmişken, Foça şarabını mutlaka tatmalısınız.

Phokaia

NERELERE GİDİLİR Günlük turlarla Foça adalarını gezebilirsiniz. Orak Adası, İncir Adası, Fener Adası, Hayırsız ada, Kartdere ve Metelik Adası. Siren Kayalıkları da ziyaret edeceğiniz yerler arasında olmalı. Homeros'un Odysseia Destanı’nda adı geçen bu kayalıklarda, Siren’lerin burada yaşadığı sanılır. Efsaneye göre Sirenler, yaptıkları büyülü müzik ve dayanılmaz güzellikteki sesleriyle şarkı söyleyerek gemicilerin yollarını şaşırtıp, kayalara çarpmalarına neden oldukları yönündedir. İşte bu kayalıklar, aslında Akdeniz foklarının yaşadığı yerdir. Şansınız varsa o kocaman kara gözlü foklara rastlayabilirsiniz. YEL DEĞİRMENLERİ Foça’nın hemen girişindeler. Deniz göründükten sonra tepeden aşağı doğru inerken Top Dağı üzerinde yer alıyorlar. Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Bir yandan Foça ayaklarınızın altında uzanırken, diğer yanda tarihi değirmenler fotoğraf çekmek için ideal mekanlardan biri. Özellikle değirmenler arka plandayken selfie çekmek de neredeyse moda haline geldi. TARİHİ YERLER ● PHOKAIA ANTİK KENTİ: Eski Foça ile Yeni Foça arasında yer alır. Tarihi, M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanır. Burada kazı çalışmaları uzun yıllardır devam ediyor. Athena Tapınağı'ndaki kazılar da büyük bir ilerleme kaydedildi. Phokaia Antik Kenti’nin 8 kilometre uzaklığında mezar kalıntıları da görülecek yerler arasında. ● SU KEMERLERİ: Orta çağda yapılmış olan Su Kemeri’nin büyük bir kısmı hala ayakta. Üstelik 20. yüzyıla kadar kentin su ihtiyacı halen bu kemerler sayesinde karşılanıyormuş. Fotoğraf çekmek ve gezmek için listenize kaydetmeyi unutmayın. ● BEŞ KAPILAR KALESİ: Kökeni Roma İmparatorluğu’na kadar dayanır. 11. yüzyılda yapılan kale içinde Bizans döneminden kalan kalıntılar da bulunmaktadır. Doğu Roma İmparatoru Michael Paleologos tarafından Cenevizli Manuel Zacharna'ya 1275 yılında verilen Beş Kapılar Kalesi, Cenevizliler tarafından onarılıp kullanılmıştır.

● FOÇA ANTİK TİYATROSU: Anadolu’nun en eski tiyatrosu olma özelliğini taşır. Tarihi, İ.Ö. 4.Yüzyıl'a kadar uzanır. Yapımında bölgeden çıkarılan taş olan tufa taşı kullanılması dikkat çeker. FOÇA’NIN KOLONİLERİ Samsun ve Lapseki’nin Foçalı denizciler tarafından kurulduğunu biliyor muydunuz? Hatta Fran-

sa’daki Nice desem… Denizciliğe ve yeni yerleri keşfetmeye meraklı olan eski Foçalılar, denizlere açılarak Marsilya’ya kadar gitti. Üstelik kürekli gemilerle… Foçalılar denizleri aşıp yurt içi ve yurt dışında yaklaşık 30 koloni kurmuşlar. Midilli, VeliaGüney İtalya, Marsilya-Güney Fransa, Nice-Güney Fransa, Antibes-Güney Fransa, Alalia-Korsika ve Ampuria-İspanya bu kolonilerin başında gelir.

İzmir’in Foça ilçesinin Antik Çağ’da ve Bizans Dönemi’ndeki adı Fokai’dir. 12 İon kentinden biridir. Önceleri kentin kuruluşu M.Ö. 11. yüzyıl Aioller tarafından gerçekleştiği, M.Ö. 9. yüzyılda ise kentin İon tarafına geçtiği düşünülüyordu. Fakat yapılan son araştırmalar kentin kuruluş tarihini M.Ö. 2000’e kadar geri götürüyor. İsmini Fok balıklarından aldığı rivayet edilir. Heykeltıraş Telephanes (M.Ö. 5. yüzyıl), Mimar Theodoros (M.Ö. 4. yüzyıl) ve ünlü komutan Dionysos (M.Ö. 494) Phokaialı ünlüler arasındadır. Foça’nın tarihi kalıntılarından Herodotos Duvarı’nın, yapılışından ve mimarisinden tarihin babası Herodotos da söz eder ve ortaya çıkarılan kalıntılar onun tariflerinin aynısıdır.


Michael Jackson ve Daphne Barak

D

aphne Barak’ın Michael Jackson ile ilk görüşmesi 1990’lara dayanıyor. O günden bu yana, Michael Jackson ile ilgili en büyük haberlerin çoğunda Daphne’nin imzası var. Bugünlerde Daphne, Michael’ın anne babası ve kardeşleri ile hala görüşüyor. Ancak onlara olan ilgi artık azaldı. La Toya ve Michael’ın çocukları haricindeki Jacksonlara karşı bugünlerde ilgi yok denecek kadar az. Daphne, Michael Jackson ile 1990’larda yaptığı mülakatın ardından, çocuk pornografisi ile suçlandığı 2004 yılında Michael Jackson ve aile fertleri ile yaptığı mülakatlarla dünya genelinde en büyük raitingleri aldı. 2004 yılında, Michael Jackson suçlandıktan sonra, bu konuda Jacksonlarla ilgili dört büyük mülakat yer aldı. Bu dört mülakatı da Daphne gerçekleştirdi. Birin-

cisi, Michael savcı tarafından suçlandıktan 48 saat sonra yayınlanan Daphne’nin “Our Son Michael Jackson” adlı belgeseli, ABD’de ABC 20/20 başta olmak üzere 53 ülkede yayınlanarak, 1 milyardan fazla kişiye ulaşmış ve bir rekor kırmıştır. Daphne’nin Michael Jackson’ın anne babası ile yaptığı mülakatı içeren bu belgesel Daphne Barak ile o zamanlar Shine şirketini kuran Rupert Murdoch’in kızı Elizabeth Murdoch tarafından ortaklaşa yapıldı. Elizabeth daha sonraki yıllarda, Daphne ile ortak kurduğu, Michael Jackson’dan sonra ikinci büyük belgesel olarak yaptıkları Liza Minnelli’yi konu alan “Tale of Two Sisters” belgeselinin de içinde bulunduğu, Shine şirketini babasına bir milyar dolara yakın bir fiyata sattı. Daphne, 2003 yazından 2005 yılı sonuna kadar Michael Jackson ve ailesi ile iç içe

bir yaşam sürdürdü ve dördüncü mülakatını yaptığında, Larry King, Joe Jackson’a şikayette bulunarak, “Bütün mülakatları Daphne’ye veriyorsunuz, bir tanesini de ya bana, ya Diane Sawyer’a (ABC anchoru) ya Barbara Walters’a ya da başka birini verin” diye yakınmıştı. ÇOCUKLARIYLA MÜLAKAT YAPMIŞTI Daphne’nin son büyük mülakatı Michael Jackson’ın öldüğü gün, Daphne’nin İsviçre’deki evinde misafir bulunan çocukları Prince, Paris ve Blanket’in 17 yıldır dadısı Grace Rwaramba ile oldu. Daphne bu günlerde Jacksonlarla ilişkisini hala devam ettiriyor. La Toya ve nişanlısı Jeffrie ile temasların yanı sıra, Michael Jackson’ın çocukları ile aynı mekanlarda bir araya geliyor. La Toya son bir iki yıldır Jackson ailesi-

nin en faal olan üyelerinden biri. “Apprentice” programında yer alan La Toya şimdi de şansını “Own” da yayınlanan televizyon programı ile devam ettiriyor. Reyting alabilmek için de Daphne’nn bu yazısında konu ettiği ve Huffintong Post’a yayınlanan mesajı gibi farklı “online platformlar” kullanıyor. Kardashianlar gibi reality yıldızları ile yarışıyor. Ne yazık ki, Grammy ödülü almış olan bir şarkıcı olmasına rağmen La Toya bu günlerde ABD’de her ünlü gibi her yola başvurmak zorunda kalıyor. Nişanlanmak, evliliğini açıklamak, evlilik törenini filme almak gibi her yola başvuruyor.

Daphne Barak’ın kaleminden www.posta212.com

11 Haziran 2014 Çarşamba

La Toya Jackson evleniyor! • YIL 2 • SAYI 56

“Bir daha asla gülemeyeceğimi düşünüyordum” diyen Michael Jackson’un ablası La Toya, evlilik yolunda attığı adımları ve evlilik teklifinin detaylarını arkadaşımız Daphne Barak’a anlattı

Y

eniden gülebileceğimi, mutlu olabileceğimi hiç düşünmemiştim…” diyen La Toya Jackson, dünyaca ünlü ağabeyi Michael Jackson öldükten sonra gözyaşlarını benimle paylaşmıştı… Bu ay sonu Michael’ın trajik ölümünün beşinci yıldönümü… Michael’ın ölümünden birkaç hafta sonra La Toya, yakın arkadaşı ve iş ortağı Jeffre ile otelime geldi. La Toya’nın konuşmaya ve ağlamaya ihtiyacı vardı. Bardan bir içki aldık ve oteldeki süitime gittik. La Toya, Michael’ın bağımlılıklarını daha da derinleştiren birçok kişi olduğunu ve bunlardan birinin işten kovulan dadı Grace Rawamba olduğunu anlattı ve ardından çığlık attı ve “Eğer annem babama ne istiyorsa onu yapmasına izin verseydi eğer müdahale etmesine izin verseydi Michael şuan hayatta olurdu” dedi. Dördümüzde - Jeffre, Erbil, La Toya ve ben – uzun bir süre birbirimize baktık. La Toya ağlayarak devam etti: “Michael öldü ve kimse hiçbir şey yapmıyor. Michael’ın ölümüyle ilgili hiçbir şey yapmıyor…” La Toya’ya sarıldım. Erbil ve Jeffre sessizdi. Oda da çok derin bir duygu vardı. Son yıllarında La Toya’nın, Michael’ı gerçekten sevdiği konusunda hiç şüphe yok. Buna rağmen Jackson ailesi söz konusuysa hiçbir şey kolay olmuyor… 1993 yılında Jordan “Jordy” Chandler isminde bir çocuk Michael’ın pedofil olduğunu iddia etti. O dönemler Michael dünyanın en büyük starlarından biriydi. Tüm dünya şok oldu. Bir sonraki şok edici olay ise La Toya’nın açıklaması oldu. Ailesinden uzaklaşan La Toya, düzenlediği ba-

sın konferansında, “Evet, Michael pedofil” dedi. Eski kocası Jack Gordon da onun yanındaydı. La Toya’nın ilk kocasının ona kötü davrandığı hakkında çok şey yazıldı. La Toya’nın annesi Katherine, “Kocası La Toya’yı dövüyor…” cümlelerini duyduğu zaman kızının yardımcısına nasıl koştuğunu bana ağlayarak anlattı. La Toya ise annesini görmeyi reddediyordu ve annesinin onu öldürmek için orada olduğuna inanıyordu. Şuan aile içi şiddete karşı yardım kuruluşlarına destek veren La Toya “Tamamen eski kocamın kontrolü altındaydım” demişti bana. O yıllarda La Toya, yeniden bir ilişkiye başlayamadığını paylaşmıştı benimle. La Toya, “İlk evliliğimden sonra hiç bir erkeğe güvenemiyordum, çok korkuyordum…” demişti. Erbil ve ben ne zaman La Toya ve Jeffre ile buluşsak, Jeffre’nin, La Toya’yı çok fazla önemsediği belli oluyordu. “Jeffre sana destek oluyor. Senin yanında” dediğimde La Toya hemen, “Daphne biliyorum ama biz sadece iş ortağıyız” demişti. Bu günlerde ise La Toya’nın yüzünde büyük bir gülümseme, parmağında ise büyük bir pırlanta yüzük var! La Toya bana, “Evet Jeffre bana evlenme teklif etti… Bu tamamen sürpriz oldu hem de en güzelinden…” dedi. Jeffre tatile için Hawai’ye gitme konusunda ısrar ederken reality şovunu çeken La Toya, yorgun olmasına rağmen iş için New York’a gitmek istiyordu. Jeffre, “Biraz ara vermeye ihtiyacın var” diyordu. La Toya’nın babası Joe da, “Senin için bir sürpriz var…” uyarılarını yapıyordu. La Toya, Jeffre’nin kızıyla evlenmek için çoktan Joe Jackson ile konuştuğunu bilmiyordu. Bana her zaman Jeffre’den hoşlandığını söyleyen Joe, “İyi bir adam, çalışkan ve Toya’yı önemsiyor” dedi.

Hawai’ye gitmeye ikna olan La Toya, evlilik teklifini bana şöyle anlattı: “Hawai’deki otele gittik. Önce masaj yaptırdım ve ardından iki yatak odalı süit odamıza geri döndüm ve her yerde gül yaprakları vardı. Jeffre, romantik bir akşam yemeği hazırlamıştı. Mumlar yanıyordu ve bana ‘Ama yüzüğüm yok…’ dedi. Ben de ‘Önemli değil… Yemek çok güzel ve ben aşık olduğum adamla birlikte olduğumu anladım…’ dedim.” Ardından büyük bir taşla pasta geldi… La Toya, şimdi parmağındaki büyük nişan yüzüğünü sallıyor. Bir zamanlar popun kralının tuhaf ve çok tartışılan kız kardeşi La Toya Jackson, sonunda başarıyı, saygıyı ve aşkı buldu… Michael’ın trajik ölümünden sonra La Toya ve daima Michael’ın gölgesinde kalan kardeşleri, birden bire medyanın ilgisini çekti. La Toya, zarafeti ve zekasıyla onu tanımayan birçok kişiyi şaşırttı. La Toya’nın popülaritesi artarken bir de kitap anlaşmaları yaptı. Michael’ın üç çocuğuna yakın durdu. Anneleri Katherine’den uzak durmaya çalışan kardeşleri Janet, Jermaine, Jacky, Randy ve Rebbie’nin aksine üç çocuğu ve servetlerini kontrol altına aldı. La Toya, annesinin tarafında yer aldı. Çocukların onayını kazandı ve Michael’ın çocukları-

nın da dahil olacağını umut eden Oprah ile bir reality şov anlaşması yaptı. Fakat işler beklendiği gibi gitmedi. Michael’ın oğlu ve sevimli kız arkadaşı ile Beverly Hills’deki ortak kuaförümüzde çok zaman geçirdim. Saçlarımız kesilirken, Prince bana mücevher tasarımı tutkusundan bahsetti. “Sanata aşığım” diyen Prince, reality şovu duyunca “Oh Hayır…” dedi. Halası La Toya ise bize daha sonra katıldı. Prince ve La Toya’nın arasında çok güzel bir bağ var fakat Prince, La Toya’nın şovunun bir parçası olmayacaktı. Kardeşinin Paris’te kendini öldürmeye kalkışması halasının şovuna katılma şansını ortadan kaldırdı. Ama zeki La Toya, onlar için orada olmaya devam etti. İki yıllık bir anlaşma imzalamıştı zaten. Peki şimdi Michael Jackson’ın 58 yaşındaki kız kardeşi, şovu nasıl renklendirip dikkat çekecekti? Kardashianları düşünün! Düğün… La Toya, “Benim düğünüm Kardashian’ların düğününden daha büyük olacak. Mutlaka izlemelisin!” dedi. Büyük elmas yüzük sadece bir başlangıçtı. Bol paranın harcandığı düğün töreni ve onur konuğu olarak da Michael’ın çocukları… Raytinglerin yanı sıra, gözleri parlayan La Toya’ya baktığınız zaman mutluluğu gerçek görünüyor. Ağabeyi’nin ölümünden beş yıl sonra kendi kariyerini elde etmeyi başardı. Aşkı buldu ve “Jeffre ve ben bir çocuk evlat edinmeyi bile istiyoruz!” diyor. TEBRİKLER!


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.