Politika Dergisi Tanitim Sayisi

Page 1


Politika Dergisi Tanõtõm Sayõsõ

Dergi Tarihi: 01.03.2008

M. Kemal Atatürk’ten > Milletin bağrõndan temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri (Yeni Türkiye) ona bõrakacağõm ve gözüm arkada kalmayacak. ( 1923 ) > İki Mustafa Kemal vardõr; biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kem al... İ ki nci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, m em leketi n her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydõn ve savaşçõ bir topluluktur. Ben onl ar õn rüya s õ nõ temsil ediyorum. B e n i m teşebbüslerim, onlarõ n özl emini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kem al sizsiniz.

Çok Mutluyuz. Değerli Okuyucularõmõz, Sizden aldõğõmõz destekle, size daha iyi hizmetler sunabilmek için uğraşõyoruz. Bu uğraşlardan birisi de Politika Dergisi’ni web sitesi dõşõnda bir yayõna dönüştürme faaliyetidir. Tanõtõm sayõsõ olarak siz değerli okuyucularõmõza sunduğumuz bu derginin ilk sayõsõnõ ve ondan sonra devam etmesini umduğumuz diğer sayõlarõnõ nisan ayõndan itibaren, her ay, ayda iki kez, yani on beş günde bir sitemizden ücretsiz olarak temin edebileceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel Değerleri’ni uygulamayõ ilke edinmiş, Atatürk’ün çizdiği Dergisi, Cumhuriyet ideali için katõlõmõ çok önemli görmüş, farklõlõklarõPolitika bir sorun olarak Türkiye değil de C u m h u r i y bu e t ülkedeki i’nin demokrasinin gereği olarak algõlamõş bir dergi olarak sizden aldõğõmõz güçle, bekçisidir. gerçeklere değineceğimizi söylüyor ve bize güveninizi kaybetmemenizi diliyoruz. Politika Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekçisidir. Gökhan DAĞ

Bu Sayõda İÇİNDEKİLER

Editörden

2

Nicel Demokrasimiz—Emrah Demir Örs

4

Dinin Sosyolojik ve Kültürel Boyutu—Barõş Tõnay

5

Nefes Darlõğõ—Özgür Põnar Işõk

6

P-Sinema: Vizyon Önerimiz: 120

7

Bizden Haberler

Siyasi Varlõğõn Devamõ İçin Tanõnma Şart mõ? - Mücahit Önder

8

> Politika Dergisi yeni sitesiyle çok yakõnda okuyucularõyla buluşacak.

İslâm, Lâiklik ve Türban—Gökhan DAĞ

9

> Politika Dergisi’nin ilk sayõsõ nisan ayõnda derginin web s i t e s i n d e n yayõnlanacak. > Politika Dergisi yazar alõm sürecini nisan ayõnda sonlandõrõyor.

Röportaj: Emete Gözügüzelli—Gökhan DAĞ

11

Kirli Oyun: Demokratik Seçimler—Deniz Bilen

12

PKK Terörü ve Bağõmsõz Politika—Burak İnan

14

P-Kitap: Tavsiye Okuma Listemiz

15

Okur Yazõlarõ—Hasan Turgut, Miraç Gümüş, Alp Camõz ve Büşra Nas

16

P-Müzik: Eurovizyon’un Asi Çocuklarõ: Mor ve Ötesi—Emrah D. Örs

21

P-Tiyatro: Sahnelerin Tozunda Bir Yangõn: Sivas ‘93—Gökhan DAĞ

22

P-DVD: V For Vandetta—Emrah D. Örs ve Gökhan DAĞ

23

Gençliğe Hitabe—Mustafa Kemal ATATÜRK

24

İLETİŞİM

24


Politika Dergisi Politik Sözler > Siyasetle uğraşmamanõn cezasõ, sizden daha aptal olanlar t a r a f õ n d a n yönetilmektir. (Platon) > Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu yaratmaktõr. (Peter Drucker) > Çoğu ülkede gençlik için ehliyet alma yaşõna ulaşmak, oy kullanm a yaşõna ulaşmaktan daha önemlidir. (Marshall McLUHAN)

Tanõtõm Sayõsõ

Dergi Tarihi: 01.03.2008

Tanõtõm Sayõmõzdan Özetler Emrah Demir Örs, “Nicel Demokrasimiz” adlõ yazõsõnda, sayõlarõn bir aldatmaya dönüşebileceğini, önemli olanõn aslõnda sayõlardan çok nitelik olduğuna işaret ediyor. Eğitimden politikaya, politikadan ekonomiye sorular sorarak okuyucuya doğrularõ göstermeye çalõşõyor. Sonunda da şeffaf bir siyasetle birlikte katõlõmcõ demokrasiden yana bir duruş sergiliyor. Barõş Tõnay, “Dinin Sosyoloji ve Kültürel Boyutu” adlõ yazõsõnda, toplumun yaşanan gelişmelerle biz ve ötekileştiğini, bunun bölünmelere yol açtõğõnõ irdelerken, dinin kültürel boyutunun yadsõndõğõnõ ön plana çõkarõyor. Bu yadsõmanõn da aslõnda dinin siyasete alet Politika Dergisi, Türkiye olmasõndan kaynaklandõğõnõ savunuyor. En sonunda da Müslümanlarõn bu durumda C u m h u r i y e t i’nin kendilerini sorgulamalarõ gerektiğini savunuyor. bekçisidir. Özgür Põnar Işõk , “Nefes Darlõğõ” başlõğõnõ taşõyan yazõsõnda, ülkemizin yaşamõş olduğu sorunlarõ gözler önüne seriyor ve bu durumun kendisi gibi tüm halkõ da acõ bir nefes darlõğõna düşürdüğünü, çok güzel bir dille anlatõyor. Mücahit Önder, “Siyasi Varlõğõn Devamõ İçin Tanõnma Şart mõ?”, başlõğõnõ taşõyan yazõsõnda Kuzey Kõbrõs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye dõşõnda tanõnmamõş olmasõna rağmen verdiği mücadeleleri gerçekçi bir bakõşla gözler önüne seriyor. KKTC ile aynõ aşamadan geçen devletleri de örnek göstererek yazõsõnõn okuyucuda pekişmesini sağlõyor.

> Düşmanõn açõ bõraktõğõ kapõ ancak onun istediği yere çõkar. (Anonim)

Gökhan Dağ, “İslâm, Laiklik ve Türban” adlõ yazõsõnda, İslam ve laiklik arasõndaki ilişkiyi incelerken, oradan da türban ve laiklik arasõndaki gerilimi sorgulamaya geçiyor. Sonuç olarak da aslõnda laikliğin özünde türbana karşõ olmadõğõnõ, gerilimin türbanõn siyasallaşmasõndan kaynaklandõğõnõ savunuyor.

> Peter’e ödemek için Paul’u soyan bir hükümetin, daima Paul’un desteğine i ht i yacõ vardõr. (Bernard Shaw)

Ayrõca Gökhan DAĞ, KKTC’li yazar Emete Gözügüzelli ile Güney’de yaşanan seçimler sonrasõ, KKTC ile ilgili gelecek beklentilerini, çõkacak olan yeni kitabõnõ ve gençlere yönelik söylemek istedikleriyle ilgili bir röportaj yaptõ.

> İnsanõ yaşat ki Devlet Yaşasõn. (Ş. Edebali)

Burak İnan, “PKK Terörü ve Bağõmsõz Politika” adlõ yazõsõnda, PKK’nõn dõş kuvvetlerden beslendiğini ve bu duruma son verebilmenin bağõmsõz bir politikadan geçtiğini savunuyor. Verdiği çözüm önerileriyle de bize bu sorunda bir çõkõş kapõsõ gösteriyor.

> İsteklerini ve korkularõnõ ortadan kaldõr, senin için artõk hiçbir zalim kalmaz. (Epiktetos) > Geleceğe karşõ davranõşõmõz, gelecekte olacak Ayrõca tanõtõm sayõmõzda politik olduğuna inandõğõmõz müzik gruplarõnõ, filmleri ve tiyatro oyunlarõnõ inceledik.

Deniz Bilen, “Kirli Bir Oyun: Demokratik Seçimler” adlõ yazõsõnda, demokrasi için bir vazgeçilmez olan seçimlerin, karanlõkta kalan yüzünü ortaya çõkarmaya çalõşõyor. Son tahlilde her seçimin kirli bir yüzü olduğunu vurguluyor.

Okurlarõmõzdan Hüseyin Turgut; “Tuzla” adlõ yazõsõnda, Tuzla Tersaneleri’nde yaşanan ölümlerden yola çõkarak Çalõşma Hakkõ’ndan işsizliğe, çalõşma koşullarõndaki zorluklardan kendimizi nasõl devlete teslim ettiğimize kadar birçok konuyu güzel bir biçimde yorumluyor. İşçileri modern zamanõn bir kölesi olarak nitelendirirken, bizim onlara bakõşõmõzõ sorguluyor. Bir diğer okurumuz Büşra Nas ise, “Solun So(nu)ru” adlõ yazõsõnda, seçimlerde solun kaybettiğini ve bu sorunun, solun sonu olduğunu savunurken halkõn isteklerine cevap vermenin önemine dikkat çekiyor. Bir başka okurumuz Alp Camõz ise, yazdõğõ “Türk’ün Ergenekon’la İmtihanõ” adlõ yazõnda Ergenekon Çetesi’nin faaliyetlerini ve bu faaliyetleri sonucu hakkettiğini savunduğu bir yargõ sürecini bekliyor. Okurlarõmõzdan Miraç Gümüş, “Şõmarõk Çocuğun Diktasõ” adlõ yazõsõnda, diktatörleşen demokrasinin şõmartõlmõş, kayrõlmõş politikacõ ve sosyal gruplar yüzünden oluştuğunu savunuyor. Ayrõca psikolojik çõkarõmlarla kişiselden toplumsala doğru bir değerlendirmede bulunuyor.


Sayfa 4

Politika Dergisi

Nicel Demokrasimiz Sağlam elma mõ? Çok elma mõ? Yurttaşõn ne aradõğõ, neyi aramaya yöneltildiği çok önemli. Demokrasi, ekonomi, politika, eğitim hatta futbol da bile rakamsal değerlendirmeci bir medyamõz ve medyamõzõn yönlendirdiği toplumumuz mevcut. Bu ne demektir? Bu, borsadaki yalancõ iniş ve çõkõşlarla ekonomiyi değerlendirdiğimiz anlamõna gelir.

“Yani anlayõşõmõz kantitatif mi olacak, kalitatif mi? Bu sorunun şu an yurttaşõmõzõn siyasal tercihlerindeki belirleyiciler göz önüne alõndõğõnda, günümüzün önemli sorularõ arasõna girdiğini söyleyebilirim.”

Bu, yüzde 47 oy ile politikayõ değerlendirdiğimiz anlamõna gelir. Halkõmõzõn en çok aşina olduğu konu olan futboldan örnek verebiliriz. Bir takõmõn topla oynama oranõnõn yüzde 60 olmasõ o takõmõn iyi oynadõğõna işaret sayõlamaz. Ancak maç sonrasõ bu veriye bakõp “aslõnda biz iyi oynamõşõz” diyenler elbette olacaktõr. Esasõnda maç bire bir değerlendirilmeden, oyunun kalitesi göz önüne alõnmadan kimin iyi oynadõğõnõ bilemezsiniz. Top yüzde 60 oranla bizim takõm oyuncularõnda olabilir. Ancak bundan öte, en önemli konu topun nasõl değerlendirildiğidir. Top, muhafazakâr bir anlayõşla geriye ve kenarlara doğru mu oynanmõş; yoksa güzel ataklarla, organizasyonlarla ileriye dönük mü oynanmõş? Yani anlayõşõmõz kantitatif mi olacak, kalitatif mi? Bu sorunun şu an yurttaşõmõzõn siyasal tercihlerindeki belirleyiciler göz önüne alõndõğõnda, günümüzün önemli sorularõ arasõna girdiğini söyleyebilirim. Bu yazõda sadece sorularõ akla getirmeye çalõşacağõm. Eğitim… Kaliteli eğitim mi, yoksa kadrolaşmanõn dolduğu öğretmen eksikliğine rağmen müdür eksikliğinin olmadõğõ adeta beton yõğõnlarõ okullarda verilen eğitim mi? Rakamlar ne diyor, sizin görünüz ne diyor? Ardõndaki hükümet desteğine güvenerek, her konuda ahkâm kesen bir YÖK mü? Yoksa fen ve toplum bilimleriyle uğraşan bir YÖK mü? Başta bulunanõn her konuda kendini yetkili gördüğü bir kurum mu olmalõ? Yoksa, kendisini organize edici görüp, hukuku hukukçulara bõrakan yönetime sahip bir YÖK mü? Politika… Gerçek sorunlarõn tartõşõldõğõ kaliteli bir politika mõ? Demagoglarõn çevirdiği; sorun çõkarõp, sonra kendi çõkardõğõ sorunu çözmüş gibi gösteren politika mõ? Ekonomi… Yüksek uygarlõk gereği dönen bir iktisadi yapõ mõ? Yoksa belli kesimlerin cebini doldurduğu, rakamsal olarak geliştiği söylenen ekonomik düzen mi?

Ardõndaki hükümet desteğine güvenerek, her konuda ahkâm kesen bir YÖK mü? Yoksa fen ve toplum bilimleriyle uğraşan bir YÖK mü?

Top bizim ayağõmõzda… Ancak topu nereye doğru oynuyoruz? Gözümüzü kör eden, sadece işlerine gelen rakamlarõ bize gösterenlere karşõ oyunu takip etmemiz gerekir. Çünkü takõm bizim takõmõmõz… Kõsacasõ katõlõmcõ bir demokrasidir istediğim… Ve şeffaf siyaset…

Emrah D. ÖRS


Tanõtõm Sayõsõ

Sayfa 5

Dinin Sosyolojik ve Kültürel Boyutu Günümüz medyasõndan takip ettiğimiz ya da bizi zorla içine çekmek için, takip ettirilmeye bir şekilde zorlandõğõmõz tartõşmalara tanõk olmaktayõz. Devamlõ türban ve din ekseriyetinde süren kavgalar, toplumumuzu her zaman olduğu gibi yine sağcõ- solcu, Türk- Kürt şeklinde ikiye ayõrma noktasõndadõr. Yeni moda ise laik – anti laik ya da Şeriatçõ... Ne kadar konulardan uzak durmaya çalõşsak da bir şekilde bu durum karşõmõza çõkmakta ve ister istemez, istenilen duruma! yani taraf olma, bölünme durumuna gelmekteyiz. Dinin kültürel özelliklerinin ön planda olmasõ gerekirken, bugün din ne yazõk ki bir rant aracõ olarak yozlaşmaya yüz tutmuş bir olgu olarak karşõmõza çõkmaktadõr. Peki biz İslam’õ doğru yaşayamõyor muyuz, ya da İslam’õ yanlõş mõ yorumluyoruz, ya da genel olarak nerede hata yapõyoruz? Dinini doğru yaşamak isteyen birey, sadece kendi inandõğõ için, bu inancõn ulviyetinden kimlik çõkarmaya çalõşmadan yaşamalõdõr. Bu çok önemli bir mantalite hatasõnõn temelini göstermektedir. İnancõ inanç olarak kabul etmek, inanç olarak yaşamak, bunu kültür olarak algõlamak ama sosyal ilişkilerinde bir taraf, bir kimlik olarak bundan rant beklememek... Tekke ve zaviyelerin kapatõlmasõ o günün şartlarõnda mantõklõ gelebilir hatta şu an ki modern zamanõmõzda tekke ve zaviyeler çağ dõşõ olarak bile nitelendirilebilir ama kapatõlmasõ dinin kültürel, edebi, güzel sanatlar tarafõnõ zafiyete uğratmõştõr. Bugün ne yazõk ki ilahiyat fakülteleri bu açõğõ doldurmaktan çok uzaktõr. İlahiyat fakültelerinden bugün eski zamanlardaki din bilginleri gibi büyük düşünür, şair, felsefeci yetişmemektedir. Ve bu da dinin kültürel özelliklerinin daha fazla tahrip olmasõna yol açmaktadõr. İslam aleminin sorunlarõ, eksiklikleri değerlendirilememektedir çünkü bu büyük bir tabudur. Aslõnda sorun burada yatõyor değerlendiremiyoruz çünkü değerlendirebilmek için kültürel boyuttan konuyu ele alamõyoruz. Dinimiz bugün Şeyh Galip’lerden Taliban düzeyine gelmiştir. Bu kadar düşülmesinin sebebi nedir? 18.yy’da İslam denince akla İlk gelen Şeyh Galip olabilmişken bugün neden akla ilk Taliban veya El- Kaide gelmektedir? İkisi de Müslüman ama fark ne? Aralarõndaki fark birinin İslam’õn kültürel özelliklerinin, güzelliklerinin, yaratõcõlõklarõnõn farkõnda olmayõp dinimizi siyaseten bir araç olarak kullanmasõdõr. Şeyh Galip’ler kentlerde, halkõn içinde yaşarken, bugün İslam’õ sözde temsil edenlerin ücra köşelerde, kõrsalda yaşamalarõ aralarõndaki farkõ açõklamaya yetmektedir. Dini siyaset aracõ olarak kullanarak, o aracõ kullanan insan! Siyasetçi, bürokrat, din bilgini kim olursa olsun, eğer kişi yeterli alt yapõya, donanõma sahip değilse, aklõnõ, mantõğõnõ dogmatik düşüncelerin önüne set olarak çekemiyorsa, sonunda İslam dinimiz de maalesef onu kullananõn sõğlõğõna inerek zedelenmektedir. Nitekim şu an kendi siyasi çõkarlarõ için dinimizi kullanan teröristler yüzünden İslamiyet terör dini, Müslüman da Terörist olarak anõlmaktadõr. Teröristin sõğlõğõna ineli ne yazõk ki çok olmuştur... ( Danimarka, ders kitaplarõnda bütün teröristler Müslüman’dõr deme cesaretini bile gösterebilmektedir! ) Üzerinde durmak istediğim, yazõmõn ana düşüncesi olarak gördüğüm şey aslõnda dinin sadece bir inanç olmadõğõdõr. Bu aynõ zamanda çok derin bir kültürdür. Müslümanlõğõ bir anayasa, ceza kanunu, bir medeni kanun olarak algõlamak yerine kültürel olarak bakõp, algõlamalõyõz. Hepimiz beş vakit ezan dinliyoruz, hepimiz sünnetliyiz, İslam dininin kültürüyle doğup, büyüyoruz ama bu kültürü fark edemiyoruz.

Dinlerin Kültürel Boyutu Yadsõnamaz.

“Peki biz İslam’õ doğru yaşayamõyor muyuz, ya da İslam’õ yanlõş mõ yorumluyoruz, ya da genel olarak nerede hata yapõyoruz.”

Neden beş tane kalkõnmõş İslam ülkesi sayamõyoruz? Bu kadar geri kalmõşlõğõn, çaresizliğin sebebi nedir? Neden başarõlõ olamõyoruz? Türkiye cumhuriyeti şeriat kanunlarõna göre yönetilmiyor belki bu yönde eleştiri getirebilirsiniz ama Osmanlõ da cumhuriyet değildi! ama ordularõnõ Hõristiyan Alman komutanlarõn kontrol ettiği bir duruma kadar düşmeyi başarabildi! Her gün Müslümanlarõn üzerine bombalar yağõyor? Bu kadar masum canõn kõyõlmasõnõn, gözü yaşlõ anne babalarõn acõ feryatlarõnõn, sebebi bizleriz! Biz Müslümanlar, kendine eleştirel bakamayan Müslümanlar! Yoksa dini yanlõş mõ yorumluyoruz?

Barõş Tõnay


Sayfa 6

Politika Dergisi

Nefes Darlõğõ Uzun zamandõr nefes sorunu çekiyorum. Hayõr sigaradan değil, ancak çok uzun zamandõr derin bir nefes aldõğõmõ sanmõyorum. Ne kadar uzun zaman derseniz, size tam bir tarih veremem, ama oldukça uzun zamandõr rahatça, güvenle ve ciğerlerimi sonuna kadar havayla dolduracak bir nefesten yoksunum. Bu durumu sadece nefessizlikle anlatmam yeterli olmaz sanõrõm.

Bu durumu sadece nefessiz likle anlatmam y eterli olmaz sanõrõm.

“Türklüğe küfretmek ödüllendiriliyor. Bu kimi zaman Nobel şeklinde, kimi zaman Cumhurbaşkanõyla portakal suyu-balõk sofrasõnda yan yana bulunmak şeklinde oluyor.”

Lunaparktaki galaksilere binmiş gibiyim. Sağlam değilmişçesine her tarafõndan sesler gelen, her an raylardan çõkacakmõş gibi savrularak giden, en tepeye çõkõp bir an şehri yukardan gördükten sonra, o güzelliği aklõnõza yazamadan, tepetaklak aşağõ bilinmez ve güvensiz bir boşluğa ve bir sürü viraja giren makinelerden bahsediyorum. Güvensiz, tehlikeli ve mantõksõz bir lunapark aracõnda eğlenmeyi bir tarafa koyun nefes dahi alamadan virajlarõ dönüyor, en tepelerden düşüyorum sanki. Türkiye'de işsizler ordusu her geçen gün çoğalõyor, ekonomik borç gittikçe artõyor, üretim durmuş, istihdam yerlerde sürünüyor,özelleştirme adõ altõnda ülkenin varlõklarõ yabancõlara peşkeş çekiliyor ve dahi ülke yabancõlarõn sõcak paralarõna ödediği inanõlmaz faizle koltuk değnekleriyle ayakta duruyor, ama Maliye Bakanõ Unakõtan meclisteki görüşmelerde gülerek, Gelmiş Geçmiş En İyi Maliye Bakanõ! olduğunu iddia ediyor.Başarõsõnõn bakanlõktan dolayõ mõ yoksa işadamõ zekasõyla yaptõğõ doğru ve zamanõnda hamlelerle mi elde edildiği bilinmiyor, ama artõk liberaller bile ekonomi iyi diyemiyor. Ve ben nefes alamõyorum. Halkõmõz serfleşiyor, ahlakõnõ kaybediyor, bunun için dindar olduğunu söyleyen iktidarõn elindeki medya gücü kullanõlõyor, "bir gecelik aşk" adõ altõnda insanlar ahlaksõzlõğa,magazin programlarõyla teneke sesli şarkõcõlara, kekeme şovmenlere alõştõrõlõyor, sabah televizyonlarda çocuklarõmõzõ yetiştirecek kadõnlarõmõzõn izleyeceği programlara bakõyorsunuz, rezillik diz boyu, insanlar namuslu yaşamak yerine aynen tepedekiler gibi aldatmaya kandõrmaya ve dolandõrmaya özendiriliyor, Başbakansa "batõnõn ilmi yerine ahlaksõzlõğõnõ aldõk" diyerek kime olduğu belli olmayan bir taş atõyor. Halkõmõz artõk kaliteli sanattan anlamaz hale getirilmiş. Her gün televizyonlardan pompalanan pop-kültürü doğru ve güzel sanõyor. Mevlanalarõn, Emrahlarõn, Aşõk Veysellerin, Erkan Oğurlarõn, Cihat Aşkõnlarõn memleketinde insanlar artõk Hüsnü Şenlendirici-Deniz Seki aşkõnõ sanat haberi diye izliyor. Bense nefes alamõyorum. Türklüğe küfretmek ödüllendiriliyor.Bu kimi zaman Nobel şeklinde, kimi zaman Cumhurbaşkanõyla portakal suyu-balõk sofrasõnda yan yana bulunmak şeklinde oluyor.Türklüğe hakaret edenler ödüllendirilirken, bu ülkeyi bütün zorluklara rağmen kuran Atatürk'ün resimleri duvarlardan indirilmek isteniyor, ülkenin en güven duyulan kurumu olan TSK yõpratõlmaya çalõşõlõyor. Yönetimdekiler "devletin malõ deniz yemeyen domuz" mantõğõyla en tepesindekinden en aşağõsõna kadar hababam kemiriyorlar, devletin kasasõndan ülkenin çõkarlarõna ters yurtdõşõ gezilere çõkõyorlar, makamlarõna hiç yakõşmayan ve hiç açõklanmayan hediyeler alõyorlar, belediye gücünü elinde bulunduranlar oğullarõna küçük küçük imparatorluklar kuruyor, belediyeler irili ufaklõ derebeyliklere dönüştürülüyor, yetmiyor belediyeleri ufalayõp ekmek kõrõntõsõ şeklinde yeni harçlar karmaya çalõşõyorlar, halksa aç, halksa hizmet bekliyor, halksa çaresiz. Ve ben bunlarõ düşünüp şöyle rahatça bir nefes alamõyorum. Ülkede ardõ ardõna cinayetler işleniyor, cinayetlerin failleri hep meçhul kalõyor, Alevilere baskõ yapõlõrken, ufacõk çocuklara türban takõlarak gösteri yaptõrõlõyor, birileri asker kaçağõ diye apar topar havaalanõndan alõnõrken, birilerinin oğullarõ "çürük raporlu" asker kaçağõ olmasõna rağmen, gemilerle-gemiciklerle ticarete atõlõyor, bağlantõlar, zincirler öylesine çürümüş ki, onu Amerika’da okutanõn şu bağlantõsõ, çocukken futbol oynadõğõ arkadaşõnõn şu kazanõmõ, insanõn kafasõnõ karõştõrõyor. Burnumuzun dibinde Amerika, dünyanõn kabadayõsõ edasõyla Irak’õ "demokrasi" kisvesi


Tanõtõm Sayõsõ

Sayfa 7

altõnda işgal ederken, kaynayan kazana dönmüş ve ana lezzeti vermek için de bizim doğu bölgemizi kopararak içine katacak Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek çõkan ve genç Amerikalõ askerlerin sağ salim evine dönmesini isteyen Dindar! Başbakanõmõz Irak’da tecavüz edilen kadõnlarõ, katledilen masum insanlarõ hiç umursamõyor. Kurtuluş Savaşõ’nda ve Cumhuriyet Dönemi’nde ne kadar kazanõm varsa hepsi tek tek kendi ellerimizle geri veriliyor. Kadõnlarõmõzõn statüsü düşürülüyor, Laiklik, Sosyal Güvenlik, Demokrasi gibi kavramlarõn içi boşaltõlõyor. Laiklik; devletin, başõ kapalõ olsun ya da olmasõn herkese aynõ cuma namazõ hizmetini vermesi, Sosyal Güvenlik; mezarda emeklilik ve kölelik, Demokrasi; işinize geldiğinde kullanacağõnõz bir araç haline dönüştürülüyor. Ülkenin yapõsõ değiştiriliyor, halktan gizli saklõ sözler verilip anlaşmalar imzalanõyor, memleket bir tarikat ve mürit cenneti oluyor, huzursuzlaşan ve söylenen kim varsa susturuluyor. Ben de artõk susuyorum, ancak mide bulantõsõndan da nefes almakta sõklõkla zorlanõyorum. Son zamanlarda kendimi güvensiz bir lunapark trenindeymiş gibi hissediyorum.

“Kadõnlarõmõzõn statüsü düşürülüyor, Laiklik, Sosyal Güvenlik,

Aslõna bakarsanõz görünürde her şey yolunda ve çok eğlenceli, rakamlara göre her şey muhteşem, ama ben yine de bu raylara,zincirlere, bağlantõlara ve trenin gittiği yere baktõğõmda nedense huzursuz hissediyorum.

Demokrasi

Bana paranoyak diyebilirsiniz ama, her an midem ağzõmda, nefesimi tutmuş, gözlerimi sõkõca yummuş bu trenin durmasõnõ bekliyorum.

kavramlarõn içi

İnanõn son zamanlarda şöyle huzurlu, derin ve mutlu bir nefes alamõyorum.

gibi boşaltõlõyor.”

Aynõ sizin gibi. Özgür Põnar Işõk

P-SİNEMA: Vizyon Önerimiz: 120 Tavsiye Ediyoruz... Yazar Mustafa Kemal Atatürk Ahmet Taner Kõşlalõ H. Sami Güven Emre Kongar Karl Marx Giovanni Sartori Olivier Roy Yekta Güngör Özden Ethem Ruhi Fõğlalõ Süleyman Seyfi Öğün Gianfranco Poggi Mehmet Ali Kõlõçbay Vamõk D. Volkan Ali Yaşar Sarõbay

Oyuncular

Eser

Nutuk Özge Özberk (Münire), Cansel Elçin (Süleyman Teğmen), Burak Sergen (Sermet Bey/Musa Çavuş), Emin Olcay (Cemal Siyaset (Mehmet) Bilimi Müdür), Oytun Öztamur Van.. 1915 Ocak.. Kõş... 1950'li Yõllarda Türk Ekonomisi Üzerine Amerikan Kalkõnma Reçeteleri 1. Dünya Harbi’nin ilk aylarõ... Eli tüfek tutan herkes Ruslarla Yüzleşmek ölüm – kalõm harbindeyken Demokrasimizle sõnõr birliklerinde cephane tükenir… Politiğin Vanlõ çocuklar Grundrisse—Ekonomi gönüllü olurlar; yaşlarõ 12 – Eleştirisi 17 arasõnda değişen 120 isimsiz kahraman çocuk... Cephaneyi sõrtlanõrlar, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş karlõ dağlarda günlerce gecelerce yürürler... İşte, isimleri unutulmuş olsa da bu büyük yolculuğu gerçek bir Küreselleşen İslam kahramanlõğa dönüştüren gençlerimizin şanlõ öyküsü Andõmõz Atatürk bugünlerde beyaz perdeye aktarõlõyor. Hazõrlõklarõ 3 yõldõr sürmekte olan “120”, özellikle günümüz gençleri için “uzun bir Dinhedefiyle ve Laikliktasarlandõ. Üstüne Düşünceler memleket türküsü” Mukayeseli Sosyal Teorişuve Tarih Editörün Görüşü: Türkiye’nin anki Bağlamõnda durumunda Milliyetçilik ve tarihe karşõ olan ilgisizliklerini gençlerimizin politikaya sorgulamalarõna yol açabilecek destansõ bir film. Modern Devletin Gelişimi Ayrõca Ermeni Çeteleri’nin yaşattõğõ korku filmde çok güzel işlenmiş, o dönemin gençlerinin katili oluyorlar. Nitekim Şu Benim Ülkem cepheye yola koyulan 120 gençten büyük bir bölümü donarak Kimlik İçin Öldürmek yaşamõnõ yitiriyor. Kaçõrõlmamasõ gereken bir TÜRK FİLMİ.

Modernitenin İronisi Olarak Globalleşme

Film zorlu kõş şartlarõnda çekilmiş. Yönetmenler Murat Saraçoğlu, Özhan Eren Senaryo Özhan Eren Filmin Süresi 135 dakika Filmin İMDB Notu 8.8/10 Filmin Web Adresi www.120filmi.com


Sayfa 8

Politika Dergisi

Siyasi Varlõğõn Devamõ İçin Tanõnma Şart mõ? Kõbrõs’ta 1963 Kanlõ Noel Olaylarõnõn tetiklediği gelişmeler ve en nihayetinde 20 Temmuz 1974’teki Barõş Harekâtõ ile başlayan süreç 18 Kasõm 1983’te tek taraflõ olarak KKTC’nin ilanõ ile sonuçlandõ. O gün bugündür Kuzey Kõbrõs, hamisi Türkiye hariç kimsenin kendisini tanõmamasõna karşõn, hala ayakta.

Birçok akademik çalõşmaya ve teze konu olan meselede KKTC’nin fiiliyatta devlet olmasõna karşõn hukuken devlet olup olmadõğõ tartõşõlmaktadõr.

“Sözün özü devletler varlõklarõnõ kendilerinden, kendi güçlerinden alõrlar.”

Birçok akademik çalõşmaya ve teze konu olan meselede KKTC’nin fiiliyatta devlet olmasõna karşõn hukuken devlet olup olmadõğõ tartõşõlmaktadõr. Genel geçer uluslararasõ hukukçularõn kullandõğõ devlet tanõmõna göre belli bir toprak parçasõna hükmeden (1), bu toprak parçasõ üzerinde kendi irade ve vatandaşlõk münasebetiyle bulunan bir nüfusa sahip olan (2), bir hükümeti bulunan (3) ve dõş ilişkiler yürütme kapasitesine haiz olan(4) siyasi otorite devlet olarak kabul edilir. (Hüseyin Pazarcõ, Uluslararasõ Hukuk) Bu kavramlar önemli kavramlar olsalar da devletlerin uluslararasõ toplumda hukuken birbirlerine eşit olduklarõ; varlõklarõnõ diğer devletlerin fiili siyasi desteklerinden almadõklarõ unutulmamalõ. Bir devletin başka bir devleti tanõmasõ aralarõnda herhangi bir şekilde ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ilişkilerin bulunmadõğõ durumlarda olsa olsa, bir iyi niyet göstergesinden ibarettir. Mesela Türkiye’nin Moritanya’da bulunan etnik bir grubun kuracağõ bir devleti tanõmasõ, ya da Uganda’yõ tanõmasõ uluslararasõ arenada büyük devletlerin uygulamalarõna destek ya da genel eğilime uymaktan başka bir misyona hizmet etmeyecektir. Tõpkõ Senegal’in içerisinde, Gambiya Irmağõ kõyõsõnda kurulu ufak Gambiya devletinin KKTC’yi tanõmasõnõn aktüel anlamda bir fayda yaratmayacağõ gibi... Bu devletlerin, ya da devletçiklerin şu veya bu şekilde hayatta kalmalarõ tamamen kendi öz varlõklarõ ve politikalarõ ile alakalõdõr. Mesela milliyetçi-emperyalist yönetimi devirip 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’nin batõlõ devletler tarafõndan tamamen tanõnmasõ 1970’leri bulur. Ama ÇHC bu arada varlõğõndan hiçbir şey kaybetmemiştir. Benzer durum KKTC için bir miktar başkalaşõm gösterse de temelde aynõdõr. Kuzey Kõbrõs konulan siyasi, ekonomik ve hatta kültürel ambargolara karşõ hala ayaktadõr. Tabi bir ada devleti olmasõnõn, sõnõrlõ doğal kaynaklarõn, kurulamayan sanayinin ve siyasi istikrardan/istikrarsõzlõktan fazlasõyla etkilenen turizm sektörünün etkinlikleri varlõğõnõ sürdürmede belli miktarda da olsa Kuzey Kõbrõs’õ dõş yardõma muhtaç kõlmaktadõr. Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in Ekim 2007 de yaptõğõ açõklamalara göre KKTC iç gelirlerinin harcamalarõ karşõlama yüzdesi % 84’lere kadar yükselmiş; Türkiye’den ihtiyaç duyulan dõş yardõm oranõ %21’e kadar düşmüştür. [Alõnan yardõmõn bir kõsmõnõn alt yapõ ve sektörsel yatõrõmlara dönüştürüldüğü görünüyor.] Türkiye’nin bile tanõnan bir devlet olmasõna karşõn daha çok dõş ve iç borcunun olduğu; daha çok dõşa bağõmlõ olduğu ve hali hazõrdaki yaşam standartlarõnõn sürdürülebilinmesi için dõşarõdan gelecek sõcak paraya ihtiyaç duyduğu malumunuz. Bu durumda KKTC’nin bunca ambargoya karşõlõk Türkiye’ye dayanmasõnõn fazla göze batar bir tarafõ olmasa gerek. Eğer iki devlet aralarõnda ticaret yapõyorsa, kültürel ve siyasi ilişkileri de varsa ki bu devletlerin varlõklarõnõ sürdürmeleri için tamamen yeterli olmasa bile büyük ölçüde yeterlilik ve varlõğõn devamõnõ sağlar, o devletlerin diğer devletler tarafõndan tanõnmasõnõn çok da anlamõ yoktur. Tõpkõ 1991’den bu yana hukuki olarak tanõnmasa da fiili olarak bağõmsõzlõğõnõ yaşayan, yaşamakla da kalmayõp Moldova’nõn geri kalan kesimlerinden çok daha yüksek yaşam standartlarõ tutturan Trans-Dinyeper Cumhuriyeti gibi.

Gambiya gibi devletlerin KKTC’ni tanõmasõnõn aktüel anlamda bir fayda y a r a t m a s õ beklenemez.

Sözün özü devletler varlõklarõnõ kendilerinden, kendi güçlerinden alõrlar. Ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel anlamda güçlülerse; jeopolitik konumlarõ müsait ve dünya siyasi konjonktürü de bu duruma müsaitse siyasi topluluklar hayatta kalabilirler. Bu değişkenlerin olmadõğõ veya ters yönde hareket ettiği durumlarda, devletlerin özgür varlõklarõnõn devamõ işte o zaman büyük ölçüde dõş güçlerin desteğine bağlõdõr. Sadece dõş güçlerin, diğer devletlerin destekleriyle hayatta kalmaya çalõşan devletçikler sistemin mantõk ve kurallarõna muhalif olduklarõ için dağõlõp yok olmaya mahkumdurlar.

Mücahit ÖNDER


Sayfa 9

Politika Dergisi

İslâm, Lâiklik ve Türban İslâm ve Lâiklik İşe aslõnda öncelikle, bir yanlõş anlamayõ sonlandõrarak başlamak gerekir. Söz konusu olan yanlõş anlama ise lâiklik ve İslam arasõndadõr. Bu anlayõşõ daha doğruyu anlaşõlamayõşõ açalõm: Bir kõsõm İslâm’da bulunmadõğõ gerekçesiyle lâikliği Müslüman Türk halkõna zorla dayatõlan ve uygulattõrõlan yabancõ bir unsur ve hattâ “dinsizlik” aracõ olarak görürken; diğer bir kesim de, bu yüzeysel ve basit anlayõşa sanki destek verircesine İslâm’õn din ve devlet işlerinin ayrõmõna izin vermeyen “teokratik” bir devlet düzeni peşinde olduğu ve dolayõsõyla Cumhuriyet Türkiye’si ve lâiklik için potansiyel bir tehdit oluşturduğu endişesine kapõlõyor (Fõğlalõ; 2001:III). Atatürk dini özgürlükleri lâi kl i k anl ayõ şõyl a yorumlamõş bir liderdir.

Kõsacasõ İslâm ve lâiklik çõkarlar amacõyla çok farklõ şekillerde yorumlanõyor. O halde bilinmesi gereken 2 nokta oluşuyor. 1– Lâiklik kesinlikle dinsizlik değildir. Aslõnda lâiklik dinin toplumda istenildiği gibi yaşanmasõ için gerekli zemini hazõrlayan bir enstrümandõr. 2– İslâmiyet, lâiklikle pek uyuşmasa da lâikliğe yabancõ bir din değildir. Hattâ tüm dinlerin içinde lâikliğe en yakõn olan dinlerden biridir.

“Laiklik kesinlikle dinsizlik değildir. Laiklik dinlerin toplumda var olabilmelerinde önemli bir kritiktir.”

Bu konuda Kur’an-õ Kerim ve M. Kemal Atatürk’ten alõntõlar yaparsak konuyu daha iyi açõklayabiliriz; ama öncelikle lâikliğin ne olduğunun tam olarak bilinmesi, en azõndan bu yazõyõ anlaşõlabilir kõlmak için en genel anlamõnõn meydana çõkarõlmasõ gerekir. Lâiklik en genel anlamõyla, hukuk devlet ile din işlerinin ayrõlõğõ, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakõmõndan yansõz olmasõ ve anlaşõldõğõ üzere toplumda din ve vicdan hürriyeti (kişinin dine inanmasõ ve inanmama güvencesi) olarak tanõmlanabilir. Lâikliğin genel hatlarõyla ne anlama geldiğini belirttikten sonra, daha önce de belirttiğimiz gibi Kur’an-õ Kerim’den ve M. Kemal Atatürk’ten alõntõlar yapabiliriz. M. Kemal Atatürk şöyle diyor: “din ve mezhep, herkesin vicdanõna kalmõş bir iştir. Hiç kimse, hiçbir kimseyi, ne bir din ne de bir mezhep kabulüne icbâr edebilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman politika âleti olarak kullanõlamaz.” Ata’mõzõn dediğine göre lâiklik, toplumda din ve vicdan hürriyetine mevcutluk sağlayan; fakat politika ile dinin birlikte yürümesini olanaksõzlaştõran bir nosyon oluyor. Kutsal kitabõmõz Kur’an-õ Kerim’de ise şunlar yer alõyor: “dinde zorlama yoktur (Bakara Suresi)” ve “Ey Muhammed! Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanlarõn hepsi inanõrdõ. Öyle iken insanlarõ inanmaya sen mi zorlayacaksõn? (Yûnus)”. Kur’an-õ Kerim’den de anlaşõldõğõ üzere, din ve vicdan hürriyetinde yaşanabilecek zorlamalar büyük günahtõr ve peygamberin bile sadece tebliğ görevi olduğu onun bile bu günahtan uzaklaştõrõldõğõ anlaşõlmaktadõr. Şimdi biz bu yazõlanlardan sonra lâikliği dinsizlik olarak yorumlayabilir miyiz? Tabii ki hayõr; fakat lâikliği dinin siyasetle bütünleşmesinde dinsizlik olarak yorumlayanlar da vardõr. Bu tarz bir düşünceye sahip olan insanlara sadece şunu söylemek gerekir: “Politik bir din, kirlenmiş bir dindir ve kirlenmiş bir dinin buyurduklarõ çok önemli değildir. Kõsacasõ lâiklik bir başka anlamda dinlerin toplumda var olabilmelerinde önemli bir kritiktir.”

Kur’an-õ Kerim dinde zorlamayõ büyük bir günah sayar.

İslâm’õn lâiklikle olan ilişkisinin yanõnda diğer birçok yönden yanlõş anlaşõldõğõna şüphe yok. Aynõ kadere sahip olan bu iki kavramõn, şu sõralar aynõ obje tarafõndan tartõşmaya açõldõğõna da şüphe yok. Bu obje de bilindiği üzere Türban. Şimdi türbanõn hem İslâm ile hem de lâiklikle ilişkisini açõklamanõn zamanõ gelmiştir.

İslâm ve Türban Öncelikle şu kolay mantõktan türbanõn baş örtüsünden farklõ bir şey olduğunu açõk yüreklilikle kabul edelim. Baş örtüsünün adõ üstünde başõ örtmek için kullanõlan bir obje olduğu kelime anlamõndan bile belli. Türban bir baş örtüsüdür; fakat diğer baş örtülerinden de farklõ bir şeydir. Türban sõkma baştõr. Başõ örten bir şal bile baş örtüsü sayõlabilecekken başõ türban gibi örten bir obje şal sayõlamaz. Burada kelime aldatmacalarõyla istenilmek istenenden farklõ bir şey istediğimiz bellidir. Bizim amacõmõz önce İslâm ile türban


Sayfa 10

Politika Dergisi

arasõndaki bağõntõya bir işaret çekmek ve sonrasõnda da türban ile lâiklik anlaşõlmaz kavgasõna son vermektir. Hemen belirtelim ki din bilginlerinin bile İslâm’da türban konusunda tartõşma içinde olduklarõ açõktõr. Din konusunda konuşup tuzaklara yakalanma sakarlõğõnõ göstermemek için bu konuda sadece bunu belirtmek yerinde olacaktõr. O açõdan bir an önce lâiklik ve türban arasõndaki bağõntõyõ inceleyelim. Şunu da hemen belirtelim ki, biz burada tüm tartõşmalara rağmen türbanõ dini bir simge olarak algõlõyor ve türban üzerinden tüm dini simgelerin lâiklikle ilişkisini inceliyoruz. Vakit kaybetmeden başlayalõm.

Lâiklik ve Türban

Siyaset, elini türbandan çekmedikçe bu tablo zor gözükmektedir.

Hemen hatõrlatalõm ki, lâiklik, kişilerin toplumda dinlerini özgürce yaşabilmeleri için gerekli bir ilkedir. Din, doğal olarak dini objeleri içerisinde barõndõran bir kavram olduğundan, laiklik dini objelerinde toplumda özgürce kullanõlmasõ için gerekli ön koşullarõ sağlayõcõ bir ilkedir. Türbanõ da dini bir obje kabul ettiğimiz için, lâiklik en doğru ifadeyle türbanõn toplumda kullanõlmasõnõn garantisi olmaktadõr. Anayasamõzda laikliği temel ilke kabul ettiğinden bir nevi garantör olarak varlõğõnõ sürdürmektedir Tüm bu anlatõlanlara rağmen, türbanlõ hanõmefendilerimiz son günlerde yaşananlardan ötürü laikliğe tepkililer. Burada tüm türbanlõ vatandaşlarõmõzõn doğrudan laikliğe saldõrdõğõnõ düşünmek yanlõş olur; fakat türbanõn siyaseten kullanõlmasõ ve türbanlõ vatandaşlarõmõzõn da bu durumdan rahatsõz olmamalarõ, onlarõ bir anlamda, dolaylõda olsa, lâikliğe karşõ konumlandõrmõş bulunmaktadõr. Türbanõn toplumda yaşamasõnõn ön koşulunu sağlayan lâiklik ilkesine karşõ, bu yapõlan oldukça yanlõş bir davranõştõr.

“Türbanlõ vatandaşlarõmõz sorunlarõnõn çözümlerinde siyasetçilerden çok lâikliğe sarõlmalõdõrlar.”

Hemen bir pratik yapalõm. Toplumda dini simgelerin istenildiği gibi kullanõlamadõğõnõ savunmak büyük bir safsatadõr. Türban, var olan toplumsal mutabakat sonucu, toplumda istenildiği gibi kullanõlmaktadõr. Türbanõn devlet dairelerinde ve dini bir simgeden çok siyasi bir simge olmasõndan dolayõ üniversitelerde kullanõmõnõn yasak olduğu ise bir realitedir; fakat bu realite sadece türban için değil tüm dini simgeler için geçerlidir. Değerli okuyucular öncelikle şu bilinci iyi kavrayalõm. Üstüne basa basa söylüyorum. Lâiklik devlet işlerine dinin bulaşmasõnõ engelleyici bir kalkan ve aynõ zamanda toplumda dini objelerin ve dinin özgürce kullanõlmasõnõ sağlayan bir enstrümandõr. Bu açõdan bakõldõğõnda üniversitelerde türbanõn kullanõlmamasõnõn nedeni açõktõr: “Türbanõn dinen değil siyaseten kullanõlmasõ”. Türban siyasetin lekesini üzerine almõş ve bunu önemsememiş bir obje olmaya devam ettikçe de lâiklikle arasõnda sorunlar olacaktõr. Aslõnda türbanlõ vatandaşlarõmõzõn ve lâik vatandaşlarõmõzõn temelde uğraştõklarõ ve savunduklarõ konular aynõdõr. Dinin özgürce yaşanmasõ; fakat ayrõldõklarõ nokta siyasete alet edilme ve edilmeme konusunda ortaya çõkar ki bu da büyük bir tehlikedir. Sonuç olarak şunlarõ söylemek mümkündür değerli okuyucular: 1– Lâiklik türbanõn toplumda özgürce kullanõlabilmesinin ön koşuludur. 2– Türbanõn üniversitelerde özgürce giyilebilmesi için siyasetin elini türbandan çekmesi gerekmektedir. Burada sağlanacak çözüm toplumsal mutabakatla olmalõdõr. 3– Türbanlõ vatandaşlarõmõzõn büyük bir yanlõşõn farkõna varmasõ gerekir. Onlarõn sõkõca sarõlmalarõ gereken aslõnda siyasetçiler değil, laikliktir. 4– İslâm, lâiklik ve türban arasõndaki gerilim siyasi bir ranttan kaynaklanmaktadõr. Saygõlarõmõ sunuyor, okumadaki sabrõnõza ve ilginize teşekkür ediyorum.

Gökhan DAĞ


Sayfa 11

Politika Dergisi

Röportaj—Emete GÖZÜGÜZELLİ Röportajõ Yapan: Gökhan DAĞ Gökhan DAĞ (GD): Kendinizi bize biraz tanõtõr mõsõnõz?

Emete Gözügüzelli’nin Web Sitesi: www.aysekocaturk.com

“Kõbrõs Türk milletinin şah damarõdõr! Son Kalesidir!”

Emete Gözügüzelli, ülkemizin birçok y erinde mitingl ere katõlõyor, KKTC davasõnõ her yerde sür dürüy or. Y az ar ayrõca Üniversitelerin konferans tekliflerine açõk durumda olduğunu belirtiyor.

Emete Gözügüzelli (EG): Gökhan Bey, öncelikle sizin şahsõnõzda tüm Politika Dergisi’ne emek veren arkadaşlarõmõza derginizin ilk çõkõşõnda şahsõma da yer verdiği için çok teşekkür ediyorum. Böylesine tarihi bir süreçte “her şeyim vatan için” diyerek bir araya gelen siz Türk gençlerinin gelecekte milletimizin tarihini yönlendirecek pozisyonlarda olacağõnõza inanõyorum. Evet kõsaca kendimden sizlere bahsedeyim. Anavatan’da pek çok kişi aslõnda beni Ayşe KOCATÜRK olarak bilmektedirler. Esasen adõm Emete GÖZÜGÜZELLİ’dir. Yakõn Doğu Üniversitesi’nde Uluslararasõ İlişkiler Bölümü’nde hem lisans eğitimi hem de yüksek lisans eğitimimi tamamladõm. Daha sonra KKTC Dõşişleri Bakanlõğõ’nda, sonra da TBMM’de danõşman olarak görevlerde bulundum. Şuan Araştõrmacõ-Yazar olarak çalõşmalarda bulunmaktayõm. Türkiye’de Halkla Olaylar ve Tercüman gazetesinde “Kõbrõs Mektubu” isimli köşede yazõlar yazmaktayõm. Aynõ zamanda Anavatan’da birçok yerel gazeteler, dergiler, internet sitelerinde de yazõlarõm neşrolunmaktadõr. Mõsõr’da çõkan Alghad Alarab gazetesinde de zaman zaman yazõlarõm yer almaktadõr. (GD): KKTC konusunda yazõlarõnõzla tanõnõyorsunuz, geçtiğimiz günler de Güney'de (GKRY) bir yönetim değişikliği oldu. Bu sizce gelecek günleri nasõl etkiler? (EG): İşte bu soru oldukça hayati bir soru! Neden mi? Kõbrõs Türk milletinin şah damarõdõr! Son kalesidir! Konuyu kõsaca sizlere özetlemeye çalõşayõm; bilindiği üzere AKEL ile Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) kardeş parti olarak yõllardõr ortak hareket ediyorlar. KKTC’deki sol tabanda Rum seçim sonuçlarõnda kazanan Hristofyas ile adada bir birleşmeye gidilebileceği umudu hakim durumda. Aslõnda Hristofyas ile Papadopulos arasõnda bir fark yok. Her ikisi de adanõn Yunan adasõ olmasõnõ ve Kõbrõs Türklerinin küçük bir “toplum” olarak yaşamalarõnõ, yani “azõnlõk” olarak söz hakkõ olmasõnõ isteyen kişilerdirler. Ancak bu kez oyun daha büyüktür. Batõnõn hedefi Anavatan Türkiye Cumhuriyeti ve adadaki şerefimiz olan Türk askeridir. Batõ dünyasõ ve Amerika, adadaki Türk askerinin yalnõzca “birleşik Kõbrõs” oluşmasõ halinde çõkarõlabileceğini çok iyi bilmektedir. Anavatan Türkiye’nin ise Sever sürecine geri dönmesi için bu çalõşmalara hõz vermiştirler. Özellikle de KKTC’de “demokrasi inşasõ, barõş, AB” gibi sözler ile sivil toplum örgütleri, partiler, kişiler uyuşmazlõğõn çözümü” adõ altõnda eğitimlere alõnmakta ve Birleşik Kõbrõs için batõnõn çõkarlarõ doğrultusunda eylemlerde bulunabilmektedirler. Gençlerimizi “iki toplumlu etkinlikler” adõ altõnda Türklük kimliğinden uzaklaştõrõp, “Kõbrõslõlõk” kimliğine ve “birleşik Kõbrõs”a hazõrlamaya çalõşmaktadõrlar. Önümüzdeki süreçte Kõbrõs Türklerinin plana yeniden “evet” demeleri için KKTC içerisinde “barõş platformu” kurdurmuşturlar. Daha önce Annan planõ döneminde “Bu Memleket Bizim Platformu” kurulmuştu. Önümüzdeki günlerde Kõbrõs’ta başlayacak görüşmelerde yine bir plan sunulacağõ aşikardõr. Yeniden referanduma gidilecektir. Bu kez bu planõn her iki tarafça kabul görmesi için Kosova olayõ yaratõlmõştõr. Düşünün Amerika neden Rum başkanlõk seçimleri ile ayni güne denk düşen Kosova bağõmsõzlõğõnõ ilan ettirmiştir? Kosova’nõn bağõmsõzlõğõ Rumlarda çok büyük endişeler uyandõrmõştõr. Bu endişelerden yola çõkarak, KKTC ile eğer bir anlaşmaya gitmezlerse o zaman KKTC’nin tanõnmaya doğru gideceği korkusuna kapõlmõştõrlar...Amaç da budur. Bu korku, Rumlarõn masa başõnda imza atmaya doğru gitmesi ile sonuçlanabilir. Kaldõ ki bu sunulacak plan tamamõ ile Rum argümanlarõ desteklenecektir. Zira Kõbrõs Türkü’nü yok oluşa sürükleyecek olan Annan planõna “evet” diyen Kõbrõs Türklerinin bundan sonraki süreçte de “Evet” e yönlendirileceği aşikardõr. Zira Türk hükümeti de adanõn birleştirilmesinden ve Kõbrõs sorununu çözmekten yanadõr. Bu çözüm hepimizi felakete sürükleyebilecektir. Batõlõlarõn özdeki niyetlerini mart ayõnda çõkacak olan “Vurun Kahpe Kõbrõs’a” isimli kitabõmda detaylarõ ile ele aldõm. Ümit ederim ki sizler ve değerli okuyucularõmõz bunca yõl adada neler oldu? Niye Kõbrõs Türkü evet diyecek durumlara geldi? Nereye doğru sürüklendiğimiz incelenmektedir.


Tanõtõm Sayõsõ

Sayfa 12

(GD): O halde bize kitabõnõz ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz? Kitap nelerden bahsetmektedir? (EG): Birçok kişi kitabõmõn adõnõ duyduğunda birden ürperiyor ve kõzõyor! Ne demek “Vurun Kahpe Kõbrõs’a” diye. Şunu söyleyebilirim ki bugüne kadar yazõlan Kõbrõs ile ilgili kitaplarõn içeriğinden çok farklõ bir şekilde Kõbrõs davasõ ele alõnmõştõr. Tarihi süreçten kõsa özetle başlayan kitap, psikolojik savaş, propaganda, medya, Amerika ve diğer dõş unsurlarõn adadaki operasyonlarõ, õrkçõlõk, kilise, EOKA, Annan planõ süreci ve sonrasõnõ anlatmaktadõr. Kitap okunduktan sonra neden “Vurun Kahpe Kõbrõs’a” ismini kullandõğõm anlaşõlacaktõr. (GD): Üniversitelerde konferanslar veriyor musunuz, veriyorsanõz gençlerimize ne gibi öğütlerde bulunuyorsunuz? (EM): Tabi ki üniversitelerde konferanslar veriyorum. Bu benim en çok haz aldõğõm olaylardan biridir. Zira gençlerimizi Kõbrõs’õn gerçekleri ile aydõnlatmak bir vazifedir. Hele de psikolojik savaş çağõ ve kõskacõnda olan Türk milletine var olan hakikatleri, oyunlarõ aktarmak kaçõnõlmaz bir vazifedir. Konferanslarõmdaki öğütlerimi aslõnda yaşayarak görmek lazõmdõr. Hayatõmda metne bakarak konferans anlatmadõm, anlatamam da...Çünkü ben orada toplanan arkadaşlarõma olaylarõ yaşayan bir birey olarak her şeyi yüzlerine bakarak iyice anlatmam ve onlarõn yüz ifadelerini görerek bizleri anlayõp anlamadõklarõna ikna olmam lazõmdõr. Hepimiz Türk’üz. Milletimiz aynõdõr! Tarihten Türk kelimesi çõksõn, tarih diye bir şey kalmaz! Bunu daha önceki pek çok düşünür ifade etmiştir. Kahraman ve onurlu bir milletin bir uzantõsõ da Kõbrõs’ta yaşamaktadõr. Kõbrõs Türklerinin geçmişten var olan kahramanlõğõ tartõşõlamaz bir hakikattir. Ancak bugün gelin görün ki adada Avrupa Birliği (AB) istedi diye tarih kitaplarõmõzõ 2004 yõlõnda değiştirme kararõ alan bir yönetimin idaresinde uçuruma doğru sürüklenmekteyiz! Şimdiki tarih kitaplarõnda atalarõmõzõn şanlõ tarihi mücadelesi yerine, gençlere nasõl barõş çõğlõklarõ attõrõlõr dolaylõ olarak anlatõlõyor. “Kõbrõslõlõk” kimliği ön plana çõkarõlõyor. Bunlar sõkõntõlõ süreç yaşamamõza imkan kõlõyor. Son olarak şunu ifade edebilirim ki, Allah Büyük Türk Milletinin sevgisi ile adadaki Türk askerimizin varlõğõnõ başõmõzdan eksiltmesin!

“Kõbrõs’a sahip olan Anadolu’ya hükmeder! Kõbrõs’a sahip olan bölgenin en önemli gücü olur! Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle!

Tavsiye Ediyoruz...

Politika Dergisi okuyucularõmõza Yavruvatan’dan son olarak şunu ifade etmek istiyorum; Kõbrõs’a sahip olan Yazar Anadolu’ya hükmeder! Kõbrõs’a sahip olan Eser bölgenin en önemli gücü olur! Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle! Bunun içindir ki Türk milletinin Kõbrõs Mustafa Kemal Atatürk Nutuk davasõndan uzaklaştõrõlmasõ için sahte propagandalar yapõlõyor! Kitabõmda ne demek istediğimi anlayacaksõnõz. Tüm kardeşlerimin, kandaşlarõmõn umutsuzluğa kapõlmadan tam birAhmet imanlaTaner mücadelelerine devam etmesini Siyaset istiyorum! Çünkü Atamõzõn dediği gibi Türk Kõşlalõ Bilimi milleti damarlarõnda asil kan taşõmaktadõr! Her saldõrõnõn üstesinden geleceğiz inşallah! İster silahlõGüven terörist saldõrõlarõ olsun, ister psikolojik savaş Tanrõ Türk Milleti’ni 1950'li Yõllarda Türkolsun! Ekonomisi Üzerine H. Sami Korusun! Yolumuz açõk olsun...Biz Kõbrõs Türklerinin Kuzey’de Anavatandadõr...Tõpkõ Amerikanyüzü Kalkõnma Reçeteleri dün olduğu gibi… Emre Size Kongarçok teşekkür ediyor, çalõşmalarõnõzda Demokrasimizlebaşarõlar Yüzleşmekdiliyoruz Sayõn (GD): Gözügüzelli. Karl Marx Grundrisse—Ekonomi Politiğin Eleştirisi (EG): Ben teşekkür ederim. Çok sağ olun. Gökhan DAĞ Giovanni Sartori Demokrasi Teorisine Geri Dönüş Olivier Roy

Küreselleşen İslam

Yekta Güngör Özden

Andõmõz Atatürk

Kirli Oyun: Demokratik Seçimler

Her seçim, seçmen tarafõndan verilen bir onaydõr. Seçmenler hangi motivasyonlarõn Ethem Ruhi Fõğlalõ Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler etkisinde kalõp neye göre oy veriyorlar? Bu sorunun cevabõ, başarõlõ bir seçim stratejisi oluşturmak için anahtar sorudur. Bu soruya cevap verebilmek seçmen kütlesi iyi analiz Mukayeseli Sosyaliçin Teori ve Tarih Bağlamõnda Süleyman Seyfi Öğün edilmeli. Bu analiz yapõldõğõnda seçmenlerin kanaatleri Milliyetçilik de ortaya çõkmõş olur. Genel olarak seçmenleri oy vermeye, X adayõna oy vermesini sağlayan 3 kategori vardõr. Adayõn Gianfranco ve Poggi Modern Devletin Gelişimi inandõrõcõlõğõ ikna yeteneği, adayõn ideolojik görüşü, adayõn izlediği politikalar. Ayrõca seçmenler bazõ durumda seçimleri kimin kazanacağõnõ önceden sezerler. Seçmenlerin Mehmet Ali Kõlõçbay Şu Benim Ülkemson anda oylarõnõ kazanacak sezgileri güçlüdür. Kararsõz seçmenler bu sezgileri sayesinde partiden yana kullanabilirler veya bunun tam terside geçerlidir. Kararsõz olanlar genelde Vamõk D. Volkan durmak yerine rüzgarõnKimlik İçin Öldürmek rüzgarõn karşõsõnda yanõnda olmayõ seçerler. O halde seçim bölgesinde kimin kazanacağõnõ el altõndan yaymak kararsõz seçmenleri kazanmanõza Ali Yaşar Sarõbay Modernitenin İronisi Olarak Globalleşme yardõmcõ olabilir.

Her seçim, seçmen tarafõndan verilen bir onaydõr.


Tanõtõm Sayõsõ

Sayfa 13

Yine de çoğu seçmen öncelikle, oyunu vereceği adayõn "becerikli" olup olmadõğõna bakar. Aday becerikli olduğu konusunda seçmenlerini ikna etmeyi başarabilirse seçim günü diğer adaylardan daha avantajlõ olacaktõr. Peki gelelim yüz yõlõn en önemli sorusuna. Seçim nasõl kazanõlõr? Bu sorunun önemli olmasõ bence politik iktidarõ ele geçiren taraf eğer akõllõca davranõrsa, iktidarõn elinden alõnmasõnõn çok zor olduğunu bilmesi nedeniyledir. İktidarõ bir kez ele geçiren "haklõ olarak"(!) iktidarõndan doğan bütün olanaklarõ kendi lehine yani iktidarõnõ muhafaza etmeye ve sürdürülebilir kõlmaya çalõşacaktõr. Ne yazõk ki seçim nasõl kazanõlõrõn tam ve doğru bir cevabõ yoktur. Çünkü seçimler son tahlilde "sosyal" bir olaydõr ve sosyal olaylara kesin bir cevap vermek günümüz dünyasõnda bilindiği gibi çok zordur. İnsan beşeri bir varlõktõr. Tercihleri, istekleri her an ama her an değişebilir. “Seçim nasõl kazanõlõr?” sorusuna tam cevap veremesek de, en azõndan günümüzde tutan, sadece bugün için popüler olan politik tercihleri açõklayarak doğru cevabõn yakõnlarõna ulaşabileceğimize inanõyorum. Öncelikle seçimlere girecek olan aday kendini diğer adaylardan farklõ görmemeli. Başlangõç noktasõnda bütün adaylar eşit düzeydedir. Her adayõn kendi başõna değer olarak alõndõğõnda eşit şansa sahip olduğunu düşünüyorum. Fakat adaylar arasõnda bu eşitliği bozan faktörleri "seçimi kazandõran faktörler" olarak adlandõrabiliriz. Bir seçim bölgesinde eşit güce sahip iki adaydan biri yabancõ dil biliyor diğeri bilmiyorsa bu yabancõ dil bilen aday lehine bir avantaj gibi görünebilir. Ancak seçim bölgesinde oy verecek olan seçmenler arasõnda yabancõ dil bilmek ayõp sayõlõyorsa yabancõ dil bilmeyen aday büyük farkla seçimi kazanacaktõr. O halde her adayõn ilk önce yapmasõ gereken "nerede seçime girdiğini" bilmesidir. Aday seçim bölgesini ne kadar iyi tanõyorsa seçim stratejilerini, propaganda konuşmalarõnõ da ona göre düzenleyebilir. İnsanlarõn işsizlikten yakõndõğõ bir bölgede çevre kirliliğinden bahseden bir adayõn seçilme şansõda çok fazla değildir. O halde ikinci adõm, aday olan kişinin; insanlarõn isteklerindeki önceliklerini iyi tahlil etmesidir. "Seçmenler ne istiyor ben ne vaat ediyorum?" düşüncesi zafere giden uzun yoldaki ikinci basamaktõr. Seçmenlerin, mümkünse her bir seçmenin ayrõ ayrõ isteğine cevap verebilen aday seçimi kağõt üzerinde mutlaka kazanacaktõr. Neden kağõt üzerinde diyoruz? Çünkü unutmamamõz gereken şey, rakip adaylarõn, her birinin birbirleriyle aynõ söylevler verebilecek olmalarõ. Son yõllardaki sağ-sol partilerin söylemlerinin aynõlaşmasõnõn nedeni işte tam da bu yüzdendir. Seçmenlerin isteklerine doğru cevap vermek... Burada farklõlaşmayõ sağlayacak olan iktidara aday olanlarõn kadrolarõ, propaganda planlarõ, seçim Yazar Eser stratejileri, adaylarõn deneyimleri, popülerlikleri, inandõrõcõlõklarõ, seçmenlerle olan iletişimleri, çalõşkanlõklarõdõr. Mustafainsan Kemalolmanõn Atatürk getirdiği tüm özellikleri Nutukdiğer adaylar arasõndan sõyrõlmalarõnõ Kõsacasõ sağlayacaktõr. Tabi bu siyasetin "seçmenlere" görünen yüzüdür. Bir de siyasetin görünmeyen yüzü vardõr. Bu madalyonun arka yüzüBilimi gibidir. Orada neler olduğunu hiçbir Ahmet Taner Kõşlalõ Siyaset seçmen bilemez. Sadece dedikodular veya efsaneler, yakõnmalar vardõr. Burasõ siyasetin kirli Rüşvetten, adam satõn almaya;1950'li mafyalaşmadan, hukuku çiğnemeye kadar Yõllarda Türk Ekonomisi Üzerine H.yüzüdür. Sami Güven her türlü yozlaşma vardõr ve ne yazõk ki en Amerikan gelişmiş Kalkõnma siyasi arenalar da bile, en gelişmiş Reçeteleri demokrasiler de dahil olmak üzere madalyonun bu karanlõk ve kirli yüzü en temiz Emre Kongar Demokrasimizle Yüzleşmek siyasetçiler tarafõndan dahi kullanõlmak zorundadõr. Siz ne kadar gönülden çalõşan bir aday olursanõz olun, eğer karşõnõzda hayali seçmenler varsa baş edemezsiniz. Hayali Karl Marx Grundrisse—Ekonomi Politiğin Eleştirisi seçmenlerden kurtulmak için gittiğiniz yargõ yolu rüşvetle satõn alõnmõş ise baş edemezsiniz. Eğer adaylõktan çekilmeniz yönünde tehdit Teorisine telefonlarõGeri almaya başlarsanõz ya Giovanni Sartori Demokrasi Dönüş mafya olursunuz ya da adaylõktan çekilirsiniz. Ne yazõk ki temiz siyaset diye bir şey asla varOlivier olmadõ. siyasetin var İslam olduğuna asla inanmadõm ama RoyAdõ çok kullanõldõ ama ben temiz Küreselleşen her şey kirli diye, korkaklõk edip siyasetten çekilmek tercih edilmesi gereken en son yoldur. Yekta Güngör Özden kazanõlõr ( eğer o sandõk Andõmõz Atatürkiçi doldurulmuşsa ayrõ konu ). Sonuçta seçim sandõkta önceden Önemli olan madalyonun kirli yüzüne karşõ her an tetikte olabilmektir. Bir satranç oyuncusu Ethem Ruhi Fõğlalõ temiz veya kirli hamleler Dinönceden ve Laiklikdüşünülmeli Üstüne Düşünceler gibi rakibin yapacağõ ve önlemler bir kaç hamle öncesinden alõnmalõ. Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamõnda Süleyman Seyfi Öğün

Tavsiye Ediyoruz...

Karasõz olanlar, genelde rüzgarõn karşõsõnda durmak ye r i ne r üzga r õ n ya nõ n d a o l m a yõ seçerler.

“Bir de siyasetin görünmeyen yüzü vardõr. Bu madalyonun arka yüzü gibidir. Orada neler olduğunu hiçbir seçmen bilmez. Sadece dedikodular veya efsaneler, yakõnmalar vardõr. Burasõ siyasetin kirli yüzüdür.”

Milliyetçilik

Taşõma oy, mükerrer oy, var olan seçmeni sildirme gibi yöntemler artõk pek çok siyasetçi tarafõndan biliniyor ki, yasalar değil,Gelişimi yasal boşluklar bu oyunda Gianfranco Poggi ve kullanõlõyor. Ne yazõk Modern Devletin zaferi getiriyor… Deniz Bilen Mehmet Ali Kõlõçbay Şu Benim Ülkem Vamõk D. Volkan

Kimlik İçin Öldürmek

Ali Yaşar Sarõbay

Modernitenin İronisi Olarak Globalleşme

Ne yazõk ki, yasal boşluklar bu oyunda zaferi getiriyor...


Sayfa 14

Politika Dergisi

PKK Terörü ve Bağõmsõz Politika PKK NEDEN BİTİRİLEMEDİ? PKK neden bitirilemedi ve arkasõndaki güç kim sorularõ bizi ortak bir hedefe götürmektedir. Hedefin adõ ABD’dir. Bölücü başõ Apo’nun yakalandõğõ günden bugüne çok yol kat etmiş olabilirdik ve hatta belki de PKK’yõ ciddi bir tehlike olmaktan çõkarmõş olabilirdik. Neden yapamadõk? Suç askerde mi? Bölücü başõ Apo’nun y akala ndõğ õ gün den bugüne çok yol kat etmiş olabilirdik ve hatta belki de PKK’yõ ciddi bir tehlike olmaktan çõkarmõş olabilirdik.

“Bugün Avrupa’daki kimi basõn kuruluşlarõnda çõkan haberlere bakarsanõz PKK bir “özgürlük savaşçõsõ örgüt” bir “gerilla” hareketi.”

Kesinlikle hayõr. Suç da, ihmal de ve hatta hõyanet de emperyalizme göbekten bağõmlõ basiretsiz iktidarlarõn suçudur. Bugün Türkiye terörle mücadele konusunda, -diğer birçok konuda olduğu gibi- ABD’nin ve kõsmen AB’nin çizdiği çerçeve içinde hareket edebiliyor. Kabiliyetimizi belirleyen biz değil ABD. Bu çerçeve bazen o kadar daralõyor ki, askerlerimizin başõna çuval geçiriliyor bazen de “genişletilmiş” havasõ veriliyor, nedir bu, “etkin istihbarat”! Bağõmsõz olmadan, bu çerçeveyi kõrmadan, bu çuvalõ çõkarmadan gerçekten etkin ve gerekli mücadeleyi vermemiz olanaksõz, bugüne kadar ki durum, halkõmõzõn, askerlerimizin, evlatlarõmõzõn verdiği zorlu ve çetin bir mücadele ile oluştu. Anneler yüreklerine taş bastõ, babalar “vatan sağ olsun” dedi. Binlerce insanõmõz bu acõmasõz teröre kurban gitti. Ve yõl 2008, endişe ve tehlike ortadan kalkmõş değil, aksine Kuzey Irak’taki fiili durum itibari ile çok daha büyümüş, AKP iktidarõnõn tutum ve tavõrlarõyla çok daha tehlikeli bir hal almõştõr. Bugün Avrupa’daki kimi basõn kuruluşlarõnda çõkan haberlere bakarsanõz PKK bir “özgürlük savaşçõsõ örgüt” bir “gerilla” hareketi. Şimdi sormak lazõm, siz hiç lav silahõ olan, roketatarõ olan, İtalyan üretimi mayõnlarõ olan, suikast tüfekleri olan, Glock marka tabancalarõ olan, Amerikan konserveleri olan, Amerikan malõ “sarõ botlarõ” giyen bir “gerilla” hareketi gördünüz mü? Duydunuz mu? “Gerilla” zaten emperyalizme ve işbirlikçilerine karşõ savaşmaz mõ? Peki, bu Avrupa basõnõ PKK’nõn ABD’yi “demokratik bir güç” olarak kabul ettiğini ve duyurduğunu bilmiyor mu? Biliyor da niye yapõyor? Emperyalizmin bir diğer silahõ karşõmõza çõkõyor, “psikolojik harp” . Bu propaganda ile Avrupa’da ve Türkiye’de PKK’nõn “psikolojik gücünü artõrmak” ve “sol siyasi akõm içinde” giderek kaybettiği inandõrõcõlõğõnõ kazanmak amacõ güdülmektedir. Zaman zaman etkili olduklarõnõ PKK kamplarõnda çalõşan Alman hemşirelerden, Rus teröristlerden anlamak mümkündür. PKK’nõn arkasõndaki bu “psikolojik ve lojistik” desteği anlõyoruz da, nereden geliyor bu değirmenin suyu sorusu aklõmõza takõlõyor. PKK Türkiye’deki illegal yapõlanmanõn büyük ölçüde tek hâkimi konumuna gelmiştir.

Siz hiç lav silahõ olan, roketatarlarõ olan, İtalyan mermileri olan (…) A m e r i k a n konserveleri olan, Amerikan malõ “sarõ botlarõ” giyen bir “gerilla” hareketi gördünüz mü?

Örgütün faaliyet alanõ, kapkaç ve gasp çeteleri, fuhuş, uyuşturucu ve silah kaçakçõlõğõ, akaryakõt kaçakçõlõğõ, korsan kitap/cd, otopark mafyasõ, çek senet mafyasõ, arazi mafyasõ gibi çok geniş bir yelpazededir. Buradan akan milyar dolarlarõn yanõna, Kürt asõllõ işadamlarõnõn gönüllü veya gönülsüz verdikleri bağõş ya da haraçlar, Avrupa’da ki uyuşturucu trafiğinin kontrolünü de eklerseniz karşõnõza kaç milyar dolarlar çõkacak, artõk onu da siz hesaplayõn. ABD’nin Irak’õ işgali sonrasõ ortaya çõkan durumda, Kürt aşiretlerinin, peşmergenin verdiği “gizli” desteği de hesaba katõverin.

BAĞIMSIZ POLİTİKA Türkiye bir “müttefik” kuşatmasõ altõndadõr, etnik bölücülük ve gericilik tarafõndan kõskaç daraltõlmaktadõr, emperyalizm her yerde oynadõğõ oyunu uzun yõllardõr, sinsi ve emin adõmlarla Türkiye’de de oynamaktadõr. Önümüzdeki süreçte birtakõm “lehte” gelişmeler mümkün gözükmektedir, fakat bu “ağza


Sayfa 15

Politika Dergisi

bir parmak bal çalmaktan” öteye gidecek bir şey değildir. Ortada bir BOP gerçeği vardõr ve Sayõn Başbakan bu BOP’un eşbaşkanõ olduğunu gururla söylemektedir. Üstelik ekonomik dengelerimiz, işletmelerimiz, kõsacasõ hayat damarlarõmõz büyük ölçüde yabancõlarõn inisiyatifine kalmõş, ekonomi adeta bir sömürge ülkesi gibi tamamen dõşa bağlanmõştõr, Türkiye bir bilinmezlik içinde borç batağõnda dibe doğru yol almaktadõr. Bu noktada Irak’taki askeri varlõğõnõn da etkisiyle ABD bizim hareket çerçevemizi belirlemektedir. Bundan tek kurtuluş yolu ise, Tam Bağõmsõz bir Türkiye oluşturmaktadõr. Bağõmsõz politika bizi bu terör belasõndan da, gericilik tehlikesinden de kurtaracak yegâne yoldur. “….hangi istikbal vardõr ki ecnebilerin nasihatl eriy le, ecnebilerin planlarõyla yükselebilsin? Tarih, böy le bir hadiseyi kaydetmemiştir.” (M . Kemal ATATÜRK)

“Kõsacasõ çözüm Atatürkçü, devrimci, bağõmsõz politikadadõr.”

Türkiye acilen sosyal, ekonomik ve askeri bütün tedbirleri almak zorundadõr, Kuzey Irak’taki Türkmen varlõğõ bizim için asla bir handikap değildir, ve mesele sadece bir “soydaşlõk” meselesi de değildir. Türkiye derhal Kuzey Irak’a girip, orada tampon bir bölge oluşturmalõ, Türkmenleri örgütleyip, silahlandõrmalõ ve Türkmen nüfusunu Suriye’nin doğusu ile Türkiye’nin Irak sõnõrõ boyunca toplamalõdõr. Kerkük, Musul, Tel Afer gibi Türkmen kentlerinde Türkmenlere yapõlan zulmün önüne geçileceği gibi, kendi topraklarõnõn da güvenliğini sağlamak amacõyla büyük bir adõm atõlacaktõr. Bir takõm PKK yanlõsõ ve hatta uzantõsõ dernek ve partiler derhal kapatõlmalõ, yönetici kadrolar yargõlanmalõdõr, bu uzantõlarõn ABD ve AB menşeli STK’lar ile olan bağlar sorgulanmalõ ve kamuoyuna açõkça duyurulmalõdõr. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da ki “aşiret ve ağa” sistemi derhal tasfiye edilmelidir, bu hem bölge insanõnõn çaresizliğine hem de gerek kaçakçõlõk gerekse diğer yollardan PKK’ya verilen desteğe çözüm olacaktõr. Ülke “ağalar” demokrasisinden kurtarõlmalõ, gericiliğinde kaynaklarõndan biri kurutulmalõdõr. Kõsaca çözüm Atatürkçü, devrimci, bağõmsõz politikadadõr. Bu politikalarõn nasõl hayata getirilebileceği, Atatürkçü düşüncenin nasõl örgütlenebileceği ve iktidara yolu hususundaki düşüncelerimi ise başka bir yazõda aktaracağõm. Şunu hiç unutmamamõz lazõm: “….hangi İstikbal vardõr ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarõyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” (Mustafa Kemal Atatürk) BURAK İNAN

P-KİTAP: Tavsiye Okuma Listemiz Yazar Adõ

Eseri

Mustafa Kemal ATATÜRK

Nutuk

Ahmet Taner KIŞLALI

Siyaset Bilimi

Ruhi Ethem FIĞLALI

Din ve Laiklik Üstüne Düşünceler

Yalçõn KÜÇÜK

Sol Düşünce

Oliver ROY

Küreselleşen İslam

Karl MARX

Grundrisse-Ekonomi Politiğin Eleştirisi

İhsan Oktay ANAR

Suskunlar

Emre KONGAR

Demokrasimizle Yüzleşmek

Mehmet Ali KILIÇBAY

Cumhuriyet ya da Birey Olmak

A. Yaşar SARIBAY—Ersin KALAYCIOĞLU

Türkiye’de Siyaset: Süreklilik ve Değişim


Sayfa 16

Okur Yazõlarõ Sayfa 16—20

Politika Dergisi

Tuzla Modern Zaman Köleleri ve Biz Hepimizin malumu son günlerde ülke olarak türbanla yatõp türbanla kalkõyoruz. Özgürlüklerin kõsõtlanmasõ mõ yoksa rejim sorunu olarak mõ bakacağõz bu konuya hepimizin kafasõ karõşõk; fakat bu yoğun gündemde unutulan (ya da unutulmak istenen) ya da hiç görülmeyen bir konu daha var o da modern zaman köleleri. Bugünlerde gündemde olan bir konu var türban dõşõnda Tuzla’daki ölümler. İşçi ölümleri. Modernleşmeye çalõşan bir ülkeyiz ve bu sebepten dolayõ sanayimizi geliştirmeli ve bizden önde olan Batõyõ yakalamalõyõz. Buraya kadar her şey güzel. Fakat bir de madalyonun öbür yüzü var. Bu gelişmeyi sağlarken emek güce ihtiyacõmõz var. Bunu sağlayan faktörlerden bir tanesi ve en önemlisi de insan faktörüdür. İşçilerdir.

Oysa daha yeni göreve b a ş la d õ ğ õn d a S ay õn Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõmõz bu tersaneleri teftiş etmiş ve “fevkalade” demişti.

“Türkiye’de iş kazalarõ 1946 yõlõndan beri 55 bine yakõn kişinin ölümüne 145 bine yakõn kişinin yaralanmasõna ve sakat kalmasõna sebep olmuştur. Tuzla’daki tersanelerde ise son sekiz ayda 18 kişi hayatõnõ kaybetmiştir.”

İşçi sõnõfõnõn ortaya çõkõşõnõ anlatacak bir tarihsel inceleme yapmak istemiyorum ve bu yazõnõn kapsamõnõ aşacağõnõ düşünmekteyim. Benim daha çok anlatmak istediğim günümüz. Ve özellikle Türkiye. Türkiye’de iş kazalarõ 1946 yõlõndan beri 55 bine yakõn kişinin ölümüne 145 bine yakõn kişinin yaralanmasõna ve sakat kalmasõna sebep olmuştur.( Radikal. 21.02.2008) Tuzla’daki tersanelerde ise son sekiz ayda 18 kişi hayatõnõ kaybetmiştir. Oysa daha yeni göreve başladõğõnda Sayõn Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõmõz bu tersaneleri teftiş etmiş ve “fevkalade” demişti. Yaşanan bu son kazadan sonra da kendisine bu tersanelerle ilgili sorular sorulunca “ben zamanõnda orada 2 tersane gezdim ve fevkalade dedim. İşçiler giydirilmiş, özel tertibatlar alõnmõştõ. İş sağlõğõna uyulmasõ benim gidişimden dolayõydõ.” açõklamasõnõ yapmõştõ.( Milliyet 22.02.2008) Devletin yetkili ağõzlarõndan birinin bu açõklamayõ yapmasõ hayret verici. Nasõl olur da bunu bilen birisi bu konuda çalõşma ve araştõrma yapmaz. Fakat olaya sadece tek taraflõ bakmamak lazõm. Bir de bu manzaranõn eğitimli ve eğitimsizlik boyutu var. Bu işin eğitimli boyutu insan haklarõnõ, çalõşma haklarõnõ bilip de bunlara uymayan ( daha doğrusu bunlara uymayõ çõkarlarõ açõsõndan uygun bulmayan) işverenle ya da taşerona aittir. Eğitimsizlik boyutu da kendi haklarõnõ bilmeyen, haklarõnõ savunmayan işçiye aittir. Fakat işçi açõsõndan bu sadece eğitimsizliğe indirgenemez. İçinde bulunduğu sosyal ve toplumsal olgular( işsizlik, geçim derdi… vs) onu bu haklarõ savunmaktan ya da bilmekten mahrum bõrakmaktadõr. Bu son olaydan sonra ortaya çõkan gerçekler insanõ hayretlere düşürecek nitelikte. Kõsaca bunlar üzerinde durmak istiyorum. Açõklanan raporda 43 işyerinden 2’si temiz çõktõ. Diğerlerine gelince: •21 işyeri sosyal güvenlik kuruluna bildirilmemiş •14 işyerinin vergi dairesiyle alakasõ yok •28 işyerinde prim gün sayõsõ çelişkili ( Milliyet 22.02.2008) Burada hemen akõllara şu soru geliyor. Acaba bu kazalar olmasaydõ bu usulsüzlükler ortaya çõkacak mõydõ? Yine aynõ şekilde Davutpaşa’daki patlama sonrasõ ortaya çõkmamõş mõydõ oradakilerin dramõ? Bu arada bu yazõyõ yazmaya başlarken gazetelere tekrar bir göz attõğõmda ölen bir işçinin yakõnlarõnõn anlattõğõ çalõşma koşullarõ karşõsõnda dehşete düşmemek elde değil. ( 22.02.2008 tarihli Milliyet gazetesindeki yazõ)

Tersane işçileri Beyoğlu’nda yaptõklarõ gösterilerde yaşanan olaylarõ cinayet olarak nitelendiriyorlar.

“Sabah dokuzda başlamõştõ. 4.5 senedir 23.00’e kadar çalõşõyordu. 4 ay önce çay molalarõnõ ve yemek saatini 1 saatten yarõm saate düşürerek çõkõş saatini 22.00’ye düşürmüşler…” Yukarda yazõya başlarken modern zaman köleleri demiştim ama belki de eski köleler bile bu kadar çok çalõşmõyorlardõ. Bu iş kazalarõ ve ölümlerinin Türkiye açõsõndan bir başka öneminin daha olduğuna inanõyorum. 1980 sonrasõ Özal dönemi ekonomi politikalarõyla Dünya ekonomisine katõlmaya ve pay almaya çalõşõyoruz. Bu konuda da bir itirazõmõz yok. Çünkü günümüz


Sayfa 17

Politika Dergisi

dünyasõnda özellikle Türkiye gibi bir ülke bulunduğu konum itibariyle dünyaya kapõlarõnõ kapatamaz, kendisini ondan soyutlayamaz. Buraya kadar bir itirazõn olacağõnõ sanmõyorum. Bu konuda izlenilen politikalar tartõşõlabilir fakat bu yazõnõn konusu değildir. Bu konuyla alakalõ olmasõ bakõmõndan bu gelişme sõrasõnda bir de uyulmasõ gereken standartlar olmalõdõr. İşte bunlardan bir tanesi de çalõşma hakkõyla alakalõdõr.

Tuzla Tersaneleri’nde yaşanan ölümler; kara harekatõmõz ve türban gibi meseleler sebebiyle geri planda kalma tehlikesi yaşamaktadõr.

“Ülke olarak hiçbir hakkõ biz isteyerek, mücadele ederek elde etmedik, onlar bize hep verdi. Bu sebepten dolayõ da biz bu haklarõn savunucularõ konumuna gelmedik. Maalesef.”

Toplum olarak h a k l a r õ m õ zõ n bilincinde olmayan, apolitik bir toplumuz. Çalõşma Hakkõ da bu haklardan biri.

İşsizlik, Türkiye’nin değişmez yaralarõndan bir tanesidir. Özellikle işsizler ve gizli işsizlerin oranõ ülkemizde maalesef yüksek. Bu nedenle de çalõşma hakkõndan yararlanmak işçiler için zorlaşmaktadõr. Çünkü kendisi vasõfsõzdõr ve vazgeçilmez değildir. İşte bu alternatifinin olmasõ onun bu haklardan yararlanmasõnõ ve bu haklarõ savunmasõnõ güçleştirmektedir. Buna bir de eğitimsizlik eklenince sigorta, sözleşme, sendikal haklar gibi kavramlar bilinmemektedir. Bu, sigorta, sözleşme, sendikal haklarõn bizde fazla önemsenmemesinin bir başka boyutu daha vardõr ve belki de en önemlisidir. Haklar mücadeleler sonunda elde edilirse ateşli bir şekilde savunulunur, bizdeki gibi herhangi bir mücadele neticesinde değil de kendiliğinden elde edilirse değeri bilinmez. 1789 Fransõz Devrimi sonrasõ ortaya çõkan 3 kavram (liberty, equality ve fraternity) bugün bütün Avrupa’da savunulmaktadõr. Fransa, İngiltere, Almanya… vs gibi ülkelerin vatandaşlarõndan bu haklarõndan vazgeçmesini isteyemezsiniz. Hatta bunu biraz daha genişletecek olursak dünyanõn birçok ülkesinde, bunlarõn içinde Türkiye’de vardõr, bu haklar kâğõt üzerinde vardõr fakat önemli olan bu haklarõn fiiliyata geçirilmesidir. İşte bu haklar onlar için mücadele etmiş milletlerde fiiliyatta da mevcuttur. Buna Sanayi devrimi sonrasõ ortaya çõkan işçi sõnõfõnõn haklarõ da dâhildir. Neyse konuyu fazla dağõtmadan ilgilendiğimiz başlõk üzerinden konuşacak olursak ülke olarak hiçbir hakkõ biz isteyerek, mücadele ederek elde etmedik, onlar bize hep verildi. Bu sebepten dolayõ da biz bu haklarõn savunucularõ konumuna gelemedik. Maalesef. Bu anlattõklarõmla gelmek istediğim nokta toplum olarak haklarõmõzõn bilincinde olmayan, apolitik bir toplum olduğumuzdur. Bizdeki önemli benzetmelerden bir tanesi de devletin babaya benzetilmesidir. Belki de bu benzetmenin getirdiği çağrõşõmla her şeyi devletten bekleyen bir toplumuz. En ufak bir sorunda ya da olayda “devlet baba nerdesin?” sorusunu hala soran bir toplumuz. Yani biz toplum olarak daha çocukluğumuzu tamamlayamadõk. Babasõnõ süpermen olarak gören küçük bir çocuk gibi toplumca devleti her şeyi düzeltmesi, düzenlemesi gereken yenilmez bir kahraman yaptõk. İşte bu yüzden daha büyüyemedik. Bu büyüyememe bizi haklarõmõzõ aramamamõza onlarõn bilincinde olmamamõza götürdü. Bize yukarõdan verilen haklara güvendik nasõl olsa babamõz süpermendi bizi ezdirmezdi. İşte bu zihniyetteki topluma, batõlõlaşma sürecinde bahşedilen haklar (sendika haklarõ gibi haklar) hiç oturmadõ. Yani üstümüze çok şõk bir ceket verildi ama altõmõzda hala pijamalarõmõz var. Şimdi ne alaka bunlar? Tuzla ne anlattõklarõn ne? Değerli arkadaşlar herkesin malumu olduğu üzere gündemimiz kara harekatõ, türban meselesi gibi bir sürü haberle dolu. Bu konularda kanaatimce daha uzunca bir süre gündemimizde olacak. Fakat Tuzla tersanelerinde yaşanan dramõn bir daha gündeme gelmesi uzunca bir zaman alabilir, ya da Allah korusun bir daha bu tarz kazalar yaşanana kadar gündeme gelmeyebilir. Bu olay neticesinde ortaya çõkan rapordaki sonuçlar hepimiz için ibret olmalõdõr. İnsan hayatõnõn hiçe sayõlmasõ, çalõşma haklarõna uyulmamasõ, yaşanabilecek iş kazalarõna karşõ önlem alõnmamasõ, primlerdeki usulsüzlükler ve daha birçok kanun dõşõlõk. Bakõnõz buradaki ihlaller insanlõk suçudur, insan haklarõna saygõsõzlõktõr. Tuzla’daki ve Davutpaşa’daki facialar sadece devlete atõlacak suçlar değildir. Kuşkusuz sosyal, ekonomik, yasal eksikliklerin bunda payõ vardõr ama suç tamamen devletin değildir. Bunlara karşõ ses çõkarmayan hepimizin bu yaşanan insanlõk dramõnda payõ vardõr. Bu tarz işlerde çalõşan modern zaman kölelerini tanõmõyor olabiliriz belki bu insanlarla hayatõmõz boyunca karşõlaşmamõş olabiliriz ama onlara sahip çõkmalõyõz. “Bana ne.” diyemeyiz dememeliyiz. Kõsacasõ büyümek istiyorsak artõk şunun farkõna varmalõyõz: bizim babamõz süpermen değil ve artõk her şeyi ondan beklememeliyiz. Büyümenin vakti gelmedi mi hala? Saygõlarõmla;

Hasan Turgut


Sayfa 18

Politika Dergisi

Şõmarõk Çocuğun Diktasõ

Kayõrma ve kollama dönemlerinde “ki bu hala devam etmekte” olan, yalnõz hayatõnõ doğru düz gün y aşamaya çalõşan insanlara oldu.

“12 Eylül öncesi aranan faşist ve bağnaz İslami gruplarõn aranan liderleri, Avrupalõ ‘ağabey’lerin isteği ile birazda 82 anayasasõnõ ‘müritleri’ kabul etsin diye affediliverdiler. Uzun lafõn kõsasõ bunlar her sektöre, her inanca büründüler.”

Şõmarõk çocuk sokakta oyun oynarken oyunbozanlõk yapar. Evde kendi kardeşinin yemeğine göz diker. Olmadõk yerde ağlar etrafõna ve kendine zarar verir. Gerekli terbiye ve vicdani sorumluluk duygusuna sahip olmadõğõ için egosu için her şeyi yapabilir ve yapar da... Şõmarõklõk sosyal bir hastalõktõr. Aile ve toplumla ortaklaşa tedavi edilebilen bir hastalõktõr. Şõmarõk çocuklar; her istediği yapõlan, hata yaptõğõ zaman hatasõ yüzünden uyarõlmayan ceza verilmeyen, koruma duygusu ile kayõrma duygusunu birbirinden ayõrt edemeyen ebeveynler yüzünden oluşur. Bunlarla birlikte şõmarõk çocuk dõşarõdan bir müdahale ile mesela diğer akrabalarõ tarafõndan destekleniyor ise aile eğitim vermek istese bile bu beyhude olacaktõr. Eğer siz bir çocuğa temel şeyleri öğretmeden yani neyin kendine zarar vereceğini neyin yararõna olacağõnõ öğretmeden her şeyi yapmakta serbestsin derseniz; o çocuk ya kendine ya da çevresindekilere zarar verecek bir eyleme girer. Gider sobaya dokunur, kesici bir aletle kendini ya da bir başkasõnõ yaralar. Bu durumda ya artõk her şeyden korkar ya da her şeye sõnõrsõz bir cesaretle atlar. Bu çocuk aynõ haleti ruhiye ile büyürse okulda ders dinlemez. Sokakta kavga çõkarõr. Kendini haklõ çõkarmak için yalana fitneye bozgunculuğa başvurmakta hiçbir sakõnca görmez. Toplumumuzda özellikle bazõ kesimlerde 1-2 nesil öncesine kadar özellikle erkek çocuklarõ hep şõmartõlmõştõr. Şimdi bu psikolojik açõklamaya neden gerek duydum onu açõklayayõm. Şõmarõklõk bireysel bir sorun olduğu kadar aynõ zamanda da sosyal bir sorundur. Eğer devlet şu ya da bu şekilde belirli sosyal gruplarõ kayõrõr şõmartõrsa onlarõn eline güç geçtiğinde aynen şõmarõk çocuklarõn kardeşinin elinden oyuncağõnõ yemeğini almasõ gibi onlarda var olan her şeyin onlara ait olduğu düşüncesi ile emeği, malõ, toprağõ hatta hayatlarõ kardeşinin elinden almak ister. Bu hastalõk bireylerde olduğu kadar sosyal sõnõflarda da yaygõn olan bir hastalõktõr. Çünkü şõmarõk kendini her türlü ihtiyacõn üzerinde görür. Çevremizde bu gaza getirilmiş şõmartõlmõş bireyleri bolca gözlemleyebiliriz. Üniversite Öğrenci İşleri’nde çalõşan kişilerden, hademelere, üst düzey yöneticilere hatta belirli sosyal gruplarda da görülebilir. Şõmarõk kişilik yapõlarõnõn doğasõna bir de kõskançlõk girerse, işte o zaman canavarõmõz hazõr demektir. Yetersizliğini sindiremeyen ve kendiyle asla barõşõk olmayan bu kişi, sosyal sõnõf veya kurum, dernek mensuplarõ kendilerinden daha iyi daha başarõlõ ve daha zeki hiç kimseyi istemezler. İşte sorun burada tüm toplumu etkiler hale geliyor. Ben özellikle hep bu tarz insanlar yüzünden hayatõmda sõkõntõ çekmişimdir. Çünkü ben ve benim gibiler onlarõnda habitatõnda bulunduğu zaman bir anda sebepsiz ya da mesnetsiz sinirlenmeler, ego çõkõşlarõ yaşanõr. Şõmarõk potansiyel tehlikeyi görmüştür. Her yerde ama her yerde bunlar vardõr. Okulda oyun oynarken topunuzu alõp kaçan, her şeyi bildiğini zanneden; okumadan, çalõşmadan, çaba sarf etmeden her şeyi elde edeceğini zanneden bu insanlar… Ne yazõk ki birçok şeyi elde ediyorlar. Kendi gibileri oluşturduklarõ akraba, akran, hemşehri topluluklarõ ile her köşe başõndan çõkan liberal ve post modern "emperyalist" Müslümanlar hep bunlarla… İhaleler, yöneticilikler hep bunlar için! Mevkileri hak edenler değil hep bir tarafõ tutanlar elde ettiği için bu hale geldik. 1980 Darbesi’nden sonra okumak, düşünmek, bilgilenmek halk arasõnda neredeyse lanetlendi. Sosyal gruplar harcandõ. Bir kõsmõ susturulup, yok edildi.

1980 Darbesi’nden sonra okum ak, d ü ş ü n m e k , bi lgil e nm e k hal k arasõnda neredeyse lanetlendi. Sosyal gruplar harcandõ. Bir kõsmõ susturulup, yok edildi.

Diğer bir kõsõm da ABD ve Batõlõ devletler tarafõndan emperyalist çõkarlarõn korunmasõ karşõlõğõnda destek gördü. Para yardõmlarõ yapõldõ. Rüşvetler iltimaslar görmezden gelindi. Her gelen partinin liderleri Batõlõ devletler tarafõndan şõmartõldõ semirtildi. Onlar da kendilerine bağlõ alt kadrolarõnõ semirtti. 12 Eylül öncesi aranan faşist ve bağnaz İslami gruplarõn aranan liderleri, Avrupalõ ‘abi’lerin isteği ile birazda 82 anayasasõnõ "müritleri" kabul etsin diye affediliverdiler. Uzun lafõn kõsasõ bunlar her sektöre, her inanca büründüler. Bu kayõrma ve kollama döneminde "ki bu hala devam etmekte" olan, yalnõz hayatõnõ doğru düzgün yaşamaya çalõşan insanlara oldu.


Sayfa 19

“Din diyerek, başörtüsü diyerek hatta adalet diyerek gelen kişiler… Şimdi bir taraf kendi tabirleriyle ‘babalar gibi’ ülkeyi satõyor. Sadece şimdilerden bahsetmiyorum bu Menderes’ten Demirel’den ve devamõndan miras kalan siyaset.”

Politika Dergisi

Bunlardan her gelen şõmarõk grup ve onlarõn liderleri, diğerlerini yok saydõ ve bitirmeye çalõştõ. Bu kargaşadan din diyerek, başörtüsü diyerek hatta adalet diyerek gelen kişiler... Şimdi bir taraf kendi tabirleriyle "babalar gibi" ülkeyi satõyor. Hiç vicdan azabõ duymadan, yüzleri kõzarmadan kardeşlerinin emeğine, ekmeğine göz koyuyorlar. Şehitlere, askerlere saldõrõyor, karşõsõna çõkan halkõna şõmarõkça hakaret ediyorlar. "Sözde" kendi doğrularõnõ anlatmak için karalõyorlar, çan çalõyorlar, saldõrõyorlar. Medyanõn köşe yazarlarõna verdikleri fenerle herkesi kör edip, halkõn gözünü türbanla kapatõyorlar. Bütün bir medyayõ ellerinde tutmalarõna rağmen hala karikatüristlere, yazarlara kin kusuyorlar. Karşõlarõnda duran herkesi aynõ çocuk şõmarõklõğõnda dalgaya alõyorlar. Sadece şimdikilerden bahsetmiyorum yanlõş anlamayõn bu Menderes'ten Demirel'den ve devamõndan miras kalan siyaset. Hepimiz ama hepimiz bu yaşananlarõn günahõnõ boynumuzda taşõyoruz. O çocuk sokakta topumuzu alõp kaçtõğõnda hiçbir şey yapmayõp, bütün bu olup bitenlere karşõ elbet bizimde zamanõmõz gelecek diyip susanlarda bizleriz. Menderes de biziz Tayyip de... Bu topraklar yüzyõllarca alçak gönüllük, iyilik ve edep ile yetişmiş insanlarla dolup taştõ. Bugün içimizden çõkan iyiye biz yön verdik kötüye de. Hepimize sesleniyorum şõmarõklõktan vazgeçelim. Bu hastalõktan sadece kendimizi sadece "biz" var saydõklarõmõzõ görmekten vazgeçelim. İyi için mücadele edelim. Ancak o zaman yanõmõzda, üstümüzde ve içimizde olanlar şimdiki şõmarõk çocuklar değil, hatasõ yüzünden yüzü kõzaran bizler olabiliriz. Şõmarõk çocuğun diktasõndan ancak böyle çõkabiliriz. Miraç Gümüş

Türk’ün Ergenekon’la İmtihanõ Bu laf yõllar önce moda oldu: “derin devletin asõl adõ Ergenekon’dur” diye. Şimdi ise Ergenekon diye karşõmõza çõkanlar bõrakõn derin devlet olmayõ,Türk Ocaklarõ başkanõ Zeki Gürgür'ün tabiriyle ''böyle karõşõk bir yapõyõ kurup işletecek Zeka-i ehliyete sahip olmayan'' bir grup.

Kemal Kerinçsiz: Nam-õ diğer 301 Kemal. Ulusalcõ kesimin şahin avukatõ, ağzõnõ açan herkese 301. maddeden dava a çm a yõ m a ri fe t sayan şahõs.

“Ülkemiz yõllarca çetelerden çok çekti ve hala çekmeye devam ediyor.”

Ülkemiz yõllarca çetelerden çok çekti ve hala çekmeye devam ediyor. Vatanõn sürekli elden gitmekle gitmemek arasõnda kaldõğõnõ, birilerinin vatanõ satmak için uykularõnõ kaçõrdõğõnõ düşünen ve ülkeyi kendilerinden başka kimsenin sevmediğine inanan bu zihniyet artõk hak ettiği yerde, cezaevindedir. Asõl mühim olan ise bundan sonraki safha, yani çetenin bağlantõlarõnõn ortaya çõkartõlarak modern Ergenekon’dan çõkõşõn başarõlmasõdõr. Öncelikle bu çeteye mensup bazõ kişileri irdelemeyi uygun buluyorum. Veli Küçük: Susurluk'un yõldõzõnõ parlattõğõ emekli general. Hrant Dink'i İstanbul vali yardõmcõsõnõn odasõna çağõrõp tehdit edecek kadar cesur iken şimdi hapiste. Kemal Kerinçsiz: Nam-õ diğer 301 Kemal. Ulusalcõ kesimin şahin avukatõ, ağzõnõ açan herkese 301.maddeden dava açmayõ marifet sayan şahõs. Ergenekon’un bağlantõlarõnõ araştõran polisin verdiği bilgiye göre ise bu yapõlanma CIA'den PKK'ya kadar geniş bağlantõlara sahip. Madem vatanõ kurtaracaksõn, PKK ile ne işin var, yoksa vatanõ kurtarmak için PKK'nõn ortalõğõ karõştõrmasõ ve bu milletin denize düşen yõlana sarõlõr misalindeki gibi size sarõlmasõ mõ gerekliydi? Daha 3 ay önce çocuklarõmõz İncil okuyor diye başbakanõ mahkemeye verirken Türk-Ortodoks Patrikhanesi’ni buluşma mekanõ yapmanõz ve patrikhane sözcüsü Sevgi Erenerol'u aranõza almanõz hangi akõlla açõklanõr? Umudumuz, aydõnlõk için bir dakika karanlõğõnõn bu sefer başarõlmasõ ve son 50 yõlõn en geniş ve ses getirecek çaptaki operasyonunun basit hapis cezalarõyla geçiştirilmeyip, zanlõlarõnõn ve bağlantõlarõnõn en ağõr şekilde cezalandõrõlmasõ ve bu ülkede hukuk denen şeyin hala var olduğunun ispatlanmasõdõr. Alp Camõz


Sayfa 20

Politika Dergisi

Seçimlerde Solun So(ru)nu

Lider değişimi ile solda canlanma olur mu bilemeyiz ancak Baykal i l e b u n u n başarõlamayacağõ kesindir.

“Solun en büyük problemlerinden biri “laiklik” kavramõnõ her fõrsatta dile getirmiş, asõl sorunlarõ göz ardõ etmiş olmasõdõr.”

Türkiye’nin geçmişten başlayarak yaşadõğõ seçimleri göz önünde bulunduracak olursak sol ciddi bir dinamik kaybõ yaşamaktadõr. Bunun nedenini aslõnda açõklayacak birçok sebep bulunabilir. Öncelikle Türkiye’nin politik duruşunu ele aldõğõmõzda, genel olarak muhafazakâr ve milliyetçi bir yapõya sahip olduğu görülür. Bu duruşun kõrõlmasõ solun genel yapõsõyla yeterince mümkün olmamõş, mevcut çerçeve yõkõlamamõştõr. Bu durumu aslõnda değiştirmek için farklõ siyasi söylemler olagelmiştir. Solun en büyük problemlerinden biri ‘laiklik’ kavramõnõ her fõrsatta dile getirmiş, asõl sorunlarõ göz ardõ etmiş olmasõdõr. Bu problemi aslõnda geçmişte milliyetçi kesimde yaşamõş, RP zaferinden sonra rotasõnõ yalnõzca Milliyetçilik ve Turancõlõk çizgisinden çõkarmõş, yeni slogan olarak İslâmiyet’i de ele almõşlardõr. Çünkü dini kavramlarõ iyi kullananlar ve maalesef bunu siyasete alet edenler seçimlerden zaferle çõkmõşlardõr. Bu bağlamda günümüzde ‘Türkiye muhafazakârlaşõyor mu?’ sorusu Ak Partiyle birlikte yeniden gündeme gelmiş ama sorunun yanlõşlõğõ geçmişten gelen cevapla zaten kendini taşõyor konumda olmuştur. Ak Parti ile Türkiye’nin muhafazakârlaştõğõ tartõşõlmasõnõn aksine Türkiye’nin daha özgürleştiği kavramõnõn tartõşõlmasõ bence daha yararlõ bir zemin oluşturacaktõr. Buradan günümüzün seçim sonuçlarõna gelindiğinde mevcut sol parti olarak yalnõzca CHP’yi ele almak doğru olacaktõr. Bu kendisinin, sol anlayõşõnõn tek ve büyük partisi olmasõndan kaynaklanan bir durumdan değil, başka güçlü bir partinin olmayõşõ sebebindendir. Herkesim tarafõndan şiddetle eleştirilen bu parti hala aynõ yanlõşlarõnõ devam ettirmekte yenilenme yolunda herhangi bir adõm atmamaktadõr. Son secim sonuçlarõ ortaya çõktõktan sonra neden kaybettiklerine dair, komik sebeplerle bir açõklama yapmalarõ herkesi şaşõrtmõştõr. Öncelikle Sayõn Baykal’õn yalnõzca muhalefet duygusuyla hareket etmesi bu sorunun en büyük çõkõş noktasõdõr. Kendisini iktidar partisi olarak görmeye çalõşmamasõ, yalnõzca ‘Birinci belli ama ikinci benden başkasõ olamaz’ tavrõ, her geçen gün sol anlayõşõnõn kõrõlmasõna sebep olmaktadõr. Yeni politikalar üretmeyen, ülke ekonomisi için planlarõ olmayan, sõk sõk fetva vermeye çalõşan Sayõn Baykal her zaman inişte olmaya mahkûm kalacaktõr. Ak Parti önümüzdeki seçimlerde iktidar olamasa bile yerini dolduracak kişi elbette ki CHP olmayacaktõr. Çünkü Türkiye’nin en nihayet sorunu işsizlik ve ekonomidir. Baykal genelin düşüncesine inememiş, yalnõzca ‘Laiklik, Atatürk, Din’ üçlüsü ile sürekli karşõmõza çõkmõş ve maalesef bunu sorun olarak gören azõnlõğa hitap etmeyi başarmõştõr. Çünkü Sayõn Baykal, rotasõnõ iktidar olmaya çevirmemiş, sürekli kaos ortamõ yaratmayõ planlamõş bir liderdir. Lider değişimi ile solda canlanma olur mu bilemeyiz ancak Baykal ile bunun başarõlamayacağõ kesindir. Günümüzde siyasi yapõlanmalar zaten iç içe girmiş bulunmaktadõr. Kimin sol kimin sağ olduğu belli olmayan bir ortamda bu yeniden yapõlanma zor olacaktõr elbet. Ancak şunun unutulmamasõ gerekmektedir ki Türkiye’de muhafazakâr bir seçmen kitlesi vardõr ve bu çoğunluktadõr ve yine bu seçmenin çoğunluk olan kõsmõnõn Türkiye’nin rejiminin değişmesini istemesi ya da başörtüsüne her alanda serbestlik getirilmesini istemesi gibi talepleri ve dertleri yoktur, bunu saptõranlar maalesef sol parti(ler diyemiyorum) anlayõşõdõr. Bu seçmenin asõl sorunlarõnõ anlayõp bir cevap üretebilen her parti bence gerektiği yere gelecek ve orda kalmayõ devam ettirecektir. Günümüzde olduğu gibi… Büşra NAS

Yazõlarõnõzõ Yollayõn, Yayõnlayalõm. Değerli okuyucularõmõz, siz de Politika Dergisi’nde yazõlarõnõz yayõnlansõn istiyorsanõz lütfen bizimle irtibata geçin. Farklõ görüşlerin, insanlarõ bilinçlendirmek üzere gözler önüne serilmesini demokrasinin bir gereği sayan dergimiz okuyucularõna bu şansõ vermektedir. Yazõlarõnõzõn yayõnlanmasõ için yapmanõz gereken çok kolay: Bize yazõlarõnõzõ e-posta olarak atõn. E-posta adresimiz: politikadergisi@gmail.com politikadergisi.yazar@blogger.com


Sayfa 21

Politika Dergisi

P-MÜZİK: Eurovizyon’un Asi Çocuklarõ: Mor ve Ötesi Mor Ve Ötesi Üzerinden Türkiye Görünümü 1980 sonrasõ ekonomik, politik ve toplumsal açõdan “asi” diye tanõmlayabileceğimiz sosyal gruplar gün geçtikçe kan kaybetmeye başladõ. 1980 sonrasõ bu tabloyu değerlendirebilmemiz için Mor Ve Ötesi’nin iyi bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum. Birçoğumuzun da bildiği üzere, üniversite ve liselerde eğitim ve açõlõm düzeyi yüksek öğrencilerin müziğe ilgi duyanlarõnõn çoğunluğu rock/metal gruplar kurar. Bu gruplar, yerel ölçüde deyim yerindeyse; hem kendilerinin hem de çevrelerinin ‘gaz’õnõ alõr. Mor Ve Ötesi de buna benzer bir geçmişe sahiptir. Gelir durumu orta-iyi olan, özel okullarda okuma fõrsatõ bulmuş ancak buna rağmen muhalif duruşa sahip üyelerin oluşturduğu bir gruptur. Grup Elemanlarõ Harun Tekin-Vokal, Gitar Kerem Kabadayõ-Davul Burak Güven-Bas Gitar Kerem Özyeğen-Gitar

Türkiye’de 1960’lar ve 70’lerde alternatif kesimin müziği epeyce politik idi. Cem Karaca bu açõdan bize en iyi örneği veren sanatçõdõr. 1980 darbesinin ardõndan Türkiye’de yaygõnlaşan Televole ve dünya kaygõsõndan uzak ‘popçu’ anlayõşa baktõğõmõzda Mor Ve Ötesi gerçekten muhalif bir duruşa sahiptir. İnternette genel bilgiye ulaşmak için en önemli kaynaklardan biri olan Wikipedia’da grubun vokali Harun Tekin’in “Gerçeklerin giderek bulanõklaştõrõldõğõ bir dünyada var olmanõn insanlarõ yõldõrmamasõ gerektiğini” düşündüğünü yazõyor. Evet, 1980’den sonraki neo-liberalizme ve emperyalizme muhalif cephe gibi Harun da aslõnda neye karşõ olacağõnõ biliyor. Aslõna bakarsanõz nasõl karşõ olunacağõ bilinmiyor. Tam olarak neyi destekleyecekleri belli değil. Çünkü seçimlerde açõkça destekledikleri Ufuk Uras, Baskõn Oran da neyi desteklediğini bilmiyor.

M or ve Ö t e s i, ülkemizi Eurovizyon Yarõşmasõ’nda Deli adlõ şarkõsõyla temsil edecek.

Mor Ve Ötesi politik bir gruptur. Ancak yeni sağõn karşõsõnda, arkasõnda pek fazla kanaat önderleri, ideolojistler barõndõrmayan sol (yeni sol),ne yapacağõnõ bilmemekte… Mor Ve Ötesi eleştirilerinin yoğunlaştõğõ noktalara göz atalõm: Solcu iseler, neden Fanta Gençlik Festivali gibi kaynağõnõn nasõl bir küresel kapitalizmin babasõ olduğu bilinen Coca-Cola Company’nin festivalinde çaldõlar? Neden, TV’lerin ve popüler kültürün eseri Eurovision’a katõlõyorlar? İşte sol görüşün çõkmazõ bu… Yeni şekillenen dünyada kitlelere ulaşabilmek için sponsorlarla uzlaşmak gerekiyor. Ancak, senin fikriyatõnõn o şirketlere ters düşmemesi gerekir. Törpülenir mi? Bence, evet. Ancak diğer taraftan bunun tersini yaparsan; underground(yeraltõ) dediğimiz kitlelerin değil kendi ‘cemaat’inin olduğu bir dinleyiciye hitap edebilirsin. İşte bu sõkõşmõş durumda, sõkõşmõş bir görüntü çizilebiliyor. Her şeye karşõ olmak yetmiyor. Şirket mirket anlamaz mõsõn, anlar mõsõn bunu anlatabilmek çok güç.

Grubun Web Adresi: www.morveotesi.com

Mor Ve Ötesi’nin muhalifliği de aynõ web sitesindeki politik linkler gibi… Eğer oraya tõklayan olursa ne âlâ!.. Harun’un da dediği gibi… Gerçeklerin giderek bulanõklaştõrõldõğõ bir dünya… Eurovision’õn içinde isyan melodileri, şirket festivallerinde işçi marşlarõ… Endüstrileşen müzik ve Türkiye gibi uygarlõklar arasõnda sõkõşmõş bir ülke… Var mõsõn? Yoksun… Son olarak her ne olursa olsun; politik bir duruşa sahip grubumuza, uluslar arasõ arenadaki ilk ciddi deneyimleri olan Eurovision'da başarõlar dilerim.

Emrah D. Örs


Sayfa 22

Politika Dergisi

P-TİYATRO: Sahnelerin Tozunda Bir Yangõn: Sivas ‘93 Oyunun Konusu: Oyun 2 Temmuz 1993 günü Sivas Olaylarõ olarak bilenen Madõmak Oteli’nde yanarak can veren 33 aydõnõmõzõn hikayesini gözler önüne sererek anlatõyor. Bakõn oyunun yazarõ, yönetmeni ve oyuncusu Genco Erkal oyun hakkõnda neler söylemiş: “Benim uydurduğum hiçbir şey yok bu metinde. Hepsi belgelere dayanõyor. Her satõrõn kaynağõnõ gösterebilirim. Ya mahkeme tutanaklarõndadõr ya da olayõ yaşayanlarõn tanõklõklarõnda, yazdõklarõ kitaplarda, basõnda çõkan söyleşilerde. Üzülerek söylüyorum. İzleyeceklerinizin hepsi gerçek.” Oyuncular: Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Çağatay Mõdõkhan, Saliha Şirvan Akan Oyunda Kullanõlan Şiirler: Metin Altõok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar’dan alõntõlarõn yanõ sõra kullanõlan şiirler: Oyunu Genco Erkal yazõp—yönetirken, oy u n un m üz i k l eri ni Dünyaca Ünlü Piyanist Fazõl SAY yapmõş. Kurgu ise Melih F. Tatlõcan tarafõndan yapõlmõş. O y u n Do s t l a r Tiyatrosuna ait.

Sivas Acõsõ- Aziz Nesin Dünyanõn En Tuhaf Mahluku- Nazõm Hikmet Bu Yangõn Yerinde- Ataol Behramoğlu Madõmak- Bülent Ecevit Oyunda Yararlanõlan Kaynaklardan Bazõlarõ: Alevler İnsan Sesi (Sivas Kõyõmõ Şiirleri)/Hazõrlayan: Güngör Gençay; Gerçek Sanat Yay. Madõmak Çõğlõğõ/Zeki Büyüktanõr; Can Yayõnlarõ, Ekim 2006 Onlar Işõk Oldular-Sivas Katliamõnõn Onuncu Yõldönümü/Yayõna Hazõrlayan:Ahmet Koçak; Alev Yayõnlarõ, 2003-İstanbul Sivas-2 Temmuz 1993/Yazan: Soner Doğan; Ekim Yayõnlarõ, Mart 2007 Sivas Davasõ Cilt 4/Hazõrlayanlar: Av. Erdal Merdal, Av. Mehdi Bektaş, Av. Ali Sarõgül; Türkiye Barolar Birliği, Mart 2004-Ankara Sivas Katliamõ ve Şeriat/Yazan:Lütfi Kaleli; Alev Yayõnevi, 1994 Sivas Kitabõ-Bir Toplu Öldürümün Öyküsü/Hazõrlayan: Attila Aşut; Edebiyatçõlar Derneği, Haziran 1994 Şeriatçõ Şiddet ve Ölü Ozanlar Kenti Sivas/Çetin Yiğenoğlu; Ekin Yayõnlarõ, Şubat 1994 Güzel Yazõlar Dergisi-Sivas Kõyõmõnõ Unutmadõk; 10. Yõl/Türkiye Yazarlar Sendikasõ, 2003 Oyunun Mart Ayõ Programõ: 01-02 Mart - Muammer Karaca Tiyatrosu Saat 20:30-15:00 03-04Mart - Caddebostan Kültür Merkezi Saat 20:30 07-08-09 Mart - Muammer Karaca Tiyatrosu Saat 20:30 (9 Mart 15:00) 10-11-12-13-14-15-16 Mart - Ankara Şinasi Sahnesi Saat 20:30 (16 Mart 15:30) 18 Mart - Salihli 19-20 Mart - İzmir Narlõdere Atatürk Kültür Merkezi Saat 20:30 21-22-23 Mart - Muammer Karaca Tiyatrosu Saat 20:30 (23 Mart 15:00) 24-25 Mart -İstanbul Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi Saat 20:30 27 Mart - Sabancõ Üniversitesi Saat 20:00 Oyunun Web Adresi: http://www.dostlartiyatrosu.com/tiyatro_oyunlar_sivas.html Kaynak: http://www.dostlartiyatrosu.com Hazõrlayan: Gökhan DAĞ


Sayfa 23

Politika Dergisi

P-DVD: V For Vandetta Yönetmen: James McTeigue Senaryo: Andy Wachowski, Larry Wachowski Müzik: Dario Marianelli Görüntü yönetmeni: Adrian Biddle Tür: Aksiyon, Dram Yapõm: İngiltere, Almanya 2005 132 dakika (Renkli) Dil: İngilizce Dağõtõcõ Firmalar: Warner Bros Filmin verdiği mesaj, filmin afişine de y a n sõ m õ ş d u ru m d a: “Sonsuza Kadar Özgürlük”

Internet adresi: http://vforvendetta.warnerbros.com/ Oyuncular: Evey - Natalie Portman V / William Rookwood - Hugo Weaving Finch - Stephen Rea Deitrich - Stephen Fry Adam Sutler - John Hurt Creedy - Tim Pigott-Smith

Filmde V rolünü üstlenen Hugo W e a v i n g, M atri x üçlemesindeki Ajan Smith rolüyle de tanõnõyor.

Kõsa Özet: Geleceğin totaliter İngiltere’sinde geçen "V For Vendetta", ölmekten sadece "V" olarak bilinen maskeli bir adam tarafõndan kurtarõlan yumuşak başlõ genç kadõn Evey’nin (Natalie Portman) hikâyesini anlatõyor. Olağanüstü karizmatik, dövüş sanatõ ve aldatmacada ise müthiş yetenekli olan V, vatandaşlarõnõ baskõ ve zulme karşõ koymaya davet ederek bir devrim başlatõr. V’nin gizemli geçmişi hakkõndaki gerçeği öğrenen Evey, bununla birlikte kendi hakkõnda da bir gerçeği keşfederek, zulmün ve kokuşmuşluğun hüküm sürdüğü bir topluma özgürlük ve bağõmsõzlõğõn geri kazandõrõlmasõ için planlar yapan V’yle beklenmedik bir ittifak içine girer. Derlemeci Notu:

Filmde ayrõca platonik bir aşk hikayesi de işleniyor.

Alan Moore’un V for Vendetta adlõ çizgi romanõnda sinemaya uyarlanan bu yapõtta, Avrupa’da hüküm süren serbestliğin bir süre sonra bir faşizme döneceği kurgusu üzerine yazõlmõştõr. George Orwell’õn 1984 adlõ kurgu romanõnõ da anõmsatan bir yapõya sahip olan yapõtta, romantik bir ruhla yapõlan bir devrim işleniyor. Ayrõca kelime oyunlarõ, diyaloglar açõsõndan da oldukça zengin bir filmdir. Aslõnda filmde “fantezi” olarak görülen birçok şeyin aç gözlü modern yapõda canlandõğõnõ da görebiliyoruz. Filmin türünü belirtirken, her ne kadar aksiyon dediysek bile; müzikleri, diyaloglarõ, romantizmi, ruhu, anarşistliği, asiliği ile filmin o ruhunu almak izleyiciyi ayrõ dünyalara taşõmaktadõr.

V’nin özgürlük için kurşunlara hedef olmadan önceki asil duruşu...

Güvenliğimiz için sarõldõğõmõz devletin, elimizde bir canavar olabileceği de göz önünde bulundurulursa, filmin bu açõdan realist mesajlar verdiğini de görebiliriz. İzlenmeye doyulamayacak bir başyapõt…

Derleyenler: Emrah D. Örs—Gökhan DAĞ


http://politikadergisi.blogspot.com — politikadergisi@gmail.com

Gençliğe Hitabe Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Editör: Gökhan DAĞ Yazar Kadromuz: Emrah Demir Örs, Özgür Põnar Işõk, Barõş Tõnay, Mücahit Önder, Deniz Bilen, Burak İnan, Burak Sõrataş. Dergi Dizayn: Ms Office Publis her ş abl onu nd an ; Gökhan DAĞ—Emrah D. Örs

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kõymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahlarõn olacaktõr. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atõlmak için, içinde bulunacağõn vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanõn bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün ordularõ dağõtõlmõş ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hõyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdõ! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktõr! Muhtaç olduğun kudret, damarlarõndaki asil kanda mevcuttur!

Teşekkürler…

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

> Y e n i Ça ğ G a z e t es i Yazarõ, Sayõn Arslan Bulut’a

20 Ekim 1927

>Değerli Yazar, Sayõn Emete Gözgüzelli’ye >Değerli Eğitimci, Yorum Farkõ Programõ Sunucusu ve Yazar Sayõn Emre Kongar’a >Milliyet Gazetesi Yazarõ, Çok Değerli, Sayõn Melih Aşõk’a ve Tabii ki Haldun Ertem’e Politika D er gi si ’ n e verdikleri destekten ötürü teşekkürü bir borç biliriz. Not: Yazarlar alfabetik olarak sõralanmõştõr.

İletişim Politika Dergisi ile ilgili tüm görüş ve önerilerinizi lütfen bizimle paylaşõn. Politika Dergisi’nde yayõmlanmõş tüm yazõlar içinde görüşlerinizi bize iletebilirsiniz.

E-Posta Adresimiz

politikadergisi@gmail.com Politika Dergisi, web sitesinde de gündeme ilişkin yazõlar yayõnlamaktadõr. Politika Dergisi’nin, on beş günde bir olmak üzere, ayda iki kez çõkarttõğõ yayõna dergimiz web sitesinden de ulaşabilirsiniz. Sözün kõsasõ bu dergiyi ve daha fazlasõnõ bulabilmek için,

http://politikadergisi.blogspot.com Politika Dergisi’nin tanõtõm sayõsõna gösterdiğiniz ilgi için teşekkür eder, ilk sayõmõzda tekrardan buluşmayõ umarak iyi ve mutlu günler dileriz. Politika Dergisi


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.