FYZY Dergisi - Sayı 17

Page 1



BAfiYAZI

De¤erli Ifl›kl›lar, Y. Müh. Tufan DURGUNO⁄LU Feyziye Mektepleri Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan›

B

ugün Ifl›k 125. yafl›nda... 1885 y›l›nda Selanik’te kurulan Feyz-i S›byan’dan günümüze kadar uzanan bu 125 y›l›n sonunda, anaokulundan üniversiteye kadar, dört kampüste, modern imkânlarla, ça¤dafl e¤itim anlay›fl›n› yaflama geçiren büyük bir kurum hâline geldik. E¤itim kalitemizin somut bir göstergesi olarak bu y›l liselerimizden mezun olan ö¤rencilerimizin yüzde doksan befli istedikleri üniversite ve bölümlere yerlefltiler. Bu baflar›da eme¤i olan tüm yönetici ve ö¤retmenlerimizi kutluyorum. FMV’nin köklü geçmiflinin ve ulaflt›¤› düzeyin gururuyla 125. y›l›m›z› pek çok etkinlikle coflkulu bir flekilde kutlayaca¤›z. Yine bu günün an›s›na çeflitli yay›nlar› da hayata geçirece¤iz. FYZY dergimizin bu say›s›n› da, hem sayfa say›s›n› art›rarak hem de zengin bir içerikle “125. y›l özel say›s›” olarak haz›rlad›k ve sizlerle paylafl›yoruz. Ifl›k’›n 100. y›l›nda Feyziyeliler Ifl›kl›lar Derne¤i baflkan›yd›m. 125. y›lda da FMV Yönetim Kurulu Baflkan› olman›n gururunu yafl›yorum. Özellikle belirtmek isterim ki tüm zamanlar içinde, biz Ifl›kl›lar›n yapt›¤› bütün görevlerde bir tek hedefimiz olmufltur: Ifl›k’› daha ileriye götürmek... Bu amaçla çal›flmalar›m›z› yine inançla sürdürüyoruz. Bu çal›flmalar›m›zda “ortak ak›l” bizlere yön verecektir. Ortak akl›n gücünü Ifl›k’a yans›tmak amac›yla FMV Yönetim Kurulu üyeleriyle beraber, Ifl›k Okullar›n›n üç kampüsünden müdürler, müdür yard›mc›lar›, zümre baflkanlar›, vak›f yöneticisi ve sorumlular›ndan oluflan 68 kiflilik genifl grubun kat›l›m›yla iki gün süren bir arama konferans› gerçeklefltirdik. Bu konferanstan ç›kan sonuçlar›n, alg›lar›n ve hedeflerin Ifl›k’a büyük katk›s› olaca¤›na inan›yorum. Tabii bu arada 2010-2011 E¤itim-Ö¤retim

Y›l›na yönelik pek çok olumlu geliflmeden baz›lar›n› da sizlerle paylaflmak isterim. Yönetim Kurulunun ‹ngilizce e¤itimine verdi¤i destekle yabanc› ö¤retmen kadromuz, yüzde elli oran›nda büyüdü. Yabanc› ö¤retmenlerimizi art›k sadece derslerde de¤il, projelerde, ö¤le saatlerinde, okul sonras› okuma etkinliklerinde, kütüphanelerde ve kulüplerde ö¤rencilerimizle iletiflim içerisinde göreceksiniz. Ayaza¤a Ifl›k Lisesinden emekli olan Yabanc› Diller Bölüm Baflkan› Heather Erguvanl›, bu y›l, Ayaza¤a Kampüsü ‹ngilizce Koordinatörü olarak çal›fl›yor. ‹lkö¤retim okullar›m›zda iki y›ld›r kurumsal olarak uygulad›¤›m›z PET s›nav›na ek olarak daha alt bir s›n›fta bir Cambridge s›nav›n›n daha uygulanmas› gündemde. Liselerimizde TOEFL s›nav›na haz›rl›k çal›flmalar›n›n sonucunda, daha çok say›da ö¤rencimiz bu s›nava girerek üniversitede haz›rl›k s›navlar›n› geçmeyi garantiliyor. ‹lk olarak Ayaza¤a Kampüsü’müzde bafllat›lan CIS akreditasyon sürecinde, belli aflamalar baflar›yla geçiliyor. Özel Rapor’un onaylanmas›ndan sonra yaz›l›p yollanan 1. Y›l Geliflme ve Planlama Raporu da kabul edildi. Erenköy Kampüsü’nde de akreditasyon için öz de¤erlendirmeyi yapacak olan komisyonlar kuruluyor, çal›flmalara temel teflkil edecek anketler planlan›yor. Okullar›m›z›n sanata ve kültüre verdi¤i önemle bu y›l da kültür ve sanat alan›nda pek çok etkinli¤i paylaflm›fl olaca¤›z. 125. y›l›nda FMV Ifl›k Okullar›, gelece¤e daha fazla güçlenme, büyüme, yayg›nlaflma arzusuyla ve bunu gerçeklefltirecek enerjiye sahip olarak uzan›yor. Tüm Ifl›kl›lar›n 125. y›l›n› en içten duygular›mla kutluyorum.

3


FMV TAR‹H‹NDEN

125. y›la girerken

Nak›yye Han›m üzerine Balkan Savafl›’n›n sonunda Selanik’ten ‹stanbul’a göç eden Feyziye Mektebinin bir k›s›m yöneticisi, 1915’te “Yeni Mekteb” ad›yla bir okul açt›lar. Okulun müdürlü¤üne Sat› Bey, yard›mc›l›¤›na da Nak›yye Han›m getirildi. 1917’de Sat› Bey’in görevden ayr›lmas›yla okulun ad› “Feyziye” olarak de¤ifltirildi. ‹stanbul Feyziye Mektebinin ilk müdiresi de Nak›yye Han›m oldu. Sevil KARACIK FMV ve Ifl›k Okullar› Kültür Sanat Yöneticisi Ifl›k Lisesi Mezunu (1973)

4

B

eyaz›t’ta bir ahflap konakta e¤itime bafllayan Feyziye, k›sa zamanda ‹stanbul’da ad›ndan en çok söz edilen bir okul hâline geldi. Bunda, kuflkusuz cesur, vatansever ve ola¤anüstü renkli kiflili¤iyle daima göz önünde bir Türk ayd›n› olan Nak›yye Han›m’›n rolü büyük olmufltur. O, müdür oldu¤u gün, müfredat›n emretmesine karfl›n Arapça ve Farsça’y› kald›r›p, yerine Felsefe, Sosyoloji, Mant›k, Kozmo¤rafya (Evren Bilim) ve Ticaret derslerini koymufl ve verdi¤i hukuk savafl›yla ö¤rencilerinin lise diplomas› alamamalar›na karfl›n üniversiteye kabul edilmelerini sa¤lam›flt›r. ‹nan›lmaz bir hitabet gücüne sahip olan Nak›yye Han›m, 13 Ocak 1920 Sal› günü Sultanahmet Meydan›’nda, “‹stanbul Türk’tür ve Türk Kalacakt›r” Mitingi’ne yak›n arkadafl› Halide Edip Ad›var’la kat›lm›fl, burada halk›n manevi duygular›na hitap etmifltir: “…Efendiler! ‹çinizde Fatih'in, Selim'in, Süleyman'›n mezarlar›n›, ecdad›n›n ebedî âbideleri olan camileri, türbeleri b›rak›p ç›kacak bir erkek var m›d›r? Ben tasavvur etmiyorum, ç›kmayacaks›n›z, b›rakmayacaks›n›z. Biz de daima sizinle beraber olaca¤›z. Önümüzde aç›k iki yol var: Biri; tarihimize flan›m›zla devam etmek, di¤eri; gözlerimizle beraber tarihimizi de kapay›p ebediyete götürmektir." diyerek dinleyenleri coflturmufltur... E¤itimcili¤inin yan› s›ra kat›ld›¤› sosyal faaliyetler Nak›yye Han›m’› daha da renkli bir kiflilik hâline getirmifltir. Örne¤in; 13 Temmuz 1925’te yap›lan Türk Ocaklar› Genel Kuruluna baflkanl›k etmifl ve o gün seçilen Yönetim Kuruluna Galip Ata Bey ve Akil Muhtar Bey’den sonra en fazla oyu alarak seçilmifltir. Bu faaliyetleri s›ras›nda, e¤itim sorunlar› ve ça¤dafl yaflam hakk›ndaki görüfllerini yans›tt›¤› makaleler kaleme almaktad›r. Gerek makalelerinde gerekse de kendiyle ilgili olarak bas›nda ç›kan tüm haberlerde ad›n›n önünde daima “Feyziye

Mektebi Müdiresi Nak›yye” ibaresinin yer almas›, Okul’un tüm ülkede tan›nmas›na büyük katk› sa¤lam›flt›r. 17 Nisan 1919’da “Büyük Mecmua”da “K›z Darülfünunu” ve kad›n›n sosyal hayattaki yeri üzerine kaleme ald›¤› makale, Feyziye Müdiresi olarak ne denli sosyal faaliyetler içinde oldu¤una bir örnektir. Garp medeniyeti; cemiyet-i befleriyenin refah›, tekâmülat ve terakkiyat› için yegâne âmildir. Bunu senelerden beri tekrar ediyoruz fakat kalben tasdik etmiyoruz. Bu durumda efkâr-› sahifeye o derece merbut kal›yoruz ki garp medeniyetini ve irfân› taklit ve tatbîk etmek isterken zihniyetimize muvaf›k gelmeyen fleylere karfl› lüzum-u vücubi ne derece kavî olsa yine tereddüt ve ihtiraza düflmekten kurtulam›yoruz. Katiyen fiilî ve esasl› bir yoldan gidemiyoruz. Bir uzviyette bütün âzâ birlikte hemâhenk olarak vazifelerini îfâ etmezse o uzviyette s›hhat ve feyz ve inkiflâf için tam bir kudret bulunamayaca¤› gibi bir hey’et-i içtimâiyyenin de bütün s›hha-i müsâide, kad›n ve erkek birlikte çal›flmas›n› te’mîn etmedikçe gaye-i tekâmül ve terakkisine vâs›l olabilece¤ine kâni olam›yoruz. E¤er garp medeniyetine ve irfân›na samimiyetle arzu ve buna îmân ediyorsak ki aksi takdirde milletin te’mîn-i istiklâl ve istikbâli kâbil de¤ildir, kad›nl›¤› ve bin netice milleti kurtarman›n en müessir çare ve tedbirlerinin art›k her türlü terakkiye set çeken ba¤lar› çözmek ve müessesat-› irfân›n kap›lar›n›, mesai-i befleriye sahalar›n› kad›nlara açmakla kabil olaca¤›n› bilmeliyiz. Belki bundan bugün için ufak tefek baz› mahzurlar tevellüd edebilir, fakat bu gibi mahzurlar› her yeni at›lan ad›mda her millet görmüfl ve geçirmifltir. Beni kim temin edebilir ki zaman›n hiç tahammülü olmamas›na ra¤men buna yüz sene sonra bafllayacak olsak ayn› mahzurlar karfl›s›nda kalmayaca¤›z ya da bu mahzurlar, medenî ve müterakki âlemden ayr› olarak geçirdi¤imiz bir asr›n yükleriyle yüz kat daha fazla olmayacakt›r?..


Ben zannediyorum ki kad›nlar›n hey’et-i içtimaa iktisap edebilmesi ancak hayat-› içtimaa bilfiil ifltirakiyle kâbil olabilece¤ini kabul etmek, birinci ve bu ifltirakin ne suretle tatbîki lâz›m gelece¤ini düflünmek de ikinci flart› teflkil etmeli idi. Fakat bu on befl gün içinde K›z Darülfünununa flimdiye kadar kad›n hayat-› içtimaiyle alâkadar olmayan bir komisyonun üç flekil kabul etmesi ve neticede eski haline ircaa karar vermesiyle de¤il, bu hususta salahiyet sahibi addedilecek zevat›n serd edecekleri mütalâa nazar› dikkate al›narak o suretle bir flekil verilmeli idi. Ve yine zannediyorum ki bu üç flekil üzerinde o kadar kilükal oldu ve o kadar zaman israf edildi ki bunlar meselenin sur-u tatbîkîne masruf olsa idi bugün K›z Darülfünunu teflekkül etmifl ve garp medeniyeti ve irfan›na tekâmülât› ve terakkiyat›m›z için bir âmil-i yegâne olarak kabul etti¤imiz ve tatbîkata bafllad›¤›m›z› medeniyet-i irfan sahiplerine de ispat etmifl olurduk. Feyziye Mektebi Müdiresi Nak›yye 17 Nisan 1335 (1919) Nak›yye Han›m’›n bu ve buna benzer makalelerini okuyanlar onun fikirleriyle, müdiresi oldu¤u okulun e¤itim politikas›n› özdefllefltiriyor ve Feyziye’yi e¤itim sistemimiz içerisinde ait oldu¤u ayr›cal›kl› yere koyuyorlard›. Daha sonraki y›llarda Feyziye’de müdirelik yapacak bir baflka önemli ismin, Seniha Nafiz Han›m’›n an›lar›ndan ö¤rendi¤imize göre, Nak›yye Han›m ‹ttihat ve Terakkicilere çok yak›nd›r. Hatta bir ara Cemal Pafla ile Suriye’ye gitmifl, burada özel bir okul bile açm›flt›r. Bu konumu, onun politika alan›nda yükselmesini ve ileride ülke yönetiminde söz sahibi olacak pek çok kifliyle dostluklar kurmas›n› sa¤lam›flt›r. I. Dünya Savafl›’n›n ard›ndan Atatürk’e inanan ve onun fikirlerinin takipçisi olan Nak›yye Han›m, Kurtulufl Savafl› s›ras›nda Anadolu’da görev yapan siyasilerin ‹stanbul’da yaflayan ailelerine para göndermelerine yard›mc› olmufl, ‹flgal Kuvvetleriyle çevrelenmifl Feyziye’nin bodrum kat›nda saklad›¤› çeflitli eflya ve mühimmat›n uygun araçlarla Bart›n’a gönderilmesini sa¤lamak gibi tehlikeli bir ifle gözünü k›rpmadan kat›lm›flt›r. Gün gelmifl, büyük mücadelelerle elde edilen cumhuriyet idaresinde modernleflmenin ve geliflmenin bayraktarl›¤›n› yapmaya devam etmifltir Nak›yye Han›m. Taksim Meydan›’nda çocuklarla birlikte yapt›¤› mitingde, çocuklar›n birer birey olarak haklar›n› ortaya koymufltur. Bu da Türkiye’de bir ilktir.

Nihayet 1935’te meclise giren ilk kad›n milletvekilleri aras›nda, iki Feyziye Müdiresi yer almaktad›r: 11 y›l müdürlük yapan Nak›yye Han›m ve 1 y›l müdürlük yapan Seniha Nafiz Han›m. Nak›yye Han›m, bu durumdan duydu¤u heyecan ve memnuniyeti meclis kürsüsüne gelen ilk kad›n konuflmac› olarak flöyle belirtmifltir: ’’Baflbakan›m›z General ‹smet ‹nönü’ye beyan› itimat eden arkadafllar aras›nda bizim de bulunmam›z ve bulunma onurunu bize vermifl olman›z itibariyle duydu¤umuz heyecan› ifade için buraya gelmifl bulunuyorum. (Alk›fllar) Bugüne kadar Türk, bütün olarak her sahada yan yana el ele çal›flm›flt›. Fakat bugüne kadar Türk milletinin en yüksek, en onurlu bir mevkii olan burada ilk defa yer alm›fl bir kad›n saylav olmak itibariyle bunu verenlere karfl› duydu¤umuz hazz› ifade ederken, yine bu büyük onurun içinde Türk Hükümetine itimat beyan eden arkadafllar aras›nda bulunmak flerefinin bize verilmifl olmas›ndan dolay› duydu¤umuz sevinci ifade etmeye çal›fl›rken belki söz bulam›yorum... Bize bu güzel günler ve güzel anlar› yaflatm›fl olan, ta ilk gününden beri bize rehberlik eden Ulu Gazi’miz Atatürk Hazretlerine büyük bir heyecan içinde oldu¤umdan memnu kelimeler kullan›yorum. Çünkü flu anda dünyada belki pek nadir olarak hissedilebilecek heyecan duyanlardan biriyim...’’ 1 Mart 1935-14 Haziran 1946 y›llar› aras›nda üç dönem milletvekilli¤i yapt›ktan sonra, ebediyete intikal etti¤i 1954 y›l›na kadar, nedenlerini bilmedi¤imiz bir flekilde enerjisi tükenir ve sessizli¤e gömülür Nak›yye Han›m. 125. y›l›m›z› idrak etti¤imiz bu günlerde okulumuzun modern e¤itim çizgisinde kalabilmek u¤runa yapm›fl oldu¤u en büyük hamlenin uygulay›c›s› olmufl, Yüce Önder’in yolunu ayd›nlatm›fl bu kahraman Feyziyeli’yi unutmuyor, manevî huzurunda sayg›yla e¤iliyoruz.

Milletvekili olan Nak›yye Han›m, Taksim Meydan›’nda çocuk haklar› üzerine konuflma yap›yor.


FMV ETK‹NL‹K

Niflantafl›’n›n orta yeri

S‹NEMA! Niflantafl› Kampüsü’nde ‹stanbul kültürünün önemli bir özelli¤i olan ama yavaflça hayat›m›zdan silinip giden yazl›k sinema keyfi tekrar canland›. Niflantafl›l›lar, yaz akflamlar›n›n en güzel ve sosyal e¤lencesi olan yazl›k sinema keyfini doyas›ya yaflama f›rsat› buldular.

letiflim teknolojilerinin geliflmesinin, televizyonun, cep telefonunun, internetin ve di¤er iletiflim araçlar›n›n hayat›m›za girmesinin insanlar›n sosyal yaflam›n› ne yönde etkiledi¤i, bugün önemle tart›fl›lan bir konu. Teknoloji, sosyal yaflam›m›z› gelifltiriyor mu? Yoksa yaflam› bir sa¤›rlar diyalo¤u hâline getiriyor ve insan› bir yandan yabanc›laflt›r›p di¤er yandan yaln›zlaflt›r›yor mu? Bu sorular›n yan›t›n›, kent, kasaba kültüründe bir dönem önemli bir sosyal olgu olan ve art›k yok olmaya yüz tutmufl “yazl›k aç›k hava sinemalar›”nda bir nebze olsun bulmak mümkün. Yazl›k sinemalar bir e¤lence olmas›n›n ötesinde, insanlar›n birbirini gördü¤ü, bir araya geldi¤i bir sosyal olgu olma özelli¤ini de tafl›yordu. Gençler yazl›k sinemalarda karfl›lafl›yor, aileler bulufluyor ya da birlikte sinemaya gidiyorlard›. Bu sosyal keyfin elbette lezzetleri de vard›… En baflta da gazoz! Patlam›fl m›s›r, k⤛t helva, dondurma da di¤er tamamlay›c› lezzetlerdi. Hangi filmin oynayaca¤› önceden takip edilir, akflam nerede buluflulaca¤› önceden organize edilir, programda sineman›n öncesinde ya da sonras›nda bir yürüyüfl keyfi de mutlaka yer al›rd›. Yaz akflamlar›, filmin konusu e¤er bir komediyse, yüzlerde kalm›fl tebessümlerle, e¤er dramsa k›zarm›fl gözlerle bir sohbete de vesile olurdu.

6

Yaz›n o ›l›k rüzgârlar›n›n serinletti¤i aç›k hava sinemalar›n›n bir de kendine özgü kokusu vard›; serin ve bir çiçek kokusunu and›ran, insanda mutluluk uyand›ran… ‹flte Niflantafl› Kampüsü’nde bu lezzet, bu duygu, bu keyif yeniden canland›. Tüm Niflantafl›l›lar da bu güzelli¤in keyfine vard›lar. Sanata ve kültüre büyük önem veren bir e¤itim kurumunun, bulundu¤u kente ve semte sosyal katk›lar da yapmas› gerekti¤inin bilincini daima tafl›yan Feyziye Mektepleri Vakf›, Niflantafl› Kampüsü’nün bahçesinde Ifl›k Okullar› ve Ifl›k Üniversitesinin katk›lar›yla oluflturdu¤u yazl›k sinemay› Niflantafl›l›larla buluflturdu. Niflantafl›l›lar, Mamma Mia, Eyvah Eyvah, ‹liflki Durumu: Karmafl›k, Nefleli Hayat, Twilight New Moon, Romantik Komedi filmlerini izlerken yazl›k sinema keyfini bir kez daha yaflad›lar.


E⁄‹T‹MC‹ GÖZÜYLE

Yeni bin y›lda e¤itim Binnaz MEL‹N FMV Özel E¤itim Kurumlar› Emekli Genel Müdürü ve Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Emekli Müdürü

K

urumsal e¤itim-ö¤retim çal›flmalar›n›n d›fl›nda oldu¤um befl y›l›n ard›ndan, FYZY’nin e¤itim sayfas›na ça¤r›lmak; bugünden yola ç›k›p, çok k›sa bir süre içinde geriye dönerek, ileriye bakarak, e¤itim olgusunu yeniden de¤erlendirmemi gerektirdi. FMV çat›s› alt›nda, yeni bir bin y›la haz›rlanma sürecinde, 1998 y›l›nda yapt›¤›m bir de¤erlendirmede1, “Bundan böyle insano¤lu ne yap›laca¤›na de¤il, ne yap›lmas› gerekti¤ine karar vermek zorunda kalacak.” görüflünü gündeme getirip ard›ndan da gelecek bilimci Richard Slaughter’dan bir al›nt› yaparak insano¤lunun tarafs›z bakamad›¤› geçmiflini “yeniden giydirme” f›rsat›n› elde edece¤ini, 21. yüzy›lda yeni yönümüzü belirlemek zorunda oldu¤umuzu dile getirmifltim. Ayn› gelecek bilimcinin, 2010 y›l›nda The Biggest Wake Up Call in History adl› yeni bas›lmakta olan yap›t›nda, küresel kirlenmenin ürkütücü boyutlar›n›n alt›n› çizdikten sonra, karfl› karfl›ya olunan sorunlara kaderci bir yaklafl›mla raz› olmak yerine, sorunlara iyimserlikle yaklafl›p, yeni bir çerçeve oluflturmay› önerdi¤ini ö¤rendim. Slaughter, bu son yap›t›n›n internetteki tan›t›m›nda; “E¤ilimler kaderimiz de¤ildir.” gerçe¤ini ve insano¤lunun genlerinde varolan ileriyi görebilme, ileriye dönük düflünebilme ve seçebilme yetilerini öne ç›kararak, y›k›ma gidiflin yönünün de¤ifltirilmesinin denenebilece¤ini dile getiriyor. Bafl döndürücü bir h›zla geliflen teknolojinin, sorunlara çözüm getirdi¤i varsay›l›rken uydu savunma sistemlerinin, böcek öldürücülerin, asbestin, nükleer enerji ve niteliksiz petrolün yol açt›¤› kirlilik ve y›k›m›n göz ard› edilmemesini vurgulayan gelecek bilimci, teknolojinin bilinçli kullan›m›n›n denenmesi gerekti¤ini savunman›n ard›ndan tüketim toplumunun bireyi gerçek gereksinimlerinden uzaklaflt›rd›¤›, onu memnuniyetsizli¤e ve daha çok tüketmeye itti¤i ac› gerçe¤ini gündeme getiriyor. Bu kayg› verici gerçeklere e¤itim programlar› kapsam›nda yer verip, ö¤rencilerde bu tür konularda bir “bilinçlilik” yaratmak gerekti¤ini belirttikten sonra, e¤itimle ilgili gözlem ve önerilerimi s›ralamay› deneyece¤im. FMV Arama Konferans› s›ras›nda, iki genç meslektafl›mdan ald›¤›m bir dergi ve bir kitap2, gelece¤imizin gündeminin de¤iflti¤inin alt›n› çizmemde bana yard›mc› oldu: Dergideki, “2030 Y›l›n›n Ö¤retmenleri”3 bafll›kl› yaz›da 2030 y›l›na göndermeler var. Uzman ö¤retmenler, gelecek 20 y›lda ö¤retmenlik mesle¤inde yer alacak de¤ifliklikleri, okullar›m›zda irdelenmesini önerdi¤im afla¤›daki ana bafll›klar alt›nda, flöyle özetliyorlar: • E¤itim politikalar›n› haz›rlayanlar, baflar›l› s›n›f e¤itimcilerinin görüfllerine çok seyrek baflvurmaktad›rlar. • Okullar›n, baflkald›ranlara kucak aç›p, onlar› ileride yap›lacak yeniliklerin liderlerine dönüfltürmeleri gerekir. • Ö¤retmenler, gün geçtikçe mesleki bilgilerini ve “ö¤retmen sesinin” s›n›rlar›n› geniflletmek için birbirlerinden destek almaktad›rlar. Bu e¤ilim, okullar›m›z›n gündeminde olmal›d›r.

Yeni süreçte “bilgi aktar›m›”na yer olmad›¤›; “yarat›c›l›k” unsurunun s›n›f ve okul içi çal›flmalarla tetiklenmesi gerekti¤i biliniyor. Her çocu¤un hayata özgün, s›ra d›fl› bir bak›fl aç›s› oldu¤unu Picasso’dan al›nt›larla örneklendiren Sir Ken Robinson’un konuflmas›n›, iki y›l önce son derece etkilenerek izlemifltim. “Okullar yarat›c›l›¤› öldürüyor” tezini savundu¤u ve gelifltirdi¤i konuflmas›na internetten ulafl›labiliyor. Robinson, yarat›c›l›¤› baltalamak yerine besleyen bir e¤itim sistemi oluflturmay› amaçlad›¤›n›, son derece esnek, e¤lenceli ve düflündürücü bir biçimde dile getiriyor. Günümüzde e¤itim yöneticilerinin, bir baflka deyiflle e¤itim mühendislerinin/tasar›mc›lar›n›n ve ö¤retmenlerin yarat›c›l›¤› desteklemelerinin yan› s›ra gelece¤i kurgulamalar›; s›n›f ve okul s›n›rlar›n› zorlayarak bu mekânlar› gerçek yaflamla iliflkilendirmeleri gerekti¤i biliniyor. FMV yöneticileri olarak, “2000’li y›llara haz›rl›k” sürecinde gerçeklefltirdi¤imiz ‹ngiltere inceleme gezisinde, ziyaret etti¤imiz okullarda ö¤rencileri ve ö¤retmenleri, okul içinde, deneyliklerde, iflliklerde, çok amaçl› ortamlarda; okul d›fl›nda da parklarda, müzelerde, hayvanat bahçelerinde, kentin ortak spor alanlar›nda görmüfltük. Ifl›k Okullar›n›n en güçlü yönlerinden biri olan, ö¤rencilere uluslararas› dil ‹ngilizce’yi edindirme - özellikle “ö¤retme” deyiflini kullanm›yorum - politikas›n›n yeniden yap›land›r›lmas› gerekebilir. Yabanc› dil ö¤retmenlerimizin, bilgi ve beceri birikimi aç›s›ndan uluslararas› platformlarda yar›flacak donan›ma sahip olduklar›n› biliyorum. CLIL (Content and Language Integrated Learning) yaklafl›m›, ana dili ve yabanc› dil e¤itiminde, özellikle ana ve ilkö¤retim okullar›m›zda bir can simidi olarak görülebilir. CIS akreditasyonu ve The Global Compact üyeli¤i önemli kazan›mlard›r, üye okullara tan›nan ayr›cal›klardan, yabanc› dilden bafllayarak her alanda yararlanmak denenebilir. Erken yafllardan bafllayarak çocuklar›m›zda do¤al kaynaklar›m›za, kültürel miras›m›za sahip ç›kma bilincini oluflturmak zorunday›z. Savafl ve do¤al afetlerden zarar görmüfllere destek vermeye haz›r bireyler yetifltirmek amaçlanmal›; sivil toplum örgütleriyle ifl birli¤i ve toplumsal duyarl›l›k projeleri e¤itim çal›flmalar›m›z kapsam›na al›nmal›d›r. Bitirirken, iletiflim ve bilgi teknolojileri alan›ndaki devrimlerin yar›n›n dünyas›na yeni siyasi, kültürel, ekonomik ve teknik boyutlar getirece¤i öngörüsünde bulundu¤um 1998 y›l›ndan bu yana, kurumumuzu gelece¤e haz›rlamak konusunda ne ölçüde yol ald›¤›m›z de¤erlendirilebilir. 2010 Arama Konferans›n›n, bu tür de¤erlendirmelere en uygun ortam› oluflturdu¤unu varsaymak yanl›fl olmaz san›r›m. ‹nanç ve içtenlikle, 1 Ifl›k Liseleri 1997–1998 Y›ll›¤› 2 Eco, Umberto–Carriere, J.-C., Editions Grasset & Fasquelle, 2009 / Can Ya-

y›nlar›, Temmuz 2010 3 Moore, Renee and Barnett, Berry, Educational Leadership, May›s 2010, www.ASCD.ORG

7


FMV BELGE

YEN‹ BULUNAN B‹R HAZ‹NE… Mert SANDALCI Ifl›k Lisesi Mezunu (1974)

O

kulumuzun Selanik y›llar›yla ilgili bilgi edinmemizde, ilk bak›flta biraz abart›l› olarak yaz›lm›fl olduklar› düflünülse de gazete haberlerinin ve burada yer alan Tevzî-î Mükâfât törenlerinin çokça faydas› olmufltur. ‹lk bak›flta bu törenlerin belki de yaln›zca mülki ve askerî erkân›n kat›l›m› dolay›s›yla haber de¤eri kazanabildi¤i düflünülebilir. Ancak görünen odur ki okulumuzun, Selanik flehrinin sosyal hayat›nda gerçekten önemli bir yeri vard›r. Ayr›ca bizim için önemli olan; günümüze ulaflabilen her türlü belgeden yararla-

8

narak do¤ru hikâyeyi yakalayabilmektir. Yeni kitab›m›z› bask›ya haz›rlad›¤›m›z günlerde yaflad›¤›m›z en güzel olay ise, “Tevzî-î Mükâfât Törenleri” (Ödül Da¤›t›m Törenleri) hakk›nda gazetelerde yer alan haberlerin d›fl›nda orijinal bir belgenin elimize geçmesi olmufltur. 1896 tarihli ödül da¤›t›m törenini belgeleyen bu kitapç›kta, öncelikle okulun çeflitli s›n›flar›nda okutulan dersler ve bu derslerde mükâfat alan baflar›l› ö¤rencilerin isim listeleri verilmekte, son bölümdeki nutukta ise s›n›flar›n mevcutlar›, okul idaresinin okulun geliflimi ve yönetimiyle ilgili olarak yapt›¤› aç›klamalar yer almaktad›r. Biraz a¤›r ve a¤dal› bir Osmanl›cayla yaz›lm›fl olsa da merakl› olanlar›n metni anlamakta güçlük çekmeyeceklerini san›yorum. Nutukta en dikkat çekici husus; mükâfat sistemine o y›l getirilen yeniliktir. Bildirildi¤i üzere encümen, o y›l ald›¤› bir kararla s›n›f geçme ya da mezuniyet derecesinin sadece bitirme s›nav›ndan al›nan notla de¤il, son s›navdan ve alt› ayl›k dönem içinde girilen tüm s›navlardan al›nan notlar›n ortalamalar›yla tespit edilmesine karar vermifltir. Ne kadar do¤ru oldu¤u tart›fl›l›r ama bu durum, o tarihte bir e¤itim birli¤inden, bir standarttan ne denli uzak olundu¤unu göstermesi bak›m›ndan çok çarp›c› bir örnek teflkil etmektedir. Nutukta yer alan bir di¤er dikkat çekici hu-


E⁄‹T‹MC‹ GÖZÜYLE

sus da encümenin rekabeti e¤itimin temel unsurlar›ndan biri olarak görmesi ve ö¤rencilerin iyi yetiflmeleri için rekabet etmeleri gere¤inin alt›n› çizmifl olmas›d›r. Onlara göre mükâfatlar ve görkemli mükâfat törenleri bu amaca hizmet etmektedir. Kitap盤›n kapa¤›nda gözden kaç›r›lmamas›

gereken küçük bir ayr›nt› ise, kitap盤›n mezuniyet töreninden üç y›l sonra bas›lm›fl olmas›d›r. Bunun nedeni; büyük bir ihtimalle maddi imkâns›zl›klard›r. Ancak her fleye ra¤men bu kitap盤›n bas›lm›fl olmas›, encümenin rekabetin tesisi konusunda gösterdi¤i ›srarl› çabaya çok çarp›c› bir örnektir.

1896 YILI FEYZ-‹ SIBYAN MEKTEB‹ RÜfiT‹YE MEZUNLARI VE MÜKÂFAT TÖREN‹NDE YAPILAN KONUfiMA Selanik Feyz-i S›byan Mektebi Tevzi-i Mükâfat Cetveli Sene-i Tedrisiye 1311-1312 (1896) Dersaadet, Mahmudbey Matbaas›, 1314 RÜfiD‹YE (ORTAOKUL) MEZUNLARI ‹brahim Muhsin Efendi bin Tüccardan Hurdac› Abdülrahman Ef. Aliyy-ül-a’la Kaz›m Efendi bin Merhum Recep A’lâ Selahaddin Efendi bin Kola¤as› Abdullah Efendi A’lâ Süleyman Edip Efendi bin Tüccardan Osman Rahmi Karib-ül âlâ Münif Efendi bin Düyûn-u Umûmiye Memurininden fievket Efendi Vasat fiefkati Efendi Merhum Recep Bey Vasat Feyz-i S›byan Mektebi’nin Hey’et-i ‹dâresi Nâm›na K›raat Olunan Nutkun Sûretidir: Bugün Mekteb-i Feyz-i S›byan’›n on birinci tevzî-i mükâfat resmini Vâli-i âli-i vilâyet, devletli Pafla hazretleriyle muhibb-i ilmü fazilet sâir zevât-› kirâm›n huzurlar›nda icrâya muvaffakiyetimiz cidden bâis-i flereftir. Bu ulvî taltif, bu samimi teflvike arz-› mehâmed eyleriz. Bu sene de mektebimiz ciddiyet-i ta’lim ve terbiye hususunda sarf-› mesâiyi takviye ve tezyîd ve lehü’l-hamd hey’et-i ta’limiye ve ta’limiyenin yek di¤ere karfl› deruhde ettikleri vezâifin icraat› bir âheng-i tam teflkil etti¤ini müflâhede eylemekle ihrâz-› fahr-› adîd eylemifltir. Bugün mektebimizden dördüncü defa olarak alt› efendi rüfldî ve beflinci defa olarak on efendi iptidâî flehadetnâmesi ahz ediyor. Rüfldî flehadetnâmelerinden biri aliyyü’l-a’lâ, ikisi a’lâ, biri karîbü’l a’lâ, ikisi mutavass›tt›r. Zükûr iptidâî flehadetnâmelerinden dördü aliyy-ül-a’la biri a’la üçü karib’ül- ala, ikisi mutavass›tt›r. Bu sene hüsn-î ahlaktan 75 efendi aliyyü’l-a’lâ, 37 efendi a’lâ 35 efendi karîb’ül-a’lâ,70 efendi vasat numro ahz eylemifllerdir. Talebenin ihrâz eyledi¤i merâtib-i tahsilîye ulûm-› dinîyye, lisan-› arabi, lisân-› Farsî, ve hendesede a’lâ, lisan-› Osmânî, hesap, tarih-i Osmânî ve umumî, ve hutûtda karîbü’l-a’lâ, lisan-› Fransevî, ve co¤rafyada mutavass›tt›r ki inde’lhesâb talebenin dürûs-› mütenevviye-i mezkûreden kazand›klar› derecât›n miktar ve vasatîsi karîbü’l-a’lâ derecesinde görülmüfltür. Sinîn-i sâb›kada gerek rüfldî ve gerek iptidaî flehadetnâmeleri derecât› imtihan-› umûmîde flâkirdân›n ihrâz eyledikleri numrolara nazaran ta’yin edilmekte idi. Hal bu ki baz› flâkirdân›n sene zarf›nda evkât-› dersiyyeyi hüsn-i isti’mâl etmeyip imtihan zaman› gelince s›k›flt›klar› ve bu sebeble esnâ-i imtihanda hâz›r bulunan mümeyyiz efendileri dahi bi-hakk›n ta’yin merâtib-i tahsiliyede düçar-› iflgâl eylemekte olduklar› görülüyordu. Ciddiyet-i ta’lim ve tedrisi ihlâl eden bu gibi ahvâle karfl› mektepçe müessir bir çare ittihaz olunmufltur ki bu da alt› ay imtihanlar› derecât› yekûnu ile imtihan-› umûmî derecât› yekûnu mezc edilerek aded-i vasatîsi üzerinden flehadetnâme merâtibi tayin k›l›nmaktan ibarettir. ‹flte bu sene mektebimizin flehadetnâmeleri derecât›nda görülen fark da bundan,ileri gelmifltir. Talebe-i mevcûdeden iki yüz elli alt›s› terfî-i s›n›f etmifl ve yirmidördü iki derse kadar dört ve yahut daha dûn numro ald›klar›ndan tekrar imtihana girip on efendi mazhar-› muvaffakiyet olmufl ve ondört efendi s›n›flar›nda ibka’ ve üç ve yahut üçten ziyâde dersten dûn numro alan elli dokuz efendi terfîi s›n›f etmeye muvaffak olamam›flt›r. Geçen sene-i tedrisiye iptidâs›nda mektebimizin üç yüzü zükûr ve yüz yirmisi inâs olmak üzere dört yüz yirmi iki nefere bâli¤ olan talebe-i mevcûdesi bu sene üç yüz altm›fl zükûr ve yüz altm›fl befl inâs olarak befl yüz yirmi iki talebeye resîde oldu ki zükûr yüzde yirmi ve inâs yüzde otuz befl fazlad›r demek olur. ‹nâs k›sm›nda merâtib-i tahsiliye; ulûm-› diniyye, hesâb ve el ifllerinde aliyyü’l-a’lâ, hututta a’lâ, lisân-› Osmânî ve co¤rafyada karîbü’l-a’lâd›r ki inde’l-

hesâb inâs k›sm›n›n durûs-› mütenevviye-i mezkûreden kazand›klar› derecenin haddi ve vasatîsi aliyyü’l-a’lâ derecesinde görülmüfltür. Muvaffakiyyât-› ta’limiye ve terbiyeyi beyne’t- talebe tehyîc-i hiss-i rekâbet etmek yüzünden temin etmeye çal›fl›yoruz. ‹tikad-› âcizânemizce flâkirdân› tarik-i terâkkiye sevk eden en emniyetli, en müessir, en müsmir vâs›ta budur. Bedâyi-i medeniyeye bir kere atf-› nazar edelim: Cümlesi rekabet mahsûlü de¤il midir? Mektep bir mezrâd›r ki nebâtat› flâkirdând›r. Onlar›n neflvü nemâlar›n› temin edecek semâvî bir rahmet lâhûtî bir feyz ve himmet, flemsâ bir ziyâ-i hareket varsa o da teâlî-i ilm-ü fazîlette yek-dî¤ere müsâbaka ve rekabettir. Çal›flanlar› matlûba muvâf›k harekette bulunanlar› daima emsâle irâe ve ilân ve onlar› takdir ve taltiflerle flâduman etmekten velhâs›l hissiyât-› âliyenin inbisât ve güflâyifli için cemîleler îcâd eylemekten geri durmamaktay›z. Bu hal sa’yü gayret vesaîr fazîlet ve meziyetten mahrum flâkirdâna karfl› tesirsiz kalm›yor. Bu gibilerin zaman-› mükafât, mücâzâtta delîl-i nedâmet ve bürhân-› hüsn-i niyet olarak döktükleri göz yafllar› hassas kalplerde mesaî-i terâkki- cûyâne için ümitler uyand›r›yor. Ta’lim ve terbiye-i etfâl hakikaten bir emr-i zîbâldir. Velîler, yavrular›n›n güzelce tahsil görüp tekemmül etmelerine, vâlideler kerîmelerinin akâid-i dîniyye ve mâlûmât-› dünyevîyyeden müstefîz ve müstefîd olmalar›na çal›fl›yorlar. Bir vâlidenin en büyük meserreti ci¤erpâresinin kemâl-i selâsetle k›râata muvaffak›yetini görmesidir. Bu yüzden pederin hâs›l etti¤i memnûniyet dahi bir mertebe-i aliyyeye varmaktad›r. Hattâ pek çok defa görülmüfltür ki musâb ve melûl bir âile içinde öyle bir mektep çocu¤unun savt-› latîf k›râat› o âilenin teskîn-i âlâm›na medâr olmufltur. ‹flte “ta’lim ve terbiye” böyle ulvî bir meserret-i hakîkiyi tevlîd ve izhâr ediyor. Rutûbetli, muzlim, dîyk bir kulube-i fakir, oradaki mektep çocu¤unun negamât-› dersiyyesi yüzünden pek âlî pek vâsî, pek mükemmel bir âfliyane-i saadet hâlini iktisâb eyliyor. O gamnâk peder o muhtaç vâlide hayrü’l-haleflerinin tarîk-i tahsîlde günden güne terâkki etmekte oldu¤unu görmekle kendilerini pek mesûd ve mesrûr buluyorlar. Bu hal ta’lim ve terbiyenin feyzü flerefi, fevzü zaferi de¤il midir? El-yevm mektebimizin vâridât› masârifât› ile mütevâzin de¤ildir. Bütçede vukûa gelen rahnelerin fledâid-i te’sirât› alt›nda bulunuyoruz. Bununla beraber mesle¤imiz “sa’yü-amel, mûcibi husûl-i emeldir. ”Esas muvaffâkiyet âverine istînâd ibaret etmekten ibaret olmas›yla bütçemizin ›slâh›na, vâridât›m›z›n tezâyüdüne elden geldi¤i mertebe sarf-› iktidâr eyliyoruz. Bizim için meydân-› mesâîde sebat ve devam, pek metîn ve muhkem bir istihkâmd›r. Bu takdirce mevânî ve mezâhimden niçin çekinelim? Vâli-i âlî-i vilâyet devletli Pafla hazretlerinin tamîm ve intiflâr-› maarif hakk›ndaki ulüvv-i himem-i âsafîlerinden mektebimizin dahi hissedâr ve cenâh-› himâyet ve sahâbet-i dâverîlerinin bu dâr-› feyze de mebsût ve güflâde olaca¤›n› ve bu yüzden “mükemmeliyet-i tahsîl” maksad-› aliyesinin te’mîni husûlüne muvaffak olunaca¤›n› kaviyyen ümîd etmekteyiz. Maarif Müdürü ‹zzetlü Reflîd Beyefendi ile imtihanlarda haz›r bulunan müfettifl ve mümeyyizîn kirâm›n ve sâir erbâb-› maarifin mektebimiz hakk›nda gösterdikleri teveccühât ve takdirât istihkak›m›z›n fevkinde bir eser-i teflvikât olmas›yla kendilerine arz-› teflekkürât etmeyi vazifeden add eyleriz… Müdür ve müdîre-i mekteb ve muallimîn ve muallimât›m›z›n mensup olduklar› mesle¤in serâirine vâk›f, mekârim-i ahlâka mâlik, erbâb-› dânifl ve iktidardand›rlar. Dâima fikirleri terâkki-i ma’rifete ma’tuf, dâima cehdü gayretleri terbiye-i evlâd-› vatana masrûf böyle erbâb-› maarife mensubiyetle mektebimiz müftehirdir. Elhamdülillah feyz-i ma’rifetin, nûr-› fazîletin âlemgir oldu¤u böyle bir zamân-› mesûdede yetifltik. Sâhib-i zamâna arz-› gülbang-› flükran eyleriz. O pâdiflah-› celîü’l-irfân, o flehinflâh-› kesîrü’l- ihsân efendimiz hazretlerinin kaat›be-i ahvâlde vird-i zebân›m›z olan efzâyifl-i eyyam ve ömrü ikbâl-i hazret-i hilâfet-penâhîleri daav’ât-› mahsûsas›n› bu makamda da yadü tekrar eyleriz. Pâdiflah›m çok yafla…

9


KAPAK

1885-2010:

125 YIL Selanik’te 1885 y›l›nda kurulan Feyz-i S›byan’la hayata bafllayan Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Okullar›, 125 y›l›n sonunda, Türkiye’de, modern ve seçkin bir e¤itim kurumu olarak öne ç›karken, yayg›n ve güçlü fiziki yap›s›, kantitatif özellikleriyle de e¤itim alan›nda önemli bir varl›¤› ortaya koyuyor.

F

eyziye Mektepleri Vakf›, bugün, anaokulundan üniversiteye kadar e¤itim veren bir kurum olarak üç kampüs ve iki üniversite kampüsüyle güçlü ve büyük bir yap›y› oluflturuyor. Bu yap›, 125 y›ll›k büyük bir eme¤i, birikimi ve yat›r›m› ifade ediyor. 2010 y›l›nda FMV Ifl›k Okullar›n›n foto¤raf›, e¤itim alan›nda bu güçlü yap›y› ve gelece¤e yönelik büyük bir dinamizmi resmediyor. Bunu, en çarp›c› hâliyle rakamlara bakarak da görebiliyoruz.

Niflantafl› Kampüsü

10

Niflantafl› Kampüsü Niflantafl› Kampüsü, FMV Ifl›k Okullar›n›n ilk kampüsü olma özelli¤ini tafl›yor. Öncesinde, burada yer alan Naciye Sultan Kona¤›’n›n kiralanmas›yla e¤itime bafllayan okul, kona¤›n yanmas› sonras›nda büyük emeklerle bugünkü hâlini al›yor. Kampüs, 3500 m2 aç›k alan ve 17.500 m2 kapal› alan› kaps›yor. Birbirine geçilebilen 4 binadan oluflan komplekste, Ifl›k Anaokulu, Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu ve Ifl›k Lisesinin yan› s›ra Feyziye Mek-

Galeri Ifl›k Teflvikiye


Ayaza¤a Kampüsü

tepleri Vakf› yönetim ve idari bölümleri de yer al›yor. Kampüste kapal› spor salonu, konferans ve gösteri salonu, sergi salonu gibi sosyal alanlar da bulunuyor. Niflantafl› Kampüsü, Niflantafl›’n›n en önemli sanat merkezlerinden biri hâline gelen Galeri Ifl›k Teflvikiye’yle de sanat ve kültür dünyam›z›n de¤erlerini sanatseverlerle buluflturuyor. Ayaza¤a Kampüsü Ifl›k Okullar›n›n en büyük kampüsü olan Ayaza¤a Kampüsü, 36.000 m2 aç›k alan ve 45.000 m2 kapal› alana sahip bulunuyor. FMV’nin kuruluflunun 100. y›l›nda, 1985’te e¤itime bafllanan kampüs, olimpik kapal› yüzme havuzu, aç›k ve kapal› spor alanlar›, tam donan›ml› ve modern laboratuvarlar›, elektronik (multi-medya) derslikleriyle ça¤dafl e¤itimin tüm imkânlar›n› sunuyor. Bitki zenginli¤iyle dikkati çeken botanik seras›, canl› hay-

Ayaza¤a Kampüsü Botanik Seras›

Erenköy-Günefl Kampüsü

vanlar› bar›nd›ran do¤a park› ve sosyal alanlar›yla da ö¤rencilere mükemmel bir sosyal ortam sa¤l›yor. Ifl›kl›lar› bir araya getirmede önemli fonksiyonu olan Ifl›k Ev de Ayaza¤a Kampüsü içinde yer al›yor. Erenköy-Günefl Kampüsü 2000 y›l›nda FMV E¤itim Kurumlar›na kat›lan Erenköy Kampüsü, tarihî köflkü, modern binalar›, as›rl›k a¤açlar› ve do¤a harikas› bahçesiyle 30 dönümlük arazi içinde yer al›yor. Kampüs, 28.700 m2 kapal› alan› içinde laboratuvarlar›, planetaryum, kapal› yüzme havuzu ve sosyal tesisleriyle ö¤rencilerine mükemmel bir e¤itim imkân› ve yaflam alan› sunuyor. Erenköy Kampüsü’nde yer alan anaokulu, ilkö¤retim okulu, lise ve fen lisesinde yaklafl›k 1200 ö¤renci e¤itim görüyor.

Kapal› Yüzme Havuzu

1885 Ifl›k Ev Sosyal Tesisleri


KAPAK

Ifl›k Üniversitesi

Ifl›k Üniversitesi Kap›lar›n› 1996 y›l›nda ö¤rencilere açan Ifl›k Üniversitesi, bugün fiile ve Ayaza¤a olmak üzere iki kampüste yer al›yor. fiile Kampüsü’nde 3 fakülte, 1 enstitü ve araflt›rma merkezleri; Maslak Kampüsü’nde 1 enstitü ve 2007-2008 E¤itim-Ö¤retim Y›l›nda e¤itime bafllayan Güzel Sanatlar Fakültesi bulunuyor. fiile Kampüsü; 490.000 m2 kampüs tahsisli alan ve 75.600 m2 gençlik kampüs alan›yla mükemmel bir üniversite ortam› sunuyor. Tamam› 565.600 m2lik alan üzerinde bulunan kampüsün kapal› alan› 76.396 m2dir. fiile Kampüsü’nde yer alan üç fakülte de seçkin bölümlerden olufluyor: Mühendislik Fakültesi: • Bilgisayar Mühendisli¤i • Biyomedikal Mühendisli¤i • Yaz›l›m Mühendisli¤i • Elektrik-Elektronik Mühendisli¤i • Endüstri Mühendisli¤i • Makine Mühendisli¤i • SUNY Brockport - Ifl›k Yaz›l›m Mühendisli¤i Ortak Çift Diploma Fen Edebiyat Fakültesi: • Enformasyon Teknolojileri • Fizik • ‹nsan ve Toplum Bilimleri

Ifl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi

12

• Matematik • Matematik Mühendisli¤i • Psikoloji • Yönetim Biliflim Sistemleri ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi: • ‹flletme • Uluslararas› Ticaret • ‹ktisat (Ekonomi) • Uluslararas› ‹liflkiler • Siyaset Bilimi bölümleriyle e¤itim veriyorlar. fiile Kampüsü’nde kapal› ve aç›k spor alanlar›, sosyal tesisler, ö¤renci yurtlar›, aç›k yaflam alanlar›, modern ve genifl kütüphane gibi ça¤dafl bir kampüsün tüm altyap›s› ve imkânlar›, mükemmel bir mimari yerleflim içinde yer al›yor. Ayaza¤a Kampüsü’nde yer alan Güzel Sanatlar Fakültesiyse seçkin ve genifl e¤itim kadrosunun yan› s›ra PC ve MAC olmak üzere yap›land›rd›¤›m›z 4 bilgisayar laboratuvar›yla ö¤rencilere e¤itim veriyor. Güzel Sanatlar Fakültesi: • Endüstri Ürünleri Tasar›m› • Görsel Sanatlar • Grafik Sanatlar ve Grafik Tasar›m • ‹ç Mimarl›k • Moda ve Tekstil Tasar›m› bölümlerini kaps›yor. Ifl›k Üniversitesi, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüleriyle akademik kadrolar›n geliflimine ve araflt›rmalara güçlü bir altyap› sunuyor. 177 kiflilik akademik kadroya sahip Ifl›k Üniversitesinde, 2832 lisans ve 418 lisansüstü ö¤renci e¤itim görüyor. Tabii tüm bu büyüklü¤ü ortaya koyan ve onu de¤erli k›lan bir temel unsur var ki onu da FMV Ifl›k Okullar›n›n e¤itim anlay›fl› oluflturuyor. 6599’u aflan ö¤rencisiyle FMV Ifl›k Okullar›n› farkl› ve de¤erli k›lan; ça¤dafl cumhuriyetimizin Atatürk ilke ve ink›laplar›na ba¤l› ve yenilikçi bir e¤itim kurumu olmas›d›r. FMV Ifl›k Okullar› ve Ifl›k Üniversitesi bu yap›s›yla dünya ülkeleriyle birlefliyor ve dünya standard›nda bir e¤itime ev sahipli¤i yap›yor.


FMV MÜZ‹K

Acappella Grup 34

“63.000 kifliyle konser” Feyziye Mektepleri Vakf›n›n sponsorlu¤undaki Acappella Grup 34 Korosu, 2010 Ruhr Avrupa Kültür Baflkenti etkinli¤i çerçevesinde gerçekleflen gecede okulumuzu, flehrimizi ve ülkemizi baflar›yla temsil etti. Koro, flark›lar› 63.000 kiflinin kat›l›m›yla söyledi.

F

eyziye Mektepleri Vakf› ana sponsorlu¤unda, 2004 y›l› Haziran ay›nda kurulan Acappella Grup 34 Korosu, Gelsenkirchen kentinde, Schalke 04 tak›m›n›n maçlar›n› oynad›¤› Veltins Arena Stad›’nda, Ruhr 2010 Avrupa Kültür Baflkenti etkinli¤i olan “Sing Day of Song” konserinde sahne alarak ülkemizi temsil etti. 63.000 kiflinin izledi¤i, iki buçuk saat süren ve WDR televizyonu taraf›ndan naklen yay›nlanan konseri, Almanya’n›n en önemli fleflerinden Jonathan Sloane yönetti. Geceye Bobby Mc Ferrin ve Wise Guys da performanslar›yla renk katt›. Etkinlik, 2010 Ruhr Avrupa Kültür Baflkenti etkinlikleri bünyesinde gerçekleflti. Projenin amac›; geceye kat›lan herkese flark› söyletmekti. Aktif olarak konsere kat›lacak olan korolar›n yan› s›ra tribünleri dolduran seyircilerin de konsere kat›lmas› hedeflendi. Bunun için öncelikle Almanya içinden ve d›fl›ndan birçok koro davet edildi. Bu ça¤r›lara, aralar›nda Acappella Grup 34 Korosu’nun da bulundu¤u 170 koro yan›t verdi. Gecenin repertuvar›n› oluflturan parçalar, kat›l›mc› korolara bir y›l öncesinden gönderildi. Ayr›ca konsere gelen seyircilere de giriflte, içinde o gece söylenecek olan parçalar›n nota ve sözleri yer alan birer kitapç›k da¤›t›ld›. Böylece, konser s›ras›nda tribünler de kendi s›ralar› geldi¤inde flark›lara efllik ettiler. Bu sayede geceye kat›lan toplam 63.000 kifli hep bir a¤›zdan flark› söylemifl oldu. Konser için stad›n çim zemini kald›r›ld›, zaten her yan› kapal› olan tribünlerin yan› s›ra stad›n üstü de tamamen kapat›ld›. Böylece

55.000 kiflilik dev bir konser salonu oluflturuldu. Zemine 3 platform ve 8000 koristin oturdu¤u sandalyeler yerlefltirildi. Her koronun oturaca¤› yer belliydi ve her koro prova için stada belirli bir düzen içinde al›nd›. Korolar için stat d›fl›nda da yemek, dinlenme ve vestiyer çad›rlar› kurulmufltu. Gecenin program›n›, tüm korolar›n beraberce söyledi¤i bilindik operalar›n koral eserleriyle solistli opera eserleri, Bobby Mc Ferrin’in performans› ve Almanya’n›n en sevilen vokal gruplar›ndan olan Wise Guys’›n hareketli parçalar› oluflturdu. Ancak konserin en özel bölümlerinden biri de Ruhr bölgesi ve di¤er Avrupa kültür baflkentlerinden gelen birer koroya özel olarak yer verilmesiydi. Macaristan’›n Pecs flehrinden gelen bir koronun yan› s›ra, ‹stanbul’u ve ‹stanbul Avrupa Kültür Baflkenti’ni temsilen Acappella Grup 34 Korosu’na bir solo performans imkân› verildi. Acappella Grup 34 Korosu, konserde, flef Kevork Tavityan yönetiminde, Avrupa Kültür Baflkenti etkinli¤i sebebiyle üretti¤i ve 19. yüzy›l ‹stanbul parçalar›ndan oluflan “Son Baflkent ‹stanbul” adl› projesinden bir potpuri sundu.


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

Prof. Dr.

S›dd›k Yarman: “Ifl›k, gelece¤in üniversitesidir.” Prof. Dr. S›dd›k Yarman, elektrik-elektronik alan›nda Türkiye’nin yetiflmifl en önemli bilim insanlar›n›n bafl›nda geliyor. ABD ve Japonya gibi ülkelerde görev yapan Prof. Yarman, Amerika’da çeflitli üniversiteler ve Pentagon’da da çok önemli projelerde yer alarak önemli baflar›lara imza att›. Bir Ifl›kl› olan S›dd›k Yarman, Ifl›k Üniversitesinin kurulufluna da Prof. Dr. Cumhur Ferman’la birlikte büyük katk› sa¤layarak, sekiz y›l Ifl›k Üniversitesinin kurucu rektörlü¤ü görevinde bulundu. Geçti¤imiz günlerde FMV Yönetim Kurulu taraf›ndan Ifl›k Üniversitesi Mütevelli Heyetine ve ard›ndan Mütevelli Heyeti Baflkanl›¤›na seçildi. Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac› Sevil KARACIK FMV ve Ifl›k Okullar› Kültür Sanat Yöneticisi

Dikilitafl

14

S

›dd›k Yarman’la bilimden gelece¤in üniversitesine ve Ifl›k’a uzanan bir söylefli yapt›k.

Ça¤dafl bir üniversite nas›l olmal›? Ça¤dafl üniversite kavram› her gün de¤ifliyor ve zaman içinde de de¤iflmek zorunda. Üniversitenin de¤iflmeyen tek bir gerçe¤i var: Dünyan›n neresinde olursa olsun içinde bulundu¤u ülkenin önünde koflan, dünyay› ileriye götüren, yap›c›, yarat›c› gençleri yetifltiren bir kurum olmas› laz›m. Üniversite bu demek… Tarih boyunca da öyle olmufl denebilir mi? Tarihî efsaneler var: Harran’da M.Ö. 7000 senesine uzand›¤› ifade ediliyor ama bizim bildi¤imiz, kay›tlara geçen üniversite; asl›nda, dinî motiflerle bafllam›fl ve ‹talya-Bolonya’ya uzan›yor. Çok ilginçtir ki Bolonya Üniversitesinin kurucusu ö¤rencilerdir. Rektörü de ö¤renciler içinden seçiliyor çünkü üniversite, ö¤rencilerin arzusuyla kurulmufl. Ard›ndan Avrupa ve Amerika’daki geçmiflleri 1400’lerden bafllayarak 1700’lere uzanan klasik üniversite anlay›fl› geliyor. 1900’den sonraysa bilim ve teknolojinin bafldöndürücü geliflme h›z› üniversite anlay›fl›n› çok

farkl›laflt›r›yor. Özellikle 1960 y›l›ndan sonra transistörün bulunmas›, elektronik ve bilgisayar alan›na girmesi büyük at›l›mlar›n gerçekleflmesini sa¤l›yor. 1990’da internet at›l›m›, 2000’li y›llarda da biliflim teknolojileri üniversitelerin de¤iflimini do¤uruyor, dahas› zorunlu k›l›yor. Yani ekonomiyle de iliflkisi var diyebilir miyiz? Her teknolojik de¤iflim ekonomik krizlere neden olur. Sizinle farkl› bir görüflü paylaflmak isterim: Ekonomik krizler, teknolojinin h›zl› de¤iflimi, yeni yarat›c› fikirlerin ortaya ç›kmas› karfl›s›nda çok büyümüfl flirketlerin ve çal›flanlar›n›n kendilerini bu yeniliklere uyduramamalar› nedeniyle oluflur. Çünkü yeni teknolojilere sahip yeni flirketler do¤ar ve bunlar, eskilerinin yerini doldurur. Eski çal›flanlar, bu yeni flirketlere ve teknolojilere uyum sa¤layamay›nca ekonominin ve çal›flma hayat›n›n d›fl›na itilirler. Bu da iflsiz kalmak demek... Bu üniversiteler için de geçerli de¤il mi? fiüphesiz. Bunu aflman›n yolu; süreci iyi takip etmektir. Ifl›k Üniversitesinden örnek vereyim: Biz Ifl›k Üniversitesini 1996 y›l›nda kurduk. 8 y›l üniversitenin kurucu rektörlü¤ünde bulun-

Kubbeler kenti


dum. Kurulufl aflamas›nda biz sadece Türkiye’nin ihtiyaçlar›na yönelik de¤il, dünyan›n ihtiyaçlar›na yönelik ö¤renci yetifltirmeyi hedefledik. Altyap›m›z› buna göre kurduk. Ancak 1996’dan 2004 y›l›na kadar geçen süre içerisinde e¤itim paradigmalar›ndaki de¤iflim ve yenilikler, bu altyap›da da de¤iflimlere ve yeniliklere ihtiyaç do¤urdu. Dünyada da “uzaktan e¤itim” vb. kavramlar gündeme gelmeye bafllad›. Üniversitelerin çok temel ifllevleri var. Birincisi; ekonomi içinde yer alacak insan yetifltirmesi gerekiyor. ‹kinci olarak; toplumlar›n önünü açmas› gerekiyor. Üçüncü olarak da dünyay› ileriye götürecek, yap›c› ve yarat›c› çal›flmalar yapmas› gerekiyor. Bu da dinamik bir süreci ifade ediyor. Ancak yeniliklere direnç, dünyan›n her ülkesinde yaflanan bir gerçekliktir. Köklü, eski toplumlarda bu, biraz daha fazlad›r. Yeni oluflumlardaysa daha az… Tabii dünyada bilginin yay›l›m› çok h›zland›¤› için toplumlar, insanlar ve üniversiteler de kendilerini yeniliklere, yeni ça¤a uydurmaya çal›fl›yorlar. Türkiye’deki yeni üniversiteler? 9. Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel’le beraber bafllayan “Anadolu’da bir üniversite” hareketi var. Bu yeni üniversitelerin eski üniversitelere göre daha taze, daha atak, daha dinamik oldu¤unu görüyorsunuz. Bunun nedeni; onlar›n dünyadaki yeni geliflmelere ve paradigmalara daha rahat uyabilecek bir yap›da olmalar›d›r ama onlar da eskidikçe bu özelliklerini yitirebilirler. Bu nedenle sürekli dinamik bir yap› oluflturmak gerekiyor. Ortalama 7 y›lda bir, paradigmalarda önemli de¤iflimler oluyor. Bu de¤iflimleri örnekleyebilir misiniz? Son dönemde aç›k e¤itim, uzaktan e¤itim, senkronize e¤itim anlay›fl›ndan söz edebiliriz. E¤itim kavram›, “uzaktan e¤itim” kavram›yla zenginleflmek durumunda. Tabii yüz yüze e¤itimin yerini hiçbir fley tutamaz ama bu, çok maliyetli. Araflt›rma konusuna gelince; o da i¤neyle kuyu kazmak demek. Dolay›s›yla e¤itim farkl› bir fley, ö¤renciyi hayata haz›rlamak farkl› bir fley, toplumu ileri tafl›mak ve yenilenmifl bilgileri hayata geçirmek farkl› bir fley…

dan da araflt›rma fonksiyonu önemli oranda etkilendi. Elbette bir tercih durumu var: Örne¤in; yat›r›mlardan, otobanlardan m› k›saca¤›z yoksa e¤itimden mi? Bana göre e¤itimden de¤il, öbür taraftan k›s›nt› yapmak gerekir. Bunu aflman›n yolu yok mu? Bu nedenledir ki Türkiye’de orta e¤itimde, özel kurumlar ve vak›f okullar›yla vak›f üniversiteleri gündeme gelmifltir. Her ailenin en de¤erli varl›¤› çocuklar›d›r. Tüm dünyada gözlemledi¤im gerçek flu ki aileler iki fleyden asla vazgeçmiyor. Birincisi; çocuklar›n›n beslenmesi, ikincisi; çocuklar›n›n e¤itimi... Dolay›s›yla devletin imkânlar›n›n yetiflmedi¤i gerçe¤i karfl›s›nda, yat›r›m yap›lmas› gereken en önemli sektörlerin bafl›nda e¤itim geliyor. Anlatt›¤›n›z bu krizleri aflmada özel sektör üniversite ifl birli¤inin katk›s› nedir? Bu çok önemli bir konu… Özel sektör-üniversite ifl birli¤i özellikle araflt›rma-gelifltirme faaliyetlerinin geliflmesini sa¤lar. Türkiye’deki ilk ar-ge flirketinin kurucusu benim! Amerika’daki firmalar›n yapt›¤› en önemli fley; kendilerini gelece¤e ve dünya rekabetine haz›rlamakt›r. Bunun için de bir tek flanslar› var: Araflt›rmaya para yat›rmak. Bunu yapmazlarsa dünya rekabetindeki yerlerini koruyamazlar. Baflta ifade etti¤im gibi, geliflen teknolojilere ayak uyduramad›klar›nda da çökerler. Bunun dünyadaki en çarp›c› iki örne¤i; General Motors ve Ford flirketleridir. Otomotiv sektöründe, Volkswagen ve Toyoto’ya karfl› rekabeti kaybettiler. Çünkü Volkswagen ve Toyota, petrol s›k›nt›s›na karfl› küçük arabalara yat›r›m yap›p onlar› gelifltirmifllerdir. Japonya’da da ö¤retim görevlisi olarak görev yapt›m. Toyoto ve di¤er Japon firmalar› üniversitelerle pek çok ar-ge çal›flmas› ya-

“Üniversitelerin çok temel ifllevleri var. Birincisi; ekonomi içinde yer alacak insan yetifltirmesi gerekiyor. ‹kinci olarak; toplumlar›n önünü açmas› gerekiyor. Üçüncü olarak da dünyay› ileriye götürecek, yap›c› ve yarat›c› çal›flmalar yapmas› gerekiyor.”

Üniversitelerimizin araflt›rma gücü ne durumda? Bizdeki araflt›rma kültürü çok tazedir ve dinamik bir yap› de¤ildir. Ortalama 10 y›lda bir gelen ekonomik krizler sonucunda, katma bütçeli üniversitelerin ödeneklerinde önemli k›s›tlamalar yafland›. Yani e¤itimden k›s›l›yor. BunIfl›k Üniversitesi 1997–1998 E¤itim-Ö¤retim Y›l› aç›l›fl›nda 9. Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel’le üniversitede…


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

p›yor. Ben Japonya’dayken yine Toyoto, Avrupa ve Amerika’daki firmalar› geride b›rakmak için elektronik alan›na, iletkenleriyle ilgili milyarlarca dolarl›k yat›r›m yapt›. Yerde kullan›lan sensörlerle floförsüz arabay› test etti. Kendisinin de çok kapsaml› bir araflt›rma merkezi var ama bu teknoloji için üniversitelerle çok kapsaml› çal›flmalar yapt›. ‹flte üniversitenin katk›s› burada ortaya ç›k›yor.

Kas›m 1993 Ayaza¤a Kampüsü Fuayesinde Ö¤retmenler Günü Kutlamas›. Prof. Dr. S›dd›k Yarman, Prof. Dr. Hikmet Binark, Av. Gün Han Baflik, Sevil Karac›k ve Binnaz Melin’le...

Türkiye aç›s›ndan? Türkiye geçmiflte etken de¤il, edilgen bir ülke olmufl yani dünya ekonomisine tabi olmak zorunda kalm›fl, bu konuma itilmifl... Türkiye’nin kendi teknolojisini üretmeye yönelmesi, K›br›s harekât›ndan sonra ABD ve Avrupa’n›n silah ambargosuyla oldu. Sonra Silahl› Kuvvetleri güçlendirme vak›flar› kuruldu ve orada toplanan paralarla yat›r›mlar yap›ld›. Aselsan kuruldu. TÜB‹TAK’a baz› araflt›rmalar yapt›r›ld›. Ben de o kurumlarda ve projelerde çal›flt›m. Bir üniversite hocas› ve ABD Silahl› Kuvvetlerine ve Pentagon’a pek çok ifl yapm›fl biri olarak 1986 y›l›nda kardefllerimle beraber Türkiye’de “Olmazsa olmaz.” teknolojileri gelifltirmek için Savronik firmas›n› kurduk. Savronik, Türkiye’de ar-ge yaparak büyüyen bir kurum oldu. Biz bu kurumu kendi yetifltirdi¤imiz ö¤rencilerle kurduk. Anadolu Üniversitesinde yetifltirdi¤imiz ö¤rencilerle var ettik. Projelerimizle ilgili bu ö¤rencilere master, doktora tezleri yapt›rd›k. Aselsan da tamamen ODTÜ’deki hocalar ve orada yetiflen çocuklarla kuruldu. Üniversite olmasayd› Aselsan olmazd›. Kendi alan›m oldu¤u için söylüyorum, ‹TÜ olmasayd› haberleflme sektörünün devleri, flimdi Alcatel olan Teletafl ve PTT-ARLA olmazd›. Di¤er sektörler ve kurumlar da böyle... Bizim Ifl›k Üniversitesi Elektrik- Elektronik ve Bilgisayar Mühendisli¤i bölümlerinden mezun olan ö¤rencilerimiz de bu kurumlarda görev al›yorlar.

Ifl›k Üniversitesine geldi¤imizde, üniversiteyle ilgili hayaliniz nedir? FMV Yönetim Kuruluna, genç bir üye olarak üniversite teklifini getirdik. Yönetim Kurulu Baflkan› rahmetli Hikmet Binark hocam›zd›. Rahmetli Cumhur Ferman hocam›z, di¤er genç üyeler; Gün Han Baflik, rahmetli Mustafa Elöve, Tufan Durguno¤lu, Kamil Özkartal, Osman Erbelger ve bütün üyeler bu fikre hemen sahip ç›kt›lar ve üniversitemiz kuruldu. Bu benim hayalimdi, çünkü FMV’nin bir üniversiteyle taçland›r›lmas› gerekiyordu. O zamanki Mütevelli Heyeti Baflkan›m›z, rahmetli hocam›z Cumhur Ferman’›n flemsiyesi alt›nda ve Yönetim Kurulumuzun teveccühüyle kurucu rektörlük görevine getirildim. 8 y›l, geceli gündüzlü çal›flarak üniversitemizi gelifltirdik. Sonunda Türkiye’de, vak›f üniversiteleri içinde, baflar›s› ve taban puan›yla üç üniversite ortaya ç›kt›: Bilkent, Baflkent ve Ifl›k Üniversitesi... Kurucu rektörlük görevimden sonra Tokyo Üniversitesine gittim. 6 y›l sonra da FMV Yönetim Kurulu, beni Mütevelli Heyeti Üyesi olarak seçti. Mütevelli Heyeti de baflkanl›k görevine getirdi. Heyette, ayn› dönemden dört s›n›f arkadafl›m da yer al›yor. Ekonomik flartlar›n ve rekabetin zorlaflt›¤› günümüz koflullar›nda, biz genç Ifl›kl›lar olarak bu onurlu ve sorumlu görevi aln›m›z›n ak›yla tafl›y›p bizden sonraki Ifl›kl› gençlere devredece¤iz. Zor bir sorumluluk üstlendi¤imizin bilincindeyiz. Cumhur Ferman hocam›z›n bir sözü vard›r: “‹flimiz zor, ama imkâns›z de¤il!” derdi. Zorlu¤umuz flu: Dünyan›n de¤iflen koflullar›na ve yeni paradigmalar›na Ifl›k Üniversitesini uyarlamam›z laz›m. Ancak, kurucu rektörlükten ayr›ld›ktan sonra dünyan›n en seçkin üniversitelerinde görev yapt›m ve dünyan›n her yerinde, Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da ne tür yenilikler var, biliyorum. Dünyan›n dört bir yan›nda da dostlar›m›z var. Dünyada tebeflir ve tahta e¤itimi, yerini biliflim teknolojileri kullan›larak yap›lan e¤itime b›rak›yor. Bu da yeni bir altyap› ve yeni yat›r›mlar gerektiriyor. Bizim bunlar› yakalamam›z laz›m. Di¤er yandan geliflen dünyayla


FMV KÜLTÜR

beraber ihtiyaçlar ve ilgiler de de¤ifliyor. Dolay›s›yla talepler de¤ifliyor. Ifl›k Üniversitesinde pek çok ilki gerçeklefltirdik. Örne¤in; ilk defa biliflim teknolojileri bölümünü kurmufltum. Bunlar önemli yeniliklerdi ama flimdi daha farkl› paradigmalar var ve onlara bakmam›z laz›m. Dolay›s›yla yeni fakülteler kuraca¤›z. Yeni yat›r›mlar gerçeklefltirmemiz gerekecek. ‹nternet tabanl› e¤itimi hayata geçirmek laz›m. Dünyada, Türkiye’de hayata geçmemifl temel bir gereksinim var: Her ö¤rencinin üniversiteye girdi¤inde çal›flma hayat›yla da tan›flmas› gereklili¤i. Bunu sa¤lamada tüm dünyaya yay›lm›fl Ifl›kl›lar›n “Ifl›kl›lar a¤›” da önemli bir potansiyel tafl›yor. Dolay›s›yla biz Ifl›k Üniversitesini dünyan›n de¤iflen koflullar›na “her yönüyle” entegre edece¤iz. Sizin için Ifl›kl› olman›n anlam› nedir? Beni ben yapan unsurlar›n bafl›nda Ifl›k var. Bütün temel de¤erleri biz Ifl›k’ta ald›k. Rahmetli müdürümüz Sacit Öncel, çok karizmatik bir kifliydi. Hocalar›m›z›n hepsi çok de¤erliydi. Onlar bize Ifl›k’la ilgili bir de¤er, bir inanç sistemi ve sevgi verdi. Ifl›kl› olmak, bu inanca sahip olmakt›r. Bu, insan›n içine iflleyen bir fleydir. Dünyan›n her yerinde Ifl›kl›lar bu öze sahipler ve de Ifl›k a¤›n› oluflturuyorlar. FMV, 125 y›ll›k büyük bir camiad›r. Üç kampüsümüz, iki üniversite kampüsümüz var. Ifl›k camias›n›n büyük bir gücü var. Bu güç bize yeter. Bizim bu güçle okullar›m›z› ve üniversitemizi uçurmam›z laz›m! Üniversitemiz, tüm dünyadaki projelerde de kendi bilimsel gücüyle yer almal›, kendine böyle bir kaynak yaratmal›. Ifl›k Üniversitesindeki hocalar›m›z da bunu yapmal›lar ve yapacaklar. Bunu yapabilmek için bir vizyona sahip olmak ve hepsinden önemlisi bir inanca sahip olmak laz›m. Ve o kurumu sevmek laz›m. Ben inan›yorum ki bunu yapaca¤›z. 1968-1969 mezunlar› olarak birbirinizle büyük bir ba¤›n›z da var. Bunun nedeni nedir? Her kurumda böyle dönemler geliyor. O zaman›n koflullar›ndan olsa gerek. Bizler 2. Dünya Savafl›n›n izlerinin silindi¤i bir zaman›n flansl› gençleriydik. O dönemin Ifl›k kadrolar› da çok önemliydi. Sacit Öncel, bizi okulda bir baba gibi sard›. Karizmas›yla bir ruh verdi. Tabii yat›l› okuyorduk, bunun da kardefllik ba¤›nda önemli bir yeri var. Çok küçük bir bahçemiz vard›. Akflamlar› orada volta atard›k. Birbiriyle yaflamak zorunda olma durumu, bizleri birbirimize çok güçlü bir biçimde ba¤lad›. Ben özel bir ö¤renciydim. 6. s›n›ftan mezun olana kadar s›n›f mümes-

siliydim. Hayat›mda birçok ödül ald›m ama en çok gurur duydu¤um Ifl›k’ta verilen bir unvand›r. O dönem, lise son s›n›fta verilen bir “bafl mümessillik” vard›. En çok takdir edilen ve güvenilen son s›n›f ö¤rencisine verirlerdi ama ben Ifl›k Lisesi tarihinde bafl mümessillik unvan›n› 10. s›n›fta ald›m. Sacit Öncel bize sorumluluklar yüklerdi. Örne¤in; “Yemekler nas›l?” diye sorar, isteklerimizi söyleyince hemen görevlendirir: “O zaman, halden al›flverifli sen yapacaks›n!” Bu, bize sahiplenme duygusu verirdi. Döneme göre inan›lmaz yenilikler vard›. Sacit Öncel, gizlice sigara içen ö¤renciler için, ailelerinden izin k⤛d› getirmeleri karfl›l›¤› sigara odas› bile yapt›rd›. Tatl› sert üslubuyla “Gidin orada z›kk›mlan›n!” derdi. Bu “Sacit Baba”yd› iflte... Ö¤rencilerin yeni aç›lan diskoteklere gitmesine, kontrol edilemeyecek ortamlara girmesine karfl›, bize para verdi ve okulda diskotek yapt›rd›. O zaman›n çok meflhur gruplar› Ifl›k Lisesinde konserler verdi. Bunlar›n hepsini bizlerin yapmas›n› sa¤lad›. ‹flte bu anlay›fl ö¤rencileri okulda tutuyor, kaynaflt›r›yor ve okulu evleri gibi benimsemelerini sa¤l›yordu.

1968-1969 Ifl›k Lisesi y›ll›¤›ndan

“Ifl›kl›lar gücünü Ifl›k’tan al›r. Onlarla beraber FMV vard›r, Ifl›kl›lar a¤› vard›r. Orada Ifl›k vard›r. Bu, bir camia ve güçtür.”

Bir Ifl›kl› olarak, anaokulundan üniversiteye kadar e¤itim gören Ifl›kl›lara tavsiyeniz ne olur? Bizleri camia olarak bir araya getirmede Feyziyeliler Ifl›kl›lar Derne¤inin önemli pay› vard›r. FID’› bu özelli¤ine kavuflturan da bence Gün Han Baflik’tir. Onun FMV yönetimine gelmesi de Ifl›kl›lar›n birlikteli¤i aç›s›ndan önemlidir. Ifl›k a¤›n›n oluflmas›nda da genç kardeflimiz Mustafa Kellekçi’nin büyük eme¤i var. Tüm Ifl›kl›lar› internet üzerinden bir araya getirdi ve internet siteleri oluflturdu. Ifl›kl›lar gücünü Ifl›k’tan al›r. Onlarla beraber FMV vard›r, Ifl›kl›lar a¤› vard›r. Orada Ifl›k vard›r. Bu bir camia ve güçtür. Tüm Ifl›kl›lar gücünü buradan al›r. Gücünü Ifl›k’tan almazsa, vay onun hâline! Her Ifl›kl› birikimiyle bir dünya vatandafl›d›r, her Ifl›kl› bir Türkiye vatandafl›d›r ama sonra da bir Ifl›k vatandafl›d›r. Bizim de kendimize göre bir cumhuriyetimiz var. Bunu hissetmeleri ve yaflamalar› laz›m...

17


ÇEVRE

Varoluflun kayna¤›:

SU Dünyada yaflayan her fleyin içinde, her fleyin özünde o var: Su… Ama dünyam›zda temiz ve tatl› su hiç de bol de¤il. Bu nedenle su, yüzy›l›m›z›n en stratejik maddelerinin bafl›nda geliyor. Su, birey olarak insan›n ve uygarca yaflam›n da en önemli gereksinimi... Temmuz 2010 tarihinde Birleflmifl Milletler Genel Kurulunda, suyun “temel bir insanl›k hakk›” oldu¤u kabul edildi. 124 oyla kabul edilen kararda 42 de çekimser oy kullan›ld›. ‹lginçtir ki Türkiye de çekimser oy veren ülkeler aras›ndayd›.

Ömer ORHAN FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Müdürü

18

T

ürk Dil Kurumunun tan›mlamas›na göre su; hidrojenle oksijenden oluflan, s›v› durumunda bulunan, renksiz, kokusuz ve tats›z bir maddedir. Tan›m›na bakt›¤›m›zda çok fazla önem tafl›mad›¤› düflünülebilecek bu maddeyle ilgili baflka söylenecek söz var m›d›r? Sözlük tan›m› d›fl›nda yaflam kayna¤› olarak tan›mlayabilece¤imiz suyun insan için önemi nedir? Günlük yaflam›m›zda suyu hangi alanlarda, ne s›kl›kta kullan›yoruz ve yaflam kayna¤›m›z› daha ne kadar kullanabilece¤iz?.. Suyun gelece¤iyle ilgili neyle karfl›laflaca¤›m›z› biliyor muyuz? Buna haz›r m›y›z? M.Ö. 624 - M.Ö. 546 y›llar› aras›nda Anadolu’da bir filozof olarak yaflam›fl olan Thales, maddenin kökeninin su oldu¤unu belirtmifltir. Sanki bu söylemi do¤rulamak için neredeyse tüm büyük medeniyetler su ve su kaynaklar›na yak›n yerlerde kurulmufltur. Toprak onunla hayat bulmufl, do¤a onunla yeflermifl ve tüm detaylar buna ba¤l› olarak geliflmifltir. ‹nsanl›¤›n gelifliminin temelinde de bu yaflamsal madde her zaman var olmufltur. M›s›r Uygarl›¤›’n›n büyüyerek binlerce y›l insanl›k tarihinde b›rakt›¤› izler, Nil Nehri’nin

DÜNYADA SU KULLANIMI Dünya’da kifli bafl›na y›lda 92.000 m3 suya sahip olan Kanada, su zenginli¤inde 1.s›rada yer al›rken, ABD, Kuzey Avrupa Ülkeleri ve ‹zlanda 10.000 m3ün üzerinde su potansiyeliyle “su zengini” ülkeler aras›ndad›r. 1900 y›l›na k›yasla su tüketimi, dünyada 10 kat artm›flt›r. 2025 y›l›nda su tüketimiyse; tar›mda %17, sanayide %20 ve evsel tüketimde %70 artacakt›r. Su tüketimi çok h›zl› bir flekilde artarken dünyada çevre kirlili¤i ve sanayileflmeden dolay› temiz su kaynaklar› h›zla azalmaktad›r. 1950 y›l›nda kifli bafl›na düflen su miktar› 16.800 m3 iken, bu miktar 2000 y›l›nda 7.300 m3e düflmüfltür. Dünya nüfusunun yaklafl›k 8 milyar› bulmas›n›n beklendi¤i 2025 y›l›ndaysa kifli bafl›na su tüketiminin yaklafl›k 4.800 m3e düflece¤i tahmin edilmektedir. BM verilerine göre dünyada 1,4 milyar insan, temiz ve içilebilir sudan yoksundur. 470 milyon insan, su k›tl›¤› çeken bölgelerde yaflamakta olup, bu say›n›n 2025’te 6 kat artmas› beklenmektedir. Her y›l 250 milyon insan sudan kaynaklanan salg›n hastal›klara yakalanmakta ve yaklafl›k 10 milyon kifli hayat›n› kaybetmektedir. BM, 22 Mart Dünya Su Günü (2005) dolay›s›yla yapt›¤› aç›klamada, kirli suya ba¤l› sebeplerden dolay› dünyada her gün 4 bin çocu¤un (20 saniyede 1 çocu¤un) öldü¤ünü ve 400 milyon çocu¤un da hayatta kalabilmek için gereksinim duydu¤u asgari temiz su imkân›ndan yoksun oldu¤unu belirtmifltir.


K‹TAP

varolufluna ba¤l›d›r. Dünyan›n en büyük nehri olan Nil, bu s›cak iklimde topra¤a can vermifl, verdi¤i canlar ise Keops, Kefren, Mikerinos ve Sfenks gibi devasa yap›tlar› meydana getirmifltir. Çölün üzerinde yükselen bu devasa yap›lar›n nas›l infla edildi¤i bugün bile çözülemeyen bir paradokstur. M.Ö. 27’de bugünkü ‹talya’da kurulan Roma ‹mparatorlu¤u’nun M.S. 14 y›l›na kadar Akdeniz’de büyük ve güçlü bir imparatorluk olmas›nda acaba suyun katk›s› ne kadard›? Dicle ve F›rat nehirleri, yüzy›llardan beri Türkiye, Suriye, ‹ran ve Irak’a hayat verirken, oluflan Mezopotamya Uygarl›¤› ile Amazon Nehri’nin besledi¤i do¤al zenginlikte suyun etkisi nedir? Hindistan’da bulunan ve Hindular taraf›ndan da kutsal kabul edilen Ganj Nehri olmasayd› yaflam nas›l flekillenirdi? Türkler neden Orta Asya’dan göç etmifllerdir? Türklerin büyük bir imparatorluk kurmalar›nda suyun katk›s› ne kadar olmufltur? Tüm bu oluflumlar›n ve geliflimin etkenleri aras›nda suyun varl›¤›, yads›namayacak bir gerçekliktir. Bugünse su, ironik olarak, hayat verdi¤i insan taraf›ndan giderek yok edilmektedir.

Bear Buzulu - Alaska

Sal›nan sera Boulder Buzulu

gazlar›yla tetiklenen küresel ›s›nman›n etkisiyle, hem iklim de¤ifliyor ve buzullar eriyor hem de dünyadaki su dengesi alt üst oluyor.

19


ÇEVRE

Kirlenen ve kullan›lmaz hâle gelen tatl› su kaynaklar› sadece insanlar›n de¤il, tüm canl›lar›n yaflam›n› tehdit ediyor.

SUYUN DÜNYADAK‹ DA⁄ILIMI

Yer alt› ve yer üstünde bulunan tüm tatl› su kaynaklar› giderek tükeniyor. Elbette sulak alanlar›n yitirilmesi ve toprak kayb› da bu yok oluflu h›zland›ran etkenlerin bafl›nda geliyor. Türkiye’de her y›l tar›m alanlar›ndan 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak erozyonla yok oluyor. 1 santimetre kare verimli toprak ise 500 y›lda olufluyor. NASA’n›n yapt›¤› aç›klamaya göre önlem al›nmazsa Türkiye’nin büyük bölümü 2040 y›l›nda çöl olacak. Bu anlamda, erozyonun önlenmesi ya¤›fl miktar›n›n azalmamas› anlam›nda da hayati önem tafl›yor ve hâlâ yap›labilecek çok fley var!.. Yenilenebilir enerji kaynaklar› bulunmad›¤›, alternatifler oluflturulmad›¤›, bilinç yükselmedi¤i takdirdeyse her geçen gün tehlike art›yor. Büyümek ve yaflamak için umars›zca kullan›lan ve yok edilen su için bugün yeni stratejiler gelifltirmek, yar›nlar›m›za sahip ç›kmak zorunday›z. MEVLÂNA FELSEFES‹NDE SU VE ‹NSAN “Su denli özel, su denli yararl› ve su denli çok, tükenmez… ‹nan›yorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeflmelerden dökül, ister göklerden ya¤, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovay› dolduramazs›n. Haydi… Sen flimdi ‘su oldu¤unu’ düflün ve kendini ‘su gibi’ hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararl›… Su gibi yaflam kayna¤› ve su gibi bitmez tükenmez oldu¤unu an›msa… Ama yine su gibi ‘küçük bir barda¤›n içine s›¤d›r ki kendini, girebilmeyi ö¤ren insanlar›n damarlar›na.” diyor Mevlâna.

20


DO⁄A

EK‹M

Ekim, tohumun topra¤a düfltü¤ü ay› ifade ediyor. Tohum ve toprak; ya¤murlu, f›rt›nal›, karl› ve so¤uk günlerin içinde yepyeni bir hayata, yepyeni bir bahara do¤ru yol almaya bafll›yor.

G

üzelim yaz geçti, bitti… Yine bir hazan mevsimi, hüznün mevsimi: Güz. Güzün ortas›nday›z, ekimde. Ekim ay› birçok yabanc› dile Latince’de “8” anlam›na gelen “octo” sözcü¤ünden türeyerek girmifltir, yani 8. ay!.. Ama ekim 10. ay de¤il mi? fiu an kulland›¤›m›z Gregoryen takvimine göre evet, ancak eski Roma takviminde k›fl aylar›, ocak ve flubat, henüz ayr›lmad›¤›ndan toplam 10 ay›n sekizincisiydi “October”, yani ekim! Ekim tüm aylar içinde, kökeni Türkçe olan birkaç aydan biridir. Bu aya ekim ad› verilmesinin nedeniyse gerçekten de tarlalar›n sürüldü¤ü ve ekim yap›ld›¤› ay olmas›d›r. ‹klime, ürüne ve topra¤›n nemine göre de¤iflse de ekim zaman›, örne¤in; bu¤day, arpa ile mercime¤in ve elma, armut, kay›s›, ceviz, badem gibi meyve a¤açlar›n›n da tohumu ekilir bu ayda, bir de viflne ve kiraz a¤açlar›na afl› olsun diye merhem a¤ac›n›n tohumu... Ya hasat? O da tam 10 ay sonra, a¤ustosta! Her ne kadar hüznün mevsimine dâhil olsa da ekim, yeni mahsullerin ekilmesi anlam›nda yeni bir tat, yeni bir heyecand›r asl›nda… Her ekim, yeni bir bafllang›ç; her hasat, mutlu bir son… Ama bazen hasad›n mutlu sonlanmad›¤› da olur. ‹flte k›sa bir öykü: Bir zamanlar, kötü geçen bir hasattan flikayet eden bir çiftçi, içinden “Allah hava durumunu kontrol etmeme izin verse her fley daha iyi olurdu.” diye geçirir ve kalbine ilham gelir: “Bir y›l boyunca havan›n kontrolünü sana b›rakaca¤›m. Ne istersen hemen yerine gelecek.” Adam çok mutlu olur ve hemen “fiimdi günefl istiyorum.” der, günefl ç›kar. Sonra “fiimdi ya¤mur ya¤s›n.” der ve ya¤mur ya¤ar. Bir sene boyunca önce günefl açar, sonra ya¤mur ya¤ar. Mahsul hiç bu kadar bol, hiç bu kadar yeflil olmam›flt›r. S›ra hasada gelir. Çiftçi bu¤day› biçmeye

fienay KURT FMV Özel Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Müdür Yard›mc›s›

koyulur ama yüre¤ine de iner. Baflaklar›n içi bombofltur. Allah, yine kalbine ilham vererek sorar: “Nas›l mahsulün?” Adam flikayet eder: “Kötü, çok kötü.” “Peki, sen havay› kontrol etmedin mi? ‹stedi¤in her fley olmad› m›?” “Evet! Ben de iflte bundan dolay› flaflk›na döndüm. ‹stedi¤im günefli ve ya¤muru elde ettim ama hiç mahsul yok.” “Peki, hiç rüzgâr, f›rt›na, kar ve buz istemedin mi? Onlar havay› temizleyip kökleri güçlü hâle getirir. Mahsulün de içi dolar. Hep iyi havayla olur mu hiç? Elinde bu yüzden mahsul yok.” Oysa ekti¤ini biçmek tarif edilemez bir hazd›r. Onca eme¤in karfl›l›¤›n› alabilmek doyumsuz bir mutluluk de¤il midir? Ekim ve hasat; hiç düflündünüz mü okulla aralar›ndaki benzerlik ve paralelli¤i?.. Ekim zaman›, okul zaman›... Bizler de, e¤itim çiftçileri olarak, tarlalar›m›z› sürüp mahsulümüzü ekiyoruz. Her y›l yeniden… Her y›l bir öncekinden daha iyi ürün alabilmek ad›na... Zor ve sanc›l› bir süreçtir, ekimle hasat aras›... Hava flartlar›n›n her türü önemlidir iyi bir hasat için; t›pk› yukar›daki öyküde oldu¤u gibi… Yaln›zca günefl yetmez; rüzgâr, f›rt›na, kar ve buz da gerek! fiimdi ekim zaman›, hasada çok var!..

21


T‹YATRO

Bazen dünyay› ayd›nlatan;

bir insan›n ›fl›¤›d›r. Sanatç›n›n de¤iflmeyen birkaç temel özelli¤i vard›r. Bunlar›n en Dilek TÜRKER Tiyatro Sanatç›s›

önemlilerinden biri “de¤ifltirmek arzusu”dur. Ama “nas›l” de¤ifltirmek? Elbette, güzeli iflaret ederek…

S

anatç›, güzeli iflaret ederek de¤ifltirme arzusuyla yol al›rken, kendini de daima bir aray›fl içinde bulur: Hep güzeli aramak ve güzeli aramaktan hiç vazgeçmemek... Bir sanatç›n›n güzeli ararken, en büyük deste¤i, onu hatalardan, sapmalardan koruyan en önemli yard›mc›s›ysa bilimdir. Tiyatro da bu genel anlay›fl içinde bir bilim-sanatt›r. Çünkü bilim de tiyatro da özünde sorgular ve insanda fark›ndal›k yarat›r. Tiyatroda, toplumsal kayg›larla ifllevsel kayg›lar› birbirinin içinde eritip bir hamur hâline getirerek, eski dille söylemek gerekirse “mündemiç” bir anlay›flla yani tiyatro sanat›n›n bütün de¤erlerini ve gücünü kullanarak o toplumsal kayg›lar› dile getirmek gerekir. O kayg›lar› dile getirmekse sanat›ç›y› güzelli¤e giden yolun bafl›na getiriyor. Bunu “saf muhalefet” olarak da tan›mlayabiliriz. Dolay›s›yla her türlü sanat, “iktidar” olmay› de¤il, “saf muhalefeti” içerir. Saf muhalefet kavram›n›n aç›l›m› son derece önemlidir. Çünkü saf muhalefette iktidar› ele geçirmek anlay›fl› de¤il; güzeli arama, güzele yönelme yaklafl›m› vard›r. Dolay›s›yla sanatç›n›n “saf muhalefeti” asl›nda süregiden bir “mutlak muhalefeti” de bar›nd›r›r. Sanatç›; kayg›lar›, estetik aray›fl› ve saf muhalefetiyle sanat›n evrenselli¤i içinde bir dünya insan›d›r. Ancak bir dünya

insan› olabilmek; sizleri var eden kültürden yola ç›karak gerçekleflebilir. Sanat ve kültürün ulaflt›¤› nokta, insanl›¤›n birikimidir. Sanatç›, öncelikle kendi öz kültürünü özümseyerek ve evrensel kültürle bütünlefltirerek özgün kiflili¤ini ve sanat›n› ortaya koyabilir; bir dünya insan› olabilir. Ben de sanat yaflam›mda, gücüm yetti¤ince bunu gerçeklefltirmeye çal›flt›m. Almanya’da, 12 y›l tiyatro sanat›yla u¤raflt›m. Türk yazarlar›n›n oyunlar›n› da Almanca ve Türkçe olarak oynad›m. Çünkü bir dünya insan› olman›n flart›; önce de belirtti¤im gibi, sizleri var eden kültürden yola ç›kmakt›r. Tiyatro, ayn› zamanda kültürel haf›zadan evrensel haf›zaya ulaflman›n bir baflka yoludur. Yunus’u, Mevlâna’y›, Itrî’yi; Nietzsche’yi ve Bach’› birlikte hissedebilmek, alg›layabilmek, düflünebilmektir. Evrensel haf›za, insan›n zamana karfl› duruflunu, varoluflunu ortaya koyar. Sanat ve edebiyat dünyam›zdan Haldun Taner, Haldun Dormen gibi de¤erlerin verdi¤i güç ve destekle tiyatroda, pek çok ilki hayata geçirme flans›na kavufltum. Aziz Nesin’in “Bir Zamanlar Memleketin Birinde” adl› kitab›ndan benim için oyunlaflt›rd›¤› eseri sahnelemek için Türkiye’ye kesin dönüfl yapt›m. Ard›ndan Naz›m’›n kar›s› Vera’y› oynad›m. Bundan sonraki 20 y›l boyunca birçok tek kiflilik oyun sahneledim. Tek kiflilik oyunlar ve bireysel hikâyeler, asl›nda dünyaya, insana, do¤aya, insanl›¤a, fertler aras›ndaki eflitsizli¤e, insan›n alt etmesi gereken her fleye dair fark›ndal›k yaratmak için en etkili yollardan biridir. Son yüzy›lda dünyada iyice belirginleflen felsefi bunal›m›n, t›kan›kl›¤›n, yabanc›laflman›n, do¤a – insan iliflki-


sindeki keskinleflen bozulman›n, ekonomik iliflkilerdeki çarp›kl›¤›n ve krizlerin fark›ndal›¤›n› yaratabilmek için bireysel hikâyeler en etkili yollardan birini oluflturur. Çünkü bireysel bir hikâye, insana en yak›n, içinde en çok “insan” olan hikâyedir. fiimdi de çok büyük bir sevgiyle, gerçek bir öyküyü sahnede yaflatmak için çal›fl›yoruz. Türkan Saylan’›n hikâyesini… Neden mi Türkan Saylan? Çünkü O, sevmekten korkmayan, kendilerine verilenle yetinmeyen, beklentilerini kendileri oluflturan, bu beklentileri gerçeklefltirmek için kendi yollar›n› çizen, bunun için a¤›r bedeller ödemekten korkmayan ve a¤›r bedeller ödeyen sevgi dolu insanlar›n en güçlülerindendi. Türkan Saylan’la 1990 y›l›nda, Ça¤dafl Yaflam› Destekleme Derne¤inin kurulufl döneminde tan›flt›m. Derne¤in tüm toplant›lar›na kat›ld›m. Ondan sonra da 20 y›l boyunca sanatla ilgili yapt›¤›m bütün çal›flmalarda dernek üyeleriyle bir al›flverifl içerisinde olduk. Sevgi, dostluk ve dayan›flma içinde bir al›flverifl... Bunu sa¤layan da Türkan Saylan oldu. Türkan Saylan’da beni en çok etkileyen fley fluydu: Ayn› coflku ve samimiyet içinde hissetti¤imiz duygular› bizler yaflay›p boflalt›rken, O, duygular›n› kendisini ve idealini gerçeklefltirmek için bir besin gibi kullan›yordu. Üstelik son derece ekonomik olarak ve son derece bilgece... Bunu kavrad›¤›n›zda, etkilenmemeniz ve hayranl›k duymaman›z mümkün de¤ildir. Beni de çok etkiledi. O zarif tebessümüyle, kürsüye ç›kt›¤› zaman son derece do¤al, yumuflak ama kararl› durufluyla etkiledi. fiimdi onun ›fl›¤›n› sahneye tafl›maya çal›fl›-

yoruz. Ayfle Kulin’in “Türkan, Tek ve Tek Bafl›na” adl› roman›ndan Hakan Alt›ner taraf›ndan sahneye konan, dekor ve kostüm tasar›m›n› Osman fiengezer’in, müziklerini Faz›l Say’›n, koreografisini ‹hsan Bengier’in, ›fl›k tasar›m›n›ysa Yüksel Aymaz’›n gerçeklefltirdi¤i “Türkan Ifl›k Yolcusu” oyunu için ben, Yeflim Al›ç, Gül Akelli, Ebru Saçar ve Yi¤it Çelik sahnede yer al›yoruz. Çünkü inan›yorum ki kültürel haf›zadan evrensel haf›zaya ulaflabilmek için, 2010 Türkiye’sinde ülkemize, dünyaya, insana, do¤aya, insanl›¤a, eflitsizli¤e, insan›n alt etmesi gereken her fleye dair fark›ndal›k yaratmak için en etkili yollardan biri, Türkan Saylan’›n öyküsüdür. Çünkü 2010 Türkiye’sinden gelece¤e uzan›rken Türkan Saylan’›n ›fl›¤›, yolumuzu ayd›nlatmada önemlidir. 125 y›ld›r Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Okullar›n›n, o okullar›n yetifltirdi¤i ayd›nl›k, ›fl›kl› nesillerin yapt›¤› gibi… Bugün, cumhuriyet devrimlerine, kazan›mlar›na, cumhuriyetin ayd›nl›¤›na sonsuza kadar sahip ç›kaca¤›m›za ve koruyaca¤›m›za dair inanc›m›z› pekifltiren; cumhuriyetin de¤erlerini gelece¤e tafl›yan baz› kurumlar›n varl›¤›d›r. Bu kurumlar›n bafl›nda da Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Okullar› gelir. Bu kurumun 125. kurulufl y›l dönümünde ayn› felsefeden, ayn› idealden bir nebze taviz vermeden, artan bir güçle varoluflu ülkemiz, ben ve benim gibi düflünen ayd›nlar için büyük bir güç ve umut kayna¤›d›r. Bu nedenle derginizde bana yer verdi¤iniz için Vakf›n tüm yöneticilerine ve çok sevgili dostum Sevil Karac›k’a teflekkür ederim.

23


KÜLTÜR

Zeybekler Her geçen gün biraz daha unuttu¤umuz, yads›d›¤›m›z Anadolu kültürünün bir alt kültürüdür zeybeklik. Zeybeklerin ortaya ç›k›fllar›, 15. yüzy›l sonuyla 16. yüzy›l Osmanl› askerî ve idari yap›s›n›n bozulmaya bafllamas› ve özellikle Celali isyanlar›ndan sonras›na rastlar. Ester SAYDAN FMV Özel Ifl›k Lisesi ‹ngilizce Ö¤retmeni

Kartpostallar Sait Beydefl koleksiyonundan al›nm›flt›r.

24

B

u dönemlerde, yeniçeri ve kap›kulu ocaklar›n›n büyük bir k›sm›na, rüflvet ve hat›rla gelifligüzel al›mlar yap›lmaya baflland›¤›, yeniçerilerinse savafl d›fl›nda ifllerle u¤raflt›klar›, savafltan kaçt›klar›, isyan ç›kartt›klar› ve en önemlisi bir “silahl› bask› grubu”na dönüflmeye bafllad›klar› gözlemlenmektedir. O dönemlerde zeybekler; ticaret yollar› üzerinde k›r bekçili¤i, paral› askerlik gibi ifller yapmaktayd›lar. Ayn› zamanda, yeniçerilerden gördükleri destekle yolculardan haraç da al›yorlard›. Asl›nda, e¤er toplumda devlet ve halk iliflkileri çok gerilimliyse, halk, devletin kararlar›ndan çok rahats›z oluyorsa, di¤er taraftan ekonomik düzen bozuksa, toplumun güçlü kesiminin güçsüz üzerindeki sömürüsü çok yüksekse, toplumun ço¤unlu¤u bu düzene bo-

yun e¤er ama çok az› bafl e¤mez. Onlar, “yi¤itler bar›na¤›, düflkünler s›¤›na¤›” da¤lara yürür. ‹flte, zeybekler o dönemin asileridir. Mant›ksal aç›dan bak›ld›¤›nda yasalar› çi¤nemekte, devlete karfl› gelmektedirler ama direnifli örgütledikleri ve haks›zl›¤a karfl› zay›f› koruduklar› için, halk›n ümidi, dertlerinin derman› olmaya bafllam›fllard›r. Ancak dönemin resmî kay›tlar›na “eflk›ya” olarak geçtiler. (Eflk›yal›k, temelde ekonomik, siyasi, idari ve toplumsal bir olgu olarak Osmanl› sisteminin bir parças› hâlinde, 16. yy. sonlar›ndan devletin çöküflüne kadar etkinli¤ini korumufl ve sürdürmüfltür.) Ayd›n, Celalilerin her zaman etkin oldu¤u bir yöre olagelmifltir ve isyanc› faaliyetlerin yo¤un oldu¤u bu yörede da¤a ç›kan eflk›ya, gittikçe yöresel niteliklere bürünerek di¤er eflk›yalardan ayr›lm›fl ve bir çeflit toplumsal çete hâline gelmifltir: haks›zl›¤a karfl› ç›kan, zenginden toplad›¤›n› fakire da¤›tan, gençleri evlendiren, köprüleri onaran “gönlü zengin eflk›ya”. (Bir çeflit Robin Hood) Osmanl›da eflk›yalar›n toplumsal kahramanlara dönüflmeye bafllamas›, Atçal› Kel Mehmet taraf›ndan gerçekleflir çünkü hareket gerçek anlamda bir “halk hareketi“dir. Osmanl› belgelerinde “Ayd›n ‹htilali” (1829) olarak geçen bu olay, oluflum ve geliflim bak›m›ndan günümüz zeybek tan›m›na geçiflin kilometre tafl›d›r.1-2 Yine ayn› süreçte, Atçal›n›n flahs›nda, efelik kavram› ciddi bir dönüflüm geçirmifl ve “sosyal eflk›ya” tipi, Bat› Anadolu’daki “efe” tipiyle özdeflleflmifltir. Onun örne¤iyle zeybek çetesi lideri olacak kiflinin tafl›mas› gereken nitelikler konusunda, anlaml› bir “etik “geliflti¤i söylenebilir. 20. yüzy›l›n ünlü efelerinden ve Kurtulufl


Savafl› direniflçilerinin öncülerinden Yörük Ali Efe, zeybek ve efeyi flöyle tan›mlar: “Efe ve zeybek, hakk›n› arayan adamd›r. Saltanat devrinin o karmakar›fl›k, halk› adam yerine koymayan, herkesi hiçe sayan idaresinde zulme boyun e¤meyen adamd›r. Köylerde, kasabalarda insanlar aras›nda yaflarken, hükümet denen kuvvete hakl› derdini anlatamay›nca silah›n› kapar, da¤lara ç›kar. Zeybek, zenginden al›p yoksula verendir. Mert ve yi¤ittir. Irza dokunmayan, öksüzün ve yetimin hakk›n› koruyand›r. O, yaln›z zulme, hak tan›mayan hükümet kuvvetine meydan okur. Da¤da jandarmayla karfl›lafl›nca kaçmaz, çarp›fl›r. Güpegündüz flehirlere, kasabalara iner. Halk›n s›rt›ndan kasalar›n› doldurmufl zenginleri haraca keser, imana getirir. Fakat bunlar› gizli kapakl› de¤il, dobra dobra apaç›k yapar. ‹smini, hüviyetini bildirir. “Ben filan efeyim. Hükümet bilsin, gelsin, aras›n, bulsun beni.” diye haber b›rak›r. Efe intikam bilmez, kin tutmaz. Öyle yapsayd›, zaman zaman sürü sürü insanlar› öldürmesi, ortal›¤› kana boyamas› icap ederdi. Ciddi bir hiyerarflik yap›s› olan zeybeklik kurumu, üç bölümden oluflmaktad›r: Efe, zeybek ve k›zan.5 Kuruma al›n›fl›n ise belli flartlar› ve bir ritüeli vard›r. Her kat›l›m, ant içerek tamamlan›r. Kurtulufl Savafl›’nda efe ve zeybeklerin Kuva-y› Milliye’nin ve direniflin aktif güçlerinden olduklar›n› ve Kurtulufl Savafl›’n›n bafllat›lmas›nda ve kazan›lmas›nda tarihî bir rol oynad›klar›n› görürüz. Bat› Anadolu Bölgesi’nde ilk direnifl örgütleri, do¤al olarak bölgede geleneksel bir direnifl kurumunun sahibi olan efeler ve zeybekler taraf›ndan kuruldu. Gece gündüz

kurduklar› pusular ve yapt›klar› bask›nlarla düflman›n korkulu rüyas› hâline geldiler. Burada özenle alt› çizilmesi gereken nokta; yüksek düzeyde mücadele ve yönetme becerileri, güçlü sezgileri, yerinde ve isabetli karar verme ve duruma müdahale etme yetenekleriyle her zaman öne ç›kan efelerin, ülke, merkezî bir toparlanmadan yoksun, olay› yönlendirecek ve yürütecek karar mekanizmalar› henüz ortaya ç›kmam›fl, Kuva-y› Milliye örgütlenmesi oluflmam›fl ve herkes flaflk›n bir durumda beklemedeyken direnifle geçmifl olmalar›d›r. 1919 y›l›n›n bahar ve yaz aylar›nda, vatan›n silahs›z ve savunmas›z bir flekilde kalmas› üzerine da¤lardan düze inerek millî saflar› oluflturmufllard›r.3 Bu davran›fl, y›llarca savafllar›n içinde bunalan ve tükenen halk›n umudunu canland›rm›fl ve bu umut, dayan›flma ve direnifle dönüflerek Türk halk›n› zafere götürmüfltür.4 Kuva-y› Milliye günlerinde halk taraf›ndan Mustafa Kemal’e “Sar› Zeybek” denildi¤ini biliyoruz. O karanl›k ve bunal›ml› günlerde Mustafa Kemal’e “Sar› Zeybek” denilmesi, zeybek giysileriyle çizilip yay›mlanmas›, gelifligüzel söylenmifl bir söz, bir yak›flt›rma ya da rastlant› de¤ildir. Bu, halk›n kendisine sahip ç›kan, destek olan, kendisi için savafl›m yürüteni zeybek konumunda görmek istemesinden kaynaklanan bir durumdur. Halk›n böylesine s›k›flt›¤› bir dönemde, zeybeklerin cephelerdeki etkinliklerini ve kahramanl›klar›n› görünce bu deyim daha da önem kazanmaktad›r. Atatürk, ulusal kimli¤in oluflturulmas› çal›flmalar›nda zeybek dans›na özel bir önem vermifltir. Bu yi¤itlik dans›, savafltan yeni ç›km›fl

Atatürk, ulusal kimli¤in oluflturulmas› çal›flmalar›nda zeybek dans›na özel bir önem vermifltir.

25


KÜLTÜR

D‹PNOTLAR: 1 Atçal›, yöredeki adaletsiz vergi uygulamalar› ve kötü yöneticilerin neden oldu¤u haks›zl›klara karfl›, köylü, kasabal› ve Yörükleri organize ederek, isyan› bafllat›r. Atçal›n›n bafllatt›¤› bu harekete herkes gönüllü olarak kat›lm›flt›r. Bir y›l süreyle Ayd›n ve çevresinde etkili olan bir yönetim kurulmufl, ancak hareketi ‹zmir yöresine do¤ru geniflletme teflebbüsleri, Atçal›n›n üzerine büyük kuvvetlerin yollanmas›na sebep olmufl ve Atçal› Kel Mehmet yakalanarak idam edilmifltir. Bu olay, zeybekli¤in siyasal ve sosyal bir boyut kazanmaya bafllamas›n›n önemli bir örne¤idir.

Feyziye, Niflantafl›’na tafl›nd›ktan sonra okulda yap›lan ilk görkemli tören 1925'te gerçeklefltirilen 40. y›l kutlamas›yd›. O y›l ö¤renciler çeflitli tiyatro oyunlar› sahnelemifl ve dans gösterileri yapm›fllard›. ‹flte bu gösterilerden biri olan “Zeybek Oyunu” adl› eserden bir sahne. Foto¤raf, oyunda yer alan bir ö¤renci taraf›ndan babas›na arma¤an olarak haz›rlanm›flt›r.

26

Türk halk›n›n gücünün sembolü gibidir. Zeybek 1920’lerin millî raks›d›r. Selim S›rr› Tarcan; zeybek dans›n› millî bir sembol olarak her yerde, her salonda oynanabilecek bir forma sokmufltur. Atatürk de zeybek oyunlar›n›n çeflitlemeleri üzerinde çal›flarak bir salon zeybek oyunu meydana getiren Selim S›rr› Tarcan'›n çal›flmalar›n› takdirle karfl›lam›fl, flu sözleri söylemifltir: “Selim S›rr› Bey, zeybek oyunlar›na medeni bir flekil vermifltir. Bu eser hepimiz taraf›ndan kabul edilerek millî ve sosyal hayat›m›zda yer tutacak kadar tekemmül etmifl ve bedii bir flekil alm›flt›r. Art›k Avrupal›lara bizim de mükemmel raks›m›z var, diyebiliriz ve bu oyunu salonlar›m›zda müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dans› her sosyal salonda, kad›nla beraber oynanabilir ve oynanmal›d›r.” Zeybeklik, Cumhuriyet’in kurulmas›yla sona eren bir kurumdur. 20. yüzy›lda son efeler Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe’dir. Zeybekler, da¤larda arad›klar› özgürlü¤ü, yeni kurulan cumhuriyette bulacaklar›na inand›lar. Köylere ve flehirlere yerleflerek çal›flma hayat›na girdiler. Zeybeklerden bugün bizlere danslar, türküler ve efsaneler kald›. Ancak zeybek, sadece bir dans de¤il, bir ruhun yaflat›lmas›d›r; co¤rafyan›n eski bir tarih kitab›n› de¤il, üzerinde yaflad›¤›m›z topraklar› ifade etti¤inin göstergesidir. Zeybek, oynan›rken bize, ümmetten millete geçen genç Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine kuruldu¤u topraklar›n tarihini de anlat›r. Mücadelelerini flark› söyleyerek, dans ederek veren, kim olduklar› bugün bile tart›fl›lan zeybeklerin öyküsü; yar›nlar›m›z için çal›fl›rken bize ›fl›k tutacak de¤iflimlerin, erdemlerin, geçmiflte kalm›fl gibi duran de¤erlerimizin bir an›t›n› gösterip tutsakl›¤›n zincirlerini k›rarak özgürlü¤e kanat ç›rpman›n sevincini yaflat›r.

2 Atçal› Kel Mehmet neden kel oldu ve neden da¤a ç›kt›? Atçal› Kel Mehmet'in babas›, Arpaz Beyi'nin yan›nda ›rgat olarak çal›flmaktad›r. Yapt›¤› ifllerden biri Arpaz Kona¤›’n›n bahçesinde hâlen mevcut olan zeytinya¤› çark›n› tek bafl›na çevirmektir. Bir suçundan dolay›, dönemin kolluk kuvvetlerine a¤a taraf›ndan flikayet edilir. Konaktan askerler taraf›ndan karakola götürülmek üzere al›n›r. Atçal› Kel Mehmet de o zaman küçük bir çocuk... Atl› askerlerin birinin baca¤›na sar›l›r ve babas›n› götürmemeleri için yalvar›r. Baca¤›na sar›ld›¤› atl› asker, çocuktan kurtulmak için bir tekme savurur, çizmesindeki mahmuz da çocu¤un kafas›n›n ensesiyle birleflti¤i yerden avuç içi kadar saçl› bir deri parças› kopar›r ve o bölgeden bir daha saç ç›kmaz. Daha sonra tafl›nd›klar› Atça'da bu özründen dolay› kendisine Kel Mehmet lakab› tak›l›r. Kel Mehmet, delikanl›l›k ça¤›na gelince Atça'da bulunan bir baflka a¤an›n k›z›na âfl›k olur ve k›z› istetir. A¤a k›z›n› vermedi¤i gibi, a¤an›n adamlar› Kel Mehmet'e sürekli zulüm ederler. Kel Mehmet dayanamaz hâle gelince de çareyi da¤a ç›kmakta bulur. Ondan sonra da Atçal› Kel Mehmet Efe olur. 3 Yörük Ali Efe 1919 senesinde da¤dan indi. O s›ralar düflman, ‹zmir’in ard›ndan Ayd›n ve Nazilli’yi iflgal etmiflti. Yörük Ali Efe, K›ll›o¤lu Hüseyin Efe ve baz› arkadafllar›, Ayd›n ilinin Çine ilçesi Ya¤c›lar köyünde toplanarak, Malgaç deresinin üstünden geçen Malgaç demiryolu köprüsü yan›ndaki Yunan karakoluna bask›n yapt›lar. Bask›n sonunda karakol tümüyle imha edildi, cephane ve erzaklar ele geçirildi. Bu bask›n, Bat› ve Güney Anadolu’da düzenli, bilinçli, ve millî fluurla iflgalcilere yap›lan ilk bask›n olarak kabul edilmektedir. Bu önemli baflar›, halka ümit ve cesaret vermifl, düflman›n yurttan kovulabilece¤ine olan inanc›n› artt›rm›fl ve Yörük Ali Efe’nin liderli¤ini perçinlemifltir. Düflman beklemedi¤i bu bask›n karfl›s›nda pani¤e kap›lm›fl, Nazilli’deki kuvvetlerini çekip Ayd›n istikametine kaçm›flt›r. 4 Atatürk'ün Demirci Mehmet Efe'ye yazd›¤› mektup;

Demirci Mehmet Efe kardeflime: Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Ayd›n’›n bu do¤ru özlü ve fedakâr evlatlar›, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gâvurlar›n esaretine düflürmeye çal›flan hainleri pek kahramanca ve fedakârca bast›rd›lar. Vatan›m›za büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine ve umum kumandanlar› olan zat› âlinize Büyük Millet Meclisi’nin kalbî ve samimi teflekkürat›n› takdim eder, gözlerinizden öperim. Kardeflim efendim… ‹mza: Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal 5 Efe: Efelik bir tür seçimle olur. Efenin o¤lu efenin de¤erinde ise efe seçilir. Efenin o¤lu seçilmezse, zeybekler aralar›ndan en de¤erli zeybe¤i efe seçerler. Efeler birbirlerine ateflli silah çekmezlerdi. Zira bu, korkakl›k say›l›rd›. Mintanlar›n›n yaka dü¤meleri sürekli aç›kt›r. Sakal b›rakmazlar. Pala b›y›kl›d›rlar. Bindikleri at erkek, koflumlar›n›n aksanlar› gümüfltendir. Uzun namlulu silah olarak da "filinta" tafl›rlard›. Zeybek: Zeybekler Anadolu'da esas olarak kolluk görevini üstlenmifllerdir. Bunlar yollar› koruyorlar ve her iki fersahta bir bulunan kervansaraylarda ve mola verilen yerlerde bekçilik yap›yorlard›. Bu hizmetleri karfl›s›nda belli bir miktar para al›yorlard› ancak zor kullanarak para alm›yorlard›! Zeybekler tutuculuktan uzak kifliler olduklar› için zaman zaman adlar› gâvura da ç›km›flt›. K›zan: K›zanlar, efenin mahiyetindeki askerlerdir. K›zan; Bat› Anadolu'nun baz› yörelerinde "çocuk" anlam›na gelmektedir. K›zanlar, efelerin izni olmadan evlenemezlerdi.


SA⁄LIK

Çocuklar ve televizyon Çocuklar ve televizyon günümüzde neredeyse ayr›lmaz bir ikili hâline geldi. Bu durum, kuflkusuz hakl› olarak pek çok anne babay› kayg›land›r›yor.

P

ek çok aktivitede oldu¤u gibi, ekran karfl›s›nda geçirilen zaman için de “az› karar, ço¤u zarar” denebilir. Çocu¤unuzun ekran karfl›s›nda geçirdi¤i zaman, belki de sizin fark etti¤inizden fazla olabilir. Onun televizyonla geçirdi¤i zaman› azaltmak için baz› basit ad›mlar atabilirsiniz: Arka plandaki televizyonu elimine edin. Televizyon aç›ksa -sadece arka planda olsa bile- çocu¤unuzun dikkatini çekebilir. Aktif olarak izlemedi¤iniz zamanlarda televizyonu kapat›n. Yatak odas›nda televizyon bulundurmay›n. Televizyonu evin ortak kullan›m alan›nda bulundurarak çocu¤unuzun neler izledi¤i hakk›nda bilgi sahibi olabilirsiniz. Televizyon önünde yemek yemeyin. Bu, çocu¤un ekran karfl›s›nda geçirdi¤i zaman› art›racakt›r. Bu al›flkanl›k ayr›ca, çocu¤un bilinçsizce at›flt›rmas›n› teflvik ederek afl›r› kilo almas›na yol açabilir. Okul günü kurallar› koyun. Çocuklar›n okul haftas› içinde bofl zamanlar› s›n›rl›d›r. Bu zaman›n tümünü ekran karfl›s›nda geçirmemesine gayret edin. Çocu¤unuza TV, video ve bilgisayar d›fl›nda baflka e¤lence ve aktiviteler önerin. Okumas›n›, spor yapmas›n› ve baflka oyunlar oynamas›n› teflvik edin. ‹yi bir örnek olun. Kendiniz de ekran karfl›s›nda geçirdi¤iniz zaman› k›s›tlay›n. Çocu¤unuzun izleyece¤i fleyleri planlay›n. Sürekli kanal de¤ifltirmek yerine uygun programlar› seçin. Program bitti¤inde televizyonu kapat›n. Birlikte izlenen programlar konusunda seçici davran›n. Çocu¤unuzla birlikte izledi¤iniz program hakk›nda konuflun. Ders ve okul saatlerini göz önüne alarak televizyon izleme saatlerini ayarlay›n. Çocuklar›n TV, sinema, video ve bilgisayar oyunlar›na ay›rd›klar› zaman›n günde bir iki saati geçmemesi öneriliyor. Zira bu

sürenin uzamas›, afla¤›daki sorunlar› ortaya ç›karabiliyor: Obezite: Günde iki saatten fazla televizyon izleyen çocuklarda afl›r› kilo alma riski daha fazla. Düzensiz uyku: Çocuk ne kadar çok televizyon izlerse yata¤a gitmeye direnme ve uykuya dalma güçlü¤ü çekme olas›l›¤› o kadar artmaktad›r. Geç saatlerde yay›nlanan programlar›n izlenmesi çocuklar›n uyku ritmini bozmaktad›r. Davran›fl sorunlar›: Afl›r› televizyon izleyen çocuklarda dikkatini toplayamama ve benzer sorunlar daha s›k görülmekte. Bu durum, e¤er anne baba çocuklar› için yeterli vakit ay›ram›yorsa ve çocu¤un geliflimini destekleyecek di¤er ailevi faktörler eksikse, daha büyük bir s›k›nt›ya yol açabilir. Okul performans›nda düflüfl: Odas›nda televizyon bulunan çocuklarda okul performans› azalmaktad›r. Ekran karfl›s›nda afl›r› zaman geçirmenin genel olarak psikolojik ve fizyolojik geliflimde s›k›nt›lara neden oldu¤u gözlenmektedir. Oyuna ayr›lan zamanda azalma: Ekran karfl›s›nda çok zaman geçirilmesi aktif ve yarat›c› oyunlara ayr›lan zaman› azaltmaktad›r. Çocuklar›n oyunlar ve de¤iflik aktivitelerle kazanacaklar› ince motor beceriler yetersiz kalmaktad›r. Onlar›n arkadafl ortamlar›nda kazanacaklar› sosyal adaptasyon yetene¤i, istenen seviyede olmamaktad›r. Fiziksel aktivite eksikli¤i: Çocuklar için gerekli olan fiziksel hareketlilikle enerji kullan›m› eksik kalmaktad›r. Bu söylediklerimize bakarak televizyonun tümüyle kötü bir al›flkanl›k gibi alg›lanmas› da yanl›fl olur. Çocu¤unuz ekran karfl›s›ndayken bu zaman› da verimli de¤erlendirmesi için elinizden geleni yap›n. Bu konuda aktif ve kat›l›mc› olun. TV, video ve bilgisayar oyunlar›, internet gibi iletiflim araçlar› öncelikle e¤itim amaçl› olarak, e¤lence amaçl›ysa belli s›n›rlarda kullan›lmal›d›r.

Dr. Hasan ‹NSEL Sa¤l›kl› Yaflam Direktörü ‹ntermed Poliklinik

27


B‹L‹M

2011 Dünya Kimya Y›l› 2011, Marie Curie'nin Nobel Ödülü almas›n›n ve Uluslararas› Kimya Topluluklar› Birli¤inin kuruluflunun 100. y›l› olmas› an›s›na Birleflmifl Milletler taraf›ndan al›nan kararla tüm dünyada “Kimya Y›l›” olarak kutlanacak. Bilime ilgi duyan herkes, 2011’de kimyan›n renkli dünyas›na dair pek çok etkinli¤i yaflama imkân›na sahip olacak. Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac›

K

imya; do¤ada mevcut olan bütün maddeleri inceleyen bir bilim dal› yani hayat›n her alan›nda, her fleyde, hatta bizzat içimizde var olan›n bilimi asl›nda kimya. Çünkü var olan, gördü¤üz her fley ve bizler elementlerden olufluyoruz ve hayat›n her an› bu elementlerin birbirleriyle sonsuz say›da denebilecek tepkimesiyle flekilleniyor. Örne¤in; seviniyoruz, üzülüyoruz, k›z›yoruz, korkuyoruz, mutlu oluyoruz, de¤il mi? Bunlar içimizde, vücudumuzda yaflanan kimyasal tepkimelerle flekilleniyor. Bu, bir anda içimizde oluflan milyonlarca tepkimenin bir sonucu ve biz bunlar› göremiyoruz ama gördü¤ümüz her fley de asl›nda bir kimyasal tepkiden baflka fley de¤il. Çaya limon koyuyoruz ve rengi aç›l›yor de¤il mi? ‹flte bir kimyasal tepkime… Tepkime dedi¤imiz fley; asl›nda var olan elementlerin, moleküler yap›lar›n birbirlerine karfl› davran›fllar›n› ifade ediyor. Böyle bak›nca da kimyadan daha e¤lenceli, kimyadan daha il-

K‹MYADA ÖNCÜ B‹R B‹L‹M ‹NSANI: MARIE CURIE As›l ad› Maria Sklodowska olan Marie Curie, radyoaktivite üzerine yapt›¤› çal›flmalarla iki kez Nobel Ödülü kazand›. Polonya as›ll› Frans›z kimyager, uranyumla yapt›¤› deneyler sonucunda radyoaktiviteyi keflfederek kimya alan›nda büyük bir bilimsel aflaman›n gerçekleflmesini sa¤lad›. 1903’te Nobel Fizik Ödülü’nü, 1911’de Nobel Kimya Ödülü’nü alan Madam Curie, Nobel Ödülü’nü alan ilk kad›n ve bu ödülü iki kere alan ilk bilim insan› oldu. Toryumun radyoaktif özelli¤ini bulan ve radyum elementini ayr›flt›ran Curie, radyoloji biliminin de öncüsü oldu. 2011 y›l›; onun Nobel Kimya Ödülü’nü almas›n›n 100. y›l› olmas›ndan ve kimya bilimine yapt›¤› katk›lardan dolay› “Dünya Kimya Y›l›” olarak kutlanacak.

28

ginç, kimyadan daha heyecanl› bir fley var m›? fiöyle düflünmek de mümkün: Asl›nda tüm elementlerin bir karakteri var! Aralar›nda gruplaflsalar bile her biri kendine özgü bir flahsiyet! A¤›r›n›, hafifini, h›zl›s›n›, sinirlisini, uysal›n› yani her türlü karakteri görmek mümkün elementler aras›nda. Tabii birbirleri hakk›nda fikirleri de var!.. Birbirlerine karfl› davran›fllar›; aralar›nda çekimler, aflklar, k›skançl›klar, öfkeler de var. ‹flte kimya bunlar› inceliyor, gözlemliyor ortaya ç›kar›yor. Hatta daha ötesine geçiyor; yeni iliflkiler, yeni sonuçlar kazand›r›yor. Öyleyse kimya, bir baflka ifadeyle “elementler sosyolojisi” olmas›n?.. Renklerin dünyas› Do¤ada sonsuz say›da renk tonu bulunuyor ama kimyada da öyle… Neodinyum nitrat çözeltisinin pembesinden, üç de¤erli demir çözeltisine tiyosiyanat kat›l›nca oluflan k›rm›z›ya ve sonsuz say›daki kimyasal tepkimeye ba¤l› olarak sonsuz say›da renk demektir kimya… Bu kadar renkli bir dünyada bizi zorlayacak olan bu elementlerin isimleri olabilir mi? Onun da kolay› var. Bu isimlerin nereden geldi¤ine bakmak, belki onlar› hat›rlamam›zda kolayl›k sa¤lar. Elementlerin isimleri Baz› elementlerin isimleri mitolojiye kadar uzan›r. Titanyum ve vanadyum gibi... Kimilerinin isimleri de ülkelerin ve k›talar›n onuruna verilmifltir: Germanyum (Almanya), galliyum (Fransa’n›n eski ismi Gaul’den), polanium (Polonya), Skandiyum (Skandinavya) gibi... Ya da flehir ve kasabalardan al›rlar isimlerini: Hafniyum (Kopenhag), lutetiyum (Latince Paris) gi-


bi... Tabii büyük bilim adamlar›n›n isimlerini ölümsüzlefltiren elementler de vard›r; einsteinyum, mendelevyum, fermiyum gibi... Antik ça¤a uzanan baz›lar›ysa bugün bilinmiyor: Kükürt, demir, kalay gibi... Bir de 102. element var.Yapay olarak üretilen bu ilk ve tek element için kesin bir isim konulmad› hâlâ… Periyodik tablo Elementler dünyas›n›n en güzel resmiyse ünlü bilim adam› Mendeleev taraf›ndan oluflturulan periyodik cetvelde görülüyor. Bu cetvel, asl›nda atom say›lar›na, a¤›rl›klar›na, iletkenlikleri ve pek çok özelliklerine göre elementler dünyas›n› gösteren bir filmi and›r›yor. Bu tabloyu inceleyen ve kimyay› ö¤renen herkes asl›nda çok heyecanl› bir filmi izliyormufl gibi heyecanlanabilir. Simyadan kimyaya Asl›nda dünyan›n ilk kimyac›s›, atefl yakmay› ö¤renen ilkel insan say›l›r. Çünkü flans eseri de olsa bir kimyasal tepkimeyi; yanmay› oluflturmufltu. ‹nsanlar tüm tarih boyunca da kimyayla, yani elementler ve tepkimelerle ilgilendi, onlar› anlamaya ve ö¤renmeye çal›flt›. Eski ça¤lar›n simyac›lar› elementlerden alt›n elde etmek için u¤rafl›yorlard›. Ama modern kimyac›lar bunun çok ilerisini baflard›lar. Nas›l m›? Örne¤in; penisilini bularak! Küften üretilen bir mucizeyle oluflturulan penisilin bulunana kadar, hazineleri alt›nlarla dolu krallar bile en küçük bir enfeksiyon karfl›s›nda, tüm servetlerini bile verseler çaresiz kal›yorlard›. Alexander Fleming, penisilini 1928’de buldu ama formülü ancak 1945 y›l›nda kimyac›larla belirlendi. 1947’de de yapay olarak üretildi ama as›l baflar› bu de¤ildi. Günümüzün streptomisin, teramisin, biyomisin gibi güçlü antibiyotiklerinin üretilmesinde kimya baflrolü oynad›. Ama kimya biliminin yapt›klar›, bulduklar›, oluflturduklar› say›lamayacak kadar çok… Bugün kimya bilimi, yaklafl›k 6 milyon bilefli¤in incelenmesini kaps›yor. Bu incelemeler de

kategorize olarak kendi içinde kimyan›n alt dallar›n› oluflturuyor. Analitik kimya, biyokimya, (inorganik kimya) anorganik kimya, organik kimya, fizikokimya, kuantum mekani¤i, istatistik mekanik, kuantum kimyas›, nükleer kimya, kat› hâl kimyas›, s›v› hâl kimyas›, plazma kimyas›, parçac›k kimyas› (yüksek enerji kimyas›) bafll›ca kimya dallar›n› oluflturuyor. 2011 Dünya Kimya Y›l› Yukar›da kimya biliminin etraf›nda yapt›¤›m›z gezinti bile bize kimyan›n ne denli ilginç keyifli bir bilim alan› oldu¤unun ipuçlar›n› vermiyor mu? Hele 2011’in tüm dünyada Kimya Y›l› olarak kutlanaca¤›n› düflününce, hiç durmadan kimyayla ilgili etkinlikleri, projeleri düflünmeye bafllamak, 2011’de kimya biliminin keyfine varmak için haz›rlanmak gerekiyor. MENDELEEV VE PER‹YOD‹K CETVEL

32 yafl›nda St. Petersburg Üniversitesinde kimya profesörü olan büyük bilgin Dimitri ‹vanoviç Mendeleev, elementleri özeliklerine göre s›ralayarak kimyan›n en önemli ve temel tablosunu ortaya koydu: Periyodik cetveli icat etti. Bilinmeyen baz› elementlerin bulunmas›n› da sa¤layan periyodik cetvel, bugün kimyac›lar›n sessiz bilgisayar› olarak da an›l›yor. Gelecekte o cetvele ilave edilecek yeni elementlerin aray›fl›ysa kimya biliminin hedefleri aras›nda yer al›yor. Periyodik cetvel bilimin geliflimine ›fl›k tutuyor. Kimyayla ilgilenen herkes için bir temel veri olan periyodik cetvel, sistemati¤inde pek çok özelli¤i de bar›nd›r›yor. Bir periyotta soldan sa¤a do¤ru gidildikçe, • Proton, nötron say›lar› ve kütle numaras› art›yor. • Atom numaras› art›yor. • De¤erlik elektron say›s› art›yor. • Elektron alma iste¤i (ametalik karakter) art›yor. • Yörünge say›s› de¤iflmez. • Atom hacmi ve çap› azal›yor. Bir grupta yukar›dan afla¤›ya inildi¤indeyse: • Proton, nötron say›lar› ve kütle numaras› art›yor. • Atom numaras› art›yor. • De¤erlik elektron say›s› de¤iflmez (Bu nedenle ayn› gruptaki elementlerin kimyasal özellikleri benzerdir). • Elektron verme iste¤i (metalik karakter) art›yor. • Yörünge say›s› art›yor. • Atom hacmi ve çap› art›yor. Elementleri periyodik tablo içinde izlemek, güçlü bir bilimsel ilgi ve heyecan yarat›yor.

29


KOLEKS‹YON

An›lar› biriktirmek Biz koleksiyoncular hep söylüyoruz ya, modern ça¤ koleksiyonculu¤unda iki temel unsur var: Biriktirmek ve paylaflmak. Bu özel say›m›zda ben de sizlerle geçmifle do¤ru yapt›¤›m bir yolculukta biriktirdiklerimi paylaflmak istiyorum. Mert SANDALCI Ifl›k Lisesi Mezunu (1974)

Serez istasyon binas› Serez istasyon binas›ndan flehre do¤ru giden yol

30

G

eçti¤imiz a¤ustos ay›nda hem okulumuzun 125. y›l› münasebetiyle hem bas›lacak olan tarihçe kitab›m›z hem de Türk Eczac›l›k Tarihi Arflivi dan›flman› olarak görev yapt›¤›m Abdi ‹brahim ‹laç Fabrikas› için baz› görseller elde etmek üzere yola ç›kt›m. Feyziye Mektepleri Vakf›, ülkemizin en sayg›n ve en önemli e¤itim kurumlar›ndan biri olarak 14 Aral›k’ta 125. y›l›n› kutlamaya, Abdi ‹brahim de 2012’de Türk ‹laç Sanayiinin son y›llardaki lideri ve en büyük ismi olarak 100. y›l›na “Dalya!” demeye haz›rlan›yordu. Araflt›rd›¤›m her iki kurum, kendi alanlar›nda 100 y›ld›r baflar›yla ayakta durmaktayd›lar ve her ikisinin de kökleri Selanik’e kadar uzan›yordu.

Uzun zamand›r yapmak istedi¤im ve nihayet gerçeklefltirebildi¤im bu yolculu¤un ilk etab›nda, okulla ilgili olarak Feyz-i S›byan ve Selanik Feyziye’sinin yerlerinin flimdiki görüntülerini ve zaman›nda dillerden düflmeyen Serez ve Karaferye gezilerini tekrarlayarak bu bölgelerde geçmiflten günümüze kalanlar› foto¤raflar›mla belgelemek istiyordum. ‹kinci etapta ise Abdi ‹brahim’le ilgili olarak Osmanl›dan günümüze kadar gelebilmifl bir barut de¤irmenini belgelemek istiyordum çünkü bu güzide firman›n kurucusu “Barutçuzade” nam›yla tan›nan Abdi ‹brahim Bey’in babas› ve iki amcas› barut imalatç›s›yd›lar ve Selanik’te bir baruthane patlamas›nda ölmüfllerdi. Selanik’te iflim bittikten sonra Abdi ‹brahim’le ilgi-


li olarak yolum uzundu. ‹lk olarak Güney Yunanistan’da Dimitsana flehrine gidecektim. Dimitsana’daki barut de¤irmenleri, iki yüz y›l kadar Osmanl› Ordusu’na barut temin ettikten sonra Yunan ayaklanmas›n›n bafllang›c›nda bu kez isyanc›lar›n barut ihtiyac›n› karfl›layarak Mora ‹syan›’n›n baflar›ya ulaflmas›nda baflrolü oynam›fllard›. Burada bulunan 14 de¤irmenden bir tanesi restore edilerek müze hâline getirilmiflti ve hedefimde buradaki de¤irmeni belgelemek vard›. Oradan Makedonya ve Kosova’ya geçerek yine Abdi ‹brahim Bey’in Mekteb-i T›bbiye-i fiahanenin Eczac›l›k k›sm›ndan mezun olduktan sonra ilk kez görev yapt›¤› Gilan ve Ustruga’ya gidip flehir arflivlerine girmeye çal›flacak, bu flehirlerin 1900’lerin bafl›ndaki foto¤raflar›n› elde etmeye çal›flacakt›m. Asl›nda yapaca¤›m iflin Yunan polisinin huysuzlu¤u düflünüldü¤ünde oldukça riskli oldu¤unu biliyordum. Nereden biliyorsun, derseniz daha önce de böyle bir ifle kalk›flm›flt›m dolay›s›yla tecrübem vard›. Ancak o tarihte henüz “Feyz-i S›byan’dan Ifl›k’a Feyziye Mektepleri” adl› kitab›m yay›nlanmam›fl oldu¤undan üstüme sald›ran Yunan polisini bir kitap yapmak için belgesel film çekti¤ime inand›rmak zor olmufl, hatta Selanik ‹stasyonu’nda çekti¤im videolara el konulmaya kalk›fl›lm›fl, tutuklanmama ramak kalm›flt›. Bu kez mevcut tarihçe kitab›m›za güveniyordum ve hin-i hacette laz›m olur diye de 10 tane kadar yan›ma alm›flt›m. A¤ustos’un 10’unda iki koleksiyoncu arkadafl koyulduk yola. Ben ve foto¤raflar› çekecek olan dostum Hakan Akçao¤lu. Sabah s›n›r› geçtikten sonra ‹skeçe’de k›sa bir yemek molas› verdik, ard›ndan ifle Serez ‹stasyonu’yla bafllad›k. S›cakl›k 42 derece civar›ndayd›. Gün boyu sadece iki trenin u¤rad›¤› Serez istasyon bi-

Serez’deki piknik alan›

nas› ›ss›zd›, bir iki c›rc›r böce¤inin sesi d›fl›nda ç›t ç›km›yordu. Bina, bir zamanlar Hamidiye Bandosu eflli¤inde Feyz-i S›byan ö¤rencilerini karfl›lad›¤› flenlikli günlerinden çok uzakta olman›n hüznünü yafl›yor gibi mahzun mahzun süzüyordu bizleri... Hakan Akçao¤lu hemen çal›flmaya bafllad›. Bafl›m›za bir ifl gelmeden buradan h›zla uzaklaflmak istiyorduk ama sadece binan›n foto¤raf›n› çekmek yetmiyordu. ‹stasyon binas›ndan flehre do¤ru yürüyüfle geçen yüzlerce çocu¤un arfl›nlad›¤› yolun da foto¤raflar›n› çekmek istiyorduk. Neyse ki terk edilmifl gibi duran binan›n içinde hayatlar›ndan bezmifl uyuklamakta olan iki görevliye Tarzanca da olsa istedi¤imizi anlatt›k ve eski istasyon binas›n›n üst kat›na ç›kma iznini kopararak buradan istedi¤imiz resimleri çektik. S›rada Hükümet Kona¤› vard›. ‹fle, binan›n d›flar›dan foto¤raflar›n› çekmekle bafllad›k. Resmî tatil oldu¤undan içeride hiçbir görevli yoktu. Bu durumda, günümüzde Makedonya Bölge Valisinin çal›flma odas› olarak kulland›¤› büyük salonu açt›rmak ve foto¤raflamak mümkün olamad›. Gün ilerledikçe Serez âdeta s›caktan kavruluyordu, çizgi romanlardaki hayalet kasabalar› gibi tümüyle sessiz ve durgundu, ö¤le uykusuna yatm›flt› sanki. Burada da bir sorun yaflamadan eskiden “Benli Gölge” ad› verilen piknik alan›n›n yolunu tuttuk. Piknik alan›n› foto¤raflad›ktan sonra, serinlemek için biraz ötedeki büfeye do¤ru se¤irttik. Büfenin önünde biri polis, birkaç kifli oturuyordu. Sohbete bafllad›k, tam ben piknik alan›n›n günümüzdeki ismini soruyordum ki karfl› sorular gelmeye bafllad›. Niçin soruyordum? Ne ifl yap›yordum?.. Yazar oldu¤umu söyleyip araba-

Feyz-i S›byan’l› ö¤rencilerin Serez gezisi s›ras›nda kabul edildikleri Hükümet Kona¤› binas›.

‹stasyondan Hükümet Kona¤›’na uzanan iki taraf› a¤açl›kl› yoldan geriye kalan...

31


KOLEKS‹YON

Karaferye ya da günümüzdeki ad›yla Veria istasyon binas›

Karaferye piknik alan›n›n 100 y›l arayla görüntüleri

32

dan bir kitap getirince içlerinden sivil polis oldu¤u anlafl›lan biri cep telefonuna bakarak Serez’e saat 2’yi 11 geçe girdi¤imizi söyledi. Anlafl›lan Avrupa Toplulu¤u standartlar› gere¤i, eskisi gibi hoyratça de¤il, sessiz ve derinden takip edilmifltik. Ancak polislere çekinmeden kendi aya¤›m›zla yanaflmam›zdan ve hediye etmek zorunda kald›¤›m›z kitaptan sonra iyi niyetimiz anlafl›lm›fl olmal› ki konu tatl›l›kla kapanm›fl oldu, kimse baflka bir soru sormad›. Selanik’e ayn› gün akflama do¤ru vard›k. Ertesi günümüz Feyz-i S›byan, Feyziye ve fiemsi Efendi Mekteplerinin günümüzdeki yerlerini foto¤raflamakla geçti. Sabahtan bafllayan çal›flmam›z, saat 17.00 civar›nda sona erdi. Son bir gayretle eski Yal›lar semti ve bugün Vasilis Olgas Caddesi’nde yer alan 22 kona¤› da foto¤raflad›k. Feyziye’nin, bu semtte ilk kez Karakaflzade Mehmet Efendi’nin kona¤›nda aç›lan Yal›lar fiubesi hakk›nda ne yaz›k ki hiçbir bilgiye sahip olamad›k. Bu yüzden babaannemin dedesi olan bu zat›n kona¤› hâlen ayakta duranlardan biri mi ya da Feyziye hangisinde faaliyet gösterdi? gibi sorular›n cevaplar›n› dingin emeklilik günlerinde yaflanacak bir baflka yolculu¤a b›rakarak Selanik çekimlerini noktalad›k. Ertesi günün program›nda Karaferye vard›. Günümüzdeki ad› Veria olan küçük bir Osmanl› flehri... Sabah gözümüzü gene 40 derecenin üstünde bir s›cakl›kla açt›k ve yola düfltük. Geçen sefer Karaferye’ye yapt›¤›m›z tren yolculu¤u dümdüz ovada, neredeyse hiç k›vr›lmadan, bir saat sürmüfltü. Bu kez otoban› kullanacakt›k, herhalde daha k›sa sürecek diye düflünüyorduk, öyle de oldu, neredeyse 45 dakikada vard›k Karaferye’ye. fiehir, bizi as›rl›k

a¤açlar›n aras›nda gürültülü bir flekilde akan derenin kenar›ndaki gök mavisi ve hardal sar›s› renklere boyanm›fl tarihî Türk ve Musevi evleriyle karfl›lad›. Üstüne üstlük Feyziyeli çocuklar›n piknik yapt›¤› bölge, sanki bizim için, hiç bozulmadan kalm›flt›. Bir önceki seyahatimde tan›flt›¤›m Yunan kameraman› hat›rl›yorum da yola ç›karken kendisine piknik yapan okul çocuklar›n›n yer ald›¤› eski bir Karaferye kartpostal›n› gösterip buran›n günümüzdeki hâlini görmek istedi¤imi söyledi¤imde bana flöyle demiflti: - Arkadafl, bu ülke iki dünya savafl› geçirdi, Veria yepyeni bir flehir, arad›¤›n bu hurda evleri, a¤›llar›, piknik alanlar›n› bulmay› hangi genifl yüre¤inle umut ediyorsun ki?.. Bu sözler üzerine ben yine de umudumu kaybetmemifltim, elimdeki kartpostal› gardaki en yafll› taksi floförüne gösterdi¤imde, bizi eliyle koymufl gibi arad›¤›m›z bölgeye götürmüfltü. Günümüzdeki ad› “Karfl› Mahalla” idi buran›n. Kameraman dostum küçük dilini yutacak hâle gelmifl ve - Sendeki nas›l bir flans arkadafl? diyerek kendi de manzaraya hayranl›¤›n› belirtmiflti. Bu kez de foto¤raflar› çeken arkadafl›m Hakan Akçao¤lu vurulmufltu buraya. Çekimlerden sonra, Barbouta denilen yerde, derenin kenar›nda kendimize bir ziyafet çektik, ard›ndan da revanisiyle meflhur bu flehrin en ünlü revanicisi Hohliourou’yu siestas›ndan kald›rarak tad›na bakt›k “PEBAN‹”nin1. Yunanistan’›n en mükemmel revanisi, biz iki gurmeden geçer not alamad› maalesef. Karfl› Mahalla’ya elveda deyip son olarak Karaferye ‹stasyonu’nu görüntülemeye gittik. Allah’a flükür orada da bir sorun yaflamadan iflimizi bitirdik ve Selanik’e geri döndük. Gezimizin Selanik bölümü bu flekilde tamamlanm›fl oldu. Tabii ki Selanik’te, geçmiflten kalan pek çok fley vard› hemen sayabilece¤im. fiehrin Roma dönemi yap›lar› bir yana, sokaklar›n› arfl›nlad›kça gözümüze çarpan az say›da kalm›fl olsa da camileri, hamamlar›, tepelerdeki Türk mahallesi, bugün bir ilkokul olarak kullan›lan “Sancak Dairesi” binas›, Kapal› Çarfl›s›, Bit Pazar›-Gayako Avlusu, liman›, bira fabrikas›, Allatini De¤irmeni, hastanesi, Beyaz Kulesi ve konsoloslu¤umuzun bahçesindeki Atatürk Evi, “Bizim Selanik’imiz”den geriye kalanlard›. Ama


sayd›klar›m›n bir ço¤unu flehri iyice bilmeden, aray›p sormadan görmek ve bulmak pek de mümkün de¤ildi. Sözü bir yerde bitirmek gerek, “neticede” derdi rahmetli hocam Turhan Baytop. Dedelerimizin kaybetmeyi kolayca kabullendikleri, arkalar›na bakmadan terk ettikleri Selanik, bende tuhaf duygular uyand›r›yor flimdilerde. Hani elimden gelse bu gidifle bir dur demek, Selanik’in yap›laflmas›na müdahale etmek, camileri onarmak, okulumu yeniden eski yerinde görmek isterdim. Belki de Feyziye koleksiyoncusu olmak insan› böyle yap›yor ama aç›k yüreklilikle flunu söyleyebilirim ki yak›nda ikinci bask›s› yap›lacak olan “Feyz-i S›byan’dan Ifl›k’a Feyziye Mektepleri” adl› kitab›m›z› okuyunca bence siz de benim gibi bir baflka gözle bakacaks›n›z bu flehre. Selanik için tarihçiler, tek bir kurflun atmadan teslim oldu, der ve do¤rudur ama bunun sonucu her fleyin yan›p y›k›l›p kül oluvermesi mi olmal›yd›? 500 y›l her fleyiyle Türk olan bu flehir yeni sahiplerine ne kadar yabanc› gelmifl olmal› ki 1917’de flehir cay›r cay›r yanarken söndürmek yerine yang›na uçaktan benzin bidonu at›lmas›na göz yummufllard›r. Böylelikle bir anlamda bedavaya kamulaflt›r-

d›klar› bu bölgelerde yerlerinden edilen Osmanl›lar›n yerini zengin Yunanl›lar›n almas›n› sa¤lam›fllard›r. Ne var ki yeni ve gösteriflli meydanlarla flehrin eski görkemi sa¤lanamam›fl, Atina’n›n gölgesinde bir üvey evlat gibi h›zla ikinci s›n›fl›¤a itilmifl, hiçbir turistin ra¤bet etmedi¤i buz gibi, kifliliksiz bir flehir oluvermifltir Selanik. Bugün Osmanl› Selanik’ini merak eden Yunanl› koleksiyoncular çok ciddi koleksiyonlar üretiyorlar, birtak›m kitaplar bas›yorlar. Ancak bütün bu çal›flmalar Selanik’in, Selaniklinin ruhunu yans›tmaktan o kadar uzak ki... Peki ne yapmam›z gerek, derseniz size flunu önerebilirim: Y›llar önce okulumuzun bafllatt›¤› bir koleksiyon, hâlen an› odas›nda bir kasada saklan›yor. ‹lk ad›m bu koleksiyonu gelifltirmek, bir zamanlar›n Selanik’ini sahiplenmek olmal› bence. Selanik, öncelikle bizlere ait kitaplarda hayat bulmal›... Son sözüm fludur: ‹nflallah yanl›fl anlafl›lmam›fl›md›r, ben politik olarak bir sorun yaratmaktan, günümüz Selanik’ini fiziksel olarak sahiplenmekten, bofl hayallerden söz etmiyorum, yaln›zca ruhumuzu dinlendirmekten söz ediyorum. 1 Yunan alfabesiyle revani bu flekilde yaz›l›yor.

Feyz-i S›byan’›n ilk kez kuruldu¤u yerin günümüzdeki görünümü

Selanik Yal›lar Mahallesi’nde geçen yüzy›ldan günümüze kalan konaklardan baz›lar›... Belki de Feyz-i S›byan’›n bir dönem okul olarak kulland›¤› binalardan biri...

33


SANAT

Bir Mülkiyet ‹flareti Olarak

EKSL‹BR‹SLER ve MÜHÜRLER Prof. Dr. Hasip PEKTAfi Ifl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Sanat ve Grafik Tasar›m Bölüm Baflkan›

Ekslibris; kitaplar›n iç kapa¤›na yap›flt›r›lan bir mülkiyet iflaretidir. Bir anlamda o kitab›n tapusudur. Üzerinde, kitab›n sahibi olan kiflinin veya kurumun ad›yla o kiflinin ilgisi do¤rultusunda yap›lm›fl bir resim bulunur. Kitap sahibini tan›tan, onu yücelten; kitab› ödünç alan kifliyi, kitab› geri getirmesi konusunda uyaran küçük boyutlu bir sanat eseridir.

E

kslibris, estetik kayg›larla yap›l›r. Yap›l›rken bask› resmin ve grafik tasar›m›n olanaklar›ndan yararlan›l›r. Renk, biçim, kompozisyon kayg›s›yla yap›l›r. Yaz›n›n do¤ru yerlefltirilmesi gerekir. Geleneksel bask› resim teknikleri olan gravür, a¤aç bask›, tafl bask›, linolyum bask›, serigrafiyle ço¤alt›labildi¤i gibi, günümüzün modern teknolojilerinden yararlan›larak bilgisayarla foto¤raf veya ofset bask›yla ço¤alt›labilir. Merakl›lar›, kendi adlar›na birden fazla ekslibris yapt›rabilirler. Çok say›da kitab› olan koleksiyoncular, “sticker” olarak bast›racaklar› ekslibrislerini kitaplar›na yap›flt›rabilirler. Ekslibrisler, kitap sahibini iflaret etmesi yan›nda, sanatç› ve koleksiyoncular aras›nda bir de¤ifl tokufl objesi olarak da kullan›lmaktad›r. 1450’lerde Orta Avrupa’da bir ihtiyaç grafi¤i olarak do¤an bu gelenek, zaman›n devlet ve din adamlar›na sunulan el yazmas› kitaplar›n iç kapa¤›na konulan bir aidiyet belgesi olarak kullan›lm›flt›r.

34

Türkiye, t›pk› matbaa gibi ekslibrisi de geç tan›m›flt›r. Ekslibris, ülkemize yabanc› uyruklu kifliler ya da yurt d›fl›ndaki sahaflardan al›nan kitaplar sayesinde girmifltir. Millî Kütüphane’de yabanc› müzayedelerden al›nm›fl, Farsça ve Frans›zca yaz›lm›fl, Osmanl› Dönemi kitaplarda ekslibrislere rastlanmaktad›r. Büyük kütüphaneleri olan kitapseverlerin ekslibris yapt›rd›klar› da görülmektedir. 2000’li y›llardan sonra özellikle güzel sanatlar e¤itimi verilen kurumlarda ekslibris yapt›r›lmaya bafllanm›fl, daha sonraki y›llarda çok say›da sanatç›m›z uluslararas› yar›flmalarda baflar›lar elde etmifllerdir. Ayr›ca art›k Türkiye, dünyadaki 10 ekslibris müzesinden birine sahiptir. 2008 y›l›nda kurulan ‹stanbul Ekslibris Müzesi, 15.000’in üzerindeki özgün ekslibris örnekleriyle ekslibris merakl›lar›n›n ilgisini beklemektedir. Müzelerin; ülkelerin en önemli kültürel yap›lar›, vazgeçilmez sanat e¤itimi merkezleri oldu¤u unutulmamal›d›r.


2010 y›l›n›n A¤ustos ay›nda Feyziye Mektepleri Vakf›, Ifl›k Üniversitesi ve ‹stanbul Ekslibris Derne¤inin düzenledikleri ‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti projeleri içinde yer alan 33. FISAE Uluslarars› Ekslibris Kongresi ve Sergilerinin ülkemiz için önemli bir kazan›m oldu¤u, bu tür etkinliklerin gelece¤in sanatç›lar› için bir motivasyon kayna¤› olaca¤› yads›namaz. Ayr›ca Ifl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin ekslibris e¤itimine önem vererek gençlerimizin yetiflmesinde ciddi bir misyon üstlendi¤ini vurgulamakta yarar vard›r.

Mühürler Mühürler, y›llarca kitap sahibini betimlemede, mülkiyeti göstermede ve özellikle yazma kitaplarda t›pk› ekslibrisler gibi h›rs›zl›¤a karfl› bir

önlem olarak kullan›lm›flt›r. Baz› çal›nt› kitaplarda mühürlerin elle silinmeye çal›fl›ld›¤› ve yeni sahibi taraf›ndan kitab›n tekrar mühürlendi¤i görülmektedir. Çok el de¤ifltiren kitaplarda ise mühür say›s› oldukça fazlad›r. Hükümdarlar, sadrazamlar, paflalar, valiler, hazine memurlar›, komutanlar ve flah›slar taraf›ndan kullan›lan mühürler, a¤›rl›kl› olarak vak›f kitaplar› üzerinde kullan›lm›flt›r. Konak, saray ve devlet arflivlerinde saklanan Sadrazam yaz›lar›nda 1500’lü y›llara ait mühür kullan›ld›¤› görülmektedir. 17. yüzy›l bafllar›na kadar çok sade olan mühürler, lüksün artt›¤› ve imparatorlu¤un kuvvetinin azald›¤› ölçüde büyümüfltür. Mühürler yap›lar›yla da hangi kesime ait olduklar›n› gösterirler. Örne¤in; askerî kurumlar›n makam mühürleri iki ucu sivri elips flekliyle sultan mühürlerinden ayr›l›rlar. fiah›s mühürlerinde, isim ve baz› ifadeler bulunur: “Her kitap bir anahtard›r.” gibi... Üzerinde sahibinin ismi bulunmayan, örne¤in; “Mektuplaflmak kavuflman›n yar›s›d›r.” gibi ifadelerin oldu¤u mühürler de vard›r. T›pk› ekslibris gibi kitapla do¤rudan iliflkili olan mühürler, sadece etkili ve estetik kaligrafileriyle de¤il, üzerlerinde tafl›d›klar› kitab›n ebrusu, sonradan eklenen notlar› ve tarihî de¤erleriyle birer hazinedirler. Mühürler, tarihimizin önemli yans›malar›d›r.

35


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

Kültürler kap›s›

fiAM ve PALM‹RA Sevim AK Yazar

36


fiam, tarih boyunca pek çok uygarl›¤›n geçti¤i, iz b›rakt›¤›, biriktirdi¤i bir yer... Bugün o izler hâlâ yafl›yor... Dolay›s›yla fiam bir kültürler mozai¤i olma özelli¤iyle dikkat çekiyor. Bu da sizi güneflin s›ca¤›nda, baharat kokulu flehrin içinde bir serab›n içine sürüklüyor.

D

avid Lean’›n 1964 yap›m› “Arabistanl› Lawrence” filmini izleyenler bilir; kahraman› k›sa boylu, sar›fl›n, mavi gözlü, gözü pek, hayalci, ad›na efsaneler yarat›lan akl› havada Lawrence’›. Arap çöllerinde arkeolojik kaz› bulgular›n› toplamaktan fliirler yazmaya, foto¤raflar çekmeye, çölde e¤lence aramaya koflan ve sonunda “Çölde bir bedeviler, bir de tanr›lar e¤lenebilir.” sözüne gelen adam›... Yoksul, da¤›n›k Arap Bedevileri gerilla hareketine yönlendirerek Osmanl›n›n gücünü sarsmaya talip ‹ngiliz casusu Lawrence, her ne kadar Araplar›n mitlefltirdi¤i efsane bir kiflilik olarak görünse de neleri gerçekten baflard›¤›, nelerin uyduruldu¤u bir muamma olarak kald›. Dönemin önemli ticaret yolu Hicaz demiryolunun onun direktifiyle tahrip edildi¤i söylentisinin as›ls›zl›¤› bile yeni ortaya ç›km›flken kendimi sürpriz bir geziyle fiam’›n merkezinde buldum. Hicaz demiryolunun fiam gar›n›n önünde

Osmanl› amblemli sembolik bir kompart›man› duruyor flimdi. ‹kinci Abülhamit’in fiam-Medine aras›nda hac›lar›n ve kervanlar›n geçti¤i hatta 1901-1908’lerde Alman mühendislerin önderli¤inde 60.000 Osmanl› askerine yapt›rd›¤› demiryolunun 8 vagonunun hâlâ kullan›ld›¤›n› bilmek, insana heyecan veriyor. Gar› boydan boya kaplayan çocuk kitaplar›ndan, dinî yay›nlara, e¤itim kitaplar›na kadar genifl bir yelpazedeki ço¤u okunmufl kitaplardan oluflan sergi, günün her saatinde aç›k. Kitaplar› ve eserleri kar›flt›racak, alacak birkaç merakl›y› bekliyor. fiam’›n en görkemli camii flüphesiz Emeviye Camii. Jüpiter’e adanm›fl Roma Tap›na¤› üzerinde kurulmufl yap›, 4.yüzy›lda Hristiyanl›¤› kabul etmifl gruplarca Yahya Peygamber’e adanan bir katedrale dönüfltürülmüfl. 635’te ‹slamiyetin kabulünden sonra iki dinin mensuplar›nca kullan›lm›fl, 715’ten sonra ise camiye dönüfltürülmüfltür. Roma mimarisine, çeflitli bölgelerden getirilen antik sütunlar ve yap› parçalar› eklenmifl. Bizans ve ‹ran etkisi yans›t›lm›fl yap›n›n d›fl yüzeyinde bitkiler, dallar, çiçek desenleri, do¤a manzaralar› al›fl›lmad›k bir görüntü sergilemekte. Yahya Peygamber’in bafl›n›n hâlâ burada oldu¤u biliniyor. Her dinden ak›n ak›n gelen ziyaretçiler, bu bölümün önünde kuyruk oluflturuyor. Caminin alabildi¤ine genifl avlusundaki çeflmenin, sütunlu giriflin çevresinde ve içeride günlük yaflant›s›n› sürdüren bir sürü insan görebilirsiniz. Roman okuyan, uyuyan, ayakkab›s›n› tamir eden, Kur’an okuyan, yan gelip çocuklar›yla sohbet eden, yak›nlar›n› bekleyen, çay›n› yudumlayan, yemek yiyen Müslüman halktan insanlar... Ezan vakti geldi¤inde caminin dört ayr›

Emeviye Camii içinde Yahya Peygamber’in türbesi

37


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

Emeviye Camii avlusu

mihrab›ndan dört müezzinin çok sesli okudu¤u ezan, ilk kez dinleyenlerin nefesini kesiyor. O an› hiçbir fley yapmadan, âdeta flova dönüflen bu mistik ça¤r›ya kendinizi kapt›rarak geçirmeniz çok do¤al... Camide de uyuklayan, yatan, sorunlar›n› tart›flan kifliler içinse çok ola¤an ve rutine dönüflmüfl bir namaz ça¤r›s›ndan baflka bir anlam› yok sanki... Ezan sesiyle abdest almaya, namaza durmaya koflanlar›n, iflini gücünü b›rakanlar›n, toparlananlar›n say›s› bekledi¤imden az... Haçl› Savafllar›n›n önemli adlar›ndan Selahattin Eyyubi’nin mezar›n›n bulundu¤u türbeye, Emeviye Camii’ne oldu¤u gibi bir kad›n›n

Selahattin Eyyubi’nin türbesindeki mermer kabri Alman ‹mparatoru Wilhelm, 1898’deki ziyareti s›ras›nda hediye etmifl. Selahattin Eyyubi’nin türbesi

38

Avluda dinlenen insanlar

rahatça girebilmesi için bafl›n› örtmesi yetmiyor, kapiflonlu, boyu yerlere sürünecek kadar uzun, kahverengi-gri kumafltan giysilerden kiralamak flart kofluluyor. Eyyubi’nin türbesindeki biri tahta öteki mermer iki mezar bizi flafl›rt›yor önce. ‹flin asl›, 1193’te Eyyubi’nin cenazesinin tahta kabre konulmufl olmas›. Alman ‹mparatoru Wilhelm, 1898’deki ziyareti s›ras›nda mermer kabri hediye etmifl. Büyük camiden modern flehre kadar uzanan Hamidiye Çarfl›s›’na u¤ramazsan›z fiam’a gelmifl say›lmazs›n›z. 1780’lerde yap›lm›fl, 1893’te 2. Abdülhamid emriyle restore edilmifl çarfl›n›n c›v›l c›v›l, rengârenk dükkânlar›nda baharatlardan kurutulmufl taze yiyeceklere, giysilere, her türden ipe¤e, çeyizliklere, deri ve mücevherlere, süs eflyalar›na, hal›lar›n birçok çeflidine rastlamak mümkün. Günün her saati h›nca h›nç insan seli ak›yor bu kapal› çarfl›dan. ‹pek flallar, örtüler, giysiler almaya kalk›fl›rsan›z, sat›c› çakma¤›n› yak›p flal›n püskülünün bir ucunu tutuflturur gibi yapacak, siz de ço¤u kiflinin yapt›¤› gibi ‘Aman, yakma, tamam inand›m!’ diyeceksiniz do¤al olarak... Hayallerinizi y›kaca¤›m ama çarfl›da ipek taklidi, Suriye’de üretilmeyen, Hint ve Çin, hatta Türk kökenli tekstil ürünlerinin a¤›rl›kta oldu¤unu söylemeden edemeyece¤im. En iyisi, buran›n yerlisi bir bilenle al›flverifl etmeyi denemek. Eski flehri gezdim, yeni kenti de göreyim, derseniz en pratik yol; taksiyle Kasion Tepesi’ne ç›kmak... Haf›z Esad’›n o¤lu doktor Baflir Esad’›n malikânesinin bulundu¤u mahallelerden flehre kuflbak›fl› bakarken buradaki yafla-


m›n Müslüman bölgesindeki yaflamdan fark›n› hissedebiliyorsunuz. Ayr›ca Hristiyan bölgesiyle Ermenilerin yo¤un yaflad›¤› bölgeler, hareketlili¤i, canl›l›¤› ve modern dükkânlar›, ma¤azalar›, binalar› ve insan portreleriyle farkl›lafl›yor. E¤lence, müzik, sanat ar›yorsan›z fark›nda bile olmadan bu bölgelere sürükleyecek ayaklar›n›z sizleri... Her köfle bafl›nda, trafik ›fl›klar›nda polise, askere rastlanmas›na karfl›n bir turist için taksimetrenin yazd›¤› 3-5 lira gibi tutarlar› ödeyerek taksiden inmek pek mümkün de¤il. 3’ü 30’a çevirmede oldukça usta, fiam’›n floförleri... Taksi floförlerinin bir ülkenin toplumsal nabz›n› yans›tt›¤›na inan›l›r nedense... Burada ise kimse yönetim aleyhinde konuflmuyor; d›flar›ya karfl› ‘ifller t›k›r›nda’ görüntüsü çiziliyor. fiam gece-gündüz yaflayan bir kent... Hele akflam yeme¤inden sonraki saatler, ana caddelerin, meydanlar›n en yo¤un oldu¤u saatler... Gecenin ikisine üçüne kadar yollardan ak›n ak›n arabalar, insanlar ak›yor, trafik t›kan›yor, öfkeli ba¤r›fllar ço¤al›yor. Bu saatlerde sokak bafllar›n› m›s›rc›lar, patatesçiler, köfteciler, meflrubatç›lar, tatl›c›lar tutuyor. Sultan Süleyman taraf›ndan Mimar Sinan’a yapt›r›lan medrese ve camisiyle Tekke, giriflindeki havuzu, poligonal minareleri, Osmanl› motifleri tafl›yan seramik panelleriyle ilginç bir mimari örne¤i sunuyor. fiimdilerde Tekke’nin bir bölümü Askerî Müze olarak kullan›l›yor. fiam’a gelip de Palmira’y› görmezseniz olmaz. Otobüsle gidecekseniz “Normal” ya da “Vip” tercihi yapmal›s›n›z. “Normal” otobüsler; ucuz, eski model, d›fllar› resimlerle boyanm›fl,

ad›m bafl› 盤›rtkanl›kla yolcu alan otobüsler... “Vip” otobüsler klimal›, koltuklar› genifl, rahat... Her koltu¤un önündeki ekranlardan Hint ya da Türk yap›m› aflk filmleri seyretmek mümkün. fieker, çay ve kolonya servisi de cabas›... Palmira, fiam’›n kuzeydo¤usuna düflen, UNESCO’nun “Dünya Miraslar›” listesine al›nan bir çöl flehri. Ad› üstünde, gerçek bir çöl buras›... Bir yolculukta arad›¤›n›z en önemli fleyi, güveni bulmakta zorland›¤›n›z bir çöl... Yemek yemek için girdi¤iniz lokantadan kald›¤›n›z otel görevlisine, merhaba, dedi¤iniz genç adama kadar herkes, size Palmira gezisi satmak istiyor. 100-150 liradan bafllayan teklifler istekli görünmezseniz, yar›m saat içinde 10 liraya kadar düflebiliyor. Tap›naklar, hanlar, hamamlar, kutsal yerler, kale, mezar odalar›n› gezerken yüzy›llar içerisinde Palmira’n›n üzerinden geçen Pers, Fenike, Yunan, Roma, Sasani, Part, Bizans, Osmanl› ve Frans›z etkilerini hissedebiliyorsunuz. Hint ipe¤ini, baharatlar› tafl›yan kervanlar›n geçifl yolu üstündeki bu antik kente en flaflaal› dönemini yaflatan Zennube’yi anmadan buradan geçmeyin sak›n. Suriye eyalet valisi kocas›n›n ölümüyle yönetimi devral›p Roma yönetiminden ba¤›ms›z hareket ederek Palmira ‹mparatorlu¤u’nu M›s›r, Filistin, Sina ve Anadolu topraklar›na yayan esmer tenli, kara saçl›, iri gözlü, uzun boylu güzel kraliçenin Binbir Gece Masallar›’na esin kayna¤› oluflu bofluna de¤il...

fiam’›n kuzeydo¤usuna düflen Palmira, UNESCO’nun “Dünya Miraslar›” listesinde de yer al›yor.

39


SPOR

Nereden nereye!.. 12 Eylül 1980… 12 Eylül 2010… Tam otuz y›l… Yok, yok; politika yap›p askerî darbeleri veya referandumlar› tart›flmayaca¤›m burada. Çünkü bu iki tarih, bambaflka iki sportif olay› bana hat›rlat›yor. Nereden nereye gelmifliz!.. Sinan Güler

Necati GÜLER Millî Basketbolcu (1975-1983) TBF Yönetim Kurulu Üyesi

Muratcan Güler

40

1

2 Eylül 1980, Muratcan daha 6,5 ayl›k ve Millî Tak›m olarak Romanya’n›n Macaristan’a yak›n bölgesindeki üniversite flehri Cluj-Napoca’da Balkan fiampiyonas› oynuyoruz. ‹lk iki maç› kaybetmifliz. Akflama Yunanistan maç› var. Ö¤le yeme¤i s›ras›nda, Yunanistan’›n kafile baflkan›, masam›z›n bafl›nda oturan rahmetli Osman Solako¤lu A¤abey’in kula¤›na bir fleyler f›s›ld›yor. Osman A¤abey, k›pk›rm›z› kesiliyor; ama bize hiçbir aç›klama yapm›yor. Yemekten kalk›yoruz, dinlenmek için odalara gitmemiz gerekirken, biz Osman A¤abey’in yüzünün neden bu kadar k›zard›¤›n› ö¤renmek istiyoruz. Tabii ki, hepimizin kafas›ndan çeflit çeflit düflünceler geçiyor. En sonunda, Millî Tak›m Yard›mc› Antrenörümüz Mahmut A¤abey (Uslu) yan›m›za geliyor ve tarihî aç›klamay› yap›yor: “Evet, arkadafllar, ordu yönetime el koymufl. ‹htilâl olmufl.” Kafam›zdan geçenlerle benzeflse bile, bu sözleri iflitmek hepimizi flaflk›na çeviriyor. Otelde, hiçbirimizin odas›nda televizyon yok... Zaten yaln›zca, Romen Millî Tak›m›’n›n odalar›nda televizyon var. Durumu ö¤renen Romen arkadafllar, haber bülteni s›ras›nda, bizi odalar›na ça¤›r›yorlar. Bülteni beraber izliyoruz; ama ekranda yaln›zca askerî tanklar gözüküyor ve Mahmut A¤abey’in söyledi¤inden farkl› bir fley söylemiyorlar. O gün, benim jenerasyonum Yunanistan’a son defa yenildi. Zaten o turnuvay› galibiyet alamadan, sonuncu olarak kapatt›k! O yaz, yine Romanya’da yap›lan Universiade’a kat›lmak için Bükrefl’e giden tak›m, Millî Tak›m’a girecek baz› yeni isimlerin sinyallerini veriyordu. Askerde oldu¤u için Universiade’a

kat›lamayan Mehmet Dö¤üflken ve bir iki arkadafl›n daha aram›za kat›lmas›yla, Balkan sonunculu¤undan tam 14 ay sonra, bu kez Sofya’da yap›lacak Balkan fiampiyonas›’na haz›rlanmaya bafllad›k. Balkan fiampiyonalar›’nda, ev sahipleri, en zay›f olarak düflündükleri tak›mlarlarla ilk gün oynarlard›. Bulgaristan da bizim için ayn›s›n› düflünmüfltü. Ne de olsa, bir y›l öncesinin sonuncusuyduk! Fakat aradan geçen sürede, “Beyaz Gölge” yaln›z biz basketbolcular› de¤il, neredeyse bütün Türkiye’yi televizyonlar›n bafl›na ba¤lam›fl, TRT de, Sofya’dan Ertan Yüce’nin anlat›m›yla Balkan fiampiyonas›’n› yay›nlar duruma gelmiflti. Bulgaristan’›n evdeki hesab› çarfl›ya uymam›fl; biz de ilk günkü maç› 16 say› farkla kazanm›flt›k. Hatta, Erdal Poyrazo¤lu A¤abey’imiz, o meflhur telgraf›n› göndererek, Balkan fiampiyonlu¤u’muzu kutlam›flt›. Nas›l da havaya girmifltik... Az kals›n Romenler ikinci gün bizi rüyadan uyand›racaklard›; fakat en zorland›¤›m›z bu maç› da 5 say› farkla kazanmas›n› bildik.

Mehmet Baç, Cihat Levent, Paul Dawkins, Remzi Dilli, Okan Gedik


Millî basketbolcu Efe Aydan

Arkas›ndan Yugoslavya’y› ve meflhur maçta Yunanistan’› yenerek son günkü maçlar› “Balkan fiampiyonu” olarak izleyecektik. Bulgaristan (B) tak›m›yla klasman d›fl› oynayaca¤›m›z maç, umurumuzda bile de¤ildi. Remzi Dilli ile kald›¤›m›z küçücük odada, Romen Millî Tak›m›’n›n önemli oyuncular› Capusan ve Uglai, Yunanistan’dan, daha ilk turnuvas›n› oynayan Fassoulas ve K›rcaali’den Ali’yle bizim Balkan fiampiyonlu¤umuzu hep beraber kutlamam›z göz yaflart›c› sahnelerdi. Yaklafl›k 5 ay sonra, Balkan fiampiyonas› bu kez ‹stanbul’da yap›ld›. Yunanistan karfl›s›nda 100. millî maç›m› oynad›m. Maalesef son gün Peter Vilfan’›n yönetimindeki Yugoslavya’ya yenilerek ikinci olduk. Spor Sergi Saray›1, her maç t›kl›m t›kl›m doluyordu; ama son günkü Yugoslavya maç› sabah› Maçka Oteli’nin pencerelerinden bakt›¤›m›zda, salonun önünden bafllayan kuyru¤un sonunu göremiyorduk!.. Bu turnuvadan sonra, Millî Tak›m olarak ilk A.B.D. seyahatimizi yapt›k. Daha önce, Eczac›bafl› ile hem tak›m olarak (1976) hem de rahmetli Aydan A¤abey ve Efe ile (1978) Amerika k›tas›na gitmifltim. 1982’de, bu üçüncü seyahatim olmufltu. Bu seyahat, A.B.D.’de en yayg›n flekilde gerçeklefltirdi¤im yolculuk olmufltu. Ünlü Knicks kaptan› Willis Reed’in çal›flt›rd›¤› Creighton ve Philadelphia’daki St. John’s gibi ünlü NCAA tak›mlar›yla oynama f›rsat› bulmam›z›n yan› s›ra hayat›m›zda ilk defa Oklahoma Sooners’a karfl›, Oklahoma Norton’daki kampüslerinde, 30.000 kiflinin önünde oynam›flt›k. O zamana kadar bu denli kalabal›k bir seyirci önünde hiç oynamam›flt›k! 1983 y›l›nda, 1979 Split’ten sonra ikinci defa Akdeniz Oyunlar›’na gidiyorduk, hem de Afrika’ya. Evet, Fas’›n ünlü flehri Kazablanka, hepimiz için yepyeni bir deneyim olmufltu. 1983 itibariyle basketbolun bir dev firmas›ndan (Eczac›bafl›), bir önceki dev ekole (‹TÜ) transfer olmufltum. Daha 27 yafl›ndayd›m, ama Millî Tak›m kariyerimin de, 147 maçla sonuna 1 Lütfi K›rdar Kongre Merkezi 2 A Millî Basketbol Tak›m› oyuncusu

Necati Güler (en solda) millî tak›mda...

gelmifltim. 1983’ün sonuna yaklafl›rken Sinan2 do¤du. Yani, Sinan beni hiç millî formayla görmedi. Hatta, Sinan siyah-beyaz televizyonu da hat›rlamaz. 1983 Temmuz’unda TRT renkli yay›na geçmifl, hepimiz bir telafl, televizyonlar›m›z› de¤ifltirmifltik. 1992 sezonunun sonunda, fiilî oyunculu¤u b›rakana kadar, yaln›z ‹TÜ’de oynad›m; hem Muratcan hem Sinan basketbolla, Gümüflsuyu’nun yafll› ama eskimeyen parkelerinde tan›flt›lar. Aradan geçen sürede, birçok önemli altyap› organizasyonunu çok baflar›l› bir flekilde gerçeklefltirmemizin yan›nda, hepimizin hayallerinde yaflatt›¤›, 2001 Avrupa fiampiyonas› ve 2010 Dünya fiampiyonas› gibi iki çok büyük organizasyonu Turgay Demirel’in liderli¤inde gerçeklefltirdik. Bu iki flampiyona da, organizasyon baflar›lar›n›n yan› s›ra sportif baflar›larla da taçland›r›lm›flt›. 12 Eylül 2010’da A Millî Tak›m›’m›z, yepyeni ve modern salonumuz Sinan Erdem’in parkelerinde, 8’de 8 galibiyetle, yine buraya kadar nama¤lup gelen A.B.D. karfl›s›nda, Dünya fiampiyonas› finaline ç›karken, son otuz y›l gözlerimin önünden böyle geçti! Tabii ki, Sinan’› da, Sinan Erdem’de finalde seyretmek, bambaflka bir duyguydu. Kimseye belli etmemeye çal›flt›m ama yafllar gözlerimden hafifçe süzülmeye bafllam›flt›. Nereden nereye gelmifltik son 30 y›lda… Ne mutlu bana, ne mutlu bize!..


TAR‹HTEN SAYFALAR

Niflantafl›’n›n küskünleri Dr. Arif AKDEN‹Z FMV Özel Ifl›k lisesi Türkçe-Sosyal Bilgiler Bölüm Baflkan›

T

eflvikiye Caddesi’nden Niflantafl›’na do¤ru yürürken Saray Muhallebicisi’ni geçtikten sonra, sizi önce yaklafl›k 15 metre yüksekli¤inde, dört balkonlu bir duvar ve Teflvikiye Palas Apartman› ile komflusu Say›n Apartman› karfl›lar. Önce bu duvara bir anlam veremez, sonra da yürüyüflünüze devam edersiniz. E¤er biraz dikkatle bakarsan›z bu duvar›n bir öyküsü oldu¤unu, öyküsünü anlatmak için sab›rs›zl›kla sizi bekledi¤ini görürsünüz. Hemen arkas›ndaki Say›n Apartman›’n›n art›k kapat›lm›fl olan pencerelerini gördü¤ünüzde de içinizi büyük bir merak kaplar. Art›k haz›rs›n›zd›r. Bafllar anlatmaya... Teflvikiye Palas’› 1930’lu y›llar›n bafl›nda Abdülkadir Bey yapt›rm›fl. Apartmanla cadde aras›na da yaklafl›k üç metrelik bir boflluk b›rakm›fl. Abdülkadir Bey’den k›sa bir süre sonra da Sait Bey ad›nda bir kuyumcu, yandaki arsay› alarak buraya bir apartman yapt›rmaya bafllam›fl. Ancak Sait Bey, apartman›n› caddeye bitiflik yapt›r›nca, hem Teflvikiye Palas’›n görüntüsünü bozmufl hem de onun pencereleri Teflvikiye Palas’›n içi-

ni görecek biçimde olmufl. Bu durum büyük bir hoflnutsuzluk yaratm›fl. Abdülkadir Bey, Sait Bey’i üç defa protesto etmesine ra¤men Sait Bey bunlara ald›rmay›p inflaat› bitirmifl. Abdülkadir Bey de bunun üzerine Sait Bey’in pencerelerinin önüne apartman boyunda bir duvar ördürmüfl. Bu olay büyük anlaflmazl›klara neden olmufl, bas›n bu konuya genifl yer vermifl. Ancak Sait Bey duvar› y›kt›ramam›fl, kendi pencerelerini kapatmak zorunda kalm›fl.

Ay tutuldu Kolomb kurtuldu

K

ristof Kolomb, Amerika’ya 1502’de yapt›¤› son seferi s›ras›nda Jamaika yerlileriyle savafla tutuflmufltu. Kolomb’un adamlar›n›n barutu bitince, üstünlük yerlilerin eline geçmeye bafllam›flt›. Kolomb, sürekli yan›nda tafl›d›¤› Alman Astronom Johann Miller’in astronomi kitab›n› bir kurtar›c› olarak gördü. Çünkü kitapta Ay’›n tarihleri de vard› ve yerliler gök olaylar›ndan çok korkuyorlard›. Kolomb, yerlilere “Savafl› b›rakmazsan›z Ay’› karartaca¤›m. Size daha çok zarar verecek baflka ifller de yapaca¤›m.” dedi. Ertesi gün ay tutulmas› yafland›. Savafl bitmiflti. Kolomb, yerlilerin elinden kurtuldu¤u gibi, onlar›n sayg›s›n› ve ba¤l›l›¤›n› kazanan adam olmufltu.

42




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.