İnovatif Kimya Dergisi Sayi 17

Page 1

Kimya Dergisi

İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:2 SAYI:12 ARALIK 2014

. HIDROJEN

Sodyum Klorür Yemek Tuzu

Endüstrinin Kalbi Kimyayı Oluşturan Kimyager

Fazlar Arası Kütle Transferi

Yeni Bir Umut Işığı Fotodinamik Kanser Terapisi

Röntgende Görüntü Nasıl Oluşur?

Hyperchem ile Molekül Modelleme-2

Haberler

Faydalı Linkler

Bulmaca

Sözlük(İng-Trk) Element Tanıma


Önsöz Hakkımızda

İnovatif Kimya Dergisi Haziran 2013’te çalışmalarına başlayan Ağustos 2013’te ilk sayısını çıkaran, internet ortamda faaliyet gösteren, Kimya ve Kimya Sektörü hakkında yazılar yazılan, yazarlarını online ortamdan edinen bir e-dergidir. Dergimiz Kimya ile ilgili yazılarınızı online ortamda sizlerden alarak sizi tanıtmayı, sektörden olan arkadaşlara kimya dergisi okumanın keyfini yaşatmayı, kimya ile ilgili piyasada çok okunan bir dergi olabilmeyi kimyayı seven, kimyayı takip eden, kimya ile ilgili bildiklerini paylaşan bir kesim oluşturmayı hedef edinmiştir. Dergimizde kimya üzerine bölüm okuyan, mezun herkes bize yazabilir. Kimya ile ilgili bir bölüm bitirmiş olmanız yeterli. Dergimizde yazarlarımızın yazdığı yazılar kısmı, haber kısmı, bulmaca kısmı, elementleri tanıyalım kısmı, kimya sözlüğü kısmı ve faydalı web siteleri kısmı adlı bölümler vardır. Eğlenerek ve öğrenerek okumanız, bize yazmanız dileğimizle... İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi

Sahibi :

Yavuz Selim Kart

Genel Yayın Yönetmeni :

Yavuz Selim Kart

Yayın Danışmanı :

Yavuz Selim Kart

Dergi Editörleri :

Yavuz Selim Kart Aybike Kurtuldu Seda Çoban

Haber Bölümü :

Seda Çoban Aybike Kurtuldu Ebru Çetinkaya Hatile Moumintsa

Facebook Yönetimi ve Bilgi Araştırma :

Yavuz Selim Kart Hatile Moumintsa

Twitter Yönetimi :

Yavuz Selim Kart

Instagram Yönetimi :

Yavuz Selim Kart

Dergi Tasarımı :

Yavuz Selim Kart


KURALLAR Dergimiz Hakkında 1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir

makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek durumundasınız. Kullanmış olduğunuz bu yazıların kaynağını bu dergi olarak belirtmek zorundasınız. 2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. 3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. 4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır. Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine ulaşarak hallediniz. Çünkü bizim yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet ederek resimlerini dökümanlarına eklemeleri. Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar sorumludur. Dergi sorumlu değildir. 5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız var ise. Yazılarınız için lütfen Yavuz Selim KART ile konuşun. Dergi ile iletişim kurmak için www.facebook.com/groups/147842018740235/ Grubu aracalığı iletişim kurabilirsiniz. Bu grup aracılığı ile bizimle iletişimde kalabilirsiniz. 6. Elimize çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı yayımlamaya gayret edeceğiz. Amacımız hem yazan bir kesim sağlamak, hem bilgilerinizi 3. şahıslara yaymak hem de sizleri en iyi şekilde tanıtmaktır. 7. Sayfamızda yayınlanmasını istediğiniz yazıları inovatifkimyadergisi@gmail.com mail adresine göndermeniz rica olunur. Bu mail adresine gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editörlerimiz tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi. 8. Dergimize göndereceğiniz yazılar en fazla 6 sayfa olabilir. 6 Sayfayı geçmemeye çalışın. 9. Dergimize yapacağınız eleştirileri de arkadaşlarımıza saygısız bir biçimde değilde ölçülü bir biçimde sayfalarda yapmaya dikkat ediniz. Bu işi herkes gönüllü yapıyor. Lütfen saygıda kusur etmeyiniz. 10. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Bu

dergi ilk kurulduğu andan beri böyledir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen herkese en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen, ben kafama göre hareket ederim diyen herkes ekipten çıkarılır. 11. Dergimizde yazabilecceğiniz konular aşağıda listelenmiştir. * Akademik Makaleler * Endüstriyel Konular * Üniversite Hayatındaki Sıkıntılar Sorunlar (Kimya üzerine bölümler için) * İş Hayatındaki Sıkıntılar Sorunlar * Laboratuvar Üzerine Yazılar * Kimya Sanayi Uygulamaları * Teorik Kimya Üzerine Makaleler * Ülkemizdeki Kimya ile ilgili Kanunlar Üzerine Yazılar * Kimya Sektöründe Güvenlik Önlemleri ve Dikkat Edilecek Husular Üzerine Yazılar * Kimya Sektöründe Bilgisayar Uygulamaları Üzerine Yazılar temel konular bunlar. Bu konular ile ilgili bize yazıp gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz şeyler Kimya Dünyası ile alakalı olmalı yoksa yayımlanmaz. 12. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz. Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi yayımlamama hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz dergi yöneticisine aittir. 13. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu arkadaş buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine sahiptir. 14. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar.

İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi


Ekibimiz BİZ KİMİZ

Yavuz Selim KART EBRU ÇETINKAYA

Hatile MOUMINTSA

Aybike KURTULDU

Seda ÇOBAN

Kimya Dergisi

https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya http://www.linkedin.com/profile/view?id=299289606 Instagram

http://www.instagram.com/inovatifkimyadergisi


Editörden Merhaba İNOVATİF KİMYA Dergisi Okuyucuları

Değerli Okuyucularımız; Gönüllülük esasına göre işleyen dergimizde sizlerin gönderdiği yazılarla 17. sayıyı çıkarmanın keyfini ve gururunu yaşıyoruz. Bize yazı gönderen ve yazmayı düşünen herkese çok teşekkürler. 17 Sayı boyunca İnovatif Kimya Dergisi’ni sosyal ortamlarda çok okunan, çok fazla kişinin takip ettiği bir dergi haline getirmeye çalıştık. Çeşitli röportajlar, yazılar ile sizlere katkı sağlamaya gayret ettik ve senenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Herkesin yeni yılını tebrik eder. 2015 yılının sizlere mutluluk, huzur ve başarı getirmesini temenni ederiz. Bu ay E-Dergimizde 7 farklı yazı bulunmakta. Bize bu ay gönderilen yazılar. Sodyum Klorür Yemek Tuzu yazısı, yemek tuzu hakkında kısa ve özlü bir yazı. Fazlar Arası Kütle Transferi yazısı, Kimya mühendisliği ders konularından bir yazı. Röntgende Görüntü Nasıl Oluşur yazısı, Düzce Üniversitesi Öğretim Görevlisi Hocamızın yazısıdır. Hidrojen konusu, bu ayın kapak konusu. Endüstrinin Kalbi Kimyayı Oluşturan Kimyager konusu ise Kimyager ve Kimya Sektörü hakkında bilgilendirici, içerikli bir yazı. Yeni Bir Umut Işığı Fotodinamik Kanser Terapisi yazısı ise bu ayın ilginç konularından. Merakla ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz. Hyperchem ile Molekül Modelleme-2 yazısında kasım ayında kaldığımız yerden devam ettik. Element Tanıma kısmınında bu ay sırada Bor Elementi var. Yurttan ve Dünyadan Kimya Haberleri ile de gündemi takip edeceksiniz. Her ay web siteleri kısmı ile bu ay da birçok web sitesi keşfedeceksiniz. Sözlük kısmında İngilizce-Türkçe Kimya kelimelerini öğreneceksiniz. Bulmaca kısmında ise hem eğlenip hem öğreneceksiniz. Umarız zevk alarak okursunuz. Bize yazı gönderen emek harcayan meslektaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz. Kimya üzerine bölüm okuyan, çalışan her kesimden yazılar bekliyoruz. Bir sonraki ay görüşmek üzere. Sevgiyle kalın.

Yavuz Selim Kart Dergi Editörü


IÇINDEKILER Sodyum Klorür Yemek Tuzu 7 Fazlar Arası Kütle Transferi 9 Röntgende Görüntü Nasıl Oluşur? 11 Hidrojen 13 Endüstrinin Kalbi Kimyayı 19 Oluşturan Kimyager Yeni bir Umut Işıgı Fotodinamik Kanser Terapisi 22 Hyperchem ile Molekül Modelleme-2 28 Element Tanıyalım 32 Sözlük (Ing-Trk) 33 Haberler 34 Faydalı Siteler 42 Kimya Bulmaca 43 Kimya Bulmaca Çözüm (Önceki Ay) 44 Sizde Yazarımız Olun 45


SODYUM KLORÜR yemek tuzu

Mustafa ALTUNKAYNAK altunkaynakmustafa@gmail.com

Kimyager (Kimya Ög.)

Y

emek tuzu, kimyada sodyum klorür (NaCl) ismiyle bilinen beyaz kristal yapılı bir bileşiktir. Genellikle sofra tuzu olarak adlandırılan sodyum klorür, hayvanların beslenmesinde büyük önem taşıyan temel bir madde ve pek çok önemli kimyasal süreç için bir başlangıç maddesidir. Sanayide ve evlerde kullanılan tuzun çoğu, eski zamanlarda var olmuş bazı denizlerin buharlaşmasından artakalan, üstleri çamur ve kumla örtülü yeraltı çökeltilerinden elde edilir. Bazı yerlerde, yüzeye çıkarken bu tür bir tuz katmanından geçen tuzlu su kaynaklarına da rastlanır. Bol güneş alan ülkelerde tuz, tuzla denen geniş alanlara alınan deniz suyunun buharlaşmaya bırakılması yoluyla elde edilir.

İri taneli ve oldukça katışıklı olan bu tuzdan et ve balık salamuralarının hazırlanmasında yararlanılır. Yeraltı kaya tuzu dünyanın birçok yerinde kalın katmanlar halinde bulunur. Mineral adı halit olan kaya tuzu, genellikle açılan kuyulardan aşağı su pompalanarak elde edilir. Su, tuzu çözer ve oluşan salamura (tuzlu su) yüzeye pompalanır. Daha sonra buharlaştırılan salamuradan geriye tuz kalır.

Sodyum Klorürün Tarihi Tarihte Roma devleti de Çinliler gibi tuz satışları üzerinde tekel kurmamakla birlikte, zorunlu gördüğünde tuz fiyatlarını kontrol etmekten geri kalmadı. Roma devletinin tuz fiyatlarına ilk müdahalesinin belgeleri, İ.Ö. 506 yılına aitti. Buna karşılık Roma devleti zaman zaman tuz fiyatlarını sübvanse etmişti. Öte yandan büyük Roma yollarından ilki, tuzu sadece Roma’ya değil, yarımadanın iç kesimlerine de taşımak için inşa edildi. Roma ordusunda da bazen askerler maaşlarını tuz olarak alıyordu. Romalılar için tuz, imparatorluk kurmanın zorunlu bir parçasıydı. Yayıldıkları dünyada tuzlaları geliştirip deniz kıyılarına, bataklıklara ve tüm İtalya yarımadasındaki tuzlu su kaynaklarına tuzlalar kurdular. Romalılarda tuz, sofrada servis edilirdi. Tuz, bir anlaşmanın bağlandığını simgelediğinden bir ziyafet sofrasında tuzluk bulunmayışı, düşmanca bir eylem olarak yorumlanır, kuşku uyandırırdı. İ.S. 1. yüzyılda Pilinius, ortalama bir Roma yurttaşının günde sadece 25 gram tuz tükettiğini tahmin ediyordu.

Sodyum Klorürün Özellikleri ve Kullanım Alanları

Sodyum klorür bütün hayvanların beslenmesinde yaşamsal bir önem taşır. Midede salgılanan sindirim sularındaki hidroklorik asidin oluşumu için gerekli olan klorür iyonları bu tuzdan gelir. Sodyum ise vücuttaki ana katyonlardan biridir; sinir ve kas hücrelerinin işlevlerini doğru bir biçimde yerine getirebilmeleri ve vücuttaki su dengesinin sürdürülebilmesinde bu katyonun temel bir işlevidir. Hayvan besi yerlerinde tuz yalakları bulundurulur; yabani hayvanlar ise bir parça kaya tuzu bulabilmek için uzun süre dolaşırlar. Sodyum ve klor çok önemli maddeler olduğundan, tuz kimya sanayisinin başlıca hammaddelerinden biri haline gelmiştir.

7


Klor, sodyum, hidrojen ve sodyum hidroksit (sud kostik), eritilmiş sodyum klorürden, yani salamuradan elektrik akımı geçirilerek elde edilir. Bu kimyasal maddeler ağartma tozu, sabun, yapay ipek ve cam gibi ürünlerin yapımında kullanılır. Tuzun kendisi de yiyecekleri tatlandırmak; et, balık, sebze ve ham derileri tuzlama yöntemiyle saklamak; suları yumuşatmak; seramik eşyaları sırlamakta kullanılır. Tereyağı, margarin ve buz üretiminde de tuzdan yararlanılır. Saf sodyum klorür küp biçimli kristallerden oluşan beyaz bir katı maddedir. 800°C’de erir. Arı su 0°C’de donar, ama salamura (yemek tuzunun sudaki çözeltisi) çok daha düşük sıcaklıklarda donar; bu sıcaklık, salamuradaki tuz oranına bağlı olarak 20°C’ye kadar düşebilir. Bu yüzden kışın, kar ve buzu eritmesi için yollara kaya tuzu serpilir; kaya tuzu kar ve buzla birleşerek, normal suyun donma sıcaklığında donmayan bir salamura oluşturur. Böylece donma noktası alçalması gerçekleşir.

8

Vücutta yemek tuzu eksikliği Klorür eksikliğini oluştura bilir. Bu da aşırı terleme, kusma veya ishale neden olur. Düşük klorür seviyesi vücut sıvılarının bazikleşmesi, dehidrasyon ve idrarda potasyum azlığına sebep olur. Sofra tuzunun bileşiminde klor bulunduğu için sağlıklı bireylerde klor yetersizliğine pek rastlanmaz. Klor ve sodyum yetersizlikleri birlikte görüldüğü için yetersizlik belirtileri de benzerdir. Klorür iyonunun bulunduğu yiyecekler şunlardır: Sofra tuzu, Maden suları, Kereviz, Marul, Zeytin, Çavdar, Deniz suyu, Deniz otu ve Domates. “Boşuna dememişler; Çorbada Tuzumuz olsun diye” Kaynaklar : Anorganik Kimya Analitik Kimya (Nitel) Modern Üniversite Kimyası Çeşitli İnternet Siteleri


Anıl Yasin AKDOGAN anil_yasin_akdogan@hotmail.com

FAZLAR ARASI KÜTLE TRANSFERİ

Kimya Teknikeri (Mezun)

K

ütle aktarımı doğada değişik biçimlerde sık karşılaşılan bir olaydır. Örneğin; açık bir havuzdaki su buharlaşarak çevredeki durgun havaya geçer, bir bardak çaya eklenen şeker önce çözünür sonra sıvı içinde yayınması gibi örnekler kütle aktarım olayının doğal örneklerini oluşturur. Kütle transferinde genellikle iki faz vardır. Örneğin gaz absorbsiyonunda gaz fazındaki A bileşeni bir sıvı tarafından seçici absorblanır. Eğer iki faz dengeye gelirse birbirleri arasındaki net kütle transferi sıfırdır. Kütle transferi hızı denge durumundan ne kadar uzaklaşırsa, diğer bir deyimle itici güç ne kadar fazlaysa o kadar artar. Böylece kütle transferi işlemlerinde denge durumundan uzak koşullar altında çalışmak gerekir. Dengede bulunan iki faz arasındaki ilişki genellikle doğrusal değildir. Ancak gaz absorbsiyonunda olduğu gibi, seyreltik çözeltiler için bu ilişki doğrusalsa Henry yasası geçerlidir. Gazların sıvılardaki çözünürlüğünün basınçla olan değişimi Henry Yasası ile ifade edilir. Bu yasaya göre gazların sıvılardaki çözünürlüğü, bu gazın sıvı üzerindeki kısmi basıncı ile doğru orantılıdır.

y=mx Whitman İki – Film Teorisi

Whitman iki – film teorisi, gaz – sıvı yüzeyinde olup bitenleri modelleyen basit fakat yararlı bir modellemedir. Bu modelde gaz – sıvı ara yüzeyinin her iki tarafında da yüzeye bitişik birer durgun filmlerin var olduğu kabullenir. Bu filmler dışında akışkanların iyice karıştırıldığı varsayılır. İlaveten yüzeyde ani bir dengenin var olduğu sayılır. Aşağıda ki şekilde konsantrasyon profilleri görülmektedir.

Şekil 1 : Konsantrasyon Profilleri

9


Burada yai ve xai dengede olan ara yüzey değerleridir. Film kalınlıkları gaz ve sıvı fazlarında ki hidrodinamik koşullara bağlı olup, türbilans arttıkça film kalınlıkları küçülür. Yüzeyde bir birikme olmadığından, fazlar arası kütle transfer hızı aşağıdaki eşitlikle verilir.

NA = ky ( ya – yai ) = kx (xAi – xA) Bu eşitlik düzenlendiğinde ;

kx/ky=(yA-yAİ)/(xA-xAİ)

yazabiliriz.

Şekil-2’de denge eğrisini ve kolondaki herhangi bir yerdeki yığın konsantrasyonlarını ( yA ve XA ) göstermektedir. ( yA , xA ) noktasından eğimi –kx/ky olan doğru çizilirse, bu doğrunun denge eğrisini kestiği noktadan yAİ ve xAİ ara yüzey değerleri elde edilir.

10

Şekil 2 : Denge Eğrisi Kaynaklar : Kimya mühendisliğine giriş – kütle transferi http://yunus.hacettepe.edu.tr/~ealper/kmu346/kutle_aktariminin_temelleri.pdf


Haydar GÖKSU adar_gok@hotmail.com

Röntgende Görüntü Nasıl Olusur? ,

Kimya Ögretmeni (Düzce Üni Ögr.Gör. Dr.)

R

öntgen ışınları, 1895 yılında Wilhelm Conrad Röntgen’ in yaptığı bir deneyde tesadüfen bulduğu ışınlar olup, özelliklerinin tam olarak ortaya konulamamasından dolayıdır ki X ışınları ismiyle de anılmaktadır. Bu ışınlar başta tıp alanında tanı amacı ile kullanılmasının yanında, sanayi ve güvenlik alanlarında da sıklıkla kullanılmaktadır. Tıp alanında kullanılan röntgen ışınları hastaya gönderilerek hastalıklı bölgeler tespit edilmektedir. Peki bu ışınlar hastalıklı bölgeleri nasıl tespit etmektedir? Röntgen filmleri üzerinde siyah beyaz bölgeler nasıl oluşmaktadır? Röntgen filmlerinin oluşumunda iki önemli nokta vardır. Biri ışının, temas ettiği organ veya dokulardan geçişi, diğeri ise röntgen filminin yapısıdır.1 X ışınları vücuttan geçirilerek film üzerine düşürülür. Ancak ışın vücuttan geçerken kemiklere temas eden ışın kemiklerden karşı tarafa geçemez yani X ışını kemikler tarafından tutulur. Kemik kalsiyum fosfat (Ca3(PO4)2) yapısından oluşmaktadır ve X ışınları bu tür sert yapılara çarptığında karşı tarafa geçemez. Vücuda gelerek karşıya geçen ışınlar film üzerinde siyah lekeler oluştururken ışının geçemediği bölgeler beyaz olarak kalmaktadır. Bu durum vücutta hasarın olduğu bölgenin tespitinde oldukça önemlidir. Röntgen filmi ışığın bir cismin üzerine düştüğünde oluşturduğu gölgeye benzetilebilir. Ancak burada siyah bölge, gölgeyi yani ışığın geçemediği bölgeyi temsil ederken, röntgen ışınlarında ise ışığın geçtiği bölgeyi temsil etmektedir (Şekil 1).

Şekil 1 : Cisim üzerine düşen ışık ve gölge Peki sert bir doku olan kemiklerden X ışınlarını geçmediği için kemiklerde olan hasarlı bölgeleri tespit etmek mümkün olmasına rağmen mide gibi yumuşak dokulardaki gastrit, ülser gibi rahatsızlıklar röntgen filmi ile nasıl teşhis edilmektedir? Bu teşhis yönteminde açken hastalara baryum sülfat isimli (BaSO4) beyaz bir sıvı içirilir. Bu sıvı midedeki mukoza tabakasını kaplar. Midede ülser varsa bu sıvı mide içindeki düz tabakanın dışına taşar. X ışınları bu sıvıya çarptığında karşıya geçemediği için hasarlı bölgeler röntgen filminde siyah zemin üzerinde beyaz lekeler halinde görülmektedir (Şekil 2)2.

11


Röntgen filminin yapısı incelendiğinde filmin asıl renginin beyaz olduğu ve koruyucu tabaka, emülsiyon, yapıştırıcı tabaka ve baz denilen kısımlardan oluşmaktadır (Şekil 3).

Şekil 2 : Mide ülserinin röntgen görüntüsü

AgBr

Koruyucu Tabaka

BAZ

Emülsiyon Yapistirici Tabaka

AgBr

Şekil 3 : Röntgen filminin yapısı

12

Emülsiyon kısmı ise gümüş bromür (AgBr) gibi kristal yapılardan oluşmaktadır. Vücuttan geçen X ışınları, emülsiyon bölümündeki AgBr ile etkileşerek gümüş iyonlarını (Ag+) metalik gümüşe (Ag0) indirgemektedir ve banyo işleminden sonra ise indirgenmenin olduğu bölgeler siyah olarak görülmektedir (Şekil 4)3.

Ag+ + e-

hv

Ag0

Şekil 4 : Gümüş iyonunun indirgenmesi ve röntgen görüntüsü Kaynaklar : 1.http://www.ozelsamar.com.tr/rontgen.htm 2.http://zehirlenme.blogspot.com.tr/2008/01/ulser-teshis-baryum-grafisi-endoskopi.html 3.Skoog, D.A., West, D.M., Holler, F.J., 4.Baskı, Analitik Kimya Temelleri, Bilim Yayıncılık, Ankara.


. HIDROJEN

Ismail BAYRAKTAR ismbyrktr@gmail.com

Yüksek Kimyager (Mezun)

13 Atom numarası Atomik kütle Pauling`e göre Elektronegatifliği Yoğunluk Erime noktası Kaynama noktası Vander waals yarıçap İyonik yarıçap Izotoplar Elektronik kabuk Birinci iyonizasyon enerji

1 1.007825 g.mol -1 2.1 0,0899 x 10 -3 g.cm -3 20 ° C’de - 259.2 ° C - 252.8 ° C 0.12 mil 0.208 (-1) nm 3 1s 1 1311 kJ.mol -1

Hidrojen atomu Henry Cavendish tarafından 1776 yılında keşfedilmiştir. Hidrojen* atomunun yapısı basit olarak yanda gösterilmiştir. Periyodik tablonun sol üst köşesinde yer bu element renksiz, kokusuz, tatsız, çok yanıcı bir biatomik (H2) gazdır. Suyu oluşturan elementlerden biridir, evrenin kütlesinin % 75’ini oluşturan ve doğada en çok bulunan elementtir. Dünya yüzeyinde elementel halde çok az bulunur. Bazı yıldız takımları da plazma halindeki hidrojenden oluşmuştur.


Hidrojen temel olarak 1500’lü yıllarda keşfedilmiş, 1700’lü yıllarda da yanabilme özelliğinin farkına varılmış, havadan 14,4 kat daha hafif, zehirsiz bir gazdır. Güneş ve diğer yıldızların termonükleer tepkimeye vermiş olduğu ısının yakıtı hidrojen olup, evrenin temel enerji kaynağıdır. -252.77 °C'de sıvı hale getirilebilir. Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir. 1 kg hidrojen 2,1 kg doğalgaz veya 2,8 kg petrolün sahip olduğu enerjiye sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi yüksektir.

İki hidrojen izotopu daha vardır; bunlar az miktarda bulunan deuteryum (bir proton ve bir nötron) ve doğal olarak bulunmayan yapay olarak üretilen radyoaktif trityumdur (bir proton ve iki nötron).

* Antoine-Laurent de Lavoisier, bu elemente 1781 de, havada yandığı zaman su meydana geldiğinden Yunanca su anlamına gelen ‘hidro’ ile oluşum anlamındaki ‘genes’ terimlerinin birleştirilmesiyle ‘hidrojen’ adını verdi ve ilk hidrojen gazı 1782 de Jacques Charles tarafından üretildi.

1. Hidrojenin Üretimi

14

Doğal halde gaz hidrojen oldukça az miktarlardadır; atmosferde, yükseklikle değişen oranlarda, 150000-20000 kısımda sadece 1 kısım bulunur. Doğal hidrojen volkanlardan, kömür yataklarından, petrol kuyularından meydana gelir. Hidrojen evrenin en temel maddesidir, güneş ve yıldızlarda bulunan ana bileşiktir. Yeryüzündeki hidrojenin genellikle tamamı diğer elementlerle bileşik halindedir. Su molekülü iki atom hidrojenin bir atom oksijenle olan bileşiğidir; dolayısıyla tüm okyanuslar çok büyük hidrojen depolarıdır. Ayrıca, bitkiler, hayvanlar ve fosil maddelerini de kapsayan tüm organik maddelerin önemli bir parçası hidrojendir. Volkanik gazların bulunduğu yerlerde hidrojen serbest halde, yani H2 halindedir; fakat çok hafif olduğundan hemen dağılır, kazanılamaz. Hidrojen, ayrıca alkali metallerle kimyasal olarak birleşmiş halde bulunur (NaBH4 gibi).

Şekil 1 : Hidrojen Üretim Prosesleri Hidrojen üretiminde kullanılan çeşitli kaynaklar ve teknolojiler vardır; doğal gaz, kömür, benzin, metanol veya biyokütleden ısıyla; bakteriler ve alglerden fotosentezle; elektrik veya güneş ışığıyla suyu parçalayarak hidrojen üretilebilir.


Bugün hidrojen üretiminin çoğu fosil hammaddelerden yapılır. Dünya hidrojen üretiminin % 48’i doğal gazdan ( % 90 dan fazlası metandır), % 30’u rafineri ürünlerinden, % 18’i kömürden ve kalan % 4’ü de suyun elektroliziyle elde edilmektedir. Hidrojen üretim metotları hammaddeye, elde edilmek istenen hidrojen miktarına ve saflık derecesine göre değişir. Yeni geliştirilmekte olan yöntemler de dikkate alındığında hidrojen üretim teknolojileri üç grup altında toplanabilir, * Fosil Hammaddelerden: Kömürün Gazlaştırılması, Buhar Reformingi, Ototermal Reforming, Termal Disosiyasyon. 2C + O2 + H2O → H2 + CO2+ CO * Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından: Suyun Elektrolizi, Fotoelektroliz, Suyun Termal Parçalanması, Biyokütle Gazlaşması

15 * Atık Gaz Akımlarından Hidrojen Kazanma: Rafineriler (buhar veya metanol reforming fabrikaları proses gazı gibi) ve kimyasal madde fabrikaları (amonyak veya metanol sentezi gibi) gibi işletmelerde hidrojence zengin atık gazlardaki hidrojeni arıtma.

Hidrojen üretiminde, metallerden de yararlanılabilir (Li, Ca, K gibi metallerin su ile reaksiyonuyla).


2Li + 2H2O = LiOH + 2H2 Ca + 2H2O = Ca(OH)2 + H2 Metallerin asitle reaksiyonu sonucu da hidrojen açığa çıkar. Zn + H2SO4 = ZnSO4 + H2 Zn + 2HCl = ZnCl2 + H2

2. Hidrojenin Depolanması Fosil, nükleer, yenilenebilir ve elektrik enerjilerinden üretilen hidrojen çeşitli şekillerde depolanarak tüketiciye ulaştırılır.

16 Şekil 2 : Hidrojenin üretimi, depolanması ve tüketimi Hidrojen kullanımının fazla olduğu yerlerde depolama önemlidir; örneğin, araç yakıtı olarak kullanıldığında araç deposunun en az bir benzin deposu kadar güvenli ve bir depo benzinin kat edebildiği kadar yol alabilecek kapasitede olması önemlidir. Hidrojen depolama genel olarak üç şekilde yapılabilir; • Basınçlı tankta sıkıştırılmış gaz halinde depolama, • Sıvılaştırılmış halde özel izolasyonlu tanklarda depolama, • Özel katı maddeler içinde absorblatılarak depolama

Şekil 3 : Hidrojenin metal hidrür olarak depolanması


3. Hidrojenin Kullanımı

Hidrojen, hava veya oksijenli ortamlarda kolaylıkla yanar ve açığa çıkan ısı ısıtmada, yemek pişirmede, türbinlerde, buhar kazanlarında veya motorların çalıştırılmasında kullanılabilir. Rudolf Erren ve arkadaşları iç yanmalı motorları hidrojenle çalışır hale dönüştüren bir yöntem geliştirdiler (1920) ve çok sayıda otomobil, otobüs ve tanker motorunu hidrojenle çalışabilecek şekle dönüştürdüler. USA’da 1970’li yıllarda Roger Billings adında bir genç, Erren’in yönteminden yaralanarak bir Model A Ford motorunu hidrojen yakıt kullanabilecek şekle dönüştürdü. Daha sonra Roger Billings ve arkadaşları Hydrogen Components, Inc. (HCI) olarak bilinen şirketi kurarak çeşitli şirketlere danışmanlık yapmaya başladılar. Günümüzde bazı gaz fabrikalarında kömürün gazlaştırılmasıyla çalıştırılan elde edilen sentez gazı (karbon monoksit + hidrojen) kullanılmaktadır; geliştirilen yakma hücrelerinde yüksek oranlarda hidrojen içeren sentez gazı kullanılabilmektedir. Bazı türbin üreticileri, yakıt pillerinden daha ucuz olduğundan hidrojen yakıtıyla çalışan türbinler üretmeyi tercih etmektedirler. Rafinerilerde işlenen hammaddeler ağırlaştıkça, hafif ürünlerin elde edilmesi için hidrojene olan gereksinim artar. Özellikle çevre yönetmelikleri gereğince bazı petrol ürünlerinde aromatiklerin ve sülfür bileşiklerin sınırlandırılması da hidrojen tüketimini artmasına neden olan faktörlerdir. Rafinerilerde hidrojen kullanılan temel prosesler arasında, * Sülfürlü ne nitrojenli bileşiklerin uzaklaştırılması için uygulanan (treating) prosesler, * Olefinler ve aromatikler gibi çift bağlı veya üçlü bağlı bazı bileşiklerin doygun hidrokarbonlara dönüştürülmesi gerektiği hallerde uygulanan saturasyon prosesleri, * Kraking reaksiyonlarında oluşan bileşiklerin doyurulması ve katalizörün koklaşmaya karşı korunması, sayılabilir. Kaynaklar : 1. http://www.bayar.edu.tr/besergil/e_makaleleri 2. Arı, İ., Taplamacıoğlu, M. C., Ar, F., Hidrojen Depolama Amacıyla Kimyasal Yöntemle Metal Hidrat Sentezi. Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü.

17


3. Vanhanen, J.P., Lund, P.D., Tolonen, J.S., “Electrolyser-Metal hydride-Fuel Cell System for Seasonal Energy Storage”, International Journal Of Hydrogen Energy,Vol.23, pp.267-271, (1998). 4. Levent Görkmen, Gaziosman Paşa Üniversitesi, Tokat 2010. 5. Nejat Veziroğlu, Hidrojen Enerjisinin Yirmi Yılı. Departman of Energy Miami Universty.

18


Sümeyya YAGMURTASAN yagmurtasan.sumeyya@hotmail.com

. . ENDÜSTRININ . KALBI . .

Kimyager (Ögrenci)

KIMYAYI OLUSTURAN KIMYAGER ,

K

imya sektörü geçmişten günümüze gelişerek gelen ve şüphesiz gelişimini hız kesmeksizin sürdüren sektörlerin başında gelir: Öyle ki sektörde üretilen (plastikten kozmetiğe, ilaçtan boyalara…) ürünlerin % 30’u doğrudan tüketiciye ulaşırken % 70’i ise diğer sektörlere (tekstil, elektrikli eşya, metal, madeni ürünler, inşaat, otomotiv, kağıt, hizmet sektörü, …) ara mal veya hammadde girdisi sağlar. Bu özelliği nedeniyle kimya sanayi hem yaşamımız hem de diğer sektörler için vazgeçilmez öneme sahip bir sanayi dalıdır. Sadece bu özelliğiyle dahi sektörün ülke gelişimindeki payı azımsanamaz. İşte tam da bu noktada sektörü diğer sektörlerden ayıran en önemli özellik geniş ürün yelpazesinin yanı sıra sektörün mimarı konumundaki kimyagerdir.

Biliyoruz ki gerek tüketiciye direkt olarak ulaşan ürünleri gerekse diğer sektörlere sağladığı hammaddenin kalitesinden şüphe duyulmamasındaki en büyük unsur, ürünün ARGE’sinden üretimine, üretiminden kalite kontrolüne, hatta tüketiciye ulaşımı esnasında da bizzat bulunan alanında gerekli bilgi, beceri, tecrübe ve belki de en önemlisi eğitime sahip olan kimyagerin denetiminden geçmiş olmasıdır. Günümüz kimya sanayisi yaşamımızı direkt olarak etkileyerek hayat standartlarımızı arttıran bir sektördür. Bu gün birçok ülkede kimyagerlerin sayısı hiç de azımsanacak bir durumda değildir. Ülkemizde meslek olarak kimyagerlik eğitimine 1918 yılında sadece üç öğrenciyle başlanmışken bugün mevcut 61 üniversitenin kimya bölümlerine 3000’in üzerinde öğrenci alınmaktadır. Kimya endüstrisinin en önemli özelliklerinden biri sanayileşmede önemli bir yere sahip olmasıdır. Sanayi ülke ekonomisinin en dinamik ve üretken kesimidir ve ihracatımızın % 90’ı sanayi ürünlerinden gerçekleşir. Kimya sektörü, sanayileşmiş ülkelerin ekonomik gelişimlerinde “öncü sektör” olarak nitelendirilen sektörlerin başında gelir. Dünya ülkeleri arasında sanayisi gelişmiş olup kimya sektörü geri kalmış bir ülke yoktur, öyle ki gelişmiş ülkelerin başında gelen AB ülkeleri dünya kimya ihracatının % 54’ünü gerçekleştirirken kimya ithalatının da % 49.9’unu yapmaktadır Asya ülkeleri ihracatın % 23.8’ini, ithalatın ise % 23.8’ini NAFTA (The North American Free Trade Agreement : Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Antlaşması ) ülkeleri ihracatın %3.5’ini ithalatın %6.6’sını yapmaktadır. Görüldüğü üzere kimya sanayisi olmadan gelişimin ve sanayileşmenin düşünülmesi söz konusu olamaz. Kimya sektörünün doğrudan tüketiciye ulaşan ürünler üretmesinin yanı sıra diğer sektörlere girdi sağlaması onu ülke ekonomisinin kalbi konumuna getirir. Bu özelliği; önümüzdeki yıllarda küresel üretim ve ticarette etkin olacak sektörlerin; otomotiv, bilgi ve iletişim teknolojileri, makine, yatırım ve tüketim malları sektörleri olup kimya sektörünün de adı geçen tüm bu sektörlere girdi sağladığı göz önüne alındığında sektör daha da önem kazanmaktadır. Ki bu bilgiler ışığında dünya kimya sanayi üretiminin neden iki trilyon dolar civarında olduğu daha net anlaşılmaktadır. İki trilyonluk bu üretimin % 45’i uluslararası ticarete konu olmaktadır. Uluslararası ticaret bir ülkenin gelişmesinde ve bu gelişimin kalıcı olmasında önemli bir kıstastır. Bir ülkenin gelişmiş ülkeler seviyesinde olabilmesinde bir diğer kıstas ülkedeki işsizlik-çalışan durumudur. Kimya sektörü bir ülkenin gelişmesine ölçüt olan her konuya hizmet ettiği gibi istihdam konusunda da dikkat çekici veriler ortaya koymuş bir sektördür. Nitekim ülkemizde TÜİK verilerine göre 2004 yılında kimya sektöründe 191.348 kişi istihdam edilirken bu rakam beş yılda % 19.92 artarak 2009 yılında 229.465’e ulaşmıştır.

19


Kimya sektörünün direkt insana ulaşabilen ürün oluşturması ve bu ürünlerin de çeşitlilik göstermesi yani hayatımızın her alanında (ilaç, tekstil, boya, kozmetik, inşaat, plastik, elektrikli eşya, metal, kağıt, otomotiv…) var olması üretimin her aşamasında kalifiye eleman bulundurma ihtiyacını beraberinde getirir bu sebeple kimyager sektörün en önemli unsurudur.

20

Kimya sektörünün alt dalları arasında ilaç sektörü gibi insan sağlığını doğrudan veya tekstil sektörü gibi dolaylı yoldan etkileyen sektörlerin var oluşu; başta bu sektörler olmak üzere diğer bütün alt dallarında alanında gerekli bilgi, tecrübe ve eğitime sahip kalifiye eleman bulundurmasının önemini açıkça ortaya koyar. Öyle ki sektörün birçok alt sektöründe yüksek ve teknik öğrenim görmüş personel görev alır. Hatta bununlada kalmayıp istihdam edilen personel okullarda aldıkları eğitime ek olarak çalıştığı birime göre ayrıca eğitim almaktadır, hal böyle olunca sektörde ürünler büyük bir titizlikle ortaya konmuş olur. Alanında uzman kişileri bünyesinde barındıran sektör gelişimini hız kesmeksizin sürdürür çünkü sektörde uzmanlığın var oluşu deneme yanılmanın tamamen oradan kalkması demektir, yani işin uzmanının elinden çıkan ürün başından sonuna planlıdır kimyagerin sonra kavramı yoktur. Kimyager her şeyi tam zamanında ve prosedürüne uygun olarak gerçekleştirir. Böylesine hızlı ve sürekli gelişen bir sektör elbette ki sanayisine dâhil olduğu ülkeyi de her geçen gün bir adım daha ileriye götürür. Kimya sektörü bir ülkeyi bünyesindeki kimyagerin kalitesi oranında ileriye taşır ve bir kimyagerin kalitesini de en iyi üretimine dahil olduğu ürünler yeni keşifleri ortaya koyar. Kimya bilim tarihi sayısız ve çığır açan buluşlarla doludur. Kimya bilimi tarihte dönemlere ayrılır son dönem yani bu gün “Modern Kimya Dönemi” olarak adlandırılan dönem 19. yy. dan başlar, yani Heinrich Geibler’in (1814-1879) 1854 yılında suyun en yüksek yoğunluğa yani 3,8 0C ye ulaştığını kendi icat ettiği bir mekanizmayla göstermesiyle. Geissler’in icat ettiği vakum tüpüyle William Crookes atom teorisinde ilerlemeler kaydetmiş ve Cathode Ray’i keşfetmiştir. Eugene Goldstein (1850-1930) protonun varlığını ispatlamış, J.J.Thomson (1856-1940) kendi atom modelini geliştirmiş ve 1906 yılında Nobel Fizik Ödülünü almıştır. Mendeleyev periyodik tabloyu 1869 yılında Kimya’nın Prensipleri adlı eserinde yayımlamıştır. Bu periyodik tabloda bilinen 63 elementi atom ağırlıklarına ve benzer özelliklerine göre sıralamıştır. Marie Curie (1867-1934) radyoaktiviteyi ve sonrasında Polonyum ve Radyumu keşfetmiştir 1911 yılında Nobel Kimya Ödülünü kazanmıştır. Ernest Rutherford üç çeşit radyo aktifliği ( alfa parçacığı, beta parçacığı, gama ışını ) keşfetmiştir. Tüm bu özel buluşların öncesinde ve sonrasında daha niceleri vardır, saymakla bitmeyen bu buluşların insanlığa faydası tartışılamaz, buluşların her biri dönemi dolayısıyla devrim niteliği taşır.


Kimya sektörü öyle bir sektördür ki ürünlerinin tamamı ihtiyaçlara cevap niteliği taşır. Bir ülke milletinin ihtiyaçlarını karşıladığı ölçüde büyür ve gelişir aksi söz konusu olamaz. Yüzyılımızın sonunda altı milyarı aşacak olan dünya nüfusunun sadece pamuk ve yünden, tabii elyaftan giyinmesinin yaratacağı problemlere kimya sanayiinin suni elyaf çeşitleriyle çözüm getirmiş olası bunun en güzel kanıtıdır. Benzeri şekilde; gıda sanayiinde ve tarımda yine sektörün sağlamış olduğu gübre ve tarım ilaçlarının kullanılması sayesinde insanlık büyük bir açlık tehlikesinden kurtulmuştur. Aslında kimyanın ve kimyagerin sorunlara çözüm getiren konumunu yani çözüm odaklı oluşunu yineler nitelikteki bir diğer örnek 19. yy.‘ın sonunda insanlığa sunulan margarinin keşfidir… 19.yy.’ın sonlarında tereyağının pahalı ve üretiminin az olması nedeniyle dönemin imparatoru 3. Napolyon ucuz ve lezzetli bir ikame arayışındaydı. Aynı zamanda Fransa-Prusya savaşı arifesinde gemilerde depolamak amacıyla tereyağına gerek duymaktaydı… Bu durum karşısında imparator bir yarışma düzenleyerek teslim edilen en iyi tereyağı ikamesi için bir ödül vereceğini bildirdi. Böylelikle margarinin icadı için ilk ortam hazırlanmış oldu. Fransız Eczacı ve kimyacı Mege Mouries’in ürettiği margarin bu sıkıntılara çare olacak nitelikteydi. 1869 yılında patenti alınan margarin Hollanda ve İngiltere’de büyük ilgi gördü. Bu iki ülkede iki ayrı üreticinin birleşmesiyle, dünya çaplında ilk tarımsal gıda grubu olan Unilever kuruldu (1929). Bu gün her yerde onlarca çeşidine rastladığımız margarin bahse konu dönemde adı geçen ülkeyi bir anda ekonominin zirvesine oturtmuştu. Tek bir buluşla bir ülkeyi sıfırdan zirveye ulaştırabilecek yetiye sahip olan sektörün tarihi bu gibi daha bir çok miladi buluşla doludur. Enerji, tarım, sağlık, gıda, inşaat, elektronik ve tekstil gibi alanlarda yüksek katma değer içeren ürünler sunan kimya sanayii bütün gelişmiş ülkelerde “lokomotif sektör” olarak gösterilmektedir. Sektörün bu özelliğini kazanmasında bünyesi dâhilindeki alt sektörlerin insan yaşamı üzerindeki direkt pozitif getirilerinin yanı sıra endirekt getirileri de ihmal edilemeyecek kadar önemlidir ve söz konusu getiriler sınırsızdır. Örneğin; tarım ilaçlarının direkt getirisi tahıl ve bitkilerin korunmasıdır endirekt getirisi ise verimli ve sağlıklı mahsul olanağı sunmasıdır bir başka örnekle kozmetik sanayisinin direkt getirisi günlük kişisel bakım olanağı sunmakken, endirekt getirileri arasında şampuan, diş macunu, vb. ürünlerle kişilerin psikolojik olarak kendilerini rahat hissetmelerini sağlaması sayılabilir.

21

Günümüz teknolojisi dolayısıyla fiziksel sınırları geniş olmayan ülkelerin dünya ekonomisinde söz sahibi olması pekte mümkün değildir. Ancak kimyaya ve kimyagere değer veren bir millet her anlamda ileri milletler seviyesine ulaşacağından bugün Tayvan’da olduğu gibi küçük bir toprak parçasından büyük bir coğrafyaya hükmedebilir. İşte kimya ve kimyayı var eden kimyager, bir ülkenin: tarih sahnesinde- bilimsel gücü elinde tutan bir ülke - olarak söz sahibi olmasını sağlar. Tüm bu bilgiler ışığında hammadde, emek, zaman, mekân, sermaye ve öteki girdilere olan ihtiyacı azalttığı için kimya her şeyi ikame etmekte, ileri bir ekonominin merkezi haline gelmektedir ve bu gerçekleştikçe de önemi artmaktadır. Kaynaklar : * Kimya sanayi özel ihtisas komisyonu raporu devlet planlama teşkilatı müsteşarlığı DOKUZUNCU KALKINMA PLANI (2007-2013) * Türkiye Cumhuriyeti-Ekonomi Başkanlığı, 2012 İhracat Genel Müdürlüğü Kimya Ürünleri ve özel İhracat Daire Başkanlığı * TC BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI—KİMYA SEKTÖRÜ RAPORU 2012/1 * TÜRK KİMYA SANAYİSİ, SANAYİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MART 2010 * AR-GE BÜLTEN ARAŞTIRMA VE MESLEKLERİ GELİŞTİRME MÜDÜRLÜĞÜ (Kimya Sanayinin Bugünü ve Yarını ELİF UĞUR) * SE DE FED KİMYA SANAYİSİ REKABET GÜCÜ RAPORU * http://www.bilgiustam.com/margarinin-icadi-ve-uretimi/ * http://kimyaokulu.com/icerik.aspx?yazid=861&baslik=kimyanin+yuzyilimiza+getirdikleri * http://tr.wikipedia.org/wiki/Kimya * http://www.kalkinma.gov.tr/Pages/content.aspx?List=0e61756a%2Db3f2%2D4261%2D8c0d%2D2350283f9 855&ID=30&Source=http%3A%2F%2Fwww%2Ekalkinma%2Egov%2Etr%2FPages%2FOzelIhtisasKomisyonuRaporlari%2Easpx&ContentTypeId=0x010073418295019B8B429A88657B85E98E48


. . YENI BIR UMUT ISIGI . . ,

Emre BAYRAM emre.bayram.chem@hotmail.com

Kimyager (Mezun)

. . FOTODINAMIK KANSER TERAPISI Tüm “İnovatif Kimya Dergisi” Okuyucularına Merhaba.

Ü

niversite 4. Sınıftayken güz yarıyılında aldığım “Koordinasyon ve Katalizörler” adlı derste hocamın bana verdiği sunum konusuydu bu konu. Daha doğrusu yaklaşık 10 tane konu vermişti sınıfa ve her öğrenci istediğini seçecekti. Ben de PDT (fotodinamik kanser terapisi) ‘yi seçtim. İyi ki de seçmişim. Çünkü kanser tedavilerine ilgi duymama rağmen bu konuya daha önce hiç rast gelmemiştim ve bayağı şey öğrendim. Bana bu konuda bilgilenme imkanı sağladığı için ders hocama çok teşekkür ediyorum. Peki nedir bu PDT yani fotodinamik kanser terapisi ? Fotodinamik kanser terapisi, adından da anlaşılacağı üzere bir kanser tedavi şeklidir. Bu tedaviyi ifade etmek için ingilizce’de “Photodynamic Therapy” ‘nin kısaltılmış hali olan “PDT” de sıkça kullanılır. Bilindiği üzere kanser tedavileri arasında en sık kullanılanları; kemoterapi, cerrahi tedavi ve ışın tedavisidir. Hatta hastanın durumuna bağlı olarak daha iyi sonuç almak için bazen bunların bir arada kullanıldığı da olur. Ancak PDT bunlara kıyasla yeni bir tedavi yöntemidir.

22

Pdt’nin Avantajları Bu tedavi türü; kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi uygulamalarına kıyasla avantajlara sahiptir : 1-) Doğru kullanıldığında hiçbir yan etkisi yoktur. Ancak kemoterapide saç dökülmesi gibi bazı yan etkiler mevcuttur. 2-) PDT uygulaması, genellikle kısa bir zaman alır. Yani kemoterapi gibi uzun bir tedavi sürecine gereksinim duyulmaz. 3-) PDT çok hassas ve kesin bir şekilde kanserli bölgeye hedeflenebilir. 4-) Radyasyonun aksine, PDT; ihtiyaç duyulduğunda, çoğu zaman aynı bölge üzerinde tekrarlanabilir. 5-) PDT uygulanan bölge iyileştikten sonra; küçük bir yara izi kalır veya hiç kalmaz. Cerrahi operasyonlar sonucunda oluşan kozmetik problemler PDT yöntemine göre daha fazladır. 6-) Genelde diğer kanser tedavilerinden daha az paraya mâl olur. 7-) Diğer ve belki de en önemli avantajı ise şudur. Diğer tedavi yöntemlerinde bağışıklık sistemi baskılanırken, bu yöntemde aksine bağışıklık sistemi güçlenir. Yani geleneksel yöntemlerde; bağışıklık sisteminin zayıflığından faydalanmaya çalışan oportunistik (fırsatçı) hastalıklar sonucu hastalar kaybedilebilirken, bu yöntemde böyle bir durum gözlenmiyor.


Pdt’nin Dezavantajları 1-) PDT yalnızca ışığın ulaşabileceği bölgeleri tedavi eder. Bunun anlamı şudur. PDT esas olarak, yalnızca deri altındaki problemlerin tedavisinde veya ışık kaynağı ile ulaşılabilecek organların hizasındaki problemlerin tedavisinde kullanılır. Burada ışık olarak ne kastettiğimi ileri kısımlarda anlatacağım. 2-) Bazı ilaçlar vücut boyunca dolaşabilirken, tedavi sadece ışık saçılan yerlerde çalışır. İşte bu, PDT’nin birçok yere yayılmış kanser türlerinin tedavisinde kullanılamamasının nedenidir. Ayrıca günümüzde kullanılan ilaçlar (PDT tedavisi sırasında) insanları bir süre ışığa karşı çok hassas hale getirir. Bu yüzden ilacın uygulanmasından sonra alınması gereken bazı tedbirler; insan vücudu üzerine uygulanmalıdır.

Bazı İnsanlar Pdt’yi Kullanamaz. Peki Neden ? PDT; porphyrias gibi (cilt veya sinir sistemini etkileyen nadir bir hastalık) belirli kan hastalıklarına sahip olan veya porfirinlere alerjisi olan insanlar tarafından kullanılamaz. Bu alerjik durum nadirdir. Ama geçmişte vücuduna porfirin almış insanlarda gerçekleşebilir.

23 Porphyrias Hastalığı PDT’nin artılarını ve eksilerini anlattıktan sonra nasıl uygulandığını belirtmek istiyorum.

Terapinin Uygulanma Basamakları 1-) Öncelikle ışığa duyarlı (ışığı belli dalga boylarında absorblayabilecek) bir boyar madde veya fotoduyarlaştırıcı hastaya verilir. 2-) Etkin maddenin tümör dokusunda birikmesi için karanlık bir ortamda bir müddet beklenir. Bu maddenin çoğu vücuttan atılırken bir kısmı tümör içinde kalır. (Karanlık ortamda bekleme süresi fotoduyarlaştırıcıya bağlıdır.) 3-) Bu etkin maddenin (fotoduyarlaştırıcı veya boyar madde) biriktiği tümör dokusuna 630-800 nm arasında kırmızı bir ışık gönderilir. Kırmızı ışık kullanılmasının sebebi; insan dokusunun en iyi olarak 630 ile 850-900 nm dalga boyu aralığındaki ışığı geçirdiğinin düşünülmesidir. Bu gönderilen ışık bir lazer olabileceği gibi LED kaynaklı bir ışık da olabilir. NOT : İlacın verilmesinden ışığın uygulanmasına kadarki zaman zarfına “drug-to-light interval” adı verilir. Bu zaman zarfı, ilacın uygulanmasına bağlı olarak birkaç saatle birkaç gün arasında değişebilir.


4-) Işığın absorblanması sonucunda, fotoduyarlaştırıcı, temel halden uyarılmış hale gelir. Aktif duyarlaştırıcı, iki reaksiyon türüne maruz kalabilir. Öncelikle serbest radikaller oluşturmak için tek elektron transferi reaksiyonuyla substratla doğrudan reaksiyona girebilir. (Burada substrat hücre membranı veya bir molekülden her ikisi de olabilir.) Elektron transferi her iki yönde de gerçekleşebilir. Genellikle “substrat radikal katyon” ve “duyarlaştırıcı radikal anyon” oluşturmak üzere substrat, bir elektronunu foto duyarlaştırıcıya sunar. Oluşan serbest radikaller, oksidasyon ürünleri üretmek üzere hücre içindeki çözünmüş oksijen molekülü ile etkileşime girer. (TİP 1 REAKSİYON) 5-) Alternatif olarak; aktif duyarlaştırıcı, singlet oksijen oluşturmak için enerjisini direkt olarak hücre içindeki çözünmüş oksijene (O2) transfer edebilir. Singlet oksijen (1O2), oldukça reaktif oksijen türüdür. Bu türler toxic ajan vazifesi görerek, kanserli dokudaki çeşitli substratları okside eder. (TİP 2 REAKSİYON)

24 6-) Her iki reaksiyon şeklinde de tümör dokuları, kimyasal olarak yok edilmiş olur.

Singlet oksijen toksik bir etkiye sahiptir. Bu etkisinden dolayı kanser hücreleriyle mücadele edebilir. “Eğer singlet oksijen toksikse ; bu toksik oksijenin , vücudun her dokusuna zarar vermesi gerekmez mi ?” diye düşündüğümüzde singlet oksijenin ömrünün mikro saniyeler civarında olduğunu hatırlamamız gerekir. Bu yüzden bu oksijen türü nerede oluşturulursa sadece o bölgeyi etkiler. En modern PDT uygulamaları 3 anahtar bileşeni içerir. Bir fotoduyarlaştırıcı (photosensitizer), bir ışık kaynağı ve doku oksijeni. Bu üç bileşenin kombinasyonu, seçici olarak fotoduyarlaştırıcı verilmiş ve lokal olarak ışığa maruz bırakılmış herhangi bir dokunun kimyasal yıkımına yol açar.


Fotoduyarlaştırıcı (Photosensitizer)

Fotoduyarlaştırıcı, ışığa seçici bir şekilde maruz kalan, non-toxic ve ışığa duyarlı kimyasal bileşiklerdir. Kendisine gönderilen ışığı absorblayarak, uyarılmış düzeye geçiş yapar. Ve bu aşamadan sonra daha önce bahsedilen “tip-1” ve “tip-2” reaksiyonlarına uğrayarak tümörlü hücrelerin yok edilmesini sağlar. PDT için geniş bir fotoduyarlaştırıcı dizisi bulunur. Bunlar porfirinler, klorofiller ve boyalar olarak ayrılabilir. Bazı bileşiklere örnek olarak 5-aminolevulinic asit (ALA), ALA’nın metil esteri, porfimer sodyum ve silisyum ftalosiyanin Pc-4 verilebilir. Porfimer sodyum, en geniş şekilde kullanılan ve çalışılan fotoduyarlaştırıcıdır. Ancak örnek olarak ALA’yı vermek istiyorum.

ALA (5-aminolevulinic asit) Fotodinamik terapi için onaylanmış bir ilaç olan Levulan, doğal olarak oluşan bir aminoasit olan aminolevulinic asit (ALA) tarafından oluşturulan bir ilaçtır. Aminolevulinic asit kanserli dokuya yerleştiğinde, aktif bir fotoduyarlaştırıcı olan “protoporfirin IX”in üretimini tetikler. (Protoporfirin IX molekülünün, normal bir hücreyle kıyaslandığında, tercihen tümörlü doku ve hücrelerde biriktiği bulunmuştur.) ALA’nın harici olarak uygulanması sonucu; ferroşelataz enziminin, aşırı üretilmiş protoporfirin IX (PpIX)’in hem grubuna dönüştürülmesindeki etkisi oldukça düşer. Bu durum da tümör içerisinde PpIX’in birikmesine neden olur. ALA’nın uygulanmasından yaklaşık 4-6 saat sonra, hedef hücre ışığa maruz bırakılır ve bu durumda da fotoduyarlaştırıcı uyarılır, bir üst seviyeye geçer. Daha sonra ise (önceden bahsedilen) tip 2 reaksiyonu meydana gelir.

Fotoduyarlaştırıcıların hepsi, belirli bazı özelliklere sahip olmalıdırlar : 1-) Uzun dalga boylarında yüksek absorbsiyon (İnsan dokusu uzun dalga boylarında ışığı daha çok geçirir. Uzun dalgaboylarındaki absorbsiyon, ışığın daha derinlere nüfuz etmesine ve daha geniş tümörlerin tedavisine izin verir.)

25


2-) Yüksek singlet oksijen quantum verimi 3-) Düşük floresans (Çoğu optik dozimetri tekniği (floresans spektroskopisi gibi) doğal olarak floresans özelliği gösteren ilaçlara bağlıdır.) 4-) Büyük kimyasal kararlılık 5-) Karanlıkta düşük toksisite (Fotoduyarlaştırıcı, tedavi ışını uygulanana kadar hedeflenen dokuya zarar vermemelidir.) 6-) Hedef dokuda tercihe bağlı olarak alınması (seçicilik) Fotoduyarlaştırıcı tarafından absorblanan ışığın ve singlet oksijen oluşturmak üzere moleküler oksijene transfer edilen enerjinin elektronik geçişleri Jablonski diyagramıyla gösterilebilir :

26

Absorbsiyon (Mavi düz oklar) : Enerjinin ışık fotonundan duyarlaştırıcıya transferidir. Burada uyarılmış duyarlaştırıcı oluşur. Absorbsiyonun meydana gelmesi için; foton enerjisinin, duyarlaştırıcının temel haliyle (S0) uyarılmış hali (S1 ve S2) arasındaki enerji farkına uyması gerekmektedir. İç dönüşüm (Durulma) (Mavi pürüzlü oklar) : Duyarlaştırıcının benzer elektronik spinlere sahip elektron halleri arasındaki geçişini temsil etmektedir. Floresans (Yeşil düz oklar) : Duyarlaştırıcıdan kaynaklanan uyarma enerjisinin emisyonunu ifade eder. Bu emisyon ışık formundadır. Yayılan fotonun enerjisi, floresan ışığı yayan duyarlaştırıcının son hali ile ilk hali arasındaki enerji farkına uymalıdır. İki durum da (ilk ve son hal) benzer elektronik spin hallerine sahip olmalıdır. Her iki durum da singlet veya her iki durum da triplet olmalıdır. Sistemlerarası geçit (Intersystem crossing) (Mor pürüzlü oklar) : Bir molekülün (duyarlaştırıcı) farklı elektronik spinlere sahip elektronik halleri arasındaki geçişini ifade eder. Bu geçiş singlet halden triplet hale geçiş veya tam tersi olabilir. Fosforesans (Altın rengi düz oklar) : Floresansa benzer olarak; bu olay da duyarlaştırıcıdan kaynaklanan uyarma enerjisinin emisyonunu ifade eder. Yayılan fotonun enerjisi, fosforesans yapan molekülün son hali ile ilk hali arasındaki enerji farkına uymalıdır. Floresansın aksine; ilk ve son hal farklı elektron spin hallerine sahip olmalıdır. Biri singlet ve diğeri triplet olmalıdır. Enerji Taransferi (Kırmızı oklar) : Bir molekülün elektronik enerjisi (bu durumda molekül fotoduyarlaştırıcıdır.) , diğer moleküle transfer edilir.(bu durumda diğer molekül moleküler oksijendir.) Transfer sırasında( bu transfer iki eğik okun bağlandığı kırmızı dişli ile diyagramda gösterilmiştir.), fotoduyarlaştırıcının triplet hali, temel haline geri uyarılır. Aynı zamanda, temel haldeki moleküler oksijen( temel hali triplet olan az moleküllerden biri), ilk uyarılmış singlet hale yükselir.


Kaynaklar : http://ieee.bilkent.edu.tr/teknoloji101/?p=43 (Prof. Dr. E. Umut AKKAYA ile Foto dinamik Terapi ve Moleküllerle Mantıksal İşlemler Röportajı) http://www.cancer.org/treatment/treatmentsandsideeffects/treatmenttypes/photodynamic-therapy (American Cancer Society- Photo Dynamic Therapy) http://www.isaude.net/en/noticia/4145/science-and-technology/photodynamic-therapy-may-be-used-in-dentistry-study-shows http://en.wikipedia.org/wiki/Photodynamic_therapy http://www.nature.com/nrc/journal/v3/n5/fig_tab/nrc1071_F2.html (Dennis E.J.G.J. Dolmans, Dai Fukumura & Rakesh K. Jain Nature Reviews Cancer 3, 380-387 (May 2003) (Photodynamic therapy for cancer- Article) http://www.mwap.co.uk/psych_org_porphyria.html http://www.bmj.com/content/320/7250/1647.full http://www.photobiology.info/Oleinick.html (Basic Photosensitization / Nancy L. Oleinick / Department of Radiation Oncology – Case Western Reserve University School of Medicine / Cleveland (OHİO) ) http://en.wikipedia.org/wiki/Porfimer_sodium http://en.wikipedia.org/wiki/Aminolevulinic_acid http://en.wikipedia.org/wiki/Porphyrin http://en.wikipedia.org/wiki/Levulan Aminolevulinic acid (ALA) as a Prodrug in Photodynamic Therapy of Cancer (Małgorzata Wachowska , Angelika Muchowicz , Małgorzata Firczuk , Magdalena Gabrysiak , Magdalena Winiarska, Małgorzata Wańczyk , Kamil Bojarczuk , Jakub Golab) www.mdpi.com/journal/molecules

27


Yavuz Selim KART kim_muhselim@hotmail.com

HYPERCHEM İLE MOLEKÜL MODELLEME-2

Kimya Mühendisi (Mezun)

Merhaba İnovatif Kimya Dergisi Okuyucuları,

2

014 yılı boyunca sizlere kimya ile ilgili bilgisayar programları anlatmaya gayret ettim. Bu senenin son sayısında, kasım ayında anlatmış olduğum program üzerinden giderek bilgi vermeye çalışacağım. Bu sayıda anlatılanları iyi anlamak için lütfen öncelikle kasım sayısını okuyunuz.

28

Kasım ayı sayısında sizlere Hyperchem ile Molekül Modelleme programını kullanarak, 3 boyutlu bir modelleme nasıl yapılır bunu anlatmıştım. Bu yazıda kaldığım yerden devam edeceğim. Önceki sayılarımızı okumayanlar için özet geçmek gerekirse programımız, 3 boyutlu modelleme yapmamızı sağlar. Bu sayıda programımız ile çizdiğimiz bir molekülün, molekül yapısına ait Bağ Açısını, Bağ Uzunluğunu, Single Point enerjisini hesaplayacağız. Geçen sayıda anlatmış olduğumuz propan molekülü üzerinden gideceğiz. Sizler başka moleküller ile deneyebilirsiniz. Daha önce çizmiş olduğumuz molekülü Resim 1’deki şekilde görmektesiniz.

Resim 1 : Propan molekülümüz


Bu şekil ya da başka şekil üzerinden gitmeniz mümkün lakin bu şekil üzerinden giderek işlem yaparsanız öğrenmeniz kolaylaşır. Şekilde olan yapıyı çizdiyseniz şimdi geldi bu yapının Bağ Açısı, Bağ Uzunluğu ve Single Point enerjisini bulmaya. İlk olarak Resim 2’de olan Select kısmına tıklıyoruz.

Resim 2 : Seçim işlemi için tıklanacak kısım Bu kısma tıkladıktan sonra molekül üzerinde seçim yapabiliyoruz. Şimdi karbon ile karbon arasındaki bağı seçtiğimiz zaman Resim 3’deki şekilde bunu göreceksiniz. Sol tık ile seçim işlemi yapıyoruz. Sağ tık ile seçilen atomun seçim işlemini kaldırıyoruz.

Resim 3 : Seçim işlemi yapılan karbon bağları

29


Burada Resim 3’deki işlemi yaptık çünkü bu iki bağ arasındaki uzunluğu bulacağız. Bu seçim işlemini yaptıysanız sol alt kısımda şöyle bir yazı göreceksiniz. Bond distance from : 1.54 Å olarak yazıyor. Resim 4’deki şekilde bunu görmektesiniz.

Resim 4 : Seçim işlemi yapılan karbon bağları arasındaki bağ uzunluğu Şimdi gelelim iki atom arasındaki açıyı bulmaya. Yine seçim aracımızı elimize alıyoruz ve bu sefer hidrojen atomuna tıklıyoruz. Tıklama işlemi bitince Resim 5’deki şekilde bunu göreceksiniz.

30

Resim 5 : Seçilen karbon atomuna hidrojen atomunu da seçerek dahil etme işlemi Bu işlem bitince tekrar sol alt tarafa bakıyoruz. Şu şekilde bir yazı göreceksiniz. Angle of atoms : 109.471 ˚ olarak yazıyor. Resim 6’da bu şekli görmektesiniz.


Resim 6 : Seçim işlemi yapılan karbon ve hidrojen atomları arasındaki açı Son olarak Single point enerjisini bulmaya geldi. Bunun için ilk önce üst menüden Compute menüsüne tıklayıp oradan Single Point seçeneğine tıklıyoruz. Ve çıkan sonucu yine sol alt taraftan görüyoruz. Resim 7’deki şekilde bunu görebilirsiniz

31

Resim 7 : Single Point Enerjisi Bu programda bu ay anlatacağım şeyler bu kadar. Serinin 2. yazısını okuduğunuz için çok teşekkürler. Bir sonraki yazı dizisinde bu programın başka özelliklerini de anlatıp yazı dizisini sonlandıracağım. Keyifle ve ilgiyle okumanızı diler, bir sonraki yazı dizisinde görüşmek dileğiyle. Kaynaklar : http://www.hyper.com/Download/tabid/357/Default.aspx http://w3.gazi.edu.tr/~nkaracan/inorglab/mm.pdf


ELEMENT TANIYALIM

Bor Simgesi: Grubu: Atom numarası: Bağıl atom kütlesi: Oda sıcaklığında: Erime noktası: Kaynama noktası: Yoğunluğu: Keşfi:

B 3A (Ametal) 5 10,811 Katı 2300°C 4002°C 2,34 g/cc 1828 - H. Day, L.J. Thenard, J.L. Gay-Lussac Atom çapı: 1,17 Å Elektronegatifliği: 2,04 Elektron dizilimi: 1s22s2p1 Yükseltgenme basamağı (sayısı): 3

32

Bor, atom numarası 5 ve kimyasal sembolü B olan kimyasal elementtir. Bor bir yarı metaldir. Gerek Güneş Sistemi’nde gerek Dünya’nın kabuğunda düşük miktarlı bir elementtir. Buna rağmen, doğada rastlanan bileşiklerinin (borat minerallerinin) suda çözünürlüğü nedeniyle belli yerlerde yüksek yoğunlukta bulunabilir. Bu mineraller boraks ve kernit olarak topraktan çıkarılır. Borun Elde Edilmesi Elemental bor doğada bulunmaz. Endüstride yüksek saflıkta bor zorlukla elde edilebilir çünkü bor, karbon ve başka elementlerle bileşikler oluşturur. Borun çeşitli allotropları vardır: amorf bor kahverengi bir tozdur; kristal bor ise siyah, son derece sert (Mohs sertlik skalasında yaklaşık 9,5) ve oda sıcaklığında düşük iletkendir. Elemental bor, yarı iletken endüstrisinde bir dopant olarak kullanılır. Kullanım Alanları Bor bileşiklerinin ana kullanım alanları, çamaşır tozunda beyzalatıcı olarak (sodium perborat) ve ısı yalıtımında kullanılan cam elyafının boraks bileşeni olaraktır. Bor bileşklierinin ayrıca, yüksek kuvvetli düşük ağırlıklı yapısal malzemelerde özelleşmiş rolleri vardır. Camlar ve seramiklerde onların ısı şokuna dayanıklı olması için kullanılır. Boron içeren reaktanlar organik bileşiklerin sentezinde kullanılırlar, ve boron içermeyen bazı ilaçların yapımında ara ürün olurlar. Bor mineralleri, sanayide sayısız denecek kadar çok çeşitli işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen boraks ve borik asit; özellikle nükleer alanda, savunma sanayisinde, jet ve roket yakıtı, sabun, deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil boyaları, cam elyafı ve genellikle kâğıt sanayinde kullanılmaktadır. Yanmayı Önleyici (Geciktirici) Maddeler Savunma sanayii Nükleer Uygulamalar Cam sanayii Atık Temizleme Cam elyafı Yakıt Optik Cam Elyafı Sağlık Seramik Sanayii Temizleme ve Beyazlatma Sanayii Enerji Depolama Tarım Metalurji Ayrıca silisyum üretiminde bor triklorür, polimer sanayiinde, esterleme ve alkilleme işlemlerinde ve etil benzen üretiminde bor trifluorür katalizör olarak kullanılmaktadır.


SÖZLÜK Ingilizce-Türkçe Maltese

Maltaz

Maize Oil

Mısır Yağı

Mortar

Çimento

Perilla Oil

Peril Yağı

Performic Acid Labiate İonic Theory

Performik Asit Dengesiz, Kararsız İyonik Teori

Grain

Tane, Parçacık

Fusain

Odun Kömürü Minerali

Extraction

Ayırma

Exothermic

Isı Veren

End Point Energy Enthalpy Electron Shell Dore Silver Divariant Azote

Dönüm Noktası Enerji Entalpi Elektron Kabuğu Gümüş Külçe Tek Fazlı Sistem Azot

Gas Laws

Gaz Kanunları

Pulse

Darbe, Vuruş

Refraction

Kırılma

Saturation

Doyma

Spectra

Spectrum

33


HABERLER

Yurttan Kimya Haberleri “YENI KAN“ ŞEKER PANCARI OLABİLECEK İHTİMALLERİ DOĞUYOR

34 İsveç'te bilim adamları şeker pancarında bulunan bir proteinin insanlardaki hemoglobine çok benzediğini belirledi. Şeker pancarının kan ihtiyacını giderebileceği tespit edildi. İsveç’te bulunan Lund Üniversitesi'nden bilim adamları, kanda akciğerden dokulara oksijen taşıyan hemoglobin adlı proteinin şeker pancarında bulunan bir proteinle yüzde 50-60’a kadar benzeştiğini belirledi. Kan bağışı konusundaki eksikliklere dikkati çeken araştırmacılar, kanser ya da lösemi hastaları gibi uzun süre tedavi görmesi gerekenlerin ihtiyaçlarının şeker pancarı sayesinde giderilebileceğini vurguladı. Daha önce de bazı bitkilerin hemoglobine yakın proteinler ürettiği saptanmıştı ancak ilk kez şeker pancarındaki proteinin hemoglobine bu kadar benzediği ortaya çıktı. Bilim adamları, etkisini test etmek için bitkisel proteini domuzlar üzerinde deneyecekler. Deneyler başarılı olursa 3 sene sonra klinik testlere başlanacak.


YENI TEST HERPES TAYININI HIZLANDIRIYOR

İrlanda'daki bir araştırma grubunun ortaya attığı yeni bir Herpes Simplex-1 (HSV-1) tayini için geçen sürenin haftalar mertebesinden dakikalar mertebesine inmesini sağlıyor ve böylelikle analiz maliyetleri büyük ölçüde düşmüş oluyor. Soğuk algınlıklarının sorumlusu olan virüsü tespit etmek için yeni bir tespit yöntemi, İrlanda'lı bilim adamları tarafından geliştirildi. Dünya çapında yetişkinlerin % 60-95'lik kısmının herpes simplex virüsü-1 (HSV-1) ile infekte olduğu düşünülmekte ve belirtiler genellikle soğuk algılıkları veya kabarcıklarla sınırlı olmakla beraber, nadir durumlarda merkezi sinir sistemi etkilenmekte ve tedavi olunmazsa vakaların %70'i kaybedilmektedir. Erken teşhis edilebilirse, antiviral tedavisi olumlu bir sonuç verebilir, böylece hızlı teşhis yöntemlerine duyulan ihtiyaç bir daha gündeme gelmiş olmaktadır. Şu anda, en iyi sonuç veren HSV-1 testi hücre kültürlerini içeriyor, ancak sonuçların alınması bir haftaya kadar sürebiliyor. Alternatif ölçüm yöntemleri de önerilmiş, ancak bunlar yine de zaman alıcılar ve uzman personel gibi başka zorluklar içeriyorlar. Gil Lee ve University College Dublin'deki arkadaşları tarafından önerilen yeni testte, virüse bağlanan peptidler ile kaplanmış demir oksit nanoparçacıklardan oluşan boncuklar kullanıyor.. Nanoparçacıklar da süper-paramanyetik oldukları için, basit bir mıknatıs kullanılarak bunların kümelenmesi hızlandırılabiliyor ve bu kümelerin ışığı saçma biçiminden kaynaklanan bir ölçüm yapılıyor ve bir infeksiyonu ortaya çıkarmak mümkün oluyor. Lee, şöyle diyor: “Bir manyetik boncuk grubun Dengue ile

yaptığımız önceki bir çalışmaya dayanarak çok hassas olma potansiyelini göstereceğini biliyorduk”. “Ancak, HSV bu teknik ile tespit edilmesi en zor virüslerden biri, çünkü boyutu nispeten daha büyük ve karmaşık, düzensiz bir hücre zarı ile kaplı”. Peptid alıcıları yöntemin başarısı için çok önemlidir. Pek çok teşhis testi için antikor algılaması çok önemli ise de, bu yöntemler hastanın daha önce virüse bir bağışıklık tepkisi göstermiş olmasını gerektirir, böylece peptidler virüsü yakalayarak güvenli ve ucuz bir alternatif oluşturmuş olur. Bu boncukların kümeleniyor olması, yöntemin hassasiyetini örneğin mililitresi başına 200 kopyaya kadar çıkarmakta ve saatler yerine dakikalar içinde testin bitmesine yol açmaktadır. Test yöntemi hızlı ve işaretçi kullanmıyor, bu yüzden hastaneler veya doktor ofisleri gibi hasta başı testler için ilginç bir şekilde uygun olabilir. Bu sözlerin sahibi olan Ruben Carbonell, Kuzey Carolina Devlet Üniversitesi (ABD) adresinde çalışan bir uzman ve patojen tayini için peptidleri kullanmak ile ünlü olan birisi. Onaylanmış bir analitik yöntem olarak henüz yapacak çok şey var, ancak avantajları daha geniş bir uygulama için büyük şeyler vaat ediyor”. Araştırma ekibi, ölçüm yönteminin özellikle gelişmekte olan ülkelerde HSV'nin hasta başı tedavisini geliştirmek üzere kullanılacağı yönünde ümitli gözüküyor, burada teşhis maliyeti de elbette düşmüş oluyor. Ekip, aynı zamanda HIV gibi, hayat boyu gözlem gerektiren diğer viral hastalıklara da uygulanabileceği umudunu taşıyor.

35


ŞEKER, AKILLI TELEFON İLE ÖLÇÜLECEK!

36

Şu an için proje aşamasında olmasına rağmen büyük ilgi ve dikkat çekeceğini düşündüğüm bir haber! Kırıkkale Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Kimya ve Kimyasal İşleme Teknolojileri Bölümü tarafından akıllı telefonla şeker miktarının ölçülmesini amaçlayan projesi, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından kabul edildi. Kırıkkale Üniversitesi’nden yapılan açıklamaya göre; akıllı telefon kullanımıyla Glikoz Ölçümleri Projesi adında bir çalışma ile glikozun miktar analizi gerçekleşecek. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 verilerine göre, dünyada yaklaşık 347 milyon kişinin şeker hastası olduğuna dikkat çekiyor ve bu sayının 2035 yılında 592 milyona çıkma olasılığı düşünülüyor. Bu şekilde hayatımızın tamamen içinde ve ayrılmaz parçası olan akıllı telefonlar artık sağlık sektöründe de yerlerini alacaklar. MARS’TA YAŞAMA UYGUN ARAZİ BULUNDU

NASA’nın kaşif robotu Curiosity tarafından Mars’taki Sharp Dağı’na açmış olduğu ilk delikte ‘hematit’ isimli maddenin bulunduğunu tespit etti.


Böylece nemli ortamlarla bağı olan demir oksit minerali içeren hematit, bu bölgede hayata elverişli olduğu göstergesidir. NASA’dan Kasım ayında yapılan açıklamada ‘ Böyle durumların oluşmasında oksitlenme epey önemlidir. Oksitlenme var ise, o alanda mikropların yaşamasını sağlayacak kadar kimyasal enerji var demektir’ denmektedir. Hematitin tespit edilmesiyle Mars’ta yaşamın var olabileceğinin bir göstergesi düşünülebilir. İlk olarak Aralık 2013 tarihinde Yellowknife Bay diye isimlendirilen bölgede rastlanan hematit, çok eskiden bu bölgede göl yatağının olduğunu fakat taşların üzerini toz kaplaması nedeniyle uydudan gözlenemedi. Ve uygun inceleme yapılamadı. Curiosity bir süre daha bu bölgede araştırmalarına devam ederek bir çok katmanı bulunan Sharp Dağı’nın bir katmanında hematit içereceğini tahmin ediyor. Bu nedenle buraya ‘Hematit Tepesi’ deniliyor.

Dünyadan Kimya Haberleri FISTIK EZMESİNDEN ELMAS YAPILDI

37

Alman bilim adamları fıstık ezmesinden elmas yaptı. Bu çalışma biraz anlamsız gelse de, Dünya’nın içinde neler olduğunu anlamaya yardımcı olmaktadır. Almanya Bayerisches Geoinstitut’teki bilim adamları Dünya’nın alt manto katmanındaki koşullar üzerinde çalışıyor. Jeokimyacı Dan Frost liderliğindeki takımın ana işi gezegenimizin en büyük yapısal bileşenin bileşimini belirlemek için yüksek basınçlarda kayaları ezmektir. Dünya’nın mantosunun astreoit kuşağı tarafından fırlatılan malzemeler tarafından yapıldığı kabul edilirken, önceki analizlerde manto’nun göktaşı malzemelerinden daha az silikon içerdiği bulundu. Frost’un ekibi Dünya’nın içinde neler olduğunu anlamak için gerekli olan basıncı üretmek için iki tip pres kullanıyor. BBC Future’dan David Robson“Birincisi kristal örneklerini 280.000 kez atmosferik basınca kadar sıkmak için güçlü bir piston kullanılır.Bu daha yoğun yapıları yeniden düzenlemek için kristal atomlara neden olan, yeryüzünün altında yaklaşık 800 yada 90 km alt mantonun üst katmanlarındaki koşulları yeniden oluşturur” dedi.


Frost'un araştırması, eski zamanlarda kayaların okyanuslardan karbondioksiti çektiği hipoteziyle başladı. Kayalar aşağı, mantoya çekildikçe yüksek basınç, karbondioksiti kayalardan ayrılmaya zorladı. Mantodaki demir, serbest kalan karbondioksitin oksijenini aldı ve geriye sadece çıplak karbon kaldı. Bu da yüksek ısı ve sıcaklık altında sıkışarak elmasa dönüştü. BBC Future’dan David Robson, Frost, BBC Future’a yaptığı açıklamada “İki ya da üç milimetrelik bir elmas için haftalarca beklemek gerekiyor,” dedi. Ancak fıstık ezmesinde karbona bağlı olan hidrojen bu süreci zorlaştırıyor. En iyi şartlar altında bile dönüşüm yavaş.Tüm yiyecekler (ve aslında tüm canlılar) karbon içerdiği için, araştırmacılar herkesin sevdiği bir yiyecekten, fıstık ezmesinden de elmas yaptılar.” dedi. Araştırmacılar, elmas yapım sürecindeki maddelerle oynayarak daha iyi süper iletkenler ve endüstriyel uygulamalar için de süper dayanıklı elmaslar üretmeyi planlıyor. YAPAY FOTOSENTEZ: GÜNEŞ IŞIĞINDAN YAKIT

38

Araştırmacılar gelecekte fosil yakıtların kullanımının yerini alabilecek Yapay Fotosentez sürecini geliştirmeye yönelik önemli ilerleme kaydetti. Yapay fotosentez karbondioksit, su ve güneş ışığından yakıt elde edilen endüstriyel bir süreçtir. Artık fosil yakıtlara ihtiyaç duyulmayarak dünyanın temeli olacak hayati bir süreçtir. Monash Üniversitesi’ndeki araştırmacılar yapay fotosentez sürecini geliştirmek için ve karbondioksiti metanole çevirmek için yeni bir yol keşfetti. Metanol, arabaları çalıştırmak, evleri ısıtmak yada yakıt hücrelerinde elektrik üretmek için kullanılan son derece yararlı sıvı bir yakıttır. ACES Enerji Programı lideri Profesör Douglas MacFarlane, dünya çapındaki araştırma grupları fotosentezde gerçekleşecek temel süreci anlamak için mücadele ettiğini söyledi. Profesör Douglas MacFarlane, “Eğer yapay fotosentez süreci, bitkisel kökenli fotosentezden daha önemli ölçü de verimli geliştirilebilirse, bizim yakıt ihtiyacımızın çoğu su ve güneş ışığının bol olduğu yerlerde geliştirildiğinde “güneş yakıtı” fabrikalarından temin edilebileceği düşünülebilir. Kimyasal anlamda bu sürecin anahtarı yeni katalizörlerin gelişimidir.Katalizörler, ışık enerjisini absorbe edebilen malzemelerle birleştiği zaman, metanol gibi verimli yakıt üretimi mümkün olur.” dedi.


Profesör Douglas MacFarlane sürecin araştırma ekibi tarafından elde edildiğini söyledi. Profesör, “Bakır oksit esaslı bir foto-katalizör oluşturduk.Yüzeyi yaklaşık 2 nanometre boyutundaki minik karbon noktalar ile dekore edilmiştir. Bu nano-kompozit malzeme direk olarak suda çözünmüş karbondioksiti enerji kaynağı olarak yalnızca güneş ışığını kullanarak metanole çevirebilir. Metanol yakıt olarak yararlı ve aynı zamanda plastikler ve tıbbi ilaçlar gibi çok kompleks karbon bileşikleri için yapı taşı olabilir.” dedi. NANOMETRE ÖLÇEĞİNDE GALYUM NİTRAT ANALİZİ İÇİN YENİ ENDÜSTRİYEL ARAŞTIRMA TEKNİĞİ

39 Galyum nitrür zor üretilir ve zor işlenir, bu yıl kazanılan Fizik alanındaki Nobel Ödülünün anahtarı bunun mavi LED altında geliştirilmesidir. Ödülü 1993 yılında yüksek kaliteli galyum nitrat (GaN) katmanları üretmek ve seri üretim içine koymak için üç Japon araştırmacı geri döndü. Şimdi, dünya çapında araştırmacılar ve mühendisler ve bu malzeme analizi optimize üzerinde çalışıyor. Seri üretilebilir LED için endüstrinin ihtiyacı, gitgide büyüyor. Bunun yanında önemli bir nedeni de, LED, akkor ampuller, halojen ampuller, enerji tasarruflu ampullere oranla kat kat daha az enerji kullanımı. Nanometre ölçeğinde optik analizi Geleneksel optik mikroskopların çözünürlüğünü nanometre ölçekteki nesneler ile karşılaştığında fiziksel limitlerine ulaşıyor. Işık kaynağı çalışması nedeniyle, nanometre aralığında küçük yapılar modern yarı iletken elemanlar bulmak için odak içine alınamaz. Bu optik analiz teknikleri kullanmak yasaktır. Yakın alan mikroskop bu temel sınırlamaları giderir ve nanometre etki optik bir görünüm sağlamak için nüfuz eder. Bu ışık kaynağı kullanılan son derece yüksek talepleri yerleştirir. Sisteme yakın alan mikroskobik teknikleri galyum nitrür Aachen lazer Chair for Experimental Physics at RWTL Aachen Üniversitesi bilim adamları, Fraunhofer ILT de, son birkaç yılda gelişmekte olan ayarlanabilir geniş bant lazer sistemine yönelik belirli gereksinimleri yarı iletken analizi üzerine çalışmalar yapmışlardır. Çözümleri bugüne kadar piyasada bulunan bu araştırma ve geliştirme için kullanılan ve buna karşılık, Aachen yeni sistemi spektroskopik analiz için çok daha hızlı araçlar sağlar. Ayrıca önceki sistemlerin kapasitelerinin ötesinde olan malzeme sistemlerine erişimi de açılmış olur. Bu da GaN ve GaN kompozit içerir.


Yeni analiz sistemi kullanarak, geçen yıl Aachen araştırmacılar optik 2D bir görüntü ilk kez undoped GaN gofret, kristal yapısı gösteren gerginlikler elde etmeyi başardılar. Bilgisayar simülasyonları gerginlik tam ölçüde ölçmek için yardımcı oldu. Son zamanlarda bu teknik aynı zamanda karmaşık yapıları içinde katkılı GaN katmanları çeşitleri uygulanmıştır. Optik tekniği nanometre ölçeğinde GaN ve GaN kompozit malzemelerin yapısal ve elektronik özelliklerini incelemek için ilk kez kullanılabilir. Düşük maliyetli, hassas ve non-yıkıcı Yakın alan standart analiz maliyet ve kalite avantajları mikroskobu bulunmaktadır. İnce GaN tabakaların yapısal özellikleri transmisyon elektron mikroskobu kullanılarak incelenmiştir; ancak, bu işlemin maliyeti yüksek ve numune hazırlaması zordur. Yakın alan analizi genellikle herhangi bir hazırlık olmadan yapılabilir. Bu yöntemin başka bir yararı elektronik özelliklerini incelemek için kullanılan ikincil iyon kütle spektrometresi ile ilgilidir. Bu teknik, nanometre düzeyinde bir eksen boyunca elektronik özelliklerini belirlemek için kullanılabilir olsa da, yine benzer bir çözünürlükte atom doping konsantrasyonu tespit yapması mümkün değildir. Analiz sistemi için potansiyel uygulamalar

40

Yakın alan mikroskobu uygulamaları bir dizi için uygundur. Yeni yarı iletken bileşenleri geliştiriciler ile yakın konsültasyon içinde kullanıldığında örneğin, yöntemi hedefli bir şekilde optimize işlem parametreleri yardımcı olabilir. Bu analiz, aynı zamanda gelişiminde çok erken bir aşamada fiziksel süreçlerin anlaşılması, özellikle bireysel katmanları arasındaki ara yüzlere de yardımcı olur. Bu bulgular daha sonraki gelişim aşamalarını önemli ölçüde şekillendirebilir. Yüksek frekans ve güç elektroniği de, GaN bir bileşen fiziksel özelliklerine bağlı olarak daha fazla ve daha yaygın hale geliyor. Yakın alan mikroskobik analiz teknikleri ideal bu malzemeler araştırma için uygundur. MARİHUANA’ NIN BEYİNDEKİ UZUN SÜRELİ ETKİLERİ

Kronik esrar kullanımının beyindeki etkileri Dallas, Texas Üniversitesi BrainHealth Merkezi'nde araştırılmıştır. Ulusal Bilimler Akademisi bildirileri (PNAS) araştırmacılar ilk kez kapsamlı ve uzun vadede birden fazla manyetik rezonans görüntüleme teknikleri ile esrar kullanıcılarının beyin fonksiyonu ve yapısı mevcut anormallikler tarif ettiler.


Bulgulara beyinin kronik alkolizm, orbitofrontal korteks (OFC), beyin yaygın bağımlılığı, aynı zamanda artan beyin bağlantısı ile ilgili bir bölümünde rastlandı. Bilimsel Sinirbilim araştırmalarında Bağımlılık Bozuklukları Merkezi için Beyin Sağlığı ve Beyin Bilimleri Dallas, Texas Üniversitesin de görevli Dr. Francesca Filbey, “Esrar kullanımı 2007 yılından bu yana, artış gösterdiğini gördük” dedi. Araştırma ekibi, cinsiyet, yaş ve etnik köken gibi potansiyel önyargılarına bakmaksızın, 48 yetişkin esrar kullanıcıları ve 62 cinsiyet ve yaş eşleştirilmesi olmayan esrar kullanmayan denekler üzerinde çalışma yaptı. Aynı zamanda tütün ve alkol kullanımı da kontrol edildi. Araştırmaya katılanlar esrarı günde ortalama üç kez tüketti. Bilimsel testler yaş ve cins uyumlu kontrollere göre kronik esrar kullanıcılara düşük IQ olduğunu gösteriyor ama fark doğrudan IQ açıkları ile ilişki ve OFC hacim azalması arasında çizilebilir gibi beyin anormallikleri ile ilişkili görünmemektedir. Sonuçlar gri madde kayıplarının, yapısal ve işlevsel artışını gösteriyor. Uzun süreli esrar kullanımı beyinin yapısal bağlantı veya beyin kabloları arasında deformasyona başladığı gözlendi. Testler düzenli esrar kullanımına daha erken başlamasının büyük yapısal ve fonksiyonel bağlantıları uyardığını ortaya koymaktadır. Bulgular esrar kullanımının şiddetinin doğrudan kullanım dozuyla alakalı olduğunu ortaya koydu. Ancak artan yapısal kablolama reddedildikten sonra altı ila sekiz yıl devam eden uzun süreli kullanımı, esrar kullanıcıları devam etmek için görüntü daha yoğun bir bağlantı daha sağlıklı olmayan kullanıcılar, hangi açıklayabilir neden kronik, uzun vadeli kullanıcılar “galiba çok iyi” rağmen küçük OFC beyin hacmi, Filbey açıkladı. “Bugüne kadar, beyin yapıları üzerinde marihuananın uzun vadeli etkileri üzerinde çalışmalar mevcut yöntemlerin azlığı ve kısıtlamalar nedeniyle büyük oranda sonuçsuz olmuştur. Bizim çalışmamız esrar kullanımının doğrudan beyinde hangi bölgeleri ne derece etkilediğini ortaya koymuştur.” Çalışma OFC gri madde delta-9-tetrahidrokanabinol etkileri (THC), beyaz maddeden daha savunmasız olabilir gibi bir ön göstergedir. Esrar bitkisi ana psikoaktif madde sunmaktadır. Araştırmacılara göre, çalışma kronik esrar kullanımının nöronlar ile uyumu ve küçük gri madde hacmini telafi etmek için izin veren karmaşık bir süreç başlatır. Ancak daha ileriki çalışmalar da bu değişikliklerin durdurulan esrar kullanımı ile normale dönüp dönmediğini araştırılır. Tespit etmek için gereken benzer etkiler kronik kullanıcılara karşı ara sıra esrar kullanıcıları ve bu etkileri aslında marihuana kullanımını doğrudan bir sonucu ya da zemin hazırlayan bir faktör mevcut olup olmadığına bakar. Kaynaklar : http://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/416825--seker-pancari-quot-yeni-kan-quot-olabilir http://www.bilim.org/yeni-test-herpes-tayinini-hizlandiriyor.html www.radikal.com.tr/kirikkale_haber/seker_akilli_telefonla_olculecek-1229678 http://www.cihan.com.tr/news/Hakan-Ciftci_5121-CHMTU4NTEyMS8yMDA4 http://www.hakimiyet.com/genel/seker-akilli-telefonla-olculecek-h686178.html http://teknoekstra.blogspot.com.tr/2014/11/marsta-yasama-elverisli-arazi-bulundu.html http://article.wn.com/view/2014/11/08/Marsta_yasama_elverisli_bir_arazi_bulundu_iddias/ http://www.radikal.com.tr/radikalist/marsta_yasama_elverisli_bir_arazi_bulundu_iddiasi-1226778 http://www.sciencealert.com/scientist-makes-diamonds-out-of-peanut-butter http://phys.org/news/2014-11-artificial-photosynthesis-fuel-sunlight.html http://www.sciencedaily.com/releases/2014/11/141110161123.htm http://www.chemeurope.com/en/news/150437/new-industrial-research-technique-for-analyzing-gallium-nitride-on-the-nanometer-scale.html

41


FAYDALI LINKLER

Kimya ile ilgili veri bulmak her zaman kolay değil. Bu site de bunun için hazırlanmış. Bağ enerjileri vb. birçok bilgi mevcut. Siteyi incelemenizi öneriyoruz. http://www.cem.msu.edu/~reusch/OrgPage/tables.htm

42

Kimya ile ilgili çeşitli animasyonlar bulabileceğiniz bir site. İsterseniz indirin, isterseniz tıklayın görüntüleyin. İnceleyin, farklı şeyler görün. Kesinlikle incelemenizi öneriyoruz. https://phet.colorado.edu/en/simulations/category/chemistry

Kimyager arkadaşların fikirlerini, düşüncelerini, aklına takılan kimya ile ilgili soruları paylaşacakları bir platform. Katılmanızı öneriyoruz. https://www.facebook.com/groups/441118239316598/


BULMACA Kimya Bulmacasi 1

2 3

4

5

6 7

43

8

Soldan Saga 3. Bir atom çekirdegine herhangi bir nükleer tanecigin gönderilmesi. 4. Açik hava basincini ölçmek için kullanilan düzenek 6. Atomlarin bilesik olustururken elektron alarak ya da vererek en dis enerji seviyelerindeki toplam elektron sayisinin helyum gibi 2 olmasi hâlidir.

Yukaridan Asagiya 1. Bir maddenin kisa dalga boylu radyasyon ile uyarilmasi sonucu isik yaymasi. Uyarici ortamdan uzaklastirildiginda isik yayma islemi durur.

7. Bir çözeltide iki tuzun etkilesimi veya sicaklik degisiminin çözünürlüge etkisi sonucu çözünmeyen kati bir bilesigin olusmasi.

2. Nötron sayilari ayni proton sayilari farkli olan atomlar. 3. Iki ya da daha fazla cins elementin belirli oranlarda birlesmesinden olusan saf madde. 5. Tuz yapici anlamina gelen ve periyodik tabloda, atomlarinin son yörüngelerinde yedi elektron bulunduran elementlerin olusturdugu 7A grubu.

8. Elementlerin elektron olarak bir degerlikten daha düsük degerliklere geçmesi.

6. Bir maddenin belirli miktardaki bir çözücü veya bir çözeltinin içindeki göreceli miktari.


BULMACA Geçen Ayın Çözümü Kimya Bulmacasi 1 3

E

M Ü

L

S

T I

B

T

L

R

Y

O

N 4

F

O

5

R M A

A

M

S

O

L

Y

T

S

8

F

O

L

I

T

I

T

E

L 6

I

E

44

2

S

T

O

E

N

9

Ç Ö

L

E

Z

10

K

E

T

L

7

I

R O

N

I

E

O

D

M

G

T

P

I

E

A

O

K

N

N

A

D

T Ö R

Soldan Saga 3. Iki sivi fazin birbiri içerisinde dagilarak olusturduklari heterojen sistemdir. [EMÜLSIYON] 4. Bir litre çözücüde çözünen maddenin formül gram sayisidir. [FORMALITE] 6. Kati, sivi veya gaz halindeki bir maddenin kati, sivi veya gaz halindeki baska bir ortam içerisinde homojen olarak dagilmasina denir. [ÇÖZELTI] 8. Bir fotonun isin yayici bir yüzeye çarpmasi sonucu kopan bir elektron. [FOTOELEKTRON]

Yukaridan Asagiya 1. Bazi maddeler sivi hale geçmeden gaz fazina geçmesine denir. [SÜBLIMLESME] 2. Bir çözeltide (analit) bulunan madde miktarinin , derisimi kesin olarak bilinen bir titrantla verdigi kimyasal tepkime sonrasinda harcanan hacmi, esdeger gram sayisi yardimi ile bulunmasi için kullanilan yöntemdir. [TITRASYON] 5. Bir elementin atomlarinin uzayda farkli farkli sekillerde dizilmesiyle olusan yapiya denir [ALLOTROP] 7. Titrasyon sirasinda çözeltideki derisim degisikliklerine göre renk vererek esdegerlik noktasina gelindigini belli eden organik kökenli boyalardir. [INDIKATÖR] 9. Merkez atomuna bagli olan nötr molekül veya anyonlara denir. [LIGAND] 10. Karbonil (C=O) grubuna alkil gruplari bagli bilesiklerdir. [KETON]


E-Dergide

Yazarlık

SİZDE YAZARIMIZ OLUN

-- Yazacağınız konuyu belirleyin. (Kimya içeriği olan herhangi bir konu olabilir) Örnek: Polimerden ya da organikten bir konu ya da sanayide gördüğünüz bir şey ile ilgili bir konu. Kendi cümleleriniz ile olması şart. Alıntı alıyorsanız kesinlikle kaynak belirtmelisiniz ki aksi durumda yazınız kopya yazı sıfatı görür yayımlanmaz. -- Konuda kullanılan resimlerin kaynakları belirtilmeli. Aksi durumda sorumluluk yazardadır. -- Yazılar Facebook üzerinden bizlere gönderilmemeli. Bu bizim işimizi zorlaştırıyor. Yazılar inovatifkimyadergisi@gmail.com adresine gönderilmeli. -- Yazmayı düşünen arkadaşlarımız Dergi Editörlerimiz olan Yavuz Selim Kart, Aybike Kurtuldu,Seda Çoban arkadaşlarımıza ulaşması gerekmektedir. -- Yazıları gönderdikten sonra kendiniz ile ilgili bilgileri de mail ile bize göndermelisiniz. Yoksa yazınız yayımlanmayacaktır. --Ad Soyad Ulaşılabilecek Mail Adresi(Hızlı ulaşılabilecek sık kullanılan bir mail olmalı) Bitirdiğiniz ya da okumakta olduğunuz üniversite ismi Dergiye koyabileceğimiz türden bir profil resminiz. -- 2015 Ocak ayı sayısı için yazılarınızın son teslim tarihi. 20 Aralık 2014’tür. Her ayın son yazım tarihi 20. de bitecektir. 20. den sonra göndereceğiniz yazılar bir sonraki ay yayımlanacaktır. -- Kopyala-Yapıştır ile yazıyı ben yazdım gönderiyorum derseniz yazınız kesinlikle yayınlanmaz. Bu şekilde yazı olmaz. Böyle uyanıklık yapıp kolaya kaçmak fark edilmeyecek bir şey değil. Sonuçta yazılarınızı okunuyor ve araştırılıyor. -- Yazılarınızı word dosyası halinde maile atacaksınız. Yazdığınız yazı en az bir kaç görsel içersin.Fikir düşünce yazılarında olmayabilir ama diğer konularda en az bir kaç tane olmalı çünkü görsellik yazıya çok şey katıyor. -- Herhangi bir sorun olursa yazı gönderen meslektaşımıza ulaşırız. Gerekli düzeltmeleri yapması için bildirimler yaparız. Gerekli görüldüğü takdirde yazınızın güzel görünmesi adına küçük değişiklikler yaparız ve sizi bu durumdan haberdar ederiz. -- İnovatif Kimya Dergisi gönderdiğiniz yazıların yayınlanıp yayınlanmaması hakkını elinde tutar.

İNOVATİF KİMYA Dergisi Yönetimi


Dergimizi

OKUYUN OKUTUN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.