Inovatif Kimya Dergisi Sayi 86

Page 1

Kimya Dergisi

İNOVATİF Kimya Dergisi YIL:8 SAYI:86 EYLÜL 2020

BALIK MI? PLASTİK Mİ?


EKİBİMİZ YAVUZ SELİM KART PELİN TANTOĞLU KART MERVE ÇÖPLÜ HACER DEMİR RABİYE BAŞTÜRK SİMGE KOSTİK RABİA ÖNEN MELİKE OYA KADER MUAZ TOĞUŞLU DİLARA KÜÇÜKAY TOLGAHAN ÖZER NUREVŞAN GÜNDOĞDU FATMA CEREN DOLAY KÜBRA YILDIZ SEVDA YILMAZ SİNEM ŞAHİN BÜŞRA EMETİ CENGİZ DİLANUR TOPLAK EMİNE BAYDERE FULYA BAŞARAN BURCU ÇAKMAK GÖZDE ÖNCEL NUR SEVİM SALÇIN NESLİHAN NUR ÜZÜM SİNEM KÖSEOĞLU

DERGİYİ OKUMADAN ÖNCE İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak belirtmek durumundasınız. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi sorumlu değildir. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine göndermelisiniz. Gönderdiğiniz yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri dönüş yapılacaktır. Dergi ekibi gönüllü kişilerden oluşmuştur. Dergi ilk kurulduğu andan beri böyle ilerlemiştir. Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir. Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran, huzur bozan kişiler ekipten çıkarılır. Siz de bu ekip içinde yer almak istiyorsanız web sitemiz üzerinden kuralları okuyarak başvurabilirsiniz. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları kabul etmiş sayılırlar. İNOVATİF KİMYA DERGİSİ

REKLAM VERMEK İÇİN reklam@inovatifkimyadergisi.com adresinden web site ve e-dergi için fiyat teklifi alabilirsiniz.

http://www.inovatifkimyadergisi.com https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi https://twitter.com/InovatifKimya https://instagram.com/inovatifkimyadergisi https://www.linkedin.com/in/inovatif-kimya-dergisi-00629484/


REKLAM İÇİN REKLAM VERMEK İÇİN DOĞRU YERDESİNİZ reklam@inovatifkimyadergisi.com


ELEKTRİKLİ ARAÇLAR VE PİL TEKNOLOJİSİ

6

TÜRK BİLİM İNSANI, VÜCUTTAKİ KİMYASAL STRESİ ÖLÇEN YERLİ KİT GELİŞTİRDİ

11

BALIK MI? PLASTİK Mİ?

13

GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK BİNASI, 17 AVRUPA ORGANİK KİMYA DERGİSİ’NE KAPAK OLDU

GEÇMİŞE TUTULAN IŞIK RADYOKARBON YÖNTEMİ

18

DİCLE ÜNİVERSİTESİNDE BORDAN YARI SENTETİKLİ EL YUMUŞATICI KREM ÜRETİLDİ

22

ŞEKER

24


BURSA'DA SARS COV-2’YE KARŞI NANO-SOLÜSYON ÇALIŞMASI SONUÇ VERDİ

29


Elektrikli Araç)

ELEKTRİKLİ ARAÇLAR VE PİL TEKNOLOJİSİ Kimyasal enerjinin elektrik enerjisine dönüştürülüp depolandığı hücrelere pil denir. Bu aynı özelliklere sahip hücrelerin bir araya getirilmesi ile oluşan gruplara batarya denir. Enerji depolamasının hayatımıza girdiği önemli bir alan olan elektrikli araçlardır.

kentlerde oluşan gürültü kirliliğini büyük ölçüde azaltmaktadır. Üstelik yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgar ve güneş enerjisinden elde edilen elektrik kullanılırsa çevreci yaklaşım oranı daha da yüksek seviyeye ulaşacaktır.

Gün geçtikçe araba üreticileri elektrikli araçlara olan yatırımlarını arttırmakta ve geleceğe yönelik planlarının arasında geniş bir yer vermektedir. Aslında elektrikli araçların tarihçesi 1830’lu yıllara kadar dayanmaktadır. Ancak o zamanlardaki şartlar sebebiyle tam olarak ön plana çıkmayı başaramamıştır.

Dezavantajları

Elektrikli araçların günümüz şartlarında öne çıkmasını sağlayan sebep olarak çevreci bakış açısının sağladığı bilinç gösterilebilmektedir.

Avantajları Elektrikli araçlar, fosil yakıtların kullanılmamasından dolayı çevre kirliliğini engeller ve rezervlerinin tükenme olasılığı olan petrol ile olan bağımlılığımızı ortadan kaldırmaktadır. Aynı zamanda sessiz bir şekilde yol aldıklarından dolayı özellikle büyük

Aracın şarjı aslında en önemli dezavantajdır. Hem şarj istasyonlarının sınırlı oluşu ve alt yapı eksiklikleri hem de şarj süresi bakımından aslında oldukça temel bir problem teşkil etmektedir. Bir diğer önemli nokta da menzildir. Hızlı akan bir gündelik hayat içerisinde şarj edilme süresinin uzaması günlük rutinin aksamasına neden olacaktır. Üstelik şarj istasyonlarının çok yaygın olmadığı durumlarda iş daha da zorlaşacaktır. Bunun gibi engeller karşısında bozguna uğramamak için yenilikçi, kolay uygulanabilir ve ulaşılabilir çözümler üretilmelidir.

6


Pil Çeşitleri •Lityum İyon Piller Lityum iyon piller elektrikli cihazların çoğunda ve elektrikli araçlarda en yaygın kullanılan pil türüdür. Çalışma prensibi iletken bir sıvı olan elektrolite negatif ve pozitif elektrotların daldırılması ve potansiyel bir fark oluşturulması ilkesine dayanmaktadır. Lityum iyon pillerin hafıza özellikleri bulunmamaktadır. Bu da tekrar şarj edilme durumunda bataryanın tamamen boşalması gerekmediğini göstermektedir. Yüksek güç ağırlık oranına ve düşük deşarj oranına sahip olması büyük bir avantajdır. Bu avantajların yanında hemen ısınma yüksek voltajda hasar verme gibi tehlikeli tarafları da göz önüne alınmalıdır.

•Nikel Metal Hidrit Piller Tasarımları ve üretimleri yönünden NiCd pillere

benzemektedir. Aralarındaki temel fark ise negatif Cd bazlı elektrotun H depolayan bir metal alaşımı kullanan elektrotla değiştirilmesidir. Nikel metal hidrit piller hibrit elektrikli araçların pillerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

•Kurşun Asit Piller Kurşun asit piller en eski şarj edilebilen pillerdir. Hızlı şarj edilmeye uygun değillerdir. Kurşun asit piller ucuzdur. Ancak tekrarlayan tam döngülerin gerçekleştiği olaylarda nikel bazlı sistemlerden daha büyük maliyet değerleri elde edilebilmektedir

•Nikel Kadmiyum Piller Düşük güç yoğunluğundan dolayı bugün pek kullanımda tercih edilmemektedir. Şarjlarını Nikel metal hidrit pillerden daha uzun süre muhafaza etmektedirler. Olumsuz bir özellik olarak toksik metaller içermektedirler.

Fotoğraf: Elektrikli Araçlar Türlerine Göre Batarya Gösterimi

Elektrikli Araçların Kalbi: Batarya Elektrikli araçların en önemli aksamlarından biri bataryadır. Batarya, yakıtların yerini almaktadır. Ancak yakıt tükendiğinde istasyona girip hemen almak gibi bir durum yerine belirli bir oranda şarj dolum süresi mevcuttur.

Elektrikli araçların şarj olma süresi 30 dakika ile 1 gün arasında değişmektedir. Bu değişikliğe etki etmekte olan aracın modeli, bataryanın büyüklüğü, bataryanın türü, bataryanın ne kadar boş olduğu, hava gibi etmenler göz önüne alınmaktadır. Hızlı şarj etme istasyonlarında genel olarak bataryanın %80’i

7


30 dakika gibi bir sürede gerçekleşmektedir.

olaylar vardır. Batarya içinde gerçekleşen kimyasal tepkimelerde bazı aktif kimyasalların tükenmesine sebep olabilmektedir. Bu durum bataryanın kullanım ömrünü olumsuz yönde etkilemektedir.

Kısa şarj süresiyle uzun menzil gitmek hedef alınarak elektrikli araçlar daha da geliştirilmeye çalışılmaktadır. Olumsuz bir tarafı olan uzun bir şarj süresine yönelik getirilen bir başka çözüm yolu ise bataryaların değiştirilmesidir.

Sıcaklık faktörü açısından bakıldığında, sıcaklık arttıkça batarya içerisindeki kimyasal tepkimeler hızlanacak ve performansta artış gözlenecektir.

Bunun için istasyonlarda yedek bataryalar bulundurulması gerekmektedir. Boş bataryanın dolusu ile değiştirilmesi için fazladan batarya üretimi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu olay eğer iyi planlanıp yönetilemez ise gelecekte atık bataryalar çevre kirliliği açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilir.

Batarya Ömrü Batarya ömrünü etkileyen fiziksel ve kimyasal

Ancak bu sıcaklık artışı istenmeyen kimyasal reaksiyonlarını da beraberinde getirerek bataryanın raf ömrünü kısaltacak, çevrim ömrünü de istenmeyen yönde etkileyecektir. Mevsim şartları da bataryanın kullanım süresinde rol oynayan önemli bir etkendir. Kış mevsimi ele alındığında daha hava şartları ve yol koşularından dolayı enerji ihtiyacı artış gösterecek ve batarya kullanım süresi düşecektir.

Fotoğraf: Elektrikli Araç Bataryası

Batarya Denetim Sistemi Batarya için öne çıkan önemli parametreler boyut, performans, maliyet, ağırlık, güvenli olmasıdır. Bataryalar seri ve paralel bağlı birçok hücreden meydana gelmektedir. Seri bağlantılar gerilimi, paralel bağlantılar ise akım ve kapasitede belirleyici rol oynamaktadır. Batarya denetim sistemleri seri ve paralel hücrelerdeki koordinasyonun düzenlenmesinde de görevlidirler. Batarya denetim sistemlerinin hedeflediği bazı olaylar vardır.

•Pillerin hasar görmesinin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. •Batarya ömrünün uzatılmasının sağlanması hedeflenmektedir. •Bataryanın önemli ölçüm değerlerini optimum seviyede tutmak ve bataryanın doluluk oranının izlenmesidir. Batarya doluluk oranının direkt görülebileceği bir durum yoktur. Onun yerine doluluk oranı, kestirim yöntemiyle bataryanın fiziksel, kimyasal gibi daha birçok parametreye bağlı olarak bulunabilmektedir.

8


Fotoğraf : Elektrikli Araç Şarj İstasyonu

Elektrikli Araç ve Gelecek Her geçen gün gelecekte öne çıkacak olan elektrikli araçlar için geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Öne çıkan bir gelişme ise lityum sülfür bataryalarıdır. Lityum iyon bataryalara göre daha fazla enerji depolama kapasitesine sahip olan bu batarya tipi fazla enerji depoladığından dolayı stres yorulmasına uğrayıp çatlıyordu. Bu yüzden her ne kadar enerji depolama kapasiteleri yüksek olsa da kullanıma uygun değildi. Ancak Avustralya’ da bulunan Monash Üniversitesi araştırma görevlilerinin bu konu üzerinde yaptığı bir çalışma sonucunda çatlakların oluşmadan şarj edilebilmesine olanak sağlayan bir yöntem geliştirmişlerdir. Elektrikli araçlar ile ilgili Ar-Ge çalışmaları aracın kalbi olan batarya olmak üzere her alanda

geliştirilmek üzere devam etmektedir. Sadece batarya konusunda değil elektrikli araç kullanımında ortaya çıkabilecek her türlü problem, koşullara uygun bir şekilde tasarlanması ve en önemlisi elektrik araç kullanımında alt yapı çalışmaları büyük bir titizlikle oluşturulmalıdır. Elektrik enerjisinin üretiminin çok önemli olduğu günümüzde bile, hayatımıza girmekte olan tamamen elektrik enerjisi ile çalışan araçların enerjilerinin sağlanması demek daha fazla elektrik enerjisi üretimine ihtiyaç duyulması demektir. Alternatif, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, şarj istasyon altyapılarının kurulumu ve ihtiyaç anında ulaşılabilir olması sağlanmalıdır. Aynı zamanda batarya ömrünün tükenmesi ardından bataryaların geri dönüşümlerinin en az atık ve en yüksek geri dönüşüm oranı baz alınarak yapılmalıdır.

Kaynaklar [1]https://afdc.energy.gov/vehicles/electric_batteries.html [2]https://www.batronenerji.com/elektrikli-araclarda-batarya-sistemlerindeki-gelismeler/ [3] https://tap.org.tr/pil-atik-pil/sss/pil-nedir/ [4]https://batteryuniversity.com/learn/archive/can_the_lead_acid_battery_compete_in_modern_times [5]https://www.sciencedirect.com/topics/engineering/lead-acid-battery [6]https://learn.adafruit.com/all-about-batteries/ni-cad-batteries-nickel-cadmium [7]https://www.sciencedirect.com/topics/engineering/nickel-metal-hydride-battery [8]https://www.sciencedirect.com/topics/materials-science/nickel-metal-hydride-battery [9]https://electronics.howstuffworks.com/everyday-tech/lithium-ion-battery.htm [10]https://easyelectriclife.groupe.renault.com/en/battery/how-works-lithium-ion-battery-electric-car/ [11]https://www.cei.washington.edu/education/science-of-solar/battery-technology/ [12]https://www.caranddriver.com/research/a31872891/how-long-does-it-take-to-charge-an-electric-car/ [13]https://tr.euronews.com/2020/01/02/elektrikli-otomobiller-ne-kadar-surede-sarj-oluyor-kac-km-

9


menzile-sahip [14]https://www.ntv.com.tr/teknoloji/elektrikli-araclar-batarya-degisimine-hazirlaniyor,PMHi9iX0dkqtxoU8 3lOJ_Q [15]https://tr.euronews.com/2020/01/28/birkac-yil-icerisinde-lityum-iyon-bataryanin-yerini-lityum-sulfuralabilir [16]https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/718753 [17]https://www.caranddriver.com/research/a31872891/how-long-does-it-take-to-charge-an-electric-car/ [18]http://www.emo.org.tr/ekler/e059b03b34b0733_ek.pdf?dergi=1051 [19]https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/181605 [20]https://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/batarya-yonetim-sistemi-(bms)-nedir/16949#adimage-0 [21]https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/49c18c0be0e96e2_ek.pdf [22]https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/gunumuzun-elektrikli-araclarinin-en-onemli-sorunlari-menzil-vesarj-suresi [23]https://www.batronarge.com/single-post/2017/10/06/ELEKTR%C4%B0KL%C4%B0ARA%C3%87LARDA-BATARYA-S%C4%B0STEMLER%C4%B0NDEK%C4%B0GEL%C4%B0%C5%9EMELER [24]https://chemistrycan.com/case-study/chemistry-can-power-electric-mobility/ [25]https://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/batarya-ve-piller/4228#ad-image-0

Emine Baydere Kimya Mühendisi (Lisans Öğrencisi) eminebaydere99@gmail.com

10


TÜRK BİLİM İNSANI, VÜCUTTAKİ KİMYASAL STRESİ ÖLÇEN YERLİ KİT GELİŞTİRDİ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Özcan Erel, vücuttaki kimyasal stresi ölçen yerli tanı kiti geliştirdi. Özcan Erel’in kiti, aynı zamanda dünyada da bir ilk olma özelliğini taşıyor. Bugüne kadar dünya çapında ödül kazanan ve Türk bilim insanlarınca yapılan pek çok araştırma gördük. Bu araştırmalardan birisi de son olarak Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Erel tarafından yapıldı. Aynı zamanda Ankara Şehir Hastanesi Biyokimya Merkez Laboratuvarı Sorumlusu olan Prof. Dr. Özcan Erel, vücuttaki kimyasal stresi ölçen yerli bir tanı kiti geliştirdi. Özcan Erel’in yaptığı çalışma, 7 milyona yakın yazarın değerlendirildiği ve en üst %1,5 dilimdeki bilim insanlarının listelendiği PLOS Biology dergisinde yayınlandı.

Kit, Yerli ve Milli Kaynaklarla Geliştirildi Koordinatörlüğü Stanford Üniversitesi tarafından yürütülen çalışma sonucunda üretilen ve ‘oksidatif stres’ olarak bilinen kimyasal stresi ölçen test kiti, dünyada ilk ve tek olma özelliğini taşıyor. Özcan Erel’in açıklamasına göre dünya üzerinde bir örneği olmayan test kiti, vücuttaki kimyasal stresi ölçebiliyor. Özcan Erel, test kitinin yerli ve milli kaynaklarla geliştirildiğini, icat edildiğini, yayınlandığını ve ürüne dönüştürüldüğünü de açıklamasında belirtti. Prof. Dr. Özcan Erel, kendisinin bugüne kadar uluslararası alanda tam metin olarak 436 makalesinin yayınlandığını açıkladı. Özcan Erel, makalelerine 16 binin üzerinde atıf yapıldığını, bu çalışmaların 10’unun da somut ürünlere çevrildiğini söyledi.

11


Prof. Dr. Özcan Erel, çalışmasının yanı sıra günümüz gençlerine de seslendi. Erel, bilim insanı olmanın bir hayat tarzı olduğunu ve büyük fedakarlık gerektirdiğini, ancak aynı zamanda mutluluk verici bir duygu olduğunu ifade etti. Erel, tüm gençleri araştırma ve geliştirme çalışmalarının içinde olmaya çağırdı ve sözlerine şu şekilde devam etti:

ülkenin tüm potansiyel üretiminden daha fazla bilim üretme sayısına ulaşmış bulunmaktadır. Ülkemizin bu alanda imkanları, teşvikleri çok fazladır. Bilimsel çalışma yapmak isteyen için hiçbir engel yoktur. Bu alanda Türkiye çok hızlı ilerlemektedir. Yerli ve milli olarak geliştirilen ürünler marketlerde görülecektir. Diğer alanlarda olduğu gibi bilimde de Türkiye’nin yükselişi artmaktadır.”

“Bugün bir Türk bilim insanı, 20-30 sene önceki

12


BALIK MI? PLASTİK Mİ? Hepimiz balıkların omega-3 kaynağı olduğunu biliyoruz ayrıca çok iyi birer protein kaynağı olarak tüketiliyorlar. Birçok doktor haftada birden fazla kez balık tüketmemizi öneriyor. Peki balık diye yediğimiz hayvanların birer plastik deposu olduğunu bilsek balık yemeye devam eder miydik? Plastik ucuz ve işlenmesi kolay bir madde olmasından dolayı hayatımızın neredeyse her alanında bulunuyor. Diş fırçalarından mobilyalara, telefon kılıflarından otomobillere, oyuncaktan eğitime, tıptan inşaata her alanda kullanılıyor. Plastiğin ne olduğunu basit bir dille anlatmak

istersek; karbon, hidrojen, oksijen, azot ve diğer inorganik veya organik elementlerin monomer yapılarının koparılarak uzun zincirli polimerlere döndürülerek elde edilen malzemeyi plastik olarak açıklayabiliriz (1). Plastikleri doğada bulamayız, bu malzemeler insan müdahalesiyle elde edilmektedir. Plastiğin oluşması için belirli sıcaklık, basınç ve katalizör gerekmektedir. Ham petrolün işlenmesi sonucunda art kalan malzemeler plastik üretiminde kullanılmaktadır. Polipropilen otomobil sektöründe, polistiren beyaz eşya sektöründe, polyamid diş fırçalarında, polyester tekstilde, polivinil klorür boru imalatında, poliviniliden klorür yiyecek paketlemede kullanılan plastik türlerinden birkaçıdır.

Polivinil Klorür Formülü

13


Boru Sanayisinde Polivinil Klorür Plastiğin ucuz olması kullanımının yaygın olmasına sebep oluyor fakat bu durum doğanın kirlenmesine de sebep oluyor. Plastiğin doğada çözünmesi 1000 yılı bulabiliyor. Pet şişe 400 yılda çözünürken telefon kartları 1000 yılda ancak doğada çözünebiliyor. Su şişelerinde ve yiyecek paketlemede kullanılan günlük yaşantımızda dikkatimizi çekmeyen tek kullanımlık plastikler doğada hayal edemeyeceğimiz geri dönülemez kirliliklere sebep oluyor. Plastiğin

çözünürken açığa çıkardığı metan ve etilen gibi gazlar iklimlerin değişmesine sebep oluyor. İnsanlık olarak doğayı plastikle kirletmemize ek olarak farkında olmadan yılda ortalama 70.000 mikro plastik yiyoruz. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı deniz çöplerinin %60-80’lik kısmını plastik çöplerin oluşturduğunu söylemektedir.

14


Birleşmiş Milletler Çevre Programı verileriyse denizlerde kilometre başına 13.000 plastik bulunduğunu söylüyor. Plastik atıklar birçok canlının hayatını kaybetmesine sebep oluyor. Her yıl ortalama olarak 100.000 deniz memelisi ve kaplumbağa yaşamını plastik kirlilikten dolayı yitiriyor. Ayrıca plastik kirliliği 1.000.000 deniz kuşunun hayatını kaybetmesine sebep oluyor. Denizde çözünen plastikler balıklar tarafından tüketiliyor. Mikro plastikle beslenen balıkların soframıza gelmesi bizim de farkında olmadan mikro plastik tüketmemize sebep oluyor. Aslında ne ekersek onu biçiyoruz. Doğayı plastikle kirletiyor ardında kirlettiğimiz canlılarla besleniyoruz. Peki balıklar neden plastik tüketiyor? Bu konu halen araştırma aşamasında olmasına rağmen birkaç öngörü bulunuyor. Kaliforniya Üniversitesi’nin araştırmalarına göre plastiğin oluşturduğu koku

Günlük yaşantımızda değiştireceğimiz ufak detaylar plastik kirliliğinin azalmasını sağlayabilir. Tekrar kullanılabilir su mataraları, pipet kullanımının azaltılması, plastik kahve bardaklarının yerine

balıklar tarafından oldukça dikkat çekiyor (2). Engraulis mordax adındaki bir çeşit hamsi balığı üzerinde yapılan çalışmalar balıkların besin seçerken kokuya odaklandığını kanıtlamaktadır. Ayrıca koku ve şekil açısından balıkların plastikleri tercih ettiğini gözlemlemişler. Plastisfer adı verilen ince mikrop atmanın bu kokuya sebep olduğu düşünülüyor (3). Dimetil sülfitinde (DMS) aralarında bulunduğu kimyasal maddeler plastikler tarafından yayılıyor ve bu kimyasallar birçok deniz canlısının dikkatini çekiyor. Balık kokusuyla beslenen kuşlar da plastiği balık zannederek tüketiyor. Bunun yanı sıra çubuklu balina gibi canlılar planktonları filtrelerken farkında olmadan mikro plastiklerle besleniyor. Bu durum balıkla besin zincirinde balıkla beslenen her canlıyı insanlar da dahil olmakla birlikte dolaylı yoldan etkiliyor.

termos kullanılması, plastik poşet yerine bez çanta kullanımı gibi ufak değişiklikler doğaya ve kendimize verdiğimiz zararı az da olsa azaltabilir.

15


Kaynaklar 1) Parker, L. (tarih yok). Ocean Life Eats Tons of Plastic—Here’s Why That Matters. National Geographic: https://www.nationalgeographic.com/news/2017/08/ocean-life-eats-plastic-larvaceans-anchovy-environment/ adresinden alındı 2) Deniz canlıları neden plastiği gıda sanıp yiyor? (2018). BBC News Türkçe: https://www.bbc.com/ turkce/haberler-dunya-45507225#:~:text=Telif%20hakk%C4%B1%20Getty%20Images%20 Y%C3%BCzlerce,deniz%20canl%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1n%20plastik%20t%C3%BCkettikleri%20 belgelendi.&text=Plastikten%20yay%C4%B1lan%20%C3%B6zellikle%20bir%20kimyasal adresinden alındı. 3) Vardar, N. (2019). İncelenen iki balıktan birinde mikroplastik bulundu. Retrieved from Greenpeace: https://www.greenpeace.org/turkey/basin-bultenleri/incelenen-iki-baliktan-birinde-mikroplastik-bulundu/

Dilanur Toplak Kimyager (Lisans Öğrencisi) dilanurtoplak@gmail.com

16


GAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK BİNASI, AVRUPA ORGANİK KİMYA DERGİSİ’NE KAPAK OLDU Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Kısmı Organik Kimya Ana Bilim Dalı Öğretim Azası Prof. Dr. Zeynel Seferoğlu’nun, Avrupa Organik Kimya Mecmuası’nde yayımlanan yazısında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1926’da Mimar Kemaleddin’e yaptırılan Gazi Üniversitesi Rektörlük binasının resmine yer verildi. Üniversiteden yapılan söylemeye göre, “Organik ve Sulu Çözeltide Siyanürün Seçici Olarak Tespiti İçin Yeni Bir Mekanizma” başlıklı yazıyı, Prof. Dr. Zeynel Seferoğlu ile Fen Bilimleri Enstitüsü İleri Teknolojiler Ana Bilim Dalı Öğretim Azası Prof. Dr. Nurgül Seferoğlu, Organik Kimya Ana Bilim Dalı Öğretim Azası Doç. Dr. Burcu Aydıner ve yüksek lisans talebesi Ergin Keleş hazırladı.

talep eden siyanürün süratli tespiti için solüsyon geliştirdiklerini belirtti. Seferoğlu, çalışmaya ait şu bilgileri verdi: “Atık olarak ortaya çıkan siyanür sızıntısı, içme suyu kaynaklarının kirlenmesine, çok rakamda balık cinsinin hayatını kaybetmesine ve de tarım alanlarının hasar görmesine neden oluyor. Çok kısa bir müddette canlıların hayatında ciddi zararlara neden olan siyanürün süratli ve duyarlı biçimde atama edilebilmesi için üniversitemizin kimya laboratuvarlarında yaptığımız çalışmayla, literatürde ilk defa önerilen bir mekanizma üzerinde organik ve sulu çözeltilerde siyanürü süratli ve seçici olarak tanımlayarak yeni bir usul ortaya çıkardık.”

Yazı, mecmuanın 2020/30 rakamında kapak olarak kullanıldı. Mecmuanın kapağında Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1926’da Mimar Kemaleddin’e yaptırılan Gazi Üniversitesi Rektörlük binasının resmi de yer aldı. Prof. Dr. Seferoğlu, teknolojinin büyümesiyle kullanımı giderek çoğalan ve tabiat için risk

17


GEÇMİŞE TUTULAN IŞIK RADYOKARBON YÖNTEMİ İnsanlık tarihine ışık tutan ve geçmişi anlayıp bize sunan arkeoloji bilimi tıptan mühendisliğe kadar pek çok bilim dalına da ışık tutarak gelişmelerini sağlamıştır. Arkeolojinin en büyük amacı bulguların ne zamana ait olduğuna dair doğru tarihlemeyi yapmaktır. Yıllardır arkeoloji ve sosyal bilimlerde tarihlendirme çalışmaları yapan bilim insanlarının teorileri Willard Libby’nin radyokarbon tarihleme yöntemini bulmasıyla kanıtlamıştır.

karışarak hızla atmosferin her tarafına dağılır. Bitkiler ve hayvanlar hayatları boyunca karbonun bu kararsız izotopunu havadaki oksijenle birleşerek karbondioksit oluştururlar. Böylece Karbon-14 depolamış olurlar. Bir organizmadaki karbon-14 izotoplarının oranı yaşadığı dönemde atmosferdeki karbon-14 izotopu oranıyla aynıdır. Canlı öldükten sonra yarı ömrü 5730 yıl olan karbon-14 izotopları bozundukça bu oran giderek azalmaya başlar.[1]

Amerikan fizikokimyacı Willard Libby radyokarbon tarihlendirme yöntemini bulmuştur. Bulduğu bu yöntemle 1960 yılı Nobel Kimya Ödülü’nü almaya hak kazanmış olup, pek çok bilim dalındaki düşünceleri etkileyebilecek bir buluşa imza atmıştır. Radyokarbon ya da diğer bir adıyla karbon-14 karbon atomunun kararsız ve güçsüz olan radyoaktif bir izotopudur. Uzaydan gelen kozmik ışınlarla havadaki atomların etkileşimiyle salınan nötron parçacıkları havada %78 oranda bulunan azot ile çarpışarak azot atomlarından bir proton salınmasına sebep olur. Bir nötron kazanıp bir proton kaybetmiş olan azot atomu, Karbon 14 atomuna dönüşmüş olur. Oluşan Karbon-14 atomları atmosferdeki oksijen elementiyle tepkimeye girmesiyle karbon dioksit gazı haline gelir ve sonrasında atmosferdeki diğer gazlarla

18


19


Radyokarbon tarihlendirme yönteminde önce organik maddedeki karbon-14 izotoplarının oranı belirlenir, sonra geçmişte yıllara göre karbon-14 oranının ne kadar olduğu hesaplanır. Yani nesnenin yaşını tespit etmek için geçmişte belirli bir dönemde o zamanda atmosferde bulunan karbon-14 miktarının belirlenmesi gerekir. [2] Canlılar ölseler bile vücutlarındaki karbon-12 miktarı hep sabit kaldığından ve vücutlarındaki karbon 14 ün karbon 12' ye oranının da sabit olmasından dolayı karbon 14 miktarının başlangıçta ne kadar olduğu kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Buradan yola çıkılarak başlangıçta canlı vücudunda bulunan karbon-14 miktarı hesaplanıp kaç yıl öncesine ait olduğu bulunabilmektedir.[3]

Radyokarbon tarihlendirme yöntemiyle, kömür, odun, tohum, kafatası, kabuklar, iskeletler, deriler, toprak, vazolar, duvar yazıları gibi daha bir çok örnek üzerinde tarihlendirme yapılabilir.

Karbon 14 ile tarihlendirmenin bilimsel olarak geçerli bir yöntem olduğuna dair en önemli kanıtlardan biri ağaç gövdesindeki halkaların analizsonuçlardır. Geçmişte ne zaman atmosferde ne kadar karbon-14 olduğunu tespit edebilmek için ağaçlar sıklıkla kullanılmaktadır. Bir ağaç büyüdükçe gövdesinde bulunan halka sayısı artar. Bu halkalarda bulunan karbon-14 oranı ağaçlar belli bir mevsimde büyüdüğü için o mevsimdeki karbon-14 oranını gösterir. Atmosferdeki karbon-14 oranı sadece yıla bağlı değildir aynı zamanda mevsimsel olarak da değişiklik gösterir; Örneğin kışın daha düşük olan Karbon-14 oranı, yazın daha yüksektir. Bu sebeple günümüzde bazı bilim insanları radyokarbon tarihlendirme yöntemi kullanılırken mevsimlerin de dikkate alınması gerektiğini savunuyor.[4]

Hızlandırılmış Kütle Spektrometresi ile ölçüm yapan bir laboratuvar bulunmaktadır. Bu laboratuvarda Radyokarbon yöntemi ile tarhilendirme yapılarak Göbeklitepe ve Çatalhöyük gibi pek çok tarihi noktada geçmişe ışık tutulmuştur.

Türkiye’de ise TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsünde 2016 yılında kurulmuş olan ve günümüzde Ulusal 1MV

20


Kaynaklar [1] Mook, W.G. ve Waterbolk, H.T. Handbooks for archaeologists1st ed. [2] Libby, J.W., 1965, Radiocarbon Dating, Phoenix Edition, Univ. of Chicago Press. [3] Özbakan, M., 1994, Radyokarbon Yöntemiyle Tarihlendirme Nasıl Yapılır?, Bilim ve Teknik, Cilt 27, Sayı 318, Sayfa 64. [4] Sturt W. Manning & Bernd Kromer et al. 2020. Mediterranean radiocarbon offsets and calendar dates for prehistory. Science Advances

Rabia Önen Kimyager (Yüksek Lisans Öğrencisi) onenrabia06@gmail.com

21


DİCLE ÜNİVERSİTESİNDE BORDAN YARI SENTETİKLİ EL YUMUŞATICI KREM ÜRETİLDİ Diyarbakır Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Temel, doktora öğrencisiyle bor madeni üzerinde yaptığı çalışmalarla yarı sentetikli bor türevli el yumuşatıcı krem üretti.

antioksidan özelliklerinin çok yüksek olduğunu ve canlı hücrelerini yok etmediğini yani toksik özelliğinin olmadığını gördük.” diye konuştu.

Güzel Sonuçlar Elde Ettik

Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Temel, AA muhabirine, ikinci doktorayı yapmaya karar verdikten sonra uzmanlık alanının Türkiye’yi ilgilendiren bir konu olduğu için bor bileşikleriyle çalışmaya karar verdiğini söyledi.

DÜ Eczacılık Fakültesi Araştırma Laboratuvarı’nda 4,5 yıldır bu konuyla ilgili çalışmalar yürüttüklerini anlatan Temel, şunları söyledi:

Bazı bilim adamlarının bor için “sanayinin tuzu” ifadesini kullandığını, kendisinin de bu madeni “rüya element” olarak nitelendirdiğini belirten Temel, çok önemli olan bu elementin gübre, cam, enerji, ilaç ve kozmetik gibi birçok sektörde kullanım alanının olduğunu ifade etti.

“Bor bileşiklerini sentezledikten sonra geçtiğimiz uygulama alanında bor kremleri yaptık. Dünyada ilk defa yarı sentetikli bor türevli krem yaptık. Bunun hem dermatolojik hem de mikrobiyal uygulamalarına baktığımız zaman inanılmaz derecede güzel sonuçlar elde ettik. Özellikle insanların vücuduna faydalı olabilecek yarı sentetik maddeler yaptık. Elde ettiğimiz bor kremleri çok rahat kullanılabilecek.”

Tez hocası olduğu doktora öğrencisi Metin Atlan’ın hazırladığı tez ve kendisinin hazırladığı ikinci doktora teziyle yaptıkları çalışmalara değinen Temel, “Yapılan iki doktora çalışmasının sonucunda dünyada ilk defa yarı sentetik bor bileşiklerini yaptık. Bu bileşiklerde

Dünyada bazı bilim adamlarının borun toksik özelliğinin fazla olduğu yönünde iddialarının bulunduğunu belirten Temel, bunun üzerine elde ettikleri bileşikler üstünde çalışmalar yaptıklarını

22


bildirdi. “Canlı hücreler üzerine yaptığımız çalışmada elde ettiğimiz bor bileşiklerinin uygulamasında hiçbir canlı hücrenin ölmediğini gördük. Özellikle bizim boronik asit türevli bileşiklerimiz toksik değiller. Bunun çalışmasını yaparak ispatlamış olduk. Etkinliği yüksek dergilerde de bu konu ile ilgili makaleler çıkacak.” diyen Temel, Sağlık Bakanlığından onay alınmasının ardından ürettikleri kremlerin seri üretime geçilmesinin planlandığını anlattı. “Boru çok aktif bir şekilde kullanmamız gerekiyor”

gerekiyor çünkü Türkiye’nin dünyada en gelişmiş ülke sayılmasının nedenlerinden birisi de bu bor olacaktır. Her bilim adamı, çalıştığında borun bir rüya element olduğunu görecek. Artık bir pik yapmamız lazım. Çok güzel projelerimiz var. Bunun yanında boru çok aktif bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Savunma sanayisinde, kozmetikte, ilaçta boru kullanmamız lazım. Bizim milli gelirimiz artacak, dışa bağımlılığımız azalacak, ihracatta çok iyi boyuta geleceğiz çünkü dünya rezervinin yüzde 73’ten fazlası Türkiye’de var.”

Çalışmalarıyla yara kremlerinde de çok güzel sonuçların elde edileceğine inandığını vurgulayan Temel, şu ana kadar fareler üzerinde yapılan çalışmalarda bu yöndeki sonuçların çok aktif olduklarını gördüklerini kaydetti. Borun dünya rezervinin yüzde 73’ten fazlasının Türkiye’de bulunduğunu kaydeden Temel, şu bilgileri verdi: “Bora çok önem vermemiz lazım. Bor enstitüleri kurulmuş. Bizim amacımız boru çok daha ileri boyuta götürmek. Bor üniversitesinin kurulması

23


ŞEKER Basit Şekerler Doğada en bol bulunan organik moleküller karbonhidratlardır. Karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan (CH2O) n ampirik formülüne sahip karbonhidratlar; çoğu canlı organizmanın diyetinde enerjinin önemli bir kısmını sağlamak, vücutta enerji depolamak ve bazı hücreler arası iletişim formlarına aracılık eden hücre zarı bileşenleri olarak hizmet etmek gibi geniş bir fonksiyon yelpazesine sahiptirler.[1] Altı karbonlu monosakkaritlerin en önemli üyeleri olan glikoz, fruktoz ve galaktoz birbirlerinin izomeridir ve solunum olaylarında ham madde görevi görürler. Çift şeker adı verilen disakkaritler ise; arpa şekeri olarak bilinen maltoz, çay şekeri olarak bilinen sükroz ve süt şekeri olarak bilinen laktozdan oluşur. Polisakkaritlere nişasta, glikojen,selüloz ve kitin örnek verilebilir.

Bütün Şekerler Aynı Değildir Monosakkaritlerin insan vücuduna etkileri eşdeğer değildir. Aralarındaki temel fark vücudun onları nasıl metabolize ettiğine dayanır. Bunun yanı sıra, yapay tatlandırıcılar da doğal şekerden farklı etkilere sahiptirler. Tatlandırıcı olarak gittikçe popüler hale gelen ksilitol, gliserol, sorbitol, maltitol, mannitol gibi şeker alkolleri ince bağırsak tarafından tam olarak emilemediğinden şekerden daha az kalorili olmakla birlikte şişkinlik, ishal ve gaz sorunlarını doğururlar.[2] Agave şurubu ise yüksek şekilde

işlenen ve yüzde 80 fruktoz içeren bir tatlandırıdır. Bunların yanı sıra sağlığa faydalı olan bal, yüzde 53 fruktoz içermesine karşın ham haliyle yüksek miktarda antioksidan içeren bir gıda iken; stevia Güney Amerika stevia bitkisinin yaprağından elde edilen doğal bir tatlandırıcıdır. [3] Meyvelerde bulunan fruktoz ile paketli gıdalarda bulunan fruktozu aynı kulvarda kıyaslamamak gerekir, zira meyvelerde fruktoz ile birlikte bulunan antioksidanlar, yüksek lif oranı, vitaminler ve potasyumun vücuda yararları ağır basar. Ayrıca, örneğin bir şeftalideki fruktoz oranı %1 iken, yüksek fruktozlu mısır şurubunun yarısı fruktozdan oluşur.[4]

Şekerin Vücuda Etkileri Şeker türlerinden özellikle ilave şeker olarak sükroz ve yüksek fruktozlu mısır şurubunun insan vücuduna negatif etkileri azımsanamayacak kadar çoktur. Sofra şekeri olarak bilinen sükroz, vücutta iki monomere ayrılır: glikoz ve fruktoz. Bu monomerlerin ikisi de karaciğere gider. Glikoz hızlı enerji kaynağı olarak kullanılır veya daha sonra kullanılmak üzere depolanır. Fakat fruktoz için işler farklıdır. Fruktoz doğada nadir bulunan bir şeker türü olduğundan, karaciğerin evrimsel gelişimi nihayetinde fruktozu düzenleme fonksiyonu yoktur. Dolayısıyla fruktoz gereğine bakılmaksızın kan dolaşımına püskürtülür ve vücutta halihazırda yeterince enerji kaynağı depolanmışsa, fruktoz yağa dönüştürülür. Bu yağın

24


bir kısmı karaciğerde kalarak diyabet riski ve insulin direncine temel oluşturacaktır. Ayrıca karaciğerdeki bu yağ trigliserit olarak kan dolaşımına gönderilir ve bu da aşırı kilo, kalp hastalıkları ve damar tıkanıklığı gibi sağlık sorunlarını beraberinde getirir. İlave şeker ya da rafine şeker olarak fruktoz; özellikle metabolik sendrom, hipertansiyon, lipogenez, insülin direnci, diyabet ve ilişkili retinopati, böbrek hastalığı ve iltihaplanma ile ilişkilendirilir.[5]

Rafine şeker alındığında stabil düzeyde seyretmesi gereken kan şekeri düzeyi anlık olarak çok fazla yükselir ve insülin salgılanması sonucunda yaklaşık 20 dakika gibi kısa bir süre sonra kan şekeri normal seviyenin altına düşerek tekrar şeker tüketmemiz gerektiği hissi yaratılmış olur.

Şeker Bağlantılı Hastalıklar Aşırı şeker tüketiminin kardiyovasküler hastalıklara ve tip 2 diyabete direkt veya indirekt olarak neden olduğunu belirten çeşitli kanıtlar bulunmaktadır. Direkt yolun karaciğerde lipid birikimi, dislipidemi, azalmılş insulin duyarlılığı ve artan ürik asit seviyelerine sebep olduğu ve fruktoz içeren şeker, sükroz, yüksek fruktozlu mısır şurubu tüketimi ile ilişkili olduğu epidemiyolojik verilerle gösterilmiştir. İlave şeker tüketimi, kilo alımı ve total enerji alımından bağımsız olarak karaciğer yağlanması, dislipidemi, insulin direnci, hiperürisemi, tip2 diyabet ile ilişkilidir. Aşırı şeker tüketimi vücuda indirekt

olarak da etki edebilir. Bu durumda kardiyovasküler hastalık ve tip2 diyabet kilo ve yağ alımına neden olur. Mekanik olarak, fruktoz tüketiminin leptin üretimini teşvik etme başarısızlığına yol açması sonucunda enerji alımını arttırması ve enerji tüketimini azaltması beklenir.

25


Beynin manyetik rezonans görüntülemesi (fMRI) glikoz ve aspartam ile karşılaştırıldığında beynin fruktoz ve fruktoz içeren şekerlere farklı tepki verdiğini gösterir.[6]

Yale Üniversitesi fotoğrafı Beyin glikoza ve fruktoza çok farklı tepkiler verir. Glikoz beyindeki iştahı ve ödüllendirme mekanizmasını kontrol eden bölgedeki kan akışını ve aktiviteyi azaltırken (soldaki görsel), fruktoz

alımından sonra bu bölgeler aktif kalmaya devam eder ancak duyusal algıdaki ve hafızadaki aktivite baskılanır (sağdaki görsel). [7]

Ülkelere Göre Şeker Tüketimi Rafine şeker tüketiminde Dünya birincisi olan ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ortalama olarak Amerikalılar günde 126,4 gram (yaklaşık 32 çay

kaşığı) şeker tüketiyor. Bu, en düşük tavsiyenin 10 katından fazlasını temsil ediyor.[8]

26


Yıllara göre dünya bazındaki şeker tüketimi ise yükselişini sürdürüyor. Yaygın olarak bulunan ve

ucuz olan şekerin küresel tüketimi son on yılda 130 milyondan 178 milyona çıktı.[9]

Türkiye’de Şeker Tüketimi Türkiye 2017-2018 üretim döneminde 21 milyon 150 bin ton şeker pancarı üreterek Rusya, Fransa, Almanya ve ABD’nin ardından 5. sırada yer almıştır. [10]

30 kilogramlık tahmini şeker tüketimi ile önem teşkil eden bir şeker tüketicisi konumunda olup Türkiye’nin yıllık şeker tüketimi 2.3 ile 2.7 mmt arasında değişmektedir.[11]

Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ile ve kişi başına düşen

27


Kaynaklar [1] https://www.researchgate.net/publication/321937894_Chemistry_of_Carbohydrates [2],[3] https://pdfs.semanticscholar.org/6de2/409492658ebee60806fc7a86fb0e302588e1.pdf [4] https://www.researchgate.net/publication/325500715_Impact_of_sugar_on_the_body_brain_and_ behavior [5] https://www.researchgate.net/publication/325500715_Impact_of_sugar_on_the_body_brain_and_ behavior [6]https://practicalfarmers.org/wp-content/uploads/2018/10/Stanhope-2015-CRCLS-review-sugar.pdf [7]https://ncats.nih.gov/pubs/features/understanding-brains-response [8]https://www.worldatlas.com/articles/top-sugar-consuming-nations-in-the-world.html [9] https://www.wcrf.org/sites/default/files/Curbing-Global-Sugar-Consumption.pdf [10] https://arastirma.tarimorman.gov.tr/tepge/Belgeler/PDF%20Tarım%20Ürünleri%20Piyasaları [11] https://apps.fas.usda.gov/newgainapi/api/report/downloadreportbyfilename?filename=Sugar%20 Annual_Ankara_Turkey_4-13-2018.pdf

Neslihan Nur Üzüm Kimya Mühendisi (Lisans Öğrencisi) neslihannuruzum@gmail.com

28


BURSA'DA SARS COV-2’YE KARŞI NANO-SOLÜSYON ÇALIŞMASI SONUÇ VERDİ Bursa Çekirge Devlet Hastanesinde görevli Op. Dr. Ahmet Ümit Sabancı tarafından geliştirilen nanosolüsyonların, yapılan çalışmalar sonucu bakteri ile virüslerin üremesi ve çoğalmasını durdurduğu belirlendi.

tarafından ise Kovid-19 ile mücadele kapsamında yapılan "in vitro" çalışmalar doğrultusunda, bu nanosolüsyonun SARS COV2 virüsünün replikasyonunu (kopya edilme sürecini) normal dokuya zarar vermeden durdurduğu gösterildi.

Bursa Uludağ Üniversitesinden (BUÜ) yapılan yazılı açıklamaya göre, Op. Dr. Ahmet Ümit Sabancı, nanoteknoloji ile viral ve bakteriyel enfeksiyonlardan korunma amacıyla nano-solüsyonlar geliştirdi.

Kovid-19 ile mücadele kapsamında çalışan araştırma ekibi, bunu projelendirerek, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığının hastalıkların önlenmesi, erken tanı ve tedavisi, destek ve izlemesinde kullanılabilecek ve hastaların mağduriyetini azaltacak her türlü tıbbi cihaz ve biyomalzemenin geliştirilmesine yönelik açtığı çağrıya başvurdu.

Geliştirilen solüsyonların antimikrobiyal ve antivirütik etkileri ise BUÜ ve Çukurova Üniversitesinden akademisyenlerin iş birliğiyle gösterildi. Çalışmada, solüsyonların bakteri ile virüslerin üremesi ve çoğalmasını durdurduğu tespit edildi.

Akademisyenler, projenin değerlendirme sürecinin devam ettiğini bildirdi.

BUÜ Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cüneyt Özakın tarafından bakterilerde, Translasyonel Tıp, Tıbbi Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şehime Gülsün Temel ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Agantem Genetik Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atıl Bişkin

29


Bu cam beher 60 °C suda parafin mumu ile dolu kabarcıklar içermektedir. Kabarcıklar, grafen oksit sayesinde hızla kaybolmak yerine şekillerini koruyorlar. Grafen oksit özel bir kimyasal yapıya sahiptir; taban düzlemi hidrofobiktir ve balmumunu çekmektedir, ancak aynı zamanda hidrofilik olan ve suya çeken fonksiyonel gruplara sahiptir. Bu yapı, grafen oksidi, deterjan moleküllerine benzer bir yüzey aktif madde yapmaktadır. Grafen oksit molekülleri balmumu kabarcıklarının yüzeylerine adsorbe olurlar ve su kabında dengelenirler. North Carolina State Üniversitesi'ndeki Yixin Liu, uygulamaları henüz saptanamayan grafen oksit ve mum karışımını kimyasal olarak değiştirerek deneyler yapmaktadır.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.