Meramyeniyol5

Page 1

Resim: Canan Berber Nisan 2015. * Özkaynaklarla word'de ve paint'te hazırlanır; issuu.com'da yayımlanır.


MUHTEVİYAT İÇ KAPAK KIZI Süleyman Seyfi Öğün - Aganta, Burina, Burinata.. Ufuk Akbal - bir kez indirilip bir daha hep kenarından dolaşılan pdf'ler Ufuk Akbal - onun isimleri Adab-ı Muaşeret Notları Rüşdü Paşa - görsel şiir Rüşdü Paşa - bir türk doktoru olan halil bezmen'in isyan ve aşk romanı üzerine bağzı notlar Rüşdü Paşa - türklerde iktisadi iktidarsızlığa rağmen sokağın reddi Ali Süha - küçükesat'taki ev manifestosu Ali Süha - bourdieu ve isa ile sohbet notları MUKTESEBAT OLTA ARKA KAPAK KIZI

İLETİŞMEK İÇİN: meramyeniyol.blogspot.com rustupasa042@gmail.com ufuk-akbal.blogspot.com Rüşdü Paşa: mülkiye’de okudu. türkiye’de organize olamadı. londra, washington d.c. ve madrid’de yaşadı. nietzsche, baudrillard, foucault, derrida, bataille, deleuze okuyor. espresso ve lager içer. falling down filmini seyreder. roma’da yaşıyor. "Kadınlar ve Türkler Hakkında Bildiğin Her Şey Yanlış" ile "Geçiciyiz Ama Kurtulacağız"ı yazdı. Estet Rüşdü Konevi diye de bilinir - bilinmeli. Ufuk Akbal: Sosyoloji ve Kültürel İncelemeler tahsil etti. Küçükkuyu'dan ve Datça'dan dışarı çıkmamayı tercih ediyor. "Sağcılık Şiirleri"ni yazdı. Estet.

Ali Süha: dil işçisi. küçükesat'ta yaşadığı düşünülüyor. negatif estetiğe & teklifsiz samimiyete inanlı. bacaklarını uzatarak oturmağı seviyor.


“Bir odalı, ufacık sofalı bir evde oturuyordum. Her şey kendime göreydi. İkinci bir cezve, çatal, kaşık, bıçak, tabak gereksizdi. Çamaşırımı kendim yıkıyordum. Bir gömlek ütüsü sorunu kalıyordu, onu da sokak komşum sağır, bodur temizleyici Hüsam Usta’yla çözmüştüm. Üstelik okuyabiliyordum. Külüstür pikabımdan sağdan soldan ödünç aldığım plakları dinleyebiliyor, sızıncaya kadar içebiliyor, soğuk havalarda çorabımla falan dalıyordum yatağa.” [Vüs'at O. Bener, Bay Muannit Sahtegi'nin Notları, YKY, 2003, s. 18-19.]



İÇ KAPAK KIZI

Resim: Canan Berber


Aganta, Burina, Burinata.. Süleyman Seyfi Öğün Kimlik farklılaştırmaları, daha derindeki kültürel bölünmeleri karşılamıyor. Kimlikler neresinden bakılırsa bakılsın muhayyel kurgulardır. Halbuki kültürel bölünmeler çok daha sâhici. Son Yunanistan seçimlerinin sonuçlarının Türkiye’deki yansımalarına baktığımda bu durumu daha net görebildim. Türkiye’de yaşayan bir Akdenizlilik kültürü var. Bana göre bu kültür, Osmanlı geçmişinde varolan ve Rumelilik olarak bildiğimiz bir kültürel bölünmenin günümüzdeki türevidir. Bu türev kültür, Rumelilikten görece ayrıştırılarak inşâ edildi. Bu inşaatın yılmaz mühendisleri , merhûm Halikarnas Balıkçısı, Vedat Günyol, Orhan Burian, merhûme Azra Erhat gibi isimlerdir. Aslında Necib Fâzıl ve Fikret Âdil’in anlattığı ve ağırlıklı olarak Rumeli köklerine sâhip İstanbullu Bohem dünyâ onların kültürel fidelikleriydi. Onlar kendilerine Anadolucu diyorlardı; ama aslında işledikleri kültür ağırlıklı olarak Akdeniz coğrafyası ve târihi ile ilişkiliydi. Yeni Ufuklar Dergisi onların biraraya geldikleri bir edebiyat dergisiydi. Zihinlerinde, evrensel olarak gördükleri bitmek tükenmek bilmez bir Batı uygarlığı kompleksi vardı. Ege kıyılarının antik geçmişi onları büyülüyordu. Daha mühimi, saplantılı oldukları Batı uygarlığının köklerinin Milet, Efes ve Prien gibi antik kentlerde varolduğunu söyleyen kaynakları mehaz kılarak, aslında Anadolulu (Akdenizli) olmanın bir ayrıcalık olduğuna hükmediyorlardı. Hâsılı iddiaları şuydu: “Mâdem kökler bizde, o halde biz Türkler de bu uygarlığın doğal sahipleriyiz”. Bunu kabûl etmeyen ve Türkleri bu uygarlığın dışında tutmak isteyen Batılı otoriterle didişiyorlardı. Resim: Cihat Burak


Türkiye’den çalınan eserlerin iâdesini istiyor; Homeros’un İzmirli olmasının Türkleri de kendiliğinden Batılı yaptığına saf saf inanıyorlardı. Bugün turizmin alabildiğine nesneleştirdiği Bodrum, Mavi Yolculuklar, tortusal olarak onların romantik izlerini taşır. Akdenizliliklerini “derin Anadolu” ile ilişkilendirmek elbette ki zordu. Bunun da üstesinden Anadolu’nun heterodoks kültürel geçmişini, Yörük ve Türkmenlerin pagan köklerini abartarak sağladılar. Meselâ yakıştırıp çok sık vurguladıkları. Homeros ve Aşık Veysel arasında kurdukları benzerliklerdi. 70’li seneler bunların “Altın Seneleri”dir. Kadroları şâir Melih Cevdet, romancı Yaşar Kemal, müzisyen Ruhi Su, Zülfü Livâneli ve röportajcı Fikret Otyam, ressam Bedri Rahmi, Abidin Dino gibi isimlerle hayli zengin bir profil veriyordu.

Resim: Adnan Turani

60’lı senelerde Mehmet Ali Aybarcı bir TİP, 70’li senelerde ise Bülent Ecevit üzerinden romantik sosyalist fikirlerle harmanlandılar. Eş anlı olarak Batıcı, çağdaşlaşmacı ve sosyalisttiler. Mustafa Kemal’i ve Nâzım Hikmet’i çok seviyorlardı. (Sonraları buna Deniz Gezmiş de eklendi). Türk kültür devrimini , tıpkı bir zamanlar Kadrocuların yaptığı gibi kendi tarzlarında tamamlamak istiyorlardı. Hayallerinde aydınlanmış, ama aydınlanmaya doyamamış, hepsi Köy Enstitülerinden mezun, İlyada okuyan; mandolinle türkü söyleyip Bach dinleyen, imece usulü yaşayan erdemli bir köylü kütlenin Türkiye’si vardı.

1980’ler onların siyâsal angajmanlarını kırdı. Kurucu isimler artık yaşlıydı. Bir kısmı zaten göçmüştü. Kemalizmleri konjonktüre uygun olarak devam etti. CHP geleneğine olan bağlılıklarını korudular. Romantizmleri kayboldu ve siyâseten de alabildiğine kütleştiler. Daha beteri ise, ideal mekânlarını veren Bodrum’un “bedroom” haline gelmesiydi. 70’li senelerin sonunda Bodrum’u önce Zeki Müren öncülüğünde eşcinseller bastı. Bunu sonradan görmelerin ve Mafya’nın baskını izledi. Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığı köylüler yerel idarecilerle birlik olup Bodrum’u yağmaladılar. Hâsılı rüyâ bitti. Şimdi arda aklanlara bakalım: Akdenizlilik bilinci zaman içinde tüketim ile eşlendi. Bu yerleşik orta sınıfların lümpenleşmesiyle at başı gitti. Günümüzde siyâsal tercihlerin coğrafyasının bir tarafıyla anlattığı budur. CHP, Trakya’dan Ege sahillerine doğru dar bir koridorda tutunabiliyor. Bu taban bizim Akdenizlilerimizdir. Mirasyedi ya da memur, yorgun ve kızgın bir orta sınıfın dünyâsıdır bu. Çalışmayı ve sorumluluk almayı sevmiyorlar. Bir şeyleri yapmaktansa, yapılanlara engel olmak kolaylarına geliyor. Îtiraz etmek biricik varoluş belirtileri. İzmir onların başkenti. Kadıköy, Beşiktaş, Beyoğlu ise kolonileri. AB’ye gelince; o büyük rüyâları. Tabiî ki onun içinde bir Almanya değil, bir Yunanistan olmak. Ne güzel olurdu, Avrupa fonları yağsa. Pis gecekondular temizlense.


Kebaptan kurtulsak. Zeytinyağlı yemekler yesek.. CHP başımıza geçse, şu AKP belâsından kurtulsak. “Barbar Anadolular”ı sokmasak kurtarılmış kentlerimize. Sâdece özel izinlerle garson ve bahçevan yapsak onları...Binâlarımızı beyaza boyasak. Caddeler ışıl ışıl olsa. Türkiye tekmil bir büyük tavernaya dönüşse!.. Hep yaz olsa... Çalışmasak, sâdece siesta ve fiesta yapsak, sabahlara kadar sirtaki, pardon harmandalı oynasak, bağlama ve bozuki dinlesek.... Tabak kırsak... Yaz aşkları yaşasak.. Tek derdimiz bu olsa.... Hep gezsek.. Şöyle Lizbon’dan başlayıp, Fransız sahilleri, cânım İtalyan şehirleri, Adriyatik ve bizim Egemiz.... Şöyle bütün dünyâ görse bizi, ne kadar Akdenizli olduğumuzu.... (Bütün dünyâ buna inansa, hayât bayram olsa...) Başta Yunanistan olmak üzere P.I.G.S’in iflâsı rüyâyı bir defa daha sona erdirdi. Şimdi bu rüyâyı sorgulayan “sol” başarıya kendi eğreti solculuklarını hatırlayarak sâhip çıkmaya çalışıyorlar. Akdenizlinin solu da bir başka oluyor zâhir. Hele lideri yakışıklı ve genç bir Yunanlı olursa. Tadından yenmiyor. ... Göçmüş “kurucu babalar”ın, kurduklarının neye dönüştüğünü gördüklerinde ne söyleyeceğini hep merak etmişimdir. Balıkçı’nın rûhu şad olsun. Yaşasaydı, bohemlikle başlayıp lümpenlikle biten, Homeros’un yerine zeytinyağını koyan bu mâceraya ne derdi acaba?... Yeni Şafak, 29.01.2015


bir kez indirilip bir daha hep kenarından dolaşılan pdf'ler Ufuk Akbal "birlikte oluş / olmazsa olamayış" [levent yılmaz] daha önce de teklif etmiştim buna benzer bir potlaç elinde ne varsa; dijital doğaya fırlat ve kaç! sen çayı demlerken, söz, "dijital olanın doğası mı vardır, tarihi mi" bundan hiç bahsetmeyeceğim hele şu "bu fırlatılan anılar nerede toplanıyor" sorusundan hiç yine de içe doğru bükülmüş şeyler kalacak tırnakla kazınabilen kabuklar kazınırken, kanatılıveren ama masaya gelen çayla uysallaşacağım "sen uyuduğunda da duvar ustaları çalışıyor duymuyor musun?" bu soru beni teskin edecek ve kendi trajedime geçeceğim oradan, ben ekseriyetle ustaların seslerine uyanırım diyeceğim, çay tabağı, çoktan kül tablasına dönmüşken. tırnaklarıma baktın, biraz buruldun ve eksik hissettin kendini, böyle anlarda, tavsiyemdir; beşeri ilişkilerindeki başarını misal al bir daha dönmeyeceğin bir kasabanın kızıl melankolisini, bir daha okşamayacağın bir ağacın kabuğunu gövden denen katıra yüklemediğin gibi, yükleme umruna, umrun değilmiş gibi yap. böyle anları biriktirmek, çünkü, sağlamayacak bize herhangi bir belgeselleştirilmiş müstakiliyet, bütün bunlardan sonra, ağzında bir kez daha omerta'ya toslamanın tadı kalacak, Hermetik. Erik gibi kütür kütür. Safkan ve sert.


Sonra siz üçüncü çayı koyarken, çocukluğumun geçtiği sayfiyeye davet edildiniz. Teknenin altından dalarak geçen şu güzel mi çirkin mi bilemediğiniz su kuşu işte şu çocukluğumdur. sarı saçlı dişlek kızın hayranlığını çelmeye yönelmişim o sahnede suda parendeler ve mum duruşu, kıyıya çıkışta saçları geriye atıvermeler.. Denizden şıpır şıpır çıkıp terliklerle tıkır tıkır tepip yokuşu, Verandaya vardığımızda, sırtımızda şallar, Giorgio Agamben ve Berke Vardarlı ile martini içiyormuşuz. ve "duvar ustaları biz uyurken de çalışırlar mı?" bunu konuşuyormuşuz. gece ilerliyormuş. içeriden sesler gelir, kalkıp bakma, ya çocukluğun ya duvar ustalarıdırya da bunlar, aynı ağacın dallarıdır havsalanın aldıkları ve almadıkları arasında tekinsiz bir takas yapılmaktadır. bütün bu olanları; bir çeşit sinizm diye de onarabiliriz erotik, pornopatetik, ejekülatif ve post-ejekülatif melankolik diye stilize de edebiliriz. gecenin sonunda, canımız tatlı çeker ve masaya gelir aşureler, Şeker düzeyi enfes. Rayihası yerinde. Bir meyve ve kuruyemiş bahçesidir. Kıvam harikulade. Muazzamdır, tezyinat. Elinde ne varsa, dijital doğaya fırlat! Ve bu kez kaçmayı bırak.


onun isimleri Ufuk Akbal "yalıtma sosyolojisinde, ender ve çekinceli biraraya gelmeler oyunu" [Ahmet Tulgar] ona muhtelif isimler uyduruyorum; lale ağlatan yoksul doyuran gölge andıran çünkü o; aşki tarantula somut melek gözdesi sultanın bunların hepsinden biraz biraz taşıyor bünyesinde. yetmez oysa o; tenobur biri dağlık arazilerin deli tayı boğazlı kazaklar beyliği'nin zeval olunmayan elçisi ona muhtelif durumlar uyduruyorum mesela, rahat uykularımın kuyusu en çok bunu o hak ediyor. köşe yastıklarını sırtına koyuyorum soğuk duvarla temasını kesiyorum üşümüyor, üşüyorum yerine. bunu aralıklı olarak yapıyorum ben, dinlerim ne annemi ne melekleri kendi duygu sermayemi yoluna sermeyi, ve yüceltmeyi ondan olmayanla onu malzemeden kaçmadan ve başıma gelecekleri umursamadan sükutu hayal ihtimalinden mebzul miktarda doldurarak ceplerime. karım kızsa da; kızsa da, dostlarım.


oysa ben; kırılır ve onarmak için kendimi dönerim yaşlı orman yolundan metruk evime, yorganı başıma kapar, ve gözlerimden tuzlu gülerim. ona yakıştırdıklarımı köşende dinleyen bay huzurlu sen! mevsimin acı meyvelerinden biraz da sen nasiplen. ona teyellediğim şeyleri anlatırken dili burulan sen, düştüğüm kuyudan, beni yukarı çeksen. böylece, bileğinin hakkıyla hesap sorma gücünü elde etsen, aslında her şey daha iyi olurdu, kalbime yakından bakabilsen! ölümüzü birlikte toprağa verirdik.


ADÂB-I MUAŞERET NOTLARI

* BİR BAŞKASININ HAYATININ RİTMİNİ KENDİ HAYATINIZIN RİTMİ İLE, DİNAMİKLERİNİ DİNAMİKLERİNİZ İLE BİR TUTMAYINIZ.


görsel şiir Rüşdü Paşa


bir türk doktoru olan halil bezmen'in isyan ve aşk isimli romanına dair bağzı notlar Rüşdü Paşa

‘beş gün geçti sensiz. adın beş olsun’. levent yılmaz. ‘bir köpek yazı yazmaz –elbette elbette’.deleuze-guattari. kip, ifade edicidir. kendi payına ve bulunduğu yerde. halil bezmen adına 11. kitap yayınlandı. sessizlik. bir roman. roman kahramanı kalb-i müşfik 50 yaşında her şeyini kaybediyor. bir kaybediş oluyor. görmek/anlamak için kaybetmek gerekir, gerekiyor. bu istatistiki bir olay. yalnızca kaybeden sadeleşebilir. imkândır. ve sadeleşmek gerçekleşmek oluyor. burada/şimdide olmak/bulunmak. sahip çıkmak, fark etmek, uykudan uyanmak. bir varlık tuzağı olan endişeden yırtmak/kalmak/kurtulmak. devrimler çağı geçmişte kaldı. atları vur, kalıyoruz. kurtuluş, budur. yazar bir romancı değildir. roman, öldü. oldu bir zaman. yazıyor. kendisi bir eski iş adamı, bir mühendis sayılmamalıdır. öyledir. sayılmamalıdır. sanat, tanrı’ya verilen bir yanıttır. kendisi bir hayat bilginidir. kendisi mi? yaşamdaki olayları ve yaşam düzeneğini anlamaya çalışan ve onları kendisi ile ilişkilendiren bir eylemcidir. eylemci mi? fikirlerin insan tekinin hayatını/toplumsal hayatı etkileyeceği varsaymaktır. fikre inanmaktır. fikrin olay üzerindeki gücüne, fikrin ve sezginin etkisine. bir âşk adamı. bir mitolojik dil kurucusu. varlık ile dil ilişkilendiricisi. romalı. isyan ve âşk isimli romanı bir model. osmanlı düzenine dair. düzende bir asker var. bir de isyancı. ikisi arasındaki ilişki tarih oluyor. devlet diye bir şey var. devlet, vergi alır. vergi yükü ağır geldiğinde isyân çıkıyor. bütçe açığı ile akan kan arasında bir nedensellik ilişkisi kuruluyor, var. devlet, ortodokstur. devlet ne olursa olsun ortodoksiden vaz geçmiyor. değişmeyi reddeden bir devlet var. değişimi temsil eden pargalı, süleyman tarafından kanunsuz bir şekilde boğazlanıyor. büyük ilktir. halil bezmen, sencer divitçioğlu ile aynı yolda. sencer divitçioğlu, düşündü. göçtü. sencer divitçıoğlu’nun kurduğu model coğrafyanın belirleyici olduğu bir tarih modelidir. roma, roma düzenidir. osmanlı, roma düzenidir. tarih maddesi coğrafya oluyor. tarih, bu kadar.


halil bezmen önceki hayatında bir kapitalist idi. isyan ve aşk’taki osmanlı tarihi ise marxist bir analiz oldu. çünkü, belirleyici maddedir. sayfa 43: “hayır, hayır, acımasızca rüşvet aldıklarını kabul ediyor tabii. saklanacak gibi değil zaten. ‘soymak’ kelimesine itiraz ediyor. aksine hazineyi koruduğuna inanıyor.kanunlarımıza göre, bütün çaldıkları, öldükleri an hazineye devredilmeyecek mi? onun bunun elinde heba olacak paraları rüşvet alma yöntemiyle biriktirip, devlet namına tasarruf ettiklerini ileri sürüyor”. bu, muhteşem. felsefe, değişmiyor. zamansız. coğrafya, belirler. roman. hayret. halil bezmen, yazarak düşünüyor. bu enfes bir olaydır.

spinoza :”hiçbir şey, tanrı olmaksızın varolamayacağına ve kavranamayacağına göre, doğanın tüm varlıklarının, kendi özleri ve kendi yetkinlikleri oranında tanrı kavramını kuşattıkları ve ifade ettikleri kesindir; dolayısıyla, doğada ve kadar çok şeyi bilirsek, eriştiğimiz tanrı bilgisinin o oranda büyük ve yetkin olacağı da kesindir”.

Fotoğraf: Halil Bezmen'le bir Ankara Gecesi


türklerde iktisadi iktidarsızlığa rağmen sokağın reddi Rüşdü Paşa ‘ev sahibi olmamam iyi talihimin bir parçası bile sayılabilir’. nietzsche.

1.türkler, borçlu. borçlu insan, hayır, diyemez. edip, hayır, diyebiliyor. edip, alacaklı. 2.edip, sokakta yaşıyor, 1974 doğumlu, koç burcu, inat oluyor ve toplumsal olanın olmadığını görebiliyor, görüyor ve moda dışı, sokak, kuğulu park, edip, kuğulu parkta yaşıyor. 3.edip, sokakta yaşayan, kendinden ve topluluktan emindir, toplum değil topluluk, edip, sokakta teorisiz gözlemcidir, konuşuyoruz, yalnızca gözlemini/hareketi aktarıyor, kavram kullanmıyor, analiz etmiyor ve kükremiyor. 4.edip, iktisadi düzen karşısında tarafsız olduğunu söylüyor, gerekçe, topluluk üyesi olmamaktır, dışardadır ve mahalle muhtarında kaydı yoktur, kağıtsız ve numarasızdır. 5.edip, parası olduğunda karnının doyacağını biliyor. bir memnuniyet, olumlamadır. 6.edip, iç hesaplaşmasının yalnızca sonuçlarını anlatıyor. keşif yapıyor. keşif, sadeleşmek için bir imkân oluyor. 7.reddedilmiş olmak/onaylanmamak, sade insan olmak için fırsat sunuyor. zarafet, en büyük karşı saldırıdır. 8.yalnızlığın acımasız şiddeti insanı iyimser yapıyor. 9.edip bir nesne durumunda değildir/nesneleşmekten kurtulmuştur. 10.ev artık yok. ev hiçbir kimsenin evi değildir. ev, ev olmaktan çıktı. edip, fiili öncüdür. 11.edip, seçtiği hayatı yaşayabildiğine göre köle değildir. bir hür olan edip ile arada kahve içiyoruz, edip, konuşurken gözlerimin içine bakıyor. ‘insanlar arası şefkat, amaçsız ilişkilerin de olabileceğini bilmek demektir’. adorno.


küçükesat'taki ev manifestosu Ali Süha işbu manifesto küçükesat'taki evde müzakere edilerek daha önceden buzdolabına yapıştırılmış çizgisiz beyaz bir kâğıda kaydedilen uzlaşıların bir derlemesidir. 1) küçükesat'taki ev tüm kusurları karşısında otuz üç kere: 'humani nihil a me alienum puto' tesbih ederek kendini teskin eder: ahlâklı olmağa uğraşacak kadar vakti yoktur (bk. md. 3). 2) küçükesat'taki ev babayı öldürmenin gereğine inanlıdır: insan olma durumu doğum ile değil babayı öldürmekle başlar (bk. md. 14). 3) küçükesat'taki ev kadın memesi çekiciliğinin evrimsel tarihinden haberdardır: hayvanlarda dolgun/çıkık kalçalar çiftleşmeğe hazır olma mesajıdır --insanlarda ise dik durmadan dolayı kalçalar mesajını iletmekte güçlük çektiğinden görev memelere aktarılmıştır. ancak 2000'li yıllardan itibaren göğüs dekoltesinden kalçayı açıkta bırakmağa doğru bir gidiş vardır & gidiş hayvan atalarımıza doğrudur --küçükesat'taki ev hayvan atalarımıza yakınlığımızı takdir eder (bk. m4. 14). 4) küçükesat'taki ev birayı masada oturarak içenlerin önlerinden biralarını çaktırmadan çekip bir yudum alır --çabucak oradan sıvışır: durmak tehlikelidir (bk. md. 5). 5) küçükesat'taki ev birayı ayakta & tercihen dans etmekteyken --partnerinin üzerine bir parça dökülmesine imkân tanıyacak şekilde- içmeği yeğler. 6) küçükesat'taki ev adana il sınırları dışında şalgam içilmesini gastronomi bilmezlik addeder & şiddetle lanetler (bk. md. 7 & 8). 7) küçükesat'taki ev suyu +4ºC'de sever --bundan daha sıcak sular susuzluğunu gidermez (bk. md 6 & 8). 8) küçükesat'taki ev sanayi devriminin peynir altı suyu tozu hatrına affedilebileceğine inanır (bk. md. 6 & 7). 9) küçükesat'taki ev hakikate ulaşamadığında hakikati kendisi imal eder: meselenin kutuplarını yerdeğiştirmek bu amaçla işekoşulabilir (bk. md. 14). 10) küçükesat'taki ev kendisine hak vermeğe yeltenenin elini şefkatle tutar sıkar & geri bırakır --hak verilmeği değil anlaşılmağı yeğliyoruz: bir insanı anlamamak onu ölümüne terk etmektir (bk. md. 13 & 14).


11) küçükesat'taki ev #şiirsokakta romantizminden özenle kaçınır: sokaktaki şiirin içine ne konduğu belli değildir --şiir ruhun gaitasıdır & iyi şiir için sağlıklı beslenen bir ruh elzemdir: sokakta ise ruhun ağzına mütemadiyen fastfood duygular tıkıştırılır (bk. md. 12). 12) ruh bir öğütücüdür: kaosla beslenir --kaos bulamadığında kendi kendini sindirerek intihar eder (bk. md. 13). 13) küçükesat'taki ev bir intihar etmezlik eylemi olarak intiharı düşünür: soyutlamak hayat kurtarıcıdır (bk. md. 14). 14) somutlaştırmak bir barbarizm emaresidir: uygarlık dediğimiz şey bir teoriler toplamıdır & teori kurarken soyutlamak gerektir --insan en çok teorik bir hayvandır. 15) işbu manifestodaki maddelerden herhangi birinin kabulü tüm öteki maddelerin de peşinen kabulü anlamına gelmekte olup işbu birbirinedayanırlık maddelerin sonunda antrparantez gösterilmiştir.

Resim: Bahar Organer


bourdieu ve isa ile sohbet notları Ali Süha 1) bugünlerde sık sık bourdieu ile sohbet ediyoruz. ara sıra bana gelir fakat asla kapıyı çalmaz: kapının ardında durup benim onun geldiğini fark etmemi bekler. bu yüzden sık sık kapıyı kontrol etmem gerekiyor --geç kalınca alınıyor. içeri buyur edip ilk biralarımızı açıyoruz --bourdieu diğer fransızların aksine şarap değil bira seviyor: belçika birası. bira konusu bourdieu ile aramızdaki ilk tartışma oluyor: o aromalı belçika biralarını yeğlerken ben nötr tat elde etmede mahir dan birasından vazgeçemiyorum: fakat şişelerimizi tokuştururken 'cheers' ya da başka dilde muadili bir sözcük yerine 'skoooooollll!!!' demekte uzlaşımız bu konuda benim ağır bastığımı haber veriyor. skol danca 'tas/bakraç' demek oluyor (vikingler birayı bakraçtan içerler): öyleyse bugün bildiğimiz anlamdaki biranın mucidleri biranın 'şerefine/cheers' gibi sözcüklerden bağımsızlığını takdir ediyor -tam o sırada edip: 'bebida comida fumada' diyor & biz içmenin yalnızca içmek olduğunun ayırdına varıyoruz. edip hayat öyküsünü 'yemek içmek sigara içmek' şeklinde özetliyor: ona inanıyoruz. 2) bourdieu içine doğduğumuz sistemleri kullanmanın bizi o sistemi sürdüregelen çarklardan başkaca bir şey yapmadığını söylüyor: öyleyse annelerimizin bize öğrettiği dili reddetmemiz gerektir. bize başkasının öğrettiği dili kullanmak başkalarının gerçeklerini tekrarlamak oluyor: gerçek her bir kişinin bireysel olarak ürettiği şeydir --oysa tek & biricik olan hakikate ulaşmak için kendi dilimizi kurmak gerekiyor. 3) bugünün edebiyatı 'ironi edebiyatıdır': fakat bildiğimiz klasik ironi değil. bugünki ironi başkasının dilini kullanıyor & bu anlamda ironi hiçbir şey söylememenin en kusursuz bahanesi oluyor. hiçbir şey söylememekle söylüyormuş gibi yapıp da yine hiçbir şey söylememek arasında bir fark olmadığına göre bu yazıcıları yoksayabiliriz --yoksaydığım için isim vermiyorum. 4) kimi geceler isa da bize katılıyor: isa'ya birer çift kolu bacağı & birer tane başı & penetretif uzvu olan somut bir insan olarak değil fakat bir anlatının merkezi olarak iman ediyorum --isa: 'sakin ol' diyor, 'sen insansın' diyor, 'insan acı çekebilir, bak ben de insan olarak acı çekiyorum & seni anlıyorum': anlaşılmak iyi geliyor. 5) isa kusursuz bir trajedi kahramanı oluyor: günahları karşılığında bedel olarak canını sunduğu insanlarca öldürülen bir tanrı --isa'yı elindeki çivi yaralarından tanıyorum. 6) ilk modern roman olarak kabul edilen don quijote'un ispanya'dan çıkması tesadüfi olmasa gerek: ispanya'da yahudilerin & onlardan örnek alan hristiyanların kitab-ı mukaddes'i sözlü olarak çevirip günlük hayatta da kullanmak konusunda köklü bir gelenekleri vardı zira.


MUKTESEBAT Meram: Yeni Yol IV desek?


Ya Meram YY'nin 3. Say覺s覺 Hakk覺ndaki Fikirleriniz?


Levent Y覺lmaz'覺n "Afrika"s覺 羹zerine Atelye?,



Genel Olarak Meram: YY?


Peki ya Ufuk Akbal?




OLTA

Özgecan Aslan cinayetinin Meram: YY ekibine yıkılma çabaları ya da feminist fasit daire.


YAYINDA.... http://tezgahfanzin.blogspot.com.tr



ARKA KAPAK KIZI

Resim: Canan Berber


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.