Hariciye

Page 1

1


HARİCİYE DÜŞÜNCE DERGİSİ 4 Akkuyu Nükleer Santrali Işığında Türkiye’nin İklim Politikalarını Okumak Ali Demir

DPUİT YÖNETİM KURULU BAŞKANI CEREN ÇEVİK DPUİT ADINA İMTİYAZ SAHİBİ CEREN ÇEVİK

8 Kıbrıs Meselesi Almila Başak

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ VE EDİTÖR ŞEVVAL USLU

12 Uluslararası Hukukta Self Determinasyon Hakkı Deniz Ünsal

YARDIMCI EDİTÖR MUZAFFER EGE SEÇGİN

15 Hindistan’ın Zor Görevi Ece Nil Feyzioğlu

GÖRSEL TASARIM ŞEVVAL USLU

19 Küresel İklim Tartışmasının Değişen Değerleri : Amerika ve Çin Ecem Ersözlü

YAZARLAR ALİ DEMİR ALİ BERK İDİL ALMİLA BAŞAK IŞILAY MERVE GÜZBEY NAZ ÖZTÜRK OĞUZHAN SABUNCU MUSTAFA ATLI ECE NİL FEYZİOĞLU ECEM ERSÖZLÜ İLBEY ÇOBAN DİLEK DEMİRHAN KADİR KÖYLÜ KAĞAN DAĞDEVİREN FIRAT ARSLAN DENİZ ÜNSAL NİSANUR ZURNACI NİLAY GENÇER EKİN SU YILMAZ

22 Ortadoğu Halklarının Self Determinasyon Sorunu Fırat Arslan 26 Kuzey İrlanda ve Self Determinasyon İlbey Çoban 29 ABD Ekseninde İklim Politikaları Işılay Merve Güzbey 34 Değişen Dünya ve İklim Değişikliği Kadir Köylü 37 Ayrılıkçı Hareketler Örneğinde İskoçya Dilek Demirhan 40 Self Determinasyonu Gerçekleştirmek Kağan Dağdeviren

İLETİŞİM ODTÜ İİBF B BİNASI 45 DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER TOPLULUK Suriye’de Vekalet Savaşlarının Aktörleri YPG-PYD ve ABDTürkiye İlişkisi ODASI Mustafa Atlı 06531 ANKARA /TÜRKİYE TEL:312 210 30 56 50 www.hariciyedergisi.com “Hes Artık!” Nisanur Zurnacı hariciyedergisi@gmail.com issuu.com/hariciye 54 Kosova ve Self Determinasyon Nilay Gençer

Kapak fotoğrafı: nymag.com

56 BASKI Ülkelerin Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı ve Kırım Örneği GÜNDEM OFSET MATBAACILIK YAYINCILIK SANAYİ Naz Öztürk 59 TİCARET LTD. ŞTİ. Bağımsız Katalonya:Büyük Bir Hayl Mi? Zübeyde Hanım Mahallesi,Kazım Karabekir Cad.Efeler İş MerkeOğuzhan Sabuncu zi No:89 D:12-13,06070 Altındağ/Ankara 62 Telefon:+90 312 341 11 46-48 Toplumu Bilimle, Bilimi Bilim Felsefesiyle Korumak: Underdetermination Örneği Fax:+90 312 341 11 47 Ali Berk İdil Gsm : +90533 582 02 84 64 Erasmustan Mektup Var Ekin Su Yılmaz

2


editörden “Is this the place we used to love? Is this the place that I've been dreaming of?”

sabredince bazı şeyler gerçekten de oluyormuş, uykudan sonra sıkıntılar hafifliyormuş, içini ferah tutmak içi ferahlatıyormuş, içini ferah tut artık diyen dost ferahlığın asıl sebebiymiş, uykusuzluğun değdiği yorgunluklar varmış, bazı şeyler dikkatten kaçmamalıymış, bir şarkı işin bütün yükünü alabiliyormuş, araya sıkıştırılmış bir takdir günü güzelleştirebiliyormuş, dostun yanında değilken de yapabiliyormuşsun,ama eksik kalıyormuşsun başa da çıkabiliyormuşsun,çünkü inanınca yükü azalıyormuş! sevgili hariciye okurları, sona yaklaşmanın verdiği bu buruk hisle sizlere tekrar sesimi duyurabilmek benim için büyük sevinç.yukarıda geçen her kelime benim için yeri ve önemi her zaman bambaşka olacak hariciye vasıtasıyla kazanılmış deneyimlerimdir. elinizde tuttuğunuz bir kağıt parçası değildir bana bunları öğreten: emektir,emeğimdir. bu sayımızda iki dosya konusu ile karşınızdayız sevgili okur, iklim politikaları ve self determinasyon uluslararası ilişkilerin her zaman merkez ve kilit konularından olan self determinasyon’u farklı vakalarda mercek altına alarak incelemeye çalışırken diğer bir yandan da kendi var olma çabasını veren doğanın politikadaki izdüşümünü, iklim politikalarıyla inceledik.her iki dosya konusu ile geniş çapta bilgi edinebileceğiniz bu sayı umarız size yeni şeyler katabilir. evet sevgili okur, hoşçakal demenin vakti geldi sevgi ve barış ile

ve en çok da ufuk açma umudu ile Şevval Uslu

3


AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ IŞIĞINDA TÜRKİYE’NİN İKLİM POLİTİKALARINI OKUMAK ALİŞ FOTO

Ülkemizde Menderes döneminde ilk olarak araştırmalarına başlanan ve 1980 sonrası neo-liberal politikaların ülke geleceğinin şekillenmesinde merkeze oturtulmasıyla büyük ivme kazanan nükleer enerji, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de katılımıyla gerçekleştirilen temel atma töreninde

Akkuyu’da inşa edilecek santralle birlikte sosyo-ekonomik yapımıza, geri dönülemez sonuçlarıyla girişini yapmış oldu. Ekonomik olarak gelişmiş addedilen ülkelerin ardında kaldığımız nükleer enerji yarışındaki hamlelerimiz içeride kıyasıya

Ali Demir ali.demir@darussafaka.net

eleştirilse de yakın geleceğimizi domine edeceğe benziyor. Mersin’de hayata geçirilecek santral projesi ülkemizin yıllar

zincirin birer parçasıdır. Hali hazırda atmosferdeki sera gazı

içerisinde bambaşka bakış açılarına doğru yön alan iklim poli-

oranının tabakaya zarar veren boyutlara ulaşmasında sorum-

tikamız ve topraklarımızı vahim ölçüde etkileyen iklim değişik-

luluğun büyük bir kısmının sanayileşme evrimlerini tamamla-

liğine tutumumuz hakkında değerli ipuçları barındırıyor.

mış ülkelerde olduğunu savunan Türkiye bu şekilde dünyada

Nükleer santralin somut sonuçlarına değinmeden önce ülke-

zaman içerisinde yaygınlaşan enerji politikalarına mesafeli

mizin iklim konusundaki icraatlarını incelemekte fayda var.

yaklaşmış ve kendi yolunu izlemeyi tercih etmiştir. Bu yol ge-

Türkiye kuruluşu ve yıllar içerisinde farklı ideolojiler altındaki

lişmiş ülkelerin tarihsel olarak geçtiği ve artık terk etmeye

yönetimlerle devlet olarak evrimi göz önüne alındığında tari-

hazırlandıkları çeşitli uygulama ve trendlerden oluşmaktadır.

hinin hiçbir safhasında sürdürülebilir bir iklim politikasına

Bunlara endüstride kömür kullanımının maksimum boyutlar-

sahip olmamıştır. Yıkılan imparatorluğun küllerinden doğan

da

yeni bir devlet olarak ülkemiz ekonomik büyüme hususunda

seyretmesi ve yenilenebilir kaynakların yeteri kadar enerji

lider ülkeleri yakalayabilmek ve sahip olduğu doğal kaynaklar

üretemeyeceği algısı dâhil olmuştur.

üzerinden ihracata geçebilmek adına sanayileşme yolunda

Türkiye her ne kadar küresel ısınma olgusunu bizzat kabul

büyük adımlar atmış ve gerekli üretim mekanizmaları için tüm

etse ve toprakları üzerindeki yıkıcı etkilerinden haberdar olsa

sermayesini seferber etmekten çekinmemiştir. Böylesi bir

da bu konuda 1990’lı yıllardan itibaren adım atmaktan geri

ortamda gelişen sanayi doğaya olan olumsuz etkilerine karşı

durmaktadır. Bu periyod içerisinde dünyada iklimsel düzenin

öncelik haline getirilmiş ve iklim konusu ancak uluslararası

korunması adına devrim niteliğinde öneme sahip Kyoto Pro-

arenada gerçekleştirilen konferanslarda hükümet gündemin-

tokolü’ne üye devletler tarafından imzalanışından 12 yıl sonra

de yer bulabilmiştir. 24 Ocak kararlarına müteakiben özel

imza atmış, fakat protokolün gerektirdiği sorumlulukları üst-

sektörün ülke ekonomisinde devletin hakimiyetindeki sektör-

lenmekte çekingen bir tavır sergilemiştir. Ekonomisi kömür-

leri birer birer ele geçirmesiyle hem sanayi alanında dev atı-

den elde edilen enerji temelinde gelişen bir ülke olarak alter-

lımlar gerçekleştirilmiş, hem de söz konusu şirketlerin ekono-

natif enerji kaynaklarına geçişte istekli görünmemiş ve aksine

mik çıkarları pahasına doğal dengeye önemli ölçüde zarar

fosil yakıtların kullanımından açığa çıkan sera gazı emisyonları

veren faaliyetleri göz ardı edilmiştir. Verimli tarım arazilerimi-

1990’dan 2010’a uzanan 20 yıllık süreçte %115 yükseliş gös-

ze kurulan ve çevreye zehir saçan denetimsiz fabrikaların ülke

termiştir. Son zamanlarda doğalgaza yönelim artsa da yaygın-

geneline yayılması ile günümüzde popülerliğini koruyan hidro

lığı kömürün hakimiyetini sarsacak boyutlara gelmemiştir, zira

-elektrik santrallerinin Doğu bölgelerimizi esir alması da bu 4


doğalgaz büyükşehirlerin çeşitli ilçelerine ve Anadolu şehirle- patlamaları olarak belirlemiş ve alınan güvenlik önlemlerin-

rinin büyük çoğunluğuna henüz ulaşamamıştır. Egzoz gazının den bağımsız olarak santralin bir kaza anında bulunduğu çevsöz konusu emisyondaki rolünü azaltmak adına çalışmalar renin minimum elli yıl boyunca yaşanılamaz hale gelmesine yapılsa da sürekli olarak ‘mega projeler’ adı altında inşa edi- sebep olabilecek kadar yıkıcı radyoaktif güce sahip olduğunu len otoyol, köprü ve tünellerin toplu taşımayı teşvik etmenin tartışmaktadır. Akdeniz bölgemizde yer alan Mersin’in hali aksi yönünde hareket ederek şahsi araç kullanımını arttırdığı hazırda aktif bir fay hattı üzerinde yer alması ve Japonya’da gözlemlenmiştir. Söz konusu projeler için imara açılan orman birebir yaşandığı üzere doğal afetlerin santrallerdeki çöküşü ve ağaçlık alanlar, ulaşımla birlikte yerleşimin de bu arazilere hızlandırıcı etkiye sahip olması çevrecileri derin düşüncelere kaymasıyla büyük ölçüde tahrip edilmekte ve bu durum ülke- sürüklüyor. Yeşil bir doğa mirasının kıyısına kurulacak santramizin yeşil alanları koruma hedefiyle çelişkiye düşmektedir.

lin aynı zamanda sistemini soğutmak için denizden alıp birkaç

Küresel ısınmanın Türkiye topraklarına olan negatif izdüşüm- derece daha sıcak haliyle geri boşaltacağı tonlarca suyun delerine değinmenin konunun boyutlarını çeşitlendireceğine niz ekosistemine ciddi zarar vereceği ve canlı sayısında gözle inanıyorum. Üç kıyısı denizlerle çevrili coğrafik konumu siyasi görülür bir düşüşe sebep olacağı konuşuluyor. Son olarak, ve ekonomik ölçütlerde avantaj olarak görülse de ülkemiz enerji üretimi esnasında açığa çıkan nükleer atığın hala tam mevsim değişikliklerinin en yoğun yaşanacağı bölgelerden olarak nasıl muhafaza edileceğinin detaylarından bahsedilmebirisinde yer almaktadır, bu açıdan da durumu savunmasız miş oluşu ve bu konuya dair soruların hükümet yetkilileri taolarak nitelendirilmektedir. Peşi sıra başka çevre sorunlarına rafından geçiştiriliyor oluşu endişe uyandırıyor. Türkiye’nin yol açan iki değişken, sıcaklıktaki kontrol edilemez artış ve Akkuyu nükleer santrali için Rusya ile vardığı anlaşma, iki ülke

yağışta ani düşüşlerdir. Bunlara bağlı olarak çeşitli bölgelerde arasındaki son iki yılda tırmanan gerginlikten sonra büyük eski zamanlara kıyasla daha kurak hava koşulları, dağ zirvesin- çaplı bir sürpriz olarak sınıflandırılabilir. Türk yetkililerin bir deki buzulların daha hızlı erimesi, nehirlerin debisindeki düşüş Rus savaş jetini düşürmesi sonucu kopma noktasına gelen ile ekinlerin sık değişen hava durumuna ayak uyduramayıp Rusya-Türkiye ilişkileri verilen S-400 siparişleri ve ülkemizin telef olması baş göstermektedir. Yakın gelecekte Akdeniz ve nükleer santralleri üzerinden yapılan ekonomik anlaşmalar Karadeniz’in kıyı kesimlerinde deniz seviyesinin bölgede yaşa- sonucu Batı ülkelerine karşı güçlü bir ittifak halini almış duyan kitleyi rahatsız edecek seviyelere yükselmesi beklenmek- rumdadır. Burada çevre politikaları özelinde bizim için çarpıcı tedir. Her sene farklı sıcaklık değerlerine evrilen mevsim nor- olan, söz konusu iki ülkenin yakın geçmişte uluslararası antmalleri, gittikçe dengesi bozulan kış ve daha önce benzeri laşmalarda da beraber hareket etmiş olması ve bunun sonucu görülmeyen ekstrem uçlara doğru ısınan yaz mevsimleri duru- olarak Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişine zemin hazırlamış mun geldiği noktayı analiz etmek açısından önem arz etmek- olmalarıdır. 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği tedir. Bunların ışığında odağımızı Akkuyu’ya çevirmemiz yanlış Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 21. Taraflar Konferansı’nda olmaz. İnşaatının bitişiyle birlikte Türkiye’nin ilk nükleer sant- kabul edilen ve imzacı ülkeler için 2020 itibariyle konan sera rali olacak olan Akkuyu’nun ülkenin geleceği adına büyük fay- gazı emisyon sınırları ile yenilenebilir enerji kaynaklarının yaydalar sağlayacağına inananlar da var, çevresel bir felakete yol gınlığını arttırmak adına planlanan geçiş sürecinin detaylı anaçacağını iddia edenler de. İktidara yakın çevreler projenin latıldığı Paris Anlaşması’nı iki ülkenin de ancak bir yıl sonra ülke ekonomisini canlandıracağını, enerji üretiminde Türki- imzalayıp, hala meclislerinin onayına sunmamış olmaları sant-

ye’yi stratejik liderlik konumuna getireceğini ve İstanbul’un ral yapım sürecinin önceden planlandığına ve uluslararası ihtiyacını tek başına karşılayabilecek kapasitede olduğunu kamuoyunun standart ve kurallarından bağımsız hareket edesavunmaktalar. Olası nükleer kazaların ihtimallerini çok düşük bilmek adına anlaşmanın ülkelerinde yürürlüğe girmesini gebulup, doğaya günlük yayılacak radyasyon miktarının yenilen ciktirmelerinin kurgulandığına işaret etmektedir. Paris’teki bir muz ile eşit olduğunu söylemekteler. Muhalefet ise konu- konferansın devamı niteliğinde 2016 senesinde düzenlenen nun odak noktasını 1986’daki Çernobil ve 2011’deki Fukuşima 22. Taraflar Konferansı’nda, iklim değişikliğine olan tutumun 5


doğalgaz büyükşehirlerin çeşitli ilçelerine ve Anadolu şehirle- patlamaları olarak belirlemiş ve alınan güvenlik önlemlerin-

rinin büyük çoğunluğuna henüz ulaşamamıştır. Egzoz gazının den bağımsız olarak santralin bir kaza anında bulunduğu çevsöz konusu emisyondaki rolünü azaltmak adına çalışmalar renin minimum elli yıl boyunca yaşanılamaz hale gelmesine yapılsa da sürekli olarak ‘mega projeler’ adı altında inşa edi- sebep olabilecek kadar yıkıcı radyoaktif güce sahip olduğunu len otoyol, köprü ve tünellerin toplu taşımayı teşvik etmenin tartışmaktadır. Akdeniz bölgemizde yer alan Mersin’in hali aksi yönünde hareket ederek şahsi araç kullanımını arttırdığı hazırda aktif bir fay hattı üzerinde yer alması ve Japonya’da gözlemlenmiştir. Söz konusu projeler için imara açılan orman birebir yaşandığı üzere doğal afetlerin santrallerdeki çöküşü ve ağaçlık alanlar, ulaşımla birlikte yerleşimin de bu arazilere hızlandırıcı etkiye sahip olması çevrecileri derin düşüncelere kaymasıyla büyük ölçüde tahrip edilmekte ve bu durum ülke- sürüklüyor. Yeşil bir doğa mirasının kıyısına kurulacak santramizin yeşil alanları koruma hedefiyle çelişkiye düşmektedir.

lin aynı zamanda sistemini soğutmak için denizden alıp birkaç

Küresel ısınmanın Türkiye topraklarına olan negatif izdüşüm- derece daha sıcak haliyle geri boşaltacağı tonlarca suyun delerine değinmenin konunun boyutlarını çeşitlendireceğine niz ekosistemine ciddi zarar vereceği ve canlı sayısında gözle inanıyorum. Üç kıyısı denizlerle çevrili coğrafik konumu siyasi görülür bir düşüşe sebep olacağı konuşuluyor. Son olarak, ve ekonomik ölçütlerde avantaj olarak görülse de ülkemiz enerji üretimi esnasında açığa çıkan nükleer atığın hala tam mevsim değişikliklerinin en yoğun yaşanacağı bölgelerden olarak nasıl muhafaza edileceğinin detaylarından bahsedilmebirisinde yer almaktadır, bu açıdan da durumu savunmasız miş oluşu ve bu konuya dair soruların hükümet yetkilileri taolarak nitelendirilmektedir. Peşi sıra başka çevre sorunlarına rafından geçiştiriliyor oluşu endişe uyandırıyor. Türkiye’nin yol açan iki değişken, sıcaklıktaki kontrol edilemez artış ve Akkuyu nükleer santrali için Rusya ile vardığı anlaşma, iki ülke

yağışta ani düşüşlerdir. Bunlara bağlı olarak çeşitli bölgelerde arasındaki son iki yılda tırmanan gerginlikten sonra büyük eski zamanlara kıyasla daha kurak hava koşulları, dağ zirvesin- çaplı bir sürpriz olarak sınıflandırılabilir. Türk yetkililerin bir deki buzulların daha hızlı erimesi, nehirlerin debisindeki düşüş Rus savaş jetini düşürmesi sonucu kopma noktasına gelen ile ekinlerin sık değişen hava durumuna ayak uyduramayıp Rusya-Türkiye ilişkileri verilen S-400 siparişleri ve ülkemizin telef olması baş göstermektedir. Yakın gelecekte Akdeniz ve nükleer santralleri üzerinden yapılan ekonomik anlaşmalar Karadeniz’in kıyı kesimlerinde deniz seviyesinin bölgede yaşa- sonucu Batı ülkelerine karşı güçlü bir ittifak halini almış duyan kitleyi rahatsız edecek seviyelere yükselmesi beklenmek- rumdadır. Burada çevre politikaları özelinde bizim için çarpıcı tedir. Her sene farklı sıcaklık değerlerine evrilen mevsim nor- olan, söz konusu iki ülkenin yakın geçmişte uluslararası antmalleri, gittikçe dengesi bozulan kış ve daha önce benzeri laşmalarda da beraber hareket etmiş olması ve bunun sonucu görülmeyen ekstrem uçlara doğru ısınan yaz mevsimleri duru- olarak Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişine zemin hazırlamış mun geldiği noktayı analiz etmek açısından önem arz etmek- olmalarıdır. 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği tedir. Bunların ışığında odağımızı Akkuyu’ya çevirmemiz yanlış Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 21. Taraflar Konferansı’nda olmaz. İnşaatının bitişiyle birlikte Türkiye’nin ilk nükleer sant- kabul edilen ve imzacı ülkeler için 2020 itibariyle konan sera rali olacak olan Akkuyu’nun ülkenin geleceği adına büyük fay- gazı emisyon sınırları ile yenilenebilir enerji kaynaklarının yaydalar sağlayacağına inananlar da var, çevresel bir felakete yol gınlığını arttırmak adına planlanan geçiş sürecinin detaylı anaçacağını iddia edenler de. İktidara yakın çevreler projenin latıldığı Paris Anlaşması’nı iki ülkenin de ancak bir yıl sonra ülke ekonomisini canlandıracağını, enerji üretiminde Türki- imzalayıp, hala meclislerinin onayına sunmamış olmaları sant-

ye’yi stratejik liderlik konumuna getireceğini ve İstanbul’un ral yapım sürecinin önceden planlandığına ve uluslararası ihtiyacını tek başına karşılayabilecek kapasitede olduğunu kamuoyunun standart ve kurallarından bağımsız hareket edesavunmaktalar. Olası nükleer kazaların ihtimallerini çok düşük bilmek adına anlaşmanın ülkelerinde yürürlüğe girmesini gebulup, doğaya günlük yayılacak radyasyon miktarının yenilen ciktirmelerinin kurgulandığına işaret etmektedir. Paris’teki bir muz ile eşit olduğunu söylemekteler. Muhalefet ise konu- konferansın devamı niteliğinde 2016 senesinde düzenlenen nun odak noktasını 1986’daki Çernobil ve 2011’deki Fukuşima 22. Taraflar Konferansı’nda, iklim değişikliğine olan tutumun 6


belirli ölçütlerle ölçüldüğü endekste 58 ülke arasından 51. sırada yer alan Türkiye, bizzat bir BM organı tarafından etkili bir iklim politikasına sahip olmamakla ve gezegene zararlı enerji politikaları gütmekle eleştirilirken, hükümetin sunulan tüm sağlık ve çevre sorunlarını kulak ardı ediyor oluşu enerji politikalarını nükleer lehine çevirme hususunda ne kadar kararlı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Fukuşima’da yaşananlar sonrasında Almanya ve İsviçre gibi ülkeler nükleer santrallerini kapatıyorken ülkemizde yeni bir santralin açılıyor olmasının rasyonel çözümlemesi ve olası sonuçları tartışmaya açıktır. Emin olunan tek nokta ise günümüz iktidar partisinin sıradaki ulusal seçimleri kazanması durumunda Akkuyu’ya benzer, daha az çevre öncelikli ve daha çok sanayiye odaklanan enerji projelerini görmemizin muhtemel olduğu. Akkuyu’nun başarılı sonuçlar üretmesine bağlı olarak önceden planlamasına girişilen Sinop’a inşa edilecek nükleer santralin de Rusya iş birliğiyle hayata geçirilerek nükleer alanındaki kararlı duruşunun devam edeceği öngörülebilir.

KAYNAKÇA Çevreciler Akkuyu santrali konusunda uyarıyor. (2018). Deutsche Welle. Retrieved 17 April 2018, from http:// www.dw.com/tr/çevreciler-akkuyu-santrali-konusunda-uyarıyor/a-43261010 Doko, E. (2018). Muz yemek nükleer santralden daha tehlikeli. Sabah. Retrieved 17 April 2018, from https:// www.sabah.com.tr/pazar/2018/04/15/muz-yemek-nukleer-santralden-daha-tehlikeli Oswell, A. Türkiye'nin İklim Politikası. WWF Turkey. Retrieved 17 April 2018, from http://www.wwf.org.tr/ ne_yapiyoruz/iklim_degisikligi_ve_enerji/iklim_degisikligi/kuresel_iklim_degisikligi_ve_turkiye/ turkiyenin_iklim_politikasi/ Şahin, Ü. (2016). Warming a Frozen Policy: Challenges to Turkey’s Climate Politics after Paris. Turkish Policy Quarterly. Retrieved 17 April 2018, from http://turkishpolicy.com/article/818/warming-a-frozen-policy-challengesto-turkeys-climate-politics-after-paris

7


KIBRIS MESELESİ Paylaşılamayan ada Kıbrıs tarih boyunca birçok uygarlığın hüküm sürdüğü, şimdilerde ise halklarının yeşil hatla birbirinden ayrıldığı, ismi yıllardır sorunlarıyla anılan yaklaşık bir buçuk milyon nüfuslu bir Akdeniz adasıdır. Türkler ve Rumlar bu adada Hitit, Mısır, Fenike ve Roma’dan sonra Osmanlı Devle-

ti’nin 1571’de adayı hâkimiyeti altına almasıyla bir arada yaşamaya başlamıştı (Yılmaz, 2014). Rumların daha sonra ismi sık sık duyulacak olan Enosis yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı istekleri ise ilk kez 1878 yılının zor koşulları içinde ada yönetiAlmila Başak basakalmila@gmail.com

minin Osmanlı-Rus savaşından sonra İngiltere’ye devredilmesiyle gün yüzüne çıkacaktı (Bulunç,2007). Birinci Dünya Sava-

şının başlamasıyla İngiltere adanın ilhakını açıkladı. Henüz ardı. Dolayısıyla, uluslararası anlaşmalarla kurulan Kıbrıs Cumkurulan Türkiye Cumhuriyeti Lozan Barış Antlaşmasıyla bu huriyetine sui generis bir örnektir demek yanlış olmaz. Kıbrıs ilhakı tanımak zorunda bırakılmıştı (Özmen,2007). Fakat Cumhuriyeti hukuki olarak bağımsız olsa da ne Kıbrıs Rumları-

2.Dünya savaşından sonra Yunanistan Parlamentosu’nun Yu- nın Yunanistan ne de Kıbrıs Türklerinin Türkiye etkisinde olnanistan’ın Kıbrısla birleşmesi kararı çıkarmasından da anlaşı- madığı söylenebilirdi. Nitekim bu cumhuriyet yalnızca 3 yıl lacağı üzere ne Yunanistan ne de Kıbrıs Rumları enosis fikrin- hayatta kalabilmişti. İki ayrı kültürü, iki ayrı geçmişi olan halkden vazgeçmişlerdi. Savaştan sonra İngiltere’nin Kıbrıs’tan ların Kıbrıslılaşamama olgusu, Yunan-Rum tarafının enosis çekilmeye karar vermesiyle enosis fikri daha da güçlenmişti. ısrarı doğrultusunda anayasa ihlalleriyle birleşince bu son Özellikle 1954’te Yunanistan’ın Kıbrıs meselesini “Kıbrıs adası kaçınılmaz olmuştu. 1963, Kıbrıslı Türkler için 11 yıl sürecek halkına BM himayesi altında, milletlerin eşitlik ve self determi- olan kâbusun başlangıç yılıydı. 28 Aralık 1963 tarihli Daily Expnasyon haklarının tanınması prensibinin uygulanması” ama- ress 200 ila 300 kişinin vahşice katledildiğini yazıyordu cıyla Birleşmiş Milletlere taşımasından ve konunun uluslarara- (Arık,2011). 1963 Kanlı Noel’inin bilançosu ise BM verilerine sı bir nitelik kazanmasından sonra adada var olan barış ortamı göre 365 Kıbrıslı Türkün katli ve 25000 kişinin zorunlu göçe yerini şiddet ve katliama bıraktı (Bulunç,2007). Enosisi misyon tabi tutulmasından oluşuyordu. . Atlılar, Muratağa, Sandallar, edinen EOKA terör örgütü fiilen faaliyete geçerek ilk bombalı Taşkent saldırılarında da birçok sivil ölümü gerçekleşmişti. ve silahlı eylemlerini İngilizlere ve Kıbrıslı Türk halkına karşı (Örki,2016). Bu dönemde iki halkı birbirinden ayıran yeşil hat başlattı.Durumun vahameti İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ı çizilerek coğrafi ayrışma sağlanmış ve farkında olunmadan müzakerelere itmişti. Çözüm olarak taraflar arasında Londra ileride kurulacak olan KKTC’nin de sınırları oluşturulmuştu. ve Zürich anlaşmaları ile Garanti ve İttifak anlaşmaları imzala- Tek çözümün coğrafi olarak ayrılmış ve zorunlu olarak nüfus dıktan sonra 16 Ağustos 1960’da Lefkoşa’da bağımsız Kıbrıs mübadelesini gerçekleştirmiş iki toplumlu federal bir devletin

Cumhuriyeti ilan edildi (Arık,2011). Bu cumhuriyetin temelin- kurulması olduğu fikri dönemin Kıbrıs Türk Toplumu Temsilcide garantörler tarafından koruma altına alınmış iki toplumlu si olan Rauf Denktaş tarafından yine bu dönemde dillendirilortaklık anayasası yatıyordu (Bulunç, 2007). Bir başka deyişle, meye başlanmıştı (Arık,2011). Müzakerelerin başlamasına siyaseten eşit iki toplumun her biri self determinasyon hakkını rağmen adada Rum saldırıları devam ediyordu. Yunanistan’ın ayrı ayrı kullanarak garantör devletlerce garanti edilen ilhak ısrarı devam ediyor, Türkiye ise bunu şiddetle reddedi“fonksiyonel federal/konfederal” bir ortaklık devleti kurmuşl yordu yani uzlaşma ihtimali gittikçe uzaklaşıyordu. Kıbrıslı 8


Türkler 1960ların sonlarına doğru gittikçe artan düzeyde eko- cut olmasıdır. 1963’ten sonra Kıbrıslı Türklerin maruz kaldıkla-

nomik baskıya maruz kalıyor ve göçe zorlanıyordu. Bu yıldır- rı ayrımcı politikalar ve şiddet dolayısıyla bu devletten ayrılama çalışması Rum tarafının enosisi görece olarak uzun vadede rak kurduğu KKTC örnek olayına bu istisnalar bağlamında bagerçekleştirme planının bir parçasıydı. Fakat ilhak için o kadar kılacak olunursa iki istisnadan yalnızca birinin mevcut olduğu beklemeye tahammülü olmayan Yunanistan subayları Tem- görülür. Etnik, dinsel ve dilsel bir ayrım söz konusuyken terimuz 1974’te Kıbrıs hükümetine darbe yaptı. Bu gelişme ve toryal bir ayrım söz konusu değildir. Dolayısıyla KKTC’nin ulusBM’nin bu gelişme karşısındaki duyarsızlığı Türkiye için barda- lararası hukukta tanınması için geçerli şartları yerine getirmeğı taşıran son damla oldu. Türkiye hükümeti Garantörlük an- diği için tanınmadığı düşünülebilirdi. Fakat Kosova’nın teritorlaşmasının 4. Maddesi uyarınca “tek başına müdahale etme” yal bir kopukluk bulunmamasına rağmen Sırbistan’dan ayrılahakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla fiili du- rak bağımsızlığı tanınan bir devlet olması bu konuyu tartışmalı ruma son verdi. (Yılmaz,2014). Ayşe tatile çıkmış ve 11 yıl hale getirmiştir. Doğrusu zaten KKTC’nin Uluslararası topluluk süren kâbus nihayet sona ermişti. Şimdi ise ada için bugüne tarafından kabul görmemesinin yalnızca hukuki nedenleri dek süren sorunlarla yüzleşme zamanıydı.

değil çokça siyasi nedeni de vardı. Uluslararası topluluk self

1975 yılında gerçekleşen Viyana görüşmeleri sonucunda nü- determinasyon ilkesinin Kıbrıslılılarca 1960’ta Kıbrıs Cumhurifus mübadelesi kararı alındı ve Kıbrıs Adasında iki kesimlilik yetinin kurulmasıyla kullanıldığını, hu hakkın adada ikinci defa kalıcı hale geldi. İlk kez homojen bir şekilde sınırları belli bir kullanmasının mümkün olmadığını ve buna izin verilirse dünbölgede toplanan Kıbrıs’ın Kuzeylileri self-determinasyon hak- yadaki bağımsızlık taleplerinin önüne geçilemeyeceği görülarını kullanarak 15 Kasım 1983’te KKTC’yi ilan etti. Bölünme- şündedir (Dayıoğlu,2017). ABD’nin ve Rusya’nın KKTC’nin ta-

den sonra Kıbrıslı Rumların kontrolü altındaki bölge Kıbrıs nınmasından bir çıkarı olmaması, Birleşik Krallığın Kuzey İrlanCumhuriyeti olarak uluslararası alanda tanınmış yönetim ola- da ve İskoçya, Fransa’nın ise Korsika’yla ilgili ayrılıkçılık sorunrak kabul edilmişti. KKTC, 40 yıla yakın süredir Türkiye dışında ları bu devletlerin KKTC’nin tanınması fikrine sıcak bakmaktan bir ülke tarafından tanınmamış, bu sebepten de facto olarak imtina etmelerinin sebebi ve edeceklerinin de göstergesivarlığını sürdüren fakat de jure (yasal) olarak kabul edilmeyen dir.Çözülmeyen düğümün taraflarından biri olan Türkiye’nin, bir devlettir (Örki,2016). Bugüne kadar süren sorunun esas geçmişten yakın dönem hükümetlerine kadarki süreçte ,Kıbrıs kaynağı da budur. KKTC’nin tanınmamasında ve diğer ülkele- politikalarını Kıbrıs’taki Türk mevcudiyeti, adanın tarihinden rin muhatap olarak Rum Yönetimini esas almasında BMGK’nin gelen sorumluluk ve Kıbrıs adasının stratejik, jeopolitik ve jeoKKTC’yi ayrılıkçı bir hareket olarak gören ve hukuken geçersiz ekonomik önemi gibi saiklerle temellendirmek mümkündü. sayan 1983 tarihli 541 sayılı kararı ile Kıbrıs Hükümeti olarak Fakat 2002’de AKP’nin iktidara gelişi ile bu tablo değişti. BunRumları tek başına egemen sayan 1964 tarihli 186 sayılı karar- dan sonraki süreçte karşılaşılan, elli yıldır kapalı olan sınır ları sorumlu tutulabilir. Güvenlik Konseyinin bu kararlarından kapılarının açılması ve Annan Planı referandumu gibi, gelişuluslararası kamuoyunun KKTC’nin ayrılma hakkı anlamında meler ancak ve ancak AKP’nin AB yanlısı dış politikaları ve “bir self determinasyon ilkesine dayandırdığı meşruiyetini red- adım önde olma” politikası ile açıklanabilir (Yılmaz,2014). dettikleri görülüyor. Esasında BMGK 1514 sayılı kararında self Annan Referandumu bu açıdan bir kırılma noktasına tekabül determinasyon hakkının sömürge halklarıyla ilgili bir hak olup, etmektedir. Bu plan feshedilemez ortaklık yapısıyla, Kıbrıs bu halklar içindeki azınlıkların ayrılma hakkına sahip olmadığı Rum Devleti ve Kıbrıs Türk Devleti olmak üzere iki eşit Kurucu

açıkça belirtiliyor fakat yine BMGK’nın 1541 sayılı kararıyla Devletten oluşan, federal bir hükümete sahip bağımsız Birleself determinasyon ilkesinin ayrılma hakkı anlamında yorum- şik Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin kurulmasını öngörüyordu 24 lanabileceğine dair iki istisna görülüyor (Dayıoğlu,2017). Bu Nisan 2004 günü yapılan Referandum sonucunda KKTC %64,9 istisnalardan ilki ayrılmayı talep eden toprak parçasının ayrıl- evet, GKRY ise % 75,3 ile hayır oyu kullanmış ve haliyle plan mak istenilen ülkeden coğrafi olarak kopuk olması, ikincisi ise reddedilmişti. Kuzey Kıbrıslıların evet oylarına rağmen verilen etnik, kültürel ve benzeri bakımlardan ciddi farklılıkların mev- sözler tutulmamış ambargo ve izolasyon devam etmişti. Bu 9


sonuç dönemin hükümetini ve planı destekleyen çevreleri uzlaşmaya yanaşmadığı söylenebilir. Geçen zamanda değiş-

hayal kırıklığına uğratmıştı. Fakat 2004 halk oylamasını tarihi meyen en temel konu KKTC’nin statüsünün uluslararası arebir fırsat olarak görmekten çok bu referandumun Türkiye ta- nadaki belirsizliğidir. AİHM bir kararında KKTC’yi Türkiye’ye rafından desteklenmesini stratejik bir hata olarak gören bir bağlı yerel yönetim olarak nitelendirmişken, Avrupa Konseyi kesimin olduğunu da not düşmek gerekir (Bknz Bulunç). Onlar ise bir protokolde KKTC’den yasal hükümetin etkili kontrol bu referandumu Kuzey Kıbrıslıların kendi ülkelerine sahip uygulayamadığı Kıbrıs Cumhuriyeti bölgesi olarak bahsetmişçıkmak ile yaşam kalitesi daha yüksek bir ülkede azınlık olmak tir (Dayıoğlu,2017) Elbette geçen zaman içinde değişen kodlar arasında tercih yapması olarak görüyordu. GKRY tarafından da olmuştur. Kuzey Kıbrıs halkının maruz kaldığı ambargo ve temsil edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin devam ettiği öngörüsüyle izolasyon, ülkede köklü bir ekonomik kalkınma programı ol(a) yazılan Kofi Annan belgesini Kıbrıslı Türklere güçlendirilmiş maması, GKRY’nin AB’ye üye olması; öte yandan önceleri azınlık hakları tanınması olarak gördükleri bu plandan eşit iki Anavatan olarak görülen Türkiyeyle ilişkilerin zayıflaması ve devletten çıkamayacağını düşünüyorlardı (Örki, 2016) . O dö- Kıbrıslılaşma olgusu Kıbrıs’ın kuzeylilerinin eğilimlerinde değinemde Türkiye kamuoyunda da özellikle Annan planının mül- şiklikliğe yol açmıştır. KKTC vatandaşlarının belli durumlarda kiyetle ilgili maddeleri tartışılmış ve bu planın Kuzey Kıbrıslıla- GKRY kimliği almaya yönelmesi ve 2014’te GKRY’de oy kulları ikinci sınıf bir halk haline getirmeyi amaçladığı iddia edilmiş- nabilme hakkına sahip olan Kuzey Kıbrıslıların sayısının 50.00i ti ( Ankara Barosu,2004). Annan Planının önemi aslında bu aşkın olması da bu durumu örnekler niteliktedir. (Örki, 2016). planın kabul edilip edilmemesinde değildi, bilakis yalnızca bu Kuzey Kıbrıslıların dünyaya açılan tek kapısının Türkiye olması referandumun mevcudiyeti bile önemli sonuçlar doğuruyor- 1960lı yıllardan beri yapılan ve önceleri üretim kaynakları ile

du. Bu referandum fiili durumda hiçbir değişiklik meydana ilişkisi kesilen Kıbrıslı Türklere yardımcı olan mali yardımın getirmese bile hem dünya kamuoyuna adanın iki sahibi oldu- daha sonra bir bağımlılık ilişkisine dönmesine sebep olmuştu ğunu ve her birinin self- determinasyon hakkını ayrı ayrı kul- ve bu durum siyasi ve ekonomik özerkliğin kısıtlanması gibi landığını göstermesi hem de iki halkın birbirilerinin self deter- bir takım bedelleri de beraberinde getirmişti. Fakat Kuzey minasyon haklarını tanıdığını ve bir tarafın diğerini temsil et- Kıbrıslılar artık yavru muamelesi görmek istemiyor, Türkiye ile mediğini gözler önüne sermesi açısından önemlidir. Kıbrıslı ilişkilerde anne-yavru ilişkisinden ziyade kardeşçe bir ilişki Türkler Türkiye’nin de desteklediği Annan Planını kabul ede- talep

ediyorlar

ve

daha

çok

özgürlük

istiyorlardı

rek iki kesimliliği ve iki halkın eşitliğine dayanan ortaklığı ka- (Bryant&Yakinthou, 2012). Bu durum Kuzey Kıbrıslıların tam bul ettiğini gösterirken (Denktaş,2004), Rum kesiminin Kıbrıs bağımsızlık isteklerini sorgulatmış ve yakın dönemde Kıbrıs sorununu hala bir işgal sorunu olarak tanımlayarak adanın sorununu daha da karmaşık hale getiren dinamiklerden biri tanınmış devleti statüsünü bölüşmek istememesi BM ve AB’yi olmuştur. hayal kırıklığına uğratmıştı. Son tahlilde, bu referandumun mevcudiyeti ve Kuzey Kıbrıslıların gösterdiği irade, onların Sonuç olarak, Uluslararası hukuk ve uluslararası aktörlerin resmen tanınmasalar da dünya kamuoyunda daha çok kabul tavrı göz önünde bulundurulduğunda 2018 yılı itibarıyla mevgörmelerine katkı sağladığı ölçüde hukuksal statülerine güç cut durum Kıbrıs sorununun çözümü konusunda pek de umut kazandırmıştır. Fakat planın reddinden çok kısa bir süre sonra vadetmemektedir. Kıbrıs’ta 15 Mayıs 2015te yeniden başlaGKRY’nin adeta ödüllendirilircesine AB’ye tam üyeliğinin ka- yan toplumlararası görüşmelerle birlikte Ocak 2017’de Cenev-

bul edilmesi kafalarda soru işaretleri bırakmıştır.

re’de düzenlenen Uluslararası Kıbrıs konferansından herhangi

2004 referandumdan sonra da müzakereler devam etmiş bir sonuç elde edilememiştir. Hakeza Haziran 2017’de Monfakat hala süren görüşmelerden 2018 yılı itibarıyla da bir so- tana’da Federal Kıbrıs Cumhuriyeti için bir araya gelen tanuç alınamamış ve taraflar arasında uzlaşı sağlanamamıştır. raflardan da yine çözüm çıkmamıştır. Kıbrıs tarihi özünde soYapılan hemen her görüşmede Rum kesiminin tüm dünyada nuç çıkmayan müzakereler tarihidir. Çok sayıda lider ve BM Kıbrıs Rum hükümeti olarak tanınmanın verdiği özgüvenle Genel Sekreteri eskiten Kıbrıs meselesi Pakistan ve Hindistan 10


arasındaki Keşmir sorunundan sonra BM gündemindeki en uzun süre devam eden 2’inci müzakere sürecidir. Bu süreç özellikle Kıbrıs’ta keşfedilen doğal gaz rezervlerinin gerilimi tırmandırmasıyla ve meselenin siyasi liderlerce popülist bir araç olarak kullanılmasıyla birlikte virgüllerle tamamlanan müzakerelerle devam edeceğe benzemektedir. Dolayısıyla barış güvercinlerinin adaya geleceği tarih pek yakın olmayan ve belirsiz bir tarihtir.

Ankara Barosu. (2004). Annan Planında Mülkiyet Konusu. Ankara: Ankara Barosu Yayınları. Arık, U. (2011). Kıbrıs Krizi. EUL Journal of Social Sciences, 3-20. Başlıca BMGK kararları. (tarih yok). Dışişleri Bakanlığı: http://www.mfa.gov.tr/__baslica-bm-guvenlik-konseyi-kararlari_ingilizce_.tr.mfa adresinden alındı Bryant, R., & Yakinthou, C. (2012). Cypriot Perceptions of Turkey. İstanbul: TESEV. Bulunç, A. Z. (2007). Kıbrıs Politikasının Annan Belgesi ile Başlayan Kırılma Noktaları. Akademik Bakış, 1(1), 73-112. Dayıoğlu, A. (2017). Uluslararası Hukukta Ayrılma Hakkı Anlamında Self-Determinasyon İlkesi ve Kuzey Kıbrıs Örneği. Sosyal Bilimler Dergisi, 3-22. KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BM MÜZAKERELERİNİN BAŞLANGICI. (2017). www.mfa.gov.tr: http://www.mfa.gov.tr/kibrismeselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa adresinden alındı Örki, A. (2016). Bölgesel Güvenlik Kompleksi Çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Bağımsızlık Sorunsalı. Avrasya İncelemeleri Dergisi, 209-217. Özmen, S. (2007). Avrasyanın Kırılma Noktası Kıbrıs. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Yılmaz, R. (2014). Kıbrıs Kara Kapılarının Açılışının Toplumsal Müzakerelere Etkisi ve KKTC'de Devletleşme Olgusu. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 369-387.

11


ULUSLARARASI HUKUKTA SELF-DETERMİNASYON HAKKI ALİŞ FOTO

Self-determinasyon, uluslararası hukukta, siyasette, tarihte çok ilgi gören, üzerine derin araştırmalar yürütülen tartışmalı bir prensip olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar selfdeterminasyon en temel hâliyle "halkların kendi kaderini tayin hakkı" olarak tanımlansa da bu hakkın çerçevesini oluştuDeniz ÜNSAL deniz.unsal@ug.bilkent.edu.tr

ran unsurların, prensiplerin ve kuramsal bakış açılarının değerlendirmesi akademik bir ilgiyi hak etmektedir. Hiç kuşkusuz self-determinasyon hakkını ele alırken uluslararası huku-

kun devleti nerede ve nasıl konumlandırdığının anlaşılması, sa da; tarihte milliyetçiliğin mayalandığı zorlu süreçlerde, birbaşka bir ifadeyle, devletin hangi unsurlardan oluştuğunun takım negatif sosyal mühendislik faaliyetleriyle bu unsurun belirlenmesi mühim ve zaruri bir durum yaratmaktadır. Öte farklı veçhelere büründürüldüğü bir realite olarak karşımıza

yandan, tarihte self-determinasyon hakkının devletlerce ve çıkıyor. Söz gelimi, bahse konu olan sürekli insan topluluğuuluslararası organizasyonlarca tanınmasına emsal teşkil ede- nun etnik ve dinî temelde tanımlanmasının bir devlete vatanbilecek örneklerin değerlendirilmesinin de okuyacağınız yazı daşlık bağıyla bağlı olmayı ne derece etkilediği, daha mühimi, bakımından yerinde olacağını söylemek pekâlâ mümkün gö- bu tanımın günümüzde doktrinde kabul görüp görmediği tarrünmektedir.

tışmaya açıktır. Nitekim Türkiye örneğinde, kendine özgücü

1933'te imzalanan Montevideo Sözleşmesi devlet nosyonu bir inkılap heyecanının biçimlendirdiği ve kuvvetlendirdiği bağlamında ele alınabilecek teamüllerin kodifikasyonunu ve milliyetçi retoriğin, önce Ziya Gökalp'te, sonrasında da Mustasisteme entegre edilmesini sağlayan önemli eşiklerden biridir. fa Kemal'de vücut bulduğunu söylemek mümkündür. KemaZira Montevideo Sözleşmesi, bir varlığın devlet olarak tanına- lizm'in Gökalp'ın kuramsallaştırdığı "millet" eğiliminin ışığınbilmesini devletin ülke, insan, egemenlik unsurları ile devletin da, milliyetçi bilinç eksikliğiyle yozlaşmış bulunan somut bir diğer ülkelerle münasebet kurabilme kabiliyetinin mevcudiye- insan topluluğunu (halk) eksiklikle tasvir etmesi, akabinde tiyle ilişkilendirilmektedir. Aslında bu sözleşme, bir yandan da milli heyecanı ve Türklüğü içselleştirmiş olduğu kabul edilen devletin diğer ülkelerle münasebet kurabilmesini hukuki ter- soyut bir millet imgesini yüceltmesi pek tabii bu yüzdendir. minolojideki "fiil ehliyeti" ile bağdaştırıyor. Öğretide bunun Kemalizm'in yücelttiği milletin, bu milliyetçi ülküyü temsil "hükümranlık", "üstün otorite", "egemenlik" gibi üst kavram- ehliyetini haiz olması da esasında bu koşula bağlanmıştır. Ne larla

anıldığını

görüyoruz. var ki, uluslararası hukukun bütün bu olumsuz tarihsel dene-

O hâlde, self-determinasyon hakkı bakımından mühim olan yimlere rağmen insan unsurunu yalnızca vatandaşlık bağına

unsurun devletin insan unsuru olduğu savunulabilir. Nitekim göre tanımladığı apaçıktır. Bu nedenle self-determinasyon uluslararası hukuk senelerdir bir araya gelen bir insan toplulu- hakkı göz önüne alınırken ve bu hak üzerine herhangi bir arğunun devlet olma, devlet kurma hakkının mevcut olup olma- güman oluşturulurken bu doktrinel bakışın içselleştirilmesi bir dığını tartışıyor. Her ne kadar uluslararası hukuk bakımından geçerlilik şartı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, selfinsan unsurunun gerçekleşmesi süreklilik arz eden bir insan determinasyonun etnik/dinî/mezhebî temelden ziyade yer topluluğunun bir kara parçası üzerindeki varlığına bağlanmış itibariyle tanındığı, bu bağlamda yorumlandığı malumdur. 12


Self-determinasyon ilkesi, en temel hâliyle Büyük Britanya ve ceğine başka bir kurumsal gücün karar vermesi, örneğin bir

Kuzey Amerika'daki 13 Amerikan kolonisi arasında başlayan ülkenin yabancı bir devletin siyasi ve askerî müdahalesine Amerikan Bağımsızlık Savaşı'yla vücut bulan, beraberinde maruz kalması self-determinasyonun iç boyutunun ihlalidir. 1776'da yayımlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ile günde- Öte yandan, self-determinasyonun dış boyutu ise halkların me gelen bir hukuki ve siyasi nosyondur. Self-determinasyon, özgürce devlet kurabilme hakkı olarak gündeme gelir ve 1960 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde bir hukuki terim, hak ol- tarihli kararla düzenleme alanı bulan hak, esasında selfmaktan ziyade siyasi bir ilke veya siyasi bir duruş olarak yer determinasyonun dış boyutuna ilişkindir. almıştır: "Bir ulus, kendini bir başka ulusa bağlayan siyasal Sömürge altında olan halkların kendi kaderlerini tayin etme bağları koparma, doğa yasalarının ve Tanrı’nın, o ulusa dünya hakkını haiz olup olmadıkları uluslararası hukuk bakımından devletleri arasında bahşettiği bağımsız ve eşit yeri alma gereği bir tartışma yaratmamıştır. Keza İngiliz mandatörlüğü altında duyabilir. Biz şu gerçekleri aşikar olarak kabul ediyoruz ki; yaşayan halkların self-determinasyon haklarını kullanarak bütün insanlar eşit olarak yaratılmışlardır ve Yaratıcı tarafın- bağımsız devlet kurabilecekleri 1960 tarihli BM Genel Kurulu dan terk edilmez haklarla bezenmişlerdir ... İşte ne zaman kararı uyarınca savunulmuştur. Ancak benzer bir hukuki muaherhangi bir yönetim bu amaçları tahribe yönelirse, insanların melenin, yani self-determinasyonun dış boyutunun manda hakkı ya o yönetimi değiştirmek ya da bu ilkeleri benimseye- yönetimleri altında yaşamayan halklar için uygulama alanı cek yeni bir idareye yol açmak için onu ortadan kaldırmaktır.” bulup bulmayacağı uluslararası hukuk öğretisinde tartışılmışEsasında self-determinasyon hakkı bahse konu olan insan tır. Bu tartışmalar ışığında, 20. yüzyılın son dönemecine girilirtopluluğunun bir devlet kurma iradesi ekseninde biçimlendi- ken Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Yugoslavya Sos-

rilmiş ve uzun süre tartışılmış olsa da hiçbir zaman bir hukuki yalist Federal Cumhuriyeti'nin dağılmasıyla ortaya çıkan bametinde açıkça düzenlenmemiştir. Öncelikle Wilson İlkeleri ile ğımsız devletlerin, self-determinasyon ilkesinin dış boyutu gündeme gelen bu hak, Milletler Cemiyeti'nin kuruluşundan çerçevesinde kurulduğu bir nedensellik ilişkisine uyarlanmışsonra da yalnızca siyasi bir ilke olarak düzenleme alanı bul- tır. (Dolayısıyla doktrinde ve uygulamada, self-determinasyon muştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra BM Antlaşması'nın 2. hakkının dış boyutunun geniş yorumlandığını, dış boyutun ve 55. maddelerinde de self-determinasyonun ilkesel bazda kapsamının 1960 tarihli "Sömürge Altındaki Halkların Hakları tanımlandığı söylenebilir, ancak BM Antlaşması'nda da self- Bildirisi" ile sınırlı tutulmadığını görüyoruz.) Öyle ki Yugoslavdeterminasyon bir hukuki terim, daha özelleşmiş hâliyle bir ya ve Sovyetler Birliği örneklerinde, ilgili devletlerin anayasal hak olarak tanımlanmamıştır. Self-determinasyonun bir hak metinlerinde o devletleri kuran/oluşturan mikro devletlerin olarak tanımlanması, ilk kez 1960 yılına ait sömürge halklara ayrı devlet kurma haklarının saklı tutulması koşulunun gerçeközgürlük verilmesine ilişkin BM Genel Kurul kararı ile mümkün leşmesi, self determinasyonun dış boyutunun uygulama alanı olmuştur. Doktrinde self-determinasyonun bir hak olarak bulmasını sağlamıştır. Başka bir deyişle, Yugoslavya ve Sovkapsamının ne olduğu veyahut örnek verecek olursak etnik yetler Birliği anayasalarında böyle bir hükmün yer alması, söz bir azınlığın bağlı olduğu devletin hükümranlığına tabi olma- konusu devletleri oluşturan halkların self-determinasyon hakyıp

o

devletten

bağımsızlaşarak

ayrılmasının

self- kını kullanarak bağımsızlıklarını ilan etmelerine vücut vermiş-

determinasyon hakkının kapsamında değerlendirip değerlen- tir. Elimizdeki iki somut örnekte anayasal düzen bu hakkı halkdirilmeyeceği hâlen bir muammadır.

lara tanımıştır. Bu bilgilerden hareketle, anayasal düzenin

Doktrinde hakim görüş, self-determinasyon hakkının iki boyu- böyle bir hakkı hüküm altına almadığı veya bir manda rejimitu olduğu yönündedir. Self-determinasyonun iç boyutu, Batı nin söz konusu olmadığı durumlarda da self-determinasyon demokrasilerince de sistemleştirilmiş olan her halkın yöneti- hakkının bulunup bulunmadığının tartışma konusu olduğu mini seçme ve yönetimine katılma hakkının mevcudiyetine iddia edilebilir. Oysaki uluslararası hukukçuların böyle bir ihtiilişkindir ve devletler nezdinde bir problem teşkil etmemekte- malde "anlaşmalı ayrılma" alternatifini de self-determinasyon dir. Söz gelimi, bir halkın hangi yönetim biçimiyle idare edile- hakkı sınırları içerisinde yorumladığını görüyoruz. 13


Örneğin, uygulamada Çekoslovakya'nın Çek Cumhuriyeti parçası olarak algılanması ve Rus tezlerine karşın self-

(Çekya) ve Slovakya olarak iki ayrı cumhuriyete bölünmesinin determinasyon kapsamına alınmaması ulus devlet ve daha de ülke genelinde yapılan bir referandumun neticesiyle müm- makul bir ifadeyle ülkesel bütünlük bağlarının BM nezdinde kün kılındığı değerlendiriliyor. (Bu yola başvurulmasıyla iki de hâlen çok kuvvetli olduğunu gösteriyor. Ne var ki, aynı yeni devletin halklarının self-determinasyon hakkının dış bo- Rusya'nın Çeçenistan sorununda self-determinasyon hakkını yutuna başvurdukları kabul ediliyor.) Nitekim İskoçya örneğin- tanımayarak Çeçenistan'a askerî müdahalede bulunması da de de bir bağımsızlık referandumu düzenleme hakkı sistem- self-determinasyon hakkının aynı devlet için dahi bir bütünlük içi, sisteme uygun bir olgu olarak tezahür etmenin yanı sıra, arz etmediğini, bunun yanı sıra, en azından dış boyutun ulusülke genelinde yapılan bir referandum söz konusu olduğu/ lararası hukuk bağlamında bir örf ve âdet kuralı oluşturamaolacağı için olası bir bağımsızlık senaryosunun gerçekleşmesi yacağını gösteriyor. Elbette devletlerin politik çıkarlarının bu de self-determinasyonun dış boyutu içerisinde yer almakta- uyumsuzlukta rolünün ne derece büyük olduğunun farkına dır.

varmak da başka bir kazanıma işaret ediyor.

Öte yandan Katalonya, Çeçenistan, Kırım sorunları uluslarara- Sonuç sı hukukun hâlen yanıt bulamadığı, hâlen çözüm getirileme- Toparlamak

gerekirse,

uluslararası

hukukta

self-

yen sorunlar arasında yer alıyor. Örneğin İspanya'nın, örneğin determinasyon hakkını ele alırken devletin insan unsurunun Rusya'nın hangi refleks ve motivasyonla self-determinasyon kapsamını ve ehemmiyetini kavramanın kayda değer bir yakhakkının kendi sorunlarına uygulanmayacağını savunmaları- laşım olduğu kanaatini savunabiliriz. Bu manada selfnın tarihsel bir düzleme oturtulması bu bağlamda büyük determinasyon hakkı, gerek iç boyutu, gerekse dış boyutu;

önem taşıyor. Bu düşüncelerden hareketle, tarihçi Brendan ancak özellikle dış boyutu bakımından akademik bir ilgiyi hak Simms'in anlatımıyla, egemenlik nosyonu hakkında modern eden, nitekim hak ettiği akademik ilgiyle de buluşmuş tartışkonseptlerin ortaya çıktığı ve devletlerin birbirlerinin iç işleri- malı bir kavramdır. Öte yandan, uluslararası hukukun ve ne müdahale etmeme ilkelerinin kavramsallaştırıldığı evreyi BM'nin "devletlerin toprak bütünlüğüne saygı" ilkesini bir ön başlatan 1648 Westphalia Antlaşması'nın diplomatik ilkelerin kabul olarak benimsemesinin bugüne kadar tutarlı ve ölçülü tesisinin yanı sıra, dünyaya ulus-devlet ilkesinin yerleşmesin- bir açıklamasının yapılamamasının da self-determinasyon de de önayak olan bir misyonu ve işlevi olduğunun hatırlatıl- hakkı özelinde tartışmalı sonuçlar doğurduğu ve doğurmaya ması da yararlı bulunmaktadır. Westphalia sürecinin 1815'te devam edeceği ortadadır. Rusya örneğinde söz konusu olduyapılan Viyana Kongresi ile kabul gören "ülkesel bütünlük" ğu gibi, uzun bir zaman aralığı mevcut olmaksızın devletlerin ilkesiyle ne derecede nihayetlendirildiğinin ve bağdaşabilece- dış politikalarında self-determinasyon ilkesinin ölçütlerini ğinin bu bakımdan göz önüne alınması da pek tabii mühim bir tutarsız biçimlerde nazara alması bu iddiaları kuvvetlendiralternatif olarak karşımızda duruyor. Bununla birlikte, Viyana mektedir. Dolayısıyla self-determinasyon hakkının bütün boKongresi'nde kemikleşmiş Avrupa düzenini korumakta hemfi- yutları ve bütün unsurlarıyla tanımlanmasıyla uygulamada kir bulunan katılımcı devletlerin "toprak bütünlüğüne saygı", tutarlı örneklerin verilmesinin büyük yarar sağlayacağı görüşü "ülkesel bütünlük" prensiplerini benimsemelerinin self- temeli kuvvetli bir görüş olup, yüzyılları aşan bir evrenin doğal determinasyonun benimsenmesi hususunda ne derece etkili sonucu olarak ortaya çıkan bu hakkın devletlerin uhdesine olduğunun sorgulanması da büyük bir önem arz ediyor. Niha- bırakılmaması da kayda değer bir nitelik taşımaktadır.

yet, bu tarihsel altyapının bilincinde olmak ne kadar mühim olursa olsun, günümüzde egemen diplomatik güçlerin selfdeterminasyon hakkından ziyade ülkesel bütünlük ilkesine öncelik tanımak biçiminde bir siyasi yaklaşım benimsedikleri aşikâr. Mesela Güney Osetya'nın Rus hariciyesinin yoğun baskılarına rağmen hâlen BM tarafından Gürcistan'ın bir toprak 14

KAYNAKÇA Abdullahzade, C. (2014). Self-Determinasyon ve Ayrılma Açısından Kırım Sorunu. Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 19, 159-205. Gündüz, A. (2015). Milletlerarası hukuk: Konu anlatımı - temel belgeler - örnek kararlar. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım. Pazarcı, H. (2016). Uluslararası hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi. Simms, B. (2014). Europe: The Struggle for Supremacy, 1453 to the Present. Londra: Penguin Books.


HİNDİSTAN’IN ZOR GÖREVİ

ALİŞ FOTO

Geçtiğimiz yılın kasım ayında, Hindistan’ın 20 milyon nüfusa sahip başkenti Delhi, hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaşması sebebiyle çok konuşuldu. Deutsche Welle’nin haberine göre, havadaki zehirli parçacıkların oranı, Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği üst sınırın 10 katına çıktı. Durum o kadar ciddiydi ki, devlet tüm okulları tatil etti, toplu taşımayı durdurdu, havayolu şirketleri uçuşları iptal etti. Hatta bu tarihlerEce Nil Feyzioğlu ece-nil@hotmail.com

de maç yapmak için Delhi’de bulunan Sri Lankalı kriket takımı, hava kirliliğinden dolayı nefes almakta güçlük çektiklerini be-

lirterek, maçı birçok kez durdurmak zorunda kaldı ve oyuncu- haber de geçtiğimiz mart ayında yaşandı. Washington Post’un lardan bazılarının oyun süresince ve sonrasında kustukları haberine göre, Hindistan'da 350'den fazla Hindu rahibi, tanrıbildirildi. Hindistan’ın Kriket Kontrol Kurulu sekreteri Amitabh ların ülkelerini hava kirliliğinden kurtarmaları ve havanın te-

Chaudhary, stattaki 20,000 insanın ve diğer Hintli kriketçilerin mizlenmesi için Meerut kentinde bir araya geldi ve mango hiçbir problem yaşamadığını belirterek endişeleri reddettiyse ağaçları yakarak bir dini seremoni gerçekleştirdi. Sonuç olarak de problem bu sefer basitçe geçiştirilemeyecek kadar büyük- yaklaşık 110.000 kilo odun yakıldı. (Gupta, 2018). Gene aynı tü ve devletin bazı önlemler almasını gerektiriyordu. Yukarıda kaynağa göre, Hindu rahipleri zenginlik, yağış bolluğu ve iyi bahsedilenlerin yanı sıra, devlet sis indikten sonraki beş gün şans için sıklıkla havayı kirleten dini seremonileri yıllardır gerboyunca inşaat işi yapımını ve bina yıkımını yasakladı, kömür- çekleştiriyor. Açığa çıkan gazların Hindistan’daki hava kirliliğile çalışan Badarpur santralini on gün için kapattı, otların yakıl- ne etkisi büyük. Özellikle bu son seremoni, hemen ardından masını Hindistan Çevre Departmanı tarafından yapılması ge- ülkeye sis indiğinden dolayı, ülkedeki çevreci grupların tepkireken bir iş olarak kısıtladı ve halka havai fişek satılmasını sini çekti. Yukarıdaki verilmiş çeşitli yerlere ve zamanlara ait yasakladı.

tüm örnekler, Hindistan’daki çevre kirliliğinin nedenlerinin ne

Havai fişek yasağı ne kadar tuhaf gelse de, havai fişekler ve kadar çeşitli ve karmaşık olduğuna bir kanıt niteliğindedir. onlardan kaynaklanan hava ve gürültü kirliliği, Hindistan için Kesin olan şey ise, bu durumun insanlara ve çevreye çok zarar her yıl “Diwali” festivali süresince büyük sorunlara yol açıyor. verdiğidir. Bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda, dünyaKaranlık karşısında ışığın, kötü karşısında iyinin, cehalet karşı- nın geleceği için yararlı çözümler geliştirmek adına Hindissında bilginin ve umutsuzluk karşısında umudun zaferini tem- tan’ın güncel çevresel durumunu ve problemlerini öğrenmek sil eden bu festivali kutlamak için havai fişek patlatılıyor. Bu ve bu konular üzerinde kafa yormak önem taşıyor. Bu yazı, durum, havanın birkaç gün boyunca atmosferde asılı kalan Hindistan’ın çevre politikalarına bir giriş niteliğinde olacaktır.

kısmen yanmış partiküllerle yüklenmesine sebep oluyor. Bu Önce Hindistan’da devletin uyguladığı çevre politikalarının astım hastaları için ölümcül olabileceği gibi, sağlıklı bireylerde üzerinden geçilecek ve sonra bunların yeterliliği tartışılacaktır. bile nefes alma zorluklarına neden oluyor (The Times of India, Fikrimce, yazı boyunca okuyucunun aklından çıkarmaması 2017). Geçen sene kutlanan Diwali festivalinin Yeni Delhi’ye gereken birkaç temel nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki, kirlilik sisi inmesine katkıda bulunduğu düşünülüyor. Hindis- Hindistan’ın nüfusudur. Ülke, dünya nüfusunun %18’ine; yani tan’da kültür ve çevre kirliliği ilişkisini yansıtan bir başka ilginç 1,2 milyar insana ev sahipliği yapıyor. 15


. Durumu ilginçleştiren nokta ise, nüfusun sadece bir kısmının Bu organizasyon, Hindistan’daki güneş enerjisi kapasitesini,

elektriğe erişiminin var; yani sayı vermek gerekirse Hindis- şu anda yaygın olarak kullanılan tükenebilir enerji kaynaklarıtan’daki 580 milyon insanın elektrik erişimi olmadan yaşıyor. na bir alternatif olarak geliştirmeyi hedefliyor. NAPCC, 2020 Başka bir deyişle, hala 150 bin köy elektrik bağlanmasını bek- yılına kadar Hindistan’ın elektriğinin %15'ini yenilenebilir kayliyor (Apostoli, 2016). Akılda tutulması gereken ikinci nokta naklardan elde etmeyi hedefliyor. ise, ülkenin yaşadığı sert ekonomik büyüme sürecidir. Bu ikin- Gelişmiş Enerji Verimliliği için Milli Misyon (National Mission ci nokta, az önce verilen bilgiyle birleştirildiğinde durum daha for Enhanced Energy Efficiency) da çarpıcı oluyor. Nüfusun neredeyse yarısının elektriğe erişi- Bu kurum büyük sanayilerdeki enerji tüketimini azaltmayı mi yokken bile, Hindistan ülkeler bazında karbon gazı salınımı hedefliyor. Enerji tasarrufu sağlayan ürünler üzerinde vergi listesinde ABD, Rusya ve Çin’den sonra 4. sırada geliyor indirimi teşviklerinin sağlanmasını destekliyor. Yukarıda bah(Çokgezen, 2007). Üstelik bu ülkenin ekonomisi bir yandan sedilen İklim Değişikliği Milli Eylem Planı, 2020 yılına kadar büyüyor. Bu iki nokta akılda tutulursa, sürdürülebilir çevre Hindistan’ın elektriğinin %15'ini yenilenebilir kaynaklardan politikalarına duyulan acil ihtiyaç daha kolay kavranabilir diye elde etmeyi hedefliyor. düşünüyorum.

Sürdürülebilir Habitat Ulusal Misyonu (National Mission on

Hindistan’da üst-orta sınıfın gün geçtikçe artması ve zengin- Sustainable Habitat) leşmesi, çevre politikalarına verilen önemi ve kirliliğe karşı Bu organizasyonun amacı şehir planlaması yoluyla enerji taverilen tepkiyi artırdı. Hükümet de bu konuyu daha çok gün- sarrufu ve verimliliğini arttırmak, bina kodlarını iyileştirmek, deme getirmeye başladı. Bu bölümde, Hindistan hükümetinin verimli araçların kullanımını teşvik etmek, vatandaşlara toplu

çevre kirliliğine karşı attığı adımlar incelenecektir.

taşımayı özendirmek, atık yönetimi ve geri dönüşümün önemini vurgulamaktır.

İklim Değişikliği Üzerine Milli Eylem Planı

Özellikle rüzgârın ve serin havanın hâkim olduğu ve Hintlilerin

30 Haziran 2008’de, 2017’ye kadar geçerli olacak Hindistan ısınmaya çalıştığı soğuk kış aylarında hava kirliliği daha da İklim Değişikliği Milli Eylem Planı'nı (National Action Plan on kötüleşiyor çünkü şehirlerde, yoksul kesim hala evlerini odun, Climate Change; NAPCC) yayınladı. Amaç; sürdürülebilir kal- gübre,

bitkisel

atık

ve

kömür

ile

ısıtıyor.

kınma sağlamak, ekonomik ve çevresel olarak gelişmek ve bir Milli Su Misyonu (National Water Mission) yandan da iklim değişikliğine karşı çözüm yolları aramaktı. Bu organizasyonun amacı su kullanım verimliliğini %20 oraNAPCC prensipleri şu şekilde sıralanabilir:

nında artırmaktır.

Yoksulluğu ve çevreye insan kaynaklı negatif etkileri azaltan Himalaya Ekosistemini Sürdürmek İçin Milli Misyon (National sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin uygulanması,

Mission for Sustaining the Himalayan Ecosystem)

Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik ederek ve sera gazı emisyo- Bu organizasyonun görevleri, buzulların erimesiyle mücadele nunu azaltarak Hindistan’ın büyüme hedeflerini gerçekleştir- etmek, dağlık ve orman ekosistemlerinin sağlığını korumaktır. mek,

Yeşil Hindistan Ulusal Misyonu (National Mission for a Green

Sera gazı salınımını azaltan teknolojiler geliştirmek,

India)

Sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen, bu hedefleri uygulayan Bu organizasyon, orman alanlarını %23'ten %33'e yükseltmeyi düzenleyici mekanizmalar kurmak ve sivil toplum kuruluşları- ve 6 milyon hektarlık bozulmuş orman arazisini yeniden ağaç-

nın kurulmasını teşvik etmek

landırmayı amaçlar. Sürdürülebilir Tarım için Milli Misyon (National Mission for

Hindistan hükümeti, yukarıda son bahsedilen amaç için bazı Sustainable Agriculture) organizasyonlar kurdu. Şimdi bu bölümde bu organizasyonları Bu organizasyon, iklime dayanıklı ürünler yetiştirmeyi, tarıminceleyeceğiz.

sal üretim sürecini geliştirmeyi amaçlıyor. Hindistan’ın gelece-

Milli Solar Misyonu (National Solar Mission)

ği için önemli bir adım çünkü örneğin Delhi gibi büyük şehirle16


rin yakınlarındaki yoksul çiftçiler hala tarlaları geleneksel yol- Hindistan’ı Ne Bekliyor?

larla hazırlıyorlar ve önceki sezondan kalan bitkilerinin kalıntı- Hindistan'ın şu an ve 2030 arasındaki hedeflerini karşılamak larını yakıyorlar.

için en az 2,5 trilyon ABD Doları'na ihtiyaç duyduğu tahmin

İklim Değişikliği için Stratejik Bilgi Ulusal Misyonu (National edilmektedir. Şartlar göz önünde bulundurulduğunda, HindisMission on Strategic Knowledge for Climate Change)

tan’ın Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Niyetleri, oldukça iddialı

Bu organizasyon; iklim değişikliği bilimi, araştırma engelleri, ve zor olarak nitelendirilebilir; çünkü çevreyi koruma görevimodelleme teknikleri, uluslararası iş birliği konusundaki bilgi- nin yanı sıra, aynı anda halkın yaşam standartlarını yükseltlerini genişletmeyi ve bir İklim Bilimi Araştırma Fonu kurmayı meyi ve ekonomik büyümeyi devam ettirmeyi hedeflemekteamaçlamaktadır.

dir.

Şu anki dönemde çevre politikalarından bahsederken, Paris Hindistan’ın şu anki enerji ihtiyaçları, fosil yakıtlardan, özellikAnlaşmasına değinmeden olmaz. Aralık 2015’te Paris’te ger- le de kömürden karşılanıyor. Bu çok tehlikeli bir durum, çünçekleşen İklim Değişikliği Konferansı’na katılan ülkeler, 2025 kü Hindistan’ın nüfusu hızla artıyor, sanayisi hızla gelişiyor ve veya 2030’a kadar olan emisyon azaltma taahhütlerini belir- doğal olarak kişi başına tüketimde artış yaşanıyor. Bu tükeneten “Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Niyetlerini” sunmakla bilir enerji kaynaklarının aşırı kullanılmasına sebep oluyor. görevlendirildiler. Hindistan hükümetinin katkı planı, ülkenin Yukarıda da bahsedildiği gibi, ülkenin neredeyse %50'sine çevre politikalarının verimliliğine ve yeterliliğine karar verme- henüz elektrik bile gitmiyor, fakat buna rağmen fosil yakıt den önce uğramamız gereken son durak.

depolarının mevcut tüketim şekli ile yaklaşık 50 yıl süreceği

tahmin ediliyor. Şu anda 18,6 milyon olan Delhi’nin nüfusu, Hindistan’ın Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Niyetleri

2001 ile 2011 arasında yüzde 20’den fazla artmıştır. 2024

Hindistan 2021-2030 arası döneme yapacağı 8 ana katkıyı şu yılına gelene kadar Hindistan nüfusunun 1,4 milyarı aşarak şekilde açıkladı:

Çin’i bile geçmesi bekleniyor. Bu bilgileri birleştirince senaryo

Koruma ve deneteme prensipleri üzerine kurulu, sürdürülebi- tüyler ürpertici oluyor. Delhi’nin pis ve dumanlı havasını telir bir yaşamı teşvik etmek,

mizlemeye yönelik çabalar bir kenarda dursun, bir de Hindis-

Eşit ekonomik büyüme yaşayan diğer toplumlara kıyasla çev- tan’ın bu yolda aşması gereken politik zorluklar bulunmaktaresel açıdan sürdürülebilir bir yol izlemek,

dır. Liderler ve parti politikaları sadece yükselen, eğitimli üst

2005 seviyelerine göre GSYH'nin emisyon yoğunluğunu 2030 ve orta sınıflara değil, aynı zamanda Hindistan'ın nüfusunun yılına kadar %33 ila %35 oranında düşürmek,

üçte birini oluşturan dünyanın en yoksul insanlarına da hitap

2030 yılına kadar toplam elektrik tüketiminin %40’ını fosil etmek zorundadır. Birçok siyasi partinin karmaşasından oluolmayan enerji kaynaklarından sağlamak ve 2022 yılına kadar şan ve bu kadar heterojen bir topluluğu temsil eden politik bir 175 Gigawatts (GW) yenilenebilir enerji kapasitesi elde et- sistemde büyük değişimleri tetiklemek gerçekten zorlu bir mek,

görevdir. Hintliler, kendilerinin ve uluslarının çıkarları için

2030 yılına kadar 2.5 ila 3 milyar ton CO2 eşdeğerini emebilen ulusal ve bireysel gelişmeyi amaçlayan politikalar için baskı orman ve ağaç örtüsü alanını genişletmek,

yapmaya devam ettikçe, ekonomik kısıtlamalar gibi görünen

Tarım, su kaynakları ve afet yönetimi gibi hassas alanlarda şeyleri, örneğin daha temiz bir çevre gibi faydalı amaçlar için

kalkınma programlarına yatırım yapılmasını teşvik ederek bile, önermek ve uygulamak zaman alabilir. Ne var ki, hava adaptasyon stratejilerini arttırmak,

kirliliği göz ardı edilebilecek bir durum değil. Dünya Sağlık

Azaltım ve adaptasyon stratejilerini uygulamak için gelişmiş Örgütü’nün tahminlerine göre, hava kirliliği artık dünyanın en ülkelerden kaynak ve fon transferi yapmak,

büyük çevresel sağlık riski ve her yıl yaklaşık 7 milyon erken

Kapasiteyi artırmak, teknolojik gelişmelere yatırım yapmak, ölümden ya da sekiz küresel ölümden birinden sorumlu olve

bunlar

için

uluslararası

işbirliğini

teşvik

etmek. maktadır. Hindistan’ın geçmiş ve şimdiki çevre bakanlarının, 17


hava kirliliği çalışmalarını ve sis kontrol çabalarını ne kadar ciddiye aldığı ise tartışmalı bir konudur. Örneğin, Çevre Bakanı

Harsh Vardhan, 2017’deki bir röportajında, hava kirliliğinin önemli bir mesele olduğunu, fakat “acil durum” veya “milyonlarca insanı öldüren bir çevre felaketi” olarak nitelendirilmemesi gerektiğini, bunun abartılı olabileceğini söyledi (Bagla, 2017). Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise, dünyanın iklim değişikliği konusunda üzerine düşen rolü yerine getirmemesinin "ahlaki açıdan suçlu bir eylem" olacağını söyledi (Westcott, 2017).Bu günlerde Hindistan’ın önündeki politik engellerden biri de Trump’ın Paris Anlaşması’ndan geri çekilmesidir. Trump, “Paris Anlaşması, Amerika Birleşik Devletleri için en üst seviyesinde çok adaletsiz. Hindistan'ın 2020 yılına kadar kömür üretimini ikiye katlamasına izin verilecek. Hindistan kömür üretimini ikiye katlayabilir. Bizim ise kömür üretiminden kurtulmamız gerekiyordu" diyerek anlaşmadan geri adım atarken Yeşil İklim Fonu'nun da (Green Climate Fund) tüm katkılarını durdurdu. Obama döneminde ABD, fona 3 milyar dolardan fazla katkıda bulunmayı planlıyordu. Hindistan'ın ise güneş ve rüzgâr çiftlikleri kurmak için ihtiyaç duyulan baş faktör finansal destektir. Bu anlamda, ABD'nin geri çekilmesi Hindistan’ın canını yakabilir ve geri adım atmasına sebep olabilir. Bana gelince, ben Hindistan’ın geleceği için temkinli ve aynı zamanda çok umutluyum. Yukarıda, Hindistan’ın çevre politikaları hakkında yorum yaparken akılda tutulması gereken noktalar olduğunu belirtmiştim. Fikrimce, en güzelini sona sakladım. Göz önünde bulundurulması gereken son nokta, Hindistan’ın nevi şahsına münhasır bir ülke olduğudur. Ben Hindistan’ın bir yandan kendine has ruhunu koruyup bir yandan da sürdürülebilir bir şekilde gelişeceğine inanıyorum. Gelenekleri ve bu renkli kültürü, sürdürülebilir bir şekilde yaşamak mümkün. On yıl sonra daha sürdürülebilir bir Hindistan ve dünya görmek dileğiyle…

KAYNAKÇA Apostoli AJ, Gough WA (2016) India’s Energy-Climate Dilemma: The Pursuit for Renewable Energy Guided by Existing Climate Change Policies. J Earth Sci Clim Change 7: 362. doi: 10.4172/2157-7617.1000362 Azhar, G. and Graham, M. (2018). Can Dirty-Air Discontent in New Delhi Push India Toward Greener Days?. [online] Inside Sources. Available at: http://www.insidesources.com/can-dirty-air-discontent-new-delhi-push-india-toward-greener-days/ [Accessed 29 Mar. 2018]. Bagla, P. (2017). Air Pollution Harmful, But It Isn't A Killer, Says Environment Minister Harsh Vardhan. [online] NDTV. Available at: https:// www.ndtv.com/india-news/air-pollution-harmful-but-it-isnt-a-killer-says-environment-minister-harsh-vardhan-1773985 [Accessed 29 Mar. 2018]. Çokgezen, J. (2007). Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Türkiye. Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, [online] 23(2), p.98. Available at: http:// dspace.marmara.edu.tr/bitstream/handle/11424/732/5000011225-5000017777-1-SM.pdf?sequence=1&isAllowed=y [Accessed 28 Mar. 2018]. The Times of India. (2017). How to Avoid Cracker Pollution this Diwali - Times of India. [online] Available at: https://

timesofindia.indiatimes.com/life-style/health-fitness/health-news/How-to-escape-cracker-pollution-this-Diwali/articleshow/49711983.cms [Accessed 23 Mar. 2018]. Safi, M. (2017). Sri Lankan bowler vomits in Delhi cricket match due to polluted air. The Guardian. [online] Available at: https:// www.theguardian.com/world/2017/dec/05/sri-lankan-bowler-suranga-lakmal-vomits-in-delhi-cricket-match-polluted-air [Accessed 23 Mar. 2018]. "Supreme Court bans sale of firecrackers in Delhi, NCR". Times of India. Retrieved 25 November 2016. Express Web Desk (1 November 2017). "Diwali effect: Pollution worsens, particulate matter soars in Delhi". Indian Express. Gupta, S. (2018). Hindu priests burn hundreds of mango trees in prayer ritual to curb ‘pollution’. [online] Washington Post. Available at: https://www.washingtonpost.com/news/worldviews/wp/2018/03/21/hindu-priests-burn-hundreds-of-mango-trees-in-prayer-ritual-to-curb-

pollution/?utm_term=.8ffd90eb4c55 [Accessed 27 Mar. 2018]. Westcott, B. (2017). Reluctant signatory India takes moral high-ground on Paris climate deal. [online] CNN. Available at: https:// edition.cnn.com/2017/06/02/asia/india-paris-agreement-trump/index.html [Accessed 29 Mar. 2018].

18


KÜRESEL İKLİM TARTIŞMASININ DEĞİŞEN DENGELERİ : AMERİKA VE ÇİN ALİŞ FOTO

İklim değişikliği, yıllardır küresel gündemde bulunmasına rağmen, neredeyse hiçbir zaman bir öncelik olmadığı için konu

hakkında çok fazla aşama kaydedilememesinin şaşırtıcı olduğu söylenemez. Küresel ısınmanın önemli bir kısmının insanların suçu olduğu 1950’lerde bilimsel olarak kanıtlandığından beri, iklim değişikliği hakkında harekete geçmemiz gerektiği düşüncesi toplum bilincinin bir köşesine yerleşmiştir. Bu düşünce, 1960’larda ideolojiyle birleştiğinde ise modern çevreci-

Ecem Ersözlü ecemersozlu@gmail.com

lik hareketi Amerika’da başlamış oldu ve dünyanın geri kalanına yayıldı; ancak her yerde aynı etkiye sahip olmadı. Dünyanın bir yarısı savaşlar ve silahlanma yarışı sırasında yarattıkları nu ekseninde ilerlemiştir. Bu zorlu diplomatik süreç boyunca

atık hakkında endişelenecek “lükse” sahipken, diğer yarısı basına iklim sorunlarından çok, dünya liderleri arasında kavinsanlara hayati güvence, içme suyu, karayolları gibi basit galar ve arkaplanda yapılan anlaşmalar yansır. Bu magazinden ihtiyaçları sağlamakta zorlanıyordu. Kuzey-Güney Tartışması nasibini almış olan Amerika ve Çin’in COP zirveleri tarihi boda olarak bilinen bu çatışmadaki tarafların önderleri, başlan- yunca oynadıkları roller, küresel iklim siyasetinde yerlerinin gıçta ABD ve Çin olduklarından özellikle bu iki ülkenin iklim de birer göstergesi olarak incelenebilir.Amerika’nın kendi iç politikalarındaki değişim, dünya için yepyeni bir döneme işa- politikası, 1970 yılında küresel ısınmayı önemli bulmadığı halret ediyor. Bu dönemin ne kadar parlak olacağı ise, devletle- de kamuoyuna uymak adına, tüm siyasi partilerin desteğiyle rarası tartışmalarda bu ülkelerin sağladığı işbirliğine bağlı ola- Environmental Protection Agency’i kuran Başkan Nixon ile caktır.İklim politikaları konusunda tartışmalar, çevrecilik hare- başlar. İklim değişikliği, genelde çok üzerinde durulmayan ve ketleriyle birlikte hemen küresel arenaya taşınmış olsa da gerektiğinde devletin sorumlu davranışını kutlamak amacıyla günümüzde hala etkisini sürdüren ve bu konuda siyasi bir ortaya atılan bir endişeydi; başkanın siyasi eğilimi, iklim politiağırlığa sahip olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve kaları konusunda çok bir değişiklik yaratmıyordu. DevletleraSözleşmesi (UNFCCC), ancak 1992’de kuruldu. UNFCCC’nin rası görüşmeler arttıkça, Amerika iklim politikaları konusunda iklim politikalarına en bilindik katkıları, Kyoto Protokolü ve örnek bir ülke olmasa da diğer uluslararası örgütlenmelerde Paris Antlaşması olarak gösterilebilir. Bu antlaşmaların tartışıl- olduğu gibi müzakerelere ön planda, tartışmaları yönlendiren dığı ve imzalandığı COP zirveleri, her yıl Sözleşme’ye dâhil bir pozisyonda girdi. Temmuz 1997’de, Kyoto COP zirvesi topolan tüm tarafların (günümüz itibariyle, AB ve Papalık gibi lanmadan beş ay önce, Demokrat Başkan Bill Clinton altındaki

ülke olmayan makamlar da dâhil 197 taraf) ve sivil toplum Senato’da UNFCCC için özellikle yaratılmış olan Byrd-Hagel kuruluşlarının da katılımıyla, farklı şehirlerde düzenlenir. Her- yasa tasarısı oy birliğiyle kabul edildi. Byrd-Hagel’a göre ABD, hangi bir karar almak için bu 197 tarafın hepsinin onayını ge- Kyoto Zirvesi’nde de dâhil olmak üzere, yüksek gelirli ülkeler rektiren oybirliği sistemiyle işleyen COP zirvelerinde, tartışma ve gelişmekte olan ülkeler aynı şartlara tabi olmadıkça ve yıllardır ABD, Avrupa Birliği, BRICS (özellikle Rusya ve Çin) ve Amerikan ekonomisi korunmadıkça, hiçbir zaman karbondiokG-77 (gelişmekte olan ülkeler) ve Küçük Ada Ülkeleri koalisyo sit salınımını azaltmayı zorunlu kılan bir antlaşmaya imza at19


mayacaktır.

“Esnek mekanizma” denen bu plan, o olmadan antlaşmayı

mayacaktır. Amerika’nın ilklim politikası konusunda herhangi onaylamayı reddeden Amerika’ya ait. Tamamen ABD’nin giribir zorunluluk altına girmesini yasaklayan Byrd-Hagel, aynı şimi ve ısrarı ile antlaşmada bir madde haline getirilen esnek zamanda COP zirvelerinde yapılan antlaşmaların hiçbirinin mekanizma, karbon salınımının küresel olarak azalmasının bağlayıcı olmamasının sebeblerinden birisi –Trump’ın seçil- önünde bir engel. Kyoto Protokolü, 1998’de Başkan Clinton mesine kadar bütün UNFCCC, ABD ile uzlaşma içerisinde çalış- hükümeti tarafından imzalansa da Byrd-Hagel Yasası sebebiymalıydı. Başkan Obama altında hiç olmadığı kadar ilerleyen le hiçbir zaman Senato onayına sunulmadı; kısaca Amerika Amerikan iklim politikaları, ayrıca bu dönemde bilimsel bir tartışmayı yönetip antlaşmayı kendi politikalarına göre değiştartışma olmaktan çıkıp bir sağ-sol atışmasına dönüştü. Şu tirse de hiçbir zaman Kyoto Protokolü’ne ortak olmaanda iktidarda olan Cumhuriyetçilerin, Başkan’ın kendisi de dı.Amerika’nın UNFCCC üzerindeki etkisinin görüldüğü bir dâhil olmak üzere bir kısmının küresel ısınmanın varlığını bile başka önemli zirve ise 2007 Bali COP13. The Guardian’a yansıreddetmesi, Paris Anlaşması’ndan çekilmiş olan ABD’de yakın yan hikayeye göre: Geceleri alınan fazladan oturumlara rağzamanda bir gelişmeye tanık olamayacağımıza işaret edi- men bir gün uzatılmak zorunda kalınan zirvede, düşük gelirli yor.Çin Halk Cumhuriyeti ise dünyanın geri kalanından olduk- ülkelere sürdürülebilir kalkınma için finansman sağlamayı son ça değişik bir vaka olarak incelenmeli. 1949’da kurulan ülke- geceye kadar reddeden Amerikan delegasyonunun bir kısmı, nin birincil önceliği, Mao Zadong’un kuvvetle teşvik ettiği üze- katılımcılar tarafından yuhalanarak protestolar eşliğinde sare tarıma dayalı ekonomiyi terk edip ne pahasına olursa olsun londan çıkar. Bir yanda Çin delegasyonu, önemli bir oylama sanayileşmekti. Yıllarca muazzam miktarda fosil yakıt tüketen sırasında kendilerini dışarıda bırakan bir teknik hatadan dolayı

ve şu an büyük şehirlerinde dışarıda hava kirliliği filtreli maske BM İklim Değişimi Sekreteri’ni kovalarken, Papua Yeni Gine takmanız gereken Çin, tahmin edileceği üzere uzun bir süre delegesi söz alır. “Eğer öncülük yapmayacaksanız, yoldan çeherhangi bir iklim politikasına sahip olmadı. Ancak son yıllar- kilin.” sözleri ile biten oldukça duygusal bir konuşma ile rolüda ülkenin ekonomik büyümesinin yavaşlaması ve dünyaya nü hatırlattığı Amerikan delegasyonu başkanı, aciliyetle bir gittikçe açılması sebepleriyle Başkan Xi Jinping’in sürdürülebi- köşeye çekilip cep telefonu ile Beyaz Saray’a bağlanır. 5 dakilir kalkınma konusundaki yatırımları, ülkenin umut verici bir ka sonra delege, Başkan Bush’tan aldığı onay ile, tezahüratlar rol alabileceğini gösteriyor – hala dünyanın en büyük kirli ya- eşliğinde komitenin isteklerini onaylayacaklarını ilan eder. kıt tüketicilerinden olsa da. Kuzey-Güney tartışması çerçeve- Konferans bir gün uzatılır, BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon sinde bir zamanlar tüm karbon salınımı kısıtlamalarını redde- önceki gün terk etmiş olduğu konferansa aynı gece içerisinde den Çin, özellikle son beş yıldır çevreci politikalar konusunda uçakla dönerek gözyaşları eşliğinde oy birliği için bir konuşma oldukça gelişme göstermiş oldu.

yaparak tarafları över. Sonuç olarak Bali COP zirvesi, Ameri-

1997 Kyoto COP3 Zirvesi, iklim politikalarında zamanının en ka’nın 2007’de iklim politikaları üzerindeki gücünün somut bir büyük diplomatik başarısı olan Kyoto Protokolü’nün kabulu ile göstergesidir.2009’da Kopenhag’da yapılan COP15 ise, orgasonuçlandı. Ancak bu başarı, tam katılımlı oy birliğinin başını nizasyonel bir felaket olmanın yanında Çin ve Amerika’nın bu çeken Amerika sebebiyle somuttan çok sembolik ve ahlaki bir konudaki en büyük çatışması olarak gösterilebilir. Yeni göreve kıstas olarak tarihe geçti. Birden fazla taahhüt dönemi öngö- gelmiş Başkan Obama’nın zirveye katılacağını ilan etmesiyle ren Protokol’e göre, ilk dönemde 2008’den 2012’ye kadar 120 dünya liderini ve COP tarihinde görülmemiş bir delegas-

karbon salınımını belirli bir seviyenin altına indirmeyen geliş- yon kalabalığını ağırlamak zorunda kalan Danimarka devleti, miş ülkeler için tek ceza, ikinci dönemde daha fazla kesintiye birçok teknik aksamayla karşılaştı. Ancak asıl sorun, Danimargitmeleridir. Bunun yanında, gelişmekte olan ülkeler hakkında ka’nın önceden hazırlayıp arkaplanda gelişmiş ülkeler ile kaherhangi bir zorunlu karbon salınımı standardı olmamakla rarlaştırdıkları antlaşma taslağının ortaya çıkması ile G77’nin kalmayıp, bu ülkeler para karşılığında gelişmiş ülkelere kendi konferansı terk etmekle tehdit etmesiyle başladı. Çekişmeli kullanmadıkları karbon kullanımı kapasitelerini satabiliyor. bir tartışma sürecinde ise, geçerliliği tükenmek üzere olan 20


Kyoto Protokolü’nü yenilemenin önündeki en büyük engel ise bir diplomatik dönemi gösteriyordu. Bu, Antlaşma’nın 5 saat

Çin oldu. Gün içerisinde bir sonuca varılamayınca, Danimarka geciken ve oybirliği gerektiren oylanması sırasında, “should” Kraliçesi’nin sarayda düzenlediği bir akşam yemeğine katılan yerine “shall” kullanılmış bir madde sebebiyle Nicaragua deledünya liderlerinden Fransız Başkanı Sarkozy ortaya bir fikir gasyonu müzakereleri yeniden açıp antlaşmayı tekrar yazattı: yemekteki

makta ısrar ettiğinde örneklenmiş oldu. Jinping altındaki Çin

Çin oldu. Gün içerisinde bir sonuca varılamayınca, Danimarka delegasyonu, herkesin ortasında eğer antlaşmayı o an imzalaKraliçesi’nin sarayda düzenlediği bir akşam yemeğine katılan mazlarsa Nicaragua’ya ekonomik yaptırımlarda bulunacaklarıdünya liderlerinden Fransız Başkanı Sarkozy ortaya bir fikir nı ilan edince, Paris Antlaşması yarım saat sonra oy birliği ile attı: yemekteki 30 dünya liderinin (örneğin Çin başkanı Jiabao, kabul edildi. İngiltere başbakanı Brown, Angela Merkel, Hillary Clinton) Dolayısıyla Trump’ın Paris Antlaşması’ndan çekilme kararı, katılımıyla bir geceyarısı toplantısı. Brown’un asistanlarının UNFCCC müzakerelerinin tamamen çöküşüne değil, AmeriTwitter’a attığı bir fotoğrafa göre sabah 1’de başlayan müza- ka’nın bu dünyadan kendini dışlayışına işaret ediyor. 2017 kereler, sabah 3 civarı kendi yerlerine bakanlarını bırakan Bonn COP23 zirvesinde kurulan Çin, AB ve Kanada koalisyonu dünya liderlerinin çekilmesinden sonra da sürdü. Ancak sabah buna örnek olark gösterilebilir. Amerika’nın iklim değişikliği 6’ya doğru gelen haberlere göre, Çin, Hindistan ve Sudan’ın açısından felaket yaratabilecek bu kararı, dünyanın geri kalanı itirazları dolayısıyla tartışmalar tamamen sonuçsuz kalmıştı. tarafından örnek alınmak yerine telafi edilmeye çalışılıyor. Sabah 10’da Obama, Merkel, Sarkozy, Brown’un katılımıyla Genelde sembolik olan küresel iklim politikalarının asıl önemi, gerçekleştirilen bir toplantıya, Çin başkanı katılmayı reddetti. ahlaki birer yön göterici olmalarından geliyor. Başkan

12’de, 2 saat geç başlayan komite oturumuna Obama, Çin’i Trump’ın temsil ettiği ulusal çıkarcılık, küresel ısınma konueleştiren bir konuşma ile başladı. Oturumdan sonra Sar- sunda mutlak bir cehalet ve görmezden gelme sergilese de kozy’nin Çin delegesine “ikiyüzlü” diye bağırdığı ses kayıtlarıy- 2019’a kadar kullanıma girmeyecek olan Paris Antlaşması’nın la ortaya çıkan bir başka sonuçsuz toplantıdan ve Jiabao’nun kaderi bir sonraki Amerikan başkanı tarafından etkilenecek. Obama ve Clinton ile anlaşması için düşük seviye diplomatlar Ancak yakın gelecekte de başkanlığı sürecek gibi görünen yollamasından sonra, BRICS ülkeleri kendi antlaşma tasarıları- Jinping, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine ve en nı sunmak için toplandı. Obama yaklaşık yarım saat kapıda yüksek karbon salınımına sahip olan Çin ile büyük bir değişikbeklerken içeride tasarıyı yazan Çin, Brezilya ve Hindistan lik yaratma şansına sahip. UNFCCC partileri ayrıca, Byrddelegelerinin ortaya çıkardığı tasarı, format ve içerik olarak Hagel’la kısıtlanan Amerika olmadan bağlayıcı antlaşmalar tamamen yetersiz olsa da bu noktada tek amaç görünüşü kabul edebilme yetkisine sahip. Bilimsel gerçeklerin siyasi kurtarmaktı. İçi boş tasarının kabul edildiği gece 11’deki son görüşler haline geldiği Amerika ve ekonomisini gittikçe sürdüoturumda Amerika’nın kapanış konuşması hayal kırıklığı belir- rülebilir kalkınmaya yölendiren Çin, dünyanın en büyük kartirken, siyasi gücünü iklim politikalarını bloke etmek için kulla- bondioksit üreticileri olarak iklimin geleceği konusunda nerenan Çin’in konuşması, “herkesin mutlu olması gerektiği” yö- deyse bir oligopol güçler. Eğer COP küresel iklim siyaseti konündeydi.

nusunda tek idare noktası olarak kalacaksa, iklim politikaları-

2015 Paris COP21 ise, Çin’in rolünün yeni başkan Jinping ta- nın geleceği Çin’in kendini liderliğe ne kadar atayacağına bağlı mamen ters dönmesinin ve Amerika ile Çin’in işbirliğinin ge- görünüyor.

tirdiği başarının bir örneğidir. Bağlayıcı bir antlaşma olmamasının da verdiği özgürlük ile, Paris Antlaşması’na neredeyse tüm delegasyonlar katkıda bulundu. Küresel iklim politikaları-

KAYNAKÇA François Gemenne, Clive Hamilton. “The Anthropocene and the Global Environmental Crisis:

nın, ulusal çıkarlar sebebiyle yasadan sembolik önerilere dö-

Rethinking modernity in a new epoch”. ABD, Routledge Environmental Humanities. 14 Mayıs

nüşmesinin yarattığı sorunlar bir köşeye bırakıldı; çünkü Oba-

2015.

ma ve Jinping’in gülümseyerek el sıkıştıkları fotoğraflar yeni

François Gemenne. “Géopolitique du changement climatique”. Fransa, Armand Collin. 2009.

21


ORTADOĞU HALKLARININ SELF DETERMİNASYON SORUNU

ALİŞ FOTO

Mayıs 1916'da Fransa ve İngiltere arasında imzalanan ''SkyesPicot'' gizli emperyalist antlaşması, Ortadoğu üzerinde paylaşım planlarının yapıldığı antlaşmalardan en bilineni ve en etkili olanıdır.

Rusya, 1917 yılında Ekim Devrimi ile

savaştan çekilince, bu antlaşma Vladimir Lenin tarafından dünya kamuoyuna ifşa edilmişti. İkinci Dünya Savaşından sonra, ya da bu yazının konusuyla daha alakalı olan ismiyle ''İkinci Fırat Arslan arslan.firatt@gmail.com

Emperyalist Paylaşım Savaşı'', Fransa ve İngiltere; Ortadoğu üzerindeki etkilerini kaybetmeye başladılar ve ABD bu bölgede etkili olmaya başladı. Roller ve figürler değişse de

emperyalist paylaşım emelleri değişmedi ve bu durum, üzerinde küçük bir tartışma yürütmekte fayda var. ''Self deüzerinden koca bir asır geçmesine rağmen Skyes-Picot ant- terminasyon'' ya da ''UKKTH'', bir halkın nasıl yönetilmek

laşmasını güncel tutuyor. Son yıllarda Ortadoğu'da siyasi isti- istediğine özgürce karar verme hakkıdır. Bu bir ülke, özerklik, krarın bir türlü sağlanamamış olması ve daha da karmaşık bir federasyon ya da başka bir yönetim mekanizması olabilir. hal alması, Suriye ve Irak devletlerinin topraklarında IŞİD ve UKKTH, I. Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı'ından sonra benzeri terör örgütlerinin pay kapmak için çatışması, özellikle yıkılan Osmanlı Devleti toprakları üzerinde kalan Rusya'nın çeşitli ittifaklar kurarak bölgede hakim güç olmaya halkların gelecekleri konusunda uzun uzun tartışılmıştı. Döneçalışması, ABD'nin BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) gibi planlarla min ABD başkanı Woodrow Wilson'un savaştan sonra kuOrtadoğu'daki

devletlerin

sınırlarını

yeniden

çizmeye rulmasını istediği dünya düzenine ilişkin öne sürdüğü 14

çalışması, Skyes-Picot antlaşmasının -aktörler değişse de- ilkeden birisi de Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan halen güncel olduğunu kanıtlıyor. Ortadoğu'da sınırların ve halkların kendi öz yönetimlerinin kurulması gerekliliğiydi. devletlerin yeniden yapılandırılmaya çalışılması da bölge Fakat bu durum UKKTH'nin ilk kez dünya gündemine girmesi halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkının(self deter- değildir. UKKTH, ilk kez 1896 Londra Uluslararası Kongresinminasyon)

ellerinden

alınmasının

nedenidir.

Ortadoğu den itibaren İkinci Enternasyonal'de tartışılmaya açılmıştı.

halklarının self determinasyon hakkının bir türlü kendilerine Daha sonra ise 1903'te Bolşeviklerin programına girdi. tanınmamasın temelinde ''yeniden paylaşım'' amaçları yer Konu ile en çok ilgilenen liderlerden biri olan Vladimir Lenin alıyor. Emperyalislerin bu bölgede inatla pay kapmak için UKKTH hakkındaki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır: “Her uğraşması da bu bölgedeki önemli yer altı kaynaklarını(petrol nerede, uluslar arasında zora dayanan bağlar görürsek, biz, ve gaz) ve onların geçiş yollarını ele geçirmek içindir. Arap- her ulusun ayrılma gereğini vaaz etmeye asla kalkışmadan,

İsrail Savaşları, 1. ve 2. Körfez Savaşları, Suriye ve Irak'taki her ulus için, kendi siyasal kaderini serbestçe tayin etme savaşlar, Türkiye ile Suriye arasındaki gerginlikler, İran-Irak hakkını, ayrılma hakkını azimle ve kayıtsız şartsız savunuruz. savaşı gibi bütün kanlı olaylar bölge halklarını korkunç bir Bu hakkı savunmak, tanımak ve ondan yana olmak, ulusların depremler zincirinin ortasında bırakıyor.Sorunun Başlangıcı

hak eşitliğini savunmaktır, zora dayanan bağlara karşı çıkmak-

Sorunun asıl nedenlerine inmeden önce ''Self determinasyon'' ya da ''Ulusların kendi kaderini tayin hakkı(UKKTH)''

tır, hangi ulus olursa olsun, onun siyasal ayrıcalıklarına karşı savaşım vermektir, ve bu yüzden de ayrı ayrı ulusların işçileri

22


Yukarıdaki bilgilerden hareketle, Ortadoğu halklarının ''Self adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isdeterminasyon'' sorunu da bu konunun dünya kamuoyunda teklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu ileten çok tartışıldığı dönemde başlıyor: I. Dünya Savaşı sonrası. mekten memnuniyet duyarım. Majestelerinin Hükümeti, Birinci Dünya Savaşı'na katılan ''İttifak'' ve ''İtilaf'' hedefleri Filistin'de Museviler için bir millî yurt kurulmasını uygun arasında Ortadoğu petrollerinin ve Doğu-Batı ticaret yolları- karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaşnın ele geçirilmesi vardı. Savaştan önce Ortadoğu'da nüfuzü tırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut olan Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşları'ndan sonra Musevi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka topraklarını kaybetmeye başlamış, Araplar arasında yükse- ülkelerde yaşayan Musevilerin sahip oldukları hak ve politik len milliyetçilik sebebi ile çıkan isyanları kontrol etmekte statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça

zorlanan bir devletti. Bu durum Fransa ve İngiltere devletleri anlaşılmalıdır. Bu deklerasyonu Siyonist Federasyonu'nun tarafından fırsat olarak görülmüştü. İngiltere ve Fransa, Os- bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.'' Bu olay manlı'yı parçalamak, kendi aralarında paylaşmak üzerine 16 daha sonra tarihe ''Balfour Deklarasyonu'' olarak geçecekti. Mayıs 1916 tarihinde ''gizli Skyes-Picot'' anlaşmasını imzala- İngiltere'nin bu tutumu daha sonra Fransa ve İtalya tarafındılar. Rus Çarlığı'nın da desteğini almak isteyen iki devlet dan desteklendi. Dönemin ABD başkanı Woodrow Wilson da anlaşmaya daha sonra Rusları dâhil ettiler ve onlara da pay 1918 yılının Ekim ayında bu bildirgeyi desteklediklerini açıkvermeyi kabul ettiler. 1917 yılında Rusya'da Ekim Devrimi ile lamıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında Nazi'lerin Yahudi halkına yönetimi ele geçiren Bolşevikler savaştan çekildi ve gizli uyguladığı soykırımlar, Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmeleSkyes-Picot antlaşması Lenin tarafından dünya kamuoyuna rinde önemli bir etken oldu. Neticede 14 Mayıs 1948'de İsifşa edildi. Savaştan sonra da kendi manda yönetimlerini rail devleti resmen ilan edildi. İsrail devleti, Arap halkının oluşturmak isteyen iki emperyalist ülke, Arap halklarına sı- emperyalistlere karşı mücadelelerine karşı emperyalistler nırlarını kendi çizdikleri yeni devletler dayattılar, Kürt halkına için bir askeri üs ve tampon bölge olarak görülüyordu. ise herhangi bir devlet kurma hakkı tanımadılar(yazının iler- İsrail devleti, kurulduğu günden itibaren yayılmacı ve savaşçı leyen bölümlerinde detaylı olarak tartışacağız). Bu, aynı za- bir siyaset izledi. Özellikle Filistin halkının yaşadığı topraklar manda günümüze kadar sürecek bir emperyalist saldırının üzerine izlediği siyaset Filistin halkına çok büyük ''bedeller'' da başlangıcıydı.

ödetti. 1948-49, 1956, 1967, 1973 yıllarında yapılan savaşlar

Filistin Sorunu

İsrail'in yayılmacı siyasetinin sonuçlarıydı. Golan Tepelerinin

Skyes-Picot Antlaşması tam olarak imzalandığı gibi uygulana- ilhakı, Filistin'in Gazze ve Batı Şeria olarak bölünmesi ve Filismadı. Rusya'nın savaştan çekilmesi, antlaşmayı ifşa etmesi tin halkının göçlere zorlanması Filistin halkının iradesine ve Türklere dayatılan Sevr Antlaşması'nın yerine Lozan Ant- karşı bir saldırı idi. Filistin halkı, bölgedeki diğer halkları ve laşmasının imzalanması gibi siyasi gelişmeler Ortadoğu'da dünyayı da derinden etkileyecek bir direniş başlattı. Filistin çizilmesi planlanan sınırların tam olarak hayata geçirileme- Halk Kurtuluş Ordusu, Filistin Kurtuluş Cephesi ve el-Fetih yeceği anlamına geliyordu. Antlaşmada olmayan, ama daha gibi örgütler Siyonist baskılara maruz kaldı. Bu baskılar batılı sonra Filistin'de kurulacak olan İsrail devleti de emperyalist- emperyalistler tarafından da desteklendi. 1987 ve 2000 yıllalerin sonradan planladıkları arasındaydı.

rındaki başkaldırılar kanlı bir biçimde bastırıldı. Yaser Ara-

İngiltere, bu olaylardan sonra Ortadoğu'da bir Yahudi devle- fat'ın ölümünden sonra Filistin'in başına geçen Mahmud tinin kurulmasını kendisi için gerekli görüyordu. Dönemin Abbas'ın ''ılımlı ve uzlaşmacı'' siyaseti ise Filistin halkı taraİngiltere dışişleri bakanı Arthur Balfour, Siyonist lider Lord fından tepkiyle karşılanıyor. Filistin halkının kendi toprakları Rothschild'e 2 Kasım 1917 yılında gönderdiği mektupta Filis- üzerinde kendilerini hiçe sayan Siyonist-emperyalist saldırıya tin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması için Birleşik karşı mücadelesi bugün de devam ediyor. Krallık'ın destek vereceğini açıklıyordu. Balfour şunları diyor- Arap Halklarının Durumu du: ''Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti Ortadoğu coğrafyasının en kalabalık nüfusunu oluşturan 23


Araplar Kuzey Afrika’dan Arap yarımadasına kadar uzanan yılında Kuzey Irak'a saldıran gerici, köktendinci Irak Şam İslam

geniş bir bölgeye yayılmışlardır. Arapların son yüz yıllık tarihi Devleti(IŞİD) terör örgütü, yakın tarihte Irak'ı kana bulayan bir emperyalist saldırılar ve bu saldırılara karşı mücadele tarihi- başka gerici terör örgütü olan el-Kaide'nin bir uzantısı olarak dir.

ortaya çıktı. Kısa süre içinde bütün bölgeyi savaşın içerisinde

II. Dünya Savaşı sırasında Mussolini ordularının Kuzey Afri- bırakan bu örgüt, Suriye'ye doğru genişledi. Bölgedeki Arap, ka'ya yaptığı saldırılara İngiltere Irak'ta, Fransa Suriye'de, İngi- Kürt, Türkmen, Ezidi halklarına büyük acılar çektirdi. liz takviyeli ABD orduları da Fas ve Cezayir'de karşılık verdi. 2011 yılında Mısır'da başlayan ve ''Arap Baharı'' adını alan Daha sonra bu devletler girdikleri bölgeleri işgal ettiler. Mısır ayaklanmalar daha sonra Tunus, Libya ve Suriye'ye de sıçradı. Halkının, İngiltere'nin Süveyş Kanalı üzerindeki yaptırımlarına Ayaklanmaları bir fırsat olarak gören batılı emperyalistler bölverdiği mücadele ise katliam ile bastırıldı(25 Ocak 1952). Daha gedeki siyasi karışıklıklardan yararlanarak bölgeden pay kapsonra iktidarı ele geçiren ''Hür Subaylar Hareketi'' Süveyş Ka- mak için harekete geçtiler ve Ortadoğu'nun siyasi haritası nalı'nı millileştirme kararı aldı. Bu durum İsrail'i rahatsız etti. karmaşık bir yapı aldı. IŞİD, el-Nusra gibi örgütler de bu bölgeİsrail Mısır'ı işgal ederek Süveş Kanalı'na doğru ilerledi ve Mı- de kendilerine ait yönetimler kurmak için çatışmaktadırlar. sır halkı kanlı bir savaşın ortasında kaldı.

Rusya ile ABD'nin bu bölgeye müdahaleleri ve iki rakip olarak

Arap halkları, emperyalistlerin müdahalelerine karşı kendi savaşlarını bu bölgede vermeleri onları bölgesel ittifaklar yapkaderlerini tayin etmek için uzun mücadelelere giriştiler ve maya

yönlendirdi.

bugün de mücadeleye devam ediyorlar. Arap halklarının mü- Kürt Sorunu cadeleri sonucu Fransa Suriye'yi kabul etti(1936), İngiltere'nin Kürt halkının self determinasyon sorunu geçtiğimiz bir asırdan

1930'lu yıllardan itibaren Irak'taki etkinliği azaldı, 1962'de bu yana en çok tartışılan konulardan biridir. Ortadoğu'daki Cezayir bağımsızlığını kazandı. Tabi emperyalist saldırı Fransa bütün halkların olduğu gibi, Kürt halkının da geleceğine emve İngiltere ile sınırlı değildi. ABD, o sıralar bölgeyi ellerini peryalistler Skyes-Picot antlaşmasına göre karar vermişlerdi. ovuşturarak izliyordu.

Bu antlaşmada Kürtler için herhangi bir devlet ya da öz yöne-

SSCB'nin dağılmasından sonra tek süper güç haline gelen ABD, tim hakkı tanınmamıştı. Söz konusu antlaşmayı imzalayan dünyayı adeta kendine bağımlı kılmak istiyordu. Dünyaya hük- İngiltere temsilcisi Mark Skyes ve F. George Picot, bu bölgede mekmek için en önemli enerji kaynağını kontrolü altına almak kurulacak devletlerin sınırlarını cetvelle çizerken dayantıkları isteyen ABD, 21. yüzyıldaki Ortadoğu modelini ''Genişletilmiş ortak ölçüt İngiltere ve Fransa'nın çıkarlarıydı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'' olarak lanse ediyordu. So- Her şeyden önce, bu iki bürokratın Arap halklarının yaşadığı ğuk Savaş döneminde dünya üzerinde yarattığı gerginlik, Orta- bölgeleri Irak, Filistin, Suriye Lübnan gibi devletlere ayırması doğu halkları üzerinde bütün yıkıcılığı ile devam edecekti.

Arap halklarının birliğini bölmeye yönelik bir hareketti. Aynı

George Bush hükümetinin ilan ettiği ''Ulusal Güvenlik Strateji- hedef, Kürt halkı için de geçerliydi. Kürtlerin başta Irak, Surisi'' ile ABD, uluslararası arenada gerekli gördüğü takdirde her- ye, İran ve daha sonra kurulacak olan Türkiye gibi devletlerin hangi bir yere askeri saldırıda bulunabilecekti. Bu madde, sınırları içerisinde parçalı olarak bırakılmasının hedefinde Kürt ABD'nin güvenliğini tehdit eden ve nükleer silah bulundurduğı halkının bir araya gelememesi ve bölgede emperyalistlere iddia edilen Irak'a müdahale edilmesini meşru kılıyordu. Nite- karşı herhangi bir mücadelenin de önünü kesmekti. Uygulama kim ABD, 2003 yılında Irak'ı işgal ederek bölgeyi mezhepsel ve olarak farklılıklar gösterse de Ortadoğu'daki bütün halkların

etnik çatışma alanına çevirdi. ABD'nin asıl hedefi İran idi an- siyasi durumunun belirlenmesinde bu hedef yatıyordu. cak İran-Rusya ittifakı ABD'nin bu amacını gerçekleştirmedi. Türk Kurtuluş Savaşı, bölgede çizilen haritaların sınırlarını deIrak o günden beri bitmek bilmeyen bir kargaşanın, mezhep ğiştiren bir gelişme idi. İngiltere ve Fransa mandası için belirve etnik çatışmalarının içinde kaldı. Irak'ta siyasi otoritenin bir lenen bölgenin kuzeyi bu gelişme sonucunda yeni kurulacak türlü sağlanamaması çeşitli terör örgütlerinin bölgeden pay Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakılacaktı. Neticede Kürtlerin yaşakapmak için çatışmalarına neden olmuştur. Özellikle 2014 dığı bölge; Suriye, Irak, İran ve Türkiye'nin sınırlarına göre 24


Her ne kadar tartışmalı olsa da, 1970 yılında Saddam Hüseyin son dönemlerde devlet ile diplomatik ilişkiler geliştirse de

ile Mustafa Barzani arasında yapılan bir anlaşmanın sonucu herhangi bir sonuç alamadılar. olarak kurulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Kürtlerin Skyes- Sonuç Picot'tan sonra kurduğu ilk öz yönetimleridir. Bölgenin yöneti- I. Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan sonra Ortadoğu mi bugün Mesud Barzani'nin başkanlığınlağındaki bir heyetin bölgesi emperyalistler tarafından yeniden düzenlendi. Bu düellerindedir. 2014 yılında IŞİD'in bu bölge içerisindeki Musul'a zenlemenin asıl amacı da emperyalistlerin çıkarlarına hizmet yaptığı saldırıya karşı Bölgesel Kürt yönetimi savaş açmıştır.

edecek bir bölge yaratmaktı. Bu durum, Ortadoğu halklarına

Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı Mesud Barzani, 2016 açık bir saldırıdır. Zengin yeraltı kaynakları ile jeopolitik konuyılında meclisteki parti temsilcileriyle bir araya geldiği bir top- mundan dolayı bu bölge dünya üzerinde en çok savaşların lantıda bağımsızlık için bir referandum yapılmasını kararlaştır- yapıldığı bölgelerden biridir. Emperyalistlerin bu savaşlarının dıklarını belirtti. Bu referandumun 2016 ABD başkanlık seçim- hedefinde bu bölgeyi kendi çıkarları için sömürmek yer alıyor. lerinden önce yapılacağı planlanmıştı. Ancak IŞİD'in Musul ve Bu durum da Ortadoğu halklarının öz yönetim hakkının kendi Kerkük'e saldırıları, PKK'nın sincar bölgesinde faaliyetlerde ellerinden alınmasına yol açıyor. Bugün Kürt, Arap, Türkmen, bulunması referandumun planlanan tarihte yapılmasını erte- Ezidi bölgedeki diğer halkların savaşlar ve acılar içinde yaşaledi. Referandum 25 Eylül 2017'de yapıldı ve halkın %90'ından maya maruz bırakılmasının temelinde bu vardır. Peki bu dufazlası rederanduma ''evet'' yanıtı verdi. Bu durum, bir halkın rum böyle devam edecek midir? Elbette ki hayır! Halkların self determinasyon konusunda ne kadar ısrarcı olduğunun da emperyalist saldırılara cevabı açık ve nettir. Halklar bu saldırıgöstergesiydi.

ları reddediyor ve bu saldırılara uzun süredir mücadele edi-

Yine Kürtlerin bir başka yönetim bölgesi de IŞİD'in Kuzey Suri- yorlar. Yine halklar kendi kaderlerini de emperyalistlere karşı ye(Rojava)'ye yaptığı saldırıya karşı mücadele eden bölge hal- verdikleri mücadeleler sonucunda tayin edeceklerdir. kının IŞİD'in püskürtülmesinden sonra kurduğu kantonlardır. Suriye İç Savaşı ve IŞİD'in püskürtülmesinden sonra PYD'nin kurduğu kantonlar YPG'nin Kobani, Afrin ve Derik'i ele geçirmesi sonucunla genişledi. Bugün bu yönetim Ortadoğu'daki devletler tarafından en çok tartışılan meselelerden biridir, her

KAYNAKÇA

ne kadar ABD desteklese de ABD'nin stratejik müttefiki Türki-

Lenin, Vladimir. Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol Yayınları,2008

ye bu kantonları kendi güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak görmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Özgür Suriye Ordusu ile

Hoca, Enver Halil. Ortadoğu Üzerine Düşünceler,Evrensel Baım Yayın, 2. baskı, 2011

bir araya gelerek 18 Mart 2018 günü Afrin'i ele geçirmiştir.

Karataş, Ali-Yusuf. Bitmeyen Savaş Paylaşılamayan Ortadoğu, Evrensel Basım Yayın,2016

Türkiye'de ise Kürtler özellikle 80'li yıllarda 12 Eylül 1980 Darbesi koşullarında ağır yaptırımlara maruz kaldılar. Bu durum

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balfour_Deklarasyonu_(1917)

Kürtlerin kendi kaderlerini ellerine alma arzularını kuvvetlen-

https://tr.wikipedia.org/wiki/2017_K%C3%BCrdistan_B% C3%B6lgesel_Y%C3%B6netimi_ba%C4%9F%C4%B1ms% C4%B1zl%C4%B1k_referandumu

dirdi. Kürtçe dilinin yasaklanması gibi uygulamalara karşı yükselen halkın tepkisi sonraki dönemlerde de bastırılmaya çalı-

https://www.stratejikortak.com/2018/03/zeytin-dali-harekatiharita.html

şıldı. 70'li yılların son döneminde ortaya çıkan PKK da bu tep-

kilerden dolayı destek topladı. PKK'nın eylemleri daha sonra Türkiye ile çatışmalara dönüşecek kadar büyüdü. Devlet-PKK çatışması ve neticesinde getirdiği savaş ortamı, Kürt halkınının o bölgedeki huzurunu da bozuyordu. İlk başlarda Kürt kimliği bile tanınmamasına rağmen, özellikle son dönemde bu konu ''Kürt Sorunu'' olarak ayrı bir düzlemde var oluyordu. Kürtler 25


KUZEY İRLANDA VE SELF DETERMİNASYON

ALİŞ FOTO

Giriş Napolyon savaşları sırasında İrlanda’nın kendisine karşı savaş açabileceği kaygısında bulunan Büyük Britanya 1800’lerin başında İrlanda Krallığı ile Birlik Yasaları Sözleşmesi’ni imzalaİlbey Çoban iomilbey@gmail.com

mış bulunuyordu. Böylece ilerleyen tarihlerde Büyük Britanya yeni bir ad alarak Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı

olmuştur. Fakat 1916’da Dublin’de başlayan Paskalya Ayak- Troubles (Belalılar) Dönemi denmektedir. Birlik yanlıları ve lanması ve ardından 1922’de Özgür İrlanda Devleti’nin kurul- milliyetçi paramiliter grupların yanında Birleşik Krallık da siması ile siyasi durum başka bir yöne doğru kaymaya başlamış- lahlı güçlerini göndererek savaşa dâhil olmuş ve yaklaşık

tır. Ayaklanmalar sırasında dönemin başbakanı Lloyd George 3,600 ölümle sonuçlanmıştır. Dönemin göze çarpan aktörleKuzey ve Güney İrlanda’da iki parlamento kurarak kontrolü rinden (1922 İngiliz-İrlanda Antlaşmasına karşı çıkan ve İlk elinde tutmaya çalışsa da isyan paramiliter bir boyut kazanmış IRA’dan ayrılıp faaliyetlerini sürdüren) IRA 1969’da ikiye ayrılve 1917’de (Eski) IRA ((İlk) İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) doğ- mıştır: Resmi (Official) IRA ve Geçici (Provisional) IRA. Resmi muştur ve İrlanda bağımsızlık savaşını yürütmüştür. IRA savaşı IRA Marksist bir yapıya sahip olup silahlı faaliyetler sürdürkazanmış ve 6 Aralık 1921’de Birleşik Krallık ile bir anlaşma mekle birlikte daha çok siyasi zeminde hareket yanlısıydı; faimzalamıştır. 1921’de Özgür İrlanda Devleti’nin kurulmasına kat etkinliğini giderek kaybederek son eylemini 1975’te yaptı, dair olan İngiliz-İrlanda Anlaşması ile İrlanda adasındaki Ulster bu örgütten ayrılanların çoğu İrlanda Milli Kurtuluş Ordusu’nu bölgesinin Birleşik Krallık’ta kalması koşulu ile adadaki diğer kurarken bir kısım da Geçici IRA’ya katılmıştır. 1980’lerle bölgelerde (Munster, Leinster, Connacht) bağımsız bir İrlanda Marksist değerleri de benimsemeye başlayan Geçici IRA genel devletinin kurulması öngörülmüştür. Daha sonra 1922’de anlamda muhafazakâr kimliği benimsemiş ve silahlı faaliyetleUlster’in bölgelerinde (county) İrlanda’ya katılım ya da Birleşik re büyük önem vermiştir. Terör faaliyetleri ile bilinen ve genel Krallık içinde kalma üzerine bir referandum yapılmış, sonu- olarak IRA denilince akla gelen örgüt budur.30 Ocak 1972’deki cunda Donegal, Monaghan ve Cavan bölgeleri Ulster’den ayrı- (Kanlı Pazar) gösterilerde Britanya ordusunun kalabalığa ateş lırken; Fermanagh, Armagh, Tyrone, Londonderry, Antrim ve açması üzerine olaylar daha şiddetli bir boyuta evrilmeye başDown bölgeleri Birleşik Krallık içinde kalma yönünde oy kulla- lamıştır. Britanya başbakanı Ted Heath Kuzey İrlanda Parlanarak bugünkü Kuzey İrlanda’yı oluşturmuşlardır. Kuzey İrlan- mentosunun lağvetmiş ve yönetimi doğrudan Londra’dan

da; İngiltere, İskoçya ve Galler ile birlikte Birleşik Krallık’ın idare etmeye başlamıştır. Kuzey İrlanda’nın resmi bayrağı (Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı) bir parçasını olan Kırmızı El Birlik Bayrağı (Ulster Banner) kaldırılmış ve oluşturmaktadır.The Troubles Dönemi

böylece Birleşik Krallık’tan ayrı olarak temsili ve bağımsızlık

1968’den 1998’te imzalanan Good Friday (Hayırlı Cuma) An- sembolünün olması engellenmiştir. . IRA da bu olaylar üzerine laşmasına kadar olan süreçte Kuzey İrlanda’da yaşanan Birlik terör eylemlerini şiddetlendirmiş ve 1981’de Bobby Sands yanlıları ile İrlandalı milliyetçiler arasındaki çatışmaya The adındaki bir aktivistin açlık grevi yaparken yaşamının son bul26


masıyla isyanlar da artmıştır. 1985’te başlayan İrlanda ile gö- hakkı ise devletin sınırlarına ve toprak bütünlüğüne saygıyı

rüşmelerde Kuzey İrlanda’daki siyasi,hukuki ve güvenlik konu- gerektirir. Bir devletin içindeki belli bir azınlığın selflarında Birleşik Krallık ve İrlanda hükümetleri mutabakat sağ- determinasyon ilkesini öne sürerek ayrılma isteği ise mevcut lamış ardından barış getirme çabaları sonucunda 1988’de devletin dışarıya karşı öne sürme hakkının olduğu sınırlarına Kuzey İrlanda partileri Sinn Fein ve SDLP ile görüşmeler yapıl- saygı ilkesine aykırılık teşkil eder. Self-determinasyon ilkesinin mıştır. 1994’te ise IRA ateşkes ilan etmiştir ve ardından barış Kuzey

İrlanda’daki

çıkmazı

da

bir

nevi

buradadır.

çabalarında iyi niyetini göstermek amacıyla Birleşik Krallık Günümüzdeki geleneksel uluslararası hukuk, devletin sınırlarıhükümeti Kanlı Pazar olayları için geniş kapsamlı soruşturma- nı değiştirmeye yönelik ayrılma kararlarında referandumu lar başlattığını duyurmuştur. Böylece Hayırlı Cuma’ya giden gerektirmekle birlikte ayrılma yönündeki bir kararda ise devyol açılmıştır.

letin bu kararı tanıması ya da müzakere etmesi gibi bir zorun-

Good Friday (Belfast) Anlaşması

luluğu yoktur. Fakat Hayırlı Cuma Anlaşmasında Birleşik Krallık

Hayırlı Cuma Anlaşması adalet, insan hakları, yönetişim ve Kuzey İrlanda’da olası bir (halkın iradesini sınırlamaksızın) sınır ötesi kurumlar kurma hükümlerini getirmekle birlikte referandumda ayrılık kararı çıkması halinde bu kararı tanıyaKuzeydeki self-determinasyon sorununu çözmeye çalışmıştır. cağını ve buna bağlı kalacağını beyan etmiştir. Olası bir ayrılıAyrıca kapalı olan Kuzey İrlanda Meclisi tekrar açılmıştır. Bu ğın ve İrlanda ile birleşmenin olabilmesi için ise hem Kuzeyde anlaşma iki kısımdan oluşmaktadır; birinci kısım Kuzey İrlan- hem de Güneyde yapılacak referandumlarda birleşme yönündalı siyasi partiler arasında (IRA'nın siyasi kolu konumundaki de iki yerde de olumlu oyların çoğunlukta olması gerekmekteSinn Fein (Biz Kendimiz), kraliyet yanlısı Protestanları temsil dir. Olası bir referandumun Kuzey İrlanda’da çoğunluğun ay-

eden Ulster Birlikçi Partisi (UUP) ve Kuzey İrlanda Sosyal De- rılma ve birleşik bir İrlanda yönünde oy kullanacağına dair mokrat İşçi Partisi (SDLP) ) olurken, ikincisi ise İrlanda ve Birle- ibareler olduğu zaman, Birleşik Krallık İrlanda’ya danıştıktan şik Krallık arasında olup İrlanda’da ve Kuzey İrlanda’da yapılan sonra ilgili devlet bakanı tarafından referandum çağrısıyla referandumlarla onaylanmıştır. Anlaşma ile barışı koruma yapılacağı öngörülmüştür. Olası bir referandumda “hayır” amacıyla birtakım gelişmeler hedeflenmiş ve Kuzey İrlanda’da çıkması halinde ise referandumu izleyen 7 yıl içinde benzer bir toplumlar arası işbirliğini yaşama geçirme öngörülmüştür. referandumun yapılamayacağı karara bağlanmıştır. ReferanAynı zamanda Birleşik Krallık hükümeti doğum hakkı gereğin- dum aşamasında ise İrlanda ve Birleşik Krallık herhangi bir ce Kuzey İrlandalılara İrlandalı ya da Britanyalı kimliğini seç- kampanya yapmayacaklarına dair anlaşmış durumdadır. Ayrımede

özgür

bırakacağını

ifade

etmekteydi.

Self- yeten olası bir ayrılıkta İrlanda Cumhuriyeti Anayasası Kuzey

determinasyon bakımından anlamı ise bu anlaşmanın sınırla- İrlanda’da da benimsenecek ve Kuzeydeki yasalardan İrlanda rın statüsüne saygı gösterilerek Kuzey İrlanda’daki halkın ço- Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olan yasalar da geçersiz sayığunluğunun özgürce oy kullanabileceği ve çıkan sonuçla birlik- lacaktır. te Kuzey İrlanda’nın İrlanda ile birleşebileceğini öngörmesidir. Hayırlı Cuma’dan Sonra IRA’nın Rolü Fakat Kuzey İrlanda’daki yaklaşık 2 milyon nüfusun yüzde (Geçici) IRA 2005’te silahlı faaliyetlerini sonlandırdığını ifade 42’sinin Protestan Britanyalı ve yüzde 41’inin Katolik İrlandalı etmiştir. Fakat IRA adını kullanan çeşitli paramiliter gruplar olduğu düşünüldüğünde o zamanki şartlara göre olası bir ayrı- terör faaliyetlerini hala sürdürmektedirler. Özellikle 1994’le lık referandumunda, sonucun Birleşik Krallık’ta kalma yönün- birlikte Geçici IRA’nın barış müzakerelerine katılması ve

de olacağı söylenebilir.

2005’le birlikte terör faaliyetlerini bırakarak siyasi zeminde rol

Uluslararası hukukta self-determinasyon hakkı içeriye ve dışa- alması ile bu örgüt içindeki bir grup Sürekli IRA’yı (The Contirıya

yönelik

haklardan

oluşur.

İçeriye

yönelik

self- nuity IRA) kurmuşlardır. Hayırlı Cuma’ya kadar etkin silahlı

determinasyon belli bir toplumun tabi olduğu devlette kendi eylemlerde bulunmuşlar, sonrasında da eylemlerini daha az kaderini belirleme ve kendisini temsil edecek bir hükümeti yapar hale gelmekle birlikte, hala aktif durumdadırlar. Kuzey seçmekte özgürken; dışarıya karşı sürülen self-determinasyon İrlanda’da IRA varlığının hala aktif olduğunu simgeleyen grup 27


ise Gerçek IRA’dır (Real IRA). Bu bölüntü de 2005’e kadar şid- Brexit’in Kuzey İrlanda’yı etkileyeceği çok açıktır. Öncelikle

detli eylemlere imza atmış ve 2005’ten itibaren de terör ey- nüfusun çoğunluğu AB yanlısı olup zaten halihazırdaki İrlanda lemlerine devam etmektedirler. Aynı zamanda bu grup Hayırlı milliyetçiliğinin daha gözle görülür bir şekilde artabileceği ve Cuma’yı reddederek Sinn Fein ve Geçici IRA’yı da ihanetle ilerde İrlanda ile birleşip AB’nin bir parçası olma arzusunun suçlamaktadır. Nitekim IRA destekçisi politikacı Gerry hız kazanıp, yatışmakta olan sorunun Birleşik Krallık açısından Adams’ın ve Geçici IRA’nın eski komutanlarından Martin yine bir tehdit olabileceği tahminleri yapılmaktadır. McGuinness’in Sinn Fein adı altında Kuzeydeki yetki devrine Sonuç ve iktidar bölüşümüne dair St. Andrews Anlaşmasını (2006) Kuzey İrlanda Birleşik Krallık’a bağlı olan, iç işlerinde daha imzalaması (St. Andrews aynı zamanda polis gücünün yerel- özgür (polis gücünü ayrı tutarsak), dış işlerinde ise Taça bağlı den değil Birleşik Krallık içinden oluşturulmasını öngörmüş ve ve yönetimde Kuzey İrlanda Bakanı tarafından temsil edilen Geçici IRA’nın terörizm yerine Sinn Fein çatısı alında siyasi bir bölgedir. Bölgede çoğunluk bakımından Britanyalılar yer zeminde hareket etmesi sağlanmıştır.) Geçici IRA’nın baştan alsa da İrlandalı azınlık ise azımsanamayacak kadar fazladır ve itibaren ihanetle suçlanmasına neden olmuştur. Aynı zaman- genellikle İrlanda Cumhuriyeti ile birleşme arzusunu taşımakda bu dönemde Geçici IRA’nın önemli komutanlarından Mar- tadırlar. Her ne kadar 2005’te Geçici IRA silahlarını bıraktığını tin McGuinness 2012’de ilişkileri tamir yönünde adımlarını ve siyasi zeminde yer alacağını belirtmişse de IRA adını alan belirtmek amacıyla Kraliçe Elizabeth ile buluşup Kraliçenin birtakım paramiliter grupların da varlığı devam etmekte hatta elini sıkmıştır.

Taç yanlısı Ulster Gönüllü Gücü (UVF) gibi paramiliter gruplar-

Sürekli IRA, Gerçek IRA ve Oglaigh na hEireann (ONH) gibi la da çatışma halindedirler. Her ne kadar çatışmaların ve terö-

grupların hepsi IRA’nın devamı olduklarını ve Britanya’nın rün boyutu The Troubles kadar olmasa da Brexit’la birlikte işgalci güç olduğunu ileri sürüp, kendilerine bir alan inşa edip gerilimin artacağına dair yorumlar yapılmaktadır. Kuzey İrlanoralarda “Cumhuriyetçi” bir yönetim kurmayı hedeflemekte- da’nın self-determinasyonu ise İrlanda’da ve Kuzeyde yapıladirler. En nihai aşamada da İrlanda ile birleşmeye yönelik bir cak referandumlarda adada birleşme yönünde ayrı ayrı iki zemin oluşturmayı ve bunu ‘savaş’ ilan ederek yapmayı plan- yerden de basit çoğunluğun elde edilmesi durumuna bağlıdır. lamaktadırlar. Aynı zamanda barış sürecini baltalayıp, bu sü- Kuzeydeki İrlandalılar, Kuzeyin ayrı bir devlet olarak değil kenrecin kurumsallaşmasını engellemek başka bir temel amaçları- disini İrlanda’nın bir parçası olarak konumlandırarak ülkesel dır. Zaman zaman bu örgütler Britanya adası içinde ve genel- yetkilerini İrlanda’ya devretme ve ayrı bir egemenlik statüsü likle de Kuzey İrlanda’da terör faaliyetlerini düzenlemektedir- yerine İrlanda’nın egemenliği altında olmak istemektedir. ler. Tabii bu faaliyetlerin şiddeti The Troubles dönemine kıyasla daha zayıf durumdadır. Brexit ve Kuzey İrlanda Brexit’la AB’den ayrılma sürecinde Kuzey İrlanda ve İrlanda arasında iş gücünü ve İrlanda’ya bağlı ekonomisini engelleyecek bir sınırın da söz konusu olabilmesi, Kuzeyin ekonomik ve kültürel bakımdan İrlanda’ya daha çok izole olabileceği kaygılarını yaratmıştır. Brexit referandumunda Kuzeyin oy oranı

yüzde 54 ile AB’de kalma yanlısıdır. Nitekim Kuzeyde Prostan ve Britanyalı yanlılarının çoğunlukta olmasına rağmen Sinn Fein, Birleşik Krallık yanlısı Demokratik Birlikçiler partisi karşısında güç kazanmaya başlamıştır ve en güçlü parti olan Demokratik Birlikçiler’in (halen en yüksek oy oranına sahip olsa da) oy oranları Brexit’tan sonra birden düşmüştür. 28

KAYNAKÇA - “IRA - İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu”, https://britanyabilgi.blogspot.com.tr/2016/10/ira-irlanda-cumhuriyetciordusu.html, Blog Birleşik Krallık, Web., [Erişim: 19.03.2018] -“İrlanda Tarihi”, http://egitimirlanda.com/irlanda-tarihi, Eğitim İrlanda, Web., [Erişim: 19.03.2018] -“Kuzey İrlanda Siyasi Yapılanması”, https://britanyabilgi.blogspot.com.tr/2016/07/kuzey-irlanda-siyasiyaplanmas.html, Blog Birleşik Krallık, Web., [Erişim: 19.03.2018] - “Northern Ireland Fast Facts”, https://edition.cnn.com/2013/10/30/world/europe/northern-ireland-fast-facts/ index.html, CNN, Web., [Erişim: 19.03.2018] -“Northern Ireland's violent history explained”,http://www.bbc.co.uk/newsbeat/article/13941061/northern-irelandsviolent-history-explained, BBC, Web., [Erişim: 19.03.2018] - “Ülke profili: İrlanda”, http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-irlanda, Al Jazeera, Web., [Erişim: 19.03.2018] -“What is the St Andrews agreement?”, https://www.theguardian.com/politics/2006/oct/17/ northernireland.devolution1, Guardian, Web., [Erişim: 19.03.2018] -“Why is Northern Ireland known as Ulster? Is it the direct Irish translation of the country's name?”, https:// www.theguardian.com/notesandqueries/query/0,5753,-26602,00.html, Guardian, Web., [Erişim: 19.03.2018] -Cathy Gormley-Heenan and Arthur Aughey(2017), “Northern Ireland and Brexit: Three effects on ‘the border in the mind’”, The British Journal of Politics and International Relations,19/3 -Donohue,C.,(2016), “THE NORTHERN IRELAND QUESTION: ALL-IRELAND SELF-DETERMINATION POST -BELFAST AGREEMENT “,Victoria University of Wellington Law Review, 47/1 - FRAMPTON, M.,(2012), “Dissident Irish Republican Violence: A Resurgent Threat?”, The Political Quarterly, 83/2 -


ABD EKSENİNDE İKLİM POLİTİKALARI

ALİŞ FOTO

“Uygunsuz Gerçek- An Inconvenient Truth” filmi en iyi belgesel ve en iyi özgün müzik dallarında Oscar ödülü kazanmasının yanında, Al Gore’a Nobel Barış Ödülü’nü de kazandırmıştır. Albert Arnold Gore Jr (Al Gore) eski ABD başkan yardımcısıdır. İklim değişikliğinin önlenmesi ve insanların bu konuda bilinç-

Işılay Merve Güzbey isilay.guzbey@metu.edu.tr

lenmesi konusunda yaptığı çalışmalarıyla ve tabi ki “Uygunsuz Gerçek” adlı filminin etkisiyle 2007 yılında Nobel Barış Ödü-

lü’ne ortak edilmiştir. Bu ödül, Hükümetler Arası İklim Deği- rını binlerce yıllık zaman dilimi içinde koşut gösteren eğriler şikliği Tartışma Ortamı (HİDTO- IPCC) ve Al Gore arasında pay- arasındaki uyum, Al Gore’un anlattığı gibi belirgin değildi.” laştırılmıştır. Al Gore 2007 yılında bu konuda yaptığı çalışma- ABD kamuoyu ise, Uygunsuz Gerçek filminin gerçekleri ne

lardan ötürü birkaç ödül daha kazanmıştır. Oscar ödülleri ve ölçüde yansıttığından çok, Nobel’le yenilenen ünün, Al Gore’u Nobel ödülleri tamamen farklı dallarda, birbirleriyle karşılaştı- yeniden başkan adayı yapıp yapmayacağı konusuyla ilgilenirılamayacak ödüllerdir ve ikisini birden kazanan başka bir ör- yordu. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sebebi olarak tek nek bilinmemektedir. Bu da bir bakıma filmin başarısı olarak bir ülkenin gösterilmesi, o ülkenin iklim politikalarına bakılmagörülebilir. Bu ödülle birlikte aldığı yaklaşık 750 bin doları sı ne derecede doğrudur? Bir ülkenin tek başına ya da birkaç hemen konu üzerinde çalışan bir vakfa aktarması, onun bu ülkenin birleşerek iklim konusunda ortak hareket etmesi, yakonuya verdiği önemi anlamamız konusunda daha da yardım- şadığımız problemi hangi miktarda çözebilir ya da önleyebilir? cı olmaktadır.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği, bütün ülkelerin etkilendiği

Al Gore, bu filmde küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin ve hepsinin sebep olduğu ortak bir problemdir. Bazı ülkelerin çarpıcı etkilerinden ve sebeplerinden bahsetmiştir. Genel daha fazla, bazılarının daha az etkilediği bilinen bir gerçek olarak ABD üzerine yoğunlaşmış ve eleştirel bir dille ülkesinin fakat Al Gore’un filminde de bahsettiği gibi, ABD’nin gerçekte politikalarını ve çevresel değişiklikleri anlatmıştır. Kimi eleştir- küresel ısınmayı ne kadar etkilediğini ve ABD’nin tek başına menler filmi aydınlatıcı ve dikkat çekici bulurken; kimi eleştir- bir politika uygulayarak başarılı olup olamayacağını anlamak menler filmi şiddetle eleştirmiş, Al Gore’un ABD politikalarını için, bu konuyu farklı açılardan incelemek gerekir. kötülediğini ve tek yanlı propaganda yaptığını söylemişlerdir. İklim değişikliği, yerküre ikliminde birkaç on yıl veya daha Prof. Dr. İlhami Ünver (2008) yazısında bu eleştirilerden birini uzun bir zaman diliminde, küresel ya da bölgesel olarak görüşöyle göstermiştir, “Bir İngiliz Yüksek Mahkemesi, söz konusu len değişimler olarak tanımlanabilir. İklim değişikliği konusun-

filmi “yaygaracı (alarmist) ve abartılı (exaggerated)” bulan bir da kaydedilen uluslararası gelişmeleri, üç dönem altında incekarar aldı. Yargıca göre filmde öne sürülen dokuz olay, yete- lemek mümkündür. Bunlardan 1972-1992 arasındaki ilk dörince yansız bulunmamış, aşırıya kaçılmıştı. Örneğin deniz nemde, iklim değişikliği konusu uluslararası düzeyde ele alınayüzeyinde 6 metrelik artış için en azından binlerce yıl geçmesi rak konuyla ilgili bilimsel veriler toplanmaya başlanmıştır. Bu gerekliydi. Gulf Stream akıntısının, ilerde yavaşlasa bile orta- dönem bir farkındalık dönemi olarak görülebilir. 1992-1997 dan kalkacağı söylenemezdi. Karbondioksit ve sıcaklık artışla arasındaki ikinci dönemde çeşitli eylem stratejileri geliştiril29


miş, 1997den sonraki son dönemde ise yükümlülük ve meka- terimini popülerleştiren Brundland Raporu yayınlanmıştır.

nizmalar oluşturularak önlemler hayata geçirilmeye çalışıl- Recep Bozlağan’ın (2005) makalesinde anlattığı gibi bu rapor, maktadır.

1983 yılında dönemin BM Genel Sekreterinin isteği ve teklifi

Bu dönemlerde yaşanan olayların daha kolay anlaşılması için üzerine, Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundland başkanlıbunların öncesinde yerleşik olan dünya düzenine bakmak ğında, yirmi ayrı ülkeden gelen katılımcılardan oluşan Dünya yararlı olacaktır. Hunter, Salzman ve Zaelke’nin (2015) kitap- Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca (WCED) hazırlanarak 1987 larında bahsetmiş oldukları gibi Kuzey ve Güney ülkelerinin yılında BM Genel Kurulu’na sunulmuştur. sahip oldukları değişik özellikler bulunmaktadır. Ekonomik Bu raporun arkasından gelen Amerika’nın da dahil olduğu bir olarak gelişmişlik, sosyal hizmetler ve sağlık konularında yük- diğer konferans Rio Konferansı olarak bilinmektedir. Ergin sek oranlara sahip olmak Kuzey ülkelerinin ortak özelliklerine Duygu (2008) makalesinde bu konferans hakkında şu açıklaörnek olarak gösterilebilir. Çevresel konular onların gündem- mayı yapmaktadır. “1992 BM Rio Dünya Zirvesi, Çevre ve Kallerinde uzun yıllardır bulunmadır. Çevre bilimleri ve disiplinle- kınma Konferansı (UNCED) ise İklim Değişimi Çerçeve Sözleşri gelişmiş ve etkilidir. Bunlara ek olarak doğal kaynakların mesi, Gündem 21, Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonu, bağlayıcı başlıca kullanıcıları ve bunun sonucunda çevreyi daha fazla olmayan Orman Prensipleri ve Sivil Toplum Örgütleri alternakirleten ülkelerdir. Buna karşın, Güney ülkeleri daha çok, ge- tif anlaşmaları ile sürdürülebilir kalkınma konusunda somut lişmekte olan ülkelerden oluşur ve ekonomileri daha zayıftır. adımlar atılmasını amaçlamış, Kosta Rika’da kurulan Yerküre Endüstrilerini geliştirmeye çalışan bu ülkeler çevre kirliliği Konseyi de Zirve kararları ve anlaşmalarını izleme, Ulusal Sürsorununu diğer ülkelere göre daha yeni yaşamaya başlamış- dürülebilir Kalkınma Konseylerinin etkinliklerinin eşgüdümü-

lardır. Kuzey ülkeleri zenginlikleri ve teknolojileri sayesinde bu nü sağlama görevini üstlenmiştir..”1993’te ABD Başkanı Clinsorunlara çözüm bulma konusunda daha avantajlı olsalar bile ton Başkanlık Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi’ni kurmuş, engelleyici sebepleri de fazladır.

‘Sürdürülebilir Amerika: 1996 Ötesi için Yeni Saygınlık, Fırsat-

1969 yılında hava kirliliği, su kirliliği gibi sorunlar Ulusal Çevre lar ve Sağlıklı Çevre Uzlaşması’ kitabı yayınlanmıştır. BM ise ilk Koruma Hareketi (NEPA) ile birlikte Amerikan politikalarının BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu kuruluş toplantısı ile gündemine girmiştir. Küresel olarak ilk hareketler 1972 yılın- UNCED kararları konusunda uluslararası işbirliği ve karar alma da Stockholm’de başlamıştır. Burada toplanan BM İnsan Çev- kapasitesinin akılcı şekilde yürütülmesini sağlama adımı atresi Konferansı (UNCHE) insanların yaşadığı çevrenin bozul- mıştır. 1994’te kalkınan ülkelere çevre koruma ve geliştirme masına dikkat çekerek, acil önlem alınması gereğini ortaya desteği için BM Küresel Çevre Kolaylığı- GEF kurulmuş, yurdukoymuştur. Konunun petrol kriziyle tekrar gündeme gelmesi muzda pek tanıtılmayan yönü ile Kuzey Amerika Serbest Ticasonucunda da, 1979’da Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ret Antlaşması (NAFTA) çerçevesinde Çevre Kooperasyonu tarafından Birinci Dünya İklim Konferansı gerçekleştirilmiştir. Komisyonu (CEC) ile işbirliği amaçlanmıştır.” Bu konferans Ediger’e göre (2008) bu konferanslara rağmen 1987’de Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde, 178 devletin katılımı ile “sürdürülebilir kalkınma” kavramının geliştirilmesine kadar düzenlenmiştir. Bu konferansın bir devamı niteliğinde olan uluslararası düzeyde fazla bir şey yapıldığı söylenemez. Stock- Rio +5 Forumu ise 1997 yılında New York’ta düzenlenmiştir. holm konferansı o zamana kadar yapılmış en başarılı çalışma- Bu forumun vizyonu, SG’yi “gündem”den “uygulama”ya geçirdır. 113 ülke bu konferansa katılmış ve bu konferansta 3 mek için geniş bir katılımcı grubunu bir araya getirmek olarak

önemli ürün ortaya sunulmuştur. Bunlar; küresel çevreyi ko- belirlenmiştir. Amerika’nın Rio ve Stockholm Konferanslarınrumak için hazırlanan Hareket Planı, Birleşmiş Milletler Çevre daki farklı davranışını Hunter, Salzman ve Zaelke (2015) şöyle Programı ve Çevre Fonu , ve “İnsan ve Çevresi” adlı bir bildir- açıklamıştır. “Stokholm ve Rio Konferansları arasındaki karşıgedir.

laştırmalar kaçınılmazdır. Her ikisi de çevre ve kalkınma konu-

1987 yılında çevre konusunda bir dönüm noktası kabul edilen larında küresel işbirliğini geliştirmek için olan uluslararası dip“Ortak Geleceğimiz” başlığını taşıyan, sürdürülebilir kalkınma lomasi sürecinin bir parçasıdır. 30


Ancak Rio Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra yani farklı bir çağda rı konusunda Küresel 2000 Raporu, 1981’de Dünya Sağlık

geldi. Ekonominin, medyanın ve hatta çevre hareketinin küre- Asamblesi tarafından Dünya Sağlık Örgütü le birlikte 2000 selleşmesi, 1992'de 1972'den daha büyük bir gerçekti. Belki yılına kadar dünya nüfusunun sosyoekonomik üretkenliği için de en önemlisi, çevresel konuların Stokholm'de olduğundan sağlık hizmetlerinin sağlanması kararı yayınlanmıştır. 1982’de çok daha fazla aciliyeti vardı. WorldWatch Enstitüsü’nden ABD Dünya Kaynakları Enstitüsü kurularak doğal kaynakları Lester Brown bu konferansları şu şekilde karşılaştırdı; Stock- izleme ve yayınlama başlatılmış, BM Deniz Hukuku Konvansiholm'de ABD liderlik rolünü oynuyordu. Bugün, çoğu Amerika- yonu ile deniz kirliliğini denetim altına alabilmek üzere çevre lının can sıkıntısına ve hatta utançlarına rağmen, ABD artık standartlarını yürürlüğe sokarak, Doğa için Dünya Sözleşmesi önderlik edememektedir.”

ile de insan haklarını ve insanlığın doğal kaynaklara bağımlılığı-

Bu anlaşmaların çok öncesinde bir mühendis olan G. S. Callen- nı vurgulayan, kullanımlarını düzenleme ve denetimini içeren der’ın ısrarları sayesinde iklim konusunda bilgi toplanmaya yaklaşımı resmileştirmiştir. Kyoto Protokolü sera gazı salınımbaşlandığı bilinmektedir. Ergin Duygu (2008), Callender’ın larını 2000 sonrasında azaltmaya yönelik çalışmalar için düısrarlı tutumu ile birçok bilimciyi K. Amerika’daki sıcaklık orta- zenlenmiştir. Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesi ve yasal lamalarının izlenmesi, yorumlanması konusunda ikna edebil- olarak bağlayıcı olması için, İDÇS’ye KP’nin yürürlüğü girmesi mesi sonucunda ve 1950’lerde Sovyet donanmasıyla okyanus- ve yasal olarak bağlayıcı olması için, İDÇS’ye taraf olan en az lara hâkimiyet konusunda çekişen Pentagon’un isteği üzerine, 55 ülke tarafından onay alması ve bu 55 ülkenin, gelişmiş üliklim değişiminin donanmaya olası etkileri üzerine araştırma- kelerin 1990 yılı toplam CO₂ salımlarının en az %55’ini karşılalar için Yönetim’in Federal Fon tahsis ettiğini bildirmektedir. yan sanayileşmiş ülkeleri de içermesi gerekiyordu. Bilindiği

20. yüzyıl başlarında geliştirilmiş olan atmosferik enerji bütçe- gibi ABD başkanı G. W. Bush, ülkesinin ekonomik çıkarlarına lerinin önemli bir basamak oluşturduğunu, 1930’larda ayrıntılı olumsuz bir etkide bulunacağını ileri sürerek, Mart 2001’de kızılötesi ısı ışını soğurma spektrumlarının elde edilmesi, KP’ye taraf olmayacağını açıklamıştı. Gerçekten de, ABD, Ek 1 1938’de fosil yakıt- atmosfer kompozisyonu ilişkisi ve 50 yıllık ülkelerinin 1990 yılı toplam CO₂ salımları açısından %36.1 gibi kömür tüketiminin küresel sıcaklık ortalamalarını 0.25°C yük- çok büyük bir paya sahip olduğu için, Bush yönetiminin bu seltmiş olduğu açıklamasının en etkili aşamalar olduğuna katıl- olumsuz tavrı, KP’nin yürürlüğe girmesinde bir zorluğa ve gemaktadır. Kipling’in, iklim değişimini açıklama ile ilgili en az cikmeye neden oldu. KP’ye 16 Şubat 2005 tarihine kadar – altmış dokuz kuram olmalı hükmünün de desteklenmiş oldu- ABD ve Avustralya dışında- 1990 yılı toplam salımlarının % ğunu da eklemekte, kaos kuramının iklime uygulanmasının 44.2’sini karşılayan hemen tüm OECD ve AB ülkeleriyle birlikte tarihsel temelini oluşturduğunu benimsemektedir. Buna ek toplam 140(38+104) ülke taraf olmuştu. 1990 salımlarının % olarak 1967 yılında ABD’de ilk “Kuraklık Projeksiyonu Endeksi” 17.4’üne sahip olan Rusya Federasyonu, AB’nin de zorlaması olan Palmer Endeksi oluşturulmuş, geliştirilmesine gereksinim sonucunda, 16 Şubat 2005 tarihinde KP’ye 141. Ülke olarak duyulduğundan zaman içinde çeşitlendirilmiştir. 1969’da ise taraf oldu. Bu durumda, ABD(%36.1) olmaksızın EK-1 ülkeleriABD Ulusal Çevresel Politika Yasası ile Çevre Kalitesi Konse- nin 1990 yılı toplam salımlarının %61.6 oranına ulaşıldı. Sonuç yi’ni kurarak ulusal çevre politikası uygulamalarını başlatmış, olarak, uluslararası toplum, ABD’nin tüm engellemelerine ve 1970’de de Ulusal Kaynaklar Koruma Konseyi’ni kurarak kap- KP düzeneklerini kendi lehine çevirme baskısına karşın, KP’nin samlı çalışmaları kurumsallaştırmıştır. Bunun arkasından gelen ABD olmaksızın yürürlüğe girebilmesi için büyük bir çaba ve

bir diğer önemli çalışma ise 1980 yılında yapılmıştır. Bu yıl işbirliği gösterdi. (Türkeş, 2008). Ediger’in (2008) de belirttiği uluslararası düzeyde kalkınma konularındaki bağımsız komis- gibi ABD ve onunla benzer görüşleri savunan ülkelerin, ekonoyon ile kalkınmada Kuzey-Güney işbrliğinin geliştirilmesini mik gerekçelerle enerji tüketimini azaltmaya gitmekten kaçınöngören Brandt Raporu, Yaşamı Sürdürme Programı yayınlan- maları elbette anlaşılabilir bir tutumdur. İklim değişikliği konumış; ABD Başkanı Carter tarafından biyoçeşitliliğin, dünya eko- sunda atılacak adımların ekonomik kalkınmayı belirli ölçülerde sisteminin sürdürülebilirliği için önemini, tür kaybının sonuçla- etkileyeceği ortadadır. Hatta Khanna (2001) gibi uzmanlara 31


göre, iklim değişikliğine karşı alınacak gelmiştir. Adaylığı sırasındaki söylemle- rürlüğe giren Kyoto Protokolü’nde Ek-1

önlemlerin, ABD ve Kyoto Protokolü’nün rinde temiz hava ve suyun önemini be- ülkelerinin 2008-2012 dönemi için sera diğer Ek-1 ülkelerine kısa vadeli maliyeti lirtse de, iklim değişikliği konusundaki gazı salınımı azaltma kararı alınmıştır. tahmin edilenden daha fazla olacaktır. uyarıları ciddiye almadığını da söylemek- Fakat iklim değişikliği sorununda gelişmiş Öte yandan, ekonomik kalkınmadan çok teydi.

Başkan

seçilmesiyle

beraber ülkelerin ilk Kyoto döneminde aldığı yü-

fazla taviz vermeden çevreye saygılı bi- ABD’nin 2015 Paris İklim Anlaşması’na kümlülükten daha fazla yükümlülük alçimde yaşanabileceği ve doğru politika- artık katılmayacağını da açıklamıştır. Bu ması gerektiği ve bununla beraber gelişlar uygulanabildiği takdirde iklim değişik- kararla ilgili olarak, ‘Trump’ın Tarihi Ha- mekte olan ülkelerin de sorumluluk alliğiyle mücadele ile enerji güvenliğinin tası’ başlıklı makalesinde Tubiana (2017), ması gerektiği gerçeği iklim değişikliği birlikte sağlanabileceği de mümkün gö- bu kararın Trump’ın kendi ülkesinde ve müzakerelerini çok daha zor bir patikaya rünmektedir.

Ekonomik

büyümeden dünyada ciddi tepkilerle karşılaşacağı sürmüştür. Müzakerelerde oluşan bu

taviz vermeden fosil yakıt tüketimini büyük tarihi bir hata olacağını ve olumsuz atmosfer umutla beklenen Koazaltmanın en etkin aracı ise- özellikle Trump’ın Amerika’nın küresel sorumlu- penhag Zirvesi’nin başarısızlıkla sonuçABD’li yöneticiler tarafından sıkça dile luğundan vazgeçip iklim değişikliğiyle lanmasına sebep olmuştur. Bu tarihin getirildiği gibi- teknoloji olarak görün- ilgili yapılan değişikliklere sırtını dönme- ardından gerçekleştirilen diğer zirvelerde mektedir. Dolayısıyla gelişmiş ülkeler sinin de bir utanç olacağını söylemekte- de olumsuz atmosfer etkisini sürdürmüş teknolojilerini geliştirmeye önem vere- dir. Ancak ona göre, dünya ölçeğindeki ve küresel iklim değişikliği sorununa kalırek bu konuda gereken kararlılığını gös- bu kolektif eylemin önünde Trump sade- cı bir çözüm bulunamamıştır (Karakaya

termelidir. Özellikle fosil yakıt kullanımı- ce bir engeldir ve bunu durduramaz. & Sofuoğlu, 2015). Ardından umutla nın azaltılarak karbonsuz enerjiye geçil- Dünya’nın geri kalan ülkeleri birlikte gelen Paris Anlaşması’nda da benzer mesi de bu dönemin daha az sorunla çalışmaya ve geleceğin pazarlarını ve sorunlar ortaya çıkmıştır. atlatılması konusunda çok önemlidir.

işgücünü kurmaya devam edeceklerdir ABD iklim konusunda birçok çalışma yap-

Tüm bunların yanı sıra farklı boyutlarda (Bozoğlu, 2017).

mış, çoğu anlaşmada liderlik rolünde

yeni işbirliği imkânları da aranmaktadır. Bu konular ABD için yalnızca küresel ik- bulunmuştur; bazı anlaşmaların ortaya ABD tarafından konuyla ilgili olarak 31 lim meselesi değil aynı zamanda saygın- çıkışında etkili olan ülke olmuştur. Fakat Mayıs 2007’de başlatılan Büyük Ekono- lık meselesidir. Tüm dünya için çok ülkesinin sahip olduğu başka alanlardaki miler Enerji Güvenliği ve İklim Değişikliği önemli olan bir anlaşmada başlangıç politikalar, bu anlaşmalardan ayrılmasıToplantısı ( Major Economics Meeting on noktası ABD olmasına rağmen bu liderlik na ve etkin rol almamasına sebep olmuşEnergy Security and Climate Change) özelliğini kaybetmeye başlamıştır. Kyoto tur. İklim değişimi konusunun tek bir girişimi bunlardan bir tanesidir. “Kyoto Protokolü’nden sonra da olduğu gibi ülke üzerinden incelenmesi çok doğru sonrası için enerji güvenliği ve iklim deği- ABD bu anlaşmayla da gücünü kaybet- değildir. Bu konunun bütün ülkeler çerşikliği konusunda 2008 sonuna kadar bir meye devam etmektedir. ABD açısından çevesinde düşünülmesi lazımdır. ABD, çerçeve oluşturmak” amacıyla başlatılan düşünmek gerekirse de, bu olayların bu soruna en çok sebep olan ülkelerden girişim, ilk toplantısını, ABD Dışişleri Ba- sebebi onun liberal bir ekonomiyi des- biri olmasına rağmen bu sorunu tek başıkanı Condoleezza Rice başkanlığında 27- teklemesi olabilir.

na engellemesi mümkün değildir. Bu

28 Eylül 2007’de Washington’da yapmış- Küresel iklim değişikliği sorunu dünyada mesele küçük büyük bütün ülkelerin tır.

her geçen gün varlığını daha da hissetti- ortak hareket etmesi gereken bir konu-

Bu önemli gelişmelerden sonra Paris ren bir insanlık sorunudur. 1992 yılında dur. Ayrıca ABD’nin birkaç anlaşmadan İklim Anlaşması yapılmış ve son dönem- gerçekleştirilen Rio Konferansı’nda iklim ayrılması bu konuda hiçbir çalışma yapde Trump’ın yönetime gelmesiyle birlikte değişikliği sorununa dikkat çekilmiş ve madığı anlamına da gelmemektedir. Önbu konuda bir takım olaylar meydana 1997 yılında imzalanıp 2005 yılında yü- ceki paragraflarda bahsedildiği üzere 32


Amerika bu konunun üzerinde durup çözümler üretmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak, bu sorunun çözülebilmesi için yapılması gerekenler bütün insanların bilinçli davranıp ellerinden geleni yapması ve devletlerin uluslararası iletişimi sürekli ve etkin bir şekilde kullanmasıdır.

KAYNAKÇA: Bozlağan, R. (2005). Sürdürülebilir Gelişme Düşüncesinin Tarihsel Arka Planı. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 50, 1011-1028. Bozoğlu, T. (n.d.). HEGEL’İN ZEITGEIST’I VE OTORİTER POPÜLİST SİYASAL SÖYLEM: TRUMP ÜZERİNE BİR OKUMA. Ekonomi, Politika & Finans Araştırmaları Dergisi, 2017, 2(1): 67-82. Duygu, A. E. (2008). Küresel ısınma ve küreselleşme çağında türkiye. Mülkiye Dergisi, (32), 259th ser., 51-82. Ediger, V. ş. (2008). Küresel iklim değişikliğinin uluslararası ilişkiler boyutu ve türkiye'nin politikaları. Mülkiye Dergisi, (32), 259th ser. Hunter, D., Salzman, J., & Zaelke, D. (2015). A brief history from stockholm to rio. In International Environmental Law and Policy. Karakaya, E., & Sofuoğlu, E. (2015). Iklim değişikliği müzakerelerine bir bakış: 2015 paris iklim zirvesi. Retrieved from https://www.researchgate.net/publication/282607120_Iklim_Degisikligi_Muzakerelerine _Bir_Bakis_2015_Paris_Iklim_Zirvesi Tubiana, L. (2017). “Donald Trump’s Historic Mistake” www.socialeurope.eu. Türkeş, M. (2008). Iklim değişikliğiyle savaşım, kyoto protokolü ve türkiye. Mülkiye Dergisi, (32), 259th ser. Ünver, I. (2008). Barış ödülünün üzerinde iklim değişikliği gölgesi. Mülkiye Dergisi, (32), 259th ser.

33


DEĞİŞEN DÜNYA VE İKLİM DEĞİŞİKLĞİ

ALİŞ FOTO

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi(NASA) tarafından açıklanan verilere göre sadece 18 yıl geçmesine rağmen 21. yüzyıl dünya tarihinde en çok sıcaklık rekoru kırılan yüzyıl oldu. 2016 yılı ile beraber genel sıcaklık ortalaması üç yıl üst üste yeni rekorlar kırdı. 1880'lerden beri yeryüzü sıcaklık ortalaması artma eğiliminde ve bu artış daha da hızlanmaya deKadir Köylü kadirkkoylu@gmail.com

vam etmektedir. Endüstriyel Devrim ile beraber görülen sıcaklık artışında aslında bir sürpriz yoktur. Bu noktada ise Sanayi

Devrimiyle beraber yükselen kapitalizmin katkılarıyla artan tüketim algısının ne denli değiştiğini gösteriyordu. Artık insanfosil yakıt tüketimi sorumuzun cevabı oluyor. Peki, neden ların zevklerine ve ruhuna hitap eden ürünler üretilmeye başözellikle Sanayi Devrimi'nden itibaren bu değişiklikleri görüyo- lanıyordu. İnsanların önüne kraliçenin kullandığı çaydanlık

ruz? Tarihte örnekleri nelerdir? Çevreye zarar vermeden üre- markasının benzer başka bir ürünü ve çaydanlığı kullanma tim yapabilmek mümkün mü? Devletler seviyesinde atılan imkânı vardı. İnsanların bu imkâna nasıl reaksiyon verdiğini adımlar nedir? Şu an gezegen olarak neredeyiz ve bizi gele- bugün fazlasıyla yoğunlaşmış ve derinleşmiş halini görüyoruz. cekte

neler

DÜNYANIN DEĞİŞEN YAŞAM TARZI

bekliyor? Fakat bu talebi karşılayacak bir seri üretim olması gerekiyor-

Sanayi Devrimiyle beraber insanlık-çevrebilim arasındaki ilişki du. Açılan fabrikalar değişen bu düzenin açık bir göstergesiydi. büyük bir değişim yaşadı. Artık dünya hiçbir zaman eskisi gibi Fakat bu fabrikaların yoğun bir enerji gücüne ihtiyacı vardı. olmayacaktı. Bu dramatik değişim sonuçlarını belki hemen Anlayabileceğimiz gibi daha fazla ve yoğun enerji tüketimi bu göstermedi fakat canlı yaşamını o zamanda hayatta olan in- denklemin doğal bir sonucuydu. O zaman başlayan enerji tüsanların asla hayal edemeyeceği seviyede değiştirdi. 1800'lü ketiminin bu boyutlara ulaşacağını kim tahmin edebilirdi ki? yıllarda dünyada kabaca 1 milyar insan yaşıyordu. Nüfusun Daha hızlı üretim için gereken enerjiyi kömür sağlasa da çevgeçen 200 yılda 7 katına çıkması Sanayi Devrimi'nin de etkisiy- reye çok büyük zararları vardı. Kömür yakıldığında sülfür diokle gelişen sağlık sisteminin ve modernleşen dünyanın bir so- sit(SO2), nitrojen dioksit(NOx) ve karbon dioksit(CO2) gibi nucudur. Bu yeni kapitalist ve modern ilişki insanların üretime zararlı gazların açığa çıkmasını sağlar. Bu gazlar 'sera etkisi'ni ve tüketime olan bakış açısının değişmesi demekti. Artık üreti- yaratan sera gazlarındandırlar. Bu tür fosil yakıtlar iklime olan cilerin amaçları evrim geçirdi. Artık üretim ilişkisi toprak üze- etkilerinin yanında doğaya çok büyük zararlar vermektedirler.. rinden değildi. Kâr, üreticilerin nihai amacına dönüşmüştü. Her ne kadar dünyanın kapitalistleşmesi ve modernleşmesi

Bununla beraber büyüyen tüketim isteği de bu üretim ilişkisini insan ömrünü uzatmış ve bunun gibi avantajların önünü açsa destekleyici nitelikteydi. Artık insanlar sadece yaşamını devam da kömür ve diğer fosil yakıtlar tükenebilir ve zararlı olmalarıettirmeye veya hayatta kalmaya çalışmanın ötesine geçip dün- na rağmen yüksek enerji kaynakları oldukları için kullanılmaya yanın kendisiyle ilgileniyordu. Artık kendine ait zevkleri olan devam ettiler. Yenilenebilir doğa dostu enerji kaynaklarının ve tüketime açık bir toplumun temelleri atılmıştı. Erken Sanayi kullanımı ve pastadaki payı artsa da modern dünyadaki katlaDevrimi yıllarında gördüğümüz üretilmeye başlanan ürünler narak artan devinime oranla yavaş ilerlemektedir. 34


En pratik ve en kârlı yöntemlerin hala fosil yakıtlardan geçtiği- lerdir. Serbest Piyasadaki rekabet onları bu yolu seçmeye

ni söylemek pek de yanlış olmaz elbette. Fakat fosil yakıtların zorlamıştır. verdiği zararları hesaba katmaksızın devam edilen üretim yöntemleri ve şekilleri çevrede fazlasıyla olumsuz etkiler bıra- ÇEVRECİ ÜRETİM kıyor.

Günümüze bakıldığında bazı şirketler yoğun bir şekilde sera gazı emisyonu yapan gazlar ortaya çıkaran üretim şekillerini

YAĞMUR ORMANLARI

yenilikçi yöntemler kullanıp konu üzerindeki duyarlılıklarını

Sistemin yarattığı bu kâr odaklı üretim bazı düşüncesiz fela- gösteriyorlar. 'New Belgium Brewing' adlı Fort Collins, Coloraketlere de yol açtı. Mesela Brezilya'daki yağmur ormanlarının do merkezli bir şirket, 1991 yılında Kim Jordan tarafından yok edilmesi bunun çok net bir örneğidir. Amazon yağmur kuruldu. Bu şirket Birleşik Devletlerdeki en büyük üçüncü el ormanları Güney Amerika'da bulunan büyük kısmı Brezilya'da yapımı bira üreticisi ve aynı zamanda çevreci uygulamalarıyla olmak üzere Venezuela, Kolombiya, Ekvador ve Peru gibi ül- ünlüdür. Emisyon oranı, enerji kullanımı gibi faktörleri sürekli kelere yayılan yaklaşık bir milyonlarca kilometre kareye yayı- kontrol eden ve üretimde ortaya çıkan atıklarının %75'ini teklan bir yağmur ormanıdır. Gezegende bulunan oksijenin % rar kullanan bir üretim sistemine sahiptir. Aynı zamanda bu 20'sini burası sağlamaktadır. Fazlaca önemi bulunan bu bölge- uygulamalarla beraber şirket senede 180 milyon dolarlık bir de yapılanlar ise pek iç açıcı değildir. Brezilya hükümetinin gelire sahip. Itasca, Illinois merkezli bir başka örnek olan 1970lerde ormanların içinden yol geçirmesi ile tetiklenen 'solberg Manufacturing' ise yağ ve vakum filtresi üretiyor. süreçlerle -bazı çiftçilerin yollarla beraber kolay ulaşıma sahip Şirket 'Birleşik Devletler Enerji Departmanlığı'nın 'Better Buil-

olup daha fazla alanı kendi amaçları doğrultusunda kullanıp dings Better Plants' projesiyle işbirliği halinde. Şirket enerji ormanı yok etmeleri gibi- Amazon yağmur ormanları çok bü- kullanımını 10 yıl içerisinde %25 düşürmeyi amaçlıyor ve aynı yük zararlar görmüştür. 20. yüzyılın ortasından itibaren dolar zamanda hali hazırda kullandığı enerjinin %50'si yenilenebilir karşısında devalüasyona uğrayan Brezilya Reali'nin sonucu kaynaklardan geliyor. Tabii ki bunlar dünya genelini düşündüolarak et fiyatları Real bakımından ikiye katlanmıştır. Bu alan- ğümüzde çok küçük çaplı şirketler ve doğaları gereği zaten da kâr fırsatı bulan çiftlik sahipleri çiftliklerini genişletmek için çevreye büyük sanayiler gibi zarar vermiyorlar. Ancak bize bu yeni alanlar aramış ve Amazon ormanlarında otlak alanlar konuyu önemsemenin ve hakkında bir şeyler yapmanın pozitif oluşturmaya başlamışlardır. Hatta 1970'lerden itibaren yok etkilerini gösterip ilham kaynağı oluyorlar. PARİS ANLAŞMASI olan alanların %91'i bu otlak alanlardan oluşur. Sadece Brezil- VE GELECEĞİMİZ ya'da, 2000-2012 arasında 360277 km2'lik alan yok edildi. Paris Barış Antlaşması uluslararası düzeyde bugüne kadar Toplamda ise bu rakam 1970'lerden bu yana 700.000 kilomet- atılmış en büyük adımdır. Sera gazı emisyonlarının %55 ini rekaredir. 2004'den itibaren bu süreci yavaşlatmak adına oluşturan en az 55 tarafın anlaşmasıyla yürürlüğe girmiştir. adımlar atılsa da Mart 2018'de Brezilya yüksek mahkemesi Paris Anlaşması 2020'den sonra daha iklim değişikliği karşısınAmazon'u ve diğer yağmur ormanı alanlarını kullanmak için da sosyo-ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesi, 21. yüzyılın fırsat bekleyen kapitalistlerin önünü açtı ve denetlemeleri sonuna kadar ısınmayı 2 derecenin altında tutmak gibi çeşitli gevşetti. Yukarıda da bahsedildiği üzere, sadece kâr amacı hedefleri vardır. Bu hedef mutlak olarak fosil yakıtların güden kapitalistler muhakkak bu fırsatı değerlendirecek ve (kömür, petrol gibi) azaltılmasını ve yenilenebilir enerji türle-

Amazon ormanlarının yavaş yavaş yok olmasına neden ola- rinin kullanımının artması gerektirmektedir. Yapılan araştırcaktır. Kapitalizm'in kâr güdülenmesi tarih boyunca bu olay malara göre Paris Anlaşması çerçevesinde taraflar tarafından gibi çok sayıda büyük ve küçük çaplı, çoğu zaman geri düzelti- verilen sözler tam olarak tutulsa bile belirlenen 2 derece sınırı lemeyecek şekilde doğanın dengesini bozacak aksiyonlar ger- gerçekçi bir hedef olarak durmuyor. Bunu engellemek için çekleştirmektedirler. Kapitalistler bu aksiyonları sistem içinde daha radikal ve daha bağlayıcı adımlar atılması gerekiyor. var olabilmek adına paraya ve kâra odaklandıkları için seçmiş- Ancak Paris Anlaşması Ulusl Katkı Beyanları'nın (NDCs) periyo35


dik olarak gözden geçirilmesini ömgörmektedir. Birleşik Devletlerin tek başına dünya sera gazı emisyonunun %17.89'undan sorumlu olduğu düşünülürse, ABD'nin anlaşmadan geri çekilmesi sürece büyük zararlar verdi. Fakat bu durum diğer devletlerin anlaşmaya bağlılığı konusunda bir zarar vermedi. Çin ve AB gibi taraflar iklim değişikliğiyle mücadelede önemli aktörler olarak kalmaya devam ediyor. Nitekim başarılı adımlar atılsa da kritik bir sürece girildiği artık inkâr edilemez. Karbondioksit seviyesi geri dönüşü olmayan seviyelerde seyretmeye devam etmektedir. Genel olarak buz çağlarında 200 ppm civarında olan karbondioksit seviyeleri interglasiyel çağlarda ise genelde 280 ppm civarlarındaydı. Şubat 2018'de yapılan ölçümlerde ise bu değerlerin 407.61 ppm seviyesinde olduğunu görüyoruz. İklim değişikliğinin baş aktörlerinden olan sera gazlarından birinin bu derecede artması öngörülebilir gelecek için bize olumlu şeyler söylemiyor. Gelecekte bizi bekleyen etkilerin kritikliği aslında şu an bulunduğumuz durumun bile iklim değişikliğinden fazla etkilenmemiş olduğunu gösteriyor. Sıcaklıklar tehlikeli seviyelere doğru artmaya devam edecektir. Mevsimlerde kaymalar yaşanacak ve ara mevsimler erozyona uğrayacaktır. Daha çok kuraklık ve sıcaklık dalgaları yaşanacaktır. 2100'e kadar deniz seviyesindeki artışın 30 santimetre ila 120 santimetre arasında artacağı ve yüzyılın ortasına kadar yaz döneminde Arktik Okyanusu'nda buzulların eriyeceği öngörülüyor. Bütün unsurlar uzmanları artık durumun kritikten de öteye geçtiğini söylemeye itiyor. SONUÇ Küreselleşen ve gelişen dünyada sanayiler ve oluşturdukları yan etkiler kaçınılmazdır. Nüfus arttıkça bahsi geçen yan etkilerin derinliğinin de artacağı aşikârdır: hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için gereken büyük çaplı üretimlerde de büyük çaplı enerji tüketimi olacaktır. Sorulması gereken asıl soru sürdürülebilirlik için iklimi ve doğanın dengesini bozmadan bu enerji ihtiyacını nasıl karşılayabileceğimizdir. Küresel siyaset irdelendiğinde hala ilkim problemlerinin gündemi işgal edemediği kolayca gözlemlenebilir. Paris İklim Anlaşması iyi bir adım olsa da ABD başkanı Donald Trump'ın anlaşmadan çekilme kararının kamuoyuna çok olumlu mesajlar verdiği söylenemez. Tarihsel olarak bulunduğumuz noktanın bir sürecin parçası olduğunu kavramak, içinde bulunduğumuz dünyanın doğal bir sonucu olduğunu kabul etmekten öte yapmamız gereken konu üzerinde radikal adımlar atmak ve kötü gidişin önüne gitmektir. Aksi takdirde insan ırkı kendi doğasına ters gitmekte ve sürdürülebilirliğini ortadan kaldırmaktadır.

KAYNAKÇA 11 Companies Considered Best For The Environment. (2014). Forbes.com. Retrieved 31 March 2018, from https://www.forbes.com/sites/susanadams/2014/04/22/11companies-considered-best-for-the-environment/2/#3819eae855d0 Brazil 'invites deforestation' with overhaul of environmental laws. (2018). The Guardian. Retrieved 31 March 2018, from https://www.theguardian.com/world/2018/ mar/01/brazil-amazon-protection-laws-invite-deforestation-ngo Change, N. (2018). Global surface temperature | NASA Global Climate Change. Climate Change: Vital Signs of the Planet. Retrieved 31 March 2018, from https:// climate.nasa.gov/vital-signs/global-temperature/ Coal and the Environment - Energy Explained, Your Guide To Understanding Energy. (2018). Eia.gov. Retrieved 31 March 2018, from https://www.eia.gov/ energyexplained/index.cfm?page=coal_environment McLamb, E. (2011). Impact of the Industrial Revolution | Ecology Global Network. Ecology Global Network. Retrieved 31 March 2018, from http:// www.ecology.com/2011/09/18/ecological-impact-industrial-revolution/

Paris Anlaşması. T.C. Dışişleri Bakanlığı. Retrieved 7 April 2018, from http://www.mfa.gov.tr/paris-anlasmasi.tr.mfa Rainforest Countries With Most Forest Loss, 2000-2012. Mongabay-images.s3.amazonaws.com. Retrieved 31 March 2018, from https://mongabayimages.s3.amazonaws.com/14/rainforest-countries-with-most-deforestation.jpg The relentless rise of carbon dioxide. (2018). Climate Change: Vital Signs of the Planet. Retrieved 31 March 2018, from https://climate.nasa.gov/climate_resources/24/ Urge for Green Technological Transformation. (2011). Yifeiliu.wordpress.com. Retrieved 31 March 2018, from https://yifeiliu.wordpress.com/category/business-andindustry/agriculture-and-food/

36


AYRILIKÇI HAREKETLER ÖRNEĞİNDE İSKOÇYA

ALİŞ FOTO

Geleneksel çalgısı gayda, kilt olarak bilinen eteği ve Brave Heart filmi ile hafızamıza kazınan William Wallace’un memleketi İskoçya... İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve İngiltere ile Birleşik Krallığı oluşturan dört ülkeden biridir. Yaklaşık 300 yıllık birlikteliğe rağmen, pek çok kez İngiltere ile savaşlar, ayrılıklar, ayaklan-

Dilek Demirhan ddemirhan93@gmail.com

malar ve birleşmeler İskoçya’nın tarihini şekillendirmiştir. Bağımsızlığa Çık(a)mayan Yollar

1979 yılında referanduma gidilmiş ve %51,6 oranında "evet"

İskoçya’nın Birleşik Krallık içinde yer alması savaş ya da

oyuna rağmen “evet oylarının toplam seçmen sayısının %

fetih yolu ile değil; tam aksine iki tarafın da resmi rızası ile

40’ını aşması zorunluluğu” nedeniyle yetki devri gerçekleşe-

gerçekleşmiştir. 1707 yılında İskoç ve İngiliz parlamentosun-

memiştir.

da kabul edilen "Birleşme Yasası" ile iki krallık tek çatı altında toplanmış; İskoç Parlamentosu feshedilmiş ve karşılığında

İskoçya’nın bağımsızlık mücadelesinde ikinci önemli adım

Avam Kamarası‟nda 45 sandalyeye, Lordlar Kamarası‟nda ise 1997 yılında yapılan referandum ile atılmıştır. İskoçya ve Gal14 İskoç lorduna yer ayrılmıştır. Bu tarihten sonra İskoçya, ler için ayrı ayrı yapılan referandumda Galler halkına sadece hukuk, eğitim, kilise gibi alanlarda belli oranda özerkliğe sahip kendi parlamentolarını isteyip istemedikleri sorulurken, İskoç olsa da tartışmalar hiç bir zaman tam olarak sonlanmamıştır. halkına aynı zamanda İskoç parlamentosunun vergi yetkisine Nitekim en önemliler, 1715 ve 1745 tarihlerinde olan ayaklan- sahip olmasını isteyip istemedikleri sorusu da yöneltilmiştir.

malar yaşanmış, fakat hiçbiri başarılı olamamıştır. Ardından İskoç halkının çoğunluğunun her iki soru içinde olumlu oy 1800 yılında başka bir Birleşme Yasası ile Büyük Britanya ve kullanması üzerine 1999 yılında İskoç parlamentosu kurulİrlanda Birleşik Krallığı adında yeni bir ülke kurulmuştur.

muştur. Böylece Birleşik Krallık parlamentosuna ait olan yasama ve yürütme yetkilerinin bir kısmı İskoçya parlamentosu-

Her ne kadar İskoçya ulusal kimliğini sürekli vurgulayarak

na aktarılmış; sağlık, eğitim, barınma, ekonomik kalkınma gibi

milliyetçiliğini canlı tutmaya çalışsa da İskoç milliyetçiliğinin tam olarak canlanması 20. yy'ı bulmuştur.

Bu canlanmada,

konular İskoç parlamentosunun yetki alanına girmiştir.

1934’te kurulan İskoç Ulusal Partisi SNP’nin izlediği politikaların, 1970’lerde Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz yatakla2014 referandumu

rının işletilmeye başlanmasının, Margaret Thatcher’ın İskoçya’ya yönelik tutumunun etkili olduğunu söylemek mümkündür. İskoçya’ya bağımsızlık kazandırmak üzere atılan ilk ve en somut adım 1978 yılında çıkarılan ve yetki devri (devolution) öngören yasa ile mümkün olmuştur. Bu yasanın ardından

İskoçya’yı bağımsızlığa taşıyacak en son ve en önemli adım ise 2012 yılında İskoçya Birinci Bakanı ile Birleşik Krallık Başbakanı tarafından imzalanan” Edinburg Anlaşması” ile atılmıştır. Söz konusu anlaşma ile referandumun 2014 yılında yapılması ve referandumun içeriği belirlenmiştir.

37


2014 referandumunu önceki referandumlardan daha önemli olarak kalmıştır. İskoç parlamentosu tarafından hoş karşılan-

kılan belki de bağımsızlığa ilk kez bu kadar yaklaşılmış olması- mayan bu konu referandum süreci boyunca soru işareti olarak dır. Zira İskoç Ulusal Partisi’nin lideri bu referandum ‘her ku- kalmıştır. şağın bir kez yakalayabileceği bir fırsat’ olarak nitelemiştir.

Ezcümle, referandum öncesi tartışmaları sadece idari konular

Referandum kararının alınmasından itibaren referandumun ve kimlik üzerinden değil aynı zamanda ekonomik konular uygulandığı tarihe kadar geçen yaklaşık iki yıllık süreçte olası üzerinden de şekillenmiştir ve İskoç halkını neredeyse yarı bir bağımsızlık kararının İskoçya, Birleşik Krallık ve uluslararası yarıya bölmüştür. “What Scotland Think” adlı web sitesinin toplum için doğuracağı sonuçlar ulusal ve uluslararası günde- 2013 yılında yapmış olduğu anket sonucuna göre halkın çomi fazlasıyla meşgul etmiştir. İskoç haklı tarafından olası bir ğunluğu ayrılığın ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini düşünbağımsızlık kararının çıkması durumunda kullanılacak para mekteydi. “Hayır” kararının çıkması ise şaşırtıcı bir sonuç olbirimi, NATO üyeliği, AB üyeliği, Kuzey Denizi petrol ve doğal- mamıştır. Nitekim 18 Eylül 2014 tarihinde sandık başına gigaz gelirleri tartışılırken, uluslararası kamuoyunda da kararın den İskoç halkı %55 ile Birleşik Krallık ‘ta kalma kararı almıştır. bağımsızlık talep eden diğer bölgelerde (Katolanya, Kuzey Kuşkusuz bu kararın ardındaki temel dinamiklerden biri - ve İrlanda gibi) doğuracağı etki, bu kararın AB tarafından nasıl belki de en önemlisi- yeni kurulacak İskoç devletinin ekonokarşılanacağı ve Birleşik krallığın bu ayrılıktan nasıl etkilenece- mik ve siyasi belirsizliğidir. ği geniş yer bulmuştur.

Brexit Sonrası İskoçya

“Yes Scottland” kampanyası etrafında toplanan bağımsızlık yanlılarının temel vurgusu ekonomik avantajlar üzerinde yo-

ğunlaşmıştır. Özellikle Kuzey Denizi petrol ve doğalgaz rezervlerinin önemine dikkat çeken bağımsızlık yanlıları, böyle bir

Bilindiği üzere Birleşik Krallık 2016 yılında tarihi bir karar ile AB’den ayrılma kararı aldı. Bu karar hem Birleşik Krallık hem de AB üyesi diğer ülkeler üzerinde çok boyutlu ve karmaşık etkiler yarattı.

durumda bahse konu olan rezervlerin sadece İskoç parlamenBirleşik Krallıkta oy kullananların yaklaşık %51’i “AB’den

tosu tarafından işletileceğini ve bu durumda refah seviyesinin artacağını iddia etmişlerdir. Birleşik krallığın yürüttüğü “Better Together”

ayrılalım” derken, İskoçya’da bu genel tutumun aksine %62 ile kampanyası “AB’de kalalım” dedi. Bu tezatlığı oluşturan kararın arkasına

etrafında toplanan bağımsızlık karşıtları ise ayrılık durumunda bakmamız gerekirse, ilk önce 2014 referandumu öncesinde sterlinin para birimi olmaktan çıkacağını ve bunun İskoçya AB üyeliği çevresinde oluşan tartışmaları hatırlamamız gereüzerinde olumsuz sonuçları olacağına dikkat çekmişlerdir. kir. Olası bir ayrılık durumunda İskoçya’nın AB’ye üyelik süreci Ekonominin yanı sıra güvenlik, savunma, enerji politikaları, en baştan başlayacak ve üyelik tüm ülkelerinin olumlu oyu ile topraklarının ve nüfusunun küçülecek olması gibi konular da gerçekleşebilecekti. Bu durum da İskoçya için bağımsızlık yoBirleşik krallığı endişelendiren başlıca konulardır.

lunda aşılması gereken önemli bir konu olarak kalmıştı. Ancak

Bu tartışmalar içinde üzerinde özellikle durulması gereken 2016 yılında Birleşik Krallığın AB’den ayrılma kararı alması, konulardan biri şüphesiz AB üyelidir. Bütünleşmeye çalışan AB’den ayrılmak istemeyen İskoçya’da tartışmaların yeniden Avrupa’da ayrılıkçı hareketler her aktör tarafından başka şe- alevlenmesinde yol açtı. Referandumun ardından İskoçya Yökilde yorumlanmaktadır. İskoçya halkı içindeki genel eğilim netimi Başbakanı ve İskoç Ulusal Partisi (SNP) lideri Nicola AB’de kalmaktan yana olduğu için ayrılığın üyeliği etkileyip Sturgeon yaptığı açıklamada "İskoçya’nın iradesi dışında AB

etkimeyeceği en hassas konulardan birini oluşturmuştur. AB dışına itilmesi tablosuyla karşı karşıyayız. Bu demokratik açıgenel olarak İskoçya’nın olası bağımsızlığı üzerine görüş beyan dan kabul edilemez." dedi ve ikinci bir referandumun masada etmek istemezken, böyle bir durumda üyelik sürecinin yeni- olduğunu, İskoç parlamentosunun önümüzdeki günlerde kaden başlayacağını açıklamıştır. Böyle bir durumda üyelik, üye rar alacağını söyledi. Bu tarihten sonra ikinci bir bağımsızlık ülkelerinin tümünün (Birleşik Krallık ve ispanya dâhil) olumlu referandumu gündeme geldiyse de Birleşik Krallık Brexit süreoyu ile gerçekleşeceğinden aşılması gereken önemli bir sorun ci tamamlanmadan referanduma sıcak bakmadığını pek çok 38


kez yineledi.

AB’den ayrılma süreci devam ederken İskoçya’nın referanduma gidip gitmeyeceği veya ne zaman gideceği konusu belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Bu noktada Birleşik krallığın tutumu da dikkat çekicidir. Bağımsızlık tartışmalarının yeniden alevlendiği süreçte kesin ve keskin bir dil kullanmak yerine referandumu Brexit sonrasına ertelemek yönünde bir tutum takınmıştır.

Sonuç İmparatorlukların parçalanıp Vestfalya sisteminin doğduğu tarihten itibaren ulus devlet kurma süreci pek soruyu ve sorunu beraberinde getirmiştir. Bir taraftan BM sözleşmesi ile garanti altına alının self-determinasyon ilkesi diğer yandan devletin ülkesinin bölünmezliği ilkesi dünyanın hep çok yerinde karşı karşıya gelmekte ve çoğu yerinde çözüm beklemektedir. İskoçya konusunda önemle değinilmesi gereken nokta, tüm bu süreçlerin ırkçılık, milliyetçilik, şiddet ve militanlık gibi konulardan uzak bir şekilde ilerlemesidir. Söz gelimi, İskoçya’yı bağımsızlığa taşıma amacıyla yapılan referandumlar Birleşik Krallık parlamentosunda oylanarak alınmış ve süreç nispeten demokratik olarak ilerlemiştir. Tüm ayrılıkçı hareketlerin temel motivasyonunu oluşturan kimlik vurgusu İskoçya örneğinde de görülmekle birlikte siyasi söylemler ekonomik söylemlerle karşılaştırıldığında ekonomi daha ağır basmaktadır. Bir yandan Kuzey Denizi petrol rezervleri ile AB’nin gaz ve petrol rezervlerinin yarısından fazlasını elinde bulunduran İskoçya bu rezervleri tek başına işletmesi halinde ulusal refahın daha hızlı kalkınacağını iddia ederken diğer yandan sterlin çemberinden dışlanmak, NATO üyeliğini kaybetmek ve AB üyelik sürecine yeniden başlamak sorunları ile arada kalmıştır.

Ayrılıkçı hareketler konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta da olası bağımsızlığın, bağımsızlık talep eden diğer bölgelerde yaratacağı domino etkisidir. Katalonya, Bask ve Kuzey İrlanda gibi Avrupa’nın bağımsızlık talep eden bölgelerinde yaratacağı etki siyasi seçkinleri tedirgin etmiştir. Nitekim İskoçya ve Katalonya birbirlerinin bağımsızlık süreçlerini yakından takip etmişlerdir. Kataloya’da yapılan bağımsızlık referandumunun ardından İskoçya, pek çok ülke ve uluslararası kuruluşun aksine olumsuz bir tutum takınmadığı gibi “Katalonya kendi geleceğini belirleyebilmeli” mesajını iletmiştir. Brexit sonrası yeniden canlanan bağımsızlık ruhunun kısa vadede engellense de ileriki zamanlarda yeniden gündeme gelmesi olası gözükmektedir. Fakat 2014 bağımsızlık referandumu sırasında cevaplanamayan sorular ve sorunlar hala varlığını korumaktadır. Bu belirsizliklerin giderilmeden yeniden bir referanduma gidilmesi halinde de bağımsızlığa “evet” kararının çıkması da pek ihtimal dâhilinde gözükmemektedir. KAYNAKÇA Brexit: AB'den Ayrılan İngiltere Bölünür Mü?”, BBC Haberi, 24 .06.2016 www.bbc.com/turkce/ haberler/2016/06/160624_ab_ingiltere_bolunme Erişim Tarihi: 29.03.2018 ENTERİL Yunus,(2014). İskoçya’nın 18 Eylül 2014 Bağımsızlık Referandumu’nun Tarihsel Süreci, Anemon Muş Alparslan Üniversitesi ̇ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:2 Sayı:2 Aralık: 2014, Sf 121-136 “İkinci Referandum Brexit’ten Sonra Olur”, Hürriyet Haberi, 28.06.2017 http://www.hurriyet.com.tr/dunya/ikinci-referandum-brexitten-sonra-olur-40503080 Erişim Tarihi: 29.03.2018 “İskoçya’da Düzenlenmesi Öngörülen Bağımsızlık Referandumu” https://www.mgk.gov.tr/kaynaklar/ calismalar/012_iskocya_bagimsizlik_referandumu.pdf adresinden. Erişim Tarihi: 28.03.2018

“İngiltere, İskoçya'da Brexit Sürecinde Bağımsızlık Referandumuna Soğuk Bakıyor”, BBC Türkçe Haberi, 14.03.201 7http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39265877 Erişim Tarihi: 31.03.2018

39


SELF DETERMİNASYONU GERÇEKLEŞTİRMEK

ALİŞ FOTO

Son yıllarda Dünya'da genel olarak milliyetçiliğin 2.Dünya Savaşı'ndan sonra tekrar yükselişe geçtiğini, azınlık bilincinin ve kavramının farkına varılmaya başlandığını görüyoruz. Bu durumun pratikte yansıması da azınlıkların kendi dillerini ve kültürlerini yansıtma ve öğrenme isteğinin artması hatta bağımsızlık isteklerinin ortaya çıkması şeklinde oluyor. Buna Kağan Dağdeviren kagandagdeviren1998@gmail.com

karşı ulus devletlerde azınlık taleplerine karşı kendi mevcut durumu koruyucu çözümlerini dayatmaya çalışıyor. Yani

ulus devletlerin çıkarlarının ve azınlık haklarının çarpışmasını atmosfere ve çıkarlara göre şekil alıyor.Bunun nedeni ise görüyoruz. Doğal olarak iki tarafta kendi yararına bir çözüme devletlerin parçalanma ya da hükümetlerin ihtilal korkusuulaşmak istediği için sonuca ulaşılamıyor ve çözümsüzlük

dur.

devam ediyor, sorunlar sonraki nesillere bırakılıyor. Bu olay- Self Determinasyonun Tarihi lar bize self determinasyon ilkesini tekrar gözden geçirme-

1581 yılında Hollanda’nın İspanyol krallarının kendilerine

miz gerektiğini, pratikte uygulanabilip uygulanamayacağını

karşı zulüm yaptıkları gerekçesiyle İspanya’dan bağımsızlığı-

tartışmamızı, self determinasyonun pratikte nasıl sonuçlana- nı ilan etmesi self determinasyonun ilk kullanımı olarak taribileceğini ve her iki taraf içinde en uygun çözümün ne olaca- he geçmiştir. 1648 tarihinde Fransa ve Kutsal Roma İmparağının düşünülmesini gerektiriyor. Bu yazıda bu sorular ce-

torluğu arasında imzalanan Westphalia Antlaşması, Avrupa

vaplandırılmaya çalışılacaktır. Bunun için önce self determi-

ulus devletlerinin temeli olarak görülmekte ve bu tarih itiba-

nasyon tekrardan tanımlanıp bu ilkenin tarihini inceledikten riyle, özelikle egemenlik kaynağında pür dini esaslara dayasonra pratikteki iki zıt örneğini inceleyip self determinasyo-

nılmaması ve ulusallaşma, devlet yapısında değişiklikler

nun gerçekleşmesi için gereken iç ve dış dinamikleri değer-

meydana gelmiştir . Ayrıca mezhep savaşlarını bitiren

lendirip yorumlanacaktır.

Westphalia Antlaşması self determinasyonun insanların ken-

Self Determinasyonun Tanımı

di mezheplerini serbestçe belirleme hakkı olarak ortaya çık-

Self determinasyon, bir halkın coğrafi sınırlarını, politik du-

masını sağlamıştır.

rumunu veya kendi

Amerikan bağımsızlık savaşları sırasında kendi geleceğini

geleceğini belirlemesi olarak tanımlanabilir. Self determinas- belirleme hakkı Amerikalı düşünürleri de etkilemiş ve Ameriyon ilkesinin ortaya çıkması Avrupa’da devlet egemenliği

ka’nın bağımsızlığını meşrulaştırmada kullanılmıştır. 1776

kaynağının kral veya dinsel otoriteler yerine, kendi toprakla- Amerikan Bağımsızlık bildirisinde ilkeye şu şekilde değinil-

rında yaşayan insanlara dayandırılmaya başlanmasıyla orta- miştir; “Biz şu gerçekleri aşikâr olarak kabul ediyoruz ki, büya çıktığı kabul edilmektedir.Bu tanıma rağmen self determi- tün insanlar eşit olarak yaratılmışlardır ve yaratıcı tarafından nasyon konusunda devletler arasında bir uzlaşma bulunma-

terk edilemez haklarla bezenmişlerdir. Bunların başında ise

maktadır çünkü bu ilke devletler tarafından hak olarak gö-

yaşam, özgürlük ve mutluluğu takip etme hakkı gelmektedir.

rülmüyor ya da görülemiyor bu yüzden de halkların istekle-

İşte bu hakları garantiye almak için insanlar arasından, meş-

rine göre şekillenmek ve uygulanmak yerine daha çok siyasi

ru güçlerini idare edilenlerin rızasından alan, hükümetler 40


oluşturulmuştur. İşte ne zaman herhangi bir yönetim bu Self determinasyon hakkını hatta uluslararası alanda ilk savu-

amaçları tahribe yönelirse, insanların hakkı ya o yönetimi de- nan lider Lenin’dir. Lenin için self determinasyonu savunmak ğiştirmek ya da bu ilkeleri benimseyecek yeni bir idareye yol cazip bir tercih olmuştur çünkü bu şekilde Rus çarlığını zaaçmak için, onu ortadan kaldırmaktır”. Amerikan halkı bu yıflatma ve böylece sosyalist devrimi başarıya ulaştırma olabildiri ile bir dış yönetim olan İngiltere tarafından idare edil- nağı elde edilecekti Lenin için ilke devrimci bir karaktere sahip meye artık razı olmayacaklarını belirtiyorlardı. Bunun sonucu olup halkların sosyal devrimi gerçekleştirmede başvurabileolarak ulusal kendi geleceğini belirleme hakkını iddia eden ve cekleri bir olanaktı.Bu ilkenin Sovyetler Birliği'ne zarar vermekullanan ilk sömürge halkı oldular. Bağımsızlık bildirgesi ile yeceğini tam tersine halkların kendi kararı olursa bunun daha hükümetin halk tarafından yaratıldığını, yalnızca kendisine sağlam temellere dayanacağını belirtmiştir.Ancak Stalin Koverilen bir yetkiyi kullandığını ve insanların kendilerinden esir- münist partinin çıkarlarının milletin çıkarlarına nazaran öncegenemeyecek haklara sahip olduklarını ilan etmişlerdi.

lik taşıyacağını belirtmiştir ve Sovyetler Birliği'nde ki azınlıklara karşı milli bilinci baskılamak için uygulattırdığı kitlesel göç

Self determinasyonun ilkesinin gelişmesinde Fransız Devrimi

gibi uygulamalarıyla da bu görüşünü kanıtlamıştır.Sonuç ola-

büyük bir öneme sahiptir. Bu devrimi besleyen temel düşünce

rak denilebilir ki self determinasyonun savunuculuğu ideolojik

Rousseau'nun 'Toplum Sözleşmesi' eserinden esinlenmiştir.

bir yaklaşım olup, sosyalizme ulaşmak için bir araç olarak gö-

Toplum sözleşmesi halk egemenliği ilkesine dayanmaktadır.

rülmüş ve bu hakkın kullanılması ile baskı altındaki halkların

Rousseau’nun açıkça ortaya koyduğu halk egemenliği kavramı

sosyalist devrimi gerçekleştirebilecekleri savunulmuştur ama

modern devleti demokratik bir nitelikle donatır. Devleti halk-

kendi içerisinde bu hak tanınmamış ve uygulanmasına izin

tan türetmekle yetinmeyip halkla özdeşleştirir. Toplum söz-

verilmemiştir.

leşmesi kurgusuyla yaratılan siyasal yapı, “Devlet benim” anlayışı yerine, “Devlet biziz” anlayışı temeli üzerine yükselir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'da self Toplum sözleşmesinin esas içeriğini genel irade oluşturur. determinasyona katkı sağlamıştır. Wilson’un kendi geleceğini Genel irade; özgür bireylerin bir araya gelerek tek bir beden belirleme anlayışı tipik batı demokrasi teorisinden kaynaklanoluşturması, böylece tek bir iradenin var olmasıdır. Bu irade mıştır. Kendi geleceğini belirleme, halk egemenliğinin mantıkise bütünün korunmasına ve genel gönencin sağlanmasına sal sonucu olarak, hükümetlerin halkın iradesine dayanması, yöneliktir. Sözleşmeyle yaratılan ortak güç (devleti) ortak iyili- başka bir anlatımla halkın özgür iradesiyle kendi yöneticilerini ğe doğru yönlendirmek genel iradenin işidir. Egemenlik genel seçme hakkından oluşuyordu. Aslında Wilson'un en önemli

iradenin uygulanması demektir. Fransa’da devrim ile birlikte amaçlarından biri ise sömürgelerin kendi iradeleri ile verecekilan edilen Ulusal Meclis, 26 Ağustos 1789 tarihinde İnsan ve leri kararlarla sömürge yönetiminden kurtulmaları sonucunYurttaş Hakları Bildirisini kabul etti. İnsan ve Yurttaş Hakları da, yeni güç olarak doğan ABD için yeni ticari alanların açılmaBildirisi'nde halka ait olan egemenlik 3. maddede şu şekilde sı, kısacası geniş imparatorlukların dağılması sonucu oluşacak düzenlenmiştir “ Her egemenliğin ilkesi, öz olarak ulusun için- boşluğu kendi lehine doldurmaktır. dedir. Hiçbir kurum, hiçbir kişi açıkça ulustan kaynaklanmayan bir otoriteyi kullanamaz ” Ayrıca Fransa’da self determinas-

Self Determinasyonun Pratikteki Uygulamaları

yon ilkesi resmi olarak ilk defa 15 Şubat 1793 tarihli Fransız IKBY’de Bağımsızlık Girişimi Anayasasının 13. Bölümün 2.maddesinde sınırlı bir biçimde Self determinasyon denemelerinde en yakın örneklerden biri yer almıştır. Buna göre self determinasyon sadece devletlerin Kuzey Irak'ta Kürtlerin referanduma gidip bağımsız olup olmasınır değişikliklerinde uygulanmakta olup ne sömürge yöneti- yacaklarını oylamasıdır.%72 katılımla gerçekleşen bu referanmi altındaki halklara ne de etnik, dini veya azınlıklara tanın- dumun sonucunda %92 ile bağımsızlık isteğinin çıkması artık maktaydı. Bu madde self determinasyonun siyasi çıkarlara Kürtlerin Irak devletinin içinde yaşamak istemediğini kanıtlagöre şekil almasına güzel bir örnektir.

maktadır. Ayrıca Kürtlerin kendilerine ait kültür ve dilleri

41


olması self determinasyon için gerekli meşruiyeti de onlara ler sonucu ve ABD'nin bu hamlelere karşı sessizliği zaten eko-

sağlamaktadır. Ama self determinasyonu gerçekleştirmek için nomik olarak zor durumda olan Kuzey Irak'ın siyasi destekte tek taraflı istek ve meşruiyet yeterli değildir. Çünkü self deter- bulamamasına sebep oldu bunun sonucunda da bağımsızlık minasyonu başarıya ulaştırmak için önce güçlü bir iç ve dış için elinde güçlü bir koz veya destek kalmayınca Irak hükümekamuoyu desteği sağlanması gerekir fakat Kuzey Irak'ta bunla- tinin operasyonuna karşı yapacak zayıf kaldı. rın hiçbiri sağlanmamıştır.

Referandumdan kısa bir süre sonra Irak ordusunun operasyo-

Öncelikle Irak'ta ki iç politikaya bakarsak Mesut Barzani, Tala- nu ve Barzani'nin istifası Kürtlerin hayallerine büyük bir darbe bani ailesinin desteğini alamadı bunun yanında şaşırılmayacak vurdu.Irak

hükümeti

IKBY'nin

gümrük

kapıları-

bir şekilde Irak hükümetinin de onayını alamadı. Talabani aile- na,havaalanlarına el koydu , merkezi bütçeden olan payını sinin Kürt kökenli bir aile olarak bağımsızlık referandumunu kıstı.Ayrıca Irak hükümeti IKBY'den Türkiye'ye olan petrol bodesteklememesi ilk başta şaşırtıcı gelebilir ama Talabani ailesi- ru hattını kullanılmasını engellemek için başka bir boru hattınin kendine göre bazı haklı sebepleri vardı. Bunun öncelikli nın tamirine başladı.Bu olaylar IKBY'nin uzun vadede Irak hüsebebi Barzani ve Talabani ailelerinin siyasi çıkar çatışmasıdır. kümetine karşı bağımsızlık için güç toplanmasını baya zorlaştıÇünkü bağımsızlığı sağlayan aile kurulacak ülkenin asıl yöneti- racaktır.Yani Kürtlerin bağımsızlık hayalleri bir süre daha ertecisi olma gücünü ve meşruiyetini halktan alma konusunda lendi.Bu bize self determinasyonun tek taraflı olarak gerçekdaha büyük bir desteğe sahip olacaktı ve bunun sonucunda da leşmesinin kolay olmayacağını,gerçekleşse bile huzur getirmediğer aileyi geri plana itip askeri,siyasi,ekonomik olarak kuru- yeceğini göstermesi bakımından güzel bir örnekti. lacak ülkede hakimiyet kurma imkanı sağlayacaktı.Bu sebep-

ten dolayı Talabani ailesi referanduma karşı şüpheli yaklaştı ve Çekoslovakya'nın Kadife Boşanması böylece toplumsal birliğin sağlanmasını engellemiş oldu.Bu Çekoslovakya 1945 yılında Alman işgalinden SSCB sayesinde düşüncelerden dolayı Talabani'nin peşmergelerinin referan- kurtarılmıştı. Bu sebeple 1945-1948 yılları arasında yavaş yadum sonrası Irak ordusunun bölgeye operasyonu sırasında vaş Sovyet uydusu haline geldi. 1948’de Çekoslovakya’da Kodireniş göstermeyip geri çekilmesi sonucu IKBY'nin uzun yıllar münist Parti güç kazanmaya başladı ve yönetim komünistlerin sonucu elde ettiği toprak kazanımları kaybedildi.Yani Kürtler eline geçti. Bu tarihten sonra Çekoslovakya 41 yıl boyunca bağımsızlık ararlarken ellerindekilerini de kaybetmiş oldu- Doğu bloğunda yer almıştı.Buna rağmen Çekoslovakya her lar.Bu kazanımları uzun bir süreçte elde etmiş olmalarına rağ- zaman diğer Sovyet devletlerinden ayrılmıştı çünkü Çekoslomen çok kısa bir sürede kaybetmeleri Kürt halkına büyük bir vakya'da 2.Dünya Savaşı'ndan önce ''sosyal demokrasi'' havası şok oldu ve hayal kırıklığı yarattı.

hakimdi.Bu hava Çekoslovakya'yı uzun süre

demokra-

Dış politikada ise İsrail'in kısık sesli desteği dışında neredeyse si,özgürlük ve liberalizm gibi konularda etkilemiştir.Bu etkinin kimsenin desteğini bulamadılar.Çünkü Kuzey Irak'ın komşuları sonucu 1967'de Aleksander Dubček liderliğinde “insancıl koolan Türkiye,İran ve Suriye kendi vatandaşları olan Kürtlerinde münizm” hareketi başlamıştı ve bu hareketin amacı Çekoslobu olaydan etkilenip bağımsızlık isteklerinin artmasından kor- vakya’da insan hürriyetini esas alan bir komünist sistemi uykuyor,Avrupalı devletler ve ABD ise zamanın uygun olmadığını gulamaktı. 1968’de yayınlanan “harekat programı” sosyalizİŞİD ile savaşa yoğunluk verilmesi gerektiğini düşünüyorlar- min demokrasi ilkeleri ile birleştirilerek yeni bir siyasi sistemin dı.Barzani desteğin sınır komşularından gelmeyeceğini tahmin oluşturulması amacındaydı. Bu olay tarihte Prag Baharı olarak

etmiş olmalıydı ama Avrupalı devletlerin ve ABD'nin de karşı da anılır. Tek partili sosyalist devlet yönetimine karşı olan, çıkması Barzani'yi beklemediği kadar zor bir durumda bırak- inkılapçı nitelikteki bu hareket ile toplanma ve dernek, düşüntı.Komşu devletler Barzani'yi referandumdan vazgeçirmek için ce ve ifade, inanç ve kanaat gibi insanın temel hak ve hürriyetçeşitli uygulamalarda bulundu.Örnek olarak Türkiye sınır kapı- lerinin sağlanması gerektiği vurgulandı. Çekoslovakya’nın şartlarını kapatma tehdidinde bulunarak,İran ise askeri operas- larına uygun sosyal demokrasi modelinin kurulması ve serbest yon tehdidi ile Barzani'yi sıkıştırdı.Bu ülkelerin yaptığı hamle- seçimlerin yapılmanın gerekliliği de ifade edildi. Aslında bu 42


program bir nevi toplumun demokratik ve insani taleplerine yönünde ani bir şekilde talep oluşmasına neden olmuştur.Bu

Aleksander Dubček’in vermek istediği olumlu bir cevaptı. taleplerin sonucu Çekoslovakya Anayasası'na göre ayrılmak Lakin Sovyet Rusya bu durumdan hiç hoşnut değildi ve için halkoylaması gerektiği halde bu gerçekleşmemiş parVarşova Paktı üyelerinin de desteğini alarak bu gelişmeleri lamentonun aldığı karar yeterli görülmüştür.Çekler ve Slovakbaskı yoluyla engellemeye çalıştı. Yaptığı baskılar başarılı lar 1 Ocak 1993'te bağımsız devletler olmuşlardır. olmayınca Varşova Paktı ordusu 21 Ağustos 1968’de Çekoslovakya’yı işgal etti. Aleksander Dubček Moskova’ya götürüldü ve çok geçmeden Çekoslovakya’nın reform programından vazgeçtiği açıklandı.Bu olaylardan sonra Çekoslovakya'da baskıcı yönetim 80'lere kadar devam etti ama Gorbaçov'un politikaları sonucu siyasi baskı azalmaya başladı.Bu ortamın sayesinde muhalifler kendilerine uygun zemini buldular ve 1989 yılının sonlarına doğru Kadife Devrimi'ni başlattılar. Muhalifler Vaclav Havel'in

liderliğinde barışcıl eylemlere

Çekoslovakya'nın ayrılması sürecinde sadece kamuoyundan destek gelmemiştir.Batı devletleri bu olayı Sovyetlerin ve komünizmin çöküşü olarak yorumladıkları ve halkın artık bir arada yaşamak istemediğini net bir şekilde gördükleri için bu

ayrılmaya engel olmamışlardır.Çekoslovakya bize iç ve dış politikada tam bir konsensüs sağlanırsa self determinasyonun başarılı olacağı ve ayrılma sonrasında huzursuzluğun olmayacağını

göstermesi

bakımından

değerli

bir

örnektir.

(protesto,grev) başladılar.Bunun sonucunda 10 Aralık 1989'da Komünist devlet başkanı Çekoslovakya’da ilk kez komünist olmayan hükümeti atadı ve görevinden çekildi. 28 Aralık’ta Self determinasyonun tarihine ve yakın pratikteki uygulamaAlexander Dubcek federal meclisin sözcülüğüne seçildi ve larına baktığımızda görebildiğimiz iki kritik nokta var:

Vaclav Havel 29 Aralık’ta özgür Çekoslovakya’nın ilk devlet Kamuoyunda geniş tabanlı destek ve uluslararası ortamda başkanı seçildi. Havel’in devlet başkanı seçilmesiyle Kadife onay.Bu ikisi aynı anda sağlanmadığı sürece self determinasyDevrimi başarıldı ve Haziran 1990’da, 1946 yıldan beri yapılan on gerçekleşemiyor veya kaosa ve huzursuzluğa neden olilk demokratik seçimler sonrasında komünist olmayan bir uyor.Yakın tarihten IKBY referandumu,Katalonya bağımsızlık hükümet kuruldu.

girişimi,İskoç bağımsızlık talepleri ve Yugoslavya'nın dağıl-

Bu olayların sorunları tamamen çözememelerinin sebeplerinden bir tanesi tarihi farklılıklardır. Çünkü Çekler Avusturya idaresinde yaşamış ve aydın, kültürlü insanlardır. Slovaklar ise

Macaristan idaresinde yaşamış ve köylü kitleye sahiptirler. Her ikisi de Katolik olmakla beraber Çekler anti-klerikal, Slovaklar ise derin inançlı Katoliklerdir. Çeklerin içinde asimile olma korkusu Slovakların ayrılma isteklerini körüklemiştir. Bundan dolayı milliyetçi seferberlik ilk başta Slovaklarda ortaya çıkmıştır. Ayrılmanın ekonomik sebepleri de vardır. Çekoslovakya'nın komünizmden liberalizme dönüşümü özellikle de özelleştirmeler Çekler ile Slovaklar arasında çekişme ve ayrımcılık yaratma ihtimali doğurmuştu. Bu tehlikeyi ayrılmak için meşruiyet olarak kabul eden siyasetçiler ayrılma için daha çok destek toplayabilmişlerdir. Ayrılma kıvılcımı 1992 seçimleri sonucu Çek ve Slovak başbakanlarının birbiriyle çalışmayı reddetmeleri sonucu ortaya çıkmıştır.Bu olay halkları ayrılmaya motive etmiş ve kamuoyunda ayrılma

masını başarısız olmuş veya başarı ihtimali şu anda mümkün gözükmeyen self determinasyon denemeleri olarak görebiliriz. İlk üç örnekte kamuoyunda azınlıkların taleplerine yeterli destek gelmemesi ve uluslararası arenada diğer ülkelerin çıkarlarına uymaması sonucu bu denemeler başarısız oldu. Yugoslavya örneğinde ise ülke içindeki ulusların hepsinin ayrılmak isteği olmasına rağmen nasıl bir ayrışma olacağı konusunda belirli bir anlaşma olmaması ve Batılı devletlerin bu olayları ulusların meşru talepleri olarak değil de siyasi çıkar sağlama aracı ve Sovyet sonrası dağılma sürecinin devamı olarak görmesi Balkanlar'ın kan gölüne dönmesine neden oldu. Diğer taraftan Çekoslovakya,Singapur-Malezya ayrılığı

ve Norveç-İsveç ayrılığı(yakın bir örnek olmasa bile) örnekleri bize öncelikle ulusların kendi aralarında anlaşmasının uluslararası arenada self determinasyon ilkesinin onay bulmasının daha mümkün olduğunu gösteriyor.Ayrıca bu ülkelerin kültürel ve tarihi yapısı da kansız geçişe katkı da bulunduğu düşünülebilir.

43


Sonuç olarak self determinasyon ilkesinin gerçekleşmesi için en önemli şey halkların anlaşmasıdır. Halkların anlaşması da diğer ülkelerin müdahalesini kısacağından ayrılmanın diğer ülkelerin siyasi çıkarlarına göre değil de halkların taleplerine göre şekillenmesine imkân sağlayacaktır bu da barışçıl ve tatminkâr bir çözüme kavuşulmasına katkı sağlayacaktır. Ama halkların anlaşması da pek kolay gerçekleşebilecek bir şey değildir çünkü çoğunluk olan halk bir kaç istisna dışında genel olarak ayrılma isteğini doğal olarak kabul etmez.Halkların anlaşamadığı durumlarda bu ilkenin gerçekleşmesi siyasi perspektife göre şekil alacağından hükümetlerin ve diğer ülkelerin çıkarları halkların isteklerinin önüne geçecektir.Tarihe baktığımızda da genel olarak bu ilke uluslararası arenadaki siyasal çıkarlara göre sonuca ulaşmaya meyillidir yani halkların talepleri yerine ülkelerin çıkarlarına göre gerçekleşiyor bunun sonucunda da gerginlikler ve çatışmalar büyüyerek devam ediyor.Halklar amaçlarına ulaşmaya çalışırken farklı konularla uğraşmak sonucunda bırakılıyorlar bu durum iki tarafa da maddi ve manevi anlamda zarar veriyor ve çözümsüzlüğü sürdürüyor.Çözümsüzlük diğer jenerasyona aktarılmaya devam ediyor.

KAYNAKÇA Ali,A.(2003) Uluslararası hukukta kendi geleceğini belirleme (self-determination) hakkı Aydınak,D. Çekoslovakya'daki kritik durum:Kadife devrimi https://www.academia.edu/19646142/%C3% 87ekoslovakyadaki_Kritik_Durum_Kadife_Devrimi

Kalaycı,H.(2007,Nisan,17) 20. Yüzyıldaki barışçıl ve kanlı ayrılmalar Avrasya Dosyası 3(12) Kılınç,D.(2008) Self determinasyon ilkesinin azınlıklar açısından değerlendirilmesi Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2

44


SURİYE’DE VEKALET SAVAŞLARININ AKTÖRLERİ YPG -PYD VE ABD-TÜRKİYE İLİŞKİSİ ALİŞ FOTO

Modern ulus devletlerin ortaya çıkışı ile birlikte devletler ve toplumlar arası ilişkilerde dönüşüm süreci yaşandı. Bu dönüşüm süreci arızi bir dönüşüm süreci olmamakla birlikte süreklilik içeren bir süreci temsil etmektedir. Bu süreç modern ulus devletlerde –çoğunlukla günümüzde olmak üzere- savaşların ikinci planda kalması ve diplomatik faaliyetlerin giderek birin-

Mustafa Atlı mmustafaatli4620@gmail.com

cil konuma gelmesi sonucunu doğurmuştur. Öte yandan gü-

nümüzde modern devletlerin dış politika eksenli diplomasileri nedeniyle vekalet savaşlarını aktif bir biçimde kullanmaktadırtahmin etmek hava durumu tahmin etmek gibidir. Diplomasi- lar. Buna ek olarak günümüzde vekalet savaşları stratejik önelerin değişkenlik arz etmesi teori-pratik arasındaki uçurumu me sahip Ortadoğu’da yoğun bir şekilde görülmektedir. Bu

genişletirken , diplomatik tahminlerin tutarlılığını zayıflat- çalışma Suriye’de vekalet savaşlarını vekalet savaşın ana akmaktadır.

törlerden biri olan YPG üzerinden incelemekte ve YPG’ nin

Günümüzdeki dünya düzenini ‘’ yeni dünya düzeni’’ olarak etnik meşruiyetine dayandırdığı bu vekalet savaşını Kürtlerin kabul edersek , yeni dünya düzeninde Amerika Birleşik Devlet- plebisite hakkı merkezinde ele almaktadır. leri’ni domino etkisi yarattığını ve domino gücü olarak kabul Amerika’nın Hegemonik Güç Haline Gelmesi etmemiz gerekir. Domino güç olarak Amerika dünyanın bir- Çift kutuplu dünya düzeninden askeri ve siyasi savaş vererek çok bölgesinde çeşitli diplomatik çabalarda bulunmakta ve bu galip çıkan ABD’nin soğuk savaş sonrası gücü için tek kutuplu çabalarda makro anlamda ulusların kaderine küresel anlamda dünyada hegemonik güç ifadesi kullanılır. ABD’nin ulusal güda yeni dünya düzenine yön vermektedir. Modern ulus dev- venlik stratejilerini ve tek kutuplu dünya düzenini anlamlandıletlerin diplomatik faaliyetlerinin değişiklik göstermesi, aklımı- rabilmek için hegemonya kavramı üzerinde durmak gereklidir. za şu soruyu getirmektedir: modern ulus devletler diplomatik Siyaset bilimi literatüründe hegemonya kavramı kapitalist aktivitelerini nasıl belirlemekte ve dünya düzenine nasıl yön sistemde egemen olan bir sınıfın diğer sınıflarla ittifaklar kuravermektedir?

rak , uzlaşmalar sağlayarak egemenliğini meşrulaştırması anla-

Bu sorunun cevabını analiz etmek için başucunda tutulması mına gelmektedir. Bir meşrulaştırma biçimi olarak hegemongereken kavram ulusların güvenlik stratejileridir. Ulusal gü- ya kavramı, ekonomik, siyasi ve toplumsal dinamikler üzerinvenlik stratejileri modern devletlerin küresel dünya düzenine den gerçekleştirilmektedir. ABD İkinci Dünya Savaşı sonrasınyön vermek için izlemesi muhtemel yada izleyecekleri yol ha- da yakaladığı ekonomik büyüme ve Soğuk Savaş Dönemi bo-

ritalarıdır. Öte yandan diplomatik faaliyetlerin dönüşüm yaşa- yunca yakaladığı askeri ve teknolojik gelişmişlik düzeyi ile Soması beraberinde savaş konseptinin de dönüşüm yaşamasıyla ğuk Savaş sonrası bu araçları kapitalist model içinde etkin bir da ilişkilendirilebilir. Sıcak savaşın artık etkisini çoğu yerde biçimde kullanarak uluslararası sistemin hegemonyası haline kaybettiği dünya düzeninde savaşlar vekalet savaşları yönün- gelmiştir. Öte yandan hegemonik gücün belli kapasitelere de evirilmiştir. Günümüzde küresel aktörler sıcak savaşların sahip olması gerektiği de vurgulanmalıdır. Robert Gilpin’e hem kaybedene hem de kazanana ağır maliyetler getirmesi göre bir hegemonik devlet, egemenlik kurduğu uluslararası 45


Ekonomik ve politik yapıyı düşman muhaliflerinden gelecek süresi boyunca Amerika’nın ulusal güvenlik stratejileri ince-

saldırılardan koruyabilmek için yeterli askeri güce sahip olma- lendiğinde yeni dünya düzeninde Amerika’nın birincil rölü lıdır (Gilpin, 1981, s. 203). ABD’nin kapitalist blok içinde ken- vurgulanmakta ve dünyada gelişen düzene karşı müdahalede dine sağladığı hegemonik konum, sahip olduğu ekonomik, Amerika’nın sorumluluklarını paylaşması gerektiği mesajı veaskeri ve siyasi üstünlükleriyle doğru orantılıdır. Buna ek ola- rilmektedir. Bu paylaşım çok kısa dönemde NATO, Birleşmiş rak ABD hegemonya konumunu toplumsal alan üzerinden Milletler gibi uluslararası örgütlerle iletişim yönünde kendilimeşrulaştırmaktadır. Amerika’nın kendine özgü ve benzersiz ğini gösterirken son iki ulusal güvenlik stratejisinde Ameriolduğuna güçlü bir inanç duyan Amerikalılar, Amerika’nın ka’nın misyonunu vekilleri yoluyla gerçekleştireceği vurgusuykuruluşundan beri bütün diğer ülkelerden farklı ve deyim la yeni boyut kazanmıştır. Günümüzde Amerika vekaletleri yerindeyse “seçilmiş” olduğu düşüncesini tüm benlikleriyle yoluyla Ortadoğu başta olmak üzere birçok stratejik bölge de savunmaktadırlar (Arslan ve Arı, 2004, s. 10).

vekilleri yoluyla vekalet savaşı vermektedir. Vekalet savaşları

ABD Soğuk Savaş sonrası dönemden itibaren tek kutuplu dün- son otuz-kırk yıllık dönemde küresel dünya düzenine yön verya düzeninde hegemonik aktör olarak dünya düzenini ulusal menin aracı olarak yeni bir kavram olmakla birlikte vekâlet güvenlik stratejileri yoluyla yönlendirmektedir. Bu stratejile- savaşları; devletlerin, özellikle küresel ve bölgesel güçlerin rin analiz edilmesi tek kutuplu dünya düzeniyle ABD’ nin he- kendi çıkarlarını elde etmek ve nüfuz alanlarını genişletmek gemonik konumu arasında ilişki kurmamıza katkı sağlayacak- maksadıyla; kendi askeri unsurlarını kullanmaktan ziyade, tır. ABD’nin Soğuk Savaş boyunca uyguladığı ulusal güvenlik müttefiklerini, edilgen ülkeleri, hedef ülkedeki parçalanmış stratejisi ,bir bütün olarak bakıldığında, ABD kurulduğu gün- yapıları ve yandaşlarını cepheye sürmek suretiyle gerçekleş-

den bu yana geleneksel stratejisi olan siyasal ve kültürel de- tirdikleri savaşlardır.(Sandıklı, 2016:1). Vekalet savaşları geğerleri yaymak ve geliştirmek bağlamında hedef seçilen ülke- nellikle üçüncü ülkeler aracılığıyla gerçekleştirilirken, günülerde demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesine ağırlık veril- müzde terör örgütleri, etnik ve dini yapılanmalar üzerinden mesi ( Şener , 2014 :416) olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygu- gerçekleştirilmektedir. lamaya koyulan bu demokratik rejim ihraç etme misyonu , Günümüzde Ortadoğu’nun çoğu ülkesinde vekalet savaşları ABD’nin bölgesel ve küresel çapta güvenliğini sağlamak için gerçekleştirilmektedir. Bölgede ekonomik ve siyasal istikrarın aracı konum üstlenmektedir. Soğuk Savaş dönemi boyunca olmayışı ve bölgenin stratejik önemi sahip enerji potansiyeliABD kendi ulusal güvenliğini tehdit eden ülkelere demokratik ne sahip bir konuma olması bu durumun nedenleri arasında ve liberal rejim ihraç etme misyonunu gerek siyasi gerekse sayılabilir. Mart 2011 yılında başlayan Suriye’deki iç savaşın askeri kullanmıştır. Demokratik ve liberal rejim ihraç etme kısa dönemde beklenilenin aksine çözüm getirmemesi bölgemisyonu, ABD ‘nin ulusal güvenliğini sağlarken bir taraftan da de siyasi istikrarın bozulmasına yol açmıştır. Küresel ve bölgeliberal ekonomi modeli yoluyla ABD ekonomik gelişmişliği sel güçlerin bu savaş karşısındaki tutumları ne yazık ki bölgesürekli hale getirmeyi amaçlamıştır. Küreselleşme de ABD deki çıkarlarını sürdürmek temel amaç ve bölgedeki iç savaşı için demokrasi ihraç ve liberal ekonomik yaratma hedefleri sonlandırmak ikincil amaç şeklindedir. Güç dengelerindeki için

iyi

birer

Vekalet Savaşları ve Ortadoğu

araç

konumdadır. kutuplaşma ve bozulan siyasi istikrarın bölgede terör örgütleri, etnik ve dini yapılar üretmesi de iç savaşın sonlanması için

Amerika Soğuk Savaş döneminde Kore Savaşı üzerinden Sov- çözümü zorlaştırmaktadır. Hegemonik güç olan Amerika yeni

yetlerle verdiği mücadeleyi sıcak savaş kavramından farklı bir dünya düzeninde Ortadoğu’da ulusal güvenlik stratejilerinde yere koymak gerektiğini vurgulamak gereklidir. Çünkü Ameri- belirtilen kendi çıkarlarını sürdürmek yönünde politika uyguka Soğuk Savaş döneminde Kore Savaşı’nı oradaki belli bir ladığını söylemek mümkündür. Amerika Ortadoğu’da Irak bölgedeki kitleyi kullanarak-güney Kore üzerinden gerçekleş- Savaşı’nda kendi askeri unsurlarını aktif bir biçimde kullanırtirmiştir. Kore Savaşı sıcak savaşların vekalet savaşlarına evril- ken Suriye Savaşı’nda askerleri geri planda olmak üzere bölme sürecinde geçiş savaşıdır. Soğuk Savaş’ın sonraki on yıllık gede siyasi istikrarsızlıktan yararlanan bölgesel terör örgütleri 46


ve etnik ve dini yapıları kullanma yoluna gitmiştir. Suriye Savaşı bütüncül olarak değerlendirildiğinde bölgede PYD-YPG Ame-

rika’nın aktif vekili konumundadır. PYD' nin Türkçe karşılığı Demokratik Birlik Partisi olarak adlandırılır. 2003 yılında Suriye'de Kürtler tarafından kurulmuş olan yapılanmanın lideri Salih Müslim'dir ve PYD nin açılımı Kürtçe Partiya Yekîtiya Demokrat'tır. YPG ise PYD' nin silahlı yapılanmasıdır. Türkçe olarak halkı koruma birlikleri olarak adlandırılan bu örgüt Suriye’de iç savaşın uzun yıllar sürmesinden kaynaklı yapısını iyice büyütmüştür. YPG –PYD adlı örgütün temel amacı Suriye’de ortaya çıkan siyasi istikrarsızlık sürecinde Kürtlerin hakkını koruma kaynaklıdır. Bölgede IŞİD ile mücadelede çoğu zaman Amerika ve Baas rejiminin vekilliğini yapar konumdadır. Günümüzde Amerika ile girdiği aktif ilişkiler onu Amerika’nın Suriye’deki vekalet savaşında vekili konumuna getirmiştir. YPG-PYD , Suriye’deki savaşta uluslararası güçler tarafından desteklenen örgütün üstlendiği misyon fotoğrafın tüm yüzüne bakıldığında çok da pembe değildir. YPG-PYD adlı örgüt Suriye’de Kürtlerin self determinasyon hakkı üzerinden kendine uluslararası arenada meşruiyet sağlarken bölgede diğer etik unsurları asimile ve yok etme politikası izlediği uluslararası kayıtlarda mevcuttur. 2015 yılında Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan YPG-PYD raporunda örgütün bölgedeki Kürt nüfusunu koruma adına Türkmenleri ve Arapları bölgeden temizlediğine dikkat çekilmektedir. Örgüt bir taraftan kendi meşruiyetini, Suriye’de yaşayan Kürtlerin self determine durumlarına gerekçe kullanırken diğer taraftan diğer etnik unsurları bölgeden göçe zorlama ve yok etme gibi politikalar uygulamaktadır. Meşruluğunu Kürtlerin self determinasyon hakları üzerinden sağlaması YPG-PYD yapısının uluslararası yüzü, bölgedeki diğer etnik grupları temizleme yönü de örgütün bölgesel acımasız yüzüdür. YPG-PYD adlı örgüt yoğun bir biçimde hegemonik aktör olan Amerika tarafından desteklenmektedir. Bu destek uluslararası alanda siyasi desteğin de yanında tırlarla aktarılan silahlar ve istihbarat desteği olarak kendini göstermektedir. Ameri-

ka’nın bölgedeki YPG-PYD adlı etnik temellere dayanan örgüte destek vermesinin legal gerekçesi bölgedeki terör örgütleriyle savaşma yolunda vekili olması olarak kayıtlara geçerken ,illegal yönü de bölgede Amerika’nın çıkarlarını gerçekleştirmede aracı konumda olması olarak değerlendirilebilir. Öte yandan YPG-PYD adlı örgütün uluslararası kanallardan sürekli pompalanan Suriye’deki iç savaşta Kürtlerin haklarını koruma amacı güttüğü doğrudur. Fakat 2015 yılı Af Örgütü’nün raporunda da vurgulandığı gibi YPG-PYD adlı örgüt 15-16 yaşındaki çocukların silah gücü olarak kullanıldığı bir terör örgütüdür. Bölgesel güçler –Türkiye tarafından terör örgütü olarak adlandırılmasında örgütün diğer etnik grupları bölgeden temizleyip bölgede özerk bir etnik temele dayalı devlet kurma amacı güttüğün etkili olduğunun altı çizilmelidir. Alttaki fotoğraflarda etnik temizliğin kanıtları yer almaktadır. 2014 yılı ve 2015 yılı haziran aylarına ait uydu görüntüleri bölgede bulunan Hüseyniye köyüne aittir.

https://www.amnesty.org/en/press-releases/2015/10/syria-us-allys-razing-of-villages-amounts-to-war-crimes/ 2015 uluslarası af örgütü pyd raporuna bu adresten ulaşılabilir Bu fotoğraflar http://www.aljazeera.com.tr/haber/af-orgutu-pydnin-ihlalleri-savas-sucu-derecesinde adresinden alınmıştır.

47


Türkiye’nin YPG-PYD’nin Suriye’de kendi sınır güvenliğine ğinde harekatların amacının Kürtlerin self determinasyon haktehdit olması sebebiyle meşru gerekçelere dayandırdığı Fırat kının önlenmesi olarak algılanmaması gerektiği ve hareket Kalkanı ve Zeytin Dalı sınır ötesi operasyonlarından sonra ör- amacının Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı ve bölgedeki gütün bölgedeki gücünün zayıfladığı bilinmektedir. Türki- siyasi istikrasızlıktan kaynaklanan terör örgütlerinin tehdit ye’nin YPG-PYD adlı örgütü terör örgütü olarak görmesinin potansiyelini ortadan kaldırma amacı taşıdığını

çıkarmak

altında yatan gerekçe sadece sınır güvenliğini tehdit etmesiyle mümkündür . Bölgede Amerika ve Türkiye’nin çoğu zaman

sınırlı değildir. Her iki operasyon gerçekleştirilmeden önce bölgesel ve küresel aktörler olarak vekalet savaşlarını bölgebölgede örgütün toprak kontrolüne bakıldığında , örgütün deki etnik grupların üzerinden gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. kontrol ettiği alan Suriye’nin yaklaşık % 25-27 arasında olduğu Bu çalışmada hegemonik güç olan Amerika’nın yeni dünya görülebilir. Ancak örgütün Suriye’de Kürtlerin self determine düzeninde Ortadoğu’da kendi çıkarlarını korumak için verdiği haklarını koruma gerekçesi ile bu oran arasında ciddi manada vekalet savaşını incelemektedir. Amerika’nın Suriye’de verdiği tutarsızlık vardır. Şöyle ki Suriye’de operasyonlar olmadan vekalet savaşının ana aktörünün YPG adlı örgüt olduğu görülönceki Kürt nüfusu Suriye’deki toplam nüfusun yaklaşık % mektedir. Çalışmada değerlendirildiği ölçüde, bu örgütün ku10’unu oluştururken örgüt Suriye’nin dörtte birini kontrol rulum amacı olarak ilk başlarda bölgede yaşayan Kürtlerin self eder düzeye gelmiştir. Öte yandan örgütün bölgede Türkmen- determinasyon haklarını koruma amacı güttüğüne çalışmada ler ve Araplar başta olmak üzere etnik grupları yok etmesi ve yer verilmiştir. Ancak YPG’nin ilerleyen dönemlerde Suribölgeyi belli bir etnik grupla homojenleştirme projesi güttüğü ye’deki siyasi otorite boşluğunu da kullanarak bölgedeki diğer dikkate alındığında örgütün bölgede Kürtlerin self determi- etnik gruplara etnik temizlik ve asimilasyon faaliyetinde bunasyon haklarını koruma amacı güttüğü çok da inandırıcı ol- lunduğu sonucuna varılmıştır. YPG adlı örgüt 2015 yılı Uluslamadığı kolaylıkla fark edilir.

rarası Af Örgütü’nün raporunda da analiz edildiği gibi çocukla-

Öte yandan Türkiye ‘nin bölgede sınır güvenliği amaçlı Zeytin rı silah gücü olarak kullanması ve bölgedeki diğer etnik grupDalı ve Fırat Kalkanı harekatları incelendiğinde bu harekatla- lara etnik temizlik uygulaması dikkate alındığında terör örgütü rında bölgede gerçekleştirilen vekalet savaşları kapsamında olarak nitelendirilebilir. Ancak YPG’nin Kürtlerin self determi-

değerlendirilebilir. Harekatlar bölgede aktif Özgür Suriye Or- nasyon haklarını koruma amacı ve bölgedeki diğer terör ördusu gibi muhalif gruplarının yanında Türk askeri unsurları gütleri ile mücadele de bir dönem aktif görev aldığı vurgulantarafından gerçekleştirilmiştir. Bölgede gerçekleştirilen hare- malıdır. Örgütün her ne kadar Kürtlerin self determinasyon katların temel gerekçeleri arasında YPG-PKK terör örgütleri haklarını koruması üzerinden uluslararası meşruiyeti küresel arasındaki organik bağ öncelik taşımaktadır. Türk hükümet güçler tarafından sağlansa da bölgedeki Kürt nüfusu ile YPG’ yetkilileri ve ordu mensuplarının açıklamaları değerlendirildi- nin Türkiye’nin müdahalesinden önce kontrol ettiği alan ara48


sındaki büyük tutarsızlık bu meşruluğa gölge düşürmektedir.

KAYNAKÇA ARSLAN, Okan., ARI, Selçuk. (2004). Amerika: Özgürlük Havarisi mi Yoksa Günah Keçisi mi?, Ankara: Platin GILPIN, Ropert. (1981). War and Change in World Politics, Cambridge: Cambridge University Sandıklı A. (2016), Vekalet Savaşları: Ortadoğu ve Türkiye, 19 ocak 2016 , http://www.bilgesam.org/incele/2293/vek%C3%A2let-savaslari--ortadogu-ve-turkiye/ alındığı tarih 25.03.2018 Şener B. (2014), ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE HEGEMONYA OLGUSU VE ABD HEGEMONYASININ SİYASAL VE KÜLTÜREL KAYNAĞI: “AMERİKAN İSTİSNACILIĞI” YA DA “AÇIK/KAÇINILMAZ YAZGI , International Journal of Social Science, Number: 26 , p. 405-420, Summer II 2014

49


“HES ARTIK!” ALİŞ FOTO

Su, evrende korunmaya ihtiyacı olan en önemli maddedir. Geçmişten günümüze sudan yararlanma şeklimiz farklılık göstermektedir. İnsanlık ilk başlarda yerleşimlerini yakınında su bulunan yerlere yapmıştır; karnını suda avladığı balıklarla doyurmuş, su sayesinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir, tarım alanlarını sulamış, su üzerinde taşımacılık yapmışlardır. Şimdi ise

Nisanur Zurnacı nisanurzrnc@gmail.com

suyu yer şekillerine bağlı olarak yüksek bir yerden dökerek enerji üretmekteyiz. Hidroelektrik üretimine elverişli olan ül-

kemiz enerji açığının bir kısmını yenilenebilir olan su ile kapat- seviyededir. Bu sebeple güneş, rüzgar ve jeotermal kaynaklarmaktadır.

la birlikte son yıllarda yenilenebilir enerjinin en yaygın olarak

ENERJİ ÜRETİMİNDE HES

kullanılan şeklidir. DSİ-Hidroelektrik Enerji Raporu’na göre,

Yukarı Manahoz Regülatörü ve Hidroelektrik Santralı Projesi 2010, hidroelektrik santraller; çevreyle uyumlu, temiz, yenileTanıtım Raporuna, 2007, göre hızlı nüfus artışı ve buna bağlı nebilir, ani talepleri karşılayabilen, yüksek verimli (% 90’ın olarak hızlı gelişme ve endüstrileşme sonucunda Türkiye’de üzerinde), yakıt gideri olmayan, enerji fiyatlarında sigorta rolü enerji açığı oldukça önemli bir şekilde kendini hissettirmeye üstlenen, uzun ömürlü (200 yıl), yatırımı geri ödeme süresi başlamıştır. Gereksinim duyulan enerji açığı çeşitli yollardan kısa (5-10 yıl), işletme gideri çok düşük (yaklaşık 0,2 cent/ temin edilmektedir.1999 yılı itibariyle Türkiye’de üretilen kWh), dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olarak tanımlanenerjinin sadece %59.2’si kendi öz kaynaklarından sağlan- maktadır. maktadır. Dışa bağımlı enerji üretiminin büyük bir bölümü DSİ eski yöneticisi Dursun Yıldız’ın Hidroelektrik Enerji Politikapetrolden (% 8.9) ve doğalgazdan (%31.9) sağlanmaktadır ve ları ve HES Projeleri hakkındaki yazısında ‘’Ülkemizde barajlı Türkiye gelişen ihracatına rağmen, ihracat gelirlerinin büyük depolamalı HES’ler halen yıllık üretim kapasitelerinin yarısı bir bölümünü petrol alımına ayırmak zorundadır. Dış ekono- kadar üretilebilecek enerjiyi depolayabilmektedirler. Bu santmik dengeyi olumsuz etkileyen dışa bağımlı enerji üretimi ay- ralların ortalama 6 aylık elektrik üretiminin, kriz koşullarında rıca güvenilir de değildir. Bu nedenle enerji üretiminde ülke- kullanılabilir olması; HES’lerin sunduğu önemli stratejik bir nin öz kaynakları arasında hidrolik potansiyel; yenilenebilir avantajdır. Bir diğer deyişle; yakın geçmişte de örneklerini kaynak olması, işletme ve bakım masraflarının az olması, çev- yaşadığımız gibi yurtdışı enerji kaynak temininde dönemsel re kirliliği yaratmaması ve en önemlisi ulusal niteliği ile güveni- sıkıntıların ortaya çıkması durumunda barajların devreye girlir enerji arzını sağlayan kaynak oluşu gibi özellikleri dolayısıyla mesi ve sıkıntının ulusal bir kaynak kullanılarak hafifletilebil-

son yıllarda ilk sırayı almaktadır.

mesi mümkündür. Tümüyle yerli kaynak kullanan HES’lerin

Hidroelektrik santrallerin doğaya en az zarar veren enerji üre- geliştirilmesi, enerjide dışa bağımlılığı azaltarak enerji güvenlitim yöntemlerinden biri olduğu varsayılmaktadır. İşletilmesi ğimizin ve ulusal güvenliğimizin tehdit altına girmesini engelleaşamasında herhangi bir zehirli atık oluşmamakta ve bu haliy- me olanağı da tanımaktadır. Bunun yanı sıra hidroelektrik le enerji üretiminde fosil yakıt kullanan enerji santrallerine santrallarda üretilecek ilave her 1 milyar kilovat saat (kWh) göre sera gazı salımı (karbon dioksit CO2) oldukça düşük bir elektrik, yaklaşık 500 bin ton daha az kömür ithali veya 215 50


milyon ton m3 daha az doğalgaz tüketilmesi anlamına gelmek- dan çıkaran insanlar HES yapıldıktan sonra sulamaya dayalı

tedir.’’ diyerek hidroelektrik santrallerin avantajlarına değin- tarım ürünlerinin yetiştirilmesini verimli bir şekilde gerçekleştimiştir.

remeyince başka bölgelere göç etmek zorunda kalacaktır. Art-

TMMOB- Su raporuna, 2009, göre ise Hidroelektrik enerji üre- vin örneğinde olduğu gibi santrallerin yapılmasıyla birlikte timinin doğal, tarihi ve kültürel varlıklar ve sosyoekonomik yörede yaşanan susuzluk nedeniyle halk bölgeden göç ederçevre üzerinde, boyutları projeden projeye değişen birçok ken, yörede madencilik faaliyetleri hız kazanmaktadır. Günüetkisi mevcuttur. Barajlı projelerde etki çoğunlukla su altında müzde göç probleminin varlığı bilindiği halde bu şekilde inkalan taşınmazlar ve yöre halkının yeniden iskânı, orman varlı- sanları yerinden yurdundan etmek pek mantıklı bir hareket ğının yok olması, nadir ve nesli tehlikedeki bitki ve hayvan olmamaktadır. Şayet insanların yaşam alanlarını sınırlandıratürleri konularında ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak, tesisle- rak, onları göçe zorlayarak, hem büyükşehirlerin nüfus yoğunrin yer seçiminde titiz davranılmaması çevresel açıdan hassas luğunu arttırıyor hem de ülkedeki tarım hayvancılık faaliyetleyörelerde birçok projenin iptalini gündeme getirebilmektedir. rinde gerilemeye gidiyoruz. Kendi gübremizi bile üretemezken Ayrıca, karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de uzun tünel elimizde var olan tarımı ve üreticisini de büyükşehirlere iterek alternatifleri ve baraj yapısından santrale kadar olan nehir kaybetmek ülkemizi dışa bağımlı olmaya zorluyor. ‘Ne kadar kesitine yeterli miktarda su bırakılmamasıdır.

sanayileşmişse o kadar gelişmiştir’ düşüncesiyle yok edilen

Su yenilenebilir bir enerji olması ve çevreye zararlı olmaması- tarım, ekonomimizde büyük açıklığa sebep olmaktadır. Sanayinın yanında, kullanım alanı olan hidroelektrik üretimi baraj leşmeyi tarım üzerinde uygulamadıkça gelişmiş ülke potansiyapımı sırasında ekosisteme ciddi zararlar vermektedir. Baraj yelinde olamayacağımız kesindir. HES yapılan bölgelerde; ya-

yapımı sırasında yol açmak için patlatılan dinamitler, kesilen şayan insanları, uygulanan tarımı, ekosistem ve habitatı düağaçlar, zemine dökülen beton birçok canlının habitatını yok şünmedikçe elimize geçen tek şey öfkeli yöre halkı; kayıp ekoederek yaşam alanlarını sınırlandırmaktadır. Canlıların yaşam sistem, habitat ve artık var olmayacak tarım uğraşlarıdır. alanlarının sınırlandırılması yanında toprak üzerine dökülen HES’lerde üretilen enerji kullanılmak üzere elektrik iletim hatbeton yüzünden toprak geçirgenliğini kaybederek Karadeniz ları kullanılarak aktarılmaktadır. Elektrik iletim hatları nedeni gibi bol yağışlı yerlerde yeraltı suyu birikiminin önüne engel ile oluşacak elektrik ve manyetik alanların çevre ve insan sağlıolmaktadır. Bu durum şu şekilde açıklanabilir: HES, suyu hav- ğı üzerinde olumsuz etkileri olmakta, adeta her vadiyi bir zanın irtifası yüksek noktalarında tutarak havzanın aşağı ke- ‘’Çernobil’’ vadisine dönüştürmektedir. Çünkü iletim hatlarının simlerine olan su akışını azaltmaktadır. Yeryüzüyle buluşma- kanserojen etkisi olduğu kanıtlanmış bir gerçektir. Bu durum, dan ortamdan borularla uzaklaştırılan sular yeraltı sularının yine bölgede yaşayan yöre halkının ve diğer canlıların hayatını beslenememesi sorununu ortaya çıkarır. Yeraltı ve yerüstü tehlikeye

sokmaktadır.

sularını birbirini besleyemeyince sulak alanların tamamen ku- YENİLENEBİLİR DİĞER ENERJİ KAYNAKLARI VE HES’LER ruması ihtimali de artar.

Yenilenebilir enerji kaynakları sadece su ile sınırlı değildir.

Hidroelektrik santraller balıkların göç yollarını tıkayarak nehir- Rüzgâr, güneş, jeotermal, biokütle, hidrojen, dalga, gelgit lerdeki biyolojik hayatı da etkilemektedir. Balıkların %25’i su enerjisi de enerjiye dönüştürülmek için kullanılabilecek alteralma yapılarından geçmeyi başaramamakta, nehirdeki balık natif yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. HES’leri bu enerji kaymiktarı büyük oranda değişmektedir. Dünyada sayısı 9000’den naklarının yanında daha fazla tercih etmemizin çeşitli nedenle-

çok olan tatlı su balığı türünün %20’den çoğunun soyu, son ri vardır. Hidrolik potansiyel, yağış rejimine bağlıdır. Dolayısıyyıllarda tükenmiştir ya da tükenmek üzeredir.

la, hidrolik enerji, iklim şartlarındaki değişimlere karşı hassas

Masum gibi görünen; doğaya uyumlu, kirlilik oluşturmadığı bir enerji türüdür. Hidroelektrik santraller, diğer üretim tipleri varsayılan ve bunun gibi bize pozitif yanları lanse edilen ile kıyaslandığında en düşük işletme maliyetine, en uzun işletHES’ler birçok insanın yaşadığı vadilerden göç etmesine sebep me ömrüne ve en yüksek verime haizdirler. Türkiye’nin diğer olmaktadır. Ekosistemin bozulması bir yana ekmeğini tarım- enerji alternatifleri karşısında iç kaynak olan suyu kullanan 51


hidroelektrik santrallere, gerekli önceliğin verilmesi ekonomi karşılama durumuna göre, baraj gövdesinin tipine göre, santve stratejik bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak, hidroelekt- ral binasının konumuna göre alt başlıklara ayırabildiğimiz rik enerjinin, yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak dünyadaki HES’lerde şu an bilmemiz gereken sadece depolama yapılarısu

döngüsüne

bağlı

olduğunu

unutmamak

gerekir. na göre olan sınıflandırmadır çünkü Türkiye’de HES’ler nehir tipi (düzenleyici) depolama sistemiyle kurulan HES’lerdir. Eski

Üretim Tesisi Tipi

Rüzgâr

Jeotermal

Biyogaz/ Biyokütle

Güneş/ Hidrojen Enerjisi

Dalga /Gel-Git

Kurulu Güç (P) Aralığı (MW) P≤10

İnşaat Süresi (Ay)

DSİ yöneticisi aynı zamanda İnş. Müh. Su Politikaları Derneği

22

son durum’’ yazısında yazdığına göre depolamalı HES’ler yeni-

10<P≤50

30

lenebilir enerji kaynakları ile enerji üreten sistemler içerisinde

50<P≤100

38

en kesintisiz üretim yapma özelliği olan sistemlerdir. Bunun

100<P

46

dışındaki Rüzgâr, Güneş gibi yenilenebilir kaynak kullanan

P≤50

38

enerji santrallerinin üretimi kesintili olup üretilen enerjinin

50<P

46

ekonomik olarak depolanması konusunda yeterli ilerleme

P≤10

24

sağlanamamıştır.

10<P≤50

30

50<P

38

ÇED RAPORLARINA DÂHİL EDİLMEYEN HES’LER

P≤10

22

Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan

10<P≤50

30

projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin

50<P

36

belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da

P≤10

18

çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alına-

10<P≤50

30

cak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belir-

50<P

38

lenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulamasının

Başkanı Dursun Yıldız’ın ‘’Suyla Gelen Enerji: Hidroelektrikte

izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalardır. Seda Cebeci’nin ‘’Türkiye’de Güneş Enerjisinden Elektrik Üre- Bütün sektörlerde olduğu gibi HES’ler için hazırlanan ÇED’ler tim Potansiyelinin Değerlendirilmesi’’ konulu uzmanlık tezin- de sorunludur. Adeta idari bir işleme dönüştürülen ÇED’in de belirttiğine göre yıllık ortalama ekonomik potansiyel elek- gerçekten “çevresel etkinin değerlendirildiği” bir rapor oldutik üretim değeri (GWh-yıl) hidroelektrik enerji santralinden ğunu söyleyebilmek mümkün değildir. ÇED’ler işin özünden 140.000 ve güneş enerji santralinden 380.000 GWh dir. Enerji uzak sadece formaliteyi tamamlamak, toplumsal baskılamayı sistemlerinin kurulumu pahalı diyerek kurmadığımız bir güneş ertelemek ya da susturmak için işleyen süreçler olarak işleenerji santrali yerine yaklaşık üç tane hidroelektrik santrali mektedir. Bunun en büyük göstergelerinden birisi de hiçbir kurmamız gerekiyor, oysa hidroelektrik santrali kurmak da HES’e ait ÇED’in olumsuz olarak sonuçlanmamasıdır. Bütün güneş enerji santrali kurmak kadar maliyetlidir. Güneşin yeni- HES ÇED’leri olumlu sonuçlanmıştır. Bunca HES arasında en lenebilir ve çevreye zararsız olmasının yanında ülkemiz güneş azından bir HES kabul edilemeyecek durumda olabilirdi. enerjisinden yararlanabilecek potansiyeldedir. Bütün bunlar Olumlu sonuçlanan tüm HES'ler toplum tarafından ne kadar göz önüne alındığında neden HES’leri güneş enerji santralleri- tepki çekse de ÇED raporlarını tersine çevirememiştir. Bu du-

ne tercih ediyoruz sorusunu sorabiliriz.

rum toplumun güvenini sarsmakla beraber mantıksız davra-

Hidroelektrik Santrallerin hepsi aynı şekilde kurulmaz. En ge- nışların sonucu olarak çarpık HES'leşme gibi sonuçlar doğurnel anlamıyla hidroelektrik santraller: geleneksel hidroelektrik muştur. santraller ve pompaj depolamalı hidroelektrik santraller ola- SONUÇ rak sınıflandırılabilir. Depolama yapıların göre, düşüşlerine Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak enerji açığına sahiptir göre, kurulu güçlerine göre, ulusal elektrik sisteminin yükünü ve enerji bakımından dışa bağımlılığı olan bir ülkedir. Enerji 52


üretim bağlamında HES tercih edilebilirdir. Diğer enerji üretim yollarından -kömür, petrol, doğalgaz, nükleer- daha temiz ol-

ması ki örneklerimin hepsi yenilenemez enerji kaynaklarıdır... Dünya, diğer yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjiyi daha sürekli ve ekonomik duruma getirene değin hidro-enerjinin fosil yakıtlar karşısındaki görece avantajları sürecektir. Bu nedenle geçen yıl Paris COP 21’de alınan karaların ve özellikle enerji sektöründe CO2 salınımının azaltılması konusundaki taahhütlerin yerine getirilmesinde HES’ler önemli bir rol oynayacaktır. Takip edilmesi gereken şey bu sistemlerin ekosisteme en az zarar verecek şekilde planlanması ve uygulanması olmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynağı kullanımının giriş kapısı sayabileceğimiz HES'ler ürettiği enerjiyle dışa bağımlılığı da azaltmaktadır. Ancak, çıkarılan bazı kanun ve yönetmeliklerle HES'ler çok farklı boyutlara taşınmıştır. Basit bir değişle HES'lerin özelleştirilmesinin önünü açan kanun ve yönetmelikler sayesinde birçok şirket ve enerji üretimi gibi konularla alakası olmayan çok sayıda tüzel kişilik HES kurmaya çalışmıştır. HES'ler hakkında temel görüşüm, yeterli bilgi dâhilinde ÇED raporlarının hazırlanması ve yöre halkına danışılmadan inşaata başlanmaması yönündedir. Ülkemizde hassas bir şekilde yaklaşılması gereken en önemli şey istişaredir. Yöre halkına danışılarak yapılan HES'ler herkes için daha iyi, güvenli ve tartışmasız olacaktır. Tabiat anayı boğuyoruz, kafasını kesiyoruz. HES'ler yapıp enerji üretmekle beraber kuraklığa ve sellere neden oluyoruz. Su, geçmişten günümüze saygı duymamız ve korumamız gereken en kutsal madde. Tüm toplumun faydalandığı, yaşam ve ekosistem için vazgeçilmez olan bu doğal kaynak mantıklı bir şekilde ve etik olarak toplum yararına kullanıldığında daha verimli olacağı bir gerçektir. Halkın karar alma süreçlerine katılımını sağlayacak mekanizmalar oluşturulması gerekmektedir. Suyun tasarruflu kullanılması ve gelecek nesillere kaliteli ve yeterli su aktarılması için alınan kararlar ince elenip sık dokunulmalıdır. Türkiye'nin su ve çevre politikası suyun boşa akmadığı ilkesini içermeli; herhangi bir yatırım nedeniyle doğal su döngüsünün sekte-

ye uğramaması için her türlü önlem alınmalıdır. Son olarak, Buket Uzuner'in tabiat dörtlemesi kitaplarından çıkan ilk iki kitabını, SU ve TOPRAK, okuduysanız SU kitabında HES'lerle ilgili ''Karadeniz Köyleri'nde HES'lere Direnen Köylülerle Görüşen Defne Kaman'ın Röportajı'' bölümünü de okumuşsunuzdur. Ben de sözlerimi onun röportajı bitirdiği gibi noktalandıracağım. Bu yazımızda HES'ler hakkında konuştuk, bundan sonrasını size bırakıyorum ''BENDEN HES ARTIK!'' KAYNAKÇA Ürker, Okan, and Çobanoğlu, Nesrin. “Türkiye'de Hidroelektrik Santraller'in Durumu (HES'LER) Ve Çevre Politikaları Bağlamında Değerlendirilmesi.” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012. “Hidroelektrik Santraller (HES).” Karadeniz İsyandadır, retrieved from karadenizisyandadir.net/hidroelektrik-santrallerhes/. Cebeci, Seda. Türkiye’De Güneş Enerjisinden Elektrik Üretim Potansiyelinin Değerlendirilmesi. Vol. 2977, T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2017. Yıldız, Dursun. “HİDROELEKTRİK ENERJİ POLİTİKALARI Ve HES PROJELERİ.” Elektrik Mühendisliği, vol. 442, May 2011, pp. 25–29. Gökdemir, Murat, et al. “Türkiye’De Hidroelektrik Enerji Ve HES Uygulamalarına Genel Bakış.” TMH, vol. 471, Jan. 2012, pp. 18–26. ÇED Uygulamaları. Retrieved from http://ced.csb.gov.tr/ced-uygulamalari-i-82207.

53


KOSOVA VE SELF DETERMİNASYON

ALİŞ FOTO

Self determinasyon TDK tarafından “öz belirtim” ve “kendini yönetme hakkını belirleme” olarak tanımlanmıştır. (TDK). Bu kavramla ilgili literatürde her ne kadar tartışma çıkmış ve kesin bir tanıma varılamamışsa da self determinasyonu, ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramı olarak kabul edebiliriz.

Nilay Gençer nilaygencerr@gmail.com

Kendi tarihimizden de anlayabileceğimiz üzere birçok halkın kendi bağımsızlık savaşına girişmesi ve bağımsızlık istemesi self

determinasyonun

Osmanlıdaki

örneğidir. yerine ilke kullanılması da hukuki gücün hafifletilme amacını taşır. (Ali, 2013).Kendi geleceğini belirleme hakkının belirsiz ve

Tarihsel süreçte imparatorlukların çöküşü ve ulus devletlerin tartışmalı olması beraberinde ayrılma hakkını gündeme geti-

ortaya çıkışı halk, bağımsızlık ve örgütlenme gibi yeni kavram- rerek azınlık gruplarının kendi devletlerini kurmaya hak kazaların doğmasına yol açtı. Peki self determinasyon hakkı ne nabilecekleri görüşü yaygınlık kazanmaya başladı. Bu duruma zaman ortaya çıktı ve tarihsel gelişim süreci nasıl gerçekleşti? Kosova’nın bağımsızlığı örnek olarak gösterilmektedir. 1789 Fransız İhtilalinde milliyetler ilkesi bu kavramla özdeşleş- KOSOVA’NIN BAĞIMSIZLIK HİKAYESİ tirebilir. Marksist düşünce sisteminde de self determinasyo- Yugoslavya’nın etnik uyumu, ünlü lider Tito’nun ölümüyle nun önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür. birlikte dağılmaya başladı. Sırplar, Hırvatlar ve Arnavutlar YuLenin “On Imperializm” eserinde konuyla ilgili fikirlerini açıkça goslavya’nın en kalabalık uluslarını oluşturuyorlardı. 1980’lebelirtmiştir. (Kılınç, 2008). Stalin de 1913’te Marksizm ve Milli rin başında Arnavutlar cumhuriyet statüsü kazanmak için KoMesela adlı kitapçığında self determinasyon hakkının bir ulusa sova’da eylemler başlattılar. Bu durum, Tito döneminde sessiz ana devletten ayrılma hakkı verdiğini savunmuştur. Fakat, kalan milliyetçi akımların Yugoslavya genelinde yeniden baş dikkat edilmesi gereken nokta Lenin ve Stalin için öncelik Ko- göstermesine işaret eder. 1981 yılında Kosova bağımsızlığı ile münist Partidir. Yani, Sovyet liderlerin kavrama yaklaşımı ide- ilk gösteriler Kosova Priştina Üniversitesi’nde öğrenci protesolojik bir boyut taşır. (Kılınç,2008). Ayrıca, 8 Ocak 1918’de tolarıyla başladı. Daha sonra Makedonya ve Karadağ civarına ABD başkanı Woodrow Wilson’un on dört ilkesi arasında self- yayıldı. Bu olaylardan sonra olağanüstü hal uygulaması ilan determinasyon hakkını da görmek mümkündür. Peki self de- edildi. 1981 sonbaharına gelindiğinde açıklanan verilere göre; terminasyon bir ilke midir yoksa bir hak mıdır? Birleşmiş Mil- 2000 Arnavut hapsedilmiş, 500 kişi cezalara çarptırılmış ve letler “principle” yani şart olarak bahsederken, Fransızca met- eylemlere destek veren 200 işçinin de işine son verilmiştir.

ninde “droit” yani hak olarak yer alması bu tartışmaya yol (Ural, 2014). Sırpların bölgede artan aşırı milliyetçiliği ve bölaçmıştır. Self determinasyonun uluslararası alanda yer alabil- gesel baskıları, aşırı Sırp milliyetçisi olan Miloseviç’in verdiği mesi ancak 2.Dünya Savaşı sonrasında olmuştur. 1945’te Bir- çeşitli konuşmalarla daha da şiddetlendi. 1980’lerin ortasınleşmiş Milletler Antlaşmasında self determinasyondan açıkça dan itibaren “Sırbistan’da rüzgârın yönünü keşfeden” ve söz edilmektedir. Fakat bu anlaşmada, kendi geleceğini belir- “Büyük Sırbistan hayalleri ile Yugoslavya’nın başına geçen” lemenin içeriği ve kapsamı belirsizdir. Ayrıca, anlaşmada hak Miloseviç milliyetçi söylemin sözcülüğünü yapmaya başladı. 54


(Erkonuk, 2010). Gazimestan’daki bir konuşmasında hala sa- Sırpların bu planı reddetmesi sürüp gittikçe yapılan müzakerevaşta olduklarını belirterek şiddet ve silah kullanımının önünü ler de sonuçsuz kalmıştır. Sonraları, ABD’nin dünya kamuoaçan cümleleriyle bölgedeki gerilimin artmasına sebep oldu.

yunda Kosova bağımsızlığını dile getirmeye başlamasıyla süreç

Kosova Parlamentosu’nun bağımsızlık kararı alması ancak 21 hızlanmıştır. (Şahin, 2015) Kosova Meclisi, 17 Şubat 2008 taEylül 1991 tarihinde mümkün olmuşsa da Sırbistan yönetimi rihli olağanüstü toplantısında bağımsızlık bildirisini kabul ettikbu kararı tanımamıştır. 1990’lı yılların sonunda İbrahim Ru- ten sonra uluslararası toplumdan farklı tepkilerle karşılaştıysa gova’nın pasif politikalarını eleştiren gruplar 1993 Aralık ayın- da en büyük sorunu çıkaran ülke tabi ki hala hukuken egeda kurulan Kosova Kurtuluş Ordusu’na katıldı. Ordunun amacı menliği devam eden Sırbistan olacaktı. Sırbistan’ın talebi ile Sırp güçlerine karşı silahlı mücadele başlatmaktı. UCK(Kosova BM Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanı’ndan bir danışma Kurtuluş Ordusu)’ ya katılımın giderek artması ve verilen mali görüşü istemiştir. Sonuç, bağımsızlık ilanını uluslararası hudesteklerle UCK küçük bir ordu özelliğin kavuştu. Artan ey- kukta yasaklayan herhangi bir düzenleme bulunmadığını ifade lemleriyle dikkat çekmeye başlayan bu ordu, 1996 sonrasında etmiştir. (Şahin, 2015) yaptıkları bombalı eylemler sebebiyle Sırp Hükümeti tarafın- SONUÇ dan terörist örgüt ilan edilmiştir. UCK Sırbistan yönetimi ile Kosova’nın Ahtisaari Planı ve 1244 sayılı BM güvenlik Konseyi mücadelenin genişlemesine yol açmışsa da sivil halka yönelik kararına gönderme yaparak bağımsızlık ilan etmesi self deterşiddet artınca NATO’nun Sırbistan müdahelesine de sebep minasyon kavramı içerisinde değerlendirilebilir mi? Yugoslavolmuştur. NATO 24 Mart 1999’da Yugoslavya’ya hava harekati ya anayasası ayrılma hakkını sadece Federe Cumhuriyetlere başlatmıştır. 78 gün süren hava saldırısı Haziran 1999’da BM tanımışken, Kosova da Sırbistan Federe Cumhuriyeti içerisin-

Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararı üzerine sona ermiştir. de özerk bir bölge iken bağımsızlığın anayasal temeli olduğu ( Ülger, 2016)

savunulabilir mi?

UNMIK- United Nations Mission in Kosovo- Birleşmiş Milletler Kosova bugün AB 28 üye devletinden 23’ü tarafından tanınKosova Geçici Yönetim Misyonu

mış da olsa Sırbistan başta olmak üzere Rusya, Yunanistan,

Hava saldırılarının sona erdiren karar, Kosova üzerinde BM İspanya ve Azerbaycan gibi devletler bugün Kosova’nın batarafından geçici bir yönetim kurulması kararını da içerir. Bu ğımsızlığını tanımamaktadır. Türkiye ise Kosova’nın bağımsızlıyönetimin kurulmasındaki amaç, bölgedeki insan haklarının ğı tanıyan ilk ülkelerden biridir. korunmasını sağlamak ve bölgede düzeni sağlamaktır. UNMIK’in gücünün fazla olduğu konusundaki eleştiriler Arnavut siyasi çevrelerinde tartışılmaya ve fonksiyonunu yerine getirmediği iddiaları başlayınca Kosova’nın gelecekteki statüsünün belirlenmesine yönelik müzakereler BM Güvenlik Konseyi tarafından 2005 tarihinde başlatılmıştır. AHTİSAARİ PLANI ve SONRASI Kosova’nın bağımsızlığı bu plan çerçevesinde gerçekleşmiştir. Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından yetkili arabulucu olarak

atandıktan sonra bir görüş ayrılıklarına bir çözüm olarak bu planı hazırlamıştır. Bu planın ana teması, bölgedeki istikrar, güvenlik ve huzur için en mantıklı çözümün Kosova Devleti kurulması görüşüdür. Bu plan Güvenlik Konseyi’ne sunulduktan sonra Rusya’nın vetosuyla karşılaşmıştır. Sorun yine çözülemeyip Kosovalı Arnavutların bağımsızlık ısrarlarına karşılık 55

KAYNAKÇA Ali, Hüseyin A. (2013) Uluslararası Hukukta Kendi Geleceğini Belirleme Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Erkonuk, Cemal. (2010) Tarihi Gelişim Sürecinde Avrupa BirliğiKosova İlişkileri ve Nihai Statü, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Avrupa Birliği Anabilim Dalı. Kılınç, Doğan. (2008) Self Determinasyon İlkesinin Azınlıklar Açısından Değerlendirilmesi. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1, 949-982. Şahin, Seçil. (2015) Kosova’nın Bağımsızlık İlanının Uluslararası Adalet Divanı Kararı ve Self Determinasyon İlkesi Çerçevesinde İncelenmesi. Ankara Barosu Dergisi, 3, 519-533. TDK, Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu, http://www.tdk.org.tr/? option=com_karsilik&view=karsilik&kategori1=abecesel&kelime2=S Ural, Selçuk. (2014) Balkanlarda Aşırı Milliyetçiliğin Gölgesinde Kosova ve Bağımsızlık. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(1), 149-180. Ülger, İrfan K. (2016). Kosova’nın Bağımsızlığının Self Determinasyon Çerçevesinde Analizi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, KOSBED, 31, 39-64.


ÜLKELERİN KENDİ GELECEKLERİNİ TAYİN HAKKI VE KIRIM ÖRNEĞİ

GİRİŞ Ülkelerin kendi geleceklerini tayin hakkı, 21. Yüzyıl çerçevesinde incelendiğinde, uluslararası hukuk bağlamında büyük tartışmalar yaratmıştır. Bu ilkenin somut olarak tanımını yapmak güç olsa da, genel hatlarıyla self-determinasyon ilkesi (ülkelerin kendi geleceklerini tayin hakkı), bir ülkede yaşayan halkın, hiçbir baskı altında kalmadan, istedikleri kararı verebilmesi hakkıdır. Bu hak, kendi geleceğini belirlemek isteyen

Naz Öztürk ozturknaz7@gmail.com

halklar için özellikle var olma şansını temsil eder. Özellikle 2. Dünya Savaşı itibariyle self-determinasyon ilkesinin ülkelerin ulusal egemenliklerine ve genel bağlamda uluslararası düze-

ne ne denli etkilerde bulunduğunu anlamak önemlidir. Self- sından önemlidir. İçsel self-determinasyon olarak ifade edi-

determinasyon ilkesini baz alarak bağımsızlıklarını ilan eden len hakkı, genel olarak siyasi yönetim biçimi ile ilgili olduğunu ülkelerin bu hakkın edinimindeki tarihi süreci de karşılaştır- söylemek mümkündür. Devletin yönetim şeklinin saptanmamalı olarak ele alınmalıdır. Özellikle Kırım örneğinde, Sovyet- sı, belirli ortak özellikleri bünyesinde bulunduran halkın, dileler Birliği’nin dağılmasından sonra bölgenin siyasi konjonktü- diği yönetim biçimini herhangi bir dış baskıya maruz kalmarünün nasıl değiştiği ve bu değişimin yüzyıllardır birlikte yaşa- dan, meşru bir biçimde seçebilmesi hakkıdır. İçsel selfyan farklı etnik kökenlerin bağımsızlık mücadelesine girişme- determinasyon ilkesinde, konunun genelinde de olduğu gibi, sinin sebepleri üzerinde de durulmalıdır.

etnik/ulusal azınlıklar ve yerli halk açısından genel olarak

SELF-DETERMİNASYON İLKESİNİN ANLAMI VE KAPSAMI: demokratik yönetim, kültürel öğeler/hakların korunması gibi Muğlak yapısının yanında, ilkenin öncelikle literatürde ve alanlarda vücut bulmaktadır. Bu durumda, dışsal selfuluslararası antlaşmalarda nasıl tanımlandığını bilmek, Kırım determinasyonun yanı sıra, başka bir ülkenin boyunduruğu örneğini anlamak bakımından önem teşkil eder. “Self- altında olma ve tamamen bağımsızlık elde etme durumu söz determinasyon, halkın idaresi altında yaşayacakları veya ya- konusu

değildir.

Kavramın

ikinci

ayağı

dış

self-

şadıkları hükümet şeklini seçme hakkıdır”. (Kızılkaya, determinasyondur. Burada kastedilen belirli bir toprak parça2012,44). Çok yakın bir zaman dilimine kadar, ülkelerin kendi sında yaşayan, ortak özellikleri olan halkların, boyunduruğu kaderlerini tayin hakkı, hukuki nitelikten yoksun ve geçerlilik altında oldukları ülkeden bağımsız olarak kendi haklarını tateşkil etmeyen bir kavram olarak görülüyordu. Özellikle etnik yin edebilmeleridir. Diğer bir anlamıyla bir halkın yabancı bir kökenlerin ve azınlık haklarının öneminin artmasıyla birlikte, yönetimden bağımsız olarak ekonomik, siyasal ve kültürel

uluslararası dengenin ve statükonun tehlikeye düşmesi, ulus- alanlarda özgürce seçim yapabilmesidir. Bu durumda başka ların önceden belirlenmiş sınırlarının, ulusal egemenlik anla- bir ülkenin otoritesi ve üstünlüğü söz konusudur. Bu anlam yışlarının tehdit edilmesi, devletlerin bu hakkın kullanılması- çoğu zaman daha önceden var olduğuna inanılan egemenlik na önyargılı yaklaşmasına sebebiyet vermiştir.

hakkının geri kazanılmak istenmesiyle de ilişkilendirilebilir.

Self-determinasyon hakkının ne anlama geldiğini ve iki açı- (Kurubaş, 2004,152). Bu hak, eğer henüz hak kazanılmamışdan incelenebileceğini bilmek, Kırım örneğini anlamak açı sa, çoğunlukla başka bir devletin içinde otonomi veya fede56


rasyon olarak bulunanların bağımsız devlet olma isteğiyle iliş- Ukrayna’da Şubat 2014 tarihinde yaşanan “Maydan” olayları

kilendirilebilir.

Kırım örneğinde inceleneceği üzere, somut sonucunda muhalif güçlerin iktidarı ele geçirdiği görülmekte-

olayda dış self- determinasyondan bahsedileceğini söylemek dir. Bu olayların sonucu olarak Kırım Özerk Cumhuriyeti bir mümkündür.

referanduma gitmiş ve sonuç olarak Kırım’ın bağımsızlığına ve

(Kurubaş, 2004,152). Bu hak, eğer henüz hak kazanılmamışsa, Rusya Federasyonu’yla birleşmesine karar vermiştir. Uluslaraçoğunlukla başka bir devletin içinde otonomi veya federasyon rası arenada, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa olarak bulunanların bağımsız devlet olma isteğiyle ilişkilendiri- Birliği ülkeleri bakımından tepki yaratan bu karar, usulsüz ve lebilir. Kırım örneğinde inceleneceği üzere, somut olayda dış ülke bütünlüğünü ihlal eden bir karar olarak adlandırılmıştır. self- determinasyondan bahsedileceğini söylemek mümkün- Ne var ki Rusya’nın duruma yaklaşımı, uluslararası hukuka dür.

aykırı bir durum olmadığını ve self-determinasyon ilkesine bağlı olarak, meşru bir biçimde bağımsızlık ilanı yapılmış olma-

İLKENİN HUKUKİLİĞİ:

sıdır. Kırım örneği özellikle, Yugoslavya’nın dağılmasından

İlkenin uluslararası arenada ne denli etkili olduğunu ve huku- sonra bağımsızlığını kazanmış olan bir çok ülke arasında, ilkekiliğinin boyutunu anlamak önemlidir. İlkenin hukukiliğini sağ- nin geçerliliğini anlamak açısından önemlidir. Ülkesel bütünlayan en önemli gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında lük ve Uluslararası Hukuk’un ne alanlarda çatıştığını ve ülkeleolmuştur. Savaş süresince İngiltere Başbakanı Churchill ve rin kişisel çıkarları doğrultusunda yönlendirdiği savını doğuraABD Başkanı Roosevelt tarafından yayınlanan Atlantik Beyan- bilir. Bu durumda gerçekten Kırım’ın, kendi geleceğini tayin namesi’nin yanı sıra, uluslararası bir hukuk ilkesi olarak self- hakkı olup olmadığı sorusu ortaya çıkar.

determinasyondan ilk kez Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda Self- determinasyon ilkesini Kırım örneği üzerinden işlemeden söz edilmiştir. Maddeler açıkça belirtmektedir ki;

önce, Kırım’ın konu sınırları içerisinde tarihsel gelişimini ve en

Madde 55: “Uluslararasında eşit haklara ve halkların self- nihayetinde bu hakkın kullanımını talep etmesindeki etnik determinasyonu ilkelerine saygıya dayanan dostane ilişkileri kökenlerin etkisini incelemek önemlidir.

Demografik yapı

geliştirmek ve evrensel barışı güçlendirmek için gerekli tedbir- incelendiğinde, 19. Yüzyıldan itibaren 3 ana etnik grubun basleri almak.” Anlaşmadaki

kınlığından bahsetmek mümkündür. Ruslar, Ukraynalılar ve maddelerden

anlaşılmaktadır

ki,

self- Kırım Tatarları, ortak bir etnik kökeni barındırmamanın yanı

determinasyondan hak ötesinde bir ilke olarak bahsedilmiştir sıra, farklı kültürleri ve dilleri olan, daha farklı bir ifadeyle ve bu kuşkusuz ülkelerin kendi geleceklerini tayin edebilmesi- farklı kimlikleri olan gruplardır. Ülkenin %60’nın kendisini Rus nin önünde hukuksal zorlukların doğumuna işaret eder. Self- olarak tanımlaması ve %75 üzeri çoğunluğun Rusça konuşmadeterminasyona başvurulması halinde sonuçların ne olacağı, sı, Rusya’nın Kırım üzerindeki politikalarını anlamak açısından kimlerin bu kapsam içinde olduğu gibi elzem soruların cevabı önemlidir. Kırım Ruslarına vatandaşlık hakkı verilmesi ve bu açıkça verilmemiştir. Uluslararası ilişkilerin iyi tutulması ve sürecin hızlı bir biçimde yürürlüğe sokulmak istenmesi, ulusladostça ilişkilerin geliştirilmesi umudunu taşıyan ilke, bir yan- rarası arenada tepkiye neden olmuştur. Ülkelerin kendi geledan büyük belirsizliklere sebebiyet vermektedir. İlkenin ulus- ceklerini ne ölçüde tayin edebildikleri ve hangi kılıflara uygun lararası hukukun bağlayıcı kuralı haline gelmesi, Ekonomik, olarak destek gördüklerinin somut örneğini Kırım üzerinden Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile mümkün olmuştur. anlamak mümkündür. Self-determinasyon hakkının talebinin

Sözleşme uyarınca;

kökeni, içsel-self determinasyon olarak adlandırdığımız olayla

“Bütün halklar, kendi kaderlerini tayin etmek hakkına sahip- yakından alakalıdır. Çoğunluğu oluşturan Rus halkının Ukraytirler. Bu hak uyarınca kendi siyasal statülerini serbestçe oluş- na boyunduruğu altındaki otonomisi, halkın beklentileri ve tururlar ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini serbest- isteklerinin gerisinde kalmaktaydı. Söz konusu hakkın talebi, çe KIRIM VE SELF-DETERMİNASYON İLKESİ:

sağlarlar.” direkt olarak bağımsızlık isteğiyle açıklanabilir. Bunun yanı sıra belirtmek gerekir ki, kriz patlak verene kadar, Kırım yöneti57


minin izlediği Rusya yanlısı tavır unutulmamalıdır. Kırım ola- SONUÇ: yında ayrılmanın, çoğunlukla Ukrayna’nın Kırım bölgesinin Rus Kendi geleceğini tayin etme hakkı uluslararası hukuk sistemi nüfusu tarafından ortaya atıldığını söylemek mümkündür. içinde, sömürge ve işgal altında bulunan halklar için önemli Kırım’da yaşayan Tatar nüfusu 16 Nisan 2014 Referandum olduğu kadar, Kırım örneğinde olduğu gibi farklı etnik kökensonucunu protesto etmiş ve ayrılmayı reddetmiştir. Bu du- lerin aidiyet hissi ve kendi geleceklerini belirlemeleri açısından rumda, ayrılma kararının tüm halkın ortak iradesini yansıtma- yaşamsal bir hak durumundadır. Ne var ki her azınlığın bu dığını, daha çok çoğunlukta olan Rus nüfusunu yansıttığını hakkı kullanarak kendi geleceğini belirlemek istemesi, uluslabelirtmek önemlidir.

rarası hukuk bakımından her zaman kabul görmeyebilir. Gü-

sonucunu protesto etmiş ve ayrılmayı reddetmiştir. Bu du- nümüzde self-determinasyon bir hak olarak kabul edilmiş olsa

rumda, ayrılma kararının tüm halkın ortak iradesini yansıtma- da hakkın tanınacağı halkın tanımı üzerinde uzlaşmaya varıladığını, daha çok çoğunlukta olan Rus nüfusunu yansıttığını maması, ortak bir tavır alınmasını engellemektedir. Örneğin belirtmek önemlidir.

Kosova’daki Arnavutların Sırplar tarafından şiddet görmeleri, self-determinasyon hakkını meşru kılmıştır. Bu örneğin Kırım örneğiyle karşılaştırıldığında, hakkın talep edilmesinin altında yatan nedenlerin ne denli farklı olabileceği görülmektedir.

KAYNAKÇA Ayhan, H. (2005): “Kendi Kaderini Tayin ve Kosova”, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.4. ARAL, Berdal, “Kolektif Bir İnsan Hakkı Olarak Halkların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 21-22, 1999-2000, s. 110 Bocken, Sven. Crimea and International Law : 'Self-Determination', 'Secession' and Russia's Position. Faculté de droit et de criminologie, Université catholique de Louvain, 2016. Prom. : d'Argent, Pierre. Kızılkaya, E. (2012): “Self-Determinasyon İlkesi”, Konya Barosu Dergisi, S.22, s.44. Kurubaş, E. (2004): “Kuzey Irak’ta Olası Bir Ayrılmanın Meşruluğu ve Self- Determinasyon Sorunu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C.59, S.3, s.152.

58


BAĞIMSIZ KATALONYA : BÜYÜK BİR HAYAL Mİ?

2017 yılının başlarında İspanya’dan yükselen ve bütün Avrupa’yı derin bir tartışmaya sürükleyen bir kriz. Katalonya Krizi sadece İspanya’yı değil, İspanya’nın bir üyesi olmasından dolayı doğal olarak Avrupa Birliği’nin tamamını da ilgilendiriyor. Oğuzhan Sabuncu sabuncuoguzhan@gmail.com

Peki, bu yaşanan kriz neden bu kadar önemli, neden bu kadar ses getirdi ve AB’nin neredeyse tamamını da tartışmanın içine

sürükledi? Katalonya Özerk Bölgesi’nin önemi nereden geli- 40 yıl boyunca eziyet çeken Katalan bölgesi, 1978 yılında yor? Bu soruların cevabı, Katalonya’nın ekonomik verileriyle Franco rejiminin sonlanmasıyla ve Cumhuriyet’in yeniden çok kolaylıkla anlaşılabilir. Katalan bölgesi, İspanya’nın gayri yapılanıp yeni bir anayasa oluşturulmasıyla belli bir miktar safi yurtiçi hasılasının %19’unu tek başına oluşturuyor. Bu otonomi kazandı. 2006 yılında yayınlanan bir kanunla Katayüzdenin çok büyük bir kısmını büyük bankaların AB merkez- lonya’nın otonomi seviyesi tarih boyunca İspanya’dan en ko-

leri oluşturuyor. Bankaların getirdiği gelirle birlikte Katalan puk olarak yaşayan Baskonya’nın otonomluğuna oldukça yakbölgesi Avrupa’nın en önemli turizm merkezlerinden biri ve laştırıldı, bir “Katalan ulusu” tanımlanıp anayasaya eklendi ve dünyaca ünlü Barcelona Futbol Kulübü’ne ev sahipliği yapıyor. oldukça geniş yetkiler verildi. Fakat 2008 küresel ekonomik Katalan bölgesinin sanayisi de İspanya’nın geri kalanına naza- kriz, krize karşı alınan önlemler ve 2010 yılında İspanya Anaran oldukça gelişmiş, bu yüzden İspanya’da yaşayan fakir yasa Mahkemesi’nin 2006 yılında yayınlanan kanunla verilen halkların büyük bir kısmı Katalan bölgesine iş bulmak için göç hakların çoğunu geri alması, Katalan bölgesinde 1939’dan bu ediyor. İspanya adına çok büyük bir ekonomik önem taşıyan yana derinlerde bekleyen bağımsızlık isteğini körükledi. Katalonya’nın bağımsızlık hareketi neden 2017 yılında büyük bir patlak verdi, günümüze kadar neler yaşandı ve bağımsızlık İspanya’dan ayrılık ve bağımsız bir devlet söylemlerin Katalan çabaları nasıl sonuçlanabilir?

halkı arasında yaygınlaştığını gören Katalan yerel hükümeti,

Katalonya ve İspanya arasındaki gerginlik ve mücadele, Endü- 2014 yılında İspanya Anayasa Mahkemesi’nin resmi bir refelüs Emevileri’nin İber Yarımadası’ndan çıkarılması ve İspanya randuma yasak getirmesi üzerine sembolik ama anlamı önemKrallıkları’nın birleşme çabasına kadar dayanan 1000 yıllık bir li bir referandum düzenledi. Katılım oranının sadece %30,5 sorun. Ancak iki bölge arasındaki sıkıntılar 1936 yılında başla- olduğu referandumdan çıkan sonuç %80,7 ile bağımsızlık olyan ve 1939 yılında Cumhuriyetçileri yenerek iktidara gelen du. 2014 yılındaki bu sembolik referandum, 2015 yerel seçimGeneral Franco rejimiyle çok ciddi bir şekilde derinleşip arttı. lerdeki sonucun bir habercisi niteliğindeydi; zira 2015 yılında Franco’nun savaş sonrası bölgeye tutumu, Cumhuriyetçi ve ayrılıkçı bloğu oluşturan partiler oyların %49,5’unu almasına

Katalan direnişçi ve entelektüellerin, Barcelona Kulübü’nün rağmen Katalan parlamentosunda salt çoğunluğu elde etti. bazı futbolcuları ve yöneticilerinin önemli bir kısmının hapis Ayrılıkçı bloğun en büyük partisi olan “Junts pel Si” partisinin veya idam cezasına çarptırılmaları ve Franco’nun iktidarda lideri olan Artur Mas, seçim sonuçlarının bağımsızlık sürecine kaldığı 40 yıl boyunca bölgeyi demir yumrukla yönetmesi, devam etmek için bir işaret olduğunu söyleyerek aslında KataKatalonya’nın ve özellikle Barcelona’nın iç savaş süresince lonya Krizi’nin günümüze kadar yansıyan etkilerinin referanCumhuriyetçilerin

kalesi

olmasıyla

açıklanabilir. dum engellemeleriyle bitmeyeceğini açıklamıştı. 59


geri kalanının tepkisi çoğunlukla tarafsız kalmakla birlikte İs-

Katalonya ve İspanya arasında yaşanan kriz 2017 yılında apay- panya’nın toprak bütünlüğünü korumak arasında değişti. Avrı bir boyut aldı. Mayıs ayında Katalan yerel hükümetinin lide- rupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Katalan ayrılıkri Carles Puigdemont’un Madrid’de yaptığı konuşmada ba- çıların ‘insan haklarının suiistimali’ iddialarına karşın İspanğımsızlık planlarından geri adım atmayacaklarını açıklaması, ya’nın kimseye baskı uygulamadığını, Katalonya’da insan hakİspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un olası bir referandumu larıyla ilgili bir sorun yaşanmadığını söyleyerek AB’nin olaya gayrimeşru görüp gerekli adımların atılacağını söylemesiyle genel tutumunu özetlemiş oldu. sonuçlandı. Madrid’den gelen bu baskıya rağmen, Katalan Peki, bölgede şu ana kadar yaşananlar ve bölge içinden ve yerel hükümeti 1 Ekim 2017’de resmi bağımsızlık referandu- dünyadan olaylara verilen tepkilere bakacak olursak, yaşanan munu

krizle ilgili gelecekte neler olacak? Çeşitli gözlemciler ve Kata-

Katalonya ve İspanya arasında yaşanan kriz 2017 yılında apay- lan vatandaşları İspanya eğer bölgeye Bask Bölgesi kadar otorı bir boyut aldı. Mayıs ayında Katalan yerel hükümetinin lide- nomi vermeye razı olursa veya 2006’da verilen haklara geri ri Carles Puigdemont’un Madrid’de yaptığı konuşmada ba- dönüş yaparsa, Katalan bağımsızlık hareketinin durulacağını ğımsızlık planlarından geri adım atmayacaklarını açıklaması, iddia ediyor. Bazı uzmanlara göre ise Katalonya’nın tam baİspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un olası bir referandumu ğımsızlık kazanması oldukça mümkün; fakat bu bağımsızlık gayrimeşru görüp gerekli adımların atılacağını söylemesiyle kesinlikle yakın gelecekte gerçekleşebilecek bir durum değil. sonuçlandı. Madrid’den gelen bu baskıya rağmen, Katalan Katalonya’nın tam bağımsızlık elde edebilmesi için Madrid yerel hükümeti 1 Ekim 2017’de resmi bağımsızlık referandu- Hükümeti’nin tutumunu değişmeye zorlayacak veya Katalon-

munu gerçekleştirdi. Seçimler oldukça düşük bir katılım oranı- ya’nın ayrılmasını tahammül edilebilir hâle getirebilecek çeşitna tanıklık etti: İspanya ile birlik isteyen kitlelerin boykotu, li etmenler gerekli. Bölgenin ayrılmasının zaten oldukça kırılsadece %43’lük bir oy kullanma oranının ortaya çıkmasına gan durumda olan İspanyol ekonomisine verebileceği büyük sebep oldu. Boykot doğal olarak sonuçlara da yansıdı, sandık- zararın bir şekilde engellenebilmesi, İspanya’yı ikna edebilelardan %90’ın üzerinde “bağımsızlığa evet” isteği çıktı ve Ka- cek bir etmen olabilir. Katalonya’daki finans, turizm ve sanayi talan parlamentosu 27 Ekim’de ‘resmi olarak’ bağımsızlığını gelirinin alternatifleri İspanya’nın başka bölgelerinde oluştuilan etti. Ancak, Katalonya’nın bağımsızlığı çok uzun sürmedi; rulursa bağımsızlığın ekonomik zararı telafi edilebilir. Katalondünya üzerindeki hiçbir devletten tanınırlık almadı ve Madrid ya’nın bağımsızlığı sonucu İspanya’ya dönecek olan birlikçi Hükümeti anayasayı göstererek derhal otonomiyi kaldırdı, kesimin İspanya’nın çok kalabalık olan işsiz vatandaşları arasıbölge üzerinde tam kontrol uygulamaya başladı, referandu- na eklenme ihtimali de büyük bir sorun yaratıyor. mu iptal etti ve Katalan yerel hükümetinin üyelerinin büyük bir kısmını tutukladı. Katalan lider Puigdemont ve 4 bakanı İspanya’yı Katalan bağımsızlığına ikna olmaya zorlayacak bir Brüksel’e kaçtı ve İspanya, bölgede 21 Aralık tarihinde yeni etmen olarak uluslararası baskı da düşünülebilir. Dünya debir seçim düzenleneceğini açıkladı.

mokrasileri ve özellikle Avrupa Birliği şu ana kadar kriz konu-

21 Aralık’ta düzenlenen erken seçimlerden çıkan sonuç çok sunda genel olarak sessiz, bazen de İspanyol hükümetiyle şaşırtıcı olmadı; ayrılıkçı blok, salt çoğunluğu sadece 2 koltuk- destek içinde bir çizgide bulundu. Ancak ilerleyen yıllarda la geçmesine rağmen seçimin galip tarafı oldu ve 1 Ekim’de bağımsız bir Katalan devletini üye ülkeler arasında görmeyi

başlayan bağımsızlık sürecinin devamını getireceğini belirtti. düşünen bir Avrupa Birliği, zaten ekonomik olarak yoğun basMeclisteki en kalabalık parti olan Vatandaşlar Partisi ise ayrı- kı altında tuttuğu İspanya’ya bir de bu kriz konusunda baskı lıkçılarla olan mücadelenin devam edeceğini söyleyerek krizin uygulamaya başlayabilir. İngiltere’nin Birlik’ten ayrılmaya ne Katalonya içinde, ne de İspanya içinde yakın zamanda bit- karar vermesi sonrası İskoçya’nın tam bağımsızlık ve AB üyelimeyeceğinin sinyallerini verdi.

ği tartışmaları ve girişimlerine çok sıcak bakmayan AB’yi göz

Bütün bu yaşananlar esnasında Avrupa Birliği ve dünyanın önünde bulundurursak, bu seçenek şimdilik çok da mümkün 60


gözükmüyor. Fakat yakın zamanda AB’nin çeşitli kurumlarının

liderliklerinin değişecek olması, AB’nin bu konudaki tutumunun değişmesine de sebep olabilir. Birlik dışında dünyanın ileri gelen demokrasilerinden olan ABD şu ana kadar krizle ilgili neredeyse hiçbir yorumda bulunmadı. Kendi içinde yaşanan ve bitmek bilmeyen protestolar ve Donald Trump’ın tartışmalı başkanlığını da hesaba katacak olursak, ABD’nin yakın tarihte İspanya’yla alakalı herhangi bir krizde fikir bile belirtmesi ihtimallerin çok dışında bulunuyor. Sonuç olarak, İspanyol hükümetinden son derece mutsuz, 2008 ekonomik krizinin etkilerini çok ağır yaşamış ve hâlâ atlatamamış, 2010 yılından bu yana otonomisi kademe kademe aşağı çekilip en sonunda tamamen ortadan kaldırılan ve geçmişten günümüze bağlı olduğu devlete karşı bir nevi kin duyan Katalanlar bağımsızlıklarını alana kadar duracak gibi durmuyor. Fakat gerek yurt içi gerek küresel politik bağlam göz önünde bulundurulursa, 1000 yıldır devam eden ancak 1939’dan bu yana çok daha alev almış bir tartışma olan Kata-

lan bağımsızlık hareketinin akıbetinin önümüzdeki birkaç yıl içinde belirlenmeyeceğine kesin gözle bakabiliriz.

KAYNAKÇA Catalonia's bid for independence from Spain explained. (2018, Ocak 31). BBC. http://www.bbc.com/news/world-europe29478415 Görgü, E. (2017, Kasım 01). Katalonya neden bağımsız olamadı?. Evrensel Gazetesi. https://www.evrensel.net/ haber/336725/katalonya-neden-bagimsiz-olamadi Guibernau, M. (2004). Catalan Nationalism: Francoism, Transition and Democracy. Routledge. p. 30. Katalonya’da bağımsızlık tartışması. (2017, Ekim 09). Euronews. http://tr.euronews.com/2017/10/09/katalonya-dabagimsizlik-tartismasi Strange, H. (2015). "Catalan pro-independence parties win majority in regional election" https://www.telegraph.co.uk/ news/worldnews/europe/spain/11894762/Catalan-election-Record-breaking-turnout-expected-in-most-important-ballotin-generations.html The Brief from Brussels: EU's Juncker on Catalonia. (2017, Ekim 26). Euronews. http://www.euronews.com/2017/10/26/ the-brief-from-brussels-eus-juncker-on-catalonia

61


Toplumu Bilimle, Bilimi Bilim Felsefesiyle Korumak: Underdetermination Örneği ALİŞ FOTO

Daha önce kaç kez televizyon veya başka bir medya organında bir politikacının sezgilere çok ters gelen veya şu anki bilimsel bilgimizle doğrudan çatışan bir söylediğine şahit oldunuz? Pek çok ünlü politikacı ve politika belirleyicinin küresel ısınmanın gerçek olmayabileceğini söylediğini hatırlıyor musunuz? Ya da kimi zaman hepimiz şöyle ya da böyle, birilerinin ana akım

Ali Berk İdil aliberkidil@gmail.com

tıbbın işe yaramadığını ya da enflasyon, işsizlik ve milli gelir hesaplamalarının ciddi şekilde hatalı olup bunların halkı kandırdığını iddia ettiğini duymadık mı? Peki bilimsel bilgiye olan

bu şüphe nereden geliyor ve bu şüphe neye dayanarak ifade inanılacağına dair geçerli ve haklı bir şüphe olması durumuediliyor? Şaşırtıcı biçimde, bilim felsefesi bu soruları cevaplan- dur. Bu oldukça gerçekçi bir kararsızlık durumu, zira birbiriyle

dırmak adına birçok cevap ve içgörü bulunduruyor. Bu cevap- çelişen iki önermeden en fazla birinin doğru olabileceğini bililar sayesinde de kamusal alanda ve günlük yaşamı değerlen- yoruz. Bu demektir ki, bilim insanları farklı iki açıklamadan dirmede daha mantıklı davranılabileceğine inanıyorum. Bu birini seçemeseler de doğruluğa yaklaşmak adına seçmeleri yazının konusu, yukarıda belirtilen sorulardan ikincisi üzerine daha uygun olurdu. Burada Belirsizlik Durumu’yla ilgili bir yoğunlaşacak, yani, bu iddiaların nasıl temellendirilip ne şekil- noktaya iyice değinmek gerekir: Belirsizlik Durumu ancak orde ifade edildiğiyle ilgili. İlk soruyu psikoloji uzmanlarına bı- tada gerçekten makul ancak arasından tercih yapılamayacak rakmak sanırım daha doğru. Yazının bir diğer amacı da çoğun- derecede az verinin ya da verinin yeterince incelenmesine lukla bu şüphelerin temelsiz olduğunu ama elbette istisnaları- engel olacak bir durum söz konusuysa vardır. Yani, birazdan nın da olduğunu göstermek.

değineceğimiz gibi, birine “öyle gibi gelmemesi” ya da birinin “kafasına yatmaması” Belirsizlik Durumu yaratmak için tek

Öncelikle, bazı kavramları tanımlayalım. Ünlü birisi küresel başına yeterli değildir. ısınmanın olmadığını ya da bunun icat edilmiş bir sorum olduğunu ya da en azından küresel ısınmadan insanların sorumlu Ancak Belirsizlik Durumu hakkında bilgi sahibi olmak bizi daha olmadığını söylediğinde neyi dayanak alıyor? Bu soruya pek yetkin bir pozisyona taşıyabilir. Bu konudaki örneğimizi popüçok cevap getirilebilir ama en sistematik cevaplardan birisi ler kültürün tam kalbinden verelim. Son zamanlarda gece geç İngilizce’de

tek

kelimeyle

ifade

edilebiliyor: yatmak, düzensiz olmak, ağzı bozuk olmak gibi özelliklerle zeki

“Underdetermination”. Underdetermination kelimesini basit- olmak arasında bir korelasyon olduğu sıkça ortaya atılıyor.

çe belirsizlik ya da ispat eksikliği olarak tanımlamak mümkün. Fakat daha yakından incelediğimizde, böyle bir korelasyonun Underdetermination basitçe, -bundan sonra “Belirsizlik Soru- gerçekten olup olmadığını sorgulamalıyız. Örneğin bu iki dunu” diye anacağım- iki veya daha çok görüş veya sunu arasın- rum yani zeki olmak ve düzensiz olmak ortak üçüncü bir sedan hangisinin doğru olduğuna karar vermek için elde yeterli bepten geliyor olamaz mı? Eğer böyleyse, medyanın yarattığı delil olmamasına denir. Daha kaba bir dille ifade etmek gere- ikisi arasında ciddi bir bağlantı olduğu algısı yanlış bir yönlenkirse Belirsizlik Sorunu, bilim insanları arasında hangi görüşe dirme. Görüldüğü üzere, Belirsizlik Durumu’nu anlamak bu 62


noktada işe yarıyor ve bize verilen bir bilgiyi daha sağlıklı yo- zıt görüşler hakkında daha donanımlı yapıyor. Artık biliniyor ki

rumlamaya ve sorgulamaya itiyor. Dikkat edilirse, burada duyduğumuz her görüş doğru olmadığı gibi, bilime getirilen haberler üzerindeki iddiam üzerinde ısrarcı olmadığım görüle- her eleştiri de temelli değil. Yani küresel ısınma konusunda bilir. Konu üzerinde daha fazla veri elde edilince daha sağlıklı acaba kim haklı diye dönüp bakılması gereken kişiler yine bir yorum yapılabilir. Şimdilik biz burada sadece sorgulamakla bilim insanları. bırakacağız. Daha da önemli bir soruna geçeceğiz: Sorgulamanın ötesinde elimizde veri olmadan ısrarcı olsaydık sonucu ne Peki, genel olarak ne söylenebilir? Bilim felsefesinin bize öğolurdu? Cevabı oldukça basit: Bilimden şüphe etmek ve Belir- rettiği ilk şey, şüpheye de şüpheyle yaklaşılması gerektiğidir. sizlik Durumu bahanesiyle kendi görüşümüzü bilimsel bilgiye Burada şüpheye şüpheyle yaklaşmak şüphe etmemek anlarakip olarak sunmak olacaktı. Bu temelsiz şüpheciliğe dahil mında değil ama her şüphenin yapıcı ve doğruya yaklaştırıcı olan en son grup ise dünyanın düz olduğuna inanan kişiler. olmadığını göstermek anlamında kullanılmakta. Dolayısıyla, “Flat Earther” şeklinde İngilizce literatürde anılan temsilcilere bir daha birisi bize insanın doğası, ekoloji, küresel ısınma veya sahip görüşün yeni olmadığının farkındayım, ama burada gö- kuantum mekaniği hakkında bir şey söylediğinde tepkimiz o rüşün ortaya atılması ya da kurumsallaşması değil popülerleş- görüşle diğer görüşleri kıyaslamaktan ziyade, o görüşün germesi anlamında yeni olduğunu vurgulamak istedim. Başka çekten diğer görüşlerle kıyaslanabilir olup olmadığına bakmak pek çok grup için de Belirsizlik Durumu bir bahane olmaya olabilir. Bilim felsefesi bu noktada bize bunu yapmak için gebaşladı. Bunun tehlikeli yanı ise şu: Birinin nasıl bize iftira rekli birikim ve donanımı sağlıyor. Hangi öncüllerden hangi atmasına izin vermiyorsak ya da ulu doğru olmadığını düşün- sonuçların çıkabileceği ve hangi öncüllerin doğruluğunu nasıl

düğümüz bir şey söylemesine içerliyorsak, aynı tavrı bilimsel ölçebileceğimizi bize veren yegane alet bilim felsefesi gibi teoriler için de göstermeliyiz diye düşünmekteyim. Bunu ah- görünmekte. İlgilenilen alan ister teorik fizik olsun, ister soslaki bir norm olarak sunmaktan ziyade, bilimin kıstas aldığı yoloji olsun; bilim felsefesinin çizdiği yol şüpheye dahi şüptek dayanak olan doğruluk kendi içinde çelişkiye düşmesin heyle yaklaşan dolayısıyla bazı noktalarda doğruya yaklaşabidiye belirtiyorum.

len bir yol. Takipte kalmakta fayda var.

Dolayısıyla karşı çıkılması gereken nokta zaten tekil anlamda görüşler ya da bunların temsilcileri değil, Belirsizlik Durumu gibi son derece teknik bir konunun bilimden duyulan bir şüpheye kılıf oluşturması sorunsalı. Elbette burada kişiden beklenen her bilimsel teoriyi hayatına pratik olarak uygulama çabası değil ki zaten böylesi bir hayat çekilmez olabilirdi. İnsanların küresel ısınma konusunda kaygılanıp kaygılanmamaları ya da ekolojiyi kendilerine dert edinip edinmemeleri son derece kişisel bir karar ve yazının amacı da bu kararı etkilemek değil. Burada şüpheciliğe bakış değiştirilmek isteniyor. Bilim konusunda her edindiğimiz veri ve analizlerine inanmamak ve her

bilgiye şüpheyle yaklaşmak konusundaki son derece iyi verilmiş bir tavsiyeyi, günlük ve pratik düşüncelerimizle çelişen her bilimsel veriyi reddetmek için kullanmama yönünde bir düşünce, bu yazının şu ana kadar anlatmak istediği her şeyi özetliyor gibi görünmekte. Zira bu bizi televizyonlarda, gazetelerde, kitaplarda veya sokaklarda işittiğimiz taban tabana 63

Kaynakça Intelligent People Tend to Be Messy, Stay Awake Longer, and Swear More." Business Insider. Erişim tarihi: 2 Nisan 2017. http://nordic.businessinsider.com/intelligentpeople-tend-to-be-messy-stay-awake-longer-and-swearmore-2016-10. Jacques, Renee. "7 Reasons To Be Proud Of Being A Night Owl." The Huffington Post. 7 Aralık, 2017. Accessed Nisan 2017. https://www.huffingtonpost.com/2014/10/23/ night-owl-benefits_n_5877272.html. "Science Confirms: Intelligent People Go To Bed Late, Leave A Mess Everywhere, And Use Bad Language." Curious Mind Magazine. 6 Aralık, 2017. Nisan 2017. Stanford, Kyle. "Underdetermination of Scientific Theory." Stanford Encyclopedia of Philosophy. 12 Ekim 2017. Erişim tarihi 2 Nisan 2018. https://plato.stanford.edu/ entries/scientific-underdetermination/.


ERASMUSTAN MEKTUP VAR Sevgili Hariciye okurları, Size bu satırları Berlin’den, şehir büyük bir heyecanla 1 Mayıs’ı kutlamayı beklerken yazıyorum. 1 Mayıs, tüm Berlinliler ve benim gibi Berlinli olmaya çalışanlar için önemli bir

gün. Her ne kadar Erasmus programı gibi değişim öğrencilerinin de içinde bulunduğu ve şehrin yarısından fazlasını oluşturan genç nüfus için bu tatil günü anlamı ötesinde bir festival gibi kutlansa da, 1 Mayıs’ın Berlin ve özellikle kutlama ve gösterilerin yoğunluklu gerçekleştiği Kreuzberg için daha tarihi bir anlamı var. Bundan tam 31 sene önce, 1 Mayıs 1987 kutlamalarının kontrolden çıkmasıyla ve polis müdahalesinin tepkiyle karşılanmasıyla günlerce uzayan kargaşanın üzerine 1 Mayıs şehir için sembolik bir tarih oluyor. Her yıl on binlerce kişi 1 Mayıs günü sokaklara çıkıyor ve kendi yöntemleriyle düzene protesto ediyor.

Gözlemlerim kadarıyla başkaldırı ve özgürlük arayışı zaten şehir ile özdeşleşmiş kavramlar. Duvarın yıkılmasıyla gelen özgürlük dalgası kendini şehirde fazlasıyla hissettirmekte. Bunun fikirlere, yaşam tarzlarına, modaya ve sanata yansımış olduğunu görmek çok kolay. Özgürlüğün ve beraberinde getirdiği renkliliğin ve canlılığın en somut örnekleri de Berlin

gençlerinin ta kendileri. Avrupa’nın Start-Up başkenti haline gelmesiyle, 4 devlet ve 20’den fazla uygulamalı bilimler üniversitesiyle Berlin genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Bu da şehri öğrenim için cazip kılan nedenlerden bir tanesi. Bunun yanı sıra, çok kültürlü bir şehir olması ve sokaklarda İngilizcenin Almancadan daha sık duyulması şehrin genç için dil engelini de ortadan kaldırıyor. Tüm bu özellikler Berlin’in soğuk savaş döneminde bile ayakta kalmış ünlü gece hayatı ile birleşince, şehir çoğu Avrupalı genç için bir eğlence başkenti haline geliyor. 64


Fakat bana göre Berlin’e sadece eğlence başkenti gözüyle bakmak fazlasıyla yanlış. Şehir,

hüzünlü ve bir o kadar da ilginç bir geçmişe sahip. Şehrin her köşesinde iki dünya savaşının ve Soğuk Savaş’ın yıkıcı izlerine rastlamak fazlasıyla mümkün. Onlarca müzesi, sokak sanatçıları ve yaşanmışlıkları ile Berlin canlı bir müze. Şehre gelip bir şeyler öğrenmeden geri gitmek neredeyse imkansız. Öğrenmek demişken, Erasmus ya da yüksek lisans için Berlin kesinlikle siz sevgili okurlara önerebileceğim bir şehir. Özellikle benim okulum Berlin Özgür Üniversitesi’nde ders kataloğu ve içerikleri her dönem değişmekte ve genişleyip gelişmekte. Derslerin çoğu öğrenci odaklı; haftalık okumalar doğrultusunda fikir alışverişini ve sunum becerilerini geliştirme beklentisine sahip. Okul, sınavlar yerine öğrencileri grup çalışmalarına, bireysel ve gönüllü araştırma projelerine ve aktif öğrenmeye yönlendirmeyi seçmiş. Bu yönüyle çoğu Türk üniversite-

sinden farklı bir eğitim anlayışına sahip olduğunu söyleyebilirim. Erasmus öğrencileri için ücretli ve ücretsiz Almanca başta olmak üzere bir sürü dil öğrenme olanağı bulunmakta. Aynı zamanda okul, değişim öğrencileri için hem şehri hem de birbirlerini tanımalarını sağlayacak bir sürü aktivite düzenlemekte. Şehirde ve kampüste yaşam öğrenciler için rahat olmanın ötesinde bir o kadar da keyifli anlayacağınız. Eğitiminin ya da yaşamının herhangi bir döneminde Avrupa’yı deneyimlemek isteyen herkese önerim mutlaka Berlin’i de bir seçenek olarak düşünmeleri. Şu ana kadar bu şehre gelmiş ve memnun kalmamış kimseyle karşılaşmamanın verdiği rahatlıkla söyleyebilirim ki; buraya adımınızı attığınız andan itibaren siz de kendinizi bir Berlinli gibi hissedecek ve Kennedy’nin “Ich bin ein Berliner” cümlesine fazlasıyla hak vereceksiniz! Hoşça kalın! Ekin Su Yılmaz

65


Katkılarından dolayı Basri Şahin’e teşekkür ederiz. Basri Şahin 05355586154 GİZEM CAFE ODTÜ İİBF A Binası

66


ODTÜ DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER TOPLULUĞU

METU FOREIGN POLICY AND INTERNATIONAL RELATIONS CLUB

67


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.