Eulül_2009

Page 1




Editörden…

güneybursa

Aylık Yerel Kültür Dergisi

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai Hüseyin Koçak İbrahim Ferik Mustafa Bay Fethi Yıldız Selami Acar İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

Merhaba. Yeni bir eğtim öğretim döneminin başındayız. Milyonlarca insanın heyecanlı bekleyişi nihayet buldu ve kimi çocuklar ilk kez okulla tanışırken, kimileri de yarım kalan maratonu sürdürmek üzere okullarına adım attılar. Eğtim sistemimiz üzerine söylenecek çok şeyler var. Ancak bu konuyu akademisyenlere bırakıp hacmimizin elverdiği ölçüde dağ yöresinin eğitim düzeyini bir anlamda ortaya çıkaracak olan bir sayı hazırladık. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da doyurucu yazılarla karşınıza çıktık. Eğitim dosyamızın yanında, tarihi vesikaların ışığında tarihe yolculukla birlikte yöremizin sorunlarını ve çözüm yollarını içeren yazılarımızı ilgiyle okuyacaksınız. Yazarımız sayın Özer Güleç’in kaleme aldığı uzun soluklu bir yazının ilk bölümüne yer veriyoruz bu sayımızda. Yaşam güzelliklerimiz adlı bu yazıyı okurken biraz nostalji, biraz da geride kalan anıların yitikliğiyle buruk bir hüzün kaplayacak içinizi. Dergimizin eski sayılarının tamamını internet sitemizden okuyabilirsiniz. Abonelik sistemi konusunda yaşanan bir iki teknik aksaklığı da giderdikten sonra derginiz GüneyBursa posta yoluyla adresinize kadar gelecektir. Çıktığımız günden bu yana dergimize gösterilen ilgiye bir kez daha teşekkür ediyoruz. Zengin içerikli yeni sayılarda buluşmak üzere Sefer Göltekin

6 10 16 22 26

dedeler köyü cem

şeflek

1973 yılında sadettin teşvik edilseydik topçu dağ yöresinde mustafa eğitim bay

dağun makus talihi reşat değişiyor karış

yaşam özer güzelliklerimiz güleç

içindekiler 3 çözüm: eğitim erkan aydın 4 haberler 6 dedeler köyü cem şeflek-bufsad 10 1973 yılında teşvik edilseydik sadettin topçu 12 1844 yılında oydas köyü ömer faruk dinçel 14 atranos’tan orhaneli-beyce’ye niyazi topçu 16 dağ yöresinde eğitim mustafa bay 20 gelecek vaadeden gençler hüseyin aybey 22 dağın makus talihi değişiyor reşat karış 24 ramazan bayramı recep ayaz 26 yaşam güzelliklerimiz özer güleç 30 derecik bazilikası


sunuş sunuş KALKINMADA ÖNEMLİ BİR ADIM:

EĞİTİM

Bugün gelinen noktada dağ yöresinin eğitim seviyesi hızla yükselmekte ve gençlerimiz yöremizin geleceği adına ümit vermektedir.

erkan aydın

Dağ-Der Genel Başkanı

D

ağ yöresinin kalkınmasında olmazsa olmaz şartlardan birisi de eğitim düzeyinin yüksek seviyelere çıkmasıdır. malumunuz 2009-2010 eğitim öğretim dönemi başladı. Öncelikle bu dönemin kentimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu sayımızda hemen hemen her aileyi yakından ilgilendiren eğitim konusuna geniş bir şekilde yer vermeye çalıştık. Bütün boyutlarıyla olmasa bile en azından dağ yöresinin eğitim profilini genel hatlarıyla ortaya koymak istedik. Çünkü yörenin makus talihinin yenilmesinde eğitim seviyesinin artmasının büyük önemi vardır. Yöremzin eğitime olan ihtiyacının ne durumda olduğu aslında Türkiye’nin 4. büyük kentinde yaşadığımız halde aynı zamanda eğitimde zorunlu hizmet bölgesi olmamız gayet açık bir şekilde açıklıyor. Ancak bugün gelinen noktada dağ yöresinin eğitim seviyesi hızla yükselmekte ve gençlerimiz yöremizin geleceği adına ümit vermektedir. Tabi ki yöredeki tüm okullarımızın çok önemli ihtiyaçları var. Bu sayımızda bu ihtiyaçlara değinemedik.

ancak bu ihtiyaçların istendiğinde giderilebileceğini de biliyoruz. Bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu yöremizin çocuklarının okumak istediği ancak çoğu ekonomik sebepler olmak üzere eğitime yoğunlaşamadıkları görülmektedir. İşte bu noktada bize büyük sorumluluklar düşmektedir. Biz istiyoruz ki okumak isteyip te okuyamayan öğrencmiz kalmasın. Bunun için de Dağ-Der ve köy dernekleri olarak her yıl yüzlerce öğrencimize burs imkanı sunuyoruz. Tamamen hayırseverlerin katkılarıyla verdiğimiz bu bursların sayısını her geçen yıl bir öncekine göre daha da fazlalaştırmak istiyoruz. Gerekirse ilerleyen senelerde sadece üniversite öğrencilerimize değil, ilköğretim ve lise bazında da öğrencilerimize burs imkanı sunmak istiyoruz. Zamanla bu düşüncemizin gerçekleşeceğine de inanıyoruz. Bunu başarmak zorundayız çünkü yöremizin eğitim düzeyinin yükselmesine ihtiyacımız var. Dağ yöresi dosyamızın hazırlanmasında katıda bulunan İlçe milli eğitim müdürlüklerimize teşekkür ediyoruz. İnanıyorum ki dağ yöresi bütün kurum ve kuruluşlarıyla el ele verdğinde eğitim sorunumuz

çözülmüş olacaktır... Her sayıda bilgiler verdiğimiz DağDer Kültür Merkezi’mizin restorasyon çalışmalarına da değinmek istiyorum. Binamızın restorasyonu sizlerin de katkılarıyla hızla ilerliyor. Ancak bir an önce bitmesi için halen hayırsever vatandaşlarımızın katkılarına ihtiyacımız var. Her yıl Ramazan ayında yapmaya çalıştığımız geniş katılımlı iftar buluşması bu yıl özellikle Kültür Merkezimize seferber ettiğimiz bütçemiz nedeniyle yapılamadı. Bu konuda tüm yöre insanımızın anlayışına sığınıyoruz. İnşallah önümzdeki yıl Kültür Merkezimiz tamamlandığında geniş katılımlı iftarımızı gerçekleştirebleceğiz. Bu arada uzun süredir içeriğini yenileyemediğimiz internet sitemiz, yeni yüzüyle sizlerin beğenisine sunuldu. İletişim noktasında etkin bir rol oynayacak olan internet sitemiz daha kullanışlı ve sürekli yenilenerek dağ yöresinin buluşma noktalarından biri olacaktır. İnternet sitemize: www.dagder.org.tr adresinden erişebilirsiniz. Bursa’nın yerel kültür dergisi Güney Bursa’nın yeni sayılarında buluşmak ümidiyle tüm okurlarımıza selam ve sevgilerimi sunuyorum.

Yöremzin eğitime olan ihtiyacının ne durumda olduğu aslında Türkiye’nin 4. büyük kentinde yaşadığımız halde aynı zamanda eğitimde zorunlu hizmet bölgesi olmamız gayet açık bir şekilde açıklıyor.


haberler haberler

DAĞ-DER İFTARINDA GÜÇ BİRLİĞİ

Dağ köylerinin dernek başkanları Dağ-Der tarafından verilen iftar yemeğinde buluşarak faaliyetleri hakkında bilgi alışverişinde bulundu. Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği tarafından Merinos Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar yemeğine 60 yakın köy derneğinin başkanı katıldı. Yemek sonrası dernek başkanları yapılan faaliyetler hakkında sohbet ederken, Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın ise restorasyonu devam eden Dağ-Der Kültür Merkezi (DKM) çalışmalarını anlattı. Restorasyon çalışmalarının tüm hızıyla devam ettiğini ifade eden Aydın, köy derneklerinin de desteğine ihtiyaç duyduklarını açıkladı. Gereken desteğin verildiği takdirde restorasyonun gelecek yılın ortasında tamamlanabileceğini ve DKM’nin hizmete açılacağını dile getirdi. Tarihi yapının aslına uygun olarak restore edilmesi için gayret gösterdiklerini

belirten Aydın, faaliyete geçtiği takdirde Dağ-Der’in tüm faaliyetlerini kendi merkezinde yapacağını kaydetti. Gecenin sonunda bazı köy derneklerinin başkanları DKM restorasyonu için maddi yardımda bulunurken, Dağ-Der için gönüllü çalışmalarda bulunan üyelere de teşekkür plaketi takdim edildi. İfar yemeğine köy dernek başkanlarının yanı sıra Keles, Orhaneli, Büyükorhan ve Harmancık Belediye başkanları da katıldı. Öte yandan Dağ-Der tarafından Sanabel Plaza’da düzenlenen iftar yemeği de büyük ilgi gördü. Yörenin işadamları ve bürokratlarının katıldığı iftar yemeğinde Dağ-Der’e bugüne kadar yöneticilik yapan başkanlar söz alarak yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Tahtakale’de restorasyon çalışmalarına başlanan DağDer Kültür Merkezi (DKM) inşaatı için bütün yöre halkının

elini taşın altına koyması gerektiğini ifade eden başkanlar ilk olarak kendileri bir miktar bağışta bulundu. İnşaat çalışmaları hakkında bilgi veren Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, DKM’nin restorasyon çalışmalarının

tamamlanma-

sının ardından yöre kültürüne ev sahipliği yapacağını belirtti. Her türlü geleneğin yaşatılacağı DKM’nin bir an önce tamamlanmasını istediklerini kaydeden Aydın, yöre halkının desteklerine ihtiyaçları olduğunu belirtti. Gecenin sonunda işadamları ve bazı davetliler DKM için bağış yaptı. İftar yemeğine AK Parti Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden, CHP Milletvekili Kemal Demirel, CHP eski Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sena Kaleli, AK Parti İl yöneticileri, dağ ilçelerinin kaymakamları ve çok sayıda davetli katıldı.


haberler haberler

MUDANYA İSTASYONU SOSYAL TESİSİ AÇILDI Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Recep Altepe, restorasyonu tamamlanarak faaliyetine başlayan Mudanya İstasyonu Sosyal Tesisi’nde incelemelerde bulundu. Bursa Büyükşehir Belediyesi kent merkezinden ilçelere uzanan hizmet zincirine yeni bir halka daha ekleyerek, Mudanya İstasyonu Sosyal Tesisi’ni hizmete açtı. Başkan Altepe, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu, Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk, AK Parti İl Başkanı Nagip Vardar, Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı ve Bursa Kent Konseyi Başkanı Semih Pala, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Vekili Seyfettin Avşar ile birlikte faaliyetine başlayan Mudanya’daki sosyal tesisi gezerek, yetkililerden bilgi aldı. “Elimizi diğer ilçelere de uzatıyoruz” Başkan Altepe, Bursa – Mudanya Demiryolu’nun 1891 yılında tamamlanmasının ar-

dından yapılan demiryolu işletme binasının, kaymakamlık lojmanı ve Pratik Kız Sanat Okulu olarak kullanıldığını belirterek, “Böylesine bir tarihi yapıyı Bursalıların hizmetine sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hizmetlerimizi yalnızca kent merkezi ile sınırlandırmıyor, mümkün olduğunca elimizi diğer ilçelerimize de uzatıyoruz. Mudanya Bursa’nın incisi ve tarihi de çok eskilere dayanıyor. Geçmişin nostaljik güzelliğini bugünde yaşatacağımız Mudanya İstasyonu, bu güzel ilçenin tarihi zenginliğine ışık tutacak şekilde sosyal tesis olarak hizmet vermeye başladı.” diye konuştu. “Yeni sosyal tesisler yolda” Restorasyonun tamamlanmasının ardından binanın vatandaşların kullanabilecekleri bir sosyal tesis olarak düzenlendiğini ifade eden Başkan Altepe, “Hünkar Köşkü ve Merinos Göl’den sonra 3. sosyal tesisimiz olan Mudanya İstasyon

hizmete hazır hale gelince kapılarını tören düzenlemeden vatandaşlarımıza açtık. Tören için bekleyerek, tesisin hemşehrilerimizle buluşmasını geciktirmedik. Mudanya İstasyonu Sosyal Tesisi hayırlı olsun. Halkımızın kullanacağı yeni sosyal tesislerimizle ilgili de çalışmalarımız devam ediyor. Yeni sosyal tesislerimiz yolda” dedi. Mudanya’nın tarihi ayağa kalkacak Başkan Altepe, Mudanya’daki Hasan Bey Hamamı, Mısırlı Hasan Bey Camii ve türbesi, Tekke-i Cedid ve Tekke-i Akik camileri ile hal bölgesinin restorasyonun da yapılacağını müjdeledi. Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk de Büyükşehir Belediyesi tarafından Mudanya’ya yapılan hizmetlerle ilçenin çehresinin değiştiğini dile getirerek, her zaman yanlarında olan Başkan Altepe’ye desteklerinden dolayı teşekkür etti.


belgesel belgesel DAĞ KÖYLERİNDE “DEDE” İNANCI VE

DEDELER KÖYÜ

Kimi köylerde Dede; ismiyle, cismiyle, hatta türbesiyle mevcuttur. Kimisinde adı, öyküsü, hatta mezarının yeri bile bilinmez

metin: cem şeflek

fotoğraflar: bufsad belgesel atölyesi

Bu çalışma, Bufsad belgesel Atölyesi’nin “Bursa Dağ Köyleri” projesindendir. www.bursaliyiz.biz

D

ağ köylerinin hemen tamamında bir ya da birkaç yatır, ermiş, adına her ne derseniz saygı duyulan birinin mezarı vardır. Buralardaki ismiyle “Dede” o yörede yaşamış, genellikle öyküsü 500-600, hatta 700 sene öncesine tarihlenen ulu bir kişidir. Kimi köylerde Dede; ismiyle, cismiyle, hatta türbesiyle mevcuttur. Kimisinde adı, öyküsü, hatta mezarının yeri bile bilinmez. Yakınlardaki tepeler gösterilip,

“şuralarda bir yerdeymiş” denir, geçilir. “Oralarda bir yerde” gerçekten bir “Dede” yatar mı, yoksa Dedesi olan diğer köylerden aşağı kalmamak için mi böyle denir bilinmez. Eski bir mezarın türbe haline getirilip “Dede” ritüeli uygulandığı da vakidir. Hemen her köye özgü olduğunu söylediğimiz bu yatırlardan bir kısmının varlığı doğru kabul edilmeyebilir. Ancak büyük bir bölümünün de gerçekten buralarda yaşamış ilim sahibi, ağırlıklı ola-

rak da dini bilgisi yüksek, (muhtemelen bulundukları çevrede irşat görevini ifa eden) kimseler oldukları düşünülmektedir.


Gerek Selçuklu döneminde, gerekse Osmanlı döneminde, fethedilen yeni toprakların Türkleştirilmesi için İç Anadolu’dan Yörüklerin bu yeni topraklara getirilip yerleştirildiği, öncelikli hedefin “Türkleştirmek” olması dolayısıyla, bu Yörüklerin Müslüman olup olmadığının dikkate alınmadığı, Şaman Türklerin de bu amaç için zorunlu göçe tabi tutulduğu bilinmektedir. Dağ köylerinde (ve ilk Osmanlı şehirlerinde) bu döneme ait çok sayıda yatır, evliya, dede, eren, vs mezarı bulunması, bu kimselerin çevrelerini “irşat” ettikleri (Şaman Türkleri Müslümanlaştırdıkları ve Hıristiyan yerli halkı da Müslümanlaştırıp Türkleştirdikleri) ihtimalini akla getirmektedir. Dağ köylerinin bu kuvvetli ve önemli “Dede” inanışı, en görkemli haliyle Dedeler köyünde yaşanır. Buradaki zatın büyüklüğü ve kudreti tartışmasızdır. Bu köyde metfun Emir Buhari Hazretlerinin, Bursa’daki Yıldırım Bayezid Han’ın damadı meşhur erenlerden Emir Sultan Hazretlerinin kardeşi olduğu söylenmektedir. Dedeler köyünde yaşamış bu zat, kerametiyle yerden bir su çıkarmıştır. Hala kaynayan bu pınarcığın şifalı olduğuna inanılır. Bursa’nın Emirsultan semtinde Ramazanda dahi davul çalınmamasının bir benzeri de buradadır. Ramazan, düğün, bayram... her ne olursa olsun bu köydeki zatın davul çalınmasından hoşlanmadığı için Dedeler köyünde yüzyıllardır davul çalınmıyormuş. Belki bu benzerlik nedeniyle de Emir Sultan Hazretleri ile Emir Buhari Hazretlerine bir akrabalık yakıştırılmış olabilir. Emir Buhari Hazretleri için güzel bir türbe inşa edilmiştir. Uzun süreli hastalığa duçar olmuş ve şifa bulamamış hastalar için uzun ve oturmuş bir şifa ritüeli uygulanır. Hastaya abdest aldırılarak iki rekat namaz kıldırılmasının ardından, türbede metfun bu zatın toprağı, kerametiyle yerden çıkardığı suyla karıştırılarak şifalı bir bula-


Gül yüzlü Yörüklerin yaşadığı bu güzel dağ köylerinden bizi en fazla etkileyeni Dedeler köyüdür dersek abartmış olmayız. Tüm dağ köylerindeki o amansız tükenişin kendini en fazla hissettirdiği köylerdendir Dedeler.

maç elde edilir. Buhari Hazretlerine izafe edilen demir bir asa bu bulamaca batırılıp hasta organlar üzerinde gezdirilir. İşte öyle onurlu bir şey yaşamak

Gül yüzlü Yörüklerin yaşadığı bu güzel dağ köylerinden bizi en fazla etkileyeni Dedeler köyüdür dersek abartmış olmayız. Tüm dağ köylerindeki o amansız tükenişin kendini en fazla hissettirdiği köylerdendir Dedeler. Birkaç çocuk kaldığı için ilkokulu çoktan kapanmış. Müşterisi olmadığı için köy kahvesi de yok. Cami cemaati beş delikanlıdan ibaret. Yaşları da 80-95 arası. Yedi, hatta dokuz yıl askerlik, Yunan işgali, Bursa’ya üç

gün süren yolculuklar... Neredeyse bir asır öncesine ait bu öyküler, yaşlıların bildik tebessümüyle bir çırpıda anlattıkları hikayelerden. Dedelerin günümüze ait yaşayan hikâyeleri, hatta dramları da var. Hayata tutunmak, her şeye rağmen gülümseyerek yaşamak nedir, Dedeler’de gördük. Ekim güneşinde köyün en yaşlısından daha yaşlı ahşap bir evin önünde otururken tanıştık Emine (Şahin) nineyle. O tatlı dağlı şivesiyle laf lafı açtı. Kocası Necip (Şahin) dede 90 yaşının üzerinde. Kırk küsur senedir yatalak ve kör. Üstelik kulakları da çok ağır işitiyormuş. Emine nine üçüncü ka-


rısıymış. Allah üç karısından da çocuk vermemiş. Artık bu koca dünyada Allah’tan başka kimsemiz yok, çok şükür elim ayağım tutuyor da, hala O’na bakabiliyorum diyor mesut bir tebessümle. İnşallah benden sonraya kalmaz, yoksa perişan olur diye de ekliyor Emine nine. “Ne yer, ne içersiniz, kim bakar size, kim verir ekmeğinizi, ihtiyacınızı” diyoruz en şaşkın şehirli halimizle. “Allah verir” diyor, birilerinin getirdiği

bet edip Necip dedeyle tanışma-

Tek göz odada yaşıyor bu güzel dede ve nine. Dedenin kulağına Kenan’ın O’nunla tanışmaya geldiğini bağırıyor Emine nine. Dede sakince “benimle tanışmaya değil, kendini bulmaya gelmiş

vuruyor, şaşkın bir hayranlıkla konuşuyoruz bir kaç cümle... Yoksul da olsalar, Allah’tan başka kimseden medet ummayan bu insanların gizli silahını; “Tevekkeltü Alellah” nedir Dedeler’de

sı için Kenan’ı gönderiyoruz içeri.

O” diyor. Mütevazi bilgelik bizi

öğrendik.

belli karton kutulardaki birkaç erzakı gösterip, “hem de ayağıma gönderiyor” diyor gülümseyerek. Emine ninenin eve davetine ica-

Yoksul da olsalar, Allah’tan başka kimseden medet ummayan bu insanların gizli silahını; “Tevekkeltü Alellah” nedir Dedeler’de öğrendik.


makale makale

1973 YILINDA

“TEŞVİK” EDİLSEYDİK

Teşvik kapsamına alınsaydık şimdi nerede olurduk? Ne kadar gelişirdik? Ne kadar gelişemezdik? sadettin topçu

Bizim Dağ yöresi için yıllardır uğraşılan ve bir türlü sonuç alınamayan teşvikten bahsediyorum. Yöre için kafa yoran insanların hep akıllarının bir köşesinde soru işareti olarak durmaktadır teşvik olayı.

10

1

973 yılı neden diye sorabilirsiniz. 1973 yılında Tokat ili ilçeleriyle birlikte kalkınmada öncelikli iller arasına alınır. Yani bizim Dağ yöresi için yıllardır uğraşılan ve bir türlü sonuç alınamayan teşvikten bahsediyorum. Yöre için kafa yoran insanların hep akıllarının bir köşesinde soru işareti olarak durmaktadır teşvik olayı. Teşvik kapsamına alınsaydık şimdi nerede olurduk? Ne kadar gelişirdik? Ne kadar gelişemezdik? Bu sorulara cevap olması niyetiyle Tokat’ın güzide ilçelerinden biri olan Erbaa’yı prototip kabul ederek nerede olabileceğimizi zihinlerde canlandırmaya çalışacağım. Erbaa, Orta Karadeniz bölgesinde Tokat iline bağlı olup, Kelkit ve Tozanlı çaylarının birleşerek Yeşilırmak adını aldığı yerde bereketli topraklar üzerinde kurulmuş şirin bir Anadolu ilçesidir. İlçe toprakları, kısmen Tozanlı çayı olmak üzere özellikle Kelkit Irmağı boyundaki bir ova ile bunu çevreleyen dağlık yerleri içine alan 1111 Kilometrekarelik yüz ölçüme sahiptir. Tokat merkeze uzaklığı yaklaşık 85 km’dir. Ve bu yol aynı bizim yöremizde olduğu gibi dağların tepelerin arasından kıvrılarak Tokat merkeze ulaşır. Osmanlı arşivlerindeki vesikalara göre 18.yüzyıldan itibaren Kaza-i Erbaa’dan söz edilmektedir. Bu haliyle Erbaa çok yeni yerleşim yerle-

rinden biri sayılır. Zamanında Sonusa, Karayaka, Taşabat ve Erek adlı dört nahiyenin bir araya getirdiği yapılanmayken daha sonra dört nahiyeden dolayı Arapçada “dört” anlamına gelen “Erbaa” ismini alarak Tokat’a bağlanmıştır. Erbaa’nın ekonomisi içinde tarımsal üretimin önemi büyüktür. Bunun dışında toprak sanayi (tuğla,kiremit vs. üretimi), tarıma ve ormancılığa dayalı üretim yapan fabrikalar ilçenin endüstriyel dokusunu oluşturmaktadır. Erbaa 1973 yılına kadar birkaç küçük üretim tesisinin dışında tarıma dayalı ekonomisiyle göze çarparken, bu yıl içinde Tokat’ın ilçeleriyle birlikte “kalkınmada öncelikli iller” kapsamına alınmasıyla yıldızı birden parlamaya başlamıştır. Yatırımcılar tarafından tuğla ve kiremit üretimi için biçilmez kaftan görülen ilçeye o günden itibaren 36 adet

üretim tesisi kurulmuştur. SamsunErzurum karayolunun sağına ve soluna kurulan bu fabrikalardan günümüzde 19 tanesi üretimine devam etmekte ve büyük bir istihdam sağlamaktadır. Bununla birlikte orman ürünlerine dayalı 10 adet parke fabrikası mevcuttur ilçede. Erbaa kalkınmada öncelikli yöre olmanın büyük nimetlerini toplarken, ilçede 392 adet küçük ölçekli işletme sahibi, bir araya gelip Küçük Sanayi Sitelerini kurarak hem ağır sanayinin altyapısını güçlendirmekte hem de bu öncelikli kalkınmanın tabana kadar yayılması için büyük bir adım atmışlar. Bu kalkınma sürecinin son halkası olan Organize Sanayi Bölgesi, bünyesindeki 10 tekstil, 1 ambalaj fabrikası, 1 çelik eşya fabrikası, 1 adet duşakabin-küvet,1 adet salamuralık yaprak paketleme ve 1 ekmek fabrikası olmak üzere 15 adet fabrika ile 1997 yılında kurulmuştur. Şu anda OSB’de istihdam


edilen işçi sayısı 1500-2000 dolaylarındadır. Bunların dışında şehrin birçok yerinde faaliyet gösteren fabrika ve atölyelerin de sayısı 12’dir ve yaklaşık 3000 kişi de buralarda çalışmaktadır. İlçe genelinde şu anda toplam 67 adet fabrika üretimine devam etmektedir. Yukarıda da görüleceği üzere kalkınmada öncelikli yerler kapsamına alınan bir yerleşim yerinin ekonomisinin yaşadığı değişim rakamlarla ortada. Bu ekonomik gelişimin sosyal yansımaları çok daha olumlu ve faydalı olmuştur. Tarihsel geçmiş bakımından çok yeni bir ilçe olmasına rağmen, 872 ilçe arasında sosyo-ekonomik gelişmişlik sırasında 470. sırayı alarak büyük bir başarıya imza atmıştır. İlçenin şehir merkezi nüfusu 1973’de 15000 civarlarındayken şimdi 56000 civarlarındadır. Doğumsal artış oranını çıkardığımızda karşımıza çıkan nüfus artış oranı yaklaşık % 100’e yakındır. İlçede Kafkas kökenlilerin, Yörüklerin, Muhacirlerin vs. yıllarca huzur ve barış içinde yaşaması da bu kalkınma hamlesinin sonucudur. 1994 yılından beri Erbaa Belediye Başkanlığı görevini yerine getiren ve Erbaa halkının yediden yetmişe sevgisini alan Sayın Ahmet YENİHAN, bu sürecin yaklaşık 15 yılını yönlendiren ve şekillendiren bir yönetici olarak kendinden emin bir şekilde “ Erbaa bölgemizin en büyüğüdür ve il olmakta da kararlıdır” diyerek şimdiye kadar yapılmış ve yapmış olduğu çalışmaların hedefini de göstermiş oluyor bir bakıma. Aynı zamanda Sayın Belediye Başkanı, 5084 sayılı Teşvik Kanunu

kapsamında yer alan Erbaa Organize Sanayi Bölgesi’ne yeni yatırımcılarını da davet edip sorunsuz bir OSB’nin teminatını da önceden vermektedir. Bize gelirsek olaya 1973 yılından itibaren başlamakta fayda görüyorum.1973 yılında yöremizde ilçe olarak mahalli idarelerimiz Orhaneli ve Keles’ten ibaretti. Daha Harmancık ve Büyükorhan ilçe olamamışlardı.. Erbaa’da tarımın en büyük geçim kaynağı olduğu gibi amatörce yapılan hayvancılık yörenin en büyük geçim kaynağı idi. Erbaa, Tokat’ın kalkınmada öncelikle iller kapsamına girmesiyle yukarıda bahsettiğimiz süreci yaşarken biz ise aynı tarihten itibaren bugüne kadar ki geldiğimiz süreci yaşadık. Bu süreç neydi derseniz? İki yeni geri kalmış ilçe daha. Kaderine terkedilmiş köyler, göçlerle nüfusları azalan ilçeler ve yoksulluğun, yokluğun cirit attığı bir coğrafya. Erbaa Belediye Başkanı Sayın Ahmet YENİHAN’ı yukarıda bu kadar iddialı konuşturan ne ise bizde olmadığı bir gerçek. Orhaneli Belediye Başkanı Sayın İrfan TATLIOĞLU tüm yöreye tercüman olarak “Sadece Orhaneli değil tüm dağ yöresinin temel sorunu, bitmeyen derdi, hepimizin büyük yarası Yöre’den Bursa’ya olan göçün önüne geçilememesidir. Dağın en büyük sorunu insanımızın doğduğu yerde doymamasıdır.” İki başkan profili, biri teşvikten yararlanalı 36 yıl olmuş; diğeri umutla teşviğin yolunun yöresinden geçmesini beklemekte.

Türkiye’nin en büyük dördüncü ili Bursa’nın gölgesinde kalarak teşvik kapsamına alınamamanın bedelini çok ağır bir şekilde ödedik şimdiye kadar. Bu bedel kimi zaman kayıttan düşen köyler olurken, kimi zaman da göçle parçalanmış aileler oldu. Bu bedelin ağırlığı geç de olsa teşvik kapsamına alınmayla hafifletilebilir. Sizce de öyle değil mi? Esen kalın…

KAYNAKLAR: Sadettin TOPÇU Erbaa Kaymakamlığı İnşaat Mühendisi28.08.2009-İstanbul Erbaa Belediye Başkanlığı Erbaa Ticaret ve Sanayi Odası Güneybursa Dergisi 2.sayı İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması(2004)

Türkiye’nin en büyük dördüncü ili Bursa’nın gölgesinde kalarak teşvik kapsamına alınamamanın bedelini çok ağır bir şekilde ödedik şimdiye kadar.

11


tarih tarih 1844 YILINDA

OYDAS KÖYÜ

İncelediğimiz defter Başbakanlık Osmanlı Arşivinde ML.VRD.TMT.d, Sıra No:8199 fon koduyla bulunmakta olup Hicri 1260-61, Miladi 1844 tarihlidir. ömer faruk dinçel

Y

eni adı Yazıbaşı olan Oydas Köyü, günümüzde Bursa’nın Keles İlçesi’ne bağlıdır.

Toplam 23 hanenin gerek oraktan gerek boyacılıktan ek kazanç sağladığı görülür.

Bu yazımda Oydas Köyü’nün 1844 tarihli Temettuat (kazanç) Defterindeki bilgilerini okuyucuyla paylaşmak istiyorum. İncelediğimiz defter Başbakanlık Osmanlı Arşivinde ML.VRD.TMT.d , Sıra No:8199 fon koduyla bulunmakta olup Hicri 1260-61, Miladi 1844 tarihlidir. Osmanlı Türkçesiyle yazılı olan söz konusu Temettuat Defterinin girişinde “Harmancık Kazasına tâbi Oydas karyesi” şeklindeki bilgiden Oydas’ın bu tarihte Bursa’nın Harmancık kazasına bağlı olduğunu anlıyoruz. Bu tarihte köy 26 haneden oluşmaktadır. Hane 1, 2, 4, 9, 12, 13 ve 14’ te oturanların Cebel-i Cedid nahiyesinin Kızılkilise Köyü’nde bağları bulunmaktadır. 1.Hanede oturan Celiloğlu Hacı Mehmed ile 23.hanede oturan Karaoğlu Hacı İsmail aynı zamanda İmamlık yapmakta ve her ikisi de İmamlıktan yıllık 200’er kuruş kazanç sağlamaktadırlar.

12

Toplam 23 hanenin gerek oraktan gerek boyacılıktan ek kazanç sağladığı görülür. 15. hanedeki Hüseyin Çavuşoğlu Halil’in oraktan elde ettiği yıllık kazanç 200 kuruş iken diğer hanelerin oraktan elde ettikleri kazanç ise 100’er kuruştur. 2.ha-

nede oturan Ömer’in oğlu Osman Kethüda’nın Manisa Kırkağaç’ta çalışarak ek kazanç elde ettiği anlaşılmaktadır. Köyde bulunan toplam 26 hane reisinden 15’i nin yıllık 1.000 (Bin) kuruş üzerinde kazanç elde ettiğini görüyoruz. Bu durum köydeki halkın yaklaşık % 57’sinin ekonomik yönden durumunun iyi olduğunu gösterir. Bu arada Kırakoğlu Osman’ın köyün en zengini olduğunu da söyleyebiliriz. Tarım alanlarının durumuna baktığımızda genel durum aşağıdaki gibidir; Ekilen arazi: 310 dönüm Ekilmeyen arazi: 226 dönüm Bostan tarlası: 27 dönüm Bağ: 13 dönüm Dut Bahçesi: 5 dönüm Öşür ve vergiler: 6459,5 kuruş

Köyde bulunan hayvanların sayımına baktığımızda genel durum şu şekildedir; Erkek tay: 2 Sağılan koyun: 13 Sağılan keçi: 45 Arı kovanı adedi: 11 Kısrak: 5 Tosun:1 Erkek dana:5 Sağılan kara sığır inek: 22 Yoz kara sığır inek: 11 Merkeb: 17 Öküz: 25 Dölsüz kısrak: 2 Köyden toplanan verginin tamamı 4241 kuruş, a’şâr ve rüsümat 2218,5 kuruş olmak üzere toplam 6459,5 kuruştur. Yekün ise: 25.880 kuruştur.


HANE

1

LAKAP

Celiloğlu

BABA ADI

Mehmed

ADI

Hacı Mehmed

Y I L L I K KAZANCI KURUŞ 420

2

-

Ömer

Osman Kethüda

1575

3

Dervişoğlu

Hasan

Ali

1335

4

Kulakoğlu

Hasan

Hasan

605

5

Molla Ahmedoğlu

Hasan

Ahmet

725

6

Kara Mehmedoğlu

Hüseyin

Hüseyin

635

7

İmamoğlu

Mustafa

Ali

1435

8

Kırakoğlu

Hasan

Osman

1680

9

Koca Mehmedoğlu

Mehmed

Hasan

625

10

Beteroğlu

Ali

Ali

370

11

Beteroğlu

Ali

Hasan

510

12

Köselerlioğlu

Osman

Hüseyin

1280

13

Köselerlioğlu

Osman

Mehmed

1310

14

Köselerlioğlu

Osman

Hasan

1290

15

Hüseyin Çavuşoğlu

Halil

Halil

925

16

Yakupoğlu

Hasan

Ömer

1070

17

Köleoğlu

Ali

Ahmed

1610

18

Dervişoğlu

Ahmed

Halil

1175

19

Köleoğlu

Halil

Yakup

1135

20

Çürükoğlu

Mustafa

Mehmed

895

21

Kırgözoğlu

Hüseyin

Ahmed

1240

22

Hasan Kethüdaoğlu

Hasan

Hüseyin

1020

23

Karaoğlu

Hüseyin

Hacı İsmail

230

24

Çürükoğlu

Mustafa

Hacı Osman

1040

25

Dervişoğlu

Mehmed

İsmail

1025

26

Seraydaroğlu

Halil

Ali

715

Osmanlı Türkçesiyle yazılı olan söz konusu Temettuat Defterinin girişinde “Harmancık Kazasına tâbi Oydas karyesi” şeklindeki bilgiden Oydas’ın bu tarihte Bursa’nın Harmancık kazasına bağlı olduğunu anlıyoruz. Bu tarihte köy 26 haneden oluşmaktadır. 13


tarih tarih

ATRANOS’TAN

ORHANELİ-BEYCE’YE

Bizans döneminde tekfurluk merkezi olan Atranos Osmanlıların ilk yıllarında Türklerin hakimiyeti altına girmiştir. niyazi topçu

H

14

alen ‘dağ yöresi’ olarak adlandırdığımız, Orhaneli, Keles, Harmancık ve Büyükorhan ilçelerinden oluşan bölge, Osmanlıların kuruluş devrinden itibaren idari yönden Atranos kazası adı altında teşekkül etmiş ve günümüze kadar aşağı yukarı aynı sınırları korumuştur.(1) Atranos kazasının ismi Roma

İmparatoru Hadrianus döneminde (MS.117-138) kurulmuş olan ve bugünkü Orhaneli’nin hemen yanında bulunan antik Hadrianoi şehrinden kaynaklanmaktadır. Bizans döneminde tekfurluk merkezi olan Atranos Osmanlıların ilk yıllarında Türklerin hakimiyeti altına girmiştir. Osmanlı dönemi belgelerinde zaman zaman Adranos-Edrenos-

Atranas şeklinde de yer alan Atranos ismi bir kaza adı olarak 20. yüzyılın başlarına kadar kullanılmış, 1913 yılında resmen terkedilmiştir.(2) Şöyle ki; Sultan Mehmed Reşad döneminde öncelikle Atranos Kazası İdare Meclisi’nde bu ismin değiştirilmesi gündeme gelmiş, ardından talep vilayet meclisine iletilmiş, burada alınan gerekçeli karar bakanlık


Osmanlı dönemi belgelerinde zaman zaman Adranos-EdrenosAtranas şeklinde de yer alan Atranos ismi bir kaza adı olarak 20. yüzyılın başlarına kadar kullanılmış, 1913 yılında resmen terkedilmiştir.

kanalıyla Padişahın onayına sunulmuştur. Kaza isminin Orhaneli, merkez kasaba isminin Beyce olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü bu karar 12 Kasım 1913 tarihinde Padişahın onayından geçerek yürürlüğe girmiştir. Hüdavendigar Vilayet Meclisi kararının ve takip eden İrade-i Seniyye suretinin orijinal metinleri ile transkripsiyonlarını ekte sunuyoruz.(3) Meclis kararının bugünkü Türkçe ile anlamı şöyledir: “Atranos kazası Orhan Gazi devrinde fethedilip Osmanlı ülkesine katıldığı ve sakinleri genel olarak Türk milletine mensup olduğu halde en eski ismi Adriyanus’tan bozula-

rak türetilen Atranos isminin artık muhafazası doğru olmadığından; yerel meclisten gelen istek de gözetilerek burayı fetheden büyük şahsın yüce ismine hürmeten kaza adının ‘Orhaneli’ olarak, kaza merkezinin adının da halk arasında söylendiği şekliyle ‘Beyce’ olarak değiştirilmesi arz olunur”. Atranos-Orhaneli değişikliği ile ilgili olarak günümüz kaynaklarında 1911, 1913, 1932 ve 1934 gibi değişik tarihler verilmektedir. Bu yayından sonra farklı tarihlerin ve yanlış anlatımların ortadan kalkacağını umarım… Dipnotlar: (1) Şimdiki Keles ilçe merkezi ile

bu ilçeye bağlı Baraklı, Gököz, Pınarcık, Dağdibi, Epçeler köyleri 1870 yılına kadar Kite kazasına, 1934 yılına kadar Bursa kazasına bağlı kalmıştır. Ayrıca Osmanlı dönemi Atranos kazasının bazı köyleri de daha sonra Kütahya’nın Tavşanlı (Örn.Eşen) ve Balıkesir’in Dursunbey (Örn.Boyalıca) ilçelerine bağlanmıştır. (2) Aslında bu ismin tümüyle terkedildiğini söylemek yanlış olur. Zira halen Orhaneli’nin güneyindeki Demirci, Karaoğlanlar, Söğüt, Mahaller, Küçükorhan, Kadıköy vs. gibi 6-7 köyden müteşekkil bir köyler topluluğu için ‘Adırnaz’ şeklinde bölge adı olarak kullanılmaktadır.

15


dosya dosya DAĞ YÖRESİNDE

EĞİTİM

Yaşadığımız dönemi en iyi tanımlayan kavram “bilgi çağı” kavramıdır.

mustafa bay

Günümüzdeki bilgi, bilgi paylaşımı ve teknolojisi alanındaki hızlı gelişme ve değişilikler bu kavramı hem kapsam ve hem de işlevi açısından çok çok geride bırakmıştır.

M

alumunuz, yaşadığımız dönemi en iyi tanımlayan kavram “bilgi çağı” kavramıdır. Ancak günümüzdeki bilgi, bilgi paylaşımı ve teknolojisi alanındaki hızlı gelişme ve değişilikler bu kavramı hem kapsam ve hem de işlevi açısından çok çok geride bırakmıştır. Bu bağlamda kişisel ve toplumsal ihtiyaçların karşılanabilmesi, değişimlerin arzu edilir yönde olması ve kalkınmanın sağlanmasında en önemli etken bilgi ve eğitim olmuştur. Biraz da esprili bir şekilde “eğitim şart” diyerek söze başlamamızın nedeni bu gerçeğin apacık bir şekilde dağ yöresinde de anlaşılmış ve kabul edilmiş olmasındandır. Bu durum bir bilinçlenme halini aldıktan sonra (sbs ve öss başarısı anlamında) Bursa genelinin aksine dağ yöresinde deki son 10 yıldır olumlu gelişmeler öne çıkmaktadır.

16

Dağder’ in geleneksel yapısında en öne çıkan unsur burs yoluyla eğitime verdiği destektir. 1980’li

yılların sonlarından bu güne kadar, DAĞDER ’in en önemli faaliyeti, neredeyse varlık nedeni olarak görülen burs hizmetidir. Bu süre içinde her yıl 100-250 arası üniversitesi öğrencisine DAĞDER’ den burs verilmektedir. Bunun sadece ekonomik destek olarak algılanmaması gerekir. Zira bu ilçe ve köylerimizdeki üniversite heyecanını yaratan önemli bir motivasyon kaynağıdır. Dağder’ in burs hizmetlerinin yanı sıra “Eğitim Komisyonu” da yöremizdeki eğitimcileri ve aydınları bir araya getirerek, konferans ve paneller düzenleyerek, köy derneklerinin eğitim alanındaki faaliyetlerine öncülük ederek, ünidağın oluşumuna ve gelişmesine katkı sağlayarak,bilgi yarışmaları organize ederek ve Mehmetçik dersanesinin ilçelerimizde verimli hale gelmesine katkı sağlayarak dağ yöresinin eğitim alanındaki gelişmelere merkezlik etmiştir diyebiliriz. Yine DAĞDER ’in öncülüğünü yaptığı olumlu süreçlerden biri de Uludağ Üniversitesi’nin ilçelerimizde açtığı Meslek Yüksek okullarıdır. Bu gelişme de dağ yöresinde

bir lokomotif halini almştır. Yine 5 yıl önce çok önemli bir gelişme yaşanmıştır. Geçmişte DAĞDER yönetim kurulu üyesi olarak beraber görev yaptığımız emekli eğitimce ve 22. Dönem milletvekili Sayın Faruk ANBARCIOĞLU’ nun hazırladığı kanun teklifiyle 4 dağ ilçesi E bölgesi olarak zorunlu hizmet bölgesi kapsamına alınmıştır. Bu yasal değişiklikle kronik öğretmen açığı kapanmış ve nitelikli personelin ilçelerimizde görevlerine devam etmiştir. Bununla birlikte bölgemizdeki idarecilerin olumlu gayretleri ve MEB.’ nın interneti okullarda yaygınlaştırmasıyla eğitimdeki olumlu gelişmeler tetiklenmiş ve yöremiz sbs-öss’de Bursa’nın diğer ilçeleriyle yarışır hale gelmiştir. Dağ yöresi öğrencilerinin üniversitelileşmesi de bölgemin ve Bursamızın kaderini değiştirecek nitelikli, aydın, vatanperver yeni kadroların oluşması demektir. Yöremiz adına bu sürece olumlu katkı sağlayan tüm kişi ve kuruluşlara DAĞDER, DAĞLILAR ve BURSA AŞIKLARI olarak şükran-


ORHANELİ İLÇESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM DURUMU* Orhaneli ilçemiz Bursa’nın Güneyinde İl merkezine 52 km uzaklıkta şirin bir ilçe. Toplam nüfusu yirmidörtbin olan ilçemizin toplam öğrenci sayısı ise 4068 dir. Müdürlüğümüze bağlı İlçemizde 4 Lise, 4’ü İlçe merkezinde olmak üzere 17 İlköğretim Okulu ile örgün eğitime, 1 Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ile yaygın eğitime, 2 adet Özel Sürücü Kursu ile halkımıza hizmet vermektedir. 1 Adet Özel Orta öğrenim Erkek Öğrenci yurdu,2 adet devlete bağlı erkek öğrenci Yurdu ile ilçe dışından gelen öğrencilerimize hizmet vermekteyiz.Taşımalı İlköğretim uygulaması kapsamında, İlçemizde 11 merkez İlköğretim Okuluna 50 İlköğretim Okulunun 405’i erkek, 400’ü kız olmak üzere toplam 805 öğrencisi taşınmaktadır. İlçemizde 1541 erkek, 1523 kız olmak üzere toplam 3064 İlköğretim Okulu öğrencisi; 600 erkek, 404 kız olmak üzere toplam 1004 Lise öğrencisi mevcut olup, İlçemiz okullarında toplam 4068 öğrenci 209 derslikte öğrenim görmektedir. Okul ve kurumlarımızda 40

İdareci, 260 öğretmen ve 28 diğer personel görev yapmaktadır. Başarı durumumuz: Özellikle 2006 yılında İlçemizin zorunlu hizmet kapsamına alınmasından sonra zamanla öğretmen açığı tamamen kapanmış bu da beraberinde başarıyı getirmiştir. 2009 yılında yapılan SBS yerleştirmede sonucu 1 Fen Lisesi ,35 Anadolu Lisesi,24 Meslek Lisesi,6 Sağlık Meslek Lisesi , 13 Anadolu meslek Lisesi, 12 Anadolu Öğretmen Lisesi ve 5 Anadolu İmam Hatip Lisesine olmak üzere toplam 96 öğrencimiz sınavla alan okullara yerleştirilmiştir. Buda başvuran öğrencilerimizin % 30 una tekabul etmektedir. 2009 yılında yapılan ÖSS sınavında ise mezun olan 138 öğrencimizden 40 ‘ı dört yıllık 30 ‘u iki yıllık okullara yerleşerek yerleştirmede % 51 lik oranı yakalamıştır. Özellikle eğitim öğretim çalışmalarını yakından takip ederek okullarımızın ihtiyaçlarını karşılamada büyük çaba sarf eden ilçe kayma-

kamımızın ,hayır sever iş adamlarımızın ve kurs vererek başarıya katkı sağlayan öğretmenlerimizin bu çıtayı yükseltmede rolü büyüktür. İlçemize Hayır sever iş adamı İbrahim Hüsniye Çağlayan tarafından yaptırılarak teslim edilen konferans salonu, devlet tarafından yapımı tamamlanan ve teslim aşamasında olan spor salonu kültürel ve sosyal falaliyetlerimizinde gelişmesine katkı sağlayacaktır. İlçemizde ihtiyaç olarak gözüken 200 öğrencilik kız yurdu, ve taşımalı ilköğretim okullarımızın yemek yiyebilece bir yemek hane salonudur. Yemek hane salonu için projeler onaylanmış kısmi ödenek Özel İdareye gönderilmiş ihale aşamanına gelinmiştir.

Özellikle 2006 yılında İlçemizin zorunlu hizmet kapsamına alınmasından sonra zamanla öğretmen açığı tamamen kapanmış bu da beraberinde başarıyı getirmiştir.

Her geçen gün eğitim kalitesi yükselen ilçemizin öz verili ve gayretli çalışmalarla dahada ileri taşınması için yönetici,öğretmen ve tüm eğitim personeli ile çalışmalar aralıksız devam etmektedir. * Ali Aydoğan, Orhaneli İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü

17


KELES İLÇESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM DURUMU**

İnsanların almış oldukları eğitimler yaşamış oldukları zaman diliminde ve gelecekteki yaşamlarında önemli kazanımlar sağladığı herkes tarafından bilinen önemli bir gerçektir. Bu gerçek doğrultusunda düşünüldüğü zaman eğitimin insan hayatındaki gerekliliği açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

İlçemizdeki okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarının tümünde normal eğitim öğretim yapılmaktadır. İlçemizde 1 anaokulu bulunmaktadır. 2009-2009 eğitim öğretim yılında 1. Murat İlköğretim okulunun ek binasının Keles Anaokulu’na tahsis edilmesiyle eğitim-öğretime açılmıştır. İlçede okul öncesi eğitime büyük önem verilmektedir. 2008-2009 eğitim öğretim yılında 7 ilköğretim okulunun bünyesinde okul öncesi bölümü mevcutken 20092010 eğitim-öğretim yılında 4 okul öncesi şubesi daha açılacaktır. Halen ilçemizdeki anaokulu sayısı 10’dur. Öğrenci sayısı ise 190 civarındadır. İlçemizde ikisi ilçe merkezinde olmak üzere 8 yıllık 8 ilköğretim okulu bulunmakta olup, 6 adet 1-2-3 sınıfın bir arada eğitim öğ-

retime devam ettiği birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim okuluyla beraber 1600 civarında öğrenci eğitim-öğretime devam etmekte, değişik branşlarda 116 öğretmen görev yapmaktadır. Ortaöğretim kurumlarında 400 öğrenci 41 öğretmen ile eğitim öğretime devam etmektedir. Ortaöğretimde 1 Ticaret Turizm Genel Müdürlüğü’ne bağlı Çok Programlı Lise ile 1 Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı İmam Hatip Lisesi Mevcuttur. İlçede bir de yaygın eğitim kurumu olan Halk Eğitim Merkezi mevcuttur. Özel eğitim kurumları olarak 1 özel MTSU, 1 özel dershane bulunmaktadır. 8. sınıflar SBS’de Bursa ilinde devlet İ.S.O.ları arasında ilçemiz 17 ilçe sıralamasında 4. sırada

yer almıştır. Özel okullar arasında da yine 17 ilçe sıralamasında 7. sırada yer almaktadır. İlçemizde öğrencilerin SBS’ye hazırlanabilmeleri için Keles Kaymakamlığınca başlatılan “Köy Dershanesi” projesi uygulanmaktadır. Bu projeyle gelir seviyesi düşük olan öğrenciler köylerinden alınarak ilçe merkezine getirilip kurs almaktadır. Bunun yanda Keles Halk Eğitim Merkezi bünyesinde her okulda hafta içi ders saatleri sonunda her öğrencin faydalanabileceği SBS hazırlık kursları açılmıştır. İlçede İlköğretimden ortaöğretime geçiş de, kız öğrenciler de dahil olmak üzere % 85 oranında liseye devam vardır. ** Hasan Hüseyin Tuncer, Keles İlçe Milli Eğitim Müdürü

BÜYÜKORHAN İLÇESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM DURUMU*** Büyükorhan İlçesi köyleriyle beraber toplam 13542 nüfusa sahiptir. İlçe merkezinde 3523 nüfus olup 39 köy, 1 belde ve ilçe merkezinden oluşan bu toplam nüfus yıldan yıla göç vererek azalmaktadır. İlçenin eğitim yapısı; 1 çok programlı lise, 3 taşıma merkezli ilköğretim okulu, 12 birleştirilmişsınıfı olan okullardan oluşmaktadır. Büyükorhan çok programlı lisesi 300 öğrenci mevcudu ile metal, yapı, muhasebe ve düz lise olarak hizmet vermektedir. Lisemizn bünyesinde 15 kapasiteli kız ve erkek öğrencilerin barındığı pansiyonu bulunmaktadır.

Taşıma merkezli üç okul ve 12 birleştirilmiş sınıf olan okullarda toplam 1300 öğrenci mevcuttur. bu öğrencilerin 39 yerleşim biriminden 49 araçla 724 öğrenci taşıma merkezli okullara taşınmaktadır. İlçemizde lise ve ilköğretim öğrencilerinin toplam nüfusu 1600’dür.

lerine 9 öğrenci yerleşmiştir. Bu-

İlçemizde öğretmen sayısı toplam 112’dir. İlçemiz mecburi hizmet bölgesi olarak gözüktüğünden bu yana öğretmen ihtiyacı pek gözükmemektedir. Bu da son üç yıldır eğitim seviyesinin yükseldiğini göstermektedir.

den 5 öğrenci 4 yıllık fakülteye, 18

2009 yılı ilçemizden Anadolu lise-

Eğitim Müdür V.

nun yanında 4 anadolu öğretmen, 24 meslek liselerine öğrencimiz yerleşmiştir. SBS sınavında Anadolu liselerine yerleşen öğrenci sayısına baktığımızda % 7 genelde % 30 seviyesinde başarı elde edilmiştir. Bunların yanında liseöğrenci de 2 yıllık meslek yüksek okuluna yerleşerek üniversiteye giriş yapmıştır. Bu başarılar, öğretmen ihtiyacı olmadığı süre içinde kademeli olarak artacaktır. *** Ömer Ülkir, Büyükorhan İlçe Milli

HARMANCIK İLÇESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM DURUMU**** Harmancık ilçemizde, köylerle birlikte 4 ilköğretim okulu, 1 çok programlı lse ve 1 halk eğitim merkezi bulunmaktadır.

18

Harmancık ilköğretim okulundan 33 öğrenci 2009 yılında Anadolu türü okullara yerleşmiştir.

İlçemizin SBS tavan puanları

sesinden 2 öğrenci Fakülte, 15

ise; 6. sınıflarda 469,957; 7. sı-

öğrenci meslek yüksekokul, 3

nıflarda 460,916; 8. sınıflarda

öğrenci de açık öğretim fakülte-

458,377’dir.

sine yerleşmiştir.

2009 yılı ÖSYS sonuçlarına göre

**** Halim Güleç, Harmancık İlçe Mil-

ise Harmancık Çok Programlı li-

li Eğitim Müdürü


EĞİTİMİN ÖNEMİ Eğitim; insanların kendilerini bil-

çok büyük kayıplara ve zorluklar

yan insanların saygınlığını artır-

gi, beceri, verimlilik ve gelişimleri

yaşamasına neden olabilmekte-

manın yanında, yaşamış olduk-

için atmış oldukları ilk adımlardan

dir. İşte burada insanın eğitim za-

birsi olarak nitelendirilebilir. Haya-

ları toplumun her zaman güçlü

manlaması çok önemlidir. İnsan-

tımızın her anında, yaşamımızın

ların yaşamlarının şekilleneceği

olması için önemli adımlardan bir

her alanında gereklilik arz eden,

dönemlerde gerekli eğitimi alması

hayatımızın çeşitli dönemlerinde

yaşam kalitesini çok etkileyecek

önemli tecrübeler kazanmamızı sağlayan ve yaşamımızı kolaylaştırmak için gerekli olan önemli bir gereksinimdir. İnsanların almış oldukları eğitimler yaşamış oldukları zaman diliminde ve gelecekteki yaşamlarında önemli kazanımlar sağladığı herkes tarafından bilinen önemli bir gerçektir. Bu gerçek doğrultusunda düşünüldüğü zaman eğitimin insan hayatındaki gerekliliği açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Eğitimin insan yaşamının her devresinde olması, bir zincirin halkaları gibi düşünülebilir. Bu

önemli etkenlerdendir. Günümüzde

eğitimin

tanesidir. Bu kadar mühim olan bir konu içinde önemli altyapılar oluşturarak gerekli maddi imkânlar sağlanmalıdır. Eğitim için har-

geçmişe

canan her bir kuruşun çok büyük

oranla gözle görülebilir bir oran-

meblağlar olarak tekrar bizlere

da artsa da bunu yeterli görmek şu anda mümkün değildir. Çünkü eğitimin ve bilginin insan hayatında sınırı yoktur. İnsan hayatı

döneceği muhakkaktır. Toplumumuzda yaşamış olduğumuz birçok olayın sebebi maale-

sürdüğü müddetçe bunları geliş-

sef eğitim eksikliğinden kaynak-

tirerek insanın hayat standardı-

lanmaktadır. Eğitim sorununun

nı yükseltmesi hem kendisi için,

çözülmesiyle birçok konularda,

hem de gelecek yeni nesli için

birçok sorun kendiliğinden çö-

ehemmiyet arz etmektedir. Eği-

zülecektir. İnsanların birbirlerini

timsiz bir toplumun yeni nesle

sevmesi,

vereceği çokta fazla bir şey olma-

karşı hoşgörülü olmasının eği-

dığı bir gerçektir.

sayması

Toplumumuzda yaşamış olduğumuz birçok olayın sebebi maalesef eğitim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Eğitim sorununun çözülmesiyle birçok konularda, birçok sorun kendiliğinden çözülecektir.

birbirlerine

timle direk bağlantılı olduğu dü-

zincirin halkalarından birindeki ek-

Bir toplumun eğitim seviyesi ve

şünüldüğü zaman eğitimin önemi

sikliğin telafisi insanın hayatında

kültür seviyesi o toplumda yaşa-

bir defa daha ortaya çıkmaktadır.

19


dosya dosya

GENÇLER

GELECEK VAADEDİYOR

Bu yürekte dağın masumiyeti, dağın sevecenliği, dağın çalışkanlığı ve dağın azmi saklı. Dağ yöresine özel bu gençlerimizin namı ve kendileri sınırlarımızı dahi aştı.

hüseyin aybey

Dağ yöresine özel bu gençlerimizin namı ve kendileri sınırlarımızı dahi aştı. Hadi gelin onları tanıyalım şimdi.

G

eleceğin

ufuklu

temsil etme hakkını kazandı.Nano

Yılmaz, `Ancak bölge finallerinden

adresine

kendi

Teknoloji üzerine eğitim almayı

çıkınca ümidim arttı. Türkiye final-

adımlarıyla

yürü-

amaçlayan Mehmet yöreyede fay-

lerinden de birincilikle ayrıldık.

dalı bir birey olmayı hedefliyor.

Dersime

yen

yöre gençle-

rimizden bahsedeceğiz bu sayıda. Onlar küçük bedenlerinde koca bir yürek taşıyorlar. Bu yürekte dağın masumiyeti,

dağın

sevecenliği,

dağın çalışkanlığı ve dağın azmi saklı. Dağ yöresine özel bu gençlerimizin namı ve

kendileri sınır-

larımızı dahi aştı. Hadi gelin onları tanıyalım şimdi… Mehmet YILMAZ Mehmet YILMAZ Orhaneli Türkan Sayit Yılmaz Anadolu lisesi öğrencisi.Geçmiş yılda Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (Tübitak) tarafından orta öğretim öğrencilerine yönelik düzenlenen araştırma projesi yarışmasında Matematik öğretmeni Osman Avcıoğlu rehberliğinde “R2’de Maksimum Metriği ve Konikler” konulu projesiyle Türkiye Birincisi oldu. Bu ba-

20

şarısıyla ABD’deki ``Dünya Bilimsel Proje Yarışması`` da Türkiye’yi

İlk başta tek düşüncesinin okulu temsil etmek olduğunu belirten

girmemesine

rağmen

beni keşfeden öğretmenim Osman Avcıoğlu`nun çok büyük kat-


Tugay yunanistan’da ki sahnede yöre türkülerini dillendirirken kıları oldu, bana hep destek ver-

Mahalli Kaynak Kişisi Menteşeli

repertuarında yer almasını sağ-

di. Umarım bu destekle ABD`den

Cengizin’de oğlu.Tugay Mustafa

lamak.Emin adımlarla yürüdüğü

derece alıp, geleceğiz` diyerek

BAY’ın müdürlüğünü yürüttüğü

Bilim ve Sanat yolunda Tugayı

hedeflerini şöyle anlatıyor: “Bu

Başaran ilköğretim okulunda eği-

kutlayıp başarılarının devamını

yarışma, hayatımı olumlu şekilde

tim görmekte aynı zamanda Bursa

diliyoruz.

değiştirebilir, üniversite eğitimimi,

Bilim Sanat Merkezi sınavını ge-

ABD`de alma fırsatı yakalayabi-

çip bu kurumda fizik, biyoloji, tarih

lirim. Makine mühendisi olmak

ve müzik dersleri de almaktadır.

veya nano teknoloji konusunda

Bilime merakının ve bu alanda ba-

eğitim almak istiyorum. Fakat yurt

şarısının yanı sıra profesyonel an-

dışında eğitim de alsam, meslek

lamda müzikle de ilgilenen Tugay

hayatım Türkiye`de olacaktır.”

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kon-

Babası memur, annesi ev kadını olan ve bir kardeşi bulunan Meh-

servatuarı 3.sınıf öğrencisi.Bağlama , kaval ve piyano çalan Tugay

met Yılmaz, yaz aylarında hem

bu yeteneklerini babası Menteşeli

ailesine ait bir tarlada hem de

Cengiz’le birlikte özel programlar

akrabalarının köydeki kahvehane-

da ve uluslar arası festival ve ya-

sinde çalışıyor.

rışmalarda da sergilemekte. Ge-

Mehmet Yılmaz`ın “Bana en çok inananlardan biriydi” dediği annesi Hanife Yılmaz ise çocuğunun başarısıyla gurur duyduğunu ifade ederek, “Bütün annelere benim oğlum gibi evlat vermesini diliyorum” diyor. Mehmet’in

ba-

şarısından dolayı ailesiyle birlikte bizlerde haklı bir gurur yaşıyoruz. Matematik dehası olan Mehmet’e

çen yıl Slovakya da düzenlenen Uluslar arası polifonik korolar yarışmasında dünya 3.olmuş ekipte yer aldı.1 ay öncede Gençlik Spor Müdürlüğünün yaptığı organizasyonla Yunus Emre Gençlik Merkezi ile birlikte Yunanistan da ki festivallere katıldı.Festivalde sık sık yöre türkülerini çalıp söyleyen Tugay özelliklede babasının der-

başarılarının devamını diliyoruz.

lediği İpeğim türküsü melodilerinin

Tugay BÜTÜN

nildiğini söylüyor.Tugay’ın en bü-

Yunan halkı tarafından çok beğe-

Keles Men-

yük ideali Bilim alanında insanlığa

teşe köyü doğumlu.Aynı zaman-

katkıda bulunmakla birlikte babası

da Kültür Bakanlığı Sanatçısı ve

gibi yöre türkülerini derleyip TRT

Tugay Bütün 1996

Harmancık 75.Yıl Çok Programlı Lisesi Osmangazi Belediyesinin geçen yıl düzünlediği liseler arası beste yarışmasında Harmancık 75.Yıl Çok Programlı Lisesi 1. oldu.Kültürpark

Açık hava tiyatrosunda

yapılan ve jüri üyeliğini gençlerin beğenerek dinlediği Yeni Türkünün yaptığı yarışmada 12 okul

Babası memur, annesi ev kadını olan ve bir kardeşi bulunan Mehmet Yılmaz, yaz aylarında hem ailesine ait bir tarlada hem de akrabalarının köydeki kahvehanesinde çalışıyor.

kıyasıya yarıştı.Müzik öğretmenlerinin olmadığı okulda gençleri beden eğitimi öğretmeni Seher Kızıltepe ile bilgisayar öğretmeni Gökhan Kızıltepe çalıştırdı.Harmancık

Belediyesi Kültür Mü-

dürü Erkan Bayram’ın da büyük desteklerde bulunduğu öğrenciler “Sorma” adlı parçalarıyla Bursa Birincisi oldular.Yarışma sonunda öğrenciler ve öğretmenleri büyük sevinç yaşadı.Grubun solisti Derya Köroğlu imkanlar verildiği takdirde daha büyük başarılara imza atacaklarını belirtti.Yöremizden çıkan bu başarılı gençlerimizi daha iyi yerlerde göreceğimizden şüphe duymuyoruz.

21


dosya dosya DAĞIN MAKUS TALİHİ

DEĞİŞİYOR Bugün mezun üniversiteli dağlıların dışında halen okumakta olan ve yeni kazanan yaklaşık 1500 üniversiteli dağlı bulunuyor.

reşat karış

Son zamanlarda sayısı artan Hukuk ve Tıp fakültesinde okuyan arkadaşlarımız da Dağ Yöresi adına gelecek için umut veriyor.

22

B

ir zamanlar “dağlı” denildiğinde akla eğitimsiz insanlar gelirdi. Bu yüzden de siyasiler ve bürokratlar büyüklerimizi “Ali Cengiz oyunu” ile sınıfta bırakırdı. Lakin son yıllarda dağlılar sınıf atladı. Nasıl mı?

Bugün mezun üniversiteli dağlıların dışında halen okumakta olan ve yeni kazanan yaklaşık 1500 üniversiteli dağlı bulunuyor. Mezun üniversiteli dağlılar ile birlikte bu rakamın yaklaşık 10.000 olduğunu yaptığımız araştırmalardan çıkartabiliyoruz.

Bundan 10 yıl önce üniversite mezunu dağlı mumla aranıyordu. Kendi köyüm olan Büyükorhan Danacılar Köyü’nde 10 yıl öncesine kadar sadece 4 üniversite mezunu vardı. Bugün ise çeşitli üniversitelerde okuyan ve mezun yaklaşık 30 kişi var.

Üniversiteli dağlı sayısındaki bu hızlı artış beraberinde hemşericilik bilincini de kuvvetlendirmiş. Bursa dışarıdan çok fazla göç aldığı için hemşericilik bilincini de beraberinde getirmesiyle dağlıların öz yurdunda garip bırakıldığına şahit olan Uludağ Üniversitesi bünyesindeki üniversiteli dağlılar 2005 yılında Üniversiteli Dağlılar Topluluğu’nu (Üni-Dağ) kurmuşlar. Bugün Dağ-Der bünyesinde faaliyetlerini sürdürüyor.

Bu durumun 2 nedeni vardı. Birincisi çocuk okutmak zamanın şartlarında çok külfetli ve bugünkü kadar öğrencilerin yararlanabileceği “burs” imkanı yoktu. Bugün “Dağ Yöresi’nin ağabeyi” olan Dağ-Der yaklaşık 100 üniversite öğrencisine burs veriyor. Bir diğer nedeni ise 10 yıl öncesine kadar dağlı aileler çocuğum okuyacak da “bağ bahçe işini kim yapacak?” diye düşünürdü. Çok şükür son yıllarda ailelerimiz bunu da aştı. Geç de olsa farkına varıp eğitimden başka çıkış yollarının olmadıklarını gördüler.

Bu yıl, Orhaneli Türkan Sait Yılmaz Anadolu Lisesi dil alanında çıkardığı Türkiye 151.si ile birlikte çoğunluğu 4 yıllık olmak üzere toplam 48 öğrencisini üniversitelerin 4 yıllık ve 2 yıllık bölümlerine yerleştirmiş. TSY Anadolu Lisesi’ni, üniversiteye kazandırdığı 11’i 4 yıllık, 16’sı 2 yıllık ve 9’u açıköğretim olmak üzere 36 öğrenci ile

Keles Çok Programlı Lisesi takip ediyor. Orhaneli Lisesi ise 16’sı 4 yıllık, 4’ü 2 yıllık ve 2’si açıköğretim olmak üzere üniversiteye kazandırdığı 22 öğrencisiyle 3. sırada. Büyükorhan Çok Programlı Lisesi çoğunluğu 2 yıllık olmak üzere üniversiteye bu yıl 26 öğrenci göndermiş. Harmancık Çok Programlı Lisesi’nde ise yine çoğunluğu 2 yıllık olmak 22 öğrenci üniversiteye yerleşmiş. Özellikle bu yıl 4 dağ ilçemizde ÖSS’de gözle görülür bir başarı var. Ben bu başarıyı 2 nedene bağlıyorum. 1. olarak, 22. dönem milletvekillerimizden Faruk Anbarcıoğlu’nun girişimleriyle Dağ Yöresi’nin öğretmenler için zorunlu hizmet bölgesi olması. Bu yasa özellikle branş öğretmen açığımızı kapattı ve kaliteli öğretmenlerin de yöremize gelmesini sağladı. 2.si de bu yıl sömestir tatilinde ÜniDağ olarak 4 dağ ilçemizin liselerinde gerçekleştirmiş olduğumuz eğitim seminerleri. Üni-Dağ Yönetim Kurulu’ndan arkadaşlarımızla göreve gelmeden önce bir araya geldik ve biz üniversite okuyoruz peki bizden sonra gelecek olan kardeşlerimiz için ne yapabiliriz


diye düşündük.Şu konuda görüş birliğine vardık. Onların ufkunu açalım çünkü maddi-manevi imkanlar ne kadar kısıtlı olursa insanın ufku da o kadar dar ve kısıtlı oluyor. İstedik ki bizim gibi onlar da okusunlar. Aynı zor şartları biz de yaşadık ama biz başardık. Siz de başarabilirsiniz mesajı verdik. Mesajın alındığını görmek bizleri fazlasıyla mutlu etti. Halen okumakta olan üniversiteli dağlıların il, üniversite, fakülte ve bölüm bazında profilini çıkartacak olursak üniversiteli dağlılar arasında 4 yıllık olarak Eğitim Fakültelerinde okuyanların sayı olarak birinci sırada olduğunu görüyoruz. Bunu da ailelerin öğrencilere “sırtını devlete daya” mantığı ve Dağ Yöresi’nde yıllarca yaşanan öğretmen açığına bağlıyorum. Dikkat çekici bir durum ise Teknik Eğitim Fakültelerinde okuyan arkadaşlarımızın sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğu. Baktığımızda Teknik Eğitim Fakültesinin kalesi Gazi Üniversitesi dağlıların da kalesi olduğunu söyleyebilirim. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesinde yaklaşık 30 üniversiteli dağlı bulunuyor. Daha sonra

iktisadi ve idari birimler fakültesi öğrencileri geliyor. Mühendislik Fakültesinde okuyan arkadaşlarımızın sayısı da her geçen gün artıyor. Mühendislik Fakültesinde okuyan arkadaşlarımız arasında Makine Mühendislerinin çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda sayısı artan Hukuk ve Tıp fakültesinde okuyan arkadaşlarımız da Dağ Yöresi adına gelecek için umut veriyor. Üniversiteler bazında bakıldığında, en fazla üniversiteli dağlının bulunduğu Uludağ Üniversitesi’nin bariz bir üstünlüğü söz konusu. 4 yıllık ve 2 yıllık yaklaşık 500 üniversiteli dağlı bulunuyor. Bursa dışında il bazında en çok üniversiteli dağlı 2 yıllıkların yoğunlukta olduğu Kütahya göze çarpıyor. Yine Bursa dışında, en fazla 4 yıllık okuyan üniversiteli dağlının bulunduğu Ankara göğsümüzü kabartıyor. Bundan 10 yıl öncesine kadar Bilkent, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi Türkiye’nin elit üniversitelerinden mezun dağlı 1-2 tane ile sınırlı iken bugün sadece ODTÜ’de yaklaşık 10 tane üniversiteli dağlı kardeşi-

miz var. Peki bunlar yeterli mi? Gelecek için umut verici olsa da yetmez. Daha çok hukukçuya, daha çok tıpçıya ve daha çok mühendise ihtiyacımız var. Bilkent’te burslu okuyan üniversiteli dağlı sayısı 2 değil de 10 olmalı, 20 olmalı. Bu devirde hak verilmez. Hak alınır. Bu yüzden hak dağıtan ma-

10 yıl sonrasının Türkiye ve Bursa’daki siyasetçi ve bürokratları yetişiyor. Üniversiteli dağlılar olarak geliyoruz.

kam ve mevkilerde dağlılar bulunmalı. Ancak bu şekilde değişir Dağ’ın makus talihi. Dağ’da Ali Cengiz oyunları bitecek çünkü Dağ’ın Ali’leri, Cengiz’leri, Ayşe’leri kendi geleceği ve yöresi için üniversite okuyor. 10 yıl sonrasının Türkiye ve Bursa’daki siyasetçi ve bürokratları yetişiyor. Üniversiteli dağlılar olarak geliyoruz.

23


deneme deneme ŞEKER TADINDA BİR BAYRAM:

RAMAZAN BAYRAMI Birçokları için bayramların ayrı bir heyecanı vardır... recep ayaz

Değişen ve gelişen dünya ile beraber artık bayramın da adı iyiden iyiye değişti, şu kendi kafasını işten ayıramayan bizlerle birlikte. Bayramın adı ‘’tatil’’oldu…

B

ayramın ayrı bir heyecanı vardır birçokları için. Bazıları bayramları bir köşeye çekilip tek başlarına dinlenmek, bazıları yakınlarını, mezarlıkları ziyaret etmek olarak görür. Ve birçoğu da iç çekip “Ahh, nerde o eski bayramlar’’ diye hayıflanmaktan kendini alamaz. Değişen ve gelişen dünya ile beraber artık bayramın da adı iyiden iyiye değişti, şu kendi kafasını işten ayıramayan bizlerle birlikte. Bayramın adı ‘’tatil’’oldu… Ve 9 günden aşağı hesaplandığında ‘’Aaa, hay Allah’’ tepkileri vermeye başladık. Peki ya bu mu bayramın anlamı? Bu mu öğretildi bize, böyle mi yaşadık bayramlarımızı… Nerde o eli öpülmeyi bekleyen büyüklerimiz, bayramlıklarını başucuna saklayan çocuklarımız! Bir tebrik mesajına hapsoldu artık hepsi. Ne büyük iş ya, bir mesaj hazırlayıp ki o bile hazır mesaj halini aldı, tüm numaralara gönder gitsin. Neymiş, bayram kutluyormuşuz.

24

Günler öncesinden hazırlanırdı bayramlıklar. Biz çocukları da çok farklı bir heyecan sarardı. Eskiden şimdiki gibi mağazalara gidip istediğimiz takım elbiseleri seçme şansımız yoktu, diyor büyüklerimiz.Onun için de kasabadaki terziye çok iş düşermiş. Haftalar öncesinden sıraya girer, gider terziye vücut ölçülerimizi verirdik diyorlar. Ve hele terzinin: ’’Git, şunu giy gel bakalım. Ceket, pantolon üzerine olacak mı? Son kez prova yapalım’’ dermiş, terziler. O günle-

ri unutmak mümkün değilmiş… Bayramlarda herkesi bir telaş alır, evde bir koşuşturmacadır giderdi. Annelerimiz arife günleri bayram için sabah başlardı hazırlıkları. Peki nerde o mutfaktan yeni çıkmış, asma yaprağı kokan, hafif nemli eller… Hani öperken huzur bulduğumuz, şeker biriktirdiğimiz keselerimiz, çatapat alıp sokaklarda oynayacağımız, harçlıklarımız her eklenen yeni parayla baştan saydığımız heyecanlarımız… Bayram belki de en çok biz çocuklara yarardı. Gece geçmek bilmezdi. Sabaha kadar heyecandan uyuyamazdık. Sabahı zor eder ve sabah’’ Hanım, namazdan gelince kahvaltı hazır olsun’’ komutuyla evden çıkar, babamızla bayram namazına giderdik. Bir an önce eve gelip, yeni elbiselerimizi giyip akraba ziyaretlerini gerçekleştirmek ve bayram harçlıklarını toplamak yegane amacımız olurdu. Her evde şekerler ve bozuk paralar, evleri hızla ziyaret edecek mahalle çocukları için hazır bekletilirdi. Kolonyalar, şekerler, tatlı türü yiyecekler evimizi ziyaret edecek misafirler için salan masasının bir köşesinde yerlerini alırdı. Bayram günü öğleye doğru kabristan ziyaretleri yapılır ve aile büyükleri, dedeler, nineler ziyaret

edilirdi. Mis gibi yemek kokuları yayılırdı etrafa öğle yemeği için. ’’Biz yedik, size afiyet olsun’’ desek de’’ Olurmuş mu öyle, bugün bayram oturun şöyle’’ bir zahmet otururduk.Kıymalı sarmalar, et yemekleri, baklavalar ikram edilir, onlar yenirdi. Her halde bir günde 6-7 kez tokuz, biz o vazifeyi gördük dememize rağmen yemek yediğimiz olurdu. Ahh, neydi o günler? Şimdilerde bu telaşı, heyecanı yaşayamaz olduk. Aklımızın bir köşesinde sıcaklığını koruyacak, ileride bir gün eskiye özlemle yüreğimiz buruk olarak ta olsa hatırlayacağımız tatlı birer anı olarak kalacak gibi. Peki bizlerin, arkadan gelen genç neslin büyüyünce anlatacak ya da anlamı olacak neleri olacak akıllarında bayramlar adına. Hiçbir şey… Onların bizim gibi anlatacak anıları bile olmayacak. Her şeye rağmen bambaşka bir tattır bayramlar. Uzaktakilerin görüştüğü, sevgi, saygı ve birlik-beraberliğin üst düzeyde tutuldu bir heyecandır. Geldi gidiyor derken bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Allah, bizleri Ramazan ayını layıkıyla yerine getirenler eylesin. Lafı daha çok uzatmadan siz hemşehrilerimizin ve tüm İslam aleminin bayramını kutlarım. Sevdiklerinizle nice bayramlara.


25


deneme deneme

GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZLE

YAŞAM GÜZELLİKLERİMİZ-1 Asırlardır büyük bir ailenin fertleri gibi sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları içinde yaşamaktayız.

özer güleç

Sürüleriyle yazlak ve kışlaklarda yaşam mücadelesi veren atalarımız, zamanın Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından yerleşik düzene geçirtilmiştir. Yerleşik düzene geçmemek için direnen atalarımızı birazda zor kullanarak toprağa bağlamıştır.

26

U

ludağ’ın güneyinde bulunan 4 dağ ilçemiz olan Orhaneli, Keles, Büyük Orhan ve Harmancık ilçe ve köylerinde yaşayan insanlarımıza; yüksek dağlık bölgede yaşadıklarından dolayı “DAĞLI” denilir. Hatta Osmangazi ilçesine bağlı dağ köylerimizde yaşayan insanlarımıza da aynı şekilde hitap edilir.

Oğuzların - Kayı boyu - Karakeçili aşiretine bağlı olan bu yöre insanları, Yörük (konar-göçer), Türkmen’dir. (Müslüman olan Türkleri diğerlerinden ayırmak için söylenmiştir). Konar-göçerlikten yerleşik düzene geçen ve tarımla uğraşan insanlarımıza “Manav” da denilmiştir. Asırlar önce anayurdumuz Orta Asya’dan göç ederek Anadolu’ya gelmiş olan ecdadımız, bulunduğumuz yöreleri yurt tutmuş, yazın yaylaklarda, kışın kışlaklarda sürüleriyle beraber yaşam mücadelesi vermişlerdir. Kendi öz değerlerini, öz kültürlerini değiştirmeden, milli ve manevi değerlerine bağlı kalarak yaşayan atalarımızın torunları olarak bizler de bu değerlerimizle gurur duyuyor, kendi kimliğimizi bu öz kültürel değerlerimizin içinde buluyoruz.

Yöremizde az sayıda da olsa göçmen ve gürcü kardeşlerimizin kurdukları köyler de vardır. Orhaneli - Letafet köyümüzde yaşayan kardeşlerimizin tamamı göçmen olduğu gibi Osmangazi ilçemizin Soğukpınar ve Karaislah köylerinde yaşayan kardeşlerimizde gürcüdür. Asırlardır büyük bir ailenin fertleri gibi sevgi, saygı ve kardeşlik duyguları içinde yaşamaktayız. Sürüleriyle yazlak ve kışlaklarda yaşam mücadelesi veren atalarımız, zamanın Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından yerleşik düzene geçirtilmiştir. Yerleşik düzene geçmemek için direnen atalarımızı birazda zor kullanarak toprağa bağlamıştır. Bu yüzden adı “Çadır Yırtan Paşa’ya”çıkmıştır. Sultanların vakıf köyleri olarak da bilinen yöremizde hayvancılığın yanında tarım, bağcılık, meyvecilik de yapılmıştır. Uzun dönem ipekböcekçiliği de yapılan köylerimizde artık bu alanda üretim yapılmamaktadır. Günümüzde kiraz, vişne, çilek, badem, ceviz, elma vs. ürünleriyle dikkati çeken yöremiz, ihracata yönelik ürün yetiştirmedeki gayretleriyle de ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Ancak, ürün yetiştirmedeki girdi maliyetlerinin yüksekliği, pazar sorunu, verimli

ve sulak arazilerin çok az olması, miras yoluyla toprakların küçük parçalara ayrılması, köyden kente göç, ulaşım zorlukları, yeni teknolojilerin kullanılamaması vs. gibi diğer olumsuz etkenler yöre insanını üretici konumundan çıkartmış, emeğini satarak yaşamını sürdüren insan topluluğu haline getirmiştir. Boşalan köylerimizde tüten bacalar her gün azalmakta, yerleşim birimleri küçük mezralara dönüşmektedir. Yörede Orhaneli Termik Santralinin dışında devlet yatırımı yoktur. Burada çalışanların büyük çoğunluğu ise Bursa dışındandır. Özel sektör yatırımları olsa da işsizliğe çare olamayacak kadar cılızdır. Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri çok az olup sıkıntılarını aşmada zorluk çekmektedirler. Bütün bu olumsuz nedenlerden dolayı kurtuluşu kente göçmekte bulan yöre insanı, sürekli köyleri boşaltmakta, kentlerde sağlıksız yerleşimi daha da olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak, Bursa ve ülke ekonomisine katkı koyan sanayicilerimize, iş adamlarımıza, okuyarak bir yerlere gelmiş akademisyenlerimize, bürokratlarımıza, teknokratlarımıza, farklı meslek gruplarında çalışan tüm


eğitimli insanlarımıza, önceden hizmet vermiş ve şu anda hizmet vermekte olan siyasetçilerimize, esnafımıza, sağlık, eğitim, yargı, askeri ve emniyet teşkilatlarında çalışanlarımıza,

üreticilerimize,

emekçilerimize, kısacası tüm yöre insanımıza gayretli çalışmalarından dolayı teşekkür borçluyuz. Geleceğini eğitimde gören yöre halkı, zorluklar içinde de olsa çocuklarını okutmaktadır. Ülkemizin değişik üniversitelerinde okuyan üniversiteli gençlerimiz kendi aralarında örgütlenerek kısa adı ÜNİ DAĞ olan “Üniversiteli Dağlılar” adı altında toplanmışlar,örnek çalışmalarla yörenin eğitim seviyesini yükseltmektedirler. Kısa adı DAĞ - DER olan Orhaneli - Keles - B.Orhan - Harmancık Kültür ve Yardımlaşma Derneğimiz 1986 yılında yöre sorunlarını çözmeye yardımcı olmak, insanlarımız arasında yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlamak, kültürel değerlerimize sahip çıkmak amacıyla kurulmuştur.Bursa’nın en büyük ve güçlü sivil toplum örgütü olan DAĞ - DER’in çatısı altında kendi örgütsel çalışmalarını sürdüren Üni - Dağlı gençlerimiz geleceğimizin teminatıdırlar.

Kent yaşamı içinde zorluklarını aşmaya çalışan yöre insanımız, kültürel değerlerini, gelenek-göreneklerini kaybetmeden yaşamlarını sürdürmektedirler. Köyle ilişkilerini kesmeyen halkımızın (özellikle emeklilerimizin) geriye dönerek üretime katkı koyduklarını görüyoruz.Hem şehir hem de köy kültürünü beraber yaşayan halkımız kendi öz değerlerinden taviz vermeyerek direnmekte, moral - motivasyonlarını kültürel değerleriyle yükseltmektedirler. Kültürümüzün temelinde sevgi, saygı, kardeşlik, sorumluluk, kanaatkârlık, itaatkârlık, alçak gönüllülük, paylaşımcılık, çalışkanlık, dürüstlük, güvenirlik, yardımlaşma ve dayanışma vs. gibi duygular ve değerler vardır. Aile içinde, toplumda ve okulda verilen kişisel ve toplumsal eğitimi “Köy Oda Teşkilatı” disiplini destekler. Gelenek ve görenekler yaşamda daha baskındır. Kişiler arasındaki sorunlar yöre mahkemeleri olan ‘’Köy Heyet Odası’’nda çözüme kavuşturulur. Buradan çıkacak kararlar bağlayıcı olup, uyulması zorunluluğu vardır. Aksi halde toplum kişileri dışlar. Kimse bunu göze alamaz. Fertler arasındaki güven duygusu o kadar gelişmiştir ki;

kapılar bile gece-gündüz kilitlenmez. Köye gelen misafir baş tacı edilir. Herkes yardımcı olur. Ancak misafirin tüm ihtiyaçlarını karşılayan “Mahalle Odası Sorumlusu” vardır. Bu görev babadan oğula geçer. Allah rızası için yapılır. Bu hizmetlerine karşılık köylüden her hangi bir talebi olmaz. Bazı köylerimizde “Misafir Tahtası” uygulaması vardır. Her gün bir evin kapısına bu tahta asılır. O gün köye gelen misafire bu hane sahibi bakar.

Bazı köylerimizde “Misafir Tahtası” uygulaması vardır. Her gün bir evin kapısına bu tahta asılır. O gün köye gelen misafire bu hane sahibi bakar.

“İmece” usulüyle köydeki işler parasız yapılır. Köy halkı özel işlerini yaptırırken bile genellikle para kullanmaz. “Değişik” adını verdiğimiz, karşılıklı birbirinin işini görmek suretiyle işler yapılmış olur. Mahalle fırınlarında pişirilen pide ve ekmeklerin bir kısmı yoldan geçenlere ve çevre evlerde oturanlara “Göz hakkı” olarak dağıtılır. Özellikle, evlerde pişirilirken kokusu çevreye yayılan yemeklerden mutlaka komşulara tattırılır. Bir dileğin gerçekleşmesi için yapılan “Adak” gözlemesi veya helvası tüm köye dağıtılır.Kesilen kurbanın etinden “Pay” yapılarak komşulara verilir. En büyük “Pay” ise kesmeyenlere gizlice gider.

27


Herkes birbirine yardımcı olur. Özellikle doğum, sünnet, nişan, askere ve hacca uğurlama, düğün, köy hayırları, milli ve dini bayramlar, doğal afetler, kazalar ve cenazelerde tüm köy halkı tek vücut olur.

28

Tarlaya çalışmaya giden bir aile, küçük çocuğunu komşuya bırakır. Komşu, kendi çocuğu gibi ona bakar ve emzirir. Bu yüzden bir çocuğun birden fazla sütannesi vardır. Evde bulunmayan araç, gereç, yiyecek, yük hayvanı vs. komşudan tedarik edilir. Herkes birbirine yardımcı olur. Özellikle doğum, sünnet, nişan, askere ve hacca uğurlama, düğün, köy hayırları, milli ve dini bayramlar, doğal afetler, kazalar ve cenazelerde tüm köy halkı tek vücut olur. Günümüze kadar gelen Türk Kültürü, yaşanan farklı inanç ve yaşamların özelliklerini içinde barındırır. Bir annenin “Loğusalık Döneminde” “Al Basması”na karşı boynuna astığı veya yastık altına koyduğu demir eşyaların(anahtarlık, makas vs.)sayesinde korunduğu inancı, doğan çocuğun 40. günü yapılan “Kırklama” suyuna 40 adet küçük taşın atılması, yağmur yağdırmada kullanılan “YADA” veya “CADA”adıyla anılan yağmur taşlarının yağmuru yağdıracağı inancı, günümüzde yağmur duasına çıkıldığında toplanan 40-70 bin küçük taşın okunması ve bir çuvala

konularak dereye bastırılması, Kötülük yapan kişinin “taş kesilmesi” inancı, sınır taşlarının kutsallığı ve kötülüğünden korunmak için üzerine oturulmaması, büyük ulu taş ve kayalara sığınma, tapınma, hastalıkları iyileştirici gücünden yararlanma inancı. Yılansokmalarına karşı kullanılan “Yılancık Taşı”,göz ağrılarını giderdiğine inanılan “Göze Sürme Taşı”,tohumluk buğdayın içine nazar değmesin diye küçük taşların atılması, “Kaş” adı verilen taşın şimşekten koruduğuna, ağıza sürüldüğünde susuzluğu giderdiğine inanılarak , zamanla yüzüklerin üstüne konmasından dolayı adının “Yüzük Kaşı” olarak anılması, Türklerin birliği, dirliği ve bereketini simgeleyen ulu kayanın, Çinlilerce parçalanarak götürülmesi ve bunun sonunda Orta Asya’dan sıkıntılar yüzünden göç edilmesi, mezarlara dikilen “Bal Bal” taşlarının anlamı, İslamiyet’le beraber, hac sırasında şeytanın küçük taşlarla taşlanması vb örnekleri çoğaltabiliriz. Türklerde demir ve demircilik önemlidir. Türklerin, Ergenekon’dan dağları eriterek çıkış destanı. Demir parçalarını sadece loğusalık

döneminde ‘’Al Basmasına’’ karşı koruyucu olarak değil, ölen kişinin yıkanıncaya kadar geçen zaman içinde, kötü ruhların vücuda girmemesi için üstüne demir eşyaların (Bıçak, makas vs ) konulması. Aşırı yağan yağmurun zararlarından korunmak ve yağışı azaltmak için , demir maşa veya ocakta kullandığımız sacayağı gibi demir eşyaların sokağa atılması,düğünün sonunda suya çıkarılan geline, saklanan makas, bıçak vb cisimleri buldurarak, doğacak çocuğun ‘’Kız mı yoksa oğlan mı?’’ olacağına yönelik inançlar, ev kapılarına çakılan hayvan nallarının, nazara karşı koruyucu gücüne inanılması, nazara karşı kurşun dökülmesi. Çocuğu olmayan veya yaşamayan annenin yatırlara giderek çivi, bıçak vs gibi demir cisimleri toprağa gömüp, küflenip küflenmediğine göre yorum yapması. Vücutta çıkan siğillerin düşmesi ve iyileşmesi için, ulu ağaçlara çivi çakılması, gelinin, güvey evine girerken başının üstünden duvara çivi çakılarak, evinde çivi gibi çakılı kalacağına inanılması,gök boncukların ve çetlemek ağacının nazara karşı koruma güçlerine inanılması, komşuya verilen ağız (ilk süt) süt, yoğurt ve tereyağı gibi hayvansal gıdaların içine nazar değmemesi için çörek otu atılması. Ay ve Güneş tutulmalarında tüfek atılarak, teneke ve davul çalınması yoluyla kötü ruhların kaçacağına yönelik inançların bulunması… Evlerde tütsü yakılarak, kötü ruhların odayı terk etmesine ve girememesine yönelik inançlar, karnı ağrıyan bir kişinin beline yaş ağaç sürgünlerinden dolayarak, parça parça kesilmesiyle ağrının dineceği inancı, sarılık hastalığına yakalanan kişinin giysilerine sarı iplik dikilerek hastalıktan kurtulacağı inancı, ulu ağaç dallarına bez bağlayarak dilek tutulması, çeyiz sandıklarına, gelinlerin başına ve delikanlı bayrağının tepesine küçük ayna parçaları takılarak, nazara ve kötü ruhlara karşı korunma inancı… Ateşe ve suya tükürülmemesi, aksi halde kötü olaylar yaşana-


cağı inancı. Yörük- Türkmenlerin barındıkları kıl ve keçe çadırların, Dünya’nın küçük bir maketi olduğuna inanmaları ve içinde yakılan ateşinin dumanının çıkış deliğinin de tanrıya ulaşma yolu olduğuna yönelik inançları, görülen rüyanın sabah olmadan anlatılmaması, yörede’ Ateşten Aldım İzini’’diğer adıyla ‘Sek sek ‘’oyununun oynanıyor olması Türklerdeki ateş kültünün günümüze kadar geldiğini gösterir. Çocukluğumuzda sokakta oynadığımız oyunları şöyle bir hatırlayalım: Kazık, fort, dalye(7 taş), kuzurluk (ebe kalesi), ateşten aldım izini (sek sek), sobe(subay-saklanbaç, mert (çelik çomak), köşe kapmaca, samıdık, körebe, yağ satarım bal satarım,mendil kapmaca, güvercin takla, uzun eşek, birdirbir (zırampal tüymeci), ip atlama, süpürtmeç, ara kesme, 5 taş, tokurcum (9 taş), üç taş, 12 taş ,polis jandarma, bir elma iki elma, kaç kabak, cilli, karış; boncuk, araba yarışı, yüzük oyunu, kızak, aç kapıyı bezirganbaşı, kurtla kuzu, deve oyunu, uçurtma, ok atma ,nesi var, selamda söyleyin bey babama, dükyane, cungurgaç, salıngaç, kasnak çevirme, çamur patlatma vb… Ayrıca odalarda oynanan oyunlarda vardır: Kibrit, tren, sınır taşı, heybe, kabak, yüzük, kim vurdu, gulu dövüşü, nesi var, ceryan geçti, odun kesme, bağ dike ,sevilen hayvan,değirmencinin kızı, şişeden para çıkarma, imam ve talebeleri, fincan, böyle şöyle, hapis, kasnaktan geçme, bacalık, tekne altı,arı sokması,hacca gitme,tomruk biçme ,askerlik yoklaması, arap oyunu vb gibi … Oyunlara kimin, hangi grubun başlayacağına ‘’Yaş mı kuru mu?’’ sorusunu sorarak, adım atarak veya yazı tura atarak belirlenir. Oyunların sonunda galip gelen taraf, diğer grubun sırtına binerek oyun alanın çevresinde dolaşılır. Ayrıca, odalarda oynanan oyunları başlatmak için ‘’Tek mi çift mi ?’’ sorularının yanında, avuç içine saklanan bir

cismin bulunması istenir. Hava bulutlandığı zaman sokağa çıkıp kol kola tutuşarak, aşağıdaki maniyi söylerdik. Yağmurcuğum yağa yağa Ucu bizim bağa bağa Teknede hamur Arabada çamur Ver Allah’ım sicim gibi yağmur Bu maniyle kapı kapı dolaşıp mısır, nohut, elma, üzüm, ceviz, kestane, vs gibi yiyecekler toplayıp, mahalle odasında beraberce yerdik veya paylaşırdık. Büyüklerimiz ise kahvehanelerde, mahalle odalarında toplanır, evlerinden farklı yiyecekler getirerek, hatta küçükbaş hayvan keserek kebap yaparlardı. Günümüzde de devam eden bu yiyecekli, eğlenceli toplantılara ‘’Erfene’’ adı verilir. Köye gelen yemişçiye, helvacıya, keçiboynuzcuya, leblebiciye şekerciye dolak eskisi, yün çorap eskisi, yırtık lastik ayakkabıları vererek aldığımız yiyeceklerin tadını hala unutmuş değiliz. Köy köy dolaşarak geçimlerini kazanmaya çalışan köfünçü, sepetçi, kalaycı, semerci ustalarının tezgâhlarının başındaki çalışmalarını zevkle izlerdik. Atalaç ile kuş avlarken, yanlışlıkla arkadaşımızın kafasını yardığımızda, korkudan mezarlığa doğru kaçışımızı ,kaynayan bulgur veya çamaşır kazanının ateşini mısır kavururken söndürdüğümüzde, nasıl azarlandığımızı, nohut çotu-

ru yerken dudaklarımızın simsiyah olduğunda, yıkamak için su aradığımızı, baş bıçağıyla sünnet olup, ilaç olarak ağaç üşküsünün serpilmesinden dolayı hastalanıp uzun süre yattığımızı,kız çocuklarının kulaklarını ısırgan otuyla uyuşturup ateşte kızdırılan dikiş iğnesiyle delerken hüngür hüngür ağladıklarını,askere giden gençlerin ailesi ile helalleşirken göz yaşlarını tutamadıklarını,bu yüzden ayıplandıkların,bayramlar da giyilmek için diktirilen enteri ve poturlarımızı yastığımızın altına koyarak, sevincimizden sabaha kadar uyuyamadığımızı, bayram günlerinde yavuklularımızı gözetlemek için nasıl zahmet çektiğimizi, köy hayırlarına ağaç kaşıklarımızla koşa koşa gittiğimizi, pekmez kaynatılan kazanın içine atılan ekmek ayvasını büyük bir keyifle yediğimizi, köy sığırtmacının “sığır gidiyo haaaaaa!” diye bağırmasını,ramazan gecelerinde davulcunun söylediği manilerin güzelliğini… (Devamı gelecek sayıda...)

Köy köy dolaşarak geçimlerini kazanmaya çalışan köfünçü, sepetçi, kalaycı, semerci ustalarının tezgâhlarının başındaki çalışmalarını zevkle izlerdik.

29


turizm turizm

BÜYÜKORHAN

DERECİK BAZİLİKASI

Ekim ayı içerisinde İsviçve Konsolosu’nun da katılımıyla Derecik’te bir kokteyl gerçekleştirilme ihtimali var. Bu sayımızda Bazilikanın tarihi ve önemi hakkında bilgileri hatırlayalım istedik.

bilgi: bursatime

İsviçre’nin 15 milyon Euro ödenekle desteklediği, bölgenin kaderini değiştirecek, yapının bir örneğinin de Paris’te bulunduğu projenin, 2012 yılında tamamlanması hedefleniyor.

30

B

üyükorhan’a bağlı Derecik Köyü’nde, traktörüyle tarlasını süren Mehmet Kamil Ferik’in pulluğuna takılması sonucu bulunan 1600 yıl öncesine ait kilise ortaya çıkarılıyor. Kamulaştırılan 30 dönümlük alanda, Lozan Üniversitesi’nden gelen ekiple birlikte geçen yaz kazılara başlanmıştı. İsviçre’nin 15 milyon Euro ödenekle desteklediği, bölgenin kaderini değiştirecek, yapının bir örneğinin de Paris’te bulunduğu projenin, 2012 yılında tamamlanması hedefleniyor. İnsana çok büyük heyecan veren bir proje bu. Bölgeye gitmek üzere yola çıktığımızda yaşadığımız heyecan, köye ulaştığımızda doruk noktasına ulaştı. Bizdeki heyecanın kat kat fazlasını, projenin bu aşamaya gelmesinde büyük pay sahibi olan Büyükorhan Belediye Başkanı Kamil Mehmet Acaroğlu yaşıyordu. Derecik’e ulaştığımızda gözlerimize inanamadık. Tarihe ve arkeolojiye ilgisi olmayanlara ne kadar uzak geliyorsa bütün bunlar, ilgi duyanlara da bir o kadar çekici geliyordu.

Derecikliler ise meraklı bakışlarla izliyorlardı kazı ekibini ve çevredeki hareketliliği... 2001 yılından bu yana koruma altına alınabilmesi için 75 bin YTL ödenek bulunamadığı gerekçesiyle kaderine terk edilen, ‘Erken Bizans Genç Roma’ dönemine ait bazilikanın gün yüzüne çıkarılması için bizim değil de, Lozan Üniversitesi’nin ödenek sağlaması, her ne kadar düşündürücü ve ilginç olsa da, eserin ortaya çıkarılacak olması ve bölgenin turizm potansiyeli açısından sevindirici.

12’si İsviçre’den, 11’i de Türkiye’den olmak üzere toplam 23 bilim adamı ve asistanlarından oluşan ekibin başlattığı çalışmalar, 2012 yılında tamamlanacak. Proje tamamlandığında bölgenin dünya kültür turizmine kazandırılması amaçlanıyor. Prof. Dr. Mustafa Şahin, ‘insanoğlunun ortak mirası’ şeklinde adlandırdığı çalışma hakkında, “Türkiye ve Bursa için çok önemli olan bu proje, dünya kültür turizminde önemli bir konum oluşturacaktır” diyor. Büyükorhan Belediye Başkanı Mehmet Kamil Acaroğlu da


mutluluğunu şöyle ifade ediyor: “Yıllardır kaderine terk edilen ve sadece seçim dönemlerinde hatırlanan dağ ilçelerimizin kaderinin bu çalışmayla değişecek olmasından son derece mutluyuz. Kazı çalışmalarının gün yüzüne çıkmasıyla belki de dünyada ender rastlanacak bir eserle karşılaşacağımızı umuyoruz.” Bazilika’nın Tarihi ve Özellikleri Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanlığı ekiplerinin kendi imkanları ile ilk etapta yaptığı çalışma sonunda, Roma dönemine tarihlenen Zeus kültürüne ait bir merkezin üzerine kurulmuş, IV.-V. yüzyıllara ait bazilika planlı, üç nefli, zemini tamamen döşeme mozaikleri ile kaplı bir Bizans kilisesi ortaya çıkarılmış. Döşeme mozaiklerinin tahrip olan bölümünde yapılan sondajlar sonucunda, kilisenin iki ayrı inşaat evresi geçirdiği belirlenmiş. Aynı yerdeki ilk kilisenin biraz daha küçük ve zemininin tuğla döşendiği anlaşılmış. V. yüzyılın başlarında bu yapı genişletil-

miş ve zengin döşeme mozaikleri ile bugün kalıntıları görülen kilise inşa edilmiş. Kilisenin mozaikleri de malzeme ve konular açısından iki ayrı döneme ayrılmış. Birinci dönemde mavi, kırmızı ve beyaz mozaik taneleri ile yapılmış tamamen geometrik düzenlemelerden oluşan kompozisyonlar bulunurken, ikincisinde yeşil, beyaz, kırmızı mozaik taneleri ile yapılmış geometrik düzenlemeler içinde tavuzkuşu, keklik, ördek gibi kuş figürleri ve birbirlerine düğümler ile bağlanan şeritlerden oluşan bir kompozisyon görülüyor. İstanbul, İzmit, İznik, Erdek gibi büyük ilkçağ kentlerinde zemini mozaiklerle süslenmiş pek çok kilise bulunmuş olmasına rağmen, Büyükorhan bazilikası, Marmara Bölgesi’nde bulunan bu tarz mozaiklere sahip tek kilise olma özelliği taşıyor. Yaklaşık 50 ila 100 cm arasında bir toprak tabakası altında kalan mozaik zemin, üzerinde tarım yapılmasına rağmen, büyük ölçüde sağlam kalabilmiş.

31


32




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.