ekim 2010

Page 1



1


İçindekiler

Organize Sanayi Bölgesi Ali Osman Sönmez Bulvarı 2. Sokak No: 1 Nilüfer Bursa Tel: 0.224 243 29 29 (Pbx) Fax: 0.224 242 51 00

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

EKİM2010

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, İbrahim Ferik, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı AKMAT Akınoğlu Matbaacılık San. Tic. A.Ş.

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ SAYI

15

03 Başkan’dan 04 Haberler 06 KENTLİ Olamamak Üzerine - Esra Öztürk 08 Orhaneli’nin Fethi - Ömer Faruk Dinçel 11 Dernekleşmenin Yansımaları - İhsan Aydın 12 Bizim Barajlarımız - Sadettin Topçu 16 Umudu Büyüten Köy: Kıranışıklar - Y. Emre Coşan 18 Fidan Han’da Kahve Molası - Tuğba Özmelek 22 Geyve Han - Ömer Faruk Dİnçel 26 Er Meydanında Yağlı Güreş Şöleni 30 Şükraniye Köyü - Fotoğraf - Nilay Şahinkanat


03

TEŞEKKÜRLER BURSA...

M

ERKANAYDIN

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Dergimizin 17. sayısıyla karşınızdayız. Dağ-Der olarak her yıl Dağgücü ile organize ettiğimiz futbol turnuvasını geçtiğimiz günlerde başlattık. Büyük bir coşkuyla başlayan turnuva özellikle birlik ve beraberliğimizin perçinlenmesine çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Hızla gelişen dünyada, teknolojinin hızlı yaygınlaşmasının bir sonucu olarak insanlar gittikçe bireyselleşmektedir. Bizler futbol turnuvası aracılığıyla bir nebze de olsa insanımızın birlik ve beraberliğini, yardımlaşma ve kaynaşma duygularını diri tutmaya çalışıyoruz. Bu vesile ile turnuvaya katılan tüm takımlarımıza başarılar dilerken, desteklerini esirgemeyen yöre insanımıza ve Bursalı hemşehrilerimize teşekkür ediyoruz. Yine geçtiğimiz ay içinde gerçekleştrdiğimiz etkinliklerden biri de yağlı güreş şöleniydi. Dağ-Der olarak Büyükşehir Belediyesi ile birlikte organize etiğimiz bu etkinlimiz de renkli görüntülere sahne oldu. BU vesileyle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep ALTEPE’ye bir kez daha teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu etkinliği gelenekselleştirmeye çalışarak etkinlik alanımızı genişleteceğiz. Dağ yöremiz yeni eğitim öğretim dönemine yine ciddi sıkıntılarla başladı. Bugün gelinen noktada dağ yöresinin eğitim seviyesi hızla yükselmekte ve gençlerimiz yöremizin geleceği adına ümit vermektedir. Ancak eğitim öğretim şartlarının kalitesinin yükseltilmesi noktasında atılması gereken çok adım vardır. Tabi ki yöredeki tüm okullarımızın çok önemli ihtiyaçları var. Bu sayımızda bu ihtiyaçlara değinemedik. Ancak bu ihtiyaçların istendiğinde giderilebileceğini de biliyoruz. Üzerinde durmak istediğimiz konu yöre-

mizin çocuklarının okumak istediği ancak çoğu ekonomik sebepler olmak üzere eğitime yoğunlaşamadıklarıdır. İşte bu noktada bize büyük sorumluluklar düşmektedir. Biz istiyoruz ki okumak isteyip te okuyamayan öğrencmiz kalmasın. Bunun için de Dağ-Der ve köy dernekleri olarak her yıl yüzÜzerinde durmak lerce öğrencimize istediğimiz konu burs imkanı sunuyoruz. Tamamen yöremizin çocukhayırseverlerin larının okumak verdiistediği ancak çoğu katkılarıyla ğimiz bu bursların ekonomik sebepler sayısını her geçen olmak üzere eğiti- yıl bir öncekine me yoğunlaşama- göre daha da fazlalaştırmak istiyoruz. dıklarıdır. Gerekirse ilerleyen senelerde sadece üniversite öğrencilerimize değil, ilköğretim ve lise bazında da öğrencilerimize burs imkanı sunmak istiyoruz. Zamanla bu düşüncemizin gerçekleşeceğine de inanıyoruz. Bunu başarmak zorundayız çünkü yöremizin eğitim düzeyinin yükselmesine ihtiyacımız var. Bursa’nın yerel kültür dergisi Güney Bursa’nın yeni sayılarında buluşmak ümidiyle tüm okurlarımıza selam ve sevgilerimi sunuyorum.

ın d y A n a Erk


04

HABERLER

DAĞDER-DAĞGÜCÜ

ABC BİLGİSAYAR

7. HALI SAHA

TURNUVASI BURSA’NIN ÖRNEK İŞLETME MODELİ Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Merinos’ta yaptırılan ve kentin dünyaya açılması konusunda büyük önem taşıyan Atatürk Kongre Kültür Merkezi, profesyonel kadrolardan oluşan işletme yapısıyla açıldığı günden bu yana 100’ü aşkın organizasyondan alnının akıyla çıktı. Türkiye ve Avrupa’nın en önemli mekanlarından biri olan Atatürk Kongre Kültür Merkezi, Bursa’nın tarihi ve kültürel yapısının yanı sıra modern kimliğine sağladığı katkıyla da öne çıkıyor. Faaliyete başladığı günden bu yana gerçekleştirilen organizasyonlarla Bursa’nın gözdesi haline gelen Merinos AKKM, uzman kadrosuyla ulusal ve uluslararası çapta 106 etkinliğe başarıyla imza atarak, tüm katılımcılardan tam not aldı. ‘Kültür’ ve ‘kongre’ olmak üzere iki bölümde hizmet verilen Merinos AKKM, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı 6 Haziran Pazar gününden bu yana toplam 40 bin misafiri ağırlarken, Bursa’nın uluslararası arenada da tanıtımına önemli katkı sağladı.

Dağ yöresi gençlerinin kaynaşması birlik ve beraberliğin sağlanması amacıyla Dağder-Dağgücünün organize ettiği ABC Bilgisayar 7.halı saha futbol turnuvası heyecanla başladı. Dağder Yönetim Kurulu üyesi aynı zamanda Dağder Gençlik Komisyonu Başkanı ve Dağgücü Spor Kulübü 2. Başkanı Erdoğan Bekteş ‘’Turnuvamızın amacı; Dostluk ve kardeşliğin pekişmesidir,her Pazar günü saat 11:00 ile 23:00 arası karşılaşmalarımız Ufuk Spor tesislerinde (Yalova yolu Özdilek Mağaza arkasında) oynanacaktır, Bursalı tüm spor severleri turnuvamıza bekliyoruz‘’ dedi. 63 Takımın katılımı ile gerçekleşen organizasyonda Takımların tamamı dağ yöresi köy, dernek ve ferdi kurulan takımlardan oluşmaktadır. Tertip Komitesinde Ahmet Korkmaz, Erdoğan Bekteş, Osman Bürcü, Mehmet Batı (Dağgücüspor Kulüp Bşk), Nurullah Aydoğan, Fatih Durgut, Yılmaz Taşdemir ve Recep koçdemir bulunmaktadır. Turnuvanın açılış töreni 26.09.2010 pazar günü saat 11,00 de Dağder Genel Başkanı Erkan Aydın, 22. Dönem Milletvekilimiz Faruk Ambarcıoğlu, Dağgücü Spor Kulübü Başkanı Mehmet Batı, Dağder Yönetim Kurulu Üyeleri, Dağgücü Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyeleri, turnuvaya katılan takım sorumluları, futbolcuları ve kalabalık seyirci topluluğu ile yapıldı.


05

KÜTAHYA HAN’DA RESTORASYON BAŞLADI BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASI AYAĞA KALDIRMA PROJELERİ ARASINDA YER ALAN OKÇULAR ÇARŞISI İÇİNDEKİ KÜTAHYA HAN’DA RESTORASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI.

T

arihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi ile UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmeyi hedefleyen Bursa Büyükşehir Belediyesi, bölgedeki tüm tarihi hanları ayağa kaldırılıyor. Çukur Han olarak da bilinen yaklaşık 600 yıllık Kütahya Han’da restorasyon çalışmalarına düzenlenen törenle başlandı. Tarihi handa düzenlenen törene Başkan Altepe’nin yanı sıra AK Parti Milletvekili Sedat Kızılcıklı, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Kestel Belediye Başkanı Yener Acar, Büyükorhan Belediye Başkanı Selçuk Türkmen, Kınık Belediye Başkanı Osman Şahin, Yıldırım Belediyesi Başkanvekili Fahrettin Yıldırım, AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın, Tarihi Çarşı ve Hanlar Birliği Başkanı Şeref Akgün ile çarşı esnafı katıldı. “Tarih, Bursa’nın kalbinde hayat buluyor” Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi başta olmak üzere Bursa’nın sahip olduğu tarihi birikimi gün yüzüne çıkarmak için geçen dönem 40 projeyi hayata geçirdiklerini hatırlatan Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, bu dönem de çalışmaları aralıksız sürdürdüklerini kaydetti. Okçular Çarşısı içinde yer alan yaklaşık 600 yıllık Kütahya Han’ın restorasyonu için de uzun zamandır uğraştıklarını dile getiren Başkan Altepe, “Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi Bursa’mızın tam kalbinde. Yerli ve yabancı turistlerin ilk durağı burası. Biz de bu bölgeyi dünya vitrinine çıkarmak için UNESCO Dünya Mirası

Listesi’ne girmek için çalışmalara hız verdik. Bölgede restorasyon çalışmalarımız hızla sürerken, bugün Kütahya Han’da da çalışmaları başlatıyoruz. Ecdat yadigarı bu eserleri gelecek kuşaklara en iyi şekilde taşımakta kararlıyız. Tarih başkenti Bursa’mızda, tarih kentin kalbinde yeniden hayat buluyor” diye konuştu. “Bursa kimliğini bulmaya başladı” Törende söz alan AK Parti Milletvekili Sedat Kızılcıklı ise son 6 yılda özellikle tarihi eserlerin ayağa kaldırılması yönünde alınan önemli mesafe alındığını vurguladı. Osmanlı coğrafyası üzerinde yer alan ülkeleri ziyaret ettiklerinde yıllardır Türkiye’ye içleri

buruk bir şekilde döndüklerini dile getiren Kızılcıklı, “Oradaki Osmanlı eserlerinin ne kadar sahipsiz olduğundan hayıflanırdır. Ancak Bursa’daki eserleri hiç düşünmezdik. Oysa Bursa’da da kenarda köşede kalmış onlarca ecdat yadigarı eser yıllarca ilgi bekledi. Ancak özellikle 2004 yılından bu yana tüm bu eserlere el atıldı ve Bursa Osmanlı başkenti kimliğini yeniden kazanmaya başladı. Bursa Osmanlı kenti olduğunu unutmadan Avrupa kenti hedefine doğru hızla yol alıyor. Bu noktada başka Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Tarihi Çarşı ve Hanlar Birliği Başkanı Şeref Akgün ise, yapılan restorasyon çalışmaları ile çarşının gerçek kimliğini kavuştuğunu belirterek, katkıları nedeniyle Başkan Altepe’ye teşekkür etti. Konuşmaların ardından protokol üyeleriyle birlikte ilk taşı yerleştiren Başkan Altepe, restorasyon çalışmaları başlattı.


06

BÜYÜKŞEHİRDE

KENTLİ OLAMAMAK ÜZERİNE ESRAÖZTÜRK

ÜRETİMİN İLK AYAĞINDA KÖYLÜ VARDIR. SADECE BU NİTELİĞİ BİLE ONLARI DÜNYAMIZ İÇİN ÖZEL KILAR. ÜRETTİĞİYLE TOPLUMA ARTI DEĞER KATAN TÜRK KÖYLÜSÜ ÖZELLİKLE KENTLİLERLE KARŞILAŞTIRILINCA ÇOK DAHA SAMİMİ, MİSAFİRPERVER, İKİYÜZLÜLÜK NEDİR BİLMEYEN İÇTEN İNSANLARDIR.

D

ağ köylerinde çoğu kişinin yaşadığı ve rahatsız olduğu bir durum vardır. Kendilerine yafta gibi yapıştırılan ve bir türlü kurtulamadıkları bir “dağlı” etiketiyle birlikte yaşamak. Bu etiketin altında söylenmek istenilenler çoğu zaman dağlı sıfatından bile daha kötüdür. Oysa gerçek Türk köylüsü ne güzel niteliklere sahiptir. Zamanınızı onlarla geçirmeden, sofralarında bir lokma ekmeklerini paylaşmadan asla bilemezsiniz. Bu yakıştırmayı yapanlar zaten kendilerini kentli sayarken, kentli olma bilincini hayatlarına geçirememiş insanlardan başkası değildir. Pekiyi nedir kentli olmak? Her şeyden önce çağdaş olmaktır. Yaşadığı dünyanın sorunlarının farkında olmak, demokratik yaşamın gereklerine uymaktır. Bunun için, kentin bize sunduğu olanaklardan en üst seviyede yararlanmayı bilmek; kültür, sanat, eğitim konularında kendimizi geliştirmek demektir. Sinemaya, tiyatroya , konsere, festivallere giden; gazete dergi kitap okuyan, bilinçli olan bunun için hiç durmadan çaba harcayan insandır gerçek kentli. Köyde yaşayanlara cahil deme hakkının olmadığını bilecek kadar düzeyli olanlardır. Sokağa çıktığı zaman başkalarının haklarına saygısızlık etmeyen, otoparkta engelli alanına aracını koymayan, kırmızı ışıkta geçerek başkalarının yaşamına kastetmeyen, çevresini kirletmeyen, küçücük sorunlar yüzünden kavga çıkartmayan, insana olduğu kadar


07

sınır tanımaz. Kimisi belki eğitim alamamıştır ama bunun için onları kim suçlayabilir. Hangimiz onlara “ Her türlü olanağın içinde cahil kalmış” diyebilir.

hayvanlara ve doğaya da saygılı insandır kentli insan. Kentli olmak marka kıyafetlerin içinde; son model arabalar ve cep telefonlarıyla alışveriş merkezlerini turlamak değildir. Gurur duyacağı hiç bir meziyeti olmadığı için maddi kazançlarıyla gösteriş yapan, ne şehirli olabilmiş; ne de köylü gibi özünde saf ve temiz kalabilmiş insan demek de değildir. Peki tüm bu tanımlamaları düşününce koca koca metropollerin içinde kaç tane kentli kalır acaba? Ya da soruyu tersten soralım bizim o kent sandığımız, milyonlarca insanı barındıran yaşam alanlarımız yalnızca

kalabalıktan mı ibaret? Korkarım ki bu sorunun hiç de iç açıcı olmayan cevabını hepimiz biliyoruz. Şimdi madalyonun diğer yüzüne bakma zamanı. Köylü olmak nedir? Üretimin ilk ayağında köylü vardır. Sadece bu niteliği bile onları dünyamız için özel kılar. Ürettiğiyle topluma artı değer katan Türk köylüsü özellikle kentlilerle karşılaştırılınca çok daha samimi, misafirperver, ikiyüzlülük nedir bilmeyen içten insanlardır. Kapısını çalan bir yabancının bile karnını doyuracak derecede paylaşmayı sever, özel bir misafiri geldiğinde en iyi sofrasını kurar, hizmette

Köy insanı saftır, güvenmek ister, kendisi politik olmadığı için karşısındaki insanı da güvenilir sayar. Bu yüzden zarar görse bile bu alışkanlığından vazgeçemez. O yüzdendir ki her zaman politikacıların “kolay kandırılabilir kesim” olarak gördüğü oy depolarıdır. Aslında bu yazıyı yazarken amacım insanları köylü kentli diye ayrımlamak değil tam tersine bu ayrımların ne denli çirkin olduğuna ve bir son bulmasının gerekliliğine dikkat çekmekti. İnsan nerde yaşarsa yaşasın asıl olan önce kendisine, sonra ailesine ve çevresine en son olarak da tüm topluma faydalı olabilmenin, kaliteli ve daha iyi bir yaşama ulaşmanın yollarını aramalıdır. Toplumsal olarak gelişmek, çağdaş bir düzeye ulaşmak ancak böylece mümkün olacaktır.


08

ORHANELİ’NİN

FETHİ ÖMER FARUKDİNÇEL

“OSMAN’A HABER GELDİ Kİ, BURSA HİSARUNUN KÂFİRLERİ AÇLIKDAN GAYETDE BUNALDILAR. BAHANE İSTERLER Kİ, HİSARI VİRELER. AMMA PADİŞAHTAN GAYRI KİMSEYE VİRMEĞE GAYRET DAHI İDELER...”

A

dranos (Orhaneli), Neşri Tarihine göre 1322 yılında İbn-i Kemal Tarihine göre ise 1325 yılında Osman Bey döneminde fethedilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey, Bursa’yı fethetmeyi çok istemiş fakat sağlığı el vermemişti. Oğlu Orhan Bey, Bursa kuşatmasına devam etti. Orhan Gazi, Bursa’nın güneyden yardım almasını önlemek için 1325 yılında Adranos’u (Orhaneli’yi) fethetmiştir. Osmanlı kronik yazarlarına göre Adranos’un fethi şöyle gerçekleşmiştir; Osman Bey’in izlediği yayılma ve fetih hareketlerini durdurabilmek için Bursa, Adranos, Bednos, Kestel ve Kite Tekfurları (1) kendi aralarında bir ittifak kurdular. Bu ittifakı oluşturan kuvvetlerle Osmanlı kuvvetleri Bursa-Yenişehir yolu üzerindeki Koyunhisarı’nda karşılaştılar. Savaş Dinboz denilen yere kadar devam etti. Yapılan bu savaşta Osman Bey’in kardeşi Gündüz’ün oğlu Aydoğdu şehit oldu. Savaş sonrasında tekfur kuvvetleri savaş

alanını terk edip kaçtılar. Osman Bey, Bursa’nın kuşatılması sırasında şehrin kaplıca ve dağ tarafına bir yıl içinde iki hisar bazı kaynaklara göre ise üç hisar yaptırdı. Kaplıca tarafında inşâ edilen hisara kardeşinin oğlu Aktimur’u, dağ tarafındaki hisara da Balabancuk adında bir bahadırı kale kumandanı olarak görevlendirdi. Bursa, her iki taraftan kuşatma ve gözetim altına alındı. Bursa Hisarının kafirleri açlıktan kırılmaya ve bunalmaya başladılar. Osman Bey, bununla da yetinmeyerek şehrin güney bağlantısını kesmek ve Adranos tarafından gelebilecek muhtemel desteği kesmek, Dinboz Savaşı’nda şehid edilen yeğeni Aydoğdu’nun bir nevi intikamını almak üzere oğlu Orhan Bey’den Adranos Kalesini ve şehrini fethetmesini istedi. Yanına Köse Mihal, Turgut Alp, Şeyh Mahmud ve Ahi Hasan’ı verdi. Osman Bey ise ayağındaki nikris hastalığından dolayı bu fethe katılamadı. Hem Aşıkpaşazâde Tarihinde hem de Neşrî Tarihinde Adranos’un fethi şu şekilde anlatılır;


09

“Osman’a haber geldi ki, Bursa hisarunun kâfirleri açlıkdan gayetde bunaldılar. Bahane isterler ki, hisarı vireler. Amma padişahtan gayrı kimseye virmeğe gayret dahı ideler. Osman Gazi, bu haberi işidicek, oğlu Orhan’a eyitdi: Evvel Adranos’a var. Ol kafirün atası Dinboz gazasında benüm Bay Hoca’mun düşmesine

sebeb olmuşdur. Orhan dahı yir öpüp itaat gösterdi. Yine Köse Mihal’i ve Turgut Alp’ı Orhan’a yoldaş koşdı. Bir aziz varıdı. Şeyh Mahmud dirlerdi. Anunla Ede-Balı’nun kardaşı oğlı Ahı Hasan’ı Orhan isteyüp, Osman bilesine gönderdi. Amma kendünün ayağında nikris zahmeti olmağın, bunlarun Adranos’dan Bursa’ya gelmesine tevakkuf gösterdi. Ve bil cümle bunlar toğrı Adranos’a çıkdılar. Tekvurı, Türk üzerine geldüğin işidüp hisarı boş koyup, Alata tağına çıkdı. Orhan Gazi, gaziler ile piyade olup ardın sürüp, tağa bile çıkdılar. Kaçan kafirler gördiler ki, kaçmağıla kurtuluş yok. Karşu gelüp tapup itaat itdiler. Amma tekvurı kaçup giderken bir kayadan uçup pare pare oldı. Andan gelüp, Adranos kal’asını bozup halkına aman virüp, yirlü yirinde mukarrer kıldılar.”(2) Küçük farklılıklarla konu ve anlatım olarak birbirinin aynısı olan bu iki kroniğin yanı sıra Oruç Bey Tarihinde ise Adranos’un fethinden bahsedilmemiştir. İbn-i Kemal Tarihinde ise fetih şu şekilde anlatılır; “Bunlar vardılar. Ol bedkârdârı kaçmış hisarı tahliye itmiş buldılar. Orhan Bey, yanındaki gazilere buyurdu: tâzilerden inüb piyade oldılar. Dest-i ihtimamla ..gittiler, ardlarını sürdiler, kûh-sârı çalup çarpup seyl-i gerdar tar derelere girdiler, içinde genc(hazine) var ola deyü günc-i gâr(içinde hazine olan mağara) komadılar. Mâr (yılan) gibi girüp dibine irdiler. Mezkûr hisarın ve civarındaki diyarın dağları gördiler ki dağdan dağa kaçmağla seylâb (sel suyu) gibi derelere girüp sehâb(bulut) gibi kale-i kûh-sâre(dağ kalesine) ağub kâr ü bâr(cenk, harp, savaş) saçmağla kurtulmazlar. Nâ-çâr(çaresiz) kaldılar. Orhan Beyden emân(eminlik, güvence) aldılar. Fermanına muti’ (itaat eden) ve semi’(işiten) oldılar. Diyarlarından göçüb ol gühsarda dereden dereye uçub avare olmadan halâs(kurtuluş) buldılar. Ama tekürleri inkıyâd(teslim olmayıp) etmeyüb câdde-i sedâd-ı reşâde (doğru yola, hak yola) gitmeyüb ol bednihâdın (yaradılışı ve aslı kötü olan) inadı iştidâd (şiddetli) buldu. sehâb(bulut) gibi tâb şitâbla(süratle ve kuvvetlice) doldı. Kale-i Kûh-sâre çıkdı, gitdi. aher kâr gördi ki ardından gaziler eyirdi yetdi. Şişe-i hayatı (sırçalı, şaşalı hayatı) sanki çalub kendüyi bir kayadan pertâb itdi (atladı, sıçradı). Depesi üzerine indi. Başı taşa dokundı. Pâre pâre oldı. Ol nâbekârın(işe yaramazın, hayırsızın) işin bitirdiklerinden sonra gaziler döndiler sâlim ve gânim(ganimet alarak) geldiler. Adırnaz Hisarı’nın üzerine kondılar. Orhan Bey buyurdu: Mezkûr kal’a nin surunu yıkub burçların harab yebâb(harap, yıkık, virane) itdiler.


10

Bir zamanda gine tağilere(isyan edenlere, azgınlara) mesken ve bağilere(asilere, serkeşlere, başkaldıranlara) me’men (güvenli bir yer) olmasun deyû ol yuvayı dağıtdılar. Adırnaz tekürinin hisarı alınmak diyarına nâr ü ılgâr salınmak hicretin yediyüz yirmi beşinde vâki buldu.”(3) Osmanlı kuvvetlerinin Adranos üzerine geldiğini öğrenen Adranos Tekfuru kaleyi terk ederek derhal Alita Dağı’na doğru kaçmaya ve maiyetindekilerle birlikte dağa doğru tırmanmaya başladı. Orhan Bey ise kaçan tekfuru takip ettirdi. Osmanlı kuvvetleri, Alpler ve Gaziler kaçan kafirlerin peşinden giderek dağa çıktılar. Bunu gören tekfurun adamları teslim oldular. Teslim olmamakta direnen Adranos tekfuru ise kaçmaya devam etti. Kaçarken de ayağı sendeleyip bir kayadan aşağı düşerek parçalandı. Tekfurun ortadan kalkmasından sonra Kale ve şehir teslim alındı. Orhan Bey, kaleyi yıktırdı ve kullanılmaz hale getirdi. İstimalet politikası gereğince yerli halka aman verilerek dokunulmadı.

Adranos’un fethinden sonra Osmanlı kuvvetleri Pınarbaşı semtinden Bursa üzerine yürüdüler. Nihayetinde Bursa, savaş yapılmadan fethedildi. Adranos kalesi, Orhaneli-Bursa karayolu üzerinde, Orhaneli’nin Bursa çıkışında yolun solunda bir tepe üzerindedir. Kalenin yakınından Orhaneli çayı geçmektedir. Kalenin temelleri ise halen sağlam bir şekilde durmaktadır. Dipnotlar: 1-Tekfur, Tekür: Bizans valilerine verilen isimdir. Muharip, muzaffer manalarına gelen Rumca Nicephoros’tan bozmadır. Ermenice takavor denir. 2- Aşıkpaşazâde Tarihi. Tevârih-i Âl-i Osman. Hicri 1332. Sayfa 28-29. Mevlânâ Mehmed Neşrî. Cihânnüma. Hazırlayan Prof.Dr. Necdet Öztürk. İstanbul 2008. Sayfa 61. 3- İbn-i Kemal. Tevârih-i Âl-i Osman. I.Defter. Yayına Hazırlayan: Şerafettin Turan. TTK. Ankara 1970. Sayfa 185-186.


11

DERNEKLEŞMENİN

YÖREYE VE EĞİTİME YANSIMALARI

A

rtık dünyada sorunlarını daha derli sivil toplum toplu bir şekilde ilgili örgütlerine kurumlara ve yetkililere önem veren ülkeler öne iletebilecekleri bilinen çıkıyor. bir gerçektir. Sivilleşmeyi, örgütlenmeBugün hem kültürü yi destekleyen devletlerin yaşatmayı hem daİHSANAYDIN bugün gelişmiş ülkeler yanışmayı sağlayan olduğunu çok rahatlılıkderneklerinin küSevinerek görüyo- çümsenemeyecek bir la görebiliyoruz. ruz ki, önümüzdeki görev üstlendiklerini, Benzer şekilde Avrupa sene 25. yılını kut- köylerinin kalkınmaBirliği de yerelleşme ile birlikte sivil toplum lamaya hazırlanan sına yadsınamayacak örgütlerinin çoğalması- Dağ-Der’in bugüne katkı koyduklarını katıldığımız etkindek burs verip nı teşvik ediyor. liklerde rahatlıkla mezun ettiği ve Bursa’da da 3 binin iş yaşamına katılan gözlemleyebiliyoruz. üzerinde dernek olKimi kültürel faaliyetöğrenci sayısının duğu tahmin ediliyor. lere ağırlık verirken, 3 bini geçtiği Çoğu aktif olmasa bile çoğunun kültürle bunların bir kısmının biliniyor. birlikte eğitime de dikkat çekici projelere önemli oranda bütçe ayırdığını imza attıklarını biliyoruz. Çeşitli takip ediyoruz. isimler adı altında amaç ve hedefleri farklı olsa da üyelerine dönük Dağ-Der’i büyük ağabey olarak göönemli faaliyetler yürüttüklerini rüp onun kanatları altında bölgenin görüyoruz. yükselen değeri ve sesi olan köy derneklerimizin sayısının gideDağ bölgemizin kalkınmasında rek artırılması gerekmektedir. Bu sivil toplum örgütlerimizin, yani uğurda örgütlenme güçlüğü çeken derneklerimizi de önemli ölçüde köylerimize yakındaki köy dernekkatkısı olacaktır. lerimizin kılavuzluk etmesi şarttır. Bugün sevinerek görüyoruz ki, Bu sayede okuyan çocuklarımıza 180 dolayında yerleşimi bulunan Dağ yöresininde kurulan köy der- daha çok burs, geçinemeyecek durumdaki hemşehrilerimize daha neği sayısı şimdiden 80’i geçmiş. çok destek verilecektir. Bu hem yörenin geleceği hem de Sevinerek görüyoruz ki, önümüzköylerimizin kalkınması adına deki sene 25. yılını kutlamaya önemli bir aşamadır. hazırlanan Dağ-Der’in bugüne Örgütlenen toplumların öne dek burs verip mezun ettiği ve iş çıkacakları, muhatap alınacakları,

yaşamına katılan öğrenci sayısının 3 bini geçtiği biliniyor. Bu müthiş bir rakam. Hepsinin hem burs aldıkları kurum olan Dağ-Der’e hem doğdukları topraklara hem de kentimize bir vefa borçlarının olduğunu düşünüyoruz. Onlar şimdi borçlarını ödeyecek ki, bir üç bin, hatta 30 bin üniversite mezunu Dağlıyı daha bu topluma kazandırabilelim. Yöremizin kalkınmasının eğitimden, eğitimli iş gücünden ve kendisini yetirtişmiş beyinlerden geçtiğinin hepimiz farkındayız. Herkese düşen görev, derneklerimiz kanalıyla eğitime daha fazla katkı sağlamak olmalı. Kıt gelirlerine rağmen bugün hiç de azımsanmayacak bir sayıda öğrenci bursu veren güçlü köy derneklerimizin olduğunu sevinerek izliyoruz. Gerçekten bunların yöreye bir olumlu dönüşü mutlaka olacaktır. Dağ-Der ve köy derneği sayesinde eğitimine katkı sağlanan çocuklarımız mutlaka vefa gösterecekler ve yeri geldiğinde kendileri de bu kervana katılacaklardır. Dağ-Der’in bursunu almış bir yöre çocuğu olarak şimdi bizim de burs verme, temin etme ve daha çok yöre çocuğunun okumasına katkı sağlamamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bölge insanımızın da aynı bilinçle hareket edeceğine inanıyoruz.


12

BİZİM BARAJLARIMIZ

SADETTİNTOPÇU

EVLİYA ÇELEBİ YÜZYILLAR ÖNCESİNDE “VELHASIL, BURSA; SUDAN İBARETTİR.” DERKEN ACABA SUYUN BAŞINDA OTURANLARI DA DÜŞÜNMÜŞ MÜDÜR? O DÜŞÜNMEDİYSE BİLE ŞİMDİ ONLARI DÜŞÜNENLER VAR MI?

Ş

öyle bir baktığımızda şehrimizin içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış olan barajların tamamının yöremizde olduğu görülecektir. İçme suyu havzalarının, Uludağ gibi Marmara Bölgesi’nin en temiz ve en kaliteli su kaynaklarına sahip bir yerin yanı başında olması da tesadüf değil sanırım. Bunun yanında uygun topografya, subilimi, meteorolojik, hukuki veriler ve düşük kamulaştırma bedelleri gibi sayılabilecek birçok kıstasa da yöremizin sahip olması nedeniyle baraj yapımlarına olanak sağlanmıştır. İlimizin içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyacını karşılamak üzere önce 1978 yılında Bursa Acil İçme suyu Temini inşa edilmiş, ilk aşamada yeraltı kuyuları açılarak acil olarak şehrin su ihtiyacı karşılanmıştır. 1983 yılında Selahattin Saygı (Doğancı Barajı) ve 1988–1998 yılları arasında da Dobruca Tasfiye Tesisleri İsale Hattı ve Ana Depoları inşa


13

edilerek Bursa ilinin içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyacı karşılanmıştır. Daha sonra Bursa ilinin 2040 yılına kadar olan içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılamak üzere 2006 yılında Nilüfer Barajı ve 2008 yılında Çınarcık Barajı inşa edilmiştir. Barajlarımızın teknik olarak özelliklerine baktığımızda ise, Doğancı Barajı; Nilüfer Çayı üzerinde, akarsu yatağından yüksekliği 65 metre, normal su kotunda göl alanı 1,55 km², yılda 125 hm³ su ihtiyacını karşılamaktadır. Nilüfer Barajı; yine Nilüfer Çayı üzerinde, akarsu yatağından yüksekliği 93 metre, normal su

kotunda göl alanı 1,47 km²,yılda 60 hm³ su ihtiyacını da karşılamaktadır. Son olarak sulama, enerji ve taşkın kontrolü amacıyla da yapılan Çınarcık Barajı; Orhaneli Çayı üzerinde, akarsu yatağından yüksekliği 125 metre, normal su kotunda göl alanı 10,14 km² ve 6.597 hektarlık bir alana sulama hizmeti vermektedir. Bu üç barajın dışında Kocasu Çayı üzerinde Belenören, Fadıl ve Ağaçhisar köylerinin arazilerinde hayat bulacak bir barajın daha planlandığının duyumlarını da almaktayız. Barajların, şehrimizin su ihtiyacını karşılamasının yanında yöre-

mize de büyük etkileri olmuştur. İklimin değişmesine, değerli ve verimli arazi kayıplarına, yaban hayatının bozulmasının yanında çevresel ve sosyolojik olarak birçok olumlu veya olumsuz etkileri olmuştur. Burada bu etkilerin dışında yörenin geleceği planlanırken karşımıza çıkabilecek olan içme suyu havzalarının korunmasına yönelik yaptırımlara dikkat çekilecektir. İçme suyu havzalarının korunmasına yönelik BUSKİ tarafından 2003 yılında alınan karar ile “İçme Suyu Havzalarının Korunması Yönetmeliği” yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmelik


14 çerçevesinde korunması gereken alanlar; dere mutlak koruma alanı, mutlak koruma alanı, kısa mesafeli koruma alanı, orta mesafeli koruma alanı ve uzun mesafeli koruma alanı olmak üzere beş kısma ayrılmıştır. Bu koruma alanlarının ne olduğundan kısaca bahsedersek, Dere Mutlak Koruma Alanı; barajın haznesini besleyen derelerin her iki tarafındaki 100 m’lik alanlardır. Mutlak Koruma Alanı; barajın maksimum su yüksekliğine sahip olduğu anda suyun kara ile meydana getirdiği çizgiden itibaren yatayda her yöne 300 metre genişliğindeki alanlardır. Kısa Mesafeli Koruma Alanı; Mutlak koruma alanı üst sınırından itibaren yatayda 700 metre genişliğindeki alanlardır. Orta Mesafeli Koruma Alanı; Kısa Mesafeli Koruma Alanı üst sınırından itibaren yatayda 1000 metre genişliğindeki alanlardır. Uzun Mesafeli Koruma Alanı; Orta Mesafeli Koruma Alanı üst sınırından itibaren su toplama havzasının nihayetine kadar uzanan bütün kara alanıdır. Yukarıdaki bilgiler ışığında baktığımızda derelerimizin aktığı vadilerin birbirleriyle kesişmeleri ve sonunda baraj haznelerimizi besleyen ana kolun birer parçaları olmaları nedeniyle yöremizin yüzölçümünün yaklaşık üçte birine yakın bir bölümü içme suyu havzaları kapsamında değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme, içme suyu havzasında kalan alanlarımızda bizden neleri alıp götürüyor onu görmek de fayda var. Bahsettiğimiz yönetmelikte tüm koruma alanlarında geçerli bir madde olarak en dikkat çekici “İçme Suyu Havzalarında Organize Sanayi

Bölgeleri ve Küçük Sanayi Siteleri açılmasına izin verilmez.” hükmüdür. Bu hükmün açılımı ise havza sınırları içerisinde hiçbir şekilde endüstriyel atığı olan, organize ve toplu halde üretim tesisinin yapılmasına izin verilemezdir. Bunların dışında korunma hassasiyeti yüksek olandan az olana doğru, Mutlak Koruma Alanında; İçme suyu arıtma tesisleri dışında iskâna ve tarıma, hayvancılığa, turizm faaliyetlerine hiçbir şekilde izin verilmez. Kısa Mesafeli Koruma Alanında; mutlak koruma alanındakilere ilaveten dinlenme tesisi, akaryakıt istasyonu, açık otopark vs. benzeri yapılaşmaya kapalıdır. Bunun yanında belirli şartlarla susuz tarıma izin verilmektedir. Orta Mesafeli Koruma Alanında

ise; hayvancılık tesislerine, her türlü depolama tesisine, akaryakıt istasyonuna, toplu konutlara ve mezbahalara izin verilmez. Tarım ise bitki çeşidine göre, zirai ilaçlama yapılmaksızın, susuz veya damlama sulama koşullarıyla izin verilebilir. Yöremizin gelişim ve stratejik planlarının hazırlanmasında göz önünde tutulabileceklerin başında gelecek olan içme suyu havzalarının korunması yönetmeliğini, kısaca özetlemiş olduk. Tüm bunlara ilaveten, Evliya Çelebi yüzyıllar öncesinde “Velhasıl, Bursa; sudan ibarettir.” derken acaba suyun başında oturanları da düşünmüş müdür? O düşünmediyse bile şimdi onları düşünenler var mı? Esen kalın.. Kaynaklar: 1.DSİ(Devlet Su İşleri) Genel Müdürlüğü 2.BUSKİ(Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi) 3.04.12.2003 tarihli 72–18 No’lu BUSKİ İçme Suyu Havzaları Koruma Yönetmeliği 4.MARÇED( Marmara Çevre Derneği)



16

UMUDU BÜYÜTEN KÖY:

KIRANIŞIKLAR YUNUS EMRECOŞAN

EVLİYA ÇELEBİ YÜZYILLAR ÖNCESİNDE “VELHASIL, BURSA; SUDAN İBARETTİR.” DERKEN ACABA SUYUN BAŞINDA OTURANLARI DA DÜŞÜNMÜŞ MÜDÜR? O DÜŞÜNMEDİYSE BİLE ŞİMDİ ONLARI DÜŞÜNENLER VAR MI?

B

irçok yazıya ve birçok habere konu oldular… Dağın ardındaki umutlu köylerden biri sadece… Artık köyün bir ayağı Bursa oldu bir ayağı da Keles… Pergel gibi dolanacak yöreyi. Çünkü güçlü bir ilçenin güçlü bir kardeşi o. Umutlu insanları ve umutlu yazıları ne kadar seviyorsam, umutlu köyleri de o kadar seviyorum. Bir elmayı dişler gibi, en güzel geleceği düşler gibi… Birçok yazar Kıranışıklar köyünün muhalif yönünden bahseder. Referandumlardaki, genel ve yerel seçimlerdeki karşıt hallerini yazar. Yazar yazmasına ya gezip görmeleri uzun zaman alır. Köy son olarak Şahin Baba Şenliklerini kutlayarak yine farkını ortaya koydu. Kolay değildi 65 yıllık bir aradan sonra böyle bir şenliği kutlamak. Köylerimiz kendilerini hayırlara adarlarken onlar şenlikle buluşturdular köylerini. Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de katılırken “kardeşim” diyordu en samimisinden…


17 Gemlik Belediye Başkanı Fatih Mehmet Güler ile Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu da şenliklere destek verirken birçok protokol erbabı da oradaydı. Ama asıl orada olması gerekenlere hafızalarımızda daha çok yer ayırmalıyız. Onlar ki tuzumuz, biberimiz, aşımız, ekmeğimiz, geleceğimiz: Çocuklar, gençler ve kadınlar… İşte onlar da ‘umudun büyüdüğü köy’deydi. Keles’e konuk olan hangi yabancı görse bu köyü: “Sosyal açıdan incelenmeli!” diyor. Sadece sosyal olsa iyi her yönden incelenmeli bence. Çünkü onlar umutsuzluğun bittiği yerde umut oluyorlar. Taşlı topraklarında kirazın kırmızısı büyüdükçe, kan davalarından uzaklaşan bir nesil de büyüyor. Köy okulunun merkezi okul olması hasebiyle de birçok çocuk bu köyde umuda yolculuğa çıkıyor. Ramazan Bayramı’nda oradaydım. Birçok arkadaşım ve öğrencim de orada. Hangi birine dokunsanız arka planda yaşamışlığın bir öyküsü çıkıyor. Parası az olan da var, tarlası olmayan da… Hasımı olan da var hısımı olan da… Ama köye geldiğinizde gülümsemeyi eksik etmeyen bir halk var. Yeni evlerin yükseldiğini görmek bir köyün geleceğini de gösteriyor. Sanki tuğla değil kırmızı inşaatlar. Göğe doğru yükselen bir çalışmanın resmi… Ne kadar kalkınmada geri kalmış olsak da çalışmada ileri giden analarımız var. İşte bu köyün bir özelliği de bu… Analardan aldığı güçle ilerliyor. Aslında bir doğu batı sentezi var köyde… Adından da belli ya… Kimi zaman kırıyor birbirini kimi

zaman ışık saçıyor… Doğunun kavgasını ve yoksulluğunu ya da geçmişle hesaplaşmasını bünyesine alırken Batının ileriyi düşünen yani geçmişle pek bağ bırakmak istemeyen yapısı da oluyor. Efeyse efeleri var, efeliği de tutar… Düğünlerinde silah tutar küçük çocuklar. Pek onaylamasak da öyle görmüşlerdir atalarından… Atı, avradı, silahı biz değil miydik kutsal bilen? Her şeyden önemlisi böylesine bir kültürün içinde inadına Atatürkçü, inadına Cumhuriyetçi bir nesil var. Şenliğe maddi manevi katkı sunan köyün ileri gelenlerine ve Muhtar Ali Işık’a ayrı bir teşekkür etmek sanırım ayrımcılık sayılmaz.

Bir teşekkür de Genç Nilüferlilere onlar olmasa bu şenliğin tuzu olur da tadı olmazdı. Gençlik ağız tadımız, güvenimiz. Ben çok daha güzel işler yapacaklarına inanıyorum. Eğer kabul buyururlarsa kendimi de katayım içlerine “yapacağız” diyorum. “Şenliğiniz, şenliğimizdir. Bu köy bizim köyümüzdür.” diyen bir gençlik kelimelerle övülemez. Onlar alçakgönüllü olmayı bu sloganlarıyla bizlere gösterdiler. Nice köyünüz olsun, nice diyarlarda sizi anımsatan sesleriniz duyulsun. İz bıraktınız, ardınızdan gelenler olacaktır. Kıranışıklar; kırgınlığın az, ışığın bol olsun. Geleceğe umutla bakan çocuklarınla sen çok yaşa…


18

FİDAN HAN’DA KAHVE MOLASI K

endimi bildim yaşlanmaya başladığımı bileli, sokaklahissettiğim zamanların sesini dinler rın ilacıdır güzelim yüreğim. Bazen kaptırır Bursa’mın sesine kulak kendimi, saatlerce yürüvermek… Aynı fikirde rüm. Kimi zaman sağa miyiz bilemiyorum ama sola koşturan çocukların ben bu güzelliği yaşaTUĞBAÖZMELEK peşinden giderim kentin maya ve şehrin müziğini eski mi eski sokakladinlemeye bayılıyorum. rında ya da ilk gençlik yıllarıma Var mı itirazı olan? damgasını vuran suskun hanların Geçenlerde, tabir-i caizse ‘kenserinliğinde soluklanırım… dime sardığım’ ve hayatla kavga Yenilendiğimi hissederim bu etmeye başladığımı hissettiğim bir sayede. Çoktandır yirmidört saate anda Fidan Han’a düştü yolum. sığdıramadığımız yaşamın en İlk kez, çok sevdiğim bir dostumderininden kallavi bir nefes çekla gelmiştim buraya; sonra birkaç mek iyi gelir bünyeme. Erkenden defa da çorba içmek için uğra-

dık arkadaşlarla. Ne çok zaman geçmiş üzerinden. Oysa, kentin kalbinde yeşeren fidanın serinliğinde içtiğimiz orta şekerli Türk kahvelerimizin tadını dün gibi hatırlıyorum. “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var” diyenler ne de güzel söylemiş. Fidan Han’ın kahvesi de işte böyle alışkanlık yapmış olmalı bende. Son gelişimde çayını denedim Fidan Han’ın, çok lezzetli. Yok yok, merak etmeyin, tutup bir de o güzelim mekanda içtiğim çorbanın tarifini verecek değilim… Ancak bizzat gidip yemenizi tavsiye edebilirim seve seve.


19 Neyse... Fidan’a son ziyaretimde saatler akşamı çağırmaya başlamıştı ama eve gidesim gelmiyordu bir türlü. Kapalıçarşı’yı ardımda bırakıp Uzun Çarşı’ya doğru yürürken ani bir refleksle –tam manasıyla– çekildim buraya. (Beyaz atlı prensimi bulamadım Fidan Han’da ama huzuru tattım en güzelinden…) İç sesimi dinleyip, camlarında rengarenk tülbentlerin asılı olduğu dükkanların arasından geçip girdim hana. Ortalık sessizdi. Hanın sakinleri hummalı bir koşuşturmacayla akşama hazırlanıyor, dükkanlar birer birer kapanıyordu. Mekanın belkemiği esnafı günün son sohbetlerini yapıyordu gülüşerek. Rüzgar serin serin esiyor ve insanın içini titretiyordu. Hanın ortasındaki masalardan birini seçip oturdum. Bir çay söyledim, hemen geldi. Sıcacık bir yudumu bile içimi ısıttı, akşam serinliğinde. Henüz hava kararmadığından -artık çantamda yıllanan- kitabımı açtım ve birkaç sayfa okudum. Ohhh, sükunet de varmış dünyada. Ne muhteşem bir an… Öyle dalmışım ki bu atmosfere, telefonumun ortalığı yıkan sesiyle zıpladım oturduğum sandalyede. Kendimi kaybedip farklı bir boyutta bu güzelliğin tadını çıkaralı yarım saat bile olmamıştı belki ama nasıl dinlendiğimi tarif edemem. “Anlatılmaz yaşanır” derler ya hani, aynen öyle. Kesinlikle anlatamam siz de yaşayın... “Vakit mi var” dediğinizi duyar gibiyim. Gündelik yaşamın hareketine kapılıp sürüklenirken abuk sabuk herşeye zaman bulduğumuzu düşünün ve kısa bir mola verin kendiniz için. Nasıl rahatlayacağınızı hayal edin ve harekete geçin. Böyle zamanlar öyle değerli ki. Kargaşadan kurtulup, kendine


20

dönmesi nasıl iyi geliyor insana bilseniz, şu an Fidan Han’a koşarsınız eminim... Sadrazam Mehmet Ağa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından XV. yüzyılda yaptırıldığı bilinen han, bugün Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarıyla ‘Sahaflar Çarşısı’ olarak yeniden ve yepyeni bir yüzle kente kazandırılacak. Halen aktif durumda olan hanı, önemli yayınevlerinin sahiplerinin de beğenisini kazandığını okuduk, biliyoruz. Ortasında bir havuz ve mescidi bulunan handa altta 48, üstte 50 olmak üzere 98 oda bulunuyor. 1561, 1603, 1656, 1760 yıllarında onarılan ve orijinalliğinden kısmen uzaklaştığı belirtilen hanı bir kez olsun görmenizi dilerim. Durduk yerde ne diye elin hanını ballandıra ballandıra anlattığımı ancak o zaman anlayabilirsiniz çünkü.

Fidan hanı, benim hanım, senin hanın… Bursa’ya değer katan tüm güzel yapılardan sadece biri. Değerini ona sahipken bilelim ne dersiniz? Aksi takdirde 40 kere

40 yıl versek yine de kahvenin kokusunu içimize çeke çeke içebileceğimiz bir mekan bile bulamayabiliriz… Sevgiyle kalın…



22

GEYVE HAN

BURSA’DA TİCARETİN KALBİNİN ATTIĞI YERLERDEN BİRİ OLAN KAPALIÇARŞI ÇEVRESİNDEKİ HANLARDAN BİRİ DE GEYVE HAN’DIR. BURSA’NIN TARİHİ HANLARINDANDIR. GEYVE HAN, CUMHURİYET CADDESİ ÜZERİNDEKİ ERTUĞRUL CAMİSİ İLE KOZA HAN ARASINDA BİR BAŞKA İFADEYLE CUMHURİYET CADDESİ İLE UZUN ÇARŞI ARASINDA YER ALIR.


23

B

ursa, tarihi İpek Payigâh Hanı ve Ütüyolunun uğracüler Hanı’nın Geyve dığı şehirlerden Han’a bitişik olması veya biridir. Bu ticaret yolu iç içe geçmiş görüntüsü üzerinde birçok kervermesinden dolayı yapı vansaray ve hanlar yakompleksinin tümüne pılmıştır. Ticaret veya Geyve Han adı verildiği konaklama için yapılan ÖMER FARUKDİNÇEL anlaşılmaktadır. Bu neve şehir dışına inşâ denle de diğer adlarının edilenlere kervansaray, İki katlı olan Ütücüler Hanı-Payigâh şehir içine kurulanlara Geyve Han; iki Hanı nitelendirilmesida han denir. Hanlarnin yapılmasına neden katlı, kare bir da konaklama yerleri, olmaktadır. Halbuki avlu çevresinde depolar, tüccarların ve bu iki yapı birbirlerine sıralanan tonoz yolcuların abdestle–aralarında belli bir örtülü revaklar, rini alabilecekleri bir mesafe olmak şartıylabunlara açılan şadırvan, namazlarını bitişik olmasına rağmen kılabilecekleri bir mes- beşik tonoz örtülü ayrı yapılardır. cid, hayvanlar için ahır odalarla, zemin Han, çeşitli tarihlerde katındaki üzeve samanlık bulunur. meydana gelen yangın ri tek kubbeyle Bursa’da ticaretin kalve zelzelelerde tahrip örtülü mescidden olmuştur. Fakat orijinal binin attığı yerlerden oluşmaktadır. biri olan Kapalıçarşı yapısı günümüze kadar çevresindeki hanlardan muhafaza edilebilmiştir. biri de Geyve Han’dır. Bursa’nın 1958 yangınında önce hanın avtarihi hanlarındandır. Geyve Han, lusunda büyük bir çınar ağacı ve Cumhuriyet Caddesi üzerindeki dut ağacı varmış. Han’ın kuzeybatı Ertuğrul Camisi ile Koza Han kısmı üç katlı imiş. İkinci katınarasında bir başka ifadeyle Cumdan sonradan çıkma olarak yahuriyet Caddesi ile Uzun Çarşı pılan üçüncü kattaki dükkânlara arasında yer alır. merdivenle çıkılırmış. Üçüncü Geyve Han, 15.yüzyılda Hacı İvaz kattaki bu yapılar hanın orijinal yapısında olmadığından 1958 Paşa tarafından Yeşil Camiine yangınından sonra kaldırılmış. gelir sağlamak için yaptırılmışYine hanın içinde günümüzde tır. Yapılışındaki ilk adı Lonca Hanı’dır. Daha sonra İvaz Paşa’nın mescidin sol kısmında Havlucular Hanı ve Geyve Han adını almıştır. Kooperatifi bulunmaktaymış. Yine yangın öncesinde üst kata çıkan Geyve Han adını ise muhtemelen merdivenlerin ahşaptan olduğu Geyve’den Bursa’ya ticaret için bilinmektedir. gelenlerin daha ziyade bu hana geldikleri ve bu handaki tüccar ile Günümüzde Geyve Hanın alt ticaret bağlantıları kurmalarından katında 26, üst katında 30 oda dolayı almıştır. bulunmaktadır. Hanın doğu kısmında zemin katında tek kubbesi Kaynaklarda geçen bilgilere bulunan bir mescidi ile kuzey, bakıldığında Geyve Han’ın diğer güney ve batı yönlerinden üç adlarıyla ilgili verilen bilgilerin ayrı girişi vardır. Üst katında ise karıştırıldığı anlaşılmaktadır. doğu tarafından bir girişi buluNitekim günümüzde olmayan


24

nur. Buraya esnaf arasında Borsa girişi de denir. Daha önce Ticaret Borsası’nın hanın doğu kısmında olmasından dolayı bu isim verilmiştir. İki katlı olan Geyve Han; iki katlı, kare bir avlu çevresinde sıralanan tonoz örtülü revaklar, bunlara açılan beşik tonoz örtülü odalarla, zemin katındaki üzeri tek kubbeyle örtülü mescidden oluşmaktadır. Tuğla ayaklar üzerine oturan, sivri kemerli alt ve üst kat revaklarının üst yapısı çapraz tonozdur. Revakta bulunan merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Alt katta köşe odaları ikişer pencereye, diğer odalar ise birer pencereye sahiptir. Odalar birer kapı ile revağa açılmaktadır. Üst kat odalarında alt kattakilerden farklı olarak ocak mevcuttur. Tuğla ve moloz taştan yapılmış olan yapının duvarları iki

sıra kirpi saçakla bitirilmiştir. Hanın alt kısmındaki dükkânların çoğu işletilir vaziyettedir. Bir-iki dükkân depo ve büro olarak kullanılmaktadır. Genelde çeyiz, nevresim ve havlu satışı yapan dükkânlar ile kuyumculuk ve sigortacılık faaliyetlerini yapan işyerleri bulunur. Hanın alt kısmında doğu tarafında bir mescid, batı tarafında merdiven altındaki dükkânlarda bir çay ocağı ve bir ciğerci dükkânı bulunmaktadır. Esnaf arasındaki ticaret ve komşuluk ilişkileri belirgin bir olgunluktadır. Bursa Depreminden sonra kuzeydeki kapı kapanmış ve burası dükkâna tahvil edilmiştir. Osmangazi Belediyesi tarafından Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu onaylı proje çerçevesinde, Şubat 2006’da restorasyon uygulaması başlatılmış ve Temmuz

2007’de de bu çalışmalar tamamlanarak bugünkü görünümüne kavuşturulmuş ve yüz yıldır kapalı olan kuzey kapısı da açılmıştır. Geyve Hanın çevresinde batı kısmında Yorgancılar çarşısı,(eski adıyla Demir kapı çarşısı) kuzeydoğu kısmında -günümüzde olmayan- Payigâh Hanı (Ütücüler Hanı), kuzeydoğu kısmında ve Ertuğrul Cami’nin yan tarafında yine günümüzde var olmayan Sandıkçılar hanı bulunmaktaymış. Yorgancılar Çarşısı dışındaki diğer hanlar yıkılmış ve günümüze ulaşamamıştır. Kaynaklarda Payigâh Hanı olarak geçen yapı günümüze ulaşamamıştır. Bu hanın Geyve Han’ın bitişiğinde, Ertuğrul Cami ile Geyve Han arasında kalan kısımda olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Kamil Kepecioğlu Payigâh


25

Hanı’nın yerini ; ”925 tarihli bir kayıtta Hacı İvaz Paşa’nın Bursa’da olan evkafından Payigâh denilen bir ahır vardır ki Çelebi Sultan Mehmed’in evkafından (Hacı İvaz Paşa= Geyve) hanına muttasıldır” şeklinde tarif eder. Kepecioğlu bu hanın diğer bir adının da Ütücüler Hanı olduğunu belirtir. 1958 yılında Kapalıçarşı’da meydana gelen yangında hasar görmüştür. Geyve Han’ın çevresinde var olup günümüze ulaşamayan yapılardan biri de Katır Hanı’dır. Ayverdi, bu hanın diğer bir isminin Hasan Paşa Hanı ve Sarraf Mustafa Çelebi Hanı olduğunu ifade eder. Yine Ayverdi; “Katır Hanı’nın bir taraftan Ertuğrul Cami’ne dayanırken diğer taraftan da Uzun Çarşı’ya dayandığını, Ertuğrul Cami’nin arkasında kalın, ağır bir duvar kütlesinden başka izi kalmadığını”

belirtir. Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve Uzun Çarşıya yakın olan Katır Hanı, Celâli istilası sırasında yanmıştır. Geyve Han’ın yakın çevresindeki çarşı ve han isimlerine baktığımızda Yorgancılar Çarşısı, Sandıkçılar Çarşısı, Çuhacılar Çarşısı, Döşekçiler Çarşısı, Sipahi Pazarı, Payigâh Hanı, Katır Hanı gibi yapıları görmekteyiz. Bu isimlerin bazıları esnaf tarafından verilen isimler olarak göze çarpar. Örneğin; Çuhacılar Çarşısı, Döşekçiler Çarşısı gibi. Bugün, bu çarşı isimleriyle hangi yapıların kastedildiğini tespit etmek mümkün olmamaktadır. 2007 yılında Geyve Hanın restorasyonu ve çevresindeki binaların yıkılması sırasında hanın kuzeydoğu kısmında Bithynia dönemine ait antik bir mezar

kalıntısına rastlanmıştır. Buraya merdivenli bir yapı inşâ edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Yine restore sırasında han duvarlarının arasından Kur’an-ı kerim, dua kağıtları, mıh ve çiviler çıkmıştır. Hanın orijinal anahtarı Geyve Han yönetimi tarafından 7 Temmuz 2007 tarihindeki açılışında günün anlamına binâen ve bir teşekkür kabilinden hanın restorasyonunu yaptıran dönemin Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe’ye hediye edilmiştir. Kaynakça 1- Ayverdi, Ekrem Hakkı. Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve Sultan Murad Devri,806855(1403-1451),II.Cilt,İstanbul Fetih Cemiyeti. İkinci Baskı. İstanbul. 1989 2- Baykal, Kazım.Bursa Anıtları.Bursa. 1950 3- Kepecioğlu, Kamil. Bursa Hanları. 1935 4- Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler III. Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını. 1983


26

BU YIL İLKİ DÜZENLENEN 1. YAĞLI GÜREŞ ŞENLİĞİNDE BAŞPEHLİVAN HASAN TUNA OLDU. BAŞ ALTI MÜSABAKALARINDA İSE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR PEHLİVANI RIZA YILDIRIM 2. OLDU.

ER MEYDANINDA

YAĞLI GÜREŞ

ŞÖLENİ

DAĞ-DER YARDIMLAŞMA VE KÜLTÜR DERNEĞİ’NİN BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ İLE ORTAKLAŞA DÜZENLEDİĞİ 1.YAĞLI GÜREŞ ŞENLİĞİ, PEHLİVANLARI BOTANİK PARKTAKİ ER MEYDANINDA BULUŞTURDU. BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE DAĞ-DER İLE ORTAKLAŞA DÜZENLENEN 1. YAĞLI GÜREŞ ŞENLİĞİ BOTANİK PARK´TA GERÇEKLEŞTİ. TOPLAM 12 KATEGORİDE 227 PEHLİVANIN KATILDIĞI YAĞLI GÜREŞ ŞENLİĞİ ER MEYDANINDA BİRBİRİNDEN ÇEKİŞMELİ MÜSABAKALARA SAHNE OLDU.


27

Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Dağ-Der ile ortaklaşa düzenlenen 1. Yağlı Güreş Şenliği Botanik Park´ta gerçekleşti. Toplam 12 kategoride 227 pehlivanın katıldığı yağlı güreş şenliği er meydanında birbirinden çekişmeli müsabakalara sahne oldu. Avrupa´da ve Türkiye’de elde ettiği başarılı sonuçlarla güreş sporu dendiğinde akla ilk gelen güreş takımlarının başında gelen Bursa Büyükşehir Belediyespor güreş takımı şenliğe damgasını vurarak toplam 8 kategoride ödül aldı. Müsabakalarda deste küçük kategorisinde yer alan Mustafa Kaya 1. olurken aynı kategorideki Büyükşehir Belediyespor güreşçisi İsmail Kazımoğlu 3. oldu. Deste büyük kategorisinde mücadele eden Büyükşehir Belediyespor güreşçisi Okay Köksal ve Hamza


28

Dilber final maçı yaparak 1.ve 2.liği paylaşırken, küçük orta küçük boy kategorisindeki Nuh Ceylan rakiplerini dize getirerek 1. oldu. Küçük orta büyük boy kategorisinde boy gösteren Ömer Faruk Kalender 1. olurken takım arkadaşı Hakkı Ceylan ise 2.liği elde etti. Baş altı müsabakalarında ise Büyükşehir Belediyespor pehlivanı Rıza Yıldırım 2. oldu. Bu yıl ilki düzenlenen 1. Yağlı Güreş Şenliğinde Başpehlivan Hasan Tuna oldu. Vatandaşların da yoğun ilgi gösterdiği 1. Yağlı Güreş Şenliğine Büyükşehir Belediye Başkanvekili Abdullah Karadağ´ın yanı sıra Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, AK Parti 22. dönem Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu da katıldı. Başpehlivana kupası ve ödülleri Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Abdullah Karadağ tarafından verildi.


29


30

NİLAYŞAHİNKANAT

BİRGÜN

Akşamüstü. Evdeyim yine. Hayatımın hesabı üzerinde çalışıyorum. Ceplerimden hüzün eksik olmuyor. Seni tanıdığımdan beri cepten yiyorum. Hesaplar hep eksi veriyor, borçlu çıkıyorum hep. Hep eksik yaşıyorum, hep sensiz. Gece. Dost sandıklarımın yanındayım. Dibe vurduğumun şahidi oldular. Sevinçlerimi de ekleyerek dağıttım tüm hüzünlerimi. Kapış kapış gitti duygularım. Sevindiler. Sevinçlerimi öğütürken, hüzünlerimi konuştular hep. Hüzünlerim, yüzlerindeki maskeleri düşürdü dostların. Gece. Evdeyim. Güvende bedenim. Dostların furyası yordu. Ve bir o kadar hüzün daha eklendi ceplerime. Gittikçe eksiye düşüyorum.


31 ŞÜKRANİYE KÖYÜ

Gece. Camın önü. Islak saçlarıma dokunuyor ışığın. Islak kirpiklerime dokunuyor cümlelerin. Yalnızlığını, özgürlüğünü, kimsesizliğini alıp geldiğin günleri hayal ediyorum elimde mendilim. Evet hala ipek mendiller kullanıyorum ardından ağlarken. Kenarında isimlerimizin baş harflerinin olduğu. Kullanmaya kıyamadıklarım. Sabaha karşı. Hala camın önündeyim. Gün, dinlenmeden, ağır ağır ve yorgun doğuyor bu sabaha. Sen uyuyorsundur eminim. Hiç değişmedi halimiz uzak da olsak. Sen uyurken ben seni seyrediyorum ufukta gün doğarken. Yine uzağım sana, bu sefer yanında olduğumdan daha fazla. Sabah. Uykudayım. Tüm düşler, masallar, rüyalar senden yana.


32




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.