nisan 2011

Page 1



1


İçindekiler

Organize Sanayi Bölgesi Ali Osman Sönmez Bulvarı 2. Sokak No: 1 Nilüfer Bursa Tel: 0.224 243 29 29 (Pbx) Fax: 0.224 242 51 00

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

NiSAN2011

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, İbrahim Ferik, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı AKMAT Akınoğlu Matbaacılık San. Tic. A.Ş.

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ SAYI

23

03 Başkan’dan 04 Haberler 06 Bu Coğrafya Vekilsiz Bırakılmaz - İhsan Aydın 07 Bursa’nın Öteki Simgesi - YUnus Emre Coşan 10 Siyaset “Bir OY”un - Fahrettin Beşli 13 Dağlıların Yol Haritası - Reşat Karış 14 Dağın Parlayan Yıldızları: Kiraz/Vişne - Orkun Çetin 16 Bahar Geldi Böyle Oldu - Tuğba Özmelek 18 Dağ Yöresinde Kutsal Mekan İnancı - Ö. Faruk Dinçel 20 Büyükorhan’ın Doğal Harikası: BURUNCA 24 Bursa’da Fetih Coşkusu 26 Zeytinbağı (Trilye) 28 Deniz, Dalga ve Sevgi / Fotoğraf - Nilay Şahinkanat


03

Dağ yöresi ve siyaset

M

ERKANAYDIN

Yıllardır bu yörenin içinde bulunduğu açmazların çözülmesi için çalışılıyor, emek harcanıyor. Zaman zaman emeklerimizin karşılığını aldığımız oluyor. Ancak hizmetin sürekliliğinin siyasi arenada temsiliyetten geçtiği de bir gerçektir.

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Dergimizin 23. sayısıyla karşınızdayız. Seçim sathı mahalline girdiğimiz bu günlerde gündem oldukça yoğun geçiyor. Sizlerin de basından takip ettiğiniz gibi bu genel seçimlerde de dağ yöresini temsil edecek aday adaylarımızı düzenlediğimiz bir toplantıyloa kamuoyuna takdim ettik. Amacımız, aday adaylarımızdan bazılarının (hangi siyasi parti olursa olsun) seçilebilecek sıralardan aday gösterilmesine destek vermekti. Malumunuz bizim temsilcisi olduğumuz yöre Türkiye’nin en gelişmiş kentlerinden biri olan Bursa’nın en geri kalmış bölgesidir. Yıllardır bu yörenin içinde bulunduğu açmazların çözülmesi için çalışılıyor, emek harcanıyor. Zaman zaman emeklerimizin karşılığını aldığımız oluyor. Ancak hizmetin sürekliliğinin siyasi arenada temsiliyetten geçtiği de bir gerçektir. Dağ yöresi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rolü olan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında Bursa yöresinden en çok şehit veren bölge olarak da Bursa’nın Bursa olmasında ilk günden

bu yana katkısı ve emeği olan bir yöredir. Bu topraklar için canını ve malını esirgemeden bağışlayan bu yörenin yerel ve merkezi yönetimlerde etkin bir biçimde yer alması gerektiğini düşünüyoruz ve bu düşüncemizi her platformda dillendiriyoruz. 12 Haziranda yapılacak seçimlerde meclise yöremizden bir beya bir kaç milletvekili gönderme arzumuz ve çabamız bu dönemde de sonuçsuz kaldı. Bu sayımızda sayfalarımızın çoğunu bu konuya ayırdık. Değerli yazarlarımız dağ yöresinin siyaset arenasındaki yolculuğumuzu işlediler. Bir nevi yol haritası da çizdikleri bu yazıları ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. Önümüzdeki sayıda “güneybursa” 24. sayısıyla 2 yılını geride bırakmış olacak. Bu iki yıllık süreçte arşivlik sayılar hazırlamamızda emeği geçen bütün yazarlarımıza, destek vererek heyecanımıza ortak olan okuyucularımıza teşekkür ediyor, sayfılar sunuyorum. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle.

ydın A n a k r E


04

HABERLER

BURSA TURİZMİNE YENİ HAREKET Körfez ülkelerindeki turist potansiyelini Bursa’ya çekmek için harekete geçen Bursa Valiliği, Türk Hava Yolları işbirliğiyle 41 tur operatörü ve seyahat acentesi yetkilisini Bursa’da ağırladı. Şehrin tarihi yerlerini gezen turizmcilerle Almira Otel’de bir araya gelen Vali Şahabettin Harput, Bursa turizmindeki dev projelerini anlattı. Bursa’nın tarihi yerlerini yaklaşık yarım saat boyunca slayt gösterisi eşliğinde anlatan Harput, Bursa’daki zengenliklerin saymakla bitmediğini dile getirdi. İkili görüşmelerin ardından mayıs ayı içerisinde ilk somut adımın atılacağını kaydeden Harput, “Bursa için söylediklerim çok azdır. Bursa’da Türk insanın güler yüzünü, konukseverliğini, zengin kültürünü ve Bursa’nın bütün güzelliklerini yaşamanızı istiyorum. Siz sektörün profesyonel temsilcisisiniz. Bursa’daki yerel yönetimler olarak her zaman desteğe hazırız. Türkiye’nin gücünü siz kendi gücünüz sayın. Böylece yeni bir hareket başlatalım” dedi. Türk Hava Yolları (THY) Satış ve Pazarlama Başkanı Halil İbrahim Polat, Bursa ile Ortadoğu arasındaki tek şeritli yol sayısının her geçen dönem arttığını belirterek, “Eskiden Bursa ile Ortadoğu ile tek şeritli bir yol vardı. Şimdi 10 şeritli yola dönüşmesi için besmele çekip start vermek gerekiyor. Tecrübeli bir vali olarak siz bu işe çok emek verdiniz” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından Vali Harput, turizmcilere tek tek plaket takdim etti. Polat ise Vali Harput’a THY uçağının bir maketini hediye etti.

ADAY ADAYLARI TAKDİM EDİLDİ Dağ-Der, 12 Haziran 2011 seçimlerinde siyasi partilerden aday adayı olan yöre insanlarını kamuoyu önünde bir araya getirerek tanıttı. Dağ-Der’in aday adayları takdim toplantısına dernek yönetimi köy dernekleri ve üyeler katılırken aday adaylarından Ak Parti’den: Ahmet Sarı, Faruk Ambarcıoğlu, Filiz Alp, Hasan Duman, Hasan Taş, Muammer Subaşı, Mustafa Baykal, Mustafa Bektaş, Mustafa Yavuz, Nazım Maral; CHP’den: Erhan Sevimli, Oğuz Altınok; MHP’den: Engin Er, Mehmet Gazioğlu, Şenay Uslu Doğan; DP’den: Neriman Karadeniz katıldı. Türkiye’nin 4. Büyük şehri Bursa’nın en geri kalmış bölgesi olan Orhaneli, Keles, Büyükorhan ve Harmancık ilçelerini TBMM’de temsil etmek isteyen aday adaylarını Elegans Altınoğlu Plazada bir araya getiren Dağ-Der Yardımlaşma ve kültür derneği, 12 Haziranda yapılacak olan seçimleri yörenin hizmet almasında kritik bir viraj olarak görüyor. Aday adayları yaptıkları konuşmalarda Dağ yöresinin hizmete aç olduğunu ve seçildikleri takdirde yörenin gelişmesi ve ihtiyacı olan hizmetlerle buluşması noktasında

yüksek gayret ve çaba sarf edeceklerini söylediler. 12 Haziran seçimlerinde seçime giren bütün siyasi partilerin listelerinde dağ yöresinden aday adayı olanları seçilebilecek sıralarda görmek dernek üyelerinin ve yöre insanının partilerine olan teveccühü artıracağına dikkat çeken DağDer Genel Başkanı Erkan Aydın; “Dağ yöresi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rolü olan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında Bursa yöresinden en çok şehit veren bölge olarak da Bursa’nın Bursa olmasında ilk günden bu yana katkısı ve emeği olan bir yöredir. Bu topraklar için canını ve malını esirgemeden bağışlayan bu yörenin yerel ve merkezi yönetimlerde etkin bir biçimde yer alması gerektiğini düşünmekteyiz. Siyasi partilerin karar organlarının bu gerçekleri dikkate alarak hakkaniyet ölçülerinde karar vermeleri en büyük arzumuzdur” dedi.


05

BURSA’NIN GÖÇ DURUMU MERCEK ALTINDA BURSA KENT KONSEYİ BÜNYESİNDE AKTİF ÇALIŞMALAR YÜRÜTEN HEMŞEHRİ DAYANIŞMA DERNEKLERİ ÇALIŞMA GRUBU, BURSA’DA GÖÇ SORUNUNU GÜNDEME TAŞIDI.

Atatürk Kongre Kültür Merkezi (Merinos AKKM) Başkanlık Salonu’nda düzenlenen panelin açılışında konuşan Bursa Kent Konseyi Başkanı Mehmet Semih Pala, Bursa’nın sanayisi, turizmi, ekonomisi ve kültürüyle sürekli gelişen bir şehir olduğunu, bu yüzden de ülkenin her köşesinden göç aldığını belirtti. Göçle Bursa’ya gelen insanların kente adaptasyonu konusunda hemşehri derneklerine önemli görevler düştüğünü anlatan Pala, “Kentimize Anadolu’nun değişik yörelerinden gelen insanların oluşturduğu hemşehri derneklerine büyük sorumluluk düşüyor. Derneklerimiz, kültürümüzde var olan yardımlaşma ve dayanışma çerçevesinde çok önemli misyon üstleniyor. Devletin yapamadığı birçok şey, bu şuur çerçevesinden dernekler vasıtasıyla yapılıyor. Aslında hepimizin Bursa’ya ve Türkiye’ye karşı görevleri bulunuyor. Bursa Kent Konseyi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak sosyal çalışmaların her zaman yanındayız. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, bu noktada dernek ve cemiyetlere her türlü desteği sağlıyor” diye konuştu.

Bursa Kent Konseyi’nin yürüttüğü çalışmalar hakkında da bilgi veren Pala, göreve geldikleri günden bu yana bin 500 etkinlik gerçekleştirdiklerini hatırlattı. Bursa Kent Konseyi Hemşehri Dayanışma Dernekleri Çalışma Grubu Temsilcisi ve Bursa Dadaşlar Derneği Başkanı Lütfü Taşçı ise, “Hemşehri dernekleri olarak Bursa fabrikasında bizler de üretimde bulunmak istiyoruz. Bundan sonra tüm hemşehri dernekleri olarak bu fabrikanın dumanını tüttürelim. Bursa için kaybedecek vaktimiz yok. Yaşanabilir ve sağlık bir Bursa için projeler üretmeye başlamamız gerekiyor” dedi. Konuşmaların ardından Bursa Kent Konseyi Genel Sekreteri Enes Battal

Keskin’in moderatörlüğünü yaptığı ‘Risk mi? Fırsat mı? Bursa’ya göç ve sonuçları’ adlı panel gerçekleştirildi. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Muammer Demirel ‘Göç olgusu konusunda genel değerlendirme’ konulu bir sunum yaparken, Bursa Sarıkamış Kültür Derneği Başkanı Hüseyin Bulut da ‘Göçün Bursa’ya kazandırdıkları’ konusunda değerlendirmelerini ifade etti. Bursa Muğlalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ramazan Akan’ın ‘Göçle gelen insanların kentte oluşturduğu sıkıntılar’ konusunda bilgiler verdiği panelde, DAĞ-DER Eğitim ve STK Komisyonları Başkanı Mustafa Bay da ‘Yerel yönetimler ve göç’ konusunda bir sunum yaptı. Bursa Afyonlular Derneği Başkanı Recep Yıldırım ise ‘Bursa Kent Konseyi Hemşeri Dayanışma Dernekleri Çalışma Grubu’nun çözüm önerilerini dile getirdi. Programın sonunda Bursa Kent Konseyi Başkanı Mehmet Semih Pala tarafından konuşmacılara plaket verildi.


6

BU COĞRAFYA

VEKİLSİZ BIRAKILMAZ (Bu yazı aday listeleri açıklanmadan önce kaleme alınmıştır.)

Mazlum bir coğrafyada yaşıyorlar. Genlebirlikte ortak çağrı yaptılar. rinde asla millete ve devlete ihanet yok. “İşte bizim değerlerimiz. Sizden, her partiden Vatanlarına sarsılmaz bir imanla bağlılar. birer olmak üzere tam üç vekil istiyoruz” diye haykırdılar. Çanakkale Zaferi’nin şehit tablosu buna en bariz örnek. Çanakkale savaşlarında GenelSesleri mutlaka duyulacaktır. kurmay kayıtlarına geçmiş üç bin Bursalı Kimse, TÜİK verilerine göre, yöre ve merkez şehidin binini bu topraklarda doğmuş dahil 214 bin kayıtlı seçmeni olan bu coğrafİHSANAYDIN Mehmetçikler oluşturuyor. yayı görmezden gelemez. Yani, Çanakkale’de en fazla şehit vermiş Gelirse, tabii ki riski de göze alıyor demek. bir toprağın çocukları onlar. Dolayısıyla, yerel ve genel Başta iktidar partisi olmak üzere siyasi oluşumların karar organlarında temsil sıkıntısı yaşamamalılar. tümü, denge kurarken Orhaneli, Keles, Büyükorhan ve Beyce’den, Orhankebir’den, Çardı’dan ve de Keles’ten Harmancıklı seçmenleri göz ardı edemeyecektir. tereddütsüz Çanakkale’ye koşup şehadet şerbetini Seçilebilir sıraya konmuş değerlerimiz mutlaka partileiçmişler. rine de değer katacaktır. 2007’de ilk kez yol kazasıyla TBMM’de bu coğrafyadan Dağ yöresi şimdi, dört gözle Ankara’ya gönderecekleri bir temsilcileri ne yazık ki olmadı. vekillerini bekliyor. Fakat, şimdi buna hiç tahammülleri yok. Bunun için biraz daha sabır gerekiyor. 2011’de de vekilsiz bir Dağ bölgesi düşünülemez. Dağ-Der, Bursa’daki yöre sözcüsü olarak üstüne düşeni Düşünülmemeli de… layıkıyla yaptı. Çağrısı Ankara koridorlarına yazılı ve Karar vericiler mutlaka yukarıdaki gerçekleri göz önüne görsel medya yoluyla mutlaka ulaşmıştır. alıp bir değerlendirmek yapmak durumundalar. Gerisi, siyasi partilerimizin karar vericilerine kalmış. Dört siyasi partimizden 16 yöre değeri, TBMM’de hem- Batı’nın Güneydoğu’nun hizmet eksiğini gidermenin şerilerini temsil için kolları sıvadılar. yolu, o yörede doğmuş, o zor coğrafyanın havasını Hepsi doğdukları topraklara hizmet için hazırlar. teneffüs etmiş ve suyunu içmiş değerlerin Ankara’ya gönderilmesinden geçiyor. Bölgenin en büyük temsilcisi Dağ-Der geçen gün medyaya, sivil toplum örgütlerine ve merkezdeki muhtarla- Demokrasilerde halka hizmet, siyasetin etkili makamlara vekil adaylarımızı takdim ederken bir ilki de başardı. rına girebilmekle doğru orantılıdır. AK Parti’den, CHP’den, MHP’den ve de DP’den milDağ yöresi insanı bu kez mutlaka buralarda olmak letvekili aday adaylığına soyunan değerlerimizi el ele, zorunda ve de olmalıdır da… kol kola aynı kadraja soktu. İlk kez, yörenin üç bayan 2011 seçimlerinin, büyük bir medeni cesaret örneği milletvekili adayı farklı partilerden olmalarına rağmen sergileyerek aday adayı olan tüm değerlerimize şans, el ele tutuşturuldular. yöremize de ihtiyaç duyduğu tüm hizmetleri getirmesiDüne kadar, ‘biraraya gelemezler’ diyenlere inat gerçek- ni diliyoruz. ten büyük birliktelik sergilendi. 25.yılına ulaşmış bir Dağ-Der, bütün gücüyle yöre çoHemşehrimiz Osman Altınoğlu’nun sahibi olduğu, cuklarından vekil çıkarabilmenin mücadelesini kendine Dağlılar olarak bizlerin de gurur duyduğu Elegans ve misyonuna yakışır biçimde vermiştir. Salonları’ndan siyasi partilerin karar organlarına hep Eminiz, herkes de bu görüştedir…


BURSA’NIN ÖTEKİ SİMGESİ

ERGUVAN YUNUS EMRECOŞAN

BURSA’YA YANİ TÜM ZAMANLARIN EN GÜZEL KENTİNE ÖTEKİ YÜZÜNDEN ÇOK YAZILAR YAZDIM. ONUN DUYMASI İÇİN ONA, -KELİMELERİN ARASINDA- ÇOK HEDİYELER SUNDUM. SAĞ OLSUN O DA BİZLERİ HİÇ GERİ ÇEVİRMEDİ, HER DEFASINDA HEDİYELERİMİZİ SIMSICAK KABUL EDERKEN BİZE DE KAT KAT FAZLASIYLA KENDİ HEDİYELERİNİ SUNDU. ÇÜNKÜ BURSA ÖYLE BİR ŞEHİRDİ Kİ ALINAN EMANETİ ALDIĞI GİBİ VERMEK YERİNE DAHA İYİ TESLİM EDER EMANETİN SAHİBİNE VE DE GELECEK KUŞAKLARA…


8

Onun yıllar öncesinden aldığı öyle güzel emanetler var ki onları yazmak yazmaların en zoru… Öyle simgeleri var ki huzurun en şaşaalı tanımlamaları zayıf kalır görkeminin yanında… İşte onlardan biri daha, o simgenin adı Erguvan Bayramı. 467. kez Bursalılarla birlikte nisan ayının sonlarında ve mayısın başında kutlanacak olan bu bayram Bursa’da yaşam kaynaklarımızdan biri daha olacak. Emir Sultan hazretlerinden gelen bu gelenek Erguvan ağacının yaygınlığı ve temsil ettiği hoşgörü, sevgi, saygı, birliktelik, yardımlaşma ve kardeşlik gibi erdemleri bizlere yansıtır. Bizlere emanet bıraktığı bu kutsal değerler Erguvan ağacının simgesinde ve Bursalıların bünyesinde yaşamaya devam eder. Gezgin diye tabir edebileceğimiz Mehmet Yaşin Hürriyet’teki bir yazısında Bursalı yazar Ramis Dara’nın Erguvan Zamanı isimli kitabından öğrendiği bilgilerle Erguvan Bayramı’nı şöyle tanımlar: “Buharalı bir çömlekçinin oğlu olan Seyyid Ali (Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el- Hüseyni el Buhari) Medine’deyken rüyasına Hz. Muhammed girer ve ona, “Anadolu’ya gidip hizmetini orada sürdür” der. Seyyid Ali bunun üzerine tasını tarağını toplayıp yola çıkar. Bursa’da yerleşmeye karar verir.

Kısa sürede tanınır, Bursalılar onun ziyaretine koşar. Henüz 22 yaşındaki Seyyid Ali, “Emir Sultan” diye anılmaya başlanır. Emir Sultan bir süre sonra, Sultan Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Hatun’la evlenip saraya damat olur. Herkes tarafından çok sevilen Emir Sultan 1429’da vefat eder. O tarihten itibaren bahar başlangıcında, erguvanlar çiçeğe bezenince, Türkiye’nin dört bir yanından gelen müritleri, Emir Sultan’ın türbesini ziyaret eder. Kalabalıkların Bursa’da buluştuğu bu dönem, “Erguvan Cemiyeti, Erguvan Faslı, Erguvan Bayramı” diye anılmaya başlanır.” Bayramın öyküsü böyle… Türk Milletini oluşturan ve evrensel değerlerle de paralellik gösteren

Emir Sultan, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli gibi tasavvuf âlimlerinin öğrettiği ahlakı da ‘Erguvan’da simgeleştiririz. Erguvan baharın doğayla aşkı olarak kabul edilse de aslolan ilahi aşktır. Gönlün gözle birleştiği ve yaşama şükrettiği kapıdır Erguvan Bayramı. Bayram kelimesinin manasına en yakın olduğu zamandır, tarihten kutsal bir andır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’ya “Güller Şehri” demesi boşuna değildir. Emir Sultan’ın kandillerinin Bursa’da sönmesi tesadüf değildir. Yıl boyunca sesi çıkmayan Erguvan ağacının baharla birlikte morlu, lilalı, pembeli, eflatunlu açması ve gelinlik giyen bir kızın heyecanıyla düğün sabahına uyanması eşine az rastlanır bir şeydir. Yörüklüğün renklerinden de biridir Erguvan… Yörüğün sevdiği bayramlardandır renkli ağaçlar… Ne güzel söyler Melihat Gülses Dr. Hüsamettin Olgun’un şu dizelerini: “Erguvan zamanı gel bana emi / Bir


9 daha hiç gitme aman ne olur. Çiçekler solmadan gelmeyeceksen / Boş yere bekletme aman ne olur… Erguvan baharın aşka daveti /Aşk için neyleyim başka daveti… Erguvanî büyü sarmış dört yanı / Unutsun gönlümüz kışı, hazanı, Ve sevda yaratan mutlu zamanı/Bu defa kaybetme aman ne olur…” Dr. Hüsamettin Olgun’un anlatımıyla Erguvan İstanbul’a yani Boğaz’da çok yakışır ama bence onun asıl memleketi Bursa olmalı. Çünkü Bursa ile birlikte anlam kazanmıştır. Emir Sultan ile birlikte Hıristiyanlığın ve Bizans’ın simgesi olmaktan çıkmıştır. Çünkü Erguvan artık sadece simge değildir. Manası derin ve içeriğinde bizden olan bu doğa harikasında bizim anlamlarımız da vardır. Erguvan bahardan öte bir şeydir. Erguvan korumaya çalıştığımız değerleri saklayan simgedir. Sevgiliye mektup olduğu kadar sonsuz sevgiliye de özlemdir. Onun için edebiyattır ve adama şiir yazdırır Erguvan. Emir Sultanla başlayan hikâye yolculuğunun bir ferdi oluveririz bu ışıklı çağda. Doğanın senfonisini biz yönetiyormuş gibi coşkuyla dolarız. Sanki senfoniyi biz bulmuşuz gibi kasılırız. Biraz Avrupai biraz da oryantalist bir yanı vardır Bursa’nın öteki simgesinin. Vakti zamanında erguvanlardan ilham alıp ilahi aşkla süslemeye çalıştığım ve çoğu şairin yaptığı gibi mecazi bir aşk tuzağıyla bitirdiğim şiirimi de bu yazımın bitirişine ekliyorum. Umarım her bitiş benim yaptığım kadar basit bir bitiriş olmaz. Umarım her erguvan vakti bizlere ışık getirir ve bu ışığı Bursa’nın en güzel semalarında umut olur yayılır güneyinden kuzeyine…

Erguvan Vakti Burada başladı ve bitecek burada Gerek kalmayacak hiçbir yolculuğa, Erguvanların açtığı mevsimi Arıyorum Bursa’da. Göğüm öyle karanlık öyle koyu ki Yürüdükçe azalan hevesi Fevkalade acıtmak isteği Sinsi, bitirici ve gidici… Emir’e yoldaş olmuş kandiller Bir erguvan vakti açıldı kapılar Toz, duman, kan, ter içinde Gelen birileri var… Yanmıyor kimseler, Işık çok bu yüzyılda Ve bir kâhin iner ovaya, Bilmediği besmele dudaklarında, Haber eder rahipler uluorta, Erguvanların açtığı mevsimi, Arıyorum Bursa’da…

Erguvanların açtığı mevsimi Arıyorum Bursa’da Dağ köylerinden selam var alana Ulu bir dağ yaslanır ya fabrikaya Kesik kesik ağlaması şimdilerde boşuna Mevsimi bulamadım ama Seni buldum karşımda… Seni buldum şeftali dalında Ne üç kandilim var başucumda Ne de buyur edecek bir hancı var Bu asırda… Yeniden açıyor erguvanlar, Seni bulduğum mevsimde Ve seni sevdiğim mevsim, Benim erguvan vaktim… Seni erguvan vaktinde buldum, Henüz toydum, çocuktum, Yeni yeni doğruldum…

Büyüyerek gelen benim, Benim içimde bir de sen’im, Yağsız kaldı çok önceleri fenerim. Buhara’dan haber yok, Gelen kim? Bu Emir’i veren kim?

Erguvanların açtığı mevsim benim, Mevsimi bana getiren neyim? Yıl benim, içimde mevsimlerim…

Arıyorum Bursa’da Erguvanların açtığı mevsimi Boşlukta salınmak isterdim o zamanlar Ve nice kültür libaslara sindi İnce bir uğultuyla Bursa’ya indi.

Yunus Emre Coşan

Yine erguvanı çağırdığın bir vakit, Al götür, seninim…


10

“BİR OY”UN

SİYASET

BİZ BU MAÇI KAÇ KERE SEYRETTİK VE KAÇ KERE DAHA SEYREDECEĞİZ? 16-0’LIK, 18-0’LIK SKORLAR NE ZAMAN DEĞİŞECEK? BELLİ Kİ SİYASETİN NASIL BİR OYUN OLDUĞUNU ÖĞRENİP DE, OYUNU KURALLARINA GÖRE OYNAMAYA BAŞLAYANA KADAR BU BÖYLE SÜRÜP GİDECEK. FAHRETTİNBEŞLİ


11 İster duhul et, ister seyr et, İster ikrar et, ister muhalef et, İster kabul et, ister redd et, Bu OY’unun adı siyas et.

B

iz bu maçı kaç kere seyrettik ve kaç kere daha seyredeceğiz? 16-0’lık, 18-0’lık skorlar ne zaman değişecek? Belli ki siyasetin nasıl bir oyun olduğunu öğrenip de, oyunu kurallarına göre oynamaya başlayana kadar bu böyle sürüp gidecek. Her ne kadar siyaset kendi içinde ayak oyunlarından oluşan bir mücadele olsa da bu ayak oyunlarını kendi içimizde yapmadığımız, kendi oyuncularımıza çalım atmayı bıraktığımız, kendi kalemize şut çekmekten vazgeçtiğimiz ve en önemlisi de galibiyetin tribünlerde değil saha da olduğunu anladığımızda ancak öğrenmeye başlayabiliriz. İyi oyunculardan iyi ekip kurup, planlanmış atakları ve sağlam savunmayı içeren akılcı taktiklerle de takımı galibiyete taşıyabiliriz. Hayal dünyamızdaki siyaseti; yetmiş iki milyon nüfusun içindeki en nitelikli, en donanımlı, en çalışkan, en bilen, en ahlaklı, en erdemli… 550 kişinin bir araya gelerek; milletin kaderini belirleyen kararları alması şekilde tarif edebilirim. Bu mantıkla bakınca seçim de; “bu tarife uyan içinizde kimler var?” sorusuna milletin kendi iradeleri ile verdikleri cevaplar olmalıdır. Ama bu mükemmelin hayali… Her şeyin mükemmeli bu dünyada değil cennette. O da hak edene. Bu dünyada sadece iyi ve kötünün harmanlandığı gerçekler var. Günümüzün siyaset gerçeği vatana ve millette hizmet sevdasından uzaklaşmış durumda. Bu gün siya-

set kişinin kendisine, yakınlarına, çevresine, yöresine, cemaatine ya da partisine daha fazla fayda sağlayabilmek için büyük gücü ele geçirme, hiç olmazsa o güce ortak olma gayesi ile yapılıyor. Gelinen bu noktayı değiştirmeye gücümüz yetmiyorsa ve illa bu siyaset oyununa biz de aktif olarak dâhil olmak istiyorsak bu şartlara intibak etmek, buna göre davranmak zorundayız. Zaman geçiyor, doğal olarak her şeyle birlikte siyaset de değişiyor. Değişimi yakalamalıyız.

Bu günün siyasetinde sağ-sol ayırımı, ekol, ideoloji kalmadı. Hepsi ortada daha büyük bir yer işgal etmeye çalışıyor. Sağdaki partide soldan bakan, soldaki parti de sağdan aday görmemiz bunun teyidi. Dağ yöresi bu güne kadar az da olsa kendi bireysel çabası ile vekilliğe veya bakanlığa ulaşmış evlatlarının başarısına hiçbir katkı koymadan; mevkisinin gücüne, olanaklarına ortak olmaya alıştı. “Ben istediğime oyumu vereyim ama kim seçilirse onun kapısına gidip arzuhalimi sunayım” demekten geri kalmadı.

Bunu giderecek çabalar ise ne yazık ki sonuç vermedi. Bireysel gayretlerin sonuç vermediği görüldüğünden bu yana yörenin tek organizasyonu olan dernek bunun için gayret etti. “Adaylarımızın arkasındayız, en güçlü gördüğümüz ya da umut bağladığımız adayımızı partisine bakmadan destekliyoruz” dedi; “derneğe siyaset karıştırdılar” denilip tasfiye edildiler. “Bütün adaylarımıza eşit mesafedeyiz, kimi seçilecek yere koyarsanız onun yanında yer alacağız” dediler, bu defa da kimse seslerine kulak vermedi. İyice anlaşıldı ki siyasette partilerin şefaatine sığınmak bize bir şey kazandırmıyor. Üç ay önce “seçimler yaklaşıyor, bari bu defa akıllı davranalım da bağımsız aday çıkaralım. Fikri sabit, adresi belli oyların dışında kalan oyları bir kişi de toplarsak eminim sonuç alırız” diyecek bir yazı hazırlamıştım. Yayınlayamadığımdan diyemedim. Bu gün ortaya çıkan şartlara ne kadar yerinde bir çözüm olacakmış meğer. Bursa’nın 17 ilçesinin dörtte birini oluşturduğundan hareketle matematik hesabı yapacak olsak 18 vekilin en az 4 tanesini Dağ Yöresi kendi içinden çıkarması gerekirdi. Nüfus hesabından yola çıksak da yine aynı yere yakın bir noktaya varıyoruz. İki milyonluk Bursa nüfusunun altıda birine haiz dağlıların en az 3 vekil kontenjanı garanti olmalı idi. Ama elde var sıfır. Görünen o ki ne partiler, ne de liderler bu camiayı, bu yöreyi ve insanını önem sırasından ilk 10 a koyamıyorlar. Koymaları içinde bir neden yok aslında. Çıkan adaya kendi köyü bile oy vermez ise, ismi konuşulan hakkında “aman ha onu değerlendirmeyin” diye kendi insanından dilekçeler giderse, beş tanesi


12

bir araya gelip de aynı şeyi söylemez ise, sesimizi duyurmak, tepkimizi göstermek için fedakârlık yapın dendiğinde “ben bu mevkiye bileğimin hakkı ile geldim, riske sokmam” dedirse, kısaca “ben dururken öteki dağlının nesine siyaset” dediği sürece bize kim ve neden iltifat etsin ki? Parti içinde dahi oy potansiyeli olan vekillere kolay dokunulamıyor. Sadece sahipsizlerden öncelikle vazgeçiliyor. Bu şartlarda dağdan bir aday seçilse bile bulunduğu yeri koruyacak gücü olmayacağından siyasi ömrü de kısa oluyor. Örneklerini görüyoruz. Neler yaptığımızı nerelerde yanlış yaptığımızı aklı eren herkes biliyor artık. Bundan sonra ne yapabileceğimize bakalım: 1.Önümüzdeki seçimler için bu günden çalışmaya başlayalım. 2.Herkesin siyaset yaptığı kısa seçim zamanında değil onun öncesindeki uzun zamanda siyaset yapalım. 3.Mevcut dağlı siyasetçilerin daha yaldızlı olmaları, daha parlak olmaları, sürekli gündemde ve etkili olmaları için destek verip koordine edelim. 4.Siyasi partilere “aman bizden vekil adayı gösterin” demeden önce, il

yönetimlerine en az bir etkili dağlı ismi dâhil etmelerini sağlayalım. 5.Biraz daha yetişmiş değerlerimizin partilerin genel merkezlerinde görev almalarını teşvik ve temin edelim. 6.Bu değerlerimizin sayısını sürekli artırarak parti içinde karar mekanizmalarında yer almalarını sağlayalım. Yerel ya da genel seçimlerde içimizden ne kadar aday çıkacağı ile ilgili sonuca değil, bu adayların belirlenmesi sürecinde karar aşamasına ortak olalım. 7.Bu işi dernek yapacak ise, her partiye eşit mesafede olmakla birlikte her partinin yerel ve genel idaresi ile sürekli irtibatta, sıcak ilişkiler içinde olmasını sağlayalım. 8.Seçimlere adaylık söz konusu olmaya başladığında en az iki tane bağımsız adayı ortaya sürelim. Partiler hakkı ile karşılık vermezler ise bu adaylardan birini Dağ Partisi’nin bağımsız adayı yapıp arkasında toplanalım. 9.Bütün bunları gerçekleştirmek için ise her şeyden önce Dağın Siyasi Markaları’nı yaratalım. Benim ekonomik ve sosyal gücüm olsa idi Dağın Siyasi Markalarını yaratma işini şöyle yapardım: •İlan verir, dağdan siyasi marka

namzetleri aradığımı duyururdum. •İster kişi kendi gönüllü talebi ile isterse de başkasının önerisi ve telkini ile olsun ben varım diyenlerin envanterini çıkarırdım. •Bir siyasi icra heyeti oluşturur, bu adayları tek tek tartar, ölçer ne şekilde değerlendireceğimizi planlardım. •Her partinin yaptığından ilham alarak Dağın Siyaset Okulu’nu açar, hepsini sıkı bir eğitimden geçirirdim. Bunun için eğiticiler dahi kendi içimizden çıkacaktır eminim. •Siyasi lobicilik için ayrı bir ekip kurar sürekli çalışmasını sağlardım. •Bu sürecin görünen kısmı ve bence en önemlisi olan halkla ilişkiler ya da iletişim boyutunu amaca yönelik olarak bilinçli, planlı ve etkili olarak yürüterek kamuoyuna sunumu iyi yapardım. Sonuç olarak ya bu işi amaç edinip, baş koyup elbirliği ile çalışalım, ya da topyekûn siyasi beklentilerimizden vazgeçelim. Elimizdeki dört ilçe ve üç belde başkanlıklarındaki siyasilerimizle yetinmeye devam edelim. Hikâye edildiği gibi, bırakalım başkanlığı, vekilliği, başvekilliği, <acık taa okup ormancı olmaa> gayret edelim.


13

DAĞLILARIN

YOL HARİTASI Bir zamanlar Bursa siyaseti Dağ Yöresinden giderek boşalıyor. Bunun önüne geçilmesi için yönetilirmiş. Aktaracağım siyasi bir mücaDağlıların doğduğu yerde doyması açısından dele bu etkinliğin ne derece ileri olduğunu önem arz eden Dağ Yöresinin teşvik yasası sizlere özetleyecektir. kapsamına alınması için toplu bir mücadele başlatılmalı. Daha önce ziyaretine gittiğimiz Orhaneli’li değerli büyüğümüz Cemal Külahlı, 1977 Dağ Yöresinin güçlü olduğu imajını destekleseçimleri öncesinde mensubu olduğu Adayici çalışma ve eylemlerde bulunulmalı. 4 Dağ let Partisi’nin o dönemdeki Genel Başkanı ilçesinin bir babanın 4 evladı olduğu olgusu REŞATKARIŞ olan Süleyman Demirel ile ters düşmüş. gönüllerde ve kafalara işlenmeli. Seçim de yaklaşmış. Dağlı siyasi parti temsilcilerini bir araya getiMalumunuz 1980 öncesinde milletvekilleri ön seçimle recek düzenli istişare toplantıları ve paneller gerçekleşbelirleniyormuş. Sayın Demirel, Cemal beyi tekrar tirilmeli. seçtirmemek için Bursa teşkilatlarına kendisini destekBursa’da ve hatta Türkiye’de benzeri olmayan Üni-Dağlı lememeleri yönünde talimat vermiş. gençlerin siyasete kazandırılması için çalışmalar yapılCemal bey de sabırla mücadelesini sürdürmüş ve bu malı ve önleri açılmalı. baskıya rağmen Bursa’da yapılan ön seçimde 2. olarak Eğitimli, çalışkan ve entellektüel Dağlı profili her yerde tekrar Meclis’e gitmiş. Demirel de kensini Tarım Bakan- ön plana çıkarılmalı. Özellikle bayanların toplumda lığı ile ödüllendirmek zorunda kalmış. daha ileri seviyede temsili sağlanmalı. Gerçi Cemal Bey Elektrik mühendisi olması dolayısıyla Dağder Genel Başkanı Erkan Aydın’ın Dağder’in Enereji Bakanı olmayı bekliyormuş ama yine de Genel kurumsallaşması için verdiği mücadeleye yardımcı Başkana rağmen verdiği mücadele kendisine Tarım olunmalı ve kısa zamanda Dağder’in tümüyle kurumBakanlığı yolunu açmış. Cemal Bey Bursa’ya elektrik sallaşması sağlanmalı. hatlarının kurulmasında çok büyük emeği olan biri. Ankara’da Dağder şubesi açılmalı ve Meclis’te, siyasi Özellikle Dağ Yöresine Türkiye’de birçok bölgeden önce parti genel merkezlerinde ve devlet kurumlarının merelektrik getirilmesini sağlamış. kezlerinde lobi faaliyetleri yoğunlaştırılmalı. Dağ Yöresinin o noktadan bugünkü konumuna nasıl Basın ile olan diyaloglar artırılmalı. Düzenli olarak ziyageldiğini anlatmamız kendimizi tekrar etmemiz olur. Bu retler gerçekleştirilmeli. Ulusal basında yer almak için yüzden bundan sonra bir yol haritası belirlenmeli. Biz çalışma ve eylemlerde bulunulmalı. de araştırmalarımıza dayanarak bir yol haritası çizmeye çalışacağız. İşte Dağ Yöresinin bize göre olması gereken Şu kesinlikle unutulmamalı Osmanlıyı kuran Dağlılar bugün fetret devrini yaşıyor. Daha Fatih’ler, Yavuz’lar, yeni yol haritası : Kanuni’ler gelmedi. Sabredelim, onlar geldiğinde Dağ Dağ Yöresinde bugün 67 bin Dağlı yaşıyor. Bursa Yöresi de, Bursa da, Türkiye de coşacak. merkezde ise 300 binden fazla Dağlı yaşıyor. Dağ Yöresi


14

DAĞIN PARLAYAN YILDIZLARI

KİRAZ VE VİŞNE ORKUNÇETİN

Bölgemizin kanayan yarasıdır deriz işsizlik için, öyledir de gerçekten. Ancak son zamanlarda görülüyor ki, meyve, özelliklede kiraz ve vişne yetiştiriciliği büyük bir ivmeyle önem kazanıyor yöremizde. Teşvikler ve düşük faizli krediler sayesinde bir nebze olsun azalttı işsizliği meyvecilik. Eskiden kara düzen olan meyvecilik artık usulüne uygun yapılıyor yöremizde, her şey kılıfına uygun. Dolayısıyla ürün verimliliği ve kalitesi günbegün artıyor, ihracat standartlarına uygun hale geliyor. Tarımın ekmek kapısı olduğu yöremizde, kullanılabilir tarım arazisinden alınacak birim ürünleri artırmanın yolu, üretimin bilimsel yönlerini ve üretilecek meyveyi iyi bilmekten geçer. Kirazın anavatanı Hazar Denizi, Güney Kafkasya ve Kuzey Anadolu; vişnenin ise İstanbul ile Hazar Denizi arasında uzanan Kuzey Anadolu Dağlarıdır. Hatta, vişnenin botanikteki Latince adı Prunus cerasus, bu günkü Giresun’un eski adı olan Kerasus’dan gelmektedir. Kiraz ve vişnenin Avrupa kıtasına yayılması

tohumlarının kuşlar ve hayvanlar tarafından taşınmalarıyla olmuştur. Amerika’ya ise kirazı kolonistler götürmüşlerdir. Çeşitlerin çoğu İngiltere’den ithal edilmiş olup, ilk modern kiraz yetiştiriciliğine Pasifik kıyılarındaki Oregon Eyaletinde başlanmıştır. Kiraz ve vişne meyveleri özellikle mineral madde açısından oldukça zengindir. Sanayide kullanılan birkaç çeşit dışında üretilen kirazın hemen hepsi taze olarak tüketilmektedir. Vişne ise meyve suyu randımanının (% 70-75) ve toplam asitliğin (% 3) yüksek olması nedeniyle, meyve suyu olarak işlenmeye çok uygundur. Ayrıca üretilen vişne derin dondurma, kurutma, konserve ve reçel şeklinde değerlendirilmekte ve dış ülkelere özellikle dondurulmuş halde ihraç edilmektedir. Türkiye’de kiraz ve vişne üretiminde özellikle 1965-1985 yılları arasında hızlı artışlar olmuştur. Kirazlar 5-6 yaşında verime geçerler, ancak tam ve ekonomik olarak verim yaşları 10-12 yıldır. Her ne kadar ortalama 100 yıl yaşasalar da ekonomik

ömürleri 25-30 yıldır. Vişnenin ekonomik ömrü ise 15-20 yıldır. Kiraz yetiştiriciliğinde iklim faktörlerinden en önemlisi sıcaklıktır. Çiçek tomurcukları –2 °C’ ye kadar dayanabildikleri halde, açmış çiçekler –2°C’ de donarlar. Vişnelerin odunsu kısımları ise –40 °C’ ye kadar dayanabilirler. Vişneler düşük sıcaklıklara kirazlardan daha fazla dayanırlar. İlkbaharda çiçeklenme kirazlardan daha sonra olduğu için vişne çiçeklerinin ilkbahar geç donlarından zarar görme olasılığı daha düşüktür. Kirazlar için kış dinlenme istekleri vişnelerden daha önemli olup, dinlenmeden çıkabilmeleri için yeterli kış soğuğu almaları gerekmektedir. Soğuklama ihtiyaçları karşılanmamış kirazların çiçeklenmelerinde gecikme ve düzensizlikler görülmektedir. Kiraz ve vişne yetiştiriciliğinde, yağışın yıl içinde düzenli olarak yayılması en uygun olanıdır. Genel olarak 600 mm yağış alan yerlerde kiraz, 400 mm yağış alan yerlerde ise vişne yetiştiriciliği sulamaya gerek kalmadan yapılabilir. Ancak


15 bu yağışların altında ki yerlerde ise yılda 2 – 3 kez sulama yapılmalıdır. Kiraz ve vişnelerde çiçeklenme ve meyve oluşumu esnasında havaların yağışlı gitmesi istenmez. Çünkü çiçeklenme zamanında yoğun yağmur döllenmeyi güçleştirir ve mantar zararının artmasına neden olur. Yine meyve olgunlaşması esnasında yağabilecek yağmur meyvelerin çatlamasına neden olarak, Pazar değerini düşürür. İyi drene edilmiş, derin, havalanabilen ve yaz aylarında düzenli olarak sulanabilen topraklar kirazlar için en uygun topraklardır. İyi drenaja sahip olmayan fakir topraklarda ağaç zayıf gelişir ve seyrek meyve dalları meydana gelir. Yine kuru topraklarda meyveler küçük kalır. Taban suyunun yüksek olduğu yerlerde kökler yüzeyde kalır ve ağacın gelişimi yavaş olur. Bu gibi durumlarda ise ağacın kuraklık ve dondan etkilenme riski artar. Vişneler ise, toprak açısından daha toleranslıdır. Vişneler kuru, kumlu veya kireçli topraklarda da yetiştirilebilirler. Özellikle idris anacının kullanıldığı yerlerde vişnelerin kuraklığa dayanmaları artar. Vişne için de en ideal toprak kiraz yetiştiriciliğine uygun olan topraklardır. Kiraz ve vişne bahçelerinde özellikle ilk kuruluş devresinde dekara 2-3 ton yanmış çiftlik gübresi verilmesi ve bunun 2 yılda bir tekrarlanması ağaçların gelişmesi açısından yararlıdır. Dikimi izleyen ilk yıllarda, çok kuvvetli gübre verilmesi sakıncalıdır. Ancak verime yatmış ağaçlarda durum farklı olup, bunlara her yıl yukarıda belirtilen çiftlik gübresi dışında yapılacak toprak ve yaprak analizleri doğrultusunda inorganik gübre verilmelidir.

Fidanlar, tercihen 1.5-2 cm. çapında , 150-200cm. boyunda, bir yaşlı ve kuvvetli olmalıdır. Bu fidanların tepeleri 90-107cm. den vurulur. Lider haricinde seçilen 4 yan dalın ana gövde üzerinde birbirlerinden 30cm. aralıkta ve ana gövde ile aralarındaki açının 45-60° olması gerekir. Çatı teşekkül ettikten sonra, ağaçlar çiçeğe yatıncaya kadar çok az budanmalıdır. Özellikle genç kiraz ağaçlarında dalların yukarıya doğru gelişme eğilimi vardır. Bu bakımdan yan dalların gelişmesine özel bir dikkat göstermek gerekir. Kısaca gerek kiraz gerekse vişne ömrü boyunca hafif budama ister.

Kiraz ve vişnenin yaygın olan önemli hastalık ve zararlıları Monilya ( Mumya ) ve kiraz sineğidir. Monilya (Munya) hastalığı diğer sert çekirdeklilerde olduğu gibi kiraz ve vişnenin de en önemli hastalıklarından biridir. Hastalık; birinci derecede sürgün ve çiçek yanıklığına, ikinci derecede meyve çürüklüğüne neden olur. Kuruyan çiçekler meyve oluşturmaz. Gruplar halinde sürgünde kalır. Monilya ile mücadelede kültürel önlemler ve kimyasal mücadele uygulanır. Ağaçlarda bir yıl önceden kalmış hastalıklı dal çiçek ve mumya meyveler temizlenmelidir. Kiraz sineğinin ergini 4-5mm. boyunda, siyah renkte, kanatlar şeffaf, 4 adet mavimsi- siyah bant bulunur. Kiraz Sineği larvaları, meyvelerin etli kısmında beslenerek meyvelerin dökülmesine sebep olur. Kurtlu

meyveler dökülür. Dökülmese dahi Pazar değeri düşük olur. Meyvelere ben düştüğü devre ilaçlamaya başlamak için uygun bir dönemdir. Bu uygun yöntem bahçelere sarı yapışkan vizüel tuzaklar asarak ilk ergin çıkışına göre ilaçlama yapmaktır. Hastalık tuzak kontrolleri ile ikinci veya üçüncü bir ilaçlamaya gerek olup olmadığı saptanmalıdır. Uygun ilaç ve oranlarda kimyasal mücadele uygulanır. Son ilaçlama ile hasat arasındaki minimum süreye titizlikle uyulmalıdır. Kiraz ve vişneler hasat olgunluğuna geldikleri zaman toplanmalıdır. Bu ise, meyvenin normal irilik, rengini ve çeşide özgü tat ve aromasını alması demektir. Şurası çok iyi bilinmelidir ki, bu türlerde meyveler hasat zamanına doğru iriliklerine büyük ölçüde artırmakta ve böylece verim miktarı % 35-40 artmaktadır. Özellikle kirazlar pazara arz edilirken Ekstra sınıf, I. sınıf ve II. sınıf olmak üzere üç sınıfa ayrılırlar. Çapı 20 mm’ den aşağı olmayan, şekil ve renk yönünden tamamen birbirine benzeyen en üstün meyveler ekstra sınıfa girerler. Yine iyi kaliteli olmakla birlikte şekil, renk ve gelişme bakımından hafif özürlü çapı en az 17 mm olanlar I. sınıfa girerler. Seçilen bu meyvelerden arta kalan ancak yinede taze, sağlam, yarasız, lekesiz, çatlak olmayan meyveler II. sınıfa girerler. Bunlarda büyüklük aranmaz. Bu şekilde seçilen kirazlar, 5 – 10 kg’ lık sepet kutular veya 30 x 50 cm boyutlarında ki tablalara konularak pazara arz edilir. Ambalaj kaplarının hafif, temiz ve yeni olmaları gerekir.


16

BAHAR GELDİ BÖYLE OLDU TUĞBAÖZMELEK

BU GÜZELİM ÇİÇEKLERİ GÖRDÜKÇE İÇİM KIPIR KIPIR OLUYOR, YERİMDE DURAMIYORUM. OLSUN ZİYANI YOK, DEĞİL Mİ? BAHAR GELDİ, BÖYLE OLDU. VÜCUDUMUZUN DENGESİ DEĞİŞTİ, RUHUMUZ DA GENÇLEŞTİ. AYLARDIR SOMURTAN YÜZLER GÜLER OLDU. ( LAF ARAMIZDA KAHKAHA KRİZİNE GİRENLERE DE BİZZAT BEN ŞAHİDİM.


17

Kendinize bir iyilik yapın bugün. Doğaya dönün… Güne gülerek başlayın örneğin. Kalkar kalkmaz yatağınızdan, pencereye koşup sıcacık güneşini içinize çekin. Bu yıl Nisan serin bir rüzgarla girdi farkındayım ancak bahar güneşi de gözlerini kırpmaya çoktan başladı. Ben bu mutluluk anına takılıp kalıyorum, elimde değil… Baharın sert rüzgarı hasta etti beni oysa ki, kızıp küsebilirim doğaya ama güneş gönlümü çoktan aldı. Duyduk duymadık demeyin ey Bursalılar, bahar geldi böyle oldu… Gönüller titrer oldu, yüzlere gülücükler kondu… Ne ala, ne şahane… Güneşin güzelliği, baharın habercisi çiçekleri de güldürdü. Kentin dört bir köşesi Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan bakım ve düzenleme çalışmalarıyla renklendi, tazelendi. Baharın gelişiyle açan laleler, nergisler parkları ve bahçeleri süslerken, süs erikleri de

caddeleri şenlendirdi adeta. Alınan bilgilere göre; Büyükşehir Belediyesi Park Bahçeler Şube Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalar kapsamında Merinos Kültürparkı, Reşat Oyal Kültürparkı, Botanik Park, Hayvanat Bahçesi, Nilüfer Vadisi ve ana arterlere 680 bin adedi lale soğanı olmak üzere aralarında sümbül, nergis ve muscari de bulunan toplam 1 milyon 110 bin adet çiçek soğanının dikildi. Mudanya, Samanlı ve Orhaneli yolları, Stadyum ve Kükürtlü caddelerinin orta ve yan refüjleri ile parklarda yoğun olarak bulunan 10 bin süs eriği ağacı da Bursa’da bahara ayrı bir canlılık kazandırdı. Bu güzelim çiçekleri gördükçe içim kıpır kıpır oluyor, yerimde duramıyorum. Olsun ziyanı yok, değil mi? Bahar geldi, böyle oldu. Vücudumuzun dengesi değişti, ruhumuz da gençleşti. Aylardır somurtan yüzler güler oldu. ( Laf aramızda kahkaha krizine girenlere de bizzat ben şahidim. : ))

Şehrin rengarenk kostümlerle sizleri selamlaması daha önce dikkatinizi çekmiş miydi, bilemiyorum. Farketmediyseniz bu güzellikleri, şehre alıcı gözüyle bir kez daha bakın derim. Öneri benden, denemesi de sizden… Hem de bedava :) Laleler, sümbüller, mevsim çiçekleri… Her tarafta başka bir bahar… İster istemez etkileniyor insan bu tazeliklerden. Mutluluk akıyor gözlerden. Eskiye dair ne varsa kalpleri üzen, unutmak istiyor insan. Yaza hazırlık başlıyor, derinden derinden… Kimisi spor yapıyor, kimisi gardrobunda yazlık giysilerine yer açıyor. Herkeste bambaşka bir heyecan… Şehir günden güne uyanıyor. Nisan yağmurları yürekleri serinletiyor. Bahar geliyor, yazı haber veriyor… Bahar geliyor, yüzler daha çok gülüyor… Bahar geliyor… Hayat daha da güzelleşiyor… Sevgiyle kalın…


18

Selahaddin Buhari Türbesi

DAĞ YÖRESİNDE

KUTSAL MEKAN İNANCI ÖMER FARUKDİNÇEL

Dağ yöresi köylerinde bazı türbe, mezar, ağaç, taş, kaya, su kaynağı vb. olarak bilinen değerlerin kutsal olarak bilinmesinde temel kaynak toplum inancıdır. Bu inanç Türklerin Gök Tanrı inancı ile var olmuş İslamiyetle birlikte şekillenmiştir. Kutsalın kaynağı ise Allah inancıdır. Kutsal, mübarek, mukaddes gibi kelimeler, Türklerdeki “Iduk” kelimesinin karşılığıdır. Türklerin müslüman olmalarıyla Gök Tanrı inancındaki atalar kültürü, türbe, yatır, dede mezarı olarak Anadolu’ya taşınmış, bir takım menkıbe ve söylencelerle de zenginleştirilmiştir. Bu zenginlikler; ismi bilinen veya hiç bilinmeyen bir yatırın manevi gücünden yararlanma, askere giden gençlerin her türlü belalardan korunmak için dede yatırından bir parça toprak alıp götürmeleri,askere giden gençlerin kutsal olarak bildikleri çam gibi bazı ağaçlara çivi çakmaları, taş veya kayalardaki bazı oyukların Hz.Ali’nin atının ayağının izi olduğuna inanılması, Sarıkız adı verilen,hakkında söylenceler anlatılan su kaynaklarının varlığı, çam, meşe, ardıç vb. bazı ağaçların kutsal olarak bilinmesi ve bu ağaçlardan herhangi bir dal kesilmemesi, dallarına çaputlar bağlanarak adaklarda


19

Demirkaynak/Harmancık/Nalbant Köyü bulunulması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yöre köylerinin genelinde rastlanan çam, meşe, ardıç türü bazı ağaçlara Kaba ağaç denmektedir. Kaba ağaç motifi Dede Korkut kitabında da geçmektedir. Dede Korkut, kitabında duada(alkış) bulunurken “Kölgelüce kaba ağacun kesilmesün” demektedir.Göktürklere ait Türeyiş Destanında ve Oğuz Kağan Destanında da kutsal ağaç motifine rastlanmaktadır. Kutsal inancı ile ilgili yöre köylerinden bazı örnekler vermek gerekirse; Keles’in Dağdemirciler Köyü’nde bulunan Sarıkız yatırı, yine Keles’in Gelemiç Köyü ile Harmancık’ın Karacaöy’de bulunan ve kutsal olarak bilinen Sarıkız denilen su kaynakları bulunmaktadır. Domaniç’in Ilıcaksu köyünde de söylencelere konu olan “Sarıkız” adında bir pınar bulunur.Harmancık Karacaköy’deki Sarıkız suyunun ise sıtma hastalığına iyi geldiğine inanılır. Sarıkız adındaki bu su kaynaklarının vaktiyle birer Rum ayazması olduğu da düşünülebilir. Askere giden gençler, her türlü kötülükten muhafaza olabilmek için Büyükorhan’ın Armutçuk köyün-

de mezarı bulunan Şeyh Osman Efendi ve Kızılçukur’ da bulunan dede mezarından bir parça toprak alıp yanlarında götürürlerdi. Yine buna benzer bir uygulama vaktiyle (günümüzde Tavşanlı’ya bağlı olan) Bozbelen Köyü’nde de yapılmakta ve askere giden gençler “ Çivili Çam” denilen ağaca çivi çakmaktaydı. Büyükorhan’ın Çakıryenice Köyü’ndeki kaya hamamlarına gelen insanlar, mezarlıkta bulunan ve “ Tal” denilen ağaca -dertlerimiz burada kalsın- denilerek çivi çakarlardı. Harmancık’ın Hopandanişmend Köyü mezarlığındaki Demirkaynak Dedesinde vaktiyle bulunan, üzerinde ayetel kürsi yazılı olan ayna kutsal bilinmekteydi. Bu aynanın nüzule iyi geldiğine inanılmaktaydı. Keles’in Dedeler köyünde türbesi bulunan Selahaddin Buhari’ye ait asa, taş vb.eşyaların kutsallığına ve mezarın yanındaki toprağın,çocuğu olmayanlara şifa olduğuna inanılmaktadır. Harmancık Ballısaray Köyü’ndeki Sarı Dede yatırının da çocuğu olmayanların uğrak yeri olduğu bilinmektedir. Buradaki Sarı Dedeye iki adet bıçak konur,

bıçakların birisi küflenirse çocuğun olacağına inanılır. Orhaneli’nin Yenidanişmend ile Çivili köyleri arasında Parpu Deresinde bulunan ve “Kuduz taşı”olarak bilinen delikli taşın kuduz olan insan ve hayvanlara şifa olduğuna inanılmaktadır. Aynı şekilde birbirlerine 5 metre mesafedeki bu taşların arasından geçenlerin de kuduz olmayacağına inanılmaktadır.Hicri 1297 (1880) Hüdavendigar Vilayeti Salnamesinde de bu kuduz taşından bahsedilmektedir. Gerek Keles’in Sorgun köyünde kutsal olarak bilinen bir nal izi ile Tavşanlı’ya bağlı Balıköy yakınlarında bulunan taşlardaki oyukların Hz. Ali’nin atının ayak izleri olduğuna, Tavşanlı’ya bağlı Kızılçukur Köyü’ndeki Üyücek Dedesinde üzerinde parmak izleri bulunan taşın savaş zamanlarında kaybolarak savaşa gittiğine inanılmaktadır. Konuyla ilgili bazı örnekler verdiğimiz yöre köylerinin birçoğunda bu tür inanışlara rastlanmaktadır. Sonuç olarak bu inanışların bir çoğunun temelinde Türklerin İslamiyetten önceki inançlarının izleri ve etkileri görülmektedir.


20


21

BURUNCA BÜYÜKORHAN’IN DOĞAL HARİKASI

BURUNCA, BURSA İLİNİN BÜYÜKORHAN İLÇESİNE BAĞLI BİR KÖYDÜR. YEŞİLİ VE DOĞA’YI DOYA DOYA YAŞAYABİLECEĞİNİZ,DERESİNDE BALIK TUTABİLECEĞİNİZ HARİKA BİR YERLEŞİM VE MESİRE YERİDİR. Fotoğraflar: Hasan Duyar


22

Burunca Köyü,yaklaşık 650 yıllık bir Osmanlı köyüdür. Hala Osmanlı-Türk adetlerinin ve yaşam tarzının hüküm sürdüğü,Uludağ’ın eteklerine kurulu,yeşilin her tonunu görebileceğiniz şirin bir yerleşim yeridir. Aslında Burunca Köyü Büyükorhan’ın en eski yerleşim yeridir.Köy kazılarında çıkan tarihi kalıntılara baktığımızda buralarda Roma ve Bizans topluluklarının hüküm sürdüklerini görürüz. Burunca Köyü’nde düğünler hala Osmanlı adetlerine göre yapılmaktadır. Asker hayırı,Bayram gelenekleri,Bakır evleri ile harika bir Kültür yumağı oluşturur. Keşkek,Saraylı,G özleme,Yufka,Tirit,Tarhana halen yapılmakta olan leziz yemeklerinden bir kaçıdır. Bursa iline 105 km, Büyükorhan ilçesine 20 km uzaklıktadır. Köyün iklimi, Marmara iklimi etki alanı içerisindedir. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Fakat son bir kaç yıldır Burunca Köyü yerlileri dağlarında kendiliğinden yetişen MELKİ (Kanlıca Mantarı)toplama ve pazarlamacılığıyla gelirlerini ve geçim kalitelerini artırmışlardır.


23


24

FETİH COŞKUSU Bursa’nın fethinin 685. yıldönümü kutlamaları, Atatürk Anıtı’na çelenk sunumuyla başladı. Tophane Şehitliği’ni de ziyaret eden protokol, Pınarbaşı Fetih Kapı’da yapılan törenleri ilgiyle izledi. Bursa Valisi Şahabettin Harput, Garnizon ve Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Zeki Es ve Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ile Bursa’daki çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, Heykel’de yapılan ilk törende saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Atatürk Anıtı’na çelenk koydular. Fetih törenleri, Atatürk Anıtı’nın ardından Tophane’de devam etti. Vali Harput ve Başkan Altepe’nin yanı sıra Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın da katıldığı törenlerde, kentin idari ve mülki erkanı Tophane’deki şehitliğe çelenk bıraktılar. Şehitlikteki saygı atışının ardından protokol üyeleri, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini de ziyaret ettiler. Tophane’den sonra Pınarbaşı’ndaki Fetih Kapısı’na kadar yürüyen protokol, Pınarbaşı’nda gerçekleştirilen törenleri de ilgiyle izledi. Saygı duruşu, İstiklal Marşı ve fetih salasıyla başlayan törende, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mefail Hızlı’nın Bursa’nın fethinin tarihsel gelişimi ile ilgili bilgiler verdiği törende, Süleyman Çelebi Lisesi öğrencisi Gökberk Gültekin Bursa’nın fethini konu alan şiirini okudu. Fetih Kapı’ya çıkan Mehter Takımı ve Kılıç Kalkan ekibi Pınarbaşı’nda renkli görüntülere sahne oldu.

Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, törende yaptığı konuşmada, 685 yıldır Türk İslam kültürünün yaşadığı Bursa’da, Bursa’nın fethinin önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Medeniyetin tüm dünyaya Bursa’dan yayıldığını belirten Başkan Altepe, “400 çadırlık aşiretten devlet haline Bursa’da geçildi. İstanbul’un fethine kadar geçen dönemde 6 padişah Bursa’da yaşadı. İdealleri uğruna ömürlerini at sırtında geçiren padişahların yaşadığı Osmanlı döneminin ilk eserleri de Bursa’da verildi. Ecdadımız bize çok büyük emanetler bıraktı. İdealist insanlar olmak, ömrümüzü fedakarlıklar içinde geçirmek bizim de en büyük hedefimiz. Ecdadımıza layık nesiller olacağız” diye konuştu. Vali Şahabettin Harput ise bir vatanın kalbinin topyekün Bursa’da attığını ifade ederek, “685 yıl önce fethedilen Bursa, dünyaya 6 – 7 asır adaletin, faziletin en güzel örneklerini gösterdi. Bursa’da atılan temeller, burada dikilen çınar ağacı hala ayakta. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler başarmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Geleceğin büyük Türkiye’sinin mimarı olan gençler, Bursa’yı geleceğe taşıyacaktır” şeklinde konuştu. Fetih törenleri halk dansları ve kılıç kalkan gösterileri ile mehter takımının konseriyle sona erdi. Vali Harput ve Başkan Altepe, törene katılan Muharip Gaziler Derneği üyesi gazilerle selamlaşıp, hatıra fotoğrafı da çektirdi.


25

Öte yandan Osmangazi Belediyesi tarafından yedincisi gerçekleştirilen “Osman Gazi´yi Anma ve Bursa’nın Fethi Şenlikleri” kapsamında düzenlenen ´Fetih Yürüyüşü´ binlerce Bursalıyı bir araya getirdi. Bursa´nın fethinin 685. yıldönümünde Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen “Osman Gazi´yi Anma ve Fetih Şenlikleri” kapsamında halkın geniş katılımıyla gerçekleşen fetih yürüyüşü birbirinden renkli görüntülere sahne oldu. Konfetiler eşliğinde Saltanat Kapı´dan başlayan yürüyüşe Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Osmangazi Kaymakamı Osman Taştan, AK Parti Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu ve Balkanlardan gelen kardeş belediyelerin temsilcileri katıldı. Vatandaşların şenliğe yoğun katılımından duyduğu mutluluğu dile getiren Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar “Bursa olarak muhteşem bir gün yaşıyoruz. Tarihi ile şanlı güzel şehrimizin fethinin 685’inci yıldönümünde böylesine coşkulu ve renkli bir şenliğe ev sahipliği yapmaktan dolayı çok mutluyuz” diye konuştu. Fetih yürüyüşünde protokolle halkı selamlayan Başkan Dündar “Vatandaşımızın desteği ve ilgisiyle bu tür şenlikler daha da anlam kazanıyor” dedi. Vatandaşların yoğun katılımıyla gerçekleşen yürüyüşte şenlik coşkusu mehter takımı ve kılıç kalkan ekiplerinin muhteşem gösterisiyle doruğa ulaştı. Kortejin geçişi

sırasında protokolü alkışlayan vatandaşlar da şenlik coşkusunu doyasıya yaşadı. Temsili Osman Gazi’nin ve atlı birliklerin şehrin merkezinden geçişlerini görmek isteyen binlerce Bursalı bu muhteşem görüntüyü ölümsüzleştirmek için adeta fotoğraf çekme yarışına girdi. Dev bir kortej eşliğinde gerçekleşen Fetih Yürüyüşü, Saltanat Kapı, Atatürk Caddesi, Setbaşı Köprüsü, Gökdere Bulvarı güzergahında devam ederek Kamberler Parkı’nda tamamlandı. Yürüyüş sonunda tüm katılımcılara pilav ikramında bulunulurken, şenliğin ikinci günü halk dansları ekiplerinin muhteşem gösterisiyle son buldu.


ZEYTİNBAĞI

(TRİLYE)

MUDANYA’NIN 12 KM. BATISINDA, MARMARA DENİZİ’NİN GÜNEYİNDE YER ALAN ZEYTİNBAĞI (TRİLYE) TARİHİ DOKUSUNU GÜNÜMÜZE KADAR TAŞIYAN BİR KIYI KASABASIDIR. M.Ö. 5. YÜZYILDAN BERİ YERLEŞİMİN OLDUĞU BÖLGE TARİHİ KAYNAKLARDA “TRİGLEİA”, “BRYLLİON” VE “TRİLYA” GİBİ ADLARLA KAYITLIDIR. GÜNEY MARMARA’NIN DEĞERLİ ÜRÜNLERİNE ANTİK DÜNYADAN TALEP ARTINCA KİOS (GEMLİK), KURŞUNLU, APEMEİA (MUDANYA), SİĞİ (KUMYAKA), TRİLYE (ZEYTİNBAĞI) GİBİ İSKELELER KURULMUŞ, BÖLGE CANLILIK KAZANMIŞTIR.


27

Günümüzde, bölgede üretilen kaliteli zeytinlerden esinlenerek Zeytinbağı adı da bu güzel belde için kullanılmaktadır. Trilye adının kökeni tam olarak bilinmemekle beraber bu konuda çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden biri, Trilye adının eski Yunanca’da “barbunya balığı” anlamı taşıyan “trigla” sözcüğünden türediği varsayımıdır. Bu sava göre kasabanın ortasından geçerek denize dökülen derenin ağzında çok bol barbunya bulunması sebebiyle, “barbunya bulunan yer” anlamındaki “Trigleia” adı verilmiş, sözcük zamanla bozularak “Trilya”ya dönüşmüştür. Diğer bir görüş ise Trilye’nin, üç papaz tarafından kurulduğunu ileri sürer. M.S. 376’da toplanan İznik konsülünde, yorum farklılıkları nedeniyle aforoz edilmiş olan Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Sorti adlı üç din adamı kentten kaçarak bu kıyıya yerleşirler. Bu üç din adamının anısına bölgeye “üç papaz” anlamına gelen Trilye adı verildiği sanılmaktadır. Trilye uzun yıllar Rum -Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini inanç merkezi olmuştur. Bizans ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıdığı için,1980’den bu yana birinci derece SİT alanı olan Trilye, sahip olduğu tarihi binalar ve evler nedeniyle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Bursa ve yöresinde Osman Gazi’nin

Türkmenleri 1303 yılından başlayarak yurt tutmuşlardır. Trilye’nin hemen arka planında Kaymak Oba, Mirza Oba ve Çepni köyleri bu sırada kurulmuş olmalıdır. Mudanya’nın 1321’de fethinin ardından, Trilye ve diğer iskeleler de kullanılmaya başlanmıştır. Bursa’nın özellikle batısında yer alan ve günümüzdeki Küçük Sanayi Bölgesi’nden Uluabat Gölü’ne kadar uzanan topraklar çok verimliydi. Buralarda bağcılık ve kozacılık yapılmakta, tahıl ürünleri yetiştirilmekteydi. Ayrıca Tahtalı, Demirci, Doğancı bölgeleri gemi yapımında kullanılan nitelikli ağaç ürünlerine sahipti. Daha 1330’larda Trilye İskelesi’nde bir Ceneviz yük gemisinin varlığı belirlenmiştir. Bizans İmparatoru’nun Fener

Patriği’ne dayanarak dünyevi gücünü artırmaya çalıştığı dönemde Trilye ve çevresinde kiliseler ve manastırlar inşa edilmiş, Ortodoksluk ön plana çıkartılmıştır. Bunlardan Aya Todori Kilisesi fetihten sonra cami olarak kullanılmış ve Fatih Camii adını almıştır. Yunanlıların 1920–1922 arasında Bursa ve çevresini işgal altında bulundurduğu dönemde, bölgedeki Rum çeteleri anarşi yaratmış, bu arada Trilye, Kral Konstantin tarafından ziyaret edilmiştir (Eylül 1921). Trilye, 13 Eylül 1922 günü Türk ordusunun gelmesi ile işgalden kurtarılmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrasında Yunan askerleri ile birlikte bölgeyi terk eden Osmanlı Rumlarının yerine, Lozan’da varılan “Mübadele Anlaşması” çerçevesinde Selanik ve Girit’ten gelen Müslüman-Türk göçmenler yerleştirilmiştir. Ayrıca Usturumca, Dedeağaç, Serez, Tikveş ve Karacaova’lı göçmenler de bölgeye gelmiştir. Zeytinbağı halkının geçim kaynağı, balıkçılık, zeytincilik ve turizmdir.


28

DENİZ, DALGA VE SEVGİ NİLAYŞAHİNKANAT

güven, engin ve durgun bir deniz. hiç tereddütsüz teslimiyettir. sağlanır, zaman alır. huzur gibidir. verilir ve alınır. denizin dibi, sevginin eminliği ile doludur. büyük akıntılar olur, sevgi büyüyerek akar içinde. ona doğru, ondan sana doğru. kıskançlık, denizde bir dalga. bazen meltem esintisinde yumuşak bir dokunuş gibi, bazen bir tufan, tokat gibi çakan. suçlu aranır, diğerine sözün geçmez. sevdiğine yüklenir seven kalpler. bu dünyanın sonuna kadar böyledir. seven kıskanır...


29




32




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.