mart_2011

Page 1



1


İçindekiler

Organize Sanayi Bölgesi Ali Osman Sönmez Bulvarı 2. Sokak No: 1 Nilüfer Bursa Tel: 0.224 243 29 29 (Pbx) Fax: 0.224 242 51 00

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

ŞUBAT2011

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, İbrahim Ferik, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı AKMAT Akınoğlu Matbaacılık San. Tic. A.Ş.

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ SAYI

22

03 Başkan’dan 04 Haberler 06 Dağ Yöresi ve Kırsal Turzim - Sadettin Topçu 12 Balkanlardan Gelen Sıcak Hava - S. Tuğba Özmelek 16 Kışın Üşütmeyen Yüzü: Uludağ - Yunus Emre Coşan 19 Çanakkale Şehitlerine 20 Gözden Uzak Gönle Yakın Keles - Orkun Çetin 23 Dağ Yöresi İçin Koşturmak 24 Keles Milli Eğitim Camiası Bir Büyüğünü Kaybeti 26 Bursa’daki Türbeler - 2 28 Soğuk Bir Gün / Fotoğraf - Nilay Şahinkanat


03

Bahar ve yenilik

M

ERKANAYDIN

Dağ-Der yönetim kurulu olarak derneğimizi daha ilerilere taşıma adına sürekli yenilik peşinde koşarak heyecanımızı diri tutmaya çalışıyoruz

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Dergimizin 22. sayısıyla karşınızdayız. Baharın habercileri olan tomurcuklar kendilerini göstermeye başladı. Her bahar aynı zamanda yeni bir başlangıcın, yeni bir heyecanın da bahanesi sayılmaktadır. Yenilenen doğayla birlikte insanın kendini yenileme isteği en fazla bu aylarda kendini göstermektedir. Bizler de Dağ-Der yönetim kurulu olarak derneğimizi daha ilerilere taşıma adına sürekli yenilik peşinde koşarak heyecanımızı diri tutmaya çalışıyoruz. Buı isteğimizin yansımalarına en güzel örnek elinizde tuttuğunuz dergimizdir. Bu sayıda da yine yöremizin içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretme gayretimizi göreceksiniz. Yazarlarımızdan Sadettin Topçu’nun kaleme aldığı Bursa Dağ Yöresi ve Kırsal Turizm konulu yazı ilgiyle okuyacağınız yazılardan biri olacak. Kışın üşütmeyen Yüzü: Uludağ yazısıyla Yunus Emre Coşan, Balkanlardan Gelen Sıcak Hava başlıklı yazısıyla Tuğba Özmelek, Gözden uzak Gönüle Yakın Keles başlıklı yazısıyla Orkun Çetin bu sayımıza katkıda bulunan yazarlarımızdan. Mart ayı’nı hepimiz için özel yapan etkenlerden biri de Çanakkale savaşlarının yıldönümü olmasıdır. Bildiğiniz gibi Çanakkale savaşlarında en çok şehit veren bir yörede yaşıyoruz. Hepimizin, 96 yıl önce yazılan destanla bir şekilde ilişkisi var. BU destanın kahramanları kimimizin dedesi, kimimizin babası, kimimizi amcasıdır. Bu vesileyle Çanakkale mahşerinde canlarını feda ederek bu vatanı bizlere emanet eden şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Yeni sayılarda buluşmak üzere...

ın d y A n a Erk


04

HABERLER

ORHANELİ’DE KAN BAĞIŞI KAMPANYASI KELES’İN YENİ BELEDİYE BAŞKANI

SÜLEYMAN KAYNAK

Keles Belediye Başkanı Mustafa Bektaş’ın milletvekilliği aday adaylığı için istifasıyla boşalan göreve Süleyman Kaynak seçildi. Belediye başkanlığı için encümen seçimi yapıldı.Yapılan seçimde ilk turda yeterli sayıya ulaşılamayınca 2. tura geçildi. Bu seçimde 9 oyun 6 oyu Süleyman Kaynak’a, 3 oy ise Recep Candan’a çıktı. 9 meclis üyesinin 6’sını alan Kaynak üçte iki çoğunluğu sağladığı için Keles’in yeni belediye başkanı oldu. 1951 yılında Keleste doğan Süleyman Kaynak, 1975 yılında maliye memuru olarak göreve başladı. Bu arada Maliye Meslek Yüksek Okulunu bitirdi. Mal Müdürlüğüne kadar yükselen Kaynak, 2002 yılında emekli oldu. AK Parti’den il genel meclisi aday adayı oldu. Kaynak, AK Parti ilçe yönetiminde bir dönem görev aldı. Son seçimlerde belediye meclis üyeliğine kontenjandan girdi. Kaynak, Belediye Başkanı Mustafa Bektaş’ın istifasından sonra belediye başkan vekilliğini yürütüyordu. Toplantıya seçimden sonra katılan Mustafa Bektaş, yeni seçilen başkanı tebrik etti. Toplu fotoğraf çektiren encümenle eski başkan ve yeni başkan birlik ve beraberlik mesajı verdi.

Kızılay ve Orhaneli Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen kan bağışı kampanyası belediye lokalinde gerçekleştirildi. 1 doktor, 4 hemşire ve bir hizmetlinin görev aldığı kampanyada 60 ünite kan toplandı. Doktor Ali Rıza Atabay, “Bir ünite kan 3 kişinin hayatını kurtarmaktadır. Kan suni olarak üretileme-

yen bir maddedir. Bundan dolayı büyük ihtiyaç duyuluyor. Ayda bir veya iki sefer kan alan insanlarımız var. Bu yüzden kan bağışı kampanyalarının önemi çok büyük. Bugün başkasına yarın bana ihtiyaç olur mantığı ile bütün vatandaşlarımızı bu konuda hassasiyete davet ediyoruz” dedi.

MOSKOVA FUARINDA BURSA FARKI

Bursa’nın ilk kez yer aldığı 2011 MITT Moskova Fuarı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından açıldı. Uludağ’ı ve termaliyle dikkat çeken Bursa standına, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan büyük ilgi gösterdi. Kültür ve Turizm Bakanı Günay 16 Mart’ta açılışını yaptığı 18. MITT Moskova Fuarı’nda Bursa standına özel ilgi gösterdi. Vali Yardımcısı Ali Kamil Başar, Erdoğan ile Bakan Günay’a kentin sembolleri olan Bursa ipeği ile kestane şekeri ikram etti. Vali Yardımcısı Başar, MITT Moskova Fuarı’nın hem Türkiye hem de Bursa için önemli bir pazar olduğunu vurgulayarak, “Bursa Valiliği Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği olarak bu yıl ilk kez katıldığımız MITT Moskova Fuarı’nda ziyaretçilerin büyük ilgisiyle karşılaştık.

Dileriz bugüne kadar özellikle kış turizmi kapsamında Uludağ’da ağırladığımız Rus ziyaretçilerimize bundan böyle kentimizin diğer güzelliklerini de tanıtma fırsatı buluruz” diye konuştu. Türkiye, MITT Moskova Fuarı’na Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 8 pavyonda toplam bin 254 metrekarelik standıyla katıldı. Türkiye’nin ikinci büyük pazarı olan Rusya’da düzenlenen ve 3 bini aşkın firmanın katıldığı fuarda, Türk standlarında destinasyon tanıtımına ağırlık verildi. Fuarda, Uludağ’ı ve termaliyle ilgi odağı olan Bursa, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın standında temsil edilirken, Bursa Valiliği Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği tarafından hazırlanan tanıtım materyalleri Rus ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gördü.


05

ÇANAKKALE RUHU BURSA’DA CANLANDI BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN ‘ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA PROGRAMI’ KAPSAMINDA DÜZENLENEN TİYATRO GÖSTERİSİNDE İZLEYENLER GEÇMİŞE DÖNEREK DUYGUSAL ANLAR YAŞADI. Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde (Merinos AKKM) ‘Çanakkale Şehitlerini Anma Programı’ düzenlendi. Program öncesinde vatandaşlar, fuaye alanlarına kurulan siperleri, topları, resim ve tarihi eser sergileri gezerek geçmişe döndü. Program öncesinde mehter takımının gösterisi de büyük beğeni topladı. Tiyatrocuların o dönemi anlatan oyunlarını izleyen vatandaşlara salon girişinde ise Çanakkale’den getirilen topraklar Türk Bayrağına sarılmış halde dağıtıldı. Program öncesinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından vatandaşlara çorba da dağıtıldı. Osmangazi Salonu’nda düzenlenen programa, Vali Yardımcısı Mustafa Güney, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Gelibolu Belediye Başkanı Mustafa Acar, Seyit Onbaşı’nın torunları Şaban Çabuk ve Bayram Özçetin, Büyükşehir Belediyesi bürokratları, askeri lise öğrencileri, şehit aileleri, huzurevi sakinleri, gaziler ve binlerce vatandaş katıldı. Çanakkale Savaşı döneminin anlatıldığı tiyatro gösterisi, izleyenlere duygusal anlar yaşattı. Konser ve şiir dinletisinin de yapıldığı gösteride, Çanakkale Zaferi’nden kesitler sahnelendi. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, güzel vatanın korunmasının, şimdi rahat yaşama hakkının kolay elde edilmediğini söyledi. Ecdadın büyük fedakarlıklarda bulunduğunu belirten Başkan Altepe, “Milletimiz yeryüzünden silinmek, Anadolu parçalanmak istendi. Hamdolsun Türk milleti sergilediği mücadele ile yeniden doğdu. Artık dünya siyasetine de tekrar yön vermeye başladı. Bu yüzden tüm şehit Mehmetçiklerimizi ve Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını minnetle anıyoruz” dedi.

Geçmişten ders alınması, vatan için yapılanların iyi bilinmesi gerektiğini dile getiren Başkan Altepe, ancak bu şekilde geleceğe yön verilebileceğini kaydetti. Çanakkale Savaşı’nda insanların canlarını seve seve feda ettiğini de hatırlatan Başkan Altepe, başarılı imanlı, kendisini bu topraklara adamış insanlar sayesinde bu toprakların

tekrar dirildiğini vurguladı. Gelibolu Belediye Başkanı Mustafa Acar ise, 96 yıl önce Çanakkale Savaşı ile Kurtuluş mücadelesinin temelinin atıldığını söyledi. Yenilmeyen dünyanın Çanakkale’de dize getirildiğini belirten Acar, Türk milletinin canı pahasına savaşan ve şehit düşen Mehmetçikleri minnetle andığını ifade etti. Seyit Onbaşı’nın torunları Bursa’da Konuşmaların ardından Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştiren Seyit Onbaşı’nın torunları Şaban Çabuk ve Bayram Özçetin’e plaket takdim etti. Dedelerinin kısaca bahseden Bayram Özçetin,” Dedemiz çok çalışkandı. Güçlüydü. Eşeği ile eşya taşımaya giderdi. Eşeğinin takati kesilince çuvalları kendisi yüklenir eşeğini yanında götürürdü” diye konuştu.


06

BURSA DAĞ YÖRESİ VE

KIRSAL TURİZM İŞSİZLİKTEN DOLAYI HER GEÇEN GÜN GÖÇLERİN ARTARAK YAŞANDIĞI DAĞ YÖRESİ’NİN KIRSAL TURİZM ANLAYIŞIYLA GENEL TURİZM POLİTİKALARI İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ DOĞRU BİR YAKLAŞIM OLACAKTIR. Turizm Nedir?

SADETTİNTOPÇU

Boş zaman faaliyeti olarak tanımlanan turizm sözcüğüne ilk olarak 1811 yılında Oxford İngilizce Sözlüğü’nde rastlanmıştır. Turizm için şimdiye kadar iki farklı tanım yapılmıştır. Bunlar sosyal faaliyet ve ekonomik faaliyet olarak yorumlanan tanımlardır. Şimdiye kadar kabul gören en yaygın tanım; “insanların sürekli ikamet ettikleri, çalıştıkları ve her zamanki olağan gereksinimlerini karşıladıkları yerler dışında yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir elde etmemek koşuluyla dinlenme, eğlenme, merak, spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akraba ziyareti, kongre ve seminerle-


07 re katılma, dini gerekleri yerine getirme, vb. nedenlerle kişisel ya da toplu olarak yaptıkları seyahatlerde ve gittikleri yerlerde en az bir geceleme yaparak turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep etmelerinden ortaya çıkan iş ve ilişkiler bütünüdür”

Turist, Günübirlik ziyaretçi ve Rekreasyonist nedir? Turist; en azından bir gece konaklayan ziyaretçi, günübirlik ziyaretçi; geceleyin konaklamaksızın 24 saatten daha kısa süreyle kalan kişi, rekreasyoncu; açık havada teklifsiz rekreasyon, spor ve boş vakit geçirme amacıyla uygun yerleri bir gün veya daha kısa süreyle ziyaret eden ve tesisleri kullanan, çoğunlukla kentli olan kişidir.

Turizmde Amaç Nedir? Turizmde amaç; katılımcı birey ister turist, ister günübirlik ziyaretçi ve isterse rekreasyonist olsun, belirli mal ve hizmetleri satmaktır.

Kitle Turizmi Nedir? Eğlenmek ve gezmek için gruplar halinde hareket edilen turizmin adıdır. En genel tabiri ile ise; Dünya’nın şu ana kadar turizm deyince aklına ilk gelen kavramın özel adıdır.

Alternatif Turizm Nedir? Kitle turizmine tepki olarak doğan genel özelliklerine bakıldığında kitle turizmi ile zıtlıklar oluşturan sistematiğin toplamıdır.

Kırsal Bölge Ne Demektir? Ülkemiz için genel bir tabir yapılacak olursa; ekonomide sadeliklerin hüküm sürdüğü, sosyal yaşamda küresel dünyanın sunduklarından daha çok yerelliğin ön plana çıktığı bölgelerin adıdır.

Kırsal Turizm Nedir? Kırsal Turizm, Kırsal Bölgelerde insanların eğlenme, dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme için yapılan aktivitelerin bütünüdür. Alternatif Turizm olarak ön plana çıkmıştır. Aynı zamanda yerel halkın isteği ve girişimiyle başlatılan, turistin kırsal konutlarda misafir

edilmesiyle gerçekleştirilen bir turizm türüdür.

Kırsal Turizm Etkinlikleri Nelerdir? Yürümek, tırmanmak, macera için yapılan tatiller/yabanda yapılan tatiller, kanoculuk, raftçılık, kır kayağı, kar pabuçlarıyla yapılan turlar, yoğunluğu düşük iniş kayağı, dış ortamlarda kuş gözlemciliği, fotoğrafçılık gibi doğa inceleme gezileri, avlanmak, bisiklet sürmek/bisiklet turları, ata binmek, peyzaj seyretmek, kırsal miras etütleri yapmak,

küçük kasaba/köy turları yapmak, kırsal ortam gerektiren dinlenme amaçlı tatiller, küçük çaplı konvansiyonlar/konferanslar, kırsal festivaller, oltayla balık tutmak ve doğal ortam gerektiren sporlar olarak sınıflandırılmaktadır.

Avrupa’da Kırsal Turizm’in Gelişimi Nasıl Olmuştur? Kırsal turizmde yol katetmiş birçok Avrupa ülkesi (Fransa, Avusturya, İtalya, Almanya, İngiltere, İrlanda, İsviçre, Hollanda, Belçika, İspanya, Portekiz, İskandinav ülkeleri vs.)


08 bulunmaktadır. Kırsal turizm, bu ülkelerde iç turizm yanında, dış turizme de hizmet verir bir düzeye ulaşmıştır. Avrupa’da uzun yıllardan beri geleneksel biçimde iç turizm hareketi olarak sürdürülen kırsal turizm, her zaman kır ve kent kültürünü buluşturma görevini üstlenmiştir. Öte yandan birçok ülkede kırsal alanın turizmde kullanımı çok daha yeni olup, 1970’lerden sonra gündeme gelmiştir. Eski veya yeni olsun önemli olan kırsal alanlar da turistik gelişimin kazandığı boyuttur. Bu büyüme iki güncel sonucu beraberinde getirmiştir; birincisi, turizmin kırsal kalkınmada oldukça başarılı bir rol oynaması, ikincisi, kitle turizmine alternatif bir boyut kazandırmasıdır. Bu nedenle Avrupa’nın kırsal bölgelerinde, turizm yerel kalkınma politikaları için de yerini almıştır. Avrupalılar ülkelerinde göç veren yörelerin kalkınmasında kırsal turizmi başarı ile uygulamışlardır. Kırsal kalkınmada yöreleri yönlendirici bir güç olarak düşündükleri için, çok geniş çaplı örgütlenmeyle kırsal turizmi yönetmekte, çeşitli ulusal ve uluslar arası dernekler altında birleştirmişlerdir. 2003 yılında İspanya’da ilk olarak toplanan Avrupa Kırsal Turizm Kongresi’yle birlikte Kırsal Turizm’de artık ortak kavramlar üzerine Kırsal Turizm’in gelişmesi kararı alınmıştır. Bunun dışında Kırsal Turizm’in geri kalmış yörelerin kalkınması için en önemli araç olduğu vurgusunun altı çizilmiş ve Avrupa Turizmi’nin en güçlü parçası olduğuna dikkat çekilmiştir. İki yıl sonra 2005 yılında Ukrayna’da gerçekleştirilen kongre ise; “Kırsal Turizm ile gelişim ve entegrasyon” temasıyla toplanmıştır. Burada ise artık Avrupa’nın Kırsal Turizme bakış açısı kesin olarak netleşmiştir. Kırsal Turizm’de strateji geliştirme ve Kırsal Turizm’in sürdürülebilirlik ilkeleri konuşulmuştur.2007 yılındaki

Macaristan’daki kongre “Kırsal Turizm üzerine tartışmalar ve stratejiler” temasıyla toplanmıştır. 2010 yılındaki kongre ise artık kıta Avrupa’sında Kırsal Turizm’in geldiği noktayı ”Yerel hareketin evrensel etkisi” olarak kongre teması özetlemektedir. Kırsal Turizm içerisinde değerlendirilen yerel değerler zincirinin global etkiler yaptığı görülmüş ve sürdürülebilir, dengeli kalkınmanın aracı olan Kırsal Turizm anlayışı Balkan ülkelerinde de uygulanmaya başlanmıştır.

Avrupa Kırsal Turizmi’nden çıkarılacak sonuçlar Nelerdir? 1-) Kırsal turizm, özellikle nüfusun az olduğu (göçlerle boşalmakta olan), ekonomik sıkıntıların yaşandığı dağlık-tepelik iç bölgelerde devreye sokulan bir turizm türüdür. 2-) Kırsal turizmin başlatıldığı yerleşmelerde veya yörelerde, eskiden var olan tarım, hayvancılık, ormancılık, el sanatları gibi etkinlikler kesinlikle bir tarafa itilmemektedir. Çünkü kırsal turizmin onlara, onla-


09 kentlerde bulamadıklarını ( ya da yitirdiklerini) yaşatmak şarttır. 8-) Sürdürülebilir turizm anlayışı gereği köylerin özgünlüğünü koruyabilmesi için bir köyün hafta sonu veya o gün içinde ağırlayabileceği turist sayısı titizlikle hesaplanmalıdır. 9-) Kırsal turizmde tanıtım çok önemli bir konudur. Kırsal turizme açılan köyler, tanıtımlarını, broşür, kitap, rehber, harita, gibi yayınlar yoluyla yaptıkları gibi, dernekleri vasıtasıyla da çeşitli festival ve fuarlara katılarak, promosyona yönelik çalışmalarla sürdürmektedirler. Sözgelimi; buralarda yerel ürünlerin satışını yaparak reklâm filmleri göstererek müşteri çekmektedirler.

Bursa’da Turizmin Gelişimi

rın da kırsal turizme ihtiyacı vardır. 3-) Kırsal turizmde konaklama ve diğer hizmetler çoğunlukla küçük aile işletmelerinde veya kır otellerinde gerçekleştiğine göre, aile bireylerinin hepsine iş olanağı doğmaktadır. 4-) Kırsal turizmin herhangi bir alanda başlatılmasının başlangıç noktasını tesadüfler veya kendiliğinden gelişen olaylar değil, bilinçli ve planlı girişimler oluşturmaktadır. Bu demektir ki kırsal turizm bir ekip, bir örgütlenme işidir.

5-) Kırsal turizmin gereği olarak önemli konulardan biri de kitle turizminin dışında kalmasıdır. 6-) Kırsal turizmde, turiste sunulan hizmetler arasında rekreasyon ve animasyon ağırlıklı etkinliklerin çok büyük yeri vardır. Bunların çeşitliliği oranında, turist sayısı, kalış süresi ve doluluk oranı artar. 7-) Avrupa’da kırsal turizmin bu denli yaygınlaşmasında kentli nüfusun fazlalığı kentlerde yaşamanın getirdiği sıkıntılar önemli birer etkendir. O halde bu insanlara

Bursa Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olmasından dolayı imparatorluğun kuruluş dönemi eserlerine sahip tarih ve kültür kenti olarak ön plana çıkmaktadır. Güneyinde bulunan Uludağ’ın sunduğu eşsiz doğa güzelliklerinin yanında sahip olduğu ılıcalarla da termal turizm alanında etkin olmaya çalışmaktadır. Denize kıyısı olması nedeniyle de kıyı turizmi alanında iç turizme hizmet vermektedir. Son zamanlarda Bursa’da turizm alanında büyük bir atılım gerçekleştirilmektedir. Eski Osmanlı dönemine ait eserlerin gün ışığına çıkarılıp restore edilmesi, Kültür Turizmi alanında atılan adımlar olarak ön plana çıkmaktadır. Uludağ Oteller Bölgesi’nin yeniden planlanıp düzenlenmesinin gündemde olması ve mevcut teleferik hattının modernize edilerek hattın oteller bölgesine uzatılması için kazma vurulması; Kış Turizmi alanında atılan adımları açıkça göstermektedir. Bunun yanında yapılan sondaj çalışmalarıyla da termal sıcak suların kapasitelerinin artırılarak termal turizm alanında Bursa’nın dünyada söz sahibi olması istenmektedir. Bursa ve çevresinde yapılan incelemeler sonucunda doğal güzelliklerin ön plana çıkartılarak Doğa Turizmi’ ne


10 de önem verildiğini görmekteyiz. Ve ülkemize kazandırılmış güzide bir tesis olan Atatürk Kongre Merkezi’nin, Kongre Turizmi alanında Bursa’yı önemli kılacağı bir gerçek. Dahası kentin birçok yerinde yükselen beş yıldızlı otel inşaatlarını da unutmamak gerekir. 2010 yılı itibariyle de İstanbul-İzmir Otobanı inşaatına başlanılmasıyla İstanbul ve Bursa arasındaki mesafenin iyice kısalacağı düşünülürse, turizm alanında yapılan yeniliklerin altyapısı da güçlenmektedir. Sayın Bursa Valisi Şahabettin Harput turizm alanında atılan adımların amacının ne olduğunu aşağıdaki açıklamasında net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Bursa’nın birincisi meselesi istihdamdır. Bursa’daki insanların yeni kurulan fabrikalarla işe alınma şansı azaldı. İleri teknoloji de istihdamı olumsuz etkiliyor. İnsanlarımıza turizm ve diğer sektörlerde bir istikamet göstermek zorundayız.”

Bursa’da Kırsal Turizm Bursa’da Kültür Turizmi, Doğa Turizmi, Termal Turizm, Kongre Turizmi ve Kış Turizmi alanında büyük adımlar atılmasına rağmen Kırsal Turizm alanında atılmış bir adım göze çarpmamaktadır. Tüm bu yukarıda saydığımız turizm türlerine kolaylıkla entegre olabilecek olan Kırsal Turizm anlayışının, Bursa’nın geri kalmış ve nüfusu göçlerle azalan kırsal bölgesi Dağ Yöresi’nde uygulanması; hem bu yörenin kalkınmasına hem de Bursa’nın turizm çeşitliliğinin arttırılmasına büyük katkı sunacaktır.

Bursa Dağ Yöresi’nde Kırsal Turizm Neden Uygulanmalıdır? 1-) Türkiye’nin en büyük 4. kenti Bursa’nın ilçelerine sahip olmasına rağmen iç kesimde yer alması ve dağlık olması. 2-) Hızla kente göçün yaşanması. 3-) Sosyo-ekonomik seviyesi çok düşük olan insan topluluğuna sahip

olması. 4-) Yörede hayvancılık ve tarımın hızla gerilemesi Yukarıda sayılan nedenlerden dolayı Kırsal Turizm anlayışının bir an evvel yörede uygulanması gerekliliğine inanılmaktadır.

Bursa Dağ Yöresi’nin Kırsal Turizme Yaklaşım Noktaları Nelerdir? Bursa Dağ Yöresi’nin Kırsal Turizm anlayışına uygunluğunu ölçecek ve bu anlayışın altyapısını oluşturacak olan düşünceler aşağıda sıralanmıştır. 1-) Marmara Bölgesi’nde YörükTürkmen Kültürü’nün yoğun bir şekilde yaşandığı ve doğal peyzaja sahip tek yöresidir. 2-) Turizmde atak yapmaya hazırlanan Bursa kentinin yerel öz kültürünün beslendiği coğrafyayı kapsamaktadır.

3-) 600 yıl Dünya tarihini şekillendirmiş bir imparatorluğun başkentlerini birbirine bağlayan otobana en kısa mesafede olan, imparatorluğun kuruluş kültürünü taşıyan toprakları içinde barındırır. 4-) Marmara ve Ege Bölgeleri’nin geçiş noktasında bulunduğu için kültürel ve sosyal çeşitlilik sunar. 5-) Türkiye’nin kentleşme oranının en yüksek bölgesinde kırsallığın yaşandığı ender yöredir.

Bursa Dağ Yöresi’nde Kırsal Turizmi Avantajlı Kılan Etmenler Nelerdir? Bursa Dağ Yöresi’nde Kırsal Turizm aktivitelerine zemin oluşturacak olan özellikler aşağıda en genel maddeler halinde belirtilmiştir. 1-) 800 yıllık bir geçmişe sahip olan konar-göçerlikten gelen YörükTürkmen Kültürü ve Yaşantısı 2-) İlçe ve köylerde yapılmakta olunan geleneksel festival ve hayır yemekleri. 3-) Doğal peyzaj ve yaban hayatı. 4-) Biyoklimatik konfor alanlarının varlığı. 5-) Ören yerlerinin varlığı. 6-) Tarımsal ve hayvansal üretimin olması.


11 Bursa Dağ Yöresi’ne Yönelik Örnek Bir Kırsal Turizm Yaklaşımı Kırsal Turizm, küçük başla-büyük düşün-hedefi büyüt stratejisinin uygulanabileceği bir anlayıştır. Kış Turizmi alanındaki Uludağ simgesinden yola çıkarak yörede yaygın olarak yaşanan Yörük-Türkmen Kültürü’nün önüne “Uludağ” sözcüğünün getirilmesiyle(Uludağ YörükTürkmen Kültürü) Kış Turizmi için Bursa’ya gelecek olan turistler bu şekilde yöreye yönlendirilebilir. Yani Uludağ’a tatile gelen insanlara bu dağın bir kültürü ve bir yaşantısı olduğu hissettirilirse, yörenin Kırsal Turizm alanında atacağı adımlar için tanıtım altyapısı oluşturulmuş olacaktır. Buna ilaveten yörenin öne çıkan turizme yatkın olan merkezlerinin de Bursa’nın turizm atağındaki çeşitlemeler içerisinde değerlendirilmesiyle, Kırsal Turizm için atılacak adımlara dayanak oluşturulacaktır. Örnek olarak Termal Turizm alanında Ilıcaksu Kaplıcaları’nın değerlendirilmesiyle bu bölgenin başlangıçta cazibe merkezi olması sağlanıp, Kırsal Turizm anlayışının da devreye sokulmasıyla kaplıcalar ve çevresi, merkezden etrafına doğru yayılma gösteren bir Kırsal Turizm alanı olacaktır. Ve yörenin dört bir tarafında bu şekilde kümelenmiş Kırsal Turizm alanları oluşturulacaktır. Sayın Bursa Valisi Şahabettin Harput’un da belirttiği gibi Bursa’da istihdam amaçlı genel bir turizm anlayışının hâkim kılınmasına çalışılıyorsa, işsizlikten dolayı her geçen gün göçlerin artarak yaşandığı Dağ Yöresi’nin de Kırsal Turizm anlayışıyla bu genel turizm politikaları içerisinde değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. 2023 yılında Bursa’nın 5 milyon turisti ağırlaması olarak ortaya konan hedefin gerçekleşmesi için yapılan çalışmalara; her turizm tipine kolaylıkla entegre olabilen ve alternatif turizm olanağı yaratan Kırsal Turizm’in de eklenmesi kaçınılmazdır.


12

BALKANLARDAN GELEN

SICAK HAVA BALKAN TOPRAKLARINDA İLK KEZ SARAYBOSNA İLE TANIŞTIM, ARDINDAN BULGARİSTAN’LA. BULGARİSTAN’DA KARLI BİR SABAHA UYANDIĞIMDA ÇÖZDÜM, ÇOCUKLUĞUMA YAPIŞAN BALKANLAR’IN SOĞUK İMAJINI…

TUĞBAÖZMELEK


13

Çocukluğumda, kendimi yeni yeni bildiğim zamanlarda en sık duyduğum sözlerdendi, “Balkanlar’dan gelen soğuk hava yurdumuzu etkisi altına aldı.” Ne demek istendiğini anlamaz, küçük aklımca hayal ederdim soğuk rüzgarların estiği, kasırgaların koptuğu Balkanlar’ı. Ailemin yarısının kökünün sınır aşırı bu topraklara dayandığını öğrendiğimde de çok şaşırmıştım. Öyle ya, benim ailem çok sıcak, sevecen, insan canlısı bir aileydi. Nasıl oluyordu da Balkanlar, soğuk insanların yaşadığı bir memleket olabiliyordu? Büyüdükçe bu saçma düşüncenin esaretinden kurtuldum tabii ki. Ancak esas olgunluğu bizzat Balkanlar’a yaptığım ziyaretlerde tattım. İş gereği çıktığım yurtdışı seyahatlerinde kokladım Balkanlar’ın Türkiye’ye özlem duyan kokusunu. Soğuk imajı yıkan sıcak karşılaşmalar Balkan topraklarında ilk kez Saraybosna ile tanıştım, ardından

Bulgaristan’la. Bulgaristan’da karlı bir sabaha uyandığımda çözdüm, çocukluğuma yapışan Balkanlar’ın soğuk imajını… Ancak, havanın soğuğuna, kara ve buza rağmen insanlarının sıcak gülümsemesine vuruldum

Bulgaristan’da. Şanslıydım belki de, yıllarca binbir türlü kimlik sorunu yaşayan insanların iyi günlerine tanık olmuştum orada. Bu yıl da yolum düştü Balkanlara. Bu kez bir Şubat sabahı Yunanistan’da açtım gözümü. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Başbakanlık İletişim Merkezi Devlet Bakanlığı ve Bursa Valiliği’nin desteğiyle, Yeşil Bursam Derneği ve Uluslararası Bursa Kadın Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen ‘Bursa’dan Avrupa’ya’ projesi kapsamında, bir otobüs dolusu gönüllünün Türkiye ile Balkanlar arasındaki dostluğu pekiştirdiği gezideydim. İlk olarak Yunanistan´da büyük bir demokrasi mücadelesi veren ve 1996 yılında elim bir kaza sonucunda hayatını kaybeden Hak ve Özgürlükler Hareketi Başkanı Dr. Sadık Ahmet’in kabrini ziyaret ettik, Yunanistan’da. Veeee bir hafta boyunca Gümülcine, Makedonya ve Kosova’da yapılan 19 ayrı protokolle Türk dostlarımıza Bursa’nın selamını, sevgilerini ve des-


14 teğini ulaştırdık. Ata’mın evinde zaman durdu… Kısa aralıklarla soluklandığımız Yunanistan ziyaretimizde Selanik’e uğrayıp, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu evi görme şansı bulduk. Bir yandan çekim yapıp bir yandan da bu şahane anın tadına varmak inanılmaz duygulandırdı beni. Ata’mın dolaştığı koridorlarda nefes almak, dinlendiği odaları görmek, fotoğraflarına ve evinde sergilenen eşyalarına bakmak, bahçesine adım atmak rüya gibiydi. Kısacık zaman diliminde her köşesini fethetmek istediğim evin ilkokul kitaplarımda gördüğümden daha samimi olduğunu görmek yüreğimi ısıttı. Kitap sayfalarında saklanan evin gerçekten var olduğunu bilmek ve daha önemlisi yerinde görmek tarifi zor hisler yaşattı bana… İçimdeki çocuk zıpladı durdu soluğu kesilene dek… Tahminlerimden daha güzel bir şehir olarak bulduğum Selanik’ten ayrılırken, bir yanım da orada kalmış gibiydi adeta. Tanımadığım dedemin vasiyeti… ‘Yolcu yolunda gerek’ derler… 25 saati bulan yolculuğumuz sonunda Makedonya’nın başkenti Üsküp’e vardığımızda tabir-i caizse heyecandan ölmek üzereydim. Üsküp, benim memleketim. Annemin dedelerinin doğduğu şehir… Dedemin bir kez olsun gelip göremediği memleketini ben gördüm. Bu çok garip bir duygu… Sanki hiç görmediğim dedemin vasiyetini yerine getirmişim gibi bir his… Çok şanslıyım, Allah’ıma şükürler olsun. Bir şehirde çok ülke Üsküp’te 2 gece konakladık ve çok özel dostlar kazandık. Üsküp’te doğup büyüyen, Bursa’da eğitimlerini sürdüren arkadaşlarımızın eşliğinde Üsküp’ün altını üstüne getirdik. Aynı kentte, Taş Köprü’nün ayırdığı farklı kültürleri bir gecede görmenin hem sevincini hem de hüznünü yaşadım. Dışarıdan anlamakta zorlandığım, Müslümanlar’la Makedonlar arasındaki kültür çatışmasına şahit olmanın garipliği çöktü omuzlarıma. Bir yanda Osmanlı’dan kalma, ‘Arnavut kaldı-

rımı’ dediğimiz taşlı sokaklar, diğer tarafta Avrupa’nın en modern şehirlerinin benzeri büyüleyici bir tablo. Bir yanda takvim yapraklarının 20-25 yıl öncesini gösterdiği bir Bursa fotoğrafı, diğer tarafta yüzünü Batı’ya dönmüş, gelişime açık kozmopolit bir kent… Bir anda “Bazen bazı şeyleri anlamamak daha iyi galiba, keşke bu dağlar kadar farkı görmeseydim” diye

düşünüyorum. Hemen ardından, “Sorumluluktan kaçmanın, oradaki hemşehrilerimizden uzaklaşmanın bir yolu da görmemeyi seçmek” diyen içsesimle irkilip kendime geliyorum. Mimandar arkadaşımın, “Eğitimimi tamamlayınca ülkeme döneceğim, Bursa’da kalmayı düşünmüyorum. Eskiden büyüklerimizin yaptığı hataları yapmayıp, ülkemden gitmeyeceğim.


15

Burada yaşayacağım” diyen sesiyle sızlıyor kalbim. Genç cesareti karşısında kendimden utanıyorum… Evimizde tarihi gezi Makedonya ziyaretimizde Üsküp Kalesi’ni ve Üsküp Kurşunlu Hanı da gördük. Kalkandelen (Tetova) ve Ohrid’i de geziyoruz. Kalkandelen, biraz hareketli geliyor bana. İnsanlar, günlük yaşamın koşturmacasında… Alaca Camii’ne hayran oluyoruz. Paşa Camii adıyla da bilinen Alaca Camii, Köpüklü Nehri yanında bulunuyor. 1495 yılında Hurşide ve Mensure adlı iki kız kardeş tarafından yaptırılan camii, 1833 yılında zamanın meşhur muhafızlarından Recep Paşa’nın oğlu Abdurrahman Paşa tarafından yeniden inşa edilerek genişletilmiş. Bugün Osmanlı barok ve neoklasik stilinin bir karışımı olarak göze çarptığı ifade edilen Alaca Camii’nin bir özelliği de camiinin boyamasının yumurta akı ile

yapıldığıdır. Bugün sanat galerisi olarak değerlendirilen Tarihi Hamamı ve Harabati Baba Tekkesi’ni de gezdikten sonra özel bir törenle ağırlanıyoruz, Kalkandelen’de. Daha sonra da halkın serin havaya rağmen sıcacık gülümsemeleri eşliğinde sallanan elleriyle uğurlanıyoruz. Veee istikamet Ohrid. Ohrid, büyülüyor hepimizi. Gölünün güzelliği, mavisinin tazeliği, meşhur incisinin parlaklığı, alışveriş tutkumuzu körüklüyor. Makedonya turumuzda başta Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği (MATUSİTEB) Başkanı Süleyman Baki ile Makedonya Hükümeti Devlet Bakanı Hadi Nezir ve Türk derneklerinin başkanlarının samimi evsahipliğinde kendimizi Balkanlardaki evimizde hissediyoruz. Kosova’dan Bursa’ya dönüş Balkanlar’daki son durağımız ise

Kosova oluyor. Kosova’nın Prizren ve Priştina kentlerinde tarihe yolculuk yapıyoruz. Her köşede sık sık duyduğumuz Türkçe kelimeler, kalplerimizi fethediyor. Türk Bayrağı’nın alı daha kırmızı, ay ve yıldızı daha beyaz görünüyor gözümüze. Kosova’da ruhlarımız memleket sevgisinin en saf haliyle şekilleniyor, daha da parlıyor sanki. Gözlerimiz doluyor… Kosova şehidi Sultan Murad Hüdavendigar’ın kabrini de ziyaret ediyoruz, dönüş yolunda. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer misali kürkçü dükkanımıza, evlerimize, taşı toprağı nimet Bursamız’a dönüyoruz. Kimliklerimizde yazan ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı’ ibaresine sorgusuz sığınıp, atıyoruz kendimizi güvenli yuvalarımıza. Balkanlar’dan Bursa’ya tonlarca sıcak sevgi ve selam getiriyoruz… Yorgun bedenlerimiz biraz mahcup, akıllarda aynı soru. Ne olacak bu göçmenlerimizin hali?..


16

ULUDAĞ KIŞIN ÜŞÜTMEYEN YÜZÜ

TARİHİN EN GÜÇLÜ UYGARLIKLARI DA HEP DAĞLARI YERLEŞİM OLARAK SEÇMİŞLER. ULUDAĞ İSE MYSALILAR İLE BİTİNYALILARA KAPILARINI AÇIYOR.

YUNUS EMRECOŞAN


17 Uludağ… Hayallerimizin dağı, umutlarımızın arkayüzü… “Hep parlayan” Olympos’un öyküsü… Tanrıların ve Tanrıçaların dağı. Anadolu insanının yürekli sesi. Nice destanlar yazıldı senin adına, nize fakirin umuduna gebe oldun. Kimi zaman Manastır kimi zaman bir keşişe yoldaş oldun. Uludağ’ın öyküsü Milattan öncesine Luviler’e kadar uzanır. Ogünden bugüne de hep ulu isimlşerle anıla gelmiştir. Tarih’te birçok medeniyette de görkemli, aşılmaz dağlar Tanrılarla bir anılır ve onların yurdu sayılırdı.

Dağlar salgınların, doğal afetlerin, eşkıya baskınlarının da koruyucusuydu. Yunan mitolojisinin yazdıklarına göre Olympos’ta Zeus ile birlikte 12 Tanrı daha bu dağı mesken tutmuştu. Elbette Anadolu’da 20’dewn fazla olympos olarak bilinen dağlar var. Ancak Halikarnas Balıkçısı olarak billinen Cevat Şakir Kabaağçlı’ya göre Uludağ bu dağların en yücesi. Tarihin en güçlü uygarlıkları da hep dağları yerleşim olarak seçmişler. Uludağ ise Mysalılar ile Bitinyalılara kapılarını açıyor. Saturnino Ximenez’den öğrendiğimize göre bu iki uygarlık dağı paylaşamazlar ve aralarında sa-

vaşlar çıkar. Bundan dolayıdır ki dağın Bursa kısmı Bitinya Olimpi, Güneye yani dağ yöresine bakan kısmı ise Misi Olimpi olarak anılır. “Işık Ülkesi” olarak dağa yeni bir isim veren Mysiyalılar Dağ Yöresi’nin de kutsallığını ve bilgi birikimini o günlerde ortaya koymuşlardır. Oysa Bursa’nın kuruluşu birçok kaynakta Bithynia Kralı 2. Prusyas’a uzanır. Yazılı olarak da ünlü coğrafyacı Strabon Romalılardan kaçan ve Prusyas’a sığınan Kartacalı Hannibal’ın Olympos eteklerinde bir şehir kurduğunu yazar. Kartaca M.Ö 814 yılında Tunus yarımadasında kurulmuş bir Fenike

kolonisidir. Bursa’yı ise Prusyas’a bir teşekkür etmek sebebiyle kurduğu söylenir. Dolayısıyla şimdilerde Büyükşehir Belediyesinin gün yüzüne çıkarmaya çalıştığı Bursa Surları da Bithynia uygarlığına kadar geçmişe sahiptir. 2543 metre yüksekliği ile Kuzey-Batı Anadolu’nun en yüksek noktasını oluşturan Uludağ, dağcıların, doğa severlerin, kayak tutkunlarının, botanikçilerin, yürüyüş severlerin de ilgi odağıdır. Uludağ, 1961 yılında “Milli Park” ilan edilmiştir. Alanı 12.762

hektardır. Uludağ Milli Parkı, kayak sporları merkezi olmanın yanı sıra, yazın safiye ve mesire yeri olarak bilinen önemli bir turistik merkezdir. 1500 1600 metre yüksekliklerde Kirazlıyayla ve Sarıalan yaylaları enfes doğası ve bitki örtüsüyle yaz-kış Anadolu’nun en güzide alanlarından birini oluşturmaktadır. Eskilerin katırlarla, at ve eşeklerle yaptıkları Uludağ yolculukları şimdilerde günümüz teknoloji ile daha kolay gerçekleşiyor. Atatürk’ün de hatıralarında kuru ek-

mek ve Uludağ suyunu pek beğendiği hatta Salih Bozok’a “buraya bir köşk yapalım” dediği aktarılır. Uludağ ilham kaynağıdır şairine, şiirine… Umuttur Güney Bursa’ya… Koruyucusudur onun. Dağ yürekli Anadolu insanının haykırışıdır kente. Zenginliktir diğer adı; Keşiş olduğu kadar. Keşfetmektir hayatı. Yaşamaktır Yörüklüğünü doyasıya. Dağ köylüsüdür devletini seven. “Başımızdan eksik olmasın” dır serzenişliği… Ahmet Zekai Yıldız’da şiirdir. Türküdür Menteşeli Cengiz’de.


18 Ulu/dağ

Ben ulu bir dağ olaydım, Sen keşişlememden esen rüzgar... Kov başımdan derdim, Al başımdan kara bulutlarımı... Sen eksik olma lodosum. Aşk buzullarımı eritiyorsun. Poyrazımda zalim olsan da razıyım, Üşüt beni. Nilüfer susuz Ulu/dağ karsız olur mu hiç? Her sonbahar kar ısmarlardım karayelime. Mutlaka.. Şöyle yamacımdan da esiver arasıra. Sağ yanımda münker Solumda nekir ol da sor bana. Asırlara sığmayan sırlarımı, Acıları, Açlıkları, Ölümleri, Ayrılıkları, Vefasız kalp hırsızlarının Üç-beş kuruşluk Aşk cinayetlerini gördüm sor bana.. Sevgili Bursa, Empati bu ya! . Ben ulu bir dağ olaydım, Örneğin Uludağ... Taşıyamazdım bunca hengameyi. Volkan olur püskürürdüm Neyim var neyim yoksa Dökerdim içimi ovalarına. Ahmet Zekai Yıldız

Kültürün merkezidir Uludağ, ısıtır içimizi. Biz de çok severiz kendisini. Yaşamışlığımızdır çünkü. Ne demiş Ahmet Zekai: “Nilüfer susuz, Uludağ karsız olur mu hiç?” Yörük sevdasız, yarsız Bursa’sız olur mu? diye de ben ekleyeyim.

Bize umut oldun, aş oldun, kar oldun, kış oldun. Ama hiç karakış olmadın. Senin gülen yüzün, aydınlık yüzün. Arka yüzün… Ne dersen de… Çam ormanlarınla, kestane, gürgeninle… dağ yalnızlığınla çok sevdik. Seninle ısındık. “Tekesini yitirmiş dağlı gibi”(1) kimi zaman çok aradık seni… Çünkü sıcakta üşüdüğümüz zamanlar öylesine çoktu ki… 1- Ahmet Zekai Yıldız Yörük şiirinden…


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

19 ... Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. ... M. Akif Ersoy

Çanakkale Savaşlarında canlarını feda ederek bizlere bağımsızlığı armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.


20

GÖZDEN UZAK GÖNÜLE YAKIN

KELES ORKUNÇETİN

E

YIL 2011… YİNE BİR KIŞ GÜNÜ... DEDEMİN ARABAYLA ÇİĞNEMEYE KIYAMADIĞI, AZ BOZUK BİR YER GÖRSE İÇİN İÇİN ÜZÜLDÜĞÜ YOLLARA DÜŞTÜK...

skiden, çok eskiden, Keles’ten Bursa’ya gelmek neredeyse 20 saatini alırmış dedelerimizin yürüyerek. Allah tabana kuvvet verirmiş ve bitermiş o yol, ama ne bitmek… Neredeyse tam bir gün, hele bir de az biraz yükün varsa yürü Allah yürü... Öyle şimdiki gibi yol yok, iz yok derdi dedem, keçinin bile zor yürüdüğü patikalardan geçerlermiş, ama kestirmesiymiş 20 saat! Ha bir de kışı var tabi, onu anlatırken sesi titrerdi dedemin. Yol üstünde birkaç köyde durup dinlenirlermiş, hatta geçtikleri köylerden bazen sipariş bile alırlarmış, hani nasılsa Bursa’ya gidiyorsun, şurada şu var alıver sana zahmet diye. Bu şekilde kazandığım çok ahpablar oldu derdi dedem. Bazen Bağlı köyünde konaklarlarmış, yemek, uyku vs… Sen hiç tanımadığın birini evine al, doyur, misafir et, ikramlarda bulun.. Ne misafirperverlik ama… Bursalı olup, Bursayı görmeden ölen çok kişi vardır derdi dedem… Nasıl görsün ki.. 20 saat öyle her babayiğidin harcı değil gibi. Siz çok şanslısınız, hiç sıkıntı görmüyorsunuz çok şükür, okula servisle gidiyor, üşüdünüz mü kombinin

ayarını biraz yükseltiveriyorsunuz derdi hep… Dedem tüm bunları anlatırken korkardım ben, bir an için o tarihleri hayal eder, kendimi bir anda gecenin zifir karanlığında ormanın içinde tek başıma yürürken bulurdum, kurt, kuş sesleri arasında, aman allahım! Çocuk aklı işte… Yıl 2011… Yine bir kış günü... Dedemin arabayla çiğnemeye kıyamadığı, az bozuk bir yer görse için için üzüldüğü yollara düştük. Uludağın güneyi yine giymiş gelinliğini, saf, temiz, berrak, bembeyaz. Dereler şırıl şırıl akıyor, bacalar tütüyor. Tam bir kartpostal yani. Arabanın camından dışarısını seyrediyorum, vay be diyorum kendi kendime, bitermi bu yol yürüye yürüye? Ben bunları düşünürken yol çabucacık bitmiş bile ve gelivermişiz kiraz ve çilek diyarı Keles’e… Bu gelişimde birkez daha fark ettim ki memleketimi tanımıyorum, bilmiyorum kimiz, neyiz? Memleket nere sorusuna Keles derim hep, ne demek olduğunu tarihini bilmediğim halde. Yani sorsalar öyle

kalacağım. Öğrendim artık, Keles ne demek, nasıl şanlı bir geçmişi var, kimler yaşar, ne yer ne içerler… Avrupa şehri kokartı almış Bursa’nın 17 ilçesinden biridir ve nüfus yoğunluğu olarak 15. sırada yer alır. 2008 yılı verilerine göre nüfusu 15468 kişidir. Bunun 3585 kişisi ilçe merkezinde, 11883’ü ise köylerde yaşamaktadır. 1950 li yıllardan bu yana ilçe merkezinin nüfusu düzenli olarak artmış, köy ve toplam nüfus ise azalmıştır. Bilinen en eski Türk lugâtı olan Divanü Lugât-it-Türk’te “Keles” adına rastlanmaz. Ancak; W. Radolf’ un ve A. Vambery’ nin Çağatayca sözlüklerinde “Keles” kelimesinin anlamı “bir tür kertenkele” olarak verilmektedir. Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki adlı sözlüğünde “Kelas” kelimesinin anlamı da “kertenkele” olarak zikredilmektedir. Ayrıca; “Keles” in halen Kazak Dili’nde bir kertenkele türünün, Çağatay Türkçesinde de bir sincap türünün adı olarak kullanıldığı kaynaklarda ifade edilmektedir. Keles ve civarı milattan önceki de-


21

virlerden itibaren çeşitli devletlerin ve uygarlıkların hakimiyeti altına girmiştir. Yöre; Etilerin, Friglerin, Lidyalıların, Bitinyalıların, Romalıların ve Bizanslıların himayesinin ardından ilk kez 1075 yılında Anadolu Selçukluları döneminde Türklerin eline geçmiş ancak kısa zaman sonra 1097 yılındaki I. Haçlı Seferi sonunda Bizanslılarca geri alınmış ve bundan sonra da Osmanlılara kadar Bizans sınırları içinde kalmıştır.

Keles ve civarında; eski uygarlıklara ait süs eşyası, sikke-para, mühür, erzak küpü vs. gibi küçük eşya ile kilise, tapınak, hamam gibi bina kalıntısı oldukça fazladır. Eldeki bulgulara göre en eski yerleşim yerleri; Belenören, Akçapınar ve Uzunöz köyleri arasındaki bölge, Küçükkovacık Mahallesi civarı ve Baraklı Köyü civarıdır. Yapılan araştırmalar neticesinde bu bölgenin Roma Devri

olarak adlandırılan dönemde (M.Ö. 395-M.Ö.65) Kral Yolu denilen işlek ve önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunduğu tesbit edilmiş, ayrıca Kocasu’ya hakim bir tepe üzerinde oldukça büyük bir tapınağın varlığı ortaya çıkarılmıştır. 13.yüzyıl başlarında Anadolu’ya gelen Ertuğrul Gazi ve ona bağlı yörük aşireti Anadolu Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubad tarafından kendilerine Söğüt yaylak, Domaniç kışlak olarak verilmek suretiyle Ankara’nın batısına Karacadağ denilen bölgeye yerleştirilmiştir. Bu şekilde Anadolu’nun Bizans sınırına yerleşen Ertuğrul Gazi burada fetihlere başlamış ölümünden sonra oğlu Osman Gazi de bu fetihleri devam ettirerek geniş bir bölgeyi yurt edinmiştir. Bu dönemlerde Keles ve civarı da Osmanlıların hakimiyetine geçmiştir. 1360-1385 yılları arasında ilçe merkezinde bir hamamın ve bir camiin yapılmış olması buna delalet etmektedir. Zira; han, hamam, cami vs. gibi yerler yerleşimin göstergesidir. İlçemiz civarı gerek Osmanlı döneminde gerek sonrasında mühim bir düşman işgali görmemiştir. Ancak; 8 Temmuz 1920’de Bursa’yı işgal eden Yunanlılar bir yıl sonra 10 Temmuz 1921 tarihinde Keles’e de bir karakol açmışlar, ilçeye gelen Yunan Müfrezesi bir müddet Cuma Mahallesi’nde daha sonra da Yenice Mahalle’de karargah kurmuştur. Yunanlıların Keles’e asker göndermelerinin en önemli sebebi; dağ yöresindeki milis kuvvetlerini sindirmek ve özellikle Bursa’nın Ankara ile olan haberleşme bağlantısını kesmektir. Zira; işgal süresince Bursa’nın Ankara ile olan haberleşmesini Tavşanlı ve Kütahya üzerinden dağ yöresindeki milis kuvvetleri sağlamış, bu yörenin işgalinden sonra Bursa’nın Anadolu ve Ankara ile olan haberleşme bağlantısı tamamen kesilmiştir. Yunanlılar; Canip Efe, Topal Sadettin Efe, Kabakçı Salih Efe ve İbrahim Efe’ye bağlı milis kuvvetlerinin gayretleri neticesinde yörede mühim bir zarar veremeden Büyük Taarruz’ dan sonra ilçeyi boşaltmışlardır. “Keles” adının bir yer adı olarak Anadolu’ya Orta Asya’dan getirildiği


22 düşünülmektedir. Zira, halen Orta Asya’da Kazakistan ve Özbekistan sınırları içinde “Keles” adlı coğrafi birimler (nehir, kaza, köy, harabe bir şehir merkezi) mevcuttur. Özbekistan’ın Kuzey Taşkent Vilayeti’nde yer alan Keles Kazası ise şu anda bu vilayetin merkezi olarak varlığını sürdürmektedir. Yine Taşkent’in 40 km. kuzeyinde aynı adı taşıyan küçük bir köy vardır. Tüm bunlardan da anlaşılıyor ki ilçemizin ismi Orta Asya Kaynaklıdır. Anadolu’da ilçemizden başka asıl adı Keles olan üç yerleşim yeri daha vardır. Bunlar; İzmir’in Kiraz ilçesi, Ordu’nun Ünye ilçesine bağlı Çınarcık Köyü ve Antalya’nın Kumluca İlçesi Kuzca Köyü’ne bağlı Keles Mahallesi’dir. Kiraz ilçesinin adı Cumhuriyetin ilk yıllarında, Çınarcık Köyü’ nün adı ise 1966 yılında değiştirilmiş ve bugünkü halini almıştır. İlçede geçim tamamen tarım, hayvancılık ve orman ürünleri üretimine dayalıdır. Genel olarak karasal ve sert bir iklim hâkim olduğundan ancak bu iklim şartlarına uygun ürünler yetiştirilebilmekte, arazinin dağlık ve engebeli olması tarımda verimi azaltmaktadır. Yetiştirilen ürünlerin başında tahıl ürünleri ve baklagiller gelir. Toplam tarım arazisinin ancak 1/6’sı sulanabilir arazi niteliğinde olan Keles’te sulama amaçlı bir takım göletler yapılarak sulanabilir arazinin çoğaltılmasına çalışılmaktadır. Sulu arazisi olanlar için son yıllarda çilek ve kiraz yetiştiriciliği önem kazanmıştır. Yörede küçük ve büyükbaş hayvancılık da yapılmakta olup en fazla kıl keçisi ve koyun yetiştirilir. Son yıllarda süt sığırcılığına önem verilmiş, ithal ineklerle verim ve kalite arttırılmıştır. Arazisinin % 57’ si ormanlarla kaplı olan Keles’te haliyle orman işçiliği ve orman ürünleri üretimi önemli bir geçim kaynağıdır. El sanatları dalında küçük çapta faaliyet gösterilen havlu, halı ve kilim dokumacılığı, demircilik, tüfekçilik, bakırcılık ve kalaycılık diğer geçim kolları arasında sayılabilir. Keles topraklarını; doğuda İnegöl, güneydoğuda Domaniç ve Tavşanlı, güneyde Harmancık, batıda Orhaneli,

kuzeyde Osmangazi ilçeleri çevirir. Bursa’nın orman bakımından en zengin ilçesidir. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1.050 m. olup en alçak yer Yazıbaşı Köyü’nün Kocasu kıyıları (500 m.), en yüksek yer Tepel Tepesi (2.052 m.) zirvesidir. Bölgede irili ufaklı pek çok akarsu bulunmakla beraber bunların en büyüğü ve en önemlisi Kocasu’ dur. Kocasu; Kütahya Gediz yakınlarındaki Murat Dağı’ nın kuzey yamaçlarından Örencik’ ten doğar. Yörenin ikinci büyük akarsuyu olan Nilüfer Çayı birkaç küçük derenin birleşmesiyle oluşur. Bu çayın üzerine Bursa’nın içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere Doğancı ve Nilüfer Barajları inşa edilmiştir. Yörede birkaç maden çeşidine de rastlamak mümkündür. En zengin maden yatağı Harmanalanı Köyü yakınlarındaki linyit ocağıdır. Davutlar Köyü civarında da oldukça büyük linyit rezervi bulunmaktadır. Kaynaklar; Wikipedia, Bursa Tarim il Müdürlüğü, Keles Kaymakamlığı Resmi İnternet Sayfası İLÇEYE BAĞLI KÖY VE MAHALLE İSİMLERİ 15- Durak 1-Akçapınar 16- Düvenli 2-Alpagut 3-Avdan 17- Epçeler 4-Baraklı 18- Gelemiç 19- Gököz 5-Basak 20- Harmanalanı 6-Belenören 21- Harmandemirci 7-Bıyıklıalanı 8-Çayören 22- Haydar 9-Dağdemirciler 23- Issızören 24- Karaardıç 10-Dağdibi 25- Kemaliye 11-Davutlar 26- Kıranışıklar 12-Dedeler 13-Delice 27- Kocakavacık

29- Menteşe 30- Pınarcık 31- Sorgun 32- Uzunöz 33- Yağcılar 34- Yazıbaşı 35- Yunuslar 36- Merkez – Çukur Mahalle 37- Merkez – Ertuğrulgazi Mah. 38- Merkez – Kirazlı Mahallesi 39- Merkez – Küçükkovacık Mah. 40- Merkez – Sofular Mahallesi 41- Merkez – Cuma Mahalle

14-Denizler

42- Merkez – Yenice Mahallesi

28- Kozbudaklar


23

DAĞ YÖRESİ İÇİN KOŞTURMAK Sivil toplum kuruluşlarının temelinde gönüllülük esası vardır. Gönüllülük; bireylerin toplumsal sorumluluk anlayışıyla, çıkar gözetmeksizin bilgi, zaman, beceri, deneyim ve kaynaklarını -kendi özgür iradeleriylebir sivil toplum kuruluşunun amacı doğrultusunda kullanmaları olarak tanımlanmaktadır. Sivil toplum oluşumları gönüllülerinin çokluğunun yanında, etkin ve özverili davranışları doğrultusunda güçlenerek büyürler. Bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmanın bir çok avantajı vardır. Gönüllüler, dahil oldukları sivil toplum kuruluşu içinde yeni bir şeyler öğrenebilirler, kendini geliştirme ve kanıtlamak imkânına sahip olurlar, takdir edilir ve toplumda saygı görürler, yeni ve kalıcı arkadaşlıklar kurabilirler, yeni bir uğraş edinmiş olurlar, kendilerini daha iyi ifade edebilirler, kendisine ihtiyaç duyulduğunu hissederler, topluma faydalı işler yapmanın, toplumsal bir sorunun çözümünün ne kadar önemli olduğunu kavrarlar, prestijlerini arttırırlar, aynı uğraş içinde olan insanlarla bir arada olurlar, boş zamanlarını faydalı işlerle değerlendirmiş olurlar, paylaşma, yardımlaşma ve sosyal sorumluluk duygularını geliştirirler, bir ekip çalışmasının ayrılmaz parçası olabilirler... Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Ancak biz bu kadar cümleyi kurma maksadımıza geçelim. Dağ-Der Bursa’nın en önemli sivil toplum kuruluşu olarak, hem şehir hayatındaki hem de temsilcisi olduğu ilçelerdeki etkinliği bakımından dinamik, osganizasyon anlamında etkin

bir dernektir. Dağ-Der’in hemen her etkinliğinde yönetimle birlikte ön saflarda koşan gönüllülerden biri de değerli abimiz Kadir Mehmet Kabran’dır. 1960 doğumlu olan Göynükbelen’li Kadir abimiz 1974’ten bu yana kendisini dağ yöresine adamış değerlerimizden biridir. Onu, bitmeyen enerjisiyle kah organizasyonlarda yerel kıyafetlerle kah elinde dergilerle abone peşinde koşarken, kah derneğimiz aracılığıyla öğrencilere verilen burslar için çabalarken görüyoruz. Dağ-Der’e yaptığı katkılardan dolayı, her şeyden öte yöremizin tanıtımına, kültürünün folklorünün yaşatılmasına yaptığı katkılardan dolayı minnetlerimizi sunuyoruz. Ömrün uzun olsun Kadir abi.


24

KELES MİLLİ EĞİTİM CAMİASI

BİR BÜYÜĞÜNÜ KAYBETTİ DAĞ-DER’İN KURUCULARINDAN N.COŞKUN İRFAN ( MAK.YÜK.MÜH.) VE DİŞ HEKİMİ İ.TAYFUN İRFAN BABALARINI KAYBETTİ.

İsmail – Şekibe ( Nazmiye ) Öğretmenler 1924 yılında Keles’te doğan İsmail İrfan Arifiye Köy Enstitüsünün ilk mezunlarından olup, okudukları Köy Enstitüsünü dahi kendilerinin yaptığı idealist genç öğretmenlerin yetiştirildiği Köy Enstitüleri bir evladını daha yitirdi. Mezuniyetten sonra Keles’e dönen merhum İsmail İrfan Keles ve köylerinde İMECE usulüyle 20’den fazla ilkokul yaptırdı ve yöresine ÖNCÜ ve ÖNDER oldu. 1949 yılında Keles’in Sorgun köyünde öğretmenlik yapan Şekibe Öğretmen Keles’e tayin oldu ve hayatını İsmail İrfan’la birleştirdi. O da eşi gibi köy kadınlarının aydınlanmasında yıllarca ablalık - annelik yaptı, eşinin çalışmalarına destek oldu. Daha sonra 1960 yılında Bursa’ya tayin olan İsmail İrfan burada da liderliğini öncülüğünü sürdürdü.

Eğitim Araçları Daire Başkanı olarak o zamanlar köhne olarak duran eski MARMARA Sinemasını Valilik’ten izin alarak bir Dernek kurdu ve hayırseverlerin desteği ile 350 kişilik modern bir tiyatro, sinema ve konferans salonuna dönüştürerek Türkiye’de ilk defa kurulan “ Çocuk Sinema ve Tiyatrosu” olarak faaliyete geçirdi. Çocukların böylesine bir sineması ve tiyatrosu hala Türkiye’de yok. Yıllarca kaliteli filmleri çok ucuza izlediler. Sinema aralarında yetenekleri olan öğrenciler sanatsal yeteneklerini sergilediler, onlara özgüven katan bu çalışmalar sonunda Devlet Tiyatrosu ile birlikte “ Çocuk Tiyatrosu “ kuruldu ve çok güzel oyunlar sergilendi. On binlerce çocuk oralardan yetişti, eğitildi, ülkesini seven idealist insanlar oldular. Bu sinemanın gelirleri ile okullarda eksik olan “ Ders- labo-

ratuvar araçları yapımı için “ öğretmenlere sürekli kurslar düzenlendi. İsmail öğretmen ve eşi rahmetli Şekibe öğretmen gerçekten eşi bulunmaz bir eğitimci, girişimci ve toplum liderleri idi. Toplumumuza üç kıymetli evlat yetiştirdi. Her üç kardeşte Bursa Erkek Lisesi’ni başarı ile bitirdiler. T. Yalçın İrfan İngiltere’de tahsilini yaptı. Daha sonra ODTÜ’de Öğretim üyeliği, Hong Kong’da çok uzun yıllar Zemin dairesi başkanlığı ve Hong Kong Üniversitesin’ de öğretim üyeliği yaptı, daha sonra Newcastle Üniversitesi Öğretim Üyeliği ve şimdi de İngiltere’de bir Mühendislik şirketinin ortağı ve Dr. Geoteknik Mühendisi olarak çalışıyor. N.Coşkun İrfan Karadeniz Teknik Üniversite’sinden 1974 yılında Makine Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. Bursa Üniversitesinin kuruluşunda görev aldı ve Tesisat Baş Mühendisi olarak 3 yıl çalıştı sonra Serbest hayata atılıp şehrimizin uluslar arası üne sahip İNOKSAN ve EVİNOKS firmalarını kurdu ve daha sonra da POLİTET tekstil konfeksiyon firmasını kurdu. İ.Tayfun İrfan 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden Diş Hekimi olarak mezun oldu ve şehrimizde Diş Hekimi olarak çalışıyor N.Coşkun İrfan ve İ.Tayfun İrfan bugün dev bir sivil toplum örgütü haline gelen DAĞ - DER’ in kurucuları arasındadır.


25

Öğretmen İsmail İRFAN ve her zaman gurur duyduğu oğulları İ.Tayfun – N.Coşkun – T.Yalçın

N.Coşkun İrfan’ın çok sevdiği babası ile yakın zamanda çekilmiş bir fotoğrafı.

Tayfun Bey’in Kocayayla yolunda yaptırdığı yayla evinde 2010 Kurban Bayramında İsmail Öğretmen talebeleri ve akrabaları ile hem özlem giderdi, hem de onlara veda etmiş.


26

BURSA’DAKİ TÜRBELER-2

21-ŞEHZADE MUSTAFA (MUSTAFA CEDİD)TÜRBESİ Muradiye’de II.Murat ve Alaattin türbesinin güneybatısında bulunan türbenin, Kanunu Sultan Süleyman’ın

Konya Ovasında boğdurduğu Oğlu Mustafa için Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırıldığı kapı üzerindeki mermerden 0.15 x 0.30 metre boyutlarındaki iki satırlık kitabeden öğreniyoruz. Taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı sekizgen gövdeli yapı, sekizgen kasnağa oturan, dıştan kurşunla kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısı mermer sövelidir. İçeride beden duvarları 3.00 metre yükseklikte, beyaz zemin üzerine karanfil ve zambak motifleri ile bezenmiş XVI.yy. en nefis dört köşe çinileri ile kaplıdır. Bu kaplama yüzey kıvrık dallardan oluşmuş bir şeritle çevrilmiştir. Tabanı kare tuğlalarla döşelidir. 22-ŞEHZADE SULTAN MUSTAFA VE SULTAN CEM TÜRBESİ Bursa’da Muradiye’de II.Murat’ın gömülü bulunduğu türbenin bahçesindeki onbir türbeden bir tanesi Fatih’in oğullarına aittir. Şimdiye kadar ayrı

ayrı türbelerde sanılan Mustafa ve Cem bir arada gömülüdür. Fatih’in büyük oğlu Şehzade Mustafa Konya civarındaki kalelerin fethinden dönerken 1474 yılında Niğde’nin Bor Kazası civarında ölünce, Bursa’ya getirilerek önce amcası Alaattin Beyin türbesine, sonra 1479 yılında yapılan kendi türbesine gömülmüştür. Türbeye daha sonra sıra ile Fatih’in oğullarından Sultan Abdullah, Sultan Cem 1499 ve Alem Şah gömülmüştür. XV.yy. özelliklerini taşımakta olan türbe bir sıra taş, bir sıra tuğla dizisi ile örülmüş, altıgen planlı olup,altıgen bir kasnağa oturan dıştan kurşunla kaplı tek kubbe ile örtülmüştür. Giriş revakının her tarafı som mermerden olup, yanlarında Bursa tipi kemerli pencereler yer almaktadır. Tavanı mermer levhalarla örtülü, saçağı sonradan yapılmıştır. Türbeye mermer söveli bir kapıdan girilir.


27

23-ŞİRİN HATUN TÜRBESİ Muradiye Camisinin yanındaki bahçede bulunan türbe II.Bayezıd’ın hanımı Şehzade Abdullah’ın annesi Şirin Hatun’a aittir. XV.yy. sonunda gerçekleştirilen yapı Gülruh Sultan ve Mükrime Hatun’un türbelerinin benzeridir. Kare plana sahip olup tek kubbeli bir yapıdır. Tuğla ve taşla inşa edilmiş beden duvarları kirpi saçakla son bulmaktadır.Yapının üzerine sekizgen kasnağa oturan kubbe örtmektedir. Kubbeye geçiş; içeride stalaktitli tromplarla sağlanmıştır. Giriş bölümünün stalaktitleri dökülmüştür. Yanlarda birer mihrapçığa sahip, küçük eyvanlıdır. Türbeye basık kemerli, mermer söveli kapıdan girilir. Kasnakta dört sivri kemerli, alçı şebekeli, renkli camlı pencere mevcuttur. Beden duvarlarında ise her cephede sivri kemer alımlıklı, mermer söveli ikişer pencere yer almaktadır. Kapı ve pencere kanatları ahşap olup orijinaldir. Yapının içi çok renkli kalem işi ile süslü iken sonradan beyaz badana ile kapatılıp basit kalem işleri ile bezenmiştir. Bugün orijinal kalem işlerinin üstündeki badana temizlenerek eski görünümüne kavuşturulmaya çalışılmıştır. Zemin altıgen tuğlalarla döşenmiş, mihrabı altı sıra stalaktitlidir. 24-ÜFTADE TÜRBESİ Üftade Camisinin karşısında yer alan türbede; 1589 yılında vefat eden Üftade, oğulları Mustafa, Mehmet, Hay reddin, Ahmet’e ait sandukalar ile dokuz ahşap kabir bulunmaktadır. Kare planlı olup, eskiden üstü ahşap iken onarım sırasında duvarları sıvanmış, badanalanmış, yapı aslından uzaklaştırılmıştır. 25-ÜÇ KUZULAR TÜRBESİ Üç Kuzular Camisinin yanında, eğimli

bir araziye oturtulmuştur. Moloz taştan inşa edilmiş ve üzeri çatı ile kapatılmıştır. Güney duvarı üzerinde, küçük boy talik harflerle yazılmış, 0.60 x 1.20 metre boyutlarında kitabesi vardır. Nuri Paşa’nın Hazinedarı Mustafa Ağa tarafından 1819 yılında onarıldığını öğreniyoruz. Türbede yedi sanduka vardır, bunların üçü buhara’dan gelen safiyüddin, Açık baş Mehmet ve Ali’ye aittir.

26-YILDIRIM BAYEZID TÜRBESİ 1402 yılında vefat eden Yıldırım Bayezıd önce Akşehir’de Şeyh Mahmut Hayrani Türbesine, sonradan Bursa’ya getirilerek, bu türbeye gömülmüştür. Genel olarak dikdörtgen plan şeması gösteren yapı, kare planlı, tonoz geçişli ve dıştan sekizgen kasnaklı kubbeye sahip olan ana bölmesi ile önünde, üzeri üç kubbeye örtülü bir revaktan oluşmaktadır. Osmanlı Mimarisinde ilk revaklı türbedir; Revaklı bölüm, köşelerde yığma ayaklar, ortada iki sütunun birbirine yuvarlak kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir. Ana yapıdan daha yüksek tutulmuştur. Duvarlar iki dizi taş, bir dizi tuğladan örülmüştür. Zemin tuğla ile kaplıdır. Türbede, ortada Yıldırım Bayezıd, sağında oğlu İsa Çelebi, Hanımı ve ayak

ucunda kim oldukları bilinmeyen iki sanduka bulunmaktadır. 27-YEŞİL TÜRBE (ÇELEBİ SULTAN MEHMET TÜRBESİ) Bursa Merkez Yıldırım İlçesi, aynı adla anılan caminin güneydoğusundaki türbe. Osmanlı Dönemi türbeleri içinde en ünlülerindendir. Ayrıcalıkla özelliği, zemin altında asıl mezarların bulunduğu bir bodruma sahip olmasıdır. I. Mehmet Çelebi’nin 1413-1421 sağlığında yapımına başlanmış ve ölümünden 40 gün önce tamamlanmıştır. Mimarı dönemin ünlü mimar ve devlet adamı Hacı İvaz Paşa’dır. Basit bir sekizgen plana sahiptir. Sandukaların bulunduğu zemin kat ile, bunun altından tonozla örtülü bir bodrumdan ve bunları örten bir kubbeden oluşmaktadır. Türbenin dış cepheleri de yeşil çinilerle kaplanmıştır. Ancak birçok kez onarımdan geçtiği için, yapıldığı dönemden kalma özgün çinilerin giriş kapısının solunda kalan yüzde olduğu kabul edilmektedir. Kaynak: bursa.gov.tr


28

SOĞUK BİR GÜN NİLAYŞAHİNKANAT

Ruhum üşüyor, buz gibi bakan gözlerinin derininde. Karanlık ve rüzgarlı sözlerin. Uçurumun kıyısından bakıyorum. Uçurumun kıyısından bırakıyorum kendimi. kalbinin sarp kayalarına çarpıyorum, parçalanıyor ruhum, bendenim soğuyor. Üşüyorum. Geçmişin avuntusuyla yaşıyor can çekişen kalbim içimde. Buradayım, bu uçurumun kıyısında. Dön kendine, dön bana, dön bu son nefesi vermek için bekleyen ruhuma. Sözlerinle öldürdüğün kahramanım ol, yaşama döndür beni. Buradayım, bu uçurumun kıyısında. Ya tut kollarımdan bırakma bir daha ya da bırak artık öleyim kollarında.


29 MUDANYA




32




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.