güneybursa

Page 1



1


Organize Sanayi Bölgesi Ali Osman Sönmez Bulvarı 2. Sokak No: 1 Nilüfer Bursa Tel: 0.224 243 29 29 (Pbx) Fax: 0.224 242 51 00

güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

21

ŞUBAT2011

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Genel Yayın Yönetmeni Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, İbrahim Ferik, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın İletişim İnönü Cad. Güneş İş Hanı No:74 Kat: 5 Osmangazi - BURSA Tel: 0224 272 58 58 Reklam Rezervasyon 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı AKMAT Akınoğlu Matbaacılık San. Tic. A.Ş.

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ SAYI

İçindekiler 03 Başkan’dan 04 Haberler 06 İnadına Kültür - İhsan Aydın 07 Prof. Mete Cengiz ile Son Söyleşi - Yunus Emre Coşan 10 Hasat Vakti - Fahrettin Beşli 16 Değişim Ne İster - Sadetin Topçu 18 Ilıca Kaplıcaları ve Ilıcaksu 20 2. Dağ Yöresi Kültür Şenliği 22 Bursa Türbeleri 26 Sağlık Mutfağı - Mekaş 27 Kitap Tanıtımı - Ayın 7’sini Bekleyenler 28 Fotoğraf Hikayeleri - Nilay Şahinkanat


03

Gelenekle Geleceğe...

M

ERKANAYDIN

Bizler köklü bir geleneğin temsilcileriyiz. Bizler sevgi ve hoşgörünün, bereketin sembolüyüz. Ecdadımızın mirasına sahip çıkarak kültürümüzü kimliğimizi yaşatmaya ve geleceğe taşımaya çalışıyoruz.

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Dergimizin 21. sayısıyla karşınızdayız. Geçtiğimiz ay içinde 2 Dağ Yöresi Kültür Şenliğimizi gerçekleştirdik. Öncelikle 2 gün boyunca bizleri yalnız bırakmayın yöremiz insanlarına ve Bursalılara teşekkür ediyoruz. Bizler köklü bir geleneğin temsilcileriyiz. Bizler sevgi ve hoşgörünün, bereketin sembolüyüz. Ecdadımızın mirasına sahip çıkarak kültürümüzü kimliğimizi yaşatmaya ve geleceğe taşımaya çalışıyoruz. Bizi biz yapan değelerin bizi el üstünde tuttuğunun farkındayız. Bu değerlerimizle gurur duyuyoruz. Dağ-Der bugün Bursa’nın en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biridir. Derneğimiz bir yandan Dağ yöremizin gelişimine katkıda bulunurken bir yandan da Bursa’nın sosyal ve kültürel hayatına renk katmaktadır. Biliyoruz yükümüz ağır, sorumluluğumuz ağır. Dağ-Der yönetimi olarak bu sorumluluğu yüklendiğimiz günden beri yöremize yakışır etkinliklerle sesimizi duyurduk duyurmaya da devam ediyoruz. Dernek merkezimizde olsun, Bursa’nın değişik merkezlerinde olsun, danışık geceleriyle, konferanslarla, kampanyalarla, kurduğumuz çadırlarla, ikramlarımızla, kültürümüzün kimliğimizin aynası olduk. Yaptığımız organizasyonlar herkesin ve her kesimin takdirini kazanmaktadır. Bu yıl derneğimizin kuruluşunun 25. yılıdır. Çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımız kültür merkezi restorasyonu tamamlanma aşamasındadır. İnşallah, Tahtakalede’ki Kültür merke-

zimiz tamamlandığında yöremizin sesi daha gür çıkacak. Tahtakale yeniden buluşma noktamız olacak. İnşallah kültür merkezimizin açılışını yaptığımızda her gün etkinlik yapılan, her gün kapısı açık olan, dağlı olsun olmasın herkesi kucaklayan bir merkez olacak. Dağ-Der artık Bursa’nın değerlerinden biridir. 25 yıldır Dağ-Derin bu aşamaya gelmesinde çok büyük emekleri olan derneğimizin değerli başkanlarına ve yönetim kurulunda görev yapan değerli hemşehrilerime teşekkürü bir borç biliriz. Onlardan aldığımız bayrağı daha ilerilere taşımak için bizlere destek veren yönetim kurulundaki arkadaşlarıma da huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu arada derneğimize ve dolayısıyla yöremize yaptıkları unutulmaz katkılardan dolayı; Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn recep Altepe’ye, Osmangazi, Yıldırım, Nilüfer Belediye başkanlarımıza, Yöremiz İlçe belediye başkanlarımıza, Köy derneklerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Biz “elbirliği” ile daha çok güzelliklere imzalar atacağız. Tabii ki bizim bütün çalışmalarımız sizin adınıza sizin için yapılmaktadır. En büyük teşekkürü siz değerli hemşehrilerime sunmak istiyorum. Sağolun varolun. Gelenekle geleceğe yürüyüşümüz, sizlerle birlikte daha anlamlı daha heyecanlıdır. Yeni sayılarda buluşmak üzere...

ydın A n a k r E


04

HABERLER 2. Zamana Mektuplar Osmangazi Belediyesi, Türk edebiyatının usta kalemlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar için 2001 yılında çeşitli kategorilerde başlattığı yarışmalara devam ediyor. Haraççıoğlu Kültür Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, yarışmanın bu seneki temasının ‘Bursa’da ikinci zamana mektuplar’ olduğunu söyledi. Jüri üyelerinden Metin Önal Mengüşoğlu, “Sarabosna ve Üsküp’te Bursa’nın izleri var. Bursa, artık yer yüzüne mührünü vurdu” şeklinde konuştu. Gazeteci ve Yazar Ali Çolak ise, Bursa’nın Ahmet Hamdi Tanpınar’a sahip çıkmakla vefa gösterdiğini kaydetti. SON BAŞVURU 22 NİSAN Son katılma tarihi 22 Nisan 2011 olan yarışmada, uygun görülen eserler kitap haline getirilecek. Yarışmanın neticeleri 30 Nisan 2011 tarihinde açıklanacak. Ödüller 7 Mayıs 2011’de verilecek. Birinciye 5 bin TL, ikinciye 4 bin TL ve üçüncüye 3 bin TL verilecek. Mansiyon ödülü ise 2 bin lira olarak belirlendi. Hilmi Yavuz başkanlığındaki jüri heyetinde Prof. Dr. Abdullah Uçman, Ali Çolak, Metin Önal Mengüşoğlu, İhsan Deniz, Erdoğan Erbay, Adnan Özyalçıner yer alıyor.

BURSA’NIN KİMLİĞİ YENİLENİYOR Bursa Valisi Şahabettin Harput Cumalıkızık köyünde yapımı tamamlanan restorasyon çalışmalarını inceledi. Cumalıkızık köyünün Bursa’nın kimliği olduğunu ve çalışmaları çok beğendiğini belirten Vali Harput çalışmalar ile ilgili yetkililerden bilgi aldı. 307 evin restorasyonunun yapılacağı cumalıkızık köyünde 15 evin dış cephe kaplama çalışmaları bitmiş durumda. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Kemal Demirel, Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, Yıldırım Kaymakamı Mehmet Yapıcı ve ilgili diğer kurum müdürleri ile restorasyonu tamamlanan evlerde incelemede bulunan Vali Harput, projede gelinen son nokta ve yaşanan aksaklıkları dinledi. Restorasyon çalışmalarının daha da hızlandırılacağını belirten Vali Harput cumalıkızık’ın tümüyle restore edileceğini belirtti. Cumalıkızık köyünün Bursa’nın en iyi kimliği olduğunu belirten Vali Harput “Cumalıkızık köyümüz Bursa’nın gözünün bebeği, bir yerin kimliğini belirleyen özellikler vardır Cumalıkızık bizim kimliğimizdir. Uzun süreden beri Valiliğimizin koordinesinde mimarlar odasının desteğinde yıldırım belediyemizin yürüttüğü çok muhteşem bir faaliyet var. 700 yıldır yaşanan bir köyü tamamı ile restore etmek dünyada ilk kez gerçekleştiriliyor. Bu projeyi çok önemsiyoruz” dedi. Yapılan restorasyon çalışmalarının daha da hızlandırılması yönünde değerlendirme toplantısı yapan Vali

Harput “ Yapılan çalışmaları yerinde inceledik çok güzel çalışmalar olmuş, cumalıkızık tarihi dokusuna zarar verilmeden resmen yeniden yaratılıyor. Bu işi nasıl çabuklaştırabiliriz, daha hızlı bitirebiliriz konularına çözüm aramak için bir araya geldik. Cumalıkızıkta bulunan 307 evin restorasyonunu en kısa zamanda bitirmek istiyoruz şu ana kadar 7 etaptan oluşan planın 5. Etabı bitmiş durumda daha sonraki plana göre 1. ve 2. Etap çalışmalarına geçilecek” şeklinde belirtti. Daha önceki yıllarda cumalıkızık ile ilgili restorasyon çalışmalarının yapılmak istendiğini fakat bir türlü çalışmaların başlatılamadığını belirten Yıldırım Belediye Başkanı Keskin “ Biz yedi sene önce cumalıkızık köyünü masaya yatırdık daha sonra sayın Valimizin destekleriyle projemize hız kazandırdık. Proje ile ilgili yarışmalar düzenledik, bu projeler titizlikle değerlendirildi. Sonuçta çalışmaları başlattık. İnşallah başlatmış olduğumuz bu güzel çalışmalar yarım kalmaz tek endişemiz bu” dedi.


05

DÜNDEN BUGÜNE BURSA’DA GELİNLİK BURSA’NIN TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASINI AYAĞA KALDIRMA ÇALIŞMALARINI HIZLA SÜRDÜREN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS ÇALIŞMALARI KAPSAMINDA AÇTIĞI ‘DÜNDEN BUGÜNE BURSA’DA GELİNLİK SERGİSİ’YLE, HER GENÇ KIZIN HAYALİNİ SÜSLEYEN GELİNLİĞİN TARİHSEL SÜRECİNE IŞIK TUTUYOR.

Bursa’nın tarihi ve kültürel mirasını ayağa kaldırma çalışmalarını hızla sürdüren Büyükşehir Belediyesi, somut olmayan kültürel miras çalışmaları kapsamında açtığı ‘Dünden Bugüne Bursa’da Gelinlik Sergisi’yle, her genç kızın hayalini süsleyen gelinliğin tarihsel sürecine ışık tutuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin somut olmayan kültürel miras çalışmaları kapsamında düzenlendiği ‘Dünden Bugüne Bursa’da Gelinlik Sergisi’, Bursa Kent Müzesi’nde düzenlenen törenle ziyarete açıldı. Kent Müzesi Koordinatörü Ahmet Erdönmez’in koleksiyonunun yanında müzeye bağışlanan 47 gelinliğin yer aldığı sergide, 1960 yılına kadar olan gelinliklerin hikayeleri de düzenlenen panolarla ziyaretçilerle paylaşılıyor. Çok sayıda davetlinin katıldığı serginin açılışında konuşan Büyükşehir

Belediyesi Başkanvekili Abdullah Karadağ, Bursa Kent Müzesi’nin bu tür etkinliklerle bir müzenin ötesinde kültürel buluşma mekanı haline gelmesinin çok sevindirici olduğunu söyledi. Düğünlerin en büyük nişanının gelinlik olduğunu

dile getiren Karadağ, “Anadolu’da hala düğünler Perşembe güne başlar ve gelinliğin giyildiği Pazar gününe kadar sürer. Burada da geçmişten günümüze gelinlik kültürüne ışık tutuluyor. Emeği geçen herkesi kutluyorum” dedi.


06

T

İNADINA KÜLTÜR

oplumları ayakta tutan unsurlardan ne kadar yol aldığını 2. Kültür Şenliği tüm biri de kültürlerine olan düşkünlükçıplaklığıyla ortaya koymuştur. leridir. Artık, Dağ-Der sadece müziğiyle, halk oyunBir toplum kültürünü, örfünü, adedini, kolarıyla değil, diğer alanlarda da yörenin ve ruyup, gelecek nesillere aktaramıyorsa, orası kentin temsilsinde önemli bir görev üstlenyabancı kültürlerin etkisi altına girmeye de miş durumda. mahkûmdur. Geçenlerde ulusal kanallardan STV’de, Geçenlerde Tayyare Kültür Merkezi’nde Bursa’mızı geniş biçimde tanıtan “Maceracı” İHSANAYDIN Dağ-Der’in 2. Kültür Şenliği yapıldı. Bursa programında da Dağ-Der’in kent kültürüne Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle gerçekne denli hizmetleri olduğu kanıtlandı. Bütün leşen etkinlikte şehrin kültürüne adeta dağ yöresinin Türkiye Bursa’yı tanırken Dağ-Der’in kentte üstlendiği damgası vuruldu.Sazımız, sözümüz, oda oyunlarımız, misyonu da fark etti. halk oyunları ekibimiz iki gün boyunca TKM’yi inletti. Dağ-Der’in Yönetim Kurulu üyelerinden oluşmuş Meğer o kadar çok değerimiz varmış ki, birçoğumuz Kültür Komisyonu bu işte o kadar profesyonelleşti ki, belki bunun farkında değiliz. belki de büyük organizasyon şirketlerinin dev bütçelerle yapacağı etkinlikleri başarıyla, neredeyse sorunsuz Saz üstatlarımız, söz üstatlarımız, oda oyunlarında gerçekleştirir hale geldiler. usta tiyatroculara taş çıkaracak yeteneklerimiz, davulu, zurnası, cümbüşü, kemanı, klarneti ve dömbeğiyle bizi Bu vesileyle hem 2. Kültür Şenliği hem de Bursa’yı anlatan değerlerimizle gönüllerimizin pası silindi. Alaylı tanıtan TV programına katkılarından dolayı komisyon ve mektepli değerlerimiz, ustalarına saygıda da kusur üyesi dostlarımızı kutluyoruz. etmediler. Elbette büyük bir teşekkürü de, her biri yöremizin saf, Köylerimizden oluşmuş halk oyunları ekiplerinin birbi- temiz ve kanaatkâr insanlarının gönüllerinde taht kurrinden değerli figürleri kendini dağlı hisseden herkesi muş sanatçılarımız hak ediyor. mest etti. Onlar kadar, gelenekleri yeniden ayağa kaldırmak için Burada köy derneklerimizin yöre kültürünün korukıt bütçelerle zor koşullarda faaliyet gösteren köy dernup, kollanılması ve geleceğe taşınmasında ne denli rol neklerimizin yöneticileri de kültür harmanına sağladıkoynadıklarını bir kez daha gözlemiş olduk. Geçmişte, ları katkı için teşekkürün en büyüğüne layıklar. yörenin köy dernekleri sayısının çoğalmasını yanlış bu- Şimdi, yazla birlikte büyük kültür buluşmalarına lan bir mantığın ne kadar sakat olduğunu bu vesileyle ev sahipliği yapacak Tahtakale’deki Dağ-Der Kültür tekrar tespit etmiş olduk. Merkezi(DKM)’nin açılışını hepimiz dört gözle bekliyoruz. Yılardır, Dağ-Der’i “Sadece çalıp söyleyen, eğlenen ve Orada, yöre ve Bursa kültürünün nasıl sahiplenildiğini eğlendiren dernek” olarak eleştirenlerin, aslında bu göreceğiz. şenlikte bir gözlem yapmaları gerekirdi. Köy dernekle150 yıllık, yıkılmaya yüz tutmuş eski bir konağın, rimize çatı örgütlük görevini Dağ-Der’in layıkıyla yerine mimar-mühendis kardeşler, sevgili hemşerilerimiz getirdiğini düşünüyoruz. Hüseyin ve Necdet Akdeniz’in ellerinde nasıl ayağa kalÇalıp söylemeden öteye, yörenin kaybolmaya yüz dırıldığını gördüğümüz de, Dağ-Der’in bu kentte neden tutmuş kimi geleneklerinin yeni kuşaklara naklinde de öne çıktığını daha iyi anlayacağız. Dağ-Der’in üstlendiği misyonu görmezden gelemeyiz. Duymayanlarınız var ise, şöyle Tahtakale’ye bir yol uğ25 yıl önce hem kültürü, hem dayanışmayı hem de rağı yapıp, Dağ-Der’in neler başardığını görebilirler. yörenin sosyo-ekonomik yapısının güçlendirilmesi sağBir kez daha ‘inadına kültür’ diyerek sizlere sevgilerimilamak adına kurulmuş bir derneğin çeyrek asır sonra zi sunuyoruz.


07

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

METE CENGİZ’LE

MERHUM

SÖYLEŞİ…

E YUNUS EMRECOŞAN

“Merhum Rektör’ün ilk söyleşisi” “Davut Atış - Serkan Basar’ın katkılarıyla…”

ylül 2008’di… Prof. Dr. Medet Mete Cengiz Uludağ Üniversitesi Rektörü olmuştu. Belki de ilk söyleşisini bizimle gerçekleştirdi. Şimdiye kadar yayımlama imkânımız olmasına rağmen yayımlamadığımız o söyleşiden bahsedeceğim. “Rektör Umut Verdi” adlı yazımda bahsettiklerimizin şimdilerde gerçekleşiyor olması doğrusu sevindirdi beni. Çünkü gerçekten umut vermişti ve 2011’in ilk aylarında yani 2 yıl sonra bunları teyit etmek gerçekten çok güzel. Şöyle başlıyordu o yazı: “Telefo-

nun diğer ucundaki ses kendinden emindi: “Buyurun benim Mete Cengiz…” “Hayırlı olsun hocam rektörlüğünüz,” dedim. Kendimi tanıttım. “Bizim bir dergimiz var: Kozalak isminde sizinle söyleşi yapmak istiyoruz. Dağ Yöresi üniversitelileri yani Ünidağ olarak” diye ekledim. “Evet, biliyorum, duydum sizi” demesi şaşırttı. Ve ardından: “ilk olarak sizin o tarafa geleceğim, okulların çok eksiği var…” Editörlüğünü yaptığım Kozalak Kültür Dergisi bugün olmasa da anılarda, gazetelerde bir yerlerde


08 yaşıyor en azından o birikimle gelen arkadaşlar bir yerlerde yazıyor. Ve dergimiz GüneyBursa’ya katkılarını sunuyor. Arkadaşlarım Serkan Basar ve Davut Atış ile gittik rektörlüğe… Rektörümüz Prof. Dr. Mete Cengiz okuluna yeni başlayan ve henüz sırasına alışamayan minik öğrencilerin heyecanıyla karşıladı bizi. Uludağ Üniversitesi en bereketli günlerinden birini yaşıyor. Bulutlar üzerimizde ama kara değil. En temizinden şıkır şıkır dolu iniyor üzerimize. Yağmur desek oluk oluk yol kenarlarından birikip gidiyor… Zaten dememiş miydi şair: “Bursa demek Yeşil demek, su demek” diye… Biz Bursa’nın kültür sembolü Yeşil semtini ve türbesini suyu ile birleştiremesek de Mete Cengiz’i bulmayı başardık… Sizler için, öğrenci arkadaşlar için sorduk. Doğrusu yeni rektörü de çok sevdik… Ancak şimdi o aramızda yok. Yendi dediğimiz kanser hastalığı onu öğrencilerinden, şifa dağıtacağı hastalarından ve sevdiklerinden ayırdı. Anılarımızın en güzel yerinde sakladığımız o söyleşimizi GüneyBursa okuyucularıyla paylaşıyorum. Sayın Hocam öncelikle Rektörlüğünüz hayırlı olsun. Sizlere Dağ Yöresi’nin samimiyetini, sıcaklığını ve selamını getirdik. Konumumuz gereği sizinle gençliği, üniversiteyi, eğitimi ve Bursa’yı konuşmak istiyoruz. Niçin Rektör olmak istediniz? Öğretim üyesi iken üniversite gördüğünüz eksiklikler nelerdi? Orhaneli ve Harmancık ilçelerini ziyaret ettiğimde bahsettiğiniz sıcaklığı ve misafirperverliğin en güzelini oralarda tattım. Sizlerin yani Dağ-Der’in, Ünidağ’ın değerli temsilcileri aracılığı ile yöreye selamlarımı iletmek istiyorum. Onlarla güzel işlere imza atacağımı düşünüyorum. Öğrenciler üniversitelerindeki yöneticilerine ulaşamamaktan yakı-

nıyorlar. Rektörlerin bir derebeyi gibi duvarlar arkasında kalmasını istemiyorlar. Sizinde ulaşılabilen bir Rektör olma konusunda vaadiniz var. Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir? Kayıt işlemlerinde öğrenci arkadaşlarınızla tanıştım. Rektör olduğumu belirttim. Beni zaman zaman öğrenci arkadaşlarınızla yemek yerken yani onların sofralarında da görebilirsiniz. Ulaşılabilen rektör olma konusunda ne gerekiyorsa yapacağım. Tabi bu bazen zor olacaktır. Her bir öğrenci ile görüşemeyebilirsiniz

ama azami gayreti göstereceğime inanabilirsiniz. Kişisel dünya görüşünüz ve yaşayış tarzınız ile Rektörlük makamı-

nı ayrı tutmayı hedefliyorsunuz. Kendi dünyanızdan örnekler verir misiniz? Mesela hangi müzik türünü dinlersiniz? En basitinden hangi takımlısınız? Yönetici üst yönetici olunca toplumun her kesimine hitap etmek durumundasınız. Ben bütün üniversitenin rektörüyüm. Ve bütün öğrencilerimin yörelerine ait müzik türlerini severek dinlerim. Ülkemizin her köşesi çok güzel türkülerle donatılmıştır. Bunun haricinde Türk sanat müziğinden oldukça hoşlanırım.

Tuttuğum takıma gelince bana Bursaspor’un 16 numaralı forması hediye edildi. Bir tarafım Bursaspor bir tarafım ise Beşiktaş. İşe Harmancık Meslek Yüksekokulu ile başlayacağınızı öğrendik. Ve bu girişiminiz Dağ Yöresi’nde heyecanla karşılandı. Yöreye yönelik başlıca projeleriniz nelerdir? Harmancık MYO güzel bir altyapı ile hazırlanmış bu vesile ile yardımlarından dolayı Belediye Başkanı Ahmet Tufan Bey’e teşekkürlerimi sunmak isterim. Bu okulda okuya-


09 cak öğrencilerimizi şanslı sayabiliriz. Bunun dışında Büyükorhan ilçemize de okul kazandırma çabası içerisindeyiz. Oradaki yöneticilerle ve ilçenin ileri gelenleri ile konuşacağız. Üniversitedeki öğrenci topluluklarına sağlayacağınız katkılar nelerdir? Toplumla üniversitenin ortak etkinlikler yapmasını özendirici hangi fikirler var aklınızda. Öğrenci toplulukları çok dinamik oluşumlar. Ülkenin yönetiminde söz sahibi olacak gençleri elbette destekleyeceğiz. Bunun için rektör-

lük imkânları ile neler yapabileceğimizi oturup planlarız. Üniversitelerin toplum için yapması gereken araştırmalar var. Toplumu aydınlatma görevi üniversitelere verilmiştir. Tarım, sanat gibi sektörlerin sorunlarının çözümü bilimsel çalışmalarla mümkündür. Bursa ile Uludağ Üniversitesini ortak projelerde pek fazla göremedik. Bursa’nın Kültür hazinesi olan Dağ yöresi ve Kentin Kültürüne, tarihine yönelik yapılacak çalışmalara önayak olacak mısınız?

Aslında çalışmalar var. Büyükorhan taraflarında arkeoloji bölümümüzün yaptığı kazılar var. Yine gerekli konularda sosyal bilimlerde bölge ile ilgili gerekli araştırmalar yapılacak.

Yani hiç yok değil ama bunu biz dağ yöresinde daha da geliştirmeye çalışacağız. Kültür hazinesini ortaya çıkarmamız gerekiyor. Üniversite’de bir inşaat mühendisliği bölümünün bulunmaması Bursa’daki çarpık kentleşmeyi ne derece etkiler? İnşaat mühendisliği çarpık kentleşmeyi ne derece önleyebilir tartışılabilecek bir konu. Mühendislik fakültesi dekanı ile yaptığımı görüşmelerde bu bölümü yakın gelecekte açmayı planlıyoruz. Teknik eğitim

fakülteleri de benim gündemimde. Rektör olmanız akademik çalışmanızı sekteye uğratacak mı? Çünkü Rektörlük hatta dekanlık ülkemizde birçok profesörün rahat çalışmasını engelleyecek kadar yorucu bir konum. Yaşım gereği akademik çalışmalardan doğal olarak biraz sekteye uğradım. Ancak zaman bulabilirsem özlediğim cerrahlık görevimi yerine getirmek ve bazı ameliyatlarda bulunmak isterim. Yönetici olduğunuzda bazı fedakârlıklar yapmanız gerekecektir. Çok sevdiğiniz ve özlediğiniz işleri yapamayabilirsiniz. Son olarak Bursa için dillendirilen 2. üniversite hakkında görüşleriniz nelerdir? Üniversite açmak bizim görevimiz değil ama böyle bir girişim olması bizi sevindirir. Girişim olduğunda ise üniversitenin açılması için gereken çabayı görev bilirim ve bu görevi yapacağıma ve gerekli desteği sağlayacağıma söz veririm. Ayrıca yapılacak çok iş var. Bu işleri yaparken gerekli desteği alacağıma inanıyorum. Ekibimle beraber gerekeni yapacağız. Sizlerin aracılığı ile tüm Bursa kamuoyuna ve okurlarınıza selamlarımı iletiyorum. Evet, söyleşi böyle gerçekleşmişti… Yapılacak işlerin birçoğunu gerçekleştirdi. 2. Üniversiteye destek oldu… Öğrencilerle samimi etkinliklerde buluştu… Ve duyduk ki hocamız kansere yakalanıp onun da üstesinden gelmiş. Sevgili yazar Ağabeyimiz Ahmet Emin Yılmaz’ın yazısı bu söyleşiyi anımsattı bana… İlk olarak Yüksel Baysal Ağabeyin 1 Temmuz 2010’da rektörümüzün kansere yakalandığı ve izne ayrıldığı yazılmıştı. 29 Ocak 2011 tarihinde aramızdan ayrılarak bizleri üzüntüye boğan ve yöremize sayısız hizmetleri olan Prof. Dr. Mete Cengiz’e Allah’tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Sizi çok sevdik hocam…


10

DAĞ YÖRESİ KÜLTÜRÜNÜN

HASAT VAKTİ


11 YENİ DÜNYA DÜZENİNDE ARTIK ÖZELLİKLE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNDE DAHA ETKİLİ, DAHA GENİŞ TABANA YÖNELİK SİYASET YAPILMA İMKÂNI DOĞMUŞTUR. KISACA SİYASET SİYASİ PARTİLERİ DE İÇİNE ALAN ÇOK GENİŞ BİR ANLAMI VE ÇALIŞMA ALANINI İHTİVA EDER.

FAHRETTİNBEŞLİ


12

H

er coğrafyanın kendine has zenginliği var. Kimisi tarım için bereketli, kimisi turizm cenneti, kimisinden petrol fışkırır, kimisinden maden. Bizim nasibimiz de kültürden yana. Herkes üzerinde bulundukları toprakların sunduğu bu cevherleri, hakkı ile değerlendirerek varlıklarını sürdürüyor. 22, 29, 30 Ocak 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen kültür şöleni, bu zenginliğimizin bir kısmının hasadı idi. Daha önceki yıllarda yapılmış bir kültür şenliği daha vardı. O da oldukça görkemli olmuştu. İlk olması, şölene akademik çalışma boyutu getirmesi, Botanik Park’taki kurulan çul çadırlarla, renkli gösterilerle süslenmesi şölene ayrı bir tad katmıştı. Öyle anlaşılıyor ki bu şölen hatıra gelmeden organizasyon isimlendirilmiş. İlkinin adı “1nci Yörük Türkmen Kültür Şenliği” ikincisininki ise “2nci Dağ Yöresi Kültür Şenliği” olsa da özü ve içeriği aynı olmaları dikkate alınıp, birbirini takip edecek şekilde isimlendirilmesi yerinde

olurdu. Geçen yıl ki organizasyon ikinci diye numaralandırılmadığından artık geç kalındığı için de bu yıl ki üçüncü olamadı. Başka organizasyonlarda bu hassasiyetin gösterileceğini umuyorum. Bursa festivali 49 yıldır yapılıyor. Büyük bütçelerle profesyonel ekiplerce planlanıyor. Her festival içindeki muhteşem sahne gösterileri, yarışma disiplini ve çarpıcı ödül töreni ile “Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması”nı hayranlıkla ve gıpta ile seyreder dururuz.. Bu yıl DAĞDER’in Tayyare Kültür Mer-

kezinde sergilediği şölen programı bu özencimizi giderdi. Mütevazı bütçesi, amatör ekibi ve kıt koşulları ile DAĞDER de dağlıların festivalini gerçekleştirdi. Tıpkı festivalde olduğu gibi salonlar doldu taştı, salona giremediğinden geri dönenler oldu. Bu da konuya ilginin, dağlıların ve dağlı dostlarının hatırşinaslığını ve kültürüne sahip çıktığını gösterdi. Önümüzdeki yıl için yerinizi şimdiden ayırtmanızı öneririm. Geçen hafta yarışmaya katılan ekiplerin elemeleri yapıldı. Beşer takım finale kaldı. Elenen ekiplerin önümüzdeki başka organizasyonlarda değerlendirileceği bildirilmesi motive edici olması açısından faydalı olacaktır. Şenlik esnasındaki gelişmeler ve sonuçları duyulduğunda önümüzdeki yıl daha çok katılım olacağından zaten hiç şüphem yok. Cumartesi akşam tümü dağlılardan oluşan sazlar, koro ve sanatçılarla doyumsuz bir konser dinledik. Neredeyse üç buçuk saat süren bu konserin her türküsünü, her name-


13

sini içimizde hissettik. Tam olarak sayamadım ama elliye yakın türkü söylendi. Bu türkülerin yüzde sekseni bizim yöre türküleri idi. Meğer ne çok türkümüz varmış. Yöresel sanatçılarımızdan büyükler Ömer Aniş, Ali Oral, Şuayip Salır, Hatice Acar, büyük bir olgunluk göstererek; büyük küçük ayırımı yapmadan tüm solistlerin korolarına iştirak ettiler. Ellerini bir kez daha bu büyüklüklerinden dolayı sıkıyorum. Geri kalan gençler de çok ümit vaat ediyorlar. Burada koroda olup da büyüklerin arasında sayamadığım varsa onu da benim bilmezliğime verin. Menteşeli Cengiz’ i ve Necati Ekşi’yi ekleyerek tüm solo yapan sanatçılara baktığımızda her birinin kendine göre ayrı ayrı tarzları ve yorum karakterleri olması müzik açısından da zenginliğimizi ortaya koydu. Büyük keyif aldım dinlerken ve hepsini hala ayakta alkışlıyorum. Ertesi günü halk oyunları yarışmalarının ve seyirlik oyunların finali vardı. Bunlar da agresif bir yarışma

havasından çok şenlik neşesi ve coşkusu içinde geçti. Kenan Hoca ve diğer jüri üyeleri de hem bu inceliği göz önüne aldıklarından, hem de ekipleri birbirinden ayırt etmekte zorlandıklarından olsa gerek birincilik ve ikincilikleri ikişer ikişer dağıttılar. Kim ne derse desin; kültürel detaylarımıza vakıf olması, konulara hâkimliği, yöremizin dilinden anlaması, şivesi ile konuşması, seyircinin nabzını tutması ile dağ yöresinin bu türden kültürel etkinliklerinin takdim işinin piri Özer Hoca’mız. Ah iki çırak çıksa da hocamız bunları yetiştirse, dağ yöresinin gelecek programları güvence altına alınsa ne iyi olurdu. Özer Hocamız da bütün büyük insanlar gibi yaşarken kıymeti bilinmeyenlerden. Halk oyunlarımız yarışmalarda kurgulanmamış, yörede oynandığı gibi ham halleriyle, işlenmemiş cevher gibi sunuldu. Zaten öylesi de arandı. Ancak tüm erkek oyun ekipleri aynı parçalarla oynadıklarından; sanki


14

“aşağıdan ve yüksek hava”yı en güzel oynama yarışmasına döndü. Oysa bizim daha fazla oyunumuz var. Önümüzdeki yıl jüri herkesten farklı bir yöresel oyun oynayan ekibe fazladan iki puan daha vererek bu teşvik etmek sureti ile bu giderilebilir sanırım. Asıl büyük teşvik DAĞDER yönetiminden geldi. Kazananlara plaketlerin yanında verilen kese kese altınlar önümüzdeki yıl elemelerin zorlu geçeceğini garantiledi. DAĞDER’in kesesine bereket… Yarışmaların sonunda geleceğin ulusal ama şimdilik dağlıların yerel sanatçısı Menteşeli Cengiz’in okuduğu iki türkü yeni derlenmiş belli ki, ilk defa bu programda icra edildi. Güzel yorumlamasından çok araştırıp, güzel olanı bulup, çıkardığı için Cengiz diğerlerinden farklı ve istikbal vaat ediyor. Herhalde Neşet Ertaş da Cengiz yaşlarında iken en fazla bu kadar dikkate alınmıştır. Seyirlik oda oyunlarında da takımlar sergiledikleri yöremize has küçük teatral oyunlarla özellikle delikanlı başının ne kadar kudretli olduğunu

ortaya koydu. Gençlerin birbirlerine yakınlaşması, birbirlerine tahammül etmeleri, köy içi hiyerarşik yapının pekişmesi bu oyunlar sayesinde sağlanıyor. Böylelikle köyün sakinleri arasındaki sorunlar daha kolaylıkla

çözümlenebiliyor, ihtiyaç olduğunda da birlik ve beraberlik kolayca tesis ediliveriyor. Bunların içinde özellikle bir tanesi; Kocakavacıklı Mehmet’in canlandırdığı tipleme kadar hiçbir meşhur komedyen güldüremedi


15 beni. Ne kadar güzel gözlemlemiş ve ne kadar ustaca sunuyor bir dağlının tepkilerini ve konuşmasını. Gülerken gözlerimden yaş geldi. Hayranlığımı bir kez daha ifade etmezsem bu yazı eksik kalırdı. İki küçük çocuğunda gözlerden kaçmadığına eminim. Birisi sazlarla beraber cura çalan, diğeri de bir halk oyunları ekibi ile oynayan. Büyüklerini gölgede bıraktılar nerdeyse. Allah nazardan saklasın ve ailesine bağışlasın. Onları yetiştirenlerin emeğine deymiş. Baştan aşağı tebrik ve takdir yazısı oldu çünkü ortaya çıkan program gerçek anlamda bir başarı idi. Övgüyü hak edip de benim hatırıma gelmeyen kaldıysa affetsin. Yağlı ballı sözleri programın asıl sahibi DAĞDER yönetimi ve organizasyon komitesini kutlayarak sonuçlandırayım. Çünkü ortaya çıkan ürün, tamamen onların eseridir. Bu organizasyona destek veren Büyükşehir Belediyesi’ne de teşekkür etmemek vefasızlık olur. Bu şenlikte iki şey eksik kaldı. Umuyorum ki önümüzdeki programa dâhil edilir. Birincisi şenlik başlangıcında, TKM den yürüyerek Osmangazi ve Orhangazi türbelerini ziyaret etmek. İkincisi de Pınarbaşı mezarlığının ortasından inen, sağı solu tecritli yolda yokuş aşağı tahta araba yarışı düzenlemek. Her ikisi de şenliğin ruhuna uygun, hatırda kalacak ve her yıl tekrarlanarak gelenekselleşmeye namzet etkinlik detayları. İki kesime ikişer mesajla ikilemelere devam edeyim. Birincisi Dağlılara: Öncelikle haftada en az bir gün, kahvelerdeki televizyonları açmayı ve kâğıt oynamayı yasaklayın. O gün delikanlı başı geleneğini canlandırın, seyirlik oyunları oynayın, büyükler bildikleri kültürel değerlerini nakletsinler. Duyanlar bilenler Sadettin Efelerin, Canip Efelerin hikayele-

rini, yerel efsaneleri, örfümüzü adetimizi içeren masalları anlatsınlar. Varsın olsun duyduğunuza bir cümle de siz ekleyin zarar yok. Böylece küçükler hem dinlemeyi öğrensin hem de aslında sahip oldukları zenginliğin ne olduğunu fark etsinler. Sonrasında da bir yıl boyunca kendinizi geliştirerek ister müzikte, ister halk oyununda isterse seyirlik oyunlarda en az bir takım çıkararak bu şenliklere yarışmacı olarak katılın. Seyrederken eğlenmenin yanında, yarışmanın tatlı heyecanının keyfinden mahrum kalmayın. İkinci olarak anlayışlarına ve engin hoşgörülerine sığınarak dağ yöresi belediye başkanlarına mesajım olacak. Bu şenlik gösterdi ki bizim dağlıların “tolk şovcuları” var, sunucuları var, solosuyla korosuyla, sazıyla sözüyle müzisyeni var, seyirlik oyuncusu var, halkoyuncusu var, hatta komedyeni dahi var. Bunları seyretmeye ve hararetle her zaman alkışlamaya hazır fanatik bir seyirci kitlesi de var. Bu demektir ki sizin şenlik etkinliklerinizde başkalarına ihtiyacınız yok. Bir de bu türden kültür etkinlikleri desteklemek yerel yönetimlerin asli görevlerinden ise; her ilçe bu yarışmaya katılımı ve kazanmayı teşvik edici girişimlerde bulunmaları kendileri içinde faydalı olacaktır. Böylelikle bu yılki ekiplerin ilçelere dağılımının dengeli olmayışının, gelecek yıllarda tekrarlanmamasının sağlanmasına katkınız da olur. Aynı zamanda bu yarışmalarda hangi ilçenin ekibi kazanırsa o ilçe için de bir övünç ve nam olur. Şahsi ilginizden ve bu tür kültürel faaliyetlere yaklaşımınızdan cesaret alarak bu önerilerde bulunuyorum. Bu iki gün dolu dolu geçiverip bittiğinde, tadı damağımda kaldı. Fark ettim ki tüm bu kültürel güzellikleri ve tatları çıkardığımızda geriye çok yavan bir hayat kalıyor.


16

DEĞİŞİM NE İSTER?

DEĞİŞİM ÇOK ŞEY İSTEMEZ. SADECE BİRAZ ZAMAN VE SABIR İSTER.

C SADETTİNTOPÇU

.Moller’in “Değişim ne zaman gereklidir?” sorusuna verdiği yanıt “ Gerekli hale gelmedendir”. Bu soruyu da bu cevabı da hep aklımın bir köşesinde taptaze saklarım. Toplum olarak da saklamalıyız diye düşünüyorum. Gelecek, değişimlerde saklıdır da ondan. Her adım bir önceki adımın ilerisinde atılır. Bu adımların değişimi tetiklemesi için de uzunca bir yol alınması gerekir. Artık 25 yıla dayanmış bir zaman tünelinin içinden geçen yoldan bahsediyorum. Bu yol yürünmüştür. Bu yol öyle kervan geçmez yarlarda tepelerde değil, Bursa kamuoyunun gözünün

önünde yürünmüştür. Başından sonuna alın terinin, çabanın ve fedakârlığın her renkte her dilde her kokuda duyulmasıdır. Dağ-Der Genel Başkanı Sayın Erkan AYDIN geçtiğimiz günlerde müjdeyi verdi. DKM(Dağ-Der Kültür Merkezi) nisan ayında kapılarını Bursa’ya açacak. Bize göre müjdeden öte, oturup üzerinde saatlerce, günlerce hatta aylarca düşünülmesi, tartışılması gereken bir süreç. Değişimin geliyorum dediği bir zaman dilimi. Şık bir kıyafet giymeye hazırlanan DAĞ-DER için bir dönüm noktası.


17 Yeni umutların, yeni başlangıçların zamanı... Herkesin DKM üzerine farklı başlangıçları, ümitleri ve yaşamak istedikleri vardır. Ben burada ortak bir başlangıç ve umuttan bahsetmek istiyorum. Bu ortak başlangıç ise yeni bir kurumsal yapıdır. Kurumsallık, en yalın anlatımla her türlü etkileşim ve iletişimde belirli kuralların hâkim olmasıdır. DKM’nin içine girilmesiyle toplumumuzun üstünü örten çatı değişecektir. Bir bakıma bu çatıyı altında yaşadığımız gökyüzüne benzetebiliriz. En basitinden bu gökyüzünün renginin değiştiğini düşünün. “Masmavi gökyüzü” ile başlayan cümleler, benzetmeler hemen hemen her ilişkili düşünce ve duygu kökten değişecekti öyle değil mi? Çatının değişimiyle birlikte düşüncelerin ve duyguların yükselme kabiliyetleri artacaktır. Bu düşünce ve duyguların yükselme kabiliyetine uygun yeni bir kurumsal yapının oluşturulması gerekmektedir. Yukarıda bize müjdeden öte oturup üzerinde saatlerce, günlerce hatta aylarca düşünülmesi ve tartışılması gereken bir süreç derken bu kurumsal yapının yeniden şekillenmesinden bahsetmiştim. Kişisel fikrin nedir? diye sorarsanız. Tam olarak net bir şey ortaya çıkarmış değilim. Fakat dünyadaki STK’ların yönetimsel ve organizasyon şemalarının incelenmesi ve bize uygun bir yapılanmanın yeniden tesis edilmesi en azından başlangıç için doğru bir yaklaşım olacaktır. Evet, değişim ne ister? Değişim; Bazen etrafı duvarlarla örülü üstünde çatısı olan bir barınak ister. Bazen de düşünen ve çabalayan üç beş kişi ister. Değişim çok şey istemez. Sadece biraz zaman ve sabır ister.


18

ILICA KAPLICALARI VE ILICAKSU

I

lıcaksu, Harmancık’a bağlı ve ilçeye 15 km uzaklıkta bir köydür. Köye, üstü kemerli küçük bir ılıcası olduğu için bu ad verilmiştir. Köy, H 937/M 1530 tarihli Muhasebe defterinde “Ilıcak” olarak kayıtlı bulunmaktadır. Ayrıca, 1908 Salnamesindeki mülki taksimat ile 1925 Yunan Fecayii köyler listesinde ve 1927 haritasında “Ilıcaksu” olarak Adranos’a bağlı görünmektedir. İçişleri Bakanlığının 1933 tarihli “Köylerimiz” adlı yayınında ise aynı adla Orhaneli ilçesine kayıtlı bulunmaktadır. Köy 1908’de 13 hanedir. 1927’de 203, 1990’da 145 kişi nüfusu vardır. Tarihi Adronos Kenti, Harmancık sınırlarını içine alan bir kentti. Hadrianus bugünkü Orhaneli’yi


19 av mahalli olarak kullanmaktaydı. Buralara hamamlar inşa ettirdi. Bu hamamların kalıntılarına bugün Harmancık sınırları içinde bulunan ılıcaksu kaplıcalarının üst tarafında rastlamak mümkün. Roma döneminden kalma Ilıca Kaplıcaları Harmancık İlçe merkezine 10 km uzaklıkta bulunmaktadır. Romatizma, egzama, kireçlenme, yara ve çıban, kadın hastalıkları ve göz hastalıklarına iyi gelmektedir. Yamaç paraşütüne de müsait olan ılıca kaplıcaları, yeşilin her tonunu barındıran oksijen deposu olma özelliğini elinde bulundurmaktadır. Ilıca Kaplıcaları, Ilıcaksu Köyü girişinde bulunmakta ve köylüler tarafında çalıştırılmaktadır. Harmancık Belediyesi’nin Ilıca kaplıcaları ile ilgili projeleri büyük önem taşımaktadır. İlk etapta mücavir alana alma çalışmaları başlatan Harmancık Belediyesi, İller Bankası’na yaptığı müracaat sonucu, bölgede yüksek jeoloji mühendislerince teknik ölçüm ve araştırmalar yaptırmış, yapılan araştırmalar sonucunda, jeotermal su kuyusu açılması gerektiği, maliyeti ve incelemeler bir dosya halinde sunulmuştur. Belediye, yapılan araştırmalar neticesinde şifalı olan bu kaynağın değerlendirilmesi gerektiğini kanıtlamıştır. Daha modernize tesis ve kaplıcaların yapılarak, ülke turizmi, ilçe ekonomisi ve tanıtımına büyük katkı sağlayacağı ve hatta Harmancık’ın kaderini değiştireceği kesindir. Çalışmalarımız dolayısı ile Ilıca Kaplıcalarının ‘Turizm Merkezi’ kapsamına alınması ile ilgili çalışmalar devam etmekte ve buna istinaden Kültür ve Turizm Bakanlığı bu konularda girişimler başlatmıştır. Kaplıca bölgesinin yanından geçen ve yapımına devam edilen Balıkesir - Kütahya devlet yolunun tamamlanması ile ilçe ve kaplıca bölgesi büyük canlılık ve potansiyel kazanacaktır.


20

Dağ yöresi kültür şöleninde buluştu

D

ağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği’nin Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleştirdiği 2. Dağ Yöresi Kültür Şenliği ile dağ yöresi 2 gün boyunca Tayyare Kültür Merkezinde buluştu. Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, Ak Parti Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden, 22. Dönem Milletveli Faruk Ambarcıoğlu, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili

Abdullah Karadağ,Büyükorhan Belediye Başkanı Selami Selçuk Türkmen, Harmancık Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya, Göynükbelen Belediye Başkanı Adnan Uludaş, Karıncalı Belediye Başkanı H. İbrahim Karagöz, Ak Parti İl Yönetim Kurulu üyesi Hikmet Ertaş, Orhaneli Belediye Başkan vekili İsmail Can, Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez, Büyükşehir Belediyesi Projeler Koordinatörü Aziz Elbas, sivil toplum kuruluşları ile köy dernek

lerinin katıldığı ve sunuculuğunu Özer Güleç’in yaptığı etkinlikte geleneksel kültürel değerlerimiz yansıtılırken, şölende folklor gösterileri ve yarışmalar da gerçekleştirildi. Bu yıl 2 güne yayılan şölenin ilk gününde tamemen dağ yöresi sanatçılarından oluşan koro tam 4 saat boyunca dağ yöresi ve Bursa türküleriyle seyircileri coşturdular. Dağ Yöresinin geleneksel kültürünün bütün zenginliği ile yaşatılmaya devam edilmesi ve geleceğe taşınması amacıyla böyle bir organizasyon düzenlediklerini belirten Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, etkinliğin gelecek yıllarda daha nitelikli bir içerikle


21 ve gelenekselleşerek geniş kitlelere ulaşacağını belirtti. Aydın: “Dağ-Der olarak, gerek yöremizin Bursa’da temsiliyetinde gerekse dağ yöremizin sorunlarının çözümünde önemli adımlar atıyoruz. Dağ-Der bugün Bursa’nın en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biridir. Derneğimiz bir yandan Dağ yöremizin gelişimine katkıda bulunurken bir yandan da Bursa’nın sosyal ve kültürel hayatına renk katmaktadır. Biliyoruz yükümüz ağır, sorumluluğumuz ağır. Bu yıl derneğimizin kuruluşunun 25. Yılıdır. Çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımız kültür merkezi restorasyonu tamamlanma aşamasındadır. İnşallah, Tahtakalede’ki Kül-

Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn recep Altepe’ye, Osmangazi, Yıldırım, nilüfer Belediye başkanlarımıza, Yöremiz İlçe belediye başkanlarımıza, Köy derneklerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Biz “elbirliği” ile daha çok güzelliklere imzalar atacağız. Tabii ki bizim bütün çalışmalarımız sizin adınıza sizin için yapılmaktadır. En büyük teşekkürü siz değerli hemşehrilerime sunmak istiyorum” dedi.

tür merkezimiz tamamlandığında yöremizin sesi daha gür çıkacak. Tahtakale yeniden buluşma noktamız olacak. İnşallah kültür merkezimizin açılışını yaptığımızda her gün etkinlik yapılan, her gün kapısı açık olan, dağlı olsun olmasın herkesi kucaklayan bir merkez olacak. Dağ-Der artık Bursa’nın değerlerinden biridir. 25 yıldır Dağ-Derin bu aşamaya gelmesinde çok büyük emekleri olan derneğimizin değerli başkanlarına ve yönetim kurulunda görev yapan değerli hemşehrilerime teşekkürü bir borç biliriz. Onlardan aldığımız bayrağı daha ilerilere taşımak için bizlere destek veren yönetim kurulundaki arkadaşlarıma da huzurlarınızda te şekkür ediyorum. Bu arada derneğimize ve dolayısıyla yöremize yaptıkları unutulmaz katkılardan dolayı

KÖYLER YARIŞTI Şölenin 2.günü dağ yöresi halk oyunları ekipleri geleneksel otantik oyunlarla izleyenleri mest ettiler. Tamamen yörede yetişmiş, otantikliği ve doğallığı bozulmamış ekiplerin sahne alığı gösteride erkek halk oyunlarında; 1.’liği Gelemiç ve Belenören Köyleri paylaşırken, 2.’liği Kocakavacık ve Kozağacı köyleri 3.’lüğü ise Yazıbaşı köyü kazandı. Bayan halk oyunları gösterilerinde ise 1.ciliği Dağdibi ve Kocakavacık köyleri 2.’liği Gelemiç ve Harmancık Akalan köyleri paylaştı. Seyirlik oda oyunlarında ise 1.’liği Akçapınar ve Kocakavacık, 2.’liği Belenören, 3.’lüğü Gelemiç, 4.’lüğü de Göynükbelen köyleri aldı. Şenliğe Katılan tüm ekiplere ödüllerinin verilmesinin ardından tamamlanan 2. Dağ Yöresi Kültür Şenliği, izleyenlerden tam not aldı.


22

BURSA TÜRBELERİ-1 1-ÇOBAN BEY TÜRBESİ Umurbey Mahallesinde, kendi adıyla anılan sokakta yer alan türbe, Osmanlı İmparatorluğunun kurucularından Osman Bey’in oğlu Çoban Bey’e aittir. Yapım tarihini belirleyen yazıtı bulunmamaktadır. XIV.yy. başlarında yapıldığı yazılı kaynaklarda belirtilmektedir. Yer yer moloz taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı yapı, 6.45 x 6.45metre iç ölçüsünde, kare planlı, üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarlarından kubbeye geçiş üçgenler aracılığı ile sağlanmıştır. Kubbe dıştan betonla kaplı ve iki sıra kirpi saçaklıdır. Yapının içi sıvasız olup bakımsız bir haldedir.

2-DEVLET HATUN TÜRBESİ Yeşil Külliyesinin altında, Meydancık Semtinde bulunmaktadır. Çelebi Sultan Mehmet tarafından annesi Germiyanoğlu Yakup Bey’in kızı Devlet Hatun için 816 H.(1414) yılında yaptırılmıştır. Sivri külahlı, içten kubbeli, yanları açık bir

türbedir. Yapı dıştan dışa 5.75 x 5.75metre ölçüsündedir. Tamamı mermerden yapılmış, köşelerde gönye ayaklar üstüne, ortada ise silindirik sütunlara basan sekiz sivri kemere sahiptir. İçeride kırk sekiz dilimli helezoni kubbe, dıştan yüksek kasnağa oturan kurşunla kaplı bir külahı bulunmaktadır. Kubbe kasnağında baklava motifleri veren bir kuşak yer almaktadır. Yapı külahlı türbelerin Osmanlılar döneminde yapılan en son örneği olması nedeniyle önem taşımaktadır. 3-EBE HATUN TÜRBESİ Muradiye Cami hazır esinde yer alan, Fatih Sultan Mehmet’in ebesine ait türbede kitabe bulunmamaktadır. Yapı dıştan dışa 4.46 x 4.46metre boyutlarında, oldukça düzgün kare planlı, taş ve tuğla ile örülmüş ayakları birbirine bağlayan sivri kemerler üzerine oturan bir kubbeye sahip, yanları açık bir türbedir. Kemerlerin üzengi düzeyinin hemen alt kısmında ahşap gergiler yer almaktadır. İki sıra kirpi saçağa sahip kubbenin üzeri dıştan kurşunla kaplıdır. Yerden bir metre yükseklikte, mermerden Ebe Hatun’un sandukası bulunmaktadır. 4-EBU İSHAK CAMİ ÖNÜNDEKİ TÜRBE Ebu ishak cami önünde yer alan türbe, XV.yy. yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı,üzeri çatı ile örtülü olup moloz taşla inşa edilmiştir. Kuzey duvarında aslan ağzı biçiminde bir çörteni bulunmaktadır. Türbedeki tek sanduka baş ucunda (Abdullah Mustafa) yazılıdır.Sandukanın yanları çini parçacıkları ile süslüdür. 31-182-34

5-EMİR SULTAN TÜRBESİ Emir Sultan Semtinde, Emir Sultan Cami yanında bulunan türbede; Emir Sultan, oğlu Emir Ali, zevcesi Hundi Hatun ve iki kızı yatmaktadır. Emir Sultan Buhara’da doğmuş, kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmet bin Aliyyül Buhari olarak bilinir. Dönemin önemli bilginlerindendir. 1391 yılında Bursa’ya gelmiş ve Yıldırım Bayezıd’ın kızı Hundi Hatun’la evlenmiştir. 1429 yılında veba hastalığına yakalanarak vefat etmiştir. Türbenin orijinal yapısından bugüne pek bir şey kalmamıştır. Bugünkü türbe 1868 yılında Sultan Aziz tarafından yenilenmiştir. Sekizgen planlı yapının üzeri dıştan kurşunla kaplı bir kubbeyle örtülüdür. Türbe;avlu düzeyinden bir metre daha aşağıdadır. Giriş kapısı doğu yönündedir. Kapının bulunduğu doğu cephesi beden duvarları hariç diğer cephelerde yuvarlak kemerli, geniş birer pencere bulunmaktadır. 6-GAZİ TİMUR TAŞ PAŞA TÜRBESİ Çukur hamamın karşısındaki sekinin dibinde, birisi Gazi timurtaş Paşa’ya ait üç kabir bulunmaktadır. 1949 yılında kabirleri içine alan yeni bir türbe yapılmıştır. 805 H. (1403)tarihinde ölen Gazi Timur taş Paşa’nın kabir taşındaki


23 nesih harflerle yazılmış,üç satırlık kitabe şöyledir: Sultan Yıldırım Bayezıd Han Hazretlerinin vüzeralarından Gazi Timur taş Paşa kabri şerifidir.805. (1403) 7-GÜLÇİÇEK HATUN TÜRBESİ I. Murat Hüdavendiğar’ın eşi Yıldırım Bayezıd’ın annesi Gülçiçek Hatun’a ait olan türbe, Altıparmak Semtinde, Sarıklı Değirmen Sokağında yer almaktadır. Padişah analarından kendi adına türbesi olan ilk kadındır. Kare planlı yapı, tek kubbeyle örtülüdür. Kabirlerin bulunduğu mekanın önünde, yanları kapalı revaklı bir bölüm yer almaktadır. Eskiden çatı ile örtülü revakın üzeri bugün yıkılmış durumdadır. Üç sıra tuğla, bir sıra kefeki taş dizisiyle örülmüş beden duvarlarının kalınlığı 0.85metredir. Cephelerin dış köşeleri kesme kefeki taşla örülmüştür. Beden duvarlarından kubbeye geçiş içeride üçgenler aracılığı ile sağlanmıştır. Kubbe; kesme taşla örülmüş sekizgen bir kasnağa oturtulmuştur. Giriş kapısı, tuğla işçiliği ile yapılmış, iç içe iki yuvarlak kemere ve mermer söveye sahiptir. Türbede Gül çiçek Hatun’dan başka kimliği bilinemeyen üç kişiye ait sandukalar bulunmaktadır. 8-GÜLRUH SULTAN TÜRBESİ Muradiye Cami haziresinin batı yönünde bulunan türbe, 1502 yılında vefat eden II. Bayezıd’ın karısı ve Alem şah’ın annesi Gülruh Sultan’a aittir. Kare planlı türbenin bir sıra kesme taş ve üç sıra tuğla dizilerinden yapılmış olan beden duvarları kirpi saçaklarla sonuçlanmaktadır. Mekanın üzerine sekizgen kasnağa oturan bir kubbe örtmektedir. Sivri kemerli girişi küçük bir eyvan biçimindedir. Kapı, basık kemerli, mermer söveli olup kav sarası beş sıra stalaktitlerle düzenlenmiştir. Giriş eyvanının sağ ve solunda mih-

rabiyeler bulunmaktadır. Beden duvarları üzerinde bulunan sekiz pencere, mermer söveli ve sivri kemer alınlıklıdır. Kubbe kasnağındaki dört pencere ise sivri kemerli, alçı şebekelidir. İçeride kubbeye geçişler stalaktitli tromplarla sağlanmıştır. Çok renkli kalem işi ile bezeli olan beden duvarları sonradan badanayla kapatılarak üzerine sade kalem işi tezyinat yapılmıştır. Kapı ve pencere kapakları yapıldığı döneme ait ahşap işçiliğinin güzel birer örnekleridir. İçeride Gülruh Sultan’dan başka kızı Kamer Sultan, Alem şah’ın oğlu Osman ve kızı Fatma’ya ait mermer sandukalar yer almaktadır.

9-GÜLŞAH HATUN TÜRBESİ Muradiye bloku içinde yer alan türbe XV.yy. yaptırılmıştır.Türbe Fatih Sultan Mehmet’in eşlerinden, Şehzade Mustafa’nın annesi Gülşah Hatun’a aittir. Küçük eyvan görümündeki bir girişe sahip türbede ana hacim kare planlıdır. Kubbe içeriden baklava motifleri veren bir kuşağa, dıştan sekizgen kasnağa oturmaktadır. Duvar kalınlıkları 0.82 x 0.85metre arasında farklılık göstermektedirler. Beden duvarlarındaki sivri kemer alınlıklı, mermer söveli altı pencere ile kasnakta bulunan dört sivri kemerli, alçı şebekeli pencere içerinin aydınlanmasını sağlamıştır. Girişteki küçük eyvanın iki yanında mihrabiyeler bulunmaktadır. Kapı sövesi mermer olup üstüne tuğlarla dokuz dilimli bir taç işlenmiştir. Duvarları iki sıra tuğla, bir sıra taş ile örülmüştür. Alt silmede bir, kub-

bede iki sıra kirpi saçakla duvarlar sonuçlandırılmıştır. Türbenin içinde biri Gülşah Hatun’a, diğeri II. Bayezıd’ın oğlu Şehzade Ali’ye ait mermerden yapılmış iki sanduka yer almaktadır. 10-HAMZA BEY TÜRBESİ Hamza Bey Semtinde, Hamza Bey Camisinin güneybatısında XV.yy. yaptırılan türbe,Çelebi Sultan Mehmet’in Kumandanı, II. Murat’ın Veziri Hamza Bey’e aittir. İzmir’in Fatihi, İstanbul’un Fethinde, Rumeli orduları kumandanı olan Hamza Bey,Fatih Sultan Mehmet’in Romanya’ya yolladığı elçilik heyetinde bulunmuş, Kazıklı Voyvoda tarafından yirmibin civarındaki köylü ve arkadaşları ile birlikte 1461 yılında kazıklara geçirilmek suretiyle şehit edilmiştir. Naaşı Bursa’ya getirilip bu türbeye gömülmüştür. Kesme taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı yapı sekizgen bir alana sahip olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Bir metre kalınlığındaki duvarları iki sıra kirpi saçak dizisi ile nihayetleşir. Dıştan kurşunla kaplı kubbe sekizgen bir kansak üzerine oturmaktadır. Türbeye giriş doğu yönünde küçük eyvanlı bir kapıdan sağlanmakta, eyvanın sağ ve solunda mihrabiyeler bulunmaktadır. Yapının beden duvarlarındaki sivri kemer alınlıklı, mermer söveli, demir parmaklıklı, altı pencere ile, üstte dilimli çerçeveye sahip alçı şebekeli, renkli camlı sekiz pencere ile aydınlanması sağlanmıştır. 11-HATİCE SULTAN TÜRBESİ Kükürtlü Hamam’ın güneydoğusunda yer alan türbeyi II.Bayezıd’ın kızı,(Kara Mustafa Paşa’nın Hanımı) Hatice Sultan için Bursa Subaşısı Mehmed Bey yaptırmıştır. XVI.yy. başlarında gerçekleştirilmiş olan kare planlı yapı,üçgen geçişli ve dıştan sekizgen kasnaklı kubbeye sahiptir.Eserin güneyindeki tonoz örtülü revaklı bölümle birlikte boyuna uzanan dikdörtgen bir plan oluşturmaktadır.Pencerelerin


24 üst söve yüksekliğine kadar kesme kefeki taş ve mermer dizisi ile örülmüş duvarlar,tuğla-kesme taş dizisi ile son bulmaktadır.Kubbenin üzeri dıştan kurşunla kaplıdır. Kasnakta üç,batı ve doğu duvarında ikişer pencere mevcuttur.Revaklı bölümün yanları kapalı olup,dört mermer sütuna oturan,üç sivri kemere sahiptir.

12-I. MURAD (HÜDAVENDİGAR)TÜRBESİ Çekirge semtinde, I.Murat (Hüdavendigar) Camisinin kuzeybatısında bulunan türbe, Yıldırım Bayezıd tarafından 1389 yılında I. Kosova Savaşında şehit olan I.Murat (Hüdavendigar) için yaptırılmıştır. Ancak 1854 yılında deprem sonucu türbenin tamamının yıkıldığı, sonradan temelleri üzerine bugünkü türbenin yapıldığı yazılı kaynaklarda belirtilmektedir. Yapı, yaklaşık olarak 17.60 x 17.60 metre boyutlarında olan kare bir plana sahiptir. Ortada sekiz sütunun taşıdığı kemerlere oturan sekizgen kasnaklı kubbeli bölümün etrafını üstü tonoz örtülü bölüm çevirmektedir. Sütun başlıkları alçıdan kenger yaprakları ile süslenmiştir. Kuzey cephesi dıştan üç payanda ile desteklenen yapıyı, yuvarlak kemerli dokuz pencere aydınlatmaktadır.

Dış cepheler sıva ve badanalıdır. Türbenin tam ortasında pirinç parmaklıklar içinde büyük sanduka, I. Murat’a aittir. Diğer sandukalar ise oğlu Yakup Çelebi,Torunu Süleyman Çelebi ve onun oğlu Orhan’a Yıldırım Bayezıd’ın oğlu Musa Çelebi ve Şehzade Mehmet’e aittir.Diğer ikisinin kime ait olduğu bilinmemektedir. 13-II.MURAD VE ALAADDİN TÜRBELERİ Muradiye türbelerinin bulunduğu bahçede,girişin karşısında yer alan türbe, kapısı üzerindeki kitabede belirttiği gibi II. Sultan Murat’ın 855 H.(1451) yılında ölümü üzerine vasiyetine uygun olarak oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Türbe 13.45 x 13.45 metre iç ölçüsünde kare planlıdır. Orta bölüm dört ayak ve dört sütunun tuttuğu kasnak üzerine oturtulmuş, bir kubbe ve bu kubbeyi çevreleyen tonozlu bir galeriden oluşmaktadır. Sütunlar Bizans başlıklıdır. Orta kubbe dışta sekizgen bir kasnağa oturmakta olup, üzeri kurşun kaplıdır. İçeride kubbeye geçişler tromplar aracılığı ile sağlanmıştır. Sultan Murat’ın tek başına yattığı türbenin içinde hiçbir tezyinat yoktur. Vasiyeti üzerine kubbe de kilit taşı yerine,daire biçimli bir açıklık bırakılmıştır. Mezarın üzeri toprakla kapalı, örtüsüz basit bir şekilde bırakılmıştır. Ahşap işçiliğinin güzel örneklerinden olan kapı kanatları, mermerden yapılmış, küçük bir eyvan ve kemer içersindedir. Türbenin en önemli noktası kapı önündeki ahşap saçağıdır. Renkli süsleme bakımından fevkalade güzel bir eserdir. Stalaktitler, on iki köşeli yıldızlar ve yaldızlı çivi başları ile bezenmiştir. 14-MÜKRİME HATUN TÜRBESİ Muradiye türbelerin bulunduğu bahçenin güneybatısında yer alan türbe, 1515 yılında yapılmıştır. Kare planlı türbe taş ve tuğla dizileri ile örülmüştür.

Duvarlardan kubbeye geçiş, içinde tromplarla, dıştan sekizgen kasnakla sağlanmıştır. Doğudaki giriş, kesme taştan yapılmış eyvan şeklindedir. Eyvanın sağ ve solunda mihrabiyeler yer almaktadır. Kapı kav sarasındaki stalkatitler dökülmüştür. Beden duvarlarında, sivri kemer alınlıklı, taş söveli, geçmeli demir parmaklıklı ikişerden sekiz, kasnakta ise sivri kemerli, alçı şebekeli dört olmak üzere toplam oniki pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Mihrap nişi, üç sıraya düzenlenmiş stalaktitlerden oluşmaktadır. Duvarlar ve kubbe içeride, içeride çok renkli kalem işçiliği ile arabesk, geometrik desenler ve ayetler bezeli iken sonradan üzeri badana ile kapatılmıştır.

15-OKÇU BABA TÜRBESİ Hisar kapısı yanındaki türbe XIV. yy. yaptırılmıştır. Kesme taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı türbe 3.45 x 3.45 metre iç ölçüsünde, üzeri içeriden kubbe, dıştan çatı ile örtülüdür. Duvar kalınlıkları yaklaşık olarak 0.50 metredir. Beden duvarlarından kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Kubbenin tam ortası bitkisel motifli kalem işçiliği ile bezenmiştir. Girişi, kuzey yönündeki 0.90 x 1.10 metre ölçüsünde tuğladan örülmüş, yuvarlak kemerli bir çıkıntı ile sağlanan yapıyı üç tane demir parmaklı, dikdörtgen çerçeveli pencere aydınlatmaktadır. İçinde Bursa’nın fethinde hizmet etmiş Nasrettin Paşa veya Nusret Paşa’ya ait tek kabir bulunmaktadır.


25

16-ORHAN GAZİ TÜRBESİ Hisarda, Tophane parkının girişinin sağında bulunan türbe, Osman Gazi’nin Oğlu Bursa Fatihi Orhan Gazi’ye aittir. Bugün yer yer zemin mozaikleri kalmış bulunan, Bizans Kilisesi kalıntısı üzerine yapımıştır. 1854 depreminde yıkılan türbe 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırılmıştır. Dışarıdan her bir kenarı 16.80metre uzunluğunda olup, yapının duvar kalınlığı 1.30 metredir. Giriş güney cepheden sağlanır. Türbenin içinde Tanzimat Uslubundaki başlıklara sahip, boyalı dört kalın sütunun taşıdığı yuvarlağa yakın sivri kemerlerin üzerine oturan kubbe ile örtülü orta bölümün etrafı beşik tonoz örtülü bir bölümle çevrilmiştir. Bu yöntemi I.Murad ve II. Murat türbelerinde de görmekteyiz. Yapının içi beyaz kireç ile boyanmış, süslemeleri oldukça sade yapılmıştır. Türbenin ortasında etrafı dökme pirinç parmaklıklarla çevrili Orhan Gazi’nin görkemli sandukası vardır. Ayrıca Orhan Gazi’nin Hanımı Nilüfer Hatun, Oğlu Kasım Çelebi, Kızı Fatma Sultan, Cem Sultan’ın Oğlu Abdullah, II. Bayezıd’ın Oğlu Korkut, Yıldırım’ın Oğlu Musa Çelebi ve isimleri bilinmeyen ondört kişinin sandukaları yer almaktadır. 17-OSMAN GAZİ TÜRBESİ Tophane semtinde, parkın girişinin

solunda yer alan türbe, ilk defa Osman Gazi’nin Gümüşlü kümbete gömülmesi için yaptığı vasiyeti üzerine, oğlu Orhan Gazi tarafından Bizans Manastırı değiştirilerek yapılmıştır. 1801 yılındaki büyük yangında hasar gören yapı, 1854 yılındaki deprem sonucunda tamamen yıkılmıştır.Bugünkü türbenin yeniden 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Türbe kesme kefeki taş ile yapılmıştır. Duvar kalınlığı 1.20metre olup sekizgen planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür.Kasnağı sekizgen olan kubbe, dıştan kurşunla kaplanmıştır. Poligonsal gövdeli sandukanın bulunduğu yere 4.10 x 5.08metre boyutlarında,üzeri aynalı tonoz örtülü bölümden geçilir. Giriş cephesi dışında türbenin her yanında birer yuvarlak kemerli pencere bulunmaktadır. Türbenin ortasında Osman Gazi’nin her yanı sedef kakmalı parmaklıklarla çevrili sandukanın üzeri sırma işlemeli kadife ile örtülüdür. Sandukanın solunda Oğlu Alaaddin Bey, Alaaddin Bey’in yanında Murat Hüdavendiğar’ın oğlu İbrahim Bey, Orhan Gazi’nin Hanımı Aspurca Hatun ile kimlere ait oldukları bilinmeyenlerle birlikte on yedi sanduka yer almaktadır. 18-SARAYLILAR (CARİYELER) TÜRBESİ Muradiye camisinin güneydoğusunda bulunan türbenin ne zaman yapıldığına dair herhangi bir yazıtı bulunmamaktadır. Ancak eserin mimari tarzı XV.yy. yapıldığı intibaını vermektedir. Yapımında taş tuğla malzeme bir arada kullanılmıştır. Birbirine sivri kemerler bağlanmış, sekiz ayağın taşıdığı kare alanın üstüne betonla kaplı sivri bir külah örtmektedir. Etrafı tuğla testere dişi ile çevrili kemerler, üç sıra tuğla,bir sıra kesme taş dizisiyle örülmüştür. Yerden 1.00 metre yükseklikte kare tuğla ile kaplanmış zemin üzerinde, kime ait olduğu bilinmeyen iki sanduka yer almaktadır.

19-SELİM ZADE TÜRBESİ Selim zade Mahallesinde, aynı adlı caminin önünde, moloz taştan yapılmış mimari bir özelliği bulunmayan türbe 1611 yılında ölen müderris Selim zade Mehmet Efendi’ye aittir. İçinde kitabesiz beş kabir bulunmaktadır. 1950 yılından sonra yeniden yapılmıştır.

20-ŞEHZADE MAHMUD TÜRBESİ Muradiye bloğu içinde bulunan türbe, 1506 yılında II.Bayezıd’ın oğlu Şehzade Mahmut için annesi Bülbül Hatun tarafından, Mimar Yakup’a yaptırılmıştır. Şehzade Mahmut’ dan başka oğlu Şehzade Musa, Orhan, Emir ve Mahmut’un annesi Bülbül Hatun’ un mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır. Kesme taş ve tuğla malzemenin bir arada kullanıldığı sekizgen planlı türbe;iki sıra kirpi saçaklı,dışardan kurşunla kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Yapının kuzeybatıya rastlayan yüzüne dört mermer ayağı birleştiren Bursa tipi kemerli giriş mekanı yerleştirilmiştir. Giriş kapısı dıştan basık, içten Bursa tipi kemerle çevrilidir. Duvarlar içeride pencere üstüne kadar, üzerinde altın yaldızlı, baskı tekniği ile yapılmış motifler bulunan lacivert ve turkuvaz renkli altıgen çinilerle kaplıdır. Etrafını ise beyaz, lacivert turkuvaz renkte çiçek motifli bordür çevirmektedir. Duvarların üst kısmı ve kubbe çok renkli kalem işçiliği ile bezenmiştir. Mihrabı dört sıra stalaktitli, kapı ve pencere kapakları orijinal olup ahşap işçiliği ilginçtir. Kaynak: bursa.gov.tr


26


27

KİTAP

AYIN 7’SİNİ BEKLEYENLER Yunus Emre Coşan KaNeS Yayınları

Kelesli Coğrafya Öğretmeni Yunus Emre Coşan’ın yeni kitabı Ayın Yedisini Bekleyenler Kanes Yayınlarından çıktı. Öykü-Deneme türünde yazıların yer aldığı kitap tüm D&R satış noktlarında ve internetten okuyucuların beğenisine sunuldu. Daha önce Sahte Hüzünlerin Kimliği isimli şiir kitabını çıkaran Coşan çeşitli dergi ve gazetelerde kültürel yazılar kaleme alıyor. Kitabın ismi ise içeriğinde üniversite öğrencilerinin kredi alma günleri olan ayın 7’sini betimleyen yazıdan geliyor. Umut ve yaşama kaynağı yazıların yer aldığı kitabın arka kapağında ise şu satırlara yer verilmiş: “Hayattır ki, hakkını verebilen yaşama sanatkârıdır. Dev kalplerin öngörüsü ile kelimelere dökülmüş kitaplardan geçer yolu bu sanatın. Bu sanat ne sanat içindir, ne kendi için. Bu sanat, hayat içindir; ömrün vefası için. Ruhunuzu teskin edebilmek ve kalbini tüm sevilere açma sanatıdır. Dünyayı kucaklayıp bir kitabın sayfalarına sıkıştırma gayretinde muvaffak olmuş bir yazarın engin bakış açısının, bilgi ve zekâsının tezahürüdür kitabı. Acı dokur, hüzün dokur kimi zaman, hayatın kasnağında. İki çift lafı vardır, bir tek kalbi olan tüm nadide ruhlara. Sabra sükûn, akla yol, gönle dil bir iz düşüm bu kitap. Satırlarda, hayata dair olanın izini sürüp, kimi zaman da ezberini bozmak için onun, anahtar kelimelerle sunulan. “


28

MASAL NİLAYŞAHİNKANAT

Tam burada, tam da fotografın ortasında kalbim… Bir masal var aklımda, kalbimden geçen. Anlatılmayan, anlatılamayan. Bir senin bildiğin. Bir de benim hasretim. Belki otuz saniye süren belki bir ömür varolan bir masal bu hissettiğim. Bir yer var biliyorum, masalın masal olduğu, masal gibi hissettiğim bir yer. Kaçıp kaçıp gizlendiğim, uzun uzun kadere ağladığım ve kabullenebilmek için Allaha sığındığım bir yer. Sonra birden çıkageldiğin, koşa koşa hayatıma sarıldığın bir yer. Kayalıklardan düşecekken ellerimden tuttuğun o yer. Herkesin bilebileceği ama bir o kadar da kimsenin bilemeyeceği bu masalın mekanı kalbim. Tam burada, tam da fotografın ortasında kalbim…


29 MUDANYA




32




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.