Blog Dergisi Sayı 18 - Mart 2011

Page 1

BLOG DERGİSİ

Mart 2011 Sayı: 18

Türkiye’nin İlk ve Tek Online Blog Dergisi

İlk Görüşte... “Çünkü anlatacaklarım yalnızca ilk görüşte aşk ile ilgili değil. “ Oğuz ASLAN S74 Röportaj Konuğu Yeni Bir “Aşk”ın Başlangıcını Fotoğraflıyor: Alev Durmuşoğlu S84 Oyunlarda Aşk S08 İzlenesi Aşk Filmleri S59 Moda: 2011 İlkbahar Yazında 70’ler Aşkı S60

www.

blog dergisi

.com


BLOG DERGİSİ

BLOG DERGİSİ

Genel Yayın Yönetmeni Yasin YÜKSEL yasin.yuksel@blogdergisi.com Yazarlar Benay GAVAZOĞLU benay.gavazoglu@blogdergisi.com Egecan DENİZ egecan.deniz@blogdergisi.com Hakan KARA hakan.kara@blogdergisi.com İbrahim MUMCU ibrahim.mumcu@blogdergisi.com M. İhsan TATARİ ihsan.tatari@blogdergisi.com Oğuz ASLAN oguz.aslan@blogdergisi.com Onur GÜRLEYEN onur.gurleyen@blogdergisi.com Rahim AYTUNÇ rahim.aytunc@blogdergisi.com Serap KAZANCI serap.kazanci@blogdergisi.com Ülkü GÜNEYSU ulku.guneysu@blogdergisi.com Konuk Blog Yazarı Zeynep MENGİ

05

Bloglarınızdaki Yazıların Hızlı İndekslenmesi

08

TeknoHaber: IE 9 İlgiden Bunaldı

13

Misafir Blog Yazarı: Zeynep Mengi

22

Oyun İnceleme: Dead Space 2

Grafik Tasarım Yasin YÜKSEL Reklam reklam@blogdergisi.com Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların sorumluluğu yazarına aitir. Blog Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Blog Dergisi, www.blogdergisi.com üzerinden yayımlanmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorularınız için iletisim@blogdergisi.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.

2 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


İÇİNDEKİLER

06

Wordpress Seo Ayarları

08

TeknoHaber: Opera iPad’e Geliyor

10

Anlamlar, Aşklar, Hayatlar

12

Dünyevi Aşk

14

İlk Görüşte...

16

Röportaj: Alev Durmuşoğlu

30

Oyunlarda Aşk

34

Medal of Honor 2 Geliyor

www.blogdergisi.com 01/2011 03/2011 BLOG DERGİSİ | 3


BLOG DERGİSİ

36

En İyi 5 Yerli Kadın Oyuncu

39

83, Oscar Ödülleri

40

İzlenesi Aşk Filmleri

42

Vizyondakiler ­ Mart

46

Müzik Kutusu

50

Moda: Bahar Geldi Hoş Geldi!

52

Düz Yazı ve Karikatürler

54

Altın Yumurtalı Bloglar

4 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


Bloglarınızdaki Yazıları Hızlı Bir Şekilde Google İndekslesin

BLOG

Bloglarınızdaki Yazıları Hızlı Bir Şekilde Google İndekslesin

Blog yazmak, sadece yazı yazmakla bitmiyor maalesef... Seosudur, tasarımıdır, uygun ve özgün yazısıdır, etiketidir, reklamıdır falan derken birçok şey etrafımızı sarıyor bir yazı yazarken... Ve bunları yaparken, okunması için yapıyoruzdur herhalde ve okunmamızı sağlayacak en önemli yardımcı kaynakta Google. İşte yazdığınız bir yazının anında Google da indekslenmesini istiyorsanız, yapmanız gerekenler çok basit.

çıkan gerekli eklentiyi bilgisayarlarına kurmaları ve yukarıdaki linkte vermiş olduğum linkleri eklemeleri yeterli olacaktır. Blogspot kullanıcılarının bu konuda işleri biraz daha zor. =) http://pingomatic.com/ sitesine girip, sitelerini haftada bir ping attırmanız gerek.

Fakat burada size çok güzel bir ipucu vermek istiyorum. Eğer sitenizi “Google Webmaster Tools ile Wordpress kullananlar bu konuda çok rahat çünkü şu Google’a tanıtmışsanız ve bir sitemap eklemişseniz yazıda yazdıklarımı yaparlarsa 1 kez, bir daha aslında bu gibi şeyleri yapmanıza gerek kalmaması için uğraşmak zorunda kalmayacaklar ve Google yazılarını yapmanız gereken tek şey kalacak: günde en az 2 yazı anında indeksleyecek. (Yani arama sonuçlarında girmek! Evet, doğru! yazınız çıkacak.) Eğer sitenize günde 2 yazıyı sürekli ekliyorsanız, ping İşte link: http://www.blogdergisi.com/iceriginizi- işlemleriyle uğraşmanıza gerek kalmayacak. Google googleye-hizli-bir-sekilde-tanitin sitenizi çok sevecek ve botları sürekli gönderecek, bu da pinge ihtiyacınız kalmadığını gösterecek. Diğer blog sağlayıcılarını kullananlar ise; örneğin Joomla kullanıyorsanız, Joomla üretici sitesinde yer Her şey Google için... alan eklentiler bölümünde Joomla ping diye aratıp,

Hakan KARA hknkr.com

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 5


BLOG

Wordpress Seo Ayarları Hakan KARA hknkr.com Wordpress blogunuz var ise Google ve seo konusunda çok şanslı olduğunuzu söylemek herhalde yanlış olmaz. SEO konusundaki alternatif eklentilerinin yanı sıra kendi içinde gelen seo özellikleriyle de yetinerek, Google karşısına tam uyumlu bir şekilde çıkabilir, böylelikle Google basamaklarını hızlıca çıkabilirsiniz.

Fakat bunun yerine kullanılması önerilen bazı kalıcı bağlantılar var ki, bunlara özel ayar kısmına şunları yazarak ulaşabilirsiniz: - özel ayar (/%category%/%postname%) veya

Fakat burada şunu belirtmek gerek, seo konusu çok etraflıca bir konu. Kendi içinde alt yapılanmaları var, yani sadece Google’a uygun bir kalıcı bağlantı yapmak Google pozisyonunuzu yukarı taşımaz. Etiketler, meta etiketleri, sayfa içi düzen gibi birçok konuda Google sıralamanızı etkiler. Ben bu yazı da kısa da olsa bunları nasıl yapacağınızı sizlere anlatmaya çalışacağım. Kalıcı Bağlantılar Wordpress'in bana göre en önemli özelliklerinden biridir. Fakat standart olarak geldiğinde www.blogdergisi.com/?p100 gibi bir şekilde linkleriniz gözüktü ki bu SEO için hiç de iyi bir sonuç değildir. (Bu linkin anlamı, 100 numaralı yazıdır.) Bunun yerine Wordpress’te eklenti eklemeden bağlantılarımız üzerinde oynama yapabiliriz. Varsayılan (yukarıdaki örnek gibi) Gün ve isim (www.blogdergisi.com/index.php/2011/02/ 24/sample-post) Ay ve isim (www.blogdergisi.com/index.php/2011/02/ sample-post) Sayısal (www.blogdergisi.com/index.php/archives/123)

6 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

- özel ayar (/%postname%) Parantez içine yazdığım kodları, özel ayar kısmına yazdığınızda ( birini seçin ) bağlantılarınız Google için daha uygun bir hale gelecektir. Önerim ise, en son yazdığımdır. Etiketler Blog sistemlerinin çoğunda etiket sistemi kullanılmakta ve başarılı bir iş çıkardıkları görünmektedir. Gerek kullanıcılar ve gerekse arama motorları için son derece önemli olan bu sistem, Wp’nin vazgeçilmezlerindendir. Bazı temalarda etiket bulutları yer almaktadır. Bazılarında ise bu özelliği bileşenler aracılığı ile tasarımlarımıza eklememiz gerekmektedir. Bileşenler ile etiket bulutunu temamıza ekleyebilmemiz için [Görünüm > Bileşenler > Etiket bulutu] yolunu izlememiz gerekmektedir. Etiketlerin en önemli özelliği, site içerisindeki yazılarınızı bir araya getirmesi özelliğidir. Böylelikle site içerisinde daha fazla bağlantı oluştuğu gibi, yazılarınız arasında da


>>Wordpress Seo Ayarları

bir bağ kurmuş olacaksınız ki bu da Google’ın önemsediği konulardan biridir. Burada dikkat etmeniz gereken konu ise, etiketleri yazıya uygun bir şekilde ve aşırıya kaçmadan kullanmanızdır.

kontrol edebilirsiniz. Eğer eksiklikler var ise düzeltmeniz, sizin açınızdan kesinlikle yararlı olacaktır.

Meta Etiketler

Eklentiler Wp Seo ayarlamaları için, Google ile kan kardeş gibi hareket etmek istiyorsanız, sizlere 3 adet eklenti söyleyeceğim. Bunların kurulumunu vs. anlatmaya gerek yok, yine Google sayesinde kolaylıkla bulabilirsiniz. Ayrıca ileri ki sayılarımızda onlara ait resimli anlatımlarda olacaktır.

SEO için önemli olan meta etiketlerimiz “description” ve “keywords” etiketleridir. Description etiketi sitemizin tanımı anlamına gelmektedir. Keywords etiketi ise, blogumuzun anahtar kelimelerini belirtmektedir. Bunların sitemize uygun bir şekilde doldurulmaları ve aşırıya kaçmadan eklenmeleri gereklidir. Siteye uygun bir şekilde yazılmaları ve sitenizi en iyi anlatan anahtar kelimelerden oluşması Google ve siteniz açınızdan önemlidir. Seo İçin Tasarım Tasarımın seo için önemi nedir diye sorabilirsiniz? Aslında arama motorlarının tasarımla ilgilenmesi saçma gelebilir sizlere ama artık eskisi gibi değil. Kullandığınız sitenin web standartlarına uygun bir şekilde tasarımının yapılması kesinlikle sizin açınızdan bir + puan olacaktır. HTML kodlarınız web standartlarını buradan: http://validator.w3.org/ CSS kodlarınızın web standartlarını ise buradan: http://jigsaw.w3.org/css-validator/

All in One SEO Pack Google XML Sitemaps WP-PageNavi Eklenti arama bölümünden, yukarı da isimleri yazanları kurarak seo ayarlamalarının son aşamasına gelmiş olacaksınız. Kurulumdan sonra, bir kaç yapmanız gereken işlem daha kalacak ki dediğim gibi eklenti kurulumlarını okuduktan sonra bunların neler olduğunu göreceksiniz. Artık siteniz Google açısından mükemmel bir hale gelmiş olacaktır. Bundan sonra, Google de daha üst sıralara çıkma mücadelesi şeklinde olacaktır. Sonra gelsin ziyaretçiler.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 7


TEKNOLOJİ

Yahoo’dan iPad Gazetesi LiveStand News Corporation ve Apple’ın ortak projesi olarak ortaya çıkan The Daily’den sonra Yahoo’da bu pazara adım atıyor. Medyanın farklı alanlara kaymasıyla geri kalmamak için Yahoo Ipad için LiveStand adında günlük gazeteyi kuruyor. Öncelikli olarak tablet bilgisayarları hedeflemesinin yanında akıllı telefonlara için de özel bir haber uygulaması da olacak. Ayrıca LiveStand yalnızca kendi içeriklerini kullanmayacak. Anlaşma sağlanan dijital dergilere de LiveStand üzerinden erişilebilecek. Yahoo, LiveStand’de yerel içeriklere dolayısıyla yerel pazarlamaya da önem verecek. Böylelikle artık daha farklı bir pazarlama anlayışı da ortaya çıkmaya başlıyor.

Dünyanın en çok kullanılan mobil tarayıcısı olan Opera şimdi de ipad’a yöneldi. Barcelona’da düzenlenen Mobile World Congress’te bildirilen haberle artık Opera ipad kullanıcılarına geliyor. Popüler mobil tarayıcının geliştiricileri, Android ve Symbian işletim sistemleri için yeni versiyonları da MWC’de tanıttı. Ayrıca iPhone, J2ME ve Blackberry platformları için de yeni sürümün yolda olduğu bildirdi.

IE 9 İlgiden Bunaldı!

Windows Team Blog'dan yapılan açıklamada Internet Explorer 9'un RC sürümü indirilme rekoru kırdı. Henüz final sürümü olmamasına rağmen 2 milyon kişi tarafından indirilen tarayıcı, final sürümü çıktığında pazarda kaybettiği payı yeniden almaya çalışacak. Büyük bir ilgiyle karşılaşan İE 9 bu kadar çok indirmenin beklenmediğini açıkladı. İnternet Explorer 9 HTML 5 desteği, yenilenmiş render motoru, çoklu çekirdek desteği gibi yepyeni özelliklerle gelecek.

LePad'in Çıkış Tarihi Belli Oldu Dünyanın en büyük 4. PC üreticisi olan Lenovo, CES 2011'de tanıttığı tableti lePad'in çıkış tarihi belli oldu.Lenovo'nun LePad modeli, önümüzdeki ay Çin pazarında satışa çıkacak.Dünya pazarına, Haziran ayında çıkacak olan LePad, 1280 x 800 piksel çözünürlükte 10.1 inç dokunmatik ekranı, 8 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

Android 2.2 işletim sistemi, 1.3 GHz Qualcomm Snapdragon çipseti, 1GB RAM, 16/32GB hafıza, WiFİ, Bluetooth, 3G ve 2 megapiksellik kamerası bulunuyor. LePad, Haziran ayında ise Android 3.0 güncellemesiyle dünya pazarına açılacak.

Egecan DENİZ / egecan.deniz@blogdergisi.com

Opera iPad’e geliyor


>>Tekno Haber

World Mobile Congress’de Öne Çıkanlar

Sony Ericsson Xperia Play : Diğer adıyla Playstation Phone olan Xperia Play tek çekirdekli 1GHZ hızında bir işlemci, 4 inç LED aydınlatmalı ekran (480 x 864), 5 megapiksel kamera, Wi-Fi gibi özellikler bulunuyor. Cihaz oynatacağı Playstation One oyunları ve PSN ile olan birliktelik ile ön plana çıkıyor.

HTC ChaCha ve HTC Salsa: Bu telefonlar Facebook ile özel bir entegrasyon içeriyor. Kısaca Facebook telefon desek yanlış olmaz. Kullanımını kolaylaştıran özellikler barındıran HTC Salsa 'da 3.4-inç LCD ekran, 5 Megapixel kamera 600MHz CPU bulunuyor. HTC ChaCha 2.6 inç ekran ve QWERTY klavyesi bulunuyor

Samsung Galaxy S II: Samsung, Galaxy S serisinin ikinci telefonunu duyurdu. Büyük bir ilgiyle karşılaşan Galaxy S II, 4.27 inç Super Amoled Plus ekrana, çift çekirdekli Exynos işlemciye, 8 megapiksel kameraya 16GB/32GB hafızaya sahip olacak.

LG Optimus 3D: Bu yıl en revaçtaki konulardan biri olan 3D tüm kullanıcılar için önemli bir konu. Bunu gören LG de Optimus 3D kullanıcılara sunuyor. Tegra 2 platformundan güç alan telefon, 3D'yi telefonlara getiriyor. Arka taraftaki iki adet 5 megapiksel kamera sayesinde 3D video ve 3D fotoğraf çekebiliyor. 8GB'lık dahili hafızaya sahip telefonda çift çekirdekli işlemci (OMAP 4) ve DLNA desteği bulunuyor.

Android 3.0 Müjdesi Google çalışanı Dan Morrill tarafından yapılan açıklamaya göre Android 3.0 işletim sistemi akıllı telefonlara geleceği söyledi. Barcelona'da düzenlenen Dünya Mobil Kongresi'nde Eric Schmidt’in yaptığı açıklama da ise Android güncellemesinin 6 ay içinde geleceğini belirtti. Ama akılları karıştıran ise Dan Morrill’ın twitter üzerinden “Honeycomb, şu an Android'in tüm uygulamalarını çalıştırıyor. Telefonlara gelmesi an meselesi” açıklamasıyla hepimizi heyecanlandırdı. www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 9


RENGARENK

ANLAMLAR, AŞKLAR, HAYATLAR Serap KAZANCI / tuykalem.prg Görünürlüğü hissedebildiklerimizle olan yaşanılası ve yaşanılırlığını felsefede, edebiyatta, romanda ya da istiklal caddesi şarkılarında tekrar tekrar hayat bulan konulardan… Her yerde olması ve yokluğunun tartışmasız aranması içinde her şey olduğundan sofistike hale sokar. İzlenimlerimizle yaşarız ve sonu bilmekle ya da istemek arasında o duygunun kendisiyle sevişip gideriz. Sonuçta aşkın içinden geçeriz. Onu farklı kılan kişiye özel ayarlayabildiğinden içimizde büyütür her tekrarında da tek’im duygusunu herkesin bildiği isimle dile getiririz. Sınırlamayız çünkü boşluğu büyük, hayallerin esas oğlanıdır; biliriz… Herkesin tek başına deneyimlediği sonuçları bakımından benzerlik aradığı gündem konularından aşkın kendisi şu günlerde yeniden zirvesinde. Gündem onu araştırıp, yüzyıllara adını yazanları anlatarak ve insan bedeninde yaptığı mucizeleri anlatarak zaten hep bil-

10 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

diğimiz hallerini daha sempatik göstermeye çalışarak geçecek. Oysaki çoklu anlamlarda başka aşklar da doğabilir. Belki bir ana rahminde, bir asker uğurlamasında, bir yaramazlık sırıtışında… Belki de pişmanlıkla dolu bir geri dön yalvarışında… Kimseye açıklama yapmamaya kararlıydım. İki evi rahatça bölüşebilmiştik. Neyse ki küçük ama benim için oldukça şirin olanı seçmeme izin vermiş ve bana ait yapabilmişti. İlk yirmi güne kadar bu türden detaylarla uğraşmıştım. Kendime ait küçük yaşantımın ilk rüyaları sadece uykusuz günlerin tadını çıkartmak gibiydi. Yirmi birinci günümde resmi ayrılığı konuşacak kadar cesaretliydim. Sevecektim ya hayatı başka yönüyle. Saçlarım, duruşum değişmiş kendimce kendime hava katar olmuştum. Yoğunluğum azalmıştı yeni mobilyaların eve verdiği kokuyu seviyordum. Masam her gün birinin eşliğiyle neşeleniyordu. Yatılı


>>Anlamlar, Aşklar, Hayatlar

misafirler zor günümde hep yanımdaydı; sanki ben zor günler geçiriyormuşum gibi. Kendime hediye ettiğim kırk birinci günü hala özgür değildim. Olsun kaç gün geçerse geçsin başaracaktım. Sonra moral yemekleri azalmaya başladı. Daha sessiz, sade günler geride bırakıyordum. Kendime yabancı sesimin soruları beni zorlamaya başladı. “Hani?” dedi kendime. “Hani böyle olmayacaktın?”. Daha çok kahve içiyor daha çok ters düz ediyordum kendimi. Onu düşünüyor kalbinin yakmasının geçmiş olabileceğini biliyor beni yakanı hissediyordum. Yine uykusuzdum ve yine özlüyordum. Bütün geceyi geride bıraktığım üç yılımı, alışkanlığımı ve ne acı ki kokusunu, neşesini özleyerek geçiriyordum. Ayrılık mevsimim sonbahar olmamalıydı. Gök gürlememeli beni korkutmama-

lıydı. Zor günümde ben vardım; kendim vardı. Birde her ezan vakti değiştirebileceklerim olsun diye ettiğim duamın kâğıtta ki duruşu. Gece acı içinde gündüzlerim saplantılı bir biçimde hava kapanıp yağma ihtimaline odaklanmış şekilde geçiyordu ve onsuz dayanabileceklerim beni endişeye itiyordu. İlkbaharda denemeliydim boşanmayı. Bu gün ayrılığın yetmiş dördüncü günü. Özlüyorum. Hayır deli gibi özlüyorum. Telefonum kulağımda çalma sesini dinliyorum. Yatağımdan çıkmadım hala. Eğer cevap verme asilliğini gösterirse “Beni yeniden özleyebilir misin? Lütfen! “ demeyi planlıyorum. Henüz kendi soluk sesimin beynime dönen kısmındayım. Belki ayrılığımın yetmiş beşinci günü yeniden onunla olabilirim.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 11


RENGARENK

>>Dünyevi Aşk

Dünyevi Aşk Hakan KARA / hknkr.com Aşk kavramı üzerinde yüzyıllardır filozoflar, büyük düşünürler kafa yormuştur; kimi gerçek aşkı sorgulamıştır kimi de ilahi aşkı... İkisinin ortak noktası da insanın kendi içindeki bu duyguyu besledikleri karşı tarafı yorumlamaya çalışmalarıdır. Eski zamanlarda yaşanan bir çok aşkın, efsanenin mutlu veya kötü sonla bitmesinden ziyade; günümüzde benzerlerinin katiyen olmaması benim dikkatimi çekmiştir. Leyla ile mecnun aşkının günümüzde yaşanma ihtimali sizce nedir? Ben size söyleyeyim: en kötü bir karikatürde kendine yer bulur ve o karikatürde de mecnun bir kum tepesine küçük, ufak, yuvarlak bir delik açar ve leylaya gösterip: '' işte sana olan aşkım bak neler yaptı!'' ifadesiyle son bulur! İzlediğim bir programda ünlü şair filistin konusundaki görüşlerini açıklarken, işi gereği konu dönüp dolaşıp aşka gelir. Şair bir an nefes alıp, başını öne eğer ve şunu söyler: ne kadar doğru değil mi? Bir düşünürün de buna yakın bir açıklaması olmuştu, demişti ki: '' insanoğlunun %90'ı çıkarı olmadığı bir şeyi asla benimsemez. Dini bile çıkarı için kullanır; cennet vaadedilmeseydi hangisi dini seçerdi sizce? Hele ki böyle bir dünya da... '' Tartışmalı bir yorumda bulunsa da içinde gerçeklik payı bulunan bir cümleydi bu; bir aşkı filizlendirdiğini sanıp bu aşkı bir dünya nimeti için bırakıp giden onlarca kişi var etrafımızda. Kendini mecnun sanıp, senin için nefes alıyorum diyen ve baktığınızda onlarca kişiyle beraber olanlar var. Namus konusunu da bu konu içinde değerlendirmek gerekir aslında; onlarca kişiyle birlikte olup, ben namusluyum diyen kadınların sayısı sizce az mıdır? Bir kitapta okumuştum, bir molla ile konuşan yeniçeri sevdiğinin hasretiyle yanıp tutuştuğunu söylediğinde çok güzel bir cevap almıştı: '' Aslolan ilahi aşktır; söyle asker seni ilahi aşka yönlendirmeyen bir aşk, gerçek aşk mıdır? '' Yeniçeri de osmanlı adabıyla yetişip, her 12 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

gün inancını yerine getiren bir askerdir; ki sevdiği için bu işi yapmaktadır. Durup, yıldızlara bakması sizce ne düşündüğünü göstermez mi bize? Artık aşklar o kadar yozlaştı ki; anlamı bir çok şeyi ifade etmeye başladı. Birinden hoşlanmak, beğenmek, onunla birlikte olmanın adı aşk oldu. Zaman ilerledikçe ve teknolojinin hızına bağlı olarak birlikteliklerin süresi de küçüldü; 1 gecelik aşk deyimi ortaya çıktı. Eskileri bir düşünün; ayda bir mektup yazabilirlerken ve aşkları yıllarca sürerken şimdi teknoloji sayesinde başlayan bir aşk bile yine teknoloji sayesinde kısa bir süre sonra bitebiliyor. Kimse sonsuzluğu düşünmüyor; herkes gerçek aşkı arıyor ama bulduğunda bir çırpıda bırakmayı kendilerine yakıştırabiliyorlar. Sorarım size; mecnun leyla için hiç dünyalık bir şey düşünmüşmüdür? Ben mecnun değilim ama onun efsanesine olan yakınlığım ve bilgim şunu söyletebilirdi bana: mecnun, kesinlikle leyla ile sonsuzluğu düşünmüştür. Bugün bir erkeğe veya bayana bir insanla sonsuza kadar birlikte olacaksın, hayatında tek olacak kişi o deseler: biriyle bu kadar uzun bir zaman, hayır düşünemem! diyenlerin sayısı az bile değildir. Öyleyse, bütün bu gerçekliğe rağmen nasıl olurda gerçek aşktan bahsedebiliriz ki? Bunun ve şuan yaşananların adı dünyevi aşktır ve burada ki amaç sadece nefsin, bedenin, gururun tatmin edilmesinden başka bir şey değildir. Ve son cümlem; can dündar, can yücel, cemal safi gibilerin sözlerini paylaşıp, bu sözlerdeki derin anlamları anlamayan insanoğlu: gerçek aşkı yaşamak için sonsuzluk kapısından içeri girmek gerekir. Yoksa sadece kendini kandırırsın ve nefsini coşturursun. Ve bunun sonucunda üzülen kişiler var; acıyorum onlara: üzülmeye değmez. Yenisini bulursun!


KONUK BLOG YAZARI

>>Zeynep Mengi: Seni Seviyorum

Seni Seviyorum!

Zeynep MENGİ / http://www.zeynepmengi.com/

Aslında aşkla, sevgiyle ilgili yazmamıştım hiç. Bu tip duygularımı yazıya dökmede çok iyi değilim belki de. Bir yerden başlamak lazım ama... Şubat ayındayız değil mi? En kırmızı günün olduğu ayda. Şimdiden başladı promosyonları. Eskiden ne hediye alsam diye düşünürdü insanlar günlerce. Şimdi bakıyorum da epey yaratıcı hediyeler çıkmış. "Sevgilinize spor salonu üyeliği hediye edin" başlıklı bir basın bülteni aldım mesela. Ben bayılırdım böyle bir hediyeye ama birçok kadının hoşuna gitmeyeceği kesin. Ha yeri gelmişken, hayatımda Sevgililer Günü kutlamadım. Kutlamayı da düşünmüyorum açıkçası. Sevgilim dediğim kişi her günü bana sevgililer günü gibi hissettirsin. Tabii ben de öyle hissettirebilmeliyim. Gözüme çok ütopik göründü ama neden olmasın? Başka bir hediye de yurtdışı seyahati. Romantik yerler falan. Bir arkadaşım birkaç haftadır "romantik" bir haftasonu planlıyor. Çok bilinmeyen, yeşillikler içinde pansiyon bakıyoruz. Bir tanesi Türkiye'deki en romantik odaların kendilerinde olduğunu iddia etmiş. Merak edip baktım, bana romantik gelmedi. Romantiklikten anlamıyor da olabilirim. Çiçek, peluş oyuncak falan pek kullanılmıyor artık yani. Yaratıcı şeyler lazım biraz daha galiba. Babam hem anneminkini hem de benimkini kutlardı. Küçük sevgilim derdi bana da. Yıllaaaar önce bir Sevgililer Günü'nde anneme hediye almaya vakti olmamış, sabah birlikte çıkıp aramıştık hediye.

Taksim'e gitmiştik. Danışman Geçidi girişinde oyuncak satan bir yer var, oradan aldık peluş bir oyuncak. Ama öyle ayı, bebek falan değil. Cadı aldık. Koca burunlu, çirkin bir cadı... Üstelik karnına basınca da korkunç bir kahkaha atıyor. Tam bir cadı yani. Ben çok sevmiştim o hediyeyi. :) Görüldüğü gibi ne Sevgililer Günü'nden ne de romantiklikten anlıyorum. Bu özellikler bir erkekte olursa kendisine odun diyoruz. Hah ben de onun kadın versiyonuyum diyebilirim. Tabii bu sevgiden aşktan anlamadığım anlamına gelmiyor. Herkes biliyor kendine göre. Hatta geçtiğimiz günlerde bir site üzerinden soru geldi. En son ne zaman seni seviyorum demişim. Sadece sevgiliye, eşe söylenen bir çift söz değil ki bu. Ben neredeyse her gün söylüyorum. Cevabı da o şekilde verdim. Ardından da kime söylüyorsun soruları geldi. Ona da cevap vereyim, sevdiğim herkese, her şeye! Anneme, babama, kardeşime (kardeşim pek hoşlanmaz öyle şeylerden ama...), kedilerime, arkadaşlarıma, sevgilime... Çok yerleşti bu sözün sadece sevgiliye söyleneceği galiba. Şart mı canım? Bir başka düşünce de "Çok söyleme, kendine kalsın." Yine sıkıştırmadan edemeyeceğim, babama yeteri kadar söylemediğim için pişmanım. O yüzden o günden beri tutmuyorum içimde. Harcandığını da düşünmüyorum. Mutlu oluyorum ben söylerken. Farklı dillerde de söyleyebiliyorum hem. :) Kendimi şanslı da sayıyorum üstelik. Bu hislerimi rahat rahat söyleyebildiğim için. Tabii söyleyebildiğim kişiler olduğu için de. Utanırım söyleyemem diye de düşünmemek gerek bana kalırsa. Yazıp verildiğinde de etkili oluyor. Çok hem de. Söz uçar yazı kalır... Ben de cüzdanımda taşıyorum mesela. Bazen o kadar ihtiyaç duyuyor ki insan o iki kelimeyi duymaya (ya da okumaya)... * Görseldeki cadı da o cadı evet. :)

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 13


KİŞİSEL GELİŞİM

İLK GÖRÜŞTE … Oğuz Aslan / oguzaslan.net

Mevsimlerden aşk… Aşk o kadar derin bir konu ki ne benim kelime hazinem yeter, ne de bu derginin sayfaları onu anlatmaya. Evliliğin aşk üzerindeki etkileri, kadınlar ile erkekler arasındaki bakış açısı farkları, ilk aşkın yaşattığı heyecan, ilk görüşte aşk ya da tasavvufta yer alan aşk. Her biri ayrı birer tez konusu. Benim bunlardan bir tanesi ile ilgili kelimeler var aklımda. “İlk görüşte aşk”. İnanırsınız ya da inanmazsınız. Bazılarının elektrik olarak adlandırdığı o duygu, eğer voltajı yüksekse ilk görüşte aşk olarak ortaya çıkıveriyor. Mesele elektrik çarpmasını en az hasarla atlatmak. Aslında bu yazının başlığı biraz eksik “İlk Görüşte …” Çünkü anlatacaklarım yalnızca ilk görüşte aşk ile ilgili değil.

14 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

İlk görüşte aşkta ortaya çıkan, elektriği sağlayan akünün etkisi yalnızca aşkta değil hayatın her yerinde karşımıza çıkıyor. Buna ilk izlenim deniyor. Yeni tanıştığımız bir kişi için ilk otuz saniye içerisinde bir karar veriyoruz. Bu kararı değiştirmek hiç kolay değil. Bazı uzmanlar bunun imkânsız olduğunu da söylüyor. Yine de kendi hayatımıza baktığımızda başlangıçta çok hoşlanmadığımız, bununla beraber zamanla çok sevdiğimiz arkadaşlarımız olabiliyor. Bir kişiyle tanıştığımızda “Bu çocukta beni rahatsız eden bir şeyler var.” ya da “Çok hoş birisi…” gibi iki farklı cümleyi kurmamızı sağlayan aslında ilk izlenim dediğimiz şey. Kıyafetimiz, bakışlarımız, ses tonumuz, beden dilimiz, kokumuz ve bunlar gibi birçok faktör


>>İlk Görüşte

daha biz ağzımızı açmadan karşımızdaki kişide bir fikir oluşmasına neden olabiliyor. Gerçekten böyle mi olmalı? Tabii ki hayır. İnsanları tanımaya çalışmak, kafasında ve kalbindeki gerçek kişiliği ile tanıştıktan sonra onlarla ilgili karar vermek en doğrusu. Mevlâna çok doğru söyler: “ne insanlar gördüm üstünde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok”. Bu fikirden hareketle etrafımızdaki kişileri tanımaya çalışmak, onlarla sohbet ettikten sonra karar vermek daha doğru. Diğer yandan hatırlamamız gereken bir gerçek var. Karşımızdaki kişiler bizi yalnızca dış görünüşümüzle değerlendiriyor olabilir. Kıyafetlerimiz, cep telefonumuzun ya da arabamızın markası, maalesef karşıdaki kişinin üzerinde olumlu ya da olumsuz etki yaratabilir. Bu durumda ne yapmalı? İnsanların bizimle ilgili daha iyi fikirleri olsun ya da bize ilk görüşte aşık olsunlar (!) diye hep markalarla mı yaşamalı? Hayır. İyi bir ilk izlenim yalnızca pahalı markalarla olmaz. Düzgün, temiz, özenli bir görüntü her zaman kazanır. İlk izlenim yalnızca fiziksel olarak dış görünüşümüzde olmaz. Yazdığımız bir elektronik posta bile tamamen okunmadan önce genel olarak göz gezdirilerek (bi-

linçli ya da bilinçsiz) incelenir. Harf hataları, hiç paragraf yapılmadan yazılmış sıkışık bir yazı, kullanılmayan noktalama işaretleri vs. Okuyucu önce tüm bu faktörlere göz gezdiriyor. Ya da bir internet sitesinin içeriğini okumadan önce genel görüntüsünü değerlendiriyoruz. Sanal âlemde bunlar gibi pek çok örnek bulunabilir. İlk görüşte aşk da ilk izlenimle yakından ilgili. Bir de uzaktan sizi gözleyip, “O” insanla karşılaştığınız anda kalbinizin tam ortasına okları fırlatan aşk melekleri var. Onlar sevgililer gününde daha fazla ortalıkta dolaşabilirler hazırlıklı olun. Sevgililer gününü ticari bir faaliyet olduğu için kutlamıyor olabilirsiniz ya da büyük organizasyonlar yaparak bu güne çok fazla anlam yüklüyor da olabilirsiniz. Her iki uç nokta ve bu iki nokta arasındaki düşüncelere sahip herkesin sevgililer günü kutlu olsun. O gün illa sevgilinizin olması gerekmez (bu cümle sevgilisi olmayan kişiler tarafından söylenen bir züğürt tesellisidir) Siz yine de sevdiklerinizle beraber sevgi dolu bir gün geçirin. İlk izleniminize dikkat etmeyi de ihmal etmeyin. Muhabbetle. www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 15


RÖPORTAJ

“Yeni Bir Aşk” Başlangıcının Fotoğrafçısı: Alev Durmuşoğlu

Rahim AYTUNÇ rahimaytunc.blogspot.com

İlk nefes aldığınız anın fotoğraflanmasını istemez miydiniz? Belki isterdiniz, belki istemezdiniz. Ama şu an bakıldığında bu yazıyı okuyorsanız ve isteyip istemediğinizi düşünüyorsanız artık çok geç. Yalnız çocuk sahibi olmak gibi bir düşünceniz var ve çocuğunuzun hayattaki ilk anlarını fotoğraflayıp, ölümsüzleştirmek istiyorsanız sizi, bu işi profesyonel anlamda yapan biriyle tanıştırmak isteriz; Alev Durmuşoğlu. Bu ay onu kenara çekip; işi gücü, hayata bakışı ve ilişkileri hakkında bir iki soru sordum, kendisi de samimi bir şekilde yanıtladı. Buradan kendisine tekrar teşekkür edip sizi röportaja buyur ediyorum.

16 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Alev Durmuşoğlu

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkürler. Seni sosyal ağlardan takip ediyor, samimi ve hatta fazlasıyla doğal paylaşımlarını çok beğeniyorum. Bu paylaşımların sayesinde seni az da olsa tanıyorum. Paylaşımların dışında "Alev kimdir?" gibi klasik bir soru sorarsak nasıl biriyle karşılaşırız? Blog Dergisi okurlarına kendinden bahseder misin? 1977 Almanya doğumluyum. (Böyle birden sorulunca da insan nasıl başlayıp lafı ne kadar uzatmadan kendini anlatsa diye şaşırıyor) Doğum Fotoğrafçısıyım. Fotoğraf, hamileler, bebekler, internet, kediler ve köpekler hayatımda en çok yer alan şeyler. Bahçeşehir Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun oldum. 7 yıldır doğum fotoğrafları çekiyorum.

Peki bilmeyenler için doğum fotoğrafçılığı nedir? Bebeğin anne karnındaki son saatlerinden başlayarak, doğum anına, ilk muayenesine, ilk banyosuna uzanan, annesi ve babasıyla tanışmalarının ardından ilk aile fotoğrafları ve bebek portreleri ile son bulan yani kısacası bebeğin hayatındaki ilk gününün belgelenmesi.

Peki biriyle tanıştığın zaman, mesleğini sorduğunda "doğum fotoğrafçısı"yım mı diyorsun? Bunu sormamın nedeni, doğum fotoğrafçılığı çok bilinen bir meslek değil diye biliyorum. Biri sorduğunda elbette Doğum Fotoğrafçısıyım diyorum. Ama bazen de sadece fotoğrafçı diyorum. Çünkü bazen "Doğum Fotoğrafçısı" dediğimde bunu anlamayacak, anlatmaya kalksam daha da kafası karışacak insanlar sorabiliyorlar (annemin arkadaşları, yaşlı komşu teyzeler misal). Ama onlara da sadece fotoğrafçıyım da desem, Doğum Fotoğrafçısıyım da desem, "olsun" gibi bir yanıt alabiliyorum. Sanki fotoğrafçılık hiçbir iş güç sahibi olamamış insanların, son çare olarak başvurduğu bir işmiş gibi algılayabiliyorlar.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 17


RÖPORTAJ

Sana mesleğin hakkında daha önce milyarlarca kez sorulmuş, basit bir soru soracağım. Bu soruya kopyala yapıştır metodu ile cevap verebilirsin. Doğum fotoğrafçılığına nasıl başladın? Neden doğum fotoğrafçılığı? Neden doğum fotoğrafçılığı diye sormasan hatırım kalırdı :)))) Bu soru için hazırda bir cevabım var elbette (ezberledim artık). Düğünlerde bile (ki mutlu gündür ya) mutlaka birileri mutsuz olur, ya saçını beğenmez, ya elbisesini ya makyajını... Aileler arası bir gerginlik olabilir. Bir şeyler ters gider, müzik, pasta vs. Mutlaka bir gerginlik vardır. Ama doğumlarda öyle değil, herkes son derece mutludur, herkes bebeğe odaklıdır. Önemli olan tek şey vardır bebeğin sağlıkla dünyaya gelmesi ve sanırım bebeklerin saflığından olsa gerek, herkese yansır bu. Tabii buna ek olarak, doğumlarda mutluluk, endişe, heyecan, korku, merak, sabırsızlık gibi birbiri ile tezat bir sürü duygu aynı anda yansır insanların yüzlerine. Bir fotoğrafçı için bu kadar ifadeyi aynı anda insanların yüzlerinde görebilmek büyük nimet. Doğum fotoğrafları çekmeye tamamen ihtiyaçtan başladım. Tüm arkadaşlarım zaten çocuk sahibiydiler. 18 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

Onların çocuklarının fotoğraflarını çekiyordum hatıra kalsın diye. Babamın fotoğraf merakı sayesinde, bebeklik ve çocukluk dönemimden o kadar çok fotoğrafım var ve bu fotoğraflar benim için o kadar kıymetli ki, etrafımdaki her çocuğun bir sürü fotoğrafı olsun istiyordum. Sonrasında bu arkadaşlarım sırayla ikinci bebeklere hamile kaldılar. Hamileliklerini fotoğrafladıktan sonra sıra doğumlara geldi. Önceleri sadece arkadaşlarımın fotoğraflarını çekiyordum. Ancak sonradan hiç tanımadığım insanlar aramaya ve doğum fotoğrafı talep etmeye başladılar. Böylece kendimi mesleğin içinde buluverdim. İyi ki de bulmuşum. Doğum fotoğrafı çekmek benim için terapi gibi bir şey. Her doğumdan sonra kendimi daha iyi, daha sağlıklı, daha güzel, daha mutlu hissediyorum. Aileler sana nasıl ulaşıyorlar? En çok internet üzerinden (www.dogumfotosu.com) aracılığı ile. Bunun yanısıra arkadaş ve doktor tavsiyesiyle. Peki, sana ulaşan, isteyen herkesle çalışıyor musun? Elbette, herhangi bir ayrım yapmıyorum. Doğumlarının olacağı gün müsaitsem yani bir başka doğumum


>>Alev Durmuşoğlu

yoksa çekim yapıyorum. Ancak önceden bir başka aileye söz vermişsem mümkün olmuyor çünkü tüm çekimleri kendim yapıyorum.

tüledim, hem de ilk 1 senesinde her ay aynı gün fotoğraflarını çektim. Sonrasında da her sene doğum gününde buluştuk. Şimdi 5 yaşında bir delikanlı.

İlk doğumunu çektiğin aileyi hatırlıyor musun? Ve o çocuğun adı, yaşı nedir? Hatta bugüne kadar çektiğin doğumların ne kadarını hatırlıyorsun? İlk bebeğimi elbette hatırlıyorum. Şuan yurtdışında :) Bu sene ilkokula başlayacak sanırım, büyüdü kocaman oldu.

Sence çocuk sahibi olmak için "aile" olmaya gerek var mı? İstisnalar mutlaka vardır. Ancak kişisel görüşüm bir çocuğun sağlıklı büyüyebilmesi için aile ortamına ihtiyacı olduğu yönünde.

Hafızam çok kuvvetli değildir, kafam karışıktır ve bazen iki dakika önce söylenmiş bir şeyi bile anımsayamam. Ama bebeklerimin isimlerini, hangi hastanede doğduklarını, o gün yaşananları o kadar net hatırlıyorum ki! Yıllar sonra aileler beni aradıklarında, bebeğin adını soruyorum ve söyledikleri anda, "falanca hastanede, bilmem kaç yılında değil mi?" diyorum, şaşırıyorlar. Misal geçen hafta Alper'in doğum günündeydim. Alper beni kapıda "Alev Ablaaa" diye karşıladı, neredeyse ağlayacaktım. Alper'in hem doğumunu görün-

Yaptığın paylaşımlardan birinde şu cümle dikkatimi çekmişti: "Ölmekten korkmuyorum. Geride bırakacağım insanların üzülecekleri fikri sinirimi bozuyor sadece." bu cümle o kadar güzel ki, senin o sürekli eğlenceli paylaşımlarının, hayata karşı o güçlü duruşunu bir yana, bu cümleyle adeta tüm "kırılganlığını" ifade etmiş gibisin. Cümleyi yazarken ne hissettin ve (kötü bir hatırlatma olsa da) öldüğünde nasıl biri olarak anılmak istersin? Şimdiye dek -bencilce belki ama- kaybettiğim insanların arkasından "öldü gitti" diye üzülmekten çok, "ben şimdi onsuz ne yaparım" diye düşündüm hep. Aynı şekilde, benim yokluğumda çok büyük acı yaşa-

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 19


RÖPORTAJ çektiği, her yerin kırmızı kalplerle donatıldığı, pek çoğuna göre romantik bana göre sevgini göstermek için güzel bir fırsat olabilecek ancak çok da önemli olmayan bir gün. Peki, bu güzel günle ilgili bir planın var mı? Hatta şöyle sorayım: “Sevgilin var mı?” Sanatımla anılmak istiyorum! :P "Aldatıldığım halde terk etmedim, terk etmedim, terk etmedim… Pişmanım… Ama aldatacağımı anladığım an çekip gittim…" diyorsun bir paylaşımında. Kaç defa aşık oldun mu? Aşkın tam olarak ne olduğu konusunda emin değilim. Hangisi aşktı, hangisi değildi. Kalıcı olan mı yoksa bir süre insanın başını döndürüp sona eren mi? Dolayısıyla bir sayı veremem. Peki, aşk hakkında düşüncelerin nedir? Az önce bunu yanıtlamış gibi olmuşum sanırım. Bu cümle uygun değil diyorsan, "bence aşk; bitmiş bir yacak olanları (çok değil bir kaç kişi) düşünüp, onlar adına üzülüyorum kendi ölümümü düşündüğümde. Öldüğümde beni pek fazla tanımayan insanların akıllarına gelecek kadar bir iz bırakmadım sanırım kimsede. Bu yüzden öldüğümde şöyle anılmak isterim diye net bir cümle kuramıyorum. Ama çocuklar için gerçekten bir şeyler yapmak istiyorum, aslında işimi yaparken kendimi çocuklar için bir şey yapıyor hissediyorum, onlara anı bırakıyorum, adımı hatırlamayacak beni tanımayacak olsalar bile, benim çektiğim fotoğraflara baktıklarında bir gün mutlu olacaklarını düşünmek çok iyi geliyor. Mesleğim dışında da çocuklara fayda sağlayabilmek için uğraşıyorum. Bir gün öldüğümde ardımdan bir sürü şey söyleyebilirler ama "çocuklar için güzel şeyler yaptı" derlerse işte o zaman gerçekten hayatımın bir anlamı olmuş olacak. Malum röportajı gerçekleştirdiğimiz ay şubat ayı. Ve şubat ayı denilince akla sevgililer günü geliyor. 14 Şubat sevgililer günü hakkında sen ne düşünüyorsun? 13 Şubattan sonraki, 15 Şubattan önceki, yolda utana sıkıla elinde kırmızı gülle gezen kızların dikkatimi 20 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Alev Durmuşoğlu

tuvalet kağıdı rulosudur. İnsanı, pantalonu paçalarında badi badi yürütür." Badi badi yürütmek çok güzel bir tabir oldu. Aldatma hakkında yazdığın cümleye dayanarak soruyorum. Erkeğin aldatması olayına nasıl bakıyorsun? Ya da kadının aldatmasına? Duygusal açlık, fiziksel açlık, ego tatmini, hepsi benim olsun isteği, acaba o mu bu mu şu mu, bu da güzel, bu da tatlı kararsızlığı, gösteriş... bir sürü sebebi olabilir ve herkes aldatabilir. Karşısındakine çok fazla güvenen insanların ya işlerine öyle geldiğini ya da körkütük aşık olduğunu düşünürüm. Lösev'le ortaklaşa yürüttüğün bir çalışman var, onun hakkında konuşalım. İlk olarak nasıl başladı? Önceki sene, Lösev'in Ispanak (www.ispanak.com.tr) sitesini keşfetmemle birlikte başladı. Şakayla karışık sosyal medyadaki arkadaşlarıma çekiliş yapalım mı dedim. İtiraf etmem gerekirse "yok daha neler" "çocuk muyuz biz" gibi şeyler bekliyordum. Ancak onlar benden de hevesli çıktılar :) Destek olmaları ve biz de varız demeleri sayesinde yapmaya başladık. Daha detaylı bilgi şu yazıda var aslında www.kerizella.com/kelebeketkisi.html Bu çalışmada neler yapıyorsun? Nasıl ilerliyor? Öncelikle katılımcıları belirliyoruz. Hani ilkokulda yapardık ya, kura çekiyoruz ve insanları eşleştiriyoruz. Herkes kendine çıkan kişiye bir hediye gönderiyor. Kimse hediyesinin kimden geleceğini bilmiyor, ta ki hediye ulaşana kadar. Tek şartımız var, o da Lösev'in Ispanak sitesinden alışveriş yapmak. Hem hediye gönderdiğimiz için mutlu oluyoruz, hem hediye geliyor mutlu oluyoruz, hem hediyelerimizin geliri Lösemili çocukların tedavisinde kullanıyor, onlar mutlu oluyorlar. Kısacası zincirleme bir mutluluk hadisesi bu . Böylesine güzel projelerin artması dileğiyle. Sonuç olarak baktığında, bu çalışma sonrasında ne hissediyorsun? Çok mutlu oluyorum. İşe yaradığımı hissediyorum. Tek başıma olsam başaramayacağım bir şeyi hiç tanımadığım ama sevdiğim bir sürü insanla birlikte başarabilmiş olmanın hazzını duyuyorum. Bir de çok enteresan, sosyal medyada birbirini bir şekilde engellemiş, belki daha evvel tartışmış insanlar, kurada birbirlerine çıkıp barışıyorlar. Böyle küçük ama eğlenceli tesadüfler

olunca, daha keyifli hale geliyor. Zincirleme bir mutluluk hadisesi olunca etkisini her yerde gösteriyor. Bir de blogun var. Blog tutmaya nasıl ve neden başladın? Yazdığım şeylerin bilgisayarda hapsolmasından, ya da sosyal medyada kaybolup gitmesinden bıkkınlık geldiği bir anda başladım. Uzun yıllardır zaten yazı yazıyordum, pek çoğunu www.alevdurmusoglu.com da yayınlıyordum. Geri dönüp okumak iyi geliyordu. Birileri okusun diye düşünmekten ziyade, bir gün ben geri dönüp okumak isteyebilirim dediğim şeyleri yazmak için blog oluşturdum. Şu sıralar çok vakit ayıramasam da, içimi dökmek, yaşadıklarımı orada saklamak hoşuma gidiyor. www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 21


OYUN

Dead Space 2 Karanlık koridorlar, izbe köşeler, tekinsiz fısıltı‐ lar ve uzaktan gelen acı dolu çığlıklar… Bunları daha önce de yaşamıştım. O zaman çok daha farklı bir yerde, Ishimura adlı devasa uzay gemi‐ sinin derinliklerindeydim. Tüm bunları geride bırakmış, zor da olsa kendimi o kâbustan kur‐ tarmıştım. Yoksa hiç kurtulamadım mı? Ya da tüm bunlar zihnimin bana oynadığı bir oyun mu? Bu soruların hiçbirine cevap veremiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var, o da hayatta kal‐ mak için bu dehşetle yüzleşmem gerektiği. Yine… Benim adım Isaac Clarke. Ya da ondan geriye kalan her kimse… M. İhsan TATARİ yorgun‐savasci.blogspot.com

22 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Oyun İnceleme: Dead Space 2

İlk oyunu yâd etmeli… Dead Space, 2008 yılında sessiz sedasız piyasaya sürülmüş ve tabiri caizse hepi‐ mizin gözlerini yuvalarından uğratmıştı. Sağ gösterip sol vurmuş, arkamızdan ses‐ sizce yaklaşarak “Bö!” demişti bizlere adeta. Aslında bizi bu kadar şaşırtmasın‐ daki başlıca sebep hiç birimizin oyunun bu kadar iyi çıkacağını beklememizdi. Çünkü dağıtıcı firması olan EA Games o yıllarda izlediği satış politikası ile çoğu‐ muzun gözünden iyice düşmüştü. Sadece Sims ve Fifa gibi serileri azıcık değiştire‐ rek “sağma” yöntemi uyguluyorlardı çünkü. Aslında EA’in doğru yola dön‐ mesi ve yeniden saygımızı kazanması da Dead Space ve yine aynı zamanlarda çı‐ karttıkları Mirror’s Age ile başladı desek yanlış olmaz.

da bilinmeyen bir sebepten dolayı Necro‐ morph adı verilen bir çeşit canavara dö‐ nüşmüştür. Isaac ekipteki (ve hayattaki) tek teknisyen olduğundan gemiyi tekrar fonksiyonel hale getirmek ve ekip arka‐ daşları ile birlikte bu cehennemden kur‐ tulmak onun omuzlarına biner. Tabi işler orada sınırlı kalmaz. İlk oyunu oynamayı hâlâ isteyenlerinizin olduğunu düşünerek konuyu daha fazla anlatmayacağım. Ama işin içine Marker isimli, kendi etrafında sarmallar oluştu‐ ran ve üzerinde garip yazılar bulunan bir dikili taşın olduğunu bilmeniz gerekiyor. Isaac bu taşı yok ettikten sonra canını zor kurtararak Ishimura’yı terk etmiş, oyun da o noktada sona ermişti.

Karabasanın dönüşü Dead Space 2’deki olaylar ilk oyunun sonrası gelişen olayları konu alıyor. O yüzden az da olsa bazı şeyleri bilmeniz gerekli. Oynamayanlar için ilk oyunun konusunu kısaca özetlemek gerekirse; 26. yüzyıl civarlarında Dünya’daki kaynaklar tamamen tükendiğinden insanoğlu uzaya açılmış ve galaksideki gezegenleri maden gemileri ile öğüterek gerekli kaynakları toplamaya başlamıştır. Bir gün bu maden gemilerinin en meşhurlarından biri olan USG Ishimura’dan acil durum çağrısı alı‐ nır ve aralarında kahramanımız Isaac Clarke’ın da (İsmi iki ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov ve Arthur C. Clar‐ ke’ın adlarının birleşiminden oluşturul‐ muş.) bulunduğu bir ekip olayı araştırmak için olay yerine gönderilir. Bir asker değil tam aksine basit bir teknisyen olan Isaac’in gemiye gitmek için ikinci bir sebebi daha vardır aslında; sevgilisi Ni‐ cole de bu gemide görevlidir. Ishimu‐ ra’daki teknik bir aksaklıktan dolayı araçları bozulan ekip biraz da talihsiz bir şekilde gemiye iniş yapar ve korkunç ger‐ çekle yüz yüze gelirler. Ishimura’nın ne‐ redeyse tüm mürettebatı ya delirmiş ya

Şimdi 3 yıl sonrasında, Satürn gezegeni‐ nin Titan uydusu üzerine kurulmuş Sprawl isimli şehirdeyiz. Isaac yaşadığı korkunç olaylardan sonra zihinsel olarak çöküntüye uğramış ve akıl hastanesine kaldırılmıştır. Yaşadığı son üç sene hak‐ kında hiçbir şey hatırlamadığı gibi sü‐ rekli Marker, Nicole ve Necromorphlar ile ilgili halüsinasyonlar görmektedir. Ve sonra… Sonrası muhteşem bir açılış! Şurası kesin, Dead Space 2 son yıllarda gördüğüm en iyi girişlerden birine sahip. Oyun kelimenin tam anlamı ile fişek gibi başlıyor. Biz daha neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemez ve kendi‐ mizi ara videolara kaptırmışken hastane birdenbire yeni bir Necromorph saldırı‐ sına uğruyor. Biz ise üzerimizde bir deli ceketi, elimiz kolumuz tamamen bağlı bir şekilde bu baskının ortasında kalıyoruz! Tam bir çaresizlik anı… Neyse ki Isaac bu dehşetle daha önce de yüzleşmişti ve bu‐ nunla nasıl başa çıkılacağı çok iyi biliyor. Ortada yeni bir Marker söylentisinin geç‐ mesi ve ilk oyunda başımıza bela olan Unitology kilisesinin etrafta dolanması

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 23


OYUN

üzerine bahtsız teknisyenimiz bir kez daha duruma el atmaya ve bu çılgınlığı durdurmaya karar veriyor. Üçüncü şahıs kamerasından yö‐ nettiğimiz kahramanımızın bu kez kendi sesi ve karakteri de var. Sinirleniyor, bağırıyor, çığ‐ lık atıyor hatta arada şaka bile yapıyor. Bu küçük eklenti hem konunun işlenişini daha iyi yan‐ sıtmalarına hem de karakteri daha çabuk benimsememize neden olmuş. Oyunun hikâyesi yine sinematik anlatım üzerine kurulu ve olayı güzelleştiren de bu. Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi yine ekranımızda hiçbir gösterge mevcut değil. Ne bir sağlık barı ne de başka bir şey, sadece Isaac ve biz… Ne kadar sağlımızın kaldığını kahramanı‐ mızın sırtındaki göstergeden anlıyoruz. Ayrıca yaralandıkça yürüyüşü değişiyor ve daha ağır aksak hareket etmeye başlı‐

yor. Tüm bunlar görselliği ve si‐ nematikliği güçlendiren etmen‐ ler elbette. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi oyunumuz genelde karşımıza çıkan yaratıkları kesip biçmek üzerine kurulu. İlk oyundaki gergin atmosfer yine çok iyi ko‐ runmuş durumda ve her köşe başında bir sonraki dönemeçte karşımıza neler çıkabileceği dü‐ şüncesi ile diken üzerinde oy‐ nuyoruz. Bu gerginliği sağlayan başlıca şey düşmanlarımızın kolay kolay ölmemesi. Bir Nec‐ romorph’u alt etmek istiyorsak vücuduna ya da kafasına ateş etmemiz faydasız, en az iki‐üç eklemini koparmamız gereki‐ yor. Aksi takdirde yaratıklar biz ölünceye kadar peşimizden gel‐ meye devam ediyor ve emin olun bizi atalarımızın salonla‐ rına en hızlı yoldan postalama konusunda bayağı azimli ve ba‐ şarılılar. Bir diğer korkutucu

24 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

olan şey ise tüm bu yaratıkların bir zamanlar bizim gibi bir insan olduğu gerçeği. Necro‐ morphlar, ölmüş insanların ye‐ niden hayat bulan cesetleri ve bazı kısımları halen insani görü‐ nümünü koruyor. Bununla bir‐ likte yerde cansız yatan bir bedenin gerçekten ölü mü yoksa gizlenen bir Necromorph mu olduğundan tam olarak emin olamıyoruz. Hal böyle olunca ister istemez histerinin uç noktalarında geziniyoruz ve önümüze çıkan her ceset ile… Eee… Öhöm! “İtina ile” ilgilen‐ meye başlıyoruz. Karanlık koridorlar ve uzaktan gelen çığlıklar da bu gergin at‐ mosferi iyice güçlendiriyor. Sprawl, Ishimura’ya göre daha büyük bir yer olduğundan oyu‐ nun o klostrofobik atmosferi de bir nebze de olsa değişiyor. Oyun boyunca hastaneler, alış‐ veriş merkezleri, yaşam alanları


>>Oyun İnceleme: Dead Space 2 ve okul gibi pek çok yere girip çıkıyoruz. Bu bölgelerin bir za‐ manlar yaşayan bir yer oldu‐ ğunu bilmek, bir zamanlar normal insanların burada hayat‐ larını sürdürdüğünü hissetmek ve mekânın geçirdiği değişimi görmek ister istemez irkilme‐ mize neden oluyor.

Make us whole again… İlk oyundaki düşmanlarımız yine yerli yerindeyken bunların yanına birkaç yeni yaratık ekle‐ meyi ihmal etmemiş Visceral Games. Mesela The Pack / Sürü isimli yeni bir düşmanımız var. Ya da düşmanlarımız mı desek? Adından da anlaşılabileceği gibi sürü halinde dolaşan bir grup aslında The Pack ve içlerinden biri tepenize çıktı mı büyük oranda zarar verebiliyorlar. Bir diğeri ise Stalker… Diğerlerinin aksine keskin bir zekâ örneği gösteren bu avcılar gölgelere gizlenerek saldırı için doğru anı

bekliyorlar sonra da olağanüstü bir hızla üzerimize atılıyorlar. Isaac’in ağır zırhından kaynak‐ lanan hantal hareketlerini de işin içine kattığınızda yaşadığı‐ nız paniği varın siz düşünün. Bir diğer yeni düşman çeşidi ise Puker… Bizi yavaşlatabilen bu elemanın yaptığı saldırı biraz mide kaldırıcı cinsten (nedeni adında saklı). Gerçi Isaac oyun boyunca öyle farklı şekillerde öyle dehşet verici bir biçimde ölüyor ki ekrana ağzınız bir karış açık bakakalmanız muhte‐ mel. Oyundaki şiddet sahneleri çok fazla, o yüzden yanınızda aile fertleriniz varken oynama‐ yın. Aksi takdirde insanların size olan bakış açıları feci şe‐ kilde değişebilir, söylemedi de‐ meyin. (Evet, tıpkı reklamda söylediği gibi anneniz bu oyun‐ dan nefret edecek. Yani oyun süper!). İlk oyunu oynayanlar bilirler,

Isaac normalde bir asker değil de teknisyen olduğu için kullan‐ dığı silahlar da aslında teknik ekipmanlardan oluşuyordu. İkinci oyunda da bu gelenek sürdürülmüş ve ilk oyundaki si‐ lahlar aynen oyuna aktarılmış. Evet, sağdık Ripper’ımız tekrar bizlerle. Havada dönen testere‐ ler fırlatan bu mühendislik hari‐ kası, bize çok yaklaşan arsız Necromorphlar’a haddini bildi‐ rerek hayatımızı kurtarmaya devam ediyor. Bunların dışında Detonator isimli, mayın döşeye‐ rek düşmanlarımıza tuzak kura‐ bilmemizi sağlayan yeni bir silah ve Javelin Gun isimli, ok atarak yaratıkları duvarlara çi‐ vileyen bir başka yeni silah em‐ rimize amade. Oyunda ilerledikçe topladığımız Power Node adındaki parçalar vasıtası ile silahlarımızı upgrade edebi‐ liyoruz. Upgrade ve Save sis‐ temi oyunda değişmeyen şeyler olarak gözümüze çarpıyor.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 25


OYUN

Etraftaki ağır nesneleri oradan oraya taşıyabilmemizi sağlayan Kinesis teknolojisi (Evet, Gra‐ vity Gun gibi) biraz daha geliş‐ tirilerek ofansif anlamda da kullanılabilir hale getirilmiş. Artık yerde bulduğumuz sivri metal parçaları ya da daha iyisi Necromorphların kendi uzuv‐ larını bir mızrak misali düş‐ manlarımıza fırlatabiliyoruz. Özellikle ileri zorluk seviyele‐ rinde mermi sıkıntısına birebir geliyor bu yeni saldırı şekli. Eş‐ yaları ve düşmanlarımızı ya‐ vaşlatabilmemize olanak sağlayan Stasis özelliğimiz de yerini koruyanlar arasında. Yönümüzü daha kolay bulma‐ mızı sağlayan Ping teknolojisi de deli hastanesinde geçirdiği‐ miz son 3 yıl içerisinde seviye atlamış. Artık sadece bir son‐ raki göreve giden yolu değil, bir sonraki kayıt noktasını, en

yakın upgrade merkezini veya silah, zırh vs. satın alabildiği‐ miz dükkânların yerini de gös‐ terebiliyor. Hiç kuşkusuz ilk oyunun en zayıf kaldığı yön konu anlatı‐ mıydı. Ortada bir Marker, bir Unitology lafı dönüp duruyor ama hiçbirini tam olarak kav‐ rayamıyorduk. Konuyu tam olarak kavrayabilmemiz ancak oyun için hazırlanan çizgi‐ro‐ manı okuduktan ve Dead Space: Dawnfall isimli animas‐ yon filmini izledikten sonra gerçekleşiyordu. Neyse ki Vis‐ ceral Games bu hatasından ders çıkarmış ve bu kez se‐ naryo sunumuna biraz daha ağırlık vermiş. Artık neyi niye yaptığımızı daha iyi kavrayabi‐ liyoruz. Ayrıca ilk oyunda beri peşimizi bırakmayan “Make us whole again / Bizi tekrar bir bütün haline getir.” lafının da ne anlama geldiğini nihayet

26 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

daha iyi anlayabiliyoruz bu sa‐ yede. Bu arada yine oyun çık‐ madan kısa bir süre önce yayınlanan Dead Space: After‐ math isimli animasyonu izler‐ seniz iki oyun arasında gerçekleşen olayları iyi bir hi‐ kâye eşliğinde izlemeniz de mümkün.

Isaac usta, elin değmişken benim arabaya da bir el at be! Tüm bu iyileştirmelerin ya‐ nında değişmeyen bir şey var o da Isaac’in hâlâ başkaları tara‐ fından oraya buraya gönderil‐ mesi. İnsan böyle bir başlangıç ve iyi sunumdan sonra Isaac’in hayatta kalmak için kendi mü‐ cadelesini vermesini bekliyor. Fakat hiç de öyle olmuyor ve tıpkı ilk oyunda olduğu gibi karşılaştığımız insanlar sürekli bizden bir yere gitmemizi ve bir şeyleri tamir etmemizi isti‐ yor. Bulmacaların yapısı genel


>>Oyun İnceleme: Dead Space 2 olarak ilk oyunla aynı. Bozulan asansörleri tamir etmek, bazı yapay zekâları devre dışı bırak‐ mak, gücü yeniden aktif hale getirmek vs. Sıfır yer çekimi alanları da yine karşımıza çıkı‐ yor bu bölümlerde. Bu kez ne‐ reye atlayabileceğimizi seçebiliyor ve havadayken ateş edebiliyoruz. Sprawl’un basınçlı atmosferi oy‐ nanışa yenilik getiren hoş bir etmen olmuş. Bazı odalarda bu‐ lunan camları patlattığımızda odadaki her şey büyük bir vakum gücü ile uzaya çekiliyor. Buna biz ve düşmanlarımız da dâhil. Tek bir hamleyle birçok yaratıktan aynı anda kurtulmak için etkili bir yöntem olsa da eğer yeterince hızlı olamazsak bizim de onlara katılmamız an meselesi oluyor. Böyle durum‐ larda bir‐iki saniye içinde acil durum düğmesini vurmamız gerekiyor, o panikle ne kadar isabetli bir atış yaparsınız ora‐ sını bilemem tabi.

Oyunun dört farklı zorluk sevi‐ yesi var; Casual, Normal, Survi‐ valist ve Zealot. Tek kişilik görevi bu seviyelerden birinde bir kez bitirdiniz mi bu kez de Hard Core modu aktif hale geli‐ yor. Bu modda oynamak ger‐ çekten de çok zor. Düşmanlar daha güçlü, mermi daha kısıtlı ve sadece üç kez kayıt hakkınız var! Otomatik saklama noktala‐ rının bu modda olmadığını da hemen belirteyim. Öldüğünüz zaman en son kaydınızdan devam etmek zorundasınız. Hard Core’da bitirenleri ise küçük bir sürpriz bekliyor ola‐ cak. Bu modun dışında bir de “New Game +” seçeneği çıkıyor karşımıza. Bu seçenekle yeni bir oyun başlattığımızda oyunun sonunda kazandığımız tüm ekipman ve upgrade’ler ile ikinci bir tura çıkabiliyoruz. Oyunu tek oynayışta tüm upg‐ rade’leri almamız mümkün ol‐ madığından hoş bir seçenek olmuş. Aynı zamanda normal

oyunda bulunmayan iki yeni zırh çeşidi de New Game + seçe‐ neğinde kullanılabilir hale geli‐ yor. Oyunun ortalarında oyun biraz tempodan düşüyor ve artık “Şu köşeyi dönünce kesin bir şey olacak.” moduna bağlıyorsu‐ nuz. Genellikle de haklı çıktığı‐ nızdan hafiften sıkmaya başlıyor… dediğiniz anda oyun öyle bir yön değiştiriyor, se‐ naryo öyle noktalara kayıyor ki az önce düşündüğünüz şeyleri bir güzel yalayıp yutuveriyorsu‐ nuz. Dead Space 2’nin sonu da tıpkı başı gibi oldukça sağlam ve sizi yerinize çivileyecek cins‐ ten.

İngiliz anahtarının gücü adına! Grafik anlamda oyuna baktığı‐ mızda gerçekten de harika gra‐ fikler ile karşılaşıyoruz. Orada burada ufak tefek hatalar olsa da ve yakından bazı kaplamalar

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 27


OYUN

biraz kötü görünse de o kadar hata kadı kızında da olur deyip bir gözümüzü kapatıve‐ riyoruz. Ses ise oyunun atmos‐ ferden sonra en başarılı olduğu alan. Karakter seslendirmeleri, patlamalar, silahlarımızdan çıkan sesler ve koridorda yan‐ kılanan çığlıklar sizi iyice ha‐ vaya sokuyor. Kontroller ve kamera açıları da oldukça rahat. Ama oyun çok kısa… Oynayış hızınıza bağlı olarak 8‐10 saat gibi bir sürede ta‐ mamlamanız olası Dead Space 2’yi. Son yıllarda moda olan kötü bir özellik oldu kısa oyun süreleri. Yine de bizlere sun‐ duğu atmosfer kesinlikle ha‐ rika.

>>Oyun İnceleme: Dead Space 2

amade. Oynanış desen aynı… Eee? Bu oyun ilk Dead Spa‐ ce’in sadece biraz daha iyileşti‐ rilmiş hali gibi yahu? Gibi değil, aynen öyle… Visceral Games zaten iyi olan oyun me‐ kaniklerini değiştirmeden sa‐ dece iyileştirme yoluna gitmiş. İyi mi yapmış kötü mü yapmış orası biraz size bağlı. Eğer ilk oyunu oynamış ve “Bu kadar Dead Space yeter.” diyenler‐ denseniz çok da yeni bir şey beklemiyor sizleri. Ama ilk

KÜNYE Yapımcı: Visceral Games Tür: TPS

Elimizdeki şöyle bir toplaya‐ lım; eski silahlarımız yine biz‐ lerle fakat bir iki yeni silahımız var. Eski düşmanlarımız da yine bir‐iki yeni transfer ile dimdik karşımızdalar. Stasis ve Kinesis bir kez daha emrimize

Grafik: Ses: Oynanabilirlik: Eğlence:

28 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

oyuna doyamamış ve daha faz‐ lasını arıyorsanız, üstelik bunu yaparken daha iyi bir senaryo ile daha sağlam bir atmosferi de tatmak istiyorsanız Dead Space 2 sizin oyununuz. Oyunla kalın…

NOT:

9,0

/10,0

Artılar: İlk oyuna nazaran daha oturaklı senaryo. Daha sağlam atmos‐ fer. Yeni düşman çeşitleri, silah ve zırhlar. Isaac’in psikolojik bozuklukları (sadist miyiz neyiz?) Eksiler: Bir yerden sonra tahmin edilebilir olmaya başlıyor. İlk oyunun üzerine çok da fazla bir yenilik getir‐ miyor. Kısa oyun süresi. Bazı ufak grafiksel hatalar. MİNİMUM SİSTEM GEREKSİNİMLERİ Win XP (SP2) / Vista / 7 işletim sistemi 2.8 GHz Dual Core CPU 1GB (XP) /2GB (Vista / 7) RAM 10GB Hard disk boş alanı Shader Model 3.0 destekli 256MB ekran kartı


OYUN

>>Ayın Mini Oyunu: Just Shut Up and Drive

AYINMİNİOYUNU

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

Just Shut Up and Drive niye devam ettiğimize oranla da yine fazladan pu‐ anları cebimize indirebiliyoruz. Oyunda bir achie‐ vements sistemi bile mevcut.

elamlar sevgili oyun severler. “Ayın Mini Oyunu” köşemizle her zamanki gibi karşı‐ nızdayız. Bu kez tanıtacağım oyun benim için çok özel çünkü kendisi içimizden biri, bir Türk blog yazarı tarafından tasarlanmış. Kediler ve ki‐ taplar (kedilervekitaplar.blogspot.com) isimli gü‐ zide blog sayfasının yazarlarından biri olan Umut Derviş aynı zamanda bir oyun tasarımcısı. Hem de oldukça başarılı bir tane… Bu ay tanıtacağım oyun da bizzat kendisine ait.

S

Lotus adı size bir şey çağrıştırıyor mu? Peki ya Outrun? Güzel… Çünkü karşınızdaki oyun tama‐ men bu efsanevi yapımlara benziyor. Üstelik sa‐ dece o oyunları hatırlatmakla kalmıyor, o güzelim oynanışı da birebir bizlere sunuyor. Gerek grafikler olsun gerekse oynanış olsun tam bir klasiklere saygı duruş niteliğinde... Oyunu oynaması ve kont‐ rollere alışmak çok kolay. WASD veya ok tuşları ile yönettiğimiz arabamızı süre dolmadan bitiş çizgi‐ sinden geçirmemiz gerekiyor. Önümüzde 10 tane rakip yarışçı ve bir sürü de sivil araç var. Sol üst kö‐ şede hızımızı ve kaçıncı sırada olduğumuzu, sağ üst köşede ise kalan süre ve mesafeyi görebiliyoruz. Rakiplerimizi ve diğer araçları yol dışına atıp ekstra puan kazanma seçeneğimiz de mevcut. Bu puanları kimseye çarpmadan üst üste kaç tane aracı yoldan çıkardığımıza bağlı olarak kazanıyoruz. Aynı za‐ manda maksimum hıza ulaşıp bu şekilde kaç sa‐

Oyunun grafikleri ise apayrı bir konu. Birbirin‐ den farklı tam 10 bölüm var ve hepsi de birbirinden güzel grafiklerle hazırlanmış. Bir taraftan yarışırken bir taraftan da etrafınızdaki manzaraya bakıp har‐ canan emeğe hayran olmadan edemiyorsunuz. Mü‐ zikler deseniz hepsi birbirinden güzel. Üstelik tüm bunların hem tek bir kişinin hem de bizlerden biri‐ nin elinden çıktığını hatırladığınızda hem hayran‐ lığınız bir kat daha artıyor hem de göğsünüz kabarıyor. Şurası kesin; Just Shut Up and Drive internet üzerindeki çoğu yarış oyunundan kat kat daha iyi ve en az bir kere oynanıp bitirilmeyi sonuna kadar hak ediyor. Bitiş çizgisinde görüşmek üzere… Oyun web adresi: www.umutdervis.com/games/just_shut_up_and_d rive.html Umut Derviş’in resmi web sitesi ve diğer oyunları: www.umutdervis.com

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 29


OYUN

Oyunlarda Aşk Bu sayımızın konusu “AŞK”, o halde gelin biz de oyun dünyasındaki aşklara ve âşıklara şöyle bir göz atalım hep beraber. Bu listeyi oluştururken sadece kendi oynadığım oyunları baz aldığımı baştan belirtmekte fayda var. Sonra “Falan ve filanın aşkı neden bu listede yok? Neden!” deyip başımın etimi yemeyin, olur mu? Dikkat! Az sonra okuyacağınız makale bazı oyunların konu ve hikâyeleri hakkında önemli bilgiler içermektedir. Eğer bu oyunları henüz oynamadıysanız ve ileride oynamak gibi bir niyetiniz varsa burada yazılanlar oyunlardan alacağınız zevki büyük ölçüde baltalayacaktır.

Mario & Prenses Toadstool (Super Mario oyunları) Fazla söze gerek var mı? Dile kolay, tam 21 yıldır yani 1981 yılından beri aşkını kanıtlamak için Prenses’in peşinden koşturuyor sevgili Mario. Sadece koşturmakla kalsa iyi; atlıyor, zıplıyor, yüzüyor hatta uçuyor pos bıyıklı tesisatçımız. Bu esnada da Donkey Kong’tan tutun da Bowser’a kadar birbirinden azılı düşmanlarla kapışmaktan da çekinmiyor üstelik. O kurtarmaktan, Prenses ise kaçırılmaktan bıkmadı senelerdir. Muradına eremedi bir türlü sevgili Mario. Oyunlarının satış rakamları bu kadar yüksek olmaya devam ettikçe de eremeyecek korkarız.

30 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Oyunlarda Aşk

Leon & Ada (Resident Evil 2) Acemi polis Leon S. Kennedy, Racoon City’ye tayini çıktığında epey heyecanlanmıştır muhakkak. Ama karşılaşacağı “şey” hakkında ufacık bir fikri olsa oraya adımını atmazdı herhalde. Yine de tüm o karmaşa ve kaosun ortasında hayatının en güzel kadınına da rastlamıştı Leon; Ada Wong. Çekici olduğu kadar gizemli bir karaktere sahip olan Ada (Eyda diye okunuyor bu arada) genç polisimizin kalbini hemencecik çalıvermişti Racon City’nin izbe sokak aralarında. Kendisinin de ona karşı boş olmadığı yönünde şüphelerimiz var. Ama “önce iş” diyen kadınlardan Ada; o yüzden gerçekten Leon’u seviyor mu yoksa işine geldiği için onu kullanıyor mu tam olarak anlayamadık bir türlü. Yalnız şurası gerçek, Leon bu kıza fena halde âşık durumda… Oynayanlar bilir, ikinci oyunun “ilk sonu” bu konuda gayet açıklayıcı ve de dokunaklıdır.

Prince & Farah (Prince of Persia: Sands of Time) Persia Prensi’ni duymayanınız yoktur sanırım. Hani 1989 yılında siyah-beyaz ekranlarımıza bir bomba gibi düşen, gerek akıcı kılıç dövüşleri gerekse gerçekçi akrobatik hareketleri ile bizi bizden alan ve Prince of Persia oyunun başkahramanı olan kişi. Evet evet, işte o! Prensimiz ta o zamanlarda bile biricik sevgilisi Prenses'i kurtarmaya ant içmiş, bu yolda bin bir çeşit tuzağı geçmekten çekinmemişti. İlk oyunun üzerinden yıllar geçse de prens ve prenses arasındaki bu ilişki hiç değişmedi. Hatta PoP oyunları arasında tartışmasız herkesin favorisi olan Sands of Time’da bile… Bu kez isimsiz prensesimizin bir adı da vardı üstelik Farah. Dik kafalı ve dediğim dedik bir karakter olmasına ve sürekli prensle didişip durmasına rağmen sevmiştik Farah’ı. Özellikle de oyunun sonunda kendisini feda edişi ve Prens’in sırf onun hayatını kurtarabilmek adına o ana dek olan her şeyi geri alması unutulmazdır. Hem de tek aşkının kendisini tanımayacağını bile bile…

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 31


OYUN

George & Nico (Broken Sword) Oyunlarda aşk konusunu açıp da bu ikiliden bahsetmemek olmaz. Sevimli hergelemiz George Stobbart (iki b ile) şüphesiz oyun tarihinin en önemli ve en sevilen karakterlerinden biridir. Onun bu sevimliliği biraz da Fransız gazeteci Nico Collard’a olan aşkından ve ikili arasında geçen komik diyaloglardan ileri gelir. George sayısız kez Nico’nun hayatını kurtarmış olsa da ilk oyunun sonunu saymazsak beklediği karşılığı bir türlü alamaz. Yine de Nico’nun peşinde dolaşmaktan ve hayatını onun için tehlikeye atmaktan vazgeçemez George. Hoş, vazgeçmeye çalışsa bile kader (ya da senaristler) buna izin vermiyor ve ikilinin yolu bir şekilde kesişiveriyor her oyunda. Zaten biz de Nico’suz bir Broken Sword oyunu düşünemiyoruz. Rachel Weisz’siz bir Mumya’ya benzerdi herhalde… Kusura bakma George, seni aşkından sürünürken seviyoruz biz.

Gordon & Alyx Vance (Half-Life 2) Bu kadar geveze iki karakterden sonra şimdi de karşımızda sessizliği ile ün salmış Gordon Freeman var. Bir fizik profesöründen beklenmeyecek derecede iyi savaşan Gordon, bir kucak dolusu yılın oyunu ödülünü kaptıktan sonra soluğu Half-Life 2’de almıştı hatırlarsanız. Gerçi bu soluğu alması için altı yıl beklememiz gerekti ama o apayrı bir yazının konusu… Her neyse, kendini City 17’de bulan karizmatik kahramanımız burada eski bir dostunun kızı olan Alyx Vance ile de tanışır. Alyx oyunun başından itibaren Gordon’a olan hayranlığını gizleyemez, bu hayranlık ise sonradan ufak ufak aşka dönüşmeye başlar. En azından Alyx cephesinde… Çünkü oldum olası ketum bir karakter olan Gordon, ne Alyx’in sevgi dolu bakışlarına ne de kendisi hakkında ettiği iltifatlara tek bir yorum getirmiyor oyun boyunca. Biz bilgisayarın karşısında “Olm Gordon bir şey söylesene! Gülsene yahu, bir tepki ver be adam!” diye yırtınıp dururken Gordon bana mısın demiyor. Ama bu böyle bitmez, bitmemeli! Gözümüz Episode 3’te, elimiz levyede! Gordon bak, kıza güzel bir söz söyledin söyledin, söylemedin bizden günah gitti! 32 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Oyunlarda Aşk

Guybrush & Elaine (Monkey Island) Eğer George Stobbart’tan daha geveze ve daha zevzek bir oyun karakteri olamaz diye düşünüyorsanız ya fena halde yanılıyorsunuz ya da Guybrush Threepwood ile hiç tanışmamışsınız demektir (Bu aynı zamanda çok şey kaçırdığınız anlamına da geliyor). Tek hayali büyük bir korsan olmak olan Guybrush, ideallerinin peşinde Mêlée Adasına gider fakat burada çok farklı bir şeyle, hayatının aşkı olan Vali Elaine ile karşılaşır. Ama bir sorun vardır; korkunç hayalet korsan LeChuck da Elaine’e âşıktır ve onu elde etmek için yapmayacağı şey yoktur. Takvimler 1990’ı gösterirken böyle başlar ikili arasındaki büyük mücadele… Tek becerisi suyun altında nefesini on dakika tutabilmek olan Guybrush aşkını kurtarabilmek için o zamandan bu zamana çırpınıp durmakta, hatta arada ölüp tekrar hayata dönmektedir. O değil de Elaine gibi bir kadın Guybrush gibi birine nasıl âşık olur, hâlâ anlamış değilim. Eh, öbür tercih LeChuck olunca şaşırmamak gerek sanırım…

Biz ve Companion Cube (Portal) Gelelim oyun dünyasının en büyük aşkına! Söyleyin bana, hangimiz tereddüt etmeden bu sevimli küpü ateşlere atabildi? Hiç birimiz elbette! Onu atamazdık, ateşlere terk edemezdik sevgili küpümüzü. Koskoca bir bölüm boyunca (sadece birkaç dakika) bize eşlik etmişti o küp! Birlikte ne zorluklar, ne badireler atlatmıştık. O olmasa başarmayacaktık üstelik. Ölürüz de bırakmayız küpümüzü! Ühü!

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 33


OYUN The Dark Tower Oyun Oluyor Stephen King'in ünlü serisi Kara Kule’nin dizi ve filminin çekileceği haberlerinden sonra bu kez de oyununun yapılacağı ortaya çıktı. Üstelik sadece kitapların oyunu değil, içeriği bir adım öteye taşıyacak şekilde tasarlanıyor. Yani hikâye oyunlarda devam edebilir! Heyecanla bekliyoruz. Ne? 2013’te mi çıkacakmış? Pufff…

Old Republic Daha Da Gecikecek BioWare'in hazırladığı Star Wars: The Old Republic’in çıkış tarihi bir kez daha ertelendi. Erteleme sebebi hakkında kesin bir açıklama yapılmamış olmakla birlikte kesin bir tarih verilmemesi de gözlerden kaçmadı. Son videolarda yaşanan hayal kırıklığından sonra pek o kadar üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Ama yanlış anlaşılmasın, iptal edilmesini değil daha iyi olacağını umuyorum ben. Umarım tamamlanmadan çıkarılan o yapımlardan biri olmaz ve beklentilerimizi karşılayacak kadar iyi bir şekilde sunulur piyasaya. May the force be with you…

Sam&Max ve Monkey Island oyunları başta olmak üzere pek çok güzel yapıma imza atan Telltale Games yeni oyunlarıyla da bizi ekran başına bağlı tutacağa benziyor. Evet, oyunları dedim çünkü tam 5 oyunla birden geliyor firma. Bunlardan en meşhuru şüphesiz Jurassic Park. İlk filmdeki olayları ve sonrasını konu alacak yapım ile ilgili bir diğer detay, Heavy Rain’den esinlenerek sinematik bir anlatım sunacak olması. Bir sonraki oyun ise eski adventure kurtlarını heyecanlandıracak cinsten; King’s Quest! Şimdilik tek bildiğimiz ilk oyunun yapılacağı ama bunu duymak bile güzel! Diğer iki oyun ise çizgi-roman temelli. Her ikisi de büyük beğeni toplayan The Walking Dead ve Fables da Telltale’den çıkacak oyunlar arasında. Son olarak da sevimli fakat sakar ajanımız Puzzle Agent da ikinci oyunu ile bizlerle buluşmaya hazırlanıyor.

34 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

Telltale Games Atağa Kalktı


>>Oyun Haber

Bethesda’dan 3 Yeni Oyun Geçtiğimiz aylarda The Elder Scrolls V: Skyrim’i duyuran ve heyecandan hop oturup hop kalkmamıza neden olan Bethesda eteğindeki incilerin tamamını dökmemiş anlaşılan! Geçtiğimiz ay yapılan açıklamaya göre 2011 yılında üç yeni oyn daha bizleri bekliyor olacak. Bunlardan ilki Brick isimli bir FPS ve 20 Mayıs’ta raflarda olacak. İkincisi ise Hunted: The Demon's Forge isimli fantastik bir rol yapma oyunu. 3 Haziran'da bizlerle buluşacak Hunted’ı heyecanla beklemekteyim şahsen. Üçüncü ve son oyunumuz ise şüphesiz aralarında en iyisi; id Software'in hazırladığı RAGE. 16 Eylül'de hepimizi yerinden oynatacak bu oyundan gözünüzü ayırmayın. Anlaşılan 2011 Bethesda’nın yılı olacak. Umarız iyi yönde olur.

Activision Yine Kapattı! Raven gibi bir devi Casual oyun firmasına çeviren Activision başarılı stüdyoları bir bir yok etmeye devam ediyor. Şimdi de 2007’den yana Activision bünyesinde bulunan ve Project Gotham Racing, Blur, The Club, 007: Bloodstone gibi oyunlara imza atan Bizarre Creations kapatıldı. Özellikle yarış oyunlarında başarılı olan ve tam 17 yıldır bizler için oyun geliştiren stüdyo maalesef artık yok. Bu da yetmezmiş gibi bir de alay eder gibi Take 2 (GTA, Bioshock, Borderlands) firmasını satın almak istediklerini açıklamışlar. Onu da kapatacaklar herhalde! Güleyim bari!

Medal Of Honor 2 Geliyor EA Games, Medal of Honor için yeni bir oyun yapıldığını doğruladı. Bu kez projenin başında Danger Cose Games var. Oyunun nerede veya hangi zaman diliminde geçtiğine dair bir bilgi henüz yok. Dolayısıyla çıkış tarihi bile belli değil. Şimdilik tek bilgi yapılıyor olduğu. Serinin hayranlarına duyurulur.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 35


SİNEMA

5 Benay GAVAZOĞLU sinemahser.blogspot.com

En İyi

u c n u y O n ı d a K Yerli

d’un yükselen kadın oo w ly ol H da ız m yı sa Kasım ıştık. Aralık ayında yıldızlarını konu alm tiştiremedim, Yılbaşı, ye zı ya e yl ni de ne yoğunluğum aması derken yerli nm la m yı ya in in rg de şubat ayında hsedeceğim yazımı ba an rd la cu un oy n kadı an aldı. 8 Mart Dünya m za ey ep ız am m la yayım da sun diyor ve blogum ol tlu ku z nü ü’ ün G Kadınlar n yılların en iyi 5 yerli so m ği di le lir be re ankete gö zlerle paylaşıyorum. si nu su cu un oy n dı ka

Beren Saat

Türkiye'nin Yıldızları adlı yarışma programı ile tanınan Beren Saat bu yarışma programında ikinci olmuştu. Yarışmadan kısa bir süre sonra ilk başrolünü Aşka Sürgün dizisinde Mahsun Kırmızıgül ile paylaşan oyuncu, sonra bir dönem dizisi olan Hatırla Sevgili'de Cansel Elçin ve Okan Yalabık'la ikinci başrolünü sergiledi. Ardından Halid Ziya Uşaklıgil´in eserinden uyarlanan Aşk-ı Memnu dizisinde oynadı. Bu dizide canlandırdığı Bihter karakteri ile popülerliği artan güzel yıldız cesur sahneleriyle de tartışma konusu oldu. İlk sinema deneyimini Aşk-ı Memnu dizisi devam ederken senaryosunu Mahsun Kırmızıgül'ün yazdığı Gecenin Kanatları filminde Murat Ünalmış, Erkan Petekkaya ve Yavuz Bingöl'le başrolü paylaştı. Sinema filmleri, TV dizileri gibi ses getirmeyen Beren Saat hakkındaki en çok konuşulan isimlerden olmaya devam ediyor. Şimdilerde Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisinin başrolü olan Fatmagül karakterini canlandırıyor.

36 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

1


>>En İyi 5 Yerli Kadın Oyuncu

Demet Evgar

2

Oyunculuğa 17 yaşındayken, Manisa'daki amatör bir topluluk olan Afsem Tiyatrosu'nda başladı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. Konservatuvar eğitimi sırasında arkadaşlarıyla Tiyatro Kılçık adında bir topluluk kurdu. Bu toplulukta oyuncu ve oyun yazarı olarak çalıştı. Onu Aslı ile Kerem dizisinin sivri dilli güzeli olarak tanıdık. Mustafa Altıoklar’ın Banyo filmi, başrolünde oynadığı Beyza’nın Kadınları ve Mahsun Kırmızıgül’ün olay yaratan filmi Güneşi Gördüm yıldızını yükselten yapımlardı. Geçtiğimizin yılın en çok konuşulan isimlerinden olmasının sebebi ise yılın en iyi yerli filmlerinden Yahşi Batı’da rol alması ve Turkmax’da yayınlanmakta olan "1 Kadın, 1 Erkek" adlı bir televizyon dizisinde canlandırdığı Zeynep karakteridir.

Binnur Kaya 1995 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. Hemen ardından İstanbul'a yerleşen Kaya, Ankara Sahnesi ve Karatahta isimli çocuk tiyatroları ve Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda çalıştı. İlk televizyon dizisi Kaynanalar'dır. Beşiktaş Kültür Merkezi oyuncu kadrosuna katıldı. Bir Demet Tiyatro’dan sonra rol aldığı dizilerle pek ses getiremese de artarda rol aldığı Yabancı Damat, Avrupa Yakası ve son olarak da Türk Malı gibi komedi dizileri onu son yılların aranan kadın komedi oyuncuları arasına soktu. İnşaat (2003), Babam ve Oğlum (2005), Küçük Kıyamet (2006) gibi başarılı sinema filmlerinde rol aldı ama ödül yağmuruna tutulmasına neden olan rolünü 2010'da "Vavien" filmindeki oynadı ve 42. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri'nde ve 3. Yeşilçam Ödülleri'nde en iyi kadın oyuncu ödüllerini kazandı.

3

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 37


SİNEMA

>>En İyi 5 Yerli Kadın Oyuncu

Nurgül Yeşilçay

4

2001'de Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tiyatro bölümünden mezun oldu. Üniversite eğitimi sırasında rol aldığı İkinci Bahar dizisindeki Gülsüm rolü ile tanındı. 2002 yılında Çağan Irmak'ın yönetmenliğini yaptığı Asmalı Konak adlı TV dizisi ile ününü artırdı. Eğreti Gelin filmindeki rolü ile 12. Adana Altın Koza Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü aldı. 2004'te beş yönetmenin yönettiği Anlat İstanbul filminde oynadı. Yaşamın Kıyısında filminde ise Ayten Öztürk adlı Türk kızını canlandırdı. Film 60. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışmaya hak kazandı, ardından "En iyi Senaryo" ödülünü kazandı. Adem'in Trenleri filmindeki rolüyle 13. Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü kazandı. 2008'de Vicdan adlı filmde Aydanur isimli fabrika işçisi, pavyonda çalışan ve türban takan kadın gibi farklı bir rolde oynayarak 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülüne layık görüldü. Geçtiğimiz yıl ise yapımcılığını üstlendiği ve başrolünü oynadığı Yedi Kocalı Hürmüz ile karşımıza çıktı.

Özgü Namal İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunudur. Daha önce Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve Müjdat Gezen Tiyatrosu`nda oyunculuk eğitimi almıştır. Profesyonel olarak Masal Gerçek Tiyatrosu'nda çocuk oyunlarıyla tiyatro oyunculuğuna başlamıştır. 2003 yılında Elif rolüyle yer aldığı ve fenomene dönüşen Kurtlar Vadisi dizisiyle popüler olmuştur. Sır Çocukları (2002), Anlat İstanbul (2004), Büyü (2004), Organize İşler (2005), Beynelmilel (2007), Polis (2007) filmlerinden sonra yine 2007 yılında Mutluluk adlı filmde rol almış ve Meryem rolü ile Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almıştır. O... Çocukları (2008) , Güneşin Oğlu (2008), İncir Çekirdeği (2009) diğer sinema filmleridir. Şuan prodüksiyonu ile kendisinden söz ettiren Hanımın Çiftliği dizisinde başrolü oynamaktadır.

38 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

5


SİNEMA

>>83. Oscar Ödülleri

83. ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU 27 Şubat Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan gece sahiplerini buldu. Geceye damgasını vuran film “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Erkek Oyuncu” ödüllerini alarak The King's Speech oldu. 83. Oscar Ödülleri’nin sahipleri:

En iyi Film: The King's Speech

En İyi Erkek Oyuncu: Colin Firth (The King's Speech)

En İyi Kadın Oyuncu: Natalie Portman (Black Swan)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (The Fighter)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (The Fighter)

En İyi Yönetmen: Tom Hooper (The King's Speech)

En İyi Orijinal Senaryo: David Seidler (The King's Speech)

En İyi Uyarlama Senaryo: Aaron Sorkin (The Social Network)

En iyi Animasyon: Toy Story 3

En İyi Yabancı Film: In a Better World (Daha İyi Bir Dünyada) Danimarka En İyi Belgesel: "İç İşler" (Inside Job) Charles Ferguson En İyi Kısa Animasyon: "The Lost Thing" En İyi Sanat Yönetmeni: Robert Stromberg ile Karen O'Hara (Alice Harikalar Diyarında)

En İyi Sinematografi: Wally Pfister (Başlangıç) En İyi Kostüm Tasarımı: "Alice Harikalar Diyarında" En İyi Makyaj: "The Wolfman" En İyi Kısa Metrajlı Belgesel: "Strangers No More"

En İyi Canlı Aksiyon Kısa Film: "God Of Love" En İyi Görsel Efekt: "Başlangıç" En İyi Film Montajı: "Sosyal Ağ" En İyi Ses Montajı: "Başlangıç" En iyi Ses Miksajı: "Başlangıç" En iyi orijinal şarkı: "We Belong Together" (Oyuncak Hikayesi 3)

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 39


VİZYONDAKİLER

İzlenesi Aşk Filmleri Sinema sektöründe yer edinmiş bazı filmler vardır ki; tek bir kelime dikte edildiğinde akla ilk o filmler gelir., İşte sizin için hazırladığım 6 adet İzlenesi “Aşk Filmleri Listesi”, henüz izlemediyseniz veya hatırlayıp tekrar izlemek isterseniz şimdiden iyi seyirler dilerim…

Sweet November (Sweet November ) Charlize Theron ve Keanu Reeves'in başrollerini paylaştığı bir romantik-drama filmidir. Film, 1968 yılında Herman Raucher tarafından kaleme alınan bir hikâyenin üzerine kuruludur. Sinema eleştirmenlerinden aldığı düşük notlar nedeni ile her yıl en kötülere verilen Altın Ahududu Ödüllerine, 2001'in ödülleri için En Kötü Uyarlama, En Kötü Aktör ve En kötü Aktris dallarında aday gösterilmiştir.

Hayalet (Ghost) 1990 Amerika Birleşik Devletleri yapımı film. Başrollerinde Patrick Swayze, Demi Moore, Tony Goldwyn ve Whoopi Goldberg bulunur. Senaryosunu Bruce Joel Rubin, yönetmenliğini Jerry Zucker yaptığı film; En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Akademi Ödülü, 1991, En İyi Orijinal Senaryo Akademi Ödülü, 1991, en iyi yardımcı kadın oyuncu Altın Küre Ödülü, 1991, en iyi yardımcı kadın oyuncu İngiliz Akademi Ödülü, BAFTA, 1991 gibi ödüllere sahiptir.

Titanik (Titanic) 1997, ABD yapımı film. En İyi Film dahil olmak üzere 11 Akademi Ödülü kazanmış olan filmi James Cameron yönetmiştir. Filmin başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet sosyal sınıfların ayırdığı RMS Titanic`te aşk yaşayan Jack Dawson ve Rose DeWitt Bukater karakterlerini canlandırmışlardır. Film dünya çapında 1,845,034,188$ hasılata ulaşmış ve 2009 yılına kadar hasılatı en yüksek film olma özelliğini de elinde bulundurmuştur. 14 dalda Oscar'a aday gösterilen film All About Eve (1950) ile birlikte en fazla Oscar'a aday gösterilen film rekorunu elinde bulundurmaktadır.

40 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>İzlenesi Aşk Filmleri

Not defteri (The Notebook) Sararmış bir not defterinden anlatılan ve yıllar önceden kopup gelen bir aşk hikayesi… 40'lı yıllarda ABD, Kuzey Karolayna'daki sahil kasabası Seabrook'a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah'la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar. Birbirlerine aşık olurlar ve geleceği hiç düşünmeden rüya gibi bir yaz geçirirler. Yazın sonunda ise bu büyük aşkın önüne çıkan engeller bir bir kendini göstermeye başlayacak ve iki aşığın yolları ayrılacaktır.

Sevginin Bağladıkları (Sleepless in Seattle) Eşini kaybetmiş Sam Baldwin, oğlu Jonah ile birlikte sakin bir hayat sürmektedir. Ulusal bir radyo kanalında yayın yapmaya başlayınca hayatında bazı değişiklikler olacaktır; çok sayıda kadın hayrana sahip olmak gibi... Sam'in yaşadığı yerden hayli uzak olan Annie de Sam'in hayranlarından biridir. Evlenmek üzere olduğu halde kafası bu konuyla ilgili karışık olan Annie, Sam'e göndermeyeceğini bildiği bir mektup yazar. Ardından dayanamaz ve etkilendiği bu erkekle tanışmaya karar verir.

Aşkın Gücü (What Dreams May Come ) Chris Nielsen ve karısı, Annie kaçınılmaz bir şekilde birbirine bağlanmış olan, birbiri için yaratılmış bir çifttir. Bir otomobil kazasında çocukları öldüğünde Chris`in tutkusu ve şefkati Annie`yi yaşama bağlayan tek şey olarak kalır. Bir gün Chris de öldüğünde, acıya dayanamayan Annie kendi canına kıyar. Sevgilisine her ne pahasına olursa olsun bağlanmış olan Chris, Cennet`i terkeder ve karısıyla birlikte olmak için Cehennem`in derinliklerine doğru bir yolculuğa başlar.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 41


VİZYONDAKİLER

Gerçeğin Parçaları (Winter's Bone) Gösterim tarihi: 04 Mart 2011 Yönetmen: Debra Granik Tür: Dram, Gerilim, Gizem Oyuncular: Jennifer Lawrence, John Haw‐ kes, Kevin Breznahan, Dale Dickey

Afişlerin üzerine tıklayarak film fragmanlarını internet üzerinden izleyebilirsiniz...

Alabamaʹnın küçük bir kasabasında hayatını sür‐ dürmeye çalışan 17 yaşındaki Ree Dolly, kendisin‐ den yaşça küçük iki kardeşine ve hasta annelerine bakmak zorundadır. Ruhsal bir çöküntü içinde olan annesinin o hale gelmesinde uyuşturucu bağımlısı babasının rolü çok büyüktür. Methamphetamin ba‐ ğımlısı olan babası onları terk etmiştir. Ama Ree onu bulmaya ve ailesini yeniden bir araya getirmeye karar verir.

Kader Ajanlari (The Adjustment Bureau) Gösterim tarihi: 04 Mart 2011 Yönetmen: George Nolfi Tür: Gerilim Oyuncular: Matt Damon, Emily Blunt, Ant‐ hony Mackie, John Slattery, Shohreh Agh‐ dashloo, Michael Kelly, Terence Stamp Kaderimizi biz mi kontrol ediyoruz, yoksa görünmez güç‐ ler mi bizi idare ediyor? Matt Damon, gerilim filmi The Adjustment Bureau’da kader’in onun için plânlarını görür ve başka bir şey istediğini fark eder. Bunu elde etmek için de, hayatı boyunca sevdiği tek kadını günümüz New York caddelerinin her yerinde kovalaması gerekir. Politikacı ve balerin arasındaki aşk hikayesinde gizemli olaylar gerçek‐ leştir. İkisinin bir araya gelmesini istemeyen gizemli güç‐ ler onları ayrımak için herşeyi yapacaklardır. Acaba başarılı olabilecekler midir?

42 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Vizyondakiler ‐ Mart

İki Kadın, Bir Erkek (The Kids Are All Right) Gösterim tarihi: 11 Mart 2011 Yönetmen: Lisa Cholodenko Tür: Bilim, Kurgu, Macera Oyuncular: Annette Bening, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Mia Wasikowska 4 dalda Oscar’a aday gösterilen İki Kadın, Bir Erkek, 11 Mart 2011’de vizyona çıkarılıyor. Lezbiyen çift Nic ve Jules, yapay döllenme ile çocuk sahibi olmuşlardır. Çocuklar büyü‐ yünce babaları ile tanışmak isterler. Paul adındaki donörün aile girmesi ile yepyeni bir aile bir aile tanımının yapılmasına yol açacaktır.

Gölgeler ve Suretler Gösterim tarihi: 11 Mart 2011 Yönetmen: Derviş Zaim Tür: Dram, Politik Oyuncular: Settar Tanrıöğen, Buğra Gülsoy, Erol Refikoğlu, Hazar Ergüçlü, Konstantinos Gavriel 1963 yılında Kıbrıs’ta Türklerle Rumlar arasında par‐ layan ‘Kıbrıs Olayları’nı bir Karagöz kuklacısı olan babasından ayrı düşen genç bir kızın gözünden anla‐ tan film, Türk sinemasında farklı bir yapıt olarak göze çarpıyor. Gölgeler ve Suretler, Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken (minyatür) ve Nokta (hat) ile başladığı ‘Ge‐ leneksel Türk Sanatları’ üçlemesinin son halkası.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 43


VİZYONDAKİLER

Limit Yok (Limitless) Gösterim tarihi: 18 Mart 2011 Yönetmen: Neil Burger Tür: Gerilim Oyuncular: Robert De Niro, Bradley Coo‐ per, Abbie Cornish, Anna Friel Eddie perişan halde yaşan, başarısız New Yorklu bir yazardır. Ancak günün birinde eski bir arkadaşıyla karşılaşmasıyla tüm hayatı değişir. Arkadaşı onu bey‐ nin tüm kapasitesini kullanmasını sağlayacak bir ilaçla tanışır. Böylece Eddie kendisinin kusursuz bir versiyonuna dönüşür. Hap sayesinde paraya, akla, çe‐ kiciliğe sahip olur. Fakat Eddie kısa bir süre sonra sonsuz güce bedelsiz sahip olunamayacağını anlar… Afişlerin üzerine tıklayarak film fragmanlarını internet üzerinden izleyebilirsiniz...

Bağlanmak Yok (No Strings Attached) Gösterim tarihi: 18 Mart 2011 Yönetmen: Ivan Reitman Tür: Komedi, Romantik Oyuncular: Natalie Portman, Ashton Kutcher, Kevin Kline, Cary Elwes Ivan Reitman’ın yönettiği ve Natalie Portman, Ashton Kutcher, Kevin Kline ile Cary Elwes’in oynadığı Bağ‐ lanmak Yok (No Strings Attached), 18 Mart 2011’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından viz‐ yona çıkarılıyor. Bir adam ve kız ilişkilerini sadece fi‐ ziksel olarak yürütmeyi dener. Ama daha fazla şey istediklerini öğrenmeleri uzun sürmez.

44 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Vizyondakiler ‐ Mart

Kan Kokusu (Somos Lo Que Hay) Gösterim tarihi: Jorge Michel Grau Yönetmen: Edward Zwick Tür: Dram, Gerilim, Korku Oyuncular: Francisco Barreiro, Alan Chávez, Paulina Gaitán, Carmen Beato, Jorge Zárate 2010 Cannes Film Festivali’nin en çok konuşulan film‐ lerinden biri olan Kan Kokusu, türünün kabul gör‐ müş kurallarını yenilemeye çalışan ve yetenekli bir yönetmenin doğuşunu müjdeleyen bir korku‐dram filmi. Yoksulluk, yolsuzluk ve korku dolu şehrin ıssız karanlıklarında usul usul ilerleyen bu şok edici, kanlı ve gözüpek film, keskin bir toplumsal gerçekçi bakış açısına sahip. Kan Kokusu Empire’ın dediği gibi “vahşi bir tuhaflığa ve fena halde etkileyiciliğe sahip”.

Kaybedenler Kulübü Gösterim tarihi: 25 Mart 2011 Yönetmen: Tolga Örnek Tür: Animasyon, 3D Seslendirenler: Nejat İşler, Yiğit Özşener, Ahu Türkpençe, İdil Fırat, Rıza Kocaoğlu, Serra Yılmaz Filmin ana karakterlerini bir aşk, özgürlük ve yal‐ nızlık hikayesinde buluşturan “Kaybedenler Ku‐ lübü” aynı zamanda son derece eğlenceli bir senaryoya sahip. Ekip Film ve Tiglon ortak yapımı olan filmde İdil Fırat, Rıza Kocaoğlu ve Serra Yılmaz gibi önemli oyuncular da rol alıyor. “Kaybedenler Kulübü”, cesur yaklaşımı, duygu ve mizah yüklü konusu, sürprizleri ve oyuncu kadrosunun gücüyle, 2011’in en heyecan verici yapımlarından biri olacak.

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 45


MÜZİK

Müzik Kutusu İbrahim MUMCU / ibrahimmumcu.com Son zamanlarda müzik dünyası pek bir hareketli. Bruno Mars’ın Katy Perry coverından mı bahsetsem Lady Gaga’nın Born This Way şarkısından mı bahsetsem ya da Katy’ciğimiz Mark Zuckerberg’i ziyarete gitmiş onu mu anlatsam bilemedim. En iyisi hepsinden biraz biraz bahsetmek. Katy ile başlayayım madem. Glee 2. Sezon 11. Bölümde California Girls şarkısı yer aldı. Glee oyuncuları oldukça güzel performans sergilediler bu şarkı ile. Tam Katy nerelerde böyle derken Glee’de karşımıza çıkmış oldu ki en son Firework şarkısının klibini yayınlamıştı. Facebook üzerinden hayranlarının sorularını da yanıtlayan Katy, ofise Mark’ın yanına da giderek tanışmış, iyi de yapmış.

Jessie J BBC Sound of 2011 ve İngiliz Eleştirmenlerin Seçimi ödülünü aldı. Her ne kadar U2 dinlemesem de yeni albümleri yoldaymış. Bunu da belirtmeden edemedim. Merak etmiyor değilim şu gurubu. Ama dinlemeye pek fırsatım olmadı. Rihanna yeni albümü Loud’a ilk klibini de S&M şarkısına çekti. Gerçi video ülkemizde sansürlendi. Sansürcü bir zihniyetiz zaten, oldukça normal karşılıyorum bu sonucu. Gerçi Only Girl için video çekmişti daha önce ama onu single olarak yayınladığı için albüm içinde saymıyorum.

Rihanna’nın S&M klibi ülkemizde de sansüre uğradı.

46 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>> Müzik Kutusu

Do It Like A Dude şarkısıyla beğenilerimi kazanan Jessie J rüzgarı esiyormuş İngiltere’de. Yayınladığı single’lar ile BBC Sound of 2011 ve İngiliz Eleştirmenlerin Seçimi ödülünü almış. Ayrıca Brit ödüllerinde de sahne almış. Hatta ve hatta son single’ı Price Tag İngiltere single listesinde 1 numaraya yükseldi. Başarılarının devamını diliyoruz Jessie’ye tabiiki.

Jessie J BBC Sound of 2011 ve İngiliz Eleştirmenlerin Seçimi ödülünü aldı. Veeee Lady Gaga! Born This Way single’ı ile müzik alemini kasıp kavurdu! Her ne kadar Madonna’nın Express Yourself şarkısına benzetilse de ben çok beğendim şarkıyı. Aaa hatta Madonna şarkıyı çok sevdiğini bile dile getirmiş. Aralarında da bir problem yokmuş. Hatta şarkının ilk canlı performansını Grammy’de gerçekleştiren Gaga sahneye Hüseyin Çağlayan yapımı yumurta içinde geldi. Şovu da oldukça harikaydı!

Lady Gaga, Born This Way single’ı ile müzik alemini kasıp kavurdu. Bu arada Eurovision şarkımız da yayınlandı. Yüksek Sadakat grubunun yarışacağını öğrendiğimde şaşırmıştım aslında. Çünkü Eurovision genelde hareketli şarkıların kazandığı bir yarışma. Yüksek Sadakat de her ne kadar sevdiğimiz grup olsa da hareketli şarkı söylemiyor pek. Bu da benim kazanma inancımı köreltmişti. Şarkıyı duyduğumda sevdim aslında. Gruba göre hareketli bile bir şarkı. İlk 10 garanti diyorum ama ne kadar öteye gider bilinmez. İzleyip göreceğiz.

Yüksek Sadakat ülkemizi Eurovision’da Live It Up şarkısı ile temsil edecek. www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 47


MÜZİK

KISA KISA

Tom Cruise Şarkı Söyleyecek! Tom Cruise Rock of Ages müzikalinin sinema uyarlamasında rol almaya hazırlanıyor. Cruise filmde müzisyen Stacee Jaxx karakterini canlandıracak. Yönetmenliğini Adam Shankman’ın yapacağı filmde Cruise 70’lerin ve 80’lerin rock şarkılarını seslendirecek. Filmin kadrosunda Tom Cruise dışında önemli isimler de olacağı söyleniyor.

Eminem Youtube’da 1 Milyar Kişiye Ulaştı! İlk duyduğumda resmen şok oldum. Vay be! Tam 1 milyar izleyici! Eminem’in Youtube’daki videolarını tam 1 milyar kişi izlemiş. Peşinde de Justin Bieber ve Lady Gaga varmış.

Hold It Against Me şarkısına klip çekti! Avril Lavigne’den Yeni Albüm Avril Lavigne 4 yıl önce yayınlanan son albümü "The Best Damn Thing" in ardından 2011 için hayranlarına yeni bir albüm müjdesi verdi. Lavigne’nin albümü 8 Mart’ta yayınlanacak.

Britey Spears’ın single’ını dinlemeyen yoktur umarım. Pek çok sitede yayınlandı, çok sağlam hitler aldı. Klip çıkmadan onlarca cover’ı yayınlandı. Bir çok cover’a bildiğin aşık oldum. Öyle böyle değil  Tabii klip de gecikmedi. Geçtiğimiz günlerde klibi de yayınlandı. Her ne kadar “şeker reklamı” gözüyle bakılsa da eğlenceli bir klip olmuş. Tebrikler Britney!

48 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com


>>Müzik Kutusu: Kısa Kısa

2011 NME Ödülleri sahiplerini buldu 2011 NME ödülleri sahiplerini buldu. Gecenin iki önemli ödülün sahibi My Chemical Romance oldu. Grup En İyi Uluslararası Grup ve En İyi Video ödüllerinin sahibi oldu. Gecede Muse En iyi İngiliz grup, Foals En İyi Şarkı, Laura Marling En İyi Solo Artist, Hurts En İyi Yeni Grup, Arcade Fire En İyi Albüm ödüllerini aldılar. Gecenin bir de en kötüler olarak nitelendirilen ödülleri vardı. Bunların arasında En Kötü Albüm ödülünün kazananı Justin Bieber, En Kötü Grup ise Jonas Brothers oldu.

Ayın Albümü

Ayın Şarkısı

Keri Hilson – No Boys Allowed 1. “Buyou” featuring J. Cole 2. “Pretty Girl Rock” 3. “The Way You Love Me” feat. Rick Ross 4. “Bahm Bahm (Do It Once Again) / I Want You” 5. “One Night Stand” feat. Chris Brown

6. “Lose Control / Let Me Down” 7. “Toy Soldier” 8. “Breaking Point” 9. “Beautiful Mistake” 10. “Gimme What I Want” 11. “All the Boys” 12. “Pretty Girl Rock (Remix)” feat. Kanye West

Lady Antebellum Need You Now

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 49


MODA

BAHAR GELDİ HOŞ GELDİ! Kış sezonunun pastel tonlarından ve ağır giysilerinden sizlerin de en az benim kadar sıkıldığınızı düşünüyorum. Bahar sezonunun gelmesini dört gözle bekleyenlerden iseniz bu köşe tam size göre. Çünkü 2011 ilkbahar-yazı tüm canlılığı ile kucaklıyor bizleri! Bu sezon tek bir kural var: Uyumsuzluğun uyumunu yakalayın! Ülkü GÜNEYSU ulku.guneysu@blogdergisi.com

Bırakın Çiçekler Açsın Baharın habercisi büyük küçük rengarenk tüm çiçekler yine gardıroplarımızda açmaya devam edecek. Onları birlikte kullanmaktan korkmayın. Benetton

Çizgilerden Usanmayın Çizgiler hep sade, hep seksi ve bu sezon da peşimizi bırakmıyor. Her boyuttaki keskin çizgiler bu sezonda vitrinleri, dolayısıyla gardıroplarımızı süsleyeceğe benziyor. Çizgiler bu sene de

50 | BLOG DERGİSİ 03/2011 www.blogdergisi.com

üzerimizde


>>Bahar Geldi Hoş Geldi!

Bohem 70’ler 70’lerin cazibesi yine bizleri kendimizden geçirecek. Yüksek bel geniş paçalı pantolonlar, parlak renkler, ipek ve saten... Her zamankinden daha hippi, daha bohem! tton neha Beba r/yaz 2011 H&M ilk

Büyüklerini Evde Bırakın Artık çantalarımız için daha çok yer var. Büyük çantalar yerlerini küçüklerine bırakıyor artık. Her tarza uyum sağlayacak çantalar şıklığınızı tamamlayacak.

Zara

Mango

Ayaklar Şenleniyor! Birbirinden güzel rengarenk ve rahat ayakkabılar bu sezon ayaklarımıza özgürlüğü sunuyor. Bırakın ince topuklar geceye kalsın, sandaletler ve dolgu topuklu ayakkabılar ile ayaklarınız şenlensin!

www.blogdergisi.com 03/2011 BLOG DERGİSİ | 51


MİZAH

Onur GÜRLEYEN / komikliklerim.blogspot.com

*

*Konu hakkında pek bir bilgim yokken satın almak istediğim eş‐ yayı seçmek tam bir azaba dönüşüyor. Misal karpuz seçmek zorunda kalınca ne yapacağını bilemez‐ sin ya, alırsın eline bir tanene biraz tokatlar‐ sın ama ne fayda? Dış görünüşünden bir şeyler çıkarmaya çalı‐ şırsın ama sonunda elbet satıcıya güven‐ mek zorunda kalacaksındır. E zaten karpuzu satan adam o niye senin için iyi‐ sini seçsin, fakat yine de o bıyıklı şişko adama (evet karpuz satan adam tipi böy‐ ledir benim dünyamda, hatta bir de keldir‐ ler) “bana iyisinden bir tane seçiver” demek zorunda kalırsın. O da elindeki en kötü karpuzu satabilecek birini bulduğu için tecavüzcü gibi sırıtır (evet benim dün‐ yamda karpuz satıcıları böyle sırıtır) sonra da en keleğini kakalar.

*

Öyle anlaşılıyor ki benim dünyamda karpuzculardan uzak durmak gereki‐ yor.

52 | BLOG DERGİSİ 01/2011 03/2011 www.blogdergisi.com

*

Ekmek almaya giderken zemin katta oturan bir zat‐ı muhteremin kediler yesin diye penceresinin önüne mama bıraktığını görmek mutlu ediyor beni, “hala ümit var dostum bu kahrolasıcı Dünyada yaşamak için hala ümit var” repliğini duyar gibi oluyorum. Geçen gün de yine ekmek almaya giderken (aslında o kadar da çok ekmek al‐ mıyorum) küçücük siyah bir kedi gördüm. Malum pencerenin önündeki mamadan bir avuç alıp yavrucağa götürdüm, önüne bıraktım. Saf‐ tirik hayvan sevincinden mamayı bula‐ madı. Sarılsın mı bana yoksa mamaya mı yumulsun bilemedi herhalde.


>>Düz Yazı ve Karikatürler

01/2011 BLOG DERGİSİ | 53 www.blogdergisi.com 03/2011


ALTIN YUMURTALI BLOGLAR

Blogunuzun altın değerinde olduğuna inanıyoruz! Ve her ay bu sayfadan sizlere Altın Yumurtalar dağıtıyoruz… Bir blogunuz varsa, sitemizdeki başvuru formunu doldurarak veya iletisim@blogdergisi.com adresine mail atarak blogunuzu “Altın Yumurtalı Bloglar” listesine ekleyebilirsiniz ve bloglarınızın Blog Dergisi’nde yer almasını sağlayabilirsiniz.

54 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


benbugunbunuogrendim.blogspot.com

hayatiminerkegi.blogspot.com

thebalkabaa.blogspot.com

rsskitap.com

cineshoot.blogspot.com

kankanerdeyimben.blogspot.com

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 55


www.blogdergisi.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.