sayi_47

Page 1

KABOTAJ BAYRAMI AYVALIK’TA HER YIL EĞLENCELİ BİR BULUŞMA TADINDA KUTLANIYOR Ayvalık’tan Yetişenler ● Zehra Güngör ● Rahvan Atlı Spor Kulübü Orhan Peker Sözlüğü ● Harward Osmanlıca Yaz Okulu Süleyman Gerçin ● José Garrido Herráez


Hastalar, yaşlılar ve şehit aileleri yine yalnız bırakılmadı

A

BAYRAM ZİYARETLERİNDE SEVGİ VE DAYANIŞMA DUYGULARI PAYLAŞILDI

yvalık’ta, Ramazan Bayramı nedeniyle hastane, yaşlı bakımevi, Garnizon, Jandarma ve Emniyet teşkilatı ziyaret edildi. Merkezi ve yerel yönetim ile beraberindeki heyetin Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaretiyle başlayan program sırasıyla Belediye Yaşlı Bakımevi, Jandarma Komutanlığı, Garnizon Komutanlığı ve Ayvalık Devlet Hastanesi’yle devam etti. Bayramlaşma programında son olarak şehit aileleri ziyaret edildi. Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Garnizon Komutanı Vekili Tabip Yarbay Fatih Özenalp, Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Ender Okumuş’un yanı sıra diğer ilgililerin de katıldığı bayramlaşma programında önce Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki Merkez Karakol lokalinde emniyet personeliyle bir araya gelindi. Daha sonra Ayvalık Belediyesi Sosyal Hizmet binasındaki Erken Doğmuşlar Konukevi’ne geçildi. Burada kalan vatandaşların bayramı kutlandı ve sohbet edildi.

Rahmi Gençer, oldukça samimi bir havada gerçekleşen bu ziyaretle ilgili olarak, “Biz, geleneklerine önem veren büyük ve köklü bir aileyiz. Geçmişin derinliklerinden gelen geleneğimizde küçüklere sevgi, büyüklere saygı daima var olmuştur. Birliğimizi ve beraberliğimizi daha da güçlendirmek için sevgi ve saygı bağlarımızı sürekli güçlü tutmalıyız. Bunun yolu da birbirimizi ziyaret etmekten, anmaktan-aramaktan, paylaşmaktan geçiyor. Özellikle bayramlarda yaşlılarımız bizden ilgi ve sevgi bekliyor. Sadece bu bayramda değil, bundan sonra da tüm bayramlarda yaşlılarımızı unutmayalım, hayattayken onların kıymetini bilelim” dedi. Jandarma ve Garnizon komutanlıklarına yapılan ziyaretin ardından Ayvalık Devlet Hastanesi’ne gidildi. Sağlık personeliyle bayramlaşıldı, bayramı hastanede geçiren vatandaşlar ziyaret edildi. Hastalara, acil şifalar dileğiyle, Ayvalık Belediyesi tarafından hazırlanan ve içinde meyve suyu, bisküvi, ıslak mendil, kolonya ile peçete bulunan paketler dağıtıldı. Bayramların toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı geliştirmesini, huzur ve mutluluğa aracılık etmesini dileyen Rahmi Gençer, “Milletimizin manevi değerlerinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma geleneğinin en güzel şekilde yaşandığı, sevgi ve saygı bağlarıyla insanları birleştiren yeni bir bayrama daha ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, dostlukların ve arkadaşlıkların güçlendiği Ramazan Bayramı günlerinin; ülkemizin huzur, güven ve mutluluğuna; karşılıklı dayanışma ve hoşgörü fikrinin daha da güçlenmesine vesile olmasını, tüm insanlık için barış ve huzur getirmesini dilerim” dedi.

2


Yenilenen oyun grubunun yanında çocukları bir sürpriz daha bekliyor: Atlıkarınca

YUNUS EMRE PARKI ŞİMDİ DAHA MODERN, DAHA RENKLİ...

A

yvalık genelinde vatandaşların yaşam alanı olan parklarda bakım ve yenileme çalışmalarını sürdüren Ayvalık Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü, Ali Çetinkaya Mahallesi’nde bulunan Yunus Emre Parkı’na yeni dış mekân spor aletleri yerleştirdi. Parka, evlerinin yanı başında açık hava keyfiyle spor yapmak isteyenler için bacak ağırlık ve kol/bilek/omuz çalıştırma, vücut geliştirme ve pedallı esneme aletleri yerleştirildi. Ayrıca step ve bel çevirme, ikili maraton yürüme aleti de bulunuyor. Aralarında lavantanın da bulunduğu çalı türü bitkilerle yeşil alanların daha da zenginleştirildiği parktaki beton banklar kaldırılarak yerine ahşap ormancı bankları konuldu ve üç yeni aydınlatma direği dikildi. Çocukları parkta, yenilenen rengârenk oyun grubunun yanında bir de sürpriz bekliyor: Atlıkarınca...

Farklı birimlerden yöneticiler ve görevliler katıldı

BELEDİYE ÇALIŞANLARI MALİ MEVZUAT EĞİTİMİ ALDI

A

yvalık Belediyesi, çalışanları için mali mevzuat konusunda ağırlıklı olarak bütçe yönetimi ve harcama süreçlerini içeren hizmet içi eğitim düzenledi. Orhan Peker Sanat Galerisi’nde gerçekleşen eğitim seminerine katılan İçişleri Bakanlığı İç Denetim Birimi Başkanı Tahir

Belediye olarak Ayvalık halkının sağlıklı yaşamasına katkıda bulunmayı hizmetlerinin önemli bir parçası gördüklerini vurgulayan Belediye Başkanı Rahmi Gençer çalışmalara ilişkin şunları söyledi: “Sporun insan yaşamında vazgeçilmez bir yeri olduğu gerçeğinden hareketle, bu konuda imkânları arttırmayı hedefliyoruz. Parklardaki yeşil ile nefes alan vatandaşlarımız, sağlıklı yaşam için sporunu da yapabilsin istiyoruz. Zaten çalışmalarımızı onlardan gelen talepler doğrultusunda planlıyoruz. Bilindiği gibi Gençlik Merkezi’mizin yapımı da son aşamasında. Çok yakında kapılarını açacak. Çocuklarımızın ve gençlerimizin iyi eğitim almaları kadar kişisel, sosyal ve kültürel açıdan çok yönlü gelişmelerine de destek olmalıyız. Kısacası, amacımız hoşça vakit geçirirken, geleceğe güvenle bakan nesillerin yetişmesine katkı sunmak.”

Tekin, ihale ve satın alma konuları başta olmak üzere mali mevzuattaki değişiklikler hakkında personeli bilgilendirdi. 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile ilgili ayrıntılı bilgileri örneklerle aktaran Tekin, sunum sürecinde katılımcıların sorularını yanıtladı. İki gün süren eğitimde, değişen ve güncellenen mevzuatla ilgili sunum yapan Tahir Tekin, bütçe yönetimine ilişkin bilgi vererek başladığı seminerini, 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda yer alan harcama süreci, süreçte yer alan aktörler, görevler ve sorumluluklarla aynı kanunun amacı ve getirdikleri gibi konularla sürdürdü. Hizmet içi eğitim seminerlerinin belediyenin hizmet akışında gerekliliğine dikkat çeken Tekin, eğitim amacıyla üçüncü kez geldiği Ayvalık Belediyesi’nin bu tür çalışmalara

önem vermesinin yararını vurguladı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer de mevzuat değişikleri nedeniyle bilgilerin sürekli yenilenmesinin gerekliliğine vurgu yaptı. Yasalara uygunluk konusunda her zaman titizlikle davrandıklarını ve hizmet verimliliğini arttırarak vatandaşlara daha faydalı olmayı hedeflediklerini vurgulayan Gençer, “Sorumlu olduğumuz alanda en iyi hizmeti vermek için sürekli gelişim göstermeye gayret ediyoruz. Bunu gerçekleştirmek için de kendimizi yenilememiz ve bilgilerimizi güncellememiz gerekiyor. Dolayısıyla eğitim büyük önem taşıyor. Halkımıza hizmet götürürken akıcı ve seri olabilmemiz mevzuatları iyi bilmekle mümkün olur. Bu bilinçle, eğitime her zaman önem vereceğiz” dedi.

3


Tüm hizmetler Ayvalık Belediyesi’nin kendi imkânlarıyla gerçekleştiriliyor

A

YOL YAPIM ÇALIŞMALARI AYVALIK’IN DÖRT BİR KÖŞESİNDE GECE-GÜNDÜZ ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR

yvalık Belediyesi asfalt, yol, kaldırım yapımı ve yenilenmesi faaliyetlerine, bölgenin ihtiyaçları ve vatandaşlardan gelen talepleri dikkate alarak yön veriyor. Satıh asfalt kaplama, alt yapı çalışmalarıyla bozulan yollarda onarım ve taş döşeme faaliyetlerini bir arada yürüten Fen İşleri ekiplerinin Altınova sahil kesiminde sürdürdüğü asfalt çalışmalarında sona gelindi. Bölgedeki faaliyetleri yerinde inceleyen Belediye Başkanı Rahmi Gençer, yörede yaşayanlarla da görüşerek çalışmaları yönlendirdi. Altınova İnönü Caddesi’nde bir hafta içinde tamamlanan asfalt faaliyeti ise Altınova sahilde başlamıştı. Çalışmaların yüzde 80’lik bölümü tamamlanırken, hemen ardından ekipler sırayla Sahilkent (Şirinkent), Aliçetinkaya Mahallesi ve Lale adasında asfalt çalışmasına başladı. Bu arada Küçükköy arka yolda da asfaltlama gerçekleştirildi. Ayvalık Belediyesi, kentin tamamını kapsayan çalışma planı doğrultusunda, Ayvalık’ın simge noktalarından Şeytan Sofrası yoluna da asfalt döktü. Üst yapısı zamanla bozulmuş yolda gece mesaisi de yapılarak, çalışmalar 5 kamyon, 2 silindir, 1 asfalt serim makinesiyle çok sayıda personelin katkısıyla 24 saat gibi kısa bir sürede tamamladı.

ALİBEY ADASINDAKİ YOLLARIN BÜYÜK BÖLÜMÜ DÖRT YIL İÇİNDE YENİLENDİ Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri ilçe merkezinin yanı sıra Alibey adasında da bozuk yolların onarımına düzenli olarak devam ediyor. Adanın en hareketli köşelerinden olan Namık Kemal Mahallesi’nin Selamet Caddesi’nde onarım çalışmalarına başlandı. Üst yapısı bozulan caddeye granit kesme taş (zar taşı) yerleştirildi. Fen İşleri ekipleri, Selamet Caddesi’nin yanı sıra adadaki bozuk kaldırımları da yeniden düzenliyor. Bu arada, Cunda ile Türkiye’nin ilk Boğaz Köprüsü sayılan köprü arasındaki yola sıcak asfalt döküldü. Yolda eş zamanlı olarak kaldırım çalışması da gerçekleştirildi. Yaklaşık 1 km’lik yoldaki çalışma geceleri de sürdürülerek kısa sürede tamamlandı. Cunda adasındaki yolların büyük bir bölümünün dört yıl içinde yenilendiğini belirten Rahmi Gençer çalışmaların hızlı bir şekilde ve aralıksız devam ettiğini söyledi.

4


KÜÇÜKKÖY ARKA YOLDAKİ ÇALIŞMALAR TAMAMLANDI Küçükköy’de Sefaköy yoluna alt zemin malzemesi döşeme faaliyeti başlatan Ayvalık Belediyesi Fen İşleri ekipleri, yolda satıh asfalt kaplama çalışmasını tamamladı. Küçükköy-Hastane yolundaki satıh kaplama çalışması da bitirildi ve bozuk yol tamamen düzenlenerek kullanıma açıldı. Ekip, Sarımsaklı’da UEDAŞ alt yapı çalışmasının ardından sahil yolu, Hürriyet Caddesi’nde parke ve zar taşı ile onarım yaptı.

ŞİRİNKENT YOLU DA ASFALTLANDI Ayvalık Belediyesi, Şirinkent’te İtfaiye önünden Arıtma’ya kadar olan noktada sıcak asfalt çalışmasını tamamladı. Fen İşleri ekipleri burada önce zemin iyileştirmesi yaptı. Sıcak asfalt çalışmaları Teknik Güç Birliği Sahil Sitesi önünden başlayıp Zübeyde Hanım Caddesi, Kuvay-i Milliye Caddesi ve Abdi İpekçi Caddesi’ni takip ederek Prof. Dr. Türkan Saylan Eğitim Kültür Sanat Merkezi bitişiğindeki Ayvalık İtfaiye Grup Amirliği önüne kadar uzanacak. Çalışmalar kapsamında yaklaşık 5 bin metrelik yol asfaltlanacak.

RAHMİ GENÇER: YOLLARIN HEM KALİTESİNE HEM DE GÖRSELLİĞİNE ÖNEM VERİYORUZ

“A

yvalık’ta yaşayanların ve tatil nedeniyle kentimizi ziyaret edecek olan konukların rahat etmesi ve huzurlu bir ortamda yaşamaları için bozuk yollarda onarım çalışmalarına ilçenin farklı noktalarında hızla devam ediyoruz. Kilit parke, granit taş ve asfalt çalışmalarımızı eş zamanlı olarak gerçekleştiriyoruz. Gerekirse gece mesaisi uyguluyoruz. En önemlisi bu hizmetleri Ayvalık Belediyesi olarak kendi imkânlarımızla yapıyoruz. Çalışmaları kendi ekiplerimizle yapmak bizi daha da mutlu ediyor. İnşallah bundan sonra yine aynı şekilde tüm bozuk yolları düzenleyecek ve hepsini tamamlayacağız. Bir diğer önemli husus da yolların hem kalitesine hem de görselliğine önem veriyor olmamız. Bu konuda çok titiz davranıyoruz. Çünkü serilen tonlarca asfalt, yenilenen kilometrelerce yol, Ayvalık’ın geleceğine yapılan yatırımdır.”

RAHMİ GENÇER 20 KİŞİLİK EKİBE BAKLAVA İKRAM ETTİ

B

elediye Başkanı Rahmi Gençer, Sahilkent Mahallesi’nin üç ana caddesini kapsayan sıcak asfalt çalışmalarını yerinde inceledi ve 20 kişilik ekibe baklava ikram etti. Gençer, “Kentte alt yapı çalışmalarından kaynaklı bozulan yolların üst standartlarda yapılması için çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz. Ayvalık yollarının düzenlemesini, vatandaşlarımızın sorun yaşadığı tüm yolları bitirinceye kadar sürdüreceğiz” dedi.

5


Yılda üç milyon kişinin ziyaret ettiği adada gürültü, dağınıklık ve karmaşaya karşı birlikte hareket edilmesi önem taşıyor

Y

CUNDA YENİLENEN YÜZÜYLE TURİZMDE DAHA DA ÖNE ÇIKACAK

eni konaklama tesisleri ve yeme-içme mekânlarıyla giderek yıldızlaşan Cunda adasında incelemelerde bulunan Belediye Başkanı Rahmi Gençer, adanın Ayvalık’ın önde gelen zenginliklerinden biri olduğunu söyleyerek, turizmde ivmenin artması için el birliğiyle çalışmak gerektiğine dikkat çekti. Cunda sahil bandında başladığı incelemesini arka sokaklarda sürdüren Gençer işletme sahipleri ve vatandaşlarla sohbet etti.

Restoranlarımız etrafa çok yayılmamalı. Kapasitelerine göre yemek servisi yapabilmelerini diliyoruz. Yayalara saygı duymalı, onların rahat gezmesini sağlamalıyız. Ayrıca, unutulmasın ki, yürüyerek gezen insanlar daha çok alış-veriş yapar” dedi.

Zabıta ve Fen İşleri Müdürleri ile birlikte yaptığı incelemede Rahmi Gençer, kullanım dışı kalan ve görüntü kirliliğine yol açan malzemelerin gerek sahile Cunda sahili için ‘İşletmelerin "Gürültü, dağınıklık ve karmaşa gibi gerekse işletmelerin arka ve önüne yapılan çardakların tarihi yan kısımlarındaki sokaklara konularda birlikte hareket edilmesi dokuya uymadığı ve binaların atılmaması gerektiğini önemli. Bunu sadece belediyenin görüntüsünü kapatarak ada belirtti. Gençer şöyle devam siluetini bozduğu’ eleştirilerini yapması mümkün değil, el birliğiyle etti: “Belediyemiz üstüne düşen dikkate alarak yeni bir görevi yapacaktır. Gürültü, olmalı. Oradaki esnafımız ve düzenleme yaptıklarını söyleyen dağınıklık ve karmaşa gibi halkımızla birlikte, yılda üç milyon Rahmi Gençer, “Cunda adası konularda birlikte hareket için Kentsel Tasarım Projesi kişinin ziyaret ettiği Cunda adamızı edilmesi önemli. Bunu sadece hazırladık. Proje 16 bin 253 belediyenin yapması mümkün korumalı, daha düzenli hâle metrekarelik sahil bandında değil, el birliğiyle olmalı. Oradaki sokmalıyız. Birbirimize destek olmamız uygulanacak. Turizmin gözdesi esnafımız ve halkımızla birlikte, Cunda, daha düzenli, daha gerekiyor. El birliğiyle kurallara uyarak yılda üç milyon kişinin ziyaret iddialı olacak” dedi. ettiği Cunda adamızı korumalı, çalışırsak hem Cunda adasındaki daha düzenli hâle sokmalıyız. esnafımız daha çok kazanç elde eder Proje kapsamında restoran ve Birbirimize destek olmamız hem de adada yaşayanların tümü kafelerin önündeki çardakların, gerekiyor. El birliğiyle kurallara binaların 5 metre uzağına uyarak çalışırsak hem Cunda daha huzurlu bir yaşam sürer." alınacağı, çardak üstlerinin adasındaki esnafımız daha çok 3 metre yükseklikte, açılırkazanç elde eder hem de adada kapanır tente sistemi olacağı, yaşayanların tümü daha huzurlu her işletmeye çardak için işletme ölçeğinde yer ayrıldığı bir yaşam sürer. Böyle bir köşe Türkiye’de çok az, belirtildi. Yeni çalışmayla işletmelerin çardak için kıymetini mutlaka bilmeliyiz. Ayvalık artık sadece yaz belirlenen yerin dışına taşmamasının sağlanacağını sezonunda gelinen bir yer değil. Yaz-kış her zaman ifade eden Rahmi Gençer, “Alibey adamız yeni bir sezona misafirlerimizi ağırlayabileceğimiz bir yer. Ayvalık’ın çok fazla zenginliği var. Onlardan biri de Cunda... Belediye hazırlanıyor. Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl çardaklar olarak sezona hazırlanıyoruz. Esnafımız ve vatandaşımız arkaya alınmıştı. Şimdi çardakların şeklinde değişiklik da lütfen kurallara uysun.” yapıyoruz. Ayrıca arka sokaklarda da değişiklik olacak.

6


Projesini Ayvalık Belediyesi’nin hazırladığı bina Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nden gerekli onayı aldı

YENİ ADD BİNASININ ÖN CEPHESİ SELANİK’TEKİ ATATÜRK EVİ’NİN BENZERİ OLACAK

B

elediye Başkanı Rahmi Gençer, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Ayvalık Şubesi’ni ziyaret etti ve ön cephesi Selanik’teki Atatürk Evi’nin bir benzeri olacak yeni şube binası konusunu görüştü.

Atatürk Caddesi 2. Sokak’ta bulunan tek katlı yapıda, 1997 yılından bu yana hizmet veren ADD Ayvalık Şubesi, söz konusu adreste yeni bir bina yapılması için belediyeye başvuruda bulundu. Ayvalık Belediyesi Plan ve Proje Müdürlüğü tarafından hazırlanan 80 m²’lik,

2 katlı binanın mimari projesi için Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nden gerekli onayın alındığı öğrenildi.

Rahmi Gençer konuya ilişkin olarak şöyle dedi: “Kamuya yararlı dernek olduğu için binayı ADD’ye ücreti karşılığında yirmi beş yıllığına tahsis etmemiz söz konusu. Meclis onayının ardından, Eylül ayının 15’inde yasak kalktığında inşaata başlayacağız. Ön cephesi çok güzel olan bu bina Ayvalık’a yakışacak.”

PRODUCED BY AN AUTODESK EDUCATIONAL PRODUCT

PRODUCED BY AN AUTODESK EDUCATIONAL PRODUCT

PRODUCED BY AN AUTODESK EDUCATIONAL PRODUCT

ADD

Ayvalık Şubesi yılında kuruldu. Üç ADD ÖN1994 GÖRÜNÜŞ yıl sonra şimdiki bina tahsis edildi. Bina Şube Başkanı Ahmet Üzgeç’in deyişiyle, “Basık tavanlı ve kasvetli, hava akımı da çok az. Ayrıca 30 kişi ancak sığabiliyor. Oysa ADD’nin, 350’si aktif, 1.000’e yakın üyesi bulunuyor.” PRODUCED BY AN AUTODESK EDUCATIONAL PRODUCT

Yeni bir bina gereksinimi gündeme geldiğinde Ayvalık Belediyesi bir proje hazırladı. Projede Atatürk’ün Selanik’teki evi temel alındı. Belediye Kanunu’nun ilgili maddesine göre bina ADD’ye 25 yıllığına tahsis edilecek.

ACI KAYBIMIZ Ayvalık Belediyesi’nde görev yapan değerli çalışma arkadaşımız

CEM YILMAZ’ı

geçirdiği elim bir trafik kazası sonrası kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Her zaman hatırlayacağımız sevgili kardeşime Allah’tan rahmet; ailesine, dostlarına ve tüm çalışma arkadaşlarına başsağlığı ve sabır diliyorum

RAHMİ GENÇER Ayvalık Belediye Başkanı

7


Çevre kirliliğine ve rahatsızlıklara yol açılmaması için herkesin kurallara uyması istendi

ÇÖP TOPLAMA SAATLERİ AYVALIK ESNAFINA DUYURULDU

A

yvalık Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü, Ayvalık ve Alibey adasında belirlenen çöp toplama saatleri konusunda ‘Bilgi notu’ ile hatırlatma yaptı. Bilgi notunda çöplerin toplanma saatinde poşet içinde, ağzı kapalı olarak çıkarılması, çöp toplama saatleri dışında çöp atılmaması, çöp konteyneri çevresine poşet bırakılmaması istendi. Çöp toplama konusunda sıkıntı yaşanmaması için herkesin söz konusu saatlere uymasının önemi vurgulandı. Zamanında bırakılmayan çöpler ertesi güne kalacağından çevrede kirlilik ve rahatsızlıklara neden olacağına dikkat çekildi. Bilgi notları, Zabıta ve Temizlik İşleri ekiplerince esnafa dağıtıldı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer de temiz ve sağlıklı bir çevre hedefiyle başlatılan uygulamaya titizlikle uyulmasını istedi.

9 KAMYON VE 5 ÇÖP TAKSİ 24 SAAT RİNG ATARAK ÇÖP TOPLUYOR

R

ahmi Gençer, yaz sezonuna girerken çöp toplamayla ilgili ciddi çalışmaları olduğunu ve çöp taksi sayısının arttırıldığını söyledi. Gençer şöyle dedi: “Dokuz yeni kamyon, beş adet çöp taksi ile Cunda, Sarımsaklı, Armutçuk ve şehir merkezinde yirmi dört saat ring atarak çöpleri topluyoruz. Restoranların ciddi atıklarını bu sistemle kaldırabiliyoruz ve bunu sürdüreceğiz. Pilot bölgeler belirledik, bazı mahallelerimizde çöp konteynerlerini kaldırdık. Bunlardan biri de Barbaros Caddesi. Traktörle sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez evlerin önünden çöpleri alıyoruz. Dar sokaklardaki konteynerler vatandaşlarımızı rahatsız ediyordu, herkes bu sisteme alıştı. Kısa bir sürede tüm tarihi kent içinde konteynerleri kaldırıp çöpleri evlerden alma yöntemine geçeceğiz, çünkü doğrusu bu... Bu arada, yaz sezonunda en büyük sıkıntımız yazlıklarına gelenlerin bahçelerini temizledikten sonra atıklarını çöp konteynerlerinin yanına atmaları... ‘Bize haber verin, cüzi bir rakamla taşıyabiliriz’ ya da ‘Moloz dökme yerlerine atın’ diyoruz ama birçok sitede yaşayanlar buna uymuyor. Binlerce ev var, biraz süre alıyor. Bunu da çözeceğiz. Çöp taksilerimiz boş kaldığında sokaklara bırakılan atıkları kaldırıyor. Ciddi bir hizmet veriyoruz. Birçok mahalleden bu konuda övgü alıyoruz. Hızlı ‘kaldırdığımız’ için teşekkür ediyorlar ama bunu el birliğiyle yapmamız gerek.”

ÇÖP TOPLAMA SAATLERİ Ayvalık Merkez Çarşı Bölgesi 1. Ring saat 09.00, 2. Ring saat 13.30, 3. Ring saat 17.30, 4. Ring saat 23.00, 5. Ring saat 01.30

Cunda Adası İşletmelerin taleplerine göre 10.00 ve 15.00 saatlerinde çöp toplama işlemi yapılıyor. Yaz dönemi ile birlikte ek olarak 18.00-02.00’de çöp taksi ring yaparken saat 03.00’te çöp kamyonu ile çöpler toplanıyor.

8

Sağlığı tehdit eden ve görünüşü hoş olmayanlar kaldırılıyor

ÇÖP KONTEYNERLERİ YENİLENİYOR

A

yvalık Belediyesi’nin ‘Daha temiz, daha sağlıklı bir çevre’ hedefiyle sürdürdüğü çalışmalar kapsamında Atatürk Bulvarı’na paslanma ve yanmalara karşı dayanıklı, 800 litre hacimli yeni çöp konteynerleri yerleştirildi

Temizlik İşleri Müdürlüğü tarafından ilk etapta her biri 550 lira olan 115 adet yeni tip çöp konteyneri alındı. Konteynerler, Çamlık Mahallesi meydanından başlanarak Atatürk Bulvarı üzerinde Batı Büfe’ye kadar olan güzergâha konuldu. Alınacak 185 konteyner ise Cunda eski yol, Sarımsaklı ana arter ve Altınova merkezden sahile giden yola yerleştirilecek. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “İlçemiz Atatürk Bulvarı’na yeni getirilen bu konteynerler ile çöplerimizi toplayacağız. Sağlığı tehdit eden ve görünüşü hoş olmayan çöp konteynerlerini kaldırdık. Ayvalık’ı daha temiz ve düzenli bir konuma kavuşturmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz” dedi.


Ayvalık’ı sevenlerin gönül projesi olarak nitelendirilen buluşmalar Muhip Özyiğit Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşti

A

‘AYVALIK’TAN YETİŞENLER’ SÖYLEŞİLERİ İLGİYLE KARŞILANDI

yvalık Belediyesi ve yaşamını Türkiye’de zeytin yetiştiriciliğine adamış olan Muhip Özyiğit’in kızı Bilon Özyiğit Gürayman’ın işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘Ayvalık’tan Yetişenler’ başlıklı söyleşi dizisi, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile başladı. Muhip Özyiğit Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki söyleşiyi Belediye Başkanı Rahmi Gençer de izledi. ‘Ayvalık’tan Yetişenler’ söyleşilerinin Ayvalık’ı sevenlerin bir gönül projesi olduğunu belirten Bilon Gürayman, “Doğma-büyüme bir Ayvalıklı olarak geçen yıl fark ettim ki birçok kıymetli insanımızı kimse tanımıyor. Aklıma böyle bir proje geldi ve ilk Sabih Kanadoğlu’na bahsettim. Kendisi bütün Türkiye’nin kalbinde olan bir hukukçumuz. Emekli olduktan sonra köşesine çekilmeyip, Türkiye’nin en zor zamanlarında büyük bir cesaretle fikirlerini söyledi, uyarılarını yaptı, yazılarını yazdı. Türkiye’nin hukukunu korumak için insanüstü gayret gösterdi. Benim için en kıymetli özelliği budur” dedi. Daha sonra söz alan Rahmi Gençer, “Bilon Hanım, heyecanı bitmeyen, tükenmeyen ve çevresine enerji veren biri. Altı ay önce beni aradı, projesini anlattı,

SABİH KANADOĞLU

YAŞASIN TÜRKİYE, YAŞASIN AYVALIK!

-B

en Ayvalık’ta doğmadım, altı aylıkken ilçeye getirildim. Bizim babalarımızın Ayvalıklı olması, Ayvalık’ta doğmaktan değil, çünkü hiçbirimizin babası Ayvalık’ta doğmamıştı ama hepsi Ayvalıklıydı. Ayvalık’ı seven ve kendisini Ayvalıklı kabul eden herkes Ayvalıklıdır ve Ayvalıklı olmak bir ayrıcalıktır. Ben de kendimi Ayvalıklı olarak

‘Destek verir misiniz?’ dedi. ‘Desteğimiz sonsuz’ dedim. Hakikaten çok önemli insanlar yetişti Ayvalık’tan, hâlâ da yetişiyor.” ‘Ayvalık’tan Yetişenler’ söyleşilerinin ikinci konuğu, Foça kenti arkeolojik kazı başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit’ti. Özyiğit konuşmasında 1989 yılından bu yana arkeolojik kazılar yaptığı Foça‘daki antik Phokaia kenti ve kazılarda ortaya çıkan önemli bulgular hakkında bilgi verdi. Betonlaşmaya karşı 30 yıldır mücadele sürdürdüğünü belirten Özyiğit adını fok balığından alan Phokaia kentinin simgesinden yaşam biçimlerine kadar ayrıntılı bir sunum yaptı. Söyleşi dizisinin üçüncü konuğu, Kırklareli Üniversitesi Ekonometri Bölümü Araştırma görevlisi Dr. Suzan Kantarcı Savaş da ‘Ayvalık Zeytinyağının Geçmişi ve Geleceği’ başlıklı sunumuna zeytin ağacının mitolojik öyküsünü anlatarak başladı ve zeytinin hikâyesinin dostluk hikâyesi olduğunu söyledi. ‘Ayvalık’tan Yetişenler’ başlıklı söyleşiler yazar/akademisyen Dr. Ömer Madra ile devam etti. Konuşmasında iklim değişiklikleri ve dünyaya etkilerine dikkat çeken Madra, daha mütevazı bir yaşam önerdi.

gördüm, bildim. Öyle geldim ve öyle gidiyorum. -Ayvalık iki yönüyle önemli. Birincisi özgürlüğün, bağımsızlığın yeri... Ordusunun ilk defa işgale karşı çıktığı yer... Biz kendimizi bildiğimiz andan itibaren özgürlüğün ve bağımsızlığın yaratıldığı yerde olmanın farkını ve o özgürlüğün özelliklerini öğrenerek yetiştik. -Ayvalık’ın tarihini çok eskilere götürmek mümkün değil. Ayvalık geçmişte özerk bir kent ama bir Rum kenti. 1891’de Ayvalık’ta yapılmış bir sayımda 21 bin 666 kişinin yaşadığı tespit edilmiş.

Bu nüfusun sadece 180’i Türk, geri kalanı Rum. 15 Eylül’de Türk Ordusu işgali sona erdirdiği zaman ise Türk sayısı 165. Yani Türk ordusu Ayvalık’ı geri aldığı zaman Ayvalık terk edilmiş, meskûn bir şehirdi. -Demokrasi rejimlerin en az kötü olanıdır. İnsan onuruna en yakışan rejimdir. Demokrasinin kurallar rejimi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. İnsanın temel hak ve özgürlükleri vardır. Eğer o rejimin içerisinde bunlar mevcutsa o ‘insana layık’ bir rejim haline gelir. Bu temel unsurların başında kuvvetler ayrılığı yer alır. Kuvvetler ayrılığı varsa

9


Prof. Dr. ÖMER ÖZYİĞİT

BAZI RESTORASYON ÇALIŞMALARI ÇOK KÖTÜ

-F

oça’daki çalışmalar olmasaydı antik Fokai kenti daha çok betonlaşacaktı. Otuz yıldır bu savaşı veriyoruz. Öbür savaşlarda sonuç belli olur; ya yenersiniz ya da yenilirsiniz. Ama bu savaş yıllardır sürüyor ve yıpratıyor.

orada belirli bir şekilde özgürlükten bahsetmek mümkün olur. Ayrıca laik bir devlet olmalıdır. Çünkü laikliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz. -Ben özgürlüğün, Atatürk’ün, çağdaşlık ve uygarlığın yanındayım. Hiç umutsuzluğa kapılmayalım. İkinci, üçüncü sınıf ülke değil çağdaş ülkelerin başına geçmeye layık bir ülkeyiz. Yaşasın Türkiye, yaşasın Ayvalık!

Ayvalık’ı seven, kendisini Ayvalıklı kabul eden herkes Ayvalıklıdır ve Ayvalıklı olmak bir ayrıcalıktır.

10

-Kazılarda Mısır uygarlığından buluntulara bile rastladık. Hatta bir firavun mührü bulundu. Restorasyon önemli ve bunları sergilemek lazım. İnsanların bunları görmesi gerekiyor. Görmeden hiçbir şeyi koruyamazsınız. Öte yandan rantın baskısı çok zorlayıcı... Restore ettikçe, ayağa kaldırdıkça, görselliği arttırdıkça koruma olgusu da çok daha fazla artıyor. -İncelediğim bazı restorasyon çalışmaları çok kötü. Sur restorasyonları bunun örneği... İstanbul surları olsun, başka surlar olsun. İzmir’de Kadifekale surları çok korkunç. Restore edilirken dönemler karıştırıldı, yok edildi. Çimento kullanılmamalı. Çünkü çimento tehlikeli ve kötü. Kireç çok önemli. Mesela Ayvalık evlerinin çoğunda toprak harç kullanılmış. İki-üç katlı evler depremde çok oynar ama yıkılmaz. Taş duvar işçiliği güzel ama sıvası soyulursa duvarın gücünü zayıflatıyor. Duvarlar sıvalı olursa daha iyi olur.

SUZAN KANTARCI SAVAŞ

HEP BİRLİKTE AYVALIK ZEYTİNYAĞININ GELECEĞİNİ YARATMALIYIZ

-A

yvalık, kendi yöresinde, kendi ülkesinde farklı bir yer. Çok yönlü bir kent… Bu topraklarda olduğumuz için çok şanslıyız. Bu toprağın öykülerini hücrelerimizde taşıyoruz ve gelecekte de taşımaya devam edeceğiz. -Ayvalık zeytinyağında bir marka; Osmanlı’dan gelen bir marka. Cumhuriyet sonrasında da Ayvalık marka olmaya devam etti. 80’lerden sonraki hükümet politikaları ve bazı şirketlerin işleyiş politikaları nedeniyle Ayvalık zeytinyağı isminde düşüş yaşandı. -Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in Ayvalık Ticaret Odası başkanlığı döneminde önemli bir gelişme yaşandı. 2006 yılında Ayvalık zeytinyağının kalitesinin korunması ve yurt dışındaki standartlarda ifade edilmesi için zeytinyağımıza Coğrafi İşaret alındı. Türk Patent Kurumu tarafından Ayvalık zeytinyağı tescil edildi. Amaç taklit ve tağşişi önlemek, Ayvalık’ta üretilen zeytinyağının kalitesini korumak. -Zeytincilik alanında faaliyet gösteren kuruluş ve dernekler bazen ayrı ayrı organizasyonlar yapabiliyor. Hasat şenlikleri, toplantılar, tek başına yapılıyor. Hiçbir başarı tek başına olmaz. Benim hayalim herkesin birlikte hareket etmesi, Ayvalık’ın geleceğini birlikte hazırlaması... Hep birlikte sevgiyle hareket ederek Ayvalık zeytinyağının geleceğini yaratmalıyız.


Dr. ÖMER MADRA

SABAHTAN AKŞAMA TÜKETEREK VE AKILLI TELEFONLARIMIZI YENİLEYEREK YAŞAYAMAYIZ

-A

BD Uzay Araştırmaları Enstitüsü Başkanı James Hanson otuz yıl önce “Sera gazı etkisi diye bir şey tespit ettik. Bu iklimimizin ebediyen değişmesi demek. Küresel ısınmadaki artış hiç kuşkusuz sera gazı etkisine bağlı” dedi ve çalışmalarına devam etti. Hanson’un tanıklığının otuzuncu yılında Kuzey Kutbu’nda buz kütlesinin yarısı eridi. Kuzey Kutbu da belki gelecek yaz, belki sonraki yaz tamamen eriyecek. -Küresel iklim değişikliği yüzünden dünyada milyonlarca hektar orman yanıyor. Piknikçilerin attığı ateş ya da sabotaj üzerinde duruluyor ama bunun üzerinde durulmuyor. Kasırgalar ve seller yaşanıyor. Geri dönülmez olaylar yaşanıyor. İki hafta önce Afrika’daki ve dünyadaki en eski ağacı olan Baubab ağaçlarının büyük bir kısmının öldüğü tespit edildi. Bilim insanları bunun nedeninin büyük ihtimalle küresel ısınma olduğunu düşünüyor. -Küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonu her yıl artıyor. Karbon vergisi koymak, hükümetleri zorlamak zorundayız. Sabahtan akşama tüketerek ve akıllı telefonlarımızı yenileyerek yaşayamayız. Daha mütevazı ve konvansiyonel yaşamamız gerekiyor. -Son yirmi yedi yılda uçan böceklerin yüzde 67’si ortadan kalkmış. Yaşama zincirini koruyan kelebek, uğur böceği ve arılar öldüğünde tüm dünya çökmek üzere ve hâlâ böcek öldürücüleri destekleyebiliyoruz.

Rahmi Gençer öğrencilere, güzel şeyler öğrenmek için kitap okumalarını tavsiye etti

AYVALIK’TA 10 BİNDEN FAZLA ÖĞRENCİ KARNE ALDI

2

017-2018 eğitim öğretim yılının son günü yapılan karne töreni Ayvalık’ta iki ayrı okulda gerçekleştirildi. İlçe genelinde 10 bin 275 öğrenci karne aldı. 873 öğretmen de öğrencileriyle birlikte yaz tatiline çıktı. İlköğretim öğrencileri sabah saatlerinde Atatürk İlkokulu’nda düzenlenen törenle karnelerini alırken, orta öğretim için tören 15 Eylül Ortaokulu’nda düzenlendi. Atatürk İlkokulu’ndaki törene Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Belediye Başkanı Rahmi Gençer ve Milli Eğitim Müdürü Güner Bahadır’ın yanı sıra veliler katıldı. Karnelerini verirken Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in öğrencilere yönelik mesajı, “Gönlünüzce dinlenin... Hem verimli bir tatil yapmak ve hem de kendinizi geliştirmek için kitap okumayı eksik etmeyin” oldu. Gençer şöyle devam etti: “Oyunlar oynayacaksınız, denize gireceksiniz... Ancak kitap okumayı ihmal etmeyin. Çünkü kendinizi geliştirmek için en önemli ve en etkin yol okumaktır. Her türlü kitabı okuyun, çocuk kitaplarını okuyun, güzel şeyler öğrenin. Hepinizi kutluyorum ve seneye daha büyük başarılar bekliyorum.”

11


Ülkemizde halkla ilişkiler çalışmaları ilk kez 1960’lı yıllarda kamu kuruluşlarında başladı. 1970’lerle birlikte özel sektör konuya ‘el attı’ ve halkla ilişkiler mesleği dünya standartlarında uygulanır oldu. Türkiye’de hakla ilişkiler denince akla gelen ilk isimlerden biri de, başarılı gazetecilik kariyerini iletişimin farklı bir noktasına geçerek zenginleştiren Zehra Güngör... Reklam/pazarlama dergisi Marketing Türkiye’nin halkla ilişkiler sektörüne öncülük eden 15 duayen isimden biri olarak nitelendirdiği Zehra Güngör Ayvalıklı... Bizi kırmadı ve başarı öyküsünü Ayda Bir Ayvalık’la paylaştı.

AYVALIK DEYİNCE İÇİM TİTRİYOR

Dr. ZEHRA GÜNGÖR

Ç

ocukluğumun Ayvalık'ı etrafta Rumca konuşan teyzelerin amcaların olduğu, büyük şehirlerin büyüklüğünü fark ettirmeyecek kadar gözüme büyük görünen bir yerdi. Denize kıyısı olması benim için asıl ayrıcalıktı. Her sabah uyandığımda denizi görmek başkaydı. O nedenle civardaki ilçelerin denize kıyısı olmamasını, denizi görmek için bile arabalarla sahil yerleşimlerine gidilmesini yadırgardım. İlkokula giderken her yere yürüyerek ulaşmak, bayramlarda Ayvalık Cumhuriyet Meydanı’nda mikrofona yapışıp şiir okumak, beyaz yakalı siyah önlüğün içinde öğrenci olmak, ilkokul öğretmenim Mahide Adalı’nın otoriter ama kendinden kararlı eğitmenliği, okuldan kalan zamanda Sefa’daki evimizin etrafında, şimdi yerinde apartmanların dikili olduğu uçsuz bucaksız boş arsada doyasıya oynamak, sokaklarından zeytinyağı karışmış suların üstünden atlayarak geçmek ve zeytinin, zeytinyağının o akıllara kazınan muhteşem kokusunu ciğerlerime çekmek... Bunların hepsi bana hâlâ Ayvalık. Özgür bir çocukluktu benimkisi; kâh ansiklopedilere, kâh doğaya boğulmuş bir çocukluk... Dokuz taş, kuka, sek sek oynanan, ip atlanan bir çocukluk. Bazen de

12

annemin dikiş atölyesine inip oyuncak bebeklerime ‘artık kumaşlardan’ elbiseler dikmek ve annemin müşterilerinin çetelesini tutmaktı çocukluğum. Bir de çok okumak, masal, hikâye, Yuki (Ünlü radyo programı Yuki çok tutulunca, Orhan Boran, bu sevimli hayali kahramanın çocuklar için dergisini çıkartmaya başlamıştı), Gökkuşağı, Resimli Bilgiler ve Hayat ansiklopedileri gibi ne bulursam okumak. Babamın o zamanki kütüphanesi bana çok büyük, çok zengin gelirdi. Bir de Ahmet Yorulmaz faktörü var hayatımda. Gençliğimin uçsuz bucaksız kitaplarıyla beni tanıştıran Ahmet Yorulmaz... Ne zaman Ayvalık’a insem mutlaka onun kitapçı dükkânına gider, içeriye girer; hem kendi istediklerimi, hem de onun yönlendirdiği kitapları alır, koşarak eve gelir, saatlerce okurdum. Bazen de yaz aylarında o dükkânda Mustafa Ekmekçi, Cevat Çapan, Uğur Mumcu gibi ünlü yazarları görmek, onlarla bir-iki kelime konuşmak benim en büyük zenginliğimdi. En çok da Yunan edebiyatı sohbetlerini severdim. Yazın evimizin karşısında denize girmek, evin bahçesindeki kümeste dolaşan tavukların ve horozların peşinden koşmak, altlarından yumurta toplamak, pembe zakkum dallarını kopartıp, saçlarıma takmak,


babaannemle kışlık, annemlerle yazlık sinemalara gitmek, Cem Karaca’nın beyaz gözlükleriyle çıktığı sahnede ondan imza almak ve çok heyecanlanmak, sandal ve motorlarla civar adalarda pikniğe gitmek, evlerde kızartılan puf böreklerini yiyip, mehtap sefaları yapmak, Cunda’ya gitmenin çok özel olduğunu bilmek ve Pazar sabahları güzel uykumdan uyanıp babam tarafından zorla bostan ve tarlamıza götürülmek, bayram sabahları bir yıl boyunca görmediğimiz akrabalarımızın ellerini öpmeye ailecek gitmek... Hepsi çocukluğumun Ayvalık’ından kesitler. O gün burun kıvırdıklarımın, bugün benim için Ayvalık tutkusu olacağını söyleselerdi, herhalde hiç inanmazdım. AYVALIK, TÜRKİYE’NİN DİĞER KIYI KASABALARINA GÖRE EL DEĞMEMİŞLİĞİNİ KORUYAN, DİĞERLERİNE GÖRE DAHA AZ BOZULAN BİR KASABA Ayvalık benim için hâlâ çocukluğum, anılarım, annem (Aysel Güngör), babam (Ezer Güngör), kardeşim (Ali Güngör), geniş ailem, sokaklarında bana Rumca öğreten insanlar, balık, zeytin, zeytinyağı, karadiken, Ayvalık tostu ve değil Türkiye’nin, dünyanın en güzel kasabası demek, her zaman varlığıyla yanımda olduğunu bildiğim memleketim. Bugün her yer değiştiği gibi Ayvalık da değişti. Nüfus arttı, kalabalıklaştı, daha çok inşaat yapıldı. Eski patlıcan ve kabak tarlalarında artık bugün binalar yükselmeye başladı. Zeytinyağı ve sabun fabrikaları şehrin dışına taşındı ama çok güzel bir marinası oldu. Her şeye rağmen Türkiye›nin diğer kıyı kasabalarına göre el değmemişliğini koruyan, diğerlerine göre daha az bozulan bir kasaba Ayvalık. Paşalimanı’ndaki Ayvalık Belediyesi’nin işlettiği plaj kahvesi, dondurmacı Güngör’ün mekânı, evimin terası, Ayvalıkspor’un kahvesi, Cunda’da Arif’in çalıştığı bütün balık restoranları, Gümrük Meydanı, Perşembe Pazarı, peynirciler, Ayvalık-Çamlık hattı yürüyüş parkuru, Sarımsaklı plajları, Çam ormanları, zeytin ağaçları benim olmazsa olmazlarım. HEM BAS GİTAR ÇALIP HAM VOKAL YAPTIĞIM İÇİN TAKMA ADIM BİRDEN SUZI QUATRO OLUVERMİŞTİ Tüm bu güzellikleri ve duygu yoğun ortamı bırakıp 11 yaşında İzmir'e okumaya gittim. İzmir Maarif Koleji’ne girdim. Mezun olduğumda okulumun adı artık Bornova Anadolu Lisesi’ydi. Lise yıllarımda çok sosyal bir öğrenciydim. Hiçbir zaman çok çalışarak skor yapmak niyeti taşımadım. Ben daha sosyal olmayı seçmiştim. Notlarım ortalamanın üstündeydi ama en iyi dersim de geometriydi. Oysa edebiyat ve sanata daha tutkuluydum. Hâlâ geometri ve edebiyat arasındaki ilişkiyi anlamakta zorlanırım, nasıl ikisinde de başarılıyım diye. Müzik ise lisede en büyük tutkumdu. Gitar çalardım, kızlar grubumuz vardı. Bana bas gitar çalmak uygun görülmüştü. Bas gitar çalarak vokal pek yapılmaz, kızlar da bas gitar çalmazdı. O yıllarda ilk kadın bas gitarist Suzi Quatro hem bas gitar çalıp hem de vokal yaptığı için benim de takma adım birden Suzi Quatro oluvermişti. GAZETECİ OLMAYI DAHA ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİYKEN AKLIMA KOYMUŞTUM Yedi yıl öncesi nasıl Ayvalık dar gelip de İzmir’e gittiysem,

liseyi bitirince de İzmir dar geldi; gözümü İstanbul'a diktim. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaya başladım. Yazmaya/ okumaya merakım beni bu yöne itti. Bir önceki eğitimimi/ kariyerimi bir sonraki için bir basamak olarak gördüm. Bugün bile hâlâ öyleyim. Üniversite yıllarında yeni keşiflerin peşinde koşmam beni Ayvalık’tan bir parça uzaklaştırmıştı açıkçası. Gazeteci olmayı daha üniversite öğrencisiyken aklıma koymuştum. Tüm fırsatları ona göre kurgulamaktı amacım. Cumhuriyet gazetesi benim ilk durağım oldu. Babamın kuzeni Güner Namlı’nın kariyerimdeki rolü çok önemlidir. O benim mentörüm, yol göstericim oldu hep. Işıklar içinde uyusun. Cumhuriyet gazetesinin kapılarını da onun ilişkileriyle araladım. Sonra, Ayvalıklılar bana destek oldu. Şahin Alpay, o yıllarda Cumhuriyet’te çalışıyordu. Staj sonrası onun da referansıyla iki yıl stajyer gazeteciliğe devam ettim. Elif Naci, Oktay Akbal, Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal, Okay Gönensin, Aydın Emeç, Uğur Mumcu ve daha birçok yazar-çizerle konuşmak/tanışmak, onları görmek heyecan vericiydi. Cumhuriyet benim için büyük bir okul olmuştu. Ancak okulumu bitirince profesyonel davranmalı, beni kadrolu yapacak gazetelerde çalışmalıydım. Yine Güner ağabeyimin desteğiyle Günaydın grubunda gazeteciliğe başladım. Orada da bir başka Ayvalıklı, Bilgin Şentay ile karşılaştım. Varlıkları hep güven veriyordu. Kesintisiz 18 yıl gazetecilik hayatımın finalini Milliyet gazetesinde yaptım. Artık ekonomi yazarıydım ve iş dünyasının birçok önemli ismiyle röportaj yapıp karşı karşıya geliyordum. Şahin Alpay'la gazetecilikte yollarımız bir kere de Milliyet'te kesişmişti. Milliyet gazetesinde çalışırken unutamadığım anılarımdan biri de o yıllarda Faisal Finans’ın dünya başkanı olan, annesi de Türk soyundan gelen Prens Faisal ile yaptığım röportajdı. Yanılmıyorsam yıl 1997 idi. Prens bana, “Siz ne petrolünden bahsediyorsunuz? Petrol dediğiniz bir

13


Ezer Güngör

Aysel Güngör

gün bitecek. Suudiler o zaman ne yapacak? (Kendilerini kastederek) Aslolan sudur, o su da sizde var” şeklinde konuşunca, elbette bu sözleri başlığa çıkararak yayınlamıştık. Ertesi gün TBMM’de bu röportaj kaynak gösterilerek uzun uzun konuşmalar gerçekleşmişti. DALAI LAMA İLE RÖPORTAJ YAPAN İLK VE BUGÜNE KADAR DA TEK TÜRK GAZETECİ OLDUM Gazetecilik yıllarımda üç önemli ödül aldım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından iki kez röportaj dalında yılın gazetecisi, bir kez de seri röportaj dalında yılın gazetecisi seçilmiştim. Ekonomi gazeteciliği yapmama karşın ödüllerim hep ekonomi dışındaki konulardandı. Önce Tibet'e özel izinle girmiş, ardından da Dalai Lama’dan özel randevu alarak Hindistan’a gitmiştim (1998). Dalai Lama ile röportaj yapan ilk ve bugüne kadar

İ

Hemen arkasından da gazeteciliği bıraktım. Bir anlamda zirvedeyken bıraktım. Zor oldu. Çünkü hakkıyla yapıldığında bu mesleği çok seven biriydim. Bugünkü gazetecilikten asla söz etmiyorum. Bağımsız ve özgür gazetecilikten söz ediyorum. Hâlâ gazeteci gibi düşünür, gazeteci gibi hareket ederim ve çok isterim, o gerçek bağımsız gazetecilik günlerine dönüp yeniden başlamayı. Ancak bugün yüreğimle değil, aklımla hareket etmek zorunda olduğumu çok iyi biliyorum. HER ZAMAN ÜNİVERSİTE, ÖZEL SEKTÖR, KAMU İLİŞKİSİNE İNANDIM. AMA DAHA ÇOK DA ULUSLARARASI İŞBİRLİKLERİNİ VE ÇEVRE EDİNMEYİ ÖNEMSEDİM Benim derdim iletişimdi. 18 yıl kesintisiz gazetecilik

TÜRKİYE KADIN GİRİŞİMCİLER DERNEĞİ KAGİDER’DE BENİMLE BİRLİKTE İKİ AYVALIKLI DAHA VAR: ÜMİT BOYNER VE SERVİSİMİN CÖMERT

çinde insan olan her şeye dokunmayı seviyorum. Bir yere kadar başarıyorsunuz, kazanıyorsunuz ama paylaşamıyorsanız ne anlamı var. Sivil toplum kuruluşlarında çalışmayı hep önemsedim. İş bir şekilde yapılıyor, kendinize yetecek kadar da kazanıyorsunuz ama gönüllülük çok büyük keyif veriyor. İzmir’de mezun olduğum lisenin eğitim vakfına da elimden geldiği kadar destek veriyorum, mütevelli heyetindeyim. Halen IPRA ile ilişkilerim sürüyor. Ayvalık Kültür ve Sanat Vakfı’nın

14

da tek Türk gazeteci oldum. Ardından her iki yolculuk ve röportajlardan bir roman çıktı: ‘Yasak Ülke.’

kurucu üyesi ve mütevelli heyetindeyim. Kurucu üyesi ve halen başkan yardımcısı olduğum Türkiye Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER’i 2002’de kurduk. Çok yol aldık, çok önemli işler yaptık. Benimle birlikte iki Ayvalıklı daha var KAGİDER’de: Sevgili Ümit Boyner ve sevgili Servisimin Cömert. Sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olmanın yanı sıra eğitimin de

önemine çok inanıyorum. O nedenle, “Madem bu kadar emek verdim iletişim mesleğine, madem ki akademik çalışma yaptım, neden bu birikimimi öğrencilere aktarmayayım?” sorusu kafamda belirince 2011 yılında kendimi önce Yeditepe Üniversitesi’nde, sonra Okan Üniversitesi’nde ders verirken buldum. Halen Okan Üniversitesi’nde yardımcı doçent unvanıyla derslerim sürüyor ve müşterilerim de bilir, haftanın çarşamba günlerini öğrencilerime ayırıyorum, geri kalan günler onların.


Ruhi Sanyer Melisa Sanyer

yapmak, hatta bunun bir yılını New York’ta gerçekleştirerek uluslararası gazetecilik de yapmak bana deneyim olarak çok şey kattı diyebilirim. Japon Dışişleri Bakanlığı’ndan davet alarak iki hafta süresince Japonya’nın çeşitli kentlerinde inceleme ve araştırmalarda bulunmuştum. Ama artık gazetecilik benim istediğim boyutta yürümüyordu. Oysa iletişime herkesin ihtiyacı vardı. ‘Halkla İlişkiler’ diye halk arasında bilinen aslında iletişim danışmanlığı, iletişim yönetimi, hatta, hatta iletişim mühendisliğiydi. İşte ben bunu kurmalıydım, girişimci olmalıydım, risk almalıydım ve oldu. Milliyet gazetesinden ayrılır ayrılmaz bu bakış açısıyla kendi iletişim danışmanlığı şirketimi, STAGE İletişim’i kurdum (1999). Ancak öncesinde konuyla ilgili bir araştırma, öğrenme süreci gerekiyordu ve ben buna Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri’nde yüksek lisans yaparak başladım. Şirketi 2001 krizinde büyüttüm. Ve çok güzel giden akademik çalışmaya doktorayı da eklemek istedim. Bu kez hem iletişim vardı işin içinde, hem de uluslararası ilişkiler. 'Diplomaside iletişim yönetimi' alanında da doktoramı yaptım.

yaşam projesini dünyada yürütmesi nedeniyle vermiştim. Elbette Muhtar Kent’in olması önemli bir nedendi ama bu denli uluslararası alanda etkinlikte bulunan bir başka Ayvalıklı uluslararası kişilik de olsaydı tercihimi yine Ayvalıklıdan yana yapardım. AYVALIK TÜRKİYE’NİN AYDINLIK YÜZÜDÜR Bugün iletişim alanında 36 yılı geride bıraktım. Elbette çok gurur verici işler yaptım. En son aldığım PRO PR ödülü de bu hizmetlerimin uluslararası takdiri. Yerel ve uluslararası alanda mesleğine katkıda bulunanlara verilen ödülü bir Türk olarak almak çok gurur verici. Hem de başvurmadan, onların beni hatırlayıp, gözlemleyip, önerip bu ödülü vermeleri... Yaptıklarımın, öğrettiklerimin karşılığını görmek benim için en özel hediye. Kızım Melisa Sanyer de, eşim Ruhi Sanyer de benim için en güzel hediyeler. Yaş aldıkça Ayvalık’a daha yakın olmaya başladım galiba. Çocukken daha büyük şehirler hedefliyordum, dünyayı tanımak istiyordum. Bunları gerçekleştirebildikçe Ayvalık’ın, köklerimin daha başka olduğunu da anlıyorum.

Her zaman üniversite, özel sektör, kamu ilişkisine inandım. Ama daha çok da uluslararası işbirliklerini ve çevre edinmeyi önemsedim. Gazetecilik yıllarımda bildiğim yabancı dilleri kullanarak önemli uluslararası kişilerle görüşmek bana keyif veriyordu. Şirketimi kurunca da uluslararası meslektaşlarımla bir araya gelmek en doğrusuydu. O nedenle yüz kadar ülkeden yaklaşık bin kadar üyesi olan dünyanın en eski meslek kuruluşu Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği, IPRA’ya dahil oldum. Çok kısa sürede yönetimde yer aldım, yönetim kuruluna seçildim ve ardından da 2014 yılında dünya başkanı oldum.

Babam Ezer Güngör sayesinde okumanın özüne indim. Onun Ayvalık’ın politik ve ticari hayatındaki varlığından beslendim. Annem Aysel Güngör’den ilk sanat eğitimimi, ilk sanat sevgimi aldım. Bugün o da benim gibi sivil toplum için çalışmalarını sürdürüyor. Kardeşim Ali Güngör, oldum bittim o hep Ayvalıklı oldu. Eşim Ruhi Sanyer ise Cunda’daki restoranlara rezervasyon yaptırırken garsonların “Enişte” diye masa ayıracakları kadar Ayvalıklı. Kızım Melisa şimdilerde ABD’de yaşasa bile Türkiye’ye gelir gelmez Ayvalık’a koşacak kadar Ayvalık’ı sevenlerden. Benim ise içim titriyor, Ayvalık ve Ayvalıklılar için...

Bu yolculuk da çok keyifliydi. Bu yola çıkmayı istemiştim, sonucu hedeflemiştim. Sabırla yol aldım. IPRA’da her başkan, dönemi biterken bir uluslararası kuruluş ya da kişiye başkanlık ödülü verir. Ben ödülümü The Coca Cola Company CEO’su Muhtar Kent’e su, kadın ve sağlıklı

Ayvalık’ın havasını, zeytinyağı kokusunu, anason kokusunu, denizden yeni çıkmış balık kokusunu, karadikeni, otlarını, adalı şiveleriyle konuşanlarını özlüyorum. Ayvalık Türkiye’nin aydınlık yüzüdür. Tüm Türkiye için bu aydınlık yüzü görmeyi özlüyorum.

15


Ayvalık’ın düşman işgalinden kurtuluşu bu yıl özel bir yarışla kutlanacak

RAHVAN ATLI SPOR KULÜBÜ YÖNETİCİLERİ RAHMİ GENÇER’LE PROJELERİNİ PAYLAŞTI

Çin malı oyuncak ve parfüm gibi ürünlerin satışına sağlıksız oldukları için izin verilmiyor

AYVALIK GECE PAZARI RAMAZAN BAYRAMI’NDA AÇILDI

A

yvalık Belediyesi tarafından geleneksel hale getirilen Gece Pazarı geride bıraktığımız Ramazan Bayramı’nın ilk akşamında bir kez daha açıldı. Yerleri Ayvalık Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’nde, Meclis üyesi Dilek Saraçoğlu ve Zabıta Müdürü Hasan Narin nezaretinde yapılan kura çekimiyle belirlenen satış tezgâhları bu yıl Talatpaşa Caddesi’nin yanı sıra Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nda da kuruluyor. Gece Pazarı’nda giyimden takıya, oyuncaktan hediyeliğe ve sanat eserlerine kadar çok çeşitli ürün satılıyor. Kura çekimi sırasında esnaf ve vatandaşlara bu yılki uygulama hakkında bilgi veren Dilek Saraçoğlu, “Başkanımız Rahmi Gençer, başvuruların bu yıl daha yoğun olması nedeniyle, Gece Pazarı’nın yeni

düzenleme yapılan Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nda da kurulmasını istedi. Talatpaşa Caddesi’nde tezgâh açacak vatandaşlar, üç ay için dört yüz lira ödeyecek. Talatpaşa Caddesi’nde altmış beş tezgâh olacak. Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nda kurulacak tezgâhlar için bir defaya mahsus on lira alınacak” dedi. Kura çekimi sırasında katılımcılar, ‘Tamamen el emeği satacağım. Aksi takdirde tezgâhımın kaldırılmasını kabul ediyorum’ yazan bir dilekçe imzaladı. 15 Haziran akşamı açılan ve 15 Eylül tarihine kadar 20.00–00.00 saatleri arasında açık kalacak gece pazarında bu yıl sadece el emeği ürünler satılabilecek. Çin’den getirilen oyuncak ve parfüm türü ‘sağlıksız’ sanayi ürünlerinin satışına ise kesinlikle izin verilmeyecek.

A

libey adası Rahvan Atlı Spor Kulübü yöneticileri Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti ve Ayvalık’ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümünde düzenleyecekleri yarışla ilgili bilgi verdi. Kulüp Başkanı Saki Dizlek, Başkan Yardımcısı Bilgin Sevim, Yönetim Kurulu üyeleri Besim Süzen, Mert Yorulmaz ile Belediye Zabıta Amiri Hasan Narin’in katıldığı ziyarette kulübün kuruluş süreci anlatıldı. İkinci genel kurullarını tamamladıklarını belirten Başkan Saki Dizlek, ithal atların yanı sıra küçük, sakin ve dayanıklı bir at olan Pony ve adını bir yürüyüş stili olan ‘rahvan’dan alan atlarla birlikte yaklaşık 50 atları olduğunu söyledi.

16

Projelerini Rahmi Gençer’le paylaşan kulüp yönetimi, Gençer’in özel çocuklarla ortak proje yapılması önerisine olumlu yanıt verdi. Gençer, Ayvalık’ın düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü onuruna yapılacak yarış konusunda kulübe gereken desteği vereceklerini söyledi.


Ayvalık/Cunda Rahvan Atlı Spor Kulübü yöneticileri Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i geçtiğimiz günlerde ziyaret etti ve düzenleyecekleri ‘15 Eylül Ayvalık’ın Kurtuluşu Koşusu’ hakkında bilgi verdi. Kulübün Yönetim Kurulu Başkanı Saki Dizlek ile bir araya geldik; hem bu yarışı hem de Cunda Rahvan Atlı Spor Kulübü’nün projelerini konuştuk.

AYVALIK’IN İŞGALDEN KURTULUŞU ONURUNA EYLÜL’DE AT YARIŞI DÜZENLEMEK Orhan Aşçı dergimizinBİR sıkı takipçilerinden… Geçtiğimiz günlerde bizi aradı ve uzunİÇİN yıllar yanında çalıştığı hayırsever iş adamı Fahrettin Ergenç hakkında görüşmek istediğini söyledi. HAREKETE Kendisiyle buluştuk, konuştuk. Bize, 2009 yılındaGEÇTİK aramızdan ayrılan Fahrettin Ergenç’in pek çok

ŞENTAY genci evlendirdiğini, onlarca yoksul çocuğu sünnet ettirdiğini, Armutçuk’ta bir GÜLBENİZ ilkokul yaptırdığını dolayısıyla kentin hayatına katkıdasağlamak. bulunduğunu anlattı. ayın Saki Dizlek, kısacaekonomisine kendinizden veolduğu atlı spor kadar eğitim ırklarının soyununda sürmesini “Benim oğlum onun yaptırdığı okulda okuyor. Ayvalık’ın sözlü tarihi oluşurken herkese geçmişinizden söz bugün eder misiniz? Biraz da rahvan atlar hakkında bilgi verir misiniz? yardım elini uzatan, kente bir ilkokul kazandıran Fahrettin Amca'yı da hatırlayalım istedim” dedi. -Alibey adasında doğdum. Girit göçmeni bir Aşçı’dan sonra önce Ergenç’in kuzeni Abdullah Servet Ethem’le görüştük; ertesinde çocuklarına, -Biliyorsunuz, atların çeşitli yürüyüş stilleri var: Adeta, aileden geliyorum. Turizmciyim. Restoran işletiyorum. tırıs, rahvan ve dört nal… Yani rahvan atlar, adlarını bu torunlarına ulaştık... Ayrıca emlakçılıkla uğraşıyorum. Atlı sporlara ilgim

S

1998 yılında bir ata sahip olmamla başladı. Atlarımın sayısı on beş-on altıya ulaştığında iş ‘hobi’ olmaktan çıkmış, tutkuya dönüşmüştü bile. Atalarımızdan, babalarımızdan gördüğüm yöntemlerle ve tay eğitimiyle profesyonelliğe adım attığım günlerde; bu spora gönül veren arkadaşlarla önce bir dernek çatısı altında toplandık. Kısacası 1997-1998 yıllarından bu yana Türkiye’nin her yerinde düzenlenen rahvan at yarışlarına katılıyoruz. Ancak daha geniş kitlelere ulaşmak, özellikle de çocuklara ve gençlere sesimizi duyurabilmek amacıyla 2014 yılında kulübümüzü kurmaya karar verdik. Yönetim kurulumuzu, tüzüğümüzü oluşturduk. Şu an kulübün yönetimini başkan olarak ben ve üyeler Mustafa Olut, Hasan Sevim, Besim Süzen, Halil Durak, Bilgin Sevim üstlenmiş durumdayız. Bize kulübünüzü tanıtır mısınız?

-Lokalimiz Cunda futbol sahasının hemen yanında. Sağ olsun Rahmi Başkan bize toplantılarımızı yapabileceğimiz küçük bir yer tesis etti. Hemen hemen hepsi at sahiplerinden oluşan otuz beş üyemiz var. Ana hedefimiz ata sporumuzu sevdirmek, yaygınlaştırmak ve yaşatmak. Gençlerimize, çocuklarımıza doğa sevgisini, hayvan sevgisini aşılamak. Bir yandan bedensel ve ruhsal gelişimlerine katkıda bulunurken bir yandan da onları kötü alışkanlıklardan korumak. Yanı sıra damızlık taylarımızdan aldığımız kısraklarla rahvan at

ŞENTAY yürüyüş stilinden alır. Rahvan at, tırısGÜLBENİZ hızında yürür ve tıpkı tırıstaki gibi onda da çift nal sesi duyulur. Tırıstan farkı; ayakların çapraz değil, aynı yandan atılmasıdır. Türklerle birlikte Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen bu atlar az yem ve az suyla uzun mesafeler kat edebilir. Sakin, binicisini hiç sarsmayan, yormayan, üzmeyen atlardır. Hatta rahvan tutkunları şöyle söyler: “Bu atların üzerindeyken bir fincan kahveyi dökmeden içebilirsiniz!” TÜZÜĞÜMÜZ HAVADA, KARADA VE DENİZDE YAPILABİLECEK BÜTÜN DOĞA SPORLARINI KAPSIYOR. Son yılların en gözde sporlarından biri olan atlı sporlara Ayvalık’ta ilgi nasıl? -İlgi çok. Özellikle Cunda’da. Ne var ki henüz üzerine tesislerimizi kuracağımız, eğitim parkurlarını yapacağımız, ahırlarımızı inşa edeceğimiz bir arazi bulamadığımız için aktivitelerimiz biz kulüp üyeleri arasında geçiyor. Örneğin Pateriçe taraflarında at biniyoruz. Malum, sezonda o güzergâhta trafik yoğun oluyor. Hız yapan araçlar yüzünden atlar ürküyor ve zaman zaman bizler bile zor anlar yaşıyoruz. Hâl böyleyken, “At binmek istiyorum. Bana öğretir misiniz?” diye gelen spor severlere “Kusura bakmayın, henüz alt yapımız hazır değil” demek durumunda kalıyoruz. En büyük sıkıntımız, sorunumuz bu... İkinci genel kurulumuzun ardından Kaymakamımız Gökhan Görgülüarslan’ı, Belediye Başkanımız Rahmi

17


Gençer’i, İlçe Emniyet Müdürümüz Fikret Bakır’ı ziyaret ettik. Kendilerine atlı sporlara uygun birkaç yerden söz ettik. Kiralamayı düşündüğümüz bu yerler Milli Emlak sınırları dahilindeydi. O nedenle Milli Emlak Müdürlüğü’yle görüştük. Sağ olsunlar hepsi çok ilgilendiler ve destek sözü verdiler. Ayvalık milli parkları, SİT alanlarıyla nadide bir yer ve bu gibi alanlarda bir spor tesisi kurmanın zorluklarının bilincindeyiz. Ne var ki amacımız göz önüne alındığında yetkililerin bizlere yardımcı olacağına yürekten inanıyoruz. İnşallah en kısa sürede tesisimize kavuşur ve kapılarımızı atlı spor severlere açarız. Tabii o zaman eğitim alanlarımız, ahırlarımız, seyislerimiz, hocalarımız olacak ve gelen misafirlerimize profesyonel hizmet verebileceğiz. Ancak dediğim gibi şu an deyim yerindeyse elimiz-kolumuz bağlı. Size ne büyüklükte bir arazi gerekiyor? -İlk etapta üç-beş dönüm yeterli. Fakat sonrasında yirmi beş-otuz dönüme ihtiyacımız olacak. Çünkü tüzüğümüz havada, karada ve denizde yapılabilecek bütün doğa sporlarını kapsıyor. Yüzme, dalma, senkronize yüzme, senkronize dalma, yelken, kürek, kano, su kayağı, rüzgar sörfü, golf, bowling, bisiklet,

ATLI SPORLARIN ÖZELLİKLE ÇOCUKLARLA GENÇLERİN SOSYAL VE FİZİKSEL GELİŞİMİNE KATKISI BÜYÜK

“Atlı sporların hayvan sevgisi edinmekten özgüven oluşumuna kadar pek çok faydası var. Özellikle çocuk ve gençlerin sosyal, fiziksel gelişimine katkısı büyük. At binen çocukların kemik ve kas yapıları doğru şekillenir. Yine at binen çocuklar kötü alışkanlıklardan, şiddetten uzak dururlar. Bu spor ayrıca kan dolaşımını ve solunum sistemini düzenler. Bel ve sırt ağrılarının giderilmesine yardımcı olur. Denge ve koordinasyonu güçlendirir. Bütün vücut kaslarını çalıştırır ve stresi önler.”

18

motosiklet, atıcılık, okçuluk, tenis, yamaç paraşütü, üniversite sporları gibi pek çok dalda faaliyete geçmeyi planlıyoruz. Yani hedef büyük ve iddialıyız. Atlı sporlara başlama yaşı nedir? -Atlı sporları her yaştan insan yapabilir. Tavsiye edilen başlangıç yaşı altı olmakla birlikte ben bir yönetim kurulu üyemizin yedi aylık bebeğini pony (küçük at) ile gezdirdiğini biliyorum. Pony sakin, dayanıklı bir hayvan ve çocuklar için çok uygun. Ayvalık’a tatile gelen konuklarımız dilediklerinde çocuklarını pony’lere bindirebiliyor. Sahilde küçük bir tur atmak miniklerin çok hoşuna gidiyor. Ayrıca okullar başta olmak üzere davet aldığımız takdirde karavanımıza atlarımızı koyup her türlü etkinliğe seve seve ve hiçbir maddi beklentimiz olmaksızın katılıyoruz. Örneğin birkaç gün sonra Rehabilitasyon Merkezi’ndeki özel çocuklarımızla buluşacağız. Onlarla belli zaman aralıklarında birlikteliğimiz sürecek. Bildiğiniz gibi bütün dünyada özel çocukların hayata yeniden uyum sağlamaları ve yaşam kalitelerini yükseltmeleri için hayvanlar, en çok da atlar kullanılıyor. Biz de Rehabilitasyon Merkezi’mize elimizden geldiğince katkı sunmak istiyoruz. Şayet çocuğumuz evden çıkamıyorsa atımızı onun ayağına


götüreceğiz. Yeter ki mutlu olsunlar. Yeter ki gözlerinin içi gülsün… Onların sağlığı, mutluluğu bizim en büyük kazancımız çünkü. RAHVAN ATLI SPOR YARIŞLARININ EN BÜYÜK ÖDÜLÜ TÜRK BAYRAĞIDIR Önümüzdeki Eylül ayında Ayvalık’ın kurtuluşu adına düzenleyeceğiniz at yarışları herhalde ilgiyle karşılanacak, ne dersiniz? -Bizler de öyle tahmin ediyoruz. Kurtuluş Savaşı Türk halkının kadını-erkeğiyle omzunda mermi, kağnısıyla cephanelik taşıyarak, at üstünde savaşarak ulu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e destek olduğu bir büyük mücadele, bir destandır. İşgal kuvvetlerine ilk kurşunun Ayvalık’tan atılması ise bizim için ayrı bir anlam taşıyor. Bu nedenle yarışların 16 Eylül Pazar günü yapılması yönünde bir karar aldık. Umarız ilk yarışlar bir kıvılcım yaratır ve sonraki günlerde daha kapsamlı aktivitelere öncülük eder. Yarışlar nerede olacak, kimler katılacak? -Sayın Kaymakamımız ve Belediye Başkanımızla yaptığımız görüşmeler sırasında Sarımsaklı’da Türk Hava Kurumu’na tahsis edilen alanın zemin, ulaşım gibi pek çok açıdan uygun olduğu kanaatine vardık. Toz koparan, tay, deste, küçük orta, büyük orta, baş altı, baş gibi kategorilerde düzenleyeceğimiz yarışlara Türkiye’nin her yerinden geniş katılım bekliyoruz. Derece alanlara ne gibi ödüller verilecek? -Her kategoride ilk üçte giren at sahiplerine para ödülümüz var. Ancak Rahvan Atlı Spor yarışlarının en büyük ödülü Türk bayrağıdır. Çünkü bir at sahibini ondan daha fazla onurlandıracak hiçbir şey yoktur. Düzenleyeceğiniz yarışlarda okçuluğa da yer vereceğinizi söylemiştiniz... -Evet... Zira Balıkesir ilimizde okçuluk çok yaygınlaştı. At üstünde ok atma yarışları yapılıyor. Kulüp olarak çok başarılılar. Onların da 16 Eylül’de bizlerle olmalarını bekliyoruz. Gittikleri her yer gibi Ayvalık’a da renk, heyecan katacaklarından eminiz. Özetle güzel bir etkinlik düzenlemek adına canla-başla çalışıyoruz. Yeri gelmişken bizden maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen Kaymakamımız ve Belediye Başkanımıza kulübümüz ve atlı spor severler adına kez daha teşekkür etmek isterim.

19


Ayvalık Yazıları HÜSEYİN GÜVEN yaverbey15@gmail.com

B

Gençliğe veda...

izim kuşağımızın insanları için artık çağ, sıklıkla geriye dönüp eski günleri hatırlama çağı. Zaten bu sayfanın okurları elimden geldiği, belleğimin yettiği kadarıyla eski günlerden, eski dostlardan, eski Ayvalık’tan söz ettiğimi bilirler. Ayda Bir Ayvalık’ın bu sayısı için yazmaya oturduğumda aklımdan, kulağımın derinliklerinden yine o eski günlerin müzikleri geçiyordu. Haydi o zaman bu ay da yarım yüzyıl öncesinin müziklerinden söz edelim. Biz Ayvalıklı gençler olarak neler dinlerdik, nerede dinlerdik, müzikle ilişkimiz nasıldı?

Her şeyden önce sevgili Sezen Cumhur Önal’ın deyişiyle, çok geniş bir ‘müzik yelpazemiz’ vardı. Yaşı 50’nin üzerinde olanlar için bu isim tanıdıktır elbette ama gençler için hatırlatmakta yarar görüyorum. O dönemde, yabancı müziklerin ‘aranjmanları’ yapılırdı. Ağırlıklı olarak günün popüler Fransız ya da İtalyan şarkılarına Türkçe sözler yazılır, bizim sanatçılarımız tarafından seslendirilirdi. Ve bu; bir anlamda çeviri, bir anlamda yeniden söz yazma işinin iki ustası vardı: Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu. Müzik Yelpazesi sözü Sezen Cumhur’a aitti. Bir de koyu tenli yabancı şarkıcılar için kendi zarafeti içinde ‘çukulata renkli’ sanatçılar benzetmesini kullanırdı. Onların öncülüğünde ne sesler çıktı, ne sanatçılar yetişti, inanın saymakla bitmez. Başta tüm zamanların ‘Süper Star’ı lakabını -ve hâlâ- hak eden Ajda Pekkan olmak üzere Nilüfer, Ömür Göksel, Alpay, Nükhet Duru, İskender Doğan, Attila Atasoy, Tanju Okan, Neco, Berkant gibi seslerin yanı sıra bir de kendi müziklerini yapan besteci, şarkıcılar vardı: Başta Cem Karaca ve Barış Manço olmak üzere Sezen Aksu, Timur Selçuk, Kayahan, Edip Akbayram, Bülent Ortaçgil, Çiğdem Talu’nun olağanüstü şarkı sözleriyle Erol Evgin, Hümeyra, Fikret Kızılok... Gruplarımız da vardı elbette. Mavi Işıklar, Beyaz Kelebekler, Durul Gence Beşlisi, Vasfi Uçaroğlu-Kamuran Akkor, Rana ve Selçuk Alagöz, Üç Hürel, Grup Gündoğarken ve daha sayamayacağım kadar çok sanatçı ve topluluk. Modern Folk Üçlüsü bize yepyeni bir soluk getirdi. MazharFuat-Özkan bizi müziğin bambaşka bir boyutuna taşıdı. Moğollar, Dadaşlar, Kardaşlar, Kurtalan Ekspresi Anadolu Pop’un güçlü sesi oldular. Zülfü Livaneli besteleri, sazısözüyle adeta gençliğin sesini dile getirdi. Bu yazıyı okurken eminim ‘Aaa, şu sanatçıyı saymamış, şu şarkıcıyı unutmuş!’ diyenleriniz olacaktır. Eminim öyledir de. Bunun için önce

20

kendilerinden, sonra okurlardan özür dilerim. Ancak takdir edersiniz ki saymakla sonu getirilebilecek bir liste değil bu. Ama okurken bu listede adı olmayan sanatçılarımızın sizin aklınıza gelmesine vesile olduysam, o bile bir kazanç sayılabilir sanırım. Peki biz sadece pop-rock mı dinlerdik? Hayır! Türk Sanat Müziği de vazgeçilmezlerimizden biriydi. Başta Münir Nurettin olmak üzere, Zeki Müren, Nesrin Sipahi, Müzeyyen Senar, Emel Sayın, Gönül Akkor, Behiye Aksoy... İzninizle bu listeyi de burada noktalayayım çünkü devam edersem başlı başına bir-iki yazının konusu olabilecek kadar değerli sanatçımız vardı. Ve o yıllarda bir de adı sanı bilinmeyen bir tür ve bir şarkıcı-besteciyle tanıştık: Arabesk müzik ve Orhan Gencebay. Bütün şarkıları kendi beste ve sözlerinden oluşuyordu. Kimdi bu adam, neler söylüyordu? Birçok kişi, görünürde hafif bir küçümsemeyle ama gizliden şarkı sözlerini mırıldanır olmuştu. Yelpazemiz bu kadarla da sınırlı değildi. Bir de Türk Halk Müziği tutkumuz Mavi Işıklar vardı. Aşık Veysel, Aşık Mahzuni Şerif, Arif Sağ, Murat Çobanoğlu, Ali Ekber Çiçek ve daha nicelerinin türkülerini, dinler, söylerdik. Düşünüyorum da bugünün gençleri ceplerindeki elektronik aygıtlara binlerce parça yükleyip, evde, yolda, iş yaparken, yürürken dinleme gibi muhteşem bir kaynağa sahipler. Bizim kaynağımız ise tekti. Radyo! Yine o dönemden söz ederken sevgi ve saygıyla anacağım iki isim var. Bize dünya müziğinin kapılarını açan, Batı Müziği ile tanıştıran, ufkumuzu genişleten iki yayıncı: Engin Arman ve Yavuz Aydar. Ayvalıklı gençler olarak Beatles’ı, Rolling Stones’u daha sayısız batı sanatçısı ve topluluğunu onlarla tanıdık, sevdik. Hatta Yavuz Aydar’ın ‘Stüdyo FM’ adlı programı, ‘aynı kanalda, aynı adla, aynı sunucu tarafından en uzun süreyle gerçekleştirilen’ program olarak Guinnes Rekorlar Kitabı’na girdi. Sevgili dostlar, konu o kadar zengin, anılar o kadar yoğun ki, kimleri, nasıl, nerede dinlediğimiz, eğlendiğimiz, bir anlamda onlarla büyüdüğümüz müzik konusuna izniniz olursa bir yazımda daha dokunacağım. Ama artık yaş 67... O yüzden bu ayki yazıda yine dönemimizin benzersiz seslerinden ve bestecilerinden biri olan Yıldırım Gürses’in unutulmaz şarkısıyla veda edeyim sizlere: “Yine mevsimler geçecek... Yine yapraklar düşecek... Giden gençliğimiz geri gelmeyecek...”


51 yıllık yaşamı boyunca hep en yakın dostu olarak kalan Cornelius Bischoff’un “O her zaman resim yapardı” sözleriyle tanımladığı Orhan Peker resim tekniği ve tarzı açısından kendine/desenine/rengine özgü bir sanatçıydı. Kısa süre yaşadığı Ayvalık’ta önemli izler bıraktı. Hayatı salt resim olarak algılayan, “Sanat her şeyden önce kalple kafa arasında gerçekleşir” diyen ve 1950 sonrası Türk resminin eğilimlerini belirleyen yapıtlarıyla öne çıkan Orhan Peker’i ölümünün 40. yılında saygıyla anıyor, sevgiyle selamlıyoruz.

A’DAN Z’YE ORHAN PEKER SÖZLÜĞÜ

AYVALIK 1975 yılında yolu Ayvalık’a düştü ve yaşamının son üç yılını sessizliğine ve doğallığına hayranlık duyduğu bu kentte geçirdi. Dört yıl yaşadığı Ankara’nın ciğerlerine doldurduğu linyit kömürünü atmak için sabahları deniz kenarında yürüyüşler yaptı. Her sabah gırtlağını yakan o pis duman kokusundan kurtulduğunda ve vücudunda bir rahatlama hissettiğinde sevincini dostlarıyla paylaştı.

BEYAZ Resimlerinde değil ama giyiminde en sevdiği renk beyazdı. Bir bakıma ayırıcı özelliğiydi beyaz. Hem pantolonları hem gömlekleri hep kar beyazıydı. Bu nedenle bir ayağı adeta kuru temizleyicilerdeydi. Ayvalıklılar onu haftada en az iki kez, elinde temizleyiciden aldığı paketlerle gelip-geçerken görürdü.

CORNELIUS’A MEKTUPLAR Aynı zamanda Yaşar Kemal’in kitaplarını Almanca’ya çeviren Cornelius Bischoff neredeyse çocukluk arkadaşıydı. Kırk yıla yaklaşan dostlukları boyunca ona çok sayıda mektup yazdı. Paris’te, Madrid’te, Türkiye’de buluşmalar, sergiler üzerine yazışmalar, eser göndermeler hep mektuplarla sürdü. Bischoff’un deyişiyle “edebi değer taşıyan” bu mektuplar Ferit Edgü tarafından kitaplaştırıldı ve Mayıs 1993’te Yapı Kredi Yayınları’ndan okurlara

BÜLENT ŞENTAY

ulaştı. (Kitabın arka kapağından: “Orhan Peker... Türk resminin coşku dolu renk ve ifade ustası, asi çocuğu, açık ve gizli şairi. Resminin fırtınasında örtünen insanı, ilk kez günışığına çıkan ve hem kendi hayatı hem de sanat dünyamız açısından can alıcı bir belge niteliği taşıyan bu mektuplardan öğrenecek, tanıma olanağı bulacaksınız.”)

“ÇOCUĞUM BENİM!” Ahmet Yorulmaz’ın ‘Kimler Geldi, Kimler Geçti Ayvalık’tan...’ adlı kitabında yazdığına göre her zaman uyum içinde olduğu Ayvalıklı eşi Gönül Karaca’ya ‘Çocuğum benim!’ derken gözleri ışıldardı. Ayvalık’ı ‘bir damat olarak’ çok sevmişti ve Ayvalık’ta mutluydu.

DOĞA Yaşamı boyunca insanı, hayvanı, ağacı, denizi, kediyi, kuşu, dağı ile tüm doğayı sevgiyle incelemeyi sürdürdü. Bunu yaparken/yaşarken bağnazlıktan, kuramsallıktan uzak durmaya her zaman özen gösterdi. Doğa kaynaklı resimlerinin bir bölümünde Ayvalık yöresinin kıyılarına yer verdi.

EXPO 70 1969 yılında, Japonya’daki ‘EXPO-70’de yer alacak Türk Pavyonu’nun iç düzenlemesi için Bayındırlık Bakanlığı’nın açtığı yarışmaya mimar Ragıp Buluç’la birlikte katıldı ve

21


Birincilik Ödülü’nü kazandı. Japonya’ya giderek pavyonun düzenlemesini bizzat gerçekleştirdi.

FOTOĞRAF Yapıtları ölümünden sonra İstanbul Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde açılan geniş kapsamlı bir sergiyle bir kez daha sanatseverlerle buluştu. Sergide yaklaşık 400 resim arasından seçilmiş olan ve Bodrum, Ayvalık, Cunda, İzmir, Muğla, Antalya gibi farklı yerlerden toplanan 100’ü aşkın resminin yanı sıra sağlam desenleri, kitap illüstrasyonları, 1940-1978 yılları arasında Ara Güler tarafından çekilen belge değerindeki 40 fotoğrafı da yer aldı. Galerinin girişine asılan bu fotoğraflarda, bir bakıma eserlerini görmeye gelen sanatseverleri karşılar gibiydi.

GÖNÜL KARACA 1976 yılında Ayvalık’ın eski belediye başkanlarından Şevket Osman Karaca’nın ‘varlıklı’ kızı Gönül Karaca’yla evlendi ve Ayvalık’a yerleşti. Burada daha düzenli bir hayatı vardı. İçinde bulunduğu rahatlatıcı ortam sayesinde yeniden yoğun bir çalışma sürecine girdi. Çok geçmeden, Vural sinemasının girişinde Ayvalık’taki ilk sergisini (‘Ayvalık-76’) açtı.

HAYVANLAR Hayvanlarla hep dost oldu, resimlerinde sık sık hayvan temasına yer verdi. Kedileri, özellikle de ilk eşi Özden Erdem’in kedisi ‘Başka’yı çok sevdi. Pek çok resmini yaptı ve onu ölümsüzleştirdi. Başına buyruk ama temkinli Ayvalık kedilerini de çizdi. Yem torbasına dalmış yorgun/bıkkın yük beygirlerini, kendini beğenmiş horozları, sevimli güvercinleri, kocaman gagalı kargaları, silik bakışlı inekleri, suskun mandaları tuvaline taşıdı.

İSPANYOL DEFTERİ Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nda çalıştığı dönemde İspanya hükümetinin bursuyla Madrid’e gitti. Burada El Greco başta olmak üzere Prado Müzesi’ndeki ustaları yakından inceleyip tanıdı. “Matadorun ölüm dansı” dediği boğa güreşlerini izledi. İspanya’da çizdiği desenleri, 1963-64 döneminde tutulmuş bir ‘sanat günlüğü’ niteliği taşıyan ‘İspanyol Defteri’ adlı kitabında topladı.

JUGEND UND VOLK 1974 yılında Almanya’da yaşayan Türk çocukları için Jugent und Volk Yayınevi tarafından basılan ’Ağaca Takılan Uçurtma’ adlı kitabı resimleriyle süsledi. Çetin Öner’in çocuk öykülerinden oluşan ‘Gülibik’ini de resimledi. Metin Altıok’un ‘Rüzgar Ekmek’adlı kitabında güvercin konulu siyahbeyaz desenleri yer aldı.

22

KİTABİ HAMDİ EFENDİ Trabzonlu Ali Salim ve Belkis Peker’in (Başman) oğlu olarak dünyaya geldi ve resim, müzik, elişinde yaratıcılıkla dolu bir aile ortamında yetişti. Gelişiminde en önemli pay sahibi, belki de, kırtasiyecilik yapan ve aynı zamanda bir editör olarak bilimsel yayınlara imza atan büyükbabası Kitabi Hamdi Efendi’ydi (Hamdi Başman). Büyüme çağında onun dükkânında çokça zaman geçirdi, boya ve fırçalarla orada tanıştı. Böylece sanat yeteneklerini besleme olanağı buldu.

LİSE Ortaokulda parlak bir öğrenci değildi. Hatta bütünlemeye kalmadan sınıf atladığı olmuyordu. Zorlukla bitirdiği ortaokuldan sonra ailesi onu dil öğrenmesi için İstanbul Avusturya Lisesi’ne (Sankt Georg) gönderdi. ‘Yatılı’ okudu. O dönemde en çok yaptığı şey tutkulu bir merakla sanat kitaplarına ‘gömülmekti.’

MÜNİH Aralık 1957’de Münih’e gitti. Orada hemen hemen bütün önemli sanatçıları tanıdı, sanat muhitlerine girip çıktı. Münih’te iki yıl kaldıktan sonra 1959’da İstanbul’a döndü. Aynı yıl Ankara’ya bir yolculuk yaptı. Kentin sarı steplerinden çok etkilenince Ankara’ya yerleşerek Turizm-Tanıtma Bakanlığı’nda işe girdi. Kendi deyişiyle, “Basın-Yayın işi” yapıyordu. Böylelikle dört yıl sürecek Ankara yılları başladı.

NESNE Çevresinde var olan tüm nesneleri ‘resim’ olarak gördü ve onları ilk başta tanınmayacak şekilde açık-koyu renk lekelerine dönüştürüp soyutlayarak tuvale aktardı. Bir diğer deyişle, sıradan nesneleri/ varlıkları konu alarak onlardan çıkardığı


çarpıcı leke düzenlemeleri, taşkın renkler, tuvale aktarılmış boya yığınlarıyla bir takım duyguları; dehşeti, korkuyu, bunalımı, sevgiyi ya da acımayı ‘resimlerine bakanlara’ geçirmeyi başardı, içlerinde bir takım duyguların oluşmasına yol açtı.

‘ON’LAR GRUBU 1946 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akademisi’nde altı yıl boyunca Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi oldu. Kendisi gibi aynı atölyeye devam eden arkadaşlarıyla birlikte (Mustafa Esirkuş, Nedim Günsür, Leyla Gamsız Sarptürk, Hulusi Sarptürk, Fahrünnisa Sönmez, İvy Strangali, Turan Erol, Mehmet Pesen, Fikret Otyam) halk sanatını temel kaynak olarak alan ‘On’lar Grubu’nu kurdu. Akademi yıllarının verimli bir hareketi olarak işlevini beş yıl sürdüren bu grup içinde etkin görev aldı.

ÖZDEN ERDEM 1967 yılında, Özden Erdem’le tanıştı ve aynı yıl içinde onunla evlendi. Eşinden, yaşayacakları eve hiçbir eşya getirmemesini istedi. Hatta, “Elinde bir valiz bile olmasın!” dedi. Çünkü yaşadığı yer zaten küçük bir çatı katıydı ve o çok sevdiği tabloları arasında eşyaya yer yoktu. Özden Erdem ve kedisi ‘Başka’ da gelince burası yetersiz kaldı. Çok geçmeden Bilir Sokak’taki geniş teraslı kata taşındılar. 1974 yılına kadar burada mutluluk içinde yaşadılar.

PORTRE O aynı zamanda bir portreciydi. Bu alandaki ustalığının en güzel yansımaları, anıtsal bir kompozisyon olarak nitelendirilen Aşık Veysel ve modelinin dünyasını tüm zenginliğiyle gözler önüne seren Aliye Berger portreleriydi. Veysel’i, yaşadığı ortamın gerçekliğini arka plana yansıtarak ve yine çok az renkle resmetmişti. Ara Güler, onun portrelerini şu sözlerle değerlendirmişti:

“Portre resimleri onun insanlarla kurduğu derin dostlukların ve paylaşılan sevgilerin izlerini yansıtır. Yakın çevresi, eş-dost portreleri, dostlarının çocuklarının resimlerine dönüşerek belgelenmesi anlamını sanatla özdeşleştirir. Aliye Berger’in portresi onun doğuştan ressamlığının kanıtı olarak gösterilir. Aliye Berger’i atölyesinde karşısına oturtup, pastelleri önüne verip bir çırpıda çıkardığı bu resim, yalnız onun ressam yeteneğini, ustalığını kanıtlamıyor; modelini uzun yıllardan beri tanımış olmanın, sevmiş olmanın, onun coşkusunu içinde duymuş olmanın, aynı coşkuyu yaşamında (belki) duymadığı için hayıflanışının, ama bunun bir kıskançlığa dönmeyişinin, karşısındaki modelin resmini kafasında çoktan gerçekleştirmiş olmasının ipuçlarını veriyor.”

RESİM “Ben hep somut resim yaptım ve her gün resim yaparım, resim yaşarım. Ressamın paleti kurumamalı derim. Öyle bayramdan bayrama resim yapıp ortalarda ressam diye gezinenlere hiç inanmadım. Oturup sipariş bekleyen dahilerden de tiksinmişimdir. Resim yapmak bir aşk işidir. Benim resimlerimde yaşanılmadan çizilmiş tek bir çizgi ya da herhangi bir renk yoktur” demişti.

SERGİ Katıldığı ilk sergi 13 Mayıs 1947’de Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesi öğrencilerinden oluşan ‘On’lar Grubu’nun, Akademi’nin yemekhanesinde açtığı karma sergiydi. İlk kişisel sergisi ise İstanbul Tiyatro Derneği’nde gerçekleşti. Günlük yaşamdan aldığı ve özgün bir biçimde yorumladığı resimleriyle dikkati çekti.

ŞEHİR TİYATROSU Sadece resim yapmadı, çok yönlü ve ‘üretken’ bir hayattı onunki... Kısa sayılabilecek ömrü boyunca (sadece 51 yıl) çevirmenlik, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda rejisör yardımcılığı ve dekoratörlük, tercümanlık, kitap resimleme gibi yan uğraşlarla da ilgilendi. Ankara’da bulunduğu dönemde Turizm Bakanlığı’nda afiş ressamı olarak görev aldı. Ama elbette, asıl verimi geride bıraktığı yüzlerce resimdi.

TRABZON Sanata yakın bir ailenin, Ali Salim ve Belkıs Peker çiftinin oğulları olarak Trabzon, Soğuksu’da dünyaya geldi. Babası gizli gizli resim yapıp yatağının altına sakladığını fark edince onu ‘heveslendirmek’ için kendisine bir resim siparişi verdi. Bu bilinçli destek, sonraki yaşamının ilk belirleyicilerinden biri şeklinde değerlendirildi.

USTALIK Daha akademiye girdiği ilk yıllarda bile bilgisi ve yeteneğiyle dikkat çekti. O günlerden

23


başlayarak birikimini tuvale ustalıkla yansıttı. Az renk kullanıyor, yalın ve basit konular seçiyor, lekeselliğe ağırlık veriyordu. Zaten sonraları tüm eleştirmenlerin üzerinde birleştiği gibi, ilk dönem resimleriyle son dönem resimleri arasında ustalık anlamında büyük farklar yoktu. (‘Onlar Grubu’ndan arkadaşı Turan Erol’a göre, Orhan Peker yeryüzüne yalnızca resim yapmak üzere gelmişti ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü kabul sınavında ilk kez karşılaştıklarında o zaten bir ressamdı. Öğrenilmesi gerekenleri öğrenmeye henüz fırsat bulamamıştı ama iki çizgiyi bir araya getirirken, ak kâğıda kara mürekkebi yayarken ressamdı. Nesnelere bakışı inandırıcıydı. Resim yapmayı biliyordu; kâğıdın üstünde gezinen eli, biçimleri sıkıntısızca çıkarıyordu.)

hoşuma gidiyordu.”

ZİNCİRLİKUYU Ayvalık’ta iki yıl kaldıktan sora eşiyle birlikte 1978 yılında İstanbul’a yerleşti ve yoğun resim çalışmalarına başladı. Akademi hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu Galerisi’nde ‘Güvercinler’ isimli son sergisini açtı. Hasatlığına rağmen sergisinin açılışına katıldı. Açılış sonrası kapıda durdu, bütün arkadaşlarıyla vedalaştı. Durumu hiç iyi değildi. Sağlığı giderek bozuldu. 28 Mayıs 1978’de safrakesesi hastalığı nedeniyle yaşama veda etti. 30 Mayıs günü Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Arkasında çok değerli resimler bırakmıştı...

ÜZÜNTÜ Sankt Georg’da birlikte okuduğu, çok yakın arkadaşı Cornelius Bischoff’un söylediğine göre fazlasıyla hareketli, gerçekten atak bir insandı ama bir yandan da küçümsenemeyecek sıkıntılar çekti, büyük üzüntüler yaşadı. Örneğin ekonomik açıdan rahat bir yaşamı hiçbir zaman ol(a)madı. Özellikle Ankara’da, ilk eşi Özden Erdem’den ayrılmasının ardından uzun süre acı çekti. O günlerde alkol oranını yükseltti. Zaten daha İspanya’dayken, “Bu gidişin doğru olmadığını biliyorsam da yine de içmek geliyor içimden” demişti. Bir yandan da kendisini, “Gelmiş-geçmiş bütün iyi sanatçılar acı çekmediler mi?” sorusuyla rahatlatmaya çalışıyordu.

‘VERMILLON’ KIRMIZISI Kadim dostu Cornelius Bischoff’a yazdığı bir mektupta paletinden eksik etmediği renkleri şöyle sıralamıştı: Fildişi siyahı, Titan beyazı, ‘Van Dyck’ kahverengisi (acı kahverengi) ve ‘Vermillon’ kırmızısı...

YALNIZLIK Yalnızlık onun için “mutlu bir alışkanlık”tı ve hep tek başına olmayı sevdi. Bunda, çocukluk günlerini yaşadığı Trabzon’da, yazları taşındıkları sayfiye yerindeki sık çam ormanlarının kuytuluklarında geçirdiği ‘sessiz ve biraz da hüzünlü özgürlüğün’ etkisi vardı. Bir kıyı kentindeydi ama en büyük tutkusu ormanda dolaşmaktı. O günleri anlatırken daha sonra şöyle diyecekti: “Ağaçların dallarını saymak, yaprakların teker teker yeşerdiklerini görmek, kır çiçeklerinin kır çiçeklerine karıştıklarına tanıklık etmek

24

KAYNAKÇA

-Prof. Önder Küçükerman/İlhan Berk, ‘Ressam Orhan Peker-Hayatı, Eserleri, Görüşleri’, Milli Reasürans Yayını, 1994 -Sezer Tansuğ, ‘Türk Resminde Yeni Dönem’, 2. Basım, Remzi Kitabevi, 1990 -Esra Halıcı, ‘Orhan Peker ve Türk Resim Sanatındaki Yeri’, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Sayı 38, 2017 -Doç. Şemsettin Edeer, ‘Orhan Peker’in Resimlerinde Lekeci Anlatım’, sanatteorisi. com -Eşber Güvenç, ‘İhtiyar Delikanlılar Orhan Peker’i Anlatıyor’, Açık Radyo/Söyleşi, 13 Şubat 2002 -Turan Başbuğ, ‘Çağdaş Türk Resim Sanatında At Tasvirleri’, Selçuk Ü. Eğitim Bilimleri Ens. Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, Resim-İş Eğitimi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2011


Süleyman Gerçin, yirmi beş yıldır güvercin yetiştiriyor. Henüz on dokuz yaşındayken talihsiz bir trafik kazası geçiren ve o günden sonra bir daha yürüyemeyen Gerçin, “Yalnız yaşıyorum. Benim çoluğum da, çocuğum da güvercinler. Onların sayesinde hayata tutundum. Yaşama sevincim oldular, dünyama renk kattılar, hareket getirdiler… Dostluk getirdiler. Bakın, bugün de sizi tanıdım, ne güzel!” diyor. Ona doğup-büyüdüğü Macaron sokaklarında rastladık. Önünde tekerlekli tezgâhı… Tezgâhın üzerine özenle yerleştirdiği kafesler… Kafeslerde o gün meraklı alıcılarını bekleyen birbirinden güzel, birbirinden marifetli güvercinler… Doğrusu Süleyman Gerçin’in engelleri aşma azmi, ‘kendi kendine yetme mücadelesi’ ve emekli olmasına rağmen ‘bir işe yarama, bir değer yaratma’ çabası bizi fazlasıyla etkiledi. Öyküsünü ilgi ve merakla dinledik.

GÜVERCİN YETİŞTİRİCİLİĞİ HEM DÜNYADA HEM TÜRKİYE’DE CİDDİ BİR SEKTÖR VE GEÇİMİNİ SADECE BU YOLLA SAĞLAYAN BİNLERCE İNSAN VAR

Röportaj: GÜLBENİZ ŞENTAY Fotoğraflar: NAZIM TİMUROĞLU

-M

idilli göçmeni olan babam ‘tek arabacı’ydı. Kamyonlar, kamyonetler yokken her şey at arabalarıyla taşınır, bu işle uğraşanlara da ‘tek arabacı’ denirdi. Ben 1975’te Hayrettinpaşa Mahallesi‘nde dünyaya geldim. Anlayacağınız Macaron çocuğuyum. İlkokul bitince bir marangozhanede çırak olarak çalışmaya başladım. Marangoz olmak istemediğimi fark ettiğimde atölyeyi bıraktım. Bir süre kahvelerde garsonluk yaptım. Sonra bir yapı markette işe girdim. Derken başıma o kaza geldi. Arka arkaya geçirdiğim ameliyatlara rağmen bir daha ayağa kalkamadım. Büyük bir boşluk içindeydim. Tekerlekli sandalye geleceğe dair hayallerimi de yıkmıştı. Engelli olduğum gerçeğine alışmaya çabalarken babam vefat etti. O gün bir karar aldım: Artık hayatımın sorumluluğunu kendim üstlenecektim. Uykusuz geçen gecelere bir son verdim. Önce bahçede tavuk, horoz, civciv beslemeye başladım. Dayımlar, eniştemler hep güvercin beslerlerdi. Çocukken onlarla vakit geçirmeye bayılırdım ama babam beslememize izin vermezdi. Daha sonra bir motosiklet kazasında aramızdan ayrılacak olan kardeşim birkaç güvercin alıp gelince, bahçeye bir kümes daha yaptık. Bir yandan güvercinler hakkında kendimi eğitiyor, bir yandan da maaşlı bir iş bulabilmek umuduyla çalmadık kapı bırakmıyordum. Kazadan üç yıl sonra yani 1997’de dönemin belediye başkanı Ahmet Tüfekçi elimden tuttu. Bana Ayvalık Belediyesi’nin otoparkında görev verdi. Onun sayesinde işe alındığım kurumda yirmi yıl fiilen çalıştıktan sonra emekli oldum. Şimdi zamanımı bütünüyle kuşlarıma ‘hasretmiş’ durumdayım. Yaklaşık yirmi beş yıllık güvercin yetiştiricisiyim. İlk zamanlar on beş-on altı güvercinim vardı. Şimdi otuzkırk taneler. Bazen dostlarım, “Yahu bırak şu güvercin, horoz, tavuk beslemeyi. Emekliliğin tadını çıkar!” diyor. Daha kırk üç yaşındayım. Ne yapayım yani? Bütün gün evde yatayım mı? Bakın her sabah erkenden kalkıyorum. Tavuklarımı besliyorum, kuşlarımın yemlerini veriyorum. Eğitimleriyle

uğraşıyorum. Böylece hayatımın bir anlamı, amacı oluyor. Bir işe yaramanın keyfini sürüyorum. Yoksa evimde internetim de maç/film kanallarım da var. Ama bir odaya kapanır, vaktinizi teknolojik oyuncaklarla geçirirseniz yaşamdan kopar, yalnızlaşırsınız. Oysa ben hayatın içinde olmayı seviyorum. İstanbul, Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok kentinden dostlar edindim. Onlarla bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Kuşlarımızı değiş-tokuş ediyoruz. Kuş alıyor, kuş satıyoruz. Tanıdığım her insan, yaşama yeni bir pencere açmamı sağlıyor. Ayrıca hobim

25


sayesinde ek gelir elde ediyorum. Böylece kimseden yardım almadan hayatımı sürdürüyorum. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA VURULMASINA RAĞMEN YİRMİ BEŞ DAKİKA DAHA UÇAN VE ULAŞTIRDIĞI HABERLE BİNLERCE ASKERİN HAYATINI KURTARAN GÜVERCİNİ FRANSIZ HÜKÜMETİ MADALYAYLA ÖDÜLLENDİRMİŞTİ İnsanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş; barışın, bereketin, huzurun sembolü olan güvercinlerdir… Etlik, süs ve uçucu diye üç ana grup altında toplayabileceğimiz bu hayvanlar özelliklerine göre kendi içlerinde de pek çok ırkı barındırır. Örneğin ben ‘dönek güvercin’ (şeş) meraklısıyım. Bunlar ‘dalıcı’ ve ‘dönücü’ kuşlardır... Yukarıdan aşağıya çay tabağı veya bir tepsi çapında döne döne inerler. Büyüklerimiz, bu kuşların bir hortuma kapılmış, bir girdaba girmişçesine döne döne inerken hızla yere çarpmalarını önlemek için otuz-kırk yıl önce altlarına çarşaf serdiklerini anlatırlardı. Ben bir tek o ırkı yetiştiriyorum işte. Zira tek bir kümesim var ve şeşlerle farklı ırkları aynı kümese koyarsam kanları karışır, saflıkları bozulur. Ne yazık ki Ayvalıklıların yetiştirdiği eski şeş ırkına artık rastlayamıyoruz. Çünkü çiftleşme yöntemlerinde teknolojinin kullanımıyla birlikte bu kuşların ‘renk’lerini üretmeye başladılar. Örneğin kıpkırmızı olan kırmızı alların, büyüdükçe kanatları beneklenen simsiyah kaplan şeşlerin zamanla soyları karıştı, renge döndüler. Eskiden çiçekli kafalar, kara baskalar, Araplar vardı. Artık alacalar, beyaz kafalı/beyaz kuyruklu çakallar, kaplama alacalar, kaplama çakallar, mavi aynalılar üretiliyor. Ben de bu türleri yetiştiriyorum. Ayrıca özel olarak ilgilendiğim iki çift kuşum var. “Değerlilerim” dediğim tarçıni alacaları Altınova’dan getirdim. Diğer çiftiyse Denizlili bir

26

arkadaşım hediye etti. Onlardan iki yıldır yavru alıyorum. Saatte yüz altmış kilometre hızla beş-altı yüz kilometre yol kat edebilen ve asırlarca haberleşmede kullanılan posta güvercinleriyse müthiş hayvanlar. Örneğin Birinci Dünya Savaşı sırasında ‘Sevgili Dost’ adındaki güvercin ayağından ve göğsünden vurulmasına rağmen yirmi beş dakika daha uçmayı başararak düşman hatlarından Fransızlara ulaştırdığı haberle binlerce askerin hayatını kurtarmış ve Fransız hükümeti tarafından madalyayla ödüllendirilmişti. Benim de bir çift posta güvercinim var. Kaçan ya da kedinin, şahinin kaptığı kuşun yumurtalarını da onların altına bırakıyorum. İçgüdüsel bir şekilde postacılar hemen yumurtaları sahipleniyor, süt anneliği yaptıkları yavruları büyütüyor, yuvadan uçuruyorlar. Bu anlamda postacılardan çok faydalanıyorum. Onlardan da ara sıra yavru alıyor, eşe-dosta hediye ediyorum. BENİM BESLEDİĞİM IRK ÇOK YÜKSELİR AMA UZUN UÇAMAZ. BU YÜZDEN HAVADA ATMACA, ŞAHİN YERDEYSE KEDİLER BİRKAÇINI KAPMAK İÇİN PUSUYA YATAR Güvercinler eşlerine, yuvalarına sadık hayvanlardır. Bu nedenle şayet güvercin beslemek istiyorsanız öncelikle onlar için uygun bir barınak yapmalısınız. İyi bir kümesi beş veya altı yüz liraya mal edebilirsiniz. Kuş pazarlarından, arkadaşlarınızdan beş-on kuş alarak ufak ufak yetiştiriciliğe başlarsınız. Ana gıdaları hepimizin bahçesinde bol bol bulunan mineral deposu kum parçaları, taş kırıntılarıdır. Bunlar yemcilerde de satılır. Otuz kuş günde yarım kilo yem yer. O da size yetmiş beş kuruşluk bir yük getirir. Bir çay parasıdır yani. Hayvanların aşılarını zamanında yaptırırsanız bakımları daha da kolaylaşır. Ben kafesleri yılda iki kez dışarı çıkarıp kümesi güzelce temizliyorum. Yavru dönemlerinde


“Şu kuşlara baktığın kadar kendine bakmıyorsun!”

“E

vet, engelliyim. Ama türlü bahaneler öne sürerek sızlanmakta başka bir iş yapmayanlar kadar değil! Bir arkadaşım bir gün bana şöyle dedi: “Şu kuşlara baktığın kadar kendine bakmıyorsun!” Aslında ben onlara bakarak kendime en iyi şekilde bakıyorum. Huzurlu muyum? Huzurluyum. Sevdiğim bir işi yapıyorum muyum? Yapıyorum! Bir şey üretiyor, bir işe yarıyor muyum? Yarıyorum… Nafakamı çıkarıyor muyum? Çıkarıyorum. Kimseye yük oluyor muyum? Olmuyorum... Yani her ne kadar yürüyemiyorsam da ayaklarının üzerinde duran, hayatı seven, yaşamın içinde yer alan mutlu bir insanım.”

mutlaka barınaklarını dezenfekte ediyorum. Kafeslerin tel zeminlerini temizlerken hâlâ dünyanın en doğal ve en değerli gübresi olan güvercin gübresini özenle topluyor, asla ziyan etmiyorum. Zeytinliğimde kullanıyorum. Komşularıma veriyorum, çiçeklerine koyuyorlar. Yuva hazırladık, kuşları içine yerleştirdik... Peki onları nasıl eğiteceğiz?.. Yerlerine alışıncaya kadar güvercinlerin uzaklara uçmalarına izin vermeyiz. Bir kanadının bantlanması veya tek kanadının çelenklerinin ucundan biraz kesilmesi gibi yöntemlerle havada uzun süre kalmadan yere inmesini sağlarız. Eskiler bu iş için çengelli iğnelerden yararlanırlarmış. İğneyi kanat tüylerindeki kıkırdak dokudan geçirip, ağzını kapatırlarmış. Hasılı bütün bu yöntemler hayvanı kümesine yakın tutar ve güvercin kısa sürede yuvasına alışır. Bu arada eşlendirilir. Yavruları olunca da zaten onu kimse yuvasından uzak tutamaz. Doğal olarak yavruları alıştırmanız ve eğitmeniz çok daha kolay olur. Güvercinleri sabah ve akşam serinliğinde olmak üzere günde iki kez uçurmak yeterlidir. Benim beslediğim ırk çok yükselir ama uzun uçamaz. Bu yüzden havada atmaca, şahin; yerdeyse kediler birkaçını kapmak için pusuya yatarlar. Örneğin şu ara güvercinlerin yavrulama dönemleri ve şahinler, atmacalar etrafımızda fır dönüyor. Kısacası onlar uçarken dikkat kesilirim. Biraz açıldılar mı elime aldığım bir kuşla onlara ‘pırıltı’ vererek geri çağırırım. Kuşu gördükleri anda inişe geçerler. ŞAMPİYON POSTA GÜVERCİNLERİ MÜZAYEDELERDE ELLİ BİN-YÜZ BİN LİRAYA ALICI BULUYOR Ben güvercinleri çok seviyorum. Kimi insan pul ya da plak biriktirir. Resim tutkunları beğendikleri ressamların eserlerini toplar... Ben de gücüm ölçüsünde merak saldığım güvercin ırklarının peşinden koşuyorum.

Yani güvercin beslemek öncelikle böyle bir iş… Çünkü onlardan yavru almak, onları uçurmak beni müthiş mutlu ediyor. Besleyebileceğimden fazlasını satıyorum tabii. Hobi olarak yaptığım güvercin yetiştiriciliği aslında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir sektör ve geçimini sadece bu yolla sağlayan binlerce insan var. Dernekler, federasyonlar etrafında örgütleniyorlar. Ayvalık’ta bizim de bir derneğimiz vardı. Kuş severler orada bir araya gelir, hem bilgilerimizi paylaşır hem hayvanlarımızı değiş-tokuş ederdik. Üç-dört yıl önce kapandı ama galiba yeniden açılacakmış. Hasılı profesyonel kuşçular yavruyken eğittikleri kuşlarını İzmir, Manisa, İstanbul gibi illerdeki federasyonlara gönderiyorlar. Orada bu kuşlar ırklarının özelliklerine göre ve sizin adınıza yarışlara hazırlanıyor. Paçalı Bosna kuşlarının, posta, dönek güvercinlerinin, taklacıların, makaracıların yarışları yapılıyor. Birinci seçilen kuşun sahibine kupayla birlikte para ödülü veriliyor. Ayrıca kazanılan şampiyonluk hayvanın değerini arttırıyor. Örneğin şampiyon posta güvercinleri açılan müzayedelerde elli bin-yüz bin liraya alıcı buluyor. Yıllar önce Ayvalık’tan yarışlara katılan Orhan Kaldırımcı’nın kuşları böyle on iki-on üç ödül getirmişti Ayvalık’a. Bir diğer ödüllü kuş sahibi abimiz Fatih Özkan. O, uluslararası yarışlara da katılıyor. Bunları anlatıyorum çünkü kahvehanelerde hayat pahalılığından, işsizlikten yakınan pek çok insanla karşılaşıyorum. O zaman onlara, “Hiç değilse bir kez güvercin beslemeyi deneyin!” diyorum. Çünkü güvercin yetiştiriciliği hayvanları seven herkesin yapabileceği son derece zevkli, sermaye istemeyen, maliyeti yok denecek kadar az ama kârlı bir iş. Ben istedikten sonra bir işe yaramanın, bir amaç edinmenin ve başarmanın önünde hiçbir şeyin duramayacağına inanıyorum.

27


Biraz Ondan Biraz Bundan ZEYNEP KAZANCIGİL zkazancigil@gmail.com

G

Yakup Abi’nin atölyesini bilir misiniz?

eçenlerde Yakup Abi’nin meşhur atölyesine komşu bir mekânda oturmuşuz, sohbet ediyoruz. Az sonra Yakup Abi geldi. Hâliyle sohbete katıldı. Eskilerdenyenilerden, yediğimizden-içtiğimizden, dünden-bugünden derken, konu 1 TL’lerdeki Atatürk resmine geldi. Bana döndü, “Dur sana bir hediyem olacak, ama önce söyle bakalım sen kaç doğumlusun?” dedi. Söyledim. “Tamam!” dedi çıktı gitti. Biz yine sohbete devam. Biraz sonra geri geldi. “Al buyur, hediyen!” diye metal bir para verdi. Çerçeve içine alınmış ve uç takılarak kolye olarak kullanabileceğim hâle getirilmiş, bir yüzü doğduğum yıl tarihli diğer yüzünde Atatürk resmi olan ve tabi ki artık tedavülden kalkmış olan eski bir 1TL... 1950’lerden itibaren her yıl basılan metal 1 TL’leri biriktirmiş meğerse… Bu paha biçilmez hediyeye nasıl teşekkür edeceğimi bilemeden, bir de atölyesinden getirdiği kendi yapımı ahududu likörünü de hepimize ikram edip damaklarımızı şenlendirdi sağ olsun. Ayvalık’ta yaşayanların çoğu Yakup Abi’yi tanır. Tam adı ile Yakup İçten... Tanımayanlara şöyle anlatayım: Kendisi usta, tornacı, mucit, tasarımcı, sanatçı ve bir ‘yaşam filozofu’dur. Akıllara zarar buluşları, her derde deva tasarımları, yağ dolum makinesinden, kapak makinesine, atölyesinin önünde bağlı duran kendi tasarımı altı cam bölmeli bir tekneden, farklı farklı turşulara, takı tasarımından likör yapımına aklınıza gelen ve gelmeyen 1001 çeşit şeyin icatçısı ve uygulamacısıdır. Kendisi de, Ayvalık’ın içindeki denize sıfır, Rumlardan kalma taş bir yağhane olan atölyesi de bugüne kadar birçok dergiye, birçok röportaja konu olmuştur. Yakup İçten doğma büyüme bir Ayvalıklıdır. Ailesinin kökleri Kırım’a dayanıyor. 1923 mübadelesinden çok önce Balıkesir’den gelip Ayvalık’a yerleşmişler. Biraz ‘aklı evvel’ bir çocuk olduğundan beş buçuk yaşında okula göndermişler. Ayvalık’ta meslek okulundan sonra İstanbul’da Yıldız Teknik’e gidiyor ama bitirmeden bırakıyor. Muhtemelen okulda öğretilenlere onun ihtiyacı yok. 1970 yılında ver elini Almanya…

doğru bir Türkçe konuşulmasına gösterdiği özen, yaşama dair filozofça görüşleri, sokak hayvanlarıyla, atölyesinde her gün beslediği kuşlarla ve balıklarla ilişkisi ve insanı hayrete düşüren hiçbiri satılık olmayan ve yıllar içinde biriktirdiği ilginç koleksiyonlarıyla o eskilerin deyimiyle ‘şahsına münhasır’ kişilerden birisi. Tabi bu arada, eğer sizi sevmezse, usuladap ve terbiyeniz geçer not almazsa kapıdan kovması da ihtimaller arasında… Uğruna şiir yazdığı sevgilisi Aragis’ten 1988 yılında ayrılmış Bana kendisinin anlattığı bir hikâyesi var Yakup Abi’nin: Ayvalık Belediyesi’nin düzenlediği Ayvalık tarihiyle ilgili bir panele eski Ayvalık günlerini anlatması için konuşmacı olarak davet ediyorlar. Zengin bir eski Ayvalık fotoğrafları arşivi var. Panelde bu özel arşivi paylaşıyor ve o günleri anlatıyor. Sonra bir şiir okumak için izin istiyor. Eşi ve çocukları da izleyiciler arasında. Size bir aşk şiiri okuyacağım izin verirseniz diyor: “Sevgilim Aragis’e yazdığım aşk şiiridir bu. Bu kadın Amerikalı, Kızılderili kökenli bir Amerikalı. Kendisi 1967’de tanıştığım 14 Şubat 1988’de ayrıldığım bir sevgili…” Yakup Abi başlıyor okumaya “…Ben sana demedim mi beni sevme diye vicdansız… Ciğerlerim tükendi benim seni sevdim diye… Bırak beni artık, sen beni bitirdin, bir hayal ve özenti ile…” gibi mısralarla dolu bir aşk şiiri. Salonda oturanlar arasında Yakup Abi’nin eşi de var. İzleyiciler, “Vah vah, nasıl çekti bu adamı bu kadın!” diye eşine bakıyorlar. Şiiri bitirip selam veriyor. Sonra salondakilere dönüyor ve “Sevgilimin adı Aragis’ti. Lütfen tersten okuyun. Sigara olduğunu göreceksiniz. Lütfen sigara içmeyin, sigaraya hiç başlamayın!” diyor. Şimdilerde eskisi gibi yoğun bir çalışma temposu içinde değil. Tam anlamıyla hayatın keyfini çıkartıyor. Bu arada, yıllar içinde defterler dolusu günlük tutmuş. “Artık bu defterleri ayıklama zamanıdır” diyor. Şimdi ne yapıyor derseniz, sohbetimiz sırasında şöyle dedi:

Hamburg’da tornacı olarak forklift fabrikasında çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra yeteneğini fark edip iki katı aylıkla kalıp bölümüne alıyorlar. Türkiye’ye döndüğünde Ayvalık’a yerleşiyor. Uzun yıllar fabrikalar ve üretim yapanlar için ‘haute couture’ bir terzi gibi ısmarlama makineler icat edip üretiyor.

“Yetmiş yaşıma gelince emekli oldum. Bir kızım, bir oğlum ve üç torunum var. Oğluma sordum, burada çalışmak ister mi diye ama o da mühendis ve iyi bir işte çalışıyor. Ben de her gün atölyeme geliyorum. Benim kafam hiç durmaz uyurken bile bir şeyler kurarım, tasarlarım. Sabah atölyeme gelir, gece aklıma takılan şeyleri yapmaya çalışırım.”

Ancak Yakup Abi’yi bizzat tanır, atölyesini gezer ve sohbetini dinlerseniz buraya kadar anlattıklarımın onun sadece basit bir özgeçmişi olduğunu anlarsınız. İnce esprileri, Atatürk sevgisi,

Ayvalık’ın özgün şahsiyetlerinden Yakup Abi’yi tanımak, atölyesini ziyaret edip sohbetini dinlemek başlı başına bir deneyimdir.

28


Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizleri, kıyıları ve deniz canlılarını korumanın önemi vurgulandı

A

ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ, TURMEPA’NIN MASMAVİ DENİZ EĞİTİM KAMPI’NA KATILDI

yvalık’ın gururu ‘Zeytin Çekirdekleri’, TURMEPA’nın gelenekselleşen ‘Masmavi Deniz’ Eğitim Kampı, “Çocuklar Denizi Eğlenerek Öğreniyor” sloganıyla ve Ayvalık Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. 32 kampçı, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizleri, kıyıları ve deniz canlılarını korumanın önemi konusunda bilinçlendirildi. Ayvalık Boğaziçi Otel’de başlayan kampta çocuklar ilk gün Kapri Plajı’nda deniz, güneş ve kumla bütünleşirken bir yandan da parkur etkinliğinde kıyasıya yarıştı. Daha sonra Ayvalık Setur Marina, Zeytinyağı Müzesi, Doğa Müzesi ve Rahmi M. Koç Müzesi’ni ziyaret eden çocuklar yepyeni bilgiler edindi. Atıklardan gemi yapımı atölyesi gerçekleştirildi. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden Araştırmacı Dr. Özgür Emek İnanmaz öncülüğünde kamp için eğitim içerikleri danışma kurulu oluşturuldu. Tekne turuyla Ayvalık koyları keşfedildi. Kampçılar son gün Duba Plajı’nda kıyı temizliği yaptı ve Zeytin Çekirdekleri orkestra ve korosunun verdiği konseri izledi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Kampa Ayvalık’ın her mahallesinden çocuklar katıldı. Oyun oynayarak, öğrenerek birçok mesaj aldılar. Öğrendiklerini, kampa katılamayan arkadaşlarıyla paylaşacak ve ‘önder gençler’ olacaklar. Cesaret edip çocuklarını buraya gönderdikleri için bütün velilere teşekkür ediyorum. Deniz kıyısında yer alan kentimizde yaşayan çocuklarımız zaten denizin öneminin farkında. Bu kamp sayesinde edindikleri bilgilerle, deniz kirliliğiyle mücadele eden, yaşadığı kenti seven ve doğaya sahip çıkan bireyler olarak üstlerine düşeni yapacaklar” dedi.

Müzikle değişen minik hayatların öyküleri TRT ekranlarından tüm Türkiye’ye ulaşacak

ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ BELGESEL OLUYOR

A

yvalık Belediyesi’nin ilçe çocuklarının sosyal gelişimlerini güçlendirmek için hayata geçirdiği; ücretsiz müzik, sanat ve spor eğitim programı ‘Zeytin Çekirdekleri’ ile ilgili bir belgesel hazırlanıyor. Ayvalık Belediyesi ve TRT ortak yapımı olarak Kasım ayında TRT’de yayınlanacak belgeselde müzikle değişen minik hayatların öyküleri yer alacak.

Belgeseli, geçtiğimiz yıl ‘Bir Nergis, Bir Leblebi, Bir Ayvalık’ belgeselini çeken Cemalettin İrken yönetiyor. İrken’in konuya ilişkin görüşleri şöyle: “Ayvalık’ta başlayıp tüm Türkiye’den gelen desteklerle okuma güçlüğü çeken, sosyo-ekonomik durumları kısıtlı ailelerin çocuklarının gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla yola çıkan güzel insanları ve onların yetiştirdiği, müzikle hayatları değişen ve önemli başarılar elde eden Ayvalık’ın uzak köylerindeki çocukları görünce bu işin bir belgesel projeyle daha büyük bir kitleye ulaştırılması gerektiğini düşündük. Bu projenin küçük kahramanları arasından seçtiğimiz dört çocuk ve onların müzikle değişen hayatları üzerinden bir öykü kurduk. Amacımız, ‘Zeytin Çekirdekleri’ gibi insanların hayatlarında fark yaratan önemli gönüllülük projelerinin artmasını teşvik etmek...”

29


Kaymakam Görgülüarslan ve Belediye Başkanı Gençer kulübü ziyaret ederek sporcular ve yeni kursiyerlerle tanıştı

AYVALIK YELKEN İHTİSAS KULÜBÜ HAREKETLİ GÜNLER YAŞIYOR

1969

yılından beri faaliyet gösteren ve yıllar boyunca başarılı sporcular yetiştiren Ayvalık Yelken İhtisas Kulübü, Mart ayında gerçekleşen Genel Kurul sonrası oluşan yeni yönetimiyle çalışmalarını sürdürüyor. Günümüzün önde gelen yelken kulüplerinin yöneticilerinin ve antrenörlerinin yetiştiği kulüp şu günlerde düzenlediği yaz dönemi kurslarıyla yine yeni sporcuların yetiştirilmesine öncülük ediyor. 18 Haziran’da başlayan ve dönem dönem gerçekleştirilecek olan kurslar 14 Eylül tarihine kadar sürecek. Bunun yanında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı ‘Yetenek

10’ projesi kapsamında, özellikle maddi durumu el vermeyen çocukların sporla tanışması sağlanacak. Kulübe yakın ilgi gösteren Kaymakam Gökhan Görgülüarslan ile Belediye Başkanı Rahmi Gençer Haziran ayı içinde Ayvalık Yelken İhtisas Kulübü’nü ziyaret ederek yeni kursiyerler ve kulübün sporcularıyla tanıştı, onlarla sohbet etti. Kendi oğlu da Ayvalık Yelken İhtisas Kulübü’nde sporcu olan Kulüp Başkanı Zeynep Kazancıgil’den, gerçekleştirilen iyileştirmegeliştirme çalışmaları hakkında bilgi alan konuklar, eksikliklerin giderilmesi ve ihtiyaçların karşılanması yolunda destek vermeye devam edeceklerini belirtti.

Gün içinde, Ayvalık Marina’yı geçip Çamlık yönüne doğru ilerlemeye başladığınızda denizin üzerinde birçok minik yelkenli görürseniz bilin ki geleceğin özgüvenli, kararlı, güçlü minikleri optimist eğitimindedir hedeflerini birer birer gerçekleştirme yolunda ilerliyor.

A

yvalık Yelken İhtisas Kulübü 1969 yılında kuruldu ve yıllar boyunca başarılı sporcular yetiştirdi, Türkiye’yi yurt içinde ve yurt dışında temsil etti. Galatasaray Yelken Kulübü başta olmak üzere şu anda Ege kıyılarındaki pek çok Yelken Kulübü’nün antrenörü Ayvalık’tan yetişmiştir. Son 10 yıldır epeyce bakımsız kalan kulüpte büyük değişiklikler yaşanıyor. Nisan aynıdaki seçimlerle gelen yeni yönetim

30

Kulüpte Neler Değişiyor? Kulüp Başkanı Zeynep Kazancıgil ve Başkan yardımcısı Nazlı Uygun önce uzun yıllar bakımsız kalmış kulüp binalarını yenilemek ve kulübün eksiklerini tamamlamakla işe başlamış. Yönetim Kurulu’nda yer alan Muharrem Parmaksız, Ömer Erdoğan, Ali Özoğlu, Salih Ezer, Mesut Akın ise uzun yıllar kulüpte yelken yapmış ve kulübü iyi tanıyan yelkene gönül vermiş isimler. Yine yönetimde yer alan Ferden Yavuz yelken hakemi ve üç çocuğu da yelkenci. Uyum içinde çalışan yönetim birlikte bir yeniden yapılanma planı oluşturmuş. Hedefleri Neler? Ayvalık’tan bu

kulübün geçmişinde olduğu gibi yine başarılı sporcular yetişmesini sağlamak ve gençlerin yelken sporu ile tanışması için fırsat yaratmak. Ayvalık mükemmel doğası, kuvvetli rüzgârları ve iç denizi sayesinde yelken sporu için ideal bir konumda. Neler Yapılıyor? Öncelikle kulübün fazla faaliyet göstermediği için Türkiye Yelken Federasyonu tarafından desteklenmediği görülmüş. Federasyon’la sağlıklı bir ilişki kurarak iyi sporcular yetiştirmek üzere hedefler belirlenmiş. Geçmişte kulübe pek fazla üye alınmadığı fark edilince, özellikle sporcu velileri üye olmaları için teşvik edilmiş. Ardından yelken sporuna ve Ayvalık’a gönül verenler de kulübe üye yapılmış. Kulübün uzun zamandır hiç bakım görmemiş binalarının tamiri


başta olmak üzere birçok eksiğinin tamamlanması ve ekipman sağlanması için çalışmalar başlatılmış. Kaymakam Gökhan Görgülüarslan ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer de bu çabalara destek vermiş ve veriyor. Yelken Kursları: Haziran ayı başında ekibe katılan antrenör Deniz Aydın, Eylül 15’e kadar sürecek olan yaz kurslarının sorumlusu. Geçtiğimiz Kasım ayından beri kulübün sporcularına antrenörlük yapan Buğra Kandiş de lisanslı sporcuların günlük antrenmanlarını yaptırıyor. Laser eğitimcileri ve yüzme hocaları da eğitimlere başladı. Kulübün Sporcuları ve Çalışmaları: Şu anda kulübün 15 lisanslı sporcusu var. Sporcuları optimist ağırlıklı, üç de laserci var. Geçtiğimiz haftalarda Ayvalık Yelken İhtisas Kulübünden yetişmiş, milli takımda ve Göztepe kulübünde antrenörlük yapmış olan Tamer Başlığ kulübü ziyarete geldi ve iki gün boyunca sporcuları çalıştırdı. Sporcularla yaptığı antrenmanlardan sonra üç sporcu seçti. Bu sporcular şu anda Tamer Başlığ’ın antrenörlerinden biri olduğu Umman Milli Takımı ile Göztepe Yelken Kulübü’nde kampta. 14-20 Temmuz arasında da 3 Laserci TYF’nin Çanakkale’de düzenlediği yarışlarda Ayvalık Yelken Kulübü’nü temsil edecek.

“DENİZCİLİĞİ TÜRK’ÜN BÜYÜK MİLLİ ÜLKÜSÜ OLARAK BENİMSEMELİ VE AZ ZAMANDA BAŞARMALIYIZ!” M. Kemal Atatürk

Yelken Sporu Niçin Önemli?

B

ir spor dalı düşünün ki dede ve torun birlikte yapabilsinler. Bu ancak yelken sporunda olabilir. 6 yaşındaki bir çocuğu optimiste koyarsınız ve mucizeye tanık olursunuz. Seksen yaşındaki denizcilerin ne kadar dinç olduğunu görür şaşırırsınız. İster bir yarışçı olarak yetişmiş olsun ister yalnızca yelken tutkunu, çocukluğunda yelkenle tanışanların hayatlarında pek çok şey ister istemez değişir. Yelken bir spor dalı olduğu kadar bir yaşam biçimidir de. Araştırmalar gösteriyor ki bir hobisi olan, enstrüman çalan veya spor yapan öğrencilerin hayattaki başarısı yapmayanlara göre çok daha fazla. Çocuk yaşta yelkene başlamanın gençlere öz güven, kendi kararlarını verebilme, boyutsal farkındalık, yön duygusu, hava durumu bilgisi, düzen ve temizlik alışkanlığı, sabır, aileyle kaliteli zaman geçirebilme gibi önemli katkıları var. Birçok sporda olduğu gibi yelkende de erken yaşta başlangıç yapmak önemli. Bu spora yelken kulüplerinde yüzme bilmek şartıyla altı yaşında başlanabiliyor. Yelkenle ilgili bu sporun ‘pahalı bir spor dalı’ olduğuna dair ortak bir kanı olsa da çocuğunuzu yelken kursuna gönderdiğinizde mayo, şort, tişört ve şapkadan başka bir ekipmana ihtiyacı olmayacaktır. Yelken Kulübü eğitime gelen çocuklara tekne, yelken ve ekipman desteğinde bulunuyor. Eğer çocuğunuz kışın eğitimlere devam edecekse o zaman hava şartlarına uygun ekipmana ihtiyaç duyuluyor.

1

KABOTAJ BAYRAMI AYVALIK’TA YILLARDIR EĞLENCELİ BİR BULUŞMA TADINDA KUTLANIYOR

Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı, Ayvalık’ta her yıl olduğu gibi bu yıl da, denizciliğin önemini ve gemi işletmeciliğinin değerini bir kez daha hatırlatan eğlenceli etkinliklerle kutlandı. Düzenlenen törende Ayvalık Liman Başkan Vekili Günhur Şanlı bir konuşma yaptı ve “1 Temmuz 1926 tarihinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde çıkarılan Kabotaj Kanunu, bir bakıma Kurtuluş Savaşı’nın denizde kazanılan önemli bir boyutudur” dedi. Cumhuriyet Meydanı sahilinde, Ayvalık Belediye Bandosu’nun eşliğinde gerçekleşen etkinliklerde minikler, gençler ve büyük erkekler arasında yüzme, yelken ve yağlı direk gibi hareketli ve izleyenlere heyecan veren yarışmalar düzenlendi. 100 metre serbest büyük erkekler kategorisinde birinciliği Ramazan Sürücüoğlu kazandı. 100 metre genç erkekler serbest yarışında Ahmet Can birinci oldu. Yarışmaların yıldızlar etabında Arda Ceren Soylar, engelliler etabında ise Şahin Tunç dereceye girdi. Kabotaj bayramlarının vazgeçilmezi olan yağlı direk yarışını ise Mülayim Kırca kazandı. Yarışmaları Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Garnizon Komutanı Albay Fevzi Koyuncu ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’le birlikte çok sayıda Ayvalıklı izledi.

Yelken sporu diğer spor branşlarına nazaran çocukların gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Minik yelkenciler bu spora 2.30 metre boyunda, 1.20 metre eninde ve 32 kg ağırlığında, ‘optimist’ adı verilen bir tekneyle başlıyorlar. Eğitim sürecinde hem bu tekneyi kendi başlarına donatmayı ve idare etmeyi hem de doğayla baş başa kalmayı ve mücadele etmeyi öğreniyorlar. Yelkene genellikle optimist sınıfıyla başlanıyor. Yaş ilerledikçe genç yelkenciler laser, 470, ve dragon gibi farklı sınıflara yönlendiriliyor.

31


Akademik Bakış Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ aygokdeniz@yahoo.com

G

Santorini, Mykonos, kruvaziyer turlar ve Ayvalık

eçtiğimiz haftalarda kıştan planladığımız bir seyahat çerçevesinde ailece Yunan adaları turuna katıldık. Hani şu Ayvalık’a da komşu olan, uzansanız dokunabileceğimiz adaları dolaştık. Bunlardan ilki Ege’nin Pompei’si denen Santorini... Bir dağın yamacında bembeyaz evleri ve masmavi kilise çatıları olan masal dünyası Santorini adası. Kiklad ailesinin gösterişli kızı Santorini, kireçle boyanmış mavi çatılı evleri, begonvilleri, günbatımları ve mutfağıyla bir turizm sembolü olarak en zor beğenen gezginleri bile kendine hayran bırakmakta haklıdır. Çünkü ortalama her yıl bir milyon turisti ağırlayan 75 kilometrekarelik bu küçük ada; gece hayatı, yemekleri ve zarafetiyle tüm dünyada adından söz ettirmeyi başarıyor.

doyuruluyor. Sonraki seçenek ise eğlencenin doruğuna ulaşmak. Bunun için adada gece hayatı için tercih edilen yer Fira. Fira’da eğlence gece yarısından sonra iyice hızlanıyor ve sabahın ilk saatlerine kadar devam ediyor. Adada en çok tercih edilen ikinci yer ise Oia köyü. Oia köyü Fira’daki tatil anlayışının tam aksine, adanın kendine özgü dokusu ve tatlarıyla sakin bir akşam geçirmek isteyenler için bulunmaz bir ortam sunuyor. Burada tepeden deniz kıyısına doğru alçalarak sıralanmış beyaz evlerin taraçalarından ve manzarada birbirinden aşağı kalmayan butik otellerin şık teraslarından yüzlerce insan aynı anda sanki bir ayin yapar gibi gün batımını izliyor. “Dünyanın en güzel günbatımı burada izlenir” diyenlere katılmamak imkânsız.

Adanın en büyük yerleşimi Fira (Thira), bir falez boyunca yerleşen mavi beyaz evleri, kiliseleri, dükkânları ve sessiz dar sokaklarıyla tam bir masal diyarını andırıyor. Düz çatılı kübik taş yapıların arasından süzülen sokaklar, kapı aralıklarından görünen limon ağaçları, erguvanlar ve çinili avlular baş döndürücü güzellikte sizleri bekliyor. Ancak Skala limanından adanın başkenti sayılabilecek Fira merkezine ulaşmak için yani 575 metre yükseklikteki yerleşim yerine ulaşmak için neredeyse 600 basamaklı bir merdiveni çıkmanız gerekiyor. Ya da adanın yerleşim bölgesine çıkmanız için dört seçeneğiniz var. Birincisi nefesinize güveniyorsanız bu 600 basamağı yürümek, ikinci seçenek; nostalji ve farklılık yaşamak istiyorsanız eşeklerle yukarıya çıkmak (bu gelenek halen adada sürdürülüyor ve sürdürülebilmesi için Kalkınma Kooperatifi’ne her yıl teleferik bütçesinden para aktarılıyor). Üçüncü seçenek teleferikle ada yerleşim merkezine ulaşmak. Son seçenek ise; tur otobüsleriyle bir tarafı uçurum olan daracık yoldan ada merkezine ulaşmak.

Santorini’nin de içinde yer aldığı Kiklad adaları adını, Yunancada ‘çember’ anlamına gelen ‘cyclos’ kelimesinden alıyor. Delos adası etrafında dairesel olarak dizilen bu 12 ada, İÖ 3000 ile 1000 yılları arasında yaşayan Kiklad uygarlığının estetikle yoğrulmuş kültürel mirasını taşıyor. Ama asıl, İÖ 1450 yılında patlayan volkan, adaya bugünkü hilâl şeklini veriyor ve o sırada da burada yaşayan Minos Uygarlığı’nı tarihe gömüyor. Dünyanın en büyük volkanik patlamalarından biri olan bu felaketin ardından meydana gelen oluşuma ‘kaldera’ deniyor. Kaldera’nın ortasında oluşan adalar ise ‘Palea Kameni’ ve ‘Nea Kameni’ adıyla anılıyor. Volkanın bulunduğu Nea Kameni’ye tırmanmak hiç kolay olmasa da lavlardan oluşan kayaları ve efsanevi Atlantis uygarlığını aklınıza sokan o mavi beyaz silueti ile herkesi kendine hayran bırakıyor.

Elbette adaya gelince değişmez bir Yunan klasiği olarak önce tavernalarda meze ve deniz mahsulleriyle karınlar

32

Santorini, meşhur ışığı, rengârenk kayalıkları ve resmedilesi gün batımı ile şairler ve ressamlarca ölümsüzleştirilmiş bir ada. Adeta kayalıklara tutunmuş beyaz badanalı evlere karşı siyah toprak veya vahşi volkanik heykeller zamanı anlamsız kılıyor. Adada günübirlik yapabileceğiniz aktivitelerin başında; Küçük Palia Kameni adasında, volkanik kaplıcaların


şekillendirdiği termal sulara dalmak olabilir. Her yıl binlerce kişinin yaptığı Oia’dan gün batımını deneyimlemek bir başka seçenek. Kıpkırmızı güneş Ege Denizi’ne gömüldüğünde, bu gün batımı sonsuza dek anılarınız arasında kalacaktır. Volkanik adada genç aşıklar için kiliselerin avlularında, oteller ve restoranların çatılarında her yıl gerçek yaşamda peri masalını andıracak evlilik ortamları sunulmakta. Finikia’nın şarapları ise; bu güzel ortama mutlaka şahitlik etmektedir. Bu ortam için 3 bin 200 yıllık volkanik şaraphane olan ünlü Vinsanto’yu denemekte fayda var. Bir diğer önemli aktivite ise volkanik sularda tüplü dalış yaparak Santorini’nin gizemli derinliklerini keşfetmek olabilir. Bu turda ikinci önemli durak Mykonos’du. Klasik Yunan mitolojisine göre, Herkül’ün acımasız bir savaşta öldürdüğü devlerin bu adada bulunan Mykonos granitlerinin altında gömülü olduğuna inanılmaktadır. Mikonos ismi de ‘kaya kütlesi’ ya da ‘kayalık’ anlamlarına gelmektedir. Daha sonraki zamanlarda farklı bir inanışa göre ise adanın ismi Mikonos adlı bir kahramana dayandırılmaktadır. Mikonos, Apollo ve Dionysus soyundan gelen peri Rhoio’nun oğlu Delos Kralı Anios’un oğlu olarak da bilinmektedir. Mykonos, turistik olarak gelişen ilk Yunan adalarından... Adım atar atmaz mükemmel bir Akdeniz havasının sarıp sarmaladığı Mykonos, en çok ziyaret edilen ve en pahalı Yunan adası olarak biliniyor. 1950’lerden beri adanın turistik gelişimi hızla artmış ve özellikle özgürlüğüne düşkün Avrupalı tekil turistler tarafından tercih edilen bir destinasyon haline gelmiş. Mikonos’u eşsiz kılan ise Ege’nin dokusuna sahip göz alıcı güzellikteki doğası ve karakteristik geleneksel mimari yapısı. Günümüzde Mykonos gece hayatı Avrupa’nın en hareketli gece yaşamlarından biri olarak kabul ediliyor. Tüm Ege Denizi’ndeki en hareketli gece hayatı yaz sezonu boyunca burada yaşanıyor. Adanın asıl müdavimlerini ise dünya jet sosyetesi oluşturuyor. Santorini ne kadar çiftler için uygunsa, Mikonos da bir o kadar bekâr seyahat severler için ideal bir nokta. Mykonos, Temmuz ve Ağustos aylarında inanılmaz bir kalabalığa ulaşıyor. Bu aylarda ortalama kışlık nüfusu 10 bin olan ada nüfusu 100 binin üzerine çıkmaktadır. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım bu iki ada Ege Denizi’nde ve Ayvalık’a yakın noktalar. Bu iki adaya ulaşım havayolu ve deniz yolu ile (özellikle kruvaziyer gemilerle) yapılmaktadır. Bu adalar için sadece sekiz aylık bir yoğunlaşmadan özellikle de Haziran-Temmuz ve Ağustos aylarındaki nüfus yoğunlaşmasından söz etmek mümkün. Her bir adanın ortalama yerleşik nüfusu 10-12 bin civarında. Bu adalara yaz turizminin yüksek olduğu aylarda her gün ortalama 5-6 gemi yanaşıyor ve toplam nüfuslarından daha fazla günübirlik ziyaretçi ağırlıyorlar. Çünkü kruvaziyer gemilerin her birinden ortalama 2-3 bin kişi, günübirlik ziyaret için 7-8 saatliğine bu adalara çıkıyor. Adalara bir o kadar turist de havayoluyla geliyor. Çünkü her iki adada uluslararası hava trafiğine açık havaalanı var. Santorini’de Temmuz veya Ağustos aylarında oda fiyatı 800900 hatta 1000 Euro’ya kadar çıkıyor. Bir restoranda kişi başı ortalama 50 Euro’ya karnınızı anca doyurabilirsiniz. Kahve 3.5, pet su 1, iki top dondurma ise 7 Euro. Günlük sirkülasyonun adada yaşayan nüfusu kadar olan bu ziyaretçilerin her birisinin ortalama 80-100 Euro harcadığını düşündüğümüzde ada ekonomisine bırakılan paranın hesabını yapabiliriz. Mykonos’da kruvaziyer gemiler limana yanaşabilirken Santorini’de deniz sığ olduğu için gemiler açığa demirliyor, yolcular küçük transfer botlarla (tender boats) karaya

çıkartılıyor. Bu işlem yani gemilerden küçük botlarla 5-6 saat için karaya çıkış, Santorini, meşhur tekrar akşam gemiye dönüşte tekrarlanıyor. Santorini’de ışığı, rengârenk karaya ayak bastığınızda kayalıkları ve 575 metre yükseklikteki resmedilesi gün ada yerleşim merkezine batımı ile şairler ulaşım da oldukça zor ve zahmetli. Ancak, bu geliş ve ve ressamlarca gidiş transferler zor da olsa ölümsüzleştirilmiş ziyaretçiler karınca sürüsü gibi bir ada. adaya çıkmakta veya adadan inmekte. Bir diğer deyişle markaya ve marka imajı çok yüksek olan bir yeri görmeye koşuyorlar. Bu iki adanın Ege Denizi’nde kruvaziyer yolcu taşımacılığı yapan uluslararası şirketlerin rotalarında olduğu unutulmamalı. Bu ziyaretçilerin çoğu zengin, emekli ve 3. yaş grubuna ait kişilerden oluşuyor. Tam da bu noktada, “Bu gemileri ve ziyaretçileri Ayvalık’a nasıl getirebiliriz?” sorusunu sorabiliriz. Bunun için yapılması gereken dört ev ödevi önümüzde duruyor. Birincisi; bu şirketlerin tur güzergâhına Ayvalık’ı görülmesi gereken bir destinasyon olarak sokmayı başarmamızdır. Bunun anahtarı öncelikle güvenli bir ülke imajına ülkemizin tekrar girmesidir. İkincis, Ayvalık’la ilgili bir cazibe alanı, ürünü veya eseri ortaya koyabilmektir. Yani marka yaratmak veya var olan marka imajını güçlendirmektir. Ayvalık’ın marka ürünü bana göre eskişehir (old city-old town) bölgesidir. Yani hikâyesi olan, yaşanmışlığı olan bir ürün olmasıdır. Bu konuya hemen hemen her yazımda değiniyorum. Ayvalık merkez ve Cunda merkezde eski evlerin bütüncül bir makro planlamayla aşama aşama restore edilmesi (ortalama 1 yıl içinde) ve sokakların iyileştirilmesi hem iç hem de dış turizm pazarında Ayvalık’ı çok farklı bir konuma taşıyacaktır. Bu kültürel ürünü yerel mutfakla güçlendirdiğimizde Ayvalık kruvaziyer turizmin önemli bir uğrak noktası olacaktır. Üçüncüsü ise; turizmi kurallarına göre oynamak ve disiplinli bir anlayışla destinasyon yönetimi yapmaktır. Yani, turizmi bir kurallar bütünü olarak kabul etmek ve her alanda otokontrolü sağlamaktır. Son olarak yapmamız gereken ise; Ayvalık’ı bu yönleri ile uluslararası turizm piyasalarında ve özellikle kruvaziyer turizmde reklam ve pazarlama çalışmaları ile öne çıkarmaktır. Bundan 4 yıl önce Ayvalık Belediye ve Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği Başkanı Sayın Rahmi Gençer ve heyeti bu amaçla Miami’deki dünyanın en büyük kruvaziyer turizm fuarına katıldığında çok eleştirenler olmuştu. Ancak bugünden bakıldığında bu vizyonun doğru bir vizyon olduğu anlaşılmaktadır. Geç de olsa bu vizyonu için Başkanı tebrik etmek istiyorum. 35 yıllık bir turizm akademisyeni olarak (sektörü de bilen) şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bu turizm türü Ayvalık’a kazandırılırsa Ayvalık halkı parayı koyacak yer bulamaz. Gerçekleşmemesi için bir sebep yok. Sadece siyasi kaygılarla hareket etmeden, turizm ortak paydasında buluşmamız gerekiyor. Sanırım böyle bir ortak paydada buluşabiliriz. Sağlıcakla kalın.. Faydalanılan Linkler; https://yoldaolmak.com/mykonos-gezilecek-yerler.html https://www.discovergreece.com/tr/greek-islands/cyclades/ santorini https://www.atlasdergisi.com/atlas-rotalari/santorini-adasiyunanistan.html

33


CUNDA’NIN ALAMET-İ FARİKALARINDAN HARWARD OSMANLICA YAZ OKULU

C

ÖNDER KAYA

unda denilince biz tarihçilerin aklına ilk gelen, sanırım rahmetli Şinasi Tekin Hoca’nın eşi Gönül Alpay Tekin Hoca ile birlikte bin bir emekle kurduğu Cunda’daki ‘Osmanlıca Yaz Okulu’ olsa gerek. Balıkesir doğumlu olan Şinasi Tekin Hoca’nın ilginç de bir hayat hikâyesi var. Balıkesir’in Dursunbey ilçesinin Karagöz Köyü öğretmeninin oğlu olarak dünyaya gelen Şinasi Tekin, babasının mesleği sebebiyle ilkokulu Bursa’da, ortaokulu parasız yatılı olarak Bilecik’te, liseyi ise Haydarpaşa Lisesi’nden okumuş. Sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji eğitimi görmüş, Hamburg’da efsane şarkiyatçı Anne Marie von Gabain’in yanında ihtisasını yaparak sahasında uzman olmuş bir akademisyen. 1959-1964 yılları arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin ilk akademisyenlerinden biri olarak bu şehirde görev yapan Tekin, 1965’te aldığı bir davet üzerine Amerika’ya giderek 30 yıldan fazla bir süre dünyanın en saygın üniversiteleri arasında yer alan Harward’da, Türk dili üzerine hocalık yaptı. Osmanlıcanın yanı sıra Göktürk ve Uygur metinleri üzerine dersler verdi. Şinasi Tekin Hoca’nın Türkçeye ziyadesiyle önem verdiği onu tanıyan herkesin malumudur. Nitekim Harward’da görev yaptığı yıllarda 1977 yılından itibaren Journal of Turkish Studies/ Türklük Bilgisi Araştırmaları Dergisi’ni çıkarttı ve burada Türk dili ile ilgili sayısız makalenin ilim alemince tanınmasına ortam hazırladı. Lakin hocanın en büyük rüyalarından biri, Türk dilini Türkiye’de öğretmekti. Bu rüyasını gerçekleştirebilmek için de, Cunda adasında 1986 yılında Amerika’daki evini rehine vermek suretiyle satın alabildiği, eski bir Rum evini tahsis etmeye karar verdi. Kendisinin her türlü maddi ve manevi fedakârlığına rağmen pek çok pürüz çıktı. Okul için YÖK’ten izin alınması gerekiyordu. Bunun için Ayvalık’a en yakın üniversitelerden biri olan ve kişisel kitaplığını da bağışladığı Uludağ Üniversitesi ile temasa geçerek gerekli izni almayı başardı. Aynı üniversite, evin iç donanımının sağlanmasında da yardımcı oldu. Evin onarımı için Demirbank 20 bin dolar verdi. Sonuç ortada... Türkiye’nin en prestijli yaz okullarından biri böylelikle bu küçük ve şirin adada ortaya çıktı. Şinasi Tekin Hoca 17 Eylül 2004’te İstanbul’da vefat ettiği tarihe kadar yaz okulu ile bizzat ilgilenmeye devam etti. Bu bağlamda pek çok yerli ve yabancı akademisyen buradaki okula davet olunarak çeşitli konularda dersler verdirildi. Bunlar arasında ilk akla gelen isimler Nejat Göyünç, Halil İnalcık, Cemal Kafadar ve eşi Gülru Neciboğlu. Hatta ben de bu isimlerden biri olan Prof. Cemal Kafadar’ın Evliya Çelebi üzerine yaptığı bir konuşmasını dinleme fırsatına 2010 yazında nail oldum. Konuşma İngilizce gerçekleşti. Her ne kadar okulun Şinasi Tekin dönemini görememiş olsam da Selman Can başta olmak üzere bazı şahitler, Şinasi Tekin idaresinde okulda Türkçeden başka dil konuşulmasının yasak olduğunu kaydederler. Hatta Şinasi Hoca işi o denli

34

sıkıya bağlamış ki çevredeki esnafa ve ada sakinlerine öğrencileri ile hiçbir şekilde İngilizce konuşmamalarını tembihlemiş. Bu isteğini görmezden gelerek öğrencilerle İngilizce konuşan bir bakkalla da derhal alışverişi kesmiş. Zira Hoca, öğrencilerin başka türlü Türkçeye vakıf olamayacaklarını düşünmekteymiş. Yeri gelmişken


öğrencilerin de sadece Harward’dan olmadığını, dünyanın farklı ülkelerinden tek bir amaç için geldiklerini hemen belirteyim. O amaç da Osmanlıca ve Türkçe öğrenebilmek. Halihazırda yaz okulunun misyonu kendisi de saygın bir ilim insanı olan eşi Gönül Tekin tarafından devam ettiriliyor. Yurt içi ve yurt dışından saygın akademisyenler Cunda’ya davet edilerek burada Amerika’dan gelen öğrencilere yönelik seminerler verdiriliyor. Tekin ailesi adanın kedilerine de kucak açmış. Okulun giriş kısmında, kapıda güneşlenen ya da ıslatılmış ekmekleri, haşlanmış ciğerleri yiyen kedilere rastlamanız mümkün. Yolunuz yaz mevsiminde Cunda’ya düştüğünde bu kültür evini de ziyaret etmeniz tavsiye olunur.

Dış mekân spor aletleri ve çocuk oyun grubu yerleştirildi

AYVALIK BELEDİYESİ ÇAMLIK SAHİLİNE YENİ YAŞAM ALANI YAPTI

A

yvalık Belediyesi, ilçe genelinde vatandaşların yaşam alanı olan park ve bahçelerde bakım ve yenileme çalışmalarına devam ederken, Sefa-Çamlık Mahallesi sahil bandına da yeni dış mekân spor aletleri ve çocuk oyun grubu yerleştirdi. Kondisyonlarını iyi tutmaları ve zinde olabilmeleri için arzu eden vatandaşlara spor yapma olanağı sağlamak; çocukların açık havada, doğa ile iç içe eğlenmelerine ve dinlenmelerine zemin hazırlamak amacıyla aşamalı olarak gerçekleştirilecek projenin ilk etabının tamamlanması üzerine Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Ayvalık park ve bahçelerindeki çalışmalarımız hız kesmeden devam ediyor. Kentimizde yeni yaşam alanlarını halkımızın hizmetine açmaya devam ediyoruz. Hedefimiz vatandaşa kaliteli hizmet sunabilmek” dedi.

KAYNAKÇA Şahin Alpay; “Harvard, Ayvalık”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı: 27, Erzurum 2005, s. 33-39 Selman Can; “Cunda’da Şinasi Tekin ile İki gün”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı: 27, Erzurum 2005, s. 29-31

35


Ayvalık’ta yaşayan 12-18 yaş arası çocuklar tasarım, yazılım ve modelleme öğrenecek

KÜÇÜKKÖY YARATICI TEKNOLOJİLER ATÖLYESİ 29 EKİM’DE AÇILACAK

A

yvalık Belediyesi ve Sabancı Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan ‘Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nin yapılacağı Küçükköy’deki okulda onarım ve yenileme çalışmalarına başlandı. Mimar Ersen Gürsel ve Mimar Korhan Kalaycıoğlu tarafından hazırlanan proje kapsamında, içinde eski okul binasının bulunduğu 5 bin metre karelik alanda, açık derslikler, açık pazar, açık hava sahnesi, organik tarım üretim bölümü yer alacak. Mevcut okul yapısı ise atölye, derslik, öğretmen odası ve mutfak olarak kullanılacak. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, mevcut okul binasında onarım ve yenilemeyi içeren ilk aşama çalışmaların başlaması nedeniyle proje mimarlarından bilgi aldı. Görüşmede, ‘Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nde öğrencilere yazılım, iletişim, ses ve görüntü, prototipleme, ürün geliştirme, oyun tasarımı, bilgisayar programlaması, sosyal inovasyon ve girişimcilik gibi konuları içeren dersler verileceği belirtildi. Eğitim alacak 12-18 yaş arası katılımcıların tamamının Ayvalık’ta yaşayan çocuklardan seçileceğini belirten Rahmi Gençer, “Altınova, Küçükköy, Alibey adası ve köylerimizden gelecek çocuklarımız önce hayal edecekler, sonra hayal ettiklerini tasarlayacaklar. Yani biz burada çocuklarımıza tasarım, yazılım ve modelleme

36

öğreteceğiz. Tasarladıklarının yazılımlarını yapıp üç boyutlu yazıcılarla üretimlerini sağlayacaklar” dedi. Sabancı Üniversitesi’nin bu çalışmayı Ayvalık Belediyesi ile birlikte gerçekleştirdiğini belirten Gençer şöyle devam etti: “Hedefimiz açılışı 29 Ekim’e yetiştirmek. İkinci etapta yani 2019 yılında bahçede 220 kişilik bir amfi yapılacak.12-18 yaş arası çocuklarımıza Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nde çalışmalar devam ederken, rezerv alanda geri dönüşüm, organik tarım gibi Sabancı Üniversitesi’nin açtığı programlara göre eğitimler verilecek. Örneğin yağmur suyundan kullanma suyu elde edilecek. Güneş panelleri olacak. Burası hem suyunu hem de ısı ve enerjisini kendisi üretecek. Akıllı bir bina olacak. Müteahhit işi teslim aldı. Mimarımız Ersen Gürsel burada. Sabancı Üniversitesi’nin çok değerli ekibi burada. Müteahhit ve belediye ekiplerimiz burada. Beraberce bu işi başlatıyoruz. Dört ay sonra burası inşallah cıvıl cıvıl bir hâle gelecek. Türkiye’de ihtiyacımız olan ve çocuklarımıza verilmesi gereken yaratıcılık ve icat yapmanın temelini burada atmış olacağız. Bizim kötü bir atasözümüz var; çocuklarımıza ‘Başımıza icat çıkarma!’ deriz. Biz bu sözü değiştiriyoruz, ‘Başımıza icat çıkarın!’ diyoruz. İnşallah başımıza icat çıkarırlar.”


25 dakikalık iki devre olarak yapılacak karşılaşmalarda oyunculara yaş sınırı konmadı

K

AYVALIK BELEDİYESİ KÖYLER LİGİ FUTBOL TURNUVASI DÜZENLEDİ

öylerle kent merkezi arasında birlik ve beraberliği daha da güçlendirmek amacıyla Ayvalık Belediyesi tarafından bir futbol turnuvası düzenlendi. Köyler Ligi Futbol Turnuvası’nda 11 köy takımı 12 gün boyunca 30 müsabakada karşı karşıya gelecek. Bilindiği gibi, Ramazan ayı iftar sofralarında, köyde yaşayan gençler Belediye Başkanı Rahmi Gençer’den bir futbol turnuvası düzenlenmesi isteğinde bulunmuştu. Bu isteği belediye ekipleriyle paylaşan ve bir an önce uygulamaya geçilmesini isteyen Gençer, turnuvaya katılmak isteyen takımlarla Başkanlık binasında bir

araya geldi. Alınan karar gereği Sarı Zeybek Spor Tesisleri’nde hafta içi her akşam 20-23 saatleri arasında ve 25 dakikalık iki devre olarak yapılacak karşılaşmalarda oyunculara yaş sınırı konmadı. Köyde yaşayanlardan oluşturulacak takımlarda lisanslı bir oyuncu oynayabilecek. Turnuvanın finali maçı 14 Temmuz’da yapılacak. Sağlık ekibi ve hakemlerin profesyonel olmasını istediklerini belirten Rahmi Gençer, maç saatinde Sarı Zeybek Spor Tesisleri’ndeki çay bahçesinin ailelerin hizmetinde olacağını açıkladı.

SARI ZEYBEK SPOR TESİSLERİ’NDE ON BEŞ GÜN BOYUNCA BAYRAM HAVASI YAŞANACAK Köyler Ligi Futbol Turnuvası’nın açılışında konuşan Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Ramazan ayında köylerimizde yaptığımız yemeklerde gençlerimiz futbol turnuvası istedi. Biz de turnuvayı profesyonel bir şekilde düzenledik ve bugün başlatıyoruz. Burada pırıl pırıl gençler görüyorum. Aralarında mutlaka futbola yetenekli olanlar da vardır. Böyle kardeşlik çerçevesinde bir araya gelmeleri gerçekten çok güzel. Burada on beş gün bayram havası yaşayacağız” dedi.

Kura Çekilişine Katılan Muhtarlar Yasin Ataş (Akçapınar), Mehmet Karaman (Tıfıllar), Tekin Özcan (Yeniköy), Mehmet Aygören (Çamoba), Ayhan Uzbir (Hacıveliler), Erdinç Tügen (Mutluköy), Nihat Kara (Çakmak), Mustafa Kocakanat (Karaayıt)

İlk maçı oynayacak olan Üçkabaağaç ve Akçapınar takımları, “Turnuvayı düzenlediği için Belediye Başkanımız Rahmi Gençer’e teşekkür ederiz” yazılı pankartla sahaya çıktı. Rahmi Gençer’in başlama vuruşuyla başlayan turnuvanın ilk gününde şu sonuçlar alındı: Üçkabaağaç 3 - Akçapınar 0 Mutluköy 4 - Karayiğit 5 Bağyüzü 1 - Çakmak 2 Murateli 7 - Kırcalar 5

37


Ayvalık'a Bakarken TAYLAN KÖKEN

A

Ayvalık çocuk oyunları

yvalık Görsel Arşiv çalışmalarımızda, özellikle belli bir yaşın üstündeki büyüklerimize ne zaman çocukluklarını sorsak, şöyle bir dururlar, düşünürler. Dudaklarına muzip bir gülümseme gelir ve anlatmaya başlamadan önce mutlaka derin bir iç çekerler. Kadın veya erkek hepsinin oynadığı bir oyun vardır muhakkak ve hemen sıralayıverirler. Bir de çocukluk arkadaşlarını konuya hemen dâhil ederler. Çocuklukta, arkadaşlık saf ve temizdir. Küskünlükler ertesi gün sona erer. Çünkü sokağa çıkılmıştır, oyunlar oynanacaktır ve en önemli müttefik en samimi arkadaşımızdır. Ne de olsa birlikten kuvvet doğar... Bu yazımda belli bir zaman aralığına bağlı kalmadan oynanan çocuk oyunlarını aktarmaya çalışacağım.

vurmaya çalışır. Bilye (Misket) Oynamak: Çukur, Tumba, Kafa, Üçgen (Mors), Zehirli Kuyu, Karış, Dizmece gibi çeşitleri olan en çok zevk alarak erkeklerin oynadığı oyundur (Bu satırların yazarı çocukluğunda harçlığını misket oyunundan kazanırdı. Misketten kazandığını Tommiks-Teksas’lara ve Gırgır dergisine yatırırdı). Dokuz Kiremit (Taş): Dokuz kiremit veya taş üst üste konur. İki takım halinde oynanır. Belirli uzaklıktan topla kiremitler yıkılmaya çalışılır. Ayvalık’ta bu oyuna Dalila veya Dalya adı da verilmiştir. Kulaktan Kulağa (Telsiz Telefon): Kulaktan kulağa söylenen sözün en sondaki çocuk tarafından nasıl anlaşıldığını ortaya çıkarmaya çalışan bir oyundur.

Aldım verdim, ben seni yendim! Geçen yazımızda belirtmiştik: Türkiye’de çocuklar için sokağa çıkmak özgür olmak demektir. Sosyal hayata atıldıkları bir mecradır sokak. Rekabeti, kayırmayı, gücü, zekâyı, eğlenceyi, mücadeleyi, takımdaşlığı ve arkadaşlığın ne olduğunu öğrenirler. Genellikle kızlar ve erkekler farklı oyunlar oynar.(*) Ama istisnasız tüm takım oyunları, “Aldım, verdim, ben seni yendim!” tekerlemesiyle birbirine adım adım yaklaşan iki rakip liderin, oyuncu seçimiyle başlardı. Ayvalıklılarla yaptığımız söyleşilerde, Türkiye genelinde oynanan çocuk oyunlarının tamamına yakınının Ayvalık sokaklarında da oynandığını tespit ettik. Mümkün olduğunca tüm oyunları anarak, bazılarınınsa nasıl oynandığını izah ederek sizlere yeniden hatırlatmış olalım: Saklambaç: Ebe olan kişi belirli bir süre gözlerini kapatarak diğer kişilerin saklanmalarına izin verir. Saklanan kişiler bulunarak ilk gözlerin kapandığı yere dokunarak sobelenir. Yağ Satarım: Daire şeklinde çömelinir. Ebe çemberin dışından “Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım” diyerek elindeki mendili bir kişinin arkasına bırakır. Mendil fark edilmeden ebe bir tur atarak aynı yere gelirse o kişi oyun dışı kalır. İstop: Topla birden fazla kişi tarafından oynanır. Topu bir oyuncu havaya atar ve gruptan bir kişinin adını söyler. Adı söylenen kişi topu yakalarsa o başka kişinin ismini söyleyerek havaya atar. Top yakalanamaz yere düşerse gruptakiler oradan hızla uzaklaşır. Ebe topu tuttuğu an kaçanları

38

Çember Çevirmek: Yerdeki çemberi, elde tutulan demir bir çubukla yerde yuvarlamak.

Uzağa atan kazanır.

Çelik Çomak: İki kişi veya takım halinde oynanır. Küçük bir çomak, büyük bir çomakla yerden kaldırılıp vurularak uzaklara atılır.

Sapan: ‘Y’ şeklindeki çomağa bağlanan lastiğin gerdirilerek taşın hedefe atılmasıdır. Teneke Devirmek: Belirli uzaklıktan konserve tenekesini taşla veya sapanla devirmeye çalışmak. Uzun Eşek: İki takım halinde oynanır. Duvara dayanan kişinin bacakları arasına biri kafasını koyarak eğilir, diğer arkadaşları da aynı şekilde yatarlar. Oluşan insan zincirini yıkmak için karşı takım mücadele eder. Birdir Bir: Bir kişi eğilir diğerleri ellerini koyarak üstünden atlar. Sek Sek: Daha çok kızların oynadığı, çizilen dörtgenlerin çizgilerine basmadan düz bir taşı sektirmek. İp Atlama: Yine daha çok kızların tercih ettiği bir oyun. İki taraftan tutulan ipin çevrilmesi sırasında içine giren kişi ipe değmeden zıplar. Yanık (Yakar Top): İki kişinin arasında kalanı topla vurmaya çalışmak. Kaleli Yakan Top da oyunun bir başka şeklidir. Hırsız Polis: Bir taraf hırsız diğer taraf polis olur. Kaçıp


kovalamaca ile oynanır. Elim Sende: Ebenin etraftakileri koşarak yakalamasıyla oynanır, yakalanan ebe olur. El El Üstünde: Yüzü yere dönük çömelen ebenin sırtına eller konur, ebe ellerin sırasını bulmaya çalışır. Cincinati: Duvar dibine paralarını en çok yaklaştıranların kazandığı oyun. Üç Taş: Dört bitişik karede, iki kişi üçer taşı bir hizaya koymaya çalışır. Beş Taş: Genellikle kızların kapı önlerinde oynadığı bir oyun. Taşlar düz bir yere atılır. Taş havada iken baş ve orta parmakla oluşturulan kaleye, yerdeki taşlar sokmaya çalışılır. Dokuz Taş: İç içe 3 kare çizilir. Kareler ortalarından birleştirilir. 24 köşeye iki kişi sırayla 9 taşını koymaya başlar. 3 taşını hizalayan karşıdan bir taşı atar. Birinin 2 taşı kalınca oyun biter. Tüftüf: Küçük huni biçimli kâğıtların veya bitki tohumlarının bir kamış vasıtasıyla üflenerek atılmasıyla oynanan oyundur. Pisi Pisi Otu Saplama: İlkbaharda görülen otu karşı tarafın yün kazağına en fazla sayıda saplama. Deve Güreşi: Denizde sırta alınan kişilerin birbirini düşürme mücadelesi. Uçurtma Uçurtmak: Çıtaların birleştirilmesiyle sekizgen formda, uzun kuyruklu ve gazeteden yapılan uçurtma. En yükseğe çıkaran en başarılıdır. Telden araba sürmek, topaç çevirmek, bisiklete binmek, futbol, voleybol, basketbol, kâğıttan kayıkları yüzdürmek, dalgada kayma, cesaret yarıştırmak, suya atlama-yüzme-dalma-yağlı direk yarışları, su topu, su atan tabanca ile su savaşı, denizde uzağa taş atma-kaydırma, çivi saplama, hulohop, kâğıttan uçak uçurmak, anne saat kaç (tilki), gomen (harp oyunucunda), apaçi savaşları, ip çekme, çinçan, körebe, mendil kapmaca ve çuval yarışları v.b. gibi. Ne olur anne beş ‘dakka’ daha!.. Çocukken oyuna doyulmaz. Akşam ezanı okunmadan önce anneler tek tek çocukları eve çağırmaya başlar. Çocuklar annelerine seslenir: -Ya anne ya, oyunun en güzel yerindeyiz, ne olur beş ‘dakka’ daha!.. O beş dakikalar bir türlü bitmez; sonunda anneden tumturaklı bir zılgıt yenince kan ter içinde evin yolu tutulurdu. Daha televizyonun çıkmadığı dönemlerde, akşam yemeğinin ardından komşu ziyaretleri yapılırdı. Büyükler misafir odasında muhabbeti koyulaştırırken, küçükler başka bir odada evde oynanan oyunlara başlardı. Şöyle ki:

İsim, Şehir: Kâğıtlara seçilen bir harfle başlayan isim, şehir, hayvan, bitki, eşya, devlet gibi önceden kararlaştırılan kelimelerden en fazla üreterek kazanılan oyun. Adam Asmaca: İki kişi veya takım birisinin tuttuğu kelimenin harf tahmini ile bulunması. Amiral Battı: Kareli defterde yerleştirilen gemilerin karşılıklı olarak atışla vurulmaya çalışılması. Gemi isimleri mayın, firkateyn, denizaltı, kruvazör ve uçak gemisidir. İp Oyunu: 1 metrelik iki ucu bağlı ipi ellerinde şekil verdikten sonra rakibinin ipi yeni şekil vererek alması. Şekil veremeyen kaybederdi. Tik Tak: Ayvalık’ta çivili futbol oyununa verilen isimdir. Bozuk para ile oynanırdı. Para Maçı: Düz bir masada iki tarafın büyük bozuk para ile küçük (top) parayı kaleye sokmaya çalışması. Tuzluk: Kâğıttan yapılan bileşik 4 koni şeklindeki kâğıda yazılan sıfatların bulunması. Ve evde veya kapalı yerlerde oynanan diğer çocuk oyunları: Kızma birader, fincan, sessiz sinema, yılanda para yürütme, gazoz kapağı çevirmek, langırt, pinpon, tramplen, ipe tırmanma, iskambil, tavla (kız tavlası), dama (japon daması), satranç, domino, okey (çok sonraları), yazı-tura, yumurta tokuşturma, Tom Miks /Teksas ve meşhur artist resimleri değiş tokuşu (artist, hayvan ve futbolcu resimleri, tasolar) ve olmazsa olmaz ilk aile denemelerinin icra edildiği evcilik oyunu… Oyun hayata hazırlıktır… Osmanlı döneminde Ayvalık’ta Ortodoks Rum çocukları dinlerinden uzak olmasınlar, ibadet yerlerine yakın dursunlar diye basamaklara çizilen taş oyunlarını kilisenin girişinde oynarlardı. 13 Nisan Caddesi’ndeki Eski Tütün Deposu olarak bilinen Aya Triada Kilisesi’nin basamaklarında bu oyun izlerini görmek halen mümkün. Bir toplum çocuklarını oyunlarla eğitir, hayata hazırlar. Çocuk oyunlarla büyümelidir. İlk bilincimizi aldığımız yerdir oyunlar. Binalar ve teknolojiler arasında sıkışıp kalan çocukluk unutulmuş oyunlarını, sokaklarda özgürce oynayabilmeli. Bu özgürlüğü, ertesi güne kadar sona erdiren sadece şu haykırış olmalıdır: - Hadi evinize artık, birazdan babanız işten dönecek… (*) Kızıma yazının taslağını okurken bana cinsiyetçi bir bakış açısıyla yazıyı kaleme aldığımı söyledi. Tespiti beni bir yandan gururlandırırken, oyunların halen cinsiyetçi bakış açısıyla oynandığı gerçeği de üzmüştür.

39


STK’ların da katkılarıyla Ayvalık’ta bir çevre akademisi kurulabilir

T

TÜRSAB, AYVALIK’IN ÇEVRE KORUMA ÜSSÜ OLMASI İÇİN BELEDİYEYE İŞBİRLİĞİ ÖNERDİ

ürkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Yurt Dışı İlişkileri Temsilcisi Hüseyin Baraner, Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti. Ayvalık ve Türkiye turizminin konuşulduğu buluşmada Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği Genel Sekreteri ve All Anatolia Kuzey Ege Sorumlusu Ümit Özgültekin de hazır bulundu.

kadınlar ve engelli arkadaşların çevre konularında üssü, Türkiye adına Ayvalık olsun. Çünkü adres olarak çok iyi. Bunu bir turizm faaliyetine dönüştürelim. Hem dinlen hem öğren hem de uygula!” AYVALIK, ZENGİN GEÇMİŞİNİ ÇOK İYİ BİLİYOR VE BUNA SAYGI GÖSTERİYOR

Baraner’in önerisini olumlu karşılayan ve Ayvalık Türkiye turizminde 2018 yılına yönelik son Adaları Tabiat Parkı ile zeytin alanlarının birinci derece saptamalarını aktaran Baraner şunları söyledi: SİT alanlarından çıkarılmaması yönünde Ayvalık’ta “Özellikle güneyde yaşayanların her şey dâhil olan kararlı olduklarını otellerde, yurt belirten Rahmi dışından Türkiye’ye Gençer sözlerini ciddi bir geri şöyle sürdürdü: dönüş var. Ancak “Ayvalık’ın, iki kültür/sanat/ özel simgesi var: tarih meraklısı Zeytin/zeytinyağı Avrupalıları ya ve turizm... Ayvalık da dünyada denince akla bu konulara sadece yaz turizmi özellikle ilgi gelmiyor. Mimarisi, duyan müşterileri su altı zenginlikleri, hâlâ Türkiye’ye özel mutfağı, çekemedik. kültür-sanat Neredeyse şu an ortamı geliyor. sadece ‘her şey Ayvalık’ı UNESCO dâhil’ satıyoruz. Kültür Mirası Her şey dâhil Listesi’nde görmek, müşterisi hiçbir şey daha belediye sormadan o büyük başkanlığına devasa otellerdeki adaylığımı "Ayvalık’ın, iki özel simgesi var: Zeytin/zeytinyağı ve tatili satın koymadan önce alıyor ve otelden turizm... Ayvalık denince akla sadece yaz turizmi gelmiyor. aklımdaydı. Başkan dışarı çıkmıyor. Mimarisi, su altı zenginlikleri, özel mutfağı, kültürolunca hemen Türkiye’deki kolları sıvadık. sanat ortamı geliyor. Bu arada UNESCO Dünya Mirası kültür/sanat/tarih UNESCO Dünya ‘Bizi pazarlayın!’ Listesi’ne girme yolunda ilk adımı başarıyla attık. Sonuçta Mirası Listesi’ne diye bağırıyor. ‘Endüstriyel Peyzajımızla’ Geçici Liste’ye girmeyi başardık." girme yolunda ilk Ayvalık tam da adımı başarıyla bunun ortasında!” attık. Sonuçta Türkiye’nin ve ‘Endüstriyel özellikle de Ege’nin fark edilemeyen büyük çevre Peyzajımızla’ Geçici Liste’ye girmeyi başardık. sorunları bulunduğuna dikkat çeken Baraner şöyle Söylememe gerek yok ki, bu Ayvalık için geleceğe dönük devam etti: “Çevre sorunlarının mutlaka birinci gündem çok önemli bir adımdır. Ayvalık, zengin geçmişini çok konusu olması gerekiyor. Çünkü biz şu an yarının değil iyi biliyor ve buna saygı gösteriyor. Biz de bunu koruma çok çok ilerdeki kuşakların haklarını, nimetlerini bile ve geleceğe taşıma konusunda kararlıyız. ” yemeye başladık. Onlara ne ağaç, ne doğa, ne balık, ne Gençer, sözlerinin sonunda STK’ların de temiz su bırakıyoruz. Dolayısıyla önerilerimiz var: katkılarıyla Ayvalık’ta Çevre Akademisi kurulmasının Çevreyi Türkiye’nin en büyük hobisine ve dinlendiren zor olmadığını dile getirdi. Bu arada, Japonya’dan etki alanına dönüştürelim. Çevre temizlik turlarını bile Ayvalık merkezde turizm kapsamına alın derim. Ayvalık ABD’ye, Brezilya’dan Moğolistan’a, 65 ülkenin katılımıyla, Pasific Asya Turizm Örgütü içinde kardeş içinde bir çevre koruma akademisi kuralım. Bu konuya şehirler turizm teşkilatı kurulduğunu ve genel sekreter duyarlı bütün insanlar gelsin, Ayvalık’ta kalsın. Orada bir çalışma ortamı bulsun, tatilini yapsın. Çevreyle ilgili olarak seçildiğini belirten Hüseyin Baraner, Malezya’da yapılacak toplantıya Rahmi Gençer’i de davet etti. kitap yazanlar, düşünenler, akademisyenler, gençler,

40


ZEYTİNİ ÇİZENLER/14 Sulu boya pek çok kişiye oldukça kolay görünür. Oysa hiç de öyle değil… Üzerinde çalışanların daha iyi bileceği gibi zor ve meşakkatli bir yöntem. Geleneksel özellikler taşımasına karşın, dijital teknik ve disiplinlerin giderek yaygınlık kazandığı günümüzde hâlâ birçok sanatçı tarafından kullanılıyor. 1954 yılında dünyaya gelen ve resimlerinde sulu boyanın kendine özgü saydamlık ve ışık etkilerini beceriyle kullanan İspanyol ressam José Garrido Herráez de gerçek bir sulu boya ustası..

JOSÉ GARRIDO HERRÁEZ BİNLERCE YILLIK ZEYTİN AĞAÇLARINI ÖNCE ‘ZİYARET EDİYOR’ SONRA TUVALİNE AKTARIYOR

DOĞA VE AĞAÇ TUTKUNU... José Garrido Herráez doğa ve ağaç tutkunu bir sanatçı... Badem ağaçlarına, kiraz ağaçlarına, zeytin ağaçlarına ve diğer meyve ağaçlarına özel bir ilgisi var... Örneğin, zengin bir tarihe sahip binlerce yıllık zeytin ağaçlarını önce ‘ziyaret ediyor’ sonra tuvaline aktarıyor. Böylece onların bütün güzellikleriyle kalıcı olmasını sağlıyor.

41


42


BEN HER ŞEYLE İLGİLENİYORUM Üretkenliğiyle tanınan José Garrido Herráez, doğa ve ağaçlar dışında başka nelere ilgi duyduğu sorulduğunda şu karşılığı veriyor: “Ben her şeyle ilgileniyorum. ‘Her şey’ belki biraz iddialı gelebilir; üzgünüm ama öyle. Ailem, arkadaşlarım, müzik, gitar, çizim, sulu boya, hat sanatı, edebiyat, yazı gereçleri, bilgisayar, fotoğraf, deniz ve ağaçlar... hepsiyle ilgiliyim!”

KABOTAJ BAYRAMI AYVALIK’TA HER YIL EĞLENCELİ BİR BULUŞMA TADINDA KUTLANIYOR Ayvalık’tan Yetişenler ● Zehra Güngör ● Rahvan Atlı Spor Kulübü Orhan Peker Sözlüğü ● Harward Osmanlıca Yaz Okulu Süleyman Gerçin ● José Garrido Herráez

TEMMUZ 2018 YIL: 4 SAYI: 47 Ayvalık Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi GÖKAY BACAN Yayın Yönetmeni BÜLENT ŞENTAY Yayın Koordinatörü GÜLBENİZ ŞENTAY Sorumlu Yazı İşleri Müdürü HALİL ERGÜL Grafik Tasarım KEMAL OKUR Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ ÖNDER KAYA ZEYNEP KAZANCIGİL HÜSEYİN GÜVEN TAYLAN KÖKEN NAZIM TİMUROĞLU NİLGÜN KAYA SERKAN KİBAR Yayın Türü Yerel, Aylık, Süreli Adres: Fevzipaşa-Vehbibey Mah. Sahil Boyu Cad. 1. Sokak No: 1 Ayvalık Tel: 0(266) 312 10 21 aydabirayvalik@gmail.com METRO MATBAACILIK LTD. ŞTİ. Yahya Kemal Beyatlı Cad. No: 94 Begos 3. Bölge 35400 Buca / İZMİR Tel: 232 290 3311 Faks: 232 290 3321

Bu dergide yer alan yazılar, yazarların kişisel görüşleridir, Ayda Bir Ayvalık sorumluluk üstlenmez. Yazı, fotoğraf ve konular izin alınarak kullanılabilir.

43


E

BİR GECE ‘ANSIZIN’ YIKILDI!

vangelistriya Manastırı ya da Kızlar Manastırı... Cunda adasının güneyinde ve Dolap Boğazı’nın hemen yakınındaydı (Ayvalık’ın tam karşısında yer aldığı da söylenebilir). Ara sıra da olsa Cunda’nın ‘görüş alanındaki’ İda dağına (Kazdağları) ‘indiğine’ inanılan Aziz Paul adına, 1900’lü yılların başlarında yaptırılmıştı. İstanbul’daki zengin Rumların yanı sıra, Ege adalarında yaşayan yoksul Rum balıkçılardan toplanan paralarla Sarımsak taşından inşa edilen ve sağlam görünümüyle dikkat çeken

Evangelistriya Manastırı, pek de eski olmayan bir tarihte bir gece ‘ansızın’ yıkıldı ve geriye birkaç temel izinin dışında hiçbir şey kalmadı. Yıkan kişi bir süre hapis yattıysa da, Anıtlar Yüksek Kurulu, “Manastıra ilişkin koruma kaydı tapudaki siciline işlenmemiş” şeklinde rapor verince dava beraatle sonuçlandı. Evangelistriya Manastırı’nın bulunduğu yerin günümüzde sitelerle kaplanmış durumda olduğunu da belirtelim... (BŞ) (Fotoğraf ‘Cihat Teker’le Ayvalık Tarihi’ adlı facebook grubundan alınmıştır.)


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.