İzmir Yangını

Page 1

YANIK ŞEHİR İzmir -1922


19 Eylül ’22 5 no’lu örfiidare (Ssıkıyönetim)beyannamesi •

18 Eylül günü gazetelerde Ordu Kumandanı Ferik Nureddin imzasıyla yayınlanan “5 Numaralı Bildiri” düşündürücüdür. Üç maddelik bildirinin ilk iki maddesini özetleyerek ve sadeleştirerek aktarıyorum: Ordumuz tarafından düşmandan kurtarılan ve temizlenen mahallerde bulunan Rum ve Ermeniler ile düşmanın Yunanistan’a götürmek üzere içerilerden İzmir’e getirdiği halde ordumuzun baskısı üzerine İzmir’de terk etmeye mecbur olduğu Rum ve Ermenilerin eli silah tutanlarının… on sekiz yaşından kırk beş yaşına kadar olanlar esir garnizonlarında bulundurulacaktır. 18-45 Yaşının dışında kalan gerek İzmirli ve gerekse memleket içlerinden gelmiş olan Rum ve Ermeni ailelerinin Türkiye haricine gitmeleri hakkındaki izin 30 Eylül 1922 akşamına kadar geçerlidir


30 EYLÜL TARİHLİ BEYANNAME •

Yani İzmir kurtarılmıştır, ama İzmir’in yerlisi için kurtuluş yoktur. Rum ve Ermeni olanlar yangından kurtulsa da, kadın, çocuk ve ihtiyarlar yanmak, boğulmak veya kovulmaktan; 18-45 yaş arası erkekler de toplama kampına gönderilmekten kurtulamayacaktır. Terk etmek mecburidir ve karar yangından önce alınmıştır ve “vatanlarını terk etme izni” uzatılmaktadır. 30 Eylül günlü ve “7 numaralı” bildiride “vatanlarını terk” etmeye yeterli vapur bulunamamasından ötürü 8 Ekim gününe kadar uzatılır. Terk etmek istemeyenler veya bu tarihe kadar terk edemeyenler Anadolu içlerindeki toplama kamplarına gönderilecektir.


YANAN YERLERİMİZ VE FELAKETZEDELERİMİZ Ahenk 15 Ekim 22 Yanan Yerlerimiz ve Felaketzedelerimiz İçin


MÜZAYEDELER BAŞLIYOR aralık 1922- AHENK Yüz parçayı müyecaviz halı ve seccadeleri Türk Müzayede Salonu’nda satılacaktır. Çay ve yemek tabaklarının çeşitleri, Amerikan iskemleler, … ipekli kupa takımları, ayaklı ve ayaksız Singer dikiş makinaları, halis Rusya mamulatından … beyaz semaver, körüklü çocuk arabaları, tek ve çifte kanatlı aynalı dolaplar,… sarı ve beyaz madeni sigara masaları ve gramofonlar ve gümüş takımları ve karyolalar ve yazıhaneler için … kanepe takımları vesaire bir çok möble çeşitleri satılacaktır. Müzayede Cuma günü sabah saat onda başlar.


İSTATİSTİK • “Şehrimiz İstatistik Müdüriyetince elde edilen malumata göre İzmir’de mevcut 42.945 haneden hariki hasıl esnasında (olan yangın sırasında Tu) 14.004 hane muhterik (yanmış Tu) olarak 28.941 hane elyevm mevcut olan dükkân ve mağaza miktarı da 9.696 adettir. Bunların 6.410 adedi İslamlara, 1648’i Rumlara ve mütebakisi Musevilerle ecnebilere aittir.” (30 Mart 1923, Ahenk gazetesi)


ANADOLU 2.5.1929

2 Pbe


İtfaiye Müdürü GRESGOVİÇ RAPORU mart 1923/matbu, aslı yok!

Son taaruz başladığı zaman Yunan subay ve erlerinin ağızlarında “Biz İzmir’i Türklere bırakmak mecburiyetinde kalırsak yakacağız, yıkacağız!..” sözleri dolaşıyordu. Bunu heryerde söylüyorlardı. 3 Eylül 1922 Cuma günü saat altıdan sonra iki Yunan askerinin Hacı Üstan Mahallesi Çavuş sokağında iki numaralı evin hizasına gelirken bir kutu kibrit ateşliyerek Mösyö Fulburç’un evinin penceresinden içeri attıklarını gördüm. Tabii kendi selametim için askerlere bir şey söylemedim fakat kibrit sönünceye kadar oradan ayrılmadım, ev sahibini telaşa düşürmemek için haber de vermedim. 9 Eylül 1922 cumartesi günü saat ikiden sonra hiçbir hadise meydana gelmediğini gördüm. 10 Eylül 1922 Pazar günü İngiliz vapurundan bir çabuş ile sekiz İngiliz eri yangın kulesine kadar geldiler. Kuleye çıktılar, vapur ile kuleden muhabere ettiler. Muhabereleri ertesi güne kadar devam etti. 11 Eylül’de İngiliz Çavuşu elinde bir kağıt ile bana geldi ve dedi ki: Gemi Kumandanı ile olan muhaberemiz şundan ibarettir:”Bu akşam Karantinadaki Türk hastahanesini yakacaklardır.” Ertesi gün 12 Eylül sabahı Buca Mahallesinde bulunan İtfaiye Komisyonu Katibi Mösyö Zakmesir, gece yarısı Buca’ya iki tren geldiğini ve nütün İngiliz ailelerinin İzmir’e başına tarif edilmez bir felaket gelecektir ve Yunan askerlerinin söyledikleri çıkacaktır. 11-12 Eylül’de itfaiye erleri yangın kulesinde önet beklerlerken, Ermeni kilisesinde ve diğer yüksek yerlerde kiremitlerden Ermenilerin faaliyetlerini dürbün ile gördüklerini bana söylediler. Aynı zamanda itfaiyeden birkaç er, Ermeni kilisesinin çan kulesinde eskiden kararlaştırılmış olan parolalı bir haberleşme olduğunu gördüler. 12 Eylül’e kadar geçen üç gün zarfında Ermeni mahallesinden Tepecik Mahallesi’ne kadar çıkan yangınların adedi ve bu yangınlarda müşahede ettiğim haller itfaiyenin otuz senelik istatistik cetvelinde görülmemiş bir mahiyet arzediyordu. 11/12 Eylül gece yarısından bir saat sonra Ermeni mahallesinde yangın çıktığını haber verdiler. İtfaiye erleriyle yangın yerine hareket edip, Rum Hastahanesine geçerken 130-150 kadar çoluk, çocuk ve kadın acı acı bağırıyorlardı. “Ne bağırıyorsunuz?” diye sordum: “Ermeniler bizi yaktılar. Sayes Hanı içerisinde oturuyoruz” dediler. Bunlar Rum idiler. Eve bitişik Ermeni evindeki duvardan Ermenilerin bir delik açtıklarını ve delikten içeri gaz dökerek evi ateşlediklerini söylediler. Bunları sabaha kadar çıkmaz sokak içinde muhafaza ederek sabahleyin devriyeye teslim ettim. 13 Eylül saat 10.30’da Ermeni Mahallesi’nde ateş göründüğünü haber verdiler. İtfaiye ile birlikte giderken Ermeni kilisesine elli metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm. Evin alt katından şiddetli bir ateş çıkıyordu. Mecburi olarak biraz geriledim. Etrafa yayılmaması için söndürmeye uğraşırken Ermeni kilisesinde yangın olduğunu haber verdiler. Kiliseye gittim. Kilisenin bahçe kapısından girmek imkansızdı. Demir parmaklıklardan atladık ve hortumu getirdik. Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir bina civarında iki yüz kadar yağlı eşya balyası ile paçavralar bir yere toplanmış üzerine de iki yüz tüfek ve çokça cephane konmuş idi. Ateş de bunlar arasından çıkıyordu. Aynı zamanda ateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu. Söndürmeğe çalıştık. Biz kilisede iken Ermeni Mahallesinde Basmahane karşısında yangın olduğunu haber verdiler. İtfaiye erleriyle beraber koştum. Bir Ermeni evinden ateş çıktığını gördüm. Ateşin söndürülmesine çalışırken Soğukçeşmede yangın olduğunu haber verdiler. İki itfaiye neferi ile beraber gittim. Ateşi söndürdüm. Tekrar Basmahanede yanan bir eve gittim. Ateş içinde bir takım sürekli patlamalar vardı. Ve ateş gittikçe şiddetleniyordu. Bu esmada yine Ermeni Kilisesinin yandığını haber verdiler. Birkaç itfaiye eri ile beraber gidip su ile söndürmeğe uğraşırken etrafıma baktım ve bir evden değil, Ermeni mahallesinin her yerinden ateş çıktığını ve her halde yirmi beş yerde yangın olduğunu gördüm. Biz ateş içerisnde kaldık. Aynı zamanda her taraftan bana kruşun sıktılar. Ateş ile abluka olduğumuzu görünce mecburi olarak daha geriye çekilere arkamızı ateş olmayan yerlere verdik ve ateşin daha gerilere yayılmaması için uğraşıyorduk. Bu esnada yangının daha gerilerden çıktığını ve bütün Ermeni Mahallesinin yandığını haber verdiler. Aynı zamanda ateşler içerisinde devamlı patlamalar oluyordu. O zaman bu ateşleri su ile söndürmenin imkansız olduğunu anladım. Derhal Mevki Kumandanı Kazım Paşa’ya gittim, vaziyeti anlattım. Herhalde patlayıcı maddelerle, sağlam ve yakın binaların korunmasını ve Ermeni mahallesinin abluka altına alınmasını istirham ettim. Mevki kumandanı bir çavuş kumandasında 30 kadar istihkam eri verdi. Bir kamyon ile yangın yerine gittik. Daha geriden komşu ve yanmayan Ayadimitri Mahallesi evlerinin korunması için çalıştık. Mamafih duvarların zayıf olması yüzünden dinamitler yalnız delik açıyordu. Duvarların zayıf olması yüzünden dinamitler yalnız delik açıyordu. Duvarlar yıkılmıyordu. Ateşlerin devam ve çokluğundan hortumlar bozuldu ve yandı. Tulumbalar kullanılmaz bir hale geldiği halde yine ateşin söndürülmesine çalışılmakta iken Peştemalcılarbaşı’nda ateş çıktığını haber verdiler. Ateş şehrin her tarafını sardı. Rüzgarın devam etmesinden dolayı yangın şiddetleniyordu. Bense mecburi olarak itfaiyenin malzeme ve erlerini ateş içinden çıkardım ve birkaç takım teşkil edip ateş olmayan yerlerden ve daha gerilerden bir şeyler yapmağa uğraştım. Halbuki ben bu işin kasden yapıldığına kani olmam dolayısıyla 11 Eylülde İtfaiye Komisyonu Meclisi Reisi Mösyö Bon’a gittim. Vaktiyle Yunan subay ve erlerinin gevezelik ettiği hatırıma geldikçe bunu gerçekten bir tertip ve kasd olduğuna ve bütün İzmir şehrini kül haline getirmeye karar verdiklerine ve bu uğurda ellerinden gelen gayreti sarfedeceklerine tam bir kanaat hasıl etmiştim. Bu kanaatimi kendisine anlatım. Beni serbest bırakmalarını ve İzmir’i bu büyük felaketten kurtarmak için lazım gelen malzeme, insan ve ne lazımsa tedarike müsaade edilmesini istirham ettim. Mösyö Bon İtfaiye Meclisini topladı. Ben Meclis huzurunda ve bu vaziyeti tamamiyle anlattım. Meclis teklifim aynen kabul ve bana motorlu tulumbanın gümrük karşısında daima hazır bulundurulmasını emretti. Ben ise makineye denize atarlar ve makineyi elimizden kaybederiz ihtimaliyle bu teklifi kabul etmedim. İki gün zarfında ne mümkünse İzmir’den tedarik ve icabeden teşklilatı kurdum. Bütün mevcudiyetimle İzmir’in yangından kurtulmasına gayret ettim. Mamafih yangının ikinci günü ateşleri söndürmeğe uğraşırken bana dahi kurşun sıktılar. Atılan merminin bana değil yangın tulumbalarına isabet edip bunları delik-deşik ettiklerinde işbu rapor tanzim ve takdim kılınır. İzmir Sigortaları İtfaiye Kumandanı GRESKO


FALİH RIFKI ATAY “ÇANKAYA” • “Bildiklerimin doğrusunu yazmaya karar verdiğim için, o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum: ‘Yağmacılar da ateşin büyümesine yardım ettiler. En çok esef ettiğim şeylerden biri, bir fotoğrafçı dükkânını yağmaya giden subay, bütün taarruz harbleri boyunca çekmiş olduğu filmleri otelde bıraktığı için, bu tarihi vesikaların yanıp gitmesi olmuştur. İzmir’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbinde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, gene bukorku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden gelen bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusunun da etkisi var. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe, sanki Hıristiyan veya yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi. Bir harb daha olsa da yenilmiş olsak, İzmir’i arsalar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünükorumaya kâfi gelecek miydi?’ (…)” (Çankaya, Falih Rıfkı Atay, Kral Matbaası 1984, S. 325)


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.