Yeşilay Dergisi Nisan 2014/963.Sayı

Page 1

YEŞİLAY DERGİSİ NİSAN 2014 963

SAYI 9 6 3

Yeşilay Zümrüdüanka Ödül Töreniyle Yeşilay En’lerini Seçti.

8

Yrd. Doç. Dr. M. Ali Balkanlıoğlu Değerler Eğitimi ve Medya

26

Pedagog Öznur Simav “Hayır” diyememek tatminsiz bir neslin yetişiyor olması demek!

40

Edebiyatın insanı insana anlatmada en iyi yol olduğunu ifade eden Canan Tan’dan: “Yazmazsam yaşayamam!”

NİSAN 2014 89.YIL 5 TL yesilay.org.tr

80

Yelken Kanatla uçmaya hazır mısın?

86

23 NİSAN ÇOCUK ÖZEL

Aylık Sağlık, Eğitim ve Kültür Dergisi

62



www.eticaret.com

0216 326 04 77


30

50 Sarı nokta hastalığında sigara kullanımına dikkat!

Prof. Dr. Hasan Bacanlı Çocuklar alışveriş merkezlerinde sosyal beceri kazanamaz!

Uzm. Psk.

Değerler Eğitimi ve Medya

Layza Ovadya

26

34

Kaliteli zaman nedir? Süre mi? İçerik mi? Aslında hiçbiri ama hepsi!

İçindekiler


Kültür Yemek

Canan Tan Yazmazsam yaşayamam!

Biberli Kuru Fasülye Sotesi Üzerinde Kuzu Pirzola

62

68

Kültür Hobi Çoraptan ayıcık yapıyoruz; hem de bir ordu!

66 DOSYA

Çocuklarımıza Zaman Ayıralım

23 Nisan Çocuk Özel

84

25


TM MOTİVASYON @TMMotivasyon Diyarbakır'da yeşilin her tonu @1920yeşilay

istanbul üni gençyyd @iugencyyd Bugün @1920yeşilay ve @GencYYD el ele, güzel projelerle, çok yakında.

M. İHSAN KARAMAN @mikaraman: En Yeşilaycı vatandaş Ahmet Yeşilay kimdir? @1920yesilay

Dr Kerem Kınık @drkerem: #enyesilayci vatandaş Ahmet Yeşilay

@1920yesilay DERİN TARİH #TarihteBugün Yeşilay, Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Bey ve arkadaşları önderliğinde "Hilâl-i Ahdar" adıyla kuruldu. (1920) @1920yeşilay DERİN TARİH 94 yaşını kutlayan Yeşilay @1920yeşilay ve gönüllülerine, bugüne kadar ki kıymetli hizmetlerinden dolayı minnettarız.

Cihan Samancı @CihanSamanci82 TBM Formatörlerimiz ile eğitimlerin en verimli şekilde çocuklarımıza aktarılması için biraraya geldik.

fatih tamer @1920yeşilay @egemenyesilay @mikaraman @sumeyyaolcay işte sigarayı bırakış anı şaşkınız ama mutluyuz. :) fatih tamer @1920yeşilay bir kişi dahi kurtulsa diyoruz ya G.antepte broşürleri okuyan bir genç sigara paketiyle geldi ve bıraktım dedi!


@1920yesilay yeşilay @1920yeşilay #EnYeşilaycı etiketiyle en iyi tweet atan @mustafakls yemek eşliğinde çift kişilik boğaz turu kazandı. Tebrikler...

uğur evcin #EnYeşilaycı kişi Bağımlılık nedeniyle hayatlar kararmasın canlar yanmasın diye toplumsal farkındalık için çaba sarfedenlerdir @1920yeşilay

Mustafa keleş Yeşilin ve hilalin en çok yakıştığı bu ülkede #EnYeşilaycı demek ülkesini, insanını, gençliğini, sağlığını en çok seven demek.

Meryem OlcAy @meryemolcay : Benim #EnYeşilaycı m; kainat. Çünkü kainat insani her daim sağliğa, sağlikli yaşama çağırır.. Zarari veren de çağiran da beşerdir.

yeşilay etiketiyle en iyi tweet atan @evcinugur yemek eşliğinde çift kişilik boğaz turu kazandı. Tebrikler...

Hüseyin Avni Mutlu @Valimutlu : YEŞİLAY’ın EN’leri törenin “EN YEŞİLAYCI BÜROKRAT”

GENÇ YEŞİLAY @gencyesilayci Genç Yeşilaycılar Yeşilay haftası sonrasında heyecan ve enerjileriyle genel merkezimize motivasyon kazandırıyorlar

parendee Kahvaltımızı yaptık hediyelerimizi aldık. Manzaraya doyamadık :)

Dr. M. AKİF SEYLAN @makifseylan : Biz Yeşilay’a kalbimizi koyduk, 94. Yaşın kutlu olsun @1920yesilay

ödülüne layık görülmenin onuruyla, ödül alan kişi ve kurumları gönülden kutlarım. Burcu Cetinkaya @bbcetinkaya : #EnYeşilaycı Bayan Sporcu Ödülü / Aldığım en güzel ödül. Allah’a şükürler olsun. Enes

Efendioğlu

@enes_

efendioglu : #EnYeşilaycı olmak, gelecek neslin sağlığını en fazla düşünmek

demek,

Zümrüdü

Anka misali çalışanları hatırlamak demek.. Tebrikler Yeşilay!

rümeysa öztürk @_rumeysaozturk @beyinsiz_adam twittera sıkışmış adam @gencyesilayci olarak Üsküdar çadırımıza bekliyoruz #Yeşilay94yaşında

egemen akyüz @egemenyesilay: Yesilay Haftasi için kurabiyeler hazir. Elinize saglik. @1920yesilay @sumeyyaolcy

sağlık bakanlığı @saglıkbakanligi #YeşilayHaftası Sigaranın kölesi olma!

lilaapagot #yeşilay çok güzel bir gündü :)

FERDİNAZ KOYUNCU @ferdinazkoyuncu : 89 yıllık @1920yesilay dergisi 962 sayısı ile yayın hayatına devam ediyor siz abone olmadınız mı?

SAGEM @SelamiAliGM : Gönüllülerimize Ömer Miraç Yaman’ın “Apaçi Gençlik” kitabını hediye eden Yeşilay’a teşekkür ederiz @1920yesilay

M. İHSAN KARAMAN @mikaraman : 94. Kuruluş yıldönümünde YEŞİLAY Türkiyeİsveç milli maçında! Her iki kalenin arkasındayızJ Bizi izlemeye devam!


KURUCUSU Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Derginin Tesisi: 1925 TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ Genel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ Sümeyya Olcay sumeyya.olcay@yesilay.org.tr SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Av. Osman Baturhan Dursun Görsel Yönetmen Zeynep Demir YAYIN KURULU Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M. Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifci Reklam Koordİnasyon Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesi İDARE YERİ Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Merkezi Hırka-i Şerif Mah. Akseki Camii Sok. No: 1 Fatih / İstanbul T (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63 GRAFİK TASARIM Sekans Yapım BASKI İhlas Gazetecilik A.Ş. T(212) 454 30 00 YAYIN TÜRÜ Süreli ISSN 1303-3980 Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL Yurdışı Abonelik, Yıllık 120 TL HESAP BİLGİLERİ Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesi Ziraat Bankası (Vatan Caddesi Şubesi) Şube Kodu: 960 Hesap No: 64804574 – 5001 IBAN : TR64 0001 0009 6064 8045 7450 01 Yeşilay Dergisi’nin tüm hakları Türkiye Yeşilay Cemiyeti İktisadi İşletmesine aittir. Yeşilay Dergisi devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.


B A Ş YA Z I

Prof. Dr. M. İhsan Karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Değerlerine bağlı, bilinçli ve sağlıklı bir nesil için Yeşilay! Osmanlı döneminde, İstanbul’da İngiliz Büyükelçiliği yapmış, diplomat James Porter, “Osmanlılarda anne-baba sevgisi çok kuvvetlidir. Çocuklarda sonsuz bir itaatle birlikte, evlâtlık vazifesiyle alâkadar olabilecek her şeye karşı sarsılmaz bir bağlılık görülür...” sözüyle Osmanlı kültüründeki sarsılmaz bağlılığı, kuvvetli anne-baba sevgisini, aile eğitiminin önemini ve itaat duygusunu dile getirmiştir. Son birkaç yıldır ders müfredatlarımızda da çocukların gelişimi için önemli bir yere sahip olan değerler eğitimine yer verilmeye başlandı. Kendinden emin, başarılı, milli ve manevi değerlerine, öz kültürüne bağlı bir nesil için sevgi, saygı, adalet, sorumluluk hoşgörü, kanaatkârlık, çalışkanlık temaları değerler eğitimi dersiyle çocuklara uygulamalı olarak öğretilmeye başlandı.

Toplumsal ve ailevi değerlerin öğretisi sağlıklı bir nesil için ihtiyaçtır Toplumsal ve ailevi değerlerin çocuğa aktarılması geleceğimiz açısından önem arz etmektedir. Zira çocukların toplumsal değerler ve duyarlılıklar etrafında yetiştirilmesi milli ve manevi değerlerin korunmasında hem kendi gelişimleri hem de ülke bütünlüğü için büyük bir önem taşımaktadır. Dergimizin bu sayısında da ele almaya çalıştığımız çocukların gelişiminde dikkat edilecek hususlar konusunda bilhassa değerler ve duyarlılık konularına değindik. Geleceğimizin varisleri çocuklarımızın, ilk eğitimlerini aldıkları ailenin mihenk taşı olması bu konunun hassasiyetini vurgular niteliktedir. Çünkü bir çocuğun aileden ilk eğitimi alması, ebeveynin çocuğa gerekli bilgileri verebilmesi ancak ailede kurulan sevgi, saygı bağları ve güçlü bir iletişimle gerçekleşir. Diğer türlü sadece anlatmak için çocukla konuşmak ya da baskıcı bir tavırla eğitim verirken dengeyi sağlayamamak çocuğun aile ile kopan bağını dışarıda aramasına yol açacaktır.

Aile insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahnedir Mücadele alanımız olan bağımlılıkların ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden biri de aile içerisindeki iletişimsizlikten ve çocuğun hem ruhsal hem de sosyal becerilerinin gelişmesi yönünden yaşanan eksikliklerdir. Aile insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahnedir ve çocuk bu sahnede insan ilişkilerinin tüm yönlerini gözlemler

ve yaşar. Şayet bu ilişkilerde uzlaşma, bağlılık, işbirliği ve güven yoksa çocuk dışarıda anlaşmazlık, çekişme ve çatışma yaşayabilir. Kendini bu şekilde boşlukta görmeye başlayan çocuk ise toplumdan kendini soyutlamak ve o boşluğu başka bir şekilde doldurmak ister. Bu boyut iletişimsizliğin en tehlikeli boyutudur ve önlemek de şüphesiz mümkündür. Bu noktada çocuğun bu karışık ruh halini fark etmeye başlayan ailenin yapması gereken; çocukla daha doğru ve sağlıklı bir iletişim kurma, problemi doğru bir şekilde anlayıp olası çözümleri üretme ve çocuğun ebeveyne güvenini sağlaması için ilişkileri daha samimi bir şekilde güçlendirme olmalıdır. Aile sonrası çocuğun ikinci yuvası olan okullarda da gelişim için mühim bir konu olan değerler eğitiminin çocuklara uygulamalı olarak anlatılmasına özen verilmeli ve artı ve eksiler çocuğa net bir şekilde gösterilmelidir. Çocukla kaliteli ve verimli zaman geçirme, aile içi sıkı bağlar ve değerler eğitimi gibi çocukların gelişimi için önemli olan tüm bu konuların detaylarını bu sayımızda bulabileceksiniz.

Ülkemizin dört bir köşesi “Yaşamayı Seç” dedi Bağımlılıklarla mücadelede asırlık bir halk sağlığı kuruluşu olan Yeşilay’ımızın 94.yaşını kutladığımız Yeşilay Haftası’nı yoğun ve heyecanlı bir şekilde geçirdik. Tüm yurtta coşkuyla kutlanan bu haftada “kendinize ve sevdiklerinize sağlıklı bir gelecek hediye edin, yaşamayı seçin” diyerek, pek çok etkinlik gerçekleştirdik, halkımızı Yeşilay ve bağımlılıklar hakkında bilgilendirdik. Bağımlılıklarla mücadelede öncülerimiz olan Genç Yeşilay ekibimiz de tüm hafta boyunca meydanlarda vatandaşları bağımlılıktan uzak ve sağlıklı bir yaşama davet etti. Ülkemizin dört bir köşesinde canla başla çalışan Şube ve Temsilcilerimiz de sağlık yürüyüşleri, meydan aktiviteleri, protokol ziyaretleri, çocuklarla gerçekleşen eğlencelerle Yeşilay Haftası’nı dolu dolu geçirdi. Yeşilay Haftası’nın kapanışını da göz alıcı bir ödül töreni ile gerçekleştirdik ve bağımlılıklardan uzak, sağlıklı yaşam misyonunu söylem ve eylemleri ile destekleyen kurum, kuruluş ve kişileri Zümrüdüanka Ödülleri ile ödüllendirdik. Tüm bunların yanında Yeşilay olarak misyon ve vizyonumuz ve çalışmalarımızdaki kalite anlayışımız ve faaliyetlerimizden ötürü Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı tarafından “Mükemmeliyette Kararlılık” belgesine sahip olarak, Türkiye’de bu belgeyi alma aşamasına en hızlı gelen Sivil Toplum Kuruluşu olduk. Bağımlılıklarla mücadelede modern ve bilimsel yöntemleri prensip edinerek proje ve çalışmalarını bu yönde gerçekleştiren Yeşilay, Türkiye’de ve dünyada örnek Sivil Toplum Örgütü modeli olma yolunda istikrarlı bir şekilde yoluna devam edecektir. Bu bağlamda tüm bu çalışmalarımızda destekçilerimiz olan gönüllülerimize, gençlerimize, yurdun dört bir köşesinde büyük bir özveriyle hareket eden Şube ve Temsilcilerimize ve emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Kendi değer ve kültürüne bağlı, bilinçli, çalışkan ve sağlıklı bir nesil ve toplum için daha nice yıllara Yeşilay!


HABERLER

94. yılını kutlayan Türkiye’nin en köklü kuruluşu Yeşilay, 1-7 Mart Yeşilay Haftası’nda 7’den 70’e her kesime yönelik etkinlikler düzenledi. Yeşilay, haftanın kapanışını göz alıcı bir ödül töreni düzenleyerek bu yıl “bağımlılıklardan uzak, sağlıklı yaşam” misyonunu söylem ve eylemleri ile destekleyen kurum, kuruluş ve kişileri ödüllendirdi. Törenin açılış konuşmasını Yeşilay Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman gerçekleştirdi. Karaman, 2013’te ulusal ve uluslararası kurumlar ile işbirliği içerisinde bağımlılıklarla mücadele konusunda çalışmalar yaptıklarını aktardı. Projeler arasında Dünya Sağlık Örgütü ile düzenledikleri “Global Alkol Politikaları Sempozyumu” ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa çalışma yürüttükleri ve ülke çapında 8 milyon öğrenciye ulaşmayı hedefledikleri "Türkiye Bağımlılıklarla Mücadele Eğitim Programı" programı gibi onlarca projeye imza attıklarını ifade etti. Önümüzdeki dönemlerde de Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıkları ile çalışmaların kapsamını genişleteceklerini belirten Prof. Karaman özellikle gençlerin bağımlılıklarla mücadelede ön saflarda yer alması gerektiğinin altını çizdi. Törende konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, 94 yıldır bağımlılıklarla mücadele eden Yeşilay’ı gayretlerinden dolayı tebrik ederek kurumun bu konuda destekçisi olan kurum kuruluş ve kişileri ödüllendirmesini de anlamlı bulduğunu ifade etti. Erdoğan; “Bağımlılıklar geçmişte yalnızca alkol, sigara ve uyuşturucu iken bugün üzerine bir de teknoloji bağımlılığı eklenmiştir. İşimizde, evimizde her zaman ulaşılabilir olan teknolojinin ihtiyaçtan mı bağımlılıktan mı kullanıldığı ayırt edilememektedir. Bu konuda da Yeşilay’ın çalışmalarını destekliyorum” dedi.

Yeşilay Kolu Bakandan söz almadan sahneden inmedi En Yeşilaycı Yeşilay Kolu Başkanı Ödülü'nü Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’tan alan Zeytinburnu Ayhan

8

YESiLAY •

NİSAN 2014

Şahenk İlköğretim Okulu öğrencisi Delal Aykurt ise davetlilerden ayağa kalkmalarını isteyerek, kendi yazdığı “Yeşilay Andı”nı tekrar etmelerini rica etti. Sahnede Aykurt’un, Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın okullarına gelmesini istediğini söylemesi üzerine Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, 13 Mart’ta Delal’in okuluna gideceğine söz verdi.

Tüm kupalardan değerli En Yeşilaycı Sporcu Ödülü'nü alan milli rallici Burcu Çetinkaya da 14 yaşında sigara ve alkole başladığı söyleyerek, “Allah’a şükürler olsun 12 sene önce sigaradan, 8 sene önce de alkolden kurtuldum. Bu ödül, kaldırdığım tüm kupalardan daha değerli” dedi. En Yeşilaycı Aktör ödülünü alan Haluk Piyes ise bağımlılıkların ancak sevgi, ilgi ve bilgiyle önüne geçilebileceğini belirterek ödül layık gösterildiği için teşekkür etti. En Yeşilaycı Sporcu Kenan Sofuoğlu bir sporcu olarak birçok ödül aldığını ama bu ödülün kendisi için daha anlamlı olduğunu ifade etti.

Geceye yoğun katılım Ödül törenine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Eski Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami Altınok, Ak Parti Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Yeşilay Genel Müdürü Savaş Yılmaz, Yeşilay Yönetim Kurulu Üyeleri, Yeşilay Kadın Komisyonu üyelerinin yanı sıra siyaset, sanat ve iş camiasının pek çok önemli ismi katıldı. yesilay.org.tr


Yeşilay, Kurtuluş Savaşı sonlarında özellikle ülkenin gençlerini tehdit eden alkol ve uyuşturucu bağımlılığının önlenmesi amacı ile kurulmuş, ülkenin en köklü kurumlarından biri. Bu sebeple ödüle yeniden doğuşu temsiline atfen “Zümrüdüanka” deniliyor. Yeşilay’ın bağımlılıklarla verdiği mücadelede kendisiyle birlikte yürüyenlere şükranlarını sunduğu 1. Yeşilay’ın En’leri “Zümrüdüanka” Ödül Gecesi’nde 21 kişiye ödül verildi.

Yeşilay En’leri En Yeşilaycı Kamu Kurumu: İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şb. Müdürlüğü En Yeşilaycı Özel Sektör: Uzer Beton / Ankara En Yeşilaycı Belediye: Gaziantep Büyükşehir Belediyesi En Yeşilaycı Üniversite: Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi En Yeşilaycı Üniversite: Ankara Üniversitesi En Yeşilaycı Spor Kulübü: Kasımpaşa Spor Kulübü En Yeşilaycı Yeşilay Kolu Başkanı Delal Aykurt

Bağımlılıkla Mücadelede Onur Ödülü Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan adına Sayın Emine Erdoğan'a takdim edildi

yesilay.org.tr

Yeşilay Özel Ödülü Prof. Dr. Recep Akdağ'a takdim edildi

En Yeşilaycı Bilim Adamı: Prof. Dr. Cahit Babuna En Yeşilaycı Eğitimci: Burhanettin Yeşilyurt En Yeşilaycı Oyuncu: Haluk Piyes En Yeşilaycı Televizyon Programı: Serdar Kılıç/Doğadaki İnsan En Yeşilaycı Edebiyatçı: Canan Tan En Yeşilaycı Sporcu: Burcu Çetinkaya En Yeşilaycı Sporcu: Kenan Sofuoğlu En Yeşilaycı Vatandaş: Ahmet Yeşilay En Yeşilaycı Sosyal Mekân: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri En Yeşilaycı Bürokrat: İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu En Yeşilaycı Siyasetçi: Prof. Dr. Cevdet Erdöl Özel Ödül: Dr. Mehmet Müezzinoğlu Özel Ödül: Prof. Dr. Recep Akdağ Mücadelede Onur Ödülü: Recep Tayyip Erdoğan

Yeşilay Özel Ödülü Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na takdim edildi

YESiLAY •

NİSAN 2014

9


HABERLER

En Yeşilaycı Vatandaş Ahmet Yeşilay ödülünü Sayın Emine Erdoğan'dan aldı

Gecenin sunuculuğunu Vatan Şaşmaz yaptı

En Yeşilaycı Bürokrat İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu

En Yeşilaycı Siyasetçi Prof. Dr. Cevdet Erdöl

En Yeşilaycı Kamu Kurumu ödülü İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü adına İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok'a takdim edildi

En Yeşilaycı Vakıf Üniversitesi ödülü Bezmialem Vakıf Üniversitesi adına rektör Prof. Dr. Saffet Tüzgen'e takdim edildi

En Yeşilaycı Özel Sektör Uzer Beton adına Cumhur Uz'a takdim edildi

En Yeşilaycı Eğitimci Burhanettin Yeşilyurt

10

YESiLAY •

NİSAN 2014

En Yeşilaycı Sosyak Mekan İBB Sosyal Tesisleri

yesilay.org.tr


En Yeşilaycı Spor Kulübü Kasımpaşa Spor Kulübü

En Yeşilaycı Erkek Sporcu Kenan Sofuoğlu

En Yeşilaycı Belediye ödülü Gaziantep Büyükşehir Belediyesi adına Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey'e takdim edildi

En Yeşilaycı Edebiyatçı Canan Tan

En Yeşilaycı Bilim Adamı Prof. Dr. Cahit Babuna

En Yeşilaycı Yeşilay Kolu Başkanı Delal Aykurt

En Yeşilaycı Devlet Üniversitesi ödülü Ankara Üniversitesi adına rektör Prof. Dr. Erkan İbiş'e takdim edildi

En Yeşilaycı Bayan Sporcu Burcu Çetinkaya

yesilay.org.tr

En Yeşilaycı Aktör Haluk Piyes

YESiLAY •

NİSAN 2014

11


HABERLER

Yeşİlay

Kadın Komİsyonu’ndan

coşkulu bİr yürüyüş Kadınlar sağlıklı ve bağımsız bir gelecek için yürüdü

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Kadın Komisyonu, Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında bağımlılıklara dikkat çekmek için bando eşliğinde, sloganlarla, coşkulu bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün ardından Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, İstanbul’da yapılan bağımlılık anketinin sonuçlarından bahsederek kadınların birer anne, eş, eğitimci ve toplumun temelini oluşturan bireyler olarak önemli bir misyonu olduğunu ifade etti. 1-7 Mart Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında Türkiye Yeşilay Cemiyeti Kadın Komisyonu bağımlılıklara ve sağlıklı yaşama dikkat çekmek amacı ile Kadıköy’de bir yürüyüş

12

YESiLAY •

NİSAN 2014

düzenledi. “Yeşilay sağlık için yürüyor” teması ile düzenlenen yürüyüşte Kadıköy Boğa Heykeli’nin önünde toplanan Yeşilay Gönüllüleri buradan Kadıköy-Beşiktaş İskelesi’ne yürüdü. Sağlıklı yaşama dikkat çeken sloganlar ve bando eşliğinde gerçekleşen coşkulu yürüyüşün ardından Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman bir konuşma yaptı. Konuşmasında kadının toplumun yapısını oluşturan temel olduğunu ifade ederek; “Biz halk sağlıkçıları olarak kadının çok büyük bir misyon yüklendiğini düşünüyoruz. Kadınlar, gerek anne, gerek eğitimci gerek eş olarak toplum sağlığı konusunda biz sağlıkçıların en büyük işbirlik-

yesilay.org.tr


çileridirler. İstanbul’da 32 bin lise öğrencisiyle yapılan ankete göre çoğunluğu lise 1. sınıfta okuyan her 100 öğrenciden 45’i sigara, 32’si alkol, 9’u uyuşturucu kullanıyor. Bu çok ciddi bir tablodur. Bağımlılıklarla mücadelede sizlerin azminiz bizler için büyük önem teşkil etmektedir” dedi. Karaman'ın konuşmasının ardından Yeşilay Kadın Komisyonu Başkanı Nejla Sümer basın açıklaması yaptı. Açıklamada Yeşilay Cemiyeti’nin amacının 94 yıldır ülke çapında gönüllüleri ve teşkilatı ile toplumu her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıktan korumak, gençliği ve toplumu daha sağlıklı üretken hale getirmek olduğu ifade edildi.

yesilay.org.tr

Açıklamada, günümüzde bağımlılıkların yalnızca sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerden ibaret olmadığı; ne zaman, nasıl, ne sıklıkta tüketileceğine iradeli bir şekilde karar verilemeyen alışveriş, kumar, internet / ileri teknoloji, hareketsiz yaşam, ihtiyaçtan fazla besin tüketerek sağlıksız biçimde şişmanlamanın da bağımlılık türleri arasında yer aldığı ifade edildi. Bağımlılıklarla mücadelenin sadece sağlık bilimcilerinin değil, sosyal bilimciler, eğitimciler, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, din adamları gibi pek çok teşekkülün ortak sorumluluğu olduğunun altı çizildi.

YESiLAY •

NİSAN 2014

13


HABERLER

Bağımsız bİr yaşam İçİn pedal çevİrdİler

Türkiye Yeşilay Cemiyeti, 1-7 Mart Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında İstanbul Tarihi Yarımada’da bir bisiklet turu düzenledi.

Yardımcısı Op. Dr. Mehmet Akif Seylan, Yeşilay’ın kuru-

Yeşilay’ın geleneksel hale getirdiği tur ile bu yıl da bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir yaşama dikkat çekildi. Her yaş grubuna açık olan turun en yaşlı üyesi ise 79 yaşındaki Ömer Erdoğan’dı. Tura anne ve babaları ile katılan 7-10 yaş grubundan çocuklar ise tüm bisikletçilerin ilgi odağı oldu.

Yarımada’da bisiklet turunu gerçekleştirdiklerini belirterek

Sepetçiler Kasrı’nda start alınan etkinliğe, yaklaşık 300 kadar bisikletli katıldı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkan

dikkati çekerek, bağımlılıklardan kurtulmanın bir yolunun da

14

YESiLAY •

NİSAN 2014

luşunun 94. yılını kutladıklarını söyledi. Yeşilay’ın bir iyilik hareketi olduğunu vurgulayan Seylan, 4 yıldan beri Tarihi “Organizasyonu Bisikletliler Derneği ile birlikte yapıyoruz. Tarihi Yarımada’yı bisikletlerle turluyoruz. Halkımızın da iltifat gösterdiği, keyifli ve güzel bir tur” diye konuştu. Seylan, Yeşilay’ın insanları bağımlılıklardan kurtarmayı amaçladığına spor olduğunu bildirdi. yesilay.org.tr


Bisikletliler Derneği Genel Başkanı Murat Suyabatmaz, “Bu temiz havada sağlıklı yaşamı simgeleyen bisikletle tarihi yarımadada tarih ve kültür turu yapıyoruz. Hem bir hobi, hem de Yeşilay’ın yaş gününü kutluyoruz. Amacımız sağlıklı yaşam için dikkat çekmek. Bunun için de bisiklet önemli bir alternatif” dedi. 2 Mart Pazar sabahı, Yeşilay Kültür Merkezi Sepetçiler Kasrı’nda toplanan bisikletliler Kasrın boğaz manzaralı Camlı Köşk’ünde verilen kahvaltının ardından start aldılar. Gülhane parkı, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Çatladıkapı, Samatya, Yedikule’nin tarihi sokaklarından geçerek Panaroma 1453 Müzesine vardılar. yesilay.org.tr

Burada verilen molada önce kumanyalar yenildi, ardından kumanyada yer alan yiyecek ve içeceklerin ambalajları türüne göre ayrılarak geri dönüşüm araçlarına verildi. Sağlıklı, bağımlılıklardan uzak ve çevresine duyarlı bisikletliler, molanın ardından Edirnekapı, Kariye Müzesi, Balat, Bulgar Kilisesi’nden geçerek başlangıç noktasına geri döndüler. Bisikletlileri Balat’ta Yeşilay gönüllüsü gençler bayraklarla karşıladı. Sepetçiler Kasrı’na varışın ardından bisiklet turuna katılanlar arasında yapılan kura ile 3 kişiye bisiklet hediye edildi.

YESiLAY •

NİSAN 2014

15


HABERLER

Yeşİlay ünİversİtelİlerle buluştu Türkiye Yeşilay Cemiyeti, 1-7 Mart Yeşilay Haftası’nda üniversitelerde gençlerle buluştu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Bezmiâlem Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakülteleri’nde düzenlenen etkinlikler ile gençler bilgilendirildi. İstanbul/Çapa Tıp Fakültesi’nde de Prof. Dr. İlhan Yargıç tarafından bağımlılık konulu bir konferans verildi. Konferansta konuşan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman; “Bağımlılıklarda hedef hep gençler, bu sebeple biz de mücadelemizde gençlere ön saflarda yer vermeyi seçtik” dedi. 1-7 Mart Yeşilay Haftası etkinlikleri kapsamında Yeşilay, üniversitelilerle buluştu. 4-5-6 Mart tarihlerinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Bezmiâlem Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakülteleri’nde açılan stantlarda gençler bağımlılıklar konusunda bilgilendirildi. 6 Mart Perşembe günü Çapa Tıp Fakültesi’nde Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhan Yargıç tarafından “Uçuyor musun? Düşüyor musun?”başlıklı, bağımlılıklara yönelik bir konferans verildi. Yeşilay’ın bilinçlendirme projesi kapsamında Genç Yeşilay Gönüllüleri ve Genç Yeryüzü Doktorları işbirliğinde gerçekleşen konferansta bağımlılıklarla ilgili bilgi ve dokümanlar paylaşıldı.

ederek; “Bağımlılık yapan tüm maddelerin hedefinde gençler vardır. Biz Yeşilay olarak 94 yıllık bir geçmişimizle, yeni yönetimimiz ile yeni bir vizyon belirlerken asıl hedef gençler ise mücadelemize de gençler vasıtasıyla gençleri bilgilendirmenin yolunu seçtik. Bizler büyükleri olarak onlara yalnızca yol göstermeliyiz. Ama bu mücadeleyi gençler vermeli dedik. 1-7 Mart tarihlerinde kutlanan Yeşilay Haftası sebebi ile de ülkede 7’den 70’e herkese ulaşmayı hedefledik. Genç Yeşilay ve Genç Yeryüzü Doktorları, toplumun menfaati için çalışan iyilik hareketleri olarak kendilerine başka toplulukları da katarak çalışmalarını sürdürecektir. Toplum ve dünya iyiliği için çalışanların yolları muhakkak kesişir” dedi.

Konferansın açılış konuşmalarını Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman ve Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kerem Kınık gerçekleştirdi. Prof. Dr. M. İhsan Karaman bağımlılıkların tüm dünyanın mücadele ettiği bir felaket olduğunu ifade

Yeryüzü Doktorları Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kerem Kınık; “bir tarafta halk sağlığı için çalışan diğer yanda da dünyada muhtaç coğrafyalara sağlık hizmeti taşıyan iki sivil toplum örgütünün gençlerini bir arada görmek gurur verici” dedi.

16

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Yeşilay Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. İlhan Yargıç

Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman gençlerle birlikte

Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İlhan Yargıç konferansta alkol kullanımının gençler üzerinde etkisine değinerek alkolden zarar görmek için illa ki bağımlı olmanın gerekmediğini ifade etti. Prof. Yargıç; “Alkolün gençler üzerinde etkisi ileriki yaşlardaki etkilerine göre çok farklıdır. Vücudun dirençli olması gençleri ‘bana bir şey olmuyor’ algısı oluşturarak kontrolsüzce içmeye itiyor. Eskiden beynin büyümediği ya da yeni yesilay.org.tr

Yeryüzü Doktorları Başkanı Dr. Kerem Kınık

nöronların oluşmadığı düşünülüyordu. Şimdi ise beynin yaş ile gelişebildiği, kullanılmayan beyin hücrelerinin aktif hale gelebildiği ortaya çıktı. Alkol alımı tam da bu nöronları etkilemektedir. Gençler, alkol bağımlısı olmasalar bile tek seferde içilen alkol miktarı dahi hafıza ve konsantrasyonda geri dönülmez hasarlar oluşturmaktadır” dedi.

YESiLAY •

NİSAN 2014

17


HABERLER

Yeşilay Türkiye’nin meydanlarından seslendi:

‘Yaşamayı Seç’

Türkiye’nin köklü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti, 1-7 Mart Yeşilay Haftası dolayısıyla düzenlediği etkinliklerle kamuoyunun bağımlılıklarla ilgili farkındalığını arttırmayı yönelik bir çok etkinlik yaptı. İstanbul’un dört bir yanındaki büyük meydanlarda kurulan stantlarda, vatandaşlar bağımlılıktan uzak ve sağlıklı bir yaşama davet edildi. İstanbul’da düzenlenen etkinliklerde Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Müdürü Savaş Yılmaz da bağımlılıklardan uzak,

18

YESiLAY •

NİSAN 2014

sağlıklı bir hayat çağrısında bulundu. Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun birçok şehrindeki meydanlarda düzenlenen saha etkinliklerinde ve kurulan stantlarda ziyaretçilere bağımlılıklar hakkında bilgiler ve çeşitli hediyeler verildi.

Yeşilay 94. kuruluş yılında Yeşilay Haftası süresince Beşiktaş, Mecidiyeköy, Bakırköy, Eminönü, Kadıköy, Üsküdar, Şirinevler meydanlarınyesilay.org.tr


da başlayan saha etkinlikleri vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılandı. Etkinlik kapsamında ziyaretçilere Yeşilay’ın çalışmalarını ve bağımlılıkları anlatan kitapçıklar dağıtıldı. Yeni Yeşilaycıların kazanıldığı gönüllü formları doldurtuldu. Bunun yanı sıra ziyaretçilere bağımlılıklar ve Yeşilay hakkında soruların yer aldığı mini anketler de yapıldı. Çocuklar Yeşilay kokartlarını yakalarına takıp minik Yeşilaycı olarak bilinçlendi. Ayrıca kalem, bloknot ve balondan oluyesilay.org.tr

şan armağanların da sahibi oldular. Genç Yeşilaycılar ve Yeşilay görevlileri meydanlarda akan kalabalıkları sağlıklı yaşama davet etti ve onları bağımlılıklar hakkında bilgilendirdi. 7 gün süren bilinçlendirme çalışmaları İstanbul’un önemli meydanlarında ve Türkiye’nin pek çok bölgesinde devam etti. Diğer taraftan sosyal medyada da Yeşilay’ın 94. kuruluş yılına dikkat çekilerek, Yeşilay farkındalığını artırma çalışmaları sürdürüldü.

YESiLAY •

NİSAN 2014

19


HABERLER

Yeşİlay Haftası tüm yurtta

coşkuyla kutlandı 1-7 Mart Yeşilay Haftası tüm yurtta etkinlikler, programlar ve ziyaretlerle coşkuyla kutlandı. Türkiye’nin köklü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti şube ve temsilcileriyle birlikte tüm yurtta birçok etkinlik gerçekleştirdi. “Kendinize ve sevdiklerinize sağlıklı bir gelecek hediye edin, yaşamayı seçin” sloganıyla Yeşilay şube ve temsilcileri halkı bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir yaşama davet etti. Ülke çapında meydanlarda stantlar kuruldu, gençlerle birlikte halk Yeşilay ve bağımlılıklar hakkında bilgilendirildi. Çocuklara çeşitli

20

hediyelerin dağıtıldığı stant etkinliğine halkın ilgisi yoğun oldu. Birçok ilde “Çocuklarla Yeşilin Her Tonu” etkinliğiyle alışveriş merkezlerinde çocuklar Yeşilay’la coştular, resimler yaptılar, oyunlar oynadılar. Yeşilay kokartlarını takarak minik gönüllülerimizden oldular. Sağlık yürüyüşleri de Yeşilay şube ve temsilcilerinin ses getiren bir diğer coşkulu etkinliği oldu. Yeşilay Haftası kapsamında şube ve temsilcilerimizin bulunduğu illerin yerel yöneticileri de ziyaret edildi, Yeşilay Kolu pazubandı takılarak, kendileri Yeşilay gönüllüsü yapıldı.

Yeşilay Kayseri Şubesi etkinliği

Yeşilay Oltu Temsilciliğinin etkinlikleri yoğun ilgi gördü

Adıyaman Şube Başkanı Hakan Özöncel Vali Mahmut Demirtaş'ı ziyaret etti.

Bursa Şubesi meydanlarda halkı bilgilendirdi

Mersin Temsilciliği ve İl Emniyet Müdürlüğü işbirliğinde sürücülere broşür dağıtıldı

Rize İl Müftüsü Yusuf Doğan Rize Temsilcisi Bayram Ali Kavalcı'yı ziyaret etti

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Yeşilay Antalya Şubesi Vali Sebahattin Öztürk'e Yeşilay Kolu pazubandı taktı

Kozan Şubesi Kozan Kaymakamı Avni Oral'a Yeşilay Kolu pazubandı takıyor

Adıyaman Şubesi etkinliği

Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu Ankara Şubesi'ni ziyaret etti

Balıkesir Şubesi'nde Vali Ahmet Turhan'a ziyaret

Gaziantep Şubesi ve gençler meydanlarda

Nevşehir Temsilcisi Şahin Güneş Yeşilay Haftası kapsamında ziyaretlerini yapıyor

Yeşilay Ankara Şubesi çocuk etkinliği

Yeşilay Ankara Şubesi Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ı TBMM Yeşilay Kolu Başkanı seçti

Yeşilay Karabük Şube Başkanı Doç. Dr. İsmail Karacan Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burhanettin Uysal'a Yeşilay Kolu pazubandı takıyor

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

21


HABERLER

Yeşilay’a Avrupa’dan

“Mükemmeliyette Kararlılık” Belgesi Yeşilay’ın En’leri gecesinde en anlamlı ödüllerden biri de Yeşilay’ın oldu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’ndan “Mükemmeliyette Kararlılık” belgesi aldı. Yeşilay, Türkiye’de bu belgeyi alma aşamasına en hızlı gelen Sivil Toplum Kuruluşu oldu. Türkiye’nin en eski ve köklü kurumlarından Türkiye Yeşilay Cemiyeti, yeni döneminde ülkenin örnek kurumlarından biri olmak için çalışmalarını sürdürüyor. 1 Ekim 2013 tarihinde Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ile iyi niyet anlaşması imzalayan Yeşilay, Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’ndan da “Mükemmeliyette Kararlılık” belgesini almaya hak kazandı. Yeşilay Türkiye’de bu belgeyi alma aşamasına en hızlı gelen kuruluş oldu. Kalite yönetiminin en rafine hali olan ve pek çok kurumsal şirketin bile bugün sahip olamadığı Mükemmeliyette Kararlılık Belgesi Yeşilay’ın En’leri Zümrüdüanka Ödül Gecesi’nde KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A. Hamdi Doğan tarafından Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman’a takdim edildi.

Örnek Sivil Toplum Kuruluşu Bağımlılıklarla mücadelede modern ve bilimsel yöntemleri kendine prensip edinen Yeşilay, Türkiye’de ve dünyada örnek Sivil Toplum Örgütü modeli olma yolunda büyük bir adım attı ve Türkiye Kalite Derneği’nin (KalDer) ‘’Ulusal Kalite Hareketi’’ sürecine katıldı. 1 Ekim tarihinde iyi niyet bildirgesi imzalanmasının ardından KalDer tarafından Yeşilay’ın yönetim yapısı ve insan kaynaklarının geliştirilmesine yönelik eğitimler verilmeye başlandı.

22

YESiLAY •

NİSAN 2014

Yeşilay, mükemmeliyet merkezi olma yolundaki çalışmalarının değerlendirilmesi sonucu Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’ndan “Mükemmeliyette Kararlılık” belgesini almaya hak kazandı. Tüm dünyada 35.000 firma tarafından uygulanan EFQM-Avrupa Mükemmellik Modeli yönetim anlayışı ile Yeşilay yapısı daha modern ve kaliteli bir yönetim anlayışıyla çalışmalarına devam edecek.

yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

23



Mücadele alanımız olan bağımlılıkların ortaya çıkmasının en önemli sebepleri aile içerisindeki iletişimsizlikten ve çocuğun hem ruhsal hem de sosyal becerilerinin gelişmesi yönündeki eksikliklerdir. Aile, insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahnedir ve çocuk bu sahnede insan ilişkilerinin tüm yönlerini gözlemler ve yaşar. Şayet bu ilişkilerde uzlaşma, bağlılık, işbirliği ve güven yoksa çocuk dışarıda anlaşmazlık, çekişme ve çatışma yaşayabilir. Kendini bu şekilde boşlukta görmeye başlayan çocuk ise toplumdan kendini soyutlamak ve o boşluğu başka bir şekilde doldurmak ister. Bu durumu önlemek ise çocukla kaliteli ve verimli zaman geçirmeye, aile içi sıkı bağların olmasına ve değerler eğitimi gibi çocukların gelişimi için önemli olan konuların hassasiyetle öğretilmesine bağlıdır.


DOSYA

Çocuklarının midesine alacağı en ufak bir yiyecek kırıntısına dahi dikkat eden aileler, beynine alacağı en ufak görüntü karesine elbette daha fazla dikkat etmelidir.

DEĞERLER EĞİTİMİ VE

Y r d . D oç . D r . M ehmet A l i B a l ka n l ı o ğ l u M a r ma r a Ü n ive r sitesi , S osyo lo j i

26

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


ğerlendirilmesi gereken elzem bir araç olduğu açıktır. Değerler eğitimi tabiriyle millî, mânevî ve evrensel insani değerlerin, başta çocuklar ve genç kuşaklar olmak üzere bütün topluma öğretilmesi ve uygulanması kastedilmektedir.

Altı yaşındaki bir çocuk ikinci kattaki dairenin balkonundan atladı ve bacakları kırıldı. Yeni başladığı okuluna ara vermek zorunda kaldı ve bundan dolayı bir yılını kaybetti. Çocuğa neden atladığı sorulduğunda: “Örümcek Adam” gibi olmak istediğini söyledi. 17 yaşındaki bir genç banka soymaya kalktı, yakalanınca “cip almak için yaptım” dedi. Bir başkası para karşılığı adam öldürdü. Bu ve benzeri olaylar hepimizin bir şekilde görüp-duyduğu örneklerdir ve rol model ve değerler eğitimi konusuyla doğrudan ilgilidir. Günümüz toplumlarında zararlı madde kullanımı, tecavüz, adam öldürme, hırsızlık ve benzeri ahlaksızlıklar/ suçlar ilköğretim dönemine kadar inmiştir. Peki, bu durumun temel sebebi nedir? Mesela, değerler eğitiminden yoksunluk olabilir mi? Cevap evetse, bu konuda medyanın, özellikle televizyonun rolü nedir? Bu makale, değerler eğitimine televizyon özelinde medya perspektifinden bakarak, bireyden devlete uzanan çizgide bazı çözüm önerileri sunmaktadır.

Değerler eğitiminde önemli bir rol oynayan ‘sokak’ ailenin verdiği değerlerin dinamitlendiği bir yer haline gelmiştir. Suçun kaynağı değer yoksunluğudur Suçun ya da ahlaksızlığın türü ne olursa olsun, kaynağının değer yoksunluğu olduğu açıktır. Bizim dünyaya dair algılarımızı şekillendiren ve yönlendiren en temel faktörlerden biri haline gelen medya (Kieran, 1998), değerlere yönelik algı ve davranışlarımızı da etkilemektedir. Bu noktada en etkili kitle iletişim araçlarından biri ise, hiç şüphesiz televizyondur. Televizyon kanallarındaki programlar, popüler kültürü pervasızca pompalamakta, pasif durumdaki izleyiciler ise bu kültüre (kültürsüzlüğe mi desek!) hemen olmasa bile belli bir zaman içerisinde teslim olmaktadırlar. Zira televizyonlarda yayınlanan dizi, film, haber, reklam ve diğer programlarda izleyicinin bilinçaltına mesajlar atılmakta (25. kare olayı), beyin ise zamanla o mesajları işleyerek mesaja uygun hareket etmeye başlamaktadır (Tarhan, 2011). İşte izleyicinin pasif bir şekilde mesajları alması ve hiçbir eleştiride bulunmaması olayına, “hipodermik iğne etkisi” denilmektedir (Giddens, 2008: 654).

İster endüstrileşme, şehirleşme, göç, teknoloji, modernite, popüler kültür, isterse de post-modernite veya başka bir sebep zikredelim, netice aynıdır: “aile resmimiz” değişmiştir ve değerlerimiz erozyona uğramıştır. Geçmişte değerler eğitimi zincirinin en temel ve kuvvetli parçasını nine ve dedelerimiz oluşturmuş; çocuklar değerler eğitimini aile büyüklerinden öğrenmişlerdir. Ancak aile yapısının değişmesiyle bu müthiş muallimler aile resminin dışına çıkarılmış, sonuçta sadece aile “çekirdek” hâle gelmekle kalmamış; doğal olarak değerlerde de bir çekirdekleşme yaşanmıştır. Değerler erozyonunun bir diğer sebebi de, yakın zamana kadar değerler eğitiminde önemli bir rol oynayan “sokağın,” değerleri dinamitleyen bir yer haline gelerek, negatif bir rol oynamaya başlamasıdır. Neticede bir yandan “değerler eğitimi muallimlerini,” diğer yandan “değerler sokağını” kaybeden çekirdek ailede anne-baba, bu eğitimler konusunda yalnız ve yetersiz kalmışlardır. İşte bu boşluğu televizyon menfî bir şekilde doldurmaya başlamış ve değerler eğitiminden mahrum kalan nesiller de, kendilerine rol model olarak televizyondaki karakterleri almışlardır. Televizyon programlarını genel olarak değerlendirdiğimizde, bunların –özellikle çocuklar ve gençlere- değerler eğitimi konusunda faydalı olduğunu söylemek, bugün itibariyle mümkün değildir. Bu meyanda toplum üzerindeki olumsuz etkileri göz önünde tutulduğunda, değerleri komaya sokan televizyon krizini, yine televizyon merkezli çözümlerle fırsata çevirmek ise mümkün hatta zaruridir ve hepimize bu konuda görevler düşmektedir.

Değerler eğitimi adına rol model oluşturabilecek karakterlerin olduğu, toplumsal dokuyla uyuşan, milli ve manevi değerlerimizi önceleyen, her yaşa hitap edecek seviyede programlar, özellikle diziler hazırlanmalıdır.

Aile resmimiz değişiyor

Ebeveynler TV programlarında seçici olmalıdır

Televizyonun her yaştan, cinsiyetten, eğitim durumundan ve diğer farklı özelliklere sahip toplumun her kesiminden izleyici kitlesine sahip olduğu düşünüldüğünde; televizyonun değerler eğitimi açısından de-

İlk olarak bireyler, izledikleri televizyon programlarında seçici davranmalı, değerler eğitimine önem veren programları izlemelidirler. Midesine alacağı en ufak bir yiyecek kırıntısına dahi dikkat eden kimseler, bey-

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

27


DOSYA

küçük kızımız her akşam bir dizi izliyorduk. İzlediğimiz dizilerden birisi de ‘Aşk-ı Memnu’ idi. Bu diziden sonra kızımızın yaşı çok küçük olmasına rağmen, dışarıda gördüğü sarışın erkeklere karşı ilgisi arttı. Bir akşam durup dururken babasına: ‘Baba, ben Behlül’le evleneceğim’ dedi. Gülüştük ve babası: ‘Olmaz kızım’ dedi. Kızımız bunu tekrar etti ve babası da yine; ‘olmaz kızım’ dedi. Sonra kızımız: ‘Ama baba ben Behlül’den hamileyim!’ dediğinde, ikimizde beynimizden vurulmuşa döndük ve şaşakaldık! Sonra kendi değerlerimize ters dizileri izlemekle ne büyük bir hata ettiğimizi anlayıp bir karar aldık ve bizim değerlerimize ters programları o günden sonra hiç izlemedik.” Eğer dikkatlice kendi evlerimize bakarsak, bu örneklerin bizim ailemizde de mevcut olduğunu görebiliriz’’ (Balkanlıoğlu, 2014: 179). Dolayısıyla hem ailecek izlenilen hem de çocukların izleyecekleri programlar, değerler eğitimi adına her yönüyle ve titizlikle tekrar gözden geçirilerek seçilmelidir.

nine alacağı en ufak görüntü karesine elbette daha fazla dikkat etmelidir. Zira yiyecek zehirlenmesinin bir şekilde tedavisi mümkünken, beyin zehirlenmesinin tedavisi o kadar kolay olmamakta, etkileri yıllarca sürebilmektedir. İkinci olarak aileler, değerler eğitimine hassasiyetle eğilmeli, çocuğun yabancı dil eğitimine gösterdiği hassasiyetin, daha fazlasını değerler eğitimi konusunda göstermelidir. Zira insan yabancı dil bilmese de olur fakat değer yoksunu olamaz, olmamalıdır! Bu bağlamda çocukların aile içinde ve henüz çok küçükken değerler eğitimini edinmesi sağlanmalı, hem anne hem de baba

Değerlerimizi tahrip etmeye yönelik olan her türlü televizyon programına karşı tavır alınmalıdır.

bu konuda iyi birer rol model olmalıdır. Ebeveynlerin günümüzde en çok kullandıkları ifadeler arasında – maalesef- yer alan: “Haydi yavrum sen biraz televizyon izle!” ifadesi aslında, “haydi yavrum birbirimizden ve değerlerimizden biraz daha uzaklaşalım” anlamına gelmektedir. Hatta, ‘ailecek’ izlenilen programların dahi, değerleri yıkıcı etkiler gösterdikleri tespit edilmiştir. Bu anlamda şu örnek çok enteresandır: ‘’Araştırma Yöntemleri dersinde öğrencilerime mülakat ödevi verdim. Bir bayan öğrencim, orta yaşlarda bir hanımefendiyle mülakat yapmış. Mülakatta hanımefendi, televizyon programlarının aile değerleri üzerindeki yıkıcılığını şöyle anlatıyor: “Ben, eşim ve

28

YESiLAY •

NİSAN 2014

Toplum olarak ise bu konuda elbette yapacaklarımız vardır. Değerler eğitiminin toplumsallaşmasını, toplumun birer parçası olarak bireyler çok önemli bir görev olarak üzerlerine almalıdırlar. Evin yeniden “değerler evi,” sokağın yeniden “değerler sokağı” olması için bu şarttır. Diğer yandan ülkemizin en ücra köşelerine kadar, bizzat sivil toplum kuruluşları tarafından organize edilmesi gereken, “değerler eğitimi kursları” açılmalıdır. Kurslar okullarda, kütüphanelerde, kültür merkezlerinde veya diğer müstakil merkezlerde düzenlenmelidir. Bu konudaki bir diğer toplumsal sorumluluk ise, değerlerimizi tahrip etmeye yönelik olan her türlü televizyon programına karşı tavır alınmasıdır. Bu tavır, ilgili televizyon kanalı ile denetim kurumlarına yönelik demokratik ve yasal tepkiyi dile getirmek şeklinde olmalıdır. Son olarak, değerler eğitiminde çok önemli bir yere sahip olan güzel dilimiz, Türkçemizin tahribine karşı da ciddi bir hassasiyet gösterilmelidir.

Her televizyonda bir “değerler ekibi” olmalı, her film ve program, hatta birkaç saniyelik bir reklam bile bu ekibin onayından geçmeli, uygun görülmeyenler yayınlanmamalıdır. Değerlerin erozyonuna sebebiyet veren ihanet, hırsızlık, şiddet dizi kaynaklı olabilir Dizilere gelince, günümüzde -sözde- bir tedbir olarak dizilerden önce gösterilen farklı semboller, faydadan uzak sadece basit semboller olarak kalmaktadır. Diziler vasıtasıyla ya tamiri uzun zaman alacak ya da yesilay.org.tr


mümkün olmayan tahribatlar yapılmaktadır. Eğer bunlar bilinçli olarak “toplumumuzu değersizleştirme” politikasının bir parçası değil iseler, ya dikkatsizlik eseri yahut da piyasa koşullarının, değerlerden daha önemli kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla değerlerin erozyonuna sebebiyet veren ihanet, hırsızlık, şiddet, saygısızlık, küfür, zararlı madde kullanımı ve benzeri olumsuz içeriklere yer verilmemelidir. Bunun yerine, değerler eğitimi adına rol model oluşturabilecek karakterlerin olduğu, toplumsal dokuyla uyuşan, milli ve manevi değerlerimizi önceleyen, her yaşa hitap edebilecek seviyede programlar, özellikle diziler hazırlanmalıdır. Son olarak, her televizyonda bir “değerler ekibi” olmalı, her film ve program, hatta birkaç saniyelik bir reklam bile bu ekibin onayından geçmeli, uygun görülmeyenler yayınlanmamalıdır. Devlete gelince devlet, milli ve manevi değerlerimizi ön plana çıkaran, aile ve toplumsal hayata dair kültür kodlarımızın sağlıklı bir biçimde devamına yönelik politikalar geliştirmeli ve uygulamalıdır. Bu politikalar, salt pozitivist mantığın hâkim olduğu kuru kanunlar değil, bilâkis millî ve manevî değerlerin gözetildiği uygulanabilir, toplumsal karşılığı olan politikalar olmalıdır. Bu bağlamda devlet, bizzat “değerler temelli politikalar” üretmeli, değerlerin korunması adına her türlü tedbiri almalı ve bu alanda mutlaka aktif rol oynamalıdır. yesilay.org.tr

Ayrıca devlet, sözü edilen değerlere önem veren her türlü yayın ve yapımlara destek vermelidir. Vermelidir zira değerler kaybıyla kimliksizleşmiş ve hangi limanda demirleyeceği belli olmayan sağlıksız bir toplumun, sağlıklı bir devletinin olması düşünülemez. Sonuç olarak, değerler eğitimi toplum olarak öncelik vermemiz gereken hayati bir meseledir. Bireyler, aileler, toplum, medya kuruluşları ve devlet, değerler eğitimi konusuna kemâli hassasiyetle eğilmelidir. Değilse, köprüden atlayan, banka soyan, adam öldüren, zararlı madde kullanan, büyüklerine karşı saygısız, küçüklerine karşı sevgisiz, güvenin ve dayanışmanın olmadığı, kısaca millî ve mânevî değerlerden mahrum, defolu bireylerden müteşekkil arızalı bir toplum haline gelmek sürpriz olmayacaktır.

Kaynakça Balkanlıoğlu, M. A. (2014). Evliliğin şifresi: Mutlu ve uzun evliliğin 40 sırrı. İstanbul: Ufuk Yayınları. Giddens, A. (2008). Sosyoloji (Yayına hazırlayan Cemal Güzel). İstanbul: Kırımızı Yayınları. Kieran, M. (1998). Media ethics. London: Routledge. Tarhan, N. (2011). Evlilik Psikolojisi. İstanbul: Timaş Yayınları.

YESiLAY •

NİSAN 2014

29


DOSYA

Prof. Dr.

R Ö P O R TA J S ümeyya O lC AY

HASAN BACANLI

Çocuklar alışveriş merkezlerinde sosyal beceri kazanamaz! Benlik kazandırmak, kimliğini tamamlamak, otokontrolünü sağlamak, iletişimini kuvvetlendirmek çocuklarımızda geliştirmemiz gereken olmazsa olmazlardandır. Her türlü zarar verici olaylara ve akademik ve manevi gelişimlerine de kapı açacak olan bu davranışların kazandırılması doğrudan değer eğitimini de oluşturmaktadır. Bizler de Prof. Dr. Hasan Bacanlı ile çocuklarda değer eğitimini, kendini ayarlama psikolojisini ve sosyal beceri kazanmayı konuştuk.

30

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Ülke olarak eğitim sistemimizde değer eğitimine geç geçiş yapmamızın sebeplerinden birisi de budur herhalde?

Aile hayatının seyrini değiştiren, aile kavramını ortaya çıkaran çocuklardır. Gelişimleri için de elbette ebeveynleri, akademik yönlerinin başarılı olmasının yanında çocuklarının manevi ve kültürel değerlerini edinebilmeleri için de uğraş vermelidir. Bu noktada değerler eğitimi devreye girmektedir. Önce ailede başlaması gereken daha sonra okullarda devam edecek olan değerler eğitimi nedir? Dünyada iki türlü değer eğitimi var. Birine değer eğitimi, diğerine değerler eğitimi deniyor. Değerler eğitimi terimini biz daha çok yetişkinler için kullanıyoruz ve insanların kendi değerlerinin farkına varmalarını kast ediyoruz. Buna değer açıklama yaklaşımı diyorlar. Bunlar daha çok yetişkinlerde oluyor çünkü onların kendilerinin bir değer edindiklerini düşünüyoruz ve onların farkına varmalarını istiyoruz. Çünkü insanlar bir takım değerlere sahip oldukları halde bunun farkına varmayabiliyorlar. Değer eğitimi dediğimiz eğitim ise daha çok sizin de dediğiniz gibi, gerek ailenin gerekse toplumun ve Türkiye Cumhuriyeti eğitim sisteminin çocuklara kazandırmak istediği bir takım değerlerin kazandırılması için verilen çabalardır.

90’lı yıllarda değer konusunda araştırma yapmak istediğimde ABD’de bile tuhaf karşıladılar. 2000’li yıllarda bu daha sorunlu hale geldi. Fazla heterojen bir toplum niteliği taşıyoruz. Herkesin farklı değerlere sahip olması doğaldır. Sorunumuz uzlaşı sağlayıp sağlayamama… İşte bunlar da değer eğitimine biraz geç girmemize yol açmıştır.

Okulda dürüstlüğü ne kadar anlatmaya çalışırsanız çalışın eğer anne, baba dürüst olmuyorsa, bu yaptığınız eğitim kalıcı olmaz.

Çocuğunu alıp alışveriş merkezine götürüyor, orada oyununu oynatıp, çocuğu başkalarıyla etkileşimde bulunma ihtiyacı bile duymadan eve getiriyor. Sosyal beceri eğitimi hayat içinde karşılanması gereken bir şey. Peki, değer eğitimi neleri kapsamaktadır? Daha çok iki türlü değerden bahsedebiliriz. Bir; kimsenin karşı çıkamayacağı bir takım evrensel değerler vardır; çalışkanlık, dürüstlük, yardımseverlik, adaletli olma gibi. Bir de özel değerler vardır ve bu toplumsal olarak daha çok benimsenir; yardımlaşma, insanların birbirlerine saygı göstermeleri gibi. Toplumların bazı genel olarak kabul gördüğü değerlerin şahıs olarak kabullenip kabullenememesi kararsızlığından dolayı uzun süre toplumumuzda da değerler eğitiminden uzak kalındı. Hâlbuki hepimiz saygı, dürüstlük, yardımseverlik konusunda hemfikiriz. Hepimiz bayrağımıza, İstiklal Marşı’na saygı konusunda uzlaşabiliyoruz aslında. Karşı karşıya kaldığımız soru ise değerin kaynağın ne olduğu ile alakalı oluyor. Değerin kendisinden yana bir uzlaşıdan ziyade kaynağında bir uzlaşı bazen sağlanamıyor. Bu kaynak insan hakları evrensel beyannamesi mi, dini değerler mi, ekonomik değerler mi, bunlar tartışma oluşturuyor. Netameli bir konudur bu ve tartışma da doğaldır. yesilay.org.tr

Bunun öğretileri nasıl olmalıdır? Uygulamalı eğitim ve süreklilik arz etmesi ne derece önemlidir? Ailelere ne gibi görevler düşer? Milli Eğitim Bakanlığı, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri vasıtasıyla şöyle bir uygulama yapıyor; her ay ilgili okula bir tane değer ismi veriyor ve okulun bununla ilgili etkinlik yapmasını istiyor. Okullar da kendilerine göre o değerleri canlandırmaya çalışıyorlar. Dediğiniz nokta çok önemli; bu değerin rehber öğretmen, öğrenci aracılığıyla ailenin de desteği alınarak yapılması gerekiyor, aileye de öğretilmesi gerekiyor. Yani anne babanın rol model olduğu onlara tekrar tekrar hatırlatılmalıdır. Siz okulda dürüstlüğü ne kadar anlatmaya çalışırsanız çalışın eğer anne, baba, kardeşler evde dürüst olmuyorsa, bu yaptığınız eğitimin kalıcı olduğunu söylemek pek mümkün değil. Aile desteği şu andaki değer eğitiminde bir eksikliktir. Çocuk gelişiminde çocuğun sosyal beceri kazanması da sonraki gelişme evrelerinde ayrı bir öneme sahip. Nasıl kazandırılır sosyal beceri? Ailelerin bu sorumluluğu okula bırakması ne derece doğru? Okulların mevcut durumu nasıl bu noktada? Bu da son dönemlerin konularından birisi. Eskiden insanlar sosyal beceri konusunda bu kadar sorun yaşamıyorlardı. Teknolojik gelişmeler insanı bu hale getiriyor. Eskiden insanlar birbirleriyle etkileşim kurarlardı. Hatta bir yazar şöyle bir söylemişti: “Eskiden biz çocuklarımızla Kızılay’a giderdik, çocuklar başkalarını görürdü, şimdi alışveriş merkezine gidiyoruz, mankenleri görüyorlar”. Artık insanlar birbirleriyle etkileşime girmekten korkuyorlar. Çocuğunu alıp alışveriş merkezine götürüyor, orada oyununu oynatıp, çocuğu başkalarıyla etkileşimde bulunma ihtiyacı bile

YESiLAY •

NİSAN 2014

31


DOSYA

duymadan eve getiriyor. Sosyal beceri eğitimi hayat içinde karşılanması gereken bir şey. Yakın zamana gelinceye kadar sosyal beceri eğitimi, becerisi eksik

Önem verilmesi gereken 3 şey: Çocuğu dış çevreyle etkileşime sokma, beceri kazandırmak, aile içi iletişimi kuvvetlendirmek. olan, ihtiyaç duyulan özel kişilere verilmekteydi. Ama şimdi herkese verilmesi gereken bir eğitim oldu. Çünkü çocuklarımız gündelik hayatlarında artık bunları kazanamıyorlar. Bu eğitimi vermenin en pratik yolu da çocuğu olabildiğince çok çeşitli ortamlara sokmaktır. Haklı yönlerimiz olabilir çocuğu dışarı çıkarmamak için ama bu durum, bunu yapmamıza engel olamaz. Çocuk okulda başarılı olsun diye onun yine sosyal faaliyetlere katılmasına engel oluyoruz, sonra sosyal beceri niye eksik, biz ne yaptık ki çocuğumuz böyle oldu diyoruz. Denetimli bir şekilde olabildiğince farklı ortamlara soksak çocuklarımızı, farklı kişilerle etkileşim bulunmalarına sağlasak çok daha yararlı olacaktır. Bunun sınırı var mıdır? Yoksa çocuğum şuraya gitsin buraya gitsin demek iyi midir? Günümüzde bu konuda tedbirli olmak gerekiyor. Anne baba olmak bu yüzden zor. Eskiden her yere gönderebiliyordunuz, çünkü herkes birbirine karşı sorumluydu. Günümüzde çocuğunuzu gönül rahatlığıyla bir yere gönderemiyorsunuz. Hatta bana göre cep telefonlarının bu kadar çok yaygınlaşmasının

32

YESiLAY •

NİSAN 2014

nedeni de budur, çünkü insanlar kendilerini güvende hissetmiyorlar. Haklı olunan taraflar var; sonuçta çevrede zarar verici çok kimse var. Yapılacak şey şu: Anne, babalar çocuklarının birbirleriyle etkileşimde bulunmalarını kolaylaştıracak etkinlikler düzenlemelidir. Bu oyun olabilir, birlikte bir yere gitmek olabilir. Önemli olan burada çocuğu dış çevreyle etkileşime sokmak, çocuğa beceri kazandırmak, aile içi iletişimi kuvvetlendirmek. Çocuklar sosyal beklentileri karşılamak için bilinçsizce ya da ortama uyum sağlamak için farklı yönlere kayabilirler. Bu noktada kendini ayarlama psikolojisi nasıl devreye girer? Otokontrol ne kadar mümkündür?

Çocuğumuzun gelişimi için denetimli bir şekilde onları olabildiğince farklı ortamlara sokarak, farklı kişilerle etkileşimde olmalarını sağlamalıyız. Kendini ayarlama, insanın içinde bulunduğu durumda o ortamda beklenilen davranışı göstermek isteyip istememe ile ilgilidir. Bir söz vardır; cenazeye giden ağlar, düğüne giden oynar. Tam da bu psikoloji türünü açıklamakta. Kendini ayarlama insanların sahip olması gereken bir tür sosyal beceri. Yalnız şu sorunun net cevabı verilemiyor; kendini ayarlamak iyi bir şey midir, kendini ayarlamayı düşünmek mi iyidir, yoksa düşünmemek mi? Tedbirli olunacak. Uyuşturucu kullanılan bir ortamda, ortama ayak uydurulacak diye yesilay.org.tr


uyuşturucu kullanmak kendini ayarlama değil. Bir eğlenceye gittiğinizde somurtup oturma da kendini ayarlama değil. Buradaki dengeyi iyi kurmak gerek. Otokontrolü sağlamaktan başka bir çözüm yolumuz yok. Ben dürüstüm, çalışkanım demek bir nevi benlik algısı. Ben madde kullanmam, bana sunulana hayır derim de bir algı. Kişi ne olursa olsun bu algıyla kendisini kontrol edebilir mi? Bu kazandırılabilir bir davranış mıdır? Bizim psikolojik danışma ile kazandırmaya çalıştığımız şey, kişinin kendisini yeterli hissetmesidir. Yani özyetkinlik. Özyetkinlik, gerektiği zaman kendi sınırlarınızı çizip bu tip tehditlere karşı ‘dur’ diyebilmenizi ifade eder. Zaten ‘dur’ diyemezseniz toplumda çok kolay bir şekilde sömürülüyorsunuz demektir. Sizi uyuşturucu ile ilgili sömürürler, alkolle sömürürler, ticarette sömürürler. Özyetkinliğiniz yoksa sizi nasıl kandıracaklarını, iki lafıyla sizi nasıl ikna edeceklerini bilirler. Bağımlılıklara karşı tedavide de yapılması gereken en önemli unsur insanları kendilerine yeterli hale getirmek. Son olarak Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) eğitimini sormak isterim. Tüm Türkiye’de uygulanacak bu eğitimle yediden yetmişe herkese bağımlılık bilinci ve farkındalığını kazandırmayı amaçlıyoruz. Siz de bu eğitimin ve Yeşilay’ın danışmanlarından olmanız hasebiyle nasıl değerlendiriyorsunuz bu projeyi? Bu projeyi Yeşilay’ın yeniden canlanması için çok büyük bir olanak olarak değerlendiriyorum. Yeşilay’ın alkol, sigara, uyuşturucu, teknoloji gibi bağımlılık alanlarıyla topyekûn mücadele etmesi önemli bir durum. Şu anda ulusal düzeyde yapacağımız TBM projesinin pilot eğitimlerini gerçekleştiriyoruz. Bağımlılıkla mücadele eğitimi çok özel bir eğitim. Bu farkındalığı insanlara kazandırmak için eğitim vericilerin de bu konuda bilgili olmaları hassasiyet gerektirir. Burada yapmaya çalıştığımız bir çocuğun sokakta kendisine zarar verici bir şeyi görünce uzak durmasını ve kendisinin ‘bu benim için kötüdür’ demesini sağlatmaya çalışmak. Bu aşamada önleyici rehberlik bazında çalışıyoruz. Çok da iyi gidiyor çalışma, daha da iyi olacak ve tüm Türkiye’ye yayılacak bu proje inşallah.

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

33


DOSYA

Uzm. Psk.

LAYZA OVADYA

KALiTELi

ZAMAN NEDİR? Süre mi? İçerik mi? Aslında Hiçbiri Ama Hepsi! 34

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Swatch reklamlarında dikkat ettiyseniz, ''zaman, onu nasıl değerlendirdiğinize bağlı" diye bir yazı geçer. Anne-baba kimliğindeki göreviniz gelecekle ilgili hayal kurmakla sınırlı kalmamalı, göreviniz şimdi, ödülünüz şimdide ve gelecekte yer alıyor. Arthur Sells der ki: ‘’Gün boyunca meşguldüm; oynamamızı istediğin küçük oyunları seninle oynamaya zamanım olmadı. Sana pek zaman ayıramadım. Elbiselerini yıkar, dikiş diker, yemek yapardım, ama resimli kitabını getirip yaşadığın zevki benimle paylaşmak istediğinde ‘daha sonra oğlum’ derdim. Uyuduktan sonra üstünü örter, dualarını duyar, ışığı kapatır ve parmaklarımın ucuna basa basa kapıya yönelirdim. Keşke bir dakika daha kalsaydım. Çünkü yaşam kısa, yıllar hızla akıp gidiyor; küçük bir çocuk çok hızlı büyüyor. Değerli sırlarını tuttuğunuz küçük çocuğunuz artık yanınızda değil. Artık resimli kitaplar ortadan kalktı, oynanacak oyun yok. Bunların hepsi geride kaldı. Bir zamanlar meşgul olan ellerim hala yerinde; günler boş ve uzun. Keşke geri dönüp benden istediğin o küçük şeyleri yapabilme fırsatım olsaydı...” Bebekler, duyularıyla keşfeder, olumlu duygusal, fiziksel, zihinsel deneyimler yani anne-babanın dokunması, sallaması, konuşması, gülmesi, şarkı söylemesi gün içinde tekrarlandıkça bebeğin beyin gelişiminin temeline katkıda bulunulur. Algılamada, duyusal yeterliliklerin rolü çok büyüktür, nesneyi görmek, sesini duymak, dokunmak, tadına bakmak ona bilgi verir, kayıt yapar. Çocuklar da bizler gibi, belirsiz bir zaman içinde, belirgin bir geleceği yaşarlar. Zihinsel hayatları da, idrak ve farkındalıklarının gelişmesiyle ilerler. Zihinsel hayatlarının şekil alması ve düşüncelerinin oluşması ise, bilginin kazanılması ve bilginin, hafızaya kaydedilmesiyle başlar. Bilgiye ulaşabilmesi ise duyuları aracılığıyla olur. Duyulardan bazıları daha çok bilgiyi sağlarken, bazıları da acı ve zevki taşır. Örneğin görme, duyma, dokunma daha çok bilgi taşırken; koklama ve tat alma da zevk ve acı taşıyıcılığı yapmaktadır. Çocuklarınızla zaman geçirmek evet önemli; fakat zamanı nasıl geçirdiğiniz daha da önemli. Çocukların idrak ve farkındalıkları hızla gelişirken hep yenilikler, yeni bağlantılar ve deneyimler arayışı içinde olduklarından her zaman sizin kaliteli birlikteliğinize ihtiyaçları vardır. yesilay.org.tr

Çocuklar doğuştan gelen duyusal yeteneklerini kullanırlar Çocuk, içinde bulunduğu dünyayı anlamak için sürekli bir çaba içindedir. Basitten başlayıp, giderek karmaşıklaşan, zihinsel bir düzen geliştirirken, çevresine de uyumlanmayı öğrenir. İlk gününden itibaren de bu keşif yolculuğunda, doğuştan gelen duyusal ve hareketsel yeteneklerini kullanır. Örneğin dokunurken, dokunma duyusunu kullandığı gibi, tutarak, emerek, ağzına götürerek, avuçlayarak, atarak da hareketsel yeteneğini kullanır. Çocuklar anne-babalarının, sevgi ve yol göstericiler olarak, model olmalarını ve yanlarında yer almalarını istiyorlar. Yani, bir bilgisayarda da, televizyonda da çocuk öğreniyor; fakat yapay zekâ ile uğraşan bilimciler bile, yeni doğmuş bir bebeğin, entelektüel yeteneklerinin, kimsenin hayal edemeyeceği kadar muazzam olduğunu kabullenmişlerdir. Burada da vurgulamak istediğim, fiziksel ve duygusal faktörlerin, zihinsel gelişme üzerinde sürekli bir etkisi olduğudur. Anne-baba-çocuk etkileşiminin miktarı (kalite mi miktar mı; bence kesinlikle kaliteli mümkün olduğunca çok beraberlik), oyuncakların etkileşim özellikleri (kendi kendine oynaması gerektiği kadar, yerde anne-baba ile de oynaması), övgü alması, oyuna dikkatini verebilmesi ve anında geri bildirimde bulunulması çok önemli faktörlerdir. Herhalde anne-baba olmanın en önemli güçlüklerinden biri, çocuğun problem çözme becerilerini desteklemekle, aşırı yönlendirici olmak arasındaki ince çizgiyi yakalayabilmek olsa gerek. Çocukların her zaman mantıklı sınırlamalar içinde keşif, denetleme ve merak eğilimlerini uyaracak ortamlara ihtiyaçları vardır. Küçük bir çocuğun oyununu yönlendirmenin en iyi yöntemi ile ilgili sihirli bir formül yok. Ancak, Dr. Healy’e göre oyunda, sürekli hakim konumunda olan bir anne-baba, çocuğun bağlantılarını arttırmak yerine; olsa olsa kendi beynindeki akımları çoğaltmış olur. Bu noktada sağduyunuz devreye girmeli ve sabır gösterecek zamanınız olduğunda, yere diz çöküp, çocukla ilgilenmeye başlamanız gerekmektedir (bir elinizde gazete veya önünüzde açık televizyon ve yanınızda çocuğunuz; bunun onunla oynamak demek olmadığını unutmayın) ve eğlenen ve öğrenen çocuk; eğlenen, öğreten olan ancak öğretmen olmayan anne-baba olmaya özen gösterin. YESiLAY •

NİSAN 2014

35


DOSYA

Dr. Healy’e göre çocukla geçirilecek zamanda şunlara dikkat edilmesi gerekmektedir: ✦ Çocuğun aktif ilgi ve katılım göstermesini sağlamak ✦ Çocuk pasif gibi görünüyorsa, daha basit bir aktivite ile başlayıp ve sonra sırayı hemen ona vermek

✦ Etkili nöron bağlantılarının gelişebilmesi için, söz konusu aktivitenin defalarca tekrarlanması gerektiğini sabırla unutmamak

✦ Motor, yani hareket becerilerini ve duyu gelişimini sağlamak için aktif araştırma ve keşif aktiviteleri konusunda çocuğu cesaretlendirmek

✦ Çocuğun dışarıyı da izleyebileceği pencere faaliyetleri yaparken, anlatmak, konuşmak, onun da göstermesine, ses çıkarmasına ve konuşmasına fırsat vermek (karşılıklı iletişime fırsat vermeden, devamlı anlatan siz olursanız, tek yönlü iletişimin tehlikeli temellerini atmış olursunuz)

✦ Oyuncakların rast gele tıkıştırıldığı kutular kullanmak

koymak, fakat biri bitmeden de, diğerine geçmesine fırsat vermemek

✦ Yeni oyuncakları, ona birer birer sunmak. Aslında her yaşta beyin yeniliklere tepki verir ama çocuklar yeni uyarıcılarla karşılaştıklarında, çevrelerinde tanıdık nesnelerin bulunmasını tercih eder

✦ Çevresinde dikkatini çekeceği parlak renkli resim, poster, takvim gibi görseller bulundurmak

✦ Çocuğun dikkatini zaman zaman da, tek duyusu üzerinde yoğunlaşmasını ve bilgi almasını sağlamak (bak, gör, dokun, kokla, tat, hisset)

✦ Dil ile duyusal girdiler arasında bağlantı kurmayı alışkanlık haline getirmek (çünkü dil; beynin düşünme, öğrenme ve planlamaya ilişkin bir kontrol merkezi olarak gelişebilmesinin aracıdır)

yerine, en çok oynadıklarını (az miktarda) açık raflara

Çocukla kaliteli zamanları sık sık oluşturmak hedeflendiğinde amaç, çocuğa ders vermek değil, deneyimlerini kendi adına düzene koyması için, ona yardım etmek olmalıdır. Çünkü en aktif öğrenenler, zekâyı oluşturmada kendi malzemelerini seçmeye teşvik edilenlerdir. Aynı zamanda çocuğa sadece açıklama yapmak da yeterli değildir; bazı durumlarda deneyimlemeleri, deney yapmaları ve yaşamaları için fırsatlar da oluşturulması gerekliliği unutulmamalıdır.

Ailelerin kaliteli zaman algısında şunların oluşması gerekir ✦ Anne-babanın, bakıcının duygusal veya sözel olarak çocuğa tepki vermesi

✦ Kısıtlama ve ağır cezalardan kaçınılması ✦ Fiziksel ortamın düzenlenmesi ✦ Uygun oyun malzemeleri ✦ Çocuğa gösterilen ilgi ✦ Gündelik faaliyetlerde çeşitlilik imkânı

36

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Öğretici üzerine... Öğretici gerçekten akıllıysa, Sizleri kendi aklının evine sokmaya değil, Fakat kendi aklınızın eşiğine doğru yürütmeye çalışır. Gökbilimci sizlere uzaydan edindiği bilgiler hakkında konuşabilir, Ama sizlere anlayışı veremez. Müzisyen, evrenin her yanındaki ahengi sizlere duyurabilir,

Ama sizleri onların âlemine sokamaz. Çünkü bir insan, duyuş ve anlayış kanatlarını Bir başkasına ödünç veremez. Halil Cibran Doğallığınızı, anlayışınızı ve duyarlılığınızı kaybetmeden, aday bir öğreticiye model olduğunuzu unutmayın!

Ama o ahengi tutabilecek kulağı ve onu yansıtacak sesi veremez. Ve rakamların bilimiyle uğraşan kimse, Sizlere ölçü ve tartının yapısallığından söz edebilir,

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

37


DOSYA

zafer@zaferercan.com 4 . S ı n ı f E m n iyet M üdü r ü Ya z a r / B a ğ ı m l ı l ı k D a n ı ş ma n ı A d l i B i l im l e r U z ma n ı

ÇOCUKLAR HEP SiNYAL VERiR Anne rahmine düşen her çocuğun sevgisi o andan itibaren başlar. Yaratılan her şeyin sevgisi de aynı anda yaratılır. Ebeveynlerin kendi çocuklarını sevmeleri için üstün bir çaba harcamalarına gerek yoktur ancak onların kendilerine ve topluma faydalı bireyler olmalarını sağlamak için çabalamak gerekir.

Dünyaya bir çocuk getirmek, hayatta alınabilecek en büyük sorumluluktur! Çocuklarımız bizlere doğdukları andan itibaren sinyaller gönderirler. Çocuklarımız, anne rahminden doktorun eline doğdukları an ilk sinyalini verir; çığlık çığlığa ağlarlar. Çocuklarımızın bizi güldüren, inanılmaz bir sevince boğan o ilk ağlamalarının son ağlamaları olmasını isteriz ama olmaz. Ağlamaya

38

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


devam ederler; altlarını pislerler, ağlarlar, karınları acıkır, gazını çıkaramaz, uykusunu alamaz, hasta olur yine ağlarlar, hep ağlarlar. Biz her ağladıklarında ağlama sebeplerini anlamaya çalışırız, deneme yanılma yöntemlerine başvururuz ve bilhassa tüm anneler o ağlamaları, illa ki bir ömre bedel gülücüklere çevirir. Çocuklarımız bize doğdukları andan itibaren sinyal gönderirler. Anne, babalar çocuklarının bebeklik zamanlarında onlarla hiç konuşmadan anlaştıkları halde karşılıklı konuşmaya başladıkları dönemlerde daha çok anlaşmazlıklara düşmektedirler.

Derya: Canım annem bunu daha önce de konuştuk. Ben senin arkadaşın değilim, kızınım, haklı ya da haksız babamı senle çekiştirecek halim yok. Bak sakın ‘yine babanın tarafını tutuyorsun deme, çaydanlığı kafama atarım.’ Anne: Ne yapıyorsun? Bu babanın tarafını tutmak değil mi? Derya: Anne kop babamdan kop, madem babam olağan şüpheli, topla delilleri postala adamı. Anne: Düzgün konuş, baban o senin, ne demek öyle postala adamı lafları falan.

Ne demek istediğimi gelin bir canlandırma ile anlatalım. Bakalım Derya, annesi Ebru’ya, aşağıdaki diyaloglarda ne sinyaller göndermiş? Anne sinyalleri alabilmiş mi?

Derya: Anne bazen hakikaten merak ediyorum, beni sinir etme planlarını rüyanda mı yapıyorsun yoksa akşamdan mı hazırlanıyorsun diye, nedir bu ya sabah sabah, sen mi annesin, ben mi?

Derya: Annem bugün birlikte bir şeyler yapalım mı?

Anne: Düzgün konuş benimle.

Anne: Kızım sen beni anlamak için acaba bir gün çaba sarf edecek misin?

Derya: Ben düzgün konuşuyorum, bu arada senin düzgün konuşman gereken kişi ben değilim, kocan.

Derya: Ne oldu anne şimdi yine sabah sabah?

Anne: Kabahat bende, suç benim, sana büyümüş insan muamelesi yapıyorum.

Anne: Babanın işi varmış gelmedi gece. Derya: Koskoca adam, işi varmıştır, gelmemiştir, ne var ki bunda? Anne: Tabii sen her zamanki gibi babanı koru, babana arka çık. Derya: Anne, babamın gece eve gelmemesinin benimle ne alakası var, söyler misin?

Derya: Anne sabahtan bu yana en doğru lafı ettin, inan bana, mesele de bu zaten. Bana büyümüş muamelesi yapacağın konuları karıştırıyorsun. Ben sizin evladınızım. Aile danışmanınız değilim tamam mı?

Anne: Kızım sen ailenin dışında bir varlık mısın?

Anne: Off of, kurduğu beylik cümlelere bak, aile danışmanı değilmiş, belki bu aileden de değilsindir ha, kaç kurtul, arkana bakma, annen dursun burada bir başına.

Derya: Hayır anne, dışında bir varlık-yaratık ya da her ne ise kastettiğin değilim ama ben senin kocan da değilim, kocanla arana giren kişi hiç değilim, bilmem anlatabildim mi?

Derya: Anne, annemsin diye şu andan itibaren susuyorum eğer susmazsam edeceğim lafların altında kalacağından emin olabilirsin.

Anne: Ne ima etmeye çalışıyorsun sen?

Derya: İma etmem ben, söylemem gerekeni pat diye söylerim, annemsin sen benim, sevgilim misin kapris yapayım sana, imaymış…

İşte böyle… Birçok aile bireyleri arasında olabilecek bir konuşma ya da konuşma çabası. Kendi sorununa odaklanmış, kızına kendince sorun çözme misyonu yüklemiş bir anne. Acaba bu hengâmede evin kızının ne derdi var? Annesinin babası hakkında emin bile olmadığı suçlamaları karşısında acaba evin kızı hangi sorunları yaşıyor? “Anne gel baş başa bir kahvaltı yapalım” derken, evin kızı annesine neler anlatmak istiyordu? Evin kızı hangi sinyalleri verecekti? Görüldüğü gibi anne ve kızın rolleri oldukça karışmış, bu durumda sinyallerin de oldukça karışmış olması sürpriz olmasa gerek.

Anne: “Kocanla arana giren değilim” ne demek peki? Babanın başka bir ilişkisi olduğunu sen de biliyorsun değil mi? Derya: Aman anne, al bir kaya, kafamın tam tepesine daya, benim replikten CSI Newyork dedektiflerine taş çıkartacak bir delil toplaması yaptın ama mahkeme kabul etmez bunları. Anne: Ben babanı mahkemeye versem bak bakalım delil var mı, yok mu? Derya: Anne kafayı mı yedin sen sabah sabah, gel bir kahvaltı yapalım da kendine gel. Anne: Kızım ben babandan şüpheleniyorum, beni aldatıyor. yesilay.org.tr

Çocuklarımızın vereceği sinyalleri alabilmek için susma sırasının biz ebeveynlere geldiğini anlamak yeterli olacaktır. Susmadan dinleyemezsin, değil mi ama? 1, 2, 3 tıp…

YESiLAY •

NİSAN 2014

39


DOSYA

ÖZNUR SİMAV ‘Hayır’ diyememek; tatminsiz ve küçük şeylerle mutlu olmayan bir neslin yetişiyor olması demek! R Ö P O R TA J M e r ve K a r aday ı foto ğ r af M ehmet A l i D o ğ a n

Toplumun oluşmasında yapı taşı olan ailelerin elbette sağlıklı ve duyarlı bir neslin yetişmesinde de rolü büyüktür. Kimlik kazanımını ilk ailede elde etmeye başlayan çocuklarımızın gelişiminde dikkat edilmesi gerekenleri Pedagog Öznur Simav ile konuştuk. 40

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Çocukların bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal olarak gelişmesi için önemle üzerinde durulan çocuk gelişiminin aile ve toplum açısından önemi nedir? Toplumun oluşması tabi ki çocukların yetişmesi, büyümesi ve birey olması ile ilişkilidir. Her bir çocuk geleceğin yetişkin bir bireyi ve toplumu yönlendirecek kişisidir. Bu sebeple çocuğun sağlıklı yetişmesi, toplumla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi, bilgileri özümsemesi ve onu iyi bir şekilde değerlendirebilmesi gerekir. Bu davranışlar çocuğun topluma entegre olması, ileriki hayatı ve toplum için çok önemlidir. Çocuğun gelişimi sadece bedensel gelişme değildir. Duyguların

Çocuğun kendi kendine düşünerek, isteyerek yapacağı etkinlikler olmalı. gelişimi, sosyal gelişim, psikomotor gelişim, bedensel gelişim gibi tüm gelişmeler birbirini etkilemektedir. Bütün bu bağlar sayesinde sağlıklı bir birey yetiştirilir. Anne karnında başlayan çocuk gelişiminin çeşitli evreleri bulunmaktadır, her bir evrenin üzerinde ayrı ayrı durulmalıdır. Bahsettiğiniz gibi çocukluk dönemini sağlıklı atlatan kişiler gelecekte daha sağlıklı bireyler oluyorlar. Sağlıklı atlatamayan kişiler ise gelecekte birçok problemle karşılaştığı gibi potansiyel bir bağımlı adayı da olabiliyorlar. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çevreyle olumlu ilişkiler kuramayan çocuğu bir de ailesi yalnız bırakınca çocuk bağımlılıklarla karşı karşıya kalır. Bu yüzden ailenin öncelikle çocukla sağlıklı iletişim kurması önemli. Aile ile yakın bağlar kuran çocuk tutku ile bağımlı olacak şeylerden kaçınabiliyor. Ama burada ailenin de yaklaşımı önemli. Diyelim ki bir aile ortamında içki içiliyor, çocuğa “Sen de büyüdün, hadi bakalım’’ diye çocuğu alkole teşvik edebiliyor. Böylece özellikle yeni yetişen erkek çocuklara bir paye verilmiş oluyor. Ama keşke daha iyi işleri hep beraber yapsalar. Bunun dışında aile bireylerinin birbirinden bağımsız hareket etmesi de önemli bir sorun. Kimse kimseden haberdar değil; tek başına kalan çocuk dışarda arkadaşlarıyla bağımsız bir hayat sürüyor ve birçok tehlikeyle karşı karşıya kalıyor. Ailenin çocuğun arkadaşlarını tanıması, çocuğun kötü alışkanlıklardan uzak durması noktasında bir çözüm mü? Ailenin arkadaşlarını tanıması bağımlılıklarda önemli bir payedir. Ama ne dereceye kadar bunlar gerçekleştiriyesilay.org.tr

liyor, bu da bir muamma. Hep söyleriz ama yapabiliyor muyuz? Çocuğumuzun kiminle arkadaşlık ettiğinden çoğu zaman net bir bilgi alamıyoruz. Sosyal, sportif, sanatsal, kültürel faaliyetlerin bağımlılığı önleme sürecindeki katkısı nedir? Genellikle çocuklar aileleri tarafından basket, yüzme, enstrüman çalma vb alanlara yönlendiriliyor. Tabi ki bunlar güzel şeyler. Ancak şu da var; çocuk hep birisinin yönetiminde. Ebeveyn çocuğu alıyor bir taraftan öbür tarafa gönderiyor. Çocuğun biraz da kendi kendine düşünerek, isteyerek yapacağı etkinlikler olmalı. Yine aile denetiminde olduğu daha özgür bir şekilde karar verici olması lazım çocuklarımızın. Gelişmekte olan teknolojiyi çocuklar için bir tür bağımlılık riski olarak görüyor musunuz? Cevabı çok açık; yüzde yüz. Özellikle ergenlik dönemindeki çocuğun arkadaşlarına düşkünlüğü artıyor ve bunun için bilgisayar başında daha çok vakit geçirmeye başlıyor. Çocuğa kısıtlama değil de belli bir süre belirlense muhakkak daha iyi sonuçlar alınacaktır. Peki, bir uzman olarak teknolojik araçların nasıl ve ne kadar sürede kullanılması gerektiğini savunursunuz? Bu durum her yaşa ve gelişim seviyesine göre farklılık gösterir. Sınırlandırma önemli. Çocuğun belli zamanlarda belli şeyleri yapmasının aile tarafından öğretilmesi gerekir. Belirli bir yaşam döngüsünün oluşması gerekir aile içinde. Aile bu değerlere sahipse ve çocuğuna da benimsetmişse çocuk da zaten otomatik olarak kendini bu döngüye isteyerek dahil ediyor, kendini

Çocuklarımızın aile denetiminde altında daha özgür bir şekilde karar verici olması lazım. ailesine ait hissediyor. Şayet aile çocuğunu kontrol etmez ise ergenlik döneminde çocuğun birinci plana koyduğu arkadaşları çocuğu etkilemeye başlıyor. Ve sınırlar da ortadan kalkabiliyor. Birçok çocuk gelişim uzmanının üzerinde durduğu gerek ailenin çocuğuna karşı ‘hayır’ diyebilmesi, gerek çocuğun arkadaşlarına ‘hayır’ diyebilmesi niçin bu kadar önemli? Sözcük olumsuz ama sonucu çok olumlu. Hayır diyebilme çocuk ve gençlerin istemediği şeylere bulaşmasını önlemede çok önemli. Çocuk arkadaşlarıyla vakit

YESiLAY •

NİSAN 2014

41


DOSYA

geçirmek için bazı ortamlarda bulunuyor; ama kiminle gittiği, ortamın nasıl olduğu, orada ne yaptığı belli değil. Bir de hayır demeyi bilmiyorsa çocuk, bu defa çok kötü şeyler bizi bekliyor olabilir. Hayır demek, özgüvenin göstergesi. Arkadaşım çağırdı, gideyim değil. Kendi fikirlerini, tavrını, görüşünü ortaya koyabilmeli çocuk. Çocukla ilgili olarak sadece bağımlılıklar değil, istismar konuları da önemli. Mesela kendi bedenine

yim?” diyor. ‘Benim’ diyor aslında. Hemen kendisini suçlamaya başlıyor. Kendisini suçlayan çocuk diğer ortamlarda da kendini suçlu gibi hisseder ama anne baba bunun farkında değil.

Her şeye tamam derse aile, bu durum çocuğun artacak olan yaşına ve isteklerine göre devam edecek. Sonuç; tatminsizlik ve küçük şeylerde mutlu olamayan bir nesil.

Ailenin çocukla zaman geçirmesi her yaş grubunda farklı oluyor. Küçük yaş grubunda zaten çocuklar aile ile birlikte sürekli. Üç yaşına kadar ilgi odağı çocuk oluyor. Daha sonra anaokulu ve kreşlere gitme durumu var. Orada ilk dışarı açılma, ilk sosyalleşme durumları meydana geliyor. O zaman dış dünyanın farkına varıyor çocuk. Daha sonra gittikçe aile bağı ve iletişim ilk çocukluktaki gibi olmuyor. Zaten olmaması da gerekir. Büyümeyle beraber ailenin karşıladığı ihtiyaçlar hem farklılaşıyor, hem yön değiştiriyor, hem de azalmış oluyor. Yaş ilerledikçe aile ile geçirilen zaman azalıyor ama bu süreyi de tamamen koparmamak lazım. Ergenlik döneminde nerdeyse tamamen aile ilişkileri ve aile içi iletişim kopuyor. Tamamen arkadaşlara yönelme durumu var, dışarıdaki hayat daha cazip hale geliyor. Onun dışında internet ortamında varlığı devam ediyor. Arkadaşlarıyla ilişkilerini bilgisayardan devam ettiriyor. Çocuk aile ile beraber aynı sofraya oturamayacak duruma geliyor. Çünkü herkes ayrı bir hayat yaşamaya başlıyor. Tabi bu çağın getirdikleriyle de çok alakalı veya büyük yer veya küçük yerde yaşamakla da çok ilgili. Büyük yerde

dokundurtmamak, istemediği şeyleri yaptırmamak hayır deme becerisiyle sağlanabilir. Aile açısından bakarsak olaya; ailenin çocuğun her isteğine tamam demesi hem kendileri hem de çocuğun gelişimi için birtakım olumsuzlukları doğurmakta. Her şeye tamam derse aile, bu durum çocuğun artacak olan yaşına ve isteklerine göre devam edecek. Sonuç; tatminsizlik ve küçük şeylerde mutlu olamayan bir nesil. Aile olarak şayet uygun görmediğiniz bir şey varsa bunu çocuğa mantıklı bir şekilde açıklayarak, bir sınırlandırma koymanız gerekmektedir. Anne baba arasında yaşanılan problemler çocuğa da sirayet ediyor. Bu tür aile sorunlarını çocuğa yansıtmak ne derece doğru? Anne, baba arasındaki tartışmalar bütün aile sistemini bozuyor. Hamilelikte anne ile baba arasındaki anlaşmazlıklar, tartışmalar annedeki bütün hormonların çalışmalarını, sinir sistemlerini, kan basıncını, vücudun kimyasını bozuyor. Aile içinde tartışmalar, ses yükselmeleri, ortamın olumsuz elektrikli hali, çocuğa yansıyan şeyler. Çocuklarda da stresten fiziksel ve ruhsal çok etkilenmektedirler. Hiç tartışmasız bir yaşam olmaz tabi ki ama bu da bir öğrenim durumu; küçük tartışmaların sonunda tatlıya bağlanabilmesi, çözülüyor olması da önemli. Kavga boyutuna gelmiş tartışmalar çocuklarda rahatsızlık oluşturmakta. Öncelikle çocukta özgüven düşüyor. Çocuk ailesine karşı bir güvensizlik yaşıyor. “Ya annem babam ayrılırsa, ya ben yalnız kalırsam, bunun sorumlusu ben mi-

42

YESiLAY •

NİSAN 2014

Her aile de sorunlar olabilir. Önemli olan bunun çocuğa nasıl yansıtıldığı o halde. Peki, çocuğuyla verimli zaman geçiren ailenin bu gibi olumsuzluklardan etkilenmesinin boyutu nasıldır?

"Hayır" demek, özgüvenin göstergesi.

zorunluluklar da var. Dışarda yiyip içme durumu, eve zamanında ulaşamama da oluyor. Daha küçük yerlerde bu ilişkiler daha sıcak, samimi olabiliyor ve çocuğunuzun nerede olduğundan biraz daha emin olabiliyorsunuz. Anne, babanın yapması gereken çocuğu baskıcı olmaktan uzak bir şekilde kontrolünü sağlamak, arkadaşlarından ve çevresinden haberdar olmak, kendi aralarında tartışsalar dahi çözüm odaklı davranmak ve bu durumun çocuk da stres ve üzüntü duyacak boyutundan sakınmak.

yesilay.org.tr


ŞUBELERİMİZİN PROJELERİNE MALİ DESTEK! Türkiye Yeşilay Cemiyeti, stratejik hedefleri doğrultusunda çeşitli saha faaliyetleri ve etkinlikler düzenleyerek ülke çapında bağımlılıkla etkin şekilde mücadele etmeyi amaçlayan Şubelerinin projelerine mali destek veriyor. DESTEKLENECEK PROJELER • Çocuk ve gençlerin bağımlılık alanları ile ilgili bilgi ve farkındalık düzeylerini arttıracak saha faaliyetleri. • Bağımlı riski taşıyan çocuk ve gençlerin sosyal hayata katılımlarını arttıracak sportif ve kültürel etkinlikler BAŞVURU TARİHLERİ • Proje tekliflerinin sunulması: 31 Mart- 30 Haziran • Değerlendirme, bilgilendirme, imza süreci: 14 Nisan – 28 Temmuz • Uygulama: 28 Temmuz – 28 Ekim PROJE BAŞINA DESTEK MİKTARI • En az: 10.000 TL • En fazla: 50.000 TL

Başvuru için: yesilay.org.tr

0 212 527 16 83

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

43




RUHUNUZAda EGZERSiZ IN P A Y Egzersizin sizin fit ve zayıf kalmanıza yardımcı olduğunu biliyorsunuz. Ama bu spor salonuna gitmenin tek sebebi değildir. Aynı zamanda ruhunuz için de çok yararlıdır. Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, egzersizin sadece vücudunuza değil ruhunuza da nasıl yardımcı olduğunu sizler için yazdı.

Depresyonu hafifletmeye yardımcı olur: Araştırmalar göstermiştir ki egzersiz sıkıntıyı uzaklaştırmakta çok etkilidir hatta majör depresif bozuklukların tedavisine de yardımcı olur. Geçen sene Texas South Western Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, antidepresan etkisi yapmak için doktorlar tarafından hastalara tavsiye edilecek egzersiz dozlarını da içeren bir klinik rehber bile oluşturdu. Hafızanızı geliştirir: Kalp atışınızın yükselmesi beyne giden kan akışını arttırır ve bu da hafızanız ve genel beyin fonksiyonlarına yardımcı olur. Egzersiz öncesi ve sonrası beyin yapısının araştırıldığı bir çalışmada, araştırmacılar çalışmaya katılan bireyler terledikten sonra beynin bazı

46

YESiLAY •

NİSAN 2014

bölgelerinde hacim artışı olduğunu buldular. Burada egzersizin etkisi oldukça belirgindir. Hastalar dikkatle ilgili yaptıkları testlerde ve hafıza değerlendirmesinde egzersiz sonrasında % 10-15 daha iyi sonuçlar verdiler. Stresinizi azaltmaya yardımcı olur: Stresli olduğunuzda - ki sıklıkla yapılacaklar listesi çok uzundurmuhtemelen bu kadar şeyin arasına bir de egzersizi sıkıştırmaya çalışmanın sizin için daha da sinir bozucu olacağını düşünüyorsunuz. Oysa Kolorado Üniversitesi’nde geçen yıl yapılan bir çalışmaya göre zorunlu olarak bile egzersiz yapsanız yesilay.org.tr


bu sizi stres ve anksiyeteden korur. Yani bahanelerinizden kurtulun ve kendinizi çileden çıkmış hissettiğinizde bile spor salonuna gidin.

ederek sizi çıldırtırken, egzersizleri düzgün nefes teknikleri ile ve hareketin şeklini bozmadan antrenmanınızı tamamlamak ciddi bir efor gerektirir.

Dikkatinizi daha fazla toplamanızı sağlar: Egzersiz ile ilgili yapılmış 100’den fazla çalışmayı değerlendirdikten sonra Iowa Üniversitesi’ndeki araştırmacıların çıkardıkları sonuç; kuvvetlenme antrenmanı dikkatinizi daha fazla toplamanıza yardımcı olur çünkü o da dikkat gerektirir. Her şeyden öte yanınızdaki adam sinirle ve şikayet

Hedeflerinize sadık kalmanıza yardımcı olur: Başka bir grup araştırmacıya göre; kardio antrenmanı uzun ve devamlı efor gerektirir, bu antrenmanı sürekli yapmak sizin bir görevi istikrarlı bir şekilde takip etme yeteneğinizi geliştirir. Bu da uzun vadeli çaba gerektiren (egzersiz ile alakası olmayan) hedefleri gerçekleştirmenize yardımcı olur.

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

47


BEBEKLERDE BİBERON ÇÜRÜKLERİ 48

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


KÜÇÜK UYGULAMALARLA

ONLENEBiLiYOR Bebeklerin en önemli besin maddesi olan süt, doğal içeriğinde şeker barındırdığı için gün içinde sıklıkla içtikleri sütün bir miktarı bebeklerin ağzında kalarak bakteri oluşmasına neden oluyor. Bu bakteriler ağız içine yerleştiği zaman miniklerin dişlerinde çürümeye neden oluyor. Annelerin üstlerine titredikleri bebeklerinin ağız bakımlarını en iyi şekilde yapmaları gerektiğini belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, biberonla beslenme alışkanlığı fazla olan bebeklerde görülen çürüklerin tedavisinin imkânsız olabileceğini ifade ederek anneleri uyarıyor.

Bebekte günlük ağız temizliğinin yapılması çürüğü önlüyor

ilerde konuşma problemlerine yol açtığını, bu nedenle önlem alarak çürük oluşumunu minimuma indirmek gerektiğini vurguluyor. Biberon çürüğü görülen dişlerin tedavi edilmediği takdirde ağrı ve iltihaplanmaya neden olduğunu belirten Kışlaoğlu, diş ağrısının bebekte beslenme ve uyku düzensizliğine yol açtığının altını çiziyor.

ÇÜRÜK OLUŞUMUNUN ENGELLENMESİ İÇİN BUNLARA DİKKAT EDİLMELİ! * Bebeğin ağzında şekerli sıvılar bulunan biberonla uykuya dalmasını engelleyin.

Biberonla bebeğe verilen şekerli, bisküvili, ballı veya pekmezli süt, bebeğin dişlerinde hızla çürümeye neden oluyor. Özellikle gün içinde ve gece boyunca sürekli biberon alışkanlığı olan bebeklerin dişlerinde biberon çürüğü geliştiğini belirten Kışlaoğlu, her gıda alımından sonra bebeğin ağız temizliğine özen göstermek gerektiğini; annelerin diş fırçalamaya başlamak için ‘erken’ olduğu düşüncesinin biberon çürüğü oluşumunda en önemli etkenlerden biri olduğunu hatırlatıyor.

* Her beslenmeden sonra dişlerini temiz bir bez ya da yumuşak kıllı bir diş fırçası ile temizleyin. Eğer temizleyemiyorsanız biberon içerisine su koyarak ağzını çalkalamasını sağlayın.

Biberon çürüğünün tedavisi neden bu kadar önemli?

* İlk dişleri çıkar çıkmaz düzenli olarak kontrole götürün.

Bebeklerde çürük tedavisinin neredeyse imkânsız olduğunu dile getiren Kışlaoğlu, erken yaşta çekilen süt dişlerinin, ardından çıkacak daimi dişlerde yapısal bozukluklara ve hatta yesilay.org.tr

* Biberondaki süte mümkün olduğunca şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin. * Bebeğinizi 2 yaşına gelmeden biberondan uzaklaştırmaya çalışın.

YESiLAY •

NİSAN 2014

49


HASTALIĞINDA 50

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Sigara tüketiminin göz sağlığını da etkilediğini biliyor muydunuz? Sigara kullanımının yaşın ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkan ve görme merkezini etkileyen sarı nokta hastalığının gelişimi ve ilerlemesini tetiklediğini ifade eden Doç. Dr. Fevzi Şentürk, hastalığın oluşmaması ve ilerlememesi için sigaradan uzak durulması gerektiğini önerdi.

Yapılan araştırmalar yediklerimizden içtiklerimize, soluduğumuz havadan yaşadığımız atmosfere kadar pek çok etkenin göz sağlığımızı tehdit ettiğini ortaya koyuyor. Özellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkan sarı nokta hastalığında, sigara kullanımının önemli bir risk faktörü olduğunun altını çizen Doç. Dr. Fevzi Şentürk, sigaranın hastalık riskini 2-4 kat artırdığını vurguladı. Şentürk, ailede sarı nokta hastalığına ilişkin bir genetik miras varsa ve kişinin genleri ‘kompleman faktörü’ içeriyorsa, sigara kullanımının riski katlanarak artırdığını ifade etti. Sarı nokta hastalığının cisimleri, çizgileri eğri ve kırık görme, görme kalitesinde bozulma ve renk görmede bozukluk gibi belirtilerinin bulunduğunu söyleyen Doç. Dr. Şentürk, bu hastalığın görme kaybına neden olabilen önemli bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Şentürk sigaranın retinayı koruyan önemli bir antioksidan olan lutein’in emilimini azalttığını, bu nedenle de sigara kullananlarda lutein düzeyinin düştüğünü ve sarı nokta hastalığı riskinin arttığını belirtti.

Sigara içilen ortamda bulunanlar da risk grubunda Sigaranın sarı nokta hastalığında ciddi bir risk oluştururken her sigara kullananın bu hastalığa yakalanmayabileceğine dair tespitte bulunan Doç. Dr. Şentürk, “Hastalığın gelişimi için risk faktörlerini değiştirilebilen ve değiştirilemeyen olarak ayırabiliriz. Değiştirilemeyen risk faktörleri arasında en önemlisi yaştır. Bunun dışında cinsiyet, açık göz rengi, ırk, aile hikayesi ve genetik yatkınlık değiştirilemeyen faktörler yesilay.org.tr

arasında sayılabilir. Değiştirilebilen risk faktörlerinden en önemlisi sigaradır. Bunun dışında aşırı kilo, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, aşırı alkol tüketimi, güneş ışığına maruz kalma gibi sebepleri sayabiliriz” diye konuştu. Sigaranın yanı sıra aşırı alkol tüketiminin de ayrı bir risk faktörü oluşturduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şentürk, sigara içmeyen ancak sigara içilen ortamlarda bulunanların da riskli grupta olduğunu sözlerine ekledi.

Sarı nokta hastalığının tedavisi Sarı nokta hastalığının kuru ve yaş olmak üzere iki tipinin bulunduğunu belirten Doç. Dr. Şentürk, hastaların yüzde 10’unu oluşturan yaş tipinin görme kaybının yüzde 90’ına neden olduğunu bildirdi. Hastalığın daha yavaş ilerleyen kuru tipinin henüz bilinen tam bir tedavisi olmadığını ifade eden Doç. Dr. Şentürk; vitamin, mineral, lutein, balık yağı ve antioksidanların hastalığın ilerlemesini azalttığını söyledi. Doç. Dr. Şentürk, sarı nokta hastalığının yaş tipinde ise göz içine yapılan enjeksiyon tedavilerinin uygulandığını açıkladı. Doç. Dr. Şentürk, yeni damar oluşumunu tetikleyen nedenleri uzun süre baskılamak için ayda bir enjeksiyonu tekrarlamanın gerekebileceğini ayrıca hastalığın nüks etme riski taşıdığı için yakın takibin önemli olduğunu vurguladı. Sınırlı vakalarda fotodinamik tedavi yöntemine de başvurulduğu açıklayan Doç. Dr. Şentürk, fotodinamik tedavinin ilaçla birlikte yapılan bir lazer tedavisi olduğunu ve amacın hastalık nedeniyle yeni oluşan damarları tıkamak olduğunu sözlerine ekledi.

YESiLAY •

NİSAN 2014

51


52

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


GENÇLERDE BEL AĞRISINA

T A K DİK Günümüzde bel ağrıları, yetişkinlerin olduğu kadar çocukların ve gençlerin de önemli bir sorunu olarak ortaya çıktığına dikkatleri çeken Dr. İlker Solmaz, son yıllarda yapılan araştırmalara göre gençlerde bel ağrısı sıklığının arttığını vurguladı. Duruş bozukluklarının bel ağrısına neden olduğunu belirten Türkiye Proloterapi ve Ağrı Merkezi Klinik Direktörü Uzman Doktor İlker Solmaz, “Bel ağrısı şikâyeti ile gelen hastaların yaş ortalamaları gün geçtikçe düşmektedir. Bunun en önemli sebebi çocuklarda ve gençlerdeki kötü beslenme, egzersizden yoksun sedanter adını verdiğimiz hayattır. Geçmiş 5 yılda bel ağrısı şikâyetiyle tedavi ettiğimiz hasta yaş grubu 35-40 ve üzeri iken, günümüzde bu yaş grubu 15-20 arasına kadar inmiştir ” dedi.

Çocukluk ve gençlik döneminde bel ağrısına dikkat Kas ve iskelet sistemindeki kronik ağrılı rahatsızlıklarda en etkili yöntemin Proloterapi olduğunu belirten Solmaz, “Proloterapi’’ yöntemi ile ağrıya neden olan hasarlı bölgede, özel bir solüsyonla mikropsuz iltihap oluşturduklarını ve vücudu vücuda bağışıklık sistemi hücreleriyle tedavi ettirdiklerini belirtti. Çocukluk ve gençlik döneminde bel ağrılarına önlem alınmadığı takdirde; duruş bozukluğu bulunan, kambur, sürekli sırt, boyun şikâyetleri çeken bir nesille karşı karşıya kalabiliriz.” diye konuştu. yesilay.org.tr

Bel ağrısını önemseyin Son yıllarda bel ağrısının genç yaşlarda görülmesinin, hareketsizlik ve hızlı beslenmeye bağlı olduğu konusuna dikkatleri çeken Uzman Doktor İlker Solmaz, “Okullarda uzun ders saatlerinden sonra dershanelere giden öğrenci tüm gününü oturarak geçirmektedir. Eve geldiklerinde ise dinlenmek ya da beli rahatlatıcı egzersiz yapmak yerine bilgisayar başına geçmektedirler. Ayrıca yoğun tempo içinde fast-food adı verilen atıştırmalık yiyecekler, egzersiz yapmayan bedenle birleşince ortaya şişmanlık çıkmaktadır. Okullara yürüyerek değil, servislerle ulaşmak ise çocuk ve gençlerimizin egzersizden yoksun kalmasının diğer bir nedenidir” diyerek önlem alınması gerektiğini vurguladı.

Bel ağrısından korunmak için vücudu iyi kullanın Bel ağrısından korunmak için duruş ve vücudu iyi kullanma alışkanlığının gençlere kazandırılması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. İlker Solmaz, sırt ve bel kasları için en faydalı egzersizin yüzme olduğunu, kapalı yüzme havuzlarında yaz-kış haftada 3-4 gün birer saat yüzmenin, çocuklarımızın bel bağlarının ve kaslarının sağlıklı kalmasına faydalı olacağının altını çizdi.

YESiLAY •

NİSAN 2014

53




KÜLTÜR

HABER

Ödül rekortmeni filmlerle “Doğaya Dokun!”

5. Ankara Dağ Filmleri Festivali 2 Nisan’da başlıyor The North Face’in sunduğu ve bu yıl “Doğaya Dokun!” temasıyla yola çıkan 5. Ankara Dağ Filmleri Festivali, 02-06 Nisan 2014 tarihlerinde; doğa, keşif, macera ve belgesel sinema tutkunlarıyla buluşuyor. Dağ Kültürü Derneği ile Mineral Event tarafından düzenlenen festivalde ödül rekortmeni filmlerin yanı sıra macera ile adrenalin dolu toplam 43 film izleyicilerle buluşacak.

Dünyanın en iyi doğa filmleri festivalde Festival dünyanın çeşitli festivallerinde gösterilen 600’den fazla film arasından seçilen 2014 seçkisi toplam 37 filmden oluşuyor. Filmler; “Dünyadan”, “Keşif Ruhu”, “Doğa-Çevre-İnsan”, “Su Dünyası”, “Bisiklet” ve “Kayak” olmak üzere, 6 tema başlığı altında toplanıyor. Seçkide; rafting, dalış, dağcılık, kaya tırmanışı, base jump, kayak, dağ bisikleti gibi doğa sporlarının yanı sıra, çevre ve doğa belgeselleriyle gezi, keşif ve insan hikayeleri de yer alıyor.

1953’te Everest’te neler oldu? Bu yılın en dikkat çekici teması olan “Dünyadan” ile 12 film beyaz perdeye yansıyor. Bu tema altında yüksek kalitesi ve güçlü anlatımı ile “Uçurumun Kıyısında” filmi dikkat çekiyor. Tema kapsamında ayrıca dünyanın en tehlikeli dağı olarak bilinen K2 üzerine 3 ayrı film bulunuyor.

“Bisiklet” ve rekabet Salcano sponsorluğunda hazırlanan bu temanın dikkat çekici filmi ise “Mutluluk”. Filmde Hindistan’da kötü koşullar altında yaşayan cüzzam hastalarına ve zihinsel engelli kadınlara dikkat çekmek için yapılan çok zorlu bir bisiklet yolculuğu anlatılıyor.

56

YESiLAY •

NİSAN 2014

Çocuklar ve aileler için doğa filmi: Baba oğul birlikte “Şehirden Zirveye” Nefis görüntüler eşliğinde izleyeceğiniz bu film Alman Sebastian ve 9 yaşındaki oğlu Luca’nın yaptığın alışılmışın dışında gezi ve tırmanışı anlatıyor. Belgesel çocuklu yaşam ezberlerimizi de bozarken bizleri başka türlü bir çocuklu yaşamın mümkün olduğuna da ikna ediyor. Su dünyası’nın diğer dikkat çekici filmleri ise “keşif” odaklı. “Londra’dan Londra’ya” ve Tierra Del Fuego” belgesellerinde ortak nokta dünya. Bu filmlerin kahramanları dünyanın çeşitli bölgelerinde yaptıkları gezilerle keşifler çağından 500 yıl sonra dahi insanın içerisindeki keşif ruhunun ölmediğini gösteriyorlar.

Önemli iki söyleşi festival programında Festival kapsamında; kitap sergileri, söyleşiler ve ödüllü yarışmalar da düzenleniyor. Geniş bir izleyici kitlesine hitap eden Dağ Filmleri Festivali kapsamındaki bu etkinliklerle; dağ ve doğa bilincine dikkat çekiyor, ulusal dağ ve doğa belgeselciliğine katkı sağlayarak doğa kültürü alanındaki önemli bir boşluğu dolduruyor. Ülkemizin yetiştirdiği önemli dağcılardan Tunç Fındık’ın K2’ye yaptığı tırmanışı anlatan filminin gösteriminin ardından “Bir Yılda Üç 8000 Metrelik Dağ” başlıklı söyleşisi 6 Nisan Pazar günü saat 19.00’da yapılacak. Bisikletle dünya turu yapan ve yanlarında 2009 doğumlu çocukları Tibet Çınar Saruhan’ı ayırmayan İnci - Soner Sarıhan çifti “Yolda Büyümek” isimli söyleşileri 5 Nisan Cumartesi günü saat 18.15’te yapılacak. yesilay.org.tr


Mart’tan kısa kısa Dolmabahçe Sarayı Veliahd Dairesi’nin bir bölümü, 7 yıl süren restorasyonun ardından 22 Mart’ta “Milli Saraylar Resim Müzesi” olarak sanatseverlerin hizmetine sunuldu. Devlet Tiyatroları (DT) 3’ü ilk kez olmak üzere 36 oyun ve 128 temsille seyirciyi selamladı. Adana DT yapımı “Yarınlara Geç Kalmadan” ve Antalya DT’nin çocuk oyunu “Kahraman Şey” ile, İstanbul DT’nin "Çöl Fırtınaları (Selahaddin Eyyü-

bi)” oyunu ise Mart ayında prömiyerlerini yaptı. Tiyatro sanatçısı Kenan Işık, geçirdiği beyin kanaması dolayısıyla hastanede ameliyata alındı. Beyin kanaması geçiren Işık’ın hayati tehlikesinin devam ettiği ve tedavisinin yoğun bakımda sürdüğü bildirildi. Türk sineması, günümüze kadar hiçbir kopyasına ulaşılamasa da ilk Türk filmi kabul edilen “Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı”nın çekilmesinin ardından 100 yılı geride bıraktı.

Opera, sinema ve müzik alanında eserler veren usta sanatçı Altan Günbay, son yolculuğuna uğurlandı. Evinde yaşlılığa bağlı nedenlerle vefat eden Günbay’ın cenazesi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki tören ve Teşvikiye Camisi’nde namazının kılınması ardından Büyükçekmece Mezarlığı’nda toprağa verildi. Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursi’nin 54.seneyi devriyesi yurt içi ve yurtdışında yapılan programlarla anıldı.

Los Angeles Fotoğraf Festİvalİ’nde Türkİye Sergİsİ Los Angeles Fotoğraf Festivali (LAPF), Türkiye’yi temsil eden 100 eseri Amerikalı sanatseverlerle buluşturdu. 2014 yılı teması “Türkiye” olarak seçilen festivalde, jüri heyeti tarafından değerlendirilerek zorlu elemeyi geçen 100 fotoğraf, Los Angeles Downtown Hatakeyama Galeri’de sergilenmeye hak kazandı. Anadolu’nun dört bir yanından fotoğraf sanatına gönül vermiş amatör ve profesyonel fotoğrafçının katıldığı projede, dünyaca ünlü fotoğrafçılar Roberto Ysais, Vern Evans, Türk fotoğraf sanatçısı Mert Türkoğlu ve Pulitzer ödüllü Associated Press(AP) muhabiri Nick Ut jüri üyeliği yaptı. Oyuncu Didem Erol’un sunumuyla gerçekleşen açılış kokteyline, Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Aydın Topçu, jüri üyeleri ile yazar ve sanatçılar katıldı. Açılışta söz alan AP muhabiri Nick Ut, “Türkiye muhteşem bir buluşma noktası. Yüzlerce yıllık köklü tarihiyle farklı kültürleri içinde yesilay.org.tr

barındıran bir mozaiğe sahip. Böyle bir projede yer almaktan ve bu vesileyle Türkiye’yi daha yakın tanımaktan büyük mutluluk duydum” dedi. Mert Türkoğlu, “Uluslararası düzeyde bir marka olma yolunda ilerleyen LAPF, Türk fotoğrafçılarına uluslararası platformda kendilerini tanıtma imkanı sağlarken, sanatın evrenselliğinden yola çıkarak farklı kültürleri buluşturmayı ve ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmayı hedefliyor” dedi. Anadolu kareleriyle şehir, insan, doğa ve obje üzerine kurgulanmış 100 fotoğraftan oluşan sergiyi, yaklaşık 15 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. Bugüne kadar Türk fotoğrafçılığı adına gerçekleştirilmiş en kapsamlı uluslararası sergi olan “LAPF Konsept Türkiye” Los Angeles'ın ardından, mayıs ayında İstanbul Kanyon Alışveriş Merkezi'nde Türk sanatseverlerle buluşacak.

Mandela: Özgürlüğe Giden Yol Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın yaşamını konu alan “Mandela: Özgürlüğe Giden Yol” filmi 4 Nisan’da vizyona girecek. Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, 120 kopya ile ülke genelindeki sinemalarda gösterilecek olan filmin, bazı kopyaları Kürtçe altyazı seçeneğiyle, izleyiciyle buluşacak. Hayatını ayrımcılığa karşı mücadeleye adayan ve 2013 yılının Aralık ayında hayatını kaybeden Mandela’nın, siyaseti bıraktıktan sonra kaleme aldığı otobiyografisinden beyaz perdeye aktarılan film, Güney Afrikalı liderin tüm hayat hikayesini anlatan ilk film olma özelliğini taşıyor. Yönetmenliğini Justin Chadwick’in üstlendiği filmde, Mandela’yı Pasifik Savaşı, Prometheus ve Thor gibi filmlerde rol alan İngiliz oyuncu İdris Elba, Mandela’nın eşi Winnie Madikizela Mandela'yı ise Karayip Korsanları ve Skyfall ile dikkati çeken Naomie Harris canlandırıyor. YESiLAY •

NİSAN 2014

57


KÜLTÜR

TİYATRO

M u hammet ce l ep

B

Oyun bir tarafta devletin doktorlarını üç kuruşa talim ettiği ve bu da yetmezmiş gibi yazdığı ilaçlarda dahi ekonomik kısıtlamalar yaptığı bir ortamda dürüst kalmaya çalışan doktor ve çalışanları, diğer tarafta paralı hastalara sırf paralarını daha çok yolmak için hastalıklar icat eden dolandırıcıları komedi türünde önümüze sermekte.

Bora Seçkin yönetmenliğinde seyirciyle buluşan Kes ve Kaç İstanbul Şehir Tiyatroları’nın en yeni oyunu. “Peter Horsler’in 99 yılında kaleme aldığı ve yurt dışında pek çok özel ve profesyonel tiyatro tarafından sergilendiği” belirtilen oyun, sağlık sektöründe özelleştirmelerle beraber ortaya çıkan sorunları ele almakta. Oyun bir tarafta devletin doktorlarını üç kuruşa talim ettiği ve bu da yetmezmiş gibi yazdığı ilaçlarda dahi ekonomik kısıtlamalar yaptığı bir ortamda dürüst kalmaya çalışan

58

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


doktor ve çalışanları, diğer tarafta paralı hastalara sırf paralarını daha çok yolmak için hastalıklar icat eden dolandırıcıları saçma komedi türünde önümüze sermekte. Yönetmen Bora Seçkin’in 15 yıl öncesinin sağlık sorunlarını ele alan bu oyunu –anladığım kadarıyla hiçbir uyarlama yapmadan- hangi saikle sahneye taşımış anlamak güç doğrusu; çünkü oyun ne ülkemizde sağlık sektöründe yaşanan problemlere ayna tutabiliyor ne de tiyatral açıdan zengin özelliklere sahip. Son derece basit bir hikâyeye ve bu basit hikâye için fevkalade(!) bir kurguya sahip olan oyunun içerdiği esprilerin de neredeyse tamamı seyircinin zekâsıyla alay eder cinsten. İki perde ve yaklaşık yüz dakika süren oyunu sonuna kadar izleyebilmek ciddi bir sabır gerektirmekte.

yaşını kutlayan Şehir Tiyatroları’nda böyle bir oyunun seyirci karşısına çıkıp sahne işgal etmesi çok vahim gerçekten. Sanmıyorum ama, eğer ellerinde gösterecek oyun olmadığı için seyirciye bu işkence yapılıyorsa, sahnenin boş kalmasının çok daha iyi bir fikir olduğu kanaatindeyim. Neyse, bu “zorlama” oyun hakkındaki yazıyı burada noktalayıp, hazır Nisan ayına da gelmişken çocukluğumuzun ufuk açan kitaplarından olan Küçük Kara Balık’ın Özer Tunca yönetmenliğinde İstanbul Devlet Tiyatroları’nca sahnelenmeye başlandığının haberini vereyim; bakarsınız 23 Nisan’da yakınınızdaki çocuklarla beraber yolunuz tiyatroya düşer…

Komedi türü eserlerin başarısı zordur, oyun metnine titizlikle işlenip serpiştirilmiş “zekâ ürünü” espriler olmadan da başarıyı yakalaması imkânsızdır. Absürt komedilerde ise oyun daha çok ince esprilerle yürür ve her iki türde de verilmek istenen mesaj esprilerle sağlanmaya çalışılır. Ancak bu oyunda seyirciye verilmek istenen mesaj bırakın ince espriler yoluyla olmasını, adeta seyircinin gözüne sokularak verilmeye çalışılmış. Oyun tecrübeli isimleri bir araya getirmiş olsa da oyunculuklar da oldukça yapmacıktı ve vasatı bile bulamadılar maalesef. Vasat denebilecek sahne tasarımı ve ışık tasarımını da saymazsak oyunda elle tutulur hiçbir şey yok. 100. yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

59


KÜLTÜR

SİNEMA

betü l o lcay

Vizyon Tarihi: 1998 Yapım: ABD Yönetmen: Tom Shadyac Oyuncular: Robin Williams, Philip Seymour Hoffman, Bob Gunton, Monica Potter, Michael Jeter. Süre: 115 dk. Tür: Komedi, Dram, Biyografi

PATCH ADAMS

Hayata renk kat

Patch Adams, 9 Nisan 1999 tarihinde gösterime giren, ABD yapımı olan, duygusal ve didaktik öğeler taşıyan bir sinema filmidir. Patch Adams yaşanmış bir hayat hikâyesinden alınmıştır. İntihar eğilimli biri olarak girdiği akıl hastanesinde tedavi gören Hunter 'Patch' Adams (Robin Williams), hastaneden çıktıktan sonra tıp fakültesine öğrenci olarak girer. Okulda başarılı bir öğrenci olmasına karşın, ideallerinden dolayı hocalarından tepki görür. İşleyen, mevcut sağlık sisteminin hatalarla dolu oldu-

60

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


ğunu savunur ve 'hayata renk katarak' mizah yoluyla tedaviye katkıda bulunmaya çalışır. Daha sonra yoksul hastalar için kendi parası ve bağışlarla özel bir klinik açmaya kadar girişimlerini sürdüren Adams, film sürecinde sevgilisi Carin Fisher'in (Monica Potter) öldürülmesiyle ve lisanssız klinik açmakla darbeler yese de, tedavi hizmetlerinde yaptıklarıyla ünü ülke çapına yayılır ve bir anlamda amacına ulaşır. Patch Adams, gelişigüzel ve alelacele bir şekilde hastaları insancıl yöntemlerle tedavi etmeye çalışsa da kendisinden sonra gelecek olanlara örnek olur ve tıbbın teknikten ziyade insani yönlerine önem verilmesine ön ayak olur. Aman Tanrım, Yalancı Yalancı ve Budala Dedektif gibi herkes tarafından sevilen filmleri yöneten Tom Shadyac yine başarılı bir filme imza atmış. Gerek oyuncuların performansı özellikle de Robin Williams’ın harika oyunculuğu göz doldurur cinsten. Film, duygusal anlamda izleyicide büyük bir iz bırakıyor. Bu film unutulmaz filmlerinizin arasına girebilir. Sistem eleştirisi yapan birçok film olduğunu biliyoruz ama bir de sağlık sistemlerinin eksik noktalarını gözler önüne seren bu film de dikkatleri üzerinde çekmiş boyutta. Özellikle sağlık sektöründe çalışan veya yeni öğrencilerin bu filmi mutlaka izlemesini tavsiye ederiz.

yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

61


KÜLTÜR

RÖPORTAJ

CANAN TAN Yazmazsam yaşayamam! R Ö P O R TA J S ümeyya O lC AY

“Edebiyat insanı insana anlatmanın en iyi yolu” der ve ekler Canan Tan: “İnsanı ve insanın özünü hesapsız ve sınırsızca sevmem geniş bir okur yelpazesine sahip kıldı beni”. Çikolata Kaplı Hüzünler, Yüreğim Seni Çok Sevdi, Piraye ve daha birçok eseriyle kalplere taht kurmuş bir isim Canan Tan. Yeşilay Zümrüdüanka Ödül Gecesi’nde ise bağımlılıklara dikkat çeken o çarpıcı romanı Eroinle Dans kitabıyla “En Yeşilaycı Edebiyatçı” ödülünü alan Tan’la kuvvetli ve etkili kalemi hakkında konuştuk…

62

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Lise yıllarınızda basın yayın bölümünü çok istemenize rağmen ailenizin isteğiyle Eczacılık Fakültesi’nde buldunuz kendinizi. Ve sonra yine edebiyat ve tutkunu olduğunuz yazarlığa döndünüz. Nedir sizin dünyanızda edebiyat? Yazarlığı bir meslek olarak görmüyorum ben. Mesleğim Eczacılık. Edebiyat ve yazarlık ise gönül verilen, önüne geçilemeyen bambaşka bir tutku. “Yazmadan yaşayamam!” noktasına taşıyabiliyor insanı. Bende olduğu gibi... İstanbul’da yaşamamanız beni de şaşırttı doğrusu. İzmir’i sakin diye mi seviyorsunuz? Genel olarak nasıl bir yaşam tarzınız, nasıl bir dünya görüşünüz var? Ankara’da doğdum, Diyarbakır’a gelin gittim, İzmir’de yaşıyorum. Ve Türkiye’nin pek çok ilinde etkinliklere, kitap fuarlarına katılıyorum. Gittiğim her şehirden farklı kazanımlarla dönüyorum. Ülkemin her taşı, her bir insanı aynı değerde benim için. Yaşam tarzıma gelince... Sadelikten yanayım. Gürültülü patırtılı yaşamlar bana göre değil. İstanbul’a hayranım, ama İzmir’in sakin havası daha iyi geliyor bana. Yazarlar ve bir şeyler üreten insanlar sükûnete ve huzura ihtiyaç duyarlar. Benim de aradığım dinginliği bulduğum şehir İzmir. Bu yüzden buradayım.

Herkese eşit uzaklıkta, herkesle dost İyimser ve barışçıl bir yapım var. Herkese eşit uzaklıkta, herkesle dost... Kitap fuarlarında, saatlerce süren imza günlerinde, kadın erkek her yaştan, farklı kesimlerden, farklı eğitim seviyelerinde geniş kitlelerle kucaklaşmak en büyük mutluluk kaynağım. Sevgiyle, hoşgörüyle kucaklıyoruz birbirimizi. “Sevgi” sözcüğü en büyük anahtar! İnsan ayrımı yok bende! İnsanı, insanın özünü hesapsız ve sınırsızca seviyorum ben... Geniş bir okur yelpazesine sahip olmamın sırrı da bu galiba. Türkiye’de ilk kadın mizah yazarı oldunuz. Halen daha bunu yaşatmak istiyor musunuz yoksa klasik eserlerinizle bilinmek veya bu yolda ilerlemek mi sizi daha tatmin ediyor? Mizah, benim çok sevdiğim ve kişisel yapımla bire bir örtüşen bir edebiyat türü. Ancak, yazanın da okuyanın da farklı görüş açılarına sahip olmasını gerektiriyor. İlginçtir, Türk insanı gülmekten çok ağlamaya yatkın. Yaşamın içinden, satır aralarında kendinden bir şeyler bulabileceği eserleri okumayı tercih ediyor. Klasik romanlarım ve öykülerim bu tercihleri karşılamakta. Ama bu durum, mizah dalında eser vermeyeceğim anlamına yesilay.org.tr

gelmez. Sıranın kendilerine gelmesini bekleyen mizah öykülerimle, mizah sever okurlarıma ulaşmam yakındır. “Piraye” şahsım olarak da beni çok etkileyen halen daha kahramanlarını ve yaşadıklarını unutamadığım bir kitap. Üniversite bittikten sonra Diyarbakır’a gitmeniz, orada yaşadıklarınız kitapla örtüşüyor mu? Piraye’yi nasıl yazdınız, neler hissettiniz yazarken? Dünya edebiyatında da kabul gören bir gerçeklik var; yazar, mutlaka kendinden bir şeyler katar eserine. Piraye de benden en çok pay alan kitabım. Ancak Piraye ben değilim! Tek ortak noktamız, ikimizin de üniversiteyi bitirip genç yaşta Diyarbakır’a gelin gitmesi. Gerçek bir sentez Piraye. İçinde ben de varım, siz de varsınız, okuyanlar da var. Ama bunun ötesinde Diyarbakır’ın tarihi dokusu, yemek kültürü, gelenek ve görenekleri, orada kaldığım yılların bendeki izdüşümüyle anlatılıyor. Çok severek, yaşananları bire bir içimde duyarak yazdım. Belki de bu yüzden okuyan herkesin yüreğine dokunabildi Piraye...

Edebiyat, insanı insana anlatmanın en iyi yolu. Genellikle parçalanmış, belli bir düzeni olmayan ailelerin çocuklarının uyuşturucu batağına saplandığı düşünülür. Çok yanlış! Merak ve arkadaş çevresi sebebiyle önce sigara ve içkiyle başlayıp esrar, kokain, uyarıcı haplara bulaşan bir gencin hikâyesini anlattığınız Eroinle Dans kitabınız uyuşturucu bağımlılığı konusunda Türkiye’de yazılan ilk roman olmuştur. Öncelikle neden böylesi bir kitap çıkarma girişiminde bulundunuz? Uyuşturucuya olan ilk ürküntümü çocukluk yıllarımda yaşamıştım. Apartmanımızda çocuk aklımla kendime örnek aldığım kolejli bir kız vardı. Çok güzeldi, gösterişliydi yanı sıra başarılı bir öğrenciydi. Annem o kızın bir uyuşturucu partisinde yakalandığını söyleyip, “Hayatı mahvoldu!” dediğinde çok etkilenmiştim. Eczacı oldum. Uyuşturucuyu farklı boyutlarıyla tanıyordum artık. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden roman ödülü alan, Celal Bayar Üniversitesi’nde inceleme konusu olan Sokaklardan Bir Ali, bu konuya değindiğim ilk kitabım. Çikolata Kaplı Hüzünler’deki, eroin bağımlılığıyla ilgili Korkularım Kırbaçtır Bana adlı öykü, bu konuda söyleyecek daha çok şeyim olduğunu fısıldadı bana. Yazmalıydım. Edebiyat, insanı insana anlatmanın en iyi yoluydu. Herkes bilmeliydi bir adım ötesinde yaşananları. Bu illetin hiçbir ayrım gözetmeden herkese nasıl bulaşabileceğini...

YESiLAY •

NİSAN 2014

63


KÜLTÜR

RÖPORTAJ

Nobel Edebiyat Ödülü verseler, bu derece mutlu olmazdım. Kitabınızın baskısı ve piyasada yayılması sonrası kitap hakkında dönüşler nasıl oldu? Bu kitapta sizi en çok etkileyen ne idi? Ve sanırım bağımlı bir genç bu kitabınızın da desteğiyle bağımlılığından kurtulmuş… Önceleri, içinde eroin sözcüğü geçtiği için, çocuklarına okutmakta kararsız kaldı anneler, babalar. Ama içeriğini ve işleniş biçimini görünce, özellikle okutmaya başladılar. Okullarda tavsiye kitabı oldu Eroinle Dans.

Yeşilay’ın Zümrüdüanka Ödülleri’nden birine sahip olmak, hele bu ödülün madde bağımlılığı konusunda Türkiye’de en büyük gayreti gösteren kurumdan gelmesi benim için büyük onur. Beni de okuyanları da etkileyen bir nokta var kitapta. Genellikle parçalanmış, belli bir düzeni olmayan ailelerin çocuklarının uyuşturucu batağına saplandığı düşünülür. Çok yanlış! Bunu vurgulamaya çalıştım kitabımda. Kolej mezunu, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birinde okuyan, prenses gibi yetiştirilmiş, ailesinin gözbebeği bir genç kızımız da bu batağa saplanabiliyordu. Arkadaş çevresinde masum adımlarla başlayan, “Bir kereden ne olur? Denemekten ne çıkar?” diye devam eden sürecin nerelere kadar uzanabildiğini görmeliydi insanlar.

64

YESiLAY •

NİSAN 2014

Yazdıklarımın işe yaradığının en somut örneğini Antalya Kitap Fuarı’nda yaşadım. Gencecik bir delikanlı, “Bu kitap iki yıldır başucumda duruyor” dedi. Ve hikâyesini anlattı. İki yıl önce okumuştu Eroinle Dans’ı. Madde bağımlısıymış o zamanlar. Çok etkilenmiş kitaptan ve büyük bir irade örneği göstererek, belki biraz da tıbbi yardım alarak sıyrılmış bu illetten. “Hayatım kurtuldu sayenizde” dedi. “Yarım bıraktığım üniversiteye kaldığım yerden devam ediyorum.” O güne kadar aldığım en büyük müjdeydi benim için. Bana Nobel Edebiyat Ödülü verseler, bu derece mutlu olmazdım inanın. Yeşilay En’leri Zümrüdüanka Ödül Gecesi’nde kitabınız vasıtasıyla bağımlılık konusundaki tavrınız ve hassasiyetinizden dolayı En Yeşilaycı Edebiyatçı ödülünü aldınız. Bağımlılık alanında çalışan bir kurumdan böylesi bir aksiyonu bekler miydiniz? Hislerinizi alabilir miyiz? Yeşilay’ın bağımlılık konusunda Türk insanına örnek olacak kişi ve kurumları öne çıkararak ödüllendirmesi ve bu etkinliği düzenlenen tören aracılığıyla halkımıza duyurması, çok yerinde bir davranış. Kendi adıma konuşursam, Yeşilay’ın Zümrüdüanka Ödülleri’nden birine sahip olmak, benim için büyük onur. Hele bu ödül madde bağımlılığı konusunda Türkiye’de en büyük gayreti gösteren kurumdan gelince daha farklı bir anlama büründü gözümde. Bu yıl bir ilki yaşadık. Ama son olmayacağını, devamının geleceğini umuyorum... yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

65


KÜLTÜR

HOBİ

Çoraptan

ayıcık

H yapıyoruz;

hem de bİr ordu!

Herkesin kendine ayırdığı boş vakitleri vardır muhakkak. Bu vakitleri de farklı aktivitelerle değerlendirmeye çalışırız. Kimimiz dinlenmeyi tercih eder, kimimiz sevdiklerine zaman ayırmayı. Kimimiz de farklı hobilerle uğraşmayı... Şimdi sizlerle farklı bir hobi çalışacağız: Çoraptan ayıcık yapımı. Çalışmamızın sonunda isterseniz bir çocuğu sevindirebileceksiniz, isterseniz kendinize bir ayıcık ordusu yapma kararı alacaksınız. Düşünsenize odanızda yüzlerce ayıcık olduğunu. Farklı renklerde farklı boyutlarda yüzlerce ayıcık! Bence keyifli olur. Üstelik bu ayıcığı çocuklarınızla birlikte yapabilirsiniz ya da çocuğunuza sürpriz yapabilirsiniz. Emin olun, kaç yaşınıza gelirseniz gelin bu ayıcıklarla uğraşmak hoşunuza gidecektir. Bir ayıcık havuzunun içinde olduğunuzu düşünün; işte bu gerçekten yaşanması gereken bir aktivite.

Malzemeler

Üstünde şerit olan 2 adet çorap

Pamuk

İğne

İplik

Gözleri için toplu iğne ya da benzeri bir materyal

66

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Çoraplarınızı 3 eşit parçaya bölün. Böldüğünüz parçalardan ayakucu kısmına pamuk doldurun ve iğne iplik yardımı ile pamukların dışarı çıkmayacağı şekilde dikin. Çorabınızın topuk kısmını da pamukla doldurun, ardından iki çıkıntı oluşturup dikin. Bu çıkıntılar ayıcığımızın kulaklarını oluşturacak.

1

7

2

8

3

9

4

10

Ardından çorabınızın şerit kısmını kesin ve ayıcığımızın kulakları dışarıda kalacak şekilde ayıcığımızın başına dikin. Diğer çorabınızın topuk kısmını kesin ve pamukla doldurun

ardından üç çıkıntı kalacak şekİlde dİkİn. Bu üç çıkıntı ayıcığımızın ayakları ve kuyruğu olacak.

Ardından çorabınızdakİ şerİt şeklİndekİ kısmı kesİn

bİr öncekİ adımda ayıcığımızın ayaklarını oluşturduğumuz parçanın üzerİne dİkİn. Ayıcığımızın burnu için bir parça kesin ve pamukla doldurup üzerine iğne iplikle ağız ve burun şeklinde dikim yapın, ardından ayıcığımızın yüzüne dikin. Ayıcığımızın gözleri için boncuklarımızı ayıcığın yüzüne dikin. İsteğe bağlı olarak küçük bir iplik yumağını ayıcığınızın kafasına dikebilirsiniz.

5

6

11

El hızınıza bağlı olarak yarım saatlik bir uğraş ile sizin de el yapımı bir ayıcığınız olabilir. Ayıcığınızı bir çocukla beraber yaparsanız onun zekâ gelişimini arttırmasına ve el becerisini kazanmasına da katkı sağlamış olursunuz. Bu çalışmayı www.hobiblogu.com sitesi Yeşilay Dergisi için hazırlamıştır.

facebook.com/yenihobisayfasi yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

67


KÜLTÜR

YEMEK

Malzemeler 

4 adet kuzu pirzola

2 su bardağı haşlanmış kuru fasulye

Pirzola marinasyon için: 

1 su bardağı sıvıyağ

3-4 diş sarımsak

3’er adet renkli biberler sarı kırmızı ve yeşil

1 yemek kaşığı bal

2 yemek kaşığı soya sos

1 adet kuru soğan

1 yemek kaşığı acı biber salçası

3 diş sarımsak

1 yemek kaşığı tereyağ

Taze otlar, kekik, maydanoz, biberiye

Hazırlanışı Etleri marinasyon için verilen malzemelerle karıştırıp en az 4-5 saat buzdolabında terbiye edin. Biberleri tavla zarından biraz daha büyük doğrayın. Kuru soğanları yarım ay şeklinde doğrayın. Derin bir wok tavasını ateşe koyun ve altını iyice kızdırın. Tavaya önce az miktarda sıvıyağ ve tereyağını ekleyin. Hemen ardından soğanları katıp, soğanları karamelize edin. Sarımsakları kattıktan sonra biberleri de ilave edip sotelemeye 2-3 dakika daha devam edin. Hemen sonra haşlanmış kuru fasulyeleri katıp taze otlar ve tuz ve biberle lezzetlendirip tavayı ocaktan indirin. Marine işlemi bittikten sonra etleri yağsız bir kızgın tavada arkalı önlü kızartın. Burada dikkat! Kuzu eti fazla pişirilmez; içinin pembemsi olmasına dikkat edin. Servis tabağına önce fasulye sotesini üzerine kuzu pirzolaları koyup servis edin.

Afiyet olsun… 68

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Püf Noktası SOFRALARIMIZIN BAŞ TACI OLAN KURU FASÜLYEYİ BU SEFER FARKLI BİR ŞEKİLDE SUNMAK İSTEDİM. SOTE ŞEKLİNDE PİŞİRİLDİĞİ ZAMAN DAHA FARKLI VE DAHA LEZZETLİ OLDUĞUNU HEP BERABER PİŞİREREK DENEYELİM. ETLERİN YUMUŞAK, LEZZETLİ VE DAHA AROMALI OLMASINI İSTİYORSAK ÖNCELİKLE ET SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ. HAYVAN KARKASINDAKİ YERİ, PİŞİRME USULÜ, UYGULANAN ISI VE MARİNASYON İŞLEMİ BUNLARIN BAŞINDA GELMEKTEDİR. IZGARA ŞEKLİNDE PİŞİRECEĞİMİZ ETLER KALİTELİ YANİ SIRT KISMINDAKİ PARÇALARIN OLMASINA ÖZEN GÖSTERİN.

yesilay.org.tr

E s a t Ö Z ATA Beykent Üniversitesi Aşçılık Program Başkanı Gastronomi ve Mutfak Sanatları Öğr. Gör. AŞPAFED Milli Takım Direktörü @esatozata

YESiLAY •

NİSAN 2014

69


M

KAYISININ ŞEHRİ

ALATYA


M ehmet A l i D o ğ a n M e r ve K a r aday ı

Malatya’nın Tarihi

K

uruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir Malatya. Hitit devrindeki “Melidu” kasabası bugün değişik isimler alarak nihayetinde Malatya olmuştur. 1075’te Türkler tarafından fethedilen Malatya, bir süre Memluklar’ın eline geçmiş, 1392’de Yıldırım Beyazıt tarafından tekrar fethedilmiştir. Daha sonra Osmanlı egemenliğini tanıyan Dulkadiroğulları tarafından idare edilen Malatya, 1516’da Osmanlı İmparatorluğu'na katılmıştır. Bugünkü Malatya, eski Malatya’nın bulunduğu yerden 9 km. uzaktadır. Şehir, 19. yüzyılın ilk yarısında Aspuzu denilen sayfiye bölgesine taşınmıştır.

Malatya Kültürü Kültür ve Sanat Malatya, bölge için önemli bir kültür sanat merkezidir. Buna müze ve sonradan açılan alışveriş merkezi büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Ayrıca, devlet tiyarosunun, kültür ve kongre merkezinin açılması, Malatya kültür ve sanatını önemli ölçüde değiştirmiştir. Camiler: Malatya merkezinde yaklaşık 500 yıllık tarihi olan bir cami bulunmaktadır. Adı Yeni Cami olan eser son yıllarda restore edilmiştir. Bir diğer cami de Ulu Cami’dir. Müzeler: Kuruluş tarihi 7 Mart 1971 olan Malatya Arkeoloji Müzesi yoğun ilgi görmektedir. Arslantepe Höyüğü: Orduzu Belediye sınırları içinde bulunur. Eski bir yerleşim bölgesi olan bu alanda, ilk arkeolojik araştırmalar 1932’de Fransızlar tarafında yapılmıştır. Bu alanda bir açık hava müzesi yapılması planlanmaktadır. Aslantepe Höyüğü’nde bugüne kadar birçok medeniyet yaşamıştır. Bu höyüğün bir diğer özelliği de dünyada kurulan ilk yerleşim bölgelerinden biri olması ve bugüne kardar 27 medeniyeti ağırlamasıdır.


KÜLTÜR

GEZİ

Yöresel Yemekler: İçli köfte, analı kızlı, kayısı tatlısı, ekşili köfte, mercimekli köfte, kulak çorbası, tavşanlı yufka, kaburga dolması, tava, kâğıt kebabı, kalbur hurması, bilik, pirpirim cacığı, yapraklı köfte lezzetlerinin arasındadır.

Eskişehir ve çevresindeki şehirler, bu dönem-

Malatya Kayısısı

yakınlarına kadar gelmişlerdir. 708 yılında Ab-

Kayısı Malatya’yla özdeşleşmiş bir meyvedir. Malatya ekonomisine katkılarının yanı sıra Malatya kültürünü ve mutfağını da etkilemiştir.

bas Bin Velid ve 778 yılında Masan Bin Kataba burayı işgal etmiştir. 7. yy.'ın sonundan, 10.

Türkistan, Orta Asya ve batı Çin’i içine alan bir coğrafya, kayısının anavatanı iken tarihi süreçte ülkemize taşınmış ve Malatya topraklarında en güzel, en leziz, en kaliteli biçimine bürünmüştür. 5 milyonu aşkın ağaçtan üretilen kayısı kurutulmakta ve ihraç edilmektedir.

Savaşları bazı efsane ve destanların doğmasına neden olmuştur. Bunlardan en önemlisi Seyit Battal Gazi Destanı'dır. Seyit Battal Gazi Destanı'nın Bizanslılarca uyarlanmış şekli "Digenis Akritas"destanıdır.

Malatya nüfusunun % 60’ının geçim kaynağını oluşturan kayısının % 95’i ihraç etmektedir. Bu ihracattan Malatya'ya 150 milyon dolardan fazla döviz girdisi sağlanmaktadır. Hacıhaliloğlu, Kabaaşı, Soğancı, Hasanbey, Çöloğlu, Çataloğlu, Şekerpare, Yeğen, Hacıkız, Paşa Mişmişi ve Turfa adıyla bilinen türleri bulunan kayısı kurutulup işlenmekte; ardından paketlenmekte ve satışa sunulmaktadır. Dünyada üretilen kuru kayısının da % 65-80’ini Malatya kayısısı teşkil eder.

Malatyalı Seyyid Battalgazi Efsanesi M. S. 395 yılında Roma'nın ikiye bölünmesiyle, Frigya, Bizans toprakları bölümünde kalmıştır.

72

YESiLAY •

NİSAN 2014

de eski önemlerini yitirmişlerdir. Sadece Pressinus ticaret yolu üzerinde bulunan Dorlion Kaplıcaları varlıklarını sürdürebilmiştir. Bizans topraklarını istila eden Arap orduları, Eskişehir

yy.'ın sonuna dek 300 yıl süren Bizans-Arap

Battal Gazi veya Seyyid Battal Gazi, 8. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve hakkında çeşitli inanışlar bırakmış bir liderdir. Emevilerin Anadolu'nun doğusunu fethetmesi ile oraya yerleşmiş bir Arap ailenin oğludur. Battal Gazi, Malatya'da doğmuştur. Doğduğu ve yaşadığı evin yeri halen mevcuttur. Yıkıntı halinde korunmaktadır. Uzun yıllar halka yemek dağıtılan hayrat yeri olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bahsedilmektedir Battal Gazi hakkında bugüne ulaşabilmiş kaynaklar sadece mesnevi tarzı yazılmış, birbirini hem destekleyen hem de çelişen olgular içeren destanlar ve halkın hafızasında kalmış olan bilgilerdir. yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

73


a r z u çe r ke z

“Kendine Bir İyilik Yap” Dünya üzerinde bir çok ülkede düzenlenen, 130 şehirde 7 milyondan fazla insana ulaşan Dialogue in The Dark/Karanlıkta Diyalog sergisi Aralık ayından bu yana İstanbul’da. Haziran’a kadar devam edecek olan bu sergi ziyaretçilerini de bekliyor. Hadi gelin, hayal dünyamızda da bu sergiyi gezmeye çalışalım. İstanbul/Gayrettepe metro istasyonunda 1500 metrekare alan üzerine kurulan platformda İstanbul’u geziyorsunuz ama çok büyük bir farkla! Siz hiç görmeyen bir rehber eşliğinde İstanbul’u gezdiniz mi? Öyleyse hazır olun! Bu gezi; dokunmak, hissetmek, duymak yani kısacası görme duyusu dışındaki tüm duyularınızı harekete geçirecek bir sergi olarak karşımıza çıkıyor. Bu ilginç sergiyi farketmek benim için de şüphesiz kolay olmadı; hergün metro istasyonundan geçerken “Acaba ne anlatıyor?” diye içimden geçirmeme

74

YESiLAY •

NİSAN 2014

rağmen yetişmem gereken vapur ya da metrobüs olduğunu hatırlayıp adımlarımı hızlandırırdım onlarca insan gibi.

Her yer zifiri karanlık ve elimizde sadece beyaz baston Biraz sergi hakkında bilgi sahibi olma fırsatını yakaladığım an, biletimi alıp kendimi bekleme salonunda buldum. Öncelikle kısa bir gezi olacağını düşündüm ve bu kadar fonksiyonel olabileceğini tahmin etmedim. Yani 90 dakika süren bir gezi dışarda kolay olur da karanlıkta nasıl olurdu; açıkçası çok hayal edemedim. Gözlük, telefon, saat vb. ışık yayacak eşyalarımızı dolaplara bırakarak elimizde beyaz bastonumuz ile ortalama 7-8 kişilik gruplarımız ile platforma girişimizi yaptık. Rehberimiz eşliğinde gezimiz başladı ama içimi bir korku sardı, her yer zifiri karanlık olduğundan tanıdık bir

yesilay.org.tr


sese ihtiyaç duyuyorduk haliyle. O an, iş yerinde beraber çalıştığım görme engelli arkadaşımı bir nebze anlamaya başladım. Platform içerisinde öncelikle sokakta yürüme, parkta banklarda oturup kuşların sesini dinleme, çakıl taşlarını basarak geçme turu vardı, fakat hiç kullanmadığım beyaz baston ile bu mümkün olmamakla beraber sürekli grup arkadaşlarıma çarpıyordum, tabi onlar da bana… Ardından nazikçe özür dileyerek geziye devam ediyorduk. Rehberimiz o kadar sahaya hakimdi ki, gözlerinde lazerli bir gözlük olup her yeri gördüğünü düşünmekte idim. Gezi gerçekten zordu. Karanlığa alışmak diye bir şey yoktu, çünkü ışık yoktu. Bu sebepten dolayı diğer duyularımız harekete geçmişti. Park gezisinin ardından kentin kalabalık meydanlarında bulduk kendimizi; kırmızı ışıkta durma ve karşıya geçme gibi mesela. Ardından gündelik hayatta daima yaptığımız gibi tramvaya bindik. Ama bu biniş, her gün görüp oturduğumuz koltuklardan farklı. Önce oturma yerini bulmak için dokunmaya başlıyorsun, oturacağın yeri seçip oturuyorsun. Ellerinle camı, koltuk kenarlarını hissediyorsun. Fakat daha önceden görerek deneyim sahibi olduğum için gözlerimin önüne renkleri gelmekteydi. O zaman iş arkadaşımın neden herşeyi detaylı dokunuşlarla incelediğini anladım. Ardından çarşıya gidiyoruz; havucu, limonu, patatesi dokunarak görüyoruz. Bazı bilemediğimiz şeyleri ise koklayarak tanımaya çalışıyoruz. Görmeyi bilen biri için elbette kolaydı sebzeleri tanımak.

Braille alfabesi, görme engelliler için yapılmış film… Çarşı gezisi ardından, bu kez uçağa biniyoruz. Bu arada rehberimizin saha hakimiyetini hayranlık ile dinlemekteyim. Karanlıkta çarpa çarpa, duvarlara dokuna dokuna uçağa biniyoruz. Öncelikle kendimize bir koltuk bulup, kemerlerimizi bağlamaya çalışıyoruz. Ardından gezimizi bir misafirlik

yesilay.org.tr

ile devam ettiriyor ve görme engelliler için betimlenmiş bir sinema filmi kesiti dinliyoruz, biraz sohbet ediyoruz. Filmin ardından Braille alfabesine dokunuyor ve kendi baş harflerimizi bulmaya çalışıyoruz, sonra karanlıkta gündelik kullandığımız harf ile yazı yazmaya çalışıyoruz. Gezinin son bölümünde ise bir cafeye girip bir şeyler yiyoruz, parasını ödüyoruz ve rehberimiz paranın üstünü karanlıkta, doğru bir şekilde iade ediyor. Bu elbette şaşırtıcı idi. Bu gezi 90 dakika sürmüştü ve inanın zaman kavramı manasını yitirmişti o süre zarfında. İlk başlarda aradığımız o tanıdık ses hissi, bir süre sonra kendimize güven vermişti. Rehberimize de sohbet esnasında sorduğum ilk soru görme engelli olup olmadığıydı. Meğer rehberimiz de yüzde doksan görme engelliymiş. Paranın üstünü doğru bir şekilde vermesinin de bir yolu varmış; paraların üzerinde görme engelliler için dokunarak anlayabilecekleri özel bir tanımlama yöntemi geliştirmişler.

Hayatımızı görme endeksli yaşadığımızdan diğer duyularımızıın farkında değiliz Bu gezide beni en çok etkileyene gelince… Hayatımızı o kadar çok görme endeksli yaşıyoruz ki çoğu zaman diğer duyularımızın farkında olmuyoruz. Dokunmaktan bihaberiz, göz göze gelmekten de. Kuşların sesini en son ne zaman dinlediniz bilmiyorum ama, o kulaklıkla dinlediğimiz yüksek sesli müzikler ile duyma yetimizi de köreltmiş olabiliriz. Görme yerine bakma endeksli yetişiyoruz. Bir iyilik yapalım kendimize ve bu sergiyi muhakkak ziyaret edelim. Gündelik hayat içerisinde kaybettiğimiz hissiyatları bu sergi belki bir nebze olsun kazandıracaktır bizlere. Bu güzel deneyimi empati kurmanın somut örneği olarak çocuklar ve gençler de mutlaka ziyaret etmeli.

75


KÜLTÜR

KİTAP

me ryem o lcay

AŞK TERAPİ NEVZAT TARHAN TİMAŞ YAYINLARI

Herkesin malumudur; dünyanın ‘sevgi’ üzerine yaratılmış olduğu. Bahsedilen sevginin beşeriyete inmesine; ‘aşk’ denilir. Aşk öyle bir bağımlılıktır ki, kopmak istersin yürek izin vermez, daha da bağlanmak istersin, bu sefer de ruh kaldırmaz. Ama eğer kişi gerçek bir aşka sahipse, her iki durumu da görmezden gelir, cefasına saygı duyup, aşkının verdiklerine devam eder karşılık görsün veya görmesin… Aslında “Yaradandan ötürü sevmeyi” idrak etmişsek, aşk acı getirmez. Fakat bunu hastalık derecesinde bir beşere hissedip, Yaradanı unutuyorsak işte o zaman her iki cihanda da meçhule gideriz. Bu aşk silsilesi içerisinde nasıl bir tavır almamız gerektiğine dair anlamlı bir kitap yazan Nevzat Tarhan, “Aşk Terapi” ile okuyucuları “Yunus Terapi – Mevlana Terapi” adlı kitaplarında olduğu gibi, maneviyatla süslenmesi gereken bir sevgiye, aşka çağırıyor.

MENEKŞE KOKULU HİKÂYELER ENDER HALUK DERİNCE YAKAMOZ YAYINCILIK

Hikâye; bir anlatının, detaylar içinde boğulmadan, anlatılmak istenilen olayı yüzeysel ama nokta atışlı veren, fazla kurguya dayanmayan bir türdür. Okuyucuyu direk kendisine bağlayan hikâye kitapları da, romandan kaçanların sığınaklarıdır adeta. Hele bir de bu hikâyeler insanın içini huzurla dolduran, neşe veren, “iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren” türden hikâyeler ise, lezzeti bir başka olur. “Menekşe Kokulu Hikâyeler” adlı altmış dokuz hikâyeden oluşan bu hikâye kitabı da, bahar aylarını iyice hissetmeye başladığımız şu günlerde, içimize bahar havası estirecek eserler arasındadır.

76

YESiLAY •

NİSAN 2014

ŞAHANE HATALAR HEATHER MCELHATTON APRIL YAYINCILIK

Hiç hata ‘yapmadığın’ oldu mu? Ya da arabeskvarî sorayım; hatasız kul olur mu? Cevap veriyorum; olmaz. Çünkü sen öyle bir varlıksın ki, tek başına değilsin. Ruhun, bedenin, kalbin ve aklın ile birçok koldan baskıya uğrayıp, tüm bu kolları bir yapıda kontrol etmeye çalışıyorsun. Tabi haliyle hatalar da kaçınılmaz olur. Ama kederlenmene gerek yok, çünkü hatanın oluşma aşamasında nasıl tek değilsen, hataları yaptıktan sonra da tek kalmıyorsun. İşte; “Şahane Hatalar” adlı roman da; hataların en tatlı hallerini sana ve bizlere gösterip, aslında o hataların insanları olgunlaştırdığını, kendimize tecrübe kattığını ve bazen hataların müspet sonuçlar doğurduğunu okuyucusuna sergilemektedir. Kıssadan hisse çıkaranlara iyi okumalar.

MOMO MICHAEL ENDE KABALCI YAYINLARI

“Momo ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsü”, sessiz bir kız olan Momo’nun, eski, taştan yapılma bir amf itiyatroda yerli halk tarafından bulunmasıyla başlar. Karşısındakine “dinlemeyi öğreten”, kimsesiz olmasına rağmen içinde sevgi barındıran, “zaman hırsızlarıyla” kıyasıya mücadele eden bir kız çocuğunun öyküsüdür “Momo”. Peki, nedir “zaman hırsızı”? Metropolleşmenin beraberinde getirmiş olduğu; insanları kendine hapsetme, özellerinden koparma, değerlerini çalma ve sizi kandırmak gibi durumlarıyla zamanınızı doldurmak için oluşan bir hırsızlıktır bu. Ve bir kız çocuğu / çocuklar aracılığıyla uyarı sinyalleri veriyor elimizdeki kitap. Sayfalarında, kendi hırslarımızdan sıyrılmanın tadına varacağımız bu hikâye kitabı, kendimizi tekrar hatırlamak için bir fırsattır.

yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

77


78

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

79


A hmet K ay n a r / S a l iha B ü ş r a S e l ma n

SPOR

SPOR

yelken kanatla uçmaya

hazır mısın? 80

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Yelken kanat ya da diğer adıyla Delta Kanat (kanat şekli Yunan harfi delta (Δ)biçiminde olduğu için çoğu zaman yelken kanat yerine delta kanat olarak anılır) bir hava sporudur. Bu spor, diğer hava sporlarından yamaç paraşütü ve planörcülüğün bir karışımıdır. Yelken kanat, süzülme prensibi ile çalışan bir serbest uçuş hava taşıtıdır. Ağırlığı 15 ile 35 kg, hızı 25 ile 140 km/sa. arasında değişir. Yelken kanat ile biraz yüksekçe bir tepeden koşarak kalkış yapıp saatlerce havada kalınabilir. Araç planörlerin aksine motorsuz uçmasına rağmen yerden yükselen sıcak hava akımlarını ve tepeye çarparak yükselen hava akımlarını yakalayarak binlerce metre yükselebilir. Böylece bulut tabanına ulaşıp buluttan buluta geçerek uzun mesafeler uçabilir. Rüzgârlı bir günde rüzgarı karşılayan bir yamaçta uzun süre havada kalabilir. Günümüzde CAD/CAM gibi yüksek teknolojili yenilikler ve Kevlar-Karbon gibi kompozit materyallerin endüstride yaygınlaşması ile büyük bir evrim geçirmiştir. Saatlerce süren yelken ucuşları, termal hava akımlarıyla binlerce metre irtifa kazanımı ve ülkeyi baştan başa geçen uzun ve yüksek irtafalı uçuşlar artık güvenle yapılabilmektedir.

Tarihi Yelken kanadın bilinen en eski formu 4.yy’da Çin’de bir imparator tarafından, idam cezasına çarptırılmış bir mahkümun test pilotu olarak kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır. Olayın geçtiği yüzyılı ve suçlunun aldığı cezayı düşünürseniz ilk formu da bulmuş olursunuz. Mahkum büyük bir uçurtma ile birlilte kuleden aşağı atılarak uçup uçamadığı gözlenmiştir. Mühendis ve kimyager Abbas İbn Firnas adlı kişi birkaç uçuş denemesi yapmış, fakat temel uçuş prensipleri bilinmediği için bu denemeler sonuçsuz kalmıştır. yesilay.org.tr

1880’lerin başında teknik ve bilimdeki gelişmeler ilk ve doğru kanadın keşfedilmesinde büyük rol oynamıştır. Otto Lilienthal adlı alman mühendis “Uçma Sanatının Temelleri: Kuş Uçuşu” adlı kitabıyla uçuşun temel prensipler hakkında birçok çalışmalar yapmış, yelken kanada benzer dizayn ettiği planörle 2000’den fazla kaydedilmiş uçuş gerçekleştirmiştir. Son denemesinde 17 metreden düşmüş ve omurgası kırılmış,son sözleri “ Kurbanlar olmalıydı, Rüya başladı.. Bunu sürdürün” olmuştur. Yabancı kaynaklarda bahsedilmese de; Otto Liliental’den çok önce (1632), lodoslu bir havada Galata Kulesi’nden kuş kanatlarına benzer bir araç kullanarak kendini boşluğa bırakan bir adam vardı. Ve bu adam uçarak İstanbul Boğazı’nı geçip 3000 m. ötede Üsküdar’da Doğancılar’a inen Hezarfen Ahmet Çelebi’den başkası değildi. Kendisi dünya havacılık tarihinin en kayda değer simalarından birisidir ama ne yazık ki uçuşları hakkındaki tek bilgi sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde vardır. Hazerfen’i daha fazla anlatmıyor, ağızlarınıza bir parmak bal çalıp uçmaya devam ediyoruz. 1951 yılında Francis Rogallo ve eşi Gertrude Rogallo esnek kanatlar için (Rogallo Kanadı) ilk patente başvuran kişiler olmuş, ve 1948 yılında US Pat.2546078 numarasıyla “kendinden şişen esnek uçurtma” adlı buluşun patentini almıştır. 1957 yılında NASA uzay kapsülü için kurtarma sisteminde kullanmak amacıyla bu kanat deneylerde kullanılmış ancak sonraları kanat yerine paraşüt sistemi seçilmiştir. Rogallo ilk, orjinal, basit, yeteri kadar ucuz, herkesin alabileceği

YESiLAY •

NİSAN 2014

81


SPOR

bir kanat fikrinin babası ve modern yelken kanadın atası olmuştur. 1960-1962 yıllarında Barry Hill Palmer esnek kanat konseptini koşarak havalanılabilen deltakanatlara adapte etmiş, 1963’te deltakanatlara aerofil yapı John W.Dickenson tarafından eklenmiş ve 60 tane üretilip satılmıştır. 1966’da Bill Moyes ve Bill Bennet’in su kayaklarına bağlı olarak yaptıkları bu spor, kanadı çeken ipin kopmasıyla kanat havalanmış ve modern yelken kanat uçuşu başlamıştır.

Uygulama Delta kanat başlangıçta güvensiz bir spor olarak değerlendirilirken, Günümüzde HGMA, BHPA veya DHV kuruluşlarınca sertifikalandırılmış ve üreticilier tarafından yüksek teknolojili malzemeler kullanılarak üretilen modern deltakanatlar yapısal olarak gücünü kanıtladıklarından bu şüpheden sıyrılmayı başarmışlardır. Pilot veya pilot dışı faktörler nedeniyle çoğu havacılık sporunda olduğu gibi deltakanat sporunda da ciddi yaralanmalar ve ölümcül kazalar meydana gelmektedir. Pilot güvenliği ve eğitim diğer havacılık branşlarında olduğu gibi bu sporda da en önemli konulardan birini oluşturur. Pilot harness adı verilen uçuş kuşamında yedek paraşüt taşır ve acil durumlarda paraşütü açarak yere güvenli bir şekilde yere iner. Kask ve çengelli bıçak pilotun güvenlik amacıyla taşıdığı diğer ekipmanlardan biridir. Pilot eğitimiyle birlikte kazalarda büyük bir azalma meydana gelmiştir. Başlangıçta pilotlar deneme yanılmayla ile öğrenirken günümüzde bu spor güvenlik limitleri içinde ve standartlara sahip eğitim programlarıyla, öğrenilmekte ve uygulanmaktadır.

82

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Yamaç Paraşütü ve Yelken Kanat Hatırlarsanız geçmiş sayılarda yamaç paraşütünü incelemiştik. Artık sizin de bildiğiniz gibi; Yamaç paraşütü ile Yelken Kanat üçüncü göbekten kardeş gibiler. Birbirlerine bu kadar benzeyen sporlar için neden üçüncü göbek dediğimi öğrenmek isterseniz “Yamaç paraşütü ile yelken kanat arasındaki farklara” buyurun: Aynı yükseklikten yanyana kalkış yapan yamaç paraşütü ve yelken kanat süzüldüklerinde yelken kanat yamaç paraşütünün iki katı mesafeyi iki kat hızlı alır. Mesela 100 metre yükseklikteki bir tepeden yamaç paraşütü ile en fazla 700-800 metre ileri gidilebilirken, yelken kanatla 1.600 (bazı modellerde 2.000) metre ileri gitmek mümkündür. Yamaç paraşütü azami 50 km/sa civarında hızlanabilirken yelkenkanat ile 140 km/sa hıza ulaşmak mümkündür. Bir yamaç paraşütünü sırt çantası gibi alıp taşımak mümkündür. Yelken kanat ise en az 4-5 metre uzunluğunda bir paket halinde taşınır ve bir yamaç paraşütü kadar daha ekipman gerektirir. Yamaç paraşütü yavaş uçabildiği için küçük ve dar alanlara iniş yapabilir. Yelken kanat daha hızlı olduğu için dar alanlara iniş yapması zordur. Hızlandığında yere paralel 70-80 metre gitmesi mümkündür. Yamaç paraşütü yine yavaş uçabildiği için küçük sıcak hava akımlarını (termik veya termal de denir) kullanarak yükselebilir, yelken kanat ise küçük hava akımlarının içinde kalmak için dar dönüşler yapamaz.

yüzeye göre tek yüzey veya çift yüzey olarak, kanat tipi açısından flex wing ve rigid wing olarak sınıflandırılma yapılabilir. Rigid yani sert kanatlar çok ileri seviyede uçuş tecrübesi ve becerisi gerektirir. 2) Harness: Pilotun kanat içinde yatay şekilde asılı olduğu uçuş kuşamıdır. Yapı itibariyle dizlikli harnes, koza tipi harnes, kabuk tipi harnes olarak sınıflandırılır. Kanat üreticilerinin çoğu kendi tasarımları olan harnesları da üretirler. 3) Vario ve Gps: Vario yani variometer kanadın mevcut irtifasını ve uçuş sırasındaki düşey irtifa değişimlerini anlık olarak gösteren bir uçuş yardımcısıdır. GPS ise (Global Positioning System) kanadın yeryüzündeki 2D konumunu (enlem, boylam) olarak gösterir. Gelişmiş GPS cihazları konumu 3D olarak olarak yani enlem-boylam ve denizden yüksekliği (MSL) de hassasiyetle verir. 4) Kask: Havacılık sporları için üretilen yarı açık ve tam kasklar pilotu çarpma gibi durumlarda koruyan önemli bir donanımdır. 5) Yedek paraşüt: Naylon ve ipek karışımından imal edilen ve havada karşılaştığımız acil durumlarda kullanmak için kullanılan yedek paraşütler diğer disiplinlerde kullanılan yedeklere göre farklı dizayna sahiptir. Açıldığı zaman 3 tona yakın bir yükü absorbe edecek kadar dayanıklıdır. Düşük hızlı (low speed) paraşütler olarak tanımlanır.

Yamaç paraşütü, yelken kanata göre daha ucuz temin edilebilir ve eğitimi daha kolaydır.

Malzemeler 1) Kanat: Piyasada birçok marka ve model kanat satılmaktadır. Bunun seçimini kişinin uçuş becerisi ve seviyesine göre bir eğitmen tarafından seçilmelidir. Kanatlar uçuş becerisi bakımından başlangıç, orta seviye ve ileri seviye olarak sınıflandırılırken,

yesilay.org.tr

Türkiye’de Yelken Kanat Ülkemizde Yelken kanatçılık 1988 yılında Türk Hava Kurumu tarafından başlatılmış, İtalyan yelken kanat öğretmenlerinin İnönü Eğitim Merkezi’nde verdiği eğitimlerle seçilen 10 pilot adayından 5’i eğitimi tamamlayarak yelken kanat pilotu olmuştur. Tecrübeli pilotlarımız, başta Ölüdeniz, Fethiye, Kaş, Kemer, Antalya , Alanya ve tüm Türkiye’de reklam , promosyon ve gezi amaçlı delta kanat, yelken kanat uçuş hizmetleri ve yelken kanat uçuş eğitimleri sağlamaktadır

YESiLAY •

NİSAN 2014

83


23 Nisan Çocuk Bayramı kutlu olsun! 84

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


yesilay.org.tr

YESiLAY •

NİSAN 2014

85


23 NİSAN ÖZEL

Çocuklar 20-26 Nisan

Sağlıklıyım, Mutluyum, Geleceğimden Umutluyum! Yaşam tarzımızdır bizi gösteren

Sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan korunmak basittir. Sağlıklı bir yaşam biçimini sürdürmek üzere yapacağımız eylemlerin, üstleneceğimiz tutum ve davranışların sonuçlarını hemen görmeyiz. Ancak aldığımız her kararın sürekli ve çözüm odaklı olması gerekir. Dolayısıyla sağlıklı yaşamaya olumsuz etki edecek alışkanlıkların esiri olmadan önce tutum ve davranışlarımızın sonuçları üzerinde düşünmemiz, doğru olana karar verip sağlıklı alışkanlıklar edinmemiz yararımızadır. Haberdar olmak değil, öğrenmektir önemli olan. Bilgiye her zaman açık olalım…

“Dört Yapraklı Yonca’’ dan yiyelim Kişilerin yaşına, cinsiyetine, sağlık durumlarına, yaptıkları işe ve enerji ihtiyaçlarına göre hangi gıdalardan ne kadar yiyeceğinin planlanmasıyla besin piramidi ortaya çıkar. Besin piramidi dengeli ve yeterli beslenmeyi planlamaya yarar. Gelin dört yapraklı yoncaya bakıp nasıl beslenmemiz gerektiğine bakalım…

Ekmek ve Tahıl Grubu

Sağlıklı yaşam biçimi için…

Buğday, pirinç, mısır, çavdar, yulaf gibi tahıldan üretilen un, bulgur, nişasta, ekmek, makarna-şehriye vb.

 Yetersiz veya dengesiz değil, uygun şekilde beslen  Gereğinden az veya çok değil, yeterli uyu  Tembel ve durağan olma, vücudunun bütün organlarını düzenli ve istikrarlı bir fiziksel hareketlilik içinde tut  Gergin, stresli ve sürekli bir telaş hâlinde değil, sakin ve tutarlı bir hayat temposu tuttur  Hiçbir işinde aşırıya kaçma, mutedil ve dengeli ol

86

YESiLAY •

NİSAN 2014

tarihleri arasında Dünya Televizyon İzlememe Haftasın’ın kutlandığını biliyor muydunuz? Hadi o zaman; o hafta içerisinde kapatalım televizyonlarımızı, bizi bekleyen kitaplarımızı okuyalım, dışarıda arkadaşlarımızla yeni oyunlar keşfedelim!..

Süt ve

Et Yumurta ve Kuru Baklagiller Grubu

Süt Ürünleri Süt ve sütten üretilen peynir, yoğurt, tereyağı vb.

Dana, kuzu, tavuk, hindi, av etleri, balıklar, yumurta, kuru baklagiller, fındık, fıstık, ceviz vb.

Sebze ve Meyve Grubu

Her çeşit sebze ve meyve

yesilay.org.tr


Kişisel Hijyen Nedir? Sağlığa zarar verebilecek her türlü etkenden ve ortamdan korunabilmek ve sağlığın sürdürülebilmesi için yapılan aktif uygulamaların ve alınan tedbirlerin tamamı hijyen olarak adlandırılır. Kişisel hijyen ise kişinin kendi sağlığını devam ettirmek ve bozmamak için uyguladığı kişisel bakım işlemleridir. Kişisel bakım, temizlik ve hijyen sağlıklı kalmak için en önemli koşuldur. Temiz insan, mikroplardan ve zararlı maddelerden arındığı için özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı korunaklıdır.

kişisel bakıma özen göstermek için...  Yüz, ağız, göz ve kirpik; saç, kulak, boyun, el ve

tırnak gibi günlük hayatta dış etkenlere en fazla açık olan vücut bölgelerimizin bakım ve temizliğinde gereken hassasiyeti gösterelim.  Vücudun içine açılan ağız ve diş, kulak, burun gibi

organlarının temizlik, sağlık ve bakımı konusunda olası sorunları atlamayalım, rutin temizlik ve bakımı her zaman dikkatlice uygulayalım.  Yıkanma ve banyo alışkanlığında gevşeklik göster-

meyelim, gerekli sıklıkta banyomuzu yapalım.

yesilay.org.tr

 Sadece kendi vücudumuzun değil, yaşadığımız

çevrenin, ortak kullanım mekanlarının da temizliğine dikkat edelim.  Beden temizliğimiz için kullandığımız lif, tarak, diş

fırçası ve benzeri araçları diğer aile fertleriyle paylaşmayalım. Çünkü bunlar kişiseldir.  Lokanta ve benzeri yerlerde çatal, kaşık gibi araçları

gözü kapalı kullanmayalım, mutlaka önce temizliğini kontrol edelim.

YESiLAY •

NİSAN 2014

87


23 NİSAN ÖZEL

Hastalıklardan Nasıl Korunabiliriz? Hastalık, insan sağlığını yıpratan etkenlerin vücudun savunma unsurlarına ve tamir kabiliyetine üstün gelerek vücudun olağan işleyişinin bozulması sonucunda ortaya çıkar. Vücudunu tanıyan bir kişi kendi rutinlerini, vücudunda meydana gelen uyku, iştah vb. olayların değişiklik belirtilerini fark edip algılar. Böylece hekime başvurabilir ve hekim de belirtilerden yola çıkarak hastalığa sebep olan etkeni bulgular ve tedavi eder. Ne kadar erken teşhis konursa tedavi imkanları o kadar fazla olur.

hastalıklardan korunmak için  Günlük koşuşturmalar içinde yüz yüze kalabi-

leceğin stres ve sıkıntı kaynaklarının tesirlerine kapılma, ruh ve beden sağlığını koruyacak korunaklılık içinde davran  Yanmış ve bayat yiyecekler yemekten sakın,

sağlıklı beslen!

88

YESiLAY •

NİSAN 2014

 Radyasyondan, kirli havadan sakın, nerelerde do-

laştığına dikkat et, sağlıklı ortamlarda yaşa!  Nerede, ne zaman, ne ile karşılaşacağını bilemezsin, her zaman acil durumlara hazırlıklı ol!  Hastalık geldikten sonra pişman olma, vakit varken aşı ol!  Hayatını mahvetme, zararlı maddelerden uzak dur!

yesilay.org.tr


Nasıl Giyinmeliyiz? Giysilerimiz hava, toz, ısı, ışık gibi dış etkenlerin vücudumuza zarar vermesini engeller. Giyinmenin temel amacı vücudu bu dış etmenlerden korumaktır. Kıyafet seçerken bu amaç göz ardı edilmemeli, şıklıktan önce sağlık gözetilmelidir.

Sağlıklı Giyim Kuşam İçin…  Sadece zevkimize ve görünüşümüze göre değil,

çevre ve iklim şartlarına uygun kıyafetler seçelim.  Kıyafetlerimizin özellikle de iç çamaşırların yapım maddesinin doğal olmasına özen gösterelim  Yaz aylarında koyu renkler giymeyelim, güneş ışığını yansıtan açık renkli kıyafetleri tercih edelim.  Sıcak havalarda teri emebilen kumaşlardan yapılmış giyecekler kullanalım.  Soğuk havalarda kalın ve tek katlı giysiler değil, ince ve çok katlı giysiler tercih edelim.

yesilay.org.tr

 Güneşin zararlı ışınlarına maruz kalmayalım, şapka

ve güneş gözlüğü kullanalım.  Doku beslenmesini bozacak şekilde dar değil, vü-

cudunun ve dokularının hava almasına imkân veren, rahat ve sağlıklı giysileri tercih edelim.  Ayağı sıkmadan kavrayan ve ayağın doğal kavisleri-

ni destekleyen ayakkabılar kullanalım.  Parmak uçlarının ayakkabı burnuna temas etme-

mesine dikkat edelim.

YESiLAY •

NİSAN 2014

89


23 NİSAN ÖZEL

UÇURTMA YAPALIM!

90

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Uçurtma nedir?

Uçurtma, hafif malzemeden yapılmış yüzeylerin, rüzgâra direnç oluşturan yükselme yönünde oluşturduğu kuvvet ile bağlı bulunduğu ipin oluşturduğu kuvvet arasındaki etkileşim sonucunda gökyüzünde asılı kalabilen nesnelere verilen genel isimdir. Hepimiz sokakta arkadaşlarımızla bir şekilde denemişizdir uçurtma yapmayı. Bazen bir poşeti ipe bağlayıp uçurmak bile istemişizdir. Gelin isterseniz gerçek uçurtma nasıl yapılır hep beraber öğrenelim ve şu güzel bahar

yesilay.org.tr

ayında arkadaşlarımızla uçurtma yapıp, uçurtmamızı gökyüzüne salalım… Altıgen uçurtmayı görmüşüzdür her zaman. Yapması çok kolay. Uzun kuyruğu sayesinde oldukça dengeli ve çok rüzgârlı havalarda bile uçurmaya uygun. İhtiyacınız olan malzemeler de her yerde bulabileceğiniz türden. Uçurtmanızı istediğiniz büyüklükte yapabilirsiniz. Daha büyük veya küçük yapmak isterseniz çıtalarınızın kalınlığına dikkat etmelisiniz.

YESiLAY •

NİSAN 2014

91


23 NİSAN ÖZEL

Malzemelerimiz

1) 3 adet 75 cm boyunda 6-7 mm kalınlığında çıta 2) 1 adet istediğiniz renk yağlı kâğıt 3) İskeleyi oluşturmak için pamuklu ip 4) Tutkal veya yapıştırıcı bant 5) Keskin çakı veya bıçak, makas, cetvel, kurşun kalem 6) Uçurmak için kullanacağımız ip

yapımı

① Çıtaların aynı boyda olmasına dikkat edin. Değilse bir büyüğünüzün yardımıyla çıtalarınızı keserek aynı boya getirin. (Resim 1)

② Çıtaların her iki ucunu da, iskeleyi oluştururken bağlayacağımız ipin kaymaması için hafifçe yontun. (Resim 2)

③ Cetveliniz yardımıyla 3 çıtanın da ortasını işaretleyin. İşaretlediğiniz yerleri çakınızla, çıtayı çok zayıflatmamaya dikkat ederek hafifçe yontun. Bunu yapmamızın amacı iskeleyi oluştururken 3 çıta üst üste geleceği için kaymasını önlemektir.

④ Şimdi ipinizden 1 metre kadar kesip yere serin. İpi çıtaları şekilde gördüğünüz gibi ortadan bağlamak amacıyla kullanacağız. Çıtaları orta noktaları üst üste gelecek şekilde yere serdiğiniz ipin üzerine koyun, çıtaları kaydırmamaya çalışarak ipi biraz da gergin bir şekilde dolamaya başlayın ve birkaç tur doladıktan sonra çözülmesini önlemek için üst üste iki düğüm atın. Uzun kalan ipleri kesmeyin. Bu ipi daha sonra denge yapmak için kullanacağız. (Resim 3, 4, 5, 6, 7)

⑤ İskeleyi oluşturmak için yine ipinizden 2 metre kadar alın ve çıtalardan birinin ucuna bağlayın. Burası çok önemli.

92

YESiLAY •

NİSAN 2014

Uçurtmanızın tam bir altıgen görünümünde olması için çok dikkatli olmanız gerekiyor. Çıtanın ucuna bağladığınız ipi 37,5 cm (çıtanın ucu ile merkezi arasındaki mesafeyi de ölçü olarak kullanabilirsiniz ya da cetvelinizi) uzatarak komşu çıtanın ucuna dolamaya başlayın ve 3 tur attırdıktan sonra bir düğüm atın. Bu işlemi ipi ilk bağladığınız uca kadar devam ettirin. Son düğümü atarken iskele iplerinizin biraz gergin olduğunu kontrol edin. Artan ipi kesin. Evet, iskelenizin tam bir altıgen görünümünde olması uçurtmanızı havada güzel gösterecektir. Eğer sizinki tam altıgen olmadı ise de zararı yok, uçurtmanızın uçmasına engel olmayacaktır. (Resim 8, 9)

⑥ Şimdi kâğıdınızı yere yayın ve iskelenizi ortadaki düğüm alta gelecek şekilde kâğıdınızın üzerine koyun. Kesmeye başlamadan önce yapıştırıcı bandınızla, iskeleyi kaymaması için bir iki yerden kâğıda tutturun. Makasınızla kâğıdın kenarlarını kesin ve bu kestiğiniz çıkıntıları katlayarak bant veya tutkalla yapıştırın. Bunu yaparken kâğıdınızın biraz bol (çok gergin değil ) olmasına dikkat edin yoksa uçurtmanız rüzgârı tutamayabilir. Evet, en zor kısım bitti. Şimdi uçurtmanızı çevirin ve tam ortasında küçük bir delik açın. İskelenin ortasında bıraktığınız ipinizin her iki ucunu da bu delikten dışarı çıkartın. Eğer bu ipiniz (her ikisi de) 50 cm den kısa ise ipinizden bir parça daha bağlayarak uzatın.

⑦ Şimdi de dengeyi yapalım. Yaklaşık 90 cm uzunluğunda (bize lazım olan kısım 75-80 cm ama düğümleri atmak için 90 cm kesiyoruz ) kadar bir ipi alarak çıtalardan herhangi birinin ucuna sıkıca bağlayın. Yaklaşık 75-80 cm uzattıktan sonra ipin diğer ucunu komşu çıtanın ucuna bağlayın. Ortadan çıkan ipi yaklaşık 38 cm kadar uzatıp bu ipin tam ortasına bağlayın. İşte denge tamam.

⑧ Kuyruk bağlamak için yine 90 cm kadar ipi tekrar aynı şekilde bağlayın. Bu dengeye de yapacağınız kuyruğu bağlayacaksınız. yesilay.org.tr


Kuyruk

Kuyruk uzunluğu yaklaşık olarak çıta boyunuzun 5-6 katı civarındadır. Ancak çok şiddetli rüzgârlarda bu uzunlukta bir kuyruk kısa gelebilir ve uçurtmanızın takla atmasına neden olabilir. Kaplama kâğıdınızın arta kalan kısmından eni 1 cm civarı uzunluğu 50 cm civarı şeritler kesin ve bunları 2 cm arayla kuyruk ipine bağlayın. Kuyruğunuz yeterli uzunluğa gelene kadar devam edin. Kaplama kâğıdınız muhtemelen yetmeyecektir. Kuyruk için herhangi bir ambalaj kâğıdını veya naylon torba da kullanabilirsiniz. Bittiğinde kuyruk ipinin bir ucunu, kuyruk dengesinin tam ortasına bağlayın.

Uçurtmanızı uçurmak için kullanacağınız naylon ipinizi ortadan çıkan ve üst dengeye bağladığınız pamuklu ipin ucuna sıkıca bağlayın.

Uçurtmanız hazır.

1

7

2

8

3 9

4

10

Bunlara DİKKAT edelim! ✦ Uçurtmanızı havaalanına, ana yollara yakın yerlerde ve elektrik tellerine takılma olasılığı olan yerlerde uçurmayın.

5

✦ Açık alanlarda uçurun. Uçururken, uçurtmanızın düşmesi halinde etraftaki insanlara zarar vermeyecek mesafelerde olmasına dikkat edin. ✦ Eğer yaptığınız uçurtma büyükse, uçururken ip elinizi kesebilir. Böyle durumlarda eldiven kullanın.

İYİ RÜZGÂRLAR

yesilay.org.tr

6

11

Bu tanıtım ucurtmaplanlari.com sitesinden derlenerek hazırlanmıştır. Daha farklı uçurtma yapımı için siteyi ziyaret edebilirsiniz.

YESiLAY •

NİSAN 2014

93


HİLAL-İ AHDAR

a r if çifci

94

YESiLAY •

NİSAN 2014

yesilay.org.tr


Hilal-i Ahdar, 30 Mart 1341 (1925), C.1, No: 5, s. 34

Ümit ve Cesaretin Tedavideki Büyük Rolü

İlk zamanları dostlarınızın sözünü tekzip eder gibi görünen aynaya yavaş yavaş onlarla beraber olmaya onlar gibi evet. Bugün zayıf ve soluksunuz demeye başlar. Artık neşeniz kaybolur. Akşama kadar halsiz ve sıkıntılısınız. Rast geldiklerinize size keyif sormadan o gün rahatsız olduğunuzdan bahsedersiniz. Hele “Evet ben de öyle görüyorum” diyen bir aziz dosta rast gelirseniz. İşte bu suretle hiç yoktan hasta olursunuz. Pek çok hastalıklarda hakikaten bu telkinin hariçten ve derundan büyük bir rolü vardır. Kolera zamanında korkudan kolera araz gösterenler az mıdır? İki senedir acaba bende uyku hastalığı var mı? Diyerek bize ne kadar müracaat eden oldu. Bir mektep veya kışlada bir apandisit vakası çıksa pek az zamanda kazip apandist salgınları artıyor. Operatörlerin ameliyat ettikleri apandisitlerin, yumurtalıkları çıkarılan kadınların rahatsızlıklarının yüzde kaçını ciddi telakki ediyorsunuz. Bir vakit “Fekonedite” ünvanlı eserinde Emile Zola böyle yumurtalıklarının ağrılarından muzdarip her kadında iltihab-ı mübeyyiz teşhisi koyarak ameliyat eden ebe hekimlerini ne kadar hırpalamıştı. Sade hastalıklar mı, güzellik ve iktidar zan ve iddiaları da bir telkin mahsulü değil midir? Sen kahramansın telkinleriyle-hele isterik mizaçta olursa aciz bir çavuş kendini Napolyon görür. Bu yıl da muhitinin ciddi veya riyakar mükerrer telkinleri kendisine böyle bir iktidarın vücudu hakkında kanaat uyandırır. Frenk karıları bizim evlerimizde kapalı yaşayan kadınlarımızdan pek çok defa hüsnüne mağrurdur. Çünkü onlar hüsünleri hakkında o yaşa kadar binlerce erkeklerden pek çok sözler işitmiş, bunlardan çoğunun yalan ve iğfal olduğunu bildiği halde yavaş yavaş fikrinde güzelliği hakkında bir kanaat hasıl olmuştur. Paşa konaklarında dalkavuklarla, halayıklarla büyüyen birçok biçareler tavşan gibiyken arslan, abdalken akıllı olduklarına kanidirler. Sinir buhranları böyle sari değil midir? Kahkahalarla gülen bir insan görsek ve kahkahasının sebepsiz olduğunu tamamen bilsek evvela hayrete düşeriz. Bir müddet sonra gayri iradi bizde gülmeye başlarız. Halbuki kederli ve matemli bir yüz karşısında ruhumuzu ihtiyarımız haricinde bir hüzün bulutunun istila ettiğini fark ederiz. Hiç kederimiz yokken kasten kaşımızı çatıp yarım saat dursak ruhumuza hüzün çöker. En kederli zamanda zorla gülmeye çalışsak, yüzümüze gülen bir adam gibi takallüs yesilay.org.tr

ettirsek neşelenmeye başlarız. Avrupalılardan çok defa bir sinir hekimi sıfatıyla Türklerin niçin neşesiz olduğu sualine maruz kaldık. Sizin millet adeta gülmeyi bilmiyor diyorlardı. Şüphesiz bu da telkinin tesiriydi. Bizde küçükten beri neşeye pek az müsaade vardır. Mutat olan ölçüden yukarısı terbiye harici addedilir. Ne yabancının ne ebeveynin yanında doya doya gülebiliyoruz. Çocuk çok gülerse arsızdır. Kız, erkek olsun gençliğinde fazla gülerse hoppa ve şımarık hatta ahlakı meşkûktür. Ondan sonra zorlayınız ki gülsün. Hele muhit-i harp, ihtilal, yangın, ölüm, kaht ve yoksuzluk ve tehditlerinden bir gün kurtulamazken otuz kırk senedir gazeteler gülecek halimiz mi var nakaratını tekrar ederken nasıl neşeli olursunuz. Halbuki çok gülenin selamet-i akliyesine inanılmadığı kadar çok ağlayana da salim nazarıyla da bakılmamalıdır. Terbiyenin esası telkin değil midir? Biz ittikası icap eden birçok faziletlere aklımız ermeden ne olduğunu anlamadan körü körüne alışırız. Onların bizim seciyemiz üzerinde pek bariz tesiri olur. Sinir tezahürlerinin bile vakit vakit infilakı hep telkin yüzündendir. Camide biri öksürürken diğerlerinin de kendini tutamayarak öksürmeye başlaması, mevlüt okunurken bayılan bir kadının arkası sıra diğerlerinin de bayılması, harp zamanında el ayak oynatma sinirlerinin artması birbirini görmekten, telkinin tesirindendir. Eskiden şarko zamanında isteri hamleleri denilen bayılmalar çoktu. Onların menşei ve usul-i defi öğrenileli beri bayılmalar pek azaldı. Bugün isteri tecelliyatını kadın ve erkek daha ziyade serserilikte tuvalet düşkünlüğünde gösteriyorlar. İşte Amerika’da söylediğim bu mektep hastalıkların çoğunda korkuyu sebep görüyor. Hastaya ümit ve cesaret telkin ediyor. Bu sayede ilk nazarda şifası muhal görülen birçok hastalıklar iyi oluyor. Ümit ve cesaretin tedavide büyük rolü anlaşıldığı için dinden, ibadetten, nefisten istiane ediliyor. Son zamanda her şeyi uzvu ve maddi gören tedaviyi de o yolda arayarak maneviyatı büsbütün ihmal eden tababet yerine böyle psikoloji fenninin kabul ettiği manevi yollardan istifade ediliyor. (devam edecek)

YESiLAY •

NİSAN 2014

95


Yeşilay Dergisi Nisan 1957, Sayı:62



YEŞİLAY DERGİSİ NİSAN 2014 963

SAYI 9 6 3

Yeşilay Zümrüdüanka Ödül Töreniyle Yeşilay En’lerini Seçti.

8

Yrd. Doç. Dr. M. Ali Balkanlıoğlu Değerler Eğitimi ve Medya

26

Pedagog Öznur Simav “Hayır” diyememek tatminsiz bir neslin yetişiyor olması demek!

40

Edebiyatın insanı insana anlatmada en iyi yol olduğunu ifade eden Canan Tan’dan: “Yazmazsam yaşayamam!”

NİSAN 2014 89.YIL 5 TL yesilay.org.tr

80

Yelken Kanatla uçmaya hazır mısın?

86

23 NİSAN ÇOCUK ÖZEL

Aylık Sağlık, Eğitim ve Kültür Dergisi

62


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.