Yarin206

Page 1

Arnavutköy’de yaşanan işçi ölümünde suçlu işçi çıktı

Devlet için işçiler suçlu, patronlar ise masum Devlet, yaşanan her işçi ölümünde işçileri suçluyor. Mahkemelerden patronların masum, ölen işçilerin suç-

lu olduğu kararların çıkması akıllara “Devlet patronlara anayasal dokunulmazlık mı sağladı?” sorusunu getiriyor. emek 09

Esas Mesele’de Sandık, bu hafta: CHP eski anlaşın dediyse Milletvekili anlaşacaksınız Melda Onur

Güzel günlerin habercisi...

29 Eylül 2015 Salı Sayı: 206 l

l

1 TL www.yarinhaber.net l

Her hafta Yol TV ekranlarından da izleyebileceğiniz Esas Mesele’de bu haftaki konuğumuz CHP eski Milletvekili Melda Onur. Savaş ve aynı zamanda yaklaşan erken seçimi, Melda Onur Yarın için yorumladı. esas mesele 12

Erdoğan, en temel haklardan seçme ve seçilme hakkına göz dikti

SANDIK TASIMAK ‘ ANAYASAL SUCTUR 1

Erdoğan’ın yeni seçim hilesi

7 Haziran seçimlerinde oylarında büyük bir düşüş yaşayan AKP ve bu nedenle başkan olması imkansız hale gelen Erdoğan’ın 1 Kasım’da yapılacak seçim için başkanlığı garantileme hilesi ortaya çıktı: Sandık taşıma.

İzdiham değil katliam:

Hac’da 769 kişi can verdi

Mekke’de katliam gibi bir izdihamla, ‘şeytan taşlama’ya giden hacı adaylarından 769 kişi hayatını kaybetti. Suudi yönetimi ise bu katliamdan hacı adaylarını suçladı. dünya 13

Burhan Kuzu dedi ki;

Duble yol yaptık hala ölüyorsunuz Kurban Bayramı bu yıl da ne yazıkki, trafik kazaları ile geçti. AKP’li Burhan Kuzu ise “Dubla yollar yapıldı, niye hala insanlar ölüyor?” diyerek ölenleri sorguladı. toplum 16

2

Sandık taşıma hukuka aykırı

Artık anayasa ve hukuka aykırı davranmayı alışkanlık haline getiren Erdoğan’ın sandık taşıma hilesi de anayasal bir suç kapsamında. Çünkü vatandaşın en temel hakkı seçme ve seçilme hakkını engelliyor.

3

Neyin güvenliği sağlanıyor?

Sandık taşıma uygulamasının gerekçesi ise “seçim güvenliği”. Ancak bizzat Erdoğan’ın talimatıyla sivillerin öldürüldüğü, evlerin tarandığı bir süreçte kimin güvenliğinin sağlandığı tartışma konusu.

Erdoğan’ın oy almadığı tüm sandıklar taşınıyor

Tüm dünyayı gaza boğdu

sayfa 02

fazlasıyla yüksek çıktığı illerde sandıkların ilçelerden taşınarak merkeze çekilmesi, bahsedildiği gibi akıllara “seçim güvenliği”ni değil, Erdoğan’ın bu seçimlerde HDP’nin oylarını azaltma planında olduğunu gösteriyor. güncel 03

Savaş bayram dinlemedi

Volkswagen sahtekarlığı;

Dünyanın en büyük otomobil tekellerinden Volkswagen’in “çevreci” olarak piyasaya tanıttığı otomobillerin aslında standartların üzerinde zehirli gaz salınımı yaptığı ortaya çıkmasıyla f i r m a l ar ı n sahtekârlığı bir kez daha ortaya çıktı. yeŞİl

7 Haziran’da hiç bir şehirde oyunu arttıramayan ve özellikle Doğu’da bir çok ilde HDP’nin oldukça gerisine düşen AKP, 1 Kasım’dan önce bu şehirlerden hem intikam alıyor hem de tedbir. HDP’nin oyunun AKP’den

8 yaşında öldürülen Elif Şimşek

Sarayın başkanlık savaşı çocukları ve gençleri katletmeye devam ediyor. Bayramın ilk gününden itibaren Bismil ve Beytüşşebap’ta çıkan çatışmalarda özel harekatçılar evleri, ambulansları ve sivilleri taradı. Bismil’de 8 yaşındaki Elif Şimşek öldürüldü. güncel 04

Bugünün gelişmelerine Marksist bakış: Parti okulu Marksist bir bakış ile bugünü yorumlayan Emekçi Parti Okulu Hareket Partisi Parti Okulu, Lenin’in biyografisi ilk oturumu Partinin İnşası kitabı ile okumalarına başlıyor. güncel 05 4 Ekim’de

Kırılıyoruz

Aklın yolu

HAKAN ÖZTÜRK Ölümlere alışılmaz

SİBEL UZUN Hakkari’de bir mevsim

GÜLSÜM KAV Erdoğan’ın Suriye fiyaskosu

FERHAN UMRUK Başlangıç noktası

FADİK TEMİZYÜREK

04

05

Uyanış 06

Ana fikir 08

Köstebek 09

Hakikat


YESiL SAYFA

02

29 Eylül 2015

Volkswagen sahtekarlığı dünyayı gaza boğdu Cunda Adası ve Ayvalık tehdit altında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Balıkesir’in önemli sit alanı Ayvalık ve Cunda Adası’nda “sit alanlarının yeniden değerlendirmesi” çalışması başlattı. Bölge halkı da harekete geçti. Ayvalık Tabiat Parkları Koruma Platformu Sözcüsü Şükrü Kaygısız, Cunda Adası’nda 400 dönüm arazisi bulunan Acarlar’ın yıllar önce yapamadığı 275 villa için başvuruda bulunduğu, Bakanlıktan olumlu görüş aldığı ve çalışmanın arkasında bunun olduğunu iddia etti. Kaygısız, sit alanlarının kaldırılmasına ilişkin karar çıkarsa kendilerinin de de durumu yargıya taşıyacağını belirtti. Change.org sitesinde de bir imza kampanyası açıldı. YARIN YEŞİL SAYFA

Dünya Hasankeyf Günü’nde protesto ’20 Eylül Dünya Hasankeyf Günü’ için, Batman Mezopotamya Ekolojik Hareketi öncülüğünde çeşitli etkinlikler düzenlendi. Farklı il ve ülkelerden gelen aktivistler, Hasankeyf için yürüyüş yaptı ve Hasankeyfi yok edecek Ilısu barajını protesto etti. Ardından, ‘Barışa evet, HES’e hayır’ sloganları ve ellerindeki dövizlerle çarşı merkezine kadar yürüdü. Yapılan konuşmalarda, savaş koşullarında bile doğa mücadelesinden vazgeçmemenin gerekliliği, Hasankeyf ’in Kürdistan’da yaşamı savunmak açısından özel bir yere sahip olduğu bir kez daha vurgulandı. YARIN YEŞİL SAYFA

Dünyanın en büyük otomobil tekellerinden Volkswagen geçtiğimiz hafta bir ‘skandala’ imza attı. Volkswagen’in “çevreci” diyerek dediği otomobillerin aslında standartların üzerinde zehirli gaz salınımı yaptığı ortaya çıkmasıyla firmaların sahtekârlığı bir kez daha ortaya çıktı.

yeşil sayfa melek önder

ABD Çevre Koruma Müdürlüğü’nün Volkswagen’in ürettiği dizel araçlarının emisyon testlerinin yanlış olduğunu açıklamasıyla ‘skandal’ başladı. Volkswagen’in “çevre dostu” diyerek pazarladığı otomobillerin aslında standartların 40 kat üzerinde zehirli gaz salınımı yaptığı ortaya çıktı. Yaklaşık yarım milyon araç piyasadan çekildi. Tüm dünyada 11 milyon araçta nitrojen oksit emisyonlarını olduğundan 40 kat daha düşük gösteren alet ve yazılımdan oluşan bu düzenekten var. İddialar, VW, Audi A3, VW Jetta, Beetle, Golf, Passat dizel modellerini kapsıyor. Emisyon değerlerini düşük gösteren dizel motorların, Volkswagen Grubu altında bulunan Audi, Seat ve Skoda marka araçların kimi modellerinde de kullanıldığı ortaya çıktı. Amerika’da başlayan ’skandal’ Avrupa, Asya, Hindistan ve Avustralya’ya da sıçramış durumda. ‘Skandalın’ ardından, Volkswagen Grup CEO’su Martin Winterkorn istifasını açıkladı. Volkswagen hissedarları endişeli Volkswagen Grup hisseleri 2 günde yüzde 30’un üzerinde değer kaybederek, yaklaşık 25 milyar avroluk kayba uğradı. Hileli emisyon manipülasyonundan dolayı şirke-

te 18 milyar doları bulabilecek bir ceza kesebileceğinden bahsediliyor. VW’nin zengin hissedarları endişeli. Usulsüzlük yapılan modellerin ABD ve Kanada’da satışı askıya alınırken, Fransa tüm Avrupa’nın konuyu araştırmasını bekliyor. Güney Kore otomobil firmasıyla ilgili soruşturma başlattı. İsviçre de, Volkswagen’in dizel motorlu modellerinin satışını geçici olarak durdurduğunu açıkladı. BMW’nin de dizel emisyon değerlerini farklı açıkladığı iddiası gündeme geldi. ‘Skandalın’ dünyanın en büyük otomotiv ihracatçısı Almanya’yı zora sokması beklenirken, potansiyel bir kriz olarak görülüyor ve piyasaları tedirgin ediyor. Almanya ve diğer Avrupa hükümetleri, bunun yaratacağı ekonomik krizden endişeli. Burjuva medyası da VW’nın marka imajının zarar görmesi, hisse senetlerinin ve karının düşmesi üzerine odaklanıyor. Burjuva medyasının belirttiği gibi tüm dünya olmasa da devletler, zengin hissedarlar, CEO’lar, yani VW’den kâr elde edenler endişeli. Tüm bunlar konuşuladursun, insan sağlığına zararlı olduğu uzun süredir tartışılan dizelin ‘temiz’ yakıt olduğu kandırmacası da bir kez daha gün yüzüne çıktı. Dizel araçlar benzinlilere göre yüzde 15 daha az karbondioksit çıkartıyor,

ancak 4 kat fazla Azot Oksit ile 22 kat daha fazla partikül üretiyor. Dizelin salgıladığı partiküller ve azot oksitlerin insan sağlığını ciddi ölçüde tehdit ettiği zaten biliniyordu. Dünya Sağlık Örgütü tarafından geçtiğimiz yıllarda dizel emisyonları “1. grup kanserojen” olarak nitelendi. Otomobil üreticileri ise tüm bunlara karşın, bir yandan lobi yaparken, bir yandan da partikül filtreleri ya da yakıt katkıları ile dizelin “temiz” imajını korumaya çalıştılar. Firmalar milyarlarca dolar yatırımı marka ve imaj değerleri için yapıyorlar. Otomotiv şirketleri ve onların çıkarlarını koruyan devletler, iklim değişikliği ve buna bağlı felaketleri umursamazken, pazarlama tekniği olarak ‘çevrecilik’ yalanına sarılıyorlar. VW’da yenilenebilir enerji teknolojilerine yatırım yaptığına ve yaptığı zehirli gaz salınımını azaltan ‘çevre dostu’ otomobiller ürettiğine insanları inandıracak bir reklam ve

pazarlamayla insanları aldatmıştır. Kapitalistlerin kendi karlarını bir kenara bırakıp, insan sağlığı, iklim değişikliği ve çevre sorununa bir çözüm getirmesini zaten beklemiyoruz. Getirilen standartların, insanı, doğayı emeği korumak için değil sermayeyi korumak için getirildiğini de biliyoruz. Kapitalistler karlarını korumak, yükseltmek ve rekabet edebilmek için başka yolları kalmadığı için hilelere ve manipülasyonlara başvuruyorlar. Birbirleriyle yarışırlarken de doğa, emek ve insan düşmanlığına devam ediyorlar. Görüldüğü gibi, skandalın sebebi ahlaki veya birkaç mühendisin manipülasyonu değil, kara dayalı her şeyin mübah olduğu kapitalist sistem. Ancak gözalıcı vitrinler, karizmatik ışıklar, Alman kalitesi, Japon teknolojisi, marka değerleri birbiri ardına zarar görmeye devam ediyor.

Tonlarca atık Ege’ye döküldü

Zeytindağlılar betona karşı ayakta İzmir’in Bergama İlçesi’ne bağlı Zeytindağ Mahallesi’ne kurulmak istenen 1 çimento fabrikası ile 11 ayrı taş ocağı için Çevre Bakanlığı’na gidince mahalleli ayağa kalktı. Bölge halkı geçimini ağırlıklı olarak tarım ve turizmden sağlıyor, Bu nedenle de bölge halkı hem kaygılı hem de tepkili. Yapılmak istenen fabrika ve taş ocakları Zeytindağ ve köylerdeki yerleşim birimlerine çok yakın . Burası, zeytin ağaçları ile dolu önemli bir tarım bölgesi, zeytinyağları ise uluslararası ödüllere ve üne sahip… Bölge halkı beton tesisi ve taş ocağı istemediğini ve yaşam hakları için gerekirse direneceklerini belirtiyor. YARIN YEŞİL SAYFA

Yeşil Takvim:

Sürdürülebilir Yaşam Konferansı: 2015 BURSA- 14 Ekim Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali – 22/25 Ekim İklim Forumu- 12/13 Kasım

Binlerce ton sıvı ve katı atık, Büyük Menderes Deltası’ndan, Ege Denizi ve Bafa Gölü Tabiat Parkı’na döküldü. Ege’de toplam uzunluğu 584 km olan Büyük Menderes Nehri’nin, Afyonkarahisar, Uşak, Denizli ve Aydın’dan topladığı katı ve sıvı atıklar, sulama amacıyla kapatılan regülatör kapaklarında birikti. Regülatör kapaklarında biriken sıvı ve katı atıklar tüm uyarılara rağmen alınmadı. Ekositemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) ile Söke Sulama Birliği yöneticilerinin bir ay önce yaptığı incelemelerde regülatör kapaklarında binlerce ton atık biriktiği belirlenmişti. Aydın Valiliği’ne, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü ve DSİ’ye başvurarak atıkların temizlenmesini talep etti. Tüm bu uyarılar ve başvurular dikkate alınmayarak geçtiğimiz hafta sulama mev-

siminin bitmesiyle kapaklar açıldı ve binlerce ton atık Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’ndan, Ege Denizi ve Bafa Gölü Tabiat Parkı’na döküldü. Dökülen atıklar arasında pet şişelerden, zirai ilaç kutularına, ev eşyalarından, köpüklere, plastik eşya ve naylonlara, içecek kutularından hayvan leşlerine pek çok şeyin bulunduğu belirtildi. Tüm bu atıklar Menderes’in ana yatağına dolarak, denize ve göle ulaştı. EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, Menderes Nehri’nin özellikle son yıllarda insandan kaynaklı kirlilikle karşı karşıya kaldığını, nehrin artık bereket yerine kirlilik getirdiğini belirtti. Sürücü, Menderes’te yaşanan kirliliğin ekolojik, ekonomik ve sosyal yaşama olumsuz etkilerinin olduğunu da bir kez daha vurguladı. YARIN YEŞİL SAYFA

Köylülerin mücadelesi, sedirleri kurtardı 800 yıllık sedir ormanları için mücadele eden Antalyalı köylüler kazandı. Ekizce Yaylası’nda Sedir ağaçlarının kurban edilmesiyle yapılan mermer ocağına karşı açılan davada Antalya 2. İdare Mahkemesi, mermer ocağının çevreye telafisi imkânsız zarar vereceğine hükmederek yürütmeyi durdurma kararı aldı. 100 dönümlük sedir ağaçlarının yer aldığı ormanlık alan mermer ocağına tahsis edilmişti. Bunun üzerine, bölgedeki köylüler geçtiğimiz yılın Ekim ayında mahallelerinde toplantılar yaparak, mermer ocağına karşı mücadele etme kararı almıştı. Expo 2016’ya verdikleri dilekçeyle yaşam alanlarının korunması için mücadeleye başladılar. Kararı sevinçle karşılayan

davanın müdahillerinden Yaşar Çintay,“Böyle bir kararı umutla bekliyorduk, bizim için ikinci bir bayram oldu” dedi. Davacı Aza Şaban Kılıç şunları söyledi; “Bölge bizim su kaynaklarımızın olduğu yerdir; mermer ocağının altında yaklaşık 25 su kaynağı vardır. Ekizce, Palamutlar, Belen ve diğer mahallelerimiz bu suları hem içme suyu, hem de tarımsal sulama suyu olarak kullanmaktadır.” Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu Sözcüsü Hediye Gündüz ise sadece 800 yıllık sedirler için değil bölgede yaşayan hayvanlar için de verilen kararın hayati öneme sahip olduğunun altını çizerek, kararın Ekizce’nin sadece bugününü değil, geleceğini de kurtardığını belirtti. YARIN YEŞİL SAYFA


GUNCEL

03

29 Eylül 2015

Sandık taşımak anayasal suçtur

Erdoğan başkan olmasını engelleyen yüzde 13’e savaş açtı. 7 Haziran’dan sonra sarayın savaşında çocukların ve kadınların da bulunduğu yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Tüm bunlar yaşanırken Erdoğan kendi çıkardığı savaşı bahane ederek halkın büyük çoğunluğunun HDP’ye oy verdiği illerde sandığı halktan kaçırmaya çalışıyor.

Sandıkların taşınması ile ne amaçlanıyor? Asiye kolçak HDP Milletvekili

Demokratik siyasete darbedir Kısaca özetleyecek olursak: 7 Haziran seçimlerinden sonra halkın iradesine yapılan bir darbedir. Oradaki halkın cezalandırılmasıdır. Demokratik siyasete darbededir. Fadik Temizyürek EHP MK üyesi

AKP lehine çevirmek istiyorlar Buradaki asıl amaç HDP’ye gidecek oyları engellemek, seçimi AKP leyhine çevirmektir. Ama bu halk ateşin bombanın altında direndiğine göre kilometrelerce yolu gidip oy da verecektir. Mahmut Tanal CHP Milletvekili

Yine yalanla, hileyle AKP 7 Haziran seçimlerinde oy kazanamadığı yerlerde yapacağı bu sistemle seçimleri kendi lehine çevirmeye çalışacak. Bunu yine yalanla, hileyle, baskıyla yapmayı hedefliyorlar. Mevlüt Karakaya MHP Milletvekili

Doğru değil

Halktan sandıkların kaçırılması hukuksuzdur

Seçim Kurulları’ndan sandık yeri değiştirme talebi geldi. Halkın Erken seçime gidilecek oy verme hakkına yönelik bu huolan 1 Kasım öncesinde kuksuzluğa bir de “yandaş valiAKP ve Erdoğan yenildikleri 7 lerin yetkisi dahilinde olmayan Haziran seçimine göre yeni tez- sandıkların yeri değiştirelecek” gahlar kurmaya devam ediyor. açıklaması eklendi. HDP’nin barajı aşarak aldığı yüzde 13 oy AKP’yi tek başına Seçim güvenliğini tehdit eden hükümet kuramayacak kadar ge- savaşı çıkaran Erdoğan’dır riletirken Erdoğan’ın başkan ol- Erdoğan ve AKP kendi çıkarmasını da engelledi. Devam eden dıkları savaşın seçim güvenliğisüreçte cumhurbaşkanının görev ni tehdit ettiğini iddia ediyor. ve yetkilerini ihlal ederek hükü- Cizre’de baskılara geçit vermeyen metin kurulmasını engelleyen Er- halkın sandıkta da kendilerine doğan, her fırsatta erken seçimi geçit vermeyeceğini bildikleri dile getirdi ve bunun başkanlık için bu iddiayı ortaya atıyorlar. sistemi için “tekrar bir seçim” ol- Bu yüzden 7 Haziran seçimleduğunu söyledi. Erdoğan kendi- rinde halkın yüzde 90’dan fazla sinin başkan olmasını engelleyen HDP’ye oy verdiği yerlere saldıryüzde 13’e bu yüzden savaş açtı. dılar. Çünkü yüzde 13’lük oyu Gelinen noktada sarayın savaşın- veren halkın birkez daha kenda çocukların ve kadınların da bu- dilerini iktidardan edeceğinden, lunduğu yüzlerce insan yaşamını Erdoğan’ı başkan yaptırmayacayitirdi. Buna rağmen Erdoğan ğından eminler. Bunun için bu kendi çıkardığı savaşı bahane ede- ilçelerde sandıkları halktan kaçırrek halkın büyük çoğunluğunun maya çalışıyorlar. Tüm bunlara HDP’ye oy verdiği illerde sandığı rağmen Kürt halkı Cizre’de saldıhalktan kaçırmaya çalışıyor. rılara geçit vermedi. Birkez daha Erdoğan’ın “seçim güvenli- Davutoğlu’nun bunları barajın ğini sağlamak için sandıkların altında bırakacağız diyerek hedef yeri değiştirilebilir” açıklaması- gösterdiği HDP’ye ve sandıklara nın hemen ardından İlçe Yüksek sahip çıkacağını gösterdi. güncel melih erdem

Erdoğan’ın saltanatı için sandıklar halktan kaçırılıyor Erdoğan AKP mitingine çevirdikleri ve oy istedikleri terör mitinginde, çıkardığı savaşı bahane ederek sandık güvenliği için sandıkların yerinden taşınacağını ifade etmişti. Daha sonrasında İlçe Yüksek Seçim Kurulu’na gelen başvurularla Cizre’de 50 bin kişinin oy kullanacağı 3 mahalledeki ve kırsal kesimde oy kullanacak 88 bin kişinin oy kullanma yerinin taşınacağı iddia edildi.Erdoğan geçtiğimiz hafta gazetecilerin kendisine sorduğu “Cizre İlçe Seçim Kurulu bazı mahallelerde sandıkların taşınması kararını verdi nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soruyu “Taşımalı sistemle bunu karıştırmayalım. Sandıkların birleştirilmesi diye bir karar almış durumdalar. Bu bir yerde seçim güveliğini sağlayabilmeye yönelik bir adımdır. Bu farklı ilçe ve illerden de gelebilir” diye cevapladı. Son olarak Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 1 Kasım genel seçimleri için İlçe Seçim Kurulu tarafından sandıkların taşınması kararı alındı. Sandıkların taşınması ile Yüksekova’nın birçok köyünde sandık kurulamayacak, ilçe merkezinde ise sadece 12 okulda oy kullanılabilecek.

İl ve ilçe seçim kurulları ile valilikler tarafından karar alınamaz YSK Başkanı Sadi Güven, seçim güvenliğini gerekçe gösterilerek 1 Kasım seçimlerinde köy ve mezralardaki sandıkların ilçe merkezine taşınacağına yönelik haberlerle ilgili açıklama yaptı.Yaptığı yazılı açıklamayla sandıkların taşınması veya tek bir merkeze toplanması kararının il ve ilçe seçim kurulları ile valilikler tarafından alınamayacağını ifade etti. Anayasa’nın 79. maddesine atıfta bulunan Güven, seçimlerin başlangıcından bitimine kadar tüm yetkilerin Yüksek Seçim Kurulu’na ait olduğunu söyledi. Güven, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bazı yazılı ve görsel medyada 1 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak olan 26. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde oy

kullanılacak sandıkların taşınmasına il, ilçe seçim kurulları ile valiliklerce karar verildiği şeklinde haberler yer almaktadır. Anayasa’nın 79. maddesine göre seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görevi Yüksek Seçim Kurulu’na aittir. Yüksek Seçim Kurulu’muzca terör olayları nedeniyle ilçe seçim kurullarımızdan gelen; vatandaşlarımız, sandık kurullarımız ve sandığın güvenliği gerekçesiyle hangi nedenle hangi mahallede sandığın birleştirilmesi gerektiğine ilişkin gerekçeli talepler bekletilmekte olup, Kurban Bayramı’ndan sonra Yüksek Seçim Kurulu tarafından değerlendirilecektir.” GÜNCEL

Seçim işlemlerinin seçim kanunlarınca ilke ve yöntemleri açık olarak belirlenmiştir. Seçim kanunlarında yazılı olmayan seçim uygulamaları, işlemleri, yeni sandık yeri belirleme ve sandıkları taşıma gerekli oldukları söylenilerek hukuka dahil edilemez. 298 sayılı kanunda geçen “Seçimlerde her muhtarlık bir seçim bölgesidir. Her seçim bölgesi gerektiği kadar sandık bölgesine ayrılır. Seçim bölgelerine konulacak her sandık için bir sandık kurulu bulunur’’ maddeleri seçim bölgesini tanımlar. Seçim hukukuna göre de sandıklar seçim bölgeleri dışına konulamaz ve bölge dışında görevlerini yapamaz, sayım döküm o bölgede açık olarak yapılır ve tutanağı sandık yanında askıya asılmadan görev bitmez. Sandık seçim bölgesi dışına çıkarılamaz. İl, ilçe ve YSK’nın, yasalarda yazmayan bir durumu yasal hale getirme yetkisi yoktur. Bu nedenlerle Erdoğan’ın başkanlığı için halktan sandıkların kaçırılması hukuksuzdur.

Taşıma sistemiyle oy kullanılmasında bazı önlemlerden bahsediliyor. Sandıkların başka bölgelere konulması biçiminde. Bence bu yaklaşım doğru değil, devlet kendini her yerde hissettirmeli. Ahmet Gündoğdu AKP Ankara Milletvekili

Kaygılar giderilmeli Kim hangi partiye oy verecekse özgürce vermeli. Bu ortamın sağlanmasında YSK’nın kendisinin ya da ona müracaat eden kuruluşların kaygıları varsa bunlar giderilmeli. Aydın Özcan İzmir Baro Başkanı

Güvenlik taşıma gerekçesi olamaz Sandıkların güvenliğinin bulunduğu bölgede sağlanması hukuka daha uygundur ve doğru olandır. Amacı bilemiyorum tabi ki ama taşımaya güvenlik gerekçe gösterilemez. Ali Artuk Ağrı Baro Başkanı

Yasal değil

Sandıkların taşınmasının yasal zemini yoktur. Sandıkların taşınmasıyla seçmenin sandığa gitmesi engellenmek isteniyor. Yani düşünsenize tüm bir köy bu durumda oy kullanmaya gidemez. Tahir Elçi Diyarbakır Baro Başkanı

Resmi açıklama sandık güvenliği Resmi açıklama sandık güvenliğinin sağlanması biçiminde. Ben güvenlik dışında seçimin serbestliğine yönelik strateji içerisinde bu işlemlerin yapıldığla ilgili yorum yapamam. Cüneyt Akman Gazeteci

HDP ve PKK’yi tahrike dönük 50-60 bin seçmenin oylarını etkilemek için bütün seçimin güvenirliği tehlikeye atacaklarını sanmam; daha çok HDP ve/veya PKK’yı tahrike yönelik bir şey gibi görünüyor. Okay Gönensin Vatan köşe yazarı

HDP’nin oy oranlarından dolayı Sandıkların taşınması fikri aslında 7 Haziran seçimlerinin ertesinde, HDP’nin beklenmedik bir oy oranına ulaşmasının ardından ortaya çıkmış bir fikirdir.


04

GUNCEL 22 Eylül 2015

Bismil ve Beytüşşebap’ta bayram değil katliam yaşandı

Hakan Öztürk

Kırılıyoruz

AKLIN YOLU

Tom Cruise’un, “Doğum Günü 4 Temmuz” diye bir filmi var. Filmde Cruise Vietnam Savaşı’na büyük bir istekle katılmış olan Ron Kovic rolünde. Ron, savaş esnasında sırtından vurulur ve belden aşağısı felç hale gelir. Ne var ki, Ron bunu kabul etmez. Egzersizler yaparak bu sorunu çözebileceğini düşünür. Herkesin izlediği bir anda, iki yanda uzanan demirlere tutunarak yürüme denemesi yapar. Aslında yürüyemez. Kollarının yardımıyla ilerler ama ayakları yerde sürüklenmektedir. Buna rağmen devam eder. Kimse sesini çıkaramaz. Ron, “işte yürüyorum” diye bağırır. İyice yorulduğunda, çok kötü bir şekilde düşer. Bacağının kırılma sesini duyar ve en sonunda tepetaklak olmuş vaziyetteyken, bacak kemiğinin kırılıp vücudundan çıkmış ucunu görür. Gerçek gözlerinin önündedir. Kabul edemediği bütün gerçeklerin, onu getirdiği son durak burasıdır. * Şimdi Türkiye de böyle. Yıllarca Kürt diye bir insanın bulunduğunu bile kabul etmedi. Sonra Kürt olarak kabul ettiklerinin kandırılmış olduklarını ileri sürdü. Kandırılmış ya da korkutulmuş oldukları için HDP ve öncesindeki partilere oy veriyorlardı. Öyle oldukları için dağa çıkıyorlardı. İnsan, ölme ihtimalinin çok yüksek olduğu dağlara çıkması için neyle korkutulabilirdi? Bir toplum nasıl kandırılabilirdi, belli bir partiye yüzde 80-90 oy verecek düzeyde? Türkiye işte bunları asla dikkate almadı. Almamayı sürdürdü. Kürt olmayanlar bile “Kürtlerin partisi”ne oy vermeye başladı. Hatta o parti “Ben yalnızca Kürtlerin partisi değilim; bütün hakkı yenenlerin, bütün çile çekenlerin, bütün yoğa sayılanların partisiyim” diye bağırmaya başladı. Türkiye bunu da duymadı. O partiyi yok saydı. O halkı yok saydı. O halkın kalbini kırdı. O halkın iradesini kırdı. O halkı kırdı. Yapmaya çalıştığı her şeyin, bu ülkeyi günden güne felç ettiğini görmek istemedi. Şimdi Cizre’de, Bismil’de, Lice’de; kırılan bacak kemiğinin ucunu o nedenle görüyor. * Bir devlet; bir şehre, bir ilçeye, bir mahalleye sekiz-on gün nasıl giremez? Bu ne demek? O an herkes yine mi kandırılıyor? Kandırılanlar ve korkutulanlar mı sokmuyor seni oraya? Yoksa sen artık girmeye mi korkuyorsun? Girmeye korkuyorsan bir sor kendine “Neden?” diye. Yoksa düpedüz halktan mı korkuyorsun? İnsan kendi halkından korkar mı? Rütbeli asker yere yatırdığı Kürtlere “Bu devlet size ne yaptı?” bağırıyor. Ey devlet, asıl sen kendine sor bir kere “Ben neler yaptım ki, şimdi kendi yurttaşlarımın yaşadığı sokaklara giremiyorum?” diye. Kendi halkının sokaklarına giremeyecek ne yaptın? Kendi halkının yüzüne bakamayacak ne yaptın? Kendi halkından korkacak ne yaptın acaba? * Bu hale geldiğin için. Kolun kanadın kırıldığı için. O halk kanatlarımızdı, onları kırdığın için. Kendine güvenip seçim sandıklarını mahallere koyamıyorsun. Sandıktan korkuyorsun, sandığın içinden çıkacaklardan korkuyorsun. Artık gölgenden bile korkuyorsun. Ama sakın yapma. Bu kadarı da fazla. Artık oynama kırılan yerlerimizle. Bazı şeylerin kırıldığını kabul et. Belki o zaman hepimizi iyileştirmeye kalkışabilirsin. Yok yine dinlemez misin? Sana şöyle söyleyeyim: Oyunlar güzeldir. Sandık oyunu da güzeldir. Ama oyunların bilmen gereken çok kötü bir yanı hep olagelmiştir. Oyunun kurallarını, oynarken değiştiremezsin. hakanozturk17@gmail.com

Sarayın savaşı ‘bayram’ dinlemedi

Sarayın başkanlık savaşı “bayramdır” demeden çocukları ve gençleri katletmeye devam ediyor. Bayramın ilk gününden itibaren başta Bismil ve Beytüşşebap’ta çıkan çatışmalarda Özel harekatçılar evleri, yaralıları taşıyan ambulansları ve sivilleri taradı. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği bölgelerde bile evinde oturan sivil halk öldürüldü.

Başkanlık için daha kaç can feda edilecek

7 Haziran seçimlerinden sonra tek başına hükümet kuramayan AKP ve başkan olamayan Erdoğan, özellikle HDP’ye yüksek oyların çıktığı bölgeleri hedef alıyor. Savaşa feda edilen gençler, katledilen bebekler, çocuklar ve siviller 90’lı yılları hatırlatıyor. Ana akım ve havuz medya aracılığyla bizzat Özel harekatçılar ve keskin nişancılar tarafından katledilen sivil halkın PKK tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor. Saray yanlısı, yalan yanlış haberlere karşı bölgede yaşananları tüm gerçekçiliğiyle haberleştiren gazete ve sitelere ise polis baskınları düzenleniyor.

güncel GÜLÇİN ÇIVGIN

tanığı olan Beşir Şimşek ise “Polis evimizin karşısına geldi. Bizler Diyarbakır’ın Bismil il- evimizin içinde oturuyorduk. Poçesinde sokağa çıkma ya- lisler roketi evin içine attı” dedi. sağının ilan edilmesinden sonra mahallelerde rastgele ateş açan Görgü tanığı olan ve yüksek yerlerdeki keskin ni- HDP’li vekil anlattı şancılarla halkı hedef alan polis 8 Halkların Demokratik Partisi yaşındaki Elif Şimşek’i öldürdü. (HDP) Diyarbakır Milletvekili Elif ’in öldürüldüğü sırada poli- Sibel Yiğitalp ise Twitter’da paysin ve keskin nişancıların açtığı laştığı mesajında hayatını kaybeateş sonucu yaralanıp hastaneye den Elif Şimşek’in sekiz yaşında kaldırılan 20 yaşındaki genç Agit olduğunu, Şimşek’in annesinin de Yıldız da tedavi gördüğü hastane- hayati tehlikesinin devam ettiğini de hayatını kaybetti. yazdı. Yiğitalp, Emniyet’in açıklamasının aksine devlet güçleri“Polisler roketi evin içine attı” ne işaret ederek de “AKP faşizmi Dicle Haber Ajansı ve HDP’li ve- Bismil’de kitle imha silahı olarak kil Sibel Yiğitalp, yaşamını yitiren kullanılan havan topuyla bir ai8 yaşındaki Elif Şimşek’in yaşa- lenin kızını katletti, 5 bireyini dığı evin polis bombardımanının yaraladı” dedi. hedefi olduğunu söylerken; Emniyet ve anaakım medya ise evin Ambulans tarandı, PKK’lilerce bombalandığını iddia şoför hayatını kaybetti etti. Evde yaralanan anne Bedia Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde Şimşek’in amcası ve olayın görgü ise çıkan çatışmalarda Özel Ha-

rekat polislerinin yaralıları taşıdığı için taradığı ambulansın şoförü Şehmus Dursun’un hayatını kaybetti. Bir yandan halka saldırırken bir yandan yaralıların evden çıkmasını engelleyen Özel Harekatçılar şehirde OHAL ilan etti. Valiliğin cevap vermediği ölümler Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde çıkan çatışmada hayatını kaybeden bir gerillanın Bismilli olması ve cenazesinin engellenmesi sebebiyle ilçede çatışma çıkmıştı. Sonrasında Bismil’in 4 mahallesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bayramın 1. ve 2. günlerinde gerçekleşen çatışmalara dair Şırnak Valiliği’nden gelen açıklamada; 1 uzman çavuşun öldüğü, 1’i ambulans şöförü 4 sivilin yaşamını yitirdiği, 5 asker ile 11 polis memurunun ise yaralandığı belirtildi. Valilik ambulans şöförünün nasıl öldüğü, dört sivilin Özel Harekat-

çıların ateş açması nedeniyle mi öldüğü gibi sorulara cevap vermedi. Öte yandan Diyarbakır’ın Hani ilçesindeki 9 mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edilirken Van’ın 2 ilçesi de özel güvenlik bölgesi ilan edildi.

DİHA’ya polis baskını: 32 gözaltı Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi, Aram, Aram Yayınları, DİHA, Kurdi Der, Azadiya Welat gibi birçok kuruma ‘makul şüphe’’ gerekçesiyle eş zamanlı polis baskını düzenlendi ve 32 kişi gözaltına alındı. Baskın yapan polislerin elinde hiçbir arama izni olmadığı, resmi bir belgenin bulunmadığı belirtildi. Kurumların bulunduğu binada bulunan tüm çalışanların polis tarafından binanın en alt katına indirilerek kimliklerine ve telefonlarına el konuldu ve şiddet uygulandı. Yaşanan baskın üzerine bölgeye giden gazeteci-

leri polis, plastik mermi ve gaz bombalarıyla dağıttı. Sokağın diğer ucuna giden Evrensel Muhabiri Hasan Akbaş ve Fırat Topal ile İMC-TV Muhabiri Kadriye Devir Uçar ile Gökhan Çetin’in yayına gelen aracın kapılarını açan sivil polisler silahlarını gösterdi ve “Başınıza bela almak istemiyorsanız görüntü çekmeyip buradan uzaklaşacaksınız” diyerek tehdit etti. DİHA Muhabiri Yasin Kobulan, bütün çalışanlarının bir odaya alındığını ve kimsenin telefonla görüşmesine izin verilmediğini söyledi. GÜNCEL

Baskı ve sansüre karşı DİHA’nın yanındayız DİHA, Azadiya Welat ve Aram Yayınları’nın bulunduğu binaya polis baskını düzenlendi ve aralarında gazetecilerin de bulunduğu 32 kişi gözaltına alındı. Muhalif ve özgür basına uygulanan bu baskıya karşı DİHA emekçilerinin yanındayız. Başkan olamamanın kini ile toplumun her kesimine saldıran Saray ve onun hükümeti, ülkede var olan savaşın Erdoğan’ın iktidarını kurtarmak için çıkarıldığı gerçeğini halka

anlatan basın kurumlarını bir bir sansürlüyor, hedef gösteriyor ve saldırtıyor. Bugün Davutoğlu’nun “basın özgürlüğü”nden dem vurduğu saatlerde, Diyarbakır’da polis baskını ile gözaltına alınan 32 muhabir, Saray ve hükümetinin faşist ve iki yüzlü tutumunu ortaya koyuyor. Bu baskılar bizi, gençlerin “feda edildiği”ni, kundaktaki bebeklerin öldürüldüğünü, hasta götüren ambulans şoförünün dahi tarandığı-

nı ve gencecik evlatlarını toprağa veren ailelerin “Neden savaş diyorlar?” haykırışlarını yazmaktan vazgeçirmez. Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz ve gerçekleri yazarken baskıya ve faşizme uğrayan tüm muhalif ve özgür basın kurumları ile omuz omuza olacağız. Yarın Gazetesi ailesi olarak DİHA’ya gerçekleştirilen saldırı ile gözaltına alınan basın emekçisi meslektaşlarımızın yanındayız. Yarın Haber Merkezi


GUNCEL

05

29 Eylül 2015

Sibel Uzun UYANIŞ

Ölümlere alışılmaz

Biz iktidarın gerçek yüzünü durmaksızın anlatıp duruyoruz, anlatacağız da. Konuştuğumuz meselelerin bir de şöyle bir yanı var; dindar insanlar açısından da durumu ele alma ya da gözlemleme fırsatı yakaladığınızda artık çekilmez bir hal aldığını görebiliyorsunuz. Din adına hareket ettiğini göstermeye çalışan AKP, kadın düşmanlığı, IŞİD, Erdoğan gibi uzayıp gidiyor temsilcileri. Bunların sonuçları çok çarpıcı şekillerde açığa çıkıyor. Dindar toplum bu sonuçları gördükçe bir başka evrenden yaklaşmaya başlıyor. Diktatörü engelleme kaygısının seçime giderken yükseldiği şu dönemde “devlet baba” düzeninin bir kez daha çatırdadığını hissediyorsunuz. Burada dindarların sistem muhalifliğine, örgütlü bir şekilde tavır almalarına ihtiyaç var. Muhalefetle yollarını çok daha fazla Gezi’de olduğu gibi birleştirmelerine ihtiyaç var. Yaşadığımız diktatörlük tehlikesi gerçek dindarlar için de büyük bir soruna dönüşmüştür. Artık “ölü yıkama” hadisesine hele de eğitim öğretimi açarken iş gelip dayanınca iplerin koptuğu ve Erdoğan’ın dolu dizgin firenlerinin boşaldığını gördük mü gördük. Diktatörün memleketi tasvirine ve sunuşuna bakar mısınız; “Herkes ölü yıkamayı öğrenmeli yoksa ölüler ortada kalır”. Bu ne korkunç bu ne illet ne çekilmez bir türe dönüşmektir arkadaş. Yani gençler ölümlere alışacak o da başkanlığa ve saraya rahatça kurulacak. Hiçbir dönemin hiçbir bölgenin hiç bir kuşağın insanları ölüme alışmamıştır, “ölüm olmasın” refleksi genel kural olarak tüm toplumların gelişim seyrinde belirleyici olmuştur. Bakınız kadim Kürt halkına ne kadar çok katliam ve kıyım görmüştür ama her bir evladının bir saçının teline her seferinde ciğerleri paralanmaktadır. Ölüm olmasın diye ilmek ilmek tarih yazmaktadır. Bugün Erdoğan’ı durdurabilen güce bu şekilde ulaşılmıştır, HDP’yi ve %13’ü tüm kesimlerle el ele var edebilmiştir. Bakınız asker analarına ölümlere gerçek bir öfke ve akıl ile tepki veriyorlar. Erdoğan onlardan ölümlere alışmalarını beklerken açıkça isyan ediyorlar. Binbaşı Yavuz Sonat Güzel’in annesi “Neredesin Erdoğan?” diyerek doğru yerden hesap sormak istiyor. Hepsi diktatörün yüzünden olan ölümleri bu topraklardan def etme öfkesi ile dolu. *** Bölgede devletin sokağa çıkma yasağı altında Bismil’de evlere atılan havan topları ile 8 yaşındaki Elif Şimşek katledildi, Cemile gibi. Yasak deniyor katliam yapılıyor, bölgedeki bu ölümleri sadece bölge halkı değil batıdakiler de affetmeyecek. Yine AKP Anayasa’yı çiğneyerek, hile ile hurda ile sandıkları Cizre halkından uzaklaştırıyor; “Siz sandıkları fizana da koysanız bu saatten sonra Cizre halkı gelir o sandıklarda oylarını kullanır.” Diyarbakır sonra koltuk değnekleri ile hastanelerden gelip oy kullanmış bir halkı durdurmaya çalışmaları ne hazindir. Sandık güvenliği için yapılan çağrılar çok doğrudur, ama bu güvenlik hadisesini gelin politize edelim. Cizre’nin sorunu İzmir’in de sorunudur sandık güvenliğini düşünenler ülkenin güvenli siyasi zemine kavuşmasını da düşünmeliler. Bu ancak ve ancak siyasi bir alternatif önererek ve üzerinde durarak olabilir. Mesela emanet oyların bir kısmının “Bu seferde HDP’yi destekleyeceğim” görüşü doğru bir tavırdır. *** Bu toprakların devrimcileri olarak asla ve asla ölümlere alışmayız, ölümlerin üzerine yürürüz. Hepimizin hafızalarında ismi ile duruşu ile yer etmiş olan Aziz Güler kardeşimiz de Rojava’da IŞİD vahşetine karşı savaşırken ölümsüzleşti. Kararlı mücadelesi de adı gibi her seferinde “aziz” oldu. Milletvekili Rıdvan Turan’ın ve avukatlarının cenazesini alma girişimleri iki kere bizzat Ankara’dan engellenmiştir bölgenin kaymakamı bunu açıkça ifade etmiş. Bir devrimcinin cenazesinden korktukları bunun için ciddi uğraş verdikleri ortadadır. Bizim cenazelerimizden korkanları 80 öncesinde de tanıyoruz. Hepsi pişmandır, tarihin karanlık çöplüğündedir. Devrim şehitleri tarihin onurlu yerlerindedir. Bir kez daha ilan ediyoruz; Aziz Güler bu topraklardaki halkları son nefesine kadar nasıl bağrına bastıysa biz de onun ölümsüzleşen bedenini bu topraklarda bağrımıza basacağız.

twitter: @sibeluzun_yarin

Mücadelenin Anahtarı; Parti Okulu

Doğru pratiği ortaya koymak için tarihsel olguları inceleme ihtiyacıyla Emekçi Hareket Partisi Parti Okulu’nun programını genişleterek, yeni müfredatla “20 Ay, 20 Kitap” diyerek Parti Okulu’nun yeni dönemine 4 Ekim Pazar günü İstanbul’da başlıyor.

güncel hilal türkben

tanbul ve Eskişehir merkezli yapılacak okumalara İstanbul’da Yarın “Devrimci teori olmadan, Lokali’nde, Eskişehir’de EHP EsDevrimci pratik olmaz’’ kişehir İl Örgütü’nde yapılacaktır. anlayışı ile günümüz koşullarını Marksizim- Leninizm ışığında 20 Ay 20 Kitap değerlendirmek için başlatılan Emekçi Hareket Partisi Parti OkuEmekçi Hareket Partisi Parti lu; ilk sunumunu İstanbul’da 4 Okulu programı yeni müfredatla Ekim Pazar günü Saat 13.00’da Ekim Ayında başlıyor. Günümüz Yarın Lokalinde Hakan Öztürk’ün koşullarına göre sıralanan 20 kitap anlatımı ile Tony Cliff’in Lenin devrimci teorinin parti okullarıyla, üçlemesinden Cilt I. - Partinin kitap okumalarıyla ve sürdürülen İnşası kitabı ile başlayacak.Ülketartışmalarla geliştirebileceğini nin içinde bulunduğu iç savaş tezvurgulayan Emekçi Hareket Par- gahına ve günümüzde uygulanan tisi pratikte aldığı isabetli karar- yanlış politikalara karşı doğru pralarla partinin teorik eğitimlerinin tiği kavrayabilmek için günümüz pratiğe olan yararını göstermiş şartlarına göre sıralanan 20 kitap’ta oldu. Marksizm-Leninizm ideolo- 20 aylık program ile her kitabı tek jisini ustaların direk kendisinden bir oturumda ele alarak kritik başokuyarak, tartışarak kavramayı lıkları ile derinlemesine tartışmayı hedefleyen Parti okulu her ay İs- hedefliyoruz.

Neden Parti Okulu 7 Haziran seçimlerinde Başkanlık hevesine veda eden Erdoğan ve Akp hükümetinin yanlış politikalarına karşı Marksizm-Leninizm ışığında Ne yapmalı?” sorusuna cevap bulabilecek. Türkiye tarihini, Marksist klasikleri tartışarak bugüne ve yarına dair cevaplar üretmeyi hedefleyen parti okulu; Lenin’in deneyimleri ışığında geçmişin bugünün olgularını inceleyecek.Herkesin katılabilceği Ehp Parti Parti Okulu’na mutlaka katılmalı, duyurulması için emek harcamalı ve tüm dostlarını davet etmelidir. Parti Okulu kitaplarına http://ehp.org.tr/parti-okulu-katilim sitesinden veya EHP İl Örgütleri’nden temin edebilirsiniz.

Parti Okulu’nda ele alacağımız 20 eseri, Türkiye gündeminin ihtiyaçlarına göre sıralandırdık. Aşağıdaki sıralamaya göre her ay bir eseri ele alacağız. Ara Dönem ve Yaz Dönemi programları ise önümüzdeki günlerde açıklanacaktır. Lenin Cilt I. - Partinin İnşası | Tony Cliff Ne Yapmalı? | V.I.Lenin Komünist Manifesto | Karl Marx ve Friedrich Engels Sosyalist Feminist Proje Cilt I. | Nancy Holmstorm Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı | V.I.Lenin Emperyalizm | V.I.Lenin Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı | V.I.Lenin Kapital Cilt I | Karl Marx Toplu Yazılar | Mahir Çayan Daima Dergisi Sayı I. | EHP Teorik Yayın Organı Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye | Stefenos Yerasimos Fransa’da İç Savaş | V.I.Lenin Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi | V.I.Lenin Adam Smith Pekin’de | Giovanni Arrighi Ailenin Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni | Friedrich Engels Proleterya Diktatörlüğü ve Dönek Kautsky | V.I.Lenin Devlet ve Devrim | V.I.Lenin Gotha ve Erfut Programının Eleştirisi | Karl Marx ve Friedrich Engels Bir Adım İleri İki Adım Geri | V.I.Lenin Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i | Karl Marx

Erdoğan’dan geri adım Suriye’deki iç savaş ortamının son bulması için müzakere sürecinin devlet başkanı Beşar Esad’sız olması gerektiğini savunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ilk kez Esad’la da geçiş sürecinin olabileceğini söyledi.Bayram namazı gazetecilerin sorularını yanıtlayan CumhurBaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’nın Suriye’ye askeri yığınak yaptığı, Avrupa’nın 2’inci Dünya Savaşı’ndan bu

yana en büyük göçmen kriziyle yüzyüze kaldığı siyasi ortamda dengeler değişirken, şu zamana kadarki sert tavrında değişikliğe gitmesi dikkat çekti. Beşar Esad ile ilgili görüşmelerde Erdoğan ile ters düşen Başbakan Ahmet Davutoğlu ise Rusya ile görüşme sonrasında Tayyip Erdoğan’ın “Esad’lı geçiş”ten söz etmesi hatırlatılan Davutoğlu, Erdoğan’ın ifadeleri ile karşıt sözler sarf etti. GÜNCEL

Karaköy’de neler oluyor Akp’li Belediyelerin rant savaşı devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda Karaköy’ün meşhur balık tezgahları ve hemen ardındaki restaurantları gece yarısı operasyonuyla çevik kuvvet eşliğinde yerlerinden kaldırılmıştı. Belediye, mekanların ruhsatsız olduğunu gerekçe gösterse de içlerinde ruhsatlı olanların da kapatılması kamuoyunda bu bölgenin de ranta açı-

Aziz Güler’in cenazesinin verilmesi için basın toplantısı yapıldı

Suriye’nin kuzeyinde, Rojava bölgesinde 21 Eylül’de IŞİD’le çatışmada hayatını kaybeden Aziz Güler’in cenazesi sınırda bekletilmeye devam ediyor. İstanbul Disk Genel Binası’nda Aziz Güler’in cenazesinin verilmesi için pek çok siyasi kurum ve sendika temsilcisi, milletvekilleri ve sanatçıların da katılımıyla bir basın toplantısı gerçek-

leştirildi. Suruç’a cenazelerini almak için giden Aziz Güler’in ailesini ise kuzeni Burak Güler temsil etti.Basın toplatışında Aziz Gülerin ailesi “Başvurduğumuz makamlar Rojava’dan hiçbir cenazeyi Türkiye’ye kabul etmediklerini, bakanlar kurulu kararı olduğunu söylüyorlar.Hiçbir yasa, karar, yönetmelik insanlık değerlerinin üstünde olamaz.” dendi.GÜNCEL

lacağına dair söylentileri yayılmıştı. Yayılan söyletinlerin ve Akp’li Beyoğlu Belediyesinin asıl amacı çok geçmeden belli oldu. Bir çok mekanın ve balık tezgahlarının ruhsatsız olduğu bahanesi ile yıkılıp yerine çay bahçesi yapacaklarını söyleyen Beyoğlu Belediyesi ‘nin niyetin yıkılan yerlere Otopark inşa etmek olduğu ortaya çıktı. GÜNCEL


EKONOMI

06

29 Eylül 2015

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Hakkari’de bir mevsim

Her gün acı haber gelecek diye korktuğumuz diyarlarda bu defa başka türlü bir şey oldu. Hakkari’nin bir köy okulundayız. Okulun ilk günü, bahçede minik öğrenciler ve velileri toplanmış, büyük bir heyecanla öğretmene kavuşmayı bekliyorlar. Öğretmensiz okullarına nihayet öğretmen atanmış. Orada bekleyen halk için, öğretmenin gelecek olması, çocuklarının “geleceği” demek. Gele gele, daha yeni mezun olmuş iki gencecik kadın öğretmen, iki “çalıkuşu Feride” geliyor. Çalıkuşu gibiler çünkü aileleri onları tehlikeli buldukları bu diyarlara göndermek istememiş, buna rağmen gelmişler. Geldikleri gibi de bahçedeki miniklerin anneleri ile büyük bir içtenlikle kucaklaşıyorlar. Hiç öyle “hoca hanım” havasında da değiller, kendilerini çiçeklerle karşılayan Kürt annelerinin sanki onlar da bir çocuğu, bir kız kardeşi gibi kucaklaşıyorlar. Üzerilerinde genç öğrencileri gibi bir tişört, bir kot ile geleneksel kıyafetler içindeki Kürt halkı, birbiriyle kucaklaşmaları öyle doğal, öyle samimi ki, işte buradan bir ışık yayılıyor. Barışın, kardeşliğin ışığı tam da buradadır. Aynı zamanda aklın ışığı da buradadır. Şöyle ki; orada yaşayan halk, kendisi için rasyonel olanı politik olarak seçtiği için durum budur. Kürt halkı, mağdur olduğu için değil, ezildiği için değil, politik mücadele yürüten bir özne olarak, barışı seçti bunun için en çok uğraşan partiye HDP’ye oy verdi. 7 Haziran seçimlerinde de burada olduğu gibi bir kucaklaşma oldu, Batı’da da kendileri gibi düşünenlerle buluştular. %13 olan milyonlar, kendi fikirlerini temsil eden politikaya oy vererek kendi politik tutumlarını apaçık ortaya koydular. Ailelerine rağmen buraya gelip mesleğine başlayan genç öğretmen kardeşlerimiz de benzer biçimde kendileri için rasyonel olanı yaptılar; “atanamayan öğretmen” olmak istemediler, kendi hayatlarına kendileri karar verme politik tavrını aldılar. “Bir kadın olarak” okudular, öğretmen oldular, kaderlerini aileleri değil kendileri tayin ettiler, bu onlar için de akli ve rasyonel olandı. Şimdi birbiriyle kardeşlikle kucaklaşan bu özneler, hem aklı hem de en yüksek moral değerleri temsil ediyorlar ise bu örnek, bütün bir ülke için de aynen geçerlidir. Türkiye’nin demokrasiden başka çaresi, demokrasinin seçimlerden başka yolu, seçimlerde HDP’nin yeniden kazanması dışında başka bir seçenek yoktur. Akıl ve etik bunu gerektirir. Söz konusu olan eğitim olunca, aklın ve etiğin gerektirdiği bir başka şey daha var; anadilde eğitim. Bu yeni atanan öğretmen kardeşlerimiz, çocuklara anlatmak, birbirlerini anlamak için oradalar. Ama anlamak “dil” gerektirir, bu da çocukların anadillerinde eğitim almaları gereğini gösterir. Öğretmen kardeşlerimiz, bu gerçeği orada yaşayarak, kendilerine kucak açan halktan da öğrenecekler ama ben onlara bir iki film de tavsiye etmek isterim. Biri, “Hakkari’de Bir Mevsim”. 80’li yıllarda yapılmış, Hakkari’de bir köy öğretmeni gözünden gerçeği olduğu gibi anlattığı için galası yasaklanmış, pek popüler olamamış filmde öğretmen der ki; “…hadi çocuklar, dersimiz oyun. Dışarı çıkalım, hep birlikte bir kardan adam yapalım. Burnuna koyacağımız havuç yok, ama bir tezek parçası koyarız. Göz olarak koyacağımız kara zeytinlerimiz yok, ne yapalım biz de gözlerini oyarız. Eline vereceğimiz süpürge yok, ama bir çifte veririz. Dergilerdeki kardan adamlara benzemeyecek ama aldırmayın, bizim kardan adamımız da böyle olur, deriz soranlara. Soran olursa.” İşte gerçek bu olduğu için Kürt halkı örgütlendi. Mücadele verdi, haklarını alıyor, arıyor. Hakkari bu filmdeki gibi kalmadı, değişti, bu filmin üzerine “İki Dil Bir Bavul” gibi nice filmler daha yapıldı, öte yandan Kürt illerinde artık kent savaşları var. Bu yüzden Türkiye’nin bir başka geleceği yoktur, bir başka rasyoneli yoktur. HDP’yi seçim dışına düşürmek isteyenlere karşı HDP kazanmalı, barış kazanmalıdır. gulsumkav@gmail.com

Dolar yükseliyor, enflasyon durdurulamıyor

Tüm dünyada dolar yükselirken TL, dolar karşısında olması gerekenden fazla değer kaybetti. Merkez Bankası reel kur endeksine göre TL’nin dolar karşısında reel kuru 2 lira 71 kuruş olması gerekirken, nominal kur 3 lirayı geçti. Hatta Bayramın ilk günü dolar 3,0643 lira düzeyine yükseldi. Ayrıca Eylül ayında enflasyonun yükseleceği de söylendi. ekonomi fatma çakır

Artık 3 TL’yi aşarak tarihi bir rekora imza atan dolar, bayram tatilini bile dinlemiyor. Ekonomiden Sorumlu Eski Bakan Ali Babacan’ın yeniden AKP listelerinden aday gösterilmesine olumlu tepki verdiği iddia edilen dolar bayramın ilk günü yine yükseldi. Gıda fiyatları tüm dünyada en düşük seviyelerdeyken Türkiye’de dur durak bilmeyen gıda enflasyonu, yapılan açıklamalara göre yükselmeye devam edecek. Fed’in faiz kararı belirsizlik yaratıyor Kurban Bayramı nedeniyle yurt içi piyasaların yarım gün açık olduğu dün global piyasalardaki olumsuz havanın devam etmesiyle dolar/TL 3.04’ün üzerine tırmandı. Olumlu olarak yorumlanan Fed’in faiz artırımı yapmaması piyasalarda belirsizliği artırmış görünüyor. Kötü haber Merkez Bankası’ndan geldi Bir kötü haber de Merkez Bankasından geldi. Merkez Bankası’nın, banka ve aracı kurum ekonomistlerine yaptığı sunumda, “Eylül ayında döviz kurunun gecikmeli etkileri ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklığa bağlı olarak enflasyonun yükselmesi beklenmektedir” denildi.

Döviz kuru ile enflasyon ilişkisi Döviz kuru ulusal para biriminin yabancı para karşısındaki değeridir. Çok basit bir mantıkla, ulusal paranın talebindeki artış ya da arzındaki azalış paranın değerini yükseltir. Enflasyon fiyatlar genel düzeyindeki artışı ve paranın değerindeki düşüşü ifade eder. Faiz ise paranın, yani sermayenin getiri oranıdır. Makroekonomik açıdan bakıldığında, sağlıklı bir büyüme ve ekonomik denge için faiz, enflasyon ve döviz kuru artışlarının birbirine yakın fakat yüksek olmaması önem-

lidir. Bu üç göstergenin uyumlu fakat yüksek oranlı artması refah düzeyini olumsuz etkileyecektir. Enflasyonun en önemli nedeni, toplam talep ve arz düzeyi arasındaki dengenin bozulmasıdır. Kaynakların kıt nüfusun yoğun olduğu ülkelerde yüksek enflasyona daha sık rastlanır. Enflasyonist ortamda görülen hızlı fiyat artışları nedeniyle üreticinin karı düşer tüketicinin alım gücü zayıflar. Üretimin cazibesini kaybetmesi sonucu paranın finansal piyasalara yönelmesi, finans

piyasalarının dalgalanmasına neden olur. Bu ilişkilere göre Türkiye’ye baktığımızda yeteri kadar sanayi ve tarımsal üretimin olmayışından kaynaklı enflasyonun giderek yükseldiğini görüyoruz. Bir tarım ülkesi olan Türkiye önemli gıda ürünlerini ithal ediyor. Türk Lirası dolar karşısında hızla değer kaybedince yine gıda fiyatları yükselişe geçiyor ve olan dar gelirliye oluyor. Yani yüksek oranlı artan enflasyon ve döviz kuru Türkiye toplumunun refah düzeyini oldukça olumsuz etkiliyor.

Gelir dağılımında cinsiyet uçurumu Türkiye’de aynı eğitim düzeyine sahip kadın ve erkeklerin yıllık ortalama esas iş gelirleri ciddi oranda farklılık gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’de kişinin zamanını en çok geçirdiği işten elde ettiği gelire karşılık gelen yıllık ortalama esas iş geliri 2013’te 17 bin 255 lira iken bu miktar geçen yıl 19 bin 51 liraya çıktı. Yıllık ortalama esas iş gelirlerindeki artış oranı yüzde 10,4 olarak gerçekleşti. Erkeklerde bu miktar 2013’te 18 bin 125 lira düzeyinde bulunurken, geçen yıl bu miktar 20 bin 74 liraya ulaştı. Erkekler açasından artış oranı yüzde 10,75 olarak hesaplandı. Kadınların yıllık ortalama esas iş gelirleri 2013’te 14 bin 350 lira iken geçen yıl bu miktar 15 bin 681 liraya çıktı. Kadınlardaki artış oranı yüzde 9,3’le sınırlı kaldı. Kadınların yıllık ortalama esas iş gelirleri hiçbir eğitim düzeylerinde erkekleri yakalayamıyor. Kadınlar, aynı eğitim

düzeyindeki erkeklere göre daha düşük gelir elde ediyor. Kadın ve erkeklerin gelirleri arasındaki farklılık, meslek gruplarına göre yapılan karşılaştırmada da kendisini gösteriyor. Türkiye’de bir yönetici yıllık ortalama 42 bin 943 lira gelir sağlıyor. Bir erkek yönetici için bu rakam 43 bin 985 lirayı bulurken, bir kadın yönetici için ise bu miktar 35 bin 782 lirada kalıyor. Erkek yöneticinin yıllık ortalama geliri, kadın yöneticinin gelirinin 8 bin 203 lira üzerinde bulunuyor. Kadın istihdamının yoğun olduğu hizmet ve satış elemanları arasında da cinsiyete göre gelirde ciddi farklılık göze çarpıyor. Bu işlerde çalışan erkeklerin yıllık ortalama geliri 18 bin 644 lira iken kadınların geliri 10 bin 212 liraya karşılık geliyor. Aynı meslek grubunda çalışmalarına rağmen kadınlar, erkeklerden yıllık ortalama 8 bin 432 lira daha az gelir elde ediyor. EKONOMİ

Cola Turka Japonlara satıldı Noodle devi Nissin Food ile makarna üretiminde Japon ortaklığı olan Ülker, şimdi de bunu içecek sektörüne taşıdı. Ülker, içecek markalarını Japon devi DyDo Drinco’ya satma kararı aldı. Japon şirketin internet sitesinde yer alan bilgilere göre Ülker, içecek pazarındaki 3 şirketin ana hissesini DyDo Drinco’ya devredecek. Şubat 2016’da tamamlanacak olan satın alma ile Japon şirket, Ülker’in içecek markalarının da bulunduğu 3 firmanın yüzde 90’ını almış olacak. Dydo Drinco ilk kez Avrupa pazarına da bu satın almayla adım atmış olacak. Satış bedelinin ise 110 milyon dolar (335 milyon TL) olduğu belirtiliyor. Japon devinin ana hissedar olacağı 3 içecek firmasından biri olan Della Gıda çatısı altında Cola Turka, Çamlıca, Saka Su, Sunny ve Maltana markaları yer alıyor. Firma geçen yılı 181 milyon TL’lik ciroyla kapattı. EKONOMİ

Dış ticarette dolardan kaçış

Doların son dönemde diğer para birimleri karşısındaki yükselişi, söz konusu para biriminin küresel ticaretteki kullanımının azalacağı sinyalini verdi. Özellikle rekabetçi kur politikasını izleyen ülkelerde bu durum daha belirgin bir şekilde rakamlara yansırken, doların ticaretteki kullanımının Türkiye’de de azaldığı dikkati çekti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden derlenen bilgilere göre, dış ticarette TL kullanımı 7 ayda yıllık yüzde 6,2 artarak 11,4 milyar dolara ulaştı. Bu dönemde dolar cinsinden dış ticaret yüzde 12,3 ve euro cinsinden ise yüzde 8,8 azaldı. Türkiye’nin, 2015 yılı ocak-temmuz dönemindeki 209 milyar 608 milyon 570 bin dolarlık dış ticaretinin 11 milyar 426 milyon 152 bin dolarlık kısmı TL karşılığında gerçekleşti. EKONOMİ


KADIN

07

29 Eylül 2015

Diyarbakır’da anne ve kızları öldürüldü

“Çocuk tacizcisi tutuklansın” demek suç oldu:

Tacizci serbest, aile karakolluk

İki yıl önce gerçekleşen “küçük çocuğa cinsel taciz davası”nda inanılmaz bir olay yaşandı. Taciz zanlısı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platfotmu’nun da destek verdiği stantta dağıtılan bildiride kendisine hakaret edildiğini savunarak mağdurun tüm ailesinden şikayetçi oldu. Taciz zanlısı tutuksuz yargılanırken, mağdurun ailesi hakkında soruşturma başlatıldı. kadın yağmur derin

Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesinde Sadık Toprak, eşi Adalet Toprak ve 18 ve 20 yaşlarındaki kızları Havva ve Kevser’i öldürdü. Sabah saatlerinden eşi Sadık Toprak 245. sokakta kızlarını silahla vurmasının ardından eşi Adalet’i bıçaklayarak öldürdü. Komşuları Sadık Toprak’ın daha önce de iki oğlunu bıçakla yaraladığını, eşine sürekli şiddet uyguladığını belirtti. Sadık Toprak, gözaltında da kendini korumak için kızlarını Adalet’in vurduğunu söylediğini “Ben eve geldiğimde silahı bana doğrulttu. Vurmasaydım beni de öldürecekti” dedi. KADIN

Karısını yakarak öldürdü

Manisa’nın Kırkağaç ilçesi Bakır Mahallesi’nde 18 Eylül günü eve alkolü olarak gelen Mehmet Güler, 4 çocuğunun annesi olan eşi Teslime Güler’le tartıştı. Tartışmanın ardından Teslime Güler’in üzerine ispirto döken Mehmet Güler, kadını ateşe vererek yaktı.112 acil ambulansı ile hemen Kırkağaç Devlet Hastanesine kaldırılan ağır yaralı Teslime Güler, İstanbul’a sevk edildi fakat yolda hayatını kaybetti. Olay sırasında evde oldukları öğrenilen çocukları M.G. ve S.G. ise sinir krizleri geçirdiler. Mehmet Güler ise yakalanarak gözaltına alındı. KADIN

Ayşen Gürcan’dan “ U dönüşü”

Manisa’da 2012 yılında, bugün dokuz yaşında olan İ. adlı kız çocuğu 68 yaşındaki P.Ö.A. tarafından birden çok kez cinsel istismara uğradı ve “ruh salığının kalıcı ve sürekli olarak bozulduğu” belirlendi. Mahkeme P.Ö.A. hakkında suçu zincirleme şekilde işlediği gerekçesiyle 14 yıldan 28 yıla kadar hapis verilmesini istedi ama P.Ö.A.’nın tutuklanması talebi reddedildi. Taciz mağduru aile emniyette ifade verdi Bu duruşmadan sonra Manisa’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun da destek verdiği kadın örgütleri, ilçede stant açarak imza kampanyası başlattı ve bildiri dağıttı.“Çocuk tacizcizi tutuklansın, küçük kızımız özgür ve güvenli büyüsün” başlıklı bildiride, delillere rağmen istismarcı P.Ö.A.’nın tutuklanmadığı vurgulandı. P.Ö.A. ise stantta dağıtılan bildiriyle emniyete başvurup “Toplum içerisinde aşağılanıyor, küçük düşürülüyorum; itibarım zedeleniyor”

sayı: 206

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın

editörler

tasarım

elif karan Birsen Kaplanseren Didem Arıkan Ece Berfin Karagöz Elif yağarkar Fatma çakır gülçin çıvgın hilal türkben onur toper özgün Başak Mecit bozkan Melih erdem melek önder Rıfat Çapar sıla gemicioğlu yağmur derin eda derya toper fikriye yılmaz Nida Ateş Ömer Kabakçı yusuf yasin yakşi

dağıtım imtiyaz sahibi sorumlu yazı işleri müdürü Yönetim adresi

basıldığı yer

Tacizci ve kadın katillerinden benzer tepkiler Daha önce de taciz, tecavüz ve kadın

osman erdem Özge Akman Tel: 0507 701 8684 Özge Doğan Ergenekon Mh. Tay Sok. No:6 ŞİŞLİ/İSTANBUL Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz Mah. Hadımköy Yolu San1 Bulvarı 169. Sokak No: 6 Kıraç / Esenyurt / İstanbul 02128861795

6 aylık abonelik: 40 tl

1 yıllık abonelik: 80 tl

SANEM DENİZ KURAL adına ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: TR28 0001 0006 1557 7226 8550 01 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: TR90 0006 2000 0310 0006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 yapı kredi hesap no: 229/88735111 ıban:TR38 0006 7010 0000 0088 7351 11

cinayeti suçlularının mahkemelerde benzer şekilde, toplumsal tepkileri hedef alan mantık dışı açıklamalarına şahit olmuştuk. Son olarak Özgecan Aslan davasında, olayın yarattığı toplumsal tepkiler sebebiyle katiller olayın medyatikleştirildiğini ve kendilerinin linç edilmeye çalışıldığını savunmuşlardı.

Kadın cinayetleri davalarında da tepkilere tahammülü olmayan, her zaman olayın üstünün örtülmesi taraftarı olan bu kadın düşmanı zihniyeti en yetkili kurum olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda da “Bizdeki tacizleri-cinayetleri sağır sultan bile duydu” sitemiyle duymuştuk.

Başkan olmak için kadın düşmanlığı yapıyor

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Türkiye’nin farklı yerlerinde kadın cinayetlerinde hayatını kaybeden kadınların ailelerinin yanında olmaya devam ediyor. Platform, Manisa Kırkağaç’ta, kocası tarafından üstüne ispirto dökülerek yakılan ve hayatını kaybeden Teslime Güler ile Soma’da koruma kararı olduğu halde eşi Yaşar Aydın tarafından bıçaklanarak öldürülen Rabia Aydın’ın

aileleri ile birlikteydi. Platform temsilcileri görüşmelerin ardından “Balıkesir ve Akhisar Adliyeleri’nde görülecek dava süreclerinde,katillerin hakettiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını alana dek ailelenin yanında olacağız. Basın açıklamalarımızı yapıp, Özgecan Yasası’nın meclisten geçmesi yönündeki haklı talebimizi, gerçekleşene kadar haykırmaya devam edeceğiz.” açıklamasını yaptılar. KADIN

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Üyesi ve başkan adayı MHP’li Esat Çıplak, Bugün gazetesinden Fatma Eren’e “Her durumda haline şükredip sabreden Türk kadınının yerini isyan eden ve hep daha fazlasını isteyen, doyumsuz kadın tipi almaktadır. Yuvayı dişi kuş yapar, bilinçaltı kodlarıyla yetiştirilen kadının bu kodlarıyla medya oynamaktadır” şeklinde bir açıklama yaptı. En alakasız konularda dahi kadın üzerinden prim yapma geleneğinin bir örneği olan açıklama, RTÜK kurulu başkanlığı için özellikle AKP’li üyelerin oylarını almaya yönelik bilinçli bir açıklama olarak algılandı. Öte yandan kadın düşmanı ve cinsiyetçi bir

kişi olduğunu açıklamasıyla yine muhafazakar ve cinsiyetçi olan AKP’den oy devşirme ihtimali hayli yüksek. KADIN

Barış ve eşitlik mücadelesi Kadın Hareketi

Genel koordinatör

diye şikayetçi oldu. Bunun üzerine küçük İ.’nin ailesi ve avukatı hakkında “hakaret” iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Aile bireyleri tek tek Emniyet’e çağrılarak, ifade verdi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ailelerin yanında

‘Börek’ polemiğiyle gündeme gelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşen Gürcan, Habertürk’ten Kübra Par ile yaptığı söyleşide ilginç açıklamalarda bulundu. Kendisine börek açıklaması sorulduğunda “Asla böyle bir cümle kurmadım. Tamamen iftira”diyen Gürcan daha önce aynı konuda “hatırlamıyorum,araştıracağız” demişti. Börek açmayı bilmediğini belirten ve “Şimdi kendimi öyle tanımlamıyorum ama mezuniyet yıllığında beni okulun en ‘feminist’ öğrencisi seçmişlerdi. “ diyen bakanlın şuanda kendini nasıl tanımladığı ise merak konusu. KADIN

29 eylül SALI 2015

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun tacizciyle ilgili imza stantına halk yoğun ilgi gösterdi

Demeter Dinler Toplumsal yaşam içinde eril tahakkümle yaşamaktayız. Bizlere erkeğin kadından üstün olduğunun dayatıldığı bir yapıda eşitliğimizi aramaktayız. Eşit olmadığımız, gözden çıkarılabileceğimiz, kullanılabileceğimiz biz kadınlara yüz yıllarca, önce biyolojik özellerimiz üzerinden sonra da sosyal alanlarda dayatılmıştır. Sosyal alanlar erkeklere özel alanlar kadınlara bırakılmış, bedenlerimiz denetime tabi tutulmuştur. Biz kadınlar bu tahakkümü barış dönemlerinde de yaşadığımız gibi, en sert, en gerçekçi yaşadığımız dönemler savaş dönemleridir. Bedenlerimiz savaşın ortasında güç gösteri alanı olarak kullanılır, bize tahsis edilen özel alanlarımız bombalanır, taranır, gerçekte bizim de olan sosyal alanlar yerle yeksan olur, çocukla-

rımız militarist sistemin kurbanı olur. Toplum ise bize sadece barış zamanı söz düştüğünü öngörür.” Barış Görüşmeleri”ndeki kapalı kapılar ardında erkek çoğunlukla yapılan pazarlıklar, anlaşmalar ve yeni savaş planları; biz kadınların silah seslerinin susmasındaki rolünü elimizden çalıyor. Bizlere yaraları sarma, toplum üzerindeki etkisini azaltma, diyalog güçlendirme ve barış için pasif bir alt yapı hazırlama rolleri biçiliyor. Oysa ki savaş zamanı en ağır bedelleri her zaman kadınlar öder. Savaş sürecinde gelişen politikalar ve toplumsal kırılmaların etkisi kadın bedeni üzerinde kendisini kadına karşı şiddet, cinsel saldırı ve cinayet olarak kendini gösterdi. Kadın bedeni işkence görüp çırılçıplak sokaklara bırakıldı. Etnik kökeni yüzünden kadınlar hor görüldü. Savaştan kaçan kadınların bedenleri erkeklere sunuldu. Kadına yönelik şiddet en uç noktalara kadar gitti. Kadınların göğüs germek zorunda bırakıldığı bu savaş travmaları tüm topluma görünür kılınmadan barışın gelmesi de mümkün değildir. Bunu

görünür kılacak olan da bizim sesimiz ve bizim dayanışmamızdır. Kadın dayanışması eril dayatma, militarizm ve millet üçgeninin önünde, o üçgeni sorgulayan ve karşı çıkan en büyük etkilerden biridir. Bizler sınıfsal, etnik ayrılıkları ve milliyetçi tavırları dışlayarak tüm kadınları kucaklayan ve özselci olmayan bir dayanışmayla bunu başarabiliriz. Kadın hareketi yalnızca kadının cinsiyet ilişkilerini ve kadının konumunu değil, bu cinsiyet ayrımcılığından beslenen toplumun şiddet mekanizmalarını ve tahakküm biçimlerini de irdeler. Şiddeti bir bütün olarak ele alır. Savaşlar ise egemenlik ilişkileri içinde şekillenir ve cinsiyetlendirilir. Militarizm ataerkil bir düzen üzerinden kurulur. Toprak ve ülke dişileşir egemenlik erkeksileşir. Ev içindeki gizliliğin “kutsallığı” ulusal güvenliğin ve gizliliğin kutsallığını besler konuma geçer. Güç ve güce tapanların korunması, “namus” adına işlenen suçun meşru kılınması devlet eliyle gerçekleşir. Savaş erkeklikle birleşmiştir ve cesaret, kahramanlık, fedakârlık gibi değerlerle meşru-

laştırılmaktadır. Kadınlara biçilen görev ise o “kahramanlar”ın arkasından ağlamak, onları durdurmaya çalışmaktır. Oysa mücadelemiz bunlar değildir. Mücadelemiz barış için hızlı, cesur ve birleştirici bir güçtür. Bizler savaşı değil savaşı besleyen zihniyeti durdurmalıyız. Savaşlar o zaman duracaktır. Bu nedenle sadece kadına özel mağduriyetleri değil bu savaş mağduriyetlerine zemin hazırlayan ve besleyen ataerkil sistemi de görünür kılmalıyız. Devletin yapı taşı olarak görülen “aile” kurumu temellendirilerek biçimlenen genel yargıların da eleştirisini yapmalıyız. Eğer bizler savaş ve cinsiyet eşitsizliğinin kesiştiği noktayı gözden kaçırırsak barışı da kaçırırız. Biz kadınlar susmadık, susmayacağız. Bize biçilen rolleri reddediyor ve mutlak barış için her şeyimizi ortaya koyuyoruz. Barış mücadelesi şiddetsiz yöntemlerle sürdürülebilir ve şiddetsiz çözüm ataerkiyi de sarsacaktır. Kadınlar artık savaşın mağdurları olmayı reddediyor.


EMEK

08

29 Eylül 2015

Ferhan Umruk

KÖSTEBEK

Erdoğan’ın Suriye fiyaskosu

İşe Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız diye başlamıştı. Doğrusu, o günler bir aşırı özgüven patlaması içerisinde kifayetsiz muhterisin ruh hali sarmalamıştı onu. Tarih Eylül 2012 yani bundan 3 yıl evvel ‘En kısa zamanda Şam’a gideceğiz. Emevi Camisi’nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.’ diye afra tafra yapmaktaydı. Suriye’de başlayan iç savaşın hızla tarafı haline gelen Erdoğan için, Beşar Esad’ın devrilmesi esas amaç olarak ilan edildi. Bu politika başlarda ABD’nin başını çektiği emperyalist bloğun yönelimiyle örtüştüğü için Suriye’nin çok mezhepli, çok etnisiteli sosyolojisinin yaratacağı kaosun kanlı sonuçlarının görülmesini engelledi. Esad’ı devirip Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılmayı diline dolayan Erdoğan Putin’le görüşmeye gittiği Moskova’dan dönüşte yaptığı açıklamada artık ‘Geçiş sürecinde Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir’ diyerek, hırsının Moskova duvarına çarparak çöktüğünü itiraf etmiş oldu. Kuşkusuz, bu ihtiraslı politika düşünce düzeyinde kalıp, düşünce düzeyinde yanlışlığı ortaya çıksaydı yalnızca bir tartışma konusu olarak ele alınır, sözün sınırlarında kalırdı. Ancak, Suriye’de yaratılan iç savaşın binlerce can kaybına ve göçmen facialarına yol açması Türkiye’yi savaşın tarafı yapan Erdoğan’ın ve elbette bu savaşı kışkırtan ABD öncülüğündeki emperyalist bloğun suç hanesine yazılmış bulunuyor. ABD’nin enerji kaynaklarıyla zengin Ortadoğu’da hegemonyasını sürdürmek için her türlü fırsatı değerlendirerek, her türlü araçla müdahil olması elbette şaşırtıcı değildir. Peki, Türkiye’yi iç savaşın tarafı haline dönüştüren Erdoğan’ın amacı neydi? Herşeyden önce dış politikanın iç politikanın devamı olduğunu belirterek onun amacını tanımlayabilmenin mümkün olduğunu görmek gerekiyor. Birincisi Erdoğan Türkiyede mezhepçi politikayı esas eksen alarak iktidarını sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor. Bu topraklarda yaşayan Alevi halkın karşısında sünni mezhepe bağlı olan çoğunluğu konsolide ederek siyasi desteği arkasına alma taktiği hiç değişmedi, değişmiyor da. Türkiye’de yaşayan Alevilerin demokratik taleplerinin hiçbirini kabul etmediği gibi, her seçim döneminde Alevi vatandaşları rencide edecek sözler sarfederek, sünni mezhep çoğunluğunun desteğini almaya çalışıyor. Kısacası politikasını mezhepçilik üzerine inşa ediyor. İkinci olarak bu coğrafyada yaşayan Kürt halkının eşit yurttaşlar olarak varlıklarını meşrulaştrma taleplerini de reddederek ya çözüm süreci adıyla süründürerek ya da şimdi olduğu gibi militarist çözüme yönelerek ortalığın kan gölüne dönmesine sebep oluyor. İşte bu iki eksen Erdoğan’ın Türk-İslam sentezi damarından gelen zihin dünyasını besliyor. Bu zihin dünyası da Alevi halkını da, Kürt halkını da dışlayarak milliyetçi ve mezhepçi politikayı hem içte hem dışta esas eksen haline getiriyor. AKP demiyoruz çünkü iktidarın politikasını belirleyen Erdoğan’dır. Saraydaki Erdoğan’ın dış politikasını iç politikasındaki bu iki eksen belirliyor. Mezhepçi politik eksen Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve Katar’la sürdürülen ittifakla Sünnilik üzerinden temelleniyor. Alevi ve laik Suriye toplumuna dayanan Esad’ın devrilmesi dış politikanın temeli oluyor. Erdoğan’ın dış politikasının ikinci ekseni olan MilliyetçiTürkçü yönelim bölgede Kürt halkının mevzi kazanmasını engellemek üzerine inşa ediliyor. Rojava’da kurulan kantonların IŞİD tarafından yıkılması desteklenirken el altından IŞİD’e yapılan destekler belgeleniyor. IŞİD’in Kobani’ye saldırısı ‘düştü, düşecek’ beklentisiyle selamlanıyor. Erdoğan’ın Suriye politikası iflas etti, ne Kobani üştü ne de Esad’ı yıkıp Şam’da Emeviye Camii’nde namaz kılabildi. Esad’ı artık kabulleniyor, Rojava’da IŞİD vahşetine karşı bölgede temel güç oldu. Erdoğan’ın mezhepçi, Türkçü-Milliyetçi politikaları hem Türkiye halklarını, hem de bölge halklarını kanlı kaoslara sürüklüyor. Bu bakımdan da hem Türkiye halkları, hem de bölge halkları için Erdoğan’ın iktidardan düşürülmesi kilit öneme sahiptir. Türkiye farklı kimliklerin anayasal vatandaşlık temelinde demokratik bir yapıya kavuşması halinde içeride ve dışarıda maceracı politikaları terkederek kanlı kaosun bileşeni olmaktan kurtulabilir. Erdoğan’ın Türkiye’yi sürüklediği kaosu engellemenin tek seçeneği, onun izlediği çoğunluk kimliğine dayalı politikasına karşı, farklı kimliklerin demokratik taleplerini içeren ama kimlikler üzerinden şekillenmeyen eşitlik ve demokrasi programına sahip örgütlü güçtür.

Direnenlerin bayramı çadırlarda geçti

SeraPool, Arçelik LG, IFF ve Santa Farma’da işten çıkarılarak açlık, yoksulluk ve geleceksizlik dayatılan işçiler, günlerdir sürdürdükleri direnişlerini bayramda da fabrika önlerinden ayrılmayarak devam ettirirdiler. Direniş alanına gelen sendika temsilcileri ve destekleyenler işçilerin kararlı mücadelelerinin yanlarında olduklarını dile getirdiler. emek sıla gemicioğlu

Arçelik LG, SeraPool, IFF ve Santa Farma fabrikalarında direnişçi işçiler bayrama fabrika önlerinde kurdukları direniş çadırlarından ayrılmayarak girdiler. Direnişte olan işçilerin ortak yanı işten atılmış olmalarıydı. İşçiler, insanca çalışma koşulları ve insanca yaşayabilecekleri kadar ücret talep ettikleri için, sendikalı olmak istedikleri için, patronlara ortak olan işbirlikçi sendikalarını reddettikleri için işten atılmışlardı. Kendilerine dayatılan kölece çalışma koşullarını asla kabul etmeyeceklerini dile getiren işçiler bayramda da fabrika önlerini terketmeyerek mücadelelerine sahip çıktılar.

Direnişin simgesi ool işçisi işçileri SerapSeraPool

Arçelik LG işçileri Türk Metal’ekarşı

SeraPool direnişindeki kadın işçiler 100 günü aşkın süredir fabrika önünde direnişteler. Her sene iyi kötü kendilerinin de kurban kestiklerini ve çocuklarını deyim yerindeyse elin eline baktırmamaya çalıştıklarını, ilk kez bu sene kurban kesemediklerini anlatırken “Ama olsun biz hakkımızı sonuna kadar savunduğumuz için direnişteyiz. Ve haklı olduğumuzu biliyoruz. Bugünler de geçecek, biz burada arkadaşlarımızla bir arada haksızlığa karşı mücadelemizi onurlu bir şekilde devam ettiriyoruz. Kazanmaya da başladık. Bizi işe geri başlatmasa da başımız dik, ve onurumuza sahip çıkıyoruz. Bu bize yeter” dediler.

Arçelik LG direnişçileri de fabrika önündeki direnişlerini 100 güne yakın süredir kararlılıkla devam ettiriyorlar. Arçelik LG direnişçileri Türk Metal çetesini fabrikadan atmak ve işçi iradesini tanımalarını sağlamak için direniş başlatmışlardı. İstifalarla başlayan direniş nedeniyle yönetim işçileri polis zoruyla dışarı attırdı. İşten çıkarılan işçiler fabrika önünde kurdukları direniş çadırında olmaya kararlılar. Bayramın üçüncü gününde ziyaretçi ve destekleyenleriyle buluşan Arçelik LG işçileri, dayanışmanın ve bir arada olmanın kendileri için ne kadar önemli bir şey olduklarını belirterek “Bugün buradayız ve şimdiye kadar geçirdiğimiz en güzel kurban bayramı bu bayramdır” dediler.

Santa Farma işçileri keyfi işten atmalara direniyor

IFF işçisi sendikal hakkını istiyor Bayram arifesinde sendikal çalışma yürütmeleri sebebiyle IFF’de işten atılan yirmi beş işçi, fabrika önüne çadır açarak direnişlerini kararlı bir şekilde sürdürüyorlar. İşçiler için bayramın, sendikalı bir şekilde işlerine geri döndükleri zaman yaşanacağını ifade eden Tek Gıda-İş Sendikası Anadolu Yakası Şube Başkanı Yunus Durdu ‘’Bu mücadeleyi bir merdivenin basamaklarını çıkar gibi örüyoruz. Bu mücadele daha da sertleşecek, biz bunu biliyoruz. Fabrikada üretim 3 vardiya üzerinden yürürken bugün bu tek vardiyaya düşmüştür. Üretim üçte bir oranında azalmıştır. Biz inanç ve kararlılığımızdan geri adım atmayacağımızı herkese söylüyoruz ve kazanacağımızı biliyoruz” diye konuştu.

Bayrama direnişte giren işçilerden, Santa Farma direnişçileri Topkapı Ambarlarında ilaç firmalarının dağıtımını yapan Prestij Tanıtım Organizasyon Depolama Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin yapılan ihaleyi kaybetmiş, Santa Farma İlaç Sanayi A.Ş. de ihaleyi sendikasız, toplu iş sözleşmesiz işçi çalıştıran Tez Trans adında bir firmaya vermişti. Yeni ihaleyi alan bu firmada ilk iş olarak Nakliyat-İş üyesi olan on altı işçiyi işten atmıştı. Onlar da bayram boyunca direniş çadırını terk etmediler. Kurban Bayramı’nın ikinci günü direniş yerinde bayramlaşma yapan işçiler, “Yaşasın Santa Farma direnişimiz”, “Atılan işçiler geri alınsın” sloganlarını attılar.

Emek, Barış, Demokrasi için 10 Ekim’de Ankara’ya Hattat Holding’e bağlı Hema AŞ’nin Bartın’ın Amasra ilçesi ve Zonguldak’ın Ereğli ilçesi Kandilli Beldesi’nde maden ocaklarında toplu sözleşme sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 500 işçi geçtiğimiz hafta greve çıktı. Şirketin Amasra’daki ocağında çalışan işçiler işbaşı yapmayarak idari bina önünde bir araya geldi. Burada yapılan açıklamada Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Ahmet Demirci, greve çıkılmasının

ardından yaptığı açıklamada, “sürecin fazla uzamaması” temennisinde bulunarak patronla diyalog halinde olmayı sürdüreceklerini belirtti. Demirci şöyle konuştu: ‘’Grev kararı işverenle ilişkilerin kopartılması anlamına gelmez. Yine karşılıklı diyalog içerisinde görüşmeleri sürdürmeye hazırız.” Açıklamanın ardından grev kararını kutlayan işçiler, işletme çıkışına kadar yürüdükten sonra kapıya “Bu işyerinde grev vardır” yazılı pankartı astılar. EMEK


EMEK

09

29 Eylül 2015

Arnavutköy’de yaşanan işçi ölümünde suçlu işçi çıktı Fadik Temizyürek

HAKİKAT

Başlangıç noktası Okullar açıldı. Erdoğan İstanbul’da iki yıl öncesine kadar karma eğitim veren okulda açılış konuşması yaptı. Şimdi kız imamhatip okulu olan okulda kim olarak konuştu? Cumhurbaşkanı? Başbakan? Genel başkan? İmam? Hatip? Halife? Diktatör? Hepsi. Adam gelmiş –geçmiş tüm ünvanların sahibi. “Ölü yıkayıcısı” aynı zamanda. Yazıklar olsun, İslam’ın kurallarını da bu kadar pespaye etti ya. Sivas’ta öğrenciler okul açılışında güneşin altında saatlerce bekliyor. Vali, belediye başkanı, milli eğitim müdürü ve bilmem hangi kocaman adamlar ve az sayıda kadınlar protokolde gölgede oturuyor. Sıcaktan fenalaşan o minicik çocukların hayat boyu işine yaramayacak gereksiz konuşmalar yapıyorlar. Milli eğitim bakanı, açılış konuşmasında sosyal medya üzerine öğrencileri nasıl cezalandıracaklarını anlata anlata bitiremiyor. Tek problem Facebook, Twitter zira. Erdoğan, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin ne menem bir garabet olduğunu, sabır sabır diye diye imamhatip okulu öğrencilerinin şu anda 1 milyon 200 bin olduğunu övünçle söylüyor. Suyunun suyu Nabi Avcı, çocuklara yasakları anlatıyor. Sivas’ta vali gölgede oturmuş, çok mu? Balık baştan kokar. Erdğan’a bak, validen pay biç. Bu AKP, tek başına hükümet olamadığını 1Kasım seçimlerinde yeniden belgeleriyle görecek ya. İşte o zaman: Derhal, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime devam. Devletin eğitimi laik olmak zorundadır.Din eğitimi zorunlu olamaz. İlle de din eğitimi vermek isteyenler özel okullarda çocuklarını okutmalıdırlar. Devletin görevi, tüm okulları imamhatip okulu yapmak yerine, herkesin inancına göre okul açabilmesini düzenlemektir. Adı üstünde “milli eğitim” inanca göre olabilir mi? Bu laflar benim fesat fikirlerim değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa maddesi. Laik eğitim. Erdoğan anayasaya aykırı davranıyor. Orası öyle, biz de “sabır, sabır” diyoruz, bunun da sırası geliyor. Sosyal medyadan ne kadar da korkuyor milli eğitim bakanı. Denetlemeleri pek mümkün olmayan koca bir ağ. Dünya çapında. İnternet insanlık için büyük keşif. İmtiyazlıların ve zenginlerin sahip olduğu bir alet değil yalnızca. İşte öğrenciler de kullanabiliyor, hem de aşırı. Derhal, erişim ağları 1 Kasım’dan sonra sonsuz serbest olmalı. Nabi Avcı ve gibileri paniğe kapıldığına göre, kesin hayırlı bir şeydir. Gezi direnişi “kabus”unu yaşıyorlardır herhalde. 1 Kasım’dan sonra derhal valilerin, bilimum erkanın okul törenlerine gelmeleri düzenlenmelidir. Çocukların, anlamanın imkanı olmayan boğuk sesli mikrofonlara ihtiyacı yok.Öğrencilerin şarkı söyleyeceği modern bahçe düzenlemeleri yapılmasını sağlayan valilere ihtiyacı var. “Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim”. Haşim Paşa’nın bu sözünü artık kullanmayacağımız eğitim reformları yapacağımız günler de gelecek. 1 Kasım’dan sonra, hayırlısı ile bu da olacak. Her şey 1 Kasım’a mı bağlı arkadaş? Duyan da yer yerinden oynayacak sanır. Evet, her şey seçim sonuçlarına bağlı. Bu kendini Allah tarafından seçilmiş sanan adamı başkan yaptırmazsak... AKP’ yi yerle yeksan edersek... HDP’nin oylarını daha da yükseltirsek ... Eğitim - öğretim de bir düzene girecek. *** Ama şu anda eğitimden daha acil vazifelerimiz var: Öldürülen çocukların, naaş’ı verilmeyen yoldaşımızın, Kürt halkının direnişinin vebali bizlerin de üzerinde. En önce Kürt kardeşlerimizin ve HDP’nin mücadelesini mücadelemiz bilmeliyiz. Nefes almak kadar hayati bir seçim 1 Kasım. Gelecek bütün güzel zamanların en başlangıç noktası. fadiktemizyurek@gmail.com

Devlet patronlara anayasal dokunulmazlık mı sağladı? Devlet, yaşanan her işçi ölümünde olduğu gibi asıl sorumluları yargılamak yerine işçileri suçluyor. Mahkemelerden patronların masum, ölen işçilerin suçlu olduğu kararların çıkması ve devletin yaptığı uygulamalarla patronların iş güvenliği almamasını sağlaması akıllara “Devlet patronlara anayasal dokunulmazlık mı sağladı?” sorusunu getiriyor.

Yaşanan işçi ölümünde asıl sorumlu kim?

emek Mecitcan bozkan

Taşeron şirketler, işçilerin güvenliğini hiçe sayarak işçilerin ölümüne sebep oluyor, devlet ve mahkemeler ise yaptığı uygulamalar ve verdikleri kararlarla taşeronların sebep olduğu ölümlere arka çıkmaya devam ediyor, işçi ölümlerinin önünü açıyor. Taşeron işçisi Erkan Keleş’in; İstanbul Arnavutköy ilçesinde Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş (BEDAŞ) için çalışırken 5 yıl önceki Kurban Bayramı’nda, eldivenleri ve kontrol kalemi olmadan çıkarıldığı gerilim hattında hayatını kaybetmesine ilişkin yeni bir bilirkişi raporu hazırlandı. Bu raporda, asli kusurlu olarak BEDAŞ ve taşeron şirket ALKAMA belirtilirken, gerilim hattında yanlış akımı kesen teknisyen Özkan Gündoğdu ve hayatını kaybeden işçi Keleş de eşit ölçüde tali kusurlu bulundu. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine hazırlanan bilirkişi raporunda, hayatını kaybeden Keleş için “Akımın yokluğunu iyi biçimde tespit etse ve tespitten sonra müdahalede bulunsaydı, böyle bir olaya maruz kalmazdı” denildi. İşçileri suçlu çıkarmak için zorlama rapor hazırlanmış Keleş’e gerilim hattına çıkarken,

şirket tarafından eldiven ve kontrol kalemi sağlanamaması; Keleş’i hatta çıkartan vincin sürücüsünün ehliyetsiz olması BEDAŞ ve taşeron şirket ALKAMA’nın suçunu kesinleştiriyor. Patronları her işçi ölümünde masum ilan etmek için çabalayan, patronların işçiyi sömürmesi için elinden geleni ardına koymayan devlet; kesin kanıtlar nedeniyle şirketi suçlu bulmak zorunda kaldı ancak güvenlik önlemleri alınsa hayata devam edebilecek olan işçiyi “akımı fark ettikten sonra müdahale etseydi” diye suçlu ilan etti. Elektrik konusunda uzmanlığı olmadığı halde çalıştırılan işçiyi adeta sorumlu ilan etmek için zorlama ifadelerle hazırlanan raporda, “Her ne kadar vasıfsız bir eleman ise de 31 yaşında, aklı selim sahibi biri” denildi. Yanlış akımı kesen teknisyen Özkan Gündoğdu da tali kusurlu kabul edildi. Keleş gibi güvenlik önlemleri alınmadan çalıştırılan Gündoğdu için “Arızalı kısmın hangi trafodan beslendiğini iyi bir şekilde kontrol etmesi, gerekli tespiti yapması ve ondan sonra ilgili trafodan akımı kesmesi gerekirdi” denildi. Devletin işçiyi hiçe sayarak her olayda sorumlu, suçlu ilan etmesi patronların işçiler üzerindeki sömürüsünü daha da arttırmasına neden oldu.

Devlet, patronlara anayasal dokunulmazlık mı sağlıyor ? Devletin, yaşanan her işçi ölümünde patronların arkasında durması ve elinde imkanı varsa işçiyi suçlaması artık işyerlerinde güvenlik önlemlerinin alınmamasına neden oldu. 2012 yılında Esenyurt’taki Marmara Park AVM’de çıkan ve 11 işçinin hayatını kaybettiği yangında da asıl sorumlular ceza almamış, suç işçiye atılmıştı. Her ne kadar işyerlerinde, iş güvenliği ve işçi sağlığı uzmanları bulunuyorsa da o uzmanların hiç biri iş güvenliği konusunda yeterli bilgiye sahip olmuyor. Soma’daki güvenlik şefide güvenlik konusunda bilgisi olmadığı için patlamayı öngörememiş ve 301 kişinin kar hırsı yüzünden katledildiği bir facia yaşanmıştı. Maden ocaklarının güvenlik sertifikası alma zorunluluğu bile başbakanlıktan çıkan kararnameyle 2019’a ertelendi. Asıl sorumlular; güvenlik konusunda “masraf etmemek” için önlem almayan patronlar, ceza almayacaklarını bildikleri için güvenlik önlemleri almıyor. Devlet, patronların ceza almaması için anayasal değişiklikler yapması ise “Devlet patronlara anayasal dokunulmazlık mı sağlıyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Bilirkişi raporuna göre; BEDAŞ İşletme Müdürü Gürkan Saraç’ın “iyi bir organizyon sağlamadığı için kopukluğa meydan vermesi”, teknisyen Özkan Gündoğdu’nun “yanlış trafodan gelen akımı kesmesi” ve hayatını kaybeden işçi Erkan Keleş’in “akımın yokluğunu tespit edememesi ve tespite müdahalede bulunmaması” yüzünden işçi ölümü yaşandı. İşletme Müdürü Saraç’ın arıza onarmaya giden işçileri denetlemediği ve arıza hakkında bilgilendirmediği için suçlu bulunması mantıklı. Ancak güvenlik önlemi sağlanmadan çalıştırılan Gündoğdu ve Keleş’in suçlu bulunması mantık dışı ve devletin her seferinde patronlar yerine işçiyi suçlu bulmasının bir göstergesi. Yaşanan ölümün asıl sorumlusu, usta bir işçiden daha ucuz ücret vereceği için vasıfsız bir işçiyi uzmanlığı bulunmadığı bir alanda çalıştıran ve çalıştırırken güvenlik önlemlerini “masraf etmemek” için sağlamayan şirket patronlarıdır. Her işçi ölümünde görüldüğü gibi devlet şirket patronlarına ve genel müdürlere “dokunulmazlık” sağlayarak, firmada alt düzey yetkililere ceza vererek patronların arkalarını kollamaya devam ediyor.

BİM, hamile olduğu için çalışanını işten çıkardı Birleşik Mağazalar AŞ (BİM) 10 yıldır mağazasında çalışan Arzu Ustabaş Uytun’un hamile kalmasından sonra kasadan 262 lira çaldığını ileri sürerek, tazminatsız olarak işten attı. 2012 yılından beri Artvin’de çalışan ve 1 yıl önce eş durumundan dolayı Antep’te çalışmaya başlayan Uytun, Artvin’de yıllık iznini kullandığı sırada kasada açık olduğu nedeniyle telefonla aranarak Antep’e çağırıldı. Kasadaki 262 lira açıktan

Uytun’u sorumlu tutan BİM yönetimi, Uytun’un işine tazminatsız son verdi. İş hukuku ve iyi niyet kuralına uygun davranmadığı da ileri sürüldüğü için iş akdi bozulan Uytun, İŞKUR’dan işsizlik maaşı da alamadı. Kasadaki açıktan sorumlu olmadığını, işten çıkarılmasının asıl nedeninin kasadaki açık değil hamileliği olduğunu söyleyen Uytun, 10 yıllık emeğinin karşılığını alabilmek için BİM hakkında dava açtı.EMEK

Ücretini alamayan işçiler eylem yaptı İzmir Aliağa’da bulunan Sider Metal fabrikasının işçileri, bayrama parasız giriyor. 5 aydır ücret alamayan işçiler, dün öğle saatlerinde Valilik önünde toplanarak fabrikanın hissedarlarından Vakıfbank’ın önüne yürüdü. Burada bir açıklama yapan işçiler, şu an itibari ile Mayıs 2015 maaşının yüzde 60’ı Haziran, Temmuz, Ağustos maaşları, bayramda ve yılbaşında

verilmesi gereken 6 erzak fişinin ödenmediğini belirtti. Fabrikanın elektrik ve doğalgaz borçları nedeni ile iki aydır çalışmadığını belirten işçiler, “Çalıştığımız zamanlarda 1 aylık maaşımızı 15-16 parçaya bölüp ödeme yapıyorlar. Aynı durum yine Erol Evcil’e ait Ede Demir Çelik ve Sivas Demir’de de yaşanıyor. Buralarda çalışan yüzlerce arkadaşımız mağdur” dedi.EMEK


genclık

10

29 Eylül 2015

Ülkü Ocakları Polis işbirliği

Diploma var, iş yok

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz, yeni öğretim dönemi öncesinde üniversite yönetimleri ve polise seslenerek “Son derece temkinli olmaları, üniversitelerdeki güvenliği sağlayıcı önlemler almaları, üniversite özel güvenliklerinin emniyet güçleri ile eşgüdümlü bir şekilde çalışmasını sağlamaları ve terör örgütünün üniversite yapılarına karşı ciddi ve kararlı bir mücadele ortaya koymaları gerekmektedir” dedi. Üniversitelerde polisin ve ÖGB’nin muhalif öğrenciler üzerindeki baskı politikaları yeterli gelmemiş olacak ki ülkücüler devreye girdi. GENÇLİK

Akademisyene talep cezası

Kayseri Ticaret Odası (KTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Hiçyılmaz, işsizlikte asıl kaygı verici olan durumun genç işsizlik oranındaki yükseliş olduğunu belirterek, “Genç işsizlik oranı yüzde 17,7 düzeyine kadar ulaştı” diye konuştu. Hükümete yakın haber kaynaklarının genç işsizlik verilerini geçen yıla oranla azalmış göstermesi gözlerden kaçmadı. gençlik Elif Yağarkar

KTO Başkanı Mahmut Hiçyılmaz, işsizlik rakamlarına ilişkin açıklamada bulundu. Hiçyılmaz, “Haziran ayında istihdamın artmasına rağmen işsizlik oranının yükselmesinin nedeni, iş gücüne katılım oranının artmasıdır” dedi. İşsizlik rakamlarının Haziran döneminde yüzde 9,6 oranında gerçekleştiğini ve yükselme eğiliminin devam ettiğini belirten Başkan Hiçyılmaz, “İşsiz sayısı 2014 yılının Haziran dönemine göre 226 bin kişi artmış oldu. İşsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre yarım puan artarken, tarım dışı sektör işsizlik oranındaki artış bunun üzerinde yüzde 0,6 puan yükseldi ve yüzde 11,7 oldu. İşsizlikte asıl kaygı verici olan durum genç işsizlik oranındaki yükseliştir. Genç işsizlik oranı yüz-

de 17,7 düzeyine kadar ulaştı” diye konuştu. İSTİHDAM GEÇEN YILA GÖRE YÜZDE 0,4 ARTTI Hiçyılmaz, “Bu dönemde işsizlik oranı artarken, istihdam oranı da arttı ve yüzde 47,1 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 2015 yılı Haziran döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 675 bin kişi artarak 27 milyon 261 bin kişiye ulaştı. Böylece istihdam oranı geçen yıla göre yüzde 0,4 puan artmış oldu. Haziran döneminde tarım sektöründe çalışan sayısı 61 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 613 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 22’si tarım, yüzde 19,7’si sanayi, yüzde 7,3’ü inşaat, yüzde 51’i ise hizmetler sektöründedir. İstihdam Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında hizmet sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,8 puan artar-

ken, tarım sektörünün payı 0,3 puan, sanayi sektörünün payı 0,4 puan, inşaat sektörünün payı ise 0,1 puan azalmıştır” ifadelerini kullandı. İşsizlik oranındaki gelişmelerin Türkiye’de iş gücü piyasasına yönelik yeni düzenlemeleri gerektirdiğini ifade eden Hiçyılmaz, “Özellikle nitelikli iş gücü arzını artırmak için ilköğretimden, üniversiteye eğitim modelinde yapısal yeniliklere ihtiyaç bulunmaktadır. Çünkü sanayici de, hizmet sektöründeki işverende nitelikli iş gücü sıkıntısı çekmektedir. İş gücüne katılım oranının da istikrarlı bir şekilde arttığı düşünüldüğünde, bu düzenlemelerin ivediliği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır” şeklinde konuştu. CHP’den genç işsizliğe yasa teklifi İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi tarafından hazırlanan yasa teklifine göre, okulundan yeni mezun olmuş

iş arayan gençler de işsizlik sigortasından yararlanacak.İşsizlik aylığı ödeme süresi de 20 aya kadar çıkarılacak. Bu düzenlemeyle yaklaşık 509 lira olan en düşük işsizlik aylığı 636 TL’ye, en yüksek işsizlik aylığı da 1.145 liraya yükselecek. Yasa teklifi uyarınca, işsizlik sigortasından yararlanma hakkı olanlara işsizlik sigortası fonundan, fondan yararlanma hakkı olmayanlara ise merkezi yönetim bütçesinden sağlanacak kaynakla işsizlik desteği ödemesi yapılacak. CHP böylece, böylece bütün işsizleri kapsayan sosyal güvenlik şemsiyesi oluşturulmayı amaçlıyor. Hamzaçebi’nin teklifinin gerekçesinde de, Türkiye’de son 10 yıldır yüksek işsizliğin yapısal ve kronik bir sorun haline geldiği, işsizlik sigortasından yararlanmanın ağır koşullara bağlandığı ve bunun işsizlerin sigortadan yararlanmasını önemli ölçüde kısıtladığı vurgulandı.

İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Tabip Odası hastane temsilcisi Araştırma Görevlisi Dr. Coşkun Canıvar’a geçtiğimiz sene, taşeron firma ve hastane yönetiminin verdiği göstermelik eğitime “nitelikli işçi sağlığı eğitimi” verilmesi talebiyle itiraz etmesi ve işçilerin yanında olması sebebiyle açılan soruşturma sonucunda Canıvar’a meslekten atılma cezasının bir alt seviyesi olan “kademe durdurma cezası” verilmişti. Verilen karara karşı bugün İstanbul Tabip Odası ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin çağrısıyla basın açıklaması düzenlendi. GENÇLİK

Yeditepe’de öğrenci mağduriyeti

8 ayda 2 kere zam yapıldı 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılının dün başladığı Marmara Üniversitesi’nde yemekhanedeki bir öğün yemek fiyatı 25 kuruş zamlanarak 1,5 TL oldu. ikarusdergi.com’da yer alan habere göre, 16 Ocak 2015’te Denizbank kampüskartlarının mecbur tutulduğu 2012’den beri yemekhanede 1 TL olan bir öğün yemek fiyatı %25 zamlanarak 1,25 TL olmuştu. Yemekhanedeki bu zamma ilişkin açıklama-

yı Marmara Üniversitesi Öğrenci Konseyi zam uygulanmaya başladıktan bir gün sonra 17 Ocak 2015 tarihinde yapmış ve zamma bir tepki göstermemişti. 8 ay içinde yapılan ikinci zamla Marmara Üniversitesi’nde yemekhanede bir öğün yemek fiyatı 8 ay içinde %50 zamlanmış oldu. Üniversite tarafından konuyla ilgili olarak Ocak ayında olduğu gibi yine bir hiçbir duyuru yapılmamış olması dikkat çekti. GENÇLİK

Din Kültürü ilk sırayı kaptı Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Başöğretmen Salonu’nda düzenlenen törende 105 branşta 37 bin kadro için öğretmen ataması gerçekleştirdi, açıklanan kadrolara 35 bin 563 öğretmen atandı. Törene Bakan Avcı’nın yanı sıra bakanlık bürokratları, öğretmen adayları ve aileleri katıldı. Törende konuşan Bakan Avcı, atamalarla 37 bin öğretmen adayın ve ailelerin sevineceğini belirterek, yeni atanacak öğretmenlerin büyük

bir camiaya katılacağını ve ulvi bir mesleğe başlayacaklarını kaydetti. Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ve Felsefe alanlarında yapılan toplam atama sayısı, Din Kültürü dersine atanan öğretmenlerin sayısını yakalayamadı. 1 Eylül’de yapılan kontenjan açıklamasına göre, Biyoloji, Kimya, Matematik, Fizik ve Felsefe alanlarındaki toplam atama sayısı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersindeki atama sayısından daha az. GENÇLİK

2015-2016 akademik yılının başlamasıyla birlikte Yeditepe Üniversitesi’ndeki öğrenciler ve akademisyenler birtakım sorunlarla karşılaştı. Okuldaki dersliklerin fiziksel koşulları önemsenmeden ders kontenjanları arttırıldı, sınıflarda ders işlemek imkânsız hale geldi. Kimi akademisyenler ücretlerinden feragat ederek öğrencilerin mağdur olmaması için derslerini vermeye devam etmek istedi. Ancak bu da mümkün olmadı ve Rektörlük engeline takıldı. Öğrenciler mağduriyetlerini anlatmak için başlattığı imza kampanyanyası bir günde 1800 imzaya ulaştı. GENÇLİK

Hastane otoparkından ücret alınamaz

KYK’da sadece personel çocuğu öncelikli

Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun (KYK) 2014 Faaliyet Raporu ile, yurtlara yerleştirmede önceliği bulunan “anne babası boşanmış, malul aylığı alan, üniversite sınavında ilk 100’e giren ve ücretsiz barındırılan gençler” öncelik statüsünden çıkarıldı. KYK, personel çocuğu önceli-

ğine ise dokunmadı. Yurtların yaşam standartları bile tartışma konusu iken barınma sorunun en hesaplı adresi olduğu için buralara yerleşmek zorunda kalan gençler bir engelleme ile daha karşılaştı. Eğer personel çocuğu olup torpili yok ise ne kadar başarılı olursa olsun yurtlarda kalma önceliği yok. GENÇLİK

Tedavi olmak için gittiği Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bahçesine aracını park eden yurttaş, otopark ücreti alınması üzerine dava açtı. Mahkeme “Sağlık hizmeti nedeniyle hastaneye gelen kişilerden otopark ücreti alınması hakkaniyete aykırı” diyerek yurttaşı haklı buldu. Mahkeme, mahkeme masraflarının davalı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından ödenmesine hükmetti. Kararda, “Sağlık hizmeti nedeniyle hastaneye gelen kişilerden ilk 3 saatten daha kısa süreli kullanımlar da dahi otopark ücreti alınması hakkaniyete aykırılık teşkil edecektir” dedi. GENÇLİK


11 Gökçeada Rum Okulu Açılıyor

LISENIN GUNDEMI 29 Eylül 2015

Eğitim sistemi ne demiş: Para para para !

Çanakkale’nin Gökçeada ilçesinde bulunan ve geçen yıl bina tamiratının bitmemesi sebebiyle açılamayan Gökçeada Özel Rum Ortaokulu ve Lisesi, 40 yıl aradan sonra açılıyor. Gökçeada’da restore edilerek 2013 yılında Zeytinli köyünde eğitim öğretime başlayan Özel Gökçeada Rum İlkokulu’nun ardından, 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında Özel Gökçeada Rum Ortaokulu ile Özel Gökçeada Rum Lisesi de 40 yıl aradan sonra Tepeköy’de, 28 Eylül 2015 Pazartesi günü 10 öğrenciyle eğitim öğretime başlayacak.EĞİTİM

Süpriz! İmam Hatip’e hoşgeldiniz Bu yıl sınava girecek öğrenciler okul eğitimine destek için gittikleri dershanelere kapatilinca temel liselere göç ettiler. Temel liselere gücü yetmeyen aileler ise özel derslere güvendiler fakat o da hüsran. Özel derslerin saati 100 dolardan başlıyor. Özel eğitim kursları ise ruhsatsız eğitim veriyor. Öğrenciler parasız eğitim dedikçe gelinen nokta bu... eğitim ece berfin karagöz

İlk ve Orta Eğitimde uzun süredir eleştirilen 4+4+4 sistemine geçilmesinin ardından “ilkokul” olarak faaliyet gösteren Batıkent’teki Türkan Azmi Köksoy İlkokulu, yeni eğitim döneminde faaliyet gösterdiği alanın tamamını bir İmam Hatip Ortaokulu ile paylaşacak. Türkan Azmi Köksoy İlkokulu’nun İmam Hatip Ortaokulu ile birleştirileceğinin daha önceden bilinmesine karşın durumun kendilerine yaz tatilinin son döneminde bildirildiğini anlatan öğrenci aileleri, okul müdürünün durumu önceden bildiğini ve öğretmenlere “Size bir sürprizim var” dediğini anlattı.EĞİTİM

Okullara irtibat görevlisi

Üniversiteye ve liseye girmek için sınava hazılanan öğrenciler sınavlar için okul eğitimini yeterli bulmadıkları için temel liselere geçtiler. Fakat bu geçişi herkes yapamıyor. Çünkü temel liselerin ücretleri, zaten zor yetişilen dershane ücretlerinin 2-3 kat fazlası. Bu parayı veremeyecek öğrenciler de belli derslerden yardım almak amacıyla özel derse yöneldi. Fakat özel ders fiyatları da cep yakıyor. Özel derslerin saati 100 dolardan başlıyor. Öğrenciler her yıl parasız eğitim için mücadele ederken, eğitim sistemi her geçen yıl daha da pahalanıyor.

Peki Özel Kurslar? Anayasa Mahkemesinin kararının ardından, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Kursları düzenlemesini yaptı. Fakat Özel Öğretim Kursu olmak isteyenlere kurumlara ise henüz ruhsat verilmedi ama bu kurumların bazılarında da dersler başladı. Özel ders öğretmenlerine gelince ise, Öğretmenlerin özel ders saatleri tamamen dolarken, saat ücretinin de 100 dolara ulaştığı belirtiliyor. Okullarda açılan kursların ise hiçbir katkısı olmadığı ortada. Hazırlık Seçenekleri Üniversite ve liseye geçiş sınavları için 4 temel alternatif var:

Etüt kursları, temel liseler, Özel Eğitim Kursları ve dershaneler... Etüt kursları, okullarda ücretsiz açılması planlanan kurs. Dershane yönetmeliğinin AYM tarafından iptal edilmesi sonrası pek çok okulda açılmadı. Bazı okullar ise, dershane öğretmenlerinden oluşan kadrolarla, öğrencilerini sınavlara hazırlıyor. Temel liseler, dershanelerden dönüşen bu okullarda, müfredatın kısıtlı olmasıyla, sınava ve soru çözmeye yönelik çalışma yapılıyor. Fakat ücretleri normal dershane ücretlerinin 2-3 katı. Özel Eğitim Kursları, dershanelerin yerine hizmete giren bu kurumlar için henüz ruhsat çalışması başlamadı. Bu yüzden çoğu

özel eğitim kursunda ruhsatsız eğitim veriliyor. Ve dershaneler, Her ne kadar kapatılmış olsa da, ‘cemaat’ dershaneleri hâlâ kayıt alıyor. Ancak bu kurumlar baskına uğruyor. Paralarını peşin ödeyen veliler de mağdur oluyor. Parasız Eğitim Nerede? Öğrenciler her yıl parasız eğitim için mücadele ederken, eğitim sistemi her geçen yıl daha da pahalanıyor. Her zaman parasız ve eşit bir eğitim talebi sürecektir. Öğrenciler her yıl parasız eğitim için mücadele ederken, eğitim sistemi her geçen yıl daha da pahalanıyor. Her zaman parasız ve eşit bir eğitim talebi sürecektir.

Bir çocuk için en acı soru: “Ben nasıl kalem tutacağım?”

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, yeni eğitim ve öğretim yılı için okul önleri ve çevresinde “çok geniş çapta” güvenlik önlemi alındığı açıkladı. Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklama şu şekilde: Milli Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan Okullarda Güvenli Eğitim Ortamlarının Sağlanmasına Yönelik Koruyucu ve Önleyici Tedbirlerin Alınmasına İlişkin İşbirliği Projesi kapsamında ilimizde ilkokul, ortaokul ve liseler ile ilgili koruyucu ve önleyici güvenlik tedbirleri planlanmıştır. EĞİTİM

Öğretmene sevindiren haber

Bağlı bulunduğu sendikanın kararı doğrultusunda 2 gün işe gitmeyen öğretmene verilen kınama cezası Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından haksız bulundu. Anayasa Mahkemesi (AYM), Mersin’in Tarsus ilçesinde bir ilköğretim okulunda öğretmen olarak görevli Selda Demir Taze’nın Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Anayasa Mahkemesi devlet memurlarının sendikal faaliyetlerden tümüyle mahrum bırakılamayacağına karar verdi. Ayrıca bu karar sadece öğretmenleri değil tüm kamu personellerinin yaşam kalitesini için verildiği de vurgulandı. EĞİTİM

Şırnak’ın Cizre ilçesinde dokuz günlük sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı gün meydana gelen patlama sonucu sağ elini ve sol bacağını kaybeden 12 yaşındaki Yusuf Şık, “Ben nasıl kalem tutacağım?” diye sordu. Patlama sonucu sağ eli bilekten kopan ve sol ayağı ise büyük zarar gören Yusuf, kaldırıldığı Cizre Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalesinin ardından Diyarbakır’a sevk edilmişti. Yusuf ’un, zarar gören sol ayağı da ameliyatla dizinden kesildi. Yusuf ’un psikolojisinin iyi olmadığını ve sürekli “Ben nasıl kalem tutacağım?” diye sorduğunu dile getiren abla

Şık, “Bana, ‘Hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Diğer ayağım da kesilirse ne yaparım. Paramız da yok. Nasıl protez takılacak’ diyor. Onu nasıl hayata bağlayacağız bilmiyoruz” diye konuştu. Kardeşinin hayatını altüst eden patlama anını da anlatan Şık, “Büyükler, çocuklara erzak kalsın diye yemek yemiyorlardı. O kadar çok ve şiddetli patlama oldu ki, duvarlar bile bu seslerden dolayı yankılanıyordu.” Belki de bir çocuğun, bir öğrencinin soracağı en ağır soruyu soran, en ağır olayı yaşayan Yusuf Şık’ın bir an önce okuluna ve sağlığına kavuşmasını diliyoruz. EĞİTİM

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitapları ve skandalları... 2015-2016 eğitim-öğretim yılının “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitapları geçen seneki ayrımcılığını bu yıl da sürdürüyor. Sünni İslam inancı ağırlıklı olarak hazırlanan kitaplarda yine tartışmalı ifadeler bulunuyor. Alevilik “gelenek” olarak gösteriliyor, Hristiyanlık ve Yahudilik toplam 3,5 sayfada anlatılıp Hristiyan misyonerlerden “istismarcı” olarak söz ediliyor. Öğrencilere Tevrat, Zebur ve İncil’in de Allah tarafından gönderildiği öğretilse de sadece Kuran-ı Kerim’in değişikliğe uğramayan tek kutsal kitap olduğu vurgulanıyor. 5. sınıfta “gelenek” denilen Alevilik ve Bektaşilik için geniş bilgi ise 7. Sınıfta aktarılıyor. “Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri” kitabından yaptığı alıntı ile Aleviliği “Hz. Ali’yi seven, sayan ve ona taraftar olan kişiye Alevi denir” di-

ye tanımladıktan sonra, açıkça bu inancı İslam’ın içine yerleştiriyor. Bektaşilik ise “Hacı Bektaş Veli’ye bağlı olan ve onun yolundan gidenlerin oluşturduğu düşüncenin adıdır” olarak açıklanıyor. ap, “istismarcı misyonerliğin” baskı kurduğunu iddia ettikten sonra Müslümanlara uyarıda da bulunuyor: “İstismarcı misyonerlik faaliyetlerinde bulunanlar insanların içinde bulundukları zorlukları kullanmaktadır. Onların zaaf ve bilgisizliklerini, ekonomik veya psikolojik yetersizliklerini istismar etmektedir. Şeffaflıktan uzak çalışmalarla, psikolojik baskı altına alarak adeta insanları Hristiyan olmaya mecbur bırakmaktadırlar. O halde her Müslüman bu gibi istismarcı misyonerlik faaliyetlerine karşı dikkatli olmalıdır. Dinimizin ilkelerini iyi öğrenmelidir...”EĞİTİM


ESAS MESELE

12

29 Eylül 2015

Sandık anlaşın demişse anlaşacaksınız Her hafta Yol TV ekranlarından da izleyebileceğiniz Esas Mesele’de bu haftaki konuğumuz CHP eski Milletvekili Melda Onur. Savaş ve aynı zamanda yaklaşan erken seçim, ülkeyi yine gerilimli bir safhaya sürüklüyor. Bu konuda sağduyulu ve dikkatli yorumlarıyla Onur bizlerle.

Tabi böyle bir durumda ise doğru olan; silahsızlanmayı savunmak, barışı savunmak ve çözümü savunmaktır; bir intikam dili tutturmamaktır, geçmişe dönük intikamlara yeni intikam tohumları serpmemektir.

Taksim’de de örneğin eylem yapmak, protestolar artık bir engel boyutuna ulaştı. Siz de daha önce bu eylem ve protestolarda bulunan bir milletvekiliydiniz. Şuanki durumu nasıl görüyorsunuz? Milletvekillerinin bu eylemlerde bulunması çok fazla dikkate alınmıyor ya da eylemlerde bulunamıyorlar. Yeni seçilen milletvekilleri daha ne olduklarını da anlayamadılar. Haziran’da seçim oldu, daha yeminlerini etmelerinin ardından ülkede, geldi biri 20 Temmuz günü masayı dağıttı. Geçen dönemden vekil olan arkadaşları şimdi gidilen her yerde görüyoruz, daha tecrübeliler, ne yapacaklarını biliyorlar; ama diğerleri açısından biraz daha zor bir süreç. Realist olmak gerekiyor biz de ilk girdiğimizde kamuoyunun çok tanımadığı yerlerde polis sizi tanımıyor, insanlar sizi tanımayabiliyor. Ama baktığımda CHP çok yere heyet gönderdi. Özellikle Cizre olaylarından 1 hafta önce, Cizre’ye bir heyet gidip rapor hazırlamıştı. Endişeli ortamı biliyorlardı. Düzenli olarak güneydoğusundan diğer yerlerine kadar

bakıyoruz. Karadeniz’de sel oldu, Samistal’de olaylar oldu, heyetlerimiz oluşup gidiyorlar. Yine gitmek gerekiyor, sivil toplumla irtibatı sürdürmek gerekiyor. Şimdi meclisin tatil olduğu bir dönem olduğu için, mecliste o hareketliliği göremedik. Bizim yaptığımız o süreçte, özellikle sevgili Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile biz bu işi daha çok meclis ortamında gündeme taşımayı tercih ettik. Meclis başlasa aslında bu tansiyon biraz daha Ankara’ya doğru gider.

7 Haziran seçimleri bitti, biz bir noktada AKP’nin tek başına iktidar olamadığını deneyimlemiş olduk. Neden meclis çalışmadı sizce? Evet çalışabilirdi. Bırakın muhalefeti normal olarak böyle bir süreçte iktidar partisinin meclisi devam ettirmesi gerekti. Böyle bir süreç var, madem terörle mücadeyle ilgili bir operasyon yapıyorsunuz, madem tezkere alındı, bu süreçte meclisin çalışıyor olması gerek. Mecliste tüm bunların tartışılıyor olması gerek. Bu şekilde her şey kapalı kapılar ardında oldu. Meclis olsa bunlar sorulur, basın açıklaması yapılır, belki aileler gelir; ama bu yönü de tıkadılar. İktidar da muhalefet de bunu yapabilirdi. Şimdi erken seçim sürecine girdik ve meclis tamamen bertaraf oldu. Bir yandan AKP’ye karşı muhalefetin tek yumruk olarak bir güç oluşturması bir gündem oluyor. CHP’de herhangi soru işaretleri var mı bu konuyla alakalı? Örneğin Suruç’la alakalı olağanüstü meclis toplanması için HDP başvurmuştu ama CHP kabul etmedi. Bazen partiler kendi verdikleri önergeleri destekliyorlar. Bu siyasetin bir parçası. O dönemde, doğru, yapılabilirdi; HDP’nin teklifi kabul görebilirdi. Parti yönetimi öyle karar vermiş. Ama

aynı teklifle CHP geldi. Bu hala partiler arasında bir güvensizlik olduğunu gösteriyor. MHP ile de bir güvensizlik ilişkisi var, HDP ile de bir güvensizlik ilişkisi var. Güvensizliğe neden olan konulardan bir tanesi de ülkenin getirildiği iklim. Bakıldığında aralarında çeşitli konularda anlaşmazlıklar olduğunu düşünmemize rağmen 20 Temmuz öncesi bütün partilerin birbirleriyle diyalogları, görüşmeleri, koalisyon arayışları vardı. Bazıları birbirleriyle görüşmedi ama CHP üç partiyle de görüştü, HDP ile de görüştü MHP ile de görüştü. Yani bir iklim yürüyordu. Ama 20 Temmuz sonrası o ortamla biraz da kendi tabanlarının hassasiyetleri ön plana çıktı ya da o hassasiyetleri farklı yorumluyor olabilirler. Ama bunların ben çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Gerçek siyasette olması gereken, eğer size sandık anlaşın demişse anlaşacaksınız. Siz AKP-CHP koalisyonunu destekliyor muydunuz? Şöyle, AKP ile bir koalisyonu destekleme yönünde değilim. Ama sonuçta şunu reddedemeyiz: En yüksek oy oranını almış parti diğerleriyle müzakere ediyor ve biz de ana muhalefet partisiyiz. Bir görüşme sürdü, belki AKP’nin belli başlı aşırılıklarını törpüleme anlamında CHP’nin önemli bir rolü olabilirdi. Cumhurbaşkanı o kadar çok istemedi ki bu koalisyonu, sanki cumhurbaşkanının bu koalisyonu istememesinin ülke için bir hayrı olacağını düşünen bir akıl olmaya başladı. Çünkü cumhurbaşkanı seçim sonucu geldiği günden beri erken seçim diyordu, hiç geri adım atmadı. Eğer bu koalisyon belki olabilseydi, şimdi terörle mücadele ya da çözüm süreci barışla ilgili olarak belki bambaşka bir yerde olurduk. Şimdi sürekli şu konuşuluyor; 7 Haziran seçimlerinden sonra savaş ortamının oluşması AKP’nin tek başına iktidara gelmesi için deniyor. Sizce bu işleyecek mi? Barış ortamında 400 vekil isteyip işlemiyorsa savaş ortamında hiç işlemez. İnsanlar 400 vekilin altında daha kaç beden olacak diye sorular sormaya başladılar. Şimdi o kadar şehit cenazesi geliyor ve aileler doğal olarak evlatlarını kaybetmişler ve ağlıyorlar, eskiden doğrudan hedef PKK’ydi şimdi tabi ki PKK yapmış ve tabi ki şehit aileleri öfkeli ama

doğrudan hedef artık orası değil, doğrudan hedef artık iktidar. Çünkü 13 yıldır ülkeyi yöneten ve son dönem barış sürecini güllük gülistanlık gösteren bu iktidar şimdi sorumlu tutuluyor doğal olarak. Onlar istiyorlar ki bütün hedef terör örgütü olsun belki biraz da HDP olsun, ama olamıyor. Neden olmuyor? Dönüp bakmaları lazım kendilerine. Normalde terör örgütünün öldürdüğü bir çocuk ama hedef ilk elden cumhurbaşkanı onun için her defasında kendisi de çıkıp kendisini savunuyor, beni suçluyorlar diyor. Niye sizi suçluyorlar bir oturun düşünün. AKP gerçekten IŞİD’e karşı mücadele verecek mi? 20 Temmuz’da bombayı patlatıp bu süreci alt üst eden IŞİD’di. 31 çocuğun ölmesine neden olan bombayı patlatan IŞİD. Ama o günden beri baktığınızda birden bire IŞİD gündemden çıktı. PKK dediler DHKP-C dediler, IŞİD dediler. Ama IŞİD’i daha küçük cümlelerle söylediler. Tamam diğer terör örgütleri takibi olsun, bunun dışında PKK’nin üstlendiği pek çok saldırı, eylem var, ama IŞİD ne oldu? Oysa tezkere sınır ötesinde IŞİD’e karşı bir mücadelenin, bir savaşın tezkeresiydi. Benim şahsi fikrimi sorarsanız ben bu geçici hükümete tezkere verilmesinden yana değilim. Sırf seçime götürmek için derme çatma kurulmuş bu hükümet tezkere gibi çok önemli bir karar veremez. Tezkere tabi ki olacak sonuçta bu ülkenin sınırların ötesinde çatışmalar oluyor ama bu hükümetin yapabileceği bir şey değildi bu, beklenmeliydi. 1 Kasım’dan sonra bu tezkere verilirdi. Çok önemli bir dış güvenlik sorunu olduğunda da meclis toplanırdı o tezkereyi zaten verirdi. Özetle şunu söyleyeyim şimdiye kadar bu tezkereler verildi ne oldu, iyi bir sonucumuz var mı? Yok. Bir kez de bu tezkere olmadan, bir kez de bu savaş olmadan bir akılla bu işi çözsek ne olur acaba diye düşünmüyor değilim. Çünkü senelerdir bu tezkere veriliyor ve senelerdir bir çözüm yok ortada. CHP’nin tezkereye ‘evet’ demesinin sebebi ‘hayır’ derse tabanından çok tepki alacağının çekincesi mi? Çünkü iktidar tarafından çokça terör örgütü suçlamaları geliyor kendine muhalefet edenlere. Muhtemelen o da olmuştur.

Çünkü böyle bir şey basına da yansıdı tam seçime gidileceği süreçte. Bir de dediğim gibi, sonuçta tezkere niye gerekli dediğinizde bir IŞİD terörü var, PKK terörü de var bu arada. Sonuçta hükümetin operasyonlarıyla o da başladı ve bir güvenlik ortamının sağlanması amacıyla bir tezkere yazılmış. Fakat benim

Onun için bir kez de bu tezkere olmadan, bir kez de bu savaş olmadan bir akılla bu işi çözsek ne olur acaba diye düşünmüyor değilim. Çünkü senelerdir bu tezkere veriliyor ve senelerdir bir çözüm yok ortada.

Bir yandan her gün neredeyse ölüm haberi alıyoruz, diğer taraftan sürekli soRöPORTAJ kağa çıkma onur toper yasağı uygulanıyor bazı bölgelerde. Bir milletvekili böyle bir dönemde nasıl davranmalı sizce? 24. dönemden bir hayli fark var. Yirmi dördüncü dönem, barış sürecinin sürdüğü; çatışmanın olmadığı; her gün şehit haberlerinin, ölüm haberlerinin gelmediği bir dönemdi. Tabi böyle bir durumda ise doğru olan; silahsızlanmayı savunmak, barışı savunmak ve çözümü savunmaktır; bir intikam dili tutturmamaktır, geçmişe dönük intikamlara yeni intikam tohumları serpmemektir. Şuan doğru olan; zaten muğlâk olan ortamda, medyaya doğru haberlerin yansımadığı zamanda, gelen haberlere dikkat etmek, iyi incelemek ve mümkünse -milletvekillerinin dokunulmazlıkları belki de bunun için var- gidip yerinde görüp incelemek gerekiyor ve bütün boyutlarıyla bir konuyu ortaya koymak, taraf olmamak gerekiyor. Hangi partiden olursanız olun milletvekiliyseniz bu ülkedeki 77 milyonun vekilisiniz.

söylemek istediğim şu; keşke bu tezkere tartışılsa ve bir kez de bu işi tezkeresiz çözebilsek daha barışçıl bir şekilde. Yeni Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşe Gürcan’ın bir takım açıklamaları ön plana çıktı. Siz kendisini tanıyor muydunuz? Ben kendisini hiç tanımıyorum. Çok üzgünüm ama çok dolgu malzemesi gibi bakanlar bunlar. Sonuçta yaptığı birtakım açıklamalar var ve ben şunu demek istemiştim orada da şaka yapmıştım falan gibi şeyler de söylemedi. Kadın mücadelesi içinde birçok arkadaşımız var onun içerisinden gelen biri de değil. 2 ay idare etmek için bakanlık yapan bir hanım. Bir an önce seçimler olsunda o da yerini bulsun. Herhalde bir sonraki dönemde olmayacaktır. Ne yazık ki her gelen gideni aratıyor. Fatma Şahin’i daha sonra gelen Ayşenur İslam baya özletmişti şimdi de Ayşenur İslam bile daha kadınlarla ilgili, belki daha samimi söylemleri vardı diye hatırlayacağız. Onca cinayet oluyor yasa konusu var ama yaptığı açıklamalar börekler, çörekler. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının şöyle açıklamaları vardı; “Ben aynı zamanda engellilerle de ilgileniyorum, esasen aileyle ilgileniyorum zaten bakanlığın ismi de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” Bu bakanlığı kadınlardan sorumlu olarak görmek ne derece doğru? Bu ülkede bir kadın sorunu var-

Melda Onur kimdir?

20 Temmuz 1964’te Eskişehir’de doğdu. Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. 1989’da Günaydın’da gazeteciliğe başladı. 2007 yılından itibaren iletişim koordinatörü olarak serbest çalışmaya başladı. Birçok sivil toplum kuruluşunun üyesidir. Yayınlanmış 3 belgesel kitabın yazarları arasında bulunmaktadır. CHP vekili olarak mecliste görev yapmıştır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun pek çok çalışmasında yer almaktadır. sa, bu ülkede kadın cinayetleri sorunu varsa, bu ülkede kadının yaşam hakkı sorunu varsa, bu ülkede kadın istihdamda daha az yer buluyorsa, eşinden şiddet görüyorsa, her alanda sokakta çok çeşitli sebeplerle kadınlar taciz ediliyorsa bu ülkede ciddi bir kadının yaşam hakkı meselesi var demektir. O yüzden kadının doğrudan hedef olarak alındığı bir Kadın Bakanlığı’na acil olarak ihtiyaç vardır. Oysa aileyi koruduğunuz zaman aile içerisinde kadının statüsünü koruyamıyorsunuz. Ne yazık ki kadına yönelik en önemli tehdit o kendi ailesinin içerisinden geliyor babadan geliyor, kocadan geliyor, abiden geliyor, evlattan geliyor. O ailenin bütün sorumluluğunu üstlenen kadın gerek maddi olarak gerek manevi olarak, iş olarak, yaşam hakkı olarak eziliyor. Onun için siz aileyi koruduğunuz zaman kadını koruyamıyorsunuz. Kadın için belki Kadın ve Aile Bakanlığı denebilirdi ama kadın mutlaka olmalıydı. Belki ayrılabilir yani Kadın Bakanlığı ayrı olur, aile bakanlığı ayrı olur ama kadın konusu ayrı bir bakanlığın konusudur ve bu kesindir böyle olması gerekir. Bir ülkenin gelişmişliği yaşam kalitesi kadının yaşam kalitesiyle çok doğrudan ilintili. Eğer kadının yaşam kalitesi yükselirse o toplumun tamamının yaşam kalitesi yükseliyor. Neden? Çünkü yoksulluğu en çok kadın yaşıyor, çocukla ilgili sorunları en çok kadın yaşıyor, taciz, cinayet, şiddetle ilgili sorunları en çok kadın yaşıyor, kadının refahının yükselmesi gelir olarak da, maddi olarak da manevi olarak da yükselmesi toplumun huzurunun yükselmesine çok bağlı. Onun için daha çok kadının mecliste olmasını, daha çok kadının sokaklarda olmasını, daha çok kadının sivil toplumda olmasını, siyasette bürokraside olmasını sonsuza kadar desteklemek gerekiyor.


DUNYA

13

29 Eylül 2015

İzdiham değil katliam

Dünya Turu

Meksika

Katliamı protesto ettiler

Mekke şehrinde, ‘şeytan taşlama’ya giden hacı adayları arasında çıkan izdihamda 769 kişi hayatını kaybetti. 220 kişinin hayatını kaybettiği Kabe’deki vinç faciasının yaralarını daha saramayan Suudi yönetimi, katliamdan kendini değil hacı adaylarını suçladı. Öte yandan İran ise, ölen kişi sayısının 4 binden fazla olduğunu iddia etti. Dünya Rıfat çapar

Al Arabiya’nın Mina Hastanesi acil bölümünden bildirdiğine göre izdiham, şeytan taşlamanın yapıldığı alanda değil 204 Sokağı yakılarındaki Hamarat Köprüsü girişinde gerçekleşti. Hacı adaylarının şeytan taşladığı Mina’da yaşanan izdiham sonrası 769 kişinin hayatını kaybettiği 805 kişinin de yaralandığı bildirildi. Hac Bakanı görevden alındı Geçtiğimiz günlerde Hac’da şeytan taşlama sırasında meydana gelen izdihamda hayatını kaybedenlerin sorumluları olarak belirlenen kişiler Kral Selman tarafından görevden alındı. Hac Bakanı, Mekke Belediye Başkanı ve Mekke Emniyet Müdürü Kral Salman bin Abdülaziz el-Suud tarafından görevden alındı. Tarihlerle Mekke faciaları Her yıl milyonlarca Müslüman kafilenin akın ettiği kutsal şehirler, bugün yüzlerce kişinin ölümüne yol açan facianın öncesinde de trajedilere tanık olmuştu.

Hac’daki ölümcül facialardan bazıları şu şekilde: 2015: 11 Eylül’de Kabe’de genişletme çalışmaları sırasında bir vinç, şiddetli yağış ve fırtına nedeniyle hacı adaylarının üzerine düşmüş, kazada 220 kişi yaşamını yitirmiş, 238 kişi yaralanmıştı. 2006: Mekke yakınlarındaki Mina çölündeki izdihamda 360 hacı adayı şeytan taşlama sırasında ölmüştü. Bunun yanında Mescid-i Haram yakınlarındaki sekiz katlı bina yıkılmış ve 73 kişi hayatını kaybetmişti. 2004: Mina’daki izdihamda hacı adaylarının birbirini ezmesi sebebiyle 244 kişi ölürken, yüzlerce kişi yaralanmıştı. 2001: Mina’da 35 hacı adayı izdihamda hayatını kaybetmişti. 1998: Mina’daki son şeytan taşlama sırasında yaklaşık 180 hacı adayı panikle düşmüş ve birbirini ezmişti. 1997: Mina çadır kentine şiddetli rüzgarla büyüyen yangın en az 340 hacı adayının ölümüne ve 1.500 kişiden fazlasının yaralanmasına yol açmıştı. 1994: Yine şeytan taşlama sırasında çıkan izdihamda 270 hacı adayı öl-

Finalandiya

Mültecilere ırkçı saldırı Suudi yöneticiler söz konusu kendi canları olunca onlarca korumayla şeytan taşlıyorlar. müştü. 1990: Hac’daki en kötü facia olarak adı geçen, kutsal Mekke’ye ulaşan yaya tünelindeki kalabalıkların yol açtığı izdiham 1.426 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştı.

Başkanı Evhedi, Mina’daki izdihamda hayatını kaybeden İranlıların sayısının 228’e yükseldiğini söyledi. Evhedi, “Akıbetleri hakkında bilgi alınamayan İranlı sayısı 248 kişi. Ölü sayısının artmasından endişeleniyoruz” diye konuştu. Hayatını kaybeden hacıların onİran: 4 bin 700 kişi öldü İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı larca ülkeden olduğuna dikkati çeken Said Evhedi, “Mina’daki izdihamda Evhedi, “Olayda ölen hacı sayısının en ölen hacı sayısının en az 4 bin 700 kişi az 4 bin 700 kişi olduğunu düşünüolduğunu düşünüyoruz” dedi. yoruz. Halen 21 TIR’da en az 3 bin İran televizyonu IRINN’e ko- ceset tahliye ve teşhis için bekliyor” nuşan İran Hac ve Ziyaret Kurumu ifadelerini kullandı.

Erddoğan, Suudilere sahip çıktı Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez de Mina’daki facia sonrası eleştirilerin hedefi olan Suudi Arabistan yönetimini savundu. “Kalkıp da illa Suudi Arabistan’a burada bir fatura, suçlusu buymuş gibi böyle bir yaklaşımı doğrusu ben doğru bulmuyorum” diyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Tam aksine Suudi Arabistan, şu ana kadar katıldığım hac fariza-

sında, umrede orada yapılan organizasyon çalışmalarını, hassasiyeti de yakından bilen bir insanım. Dolayısıyla burada kalkıp da ‘Bu organizasyon yanlıştı, şöyleydi, böyleydi’ deme yerinde değilim. Ben inanıyorum ki Suudi Arabistan yönetimi inşaat olayından sonra nasıl çok daha farklı, kararlı bir çalışma için kararlar aldıysa bununla ilgili de yine bazı kararları alacaktır.” DÜNYA

Putin: Esad’ın savaştıkları muhalif değil, terörist

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Bazı uluslararası ortaklarımıza göre Suriye ordusuna karşı muhalefet savaşıyor. Ancak gerçekte Esad’ın ordusu, terör örgütlerine karşı savaşıyor” dedi.Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, BM Genel Kurulu 70. Dönem toplantılarına katılmak üzere bulunduğu New York’ta, CBS ve PBS televizyon kanalları için gazeteci Charlie Rose’a röportaj verdi. Yaptığı röportajda Esad’ın muhaliflere karşı değil teröristlere karşı savaştığını söyledi. Putin’in “Esad’ın savaştıkları muhalif değil, terörist” dediği röportajın bir bölümü şöyle: “Suriye’de bir tek meşru ordu var. Bu, Su-

Meksika’da geçtiğimiz sene polisin çetelere teslim ettiği ve öldürülerek yakılan 43 öğrencinin katledilişinin birinci yılı vesilesiyle 26 Eylül’de binlerce kişi sokaklara çıkarak katliamı kınadı. Kaybedilen öğrencilerin ailelerinin yaptığı çağrı üzerine başkent Mexico City’de toplanan binlerce kişi aradan geçen bir yıla rağmen hala öğrencilerin akıbetini netleştiremeyen devlete tepki gösterdi. Geçtiğimiz yıl öğrencilerin gerçekleştirdiği eyleme saldıran polisler 43 öğrenciyi gözaltına almış, ardından da öğrencileri uyuşturucu çetelerine teslim etmişti. Bulunan insan cesetleri ve ulaşılan ifadelerle, uyuşturucu çetelerinin öğrencileri öldürerek cesetlerini boş bir alanda ateşe verdikleri ortaya çıkmıştı. DÜNYA

riye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ordusu. Bazı uluslararası ortaklarımıza göre bu orduya karşı muhalefet savaşıyor. Ancak gerçekte Esad’ın ordusu, terör örgütlerine karşı savaşıyor. ABD Senatosu’nda yapılan son görüşmelerden, benden daha iyi bilirsiniz, yanılmıyorsam Pentagon temsilcileri, silahlı muhalefete verilen eğitim hakkında ABD’nin yaptıklarına ilişkin rapor sundu. Başta 5-6 bin, sonra 12 bin savaşçının eğitilmesi amaçlanıyordu. Ancak sonra toplamda sadece 60 kişinin eğitildiği, elinde silahla sadece 4 veya 5 kişinin savaştığı, diğerlerinin ise Amerikan silahıyla birlikte IŞİD saflarına geçtiği ortaya çıktı.” DÜNYA

Finlandiya’da ırkçı Ku Klux Klan kıyafetleri giyen bir grup aşırı sağcı, ülkeye gelen mülteci otobüsüne taşlar ve havai fişeklerle saldırdı. Polis iki kişiyi gözaltına aldı. Irkçı Ku Klux Klan kıyafetleri giyen bir grup aşırı sağcı, Finlandiya’ya giden mülteci otobüsüne saldırdı. Grup, polis eskortuyla yol alan otobüse havai fişek atmaya çalıştı. Gece yarısı Lahti kentine ulaşan otobüs aşırı sağcı ve ırkçı bir grubun protestosuyla karşılaştı. Otobüse taşlar atan ırkçı 30-40 kişi, otobüsün geçeceği yolda havai fişek patlattı. Kızıl Haç yetkilisi Hame Ari Saarinen, gösteriler nedeniyle mültecilerin korktuğunu söylerken, polis mültecilerin kalacağı yerde geniş güvenlik önlemleri aldı. DÜNYA

ABD

ABD itiraf etti

ABD’nin Suriye’deki saldırganlıkta kullanmak üzere “eğit-donat” projesi kapsamında yetiştirdiği çetecilere verdiği silahların El Nusra’nın eline geçtiği yakın zaman önce gündeme geldi. Olayın duyulmasının ardından ABD tarafından yapılan ilk açıklamada bu durum inkar edilmişti. Ancak CENTCOM sözcülerinden Yarbay Patrik Ryder, “eğit-donat”çılara verdikleri silahların El Nusra çetesinin eline geçtiğini itiraf etti. Ryder, “Yeni Suriyeli Güçler birliği, bugün koalisyon temsilcileriyle temasa geçti ve bizi 21-22 Eylül’de, kendilerine verilen teçhizatların yaklaşık yüzde 25’ine tekabül eden 6 kamyonet ve cephanesinden bir bölümünü şüpheli Nusra Cephesi arabulucusuna verdiği konusunda bilgilendirdi” dedi..DÜNYA


YAKLASIMLAR

14

29 Eylül 2015

Yeşil Yol’a karşı yürümek… Timur Danış yazdı

Galer Düzü Yukarı Kavron arasında Yeşil Yol’un genişliği iki aracın geçişini rahatlıkla yapabileceği bir genişlikteydi. Daha alçak yükseltilerde gördüğüm bu genişlikteki yolu, Yukarı Kavron-Samistal arasına yapmak cinayetti.

Yeşil Yol’a direndik ve durdurduk. Ama yeniden başlayabilir. Yeşil Yol’a karşı, Ayder-Yukarı Kavron yolunu yürüyorum. Hemşin Ülkesi’nin bu yılın yaz döneminde gündemini Yeşil yol belirledi. Yeşil Yola karşı, Yukarı Kavron’da başlayan direniş, daha sonra Samistal’e taşındı. Temmuz ve Ağustos ayları yoğun direnişle geçti. Yeşil Yol ekskavatörü Ağustos sonunda geri gönderildi. Eylül’ün ortalarına doğru, Yeşil Yol ekskavatörü Yukarı Kavron’da yeniden çalışmaya başladı ve durduruldu. Takip eden günlerde Rize Valisi Ayder’de bir halk toplantısı yaptı. Rize Valisi, “Yeşil Yol inşaatı devam edecek mi” sorusunu yanıtsız bıraktı. Eylül ayının son yarısında, Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi’nin bağlı olduğu Kalkınma Bakanı, 26 çalışma gününün sonunda istifa etti. Bakanın istifasını takip eden günde Kalkınma Bakanlığı’na vekâleten atanma yapıldı. Yeşil Yolu Samistal’de durdurmuştuk ama gelişmelerden de

endişeleniyorduk. Bu ikircikli durumda bayramı geçirdim. Bayramın ertesi sabahı da Poçağan’daki kulübemde uyanıp, toparlandım ve Yeşil Yol ile temas kurmak için Yukarı Kavron’a doğru yola çıktım. İlk otostopla Çamlı Hemşin’e, ikinci otostopla da Ayder’e ulaştım. Samistal’de direnirken Yeşil Yol’un Avasor-Yukarı Kavron bölümü ile ilgilenememiştim. Bu sabah gördüklerim ise Yeşil Yol hakkında net görüntüler içeriyordu. Yeşil Yol’u Ayder’e bağlayan parke yol inşaatı tabelasında “T.C. Rize valiliği Rize il Özel İdaresi’ne aitti. İşin adı, Yeşil Yol Projesi Rize ili Çamlıhemşin İlçesi Ayder ve Galler düzü Yayla Yolu Doğal Parke Taşı Kaplama (1,5 KM.) inşaat işi.” yazıyor. Tabelayı okuyunca Yeşil Yol inşaatı nın başlangıcında olduğumu sandım. Ama inşaat daha yukarıda, Avusor sapağında başlıyordu. Tabela Yeşil Yolu Ayder’e bağlayacak yolun parke döşeme işine aitti. İlk bakışta Yeşil Yol’un parke bir yol olacağı sanılıyordu. Hemen ikinci tabela da bu

yolun Yeşil Yol olduğunun sanılmasını istiyor gibiydi. İkinci ciddiyetten uzak tabelada da şu yazıyor; “Bu Proje, T.C.Kalkınma Bakanlığı, DOKAP Bölge Kalkınma İdaresi Tarafından Finanse Edilmiştir.” Hangi proje? Bir bilgi yok. İlk tabelada ruhsat tarihinin yazılmamış olması unutkanlık mıydı, yoksa bu projenin ruhsatı mı yoktu? Biz Samistal’de ısrarla Yeşil Yol’un bir projesinin olmadığını savunuyor ve ekskavatör operatörü ve yağcısı ile tartışıp duruyorduk. Bu ciddiyetsiz tabelalar şüphelerimizi doğruluyordu. Yeşil Yolun Samistal’de olmadığı gibi Ausor Ayrımı Yukarı Kavron bölümünde de gerçek bir tabelası yoktu. Sadece, Ayder - Yeşil Yol bağlantısının, ciddiyetten uzak iki tabelası vardı. İnekler Biraz daha yürüdüm. Bir süre sonra yolun kenarındaki kaldırım inşaatı bitti. Yol düzleşti. Yukarıdan dört tane inek geliyordu. Yolun kenarında, toz içindeki koca yapraklı bitkileri yemeye çalışarak yürüyorlardı. Karşıdan gelen araçtan ürküp, aşağıya yuvarlan-

maları an meselesiydi. Aynı durumu Samistal’de de görmüştüm. Yayladan ayrılıp, yoldan yürüyen hayvanlar dik yokuşu boşu boşuna çıkıyor, sonra da karşıdan gelen araçtan ürküp, yokuşu boşuna iniyorlardı. İneklerin bir başka sorunu da istinat duvarlarıydı. Yolun bir yanı uçurum olabiliyordu. Diğer yanında sıklıkla dik duvarlar vardı. Hayvanların bu duvarları aşıp otlağa kavuşması mümkün değildi. Yolun kenarından alınan toprak ve kayalar, yolun diğer tarafındaki yara atılmıştı. Kaya parçaları yarın aşağılarına kadar yuvarlanmıştı. Toprak ve kayalar, yolun altındaki dere ve yerleşimler için ayrıca otlayan hayvanlar için ciddi tehlikeydi. Galer düzünde Yeşil Yol inşaatının kamyon ve ekskavatörleri park etmişti. Geçmişte boğaların yayladığı düzlükte şimdi Yeşil Yol çadırları vardı. Bir ekskavatörün kafasına kırıcı monte ediyorlardı. Galer Düzü Yukarı Kavron arasında Yeşil Yol’un genişliği iki aracın geçişini rahatlıkla yapabileceği bir genişlikteydi. Daha alçak yükseltilerde gördüğüm bu genişlikteki yolu, Yukarı Kavron-Samistal arasına yapmak cinayetti. Yeşil Yol cinayetini durdurmak için, Ayder Yukarı Kavron yolunda yürümeye devam edeceğim.

Yeşil yolun ciddiyetten uzak tabelaları

Yeşil yol duvarları ve çaresiz inekler

Bir çocuk kadar bilmiyorlar ki ölümü! Umur Talu yazdı

Artık kimlerse büyükler, hepsi her şeyi biliyor… Bismilli 8 yaşındaki Elif de, tüm ölü çocuklar gibi, “nereden gelirse gelsin” ölümü kocaman kocaman anlatıyor; bilmiyorlar, hiç anlamıyorlar, kafaları da yürekleri de basmıyor işte!

Hayat ve ölüm bu kadar çok çelişkiyi yüklenip bir lastik bot gibi dalgaların üzerinde savruluyor. Can yeleği işe yararsa “hayat” oluyor… Kamaraya sıkışmışsan, bot delik ise, çocuksan, güçsüzsen, o can yeleği dandik ise “ölüm” zaten günler, yollar boyu ensende yürümüş, orada anında bitiyor! *** Bodrum’dan uçaklar dolu… Bodrum’dan kaçaklar dolu. Elbette birinciler ikincilerin sorumlusu değil ama güzelim Ege, bir yandan “Yunan adaları”na yelken açan, motor çalıştıran, koy koy denizde süzülen kuğu gibi teknelere rüzgar veriyor… Bir yandan aynı yolculuğun, üst üste, lastik bota, köhne bir tekneye yığılmış göçmen yolcularına dalga dalga vuruyor. ABD, Rusya vesaire liderleri, “büyük devlet adamları” kocaman laflar ederken işte… Bot bot üzerine, tekne tekne dibine düşüyor. Bodrum veya Yunan adaları, mas-

mavi Ege, “tatil”den “katil”e nasıl da hızla dönüşüyor. *** “Bir tekne daha” dediler; 5’i çocuk 17 kişi kamaradan çıkamamış, Aylan her gün orada yatıyor ama onu kocaman gören gözler, hisseden kalplerin bile çoğu gündelik hayatına dönüverdi. O beş çocuğun adını bilmiyoruz. Ben hepsine “Hermias” diyorum Aylan’dan beri. 3 bin yıl önce, Bodrum’un dibinde, Güllük’ten denize açılıp dönemeyen, bir yunus sırtında denize batıp çıktığı söylenen, sonra bir sabah kıyıda, aynı Aylan gibi ıslak cesedi, yanında bir ölü yunusla bulunan, artık Güllük’te heykel olan çocuk işte! *** Haklısınız, kafamız tatil dönüşüyle de dönüşü olmayan yolculuklarımızla da çok meşgul. Bir anne, “şehit binbaşı” oğlunun ardından isyan edince, “Muhafız Alayı” bir anayı bile linç ediverdi, “sözel”le! “Ananı da al git” bile masum kalıyor artık, meydanda anne yu-

halatmanın, acılı bir “şehit anası”na küfretmenin, yüreği isyan etmiş kimi “şehit babası”na “karaktersiz” demenin yanında. Meşgulüz Sevgili Hermiaslar; “duble yollar yaptılar” ama yollarda ölmeye devam, onar onar. Meşgulüz kamaradan çıkamayanlar; Hac’dan cenaze, ilçe ilçe cenaze, kendimizle meşgulüz. Ölüm kıyıdan, karadan, havadan öyle bir yapışmış ki üzerimize… Ne ıslak çocuk bedenlerinden sıyırabiliyorsun, ne bayraklı tabutları durdurabiliyorsun, ne adı bile bilinmeyen, cenazesi bile olmayan ölüleri sayabiliyorsun. *** Bodrum’u sel bastığında, dükkan dükkan, sokak sokak yıkım dolaştıydı. Selin kumu da mültecilerin üzerine yürüdü. Su içinde çadırlar, daha denize uzanmadan sırılsıklam giysiler. Bir de fısıltılar işte: Lastik botlar delik çıkıyor… Satılan can yeleklerinin birçoğunun içinde sıradan sünger var… Morgda

yer… Var mı? *** Bir “sürgün”den bir mucize çıkarmış ya Bodrum, bir “ceza”dan bir “Mavi” çıkarmış ya; “Halikarnas Balıkçısı” sanki “kıyıya vuran çocuklar” için değiştirmemizi öneriyor şiirini: “Yokuş başına geldiğinde… Bodrum’u göreceksin… Sanma ki sen… Geldiğin gibi gideceksin… Senden öncekiler de böyleydiler… Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” demişti ya… Çocukların ardından diyebileceğimiz sadece şu: “Hayatlarını bırakıp gittiler.” Yeryüzünün en yaman çelişkilerinden biri bu olmalı: Masmavi bir cennetin, çocukların düşüp uçup kaçıp gittiği kara bir cehennemin de limanı olması! Sığınmaktan boğulmaya mavi yolculuk! *** Esat, Obama, Putin, Erdoğan, krallar, sultanlar, efendiler… artık kimlerse büyükler, hepsi her şeyi biliyor… Lakin ölümü küçücük bir çocuk kadar bilmiyorlar! Bismilli 8 yaşındaki Elif de, tüm ölü çocuklar gibi, “nereden gelirse gelsin” ölümü kocaman kocaman anlatıyor; bilmiyorlar, hiç anlamıyorlar, kafaları da yürekleri de basmıyor işte!

İyi Kötü Çirkin ELİF KARAN

İyi

Celal Başlangıç T24

Başlangıç, gazetelerde AKP’nin operasyonlarına çıkan haberleri değerlendiriyor yazısında ve çok temel bir tespitte bulunuyor: “Dua et ki bundan sonra seni öldüren PKK olsun, ya da öldürülmenin suçu PKK’nin üzerine atılsın. O zaman “sivil yurttaş” olabilirsin ancak. Eğer devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülecek olursan “masum vatandaş”lıktan “azılı terörist”liğe yatay geçiş yaparsın. Gerçekten şimdi Beytüşşebap’a bakıp sormak gerekiyor yandaş medyasıyla, valisiyle, bakanıyla, başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla bütün bu AKP iktidarına “milli ve yerli” uzantılarına: Bir günde kaç PKK’linin öldürülmesi sizce uygundur? Devletin her öldürdüğü ‘terörist’ midir, yoksa öldürülene kadar “sivil yurttaş” olanlar “resmi kurşunlara, bombalara hedef olunca” mı terörist oluyor?

Kötü

Ahmet Kekeç Star

Çirkin

Engin Ardıç Sabah

Kekeç, “Milli ve Yerli” tartışmasına yeni bir boyut getirmiş kendince. Gezi batının oyunu olunca Gezicilere karşı “Buralı” olmak lazım demiş: “ Batı’nın müdahalesine (“bilinen” nedenlerle) çok açık bir ülke olduğumuzu söyledi Hoca. Olası müdahaleleri önleyebilirsek, iyi yolda olduğumuzu, iktisadi büyümenin devam edeceğini ve “çok umutlu” olduğunu ekledi. Detaylı izahat istedim. Gülümseyerek verdiği cevabı unutamıyorum: “Ülkeyi yönetenler buralı. O yüzden umutluyum.” Gezi rezilliği başlayınca, Hoca’nın “Batı’nın müdahalesine açık bir ülkeyiz” sözünü hatırladım. Ve Gezi’yle birlikte karşımıza çıkan rezillikler toplamının bir “Batı müdahalesi” olduğunu düşündüm. Problem galiba “buralı” (yerli) olmak...

Ardıç köşe yazmayı bıraktı, artık düpe düz hakaretlerle, karalama politikaları ile nefretini kusuyor: “Türk solu halkını sevmez, yani “bir türlü sosyalist olmayan halka” gıcık kapar. Halkının hiçbir özelliğini, hiçbir inancını sevmez. Onun bir türlü “bilinçlenmediğini” düşünür. Kurban kesenlere küfür eder, sonra gider, kasaptan “gözlerden uzak ve organize bir sanayi sürecinde öldürülüp kesilmiş bir hayvanın etini” alır, ızgara yapar, tava yapar, yanında rakısıyla gövdeye indirir... Hac sırasında ölenlere de içinden gizlice “oh olsun” çeker. Yazın Bodrum, kışın Cihangir gibi “kurtarılmış bölgelerde” yoğunlaşmaları, aslında “cinselliği rahat yaşabilmek” içindi… Bütün bu hazin zavallılıklar, şimdi onları, solculuk sanarak Kürt milliyetçiliğini desteklemeye kadar götürdü.”

elif karan

günlüğü

Çocukları öldürmeyi çok iyi bilen AKP hükümeti bayramda da öldürdükleri ile konuşuldu. Ozlem Dalkiran@OzlemDalkiran Acun’un survivor’ını dört gözle izleyenler, Kürtler aylardır her gün can pazarında. Her gün sivilleri öldüren devletini izle, #BismileSesVer isiktasKemal @pancuniyoldas “Emri ben verdim” diyeni biliyorsunuz hepiniz ezberlediniz Yine de hatırlatma görevimi yapayım Adı: Recep #BismileSesVer subLiminAL@ceLALce Kimliğimi Sormayın Artık; Dilim,Dinim, Irkım, Rengim, ÇOCUKTUR BENİM!!! #BismileSesVer Sezai Temelli @SezaiTemelli Sen kaçıncı büyüyemeyecek çocuğumuzsun #ElifSimsek ? #BismileSesVer Kartacalı @KartacaLi_ Maçta oyuna kim girer bilmiyorum ama bu keşmekeşte 8 yaşındaki #ElifŞimşek mezara girdi...


KULTUR-SANAT

15

29 Eylül 2015

“Madımak: Carina’nın Günlüğü” 25 Eylül’de vizyona girdi! Madımak Oteli’nde üç şair merdivenlerde oturmuş, binlerce öfkeli kalabalığın saldırılarından korunmaya çalışıyorken, içlerinden biri hissetmiş olacak ki, soruyor; “şimdi bizi burada öldürseler ne olur?” Merdivenin kenarında oturan şair Metin Altıok bu sorunun üzerine başını arkadaşına çevirerek şöyle der; “biz ölürsek, kalanlar ölenler için şiir yazacak…” kültür - sanat didem arıkan

Bundan 22 yıl önce, 37 insan Sivas’ta Madımak Oteli’nde hayatlarını kaybettiler. Her şey “Aziz Nesin’in 26 Mayıs 1993’te, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabını Aydınlık gazetesinde yayınlaması ile başladı” dense de bu Sivas Katliamı’nın gerçekleştirilmesi için sadece bir bahaneydi. 1 Temmuz 1993’te Kültür Bakanlığı’nın desteği ile Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri düzenlenir. Ertesi gün de, sözde Müslümanlar “Müslüman Kamuoyuna” adlı bildiriler dağıtmaya başlarlar. Bildiri de ise, “Gün, küfürlerin hesabının sorulması günüdür” yazıyordur. Aziz Nesin daha Sivas’a gitmeden, aleyhine provokasyonlar yapılmaya başlanmıştır bile. Dindar kesim iyice kışkırtılır. 2 Temmuz günü, Cuma namazından çıkan halk bir anda bin kişilik öfkeli bir kalabalığa dönüşür ve kalabalık her dakika artar. Saat 18.00’de kalabalık 15 bine ulaşır ve sloganları ise şöyledir; “Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak.”

Carina’nın Gözüyle Sivas Katliamı Madımak: Carina’nın Günlüğü filmi, 1993 yılında “Türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkileri” üzerine olan bitirme tezi için Türkiye’ye gelen Carina Cuanna’nın tuttuğu günlüklere dayanıyor. Carina’da 2 Temmuz’da Madımak Oteli’nde yanarak can vermişti. Filmin, yönetmen koltuğunda ise “Yeni Kuşak Sinemacıları”nın kurucusu da olan, Ulaş Bahadır var. Filmi çekme amacını ise; “o gün yaşananlar tekrarlanmasın” düşüncesi ve “neden” sorusunu sormak olarak açıklıyor genç yönetmen. Türkiye’de kadının aile içi rolü Film ilk 40 dakikasında Carina’nın, Türkiye’de kadının aile içindeki, toplum içindeki ve dindeki yeri ile ilgili yaptığı araştırmaları ve bu araştırmaların sonucunu anlatıyor izleyiciye. Akraba evliliği, kadına şiddet, kadının kapanması ve bunların sosyo-ekonomik düzeye göre ne şekilde değiştiği gibi tespitler -karşılıklı diyaloglarla sıkıcılıktan kurtarılarak- anlatılıyor. Carina’nın, “kadın bu ülkede ya anne olarak, ya kadın evlat olarak ya da kadın eş olarak

var oluyor” tespiti ve bazı sahnelerde “erkeğin toplumda itibarı için, kadına egemen olma isteğinin kadını toplumda ikinci sınıf vatandaş durumuna getiriyor” gibi diyaloglar bize ilk dakikalarda Türkiye’de kadın olma ile ilgili pek çoğumuzun aslında bildiği ama bir türlü kabul edemediği bazı gerçekleri gösteriyor. Bunların dışında, yanında kaldığı ailenin Carina’yı mahalledeki altın gününe götürmesi ve Avrupa’dan gelen bu kadının, Anadolu’ya özgü daha çok da Anadolu kadınına özgü altın günlerini bir nevi dayanışma ve kadın komünü olarak yorumlaması filmin eğlenceli ve bir o kadar da ilginç sahnelerinden. Bir iki dua, bir iki Elhamdülillah tamam! Film 40. Dakikasından sonra yavaş yavaş, Sivas Katilamı’na doğru götürüyor izleyiciyi. -ancak olaylara biraz üstü kapalı bir şekilde değinerek- Olaylar, bir depoda halkı Aziz Nesin üzerinden nasıl kışkırtabiliriz planları yapan dört adamın diyalogları ile başlıyor ve bu kişilerin arasında geçen şu ilginç konuşmalara

da şahit oluyoruz; “camianın içine sızmak çok kolay, bir iki dua bir iki Elhamdülillah tamam.” Alevilik ile ilgili bir iki ibadet ve konuşmanın da olduğu filmde, Cemevin de geçen sahnelerde göze çarpan Pir Sultan Abdal’ın “Bozuk düzende sağlam çark olmaz” sözleri, Sivas ve daha pek çok benzer olayların ülkemizde bu kadar kolay yaşanabiliyor olması, insanların bu kadar kolay kışkırtılabilmesi, canileşebilmesi samimiyetsiz inançta da sağlam ibadet olmaz dedirtiyor izleyenlere. Koca Sivas’ta devlet yok oldu be! Tüm bu olaylar olurken ve insanlar Madımak Oteli’nde kapana kısılmış vaziyette iken, devletin, askerin, polisin geç ve yetersiz müdahalelerini ise filmde geçen şu sözler özetliyor; “Koca Sivas’ta devlet yok oldu be!” ve o gün 15 bin kişi bir otel odasındaki insanların yakılmasını seyretti! Film, Sivas Katliamı’nı, detaylara çok az değinerek, anlatıyor izleyiciye. Siyasi yönü biraz zayıf bir film olmasının ötesinde, yine de izlenip görülmesi gereken bir film diyebiliriz. Sivas Katliamı’nı anlatan ilk film çünkü.

BLACK SWAN(2010) Yönetmen: Darren Aronofsky Oyuncular: Natalie Portman, Vincent Cassel, Mila Kunis

Film, Tchaikovsky’nin muhteşem “Kuğu Gölü” müziği ile başlar. Tek bir spot ışığının aydınlattığı sahnede yalnız bir balerin beliriverir birden. Her hareketi ile her mimiği ile bir kuğuyu andıran bir balerin, kırılgan, ürkek ve güzel. Aynı zaman da, bir o kadar da sert ve acımasız. Tek beden de hem siyah kuğu hem de beyaz kuğu! Hikâye, Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü bale gösterisi etrafında dönüyor. Gösterinin, masum Beyaz Kuğu ve şehvetli Siyah Kuğu rollerinin ikisini de canlandıracak bir balerine ihtiyacı vardır. Bir dansçı, Nina, Beyaz Kuğu için mükemmel bir seçim iken Lily ise Siyah Kuğu’nun kişiliğine sahiptir. BİR RÜYA İÇİN AĞIT(2000) Yönetmen: Darren Aronofsky Oyuncular: Ellen Burstyn, Jennifer Connelly, Marlon Wayans

“Bir Rüya İçin Ağıt” dört bağımlı insanın hikâyesini anlatıyor. Sara Goldfarb eşini kaybetmiş hayatta tv izlemekten başka yaptığı bir şey olmayan yaşlı ve mutsuz bir kadındır ve tek hayali çok sevdiği kırmızı elbisesinin içinde bir TV programında yer almaktır. Oğlu Harry ise uyuşturucu bağımlısı ve uyuşturucu alabilmek için sürekli olarak, annesinin hayattaki tek şeyi olan televizyonunu rehinciye satar. Harry’nin kız arkadaşı Marion ve çocukluk arkadaşı Tyrone’da uyuşturucu bağımlısıdırlar. Film, belki de hiç gerçekleşmeyecek olan rüyalarını anlatmaktadır. OZ BÜYÜCÜSÜ Yönetmen: Victor Fleming Oyuncular: Judy Garland, Frank Morgan, Ray Bolger

Genco Erkal’ın bayram mesajına tepki

Hatice Aslan Makedonya’da jüri koltuğunda Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği ‘Üç Maymun’ filmindeki rolüyle pek çok ödül alan Hatice Aslan, Makedonya’da bu yıl 18 Eylül’de

36.sı düzenlenen ve 27 Eylül’de sona eren Uluslararası Manaki Kardeşler Film Festivali’nin jürisinde yer aldı. KÜLTÜR-SANAT

Usta sanatçı Genco Erkal’ın kişisel sosyal medya hesabından yayınladığı kurban bayramı mesajı sosyal medyada tartışma yarattı. Erkal, Twitter hesabından “Hiç sevmem bu bayramı. Kanlı bayram, ilkel bayram, insanlığın karanlık dönemini kutsayan örümcek kafanın bayramı. Benden uzak olsun” yazdı. Paylaşıma tepki gösteren kullanıcıların ÖzürDileGencoErkal etiketi TT(Trend Topic) listesine girdi. KÜLTÜR-SANAT

The Wizard of Oz 1939 yapımı Amerikan fantastik müzikal film. Esasen Victor Fleming tarafından yönetilmiştir. Ve senaryosunun büyük çoğunluğu Florence Ryerson ve Edgar Allan Woolf tarafından yazılmıştır. Simgelerin filmidir “Oz Büyücüsü” ve alışılmadık karakterlerin; Teneke Adam, Korkak Aslan, Korkuluk, Kötü Cadı… Film sonunda aslanın korkak olmadığını, teneke adamın bir kalbi ve korkuluğun da bir beyni olduğunu keşfedeceksiniz. Filmde Doroty’yi canlandıran Judy Garland oyunculuğu ile kendine hayran bırakıyor.

HAFTANIN AJANDASI “Fosforlu” Zorlu’da! Tiyatrokare’nin müzikal oyunu “Fosforlu”, Ekim ayında Zorlu Center’da. Müzikal 4 Ekim-25 Kasım tarihlerinde gösterilecek. Suat Derviş’in “Fosforlu Cevriye” romanından uyarlanan oyun, İstanbul’un Galata semtinde yaşanan bir aşk öyküsünü anlatıyor.

www

En kısa gecenin rüyası

Zamanın tozu

Moda Sahnesi’nin yeni sezonda prömiyer’ini yaptığı ilk oyun olan “En Kısa Gecenin Rüyası”, -Shakespeare’nin yazdığı, Kemal Aydoğan’ın yönettiği – 1-2-3-7-8-9-10 Ekim tarihlerinde saat 20:30’da, 4-11 Ekim tarihlerin de ise saat 17:00’de “Moda Sahne”de.

Çukurcuma Depo, 5 Eylül – 11 Ekim tarihleri arasında ‘’ Zamanın Tozu’’ sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi video, yerleştirme gibi birçok farklı disiplinden işi bir araya getiriyor. “Zamanın Tozu ‘’ sergisi Yunanlı yönetmen Theodoros Angelopoulos’un aynı isimli filminden yola çıktı.


3 bin yıllık köpek iskeleti Urartu Krallığı’nın başkenti Tuşba’da yapılan kazılarda bir evin altında yaklaşık 3 bin yıllık olduğu tahmin edilen köpek iskeleti bulundu. Van Kalesi’nin kuze-

yindeki höyükte süren kazılarda bulunan ve yaklaşık 3 bin yıllık olduğu tahmin edilen köpek iskeleti, kazı çalışmaları yürüten ekibi şaşırttı. toplum

Kuyrukta bir robot

ABD’denin sürpriz başkan adayı

ABD’de 2016 Başkanlık Seçimi’ne aday gösterilen bir köpek için 48 saat içinde 10 bin dolar bağış toplandı. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2016 Başkanlık Seçimi için Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’de aday yarışları sürerken, yarışa sürpriz bir aday dahil oldu. Tennesseeli bir kişi köpeğini aday gösterip bağış toplamaya başladı. Mildred adlı köpeğin başkanlık kampanyası için 48 saat içinde 10 bin dolar bağış toplandı. Mildred’in kampanyası için tişörtler de bastırıldı. Mildred adlı köpek, Tennessee’nin Mount Juliet kentindeki kâr amacı gütmeyen Eski Dostlar Köpek Barınağı’nda kalıyor. toplum

18SORU İLKAY KESEMENLİ sakarya - öğrenci

Memleketimden Kurban Bayramı Manzaraları

Avustralya’da bir Apple ürünleri tutkunu, yeni çıkacak iPhone 6s telefonun ilk sahiplerinden biri olmak için sıraya ev yapımı “robotunu” soktu. Lucy Kelly’nin robotu, bir Segway aracın üzerine konan iPad’den oluşuyor. Kelly robotu sayesinde hem işine devam ediyor, hem de ön sıradaki yerini kaybetmiyor.

Bir kurban bayramını daha geride bırakırken geriye kalan manzara maalesef hiç iç açıcı olmadı. Bayram tatili için yollara çıkan binlerce insan trafik kazalarında hayatını kaybetti. Diğer yandan da kurbanlıklarını kesmeye çalışırken 3 bin 283 kişi yaralındı. TOPLUM BİRSEN KAPLANSEREN

Her sene olduğu gibi bu sene de Kurban Bayramı, ilk gününden itibaren kurbanlıklarını kesmeye çalışırken kendilerini yaralayan acemi kasapların hastanelerin acil servislerini dolup taşırmalarına sahne oldu. Artık bir Kurban Bayramı klasiği haline gelen acemi kasaplar bu sene de sahneyi kimseye kaptırmadılar. Ama en vahim olanı da bayram tatilini geçirmek için yollara düşen onlarca insan trafik kazalarında hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Anayasa Profesörü Burhan Kuzu’nun konuyla ilgili Twitter’dan yaptığı yorum ise içler acısıydı. Burhan Kuzu “oysa biz yolları duble yaptık” dedi. Kısacası Burhan Kuzu yolları duble yaptık yine de ölüyorsunuz demek istedi. Memleketin dört bir yanından ... Burhan Kuzu’nun deyimiyle dub-

le yollara rağmen memleketin dört bir yanından gelen kaza haberleri artık bayramların kaderi oldu. Ama sonuçta suç kimde tabi ki duble yolları kullanmayı bilmeyen halkta. O kadar duble yol yapılmışken siz gidin yine de ne yapın ne edin kaza yapın yaralanın kendinizi öldürün. Bu şimdi ihmal değilde nedir? Yani sormakta haklı değil mi Saygıdeğer Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Anayasa Profesörü Burhan Kuzu. Yani ne demek istiyor Sayın Kuzu ölmeyin kardeşim duble yollarda da ölünür mü? Kurban Bayramı’nın bir başka konusu da kurbanlıklarını keserken kendini yaralayan acemi kasaplar tabi ki. Henüz Sayın Burhan Kuzu bu konuda fikrini beyan etmedi ama eminiz ki bu konuyla da ilgili bir fikre sahiptir. Burhan Kuzu bir yana bu konu da hakikaten Kurban Bayramının klasiği haline geldi

artık. Hayvanları kesmek isterken kendini kesenler, kesmeyi başaramadan hayvanın altında kalıp kolunu kıranlar... Ne ararsanız var. Her iki TARAFTAN DA kan dökülüyor Bu artık çok alışılmış bir olay, her sene bayram namazı kılınır ardından insanlar kurbanlıklarını kesmeye başlar. Kesmek derken işte tam da öyle olmuyor. Yani iki taraftanda kan dökülmeden bir Kurban Bayramı bayram olmuyor bu ülkede. Peki yok mu bunun bir çaresi elbette vardır. Mesela illa Kurban Bayramı deyip kurban kesmekten vazgeçmeyecekseniz ille de keseceğim diyorsanız o zaman bu işi gerçekten bilen birileri vardır bırakalım onlar yapsın siz de acil servis kapısında yaralı bir parmak ya da elle ya da bacakla bir de gülerek gazetecilere poz vermeyin ne olacak.

Ninelerin intikamı İskoçya’da yerel bir festivale kabul edilmeyen örgü kulübü üyesi yaşlı kadınlar, intikamlarını çok yaratıcı bir yöntemle aldı. Festival tarihine kadar bir yıl boyunca örgü ören yaşlı kadınlar, sokakları örgüden yaptıkları farklı figürlerle donatarak, festivalden daha çok ilgi çekmeyi başarmış oldu.

30 dakikada Ebola teşhisi yapan test

Marx’ın kızlarıyla oynadığı oyundan alınmıştır

1. En sevdiğiniz erdem? Çok konuşmak 2. Başlıca özelliğiniz? Kendini iyi hissetmektir 3. Mutluluk nedir? İstediğini yapamamak 4. Mutsuzluk nedir? Geç kalmak 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Sorumsuzluk 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İki yüzlülük 7. En sevmediğiniz şey? Kitap okumak 8. En sevmediğiniz kişiler? Hiçbir şey bilmiden çok şey biliyor gibi konuşanlar 9. En sevdiğiniz iş? Nazım Hikmet Ran 10. En sevdiğiniz şair? George Orwell 11. En sevdiğiniz yazar? Michelangelo 12. Kahramanınız? 13. Kadın kahramanınız? 14. En sevdiğiniz çiçek? Lavanta 15. En sevdiğiniz renk? Mor 16. En sevdiğiniz yemek? Havuç salatası 17. En sevdiğiniz düstur? Yürüyen merdivende sağ tarafta bekleyiniz 18. En sevdiğiniz söz? Kahretsin ne güzel şey seni sevmek

Connecticut eyaletinde yaşayan lise öğrencisi Olivia Hallisey, en hızlı ve en ucuz Ebola testini geliştirerek geleneksel Google Bilim Fuarı’nı bu yıl kazanan isim oldu. Hallisey’in sadece yarım saat içinde Ebola izini saptayan testinin maliyeti ise 25 dolar. Hallisey, Ebola hastalığını tespit etmek için kullanılan mavcut ELISA testinin bin dolar maliyetinde olduğunu, karmaşık bir kurulum

Kesemedi besledi

içerdiğini ve kullanımı için eğitimli bir kişinin bulunması gerektiğini belirtti. Hallisey, tıbbi altyapının yetersiz olduğu yerlerde kullanılması çok zorlaşan ELISA’nın teşhis süresinin 12 saat olduğuna dikkat çekti. Hallisey’in geliştirdiği test sayesinde teşhis süresi ciddi ölçüde kısalırken, erken teşhis sayesinde Ebola’ya yakalanan insanların kurtulma şansının yüzde 90 artacağı belirtildi.toplum

Oktoberfest aşkı Almanya’nın Münih kentinde 17 yaşındaki bir mahkum dünyaca ünlü bira festivali Oktoberfest’e gidebilmek için hapisten kaçmaya kalktı. Üzerindeki mahkum elbiselerini aşağıya inmek için halat olarak kullanma amacıyla çıkarıp, sadece külotla kalan genç, hapishanenin kadınlar bölümü çatısında yakalandı.

Papa’nın suyu ABD ’ye giden Papa Franciscus’un Kongre ’de yaptığı konuşma sonrası Demokrat Kongre üyesi Bob Brady, Papa’nın kürsüden indiği anda, ruhani liderin önündeki su bardağını aldı. Bardağı ofisine götürdü ve orada bir yudum aldı. Sudan eşine, yanında çalışan iki kişiye ve torunlarına da verdiğini söyleyen Brady, “Papa’yla aynı bardaktan su içen kaç kişiyi tanıyorsunuz?” dedi. Toplum


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.