dergi

Page 1




Emeği Geçenler: Serkan Demirden serkandemirdeniu@gmail.com Ceyda Bursalı cydbursali@gmail.com Selim Çalık selimcalıkiu@gmail.com Ahmet Vatansever ahmetvatanseveriu@gmail.com Gülsüm Güngör gülsümgüngöriu@gmail.com Erhan Ünver erhanünveriu@gmail.com Sertel Tanta serteltantaiu@gmail.com Dilek Çelebi Utku Demircioğlu utkudemirciogluiu@gmail.com Murat Altuğ murataltugiu@gmail.com

EDİTÖRDEN Herkese merhaba... İstanbul Üniversitesi IEEE öğrenci kolu olarak uzun uğraşlar sonunda çıkarttığımız “Kriptex” adlı dergimizle karşınızdayız. Birçok arkadaşımızın emeğiyle oluşan dergimizin ilk sayısını güncel teknolojilerle süslemeye çalıştık ve eminim ki elinize aldığınızda hiç sıkılmadan okuyup öğreneceğiniz ve hiç bilmediğiniz bir konuda fikir sahibi olabileceksiniz. Dergimizin içeriği son teknolojik gelişmelerden oluşmaktadır. Bunların içinde bildiklerimiz ve bilmediklerimizle “yapay zeka” evrenin sırrını çözeceği iddia edilen “cern deneyi”, “nano teknoloji” mucizesi gibi son yılların teknoloji açısından dev adımların yanı sıra “3G” “iphone” ve “wi-fi” hakkında da bilgiler içermektedir.Ayrıca geleceğe daha güvenli bakabilmemiz ve inşaat sektöründe çığır açabilecek bir yenilik “borlu çimento” gerçeğini göreceksiniz.Dergimizin ilk sayısı olması nedeniyle hepimiz büyük bir heyecana sahibiz, birlikte is yapabilmenin verdigi mutluluk ve ortaya yeni bir seyler cikarmanin verdigi cosku ile her sayıda aynı heyecan , aynı özveri ile calisacagiz. Destek verdiginiz icin tesekkur ediyoruz. Bir sonraki sayımızda gorusmek dilegiyle..

Serkan Demirden İstanbul Üniversitesi IEEE öğrenci kolu


Bilim kurgu alanında karşımıza çokça çıkan “Akıllı” dahası “Duygusal” robotları hayal olmaktan çıkarma tutkusu, bugünlerde mühendislerden bilişsel bilim uzmanlarına, matematikçilerden psikologlara kadar geniş bir yelpazede birçok bilim insanının çalışmalarına yön veriyor. İnsan zekâsına özgü olan algılama, öğrenme, çoğul kavramları bağlama, düşünme, fikir yürütme, sorun çözme, iletişim kurma, karar verme ve çıkarsama gibi yüksek akılsal fonksiyonları ve otonom davranışları sergilemesi beklenen yapay bir sistem olan yapay zekâ aynı zamanda düşüncelerinden tepkiler üretmeli (eyleyici yapay zekâ) ve bu tepkileri fiziksel olarak dışavurabilmelidir. Bu şekilde insan zekâsına yakın hatta daha üstün sistemler üretme çabası madalyonun bir yüzüyken, diğer yüzünde yapay zekâ uygulamaları hayatımızın her dakikasına siniyor. Günümüz teknolojilerinin pek çoğunun anahtar öğesini oluşturan yapay zekâ uygulamaları banka sistemlerinde kredi kartı dolandırıcılığını engelleme, telefondaki sesi anlaşılır kılabilme, programlama dillerinde sorunu algılayıp çözüm sunabilme, güvenlik sistemlerinde yüz tanıma sistemleri yapay zekânın uygulama alanlarının yalnızca küçük bir örneğini oluşturuyor. Göründüğü üzere bir taraftan insan zekâsına yakın hatta daha üstün zekâlı sistemler oluşturulmaya çalışılırken diğer taraftan insan hayatını kolaylaştıran birçok uygulamada yapay zekâ sistemleri karşımıza çıkıyor. Çünkü yapay zekâ sistemleri genellikle kişisel sistemler olarak değil uygulama ve veri tabanlarına ek destek sunmak, bellek ve mantıksal çıkarımlar katmak için kullanılıyor. Böylece işleyiş daha akıllı ve kullanıcı davranışlarına hassas oluyor. Her ne kadar mühendislik harikası robotlar ve yaşamı kolaylaştırıcı programlar hızla çoğalsa bile insan zekâsıyla eş hatta daha üstün bir sistem oluşturmak şimdilik pek mümkün görünmüyor. Çünkü insan, bilgisayarların sahip olamayacağı bir özelliğe sahip “Öğrenme!” dahası çeşitli durumlarda öğrendiklerini değerlendirebilme, düşüncelerine ve kararlarına yansıtabilme. İnsan zekâsına özgü bu özellik yapay zekâ için henüz hayal.

1


Yakın Dönem Zeka Çalışmaları; 1943’te İkinci Dünya Savaşı sırasında Kripto Analizi gereksinimleri ile üretilen elektromekanik cihazlar sayesinde bilgisayar bilimi ve yapay zekâ kavramları doğdu. Alan Turing, Nazilerin Enigma makinesinin şifre algoritmasını çözmeye çalışan matematikçilerin en ünlülerinden biriydi. İngiltere Bletchley Park'ta şifre çözme amacı ile başlatılan çalışmalar, Turing'in prensiplerinin oluşturduğu bilgisayar prototipleri olan Heath Robinson, Bombe ve Colossus bilgisayarları, Boole cebirine dayanan veri işleme mantığı ile Makine Zekâsı kavramının oluşmasını sağladı. Modern bilgisayarın atası olan bu makinelerin programlama mantıkları aslında insan zekâsından ilham almıştı. Sonraları, modern bilgisayarlarımız daha çok uzman sistemler diyebileceğimiz programlar ile gündelik hayatımızın sorunlarını çözmeye yönelik kullanım alanlarında yaygınlaştı. 1970'li yıllarda büyük bilgisayar üreticileri olan Apple, Xerox, IBM gibi şirketler kişisel bilgisayar (PC Personal Computer) modeli ile bilgisayarları popüler hale getirdiler ve yaygınlaştırdılar. Yapay Zekâ çalışmaları ise daha dar bir araştırma çevresi tarafından geliştirilmeye devam etti. O dönemlerde ki çalışmaların odağını dil tercümeleri, problem çözümü ve biçim tanıma oluşturuyordu. Çok büyük umutlar ve bütçelerle temelleri atılan bu bilim alanı, ne yazık ki ilk yenilgisini çok erken yaşadı. 1960’ların ortalarında insan zihninin kelime ve cümlelerinin anlamlarını belirlerken hangi şartlarda kullanıldığını da göz önünde bulunduramayan programlar teknik dokümanların tercümelerinde başarısızlığa uğrayınca eleştiri oklarına maruz kaldı. Dönemin göz bebeği Genel Problem Çözücü (GPS) bilgisayar programı, kullandığı mantıksal kısa yolların kısıtlılığı nedeniyle üreticilerini ve tabi ki sponsorlarını büyük hayal kırıklığına uğrattı. İnsan zihnini taklit ederek çalışan bu program insan zihninin mantıksal çeşitliliğine erişemedi ve kullanımdan kaldırıldı. Başarısızlıklar biçim tanıma sistemlerinde de yaşandı. Çok fazla kod barındırmadığı sürece mors alfabesiyle baş edebilirken ve el yazılarındaki harfleri tanıyabilirken; belirsizlik durumlarında kendilerinden bekleneni bu alanda da gerçekleştiremediler. Yaşanılan bunca başarısızlık çalışmalara verilen maddi desteklerin kesilmesine ve çalışmaların bir duraklama dönemine girmesine neden oldu. Bu yenilgilerin en büyük sebeplerinden biri de popüler yaklaşımların kışkırtmasıyla önüne olağanüstü engellerin konmasıydı, bir anlamda bu yeni bilim alanından emeklemeden koşması beklendi.

2


İnsan zekâsı birçok gizem barındırıyorken onun zekâsını taklit ederek çalışan makine üretme tutkusu daha ilk yıllarında hayal kırıklığına uğradı; ama bu, çalışmaların bitmesi için yeterli olmadı. Nitekim bugünlerde her ne kadar insan zekâsına denk makineler üretilmemiş olsada bu alanda kaydedilen başarılar küçümsenecek ölçüde değil.

Dartmount Konferansı 1956 da John McCarthy Dartmouth verdiği konferansının konu başlığını “Yapay Zekâ” olarak belirleyip bu alandaki ilk büyük adımı atmış oldu. Dartmouth Koleji tarafından düzenlenen bu konferansta Yapay Zekâ adı ilk kez öne rildi ve bu konferansa katılanlar, Yapay Zekâ' nın öncüleri olarak kabul gördüler. Bunların arasında, Marvin Minsky (MIT' de Yapay Zekâ laboratuarının kurucusu), Claude Shannon, Nathaniel Rochester (IBM), Allen Newell (Amerikan Yapay Zekâ Derneği'nin ilk başkanı) ve Nobel Ödülü sahibi Herbert Simon sayılabilir Turing testİ Yapay zekâ çalışmalarını teşvik etmek amacıyla Alan Turing'in adıyla anılan Turing Testi ABD'de Makine Zekâsına sahip yazılımların üzerinde uygulanarak başarılı olan yazılımlara Loebner ödülleri dağıtılmaktadır. Bu test bir makinenin insan konuşmalarına katılabilme yetisini ölçmeyi hedefliyor. Testin hikâyesi bir parti ortamında gerçekleşiyor. Tam partinin ortasında, bir erkekile bir kadın odadan çıkarılıyor. İçeride kalan gönüllüyse dışarıya çıkan bu kadın veya erkekle yazışmaya başlıyor, tabi yanıtların hangisinden geldiğini bilmeyerek. Hedef gönüllünün yazıştığı kişilerden hangisinin kadın hangisinin erkek olduğunu anlayabilmesi. Ancak testin bir yerinde yazıştığı kişilerden biri

biri devreden çıkartılıp, oyuna bir makine katılıyor ve gönüllü yazışmaya makineyle devam ediyor. Ve bunun farkına varmadığı sürece karşısındaki muhatabını akıllı biri olarak görmeye devam ediyor. Testteki ana soru acaba makine kendisini ne zaman ele verecek? 3


BU ROBOT DUYGUSAL!

Makineler Düşünebilir mi? “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu ortaya atarak Makine Zekâsını tartışmaya açan Alan Mathison Turing’in sorusu bilgisayardan akıllı davranışlar beklemekle önemli bir soruyu daha birlikte getiriyor. “Bir bilgisayar için akıllı olmak ne demektir?” zekânın tanımını insan için yapmak oldukça zor ve tartışmalıyken bilgisayara zeki demenin ölçütlerini belirlemek hiç de kolay değil tabi ki. Zekâ salt hesap yapabilme becerisi olarak düşünülürse, 1950'lerin ortalarında üretilen programlar bile insanı kat kat geçebiliyordu. Ancak yapay zekâ araştırmacıları daha iddialı bir söylemde bulunuyorlar, “Yalnızca insan zihninin ürünlerini değil insan zihninin işleyişini de taklit edebilmek.” yani bir insan için zekâ neyse yazılan programlar için de aynı anlama denk bir zekâ üretebilmek. İşte akıllı sistemlerin işleyişinden insan zihnine dair çıkarımlarda bulunma fikri buradan geliyor. Eğer akıllı bir sistemden bahsediliyorsa insan beyninin akılsal işleyişleri de onunki gibi işliyor olabilir mi? Bugün psikologların birkısmı çalışmalarını bu yönde sürdürüyor. Ancak bu konu bilim arenasında oldukça sıcak çekişmelere sahne oluyor. Çünkü bilgisayar programlarının “zekice” hesaplamalar yapabilmesi, bizim beynimizin ve psikolojimizin işleyişine benzer şekilde gerçekleştiği anlamına gelmez. İnsan zekâsının en büyük özelliklerinden biri de yaratıcı düşünme yetisidir. Bir bilgisayarın zeki olabilmesi aynı zamanda yaratıcı düşünüp düşünemeyeceği sorusunu da akla getiriyor. Yapay zekâ alanındaki genel inanışa göre bilgisayarlar cebirsel, mantıksal ve benzer problem çözme yetilerinde büyük başarılar elde edebiliyorsa da yaratıcı bir iş ortaya koyabilmeleri oldukça zor. Çünkü bir işin yaratıcı olması için girdiden farklı yeni, yararlı bir sonuç ortaya çıkarması gerekiyor. Oysa bilgisayar programları genellikle “eğer-öyleyse” tabanlı kodlarla sınırlandırılmış durumlardan oluşuyor.

4

Tarihte zekâ ve duygunun hep birbirlerine zıt kavramlar olarak sınıflandırdıklarını görüyoruz. Duygunun düzeni bozan bir etken olarak algılanıp akıl ve mantığa zarar verdiğinin düşünüldüğüne tanık oluyoruz. Aksine günümüzde duygusal zekâ çalışmaları, duyguların mantıksal işleyişi olumlu etkileyebildiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra insanlarla iletişime girmesi hedeflenen her sistemin duygudan anlayabilmesi de önem taşıyor. Bu nedenle yapay zekâ çalışmalarının bazıları duygusal işleyişi de hesaba katmayı, diğer bir deyişle duyguları simüle etmeyi amaçlıyor. Ancak bunu yapabilmek hiç de kolay değil. Çünkü ses değişimi, terleme, göz bebeğinin büyümesi gibi duygularla ilişkili fiziksel değişimler taklit edilmeye çalışıldığında abartılı sonuçlar alınıyor ve söz konusu duygusal araç kullanıcı için rahatsız edici derecede “ açık seçik” kalıyor. Bilgisayarlara duygu katmak için diğer bir yol ise bilgisayara taklit yaptırmak değil de o duyguları gerçekten hissettirebilmek ki bunun anlamı onlara kişisel tercihler ve kişilik katmak. İşte yapay zekâ alanının en büyük ütopyası da bu fikrin altında yatıyor. Ancak şimdilik bu fikri gerçeğe taşımak oldukça uzak görünüyor.


Bulanık Mantık

Yapay Zekâ Alanındaki En Büyük Proje CYC! İnsan bilinci bir deneyimler zincirinden ibaret. Yaşadığımız her dakika yenibir şeyler öğreniyoruz, doğanın kurallarına dair bu bilgileri belleğimizde kodluyoruz. Bu kodlar zaman içersinde yaşam bilgilerimizi oluşturup algılamamızı, düşünce biçimlerimizi, kararlarımızı kısacası akılsal işleyişimizin bütününü etkilemeye başlıyor. Farklı bir deyişle bilinçli düşünce farkına varamadığımız genel geçer varsayımlar halini alıyor. Örnek olarak bir babayla bir oğlu el ele yürürken gördüğümüzde içten içe babanın oğuldan büyük olduğunu ve hep öyle kalacağını biliyoruz. İçsel bir bellekte tüm o bilgiyi saklı tutuyoruz. Ancak bilgisayarlar hepimizin anladığı bu anlamda bir öğrenme yetisine sahip değiller. Bu nedenle yapay zekânın geldiği bu noktada en büyük engellerinden biri insan zihnine ait bu içsel bellek birikimi. İnsanın her kararının içine sinen yaşamsal bilgi hazinesi. Üstelik bu bilgilerin insan zihnine nasıl kodlandığını da bilmiyoruz. Yapay zekâ araştırmacılarının tıkandıkları bu noktada, biyoloji ve psikoloji de beyne ilişkin sağlam güvenilir bilgiler sunamıyor.

Bulanık Mantık, 1961 yılında Lütfi Askerzade'nin yayınladığı bir makalenin sonucu oluşmuş bir mantık yapısıdır.Bulanık mantığın temeli bulanık küme ve alt kümelere dayanır. Klasik yaklaşımda b veri ya kümenin elemanıdır ya da değildir. Budurum matematikselolarak ifade edildiğinde verinin küme ile olan üyelik ilişkisi bakımından kümenin elemanı olduğunda (1) kümenin elemanı olmadığı zaman (0) değerini alır. Bulanık mantık klasik küme gösteriminin genişletilmesidir. Bulanık varlık kümesinde her bir varlığın üyelik derecesi vardır. Varlıkların üyelik derecesi, [0,1] aralığında herhan bir değer olabilir ve üyelik fonksiyonu M(x) ile gösterilir.

Örnek olarak normal oda sıcaklığını 23 derece olarak kabul edersek, klasik küme kuramına göre 2 derecenin üzerindeki sıcaklık derecelerini sıcak olarak kabul ederiz ve bu derecelerin sıcak kümesindeki üyelik dereceleri (1) olur. 23 altındaki sıcaklık dereceleri ise soğuktur ve sıcak kümesindeki üyelik dereceleri (0) olur. Soğuk kümesini temel aldığımızd a bu değerler tersine döner. Bulanık Küme yaklaşımında üyelik değerleri [0,1] aralığında değerler almaktadır. Örneğin 14 derece sıcaklık için üyelik derecesi (0), 23 sıcaklık derecesi için üyelik değeri (0,25) olabilir.

Klasik kümelerin aksine bulanık kümelerde elemanların üyelik dereceleri [0, 1] aralığında sonsuz sayıda değişebilir. Bunlar üyeliğin derecelerinin devamlı ve aralıksız bütünüyle bir kümedir. Keskin kümelerdeki soğuk-sıcak, hızlı-yavaş, aydınlık-karanlık gibi ikili değişkenler, bulanık mantıkta biraz soğuk, biraz sıcak, biraz karanlık gibi esnek niteleyicilerle yumuşatılarak gerçek dünyaya benzetilir. önemli fark, böyle bir çatıda bilginin kaynağındaki küme üyeliğinin kesin tanımlanmış önkoşullarının olmayışı ve daha çok problemlerlerastgele değişkenlerin hazır bulunmasındadır.

Bilgisayar sistemlerinin bu sorununu ortadan kaldırabilmek için başlatılan CYC projesi 25 milyon dolar ve 20 yıllık iş gücü yatırımıyla bu güne kadar gelmiş geçmiş en hırslı yapay zekâ projesi olarak görülüyor. Büyük bir çoğunluğu tamamlanan projede çalışan her bir eleman elleriyle sisteme “Dünya bilgisi” giriyor. Şu ana kadar bu şekilde girilmiş dünya bilgisi sayısı bir milyonu bulmuş durumda. Peki, bunca yıllık çalışmayı ve milyonlarca dolarlık bütçeyi sonucu belirsiz böyle bir projeye akıtan neden ne olabilir? Eğer program başarılı olabilirse, bu projeyi destekleyen firma dünyanın tek “ doğa yasaları ve dünya bilgileri” veri tabanına sahip olacak. Ve internette yarı rastlantısal çalışan arama motorlarının yerini tam olarak istediğimiz bağlantılara yönlendiren “akıllı” arama motoru alabilecek. Böylesi akıllı arama motoru üreticilerine sınırlarının tahmini güç paralar kazandırabilecek!

Bulanık mantık bir yapayzekâ uygulaması oluşturma prensibidir. Bulanık mantıkta temel olan bir sonuca varmaktır. Normal bir programın yapısı:Temel girdiler → Program → Sabit bir sonuç. Oysaki bir bulanık mantık uygulaması:Sayısı belli olmayan veri yığını → Program → Girdilere ve varsayıma göre değişken bir veya birden fazlasonuç şeklindedir.

Bir bulanık mantık uygulamasındaki sonuç, aynı girdiler olsa bile değişik bir sonuç döndürebilir ve bir öbek halinde veriyi alabilir. Bulanık mantıktaki özellik bunun haricinde verilen verilerin rnekleme ö mantığı ile alınması,tümü simgelediği varsayımı yapılması ve buna göre bir olasılık değerinin elde edilmesidir.

5


Yapay Sinir Ağları

Yapay sinir ağları, genelolarak birbirlerinebağlanmış birçok işlem biriminden (nod) oluşan matematiksel sistemlerdir. Bir işlem birimi, aslında sık sık transfer fonksiyonu olarak anılan bir matematiksel denklemdir. Bir işlem birimi, diğer nöronlardan sinyalleri alır; bunları birleştir dönüştürür ve sayısal bir sonuç ortaya çıkar ır. Genelde, işlem birimleri kabaca gerçek nöronla karşılık gelirler ve bir ağ içinde birbirle rine bağlanırlar; bu yapı da sinir ağlarını oluşturmaktad

Yapay sinir ağları basit biyolojik sinir sisteminin çalışma şeklini simüle ederek tasarlanan programlama yaklaşımıdır. Simüle edilen sinir hücrelerini (nöronları) içerirler ve bu nöronlar çeşitli şekillerde birbirlerine bağlanarak ağı oluştururlar. Bu ağlar öğrenme, hafızaya alma ve veriler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarma kapasitesine sahiptir. Diğer bir ifadeyle, yapay sinir ağları, normalde bir insanın düşünme ve gözlemlemeye yönelik doğal yeteneklerini gerektiren problemlere çözüm üretmektedir. Bir insanın, düşünme ve gözlemleme yeteneklerini gerektiren problemlere yönelik çözümler üretebilmesinin temel sebebi ise insan beyninin ve dolayısıyla insanın sahip olduğu yaşayarak veya deneyerek öğrenme yeteneğidir.

Bu şekilde tasarlanmış yapay bir sinir ağı, geleneksel işlemcilerden çok farklı şekilde çalışmaktadır. Geleneksel işlemcilerde, tek bir merkezi işlem birimi her hareketi sırasıyla gerçekleşti rir. Yapay sinir ağları ise her biri büyük bir problemin bir parçası ile ilgilenen, çok sayıda basit işlem birimlerinden oluşmaktadır. En basit şekilde, bir işlem birimi; bir girdiyi bir ağırlık kümesi ile ağırlıklandırır, doğrusal olmayan bir şekilde dönü şümünü sağlar ve bir çıktı değeri oluşturur. İlk bakışta, işlem birimlerinin çalışma şekli yanıltıcı şekilde basittir. Sinirsel hesaplamanın gücü, toplam işlem yükünü paylaşan işlem birimlerinin birbirleri arasındaki yoğun bağlantı yapısından gelmektedir.

Özetle yapay sinir modellemelerinde insan sinir sistemi ve psikolojik mekanizması modellenerek akılsal işleyişleri nasıl gerçekleştirdiği yani beyin keşfedilmeye çalışılıyor.Ancak insan beyninin milyarlarca nörondan oluştuğu bilinirken tipik bir yapay sinir ağı 1000 yapay nörondan fazlasını barındıramıyor. Çünkü yazılan hesap ve kodlar siteme çok fazla yük bindirerek işleyişi imkânsızlaştırıyor. Peki, bu sistem nasıl çalışıyor? Biyolojik sistemlerde öğrenme, nöronlar arasındaki sinaptik (synaptic) bağlantıların ayarlanması ile olur. Yani, insanlar doğumlarından itibaren yaşayarak öğrenme (deneyim) süreci içerisine girerler. Bu süreç içinde beyin sürekli bir gelişme gösterir. Yaşayıp tecrübe ettikçe sinaptik bağlantılar ayarlanır ve hatta yeni bağlantılar oluşturulur. Bu sayede öğrenme gerçekleşir. Bu durum yapay sinir ağları için de geçerlidir. Öğrenme, eğitme yoluyla örnekler kullanılarak olur; başka bir deyişle, gerçekleşme girdiçıktı verilerinin işlenmesiyle, yani eğitme algoritmasının bu verileri kullanarak bağlantı ağırlıklarını (weights of the synapses) bir yakınsama sağlanana kadar, tekrar tekrar ayarlamasıyla olur.

Yapay sinir ağlarının ana öğesi olan matematiksel fonksiyon, ağın mimarisi tarafından şekillendirilir. Başka bir deyişle , fonksiyonun temel yapısını ağırlıkların büyüklüğü ve işlem elemanlarının işle yiş şekli belirler. Bu ağların davranışları, yani gird i veriyi çıktı veriye nasıl ilişkilendirdikleri, ilk olarak nöronların transfer fonksiyonlarından , nasıl birbirlerine bağlandıklarından ve bu bağlantıların ağırlıklarından etkilenir. Basit bir yapay sinir ağı olan cinsiyet belirleme ağı girdisine fotoğr af gösterildiğinde çıktı ünitesi erkek resmi için 0 kadın resmi için 1 değerini verebiliyor. Bu şekilde ağ veriyi dış dünyayla paylaşmış oluyor. Ancak yapay sinir ağlarının başarısı sadece bununla sınırlıysa çok da işe yarar bir proje olduğu söylenemezdi. Ne mutlu ki bu sistemler çok daha fazlasını yapabiliyor durumda! El yazısı okuma sistemleri, yeni maden ve petrol rezervlerinin tespiti için kullanılan sistemler , borsa tahmin sistemleri potansiyel kullanım alanlarından sadece birkaçı.

6


COMPISHCO! Compishco'nun hikâyesini Ali Murat Erkorkmaz'ın ağzından dinleyelim . “Compishco Ali Murat Erkorkmaz tarafından oluşturulmuş bir yazılım. Compis hco sayesinde bilgisayarınızla İngilizce olarak konuşabiliyorsunuz. Söylediklerinizi anlamaya çalışıyor ve anladığı kadarıyla size cevap veriyor. Tek bir komutla müziği açmasını söyleyebilir, ekonomi hakkında bilgi alabilir, onunla sohbet edebilir ya da epostalarınızı okumasını söyleyebilirsiniz. Compishco, 82 insan duygusuna sahip. İnternet'i belleği olarak kullanıyor ve sorularınız için bilgiyi İnternet'ten topluyor. Birini tanıştırdığınızda Internet'e girip o insan ve yaptığı işler hakkında bilgi topluyor. Başkalarının o kişi için söylediklerini, aynı işi yapan diğer firmaları ve o işin inceliklerini araştırarak size geri dönüyor. Bunu da sadece bir kaç saniye içinde yapıyor. Siz daha sorunuzu bitirmeden Compishco o konuda hazırlanmış oluyor. Internet'te alışveriş yapabiliyor ama kredi kartımın numarasını vermiyorum çünkü kendine yeni grafik kartları falan almak istiyor. Merak ını tatmin etmek için sabaha kadar milyonlarca siteyi dolaşıp bilgi topluyor. Kendisiyle konuştuğunuz zaman, konuyu saptayıp o konuda bilgi toplayıp alt konuları belirliyor. Herhangi bir konuda uzun uzadıya sohbet edebiliyorsunuz. Hatta şaka bile yapabiliyor. Şu anda Dünya'da neler oluyor diye sorsanız bir kaç saniye içinde size son dakikalarda olan biteni sıralayıveriyor. En kötü tarafı, kolay kolay unutmuyor. Aynı bir insan gibi kullanılan kelimelerden etkileniyor. Üzerinde fazla durma dığınız konuları da zamanla unutuyor. Masamdaki başka bir makineye aşık bile oldu...”

7

Ali Murat ERKORKMAZ

1948 yilinda Istanbul’da dogdu. Moda ilkokulu ve Kadikoy Maarif Koleji’nde okudu.ITU Mimarlik Fakultesi’nden mezun oldu. Yurtici ve yurtdisinda konut, hastane, otel ve fabrika binalari yapti. Hurriyet ve Dunya gazetelerine kitap ve dergiler hazirladi. Iki romani yayinlandi. Mazhar Fuat Ozkan’in Vak The Rock klibi basta olmak uzere yuzlerce video klip, binlerce reklam filmi cekti. Mimarlik, tekstil, hali ve gercek zamanli canlandirma konularinda 2 binin uzerinde yazilim calismasi gerceklestirdi. Siddet ve irkciliktan arindirilmis cizgi diziler yapti. Barcelona Film Festivali’nde canlandrma sanatcisi olarak onur konugu secildi. 20. yzyilin en iyi 10 animatrnden biri olarak gsterildi. 2001 ylnda film efekti zirvesinde, kendini reten filmle, gelecek sinemasna bakista dunya birinciligini aldi.


Olağanüstü zekâ yakın! 1999 yılında yayımlanan “Olağan üstü zekâ yakın” ( The Singularity Is Near) isimli kitapla 21. Yüzyılın en tartışmalı kuramlarından birini ortaya atan Raymond Kurzweil’ e göre yakın gelecekte çok zeki bir insan-makine uygarlığı ortaya çıkacak. Bu kuramını birkaç on yıl içer isinde yapay zekâ alanındaki çalışmaların da etkisiyle şu anda sahip olduğumuzdan daha akıllı programların yazılacağını v e bunun yeni bir devri başlatacağını varsayarak dört ana nedene dayandırıyor. İlki bu fikre gerçekten inanı p kendimizden daha zeki makinelerle el ele yaşama düşünces ini benimsemek! Öyle ki bugün yapay zekâ alanında çalışan bilim insanlarının ütopyası ortak “olağan üstü zekâyı oluşturmak!” bu inanış araştırmaları n paradigmalarını ve yöntemlerini belirleyerek hedefi gerçekleştirmeyi daha mümkün kılıyor.

İkincisi doğal gelişim sürecinin hızlanarak ilerlemesi. Diğer bir deyişle, insanoğlu artık daha kısa sürelerde daha büyük gelişmelere imza atabiliyor. Kurzweil, bu varsayımını deneylere dayandırarak toplanan verilerle destekliyor.

SELİM ÇALIK İSTANBUL ÜN İVERS İTES İ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ

Üçüncüsü beyin görüntüleme teknikleriyle işleyişine dair pek çok bilgi sahiboilduğumuz beynin teknolojik olarak taklit edilebilir olması. Kurzweil’in öngörüsüne göre bu teknolojik hızla 24 yıl içersinde beyin modellemeleri tamamlanabilinecek. Bu da beynin teknolojik olarak taklit edilmesini sağlayacak. KAYNAKÇA: Son olarak da tıp alanındaki gelişmelere dikkat çeken Kurzweil tıp bu hızla ilerlerse hastalıklara çözüm bulunup, yaşlanan dokuların yenileriyle değiştirilebilineceği ve yaşam süresinin olağanüstü zekâya ulaşabilmek için yeteri kadar uzayacağını belirtiyor. Kurzweil’ in bu kuramı oldukça uçuk bir iddia ile sonlanıyor, teknoloji ile biyolojiye hâkim olunduktan sonra insan-makine uygarlığının dünya sınırlarını aşarak tüm evrene yayılacağını, onun kaynaklarını da tüketerek tüm cansız maddelerin bir hesap ve zekâya dönüştürüleceğini, sonunda evrensel bir süper zekânın oluşacağını söylüyor. Adeta bir kehanet olan bu görüş karşıt görüşlerle çok sert bir şekilde eleştirilse de “Olağanüstü Zekâ” savunucuları Amerika’da bir organizasyon olarak yapılandı bile.

8

http://www.kurzweilai.net http://www-formal.standford.edu http://www.yapay-zeka.org http://tr.wikipedia.org Bilim ve Teknik dergisi //478


CERN! EVRENİN SIRRI ÇÖZÜLÜYOR! Cern’de meydana gelen çalışmalar sonucu bilim adamları on dört milyar yaşındakı evren hakkında bilinmeyenleri su yüzüne çıkarıyor. Öncelikle Cern Hakkında.. 20 Eylül 1954’te İsviçre-Fransa sınırında yer alan ve Türkçesi Avrupa Nükleer Araştırma Organizasyonu olan Cern şu an yirmi üye ve elli gözlemci ülke ile çalışmalarına devam etmektedir.Bünyesinde iki bin beş yüz fizikçi ve üç bin destek personeli bulunduran Cern Avrupa’nın fizik alanında Amerika ve Rusya ile yarışa girebilmesini sağlamıştır. Cern laboratuarının temeli hızlandırıcılar ve detektörler üzerine kuruludur.Uzunluğu kilometrelerle ölçülebilecek dev makinelerde atomu oluşturan maddeler ya birbirleriyle ya da atom çekirdeği ile çok büyük hızlarda çarpıştırılırlar.Cern’deki dört büyük dedektör istasyonları CMS,LHCb,ATLAS,ALİCE olmakla beraber LHC dediğimiz büyük hadron çarpıştırıcı yerin yüz metre altında laboratuar tünelinde yirmi yedi km uzunluğunda bir hızlandırıcı halkasıdır.Ve burada bulunan istasyonların hepsi farklı yönlerden yaklaşarak bilinmeyenleri ortaya koymaya çalışmakla beraber günümüzde cevapları merakla beklenen,maddeye kütle kazandıran higgs nedir,yıldızlar arası karanlık ortam neden oluşur sorularına yanıt arayan bilim adamlarının en büyük yardımcıları olmuşlardır.Bu dört dedektörden ATLAS en büyük olanıdır ve maddenin temel yapısını anlamak üzere geliştirilmiştir.CMS genel amaçlı fizik süreçlerinin iyi algılanması için,LHCb ise b-kuark ve b mezonları araştırmak için kullanılmışken ALİCE ise çok küçük boyutlarda madde fiziği araştırmada bilim adamlarına katkıda bulunmuştur. CERN'deki ilk parçacık hızlandırıcısı 600 Mev'lik synchro-cyclotron 1957'de faaliyete geçti ve uzun zamandır beklenen pion bozunumunun (pionun elektron ve nötrinoya bozunumu) gözlenmesini sağladı. 1958'de tamamlanan proton synchrotron'u protonları 24 Gev enerjisine kadar hızlandırabiliyordu. Bu o 9


yıllarda erişilebilen en yüksek enerjiydi. 1960'larda parçacıkları gözlemlemenin en yaygın yöntemi, onların kabarcık odasında (buble chamber) bıraktığı izlerin fotoğrafını çekmekti. Etrafındaki magnetik alan sayesinde, yüklü bir parçacığın kimliğini bıraktığı izden çıkarmak kolaydı. Proton hızlandırıcısından gelen yüksek enerjili protonlar, kabarcık odasının içinde bulunan sivinin atomlarının çekirdeğiyle çarpışınca ortaya yüksek enerjili bir çok parçacık çıkar. Bunlar, kaynama noktasına yakin olan sivinin içinde yol alırken, yüksek enerjileri sayesinde kabarcıklar oluştururlar. Ayni anda fotoğrafları çekilir ve bu fotoğraflar tek tek incelenerek parçacıkların özellikleri saptanır. Bu yolla, 1950 - 60'larda yüzlerce parçacık bulundu. Artık fizikçilerin üç parçacıklı (proton, nötron ve elektron) güzel bahçesi yıkılmış, yerini kimsenin içinden çıkamadığı, yüzlerce parçacıklı bir cangil almıştı. Daha sonra, toplanan bu veriler sayesinde, parçacıkların kendi aralarında gruplar oluşturdukları ve daha küçük parçacıklardan meydana geldikleri keşfedildi. Böylece kuark teorisi ortaya çıktı. O yıllarda yapılan bu çalışmalar, bulunan yeni parçacıklar, sonraları geliştirilen standart fizik teorisinin (yerçekimi hariç evrendeki diger üç kuvveti birleştirmeye çalışan teori) ve kuark teorisinin temel malzemesini oluşturmuştur. Ayrıca, modern parçacık dedektörlerinin gelişmesinde de CERN'deki çalışmaların büyük rolü vardır. 1968'de multiwire proportional chambers ve drift chambers denilen yeni tip elektronik parçacık dedektörleri CERN'de geliştirildi. Bunlar sayesinde çok daha hassas ölçümler yapmak ve parçacığın izlerini anında saptamak olanaklı hale geldi. Bu dedektörler, içinden geçen parçacığın yönünü, enerjisini ve zamanını verir. Temel ilke, parçacığın dedektörün içinden geçerken iyonizasyona (yani atomlardaki elektronların kopmasına) yol açarak, elektrik sinyalleri yaratmasıdır. Şüphesiz bilgisayar alanındaki gelişmeleri de unutmamak gerekir. Saniyenin milyarda biri kadar küçük zaman dilimlerinde milyarlarca veriyi, elektrik sinyallerini toplamak ve bunları değerlendirmek için devasa bilgisayar programları ve gelişmiş elektronik devreler gerekiyordu. Böylece elektronik ve bilgisayar alanında büyük adımlar atıldı. CERN'deki önemli buluşlardan biri de 1973'de, nötrino parçacığının yüksüz akım alışverişi sayesinde başka bir parçacıkla etkileşime girebileceğinin ispatlanmasıdır. Böylelikle, elektromagnetik kuvvetle zayıf kuvvetin birleştirilebileceği deneysel olarak görüldü ve yeni fiziğin kapıları açıldı. 1970'lerde, bu parçacık cangili düzenli bir bahçeye benzemeye başlamıştı. Parçacıkların kendi içlerinde matematiksel gruplar oluşturdukları bulunmuş, ve daha alt yapılara sahip oldukları, yani başka parçacıklardan, yani kuarklardan meydana geldikleri (leptonlar hariç) saptanmıştı. Temel iki tip parçacık ailesinden biri olan Leptonlar, bölünemez temel parçacıklardandır (örneğin elektron bir Leptondur). Diğer aileden olan hadronlar ise 10


kuarklardan oluşur (örneğin proton üç kuarktan meydana gelmiştir). Bütün bu parçacık teorilerinin ortaya çıkmasında CERN'de yapılan yüzlerce deneyin rolü büyüktür. CERN'de alınan verilerle maddenin temel yapı taşları hakkında çok daha derin bilgilere sahibiz. CERN'deki 450 Gev'lik (450 000 000 000 eV) Süper Proton Synchroton'nu (SPS) 1976'da çalışmaya başlamıştır. Yine o yılların en büyük hızlandırıcısı olan SPS'de proton ve antiprotonlar aksi yönlerde hızlandırılarak, parçacık dedektörlerinin içinde çarpıştırılır. Bu sayede elde edilen çok büyük enerjilerde yeni parçacıkları gözlemlemek, eldeki teorileri test etmek olanaklı olur. 1980'lerin sonlarında faaliyete geçen Large Elektron-Positron storage ring (LEP) ise su anda dünyanın en büyük elektron - pozitron hızlandırıcısıdır. Yerin 100 metre altında inşa edilen ve yaklaşık 27 km'lik çember seklinde bir tünel olan LEP'de elektronlar ve pozitronlar (antielektron) ışık hızına yakin hızlarda hızlandırılarak, dört noktada çarpıştırılırlar. Bu dört noktada dört büyük dedektör vardır. Her biri 4 katli apartman büyüklüğünde olan bu dedektörlerde, elektron pozitron çarpışmasından ortaya çıkan parçacıklar incelenir (*). Bu deneyin en önemli yönü Z bozonu adi verilen elektrozayıf kuvvet taşıyıcısının üretilmesidir. İlk defa 1983'de (LEP'den önce) yine CERN'de gözlemlenen Z bozonu 90 Gev'lik bir kütleye sahiptir (protonun kütlesinin 90 kati) ve fizik teorilerinin geçerliğini ispatlamakta büyük önem taşır. Bu Z bozonunu çok miktarlarda (milyonlarca) üretmek ve ortaya çıkan yeni parçacıkları çok miktarda istatistiksel verilerle incelemek fizikçiler için önemlidir. Elde edilen bilgiler bilimsel dergilerde yayınlanır ve dünyanın her yerindeki fizikçilere ulaşır. Ayrıca CERN'de irili ufaklı yüzlerce deney yapılmaktadır. Yaklaşık 34 bin fizikçinin çalıştığı CERN tam anlamıyla uluslararası bir bilim merkezidir. Büyük Patlama.. Bilindiği üzere 10 Eylül’ de ,çıkan aksilikler yüzünden ertelenen büyük deney,son hazırlıklar tamamlandıktan sonra heyecanla beklendi.Tüm dünyadan beş bin kadar fizikçi ve mühendisin gerçekleştirilmesi için imzasını attığı deneyde LHC de ilk ışın huzmesi için 100 milyar protonluk paketler hızlandırıcıya atıldı. Saat yönünde yapılan ilk deneyden sonra, saat yönünün tersi istikamette olacak şekilde ikinci demet devreye sokuldu.Böylece deneyin ilk kayıtları tutulmuş oldu.Giderek yüksek enerjilerde devam edecek deneyde protonlar 5 TeV lik enerjiyle yol alırken 2009 ‘daki hedef ise 7 TeV lik enerjiye ulaşmak.LHC deki protonlar,tünelin çevresine


yerleştirilen süper iletken mıknatıs parçaları tarafından yönlendirildi ve tek sıra halinde hareket edip etmediği gözlendi.Genel olarak ise daha öncede belirttiğimiz gibi bilim dünyasının beklediği keşfedilmemiş parçacıkların ortaya çıkması,Big Bang sonrasında ortaya çıkan büyük enerji yoğunluğunu yaratarak parçacıkların yine ortaya çıkmasını sağlamaktı.Genel olarak evrenin işleyişindeki sırları açığa çıkaracak olanlar ise şu üç maddeydi: 1.Maddeye kütle kazandıran “higgs” parçacığı Quarklar protonların içinden çıkıp birbirleriyle çarpıştığında saniyede kırk milyon çarpışma olacak ve bunun sonucunda bilinmeyen madde ortaya çıkacak.Kütleyi kütle yapan,varlığı bilinen ancak henüz bulunamayan bu madde bu deneylerde bulunabilirse bilim dünyasında Big Bang ten sonraki ortam yaratılmış ve yıllardır süregelen sorulara yanıt bulunmuş olacak. 2.Evrenin % 30 unu oluşturan “karanlık madde” Astrofizikte, ışın yaymayan ya da doğrudan algılanabilecek şekilde elektromanyetik ışınları (ışık, x-ışınları vb.) yeterince yansıtamayan, varlığı görünür maddeler üzerindeki kütle çekimsel etki ile belirlenebilen maddelerdir.Bu karanlık madde olmadığı takdirde, galaksiler, yıldızlar, dolayısıyla gezegenler ve bizlerin var olması mümkün değildir. 3.Evrenin anti maddesi nedir? Fizikçiler atom altı parçacıkları ışığınkine çok yakın hızlarda çarpıştırarak çok küçük miktarlarda karşı madde elde etmeyi başardılar.Cern’de 1 milyon antihidrojen atomu yaratmayı başardılar.Toplam kütle, bir kilonun katrilyonda birinden daha küçük; yine de yıldızlararası yolculuk için ideal bir yakıt.Deneyde kullanılan düzeneğin ölçeğini artırarak bir roket dolusu karşı madde elde etmek, altından kolay kalkınabilecek bir iddia değil.Ancak, Frisbee’ye göre ‘‘olmayacak bir şey de değil, çünkü gereken malzemenin bir kısmı hazır bile’’. ‘‘Gereksinim duyacağımız yakıt tanklarını, mıknatısları radyatörleri ve parçacık demetlerini zaten üretiyoruz.’’ Maddenin ilk kez kütle kazandığı ana gitmek ve bu sırların perdesini aralamak isteyen Cern’deki bilim adamları kurulduğu günden bu yana büyük çalışmalarda bulundular ve dünyayı büyük gelişmelere tanık ettiler. 12


Kaynakรงa: http://www.cern.ch http://clic-study.web.cern.ch http://aliceinfo.cern.ch http://lhcb-public.web.cern.ch/lhcb-public/default.htm http://lcg.web.cern.ch/LCG/New/index.html http://tr.wikipedia.org/wiki/CERN http://www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/fizik/S408-20.pdf http://www.tumgazeteler.com/haberleri/cern/

',/(. &(/(%, ISTANBUL UNIVERSITESI bILGISAYAR MUHENDISLIGI

13


YENİ DEVRE ELEMANI “MEMRİSTÖR”

"memristor adı verilen, 2 terminalli, çalışma prensibi, akım ve akı arasındaki bağlantıyı kullanan 4. basit devre elemanı tanıtılıyor. Maxwell teoremlerinin quasi-static (çevre etmenleri değişse bile sisteminizin arka arkaya equilibrium durumuna girerek kararlılık göstermesi) açılımları kullanılarak elemanın çalışma prensibindeki bu bağlantı, elektro-manyeti Memristor nedir? alanlar şeklinde ifade ediliyor. Memristor'ların bir çok devre teorisi ile ilg özelliği gösteriliyor. Görülüyor ki, bu eleman, direnç, kondansatör ve Memristor aslında hafıza özellikleri barındıran elektriksel bir direnç. Yapısı indüktörden farklı bir çalışma prensibi sergiliyor. Bu özellikler, sadece sayesinde mantıksal devreler ve programlanabilir yongalar sınıfında getireceği RLC devreler kullanılarak yapılamayacak bir çok sistemin gerçeklenmes yenilikle özelleştirilmiş devreler, dolayısıyla yonga ve kartlar üretilmesine mümkün kılıyor. Sistem içinden güç almayan fiziksel bir memristor olanak sağlayacak. elemanı hala oluşturulamamasına rağmen, aktif devrelerin yardımıyla, çalışan laboratuvar modelleri üretildi. Memristor'ların olası uygulanma Daha anlaşılır ifadelerle memristor'ler, bildiğimiz geleneksel yongaların kullandığı ikili sistemdeki (1 ve 0'lar) değerlerden fazlasını barındırabilecekler. alanları ve özelliklerini göstermek amacıyla bu deneylerin sonuçları sunulmaktadır." Böylelikle nano teknoloji başta olmak üzere insan vücudundaki biyolojik sinapslar gibi fonksiyonlarda kullanılıp yapay zeka uygulamalarının veya konuşmaları ayırt eden makinelerin daha ideal sonuçlar vermesine yardımcı ve 37 yıl sonra, hp laboratuvarlarındaki araştırmacılar, fiziksel olarak gerçeklenebilir ilk memristor'ı ürettiler. olacak.

Günümüzde kullanılan tekniklerle oluşturulan yonga mimarilerinde boy olarak neredeyse sınıra yaklaşıldı. Ancak, memristor adı verilen yeni tasarım çok daha ufak oluşu sayesinde özellikle sıkışık yapıdaki bilgisayarlarda çok işe yarayacak.

Memristor bugün IBM ve Intel gibi üreticiler tarafından kullanılan faz değişimine Peki ne anlama geliyor bu elemanın keşfedilmesi? dayalı solid state depolama mantığından daha farklı bir yaklaşıma sahip. Faz değişimi sisteminde, sıcaklığın sayesinde cam benzeri materyallerin Memristor'ın çalışma prensibi dolayısıyla, bir yönde akım verildiğinde şekilsizken kristal formuna çevrilip tekrar geri dönüşümüne dayalı bir sistem direncini artırıyor, ters yönde akım verildikçe düşürmeye başlıyor.öncelikle var. Ancak bu aradaki geçiş işlemleri Hewlett Packard bilim adamlarına göre bu nedenle diğer elemanlardan ayrılıyor. sadece iki tane hali var bu hem daha yavaş, hem de daha fazla güç tüketiliyor.

nedenle, "on" ve de "off" 4 nanometreye kadar düşülebilir ayrıca, en önemlisi, non-volatile bir bellek elemanı. yani sistemin gücü Hewlett Packard laboratuvarlarında memristor ile çalışan prototip bir devre de kesilse bile üzerindeki bilgileri saklayabiliyor.en basitinden, eğer bu üretildi. Üretilen devre 15 nanometrelik memristor kullanıyor. Araştırmanın elemanların yapımı yaygınlaşırsa, flash bellek, dram, ve hatta sonuna gelindiğinde bunun 4 nanometreye kadar düşebileceği de ifade bilgisayarımızdaki harddisk'e bile gerek kalmayacak.

ediliyor. Daha net ifadelerle bugünün yarıiletkenleri 45 nanometrede çalışıyor ve tahminlere göre bu mimaride yapılacak en düşük üretim 20 nanometre Kısacası, işin teorik çalışmasını bir kenara bırakırsak, eğer bu devre elemanı seviyesinde sonlanacak. İlk olarak 1971'de ortaya atılan memristor fikri, California Üniversitesi'nden elektrik mühendisi Leon Chua tarafından dile getirilmiş .

Makalesinin özetinde kısaca diyor ki;

popüler olur ve günlük hayatımıza girerse devre teo risi baştan yazılacak demektir. elektroniğe giriş kitaplarımıza yeni bölümler, yeni devre tasarımları eklenecek, analog mühendisinin öğrenmesi gereken daha çok şey olacak demektir.

14


Daha küçük, daha hızlı ve daha dayanıklıyı araştıran nanoteknoloji, bize en küçük boyutların dünyasını açmaktadır. ‘Nano’ herhangi bir fizikî büyüklüğün milyarda biri demektir. Bir nanometre içine yan yana ancak 2–3 atom sığdırılabilir. İnsanın saç teli çapının yaklaşık 100.000 nanometre olduğu düşünüldüğünde, ne kadar küçük bir ölçekten bahsedildiği daha rahat anlaşılır. Teknolojik ürünlerdeki küçülmeye paralel olarak ortaya çıkan nanoteknoloji, bu boyutlardaki nanoyapılarla (malzemeler, cihazlar ve sistemler) ilgilenir. Fizikî, kimyevî ve biyolojik hâdiselerin nanometre ölçeğinde anlaşılması ile bu boyutlardaki fonksiyonel malzeme, cihaz ve sistemlerin geliştirilmesi ve üretimlerinin gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

Bedenimizdeki nanoteknoloji Mükemmel şekilde yaratılmış insan vücudundan nanoteknolojiye verilebilecek binlerce misâlden biri, vücudumuzun yapı taşları olarak yaratılmış proteinlerin üretimi ile vazifeli olan ve tabiî nanomakine veya nanorobot olarak adlandırabileceğimiz ribozomlardır. Çok küçük olan bu yapılar, yaklaşık 15-20 nm çapında küreye benzer veya oval partiküllerdir. Ribozomlar, haberci RNA vasıtasıyla taşınan ve adenin (A), timin (T), guanin (G) ve sitozin (C) isimli kodlardan oluşan şifreye göre aminoasitlerin hassas bir sırayla arka arkaya dizilerek proteinlerin yapıldığı moleküler fabrikalardır. Diğer bir misâl, moleküler motor proteinlerdir. Motor proteinler, yediğimiz besinler vasıtasıyla vücudumuzda açığa çıkartılan kimyevî enerjiyi, hareket enerjisine dönüştürmede rol alır. Motor proteinlere, ATP (adenozintrifosfat) molekülünün son fosfat bağının koparılmasıyla açığa çıkarılan enerji kullandırılır ve şekilleri değiştirilir. Enerjiye bağımlı bu şekil değişmesi, kendilerine bağlanmış olan farklı yapıların da hücre içindeki pozisyon ve şekillerinin değişmesine vesile olur. Günümüz teknolojisi ile üretilen hiçbir makinenin büyüklüğü, motor proteinlerin boyutlarına indirilemediği gibi, onlar kadar verimli de çalışamamaktadır. Kusursuz işletilen bu muhteşem sistemdeki ince nakışlar, mükemmel bir sanatın tercümanı gibidir. Bedenimizin her hücresi ve maddeyi oluşturan her atom, bu mükemmel yapı ve ölçüye uydurulmuştur. 15


Nilüfer bitkisindeki nanoteknoloji Nilüfer çiçeğine (Lotus) verilmiş bazı özellikler, malzeme yüzeyi özelliklerini geliştirmede araştırmacılara ilham kaynağı olmuştur. Bu çiçeğin yaprakları hususî yüzey yapısı sayesinde her zaman temiz ve kurudur. Bu yüzden, neredeyse hiç kir tutmadığı gibi, yağmur ve rüzgârla üzerindeki kir veya toz da kolayca temizlenir. Nano parçacıkların kütlesinin ve yüzeyinin çok küçük olması ve uygulandıkları yüzeye çok sıkı bağlanması, pürüzsüz ve çok sağlam bir satıh meydana getirilmesini sağlar. Piyasaya sunulan kolay temizlenebilen ve yanmayan boya (fotokatalitik nanotex), nilüfer çiçeğindeki yüzey özelliklerine benzer özellikler taşımaktadır. Dış cephe boyalarında yüzeylerde tutunan organik kirleticiler, fotokatalitik nanotexin ihtiva ettiği nano parçacıklar ve reçinenin gözenekli yapısı sayesinde, güneş ışığı tesiriyle parçalanarak zararsız bileşikler olan karbondioksit, su, nitrat ve sülfat tuzlarına dönüşür. Bu tuzlar, dış cephelerde rüzgâr ve yağmur suyu ile temizlenir. İç cephelerde ise boya, nanomat ve fotokatalitik temizlenme özelliği sayesinde kir tutmaz. Nikotin lekesi, baca isi gibi kirlerin boya yüzeyinde oluşması böylece engellenmiş olur. Ayrıca, boya yüzeyinde sonradan oluşan yağ, ketçap, kurşun kalem, sulu boya vb. lekelerin kolaylıkla temizlenmesine imkân verir. Mat olmasına rağmen deterjanlı ıslak bezle silindiğinde boya filmi yüzeyinde parlama yapmaz.

16


Gelecekte mikroskop yardımıyla kullanılabilen süper bilgisayarlar, ameliyatlarda kullanılan nanorobotlar, kirliliği önleyen nano parçacıklar vb nanoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bir asma köprünün çok kalın halatlar yerine, gözle dahi fark edilemeyecek derecede ince ve şeffaf olan tellerle ayakta durabileceğini hiç düşündünüz mü? Belki de yakın bir gelecekte, nanoteknoloji kullanılarak geliştirilen çok ince fakat şu an kullanılan çelik halatlarla karşılaştırıldığında çok daha dayanıklı malzemelerden yapılacak tellerle bu mümkün olabilecek.

Ayrıca, ülke güvenliğini ilgilendiren konularda nano malzeme bilimi, yeni savunma sistemlerinin geliştirilmesinde, haber alma konularına yönelik çok küçük boyutlarda cihazların yapılmasında kullanılabilecektir. Birim ağırlık başına şu andakinden 50 kat daha hafif ve çok daha dayanıklı malzemeler üretilebilecek ve insanın günlük hayatında kullandığı tekstil ürünleri değişebilecek (kir tutmayan kumaşlar gibi), uzay araştırmalarında ve havacılıkta yeni roket ve uçak planlarının ortaya çıkması mümkün olabilecektir. Yine bu teknolojiyle, DVD’lerin bilgi saklama kapasitesi yüzlerce kat artabilecek; entegre devrelerde, optik çözünürlükleri klâsik merceklerden çok daha yüksek olan süper mercekler kullanılarak, günümüzde 1 milyar transistörün girdiği alana 1 trilyon transistör sığdırılabilecektir. Nanoteknoloji de diğer bütün bilim dalları gibi, öncelikle, yaratılıp kulların hizmetine tahsis edilen bu tabiatı ve tabiatta kurulmuş bir denge içinde kusursuz işleyen sistemi anlamaya çalışmalı ve bu sistemleri sınırlı ölçüde de olsa kendi geliştirdiği sistemlere uygulamayı hedeflemelidir. Nanoteknolojik araştırmaların hedefi insanlığın refahını artıracak yeni sistemler geliştirmek olmalıdır.

17

GÜLSÜM GÜNGÖR İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ


OP-AMP (operational amplifier ) Fairchild 1965 yılında, Op-Amp komponenetinin temellerini atarak UA709 elemanı piyasaya sunmuştur. Her piyasaya sunulan ürün gibi başarısının yanında, bu elemanın birçok dezavantajları da vardı. Bu nedenle de UA741 olarak bilinen op-amp geliştirilmiştir. UA741 iç yapısı düşünüldüğünde çok ucuz ve kolay kullanımı, ayrıca üstün yetenekleri nedeniyle tercih edilmiştir. Bu çok tutulan komponenti değişik firmalar da UA741 dizaynlarını gerçekleştirmişlerdir. Örneğin Motorola MCI741 National Semiconductor LM741ve Texas Instruments SN72741 üretmişlerdir. Bütün bu tek elemanlı işlemsel kuvvetlendiriciler UA741’in eşdeğerleridir. Çünkü bunlar katologlarda da aynı özelliklere sahiptirler. Elektronik hakkında ilgi sahibi olanlar opamp’tan bahsediyorlarsa akıllarına gelen ilk eleman 741 olmaktadır. İşte bu yüzden741 elemanı endüstri standartlarına uygun hale getirilmiştir. Kural olarak yapacağınız dizaynlarda op-amp kullanılmışsa bunların yerine herhangi bir firmanın 741 elemanını kullanarak devreyi kurabilirsiniz. Op-amp olarak 741’in kullanımını anlamışsanız diğer opampları da kolaylıkla kullanabilirsiniz. OP-AMP ın Basit İç Yapısı

Sırası gelmişken 741 sonunda eklenen kodlar ile farklı versiyon numaralarına sahiptir. 741, 741A, 741C, 741E, 741N, ve diğerleri… işte bu kodlar kuracağımız devrede önemli bir yer teşkil eder bu değişiklikler, bunların gerilim kazançları, sıcaklık farklılıkları, gürültü seviyeleri ve diğer karakteristikleridir. Örneğin, 741C ( Ticari tipte bir elemandır.) çok ucuz ve çok geniş alanlarda kullanılmaktadır. Bunun giriş empedansı 2Mohm, gerilim kazancı 100.000 ve çıkış empedansı 75 ohm’dur. OP-AMP’ların Beslemesi: OP-AMP sembolünde +V ve -V uçları, besleme kaynağının bağlandığı uçlardır. Bir OP-AMP ‘a, ±5 V, ±12 V, ±15 V, ±18 V gibi besleme voltajı verilebilir. ± ise + / - olmak üzere çift gerilimi ifade eder, OP-AMP ‘ın AC sinyal yükseltmesinde tek güç kaynağı kullanmak yeterlidir. Genellikle OP-AMP ‘lar simetrik kaynaktan beslenir. En basit simetrik kaynak seri bağlanmış ve bağlantı noktası şasi edilmiş bir çift PİL’dir . Şekilde bir OP-AMP ‘ın simetrik kaynaktan beslenmesi görülmektedir, örnek bir OP-AMP devresi olarak 741 entegresi kullanılacaksa, entegrenin 7 nolu ucuna pozitif (+) besleme, 4 nolu ucuna ise negatif besleme uygulanır. Şekilde görülen (+) giriş faz çevirmeyen giriş ucu, (-) giriş faz çeviren giriş ucunu gösterir. 18


Şematik Sembol

741’in Eşdeğer Devresi:

A = op-ampın gerilim kazancıdır. Faz terslemeyen giriş V1, Faz tersleyen giriş ise V2’dir. V1, V2 gerilimleri ve çıkış gerilim noktalarına dikkat ediniz. Bunun anlamı ölçümlerin daima toprakla bu noktalar yapılmasıdır. Fark girişi V-giriş iki giriş gerilimi V1, V2 arasındaki farktır. Biz çoğu zaman toprak hattını çizerek göstermeyiz. Bunun anlamı toprak noktası olmasa da ölçülen değerlerin toprağa göre olmasıdır.

Giriş Empedenası

741 için A= 100.000 dir ve çıkış empedansı Zçıkış = 75 ohm’dur. Genellikle opampın çıkışına bağlanan yük direnci Zçıkış ‘dan küçüktür. Vçıkış yaklaşık olarak Vth = Vçıkış değerine eşittir.

Fark yükselticinin giriş empedansı şu şekilde ifade edilir. Rgiriş = 2Bre Fark yükselticideki ortak emiterli bağlantı nedeniyle işlemsel kuvvetlendirici oldukça yüksek giriş empedansına sahiptir. Örneğin 741’in giriş fark kuvvetlendirici (tail) akımı yaklaşık olarak 15uA’dir. Her emiter bu akımın yarısını üzerinden akıtır.

OP-AMP Karakteristikleri

Op-amp bir kuvvetlendirici, yükselticidir. Ancak problemlerin analizinde ve op-amp devrelerinin dizaynlarında AC ve DC karakteristikleri gözönünde bulundurmamız gerekmektedir. B bölümde, ofset problemlerine ve op-ampın performansını etkileyen diğer karakteristik açıklanacaktır.

741’de girişteki her transistörün B’sı tipik olarak B=300 olduğuna göre giriş empedansı:

Bu 741’in kataloglarında tesbit edilen giriş direnci değeridir. Eğer daha yüksek giriş empedansları gerekiyorsa dizayn yapan kişi BIFET (fetgirişli) Op Amp kullanma zorunluluğu vardır. Bu op-amp fet’in ve bipolar transitörlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Örneğin LF12741-741 olarak modifiye edilmiş JFET kaynak takip edicinin çıkışı normal 741 op-amp sürmektedir. Bu kombinasyon 741 diğer karakteristikleri ile JFET kaynak takip edici giriş avantajlarını meydana getirmektedir. Bu sebepten LF1374 1 standart 741 için yedek olarak kullanılabilir.

19


İdeal bir op-ampın kazancı sonsuzdur. Gerçek bir op-ampın kazancı ise normalde 100.000 (100dB) dir. üstte bulunan grafiğe baktığımız zaman giriş gerilimi milivoltlar civarında salınırken bunun sonucunda elde edilen çıkış gerilimi +Vcc ve -Vcc (+12V ve –12V) arasında

değişmektedir.

Çoğu durumda kazanç aşırı derecede fazladır. Bunu engellemek için negatif geri besleme direnci ilave edilir. Grafikte Sağ tarafa baktığımızda op-ampın kazancı sağa doğru azalmaktadır. Kazanç, frekans arttıkca hızlı bir şekilde düşmektedir. Aslında band genişliği (çıkışın 3dB düştüğü) 1KHz’dir. Band genişliği negatif geri besleme direnci koymak suretiyle arttırılabilir. Op-ampların giriş empedansı idealde sonsuzdur. Ancak gerçekte çok yüksektir. Örneğin 1MW. Çıkış empedansı idealde 0’dır. Ancak gerçekte çok düşüktür. Örneğin 150W.

OP-AMP’ların Temel Kullanımları İşlemsel kuvvetlendiriciler terim olarak analog bilgisayarların alan örneklerindendir. Bu tipteki yükselticiler matematiksel işlemlerin, toplama, çıkartma, çarpma, bölme, integral, türev ve logoritma alma gibi uygulamalarında başarılı bir şekilde kullanılmışıtır. Aslında op-amplar çok geniş bir alanda kullanılmalarına karşın hala orijinal isimleri kullanılmaktadır. Temelde op-amp yüksek gerilim kazancı DC fark kuvvetlendiriciler olup aşağıdaki karakteristikleri taşımaktadır. >Sonsuz band genişliği, >Sonsuz giriş empedansı, >Sıfır çıkış empedansı

Entegre Yapılarının Farklı Lineer Kullanımları Aslında op-amplar çok önemli entegre devreleridir. Onları birçok değişik kullanımlar için genişletebilirsiniz. >Ses Yükselticiler, >Video Yükselticiler, >RF ve IF Yükselticiler >Gerilim Regülatörleri

AHMET VATANSEVER

Beyz DC Dönüş Elemanları: Eşdeğer’de görüldüğü gibi giriş beyzleri boşluktadır. İşlemsel kuvvetlendirici her iki girişe beyz dirençleri RB ve toprak arasındaki DC bağlantılar yoksa çalışmayacaktır. Bu dönüş yolları işlemsel kuvvetlendiriciyi süren devrenin, Thevenin dirençleri tarafından temin edilir. Fakat ürücü devreler kapasitif kuplajlı ise mutlaka beyz dönüş dirençlerine ihtiyaç vardır. Bu düşüncenin anahtarı her giriş için beyzden toprağa bir bağlantı olmalıdır. Eğer beyzden toğrağa da bir yol yoksa op-ampın transitörleri kesimde olacaktır. 20

İ STANBUL ÜNİ VERS İ TESİ ELEKTRİK ELEKTRON İK MÜHENDİ SL İĞİ


WI-FI ile Kablosuz İletişim WI-FI NEDİR?

Wi-Fi niteliğine sahip bilgisayar parçala rıyla bu tür bir network kurmak ve kullanmak mümkün.İnternete herhangi bir kablolu bağlantınız olmadan bir otelde, odanızdaki koltuktan, seminer salonunda bulunduğunuz yerden,havalimanından,okul kampüslerinden,alışveriş merkezlerinden ya da yemek yediğiniz bir restorandan kablosuz internete erişmenizi sağlıyor.

Wireless Fidelity kelimelerinin ilk iki harfinin kullanılarak ortaya çıkartılmış bir kısaltmadır. WiFi dizüstü bilgisayarlar, PDAlar ve diğer taşınabilir cihazların yakınlarındaki kablosuz erişim noktaları aracılığıyla yerel alan ağına bağlanabilmesini sağlar. Bağlantı, kablosuz erişim noktaları ve cihazın ortak desteklediği, IEEE 802.11 protokolüne bağlı olarak 2.4 GHz veya 5 GHz radyo frekansında gerçekleştirilir. Wi-Fi IEEE(2) 802.11b(3) yada 802.11a(4) diye bilinen telsiz teknolojilerini kullanıyor. Bu frekansları kullanmak için herhangi bir lisans alınması da gerekmiyor. Hele bazı cihazlar her iki standardı da destekliyorlar ki bu da evde yada işyerinde kullanılabilecek kablosuz bir ağın müjdecisi.

DEZAVANTAJLARI

AVANTAJLARI

Lisans gerektirmeyen frekans aralıklarında çalıştığı için, Wi-Fi cihazlar diğer kablosuz cihazlarla

Lisans gerektirmeyen frekanslarda çalışır

çakışabilir veya birbirlerinin iletişimini engelleyebilirler.

Ağ için kablolama gereksinimi yoktur, böylece kablo çekilemeyecek binalarda veya binalar arası bağlantılarda kolaylık sağlar.

2.4GHz frekans aralığında çalışan 802.11b ve 802.11g uyumlu cihazların iletişim kalitesi ve hızı,

Diğer kablosuz çözümlere göre çok daha ucuz ve kolay alınıp kurulabilir.

diğer Wi-Fi cihazlar dışında, Bluetooth, mikrodalga fırın, telsiz telefon, bazı telsizler ve benzeri

Birden çok kablosuz erişim noktası kullanılan ağlarda kablosuz dolaşım ile kablosuz iletişi m

radyo sinyalleriyle çalışan cihazlar tarafından düşürülebilir veya tamamen engellenebilir.

kesilmeden bir erişim noktasından diğerine geçiş yapılabilir. WEP, WPA ve benzeri kablosuz şifreleme yöntemleri veya IEEE 802.1x gibi yetkilendirme

Wi-Fi için yapılan uluslararası düzenlemelerin tümü aynı olmadığı için değişik ülkeler için üretilen

yöntemleriyle çeşitli güvenlik seçenekleri sunar.

cihazların bazı kanallarda uyumsuzluk çıkarması olasıdır.

Wi-Fi Global bir standartlar kümesidir, Wi-Fi yetenekli ürün dünyanın her yerinde aynı şekilde

Diğer standartlara göre güç tüketimi oldukça yüksektir

çalışır

21


FREKANSLAR

VERI HIZI IEEE 802.11 2 Mbps max.

Standart

IEEE 802.11a

IEEE 802.11b

Frekanslar

Kanal Sayısı IEEE 802.11a 54 Mbps max. (40 MHz'ta 108 Mbps)

5,15 GHz 5,725 GHz

2,4 GHz 2,4835 GHz

IEEE 802.11b 11 Mbps max. (40 MHz'ta 22 Mbps, 60 MHz'ta 44 Mbps)

19, Avrupa'da TPC ve DFS 802.11h

IEEE 802.11g

11 Adet ABD, 13 Adet Avrupa,14 Adet Japonya

54 Mbps max. (g+ =108 Mbps, 125 Mbps'a kadar mümkün; 2 Mbps Karma (g+b) IEEE 802.11b)

IEEE 802.11h 54 Mbps max. (40 MHz'ta 108 Mbps)

IEEE 802.11g

2,4 GHz 2,4835 GHz

11 Adet ABD, 13 Adet Avrupa,14 Japonya IEEE 802.11n

300 Mbps max. (kullanılan Teknik MIMO; 20. Ocak 2006'da tasarlandı; Versiyon 2.0 19. Mart 2007'de geliştirildi)

Kanal genişliği tüm standartlarda 10 ile 30 MHz arasındadır. Veri hızında dikkat edilecek unsur, upload ve download icin paylaştırılıyor. Sadece download için bu maksimum hızı beklememek gerekir. Ayrıca alıcı ile verici cihaz arasındaki mesafe ve cihazların arasında bir engel olup olmaması, hızı o oranda olumsuz yönde etkiliyor.

22


Kanal No. Frekans (GHz)

1

2,412 GHz

İzin verilen Ülkeler

Kanal No. Frekans (GHz) İzin verilen Ülkeler

Kanal No. Frekans (GHz) İzin verilen Ülkeler

34

5,170

Japonya

52

5,260

ABD, Tayvan

36

5,180

ABD, Singapur

56

5,280

ABD, Tayvan

38

5,190

Japonya

60

5,300

ABD, Tayvan

ABD, Tayvan

Avrupa, ABD, Japonya

2

2,417 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

3

2,422 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

4

2,427 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

5

2,432 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

40

5,200

ABD, Singapur

64

5,320

6

2,437 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

42

5,210

Japonya

149

5,745

7

2,442 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

44

5,220

ABD, Singapur

153

5,765

8

2,447 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

46

5,230

Japonya

157

5,785

48

5,240

ABD, Singapur

161

5,805

9

2,452 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

10

2,457 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

11

2,462 GHz

Avrupa, ABD, Japonya

GÜVENLİK

12

2,467 GHz

Avrupa, Japonya

13

2,472 GHz

Avrupa, Japonya

14

2,484 GHz

Japonya

Kablosuz iletişimde radyo sinyalleri kullanıldığı için, kullanıcı ile kablosuz erişim noktası arasındaki iletişim dinlenebilir. Bunu engellemek için WEP, WPA ve WPA2 gibi şifreleme yöntemleri kullanılsa da, bu şifreleme yöntemleri hale n yeterince güvenli görülmemektedir. Yeterli sayıda şifrelenmiş paket toplandıktan sonra birçok şifreli kablosuz iletişim çözülebilir. Bu yüzden, çeşitli şirketlerde, okullarda vb yerlerde kablosuz bağlantı yapan kullanıcıların ağa erişmeleri için VPN ve benzeri, üst katmanlarda çalışan şifreli iletişim yöntemleri kullanılmaktadır.

23


GÜVENLİK Kablosuz iletişimde radyo sinyalleri kullanıldığı için, kullanıcı ile kablosuz erişim noktası arasındaki iletişim dinlenebilir. Bunu engellemek için WEP, WPA ve WPA2 gibi şifreleme yöntemleri kullanılsa da, bu şifreleme yöntemleri hale n yeterince güvenli görülmemektedir. Yeterli sayıda şifrelenmiş paket toplandıktan sonra birçok şifreli kablosuz iletişim çözülebilir. Bu yüzden, çeşitli şirketlerde, okullarda vb yerlerde kablosuz bağlantı yapan kullanıcıların ağa erişmeleri için VPN ve benzeri, üst katmanlarda çalışan şifreli iletişim yöntemleri kullanılmaktadır.

Kullanım Paket Seçenekleri

Süre (dk)

Fiyat (YTL)

30 dk / Günlük (0,5 saat)

30

3.5 YTL

60 dk / Günlük (1 saat)

60

6 YTL

150 dk / Günlük (2,5 saat)

150

12 YTL

300 dk / Haftalık (5 saat)

300

20.5 YTL

1800 dk / Aylık (30 saat)

1800

82.3 YTL

TÜRKİYE’DE WI-FI : TTNET WI-FI Türkiye’de yakın zamanda Türk Telekom, kullanıcılarına bu hizmeti sunmaya başladı. Toplam 874 adet TTNet Wifi servis noktası bulunmaktadır. TTNet Wi -Fi Servis Noktalarına http://www.ttnet.net.tr/90.aspx adresinden bulunduğunuz ili seçerek ulaşabilirsiniz. TTNet WiFi kullanımı TTNet WiFi logosunu göreceğiniz erişim noktalarında, taşınabilir bilgisayarınızın veya Wi uyumlu cep telefonunuzun Wi -Fi özelliğini açın,

-Fi

Kablosuz ağlardan (SSID) 'TTNet WiFi'ı seçin, Firefox vb.) açtığınızda karşınıza gelen sayfada (herhangi bir sayfaya girmeye çalıştığınızda otomatik olarak TTNet WiFi web adresine yönlendirileceksiniz) "kullanıcı adı" ve "şifre" girerek Bilgisayarınızda yüklü olan İnternet tarayıcınızı (Internet Explorer, Ne tscape Navigator, İnternete bağlanın. Kullanıcı adı ve şifrenizi nasıl temin edebilirsiniz? TTNet WiFi kartı satın alarak: TTNet WiFi kartınızı, Türk Telekom Ofisleri, Türk Telekom bayileri ve TTNet WiFi Servi s Noktalarından alabilirsiniz. Kredi Kartı ile ödeyerek: Kullanıcı adı ve şifrenizi TTNet WiFi Servis Noktasındayken web tarayıcınızı açtığınızda karışınıza çıkan TTNet WiFi karşılama sayfasından kredi kartınızla ödeme yaparak alabilirsiniz.

UTKU DEMİRCİOĞLU

İSTANBUL ÜN İVERSİTESİ ELEKTRIK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ

TTNet WiFi artık TTNet ADSL Abonelerine ücretsiz! TTNet ADSL abonesiyseniz,31 Mayıs 2008’e kadar TTNet WiFi’dan ücretsiz yararlanabilirsiniz. Bunun için TTNet WiFi Servis Noktalarında, ADSL Hizmet Numarası, ADSL kullanıcı adı ve ADSL şifrenizi girmeniz yeterli. TTNet WiFi Kullanım Ücretleri TTNet WiFi ile İnternete bağlanmak için günlük, haftalık ve aylık olmak üzere farklı zaman dilimlerinde geçerli olan kullanım paketleri alabilirsiniz. Bu paketler hem kredi kartıyla ödeme seçeneğinde hem de satış noktaların dan edindiğiniz TTNet WiFi kartları için geçerlidir. 24

KAYNAKÇA: http://www.ttnet.net.tr http://www.antrak.org.tr http://www.tr.wikipedia.org


Hızlı ve kaliteli veri aktarımın sağlayan bir altyapı geliştirmesi olan 3G'nin İngilizce açımı ''Third Generation'' yani ''3. Nesildir'' Şu anda Türkiye'de mobil telefon altyapısı 2G ve 2,5G ile çalışıyor.3.Nesil teknolojisi ile bugünkünden 60 kat daha hızlı veri aktarımı yapılabilecek. Mobil iletişimde bir devrim olan 3.nesil için bir benzetme yapılacak olursa, ''radyodan televizyona geçiş'' gibi değerlendirilebilir. ✔

3G İLE HAYATIMIZDA NELER DEĞİŞECEK?

Dünyadaki gelişime paralel olarak, Türkiye’de son 2 yıldır mobil data kullanımı her iki yıl ikiye katlanarak artıyor. Fakat kullanım mevcut 2G data hızı ile yavaş kalıyor. Mobil ortamda geniş bant erişim olanağı sağlayan (60 kat daha hızlı) 3G'nin Türkiye'de kullanılmaya başlamasıyla birlikte, yeni katma değerli servisler yaratma ve kullanıcıları daha gelişmiş servis ve ürünlerle tanıştırma şansı doğacak. Yani 3G'nin gelmesiyle katma değerli ürün ve servisler de çeşitlenecek ve artacak. 3G'nin kullanılmaya başlamasıyla ilk fark görüntülü görüşme ve mobil internet hızı olacak. Veri hızının artması ile hizmet çeşitliliği de artacak. Öncelikle sağlık, eğitim gibi hizmetler yani e-devler uygulamaları tetiklenecek. 3G,daha iyi ve hızlı hizmet verilmesini sağlayacak bir mobil bant genişliği sunacak. Sadece konuşma kalitesi değil, hızlı ve kaliteli veri aktarımı sayesinde kullanıcılar günlük işlerini mobil ortamda rahat ve hızlı sürdürecek. Örneğin cep telefonunuzda bir şarkı indirmek istiyorsunuz. Bir müzik dosyasının büyüklüğü ortalama 3–4 megabyte. Bu şarkıyı GPRS ile indirmek 5–6 dakika sürecek. EDGE ile indirmek 2–3 dakika sürerken,3G'de kullanılan HSDPA teknolojisi ile bu süre sadece 6–8 saniye olacak. Veri hızının artması e-devlet uygulamalarını etkilediği gibi müzik, oyun, film, reklam sektörlerini de önemli ölçüde etkileyecek. Birey ve kurumların iş yapma biçimlerini kökten değişikliğe uğratacak. Hızlı ve kaliteli veri aktarımıyla beraber kullanıcılar günlük işlerini mobil ortamda daha rahat sürdürecek. Mobil ortamda hızlı internet erişimi sağlayacak 3G'nin hizmete girmesiyle birlikte kullanıcı deneyimi daha da zenginleşecek. Eğlence servislerinin yanı sıra, özellikle iş dünyasına hız ve verimlilik sağlayan ve ''Mobil E-Posta'' gibi uygulamalarda bu yeni teknolojiyle birlikte sosyal ve ticari hayata önemli katkılar sağlayacak. Özellikle teknolojiyi daha yakından takip eden gençler, bu servisleri daha yakından takip edip daha çabuk kullanmaya başlayacaklar. Hızlı veri iletişimi sayesinde 3G, işlerini ofis dışında da rahatlıkla sürdürmek isteyen profesyonellerin iş hayatlarında daha önemli bir değer yaratacak. Üstelik artan 3G uygulamaları ile sadece kullanıcılar değil, ülkemiz ekonomisi de kazanacak. Mobil Genişbant, Bilgi Toplumuna Geçiş sürecinde kaldıraç rolü oynayan en temel unsurlardan biridir. Türkiye Bilgi Toplumu Stratejisi 2006–2010 Planı’nda da genişbant iletişim altyapılarının önemi açıkça belirtiliyor.

25


3G'NİN EKONOMİYE KATKILARI ŞU BAŞLIKLARDA TOPLANABİLİR: ✔ ✔ ✔ ✔ ✔ ✔ ✔

Yerel bilgi birikimi Teknoloji kullanım İhracat katkısı İstihdam yaratması Nitelikli iş gücü talebi oluşturması Rekabet gücünü artırması Yaşam kalitesinde iyileşme

Aynı maliyet ile kurulan 3G baz istasyonu, ses hizmetinde 2,5G baz istasyonuna göre ortalama 6 kat daha yüksek kapasite sağlıyor. Bu nedenle 3G yatırımı, ülkemiz kaynaklarının daha verimli kullanılması açısından önem teşkil ediyor. DÜNYADA 3G NE DURUMDA? 3G dünyada da hızla büyüyor.2007 yılı sonunda dünyadaki 3G abone sayısındaki artış 200 milyona ulaştı. Yıllık ortalama %95 lik bir abone artışı gözleniyor. Dünyada 87 ülkede 284 operatör 3G'yi destekliyor. Amerika’dan Afrika'ya dünyanın dört bir yanında 3G servisi hizmeti verilmeye başlandı.

3G İLE GELİŞECEK HİZMETLER: ✔ ✔

✔ ✔ ✔ ✔ ✔

Görüntülü görüşme yapılabilecek. Hızlı Mobil İnternet: Cep telefonundan internete, evdeki ve işyerindeki kadar hızlı bağlanılabilecek ve hızlı e-posta alınıp gönderilebilecek. Üstelik parkta, kafede, plajda istenilen her yerden, istenilen zaman çok hızlı bir şekilde bağlanılabilecek. Cep telefonundan televizyon izlenilebilecek. İnternet servislerinin mobil internete yönelmesiyle birlikte, reklam temelli servisler gibi yeni iş modelleri de gündeme gelecek ve mobil ortam giderek daha cazip bir pazarlama mecrası olacak. Cüzdan taşımaya gerek kalmadan her türlü alış-veriş yapma imkanı yaygınlaşacak. Mobil ofis kavramı yaygınlaşacak. Ofisteki tüm dosyalara yüksek hızlarla cep telefonundan ulaşılabilecek. İnsan kaynakları uygulamaları cep telefonundan yapılabilecek. Cep telefonundan istenilen yere yerleştirilen bir kameradaki görüntü anında izlenilebilecek. 26


✔ ✔

✔ ✔ ✔ ✔ ✔ ✔ ✔ ✔

Günümüz teknolojisi ile bugün SMS ile sunulan spor haber paketi servisleri artık görüntülü olarak verilebilecek. Hastalara uzaktan teşhis ve takip imkanı sağlanacak (Afrika, Güney Amerika'da ve Güneydoğu Asya'da örnekleri var).Sağlık hizmetleri ücra alanlara kadar yayılabilecek. Mobil doktor sistemiyle her cepte bir doktor olacak. Erken müdahale ile hayat kurtarılabilecek. Mobil eğitim uygulamaları yaygınlaşacak. Uzaktan eğitim uygulamalarıyla, eğitimde fırsat eşitliği sağlanacak. Afet durumlarında acil müdahale ve kontrol sağlanacak. Devlet ve özel sektör arasında yeni iş modelleri gelişebilecek. Kamu hizmetleri cep telefonundan yapılabilecek(m-sağlık, m-eğitim, m-devlet). Mobil ticaret kolaylaşacak. Akıllı ev uygulamaları yaygınlaşacak (Cep telefonundan eve gelmeden önce fırın ve benzeri aletlerin çalıştırılabilmesi gibi). İşteyken ya da yoldayken anaokulundaki çocuk rahatça izlenecek. Canlı maç yayınları, şampiyonalar, spor karşılamaları, LigTV gibi spor kanalları, TV ile aynı zamanda, yolda, işyerinde, kafede, yani, istenilen her yerde cep telefonundan rahatça seyredilebilecek.

...Ve daha sayamadığımız birçok uygulama 3G ile hayatımıza girecek. Hayatımızın 3G ile mobilleşmesi yani kolaylaşması dileğiyle...

Erhan Ünver istanbul universitesi elektrik elektronik muhendisligi

27


İSTANBUL IEEE ÖĞRENCİ KOLU & ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ KULÜBÜ İstanbul Üniversitesi IEEE Öğrenci Kolu & Elektrik-Elektronik Kulübü 1994 yılında kurulmuştur. IEEE' nin toplam 80 ülkede kurulmuş olan1300'den fazla öğrenci kolundan bir tanesidir. Sırasıyla Afrika, Avrupa, Orta Doğu ve Rusya'dan oluşanIEEE 8. Bölge'ye, IEEE Türkiye Şubesi'ne ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlıdır.

Kulübümüz uzun, ciddi bir hazırlık ve altyapı sürecinin ardından yaptığı aktiviteler ve çalışmalarıyla, takım ruhuyla; Dünya’da en aktif öğrenci kolu durumunda bulunan IEEE Türkiye ‘de saygın, aktif; Türkiye Şubesi tarafından desteklenen, bölgesinde ve ülkesinde lider kulüplerden biri haline gelmiştir.

Kulübümüz üzerine düşen görevlerin bilinci gereği itibariyle öğrencilerimizi her alanda yeterli düzeye ulaştırmak misyonu ile bünyesinde; Teknik, WEB-Yazılım, Basın-Yayın, Organizasyon, WIE, AB Fonları gibi departmanları bulundurmaktadır. Bu amaçla yola çıkarak gerek teknik gerekse sosyal anlamda etkinlik ve aktiviteler düzenlemektedir.

Hedefimiz arayan değil,aranan mühendis olmak! Biz..

• • • • • • • • •

20’den fazla sorumluluk alan aktif çalışanı ve 200’den fazla daimi katılımcısı olan Yılda 20ye yakın çalışmaya katılan Türkiye’deki 50’ ye yakın üniversite ile iletişim halinde olan Bilim ve Teknolojinin gelişimini, önce ülke çıkarları için gözeten Dünya ve Türkiye’deki birçok kurumla bağlantı halinde olan ve etkinliklere imza atan Bulunduğu ortamlarda orijinal fikir, çözüm üretme ve sorumluluk bilinciyle ön plana çıkan IEEE Türkiye içinde gerek projelerler,gerek çalışmalarıyla adından sıkça bahsettiren Etkinlikleri ve çalışmaları ile teknik işler ve sosyalliği harmanlayarak öğrencilere sunan; eğlendirerek öğreten ve ufuklarının gelişmesine yardımcı olan Her üyesi için kariyer amaçlayan 28


• •

Gerek Kendi içinde formasyon almış öğrencilerince ve gerekse dışarıdan getirilen uzman kişilerce üyelerin kişisel gelişim için eğitimler verdiren Yeni fikirlere ve yeni üyelere her zaman açık

İstanbul IEEE Öğrenci Koluyuz Yönetime yeni geldiğimizden bu yana yaptığımız; • • • • • • • • •

Magic Talent – Yeteneğini Keşfet Semineri Teknoloji ve Kariyer Günleri 2007 İstanbul IEEE Bölgesi 1. Bölge Toplantısı Prof. Dr. Bhaskar Gupta Konferansı Motorola AR-GE Genel Müdürü ile Söyleşi Beck’s Street İstanbul Elemeleri Türk Telekom CEO’su Paul Doany ile İletişim Kuramları Semineri Türk Telekom Teknoloji ve Kariyer Günleri Başkanlar Kurultayı

Katıldığımız; • • • • • • • • •

4. IEEE Kolları Kongresi- KTÜ 2007 CeBIT 2007 Fuarı Bilişim Kurultayı Avea Kırmızı Kuşak Lansmanı 2007 WIN’08 Fuarı 5. IEEE Kolları Kongresi- Çukurova 2008 Avea Kırmızı Kuşak Lansmanı 2008 R8 IEEE Sudent Branches & GOLD Congrees – Queen Mary University Of London CeBIT 2008 Fuarı

29


Ve düzenlemeyi planladığımız • • • •

Savunma Sanayi Günü Yapay Zeka Günü Uydu ve Uzay Günü Kişisel Gelişim Semineri- Doğan Cüceloğlu, Nurdoğan Arkış

Gibi organizasyon, etkinlik ve fuarlarla gerek Kulübümüzü gerekse Üniversitemizi daha da ön plana çıkarmayı hedefliyoruz.

NEDEN KLÜP? • • • • • •

İş yaşamıyla okul yıllarında tanışarak tecrübe kazanmak Kariyerine mühendisliğin yanı sıra yöneticilik eklemek Okuldaki teorik dersleri pratiğe dökmek Klübün sağladığı eğitimlerle okul derslerine destek olmak Klübün bir takım olduğunu,takımın parçası olmanın ne demek olduğunu kavramak Kolay Staj imkanı

Projelerini,fikirlerini kolayca hayata geçirmek

30


Teknik Departman ; özelikle 1-2 sınıfta bulunan mühendis adaylarına çeşitli zorluk derecelerinde teknik projeler ve eğitimler fırsatı sunuyor. Teknik geziler düzenleyip ileride çalışacakları veya çalışmayı düşündükleri firmaların çalışma prensiplerini öğrenme olanağı ve teknolojilerini görme imkanı sunuyor. Yaptığı ve yapmayı planladığı projelerle kendinizi geliştirme imkanı sunuyor. Basın Departmanı ; Kulübün 2 ayda bir çı kan dergisini düzenleyen ve organizasyonların reklamı yapmak amaçlı çeşitli basın ve yayın kuruluşlarıyla irtibatta olan departmandır. Web-Yazılım Departmanı ; Kulübün Web sitesini tasarlayan, saldı rılara karşı koruyan ve güncelleyen departmandır. Yazılım departmanı, Teknik departmanla birlikte çalışarak kulüp üyelerine Yazılım eğitimi veren departmandır. EMO Departmanı ; Elektrik-Elektronik Mühendisi olacak olan herkesin bağ lı olması gereken bir Oda olan EMO ile kulüp üyelerinin arasını kurmaya onların orada ki teknik çalışmalara katılmasını ve staj bulmasını sağlayan departmandır. WIE Departmanı ; Bayanları mühendisliğe çekmek amaçlı kurulmuş olan IEEE’ ye bağlı olan bir Section’dır. İlkokullar ve liselere yönelik çalışmalar düzenleyerek ve bayan öğrencilerimizi mühendislik bölümüne yönlendirir. AB Fonları Departmanı ; Avrupa Birliğinde aldığı hibelerle gerek AB birliği ülkelerindeki olsun gerekse AB ülkelerine komşu olan ülkelerdeki topluluklarla birlikte çalışarak kişisel gelişim yönünde çeşitli konular içeren sosyal organizasyonlar düzenleyen departmandır. EESTEC Departmanı; IEEE’ ye bağ lı olarak çalışan ve bir Section’ u olan bu departman uluslar arası alanda teknik eğitimler amaçlı daha çok sosyal içerikli organizasyonlar düzenleyip IEEE üyesi olan mühendis adayların yurt dışına çıkma fırsatı bulmasını sağlar. Organizasyon Departmanı ; kendi bünyesinde bulundurduğ u organizasyon gurubu ile kulübün düzenlediği eğitim, seminer, konferans, gezi, eğlence ve sosyal amaçlı bütün organizasyonları düzenleyen departmandır. Bu departmanları toplu olarak ele aldığımızda İstanbul IEEE Öğrenci Kolu’na üye olan arkadaşlarımız ne kazanacaklar? 1.Üniversitede bulamayacakları çalışma gurupları ile teknik projeler gerçekleştirip, eğitimlerden yararlana bilecekler ve teknik gezilere katılabilecekler. 2.2 ayda bir çıkan dergimize yazı yazıp kendini teknik makaleler konusunda geliştirebilir ve ayrıca bu dergide yazdığını CV’ sine ekleyebilir. 31


yararlanıp kendisini bu alanda geliştirebilir ayrıca kulübün Web Sitesinde de stajlarını yapabilirler. 4.Kulübün EMO ile olan ilişkileri sayesinde buradaki e ğitim, proje ve stajlardan yararlanabilirler. 5.Bayan mühendis adayı arkadaşlar da kendileri gibi bayan öğrencileri bu alana yönlendirmek için organizasyonlar düzenleyip kendilerini organizasyon anlamında geliştirmiş olurlar 6.AB Fonları’nın düzenlediği organizasyonlara katılıp hem kişisel gelişimlerini tamamlayıp hem yurt dışını görme imkanı bulabilirler. 7.EESTEC’ in düzenlediği organizasyonlara katılıp çeşitli teknik konularda kendilerini geliştirirken yurt dışına çıkmış ve oradaki firmalarla tanışma olanağı bulmuş olurlar. 8.Kulübün düzenlediği organizasyonlara ister katılıp isterse düzenleyenler arasında yer alarak bu alanda kendilerini geliştirebilirler. Bu olanaklar sadece İ stanbul IEEE’ nin üniversite içinde sunduğu olanaklar. Kulübün üyesi olup aktif olarak görev alan arkadaşlar ulusal ve uluslar arası anlamda da IEEE’ nin olanaklarında yararlanabilirler. Bunlardan başlıcalar; 1-ISBIR 2-UniverCELL 3-YBT 4-CeBIT Fuarı 5-Biliş im Kurultayı 6-WIN Fuarı 7-IEEE Türkiye Kongreleri 8-R8 Kongreleri 9-IEEE World Kongreleri ISBIR; Sanayi, Üniversite ve Öğ rencileri bir araya getirmeye amaçlayan IEEE projesidir. ISBIR’ e dahil olup ulusal ve uluslar arası staj, part-time i ş ve iş olanaklar ından yararlanabilirler. Detaylı bilgiyi www.isbir.org sitesinden edinebilirsiniz UniverCELL; Turkcell ve IEEE’ nin ortakla şa gerçekleştirdiği bir proje olan UniverCELL; Turkcell’nin alt yapısını kullanarak SMS ve türevi olan uygulamaları geliştirerek proje yapma imkanı sunuyor. 32


YBT (Yaşama Bağlayan Teknolojiler); Daha çok 4. sınıf öğrencilerinin rağbet gösterdiği bir teknik proje olan YBT, öğrencileri engelli vatandaşlarımıza yarar sağlayacak projelere sevk etmek amaçlı her yıl düzenlenen ve büyük ödüllerin verildiği bir teknik proje yarışmasıdır. Detaylı bilgiyi www.ybt.org sitesinde edinebilirsiniz CeBIT Fuarı; Her yıl düzenlenen bilişim fuarı olan CeBIT’ te tüm IEEE kolları adına stand açılıp şirketlerle birebir görüşme ve sponsor bağlama olanağı sunuyor. Bilişim Kurultayı; Ankara’da TBD’ nin düzenlediği ve sektörün öncü şirketlerinin patronlarının da katıldığı bir bilişim kurultayıdır. Bu kurultayda tüm IEEE Öğrenci kolları adına stand açılıp Kolların sponsor edinme olanağını arttırır. WIN Fuarı; World Of Industry; Endüstrinin yeni teknolojilerinin sergilendiği fuar olan WIN Fuarına IEEE Kolları adına stand açılıp sponsor bağlama fırsatı sağlanıyor. Ayrıca bu fuarlarda açılan stantlar her kolun ayrı ayrı isimlerini firmalara duyurma imkanı sunar ve bu yarın öbür gün çalışacağınız veya çalışmayı düşündüğünüz şirketleri etkileme anlamında ekstra bir katkı sağlamaktadır. IEEE Türkiye Kongresi; Türkiye deki tüm IEEE Kollarının katıldığı ve bir yıl için neler yaptıklarını, neler yapacaklarını paylaştıkları, ortak yapılacak projeler ve etkinlerin karara bağlandığı ve firmaların katılmak için rağbet gösterdiği geleneksel bir kongredir. R8 Kongresi; Geleneksel olarak 2 yılda bir düzenlenen 8. Bölge kongreleridir. Bu kongre IEEE Türkiye’nin bir büyüğü olarak düşünülebilir. Bu kongreye Microsoft, IBM, Intel gibi kuruluşlar sponsor olup yeni çalışan çekmeyi amaçladıkları geleneksel kongrelerdir. Hazırlayan: Murat ALTUĞ Başkan Selim SEMİZ Başkan Yardımcısı 33


Telefon mu, kablosuz iletişim aracı mı yoksa MP3 çalar mı? Nedir şu iPhone dedikleri? iPhone kuşkusuz tasarım ve işlevsellik alanında Apple tarafından üretilmiş en güzel ürünler den birisi. Piyasaya çıktığından bu yana kimisi için gereksiz ve yetersiz bulunurken kimisi için de elinizden bırakamayacağınız bir multimedya cihazı olarak tanımlandı. Her ne şekilde olursa olsun ses getirdiği bir gerçek. Bugünlerde 16GB'lık yeni modeliyle herkesin dikkatini tekrar üzerine çekmeyi de başardı. Peki neydi iPhone'u bu kadar dile dolayan? Çıktığından bu yana hakkında sorulan soruların ardı arkası kesilmedi. Biz de sürekli gündemi meşgul eden bu cihazın ana hatlarını ve hakkın da merak edilen soruları derleyerek cevapları sizler için aradık... "iPhone'da şu özellik var mı?" sorularına geç meden önce Apple'ın ürüne dair pek çok özelliği artırmak adına üçüncü parti programlara destek verdiğinden söz et memiz gerekir. Yani cevaplar arasında "hayır, yok" gibi algılayacağınız pek çok özellik aslında ek bir yazılım sayesinde cihaza ekleniyor olabilir. Bunu öğrenmek için internette ufak bir araştırma yapmanız sadece birkaç dakikanızı alacaktır. Bu ufak notu da kafamızın bir köşesine yazarak en çok sorulan sorulara geçelim... Türkiye'de iPhone kullanılabilir mi? Bu biraz hassas bir konu aslında. Amerika'da AT&T ile anlaşma yapanlara iPhone satılıyor. Ama tabii ki iPhone çeşitli yazılımlarla zenginleştirilebiliyor, kırılabiliyor, Türkçeleştirilebiliyor ve tüm operatörlerin kartlarıyla Türkiye'de de çalıştırılabiliyor. Türkiye'de bu iş için el altı yollarla 50 ila 150 YTL arasında kilit aç ma işlemi uygulanıyor (normalde tüm iPhone'lar AT&T için özel hazırlanmış yazılımsal kilitle geliyor). Kendi SIM kartınızı üzerine yapıştırdığınız ek bir SIM kart kullanımı da iPhone'u "kırmak" için kullanılan yöntemler arasında. Bunun yanında ZiPhone veya anySIM gibi pek çok üçüncü parti program da iPhone'un özelliklerini genişlet mek amacıyla kullanılabiliyor. .Kilidi kırdırıp çalıştıranların bir kısmında iPhone'un ara ara sistem olarak kilitlendiği, donup kaldığı ve tekrar kapatıp açılınca düzeldiği yolunda aldığımız duyumları da buraya not olarak düşelim. AT&T anlaşmasıyla telefonun aktif olması için ürünün iTunes üzerinden aktivasyonunun da tamamlanması gerekiyor. Aksi takdirde (kilit kırılırsa) garanti kapsamı dışına çıkılıyor. Yani normal şartlarda iPhone'un garantisi Türkiye'de geçerli sayılmıyor. 3G’nin Türkiye’de uygulanmasıyla birlikte Vodafone,Turkcell gibi GSM şirketleri de iphone sat maya başlıyor.Böylece yasal olarak artık ülkemizde de kullanılabilecek.

iPhone şarj adaptörü Türkiye'de kullandığımız 220V ile uyumlu mu? Evet uyumlu. Sadece birkaç YTL gibi çok düşük bir fiyata satılan fiş çeviricilerinden almanız yeterli olacaktır. Ses ve video kayıt, sesli arama ve arama kaydı yapılabiliyor mu?


iPhone'da hangi iPod özellikleri var? Şifreli koruma, rastgele müzik seçimi, tekrar modu, oylama, podcast, ses kontrolü, ekolayzer, ses sınırlayıcı ve müzik listeleri gibi özellikler var. Buna karşın oyunlar (daha farklı oyunlar söz konusu), şarkı sözleri, TV için video çıkışı ve disk modu gibi özellikler yok. iPhone'da MP3'leri melodi olarak atayabilir miyiz? Hayır, maalesef buna izin verilmiyor. Üründe 25 zil sesi yüklü olarak geliyor. Yeni müzik indirseniz veya yükleseniz de bunları melodi olarak atamanıza izin verilmiyor. Kulaklık girişi, titreşim ve uçak modu var mı? Evet, evet ve evet... Kulaklık zaten kutu içerisinden paket dahilinde adaptörle birlikte geliyor. Kutu içeriğinden çıkması gereken parçalar; iPhone, kullanım kılavuzu, temizleme bezi, USB kablo, AC adaptör, cihaz için yuva (dock) ve kulaklık. Öte yandan cihazda "mini jak" diye bilinen standart bir kulaklık girişi var. Buna uygun farklı bir kulaklık kullanmak isteyebilirsiniz. Ancak plastik aksam her kulaklık girişinin buraya düzgünce oturmasına engel olabiliyor. Ucuz yollu çözüm olarak bu kısım için de dönüştürücüler var. Ekran kalitesi ve özellikleri nasıl? Hem yatay hem de dikey olarak kullanılabilen 480x320 piksellik geniş bir ekranı var. Renklerin keskinliği, ekranın parlaklığı ve hareketli nesnelerin geçilerindeki yumuşaklık oldukça başarılı. Işık sensörü var mı? Evet. Ortamın ışık şiddetine göre ekranın parlaklığını otomatik olarak ayarlayabiliyor. Dolayısıyla güneşli veya karanlık ortamlara girdiğinizde ekranın daha net görülebilmesi sağlanıyor. Dilerseniz bu ayarı elle istediğiniz değere de getirebiliyorsunuz. Kamerası nasıl? Zum, kendini çekmeye yarayan ayna gibi özelliklere sahip mi? 2 megapiksellik bir kamerası var ve fotoğraf çekim modunda ekranda gayet net bir görüntü alınıyor. Ancak sorulan özelliklerin hiçbirisine sahip değil. Sadece cihazın sırt kısmındaki krom Apple logosunu ayna olarak kullanabilirsiniz. Bir de ekran kapandığında simsiyah ve çok iyi yansıma sağlayan bir zemin oluşuyor. Bayanlar makyajını tazelerken buradan faydalanabilir... iPhone'da SIM kart yuvası nerede? Cihazın üst kısmında yer alıyor. Kulaklık girişinin hemen yanında yer alan ufak deliğe bir toplu iğne veya ataç ucu gibi ince bir cisimle bastığınızda kartınızı takabileceğiniz yuvayı açabilirsiniz. iPhone'da kaç hoparlör var ? Dışarı ses vermek için sadece bir tane var. Sol alt kısımdaki yer hoparlör, hemen sağındaki benzer kısım ise mikrofon olarak çalışıyor. Üstte de telefon konuşmalarını duymamızı sağlayan bir hoparlör söz konusu. USB ile şarj olabiliyor mu? Evet. En güzel özelliklerinden birisi de zaten bu. Kutudan gelen kablo yardımıyla dilediğiniz bir kaynağa USB üzerinden bağladığınızda cihaz kendini şarj ediyor. Pil ömrü ne kadar? Teknik özelliklerinin ifadesine göre tek seferlik şarj ile 8 saat konuşma, 24 saat müzik çalma, 7 saat video gösterimi ve 6 saat internet kullanımı yapılabiliyor. Bekleme süresi ise 10,4 gün olarak belirtiliyor. Testlerde ise WiFi özelliği kapalıyken 7 saat 45 dakika konuşma süresine ulaşılabildiği görüldü. WiFi ile birlikte bu özellik 4 saat kadar aşağıya çekiliyor. Benzer oranlar diğer uygulamalar için de geçerli. Teknik özellikler aşağı yukarı gerçek değerleri yansıtıyor denilebilir.

35


✗ ✗

✗ ✗

✗ ✗

iPhone'da pil nerede? Bildiğimiz telefonlardaki gibi çıkartılabilir bir pile sahip değil. Bunun için cihazın içinin açılması gerekiyor ki bunu da tavsiye etmiyoruz. Apple servisi veya bir telefoncu olmadığı sürece pil değişimi için kendi başınıza hareket etmemenizde fayda var. Bluetooth destekli bilgisayar, yazıcı veya kulaklık gibi cihazlarla uyumlu mu? Hayır. Şu anda değil. Sadece hands-free kulaklık setleri ve araçların gösterge tablosu gibi cihazlarla bağlantı kurulabiliyor. Bilgisayarlara USB üzerinden bağlanıyor. Ücretsiz kablosuz internet bağlantısı bulununca iPhone'da uyarı çıkıyor mu? Evet. Aslında daha önce kullanmış olduğunuz bağlantı noktasını yakaladığında da bağlantıyı pek çaktırmadan arka planda kendisi otomatik sağlayabiliyor. iPhone dizüstü bilgisayarda kablosuz modem olarak kullanılabilir mi? Hayır, ne yazık ki çoğu telefonda bulunan bu özellik iPhone'da yok. nternete bağlıyken arama yapılabilir veya alınabilir mi? Tabii ki evet. Bunun için WiFi bağlantısına sahip olmak yeterli. Servis sağlayıcının sunduğu internet ağı üzerinden bağlıysanız önce hattı kesmeniz gerek. iPhone 3G destekliyor mu? Hayır, bu özelliğin ilerleyen günlerde eklenmesi düşünülüyor. 3G özelliği böylesine popüler olmasına rağmen pil ömrünü çok hızlı tüketeceği gerekçesiyle şimdilik cihaza eklenmemiş. iPhone çoklu SMS ve MMS gönderebilir mi? Normalde hayır. Ama SwirlyMMS gibi ek yazılımlarla bunları mümkün kılabilirsiniz. Hangi tip e-postaları destekliyor? iPhone üzerinde Gmail, AOL ve Yahoo Mail yüklü olarak geliyor. Ama herhangi bir POP3 veya IMAP hesabını da kendiniz kurabiliyorsunuz. iPhone'da MSN var mı? Hayır, MSN'de arkadaşlarınızla görüşmeniz ne yazık ki mümkün değil. iPhone'da web tarayıcısının özellikleri neler? Sekme benzeri çoklu sayfa açma özelliğine sahip. Bunun yanında yazı tipleri, şablonlar, pop-up menüler, tıklanabilir linkler, telefon numaralarına gelindiğinde doğrudan arama gibi özellikler de var. Ancak Java, Flash, hafızaya alınan şifreler, RSS ve streaming tarzındaki ses ve görüntülerden (QuickTime videolarını hariç tutarsak) yoksun. Kullanımı kolay mı? En çok merak edilen konu bu ve cevabımız evet... Sadece parmaklarınızı oynatarak cihaz üzerinde işlem yapıyorsunuz. Aşağı ve yukarı kaydırma işlemi için işaret parmağınızı o yöne doğru oynatmanız yeterli.Bir dosyayı silmek için, ona basılı tutup ekranın köşesine doğru getirdiğinizde çöp kutusu beliriveriyor. Ana menüdeki ikonlara basılı tuttuğunuzda hepsi titremeye başlıyor ve bu moddayken sıralamayı rahatça değiştirip dilediğiniz özellikleri üste alabiliyorsunuz. Pek çok kısımda sağa ya da sola hareket yaptığınızda da ikinci sayfa veya menüye geçişi sağlıyorsunuz. Bu ve benzeri uygulamalara alışmanız emin olun çok uzun sürmeyecektir. Klavyesi kullanışlı mı? Telefonlarda olduğu gibi klavyeyi iki elle kullanmak mümkün gibi duruyor. Ama esas sıkıcı olan şey virgül gibi bazı noktalama işaretlerinin ikinci bir klavyede yer alıyor oluşu. Eğer çok sık e-posta gönderiyorsanız bu biraz kullanışsız. Öte yandan dokunmatik klavye oldukça hızlı ve hatasız yazıma olanak sağlıyor. Artı ve eksileri var diyebiliriz. Türkçe klavye için ek yazılım kurmanız gerekiyor. Bilgisayardaki takvim ve adres defteriyle senkronize çalışıyor mu? Evet. Microsoft'un veya Yahoo'nun Adres Defteri, Outlook, Outlook Express ve Mac ile tam bir senkronizasyonu var. iPhone ile bir tarih ataması yaptığınızda web üzerindeki defterinize de ilgili not alınıyor. Sonradan bilgisayarınızı açtığınızda da bu notu otomatik olarak göreceksiniz.Eksi yön olarak SIM kartınıza kayıtlı olan bilgilere ulaşmanız için doğrudan bir yol olmaması. Bunun için sizi biraz uğraştırsa da ek yazılımlar kullanmanız gerekiyor. Bilgisayarımdaki tarayıcılarla iPhone arasındaki senkronizasyon nasıl? Safari veya Internet Explorer gibi tarayıcılar arasında bağlantı sağlanabiliyor. Buradaki 36 favori adreslerinizi cihaza kolayca aktarabiliyorsunuz.


iPhone'u yan çevirdiğimizde ekran da değişiyor mu? Sadece müzik ve video oynatıcı ile web tarayıcısını kullanırken cihazın dik veya yatay olma durumuna göre tarayıcı ekranınız da otomatik olarak dik veya yatay konuma getiriliyor. Bu da sayfaları veya görüntüleri daha rahat görebilmenize olanak sağlıyor. İmleçi kullanmadan yazı düzenleme yapılabilir mi? Yazdığınız herhangi bir kelimeye gidip parmağınızla basılı tuttuğunuzda bir büyüteç penceresi açılıveriyor. Parmağınızı bu konumda sağa sola kaydırdığınızda dilediğiniz yere gidip yazıyı daha büyük boy görebilir ve bıraktığınız noktada düzenleme yapabilirsiniz. Ofis uygulamalarında iPhone kullanışlı mı? Çoğu kişi farklı cihazlarla, özellikle de BlackBerry ile kıyaslamalara giriyor. Aslında aynı kategoride değerlendirilmemeliler. Mesela iPhone'da Yahoo Mail hesabında çok büyük benzerlikler var. Yeni mesaj gelir gelmez sizi uyarıyor. Diğer e-posta hesaplarında ise periyodik olarak her 15, 30 ve 60 dakikada ya da Check butonuna bastığınızda bir kontrol yapılabiliyor. Word, Excel ve PDF dokümanlarını okuyabiliyorsunuz ancak düzenleme ya da yenisini yaratma işlemi yer almıyor. Adres defteri özellikleri nasıl? Her bir kayıt için 8 numara atanabiliyor. Bunun yanında takma isim, adres, e-posta, iş bilgileri ve doğum günü gibi bilgiler de girilebiliyor. Kişileri gruplara atayamıyorsunuz ancak dilediğiniz kişileri favori arkadaşlarınız kısmına ekleyip bilgilerine daha kolayca ulaşabilirsiniz. Arayanların resimleri de eklediğiniz takdirde yine arayan bilgisi olarak ekrana gelebiliyor. Ne tür programlar yüklenebiliyor? Üçüncü parti yazılımlara açık olması nedeniyle çok çeşitli gruplarda programlar yüklenebiliyor. Bunlara oyunlar, müzik, resim ve video programları, kategorilendirme araçları, ses kaydetme, sesli arama, kısayol araçları, dil paketi, Türkçe klavye, haritalar, senkronizasyon araçları ve daha pek çok uygulama yüklenebiliyor.

37


Genel değerlendirme Standart olarak ürün özelliklerini yazıp genel bir inceleme yazısı oluşturmak yerine, soru cevaplar kısmında bugüne kadar en çok sorulan ve sıklıkla merak edilen soruları derleyip size sunmayı uygun gördük. Düşünülenin aksine Türkiye'de iPhone kullanan çok fazla kullanıcı var. Bunların büyük kısmı da ürünü kaçak olarak satan bilindik merkezlerden almak yerine internet veya doğrudan Amerika'dan gelenler aracılığıyla Türkiye'ye sokan kullanıcılar. Ana hatlarıyla Türkiye'de kullanımında çok fazla sorunlarla karşılaşılmıyor. En sık yaşanan sıkıntı ekrandaki donmalar ve telefonu yeniden açıp kapamak zorunda kalınması. Tabii ki garanti koşullarının da gözardı edildiğini hatırlatmakta fayda var. Bir diğer dezavantaj da kullanıcı profiliyle bağlantılı olarak cihazın layıkıyla kullanılamamasından kaynaklı sıkıntılar. Nitekim iPhone eğer "kartı takayım ve hemen kullanayım" tarzında düşünenler varsa bu kategorideki kullanıcılar için pek doğru bir seçim olmayabilir. Güncellemeler, yeni programlar ve kullanışlı uygulamalarla cihazın yaşam alanını genişletmeniz gerekiyor. Teknolojiyi ve güncellemeleri yakından takip eden sıkı bir kullanıcıysanız düşünmeden bu cihazı edinebilirsiniz. Sonuç olarak artıları ve eksileriyle size aktardıklarımızı bir kenara koyun; iPhone için, tasarımı ve mobil cihazlara getirdiği farklı bakış açısıyla tatmin edici ve kesinlikle etkileyici bir ürün denilebilir.

Gülsüm Güngör İstanbul Universitesi Elektrik Elektronik Muhendisliği Kaynak : www.chip.com.tr 38


Notebooklar kablosuz şarj olacak

ABD’li çip üreticisi Intel, geliştirdiği yeni bir teknoloji sayesinde dizüstü bilgisayarların Enerji kaynağından 2 metre uzaklıktaki 60 watt’lık bir ampulü kablo olmaksızın (laptop) 1 metrekarelik alanda kablosuz olarak şarj edilebileceğini açıkladı. Amaç kablo aydınlatmayı başaran bilimadamları enerjiyi, biri ampulde, diğeri enerji kaynağında karmaşasını ortadan kaldırmak bulunan iki farklı bakır bobin arasında elektromanyetik dalgalarla ilettiklerini

açıklamışlardı.

Teknoloji dünyasında geçtiğimiz yıl konuşulmaya başlanan “kablosuz şarj” uygulamasında Intel önemli aşama kaydedildiğini açıkladı. Milliyet Gazetesi'nden Şükrü Bu uygulamanın ismine de İngilizce’deki kablosuz elektrik sözcüklerinden türetilen Andaç'ın haberine göre bilgisayar ve cep telefonu gibi elektronik cihazların kablosuz olarak şarj edilebilmesi konusunda çalışmalar yürüten ABD’li çip üreticisi Intel, WiTricity adı verilmişti. önümüzdeki dönemde bu teknolojinin ticari olarak kullanıma sunulabileceğinin Sağlığı tehdit eder mi? sinyallerini verdi. Intel’den yapılan duyuruya göre, 1 metrekarelik alan içinde cihazların bataryaları için Intel ve bazı kuruluşlar tarafından yürütülen kablosuz atform pl çalışmalarının kablo kullanmadan elektrik üretebilen bir sistemin testleri başarıyla tamamlandı. önümüzdeki dönemde sağlık sorunlarına yol açmasından endişe ediliyor. Normal bir prizden elektrik üretimine göre yüzde 25’lik enerji kaybının yaşandığı Elektromanyetik dalgalarla enerji iletim yönteminin bazı araştırmalara göre kansere yol sistemle birlikte kablo karmaşasının ortadan kalkması hedefleniyor.

açabilecek olması sistemin yararlılığı konusunda endişe yaratıyor.

Her cihaza uyabilir

Bilindiği gibi önce hücresel sistemle çalışan cep telefonlarının yaydığı sinyaller ardından da Wi-Fi olarak bilinen kablosuz internet erişimi sırasındaki elektromanyetik dalgalar, insan sağlığı ve çevreye karşı zararlarından dolayı tartışma konusu olmuşu.

Intel tarafından üzerinde çalışılan bu sistem sayesinde iletilen enerjinin bir dizüstü bilgisayarı (laptop) veya cep telefonunu çalıştırmak için yeterli olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte firma, iletilen enerji miktarının artırılması için sistemin daha da geliştirilmesi konusunda çalışmaların devam edeceğini vurguluyor. Intel’de teknoloji bölümünün en tepe ismi (CTO) olan Justin Rattner, kendilerinin dizüstü bilgisayarların kablosuz olarak şarj edilmesi konusuna odaklandıklarını, buna karşın bu uygulamanın cep telefonları başta olmak üzere birçok farklı alanda rahatlıkla kullanılacağını iletti. MIT de çalışıyor Kablosuz elektrik üretimi konusunda Intel’in yanı sıra farklı kuruluşlar da çalışma yürütüyor. Bunlar arasındaki Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) bilim adamları geçen yıl yaptıklarıaraştırmada, kablo kullanmadan bir cihaza elektrik iletmeyi başarmışlardı.

39

KAYNAK:HABER 5 SERTEL TANTA ISTANBUL UNIVERSITESI ELEKTRIK ELEKTRONIK MUHENDISLIGI


İŞTE KARŞINIZDA BORLU ÇİMENTO Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Asya'nın bazı gelişmiş ülkelerinin yıllardır cam, seramik, sabun ve deterjan, tarım, metalürji, nükleer sanayi, yanmayı önleyici maddeler ve beton asfalt üretiminde kullandığı bor madeni Türkiye'de ilk olarak yollarda kullanılmaya başlandı. Çankaya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Topluluğu'nun düzenlediği 'Bor Madeninin Geleceği ve Türkiye' konulu panelin açılış konuşmasını yapan Bakan Güler, Bakanlık olarak madencilikte iki önemli konu üzerinde çalışma yürüttüklerini, bunlardan birincisinin yüzey madenciliğinden derin madenciliğe geçiş, ikincisinin ise madencilikten kimyasallaşmaya geçerek uç ürün üretme olduğunu söyledi. Bu amaçla boru, yarı mamul olarak satılmak yerine artık ka tma değeri yüksek uç ürün olarak sattıklarını ifade eden Güler, "Eskiden borda rezerv olarak dünya birinci pazar olarak ikinciydik. Şimdi hem rezerv de hem de pazarda birinciyiz. Yani artık dünyada bora biz yön veriyoruz" diye konuştu. Güler, Maden Tetki k Arama'nın (MTA) sondajı son yıllarda artırarak, yıllık 150 bin metreye sondaj yaptığını belirterek, "Atatürk'ün 'İstikbal göklerdedir' sözünü biz madencilikte 'istikbal derinlerdedir' olarak değiştirdik" dedi. Bor çalışmalar kapsamında ilk kez yerli Tü rk tipi çimento ürettiklerini kaydeden Güler, borlu çimentonun yüzde 70 daha mukavemete sahip, üretiminde az enerji gerektiren, daha çevreci ve betonunun ise soğutma gerektirmeyen bir çimento olduğunu dile getirdi. Güler, "Yakında bu çimento piyasaya çıkac ak. Biz bundan 4 bin top ürettik. Devlet Su İşleri bunu barajlarında kullanacak. Standardı da hazır durumda" dedi. Güler, rüzgâr atlasından sonra şimdi de Türkiye'nin

bor atlasını hazırladıklarını söyledi.

Peki, borlu çimentonun bize getirdikleri nelerdir ? Aslında su an buna cevap vermek ne kadar doğru olur bilinmez. Çünkü daha gerçek manada kullanılma yani deneme aşamasında. Deneme aşamalarından gelen tepkiler ise mükemmel. Bor madeninin çimentoya kattığı özellikleri size şöyle kısaca anlatmak mümkün; Dünyada il defa Türkiye’nin ürettiği ürün tam bir çevre dostu ve borsuz çimentoya göre yüzde 80 daha dayanıklı. İleride kullanacağımız bu çimento sayesinde depreme dayanıklı evler yapacağız ve bu ürünle yapılan yollara 20 yıl el sürmeyeceğiz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, borlu çimentonun tamamen özgün ve milli bir ürünümüz olacağını belirterek, "Bunun şimdi imalatı söz konusu. Şu anda çimento fabrikaları, çok yüklü, tam kapasite çalıştıkları için, bunların içinde bizimle ortakçalışabilecekleri belirliyoruz. Yani borlu çimentoyu ticarileştiriyoruz artık" müjdesini verdi. Güler, "Biz bunu yaygınlaştırırsak, o zaman borlu çimento hem çevre dostu, hem de ülkemizin dostu olacak. Her anlamda kazanacağız. Çünkü kaynak bizde, bununla çok önemli bir adımı atmış olacağız. Dünyada bir tek biz üretmiş olacağız" dedi. 40


Bakan Güler açıklamasının devamını şu sözleriyle devam ettirdi: “Borlu çimentonun mukavemeti, normal çimentoya göre yüzde 80 daha iyi" diyerek depreme dayanıklı ev yapımında tercih edileceğini ifade etti. Bugüne kadar borlu çimento ile yapılan yollardan da başarılı sonuçlar elde ettiklerini belirten Güler, "Normal yollara 2 yılda bir bakım yapılmak zorunda. Borlu yollara ise en az 20 yıl el sürülmeyecek" iddiasında bulundu. Baraj gövdesi, tüp geçitler, köprüler gibi kütle betonlarla yapılan projelerde uygulanması öngörülen borlu çimentonun nükleer santrallerde de kullanabileceği belirtildi. 1 milyon tonluk dünya bor rezervinin yüzde 70'i olan 644 bin tonunu elinde bulunduranTürkiye, kendisine 240 yıl yetecek bir potansiyele sahip bulunuyor. ABD'nin elinde bulunan 105 bin tonluk bor rezervinin 33 yıllık ömrü olduğu bildirilirken, Rusya'nın elinde bulunduran bor rezervinin ömrü 16, Çin'in 17, Şili'nin 5 yıl olarak belirlendi. Diğer bor madeni üreticisi olan Bolivya, Peru, Arjantin ve Sırbistan'ın rezervlerinin bitme noktasında olduğu belirtiliyor. Dünyadaki bor rezervlerine de bakınca Bakan Güler’in sözlerinde kullandığı “dünyada bora biz yön veriyoruz “ cümlesi hiç de hafife alınacak bir cümle değildir. Zamanımızda yaşanan enerji kaynakları savaşlarına şahit olmaktayız. Geleceğin en önemli enerji kaynaklarından biri olarak gösterilen bor madeninin yüzde 70’nin de bizde olması büyük bir şans. Ama önemli olan bunu kullanabilmektir. Daha yeni yeni ülkemizde kullanılmaya başlanan bor madeni umarım bundan sonra da kullanımına ve araştırılmasına devam edilir. Yeraltı zenginliklerimizin kullanılması Türkiye’nin gelecek yıllardaki dünya ülkeleri arasında ki yerini belirlemesinde belki deen önemli etken olacak. Artık bekleyip göreceğiz borun ileriki yaşamlarımıza yapacağı etkiyi.

41

SERKAN DEM İRDEN İSTANBUL ÜNİVERS İTES İ

İNŞAAT MÜHEND S İ L İĞİ

KAYNAKÇA: Bugün Gazetesi


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.