Eski Türk Edebiyatı

Page 1

ESKİ TÜRK EDEBİYATI İbrahim GÜMÜŞ*

*Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü


ESKI TÜRK EDEBIYATININ TANIMI VE ÇERÇEVESI Dünyadaki ulusların edebiyatlarını, yaĢadıkları tarihsel süreç içerisinde geçirdikleri bazı değiĢiklikler etkiler. Bu değiĢiklikler din, dil, coğrafyadır. Bunlara bağlı olarak savaĢ, ticaret gibi nedenlerle iliĢkide bulundukları milletlerin uygarlık, kültür ve edebiyatları da o millletin edebiyatını etkiler. Bu bağlamda da dönemlere ayrılır.  Türk edebiyatını devirlere ayırdığımızda iki önemli olgu dikkatimizi çeker. Bunlardan ilki X. yüzyıldan baĢlayarak Türklerin Ġslamiyet'le tanıĢmalarıdır. Ġkincisi ise XIX. Yüzyılda Batı medeniyetinden etkilenilmesidir. 


TÜRK EDEBIYATININ DÖNEMLERI

Ġslamiyet Öncesi T. E. (5.-6. yy – 10. yy

Ġslamî Dönem T. E. (10.yy – 19.yy)

Batı Etkisinde GeliĢen T. E. (19. yy - …) Tanzimat Dön. (1860- 1895)

Sözlü E. Destan KoĢuk Sav Sagu

Yazılı E. Köktürk Yazıtları, Uygur Metinleri

Türk Halk E. Anonim H. E.

Dini-Tasavvufi H. E.

ÂĢık Tarzı H. E.

Klasik T. E. (13.yy-19.yy)

Servet-i Fünun E. (1896-1901)

Fecr-i Âti E. (1909-1912) Milli Edeb. (1911-1923) Cumhuriyet D. T. E. 1. 1923-1940 2. 1940’dan sonra


TÜRK DILININ TARIHI DEVIRLERI ĠLK TÜRKÇE (…- 0. yy) YAKUT (SAHA) T. (20. yy-…)

ANA TÜRKÇE (0.yy-6.yy) GÖKTÜRKÇE (6-8. yy)

ALTAY T. (20. yy-…)

ESKĠ TÜRKÇE

UYGURCA (8-15. yy ) KARAHANLI (11-13. yy)

TUVA T. (20. yy-…)

ÇAĞATAYCA (15-20. yy)

Özbek, Kırgız, Kumuk, Uygur, Kazak, Kırım vd.

HAKAS T. (20. yy-…)

BATI TÜRKÇESĠ

ESKĠ OĞUZ T. (13-15. yy sonu)

KLASĠK AZERĠ T. (15-19. yy)

KUZEY-DOĞU TÜRKÇESĠ HAREZM-KIPÇAK (13-15. yy)

ANA BULGARCA

OSMANLI T. (15-20. yy baĢı)

TÜRKĠYE T. (20. yy baĢı - …)

GAGAVUZ T. (20. yy baĢı- …)

AZERBAYCAN T. (20. yy baĢı- …)

TÜRKMEN T. (19. yy - …)


ESKI TÜRK EDEBIYATININ TANIMI VE ÇERÇEVESI Divan edebiyatı, Türklerin Ġslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında geliĢmiĢtir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe'ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir.  Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, Ģâirlerin Ģiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamıĢ olmalarıdır. 


Ġslâm dininin benimsenmesinden sonra,Kuran'ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değiĢime uğradı. Ġranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye baĢladılar. Ġran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiĢtir. Öte yandan Anadolu'da kurulan Türk devletleri, resmi yazıĢma dili olarak Arapça ve Farsça'yı kullandılar.  Bu durum edebiyat dilinin değiĢmesine de yol açtı. Özellikle saray çevresindeki Ģairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya baĢladılar. Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsça'nın yoğun etkisinde kalmıĢ olan Osmanlıca divan edebiyatında kullanılan ana dildir. 


Türkler onuncu yüzyıldan itibaren kitleler halinde Ġslamiyet'i kabul etmeye baĢlamıĢlardır. Ġslam kültürünün etkisiyle yavaĢa yavaĢ yeni bir edebiyat ortaya çıkmıĢtır. Kendine özgü nitelikleri ve kurallarıyla "Divan Edebiyatı" adını verdiğimiz dönemin oluĢumu 13.. yüzyıla kadar gelir. Daha sonra bu edebiyat anlayıĢı 19.yüzyıla kadar etkin bir Ģekilde varlığını sürdürür.  Diğer yandan, Ġslamiyet'ten önceki "Sözlü Edebiyat Dönemi", Ġslam kültürünün etkisiyle içeriğinde küçük değiĢimlere uğrayarak "Halk Edebiyatı" adıyla geliĢimini sürdürür. Yani, bir anlamda "Halk Edebiyatı" dediğimiz edebiyat, Ġslamiyet'ten önceki edebiyatımızın Ġslam uygarlığı altındaki yeni biçimleniĢidir. Oysa "Divan Edebiyatı" tamamen dinin etkisiyle ĢekillenmiĢ bir edebiyattır. 


KUTADGU BİLİG (1068-1069) 

Kutadgu Bilig, Türk dilinin en temel eserlerinden ve Türk dili araĢtırmalarının en mühim kaynaklarındandır. Ġslâmî Türk edebiyatının adı bilinen ilk Ģair ve düĢünürü Balasagun'lu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıĢtır. Eserini Balasagun'da yazmaya baĢlayan Yusuf, 1068 yılında memleketinden ayrılarak Doğu Karahanlı Devleti'nin merkezi olan KaĢgar'a gitmiĢ ve eserini 18 ay sonra, 1069 (Hicrî 462) yılında burada tamamlamıĢtır. Kitabını bitirince bunu, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunmuĢ, Han da eseri çok beğendiği için Yusuf'u, takdiren "Hâs Hâcib (Ulug Hâcib)" tayin etmiĢtir.


Kutadgu Bilig, dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluĢmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder. Küntogdı hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder; Aytoldı vezirdir ve saadeti/devleti temsil eder; Ögdülmiş de vezirdir ve aklı temsil eder; Odgurmış ise akibeti/kanaati temsil eder.


"Kutadgu" kelimesi, "saadet, kut" manasındaki "kut" kelimesinin üzerine isimden fiil yapan "+ad-" ekiyle fiilden isim yapan "-gu" ekinin eklenmesi sonucu oluĢmuĢtur ve "bilig"le beraber "saadet, mutluluk veren bilgi/ilim" anlamını taĢımaktadır. Eser, insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıĢtır. Yusuf Hâs Hacib, eserinde aruz ölçüsünü kullanmıĢtır. Eser, ilâveler ile birlikte yaklaĢık 88 baĢlık altında toplanmıĢtır.


DİVAN-I LUGATİ’T-TÜRK (1072-1079) Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. KaĢgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan eser Abbasi halifesi Ebü’l-Kasım Abdullah’a sunulmuĢtur.  Eserin adı “Türk dillerini toplayan kitap” anlamına gelmektedir.Eser Türkçe’den Arapça’ya bir sözlüktür. Türkçe kelimelerin Arapça karĢılıkları verildikten sonra mutlaka bir tanede örnek cümle verilmiĢtir.  Eserin yazılıĢ amacı Araplara Türkçe öğretmek içindir. Ayrıca Türk boylarının dilleri ve Türk illeri hakkında bilgi verir.  Eserin içinde ilk Türk Dünyası haritası da yer almaktadır. 


ATABETÜ'L-HAKAYIK (1102-1130) Atabetü'l-Hakayık, Yüknekili Edip Ahmet tarafından tahminen 12. yüzyılda kaleme alınmıĢ manzum bir öğüt ve ahlak kitabıdır.  Hakikatlerin EĢiği manasına gelmektedir.  Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar'a hediye ettiği, hadis ve Arapça beyitlere dayanarak yazdığı Ģiirlerle,  ahlaklı insan olmanın yollarını,  ahlak ilkelerini açıklamıĢ,  çeĢitli ahlakî öğütlerde bulunmuĢ,  Ġslamî düĢünce ve görüĢlere yol gösterici olmuĢtur. 


       

 

Eserde dünyayı, tanrıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır. Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı hakkında olan konuyu iĢlemiĢtir. KISACA ÖZELLĠKLERĠ Gerçeklerin eĢiği anlamına gelir. Konusu din ve ahlaktır. Didaktik (öğretici) bir eserdir. Mesnevi tarzında yazılmıĢtır. Nazım birimi olarak beyit ve dörtlük kullanılmıĢtır. Aruz ölçüsüyle yazılmıĢtır. Arapça ve Farsça kelimeler vardır. Telmih (hatırlatma) sanatı kullanılmıĢtır. Eserin Konusu:Eser 14 bölümden oluĢur.BaĢtaki 5 bölüm giriĢ,Ģairin adını verdiği 8 bölüm asıl konu, sondaki 1 bölüm de bitiriĢ bölümüdür.


DİVAN-I HİKMET Hoca Ahmed Yesevi’nin Ģiirlerinin toplanıldığı yazmalara denir. Ahmed Yesev’nin Ģiirleri “hikmet” terimiyle anılmaktadır. Kendisi 12. yüzyılda Batı Türkistan’da yaĢamıĢ mutasavvıf bir Ģairdir.  Divan-ı Hikmet, dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmıĢ dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir.  Genel olarak derviĢlik hakkında övgülerden bu dünyadan Ģikayetten cennet ve cehennem tasvirlerinden, peygamberin hayatından ve mucizelerinden bahsedilir. 


Özellikleri: *Kitapta Allah aĢkı Peygamber sevgisi iĢlenmiĢtir. *Hikmet: Hoş, hayırlı anlamlarına gelir *Sade ve yalın bir dil kullanılmıĢtır. *Aruz ve hece ölçüsü kullanılmıştır. *Dörtlük ve beyitle yazılmıĢtır. *144 hikmet ve 1 münacaat 'tan oluşur. *Eser karahanlı türkçesinin hakaniye lehçesiyle yazılmıĢtir *İstifham (soru sorma) ve Tecahul-i Arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmıştır. *Ahmet Yesevinin hikmetlerinin birleĢmesiyle oluĢmuĢtur. *Ahmet Yesevi hikmetleri Karahanlı Türkçesiyle söylemiştir. *Hikmetler dini tasavvufi Ģiirlerdir. *Allah'a yakın olma isteği vardır. *ġiirlerde ulusal ögeler(ölçü,nazım biçimi,yarım uyak)ile Ġslamlıktan gelme yabancı ögeler(din ve tasavvuf konuları, yabancı sözcükler)bir arada kullanılmıĢtır. *Eserin uyaklanışı abcd dddb eeeb şeklindedir. Dördüncü dizelerin birbiriyle uyaklı oluşu hatta zaman zaman aynen tekrarlanışı bu şiirlerin musiki ile okunmak için söylendiğini gösterir.


TANIM Eski Türk Edebiyatı, Osmanlı devletinin coğrafyasında 13. yüzyıl sonlarında baĢlayıp 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını devam ettiren,  Nazari(kurumsal) ve estetik esaslarını Ġslami kültürden alan,  Fars edebiyatının etkisi altında Ģekillenen,  Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin yoğun olduğu bir Türkçe ile eserler veren,  Sanatlı söyleyiĢi önemseyen,  Kuralcılığın ve geleneğin ağır bastığı Türk edebiyatının bir dönemidir. 


ADLANDIRMA SORUNU 

 

19. yüzyıldan sonra özellikle Tanzimat’tan sonra özellikle “edebiyat-ı cedide”ciler kendilerini öncekilerden ayırmak için ona “Edebiyat-ı kadime (eski)” ve ġi’r-i Kudema (eskilerin Ģiiri) gibi adlar vermiĢlerdir. Daha sonra bu isimlerle yetinilmemiĢ, onu toplumun belli kesimine hitap eden bir edebiyatmıĢ gibi gösteren Havas, saray, enderun, divan, ümmet edebiyatı, Edebiyat-ı Osmaniyye, Ümmet çağı Türk edebiyatı, Ġslami Türk edebiyatı, Klasik Türk Edebiyatı ve Eski Türk Edebiyatı gibi adlandırmalar yapılmıĢtır.


Hammer gibi batılı bilim adamları bu edebiyat için “Osmanlı Edebiyatı” ve “Osmanlı ġiiri” isimlerini kullanmıĢlardır.  ġahabettin Süleyman gibi modern edebiyatçılarımız ise “edebiyat-ı Osmaniyye” adını kullanmıĢlardır.  “Divan Edebiyatı” tanımı ise ilk defa Ömer Seyfettin ve Ali Canip kullanmıĢtır. Bu isimle ilk baĢlarda saraylarda düzenlenen meclislere özgü bir “yüksek zümre” edebiyatı kastedilmiĢtir.  Ancak zamanla bu durum unutulmuĢ ve bu adın Ģairlerin Ģiirlerini topladığı “divan” adı verilen kitaplardan ortaya çıktığı algılanmaya baĢlanmıĢtır. 


Ümmet edebiyatı, ümmet çağı Türk edebiyatı ve Ġslami Türk edebiyatı gibi tanımlar baĢlıca amacı sanat olan bu edebiyatı sadece dini bir edebiyatmıĢ gibi gösterdiği için bilimsel değildir.  Ünlü Türk edebiyatçısı Fuat Köprülü ise “Klasik Türk edebiyatı” tanımı ileri sürmüĢtür. Fakat bazı bilim adamları bu edebiyatta klasisizm ölçütlerinin olmadığını söyleyerek bu adlandırmayı kabul etmemiĢlerdir.  Günümüzde ise bilimsel olarak kabul gören adlandırma “Eski Türk Edebiyatı” terimidir. 


ESKI TÜRK EDEBIYATININ DAYANDIĞI ORTAK KÜLTÜR Yeni bir dini benimseyen Türkler, bu dinin kutsal kitabını da en iyi Ģekilde anlamak zorunda idiler. Bu nedenle de Arapça ve Farsça öğrenmeye yöneldiler.  Türklerden önce Ġslamiyet’i kabul eden Ġranlılar, nazımda Arap Ģiirinin vezin ve kafiye sistemini, nesirde de aynı edebiyatın anlayıĢını benimsemiĢlerdir. Edebiyat kuramlarını, Arap “Belagat”ini esas alarak oluĢturmuĢlardır.  Eski Türk edebiyatının dayandığı kuramsal ve estetik esaslar üç milletin ortak bilgi birikimidir. 


Tabi ki bu edebiyatın benimsenmesinin tarihi ve sosyal nedenleri de vardır.  Bu nedenlerin baĢında din birliği gelmektedir.  Diğer önemli bir neden ise Osmanlı devletinin kendine bir dünya devleti olmayı seçmesidir.  Bunun içinde fethedilen topraklardaki kültürlere düĢman olunmamıĢ, o kültürlerden ödünçleme yaparak yararlanmıĢlardır.  Ġranlıların Ġslamiyet’i Türklerden 200 yıl önce benimsemeleri de önemli bir etkendir. Bu nedenle Türkler eğitim-öğretim gibi pek çok konuda onları kendilerine örnek almıĢlar; Türk ve Fars Ģairlerinin aynı sistemi uygulayan medreselerde aynı kitapları okuyarak yetiĢmeleri sonucunu doğurmuĢtur. 


Ġranlılarla komĢuluk iliĢkileri ve Ġran topraklarının Türk egemenliği altında kalmıĢ olması gibi etkenler de önemlidir.  Bu müĢterek kültür zemininin yanı sıra mahalli unsurlar ve Türk milletinin hayat görüĢleri bu Ģiirin kültür zemininin oluĢmasında önemli etkenlerdir. 


ESKI TÜRK EDEBIYATINDA DIL Türkler, Ġranlılarla kültürel iliĢkiye baĢladıklarında ahenkli bir Ģiir dili ve klasikleĢmiĢ bir edebiyatla karĢılaĢtılar.  Bu durum karĢısında bu edebiyata bir ilgi oluĢtu. Türk devlet adamları bu dili destekledi, diğer taraftan da Türk Ģairleri Farsça Ģiirler yazmaya baĢladı. Dolaylı olarak da Fars kültüründen etkilenildi.  Zamanla bu edebiyatın dili, Türkçenin asırlar süren bir geliĢim sonucunda ulaĢtığı olgun ve eriĢkin düzeyinden de faydalanılarak kendine özgü bir hal aldı. 


Dilin kelime kadrosu geniĢledi, üslup farklılaĢtı, cümle yapıları daha birleĢik hale geldi. Bunlar, Osmanlı devletinin büyümesi, askeri ve idari alandaki ihtiĢam ile de yakından alakalıdır.  Divan Ģiirinin söz varlığındaki Arapça ve Farsça sözcük sayısı dönem dönem farklılıklar göstermektedir. 15. yüzyılda az iken sonraki dönemlerde sayı olarak artmıĢtır.  Divan Ģiirinde ölü sözcüklerin çokluğu bugün onun anlaĢılmasını zorlaĢtırmaktadır. Bu Ģiirin anlaĢılması onun mecazlarla yüklü dilinin kavranmasına bağlıdır.  ġiir dilinin bir diğer özelliği bu dilin söz ve anlam sanatları ile örülü olmasıdır. ġiirde tema doğrudan değil dolaylı olarak anlatılır. 


Mecazlı anlatım Ģiirde ikinci bir anlam katmanına hatta üçüncü bir anlamın çıkmasına yol açmaktadır.  Divan Ģiirinin dili yoğun ve süslü bir dildir.  Her dönemin dil anlayıĢını, o dönemin siyasi, ekonomik Ģartlarıyla, bilim dallarındaki düzeyi ile birlikte ele almak gerekir. Ayrıca dil, sürekli geliĢen ve değiĢen canlı bir varlıktır. 


ESKI TÜRK EDEBIYATINDA ġIIR A.DIVAN  

 

ġIIRININ DÖNEMLERI

Divan Ģirini baĢlıca üç döneme ayırırız: 1. Oluşum Dönemi: 13. yüzyılın sonlarından 14. yüzyılın sonlarına kadar devam eder. Bu yüzyılda Eski Türk edebiyatı kuramsal ve estetik yapısını oluĢturma sürecindedir. Önemli temsilcileri: Mevlana, Hoca Dehhani, AĢık PaĢa, GülĢehri, ġeyhoğlu Mustafa, Ahmedi ve ġeyhi. 14. yüzyılda artık edebiyat dili olarak Farsçanın kabul edilmesi terk edilmiĢ, Türkçeye dönüĢ hareketi hızlanmıĢtır. Türkçeyi bir sanat dili haline getirmek isteyen en önemli kiĢi GülĢehri'dir. Bu Ģair Mantık'ut Tayr adlı tasavvufi eserinde Türkçeye bir kuĢ dili inceliği, ahengi kazandıracağını söylemektedir.


Devrin Türk dili için çalıĢan diğer Ģairi AĢık PaĢa'dır. Onun Ģöhreti Ģairliğinden çok Ģeyhliğinden gelir. O, çağdaĢı GülĢehri gibi sadece Türkçeyi kullanmakla kalmamıĢ, onu geliĢtirmek Ģuurunu da taĢımıĢtır. Onun en tanınmıĢ eseri Garipname adlı, tasavvufi didaktik mesnevisidir. Mevlana'nın Mesnevi'sinden esinlenmiĢ görünen Ģair, ayrıca Yunus tarzı Ģiirler de söylemiĢtir.  Devrin diğer ünlü sanatçısı Kadı Burhaneddin'dir. Doğu Anadolu'da hükümdar olmaya çalıĢan ihtiraslı bir devlet ve siyaset adamıdır. Ayrıca derin fıkıh bilgisi de vardır. Bir Divan'ı vardır, bu eserde özellikle tuyug nazım Ģekliyle yazılan Ģiirler önemlidir. 


2. I. Klasik Dönem: 15. yüzyılın ilk yarılarından 17. yüzyıl baĢlarına kadar devam eder. Ahmed Paşa, Necati ve Zati gibi Ģairlerle olgunluk kazanmaya baĢlamıĢ; Fuzuli, Baki, Nev’i, Hayali ve Taşlıcalı Yahya gibi Ģairlerle de Türk edebiyatının Ġran edebiyatı etkisinden kısmen de olsa kurtularak artık kendi iç geliĢimini tamamlayıp özgün eserler vermeye baĢladığı dönemdir. Bu dönem devletin gücünün hızla arttığı, Anadolu Türk birliğinin sağlandığı, Ġstanbul'un fethiyle imparatorluk haline gelindiği bir dönemdir. Üstelik bu asırda baĢa geçen hükümdarların kendilerinin de Ģiirle ilgilenmeleri,Ģiir söylemeleri sanatçıların geliĢmesini teĢvik etmiĢtir. II. Murat'ın "Muradi" Fatih'in "Avni", II. Bayezid'in "Adli" mahlasıyla yazdığı Türkçe Ģiirler, bu hükümdarların sanat yönlerini ortaya koymuĢtur.


Orta Asya’da en güçlü temsilcisi ise Muhakemetü'lLügateyn'in yazarı Ali Şir Nevai’dir. O aynı zamanda Türkçenin en büyük Ģairlerinden biri kabul edilir. Orta Asya'da (Herat'ta) yetiĢmiĢ olmasına rağmen Osmanlı topraklarında ve bütün Türk yurtlarında da tanınmıĢ ve sevilmiĢtir. Çağatay Türkçesiyle yazdığı Ģiirlerini dört divanda toplamıĢtır.  Bu dönemin dikkate değer büyük Ģairi Şeyhi'dir. Onun çok kuvvetli bir eğitimi vardır. Ġran'da çok iyi bir tıp eğitimi görmüĢtür. Saraya geliĢi ise Çelebi Sultan Mehmet'in hastalığını tedavi ediĢiyle gerçekleĢir. ġeyhi'de tasavvufun derin izleri vardır. Ayrıca klasik Divan kültürüne son derece vakıftır. Bu gücünü Divan'ında göstermiĢtir. Ancak onun adını en çok duyuran eser Harname adlı hiciv türündeki mesnevisidir. ġeyhi'nin diğer ünlü eseri Hüsrev ü ġirin adlı aĢk konulu mesnevisidir. 


Asrın diğer önemli Ģahsiyeti, çağında "ġairler Sultanı" sayılan Ahmet Paşa'dır. Sanatçı zarif söyleyiĢleri olan nüktedan biridir. Ġstanbul'un fethi sırasında Fatih'in yanında bulunması, onun Fatih tarafından sevildiğini gösterir. Türkçeye son derece vakıftı. Lisanı düzgün, temiz ve ölçülüydü. 16. yüzyıl Ģairlerini etkilemiĢtir. Ünü Ġran'a, Türkistan'a kadar yayılmıĢtır. Önemli eseri "Divan"ıdır.  Asrın üçüncü büyük sanatçısı Necati'dir. Kastamonu'da nakkaĢlık yapan Ģairin Ģiirleri Fatih'e kadar gelince, o, Necati'yi saraya almıĢ ve ona katiplik görevi vermiĢtir. Halk içinde yetiĢen ve önemli bir medrese eğitimi olmayan Ģair, Ģiirlerinde sade halk Türkçesini kullanmıĢtır. Bu yönüyle hem Baki hem Fuzuli tarafından Ģiirlerine nazireler söylenmiĢtir. Elimizde Ģaire ait sadece Divan'ı vardır. 


Bu asrın, ünü çağları aĢan ve eseriyle ölümsüzleĢen diğer Ģairi Süleyman Çelebi'dir. Peygamberimizin doğumunu anlattığı "Mevlid" adlı mesnevisi, Ģairinin adını unutturacak kadar halka mal olmuĢtur. 16. yüzyılda imparatorluğun tarihi geliĢimine uygun olarak edebi sahada da en üstün seviyeye gelinmiĢtir. Edebiyatımızın en güçlü Ģairleri bu dönemde görülür. Bunlardan biri Ģüphesiz Fuzuli'dir. Fuzuli, sanatının üstünlüğü, içtenliği ve bütün insanlığa seslenebilecek kadar engin olması dolayısıyla her dönemde sevilmiĢtir. Kuvvetli bir medrese tahsili görmemekle beraber kendini her alanda yetiĢtirmiĢ olan sanatçı, Ģiirlerinde Azeri Türkçesini kullanmıĢtır. Ġçinde yaĢadığı romantik hal, onu ince ruhlu, ızdıraplı, hassas biri yapmıĢtır. Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi bildiğini bu üç dilde Divan'lar vererek de göstermiĢtir.


Bir aĢk Ģairi olan Fuzuli'nin elbette en çok kullandığı nazım Ģekli de gazeldir. yaĢadığı bölgede üç kültürün kaynaĢmıĢ olması, onun Ģiirinde de kendini hissettirir. Türkçenin bir Ģiir dili olmasını arzulayan ve bunun için çalıĢan Ģair, Türkçenin çok az konuĢulduğu Kerbela dolaylarında en güzel Türkçe Ģiirler söylemiĢtir. Fuzuli'nin divanlarından baĢka nesirle yazdığı Hadikat'üs Süeda adlı Kerbela olayını anlatan eseri, ġikayetname adlı devrin yöneticilerini eleĢtiren mektubu ünlüdür. Ayrıca Leyla vü Mecnun adlı mesnevisi edebiyatımızın ölümsüz bir eseridir.


Bu yüzyılın Anadolu'da yetiĢtirdiği en önemli sanatçı ise devrin "ġairler Sultanı" sayılan Baki'dir. Baki, Ģiirinin iç ve dıĢ ahenginde Osmanlı saltanatının ihtiĢamlı sesini duyurmuĢtur. Osmanlı Ģiir dili Baki ile zengin ve klasik bir dil haline gelmiĢtir. Ġyi bir tahsil gören Baki nükteli, canlı ve neĢeli kiĢiliğini Ģiirlerine yansıtmıĢtır. Çok temiz ve ahenkli bir üslubu vardır. ġiirlerinde halk söyleyiĢlerine geniĢ yer vermiĢtir. Yabancı sözcüklerin yoğun olduğu dizelerde bile Türkçenin cümle yapısını korumuĢtur. Üstün Ģiir yeteneğine karĢın çok fazla eser bırakmayan Ģairin sadece Divan'ı vardır.


Dönemin diğer Ģairleri, gür ve pervasız söyleyiĢleriyle Hayali, mesnevi alanındaki üstünlüğüyle Taşlıcalı Yahya Bey sayılabilir. Yahya Bey hamse oluĢturan önemli Ģairlerdendir. Hamseyi oluĢturan beĢ mesnevi arasında bulunan "Yusuf u Züleyha" mesnevisi, aynı adı taĢıyan benzerlerinden en üstün olanıdır.


3. II. Klasik Dönem: 17. yüzyıl baĢlarından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eder. Ġran edebiyatındaki üslup farklılaĢması nedeniyle yeniden bu edebiyatın etkisi altına girildiği görülür. Sebk-i Hindi ve MahallileĢme hareketleri önemlidir. Osmanlı Ġmparatorluğu'nun gerileme sürecine girdiği, siyasi ve sosyal bakımdan türlü sorunların yaĢandığı 17. yüzyıl, bilim, sanat ve edebiyatta çok verimli bir dönemdir. Edebiyatımız da bu yüzyılda hem nazım, hem de nesirde olgunlaĢma dönemine girmiĢtir. Kaside üstadı Nef'î birçok kaside Ģairini gölgede bırakmıĢtır. Gazelde ise ġeyhülislam Yahya, NeĢâti, Nâili, Nâbi gibi üstatlar yetiĢmiĢtir. Düz yazı alanında ise Evliya Çelebi, Naima, Kâtip Çelebi, Peçevi, Koçi Bey, Nergisî, Veysî gibi ünlü yazarlar vardır. Divan edebiyatında görülen hikemî tarz, Nâbî'nin öncülüğünde bu yüzyılda baĢlamıĢtır. Yine bu yüzyılda Sebk-i Hindî (Hint üslubu) denilen yeni bir anlatım tarzı geliĢtirilir.


Hikemi ġiir" yada Hakimane ġiir" ise düĢünceye ağırlık veren, amacın okuyucuyu uyarmak, düĢündürmek ve aydınlatmak olduğu, daha doğru bir ifadeyle insana doğruyu, güzeli göstermeye yönelik görüĢ bildiren didaktik içerikli Ģiire denir.  Sebk-i Hindi, Hint tarzı, Hint biçemi demektir. Türk edebiyatında bir edebi akım olarak ortaya çıkmıĢtır. Hindistan’da, Babürlü Hint-Türk hükümdarlarının saraylarında Farsça yazan ozanlarca geliĢtirilmiĢtir.  Sebk-i Hindi’nin, "Bilmeceyi andıran karmaĢık mazmun ve anlatımlar, hayal oyunları, güçlükle anlaĢılır, beklenmedik ve alıĢılmamıĢ benzetmeler, sentetik bir Ģiir dili" (Fahir Ġz) olarak sıralanabilecek özellikleri, divan Ģiirinin kalıplarını kırmak yerine bu kalıplarla oynamak ustalığına yol açmıĢtır. 


Türk edebiyatı, 18. yüzyılda da geliĢimini sürdürmüĢ, gerek nazım gerekse düz yazıda büyük sanatçılar yetiĢtirmiĢtir. Ancak, bu yüzyılın edebi geliĢmelerine asıl damgasını vuran, "mahallileşme cereyanı" denilen yerlileĢme olayıdır. Önceki yüzyıllarda güçsüz Ģairlerin çabalarında kendini gösteren Türkçeye dönüĢ istekleri, bu dönemde güçlü Ģairlerin katılmasıyla bir MahallileĢme Akımı'na dönüĢebilmiĢtir.  Dönemin en büyük Ģairi hicivleriyle ünlenen Nef'i'dir. Erzurumlu olan Ģairin dili, estetik olduğu kadar kırıcıdır da. Övgü ve yergilerinde ölçü tanımayan Ģair, övdüğünü göklere çıkardığı kadar, yerdiğini yerin dibine batırır. Gazelleri ve kasideleri oldukça liriktir. Bunları Türkçe Divan'da toplamıĢtır. Ayrıca bir de hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza adlı kitabı vardır. 


Dönemin diğer büyük sanatçısı Nabi'dir. O, hem bir bilgin hem bir dindar hem de iyi bir Ģairdir. Nabi toplumcu bir Ģairdir. Kötülükleri, fakirliği, mevki düĢkünlüklerini eleĢtirir. Sanatta güzeli aramaktan çok, doğruyu bulmak amacını güder. ġiirde açıklığa büyük önem verir. En önemli eseri "Hayriyye" adlı didaktik bir mesnevidir. Eserde Ġslami bilgilerin yanı sıra, ahlaki öğütler de vardır. Dönemin diğer önemli Ģairi olan Nedim, Lale Devri'nin zevk safa alemlerini Ģiirine en güzel Ģekilde almıĢtır. Onun Ģiiri Divan edebiyatı geleneğini birçok noktadan aĢmıĢtır. Divan Ģiirinin idealize ettiği güzel tipini bir kenara bırakmıĢ, yaĢayan güzellerin peĢine düĢmüĢtür. Nedim, sanatına günlük hayatı, kendi yaĢayıĢını ve çevresini koymuĢ, halkın söyleyiĢini, dilini, deyimlerini sık sık kullanmıĢtır. Bu yönüyle "MahallileĢme Cereyanı" denen halka inmeyi baĢlatmıĢ sayılır.


ġarkı tarzı Nedim'le zirveye çıkmıĢtır. Kasidelerinde son derece zengin bir hayal dünyası olduğunu göstermiĢtir. Müderris olmasına rağmen dini konulardan hiç söz etmeyen Ģairin Ģiirleri Divan'ındadır. Nedim'in mesnevisi yoktur.  Divan edebiyatının son büyük Ģairi ġeyh Galip'tir. Mevlevi tarikatına mensup olan Ģair 40 yıllık ömrüne büyük Ģeyler sığdırmıĢtır. ġeyh Galip, Sebki Hindi denen gizli, kapalı Ģiire yönelmiĢtir. Bu nedenle bazı Ģiirlerini anlamak zordur. ġiirleri baĢtan sona mecazlar, hayallerle örülüdür. Soyutlama zevki, renk ve hayal cümbüĢü Ģiirleri iyice sembolik hale getirir. ġeyh Galip'in en önemli eseri ise ona hayatını adadığı Hüsn ü AĢk mesnevisidir.  Divan Ģiiri 19. yüzyılda birkaç Ģairle sürdürülmüĢ olsa bile Batı edebiyatı etkisi artık onun etkisini büyük ölçüde azaltmıĢtır. 


B. OSMANLI TOPLUMUNDA ġIIR VE ġAIRIN ÖNEMI Osmanlı toplumunda padiĢahtan sadrazama, vezirden bilim adamına, çeĢitli devlet görevlilerinden farklı meslek gruplarına kadar Ģiir söylemiĢler ve Ģiirden zevk almıĢlardır.  ġairlere saygı gösterilmiĢ, toplum tarafından önemsenmiĢtir. BaĢarılı Ģairlere devlet tarafından maaĢ bağlanmıĢtır.  PadiĢahlar Ģairlerden Ģiir yazmalarını istemiĢ ve onları ödüllendirmiĢlerdir. 


DÖNEMIN ġIIR KITAPLARI ġiirler divanlar, mesneviler ve mecmu’a-i eĢ’ar’larda toplanırdı.  1. Divanlar: Divan, önceleri birden fazla Ģairin Ģiirlerinin bir araya getirildiği, daha sonraları da bir Ģairin Ģiirlerinin toplandığı kitap ya da defter anlamında kullanılmıĢtır.  Divanlar düzenlenirken nazım Ģekilleri esas alınmıĢ ve Ģiirler genellikle kasideler, tarih kıt’aları, gazeller, musammatlar, rüba’iler, kıt’alar, beyitler, mısralar düzeninde sıralanmıĢtır. Ancak her zaman uyulmuĢ bir divan düzeninden söz edilmez. 


Gazeller divanlarda redifli gazellerde redifin son harfi, redifsiz gazellerde de kafiyenin son harfine göre Osmanlı Türkçesi “elifba”sı esas alınarak sıralanmıĢtır.  Kasidelerde böyle bir sıralama gözetilmemiĢtir. Daha çok konularına göre sıralanmıĢtır.  Bazı Ģairlerinin divanları hayattayken bazılarınki de öldükten sonra düzenlenmiĢtir.  Küçük hacimli ve eksik divanlara divançe, nazım Ģekilleri bakımından zengin olanlara müretteb divan denir.  Bazıları da Ģairlerin isimleriyle anılır: Divan-ı Fuzuli, Divan-ı Baki.  Bazı divanlarda “dibace, mukaddime” denilen önsöz yer alır. Bu bölümler Ģairin Ģiir ve sanat görüĢü hakkında bilgiler vermesi bakımından önemlidir. 


2. Mesneviler: Mesnevi hem bir nazım biçimi, hem de bu nazım biçimi ile yazılmıĢ Ģiirlerin toplandığı kitaplara denir. Divanlarda beyit sayısı en fazla 30’a kadar çıkmıĢ kısa mesneviler ve Leyla ve mecnun, Hüsrev ve ġirin gibi edebi değer taĢıyan uzun, bazen binlerce beyit tutarındaki aĢk hikayeleri, destani konular, dini, tasavvufi, ahlaki eserler ve manzum sözlükler kaleme alınmıĢtır.  3. Şiir Mecmuaları: Bir Ģairin sevilen Ģiirine baĢka Ģair tarafından yazılmıĢ benzer Ģiirlerin toplandığı nazire mecmuları dönemin antoloji niteliğindeki Ģiir kitaplarıdır.  1. Ömer b. Mezid tarafından 147 yılında derlenmiĢ olan Mecmuatü’n-Neza’ir.  2. Eğdirli Hacı Kemal tarafından 1512-13 tarafından derlenmiĢ olan Cami’ü’n-Neza’ir. 


3. Edirneli Nazmi tarafından 1524 tarihinde derlenmiĢ olan Mecma’u’n-Nezair.  4. Pervane bey tarafından 1560 tarihinde derlenmiĢ olan ve kendi adıyla anılan Pervane Bey Mecmu’ası. 


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.