MAD Bülten Sayı 14

Page 85

giriş yapılmasında ısrar eden Baturay’ı ikna ettiler. Tüm malzeme toplanarak tekrar tabana yüklenilerek Ranger’a doğru yola çıkıldı. Araca binildikten sonra, dönüşte yaylada oturan tek köylü ziyaret edilerek bilgi alındı ve kendisine belediye başkanınca bazı sorular soruldu. Köylünün ya korktuğu ya da olaya göz yumduğu izlenimi ile olayın jandarmaya bildirilmesi ve belediye başkanlığınca olayın takip edilmesine karar verildi. Nallıhan’a doğru yola çıkınca, telefonun çektiği her yerden MADlılar aranmaya başlandı ve ayı hikâyesi her seferinde telefonun diğer ucuna aktarıldı. Nallıhan yakınında akşam yemeği ve rakı eşliğinde haber bültenleri izlenildi. Her Nallıhan sözünde homurtular yükseliyordu. Kriz merkezi toplantısı için belediye başkanı ile buluşmaya gelen jandarma komutanına mağara ile ilgili bilgi verildi. Kendisi, daha önce pusu kurulduğunu; ancak kendilerinden önce bunu haber alan definecilerin bir türlü yakalanamadığından bahsetti. Ortada çıkan bir define de yoktu; ama yine de kim olduklarını merak ediyorlardı. Arkutça Köyü’nden veya Nallıhan’dan değildiler; ancak dışarıdan gelen bir ekibe göre de kalabalık ve organize bir iş çıkardıkları da yadsınamazdı. Yemekten sonra yola çıkıldı. Dönüş yolunda Emrah’ın ısrarı ile Emremsultan Köyü’ndeki Tapduk Emre Türbesi’ne gidilmesine karar verildi. Diğerleri kapıda beklerken, gece gece türbeye giren Emrah’ın türbe ziyareti sonlanıp dönüş yoluna çıkıldığında saat 20.00 civarıydı. Sohbet ve müzik eşliğinde bir süre ayı unutularak kuş gribi ile ilgili konuşuldu. Beypazarı, turizmin önemli bir durağı olduğu için burada yaşanan her türlü tehlikenin, yine burada ekonomik menfaatleri bulunan büyük sermayenin etkisiyle basın organları ile komşu Nallıhan’da yaşanmış gibi gösterilmesi neticesinde, Nallıhan’ın mağdur edildiğinin herkes farkında idi. Beypazarı klasik turizm anlayışı ile kendisini tüketmeye başlamıştı. Artık ilgi çeken doğal ve vahşi olanıydı. Nallıhan

da bunun için önemli bir merkezdi ve Beypazarı için tehlike arz ediyordu. Yalçın Ergündoğan’ın 8 Ocak 2006’da BĐRGÜN gazetesindeki köşesinde yazdıkları Nallıhan’ın ve kuşlarının uğradığı haksızlığı özetliyor: “Egemen tür olarak, ‘yeryüzü insanlığı’ çaresiz durumda… Çareyi kanatlı hayvanların topluca imhasında görüyor “yüce tür”. Birbirini öldürerek, savaş makineleri ile tankları, topları tüfekleri ile dünyaya egemen olmuş bu tür, aslında pek de “akıllı” bir tür değil mi yoksa ne? Üzülünce, kan akıtıyor. Sevinince kan akıtması gerektiğine inanıyor. Topluca kan akıtma günü olarak ilan ettiği zaman dilimlerini “bayram” ilan ediyor. Tüketmek üzere kurguladığı, beynini yıkadığı milyarlarca türdeşine “refah toplumu” diye sunduğu yapıların ürettiği “virüslere”, kuş gribi adını veriyor hemen. Oysaki sınırları olmayan, “özgür bir dünya” düşlerimizin kanatlı dostları, ne topluca imha edilmeyi, ne de adları bir virüsle anılmayı hak ediyor…”

Fotoğraf: Mustafa BEKTAŞ

MAD’a göre de sorun grip değil garip olan kuşlar sorunu. Öyle ki çözüm için canlı canlı yakılmak ve insana boyun eğmek zorundalar. Düşünün ki çözüm olarak gördükleri yasaklamalar ve endüstriyel üretim, yakında köy yumurtası hayallerimizin de katili olacak… Ta ki köy yumurtası yeni bir rant yaratana dek… O zaman tüm yasaklamalar kalkacak ve sermaye birikimi bu alanda da ticaret yapacak. O zamana dek ne köy, ne köylü, ne yumurta, ne Ayı Nuri, ne de MAĞARA kalacak… *Nallıhan Faaliyeti Araştırma Raporu

84


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.