Stereo Mecmuasi Sayi 6

Page 1

Stereo Mecmuas覺 Say覺 6


Indeks

Editörden

Mecmua'dan

Sektörel Haberler

Makale

Merhabalar

Stereo Mecmuası'ndaki yenilikler

Hifi sektöründeki gelişmeler

Hifi'ın Kısa Tarihçesi

Söyleşi

İzlenim

İnceleme

İnceleme

Bluenote ve Maurizio Aterini

Münih High End 2008

Omicron Group Ürünleri

Transrotor Cellino 25/40

İnceleme

İnceleme

Makale

Makale

Kaan Seler VTP-1 Preamplifikatör

Shunyata Research Hydra Model 6

SET'lerin Tarihçesi

Woman Acceptance Factor

Makale

Neler Dinledik

Makale

Analog Köşesi

CD ve Plak Tavsiyeleri

Dijital Köşesi

Stereo Mecmuası Sayı 6

Makale Serbest Kürsü


Editörden Yepyeni sayımızla tekrar merhabalar, Beşinci sayımızdan bu yana Stereo Mecmuası için harika gelişmeler yaşandı. Öncelikle bu konuda siz değerli okuyucularımıza ayrıntılı bilgi vermek istiyorum. Artık yepyeni bir web sitemiz var. Zaten 6. sayımızı yepyeni web sitemiz aracılığı ile okuduğunuzdan sitemizi de farketmişsinizdir. Sitemizi mümkün olabilecek en basit şekilde hazırlamaya çalıştık. Basit Html dili ile hem hızlı açılıp yüklenen, hemde sınırlı kaynaklarımızı oldukça etkin şekilde kullanacağımız bir site hazırlamaya çalıştık. Bunun yanısıra tüm kodlama rutinleri bizler tarafından yapıldığı için maliyetleri kontrol altında tutmamız çok kolay oldu. Zaten Stereo Mecmuası'nın en büyük hedefi kısıtlı kaynaklar kullanarak, en geniş kitlelere ulaşmak olduğu için bu stratejimize uygun bir site hazırladığımızı düşünüyorum. Bildiğiniz gibi, Stereo Mecmuası ilk 5 sayısında oldukça basit bir site ile binlerce okuyucuya ulaşmayı başarmıştı. Yeni sitemizin yaratacağını umduğumuz sinerji ile çok daha fazla okuyucunun ilgisini çekebileceğimizi düşünüyoruz. Tabii ki, çeşitli yabancı forumlar ve sitelerde yayınlanan yazılarımız sayesinde daha fazla yabancı misafir ve özellikle yabancı firmaların pazarlama ve reklam departmanlarından yetkililerin sitemizi ziyaret etmeye başlaması yeni sitemizi ivedilikle açmamızı gerektiren bir diğer husustu. Açıklıkla söylemek gerekirse, tüm bu yazıların ve incelemelerin bu denli basit bir yapı vasıtasıyla dağıtıldığını anlatmak ve zaman zaman inandırmak gerçekten zor olmaya başlamıştı. Ancak şimdi her ne kadar teknolojik ve görsel açıdan çok gelişmiş bir sitemiz olmasa bile, üzerini kendi logomuzun süslediği ve oldukça derli toplu yeni sitemiz kullanıcıları, meraklıları ve okuyucularımızı karşılıyor. Umarım bu gelişmeler sizleri de en az bizler kadar heyecanlandırıyordur. Dergimizi sanal ortamda çıkartmamızın en büyük amacı, şahıslara herhangi bir maddi yük getirmeden yayın yapabilmeyi sağlamaktı. Bugün Stereo Mecmuası herhangi bir ürün satmadan, derginin kendisi ve dergimizin yeni açtığımız resmi forumlarında okuyucu ve kullanıcılarımızdan “zorunlu” bir

ücret talep etmeden, çok büyük yatırımlar yapmadan amacına uygun dijital platformlara sahip olmuştur. Bilgi açısından gelişmiş özellikler sunarak yayın yapmanın ve yayınlanan yayının reklamını yapmanın gerçekten bir maliyeti vardır ama Stereo Mecmuası tüm işlevleri kendi bünyesinde kodlayacak bir gönüllü grubuna sahip olduğundan, yeni web sitesi, forumları ve diğer tüm alt fonksiyonları için ne okuyucularından herhangi bir ücret talep etmesine, ne sektörel firmalarla yüksek tutarlı reklam anlaşmalarına girişmesine gerek kalmamıştır. Bir diğer konu Stereo Mecmuası tamamen kendi imkanları ile duyurulmaya çalışılan bir elektronik dergi olduğundan, yazılı ya da internet bazlı yayın kuruluşlarına reklam vermek için herhangi bir bütçemiz yok. Bunun yerine dağıtımımızı sağlamak için kullandığımız çeşitli araçlar bulunmaktadır. Bu noktada bizlere destek olan forumlar, web siteleri, çeşitli yollarla hazırladığımız mail grupları bu araçların önde gelenleri. Ayrıca okuyucularımızın bir kısmı, kendi mail listelerindeki dostlarına da dergimizin tanıtımlarını mail atarak bize katkıda bulunuyorlar. Bu araçlar ile belki ülkemizde bu konu ile ilgilenen herkese ulaşamıyoruz ama dergimizin tanıtımı için elimizden geleni yapıyoruz. Bu noktada siz değerli okuyucularımızdan da daha fazla destek bekliyoruz. Son zamanlarda çeşitli platformlarda dergimizle ilgili haberleri yayınlayamadığımız için bizim için destekleriniz çok önemli. Stereo Mecmuası, aslında neden yapmıyoruz diyerek ortaya çıkan bir dergi. Daha ilk senemizi doldurmadan hem ülkemizde hemde yurt dışında ismini duyurmayı azda olsa başarmış bir platform. Bu platformun en önemli özelliği dergiye yazı yazan herkesin amatör duygularla olaya sarılması. Web sitemizi kodlayan grup, yazıları yazan editörler, yani emeği geçen herkes gönüllü olarak bu olayın içerisinde bulunuyor. Bu çapta bir çalışmayı ortaya koymak için verilen çabanın genelde karşılığını sizlerden gelen olumlu geri dönüşlerle alıyoruz. Bir diğer mutluluğumuz web sitelerimizin istatistikleri. Dergilerimizin indirilmesi, bizim tirajımız aslında ve bu tirajın günden güne artması bizim en büyük mutluluğumuz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Zaman zaman olumlu eleştirilerin yanında olumsuz eleştirilerde oluyor tabii ki. Bunlardan en önemlisi derginin formatının biraz daha geliştirilmesi noktasında. Bende bu eleştirilere kesinle katılıyorum ve bu sayıyı aslında size bambaşka bir formatta sunmayı planlamıştım ama geçen aylar içerisinde o kadar fazla gelişme yaşadık ki, inanın yeni format üzerinde çalışmaya ne takat nede zaman kaldı. 7. sayımızda format konusuna çok ciddi olarak el atacağız. Bu konuda aslında 5. sayımızda verilmiş bir sözüm vardı. Ama yeni web sitesi, forumlar ve TV'de yayınlanacak kısa çekim çok ciddi zamanımızı aldı. Bu konuda yaşanan gecikmeden dolayı çok üzgünüm. Ama biraz geçte olsa, bu konuyu mutlaka çözeceğiz. Bir diğer istek, derginin İngilizce'ye çevrilmesi konusunda yoğunlaşıyor. Bu konuda kalbimden geçeni, samimiyet ile yazmam gerekirse, yabancı dillerde çok ama çok büyük imkanlarla yayınlanan çok başarılı hem basılı hemde dijital dergiler mevcut. Bu alanda bizim yurt dışına katkımız olabilecek konulardaki yazıları zaten İngilizceye çevirip gerekli yerlere gönderiyoruz ve geri dönüşleri zaten biliyorsunuz. Bu yolun ben daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Belki çok uzun zaman sonra yabancı dillere birebir çeviri yapacak kadar yayın kalitemizi geliştirebilirsek neden olmasın. Ama şu an için güzel bir rüya olduğunu düşünüyorum, bilmem sizler ne dersiniz?

Benim kafamdaki bir diğer şey ise, ülkemizin dört bir yanından bu hobi ile ilgilenen kişilerden makaleler ve incelemeleri yeni web sitemizde yayınlamak. Bu konuda çeşitli Türkçe sitelerle işbirliği imkanları konusunda ilerleme sağlamanın yanı sıra, sizlerden gelen incelemelere web sitemizde yer vermeye başladık bile. Bu noktada yakın gelecekte çok daha fazla yazının bizlere ulaşacağını umuyoruz. Bu şekilde çok daha ilginç konularda yazıları barındırma imkanımız ve gizli kalmış cevherleri sizlerle tanıştırma şansımız olacağına inanıyorum. Tabii bu arada açılması için en çok istek alan okuyucu mektupları köşesini de gelecek sayıdan itibaren yayınlamaya başlayacağız. Bu noktada bizlere eleştirilerinizi, olumlu görüşlerinizi mail atarsanız ve yayınlanmasını istiyorum gibi bir ibare eklerseniz çok seviniriz. Gerçek isim ve mail adresleri ile yazdığınız elektronik mektubu aşağıdaki iletişim bilgilerimiz vasıtası ile bize gönderirseniz bizde seve seve dergimizde yer veririz. Yazımda yazdığım gibi bu ay Stereo Mecmuası adına çok güzel gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeleri sizlerle paylaşmak için bu ay dergimize bizden haberler bölümü ekledik. Umarım yaşadığımız gelişmeler sizler için de en az bizler kadar heyecan verici olur. Belki Mecmua projesi, benim karanlık zihnimden çıkan bir alamet-i farika olduğundan ve dergiye katkısı olan dostların verdikleri emeklerin etkisi ile, yaşanan gelişmeleri fazlaca büyütüyor olabiliriz, belki de az bile yazıyor olabiliriz. Bu ikisi arasında ince bir çizgi var. Bu noktada tamamen gönülden ve karşılık beklemeden, dergiyi beğenilerinize sunan bizleri mazur görmenizi rica ediyorum. İnanın belki küçük görünen bir gelişimin bile bizlerde yarattığı coşku büyük oluyor.

Diğer bazı olumsuz tepkiler ise, özellikle bir grup tarafından seslendirilen ve genelde dergimizi okumaya tenezzül bile etmeyen kişilerden geliyor. Bu noktada yazılacak çok şey olsa da, gereksiz polemikler içinde bulunmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Bu tarz eleştirilere “eğer gerek görürsek” Mecmua adına aramızda bulunan yaşça ve liyakaten en büyüklerimiz elimizdeki imkanları Bu ayda gevezeliğim tuttu. Artık burada kullanarak cevap verebilirler. kesip, sizleri yeni sayımız ile başbaşa bırakmak istiyorum. Keyifli okumalar. Neyse sıkıcı konulara girmeyelim değil mi, sonuçta 6. sayımızı çıkartmayı başardık ve Hakan muhtemelen yine başarı ile dağıtacağız. Artık Stereo Mecmuası İletişim Adresleri şimdiden bir sonraki sayıya bakmalıyız. Bir sonraki sayımızda okuyucularımızdan da çeşitli öneriler bekliyoruz. Bizim kafamızdaki Web Sitemiz: www.stereomecmuasi.com ilk yenilik hifi konusunda bir karikatür köşesi. Her ay sizlerden gelecek bir karikatürü dergimizde yayınlamayı çok istiyoruz. İster İletişim: stereomecmuasi@gmail.com elle çizip scan edip gönderin veya bilgisayar veya info@stereomecmuasi.com ortamında yaratın. Konusunun hifi ve olması yeterli. Sanırım malzeme sıkıntısı asla yaşanmayacak bir hobimiz var değil mi?

Stereo Mecmuası Sayı 6


Stereo Mecmuası’ndan Haberler

Stereo Mecmuası için geçtiğimiz ayların en önemli gelişmesi kendi web sitemizin açılmış olması. Web sitemiz oldukça basit olarak hazırlanmış olsa da, gün geçtikçe sizlerin katkıları ile gelişiyor. Sitemizin en çok gören kısmı muhtemelen haberler bölümümüz. Daha sonraki sayfalarda okuduğunuz sektörel haberler bölümümüz firmalardan elimize ulaşan bültenlerle günlük olarak güncelleniyor. Aynı zamanda bu bölüm RSS hizmeti ile desteklenmiş durumda. Herhangi bir RSS Reader programı kullanarak yeni haberler bilgisayarınıza hızlı bir şekilde ulaşabiliyor. Sitemizde interaktif paylaşımı sağlayabilmek için kapsamlı bir hifi forumunu da kullanımınıza sunduk. Eski forumlarımız gibi belli bir düzeyin korunması için emek gösterdiğimiz forumumuzda dergi yazarlarımızın kendi bölümleri de mevcut. Aklınıza takılan tüm soruları, düşüncelerinizi forumlarımız vasıtası ile direkt olarak yazarlarımıza ulaştırabilirsiniz. Geçtiğimiz ayların bir diğer önemli gelişmesi ise bir önceki sayımızda incelediğimiz Linn Akurate DS incelememizin Linn firmasının web sitesindeki ürün incelemeleri bölümünde yer almasıydı. Birbirinden büyük dev dergi ve web sitelerinin arasında Stereo Mecmuası'nın isminin geçmesi bile inanın bizler için çok gurur verici bir gelişmeydi. Bu noktada yazıyı hazırlayan Sn. Toygan Eren başta olmak üzere, çevirisini yapan, yazıyı düzenleyen tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Bir diğer başarılı yazımız ise Acoustic System rezonatörleri konu alan İzmir Gets Tchanged yazımız idi. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi aşağıda bulacaksınız. Yeni web sitemiz ve alt fonksiyonların hifi dünyamıza belli bir sinerji getirmesini umuyoruz. Sitemizin adresi: http://stereomecmuasi.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


Izmir Gets Tchanged Geçtiğimiz aylarda Stereo Mecmuası, Acoustic System firmasından Franck Tchang'in Türkiye ziyaretini konu alan 6Moons yazısı ile oldukça ilgi çekti. Bu ilgi sadece 6Moons ile sınırlı kalmadı, dünyanın bir çok yerinde farklı dillerde dergi ve forumlarda kendimize yer bulduk. Muhtemelen hifi alanı uluslararası arenada ülkemize bakışın farklı olduğu iki elin parmakları kadar az olan sektörlerden bir tanesi ve bu noktada Stereo Mecmuası bugün ülkemizin hifi alanında yurtdışına açılan penceresi konumunda. Bu güzel yazımızın İngilizce versiyonunu 6Moons web sitesinde Industry Features bölümünde okuyabilirsiniz. Aynı yazının Türkçe versiyonunu ise yeni web sitemizde okuyabilirsiniz. İngilizce yazımız: http://6moons.com/industryfeatures/franckturkey /izmir.html aynı yazının Türkçesi ise web sitemizde: http://stereomecmuasi.com Şimdiden keyifli okumalar.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Sektörel Haberler Sigma Ses firması İngiltere'nin ilgi çeken Black Rodium ve bünyesindeki Polar Cables ürünlerinin ilk sample'larını ithal etmeye başladı. Black Rhodium yelpazesinde, hoparlör kabloları, stereo ara kabloları, sayısal iletim kabloları, enerji kabloları ve bağlantı uçları yer alıyor. Bunların arasından, Disco, Tango ve Salsa tekli çift hoparlör kabloları, Rhapsody, Rhythm, Harmony, Prelude, Illusion, Coda stereo ara kabloları, Sapphire HDMI kabloları ve muz bağlantı uçları örnekleri geliyor. Daha ayrıntılı bilgiyi Sigma Ses firması web sitesinden alabilirsiniz. Ayrıca fiyatlar hakkındaki bilgi için lütfen linki takip ediniz. http://sigmases.com/plist/hificab.htm JBL'in 60. yılı için üretilen TL 260 performans ve zerafeti birleştiren tasarımıyla göz alıcı. Bu model, mükemmel seviyede akustik hassasiyeti ve müzikal gerçekliği elde etmek için, JBL’nin transduser ve kapsama teknolojisindeki en son gelişmelerle birlikte önceki modellerin onaylanmış tasarım taslaklarını bir araya getirmektedir. JBL’in TL 260’da kullandığı ana yenilik, 40 kHz’e kadar uzatılmış frekans cevabı sağlayan yeniden geliştirilmiş ultra yüksek frekanslı bir transduser'dır. Mükemmel ölçüde hassas ve tabii ses kalitesini elde etmek için JBL TL260, şirketin hoparlör tasarımı ve mühendisliği alanındaki en gelişmiş çalışmalarını bir araya getirmektedir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan orijinal performansta olağanüstü derecede doğru ses oluşturma kabiliyeti ile müzikseverlerden tam not almıştır. Sfrkd tarafından ülkemiz için belirlenen satış fiyatı KDV dahil 3286 dolar. Daha fazla bilgi için; www.sfrkd.com Bu ayın bir diğer yeni ürünü Usher firmasından geliyor. Usher firması Dancer serisinin yeni ürünü BE-10 hoparlörü tanıttı. Firma Berylium Tweeter'lara sahip oldukça şık bir ürün çıkartmış yine. Ürünün Extreme Audio tarafından bildirilen satış fiyatı KDV hariç 17.520 USD. Ürünün teknik özellikleri ise şu şekilde, tweeter; Be dome 1.25" (9980-20BEA),Mid sürücü; Be dome 5" (0541A), and bas sürücü 11" (ETON 11-584) Ürünün hassasiyet değeri, 89 desibel ve frekans aralığı (-3 dB): 24 Hz ~ 40 kHz olarak verilmiş. Ürün hakkında daha kapsamlı bilgiyi Extreme Audio firmasından alabilirsiniz. www.extreme-audio.com Fransızların en büyük hoparlör üreticisi Focal JMLab'ın lifestyle segmentinde yer alan zarif tasarımlı Dome serisi ilgi çekici ve şık tasarımıyla hem göz dolduruyor hemde teknik özellikleri ile şaşırtıyor. Fransız mühendisler 0.g litre hacimli hoparlörlerin 1.4 litre hacimli hoparlörler ile aynı bas performansına sahip olduğunun altını çizmekteler. Anlaşılan Focal'in deneyimli ekibi Dome serisini tasarlarken yoğun bir mesai harcamış. Ünlü üretici tüm bu teknik özelliklerin yanısıra tasarıma oldukça önem vermiş ve hemen her mekanda kullanılabilecek şıklıkta bir hoparlör tasarlamayı başarmış. Ürünle ilgili ayrıntılı PDF dosyalarında teknik detaylar incelenebilir. http://www.focal.tm.fr/catalogue-docs/EN/29/files/1599.pdf.Ürünle ilgili ayrıntılı bilgiler için ise Extreme Audio ile iletişime geçebilirsiniz. www.extreme-audio.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


İtalyan Bluenote firması yeni ürettiği bir dizi elektrik kablosunu duyurdu. Lucca adı verilen seri şimdilik 3 kablodan oluşuyor. En ucuz versiyon bakır kullanılarak üretilmiş iken, daha pahalı ürünlerde firmanın gümüş kabloları kullanılıyor. Türkiye için fiyatlar yaklaşık 150 Euro civarından başlamakta. Daha ayrıntı bilgi için, www.filelektronik.com Sevdiğimiz pikap üreticilerinden uzun seneler sonra ilk kez yeni bir pikap duyurdu. Eski Star Trek filmlerinden fırlamış tasarımları ile ilgi çeken ünlü üretici Serie 10 ismini verdiği pikabında pikabın şasisi, motor bileşenleri ve platter haricinde S7.1 adını verdiği yepyeni bir kolda hazırlamış. Geleneksel unipivot tasarımdaki ürünün teknik özellikleri ilgi çekici. Daha fazla bilgi için; http://www.recordplayer.com Dinleti Müzik bültenlerinde yer alan bir diğer yeni ürün, Ancient Audio SingleSix monoblok güç amplifikatörleri. Polonyalı firma 6C33 lambasını kullanan ve kanal başına yaklaşık 18w güç üreten yeni single ended tasarımlı amplifikatörle şimdiden hifi medyasında ilgi odağı olmuş durumda. Firma geleneksel granit tarzı şasi yapısını bu üründe de kullanmış. Ancinet Audio, üst üç sınıf için geliştirilen Lector serisi CD okuyucuları ile tanınmakta. Bültendeki fiyat yaklaşık 10.000 Euro civarında. Bir diğer yeni ürün ise Fransız Isem firmasından. Firma yeni monoblok Class A amplifikatörünü olan Quasar Ultimate'in teknik özelliklerini duyurmuş. Yaklaşık 15.000 Euro'luk satış fiyatına sahip ürün ile ayrıntılı bilgiyi, www.dinletimusic.com adresinden alabilirsiniz. Geçtiğimiz ay bazı önemli müzisyenleri kaybettik. Bunlardan ilki, İsveçli piyanist Esbjorn Svensson idi. EST olarak tanınan triosu, Esbjorn Svensson'un yanısıra Magnus Oestrom ve Dan Berglund'tan oluşuyordu. Müzisyen, kendi ülkesindeki bir dalış sırasında hayatını kaybetti. Bir diğer önemli kayıp Türk Sanat Müziği bestecisi Avni Anıl. İzmir'li müzisyen uzun sanat yaşamı boyunca Türk Müziğine önemli bestelerin yanısıra Musiki Sözlüğü gibi önemli yazılı eserlerde bıraktı. Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un, Gün be gün yaşanan o hatırayı unutup bir yana atmak olmaz ki ve Dilşad olacak diye kaç yıl avuttu felek gibi önemli şarkıları ile sonsuza kadar yaşayacak besteciyi bizde rahmetle anıyoruz. Bir diğer yeni ürün haberi de Extreme Audio'dan. Amerikalı Theta firması yeni jenerasyon fully differential balanced marisinde üretilmiş ilk DAC ve Pre kombinasyonu olan Generation VIII Series 2 ürününü duyurdu. İlk stand-alone DAC'ını 1987 yılnda piyasaya süren firma, bu yeni üründe tüm mühendislik hünerini göstermiş. Firma tüm ürünlerini Amerika'da üretiliyor. Daha ayrıntılı bilgi için Theta Digital web sitesini ve Extreme Audio web sitesini ziyaret edebilirsiniz. İngilizlerin önemli hoparlör markalarından bir tanesi olan Mission'ın markasının yeni ürünlerinden olan Elegante E3 serisi hoparlörler İzmir Quad Türkiye/Fonetik firmasında demoya sunuldu. Ayrıntılı bilgi ilerleyen sayfalarda. Web adresi; www.quad-turkey.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


Analog devi Thorens 125. yaş gününü Jubilee adını verdiği yeni pikabı ile kutluyor. Yeni pikabın fiyatı yurt dışında yaklaşık 35.000 Euro. Thorens 125. yılı anısına bu pikapta yeni mühendislik becerilerinin tamamını sergilemiş. Ayrıca Thorens, Alman Profil şirketiyle birlikte kendi plaklarını da üretmeye başlıyor. Şimdilik haberi duyrulan plaklar şu şekilde, Sir Colin Davis yönetiminde Berlioz'un Requiem'inden Lacrymosa Bernard Haitink yönetiminde Bruckner'in 6. senfonisi Giuseppe Sinopoli yönetiminde Richard Strauss'un Death and Transfiguration, Kyrill Kondrashin yönetiminde Shostakovich'in 15. senfonisi. Ayrıntılı bilgi için: http://sigmases.com

Normalde “Sektörel Haberler” bölümümüzde büyük resimlere yer vermiyoruz ama bu resim yer verilmeyecek gibi değildi doğrusu. Yukarıda gördüğünüz sistem, Magico V3 hoparlörler ve Amerikalı Audio Research firmasının referans bileşenlerinden oluşuyor. Resimdeki Audio Research cihazlar, Ref3 Pre-amplifikatör, 610t Power Amplifikatör ve kaynak olarak Ref7 CD okuyucu. Fotograftaki ise Lotus Concept firmasından Tunç Bey. Yolunuz İstanbul Akmerkez'e doğru düşerse sanırım bir göz atmak istenebilecek bir görüntü. Ürünler hakkında ayrıntılı bilgi için, www.lotusconcept.com ATC'nin entegre amplifikatörü SIA2-150 Sigma Ses stoklarında. Teknik özellikler, Kanal başına 8 ohm yükte 150 watt A/B sınıfı çıkış katı, Tam anlamıyla bağımsız, gürültü oranı çok düşük ön yükselteç devreleri, Çok kuvvetli bir güç kaynağı, Hat düzeyinde aktif alt bas destek hoparlörü çıkışı, Ek güç yükseltecini sürmek için ek önyükselteç çıkışı, Giriş hassasiyeti 350mV Giriş Özdirenci 22k Ω Frekans tepkesi 5Hz-200kHz +/- 0.1dB Sinyal / Gürültü oranı 100dB Geçiş karışması 90dB’den iyi, Toplam Harmonik Bozulma -90dB/0.0032% http://sigmases.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


Dünyada ve hifi sektöründe, üst sınıfta pek çok firmaya DAC (DigitalAnalog Convertor) alanında gerek fiyatları, gerekse kalitesi ile rakip olarak gösterilen, özel el üretimi ve yapımı Stylos firmasının yeni ve özel DAC ürünlerinin Türkiye Distribütörlüğü Dinleti Müzik firması tarafından yapılacak. Ankaralı firma, ülkemizdeki fiyatların dünyadaki fiyatlarla aynı olacağı müjdesini de vermekte. Daha ayrıntılı bilgi için, www.dinletimusic.com Ünlü Danimarkalı üretici Moerch'un üst seviye DP-6 pikap kollarının ilk kez özel krom kaplama versiyonları ilk kez ülkemizde. Bu zarif kolların 9 ve 12" seçenekleri bulunmakta. Unipivot yapıdaki bu kollar, hem teknik özellikleri hemde zarif yapıları analog severlerin büyük ilgisini çekmekte. Danimarka yapımı bu özel ürünler, en etkileyici unipivot tasarımlardan birisi olarak tüm dünyadan meraklıların gözdeleri arasındadır. Daha fazla bilgi için, www.filelektronik.com Konektörlerin, bir müzik sisteminde mevcut olan "zincir halkaları" arasında çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyor ve bu zincir içerisinde iyileştirme yapmak istiyorsanız WBT'nin yeni konektörleri aradığınız ürün olabilir. Tamamen yenilenmiş yapıları ile yüksek performans sunan WBT-0610 gümüş veya bakır konektörler ülkemize ulaşmış durumda. Daha fazla bilgi için www.timpani.com.tr Amerikalı üretici Boulder, kendi ülkesinde 24.000 dolarlık fiyat etiketine sahip PC tabanlı bir dijital kaynağı tanıttı. Şu an için popüler tüm dosya türlerini çalabilen cihaz, üst düzey teknik özelliklerin yanısıra kullanıcı dostu menüleri ile de oldukça iddialı. Firma bu cihazda gelişmiş bir DAC'ın yanısıra kendi patenti olan Eigen Digital Filtering Algorithm sahip filtreleme sistemlerine de yervermiş. Yakın zamanda savaş alanına dönen digital stream pazarında iddialı bir firma olmayı hedefleyen Boulder hakkında daha fazla bilgiyi www.boulderamp.com adresinden alabilirsiniz. Linn, basın bülteninde de yeni bir dijital stream player'ın tanıtımı vardı. Majik DS isimli bu yeni ürün, geçen sayımızda incelediğimiz Akurate DS modeli cihazın küçük kardeşi. Bültende israrla üzerinde durulan konu, Majik DS'in kullanım kolaylıkları ve genişleme olanakları. Ürün ile ilgili daha geniş bilgi için hem Linn'in web sitesi olan www.linn.co.uk adresini hemde firmanın Türkiye distribütörü olan Timpani Elektronik'in www.timpani.com.tr web sitelerini ziyaret edebilirsiniz. Bir yeni stream player haberi de ünlü İngiliz üretici Naim'den. Teknik özelliklere bakıldığında en ilgi çekici olan bilgi ürünün kendi içerisinde RAID adı verilen teknoloji kullanılarak birbirinden bağımsız ama paralel çalışabilen 2 hard disk sayesinde otomatik yedekleme yapabilmesi. Bu sayede müzik arşivinizin bulunduğu hard disk'te bir arıza olması durumunda bile diğer disk üzerine yedeklenmiş image ile herhangi bir kaybınız olmuyor. Daha fazla bilgi; www.naimaudio.com adresinden alınabilir. Markanın Türkiye distribütörü ise, Extreme Audio

Stereo Mecmuası Sayı 6


Mavi Hifi tarafından Türkiye distribütörlüğü yapılan Alman pikap üreticisi kendi evinde yapılan Münih High End fuarıyla birlikte yeni pikap modellerini tanıtmaya başladı. Mavi Hifi'dan aldığımız bilgiye göre Transrotor ZET-1 modeli pikabının farklı renk opsiyonlarını tüketicilerin beğenisine sunmuş durumda. Sol üst köşede görülen ZET-1 için belirlenen fiyat 2.400 Euro. Firmanın ilk kez piyasaya sürdüğü yeni ürünleri ise, sağ üst köşede bulunan Panda 9, 1.850 Euro sol alt köşede bulunan Opaco 25/60 modeli 2.250 Euro sağ alt köşede bulunan Enya 12 modeli 5950 Euro, birde burada resmi olamayan Avorio 25/60 modeli 1.800 Euro fiyat etiketleriyle kullanıcılara sunulmakta. Transrotor firmasının pikapları istenirse ayrı parçalar şeklinde alınabiliyorlar. Tüm pikaplarda, Rega ve SME kol opsiyonları bulunmakta. Tüm Rega kollar ise Alman üretici tarafından modifiye edilmiş. Daha ayrıntılı bilgi için, www.mavihifi.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz. Thorens'ten giriş seviyesi yepyeni bir pikap. Thorens Mini. İsminin mini olması, sadece fiyatına yansımış, teknik özellik anlamında pikap pek minik sayılmaz. Direct Drive tasarlanmış olan pikap 33” ve 45” devirleri destekliyor. Firmanın kendi kolu olan TP 17 ile donatılan ürün DMS 251S iğne ile geliyor. Opsiyonel olarak entegre pikap katı ve otomatik stop seçenekleri sunulmakta. Ürünün Türkiye için belirlenen fiyatı KDV dahil 248 Euro. Gelecek sayımızda Thorens Mini'yi okuyucularımız için test edeceğimizi şimdiden müjdelemek isterim. Bu arada açıklıkla söylemek isterim ki, uzun süre sonra test içinde olsa tekrar bir Thorens kullanacak olmam beni çok heyecanlandırıyor. Sonuçta pikap denilince ilk akla gelen markalardan birisidir Thorens. Ürün hakkında daha geniş bilgiyi www.sigmases.com adresinden alabilirsiniz. 7. sayımızda bu ürünün incelemesinde görüşmek üzere.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Türkiye piyasasına yeni giriş yapan Roth Audio farklı tasarımı ve doğal sesi ile müzikseverleri kendisine hayran bırakmaya hazırlanıyor. Müziği en doğal hali ile dinlemek ve en iyi performansı elde etmek arzusu ile üretimi gerçekleşmiş bir marka Roth Audio. Firma ürünlerini tasarlarken ve üretirken sadece iyi müzik dinlemeyi ve duymak istediğiniz performansı size sunmayı hedefledi. The Music Cocoon’ınız (MC4) Apple ipodunuzla, CD çalarınızla, taşınabilir ses cihazınızla veya 3,5 mm jack soket bağlantısı yapılabilecek bir ses cihazıyla kullanabilirsiniz. Bu şu anlama geliyor ki müzik kaynağınız ne olursa olsun MC4’nuzu her şekilde kullanabilirsiniz. Daha fazla bilgi için; www.sfrkd.com

Timpani web sitesinden videolar. Türk odyofillerin yakından tanıdığı Sn. Adnan Arduman, kendisinin tasarlamış olduğunu düşündüğü su ile çalışan bir ampli (ya da müzik sistemi) modellemesi yardımıyla triod lambanın işleyişini, "bias" akımını ve "A Klas" tanımlamasını anlatmaya çalışıyor. Timpani Elektronik'in videolarına, firmanın web sitesinin teknik yazılar bölümünden erişebilirsiniz. Daha fazla bilgi için www.timpani.com.tr AMX Akıllı Mekan Otomasyonu yaşam alanlarınızı rahatlatmak ve hayatınızı kolaylaştırmak için sizin ihtiyaçlarınıza uygun hizmeti, kullanım kolaylığı ile size sunuyor.Yaşam standardınızı yükseltmeyi hedefleyen AMX yeni ürünü kablosuz MVP 5200i ile size sunduğu hizmetleri kolaylıkla kontrol etmenizi sağlıyor. İlk bakışta ince ve küçük görüntüsü ile göze hitap eden ürün, flat ekran ve yüksek çözünürlüklü ekran görüntüsü, aşağı/yukarı ve sağ/sol tuşları ile sizi yormadan ve zaman kaybına sebep olmadan kullanım kolaylığı sağlıyor. Hem masaüstü hem de duvar tipi olmak üzere 2 farklı kullanıma uygun olarak parlak beyaz ve parlak siyah olarak üretilmiştir. Daha fazla bilgi için; www.sfrkd.com Quad'ın uzun süredir üzerinde çalıştığı, ünlü tasarımcı Tim deParavicini'nin de bizzat gelişim sürecinde yeraldığı yepyeni amplifikatörü II-eighty Türkiye'de de görücüye çıktı. Şimdiye kadar üretilen Quad ampliler içerisinde en güçlüsü olan II-eighty klasik Quad çizgilerine sahip monoblok yapıda bir ampli. Her amplide 4 adet KT88, rektifier olarak 1 adet 6SN7, giriş lambası olarak ise, 2 adet 6SL7 kullanılmış. Amplinin gücü 88W olarak veriliyor. Gelecek sayımızda bu ampli ile ilgili dinleti notlarını sizlerle paylaşmayı çok isterim. Daha ayrıntılı bilgi için; www.quad-turkey.com Geçtiğimiz sayımızda beğenilerek okunan Linn Akurate DS incelemesine imza atan Sn. Toygan Eren “baba” oldu. Stereo Mecmuası ekibi olarak Toygan ve Pınar çiftini tebrik ediyor, Allah analı babalı büyütsün dileklerimizi sunuyoruz. Stereo Mecmuası web sitesinde “Sektörel Haber”ler bölümü günlük olarak güncellenmektedir. Firmalardan gelen bültenlere göre şekillenen haberler böümümüzü takip ederek Türkiye hifi piyasasındaki gelişmeleri takip edersiniz. Ayrıca RSS feed özelliğimizi kullanarak haberlerin kullandığınız mail programları ile takip edebilmeniz de mümkün. Tabii ki, hem bültenleri yayınlamak için ne kontor satın almanıza ne de ücret ödemenize gerek yok. Web sitemizin tüm alt fonksiyonları gibi bu özellikte ücretsiz :)

Stereo Mecmuası Sayı 6


Makale Hifi 'nin Ufak Bir Tarihçesi Bölüm III Bu yazımızın birinci bölümü Stereo Mecmuası'nın 3. sayısında yayınlanmıştı. Lynn Olson’un yazılarından aslına olabildiğince sadık kalmaya çalışarak ve kendisinden gerekli izinler alınarak tercüme edilmiştir. Kendisine buradan bir kez daha teşekkürlerimizle – Thank you Lynn. Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Ben kimim? Antik çağdan kalma olan bu sorular hala bizi terketmiş değiller. Ufak değişikliklerle bu soruları müziksever, odyofil, hobici veya usta-mühendis’in ilgisini çekecek şekle dönüştürülebilir. Ses röprodüksiyon (sesi tekrar canlandırma) sanatı nereden geliyor? Bu sanat nereye gidiyor? Ben bu sanattan neler bekliyorum?

ırkçılığın vahşetini dindirmeye başladı. 1950'lerin katı toplum kuralları ve sosyal baskıları 1960'larda yerlerini ütopik sayılabilecek özgürlük ve "deneme"ye bıraktılar. Biz yine de ufacık Hifi havuzumuza dönelim. Bu sosyal ve teknik ilerlemelerin yaşandığı yıllar monofonik sesten stereofonik sese geçmek için ideal oldular. 1958'de Los Angeles'te bir komisyon, ileride dünya standardını oluşturacak sisteme karar vermek için birbiriyle yarışan 3 projeden birini seçmek üzere toplandı. Ve daha da önemlisi, doğru seçimi yaparak en iyisini seçtiler! (Tam 14 yıl sonra ve Quadro adı ile anılacak olan sistem için de bir toplantı yapıldı ve o toplantı tam bir şirketler savaşı ve ortak yol bulma yönünde fiyasko ile sonuçlandı... tıpkı günümüzde yaşanan SACD ve DVD-A'da yaşadıklarımız gibi!)

Bölüm III Bugünlerde 1950'li yıllara duyulan nostalji ele alındığında çoğunlukla gözardı edilen bir konu da 50'lerin sonu ile 60'ların başında görülen ve son derece hızlı olan teknolojik gelişme ile sosyal değişimdir... Yaşadığımız son 20 yıla baktığımızda bilgisayar teknolojisinin ilerlemesi dışındaki konularda kayda değecek pek fazla bir şey gözlememekle beraber yaşadığımız yıllar sosyal ve politik olarak reaksiyon yıllarıdır. Bizim için gelecek, filmlerde izlediğimiz agresif kurguların ötesine gitmezken o yıllarda gelecek çok "gerçek" ve heyecan verici bir durumdu. 1954-64 yılları arasında şunlara tanıklık edildi: Siyah-beyaz televizyon renklendi. Audio, masa başı radyolarla devasa konsollardan daha zarif ve ev ortamına uygun stereo cihazlara dönüştü. Çok kaliteli FM yayınları yaygınlaştı. Uçaklar yavaş ve gürültülü Super Constellation ve DC-7 gibi modellerden hızlı ve daha sessiz Boeing 707'lere dönüştü. Eyaletlerarası karayolları trafiği, bol trafik ışıklı 2 şeritli yollardan 4 şeritli otobanlara geçti. Uzay araştırmaları inanılmaz bir bilim-kurgu rüyası olmaktan çıkıp günlük bir geçeğe dönüştü. Bu arada sosyal değişiklikler de herkesi derinden etkiledi... Rock'n'Roll doğduğu gettolardan sıyrıldı. "Civil Rights" Toplumsal haklar

Westrex 45-45 stereo sistemi 33'lük ve 45'lik plaklar için dünya standardı olarak kabul gördü ve iki seneden az bir süre içinde tüm plaklar hem mono hem de stereo olarak piyasalara sürüldü. (Aralarındaki 1 dolarlık fark, bugün bit pazarlarımızda sıkça rastladığımız mono plakların fazlalığının açıklamasıdır) Zaman içerisinde stereo müzik mono'nun yerini aldıkça dinleyiciler devasa horn hoparlörlerle büyük kapalı kasa hoparlörlerden de vazgeçmeye başladılar. Odanın bir köşesinde büyük de olsa tek bir hoparlörün bulunması, tıpkı evde bir piyano bulundurmak gibi kabul edilebilir bir olay, hatta günün muhabbet konusu bile olabiliyordu... Ancak aynı büyüklükte iki adet hoparlör, ayrıca bir de stereo efektini

Stereo Mecmuası Sayı 6


düzgünce alabilmek için simetrik olarak yerleştirme gerekliliği birçok müzikseverin pratik hayatını zora koştu. (WAF'ın doğuşu!) Stereo'nun doğuşu, bookshelf veya raf tipi hoparlörü olarak anılan (o yılların reklamlarında bu hoparlörler her zaman evlerin kitap raflarında resmediliyorlardı) hoparlörleri, New York'ta yerleri kısıtlı olan stüdyo veya apartman dairelerinden hifi geneline taşıdı. Acoustic Research bu tip hoparlörleri akustik süspansiyon adını verdikleri teknikle imal eden öncü şirketlerdendi. 1954 yılında piyasaya sürdükleri AR-1 ile başlayan serüven daha sonraki yıllarda AR-3, AR-2 ve AR-4 ile devam etti. Acoustic Research'ın kurucularından Mr. Kloss, daha sonra AR'den ayrılıp KLH isimli firmasını kurdu ve AR ürünlerine benzer hoparlörleri geliştirdi. Raf tipi hoparlörlerin başarısı sadece daha ufak boyutlarda olmaları değildi. AR ve KLH hoparlörleri daha düzgün bir frekans aralığına sahip olmakla beraber ufak kasaları kontrplaktan imal edilen büyük boyutlu rakiplerinkinden daha sağlam olup daha az esneklik gösteriyordu. Büyük hoparlörler çok daha dinamik ve etkili olmalarına karşın AR ve KLH'lerde daha az renklendirme vardı. İlk kez müzikseverler doğru çalma konseptiyle karşı karşıyaydılar. Düşük verimli olan bu ufakça hoparlörler Kuzey Amerika ve İngiltere'de gerçek hifi ile özdeşleşip büyük hornlar gerici ve antika sayılmaya başlanmıştı. Avrupa'nın başka ülkeleri ve Japonya'da ise hornlar hiç bir zaman göz ardı edilmediler zira bu ülkelerdeki odyofiller her zaman düşük distorsyon ile geniş dinamik aralığına değer verip, Anglo-Amerikan anlamındaki flat response düzgün frekans ve accuracy hassasiyete tercih ediyorlardı. AR ve KLH Kuzey Amerika'da büyük satış başarıları elde ederken BBC mühendislerinden D.E.L. Shorter, halen günümüzde kullanılan FFT ve MLS tekniklerinin yolunu açacak olan ve modern hoparlör dizaynını olanaklı kılacak olan "delayed resonance" gecikmeli rezonans'ı tanımlama çalışmalarını başlatmış hatta ölçümlemelerine de girişmişti. Gecikmeli rezonans alışılagelmiş sweep frequency tüm frekansları içeren testlerle belli olmayıp tanımlanamıyordu. Bu onlarca yıl sürecek olan çalışmalar neticesinde, 1950'lerin en ilerici hoparlörü olan Quad Elektrostatiklere rakip olabilecek bir dinamik hoparlör imal etmenin önü artık açılmıştı. İlk Quad elektrostat (ESL57 veya ELS 57 olarak da tanımlanı) bugün bile hala "modern" tınlayabilen ve ilerici sayılabilecek ender klasik hoparlörlerden biridir. Bu hoparlör çok iyi "transient" cevaba, ani atak'lara, neredeyse kusursuz kare dalgalara (square waves) ve düşük intermodülasyon distorsiyona sahiptir. Modern hoparlörlerin çok azı düşük distorsiyonla iyi bir transient cevabını birlikte barındırabiliyor. Çoğu hoparlörler, eski veya yeni, alıcıyı, düşük distorsiyon .

Stereo Mecmuası Sayı 6


(horn sistemleri veya stüdyo monitörleri) veya excellent impulse response (lineer fazlı odyofil hoparlörler) arasında tercihe zorlar.

Raf tipi hoparlörlerin hassasiyeti düştükçe amplifikatör imalatçıları elektroniklerin çıkış güçlerini arttırdılar. Williamson'un KT66/6L6 bazlı 15 wattlık ampliden 35 wattlık EL34'lere geçildi. Daha sonra da 60 Wattlık KT88/6550 bazlı ampliler üretildi. O zamanların en klasik dizaylarından bir tanesi çok sevilen ve 30 yılda 500.00'in üzerinde satan Dynaco Stereo 70'tir. Bu amplinin devreleri pek sofistike olmamakla beraber çok çizgisel bir eğri de göstermemektedir. Ancak düzgünce restore edilmiş bir Dynaco 70'in sesi bugün bile imal edilmiş olan çok amplifikatörden daha iyidir! FCC 1963'te, FM Stereo yayınları için Zenith'in sistemini seçti (Crosby'nin FM-FM sistemi daha iyi bir seçim olabilirdi ancak Zenith'inki de gözardı edilemeyecek kalitede) ve FM radyosu da böylece stereo oldu. Kıtalararası tek rakip daha düşük verimlilikte olan Halstead'in sistemiydi. O da tam olarak gerçek bir stereo değil, düşük frekanslı bir sinyal aracılığıyla mono sinyali sağ ve sol olarak ayırıyordu. BBC'de stereo'ya geçme kararı aldığında İngiliz sistemleri yerine Zenith'i seçti. Zaman içerisinde de Zenith sistemi, dünya çapında eşi ender olarak görülecek bir uyum içerisinde uluslararası standart olarak kabul edildi. ABD ve Avrupa teknisyenlerinin ortak bir konuda anlaşabilmelerinin ne denli nadir olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım, renkli TV standartları ve HDTV ile ilgili yıllarca süregelen tartışmalara bir göz atmamız yeterli olacaktır. Televizyon için stereo Amerikadaki 3 büyük yayın kuruluşunun baskıları neticesinde, FCC tarafından 1964 yılında alınan bir kararla ileri bir tarihe atıldı. (Bu karar, bu 3 büyük yayın kuruluşunun

renkli Amerikan TV standardı NTSC'ye geçiş süresince masraflarını artırmamak üzere alınmıştı) Stereo TV için 20 yıl daha beklemek gerekti, ve bu süre sonrasında kabul gören sistem Zenith'in ilk teklifine çok benzer bir sistemle yapıldı. (tek fark, sağ-sol sinyal farkları için DBX kompresyonunun kullanımı oldu) Hifi'nin altın yılları konusu işlendiğinde mutlak surette hoparlörlerden söz etmek gerekir. Günümüzün ortalama hassasiyete sahip olan hoparlörleriyle eşleştiğinde, özenle restore edilmiş o zamanın elektronikleri çok iyi hatta çok modern bir ses üretirler. Peki, yine o altın çağa ait hoparlörleri restore ettiğimizde neler elde ediyoruz? Bu sorunun cevabı çok da basit değil. Tabii ki her zaman bir takım klasikleşmiş modeller vardır, örneğin efsanevi Quad ESL ile başlayabiliriz. Ancak unutulmamalıdır ki: günümüz hoparlörleri ile karşılaştırıldığında Quad'ın ciddi dinamik erim sorunları vardır. Ayrıca Quad'larla optimum stereo efektini ancak 60 cm (veya daha az) kadar bir yerden alabilirsiniz. Dinamik hoparlörler ise farklı bir konumdadırlar. Batı Yakası firmalarının, Altec ve JBL'in yüksek hassasiyetli hoparlörlerinin sesi herkese uygun olmayabilir. (özellikle klasik müzik dinliyorsanız) Doğu yakasının ürünleri ise, AR ve KLH gibi, düşük hassasiyetli olmakla beraber low resolution pek ayrıntılı değildirler. Tiz sürücüleri genelde zayıf, yüksek distorsiyonlu (yüksel intermodülasyon distorsiyonu, keskin crossoverlar) çok miktarda enerji depolayan, detayları yokeden, ses dağıtımı kaba olan tasarımlardan oluşmaktaydı. Tiz sürücüleriyle pikap iğnelerinin imalatı materyel-maddemaden teknolojisine son derece bağımlıdır. Bugün elimizde olan ve piyasada kolayca bulunan birçok materyal o yıllarda NASA'nın bile elinde yoktu. Devamı bir sonraki sayımızda.

Stereo Mecmuası Sayı 6

B.M.


Forumlarımıza üye olmak sadece birkaç saniye sürüyor ve tüm fonksiyonlar tabii ki ücretsiz

Stereo Mecmuası yazarlarına sorularınızı sorup, düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Resim Galerimizde sisteminizi diğer meraklılarla paylaşabilir ve dünyanın her yerinden resimleri de yine meraklıların ilgisine sunabilirsiniz.

Forumlarımıza “ücretsiz” üye olduktan sonra alım satım bölümümüzde, satışlarınızı ücretsiz olarak listeleyebilir ve aradığınız ürünleri paylaşabilirsiniz.

Bir firmanız var ve haberlerinizi ve yeni ürünlerinizi meraklılar ile paylaşmak istiyorsunuz. Bunun içinde ücret ödemenize gerek yok, firmalara özel bölümümüz zaten sizler için tasarlandı.

Stereo Mecmuası Resmi Forumları www.stereomecmuasi.com/forum adresinde hizmetinizde.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Söyleşi Maurizo Aterini ve Bluenote Italy

Bu sene İzmir’de hifi konusunda yabancı ziyaretçi bolluğu yaşadık sanırım Istanbul’dan sonra bu konuda en şanslı şehirde yaşıyoruz. Yabancı misafirlerin bence bizlere en önemli katkısı, bizlere bambaşka dünyaların kapılarını açmaları. Ülkemiz her ne kadar hifi ürünlerinin bulunurluğu açısından gitgide zenginleşse de, endüstriyel anlamda sadece işin ticareti yapılmakta. Az sayıdaki hifi gönüllüsü, büyük imkansızlıklar içerisinde üretim yapmaya çalışsalar da, hem pazarın talebi, hemde ürünlerin tanıtılması ve fiyatlandırılmasındaki dezavantajlar ve en önemlisi kullanıcıların önyargıları yüzünden yeterli pazar payına ulaşamamaktalar. Bunun yanısıra bir çok yabancı ülkede hem internet hemde basılı ortamda çok sayıda yayın, site, dergi ve organizasyon endüstrinin gelişimini çok ciddi anlamda etkilemekte. Bu noktada ülkemize gelen ziyaretçilerden bu bize çok yabancı dünyanın kurallarını, gelişmek için izlenebilecek yollar ve en önemlisi onların hikayelerinden çıkaracağımız derslerin kendimize uyarlanması yani bir anlamda

know-how alıyoruz.

konusunda

önemli

bilgiler

Geçtiğimiz aylar içerisinde ülkemiz bence yine önemli konukları ağırladı. Bunlardan hiç kuşkusuz ki, en önemlilerinden bir tanesi İstanbul Timpani Elektronik’in misafiri olarak ükemize gelen Linn firmasının pazarlama yetkilisi Graeme Urquhart idi. Hem Timpani Elektronik müşterileri, hem konuya merak duyanlar hemde İstanbul Hifi Kulubü üyeleri bu organizasyon sayesinde dijital kaynakların yakın geleceğine dair farklı bir bakış açısıyla üretilmiş yepyeni Linn ürünleri ile tanışma fırsatı buldular. Bu toplantılara katılan ve daha sonra dergimiz için tekrar bir dinleti yapan Sn. Toygan Eren sayesinde de, bu yeni ürünler ve dijital kaynak cihazların geleceği hakkında dünyanın her yerinden Stereo Mecmuası okuyucuları da bilgi sahibi oldular. Bu arada dünyanın her yerinden derken bunu şaka zannetmeyin, özellikle Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Avrupa’da yaşayan ciddi bir okuyucu kitlemizin

Stereo Mecmuası Sayı 6


Bluenote firmasının özel bazı ürünlerini piyasaya sunacağı Blacknote konsept ürün tasarımında standart ürünlerine göre çok farklı bir kozmetik görüntü var. Blacknote ürünleri, klasik ürün gamından farklı olarak bilişim dünyasına yaklaşan ürünler olacak. olduğunu artık biliyoruz. Bunun yanı sıra büyük kentlerimiz dışından da çok ciddi bir okuyucu kitlemiz olduğu, istatistikler sayesinde farkına vardığımız güzel bir gelişme. Ülkemizin bir kentinde yapılan bu ve bunlar gibi organizasyonların ayrıntılarının konuya ilgi duyan tüm kitlelere ulaştırılması bence önemli bir misyon. Zaten gelen yabancı misafirlerimizden bunun önemini defalarca duyma fırsatı bulduk. Belki dikkat etmişsinizdir, çeşitli hifi forumları haricinde basılı hiçbir dergide bu bizce çok önemli organizasyon nedense yer almadı. Bu önemli ziyaret hakkındaki kapsamlı yazılarımız Stereo Mecmuası’nın 5. sayısında mevcut. Evet sanırım artık yavaş yavaş asıl merak ettiğiniz konuya geri dönmeliyim. Geçen ayın önemli misafirlerinden bir diğeri İtalyan Bluenote firmasının patronu Maurizio Aterini ve dış satışlar sorumlusu Elena Basciano idi. Kendileri ile hem Bluenote firması, hem hifi dünyası hakkında hemde firmanın geleceğe dair bakış açısı hakkında uzun ve keyifli bir sohbet etme fırsatı buldum. Bu sohbet

sırasında aldığım notları Stereo Mecmuası’nın okuyucuları ile paylaşmak isterim. Daha konuşmamızın ilk başlarında Digital Stream Player’lar ve benzeri PC tabanlı dijital kaynak cihazlar konusunda Sn Aterini’nin görüşlerini çok merak ettiğimden hemen bu konudaki sorularımı sormakla başladım. Aldığım cevaplar gerçekten şaşırtıcı idi; Maurizio Aterini: Audio dünyası oldukça farklı bir geleceğe doğru gidiyor. Bu gelecek içerisinde dediğiniz gibi Digital Stream Player ve benzeri dijital kaynak cihazların bu yeni pazarın başrol oyuncuları haline geleceği şimdiden belli. Bir çok firmanın bu konudaki ürünleri piyasaya çıkmış durumda. Bizde Bluenote olarak bu konudaki çalışmalarımızı çok uzun bir zamandan beri sürdürmekteyiz. Ortaya çıkartacağımız ürünün her zamanki gibi farklı olmasını istediğimizden ürünün gelişim süreci oldukça uzun sürdü. Bluenote olarak bizim bu pazar için ürettiğimiz cihaz; DSS yani Digital Static Source. Bu oldukça ilginç bir ürün. Daha şimdiden oldukça yoğun

Stereo Mecmuası Sayı 6


Yazı boyunca bahsedilen yeni Bluenote ürünü Digital Static Source ürünün prototip modelinin ayrıntılı iç fotoğrafı. Dünyada ilk kez yayınlayanlardan birisiyiz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


bir talep görüyor. Bana sorarsanız dijital kaynağın yakın geleceğinde devrim etkisi yaratacak bir ürün olacağını düşünüyorum. Görüştüğüm hemen her tasarımcı ve firma yetkilisi yeni ürünleri için her zaman bu şekilde yorumlar yapıyor. Bunu bildiğimden Sn. Aterini’ye ürünün ayrıntıları hakkında oldukça fazla soru sorma ihtiyacı duydum. Öncelikle DSS’in özelliklerinden başladım;

Yeni nesil cihazlar için Face-plate CAD çizimi -Digital Static Source neden devrimsel niteliklere sahip. Öncelikle bu ürünün geliştirilmeye başlanması oldukça eskiye dayanıyor. Bu teknoloji bizler gibi geleneksel konularda üretim yapan şirketlerin boyutunu aşan bir teknoloji. Aslına bakarsanız, standart bir CD Player üretimi bile en gelişmiş şirketin bile tüm parçalarını kendisi üreterek yapabileceği bir proses değil. Bir çok teknoloji firmasından destek alıyorsunuz. Ürününüzün özgünlüğü bu aldığınız destek sayesinde elde ettiğiniz bilgiler doğrultusunda gerekli geliştirmeleri yapmak sayesinde oluşuyor. Tüm bunlar için teknoloji üreten firmalarla işbirliği yapmak çok önemli. DSS’in üretiminden önce yapmak istediklerimizi, pazar ihtiyaç ve taleplerini maddeler halinde ortaya koymak ile işe başladık. Bu maddelerin her birini bağımsız birer problem olarak ele alıp, her birine farklı çözümler bulduk. Tüm bu çözümlerin bir araya gelmesi ile ürünümüz ortaya çıktı. Öncelikle ilk çözmemiz gereken şey, DAC idi. Digital player’lar yapıları dolayısıyla jitter ve clock gibi tüm sorunlardan oldukça korunmuş durumdalar. Genelde standart 16bit çözünürlüğün yanı sıra 24bit çözünürlüğü de kullanabiliyorsunuz. Tabii bunlar bugün için. Yakın bir gelecekte 32bit medyalar ortaya

çıkacağı için biz kendi ürünümüzün 32bit olmasını istedik. 32bit DAC için dünyanın her yerinden bir sürü firma ile görüştük ve çeşitli firmalardan destek aldık. Özellikle Texas Instruments Italya bize bu konuda ciddi destek verdi. Normalde bu büyüklükte şirketler audio sektörünün pazar ihtiyaçlarını karşılayacak olan küçük adetler için özel üretim yapmazlar. Ama var olan ürünlerin uç noktalarda kullanımı için gerekli destekleri verebilirler. Bu desteği, kendi mühendislik kabiliyetleriniz ile birleştirdiğinizde ortaya çıkacak ürün, rakiplerinizin ürünlerinden çok farklı olacaktır. DSS içerisinde tüm fonksiyonların ve özelliklerin kontrolü için yine özel bir işlemci gereksinimi duyduk. Bu hızlı işlem gücüne sahip ve sorunsuz olması dolayısıyla Linux tabanlı seçildi. Bu sayede cihaz çok hızlı bir şekilde özgünleştirilebiliyor. Bu özgünleştirebilme hem deneyimli kullanıcılar hemde bizim geliştirme birimlerimiz tarafından yapılarak çok kolaylıkla hem DSS hemde kullanılan arayüz güncellenebiliyor. Tabii insanların kafasında bu tarz cihazların aslında birer bilgisayar olup olmadıkları konusunda sorular var. Aslında bugün bir hesap makinesi bile basit bir bilgisayardır. Dolayısıyla bir CD player’da. Bu tarz cihazlarda bilgisayar öngörülen işlemlerin yapılması için gerekli yongasetleri olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla DSS gerekli işlemleri yapmak için yongasetleri ile donatılmış bir cihazdır. Sn. Aterini cihazın ayrıntılarını anlatırken oldukça heyecanlıydı. Teknik özellikleri ve mühendislik terminolojiyi bir kenara bırakarak kullanıcı için getireceği yeniliklerden bahsetmesini istedim; -DSS en başta uyumluluk özelliği ile dikkat çekiyor. Aklınıza gelebilecek tüm bağlantı yöntemlerini destekliyor. Cihazın en alt versiyonu yaklaşık 2GB’lik bir Solid State Disk ile gelecek. Aslında aynı fiyata çok daha yüksek boyutlarda klasik bir hard disk kullanma imkanı varken, biz yepyeni bir teknoloji olan Solid State Disk teknolojisini tercih ettik. Bu teknoloji geleneksel hard disk teknolojisinin getirdiği tüm sorunları ortadan kaldırıyor. Bu disk gerekli yazılımları ve cihaz içerisinde tutmak istediğiniz müzik de dahil dosyaları saklayacak. 2GB az değil mi sorusunu hemen sorma ihtiyacı hissediyorum. Sonuçta benim

Stereo Mecmuası Sayı 6


şahsıma ait disklerim terrabyte sınırını geçmiş iken 2GB rakamı oldukça küçük bir rakam. 2GB gerçekten küçük bir rakam. Ama konuştuğumuz cihaz taşınabilir bir iPod değil. Dolayısıyla bu 2GB’lik disk modülü sadece işlemlerin hızlanması ve gerekli dosyaların saklanması için kullanılacak. Ama cihazınızı bir yere götürmek istediğinizde bazı dosyaların içerisinde bulunması şansına da sahip olacaksınız. DSS’in asıl çalışma mantığı bu disk üzerinden kullanım değil, diğer bağlantı şekillerinin verdiği özgürlükleri kullanmak. Şu an için DSS’in genişleme kabiliyetleri şu şekilde; 1-External USB hard disk kullanımı. Müzik dosyalarınızı sakladığınız USB üzerinden çalışan her türlü hard disk’inizi DSS ile kullanabilirsiniz. 2-Ethernet üzerinden bağlanabilecek her türlü disk’i kullanabilirsiniz. Aynı şekilde ethernet üzerinden cihazınızı bir ağa da bağlayabilirsiniz. 3-Flash memory’lerinizi cihaza takarak rahatlıkla dinleyebileceksiniz. Bu işlem için herhangi bir bilgisayar gereksinimi duymayacaksınız. Bu arada bu konunun öneminin altını çizmek istiyorum. Çünkü bu alanda kullanıcılara önemli bir süprizim olacak. Belki Türk odyofiller bunu duyacak ilk odyofil grubu olacak. 4-Wireless bağlantı sayesinde diğer odalarınızdan yada diğer bilgisayarlarınızdan DSS ile bağlantı kurabileceksiniz. Böylelikle DSS bir nevi network player olarak da kullanılabilecek. Sn. Aterini’ye artık 2 gündür uzun uzun muhabet ediyor olmamızın verdiği rahatlıkla sorularımı ardı arkasına sormaktan çekinmiyorum. Tüm bu özellikler sayılınca bende ona kendi, dedicated music server’ımdan bahsediyorum ve bir PC ile yukarıda bahsedilen işlemlerin yapılabildiğini söylüyorum. DSS’i normal bir PC’den farklı kılan nedir? -Aslında dediklerinizin bir kısmında haklısınız. Ama konuşmamızın başında size dediğim gibi biz Bluenote olarak ürünlerimizin mutlaka farklı olmasını istiyoruz ve bunun için ciddi anlamda gayret gösteriyoruz. DSS’i benzerlerinden farklı kılacak bir sürü özellik var, bunların başında DAC’ı geliyor. DAC hem bir çok formattaki müziğin çalınması sırasında kullanılırken, hemde external

cihazlarınızı DAC’a bağlayabileceksiniz. Örneğin sisteminizdeki CD player’ınızı. Dediğim gibi kullanılan DAC, gerçek 32bit işlem yapabilme özelliğine sahip ve DSS içerisindeki tüm bileşenler buna göre hazırlandı. 32bit olayının önemi çok büyük. DSS’in DAC’ı üzerinde dünyanın önde gelen 2 firması ile çok kapsamlı çalışmalar yaptık. Sonunda ortaya çıkan 2 farklı DAC bizce o kadar başarılı ki, her iki firmanın DAC’ını cihazımızda kullanmaya karar verdik. DSS’in üst modelinde tek tuşa basarak işlem yapan DAC’ları değiştirebileceksiniz. DAC’ların işlemini değil, DAC’ın kendisini değiştireceksiniz. Yani bir tuşa basarak A firmasının DAC’ı, bir diğer tuşa basarak B firmasının DAC’ını devreye sokacaksınız. Sanırım bu ürünü farklı kılan en önemli özelliklerden bir tanesi. Tabii tüm bu özellikleri bir kenara bırakırsak, DSS’in fiyatı bir diğer önemli nokta. Bluenote firması olarak geleneksel olarak belli bir üretim prensibimiz var. Bu prensiplerden asla ödün vermek istemiyoruz. Söz gelimi en basit amplifikatörümüzde bile basit bir troidal trafo kullanarak karımızı arttırabileceğimiz halde, sırf ses olumlu etkilerini bildiğimiz için her kanala ayrı trafo kullanıyoruz. Bu durumu kullanıcılar her zaman dikkate almıyorlar ama bizim için önemli olan

Yeni tasarlanan konsept bir CDP Bluenote ürünü alan bir kullanıcının mutlu olması. Kullanıcının, benim amplifikatörümün iki transformatörü var diye sevinmesinden ziyade dinlediği müzik ile mutlu olması önemli bizim için. DSS içinde kendi üretim prensiplerimiz doğrultusunda her türlü teknolojiyi kullandık.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Fakat hem üründen bahsettiğimiz insanların tepkileri, hemde tüm dünyaya yayılmış bayilerimizin (ki aslında onlar bizim iş ortaklarımız hatta dostlarımız) daha ürünün son versiyonu duyurulmamışken verdiği siparişler sayesinde DSS’in çok büyük bir talep göreceğini anladık. Sanırım bu ürün fiyatıyla ve sunduğu özelliklerle dünyada beklediğimizden çok daha büyük bir talep görecek. Ürünün fiyatı ise, yaklaşık 1.100 ila 1.300 Euro aralığında olacak. Üst modellerinde aşırı fiyatlandırma olmadan son kullanıcılara sunulacağını müjdeleyebilirim. Sn. Aterini, ısrarla 32bit mimarisinden bahsettikçe, ortada 32bit medya olmadığı için bu mimarinin pratikte işe yaramayacağını düşündüğümü söyledim. Bu konudaki, düşünceleri ve gelecek öngörümlemesi oldukça şaşırtıcı idi.

Bluenote yetkilileri ile Stereo Mecmuası web sitesinde gezinti anı :) -Aslında şu an için haklısınız. Ama sadece şu an için. Bunun sebebi, Türkiye’ye gelmeden önce görüştüğüm bir çok müzik firmasının 32 bit formatındaki müziği kullanıcılara sunma hazırlığı sona ermek üzere idi. Buradaki en büyük sorun, sırf sizin ülkenizde değil tüm dünyadaki internet hatlarında oluşan yavaşlamalar. Dolayısıyla 32bit müziğin internetten satışa sunulmasının getireceği sorunlar inanılmaz boyutta. Bizim bu konudaki çözümümüz oldukça basit, tüm dünyaya yayılmış bayilerimiz aracılığı ile 32bit müziği flash diskler ile kullanıcılara sunmak. Uzakdoğu piyasasında flash disklerin fiyatları oldukça düşmüş durumda neredeyse CD kullanmaktan daha ucuza geliyor. Bu uygulamanın ilk denemesi belki Türk odyofiller bu satırları okurken, Rusya Bluenote tarafından yapılmaya başlanmış olacak. Sanırım bir şeylerin değişeceğine

sizde inanmışsınızdır. Beklenen haberi almak beni şaşırtmadı açıkcası DSS’i bir kenara bırakıp artık farklı şeylerden bahsetmek gerektiğini düşünüp sözü hepinizin tahmin edeceği gibi analoğa getirdim. -Bluenote analog cihazları ile ortaya çıkan bir firma. Zaten bende bir pikap tasarımcısıyım. Bluenote dünya üzerinde tek bir pikap kullanan insan kalana kadar analog cihazlara verdiği önemi asla azaltmayacak. Bugün tüm bu uğraştığımız teknolojiler yeni pazar taleplerini karşılamaya yönelik. Ama Bluenote için analog ürünler anlamında talep her zaman yoğun olarak devam etmiştir. Firmamızın kuruluşunun ilk dönemlerinde bugün dünya çapındaki bir çok firma için tasarımlar ve üretimler yaptık. Firmamız büyüdükçe ürünlerimiz oldukça fazla talep gördü. Analog ürünlerimizin her şeyiyle kendimiz tasarlayıp üretiyoruz. Kollarımız, iğnelerimiz, pikaplarımızda kullandığımız teknolojiler ve hatta pikap preamplilerimiz bile firmamıza özgün. Ben bir tasarımcı olarak seneler boyu kollar ve pikaplar tasarladım, dönem dönem analog bitti denilen dönemlerde bile insanlar pikaplarımızı satın aldılar. Bluenote için analog, ürün gamımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Biliyorsunuzdur, ürünlerimiz için bir çok firmadan gerektiğinde destek alıyoruz. Zamanında bir diğer İtalyan firması olan Ferrari’den teknolojik destek aldık. Kendimize ait onlarca patentimiz var. Tüm bunlardaki amaç kullanıcının basit ama etkileyici ürünlere sahip olmasını sağlamak. Sözgelimi bir pikabın platter’ının boyutu ve ağırlığı onunla beraber kullanılan spindle ve motoru direkt olarak etkiler. Biz asla aynı motoru ve spindle’ı birbirinden farklı ürünlerde kullanmak istemeyiz. Her ürüne gerektiği şekilde yaklaşmak gerekir. O yüzden Bluenote ürün gamında analog konusunda az ürün var ve uzun zamandır bu ürünlerin üretimine devam ediyoruz. Tüm ürünlerin görünüşte ortak parçaları var gibi görülse de, ayrıntıya inildiğinde aslında birbirlerinden çok farklılar. Pikaplardaki durum kollarımızda, iğnelerimizde de söz konusu.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Tabii pikaplar konusundaki konuşmalarımız sırf bunlarla sınırlı kalmadı. Bu konuya başka bir sayımızda oldukça ayrıntılı olarak gireceğim. Yalnız şunu söylemeliyim ki, dünyanın her yerinden tasarımcılardan öğrenilecek çok fazla şey var. İyi pikap tasarlamak, iyi kol tasarlamak.. Bunların tamamı ulaşmanın yolu, matematik ve teorik bilgiden geçiyor. Bluenote olarak neden lambalı amplifikatörlerden ziyade solid-state yapısını tercih ettiklerini sormak istedim;

Fil Elektronik'in Bluenote müşterileri için düzenlediği yemek öncesinde İzmirli odyofiller. -Aslına bakarsanız, Single Ended Triode alanında yapılabilecek hiçbir şey kalmadı. Tasarımcılar 1940’lardan hatta 30’lardan beri bilinen bu teknolojiyi 60-70 yıl içerisinde mükemmel hale getirdiler. Dolayısıyla bugün devrim yaratacak bir SET ampli ürettik diyen bir firmaya bence kuşku ile bakmak gerekir. Bizler her zaman tasarımcı olarak yenilikler peşindeyiz. Benzeri daha önce üretilmiş bir şeyi mükemmel yaptık diye ortaya çıkmak yerine, pek denememiş ürünleri yapmak bizim için daha büyük bir yarış. Geçmişte benzer bir yarışın içerisinde oldukça farklı bir ürün olan Demidoff ailesi ortaya çıktı. Demidoff normalde bu fiyata bulunamayacak yeniliklere sahip bir ürün. Belki ürünün tasarımcılarından bir tanesi olduğum için abartıyorum gibi bir düşünceniz olabilir. Ama ürünümüzü dinlediğinizde dediklerime hak vereceksiniz. Biz müziğin içerisinden gelen bir firmayız. Sanırım hikayemizi okuyucularınızda biliyordur. Biz ürünlerimizde test sinyali, kapı gıcırtısı değil, bizim o ürünü üretme amacımız olan müzik dinlemesini istiyoruz. Ürünlerimizi de bu amaç uğruna tasarlıyoruz. Zaten gerek S serisi ürünlerimiz gerekse de Demidoff serisi

ürünlerimiz uzun zamandır piyasada ve çok başarılı oldular. Dünyanın her yanından bir çok müzik dinleyicileri bu ürünleri tercih ediyor. Türkiye’den de ürünlerimize talep gelmesi, beğenilmesi bizler için büyük bir mutluluk kaynağı. Zaten ülkenizde kaldığımız süre boyunca onlarca müzik dinleyicisi ile tanışma fırsatı bulmak benim için çok güzeldi. Sn. Aterini’ye Bluenote firmasının gelecek projelerinden biraz bahsetmesini rica ediyorum; -Bluenote olarak yapısal bir değişikliğe gitme kararı aldık. Firmamızın ürün gamını 3’e böldük. Bluenote gamı altında gelenekselleşmiş, Steroid ve Demidoff serisi amplifikatörler, analog ürün gamımız ve diğer ürünlerin üretimi devam edecek. Yenilik olarak bu sene Stibbert Black Pearl ürününü duyurduk ve hem talep hemde performans olarak çok başarılı bir tablo çizdi. Bu sene öncelikle Demidoff Silver’ın özel bir versiyonunu üreteceğiz. Dediğim gibi Bluenote ürün gamında herhangi bir değişiklik olmayacak. DSS ürünlerimiz ise, Blacknote olarak pazara sunulacak. Blacknote bizim teknolojik yüzümüz olacak. Zaten DSS’in ayrıntılarından okuyucularınıza bahsettim. Son olarak ise Goldenote gamı altında bir ürün gamı şekillendiriyoruz. Bu ürünlerle ilgili ilk tanıtımımızı Münih fuarında yapacağız. Ama Goldenote için tasarlamakta olduğumuz üst seviye CD playerîn yapısal anlamda önemli bir gelişme olacağını söyleyebilirim. Aslında daha bir çok konuda Sn. Aterini ile konuşma ve görüşlerini alma şansım oldu. Hatta İtalya'dan uluslararası testler yapabilmemiz için ürün gönderme konusunda bile gelişme sağladık. Hatta bu yazıdaki bir çok resim dünyada ilk kez yayınlanmakta. Umarım yazıyı keyifle okumuşsunuzdur. Bluenote Italy Bluenote web sitesi: www.bluenote.it Türkiye Distribütörü: Fil Elektronik www.filelektronik.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


İzlenim Münih High End 2008'in Ardından

Münih Hi-End fuarı Avrupa'da yapılan en geniş kapsamlı hifi fuarı. Çoğu kişi tarafından Avrupa'nın CES'i olarak adlandırılmakta. Bu sayımızda bu fuar ile ilgili ne yazabiliriz diye düşünürken, Mavi Hifi'dan gelen bir CD sayesinde hem web sitemizde hemde Stereo Mecmuası'nda bu önemli fuar ile ilgili özgün resimleri sizlerle paylaşabilme fırsatına sahip olduk. Bu arada tüm bu fotoğraflar içerisinde benim en çok hoşuma gideni sizlerle yan tarafta paylaşmaya çalıştım. MBL firmasının referans ürünlerinin standının karşısında uyuyan bir kişi!!! Muhtemelen bu derginin okuyucuları ve yazarları böyle bir sistemin karşısında bırakın uyumayı bir şey kaçırırım diyerek gözlerini kapatmak istemez ama demek ki insanın gözü alışınca müziğin etkisi ile rahatlıkla uyuyabiliyorsunuz. Umarım hepimizin gözü böylesine sistemlere doyar. Bir diğer sempatik fotoğraf bir canlı müzik enstantanesi. Kurmaya ve geliştirmeye çalıştığımız sistemlerin hepsinin amacı, canlı performansı bırakın yakalamayı, biraz olsun yaklaşmak...

Stereo Mecmuası Sayı 6


Melody Standı ve Jean Hiraga imzalı hoparlörler

Bu sene Münih Hi End 2008 fuarında bir çok firma meraklılara yen ürünlerini sunma fırsatı buldu. Yan taraftda gördüğünüz Melody firması bunlardan bir tanesiydi. Firmanın ürün grubu son dönemlerde kaynak cihazlarla gitgide genişlemekte. CD-M20, CD-M30 serisi CD player'lar duyurulan yeni ürünlerden sadece bazılarıydı. Bunun yanısıra firmanın artık gelenekselleşmiş, lambalı yapıdaki, güç, entegre ve pre amplileri de kullanıcıların beğenisine sunuldu. Bu arada Melody standında Jean Hiraga markasını taşıyan hoparlörlerde dikkat çekti. Resimde görülen JH MS15 Reference hoparlörler. Fuarın bir diğer katılımcısı özellikle oda akustiği düzeltme sistemleri ile ilgi çeken TACT firmasıydı. Geçtiğimiz senelerde Lyngdorf ile işbirliğine giden firmanın yeni ürünleri RCS 2.2 tanıtıldı. Hem preampli hemde oda akustiği düzenleyici olarak işlev gösterebilen cihaz ile ilgili oldukça iyi yorumlar okuduğumuzu ekleyelim.

TACT elektronikler, Lyngdorf hoparlörler ve Clear Audio pikap

Alman MBL firması kendi evinde yine geniş bir stand'ta kendi sistemlerini meraklılara sundu. Hemen her fuarda olduğu gibi ortaya oldukça etkileyici bir görüntü çıktığı yandaki fotoğraftan da bellidir sanırım. Yan tarafta firmanın referans ürünleri, 101E hoparlörler, 9007 monoblok güç amplileri, 6010 pre-amplifikatör ve piyasaya yeni çıkartılan 1622 SACD görülebilir. Neredeyse yüz binlerce dolar tutan bu sistem, meraklıların rüyalarını süsülüyordur eminim ki.

MBL Referans serisi Münih Hi End 2008 fuarı ile ilgili Stereo Mecmuası'na özel diğer fotografları www.stereomecmuasi.com adresinde Galeri bölümümüzde görebilirsiniz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Almanların önde gelen pikap üreticilerinden Transrotor da neredeyse tüm ürün gamını Münih'te sergiledi. Yanda görülen resim, firmanın amiral gemisi Artus. Artus'un yanında Tourbillion, Apollon gibi pahalı modellerin yanı sıra, Cellino, ZET serisi gibi ürünlerde analog severlerin beğenisine sunulmuştu. Artus meraklılar için kısaca bahsetmek gerekirse, üst düzey bir ürün ve flywheel prensibinde ve mıknatıslarla kontrol edilen ilginç bir devir sistemine sahip. Transrotor Artus Yine fuarlarda etkili görüntüsüyle fuarlarda meraklıların ilgisini çeken Burmester gelenekselleşmiş Audio System'ini Münih'te de kurulmuştu. Firmanın referans serisi ürünlerinden kurulu bu yine yüzbinlerce dolarlık sistem, rack'ından, elektrik filtrelerine kadar Burmester imzalı. Bileşenlerin listesi yazımakla bitecek gibi değil. Firmanın özellikle 969 transport'u ve 970 DAC'ı son dönemlerin beğenilen ürünlerinden. Resme şöyle bir bakınca etkilenmemek mümkün değil. Burmester Audio System Ünlü Fransız firma Cabasse ürün gamının en üstünde her zaman ilginç hoparlörlere imza atan bir firma, La Sphere ile bir çok kişiyi kendisine aşık edecek. Bu defa 4 hoparlörü birbiri ardına sıralayıp, yuvarlak harika tasarımlı bir kabin içerisine sığdırmayı başaran Fransız mühendisler hoparlörü layığı ile çaldırmak üzere monoblok güç amplileri de üretmişler. Firmanın hi-end ürünlerini barındıran Artis serisinin dışında fuarda tüm ürün gamını da sergileme fırsatı buldu. Cabasse La Sphere Münih Hi End 2008 fuarı ile ilgili Stereo Mecmuası'na özel diğer fotografları www.stereomecmuasi.com adresinde Galeri bölümümüzde görebilirsiniz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Inceleme Omicron Magic Dream Ürünleri

Dergimizde incelediğimiz ürünleri anlatmak her zaman kolay olmuyor. Aslında sırf dergilerde değil, bloglar, forumlar ve benzeri tüm platformlarda aynı durum söz konusu. Kendi sistemlerimizde incelediğimiz ürünlerin farklılıklarını kelimelerin yettiği kadarı ile sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Zaman zaman bazı ürünler denk geliyor ki, etkilerini anlatmak gerçekten diğerlerinden daha zor oluyor. Pikap kullanıcıları bilirler, bir iğnenin “tracking force” adı verilen ayarının her zaman belli bir tolerans değeri olur. O değer içerisinde bir gramın onda biri seste farklılıklara yol açar. Bazen sahnede farklılık oluşturur bazende genel ses renginde. Sizlere bu yazımda anlatacağım ürünlerde tıpkı o küçücük değerin sese etki etmesi gibi ilginç etkilere sahip. Son 2 sayıdır oldukça zorlu ürünleri inceliyoruz. Frank Tchang'in Acoustic rezonatörlerini etkilerini anlatmanın oldukça

zor olduğu ürünlerdendi, şimdi yeni sayımızda yine anlatılması güç etkilere sahip bir ürün ailesi ile birlikteyiz. Hazır daha incelemeye başlayamamışken benim için önemli bir dönüm noktasından bahsedeceğim. Tabii aynı şekilde Stereo Mecmuası içinde önemli bir aşama olduğuna inanıyorum. Şöyle ki; Bu incelememizde sizlere tanıtacağımız ürünler İstanbul'da yerleşik Timpani Elektronik firması tarafından Stereo Mecmuası testi için özel olarak gönderildi. Aynı şekilde bu incelemeden hemen sonra okuyacağınız Shunyata Research firmasının ürünü Hydra Model 6 ise yine bir İstanbul firması olan Lotus Concept tarafından Stereo Mecmuası testi için kullanıldı. Sizlere geçen sayılarda zaman içerisinde ürün zenginliğini sağlayacağımızı söylemiştik, firmalarında Stereo Mecmuası'na güvenmeleri ile dergimizin kapsamı gün geçtikçe zenginleşiyor. Sanırım sizlerde bu

Stereo Mecmuası Sayı 6


durumun farkındasınızdır. Zaman içerisinde bu zenginlik artmaya devam edecek diye umuyoruz. Neyse lafı yine bayağı uzattık galiba, konuya girelim :) Ürünleri sizlere anlatmaya başlamadan önce isterseniz, firmadan bahsedeyim. Bu artık Stereo Mecmuası incelemelerinin değişmez bir parçası. Omicron Group bir İtalyan firması ve Mauri Mauro tarafından 1998 yılında kurulmuş. Göreceli olarak çok eskiye dayanmayan firma olsa da, firma sahibi olan Mauri Mauro'nun 20 yılın üzerinde hassas mekanik üretimi konusunda deneyimi var. Zaten ürünlerin -en azından benim incelediklerim- genel işçilik kalitesi gerçekten övgüye değer. Firma Omicron Group adı altında bir seri elektronik üretirken, Magic Dream adı altında oldukça ilginç aksesuarlar üretiyor. Omicron markası altında bir güç amplisi, bir pre amplifikatör, bir CD player firmanın elektronik ürün gamını oluşturuyor. Bunların yanısıra çeşitli ekipman rack'ları ve bir dizi hoparlörde İtalyan firmanın ürün yelpazesini tamamlayan ürünler. Bu yazımız aslında birden fazla ürünün incelemesini içeriyor. Bu ürünler, Harmonik Stabilizatör, Güç Kablosu Stabilizatörü ve Titreşim Stabilizatörü. Ben incelemelerime Harmonik Stabilizatör ile başladım. Harmonik Stabilizatör, aslında 2 farklı katmandan oluşuyor. Bu her iki parça bakalit veya benzeri malzemeden üretilmiş. Her 2 parçanın arasına 3 adet bilye eklenerek ortalarından geçen bir vida vasıtası ile birleştirilmiş. Bu iki parça her ne kadar bir arada bulunsa da, parçalar hareketli. Anlatmak çok güç ama, alt taraftaki parça sabit durumda iken, üst parça bilyelerin üzerinde yatay yönde dairesel bir hareket yapabiliyor. Bu harekete bir şekilde salınım demek daha doğru olacaktır. Konulduğu cihazın üzerindeki titreşim Harmonik Stabilizatör'ün salınımı ile nötralize edilmeye çalışılıyor. Harmonik Stabilizatör'ün kullanım alanı aslında çok geniş. Özellikle sistemlerimizde CD çalar, amplifikatörler ve pre amplilerin üzerinde kullanımı öneriliyor. Bu sadece bir öneri, bu tarz cihazların kullanımında bence kurallar yoktur. Kendi kulağınızın güdümünde değişik konumlar deneyebilirsiniz. Benim ilk işim Harmonik Stabilizatör'ü pikabımın akrilik şasisi üzerinde kullanmak oldu. Daha sonra CD çalar, pre-amplifikatör ve sistemimin hemen her yerinde denemeler yaptım. Bu denemelerde ilk dikkatimi çeken şey, Harmonik Stabilizatör'ün aynı cihaz üzerinde farklı noktalarda gösterdiği farklı etkiler. Söz gelimi, ben lambalı amplifikatörümde ana trafo üzerinde, solid-state amplifikatörümde toroid trafo üzerinde en belirgin etkileri hissettim. İş CD okuyucuya geldiğinde zevkler yerleşimde daha belirgin hale gelebilir. En ilginç etki CD okuyucunun mekanizması üzerinde veya trafo bölgesinde elde edilebiliyor. Denemek size kalmış. Ben mekanizma üzerindeki etkiyi daha çok sevdim. Bu arada tüm paragraf boyunca etki deyip duruyorum. Sanırım etkileri biraz açmalıyım.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Bence Harmonik Stabilizatör'ü denediğim tüm cihazlardaki ortak etki, bas kontrolü ve sahnede oluşan farklılıklar. Bas kontrolü, biliyorsunuz sadece bas seslerin farklılaşması

etkisini oluşturmaz. Daha kontrollü bas yanında detaylarda artış getiriyor. Konumlandırdığınız cihazlarda yerleşim detay artışı, sahnede farklılaşma, dinamizm artışı sağlıyor. Harmonik Stabilizatör'ün bence gerçekten en etkili olduğu 2 cihaz preamplifikatörüm ve CD çalarım oldu. CD çalarda çok ciddi bir detay artışı ve sahne büyümesi söz konusu iken,

pre-amplifikatörde oluşan bas kontrolü ve sahnede bir miktar daha genişleme hissettim. Pikap kullanımında da dinamizmde artış olsa da, ürün pikaplarda kullanılmak için birazcık büyük. Zaten Harmonik Stabilizatör için benim tek eleştirim, benim gibi gayet dolu ekipman rack'leri sahibi olanlar için boyutunun birazcık büyükçe olması. Etkisini gözönüne alınca gözardı edilebilecek bir durum. Şimdi gelelim bu ürünün asıl ilginç noktasına. Harmonik Stabilizatör'e ince ayar yapılıyor. Nasıl mı, yukarıdaki resimde görünen sarı kısım çevrilerek stabilizatörün etkilerinde farklılık yaratılabiliyor. Birkaç derece sağa veya sola çevirmek, söz gelimi, sahneyi öne getirirken, bas performansını artırabiliyor. Tüm bu ayar seçenekleri istenilen etkinin elde edilmesini sağlıyor. Bu sayede bir cihazın belli bir yerine çeşitli sebeplerden dolayı stabilizatörü koyamıyorsanız farklı bir yere koyup üst kısımdaki sarı parçayı çevirerek o koyamadığınız yerdeki etkiye benzer bir etki elde edebiliyorsunuz. Tabii bu etkilerin cihazdan cihaza, markadan markaya değiştiğini söylememe gerek yok sanırım.

Stereo Mecmuası Sayı 6


alt

tablaya monte ediliyor. İnce uzun parçanın yapısını inceleyince asıl şasi içerisine gömülmüş o-ring benzeri kauçuk parçalar ilgi çekiyor. Resimdeki son parçayı ise yazının sonlarında inceleyeceğiz.

Stabilizatör ile ilgili incelemelerde pek yazılıp çizilmeyen 2 ilginç etkide gözlemledik. Öncelikle sisteminizde televizyonunuza bağlı DVD cihazınızda deneme yaptığımızda görüntüde farklılıklar olabildiği. Bu durumu eşim farketti. Benim bu tarz cihazlarla haşır neşirliğim çok sınırlı olduğundan bu tarz sistemlerin müdavimlerinin denemesinde fayda olacaktır. Bir diğer ilginç etki ise akla gelemeyecek bir cihazda yaşandı. Makara teypler içerisinde mekanik titreşimin yoğun şekilde bulunduğunu düşünerek Revox B-77 ile stabilizatörü denedim ve sonuçlar çok şaşırtıcı oldu. Bu tarz spesifik cihazlar kullanan okuyuculara denemelerini tavsiye ederim.

Ürünün kullanımı gayet basit, ince uzun silindirik parçayı alt tablaya, vida vasıtası ile çevirerek monte ettikten sonra silindirik yapının üst kısmını çekip çıkartıyorsunuz. Elektrik kablosu bu parça çıkartıldıktan sonra ortaya çıkan oyuğun içerisine oturtularak üst kısmı tekrar yerine takıyoruz. Yazarken karışık gelen bu montaj sadece saniyeler sürüyor.

Timpani firması bu ürünü sisteminizde -eğer var ise- bulunan çoklu priz, elektrik filtresi ve benzeri ekipmana elektriği getiren kablo ile kullanılmasını öneriyor. Bu ürün hakkında Timpani web sitesinde ilginç bir not var. “Cereyan kablosunun bu şekilde bir cihazın içinden geçirildiğinde sese herhangi bir etki yapmasını bugün bilinen fizik kuralları ile açıklamak pek mümkün değil (en azından bizim için). Olsa olsa kuantum fiziği bu işin altından kalkabilir. Bununla birlikte sese etkisi hiç bir şekilde yadsınabilecek türden bir etki değil. “ Gelelim ikinci ürüne, ismi; Cereyan Kablosu Stabilizatörü. Ben bu ürünü ilk önceleri birden fazla kullanmak gerekliliği ortaya çıkartacak bir kablo yükseltici zannettim. Fakat ürünün işlevi kabloyu yükseltmekten biraz hatta daha fazlası :) Ürünün kutusunun içeriği yukarıdaki resimde görülebilir. Ürün Harmonik Stabilizatörün alt parçasına benzeyen yine bakalit veya benzeri bir malzemeden üretilmiş alt tabla. Eşimin deyimiyle ruja benzeyen ince uzun parça bu

Bu yazı tamda katıldığım türden bir yazı. Cereyan Kablosu Stabilizatörü olması gerektiği yere takıldığında benim sistemime yaptığı etki kesinlikle tarifi güç bir zenginlik idi. Ayrıntıya girmeden önce kendi elektrik sistemim hakkında bilgi vermeliyim. Ben evimi yaptırtırken, kaynaklara ve preamplifikasyona giden elektriği, amplifikasyonu besleyen elektriği ve analog sistem elektriğini birbirinden ayrı hatlara böldüm. Her hat kendi topraklamasına sahip. Amplifikasyonda herhangi bir filtreleme yok,

Stereo Mecmuası Sayı 6


dijital kaynaklarda kendi yaptığım filtrelemeyi hemde Dumbo isimli filtreyi kullanıyorum. Analog katında da kendi özgün çözümlerim var.

Cereyan Kablosu Stabilizatörünü özellikle dijital ve analog kaynaklara giden elektrik üzerinde denedim. Yaptığım denemelerde karşıma çıkan etki zenginleşme. Özellikle dijital kaynaklarımda bariz şekilde ortaya çıkan harmoni artışı ve dinamizm beni fazlası ile şaşırttı. Analog sistemimde de benzer etkiler daha minimal olarak hissettim.

Yan tarafta resmini gördüğünüz Titreşim Stabilizatörünün Cereyan Stabilizatörü ile birlikte kullanımında bu etkiler logaritmik olarak artıyor. Hazır bu kadar uğraşmışken, elektrik sistemi yerine sistemdeki sinyal kablolarını ve hoparlör kablolarını da bu ürünle birlikte denedim. Zaten Magic Dream ürünlerinin en büyük ilginçliği bu esneklik. Bir çok farklı parçayı hiç olmadık şekillerde kullanmak gayet mümkün. Titreşim Stabilizatörü aslında Cereyan Stabilizatörü için ikinci kat olarak kullanılabiliyor ama isterseniz elektrik filtrenizin altına da koyabiliyorsunuz. Mesela ben yan tarafta bulunan bilyalı üç parçayı CD okuyucumun altına koyup denedim. Standart kullanımın dışında, değişik kombinasyonlar ile değişik tatlar alınabiliyor. Lafı uzatmadan söyleyebileceğim, Titreşim Stabilizatörünü ben en çok Cereyan Stabilizatörünün ikinci katı olarak kullanmayı beğendim. Gelelim son parça olan helezonik şekilli ürüne. Bu ürün hem Titreşim Stabilizatörünün hem de Cereyan Kablosu Stabilizatörünün paketlerinde mevcut, dolayısıyla elimde test için bu üründen 2 adet vardı. Normalde bu ürünleri stabilizatör

Stereo Mecmuası Sayı 6


ile birlikte kullanmak gerekiyor. Tavsiye edilen kullanım şekli Harmonik Stabilizatör ile birlikte kullanım olsa da, Harmonik Stabilizatörü CD çalar üzerinde almaya içim el vermeyince dur bakalım tek başına işe yarayacak mı diyerek aklıma gelen her yere koydum. Bu ürün benim şahsi gözlemim olarak hoparlörün sürücülerinin karşısına bakan yerlerde ilginç bir etki yapabiliyor. Muhtemelen bu etkiyi bir nevi difüzör etkisi olarak adlandırmak mümkün. Omicron firması ileride bu ürünün bir metre yüksekliğinde ve kendi başına kullanılabilir bir versiyonunu yaparsa hiç şaşırmam doğrusu. Hatta dergi çıktığında yazının ufak bir çevirisini gönderirken yazının sonuna bu düşünceyi eklemeyi düşünüyorum. Bir bakarsınız Hakanic Difüzör diye bir ürün çıkartırlar. Zaten Mecmua olarak çıkmadık bir ürünümüz kalmıştı ya :) Şaka bir yana bu ilginç ürünler farklı ve gerçekten sisteme eklenir eklenmez yaptıkları değişiklikler ile insanı şaşırtıyorlar. Özenli işçilikleri, siyah ve sarının kullanıldığı şık tasarımları ile verdiğiniz paranın karşılığını görsel olarak da veriyorlar. Her birinin size uygun etkisini bulmak biraz uğraş gerektiriyor ama sonuçta hoşunuza gidecek etkiyi elde edebilmek tüm bu uğraşıya değiyor ki, ürünlerin esnek kullanım olanakları ayrıca bir avantaj. Bir diğer keyifli durum, Omicron ailesi ürünlerin etkilerini göstermek için pişme ve yanma süresne ihtiyaçd uymaması. Cihaz almadan, cihaz almış gibi sistemlerinde değişiklik yaratmak isteyenlerin denemelerini öneririm.

Stereo Mecmuası Sayı 6

Omicron Magic Dream Ürünleri Üretici: Omicron Group Dağıtıcı: Timpani Ürün Fiyatları: (tüm fiyatlar KDV dahildir) -Harmonik Stabilizatör 120 Euro -Güç Kablosu Stabilizatörü 130 Euro -2. Kat (Güç Kablosu İçin) 55 Euro -Ayar Elemanı 20 Euro

Ayrıntılı bilgi için: www.timpani.com.tr


Stereo Mecmuas覺 Say覺 6


İnceleme Transrotor ve Cellino 25/40 Jochen Räke , Alman Transrotor firmasının kurucu, 1971’de Transcriptor adlı İngiliz pikap üreticisinin ürünlerini Almanya’ya ithal etmeye başlar. Zaman içinde tüm ithalatını yaptığı Transcriptor ürünlerini aynı zamanda kendi de dener ve pikap tasarımı hakkında kendi fikirlerini üretmeye başlar. Fakat problem şudur ki İngiliz firması yeni fikirlere kapalıdır hele ki Rake’in fikirleri gibi tartışmaya açıklarsa. Her ne kadar denerse de İngilizlere fikirlerini kabul ettiremez ama çözüm oldukça basittir kendi pikaplarını yapmak ve 1973’de bu işe girişir pikapları Almanya’da tasarlamakta ve İngiltere’de üretmektedir.

Yan tarafta bahsi geçen Double Transrotor Turntable. Bu ürün şu an kolleksiyonerler için oldukça değerli bir parça.

Burada o devirdeki ünlü üretici J.A Mitchell ile yakın temasta olarak bu faaliyetleri sürdürür. Transrotor ilerde lider pikap üreticilerinden biri Firmanın ilk döneminde Michell ile olmak üzere gelişmeye başlamıştır. gerçekleştirdiği ürünlerden bir tanesi. İşte o birlikteliğin efsane örneği olan 70‘lerin Transrotor Rotary . Bu pikap Gyrodec sonundan Double Transrotor Turntable üstte yer SE'nin benzeri olarak görünse de, yapısal almaktadır. Ürün Transrotor ve J.A. Michell bir çok değişiklik söz konusu. birlikteliğini sonucudur. Bu efsane parçadan 15 adet üretilmiş ve 12’si Transrotor tarafından Avrupa’da 3’ü de Michell tarafından İngiltere’de satılmıştır Rake‘in devrim niteliğindeki ilk yeniliği pikap üretiminde Acrylic Glass kullanımıdır. Ahşap kasa ve tabla yerine bu malzemeyi kullanmaktaki ısrarının sebebi ise doğallığı ve rezonans dengesidir ki bu malzeme ile ulaşılan bu doğallık ve dengeye ahşap kasalarla ulaşılmamaktadır. Rake’ in başka bir usta işi ve pahalı tekniği ise pikapları tüm parçaları ayrı ayrı kolayca upgrade edilebilecek şekilde üretmektir. Örnek, motor Üstte Transrotor Rotary SG 12. Standart pikaptan ayrı bir parça olarak yer alır, böylece Gyrodec ile kıyasladığınızda ilk bakışta daha kolay servis hizmeti vermez kolayca farklılıkları görmek mümkün. upgrade de edilebilir. Pikap kolu kolayca değiştirilebilir ya da güç kaynağı.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Benim şahsi takıntılarımdan birisi olan Hydraulic Reference'ın Transrotor versiyonu. Efsanevi bir tasarım. (Hakancez) Ve gelelim Transrotor Cellino 25/40'a... Cellino öncesi SONY PH-LX 350H pikap kullanmaktaydım yaklaşık 7 yıl kullandım. Bu modeli Technic’in 12xx serisinin tıpkısıdır SONY’ nin Ne zaman ki, Cellino’yu aldım, kurdum ve dinlemeye başladım, öncelikle eskiden dinlediğim LP lerimde sesin eski pikabımda nasılda sınırlandırılmış şekilde çıktığını anladım sanki belli bir yere tüm sesler hapsedilip kırpılmış gibi idi. Detaya az sonra gireceğim önce Cellino ne şekilde verilmekte anlatayım. Cellino 25/40 pikaplarda yine Transrotor 9.1 tone arm kol ile geliyor ki bu kol Rega 250’den geliştirilen bir kol, ayrıca üstünde Uccello MM kafa ile gelmekte bu kafa da Goldring’ten geliştirilmiş kaliteli bir MM. Transrotor, Rega kol üzerinde kendi ürünü ile performanslı çalışması ile yapısal da olmak üere baı değişiklikler yapmış. Kola çıplak gözle baktığınızda arka ağırlığın standart modele göre çok farklı olduğunu hemen görebiliyorsunuz. Bu noktada OEM kol kullanan diğer üreticilerin çoğu zaman bahsi geçen kolu fabrika çıkışı kullandıklarını da eklemeliyim. Çok az üretici iyileştirmeler uyguluyor, Transrotor onlardan bir tanesi.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Transrotor Cellino’nun güzel bir tasarımı var, ünite kutudan parçalar halinde çıkıyor. Sırasıyla; 3 adet ayak,bir büyük epoksi milky 40 mm kalınlıkta plato, kol ve alt tabla (komple) motor bloğu, 1 adet içi dolu yağ enjektörü, 1 çift eldiven ( pikapta parmak izi kalmaması için çalışırken), plato üstüne salınımı alan 1 adet inox plak ağırlığı ve 2 çift pikap lastiğinden sistem oluşmaktadır.

Bu sayede motordan oluşabilecek salınım ortadan kalkıyor, ayrıca motor kısmı tam izole halde, dolayısıyla çalışırken pikap çalışırken ses duymak neredeyse imkansız. 33/45 ayarını motor üstünde lastiği alt ya da üst yuvasına alarak yapmaktasınız. Kurulum esnasında motor bloğunu ölçerek 5 mm uzakta platodan doğru devir için ayarlamanız gerekli. Motorda, üstte yer alan lastiğin takıldığı mekanizma üstünde bir ayar vidası yer almaktadır. Bununla lastiğin gerekirse motor ile plato arasında tam düzlemde durması için mekanizma yüksekliğini ayarlamaktasınız. Solid plexi plato üzerine yerleştirildiği ve içinde hiç ses yapmayan bir rulman olan çelik platonun lastik tarikiyle dönmesi sonucu çalışmakta. Çelik platonun içine yine ilk kurulumda alet ile gelen bir enjeksiyon dolusu özel yağı boşatmaktasınız bu sayede sorunsuz sessiz ve kolay dönüş sağlanmakta.

Pikabın altında görülen ayaklar ile tabla altı arasında vidalama ise yok. Ayağın alt ve üst kısımlarında özel bir epoksi madde var. Gövdenin ağırlığı binince tabla ve satıha sanki Motor kısmı tam izole edilmiş. Pikap gövdesi Japon yağıştırıcısı ile yapıştırılmış gibi ile aradaki bağ plato lastiği. Üstteki fotografta tutunmakta. ayrıntıyı görebiliyorsunuz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


ağırlık ve yapılabilmektedir.

Yan taraftaki fotografta ise sizlere kol mekanizmasını göstermek isterim. Kullanılan kol ayrıntılarını yazımın üst bölümünde sizlerle paylaştığım Transrotor 9.1 tonearm ve üstünde MM Uccello iğne ile ayarlı halde gelmekte. Gereğinde kol arkasından gerekli anti-skating ayarları

Gerçekten sonuç benim açımdan çok iyi idi. Ardından TOTO’da Africa ve Traveling Wilburrys’ten Monkey Man ve ve End Of The Line geldi. Sonuçta rock müzikte de ünite standartın üstünde doyum sağlamaktaydı. Son olarak klasik müzik ile üniteyi değerlemek istedim, Mozart’ın Eine Kleine Nachtmusik eseri, Lafred Brendel’in Beethoven Piaono Concertos LP'si seçkilerimdi ve aldığım o harika tadı anlatamam. Kısaca Cellino çalarken sanki o an çalan albümdeki eser canlı salonumda çalıyor gibi en minimal efekti size alet hissettirmekte ve dinleyiciye harika bir zevk yaşatmakta Benim gibi analog diyenlerdenseniz ve iyi bir odyofil plak kolleksiyonunuz varsa benim şiddetle önereceğim üst bir marka ve model. Bülent Şaman (Bohlener)

Transrotor Cellino 25/40

Kolda arka altta yer alan bir ayar vidası yardımıyla eğer keçe kullanıyorsanız kolun yüksekliğini ayarlayarak iğnenin plağa basma gücünü ayarlayabilmektesiniz. Ben Transrotor Cellino’mu çok beğendiğim Pioneer A-757 Referance Series amplifikatör üstünden dinlemekteyim, çıkışı ise Cabasse Jersey kolonlarımdan almaktayım. Gelelim performansa, sizlerle bunu paylaşmak için koleksiyonumdan kimi plakları seçtim; Önce platoya Latin cazda efsaneleşen Bueana Vista Social Club’ın albümünü koydum, çok iyi bir kayıda sahip albümü dinlerken en arka planda olan detayları bile tüm güzelliği ile Cellino bana verebildi, sazlar sanki salonumda o an canlı çalıyordu. Sonrasında Miles Davis ustanın Kind Of Blue albümü platoda dönmeye başladı ve sonuç yine benim için çok güzel idi her şey yerli yerinde tertemiz ve net her detayı veren bir ses. Sonrasında birazda rock müzikte performansa bakmak gerek düşüncesiyle Dire Straits’ten Brothers In Arms albümünü aldım oradan Money For Nothing ve So Far Away’i , Love Over Gold’dan Private Investigations’ı dinledim.

Üretici: Transrotor Dağıtıcı: Mavi Hifi Ürün Fiyatı: 1.850 Euro Teknik Özellikler Şasi: acrylic 25 mm, Platter: acrylic 40 mm, hydrodynamic platterbearing with hydraulic platter support, Kol:Transrotor 9.1 tonearm, İğne:Transrotor MM Uccello, Clamp: platterweight aluminium, Ağırlık: 15 Kg Ayrıntılı bilgi için: www.mavihifi.com.tr

Stereo Mecmuası Sayı 6


Inceleme Kaan Seler VTP-1 Pre-Amplifikatör

Pre amplifikatörlerin gerekliliği odyofiller arasında hep tartışma konusu olmuştur. Stereo hifi sistemlerinin altın çağında, her sistemde en az bir radyo, pikap ve kaset teyp hatta bir de makara teyp bulunmaktaydı. Dinleyeceğiniz kaynağı seçme, kayıt kaynağını seçme, kayıt monitorü ve ton kontrol işlemleri müzik setlerinin vazgeçilmez fonksiyonlardı. Pre ampların bağımsız birimler olduğu üst sınıf cihazlarda da bu özellikler destekleniyordu. Günümüzde ise pre amplardan beklenen kaynak ile güç amplifikatörleri arasında elektriksel uyumunu ve ses seviyesi ayarlamasını sağlamaktan ibaret.

zayıflatıcı soktuğunuzda kaynak çıkışı ile amfi arasına yüksek bir empedans sokmuş oluyorsunuz. Bu empedans kablo vs kapasitansını düzgün sürmenize engel olması nedeni ile frekans eğrisini, yani sesi bozuyor. İşte bu noktada pre ampli ihtiyacı ortaya çıkıyor.

İdeal pre ampli dediğimiz birimin 5 ila 10 dB kazancı, sonsuz kanal ayırımı, sonsuz giriş empedansı, sıfır çıkış empedansı, sıfır gürültüsü ve sıfır distorsiyonu olması gerekiyor. Sinyal yükseltme katsayısı az ve istenen çıkış güçleri 0.1wattın dahi altında olduğundan tasarımı kolay cihazlar gibi görülebilirler, ancak her odyofilin bildiği gibi Kullandığımız tüm CD kaynaklar maksimum mükemmel bir preamp kolay elde edilebilir bir sinyal seviyesinde 1.2Vrms verebilecek şey değildir. standartta yapılmaktalar. Bu seviye standarda uygun sinyal girişi olan güç amfileri Yaptığım güç amplileri ile yaptığım dinleme ile sorunsuz bağlantı imkanını sağlıyor. Ses teslerinde özellikle elimde mevcut ADCOM şiddet ayarı ihtiyacı olmadığı durumlarda GFPA pre amfim devrede olduğunda seste bir kaynak ile güç amfisi arasında sadece iyi bir sıkışma daralma, hissettim. Stereophile kablo bağlantısı yeterli. Bir çok CD player dergisi tarafından A grubu cihazlar listesine analog, Wadia gibi CD player'ler ise sayısal girmiş olan bu cihazdan böyle bir olumsuzluk olarak ses seviyesi ayarı yapabiliyorlar. beklememek gerekir. Ancak mükemmel Teoride de pratikte de eğer kaynağınızın ölçüm değerlerine sahip bu cihazın sesinde bir sinyal seviyesi yeterli ise ve amfinin giriş problem vardı. Lambalı bir preamp projesi empedansı kaynak açısından bir problem için artık zaman gelmişti. yaratmıyorsa dünyanın en mükemmel pre amfisine sahip olsanız bile preampsız direk Hedeflerim 3 adet seçilebilen single ended bağlatı en iyi performansı sağlar. girişi ve single ended çıkışları olan sadece ses seviye kontrolü olan bir pre amfi yapmak Ancak ses seviyesini ayarlamak için araya bir oldu.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Pre amfilerin en büyük sorunu ilave ettikleri gürültüdür. Sıfır geri besleme ile düşük gürültü sağlamak kullanılan lambaların gürültü performası ile ilintilidir. Lamba performansı ötesine geçmek için lambaları parallel bağlayarak çıkış empedanslarını düşürerek gürültüyü azaltmak mümkün. Bende bu yöntemi seçtim. Bu yöntem bir sır olmamakla birlikte maliyet ve karmaşık yapısı nedeni ile bildiğim kadarı ile sadece Conrad Johnson ACT serisinde kullanıyor. Naim Audio phono ve Ortofon MC preampları transistörlü devrelerinde de benzer amaçla transistörleri parallel olarak kullandıklarını biliyorum. Gürültüyü azaltmak amacı ile 6 adet triyodu parallel bağlandıktan sonra sabit akım kaynağı konfigürasyonunda, pentod anot yükü kullandım. Lamba camiasında buna SRRP denilmekte. Bu yapı geri besleme kullanmadan olabilecek en düşük distorsiyon ve gürültüyü sağlamakta. Kullandığım 6H3NE Rus triyod ve Amerikan 6CL6 pentod lambalar odyofillerin bildikleri lambalar değil. 6H3NE triodu WE417 ile benzer bir yüksek frekans düşük sinyal lambası ve 6CL6 ise oldukça linear bir yüksek frekans orta güç lambası. Günümüzde lambalar tasarlandığı uygulamalar dışında kullanılmakta, günümüz tasarımcılarının lamba tasarımcılardan fazla bildiği bir şeyler var belli ki. Örneğin pre amplilerde kullanımı çok popular olan 6DJ8 triodunun asıl kullanım amacı RF alıcılarda giriş katında “cascade” mimari ile kullanım. Bu tür yaklaşımların nedenlerinin teknik olduğu kadar ticari olduğunu unutmamak lazım.

ses üzerinde etkisi büyük. Düşük gürültü için besleme gürültüsünün de en aza indirilmesi gerekiyor. Besleme gürültüsü için kaynaklar, şebekeden sızan çeşitli sinyaller, genel diyot anahtarlama gürültüsü, doğru akım düzeltme sonrası sebeke voltajı harmonikleri ve trafo manyetik alan gürültüsü olarak özetlenebilir. Ayrıca ampli akım ihtiyacının besleme üzerindeki ses sinyaline bağlı etkisi de gürültü kapsamında değerlendirilebilir. Besleme devrelerinde regülasyon uygulaması her türlü kötü etkinin azaltılması için en uygun çözüm. Bir karşı tez olarak BAT firması, regülatörlerin bir çeşit geri beslemeli amfiler olması nedeni ile kendi karakteristik özelliklerini ses üzerine eklediklerini öne sürerek pasif filtrelemeyi tercih ediyorlar. Bu tasarım özelliklerine bağlı olarak tartışmaya açık bir konu ve BAT ürünlerinin balanced yapı ile besleme gürültüsüne karşı en duyarsız mimariye sahip olduğu da göz ardı edilmemeli. Kısaca iyi tasarlanmış bir regülator devresi ve sürücü devre uyumu ile mükemmel sonuçlar almak mümkün.

Seçtiğim mimari ile lambalardan 24dB kazanç elde ettim. Bu hem gürültü hem de distorsiyon açısından gereğinden fazla bir kazanç. Fakat elde edilen ilave kazanç standart dışında çalışan diğer cihazlarla uyumlu çalışma açısından avantaj Preamp sürücü devresi için sadece 350VDC sağlayabilir. ve 100 mili amper besleme gerektiriyordu. Özellikle “spice” simülasyonları kullanarak Düşük akımlar için daha önce VT130 güç devreyi optimize ettim. Ancak lamba ampli çalışmamda kullandığım mosfet ve modelleri gürültü faktörünü hatasız LM350 regülatör devresini pre amp için modelleyememekte ve bu performans kriteri uyarladım. Doğrultma diyotları için hızlı ancak testler ile ölçülebilmekte. Bu basit Vishay MUR1100 diyotları kullandım. Gerçek mimaride “spice” simülasyonları gerçek devre devre üzerinde 350VDC üzerinde ölçülebilen gürültü 40 mikrovoltun altındaydı. Bu da ile bire bir uyumlu sonuçlar verdi. besleme gürültüsünün sinyal gürültüsü Pre amplarda da tıpkı güç amplilerinde olduğu üzerinde hiç bir etkisi olmadığı anlamına geliyordu. Genellikle rms veya averaj ölçen gibi besleme devrelerinin

Stereo Mecmuası Sayı 6


voltmetreler ile bunu ölçmeye çalıştığınızda tepe değer yerine ortalama bir değer ölçüldüğü için sonuç yanıltıcı olur. Bu ölçüm için sayısal bir osiloskop ya da peak değer ölçen sofistike bir mikro voltmetre kullanmak gerekiyor. Trafonun yaydığı manyetik alanın da en aza indirilmesi gerekiyor. Trafolarda toroid yapı en az manyetik alan yayını olan yapı. Ayrıca fiziksel olarak trafonun devrelerden uzaklaştırılması da bir çözüm. Trafoyu tamamen ayrı bir şase içinde yerleştirip besleme akımını kablo ile taşımak en ideal çözüm olsa da bu yaklaşımı gerekli görmedim. Pre amp lambaları çıkış lambaları kadar bozulmaya eğilimli değiller ancak küçük sinyal lambalarının da gazlanarak gürültü üretmeleri ve emisyondan düşmeleri söz konusu. Gazlanmış lambaları suyu kesilmiş bir musluktan hava ile birlikte kesintili su akışına benzer ürettikleri ses ile tanıyabiliriz.

olmadı. Preamplarda ses sinyallerinin lamba mekaniğini titreştirerek bir tür gecikmeli geri besleme oluşturması “microphony” denen olumsuzluğa neden olmakta. Lambaların şase içine alınması ve devrelerin elastik bir askı ile şaseden izole edilmesi microphony için alınabilecek en aşırı önlemdi. Sinyal anahtarlaması röle kullanarak en kısa yollar ve en az sinyal etkileşimi olacak şekilde tasarladım. Ses ayarı için şönt yapıda ALPS blue velvet audiophile tip potansiyometre kullandım.

Artık şase tasarımı kozmetik detayının da iyileştirilmesi zamanı gelmişti. Yaptığım cihazlar ticari amaçlı olmamakla birlikte bir ürün özelliğini taşıması benim için önemliydi. Bu nedenle cihazın genel görüntüsünün aynı firmanın ürün dizisinin bir parçası görünümünde olmasını amaçladım. Tüm şase Lambaların ömürlerini arttırmak için filaman ve baskılı devre yerleşim tasarımlarını voltajlarının önceden uygulanarak bilgisayarlı tasarım araçları kullanılarak filamanların ısıtılması ve sonra anot gerçekleştirdim voltajlarının uygulanması en doğru yaklaşım. Ayrıca filaman voltajlarının regüleli olması gerektiğini ve bunun klasik lambalı cihazlardaki hum sorunun büyük ölçüde çözdüğünü unutmamak gerekir. Ayrıca tüm voltajlar stabilize oluncaya kadar çıkışın röle ile kısa devre edilmesi cihazların ilk açılışında oluşan ve hoparlörlere zarar verebilecek ‘tump’ sesinin engellenmesi için gerekli. Bütün bu özelliklerin klasik lambalı preamp için pratik olmamakla birlikte günümüzde modern devre elemaları kullanarak uygulanması mümkün olabiliyor. Toroid trafoyu EKA trafo özel olarak sardı. Toroid trafoların temini, çok sayıda devre içerdiğinde ve trafo üreticilerin standart ürünleri olmadığı durumlarda, oldukça zordur. EKA trafo bu trafoyu benim için özel sardı, ancak yüksek voltaj kısmı 2 denemede de kısa devre yaparak sorunlar çıkardı. DIYerlara tavsiyem optimum tasarım özelliklerine rağmen troid trafolardan kaçınmaları olacak. Sadece bir adet üretilen bir cihazın alt malzeme gruplarını temin etmek çok sıkıntılı, ancak seri üretim sayıları ile bu zorlukları kolayca aşmak mümkün. Sağ ve sol kanalın beslemelerinin bağımsız olması ileride oluşabilecek hum sorunları açısından çok avantajlı olabilirdi, ancak trafonun daha da zorlu olması ve yerleşim sorunları nedeni ile bunu uygulamak mümkün

Daha önce sizlerle paylaştığım güç amfileri çalışmalarımdan bu projeye aktarabildiğim birçok malzeme ve teknik çözümler ile projemi sorunsuz olarak kısa sürede tamamlayabildim. Odyofillerin çoğunlukla ölçüm sonuçlarına sempatik bakmadıklarını kimse inkar edemez. Kulak gibi mükemmel bir test aleti ve muzik gibi mükemmel bir test sinyali varken anlaşılmaz ölçüm sonuçlarına ve sevimsiz test tonlarınına sempatik bakılması çok zor. Test sonuçları, bu konuda eğitim almamış odyofiller için, kan tahlili sonuçlarına baktığımızda anlayabildiğimizden öteye

Stereo Mecmuası Sayı 6


gitmez. Ama bu ölçümler bir doktor için kişinin sağlığını kişinin hissetiğinden çok daha doğru belirler. Tasarımın belirli normları karşılaması ve en azından belirli teknik performansı verebildiğinin ölçülerek doğrulanması gerektiğini hoşumuza gitse de, gitmese de kabul etmek zorundayız. Performası objektif olarak belirlemek amacı ile gürültü, frekans tepkimesi, distorsiyon intermodülasyon ve çoklu tonlu (spectral growth) distorsiyon testlerini preamp üzerinde uyguladım.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Yukarıdaki grafik: 1Vrms çıkış seviyesine göre gürültü seviyesi oranı A filtreli ölçümlerde 80dB seviyesinde. 50, 100, 150, 200 ve 50Hzlik aralıklarla şebeke gürültü sinyalleri görülmekte (grafik tavanı 1Vrms sinyal seviyesine eşdeğer).

0.5Vçıkışta 1khz, sinyallerde distorsiyon seviyesi sağ ve sol kanallar için yüzde 0.02 değerin altında. Geri beslemesiz lambalı bir devre için mükemmel bir değer!

19KHZ ve 20KHzlik test sinyali ile yapılan intermodülasyon distorsiyon testinde istenmeyen 1KHzlik sinyal 70 desibelin altında görülmekte, ayrıca diğer harmonikler de gürültü seviyesinin altında.

Stereo Mecmuası Sayı 6


10 adet test sinyali uygulanarak gerçekleştirilen Spectral growth distorsiyonu (bu standart bir ölçüm değil ancak performasın çok daha objektif ölçümlere dayandığı RF testlerinde yaygın olarak kullanılmakta) sinyallerin bir biri ile etkileşimi nedeni ile oldukça zor bir test. Ancak bu testte dahi istenmeyen sinyaller 70 desibel bastırılmış ve gürültü seviyesinin altında.

800Hz ile 10KHz arasında yapılan frekans taramasına aynı zamanda distorsiyon karakteristiğine bakılmış ve tarama sırasında sadece ikinci harmanik 70 desibel aşağıda olacak şekilde ölçülmüştür. Ölçüm sonuçları www.stereophile.com sitesinde yapılan preamp değerlendirmeleri ile karşılaştırmak mümkün. Performans değerleri geri besleme kullanılmayan bir lambalı pre amp için mükemmel değerler olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Dinleme testlerini kendi setimde yaptım. Bir preampı değerlendirmek için aynı sette farklı preamplar deneyerek karşılaştırmak en uygunu. Karşılaştırmalı pre amp testlerini gerçekleştirecek bir fırsat olmadı. Elimdeki ADCOM preamp gerçekten setin çürük halkası idi. Karşılaştırmalarda lambalı preampın sesi çok dinamik, temiz ve detaylıydı. Transistörlü preamplarda duyulan sıkışmış ve tek düze ses, açılmış ve rahatlamış çıkıyordu. Enstrümanların tınıları kendi fiziksel hacimleri içinde bireysel enerjilerini hissedilebilecek düzeyde duyulabiliyordu. Kısaca “World Class” high end bir ürün oluşmuştu. Daha sonraki sayılarda tamamen farklı bir yaklaşım ile yaptığım passive preamp ve sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Stereo Mecmuası Sayı 6

VTP-1 Pre Amplifikatör Üretici: Kaan Seler Ayrıntılı bilgi için kaanseler@gmail.com


Inceleme Shunyata Research Hydra Elektrik Filtresi

Hydra eski Yunan mitolojisinde Hades'in Lerna bataklıklarında yaşayan ve mitoloji ile ilgilenenlerin ünlü Hercules hikayelerinden ismini hatırlayacakları doğa üstü canavardır. Efsaneye göre 9 başlı Hydra'nın başlarından birisi kesildiğinde yerine hemen yenisi çıkarmış. Yukarıda logosunu gördüğünüz Hydra'nın mitolojideki isimdaşı ile benzerliği yok ama odyofil dünyasında en az onun kadar tanınmış bir isim. Amerikalı Shunyata Research firmasının artık neredeyse firma ile özdeşleşmiş ürün yelpazesinin adı. Uzun senelerden beri ismini duyup, onlarca incelemesini okuduğum ürünü hem kendi sistemimde hemde farklı 2 sistemde deneme fırsatı buldum. Bu incelememde sizlerle Hydra ile geçirdiğim günlerle ilgili yorumlarımı paylaşacağım.

Shunyata Research'in arkasındaki isim Caelin Gabriel. Kolej yılları sırasında özellikle fizik alanındaki başarılı çalışmaları ile Amerikan ordusunun ilgisini çeken Gabriel, okulunu bitirmesiyle beraber, istihbarat alanında orduda çalışmaya başlar. Bu süre zarfında elektronik sinyallerin izlenmesi, düşük sinyallerin filtrelenerek işlenmesi ve veri alınması gibi özel alanlarda çalışmalar yapar. Askeri kariyeri sona erdikten sonra, çeşitli yüksek teknoloji şirketlerinde çalıştıktan sonra Shunyata Research firmasını kurar. Aslına bakarsanız Shunyata Research çok eski bir maziye sahip olmamakla beraber, baş tasarımcısı ve şirketin sahibi Caelin Gabriel'in kariyeri ve üzerinde çalıştığı konulardaki hakimiyeti sayesinde kısa bir süre içerisinde tüm dünyada tanınan bir şirket haline gelir.

Dergimizde yer alan her inceleme de olduğu gibi öncelikle ürünün üreticisinden bahsetmek istiyorum.

Firma bugün oldukça modern bir tesiste ürünlerini üretse de, dev bir fabrikadan ziyade özel üretim yapan butik bir firma.

Stereo Mecmuası Sayı 6


görünümdedir. Shunyata Research konusunda araştırma yaparken elinde bulundurduğu patentleri görünce gerçekten şaşırdım. Muhtemelen firmanın ürünlerinin başarısı geliştirdiği yeni teknolojiler sayesinde gelmiş. Firmanın en bilindik patenti reklamlarında da sıklıkla ön plana çıkartılan Helix geometrisi. Helix geometrisi özellikle Shunyata elektrik kablolarında karşımıza çıkan özel bir kablo sarım tekniği. Asıl amacı RFI ve EMI filtrelemesi sağlamak. Firmanın diğer önemli patenti, özel bir toz. Bu toz ya da kum benzeri özel madde, gürültü azaltımı için özel tasarlanmış ve patenti alınmış. Firmanın üst düzey kabloları da dahil tüm üst segment ürünlerinde kullanılmakta. Ayrıca, özellikle Hydra serisi elektrik filtre sistemlerinin yanısıra Guardian serisi ürünlerde de kullanılan SR-V2 NoiseFilter, yine Hydra'larda kullanılan özel şarter sistemi, tüm Shunyata ürünlerinde kullanılan firmaya özgü CDA-101 bakır, özel konnektörler gibi teknolojiler var. Firmanın ayrıca benim çok ilgimi çeken Alpha Cryogenic Process isimli yine kendine patentli bir Cryo teknolojisi var. Cryo ilginç bir terim. Bilmeyenler için kısaca anlatmak gerekirse, başta yanma sürecini kısaltmak hatta sıfırlamak ve performansını yükseltmek üzere yapılan bir işlem. Bu işlem bir metalin öncelikle çok düşük ısılarda dondurulup daha sonra çok yüksek ısılara maruz bırakılması. Alpha Cryogenic Process ise, Shunyata'nın kendisine patentli Cryo yöntemi. Öncelikle metaller nitrojen kullanılarak -720 fahrenheit'a düşürülüyor ve 72 saat sonra üretime hazır hale geliyorlar. Isı düşürme işleminin her defasında 1'er derecelik düşüşlerle yapıldığını düşünürsek işlemin bayağı uzun sürdüğü anlaşılıyor. Sanırım bu kadar teknoloji hepimiz için yeterli. Beni bu ay Shunyata ile tanıştıran ürünler, Anaconda, Python ve Taipan modellerinde elektrik kabloları ve Hydra Model 8 ve Model 6 elektrik filtreleri oldu. Bu ürünlerden Hydra 6'yı kendi sistemimde bir hafta kadar test ettiğimden asıl inceleme konusu Hydra 6 olsa da, sizlere farklı sistemlerde denediğim diğer Shunyata ürünleri hakkında da deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Öncelikle güç kablolarından başlayalım. Firmanın güç kablosu asortmanı 2 ana grupta oluşuyor. Birinci grup firmanın üst düzey teknolojilerini kullandığı Helix serisi. İkinci grup ise daha ekonomik olan Shielded serisi güç kabloları. Benim deneme fırsatı bulduğum ürünler; Anaconda, Python ve Taipan Helix serisinin ürünleri. Ürünlerin en üst modeli olan Anaconda ismini aldığı yılan ile fiziksel benzerliklere sahip gerçekten de. Bu oldukça kalın kablo firmanın tüm üst düzey teknolojilerini barındırıyor. Zaten elinize aldığınızda sağa sola oynattığınızda sizlere yukarıda anlatmış olduğum özel kumun varlığını çıkan seslerden anlayabiliyorsunuz. Bu durum ürünün ağırlığına bir miktar etki yapmış tabii. Standart veya sıradan bir elektrik kablosuyla kıyasladığınızda sanki bir elektronik cihazmış gibi ağırlığı hissetmeniz mümkün. Anaconda'nın iki farklı modeli mevcut. Alpha ve VX. Alpha serisi ürünleri sisteminizdeki tüm elektronik bileşenler ile kullanabiliyorsunuz. VX modelinde ise, özellikle CD okuyucular, DAC, processor ve benzeri tüm diğer dijital kaynaklar ile kullanmanız tavsiye ediliyor. Anaconda yapısı ile gerçekten etkileyici ve standart ürünlerin arasından kolaylıkla sıyrılabiliyor. Hi-end denilen üst seviyeye bir örnek. Ürünün bence tek sorunu gerçekten çok kalın ve ağır olması. Benim ki gibi, sıkışık düzende rack'lara sahip olanların takıp çıkartma veya sabitleme konusunda

Stereo Mecmuası Sayı 6


problemler yaşamasına sebep olabiliyor. Aslına bakarsanız bu tarz bir ürünü satın aldığınız zaman tak çıkarla fazla işiniz olmayacağı gerçeğini de göz önünde bulundurmalıyız herhalde. Phyton firmanın Anaconda'nın ardından gelen elektrik kablosu. Bu kablolarda Anaconda ile benzer fiziksel özelliklere sahip. Tıpkı üst seride olduğu gibi VX ve Alpha olarak iki ayrı modele sahip. Yine aynı şekilde Alpha serisi ürünleri sisteminizdeki tüm elektronik bileşenler ile kullanabiliyorsunuz. VX modelinde ise, özellikle CD okuyucular, DAC, processor ve benzeri tüm diğer dijital kaynaklar ile kullanmanız tavsiye ediliyor.

Taipan

Pyhton

Taipan ise serinin en ucuz ürünü fakat üst modellerden fiziki anlamda hiç geride değil. Tüm üst modellerde olduğu gibi dijital kaynaklar için optimize edilmiş bir versiyonu da mevcut.

Anaconda

Bu kabloları daha önce yazdığım gibi kendi sistemimde test etme fırsatı bulamadım. Ama oldukça ayrıntılı olarak bildiğim sistemlerde test edilmeleri esnasında orada bulunduğum için görüşlerimi kısaca sizlerle paylaşmak isterim. Öncelikle Anaconda VX CD Player'a bağlandığı andan itibaren farklılıklar yaratmaya başlıyor. Ürün yanmamış olduğu halde, ciddi bir detay artışını hissetmeniz mümkün. Galiba bu noktada firmanın Alpha Cryogenic Process teknolojisinin avantajlarını yaşadık. Tüm gün süren tak çıkarlar sırasında bu 3 grup ürünün her birini kaynak cihazlar, amplifikatörler ve pre-ampliler ile deneyip durdum. Kablolar, cihazların üzerinde takılı kaldığı süre boyunca genel anlamda benzer etkiler gösterdiler. Detaylarda artış, arka plan sessizleşmesi, özellikle Anaconda serisi kablolarda keyifli bir bas kontrolü. Aslında tüm serilerden kabloların birbirlerine benzer etkileri olsa da, o bilindik atasözüne “ne kadar para o kadar köfte” prensibine uyan bir durum söz konusu idi. Yalnız asıl farklılık sisteme Hydra'yı ekleyince oluştu. Bu konuya birazdan değineceğim. Kablolar konusunu özetlemek gerekirse, insanın kulakları güzel sese hemen alışıyor. Shunyata Helix serisi kablolar, daha sisteme takar takmaz etkilerini gösteren ürünler ama ne yazık ki fiyat olarak bende dahil bir çoğumuzun ulaşamayacağı bir yerdeler. Bu kablolar özellikle orta-üst ve üst sınıf sistemi olan odyofillere hitap ediyor. Şu ana kadar deneme fırsatı bulamadığım Shielded serisi daha uygun fiyatları ile muhtemelen daha kolay önerilebilir ürünler olacaktır. Belki ileri de kendi sistemimde deneme fırsatım olur. Eğer üst seviye bu kablolar ile bir yerlerde denk gelirseniz, deneme fırsatını mutlaka yakalamaya çalışın. Üst seviye ürünlerin, bu ünlerini gerçekten hakettiğini göreceksiniz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


kablolarımı ve yine gelecek sayılarda test yazısını okuyacağınız Bluenote Luca elektrik kablolarını kullandım. Hatta bir süre için stok kabloları da denedim. Gelelim Hydra sistemime ne etki etti konusuna.

Şimdi gelelim Hydra 8'e. Bu ürün firmanın üst segment elektrik filtresi ve Helix serisi kablolar ile bu ürünü deneme fırsatı yakaladığımda ilk dikkatimi çeken şey, kablolarda oluşan farklılıklar araya Hydra'nın girmesi ile inanılmaz derece de artıyor hatta katlanıyor. Detay ve kontrolün yanısıra ortaya çıkan bir önemli farklılık sahne'nin dikkat çekici derece de ortaya toplanması.

Ben Model 8 yerine kendi sistemimde Model 6'yı denemeyi istedim. Hem fiyat olarak orta seviye sistem sahiplerinin ulaşabileceği bir noktada olması hemde benim ihtiyaçlarım için yeterli olması tercihimi bu yöne kaydırdı. Hydra 6, oldukça küçük bir yapıya sahip. Toplam bir giriş ve 6 adet çıkış sağlıyor. Ürünün dış kısmı oldukça güzel tasarlanmış hele ki, ön yüzü herkesi etkileyecek kadar şık. Alüminyum panel üzerine marka, model ve firma ismi kazınmış. Ürünün kurulumu gayet basit, özel bir kablo ile elektriği prizinizden Hydra'ya aktarıyorsunuz. Cihaz üzerindeki 6 adet dişi priz vasıtası ile cihazlarınıza çıkış sağlıyorsunuz. Ürünün arkasındaki switch ile açma kapama fonksiyonu kumanda ediliyor zaten bunun dışında bir şey yapmanız gerekmiyor gerisini Hydra hallediyor. Ben kendi testim sırasında Shunyata Research yapımı kablolar kullanmadım. Bunun yerine kendi DIY

Hydra neredeyse sistemime takar takmaz bir farklılık yarattı. Neredeyse 15 dakika sonra bu farklılığın ne olduğunu çok rahatlıkla ifade edebilirim. Sistemde, ara planda büyük bir sakinlik ve sessizlik. Bu sessizliğin oluşması zincirleme etkiyi oluşturuyor. Bu sessizlik sayesinde tizler ve üst midlerde büyük bir rahatlama hissediyorsunuz. Bu rahatlama sistemin genel tonal dengesini üst düzeye taşırken, özellikle plak dinlerken tertemiz bir arka plan ile başta ziller ve üst orta frekanslarda duymadığınız detayları duyabilmeniz mümkün. Bu durum daha ilk

plaklarda hemen dikkat çekici hale geldi. Impulse şirketinin her caz severin arşivinde bulunduğunu düşündüğüm plakları Sonny Rollins-East Brodway Rundown(AS9121), Coltrane Quartet Africa Brass (AS6) ve Mingus Mingus Mingus (AS-54) dinlerken hem sistem hemde Hydra birbirlerine daha da alıştılar. CD dinletisi sırasında da benzer bir durum oluştu. Jethro Tull grubunun 40 yılı dolayısıyla yeniden basılmış This Was (EMI 50999 2064 97) neredeyse yüzlerce kere dinlediğim bir albüm olsa da, Hydra'nın etkisi ile birkaç sefer daha dinlediğim albümlerden bir tanesi oldu. Yine arka planın sessizleşmesi sayesinde gizli kalan frekansların ortaya çıkması ile bambaşka bir keyifle dinlenir hale geldi. Hydra'ya bağlı kabloları stok kablolarla değiştirmem arka plan temizliğini bir miktar azalttıysa da, yine büyük ölçüde iyileşme kulakla duyulabilir anlamda farkedilebiliyordu. Benim görüşüm Hydra'yı sistem bileşenleriniz ile doğru orantılı olarak

Stereo Mecmuası Sayı 6


mümkün olduğunca kaliteli kablolar ile kullanmanız. Asıl fark ise, Shunyata'nın kendi kabloları kullanıldığında ortaya çıkıyor. Özellikle Anaconda'lar ile yapılan dinletilerde, arka plan sessizliğinin çok üst düzeye çıktığını ve detay artışının, tonal dengenin çok arttığını yazmalıyım. Tabii bahsettiğim kombinasyon çok ciddi bir maddi tutar tutuyor. Sistemin genel maliyeti ile doğru orantılı seçim yapmak en doğrusu. Zaten söz konusu olan ciddi bir bütçe ise Hydra Model 8 tercih etmek daha doğru olabilir ki, Model 6 ve Model 8 arasında bu sessizleştirmenin etkileri daha farklı duyuluyor. Model 8, uygun kablolarla kullanıldığında sessizliğin, tonal dengenin yanı sıra devasa bir sahne oluşturmak gibi bu tarz cihazlarda pek alışılagelmedik bir durumu ortaya çıkartıyor. Shunyata ürünlerinin elektrik üzerinde temizleme haricinde farklı bir etkisi yok. Son zamanlarda odyofil camiasında sıklıkla konuşulan “regeneratio”n yani elektriğin tekrar üretimi aslında voltajın sabitlenmesi gibi bir işlevi yok. Ama yeterli bütçeniz var ise, çeşitli “regenarator” ve bu yönde üretilmiş cihazlar ile de kullanabilirsiniz ki, bu konuda oldukça başarılı sonuçlar alındığını bir kısım odyofillerin yazılarından anlayabiliyoruz.

Bunun yanısıra özellikle lambalı amplifikatörler ile Hydra'nın etkisi daha inanılmaz bir hale geliyor. Bu durumda ortalamanın üzerindeki bir sistemde Hydra kendisine rahatlıkla yer bulabilir. Bu noktada yazının başlarında yazdığım gibi Hydra serisi ürünlerle Shunyata firmasının kendi güç kablolarını kullanmanız kesinlikle tavsiye edilmekte. Bu maliyeti yukarı çekse de, ilk etapta fiyat olarak uygun Hydra 6'yı sisteminize dahil edip daha sonra zaman içerisinde kablolar konusuna eğilebilirsiniz. Bu noktada kendi test ortamımda dünyaca kabul görmüş bir ürünü test etmek ve bir süre için dahi olsa kullanmaktan çok büyük keyif aldım. Yazının başlarında da yazdığım gibi, bu ürünün arkasında oldukça deneyim olduğu belli. Bu güzel ürünleri tüm odyofillerin beğenisine sunan Lotus Concept firmasına da ayrıca teşekkürler. Shunyata Reserach Hydra Model 6 Üretici: Shunyata Research Türkiye dağıtıcısı: Lotus Concept Ürünün Fiyatı: 1,500 USD Teknik Özellikler

Peki bu ürün kimler için alışveriş listesinde mutlaka olmalı. Açıkcası, giriş seviyesi sistemler için Hydra serisi ürünler fiyatları açısından biraz lüks kaçabilir. Zaten muhtemelen aynı fiyata sisteminizde yapacağınız bir upgrade ile daha farklı kazançlar sağlayabilirsiniz. Bence Hydra Model 6 özellikle orta sınıf ve üzeri sistemler için kesinlikle kısa alışveriş listesinde yer alması gereken bir ürün. Üst sınıf sistemlerde ise, Model 6'nın yanısıra Model 8'de alışveriş listesine girmesi gereken ürünlerden.

-6,000 volts e 60,000 amper ani değişim koruması -Isıya karşı koruma TMOVs -Shunyata tasarımı Venom filtreleri -Yüksek voltaj koruması -Tüm çıkışlar özerk olarak filtrelenmiş -2400W cihaz bağlayabilme -Devamlı 20A güç -Metal şasi -Özel ön plaka(rack tipi) -Boyut:19x3.5x5.5 (inc) -Ağırlık:8.0lbs

Ayrıntılar için www.lotusconcept.com

Stereo Mecmuası Sayı 6


Makale Single Ended Triode'ların Tarihçesine Kişisel Bir Bakış Bölüm II Geçen sayımızda Single Ended Triode'ların ilk ortaya çıkışından 1930'lu yıllara kadar yaşanan gelişmeleri ele almıştık. Aslına bakarsanız bu yazılarımız sadece Single Ended Triode amplifikatörlerin gelişimini değil, tüm hifi cihazlarının, dolayısıyla koskoca bir sektörün gelişimini konu alıyor. Bu yazımızda, ilk bölümde 1930'ların başına kadar geldiğimiz süreçten 2. Dünya savaşına kadar yaşanan gelişmelere bir bakış atmaya çalışacağız.

1930'lar tüm dünyada sinemanın ve radyoların yükseldiği yıllar olarak karşımıza çıkar. İlk dünya savaşının bitmesinin ardından savaş sırasında geliştirilen teknolojilerin halka sunulması ve uzun süren savaş yüzünden yorulmuş milyonlarca insanın bu yeni teknolojilere ilgisi bu defa sivil alanda gelişmelerin artışına sebep olur. İlk büyük gelişim hoparlörler alanında yaşanmaya başlar. 1930 Amerikalı Albert L. Thuras bas refleks tipte hoparlör tasarımını büyük ölçüde geliştirerek patentini alır. Modern anlamda hoparlörlerin atalarının ortaya çıkması için ilk adım atılmış olur. Bu patentin hemen ardından hoparlör alanındaki gelişmeler birbirini kovalamaya başlar, 1931 yılında Bell Labs ilk iki yollu hoparlörü tanıtır. H. A. Frederick tanıtılan bu hoparlörün ardından bu defa 3 yollu bir tasarım duyurulur. Tasarımların gelişimi daha büyük salonların daha iyi seslendirilmesini sağlayacaktı ve tabii bunların yanında hoparlörler ilk kez bu denli geniş frekans aralıklarında çalışabilir duruma gelmişti. Bu yıllarda tüm büyük Amerikalı üreticiler birbirlerinin ardına büyük gelişimler olarak

duyurdukları hoparlörleri tanıtıyorlardı. Her ne kadar pazar Bell grubunun tekeli altında olsa da, çok sayıda şirket bu kar dolu pazara yönelik ürünler geliştirmeye çalışıyorlardı. Hoparlör alanında ortaya çıkan tüm bu gelişimler hem sinema endüstrisinin görsel alanında hem de ses alanında büyük gelişmeleri beraberinde getirmeye başladı. 1920'lerin sonunda Triode lamba olarak 50 ve 45 kodlu lambaların hükümranlığı sürerken, 1932'de 2A3 Triode ortaya çıkar. Daha büyük ve daha gelişmiş hoparlörler gerçek birer güç canavarı olduğu için Triode lambaların güçlerinde hızlı bir artış gözlenmeye başlar. Sinemanın gelişmesi ile artan pazar payı 1930'ların pazarında dev bir rekabetin de oluşmasını sağlar, Western Electric (Bell Labs) ve RCA (NBS) bu savaşın iki tarafındaki şirketlerdir. 1920'lerde o güne değin süren Bell'in rakipsiz monopolü artık ciddi bir rakip tarafından tehdit edilir hale gelmiştir. Bu rekabet gelişimlerin hızına ayak uydurulamayacak bir ivme verir. Özellikle Amerika'nın büyük şehirlerindeki dev sinema ve konser salonlarında hemen her gün bir yenilik yada yeni ürün tanıtılmaktadır. 1933'te ilk kez "stereophonic" terimi Bell mühendisleri tarafından ilk kez geniş kitleler önünde tanıtılır ve 1933'ün ilerleyen günlerinde ilk demo yapılır. Alınan tepkiler çok olumludur ve tabii ki hızla pazarlama faaliyetleri başlar. Stereo aslında çok sayıda şirket ve tasarımcının 1920'lerin sonundan 1930'ların başına kadar üzerine çalıştığı bir

Stereo Mecmuası Sayı 6


konudur. Bell şirketinin mühendisleri tarafından 1930'ların başından beri geliştirilen sistem ile ilgili ilk patent 1933 yılında EMI şirketinden Alan Blumlein tarafından alınmıştır. Alan Blumlein sisteminin ortaya çıkışı ise 1930'ların başı olsa da, Bell Laboratories mühendisi Harvey Fletcher daha 1930'ların başında Stereo kayıt tekniğinin prensiplerini ortaya atmış ve Leopold Stokowski, Philadelphia Orchestra ile ilk stereo kaydı 1932 yılında gerçekleştirmiştir. Bell bu dönemde her zamanki gibi pazardaki monopol gücünü kullanarak bu yepyeni teknolojiyi yani stereo kayıt ve müzik röproduksiyonunu kendi karlılığını arttırmak için kullanmayı becermiştir.

lambası geliştirerek, ister istemez ses kalitesinde farklılıklar yaratıyorlardı. Radyo yayıncılığı konusunda yaşanan gelişmeler artık evlerde daha fazla radyo cihazının bulunmasına yol açmıştı. Bu cihazlar aslında ilkel müzik setleri olarak isimlendirilebilirler. Özellikle sinemaların seslendirilmesi için geliştirilen teknolojiler ucuzladıkça, ki bu ürünün duyurulmasından kısa bir süre sonra oluyordu, evlerde kullanımı da artıyordu. Klasik müzik sistemleri artık 78 devir plak okuyucuları, radyo ve ampliden oluşan ilkel receiver'lar ve çok çeşitli hoparlörlerden oluşmaktaydı.

Sinemaların gelişimi tüm hızıyla sürerken, radyo Amerikan evlerinin popülaritesi artan oyuncusu haline gelir. 1930'ların ortasında 4 ülke çapında ve çok daha fazla bölgesel radyo tüketicilerin hizmetine sunulmuştu ve bu haliyle bile radyolar yazılı basını özellikle de gazetelerin satışlarını düşürür hale gelmeye başlamışlardı.

Hatta 1937 yılında Hinderburg zeplini yanarak düştüğünde CBS kanalı haberin ayrıntılarını canlı yayında duyurarak büyük bir sükse yapmıştır. Amerika'da radyonun çılgınlık haline gelmesi ile irili ufaklı yüzlerce üretici pazarın taleplerini karşılamak üzere farklı modelden radyoları pazara sunar. Bu radyo çılgınlığı bir yandan lamba üretimini arttırırken, hem de yeni ve daha sağlıklı modern lambaların ortaya çıkmasını sağlıyordu. Büyük lamba üreticileri için çalışan mühendisler, bu dönemde birbirinden farklı onlarca rektifier, pre katı, alıcı ve verici

Radyo alanındaki gelişmelerin yanısıra göreceli olarak dayanıksız Shellac plakların yerine yeni ve o dönemin ileri teknolojisine uygun plakların gelişimi de bir yandan devam etmekteydi. 1930'ların ortasından yaşanan büyük buhran dönemine rağmen gelişim bir şekilde sürdü ve 1940'ların başında artık bilindik anlamda plakların atası ortaya çıkabilirdi. Tabi bu gelişimler olurken bir diğer yenilik Alman BASF/AEG Magnetophone isimli cihazı duyurmasıydı. İlk kez Berlin Radyo Fuarında 1935 yılında duyurulan cihaz günümüzde bilindik ismiyle reel to reel yani daha bilindik bir tabirle makara teyplerin atasıydı. Tüm bu yaşananlar sırasında SET'ler kendi gelişimlerini sürdürüyorlardı. 1920 ila 1930 arasında teorik gelişimini tamamlayan amplifikatörler, 1930'ların gelişen ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yepyeni lambalar ile donatılır hale gelmişti. İhtiyaç duyulan wataj arttıkça daha güçlü lambalar üretiliyordu. 3 wattlık 2A3'ün piyasaya sunulmasından kısa bir süre sonra 1936'da Western Electric şirketi 300A lambasını tanıttı bundan iki sene sonra ise 1938'de efsanevi

Stereo Mecmuası Sayı 6


300B lambası ortaya çıkmıştı. Aynı dönemde ortaya çıkan ve yine bugün oldukça sıklıkla kullanılan KT66 ve 6L6 pentodları da bu dönemin alamet-i farikalarındandır. 1934'lerin başında push-pull mimarisinin prensiplerinin açıklanması ve daha fazla güç elde edebilmenin yolunun açılması yeniliklerin artmasına sebep oluyordu. Zaten bu dönemlerde irili ufaklı onlarca fabrikanın kurulması da bu gelişimin en önemli getirisidir. Bunlardan bazıları 1927'de kurulan JBL, 1937'de bölünme sonrası ortaya çıkan Altec, 1940'larda ortaya çıkan Klipsch bu firmalardan bazılarıdır.

1930'ların sonu Amerika için yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Amerikan hükümetinin Sherman anti-tröst yasasını işletmesi ile özellikle American Telephone & Telegraph Company (AT&T) alt şirketleri birbirinden ayrılır. İçlerinde Bell Laboratories, Western Electric'in de bulunduğu 12 şirket birbirinden ayrılır. Kısa bir bilgi olarak Sherman anti-tröst yasası, pazarda gizli anlaşmalar, satın alma vesaire gibi ticari işlemler sayesinde monopol yani tekel oluşturmayı engelleyen bir yasadır. Bu yasanın ortaya çıkışı 1800'li yılların sonuna rastlar ve yasanın gelişmiş bir şekli halihazırda Amerika'da kullanılmaktadır. Bu yasanın işletilmesinin asıl sebebi, Bell şirketinin bağlı olduğu American Telephone & Telegraph Company (AT&T) grubunun Amerika hatta dünyanın bir çok bölgesinde iletişim hizmetleri noktasında tekel oluşturmasıdır. Bu davalar zinciri sonucunda, şirket herbiri birbirinden bağımsız birimlerden oluşan şirketlere bölünmüştür. Tabii on yıllar sonra bu bölünme bir kez daha yaşanacaktır. Bu bölünmeden sonra ortaya hoparlör alanında Altec ortaya çıkar. Aslında bu bölünme ilk yıllarında bir sürü yeni şirket adının ortaya çıkmasından başka bir işe yaramamıştır. Devasa bütçeye sahip bu küçük şirketler hızla çevrelerindeki daha

küçük şirketleri satın alırlar. Örneğin 1936 yılında Western Electric'ten kopartılan Altec firması kısa bir süre sonra pazar lideri olur ve aradan çok geçmeden 5 yıl sonra JBL firmasını satın alır.

Hazır sırası gelmişken 1930'lar dünyasına bakalım. Aslında 1930'lar oldukça buhranlı yıllardı ve özellikle Avrupa açısından yaşanan savaşın izlerinin silinmeye çalışıldığı bir yandan da politik, ekonomik ve siyasal tartışmaların hatta çatışmaların sürdüğü yıllardır. Amerika bu yıkımdan uzak kaldığından Atlantik'in iki yakasında hayat gerçekten farklı yönlere ilerliyordu. Özellikle 1930'ların ikinci yarısı buhran yılları olarak bilinir. Bu buhrandan Amerika'da ekonomik olarak nasibini almış olsa da, asıl zorluklar kıta Avrupasında yaşanmaktaydı. Ortada sorun yokmuş gibi bir anda patlayan İspanya İç Savaşı, Avrupa'nın hatta tüm dünyanın gözlerini bir anda eski kıtaya çevrilmesine sebep olmuştu. 1936 yılından 1939'a kadar süren savaş boyunca, dünyanın büyük güçleri yeni savaş makinelerini İspanya'da deneme fırsatı bulmuşlardı. İtalya'da ve özellikle Almanya'da iktidara geçen faşist liderler, eski kıtanın yeniden hareketleneceğinin sinyallerini vermekteydiler. İtalyan ordusu özellikle Afrika'da pek başarılı olmayan harekatlara imza atarken, Almanlar Anschluss dedikleri ve tüm Almanca konuşan halkların aynı bayrak altında toplanması siyaseti ile kansız bir şekilde Avusturya ve o dönemki Çekoslovakya'nın bir kısmını kendi topraklarına katmışlardı bile. 1939 yılında ise Alman savaş makinesinin yıldırım savaşı taktikleri ile Polonya'ya girmesi ile bir anda dünya yepyeni bir savaşın içerisinde bulur kendisini. Tarih kitaplarında yazdığı ismiyle 2. Dünya Savaşı. Aslına bakarsanız bu konuda ben kendi adıma ve dergideki bir çok editör yüzlerce sayfa yazmak konusunda

Stereo Mecmuası Sayı 6


istekli olsak da, asıl konumuzun hifi olduğunu unutmadan kısa kesmekte fayda olacak sanırım. 1939'da başlayan savaş Avrupa'yı kasıp kavururken, Amerika tıpkı ilk savaşta olduğu gibi sadece askeri ve maddi yardımlar ile Avrupa'daki müttefiklerini destekliyordu. Savaşın kendisinden uzak olduğunu düşünen Amerika'da sosyal hayatın gelişimi sürüyordu ta ki 1941 yılına kadar. 1941 yılında Pearl Harbor baskınıyla savaşa giren Amerika bu uzak savaşın haberlerini radyolardan ve sinemalardan alıyordu. Savaş endüstriyi de etkilemiş, hemen her konuda üretim yapan şirketler üretimlerine hız vermişti. Savaşın bittiği 1945 yılında bu defa sadece Avrupa değil tüm dünyanın ekonomisi çökmüş iken zarar görmemiş aksine daha da gelişmiş bir ekonomi dikkat çekiyordu, tıpkı ilk savaşın sonunda olduğu gibi Amerikan ekonomisi...

1940'lar ve 50'ler odyo sektörü için yine yükselen yıllardı. Bu defa Amerikan şirketlerinin yanı sıra toparlanan Avrupa özellikle de İngiliz şirketleri tüm dünyanın beğenisini kazanan ürünleri pazara sunma fırsatı yakaladılar. 1940'ların sonunda büyük plak şirketlerinin pazara sürdüğü yeni vinyl plaklar büyük bir devir açarken, beraberinde yepyeni pikap markalarını, kristal teknolojilerini de getirirler. Radyo çağının sonu yavaş yavaş gelse de, bu defa film endüstrisinin gelişimi bir dizi teknolojiyi tetikler. Bunun yanısıra savaştan çıkan Amerikan endüstrisi yine tıpkı 1. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi devasa bir tüketim çılgınlığının fitilini ateşler. Hoparlör alanında özellikle Acoustic Research'in akustik süspansiyon sistemini geliştirmesi ve Edgar Villchur tarafından geliştirilen AR1 hoparlörlerin başarısı dikkat çekicidir. Bu modelin arkasından gelen AR2 ve AR3 modelleri bu başarının devamını sağlarken, hoparlörler konusunda gerçek bir talep patlaması olur. Eski horn ve moving coil

hoparlörlerin aksine ses kalitesi konusunda gerçek bir devrim yaşanmıştır. Tek sorun daha fazla güce ihtiyaç duyulmasıdır. Zaten 1930'ların sonunda ortaya çıkan ilk pentod lambalar bu gücü sağlayabilecek yapıya sahiptiler. Fakat 1950'lerin gelmesi ile birbiri ardına piyasaya sürülen EL34, EL84, KT88 ve 6550 gibi lambalar olayı çok daha ileri boyutlara taşıdılar. Bunun yanında 1930'larda ortaya çıkan Push Pull mimari 1947'de D T N Williamson tarafından mükemmelleştirilince, daha fazla güç elde etmenin kapıları da açılmış oldu. Williamson, İngiliz Wireless World dergisi tarafından yayınlanan makalesinde o döneme kadar görülmüş en mükemmel push pull ampli tasarımına imza atmakla kalmıyor, yepyeni bir dönemin başlangıç noktasını da oluşturuyordu. Aslen KT66 için tasarlanan mimari daha sonra farklı lambalara da uyarlanarak tam bir çılgınlık halini alır. Özellikle anglo-sakson dünyada birbiri ardına yayınlanan dergiler ile ses sistemleri dünyasının asla olmadığı kadar gelişmesini sağlar. Bu süreç içerisinde bugünün bir çok büyük firması yavaş yavaş evde üretimden ciddi markalaşmaya doğru yol alır.

Bugün bile çoğumuzun bildiği, Fisher, Hafler, Sherwood, McIntosh, Marantz gibi markaların temelleri bu yıllarda atılmıştır. Yine bu dönemin en önemli buluşlarından bir tanesi elektro statik hoparlördür ve Peter Walker'ın Quad markasının çıkışı bu döneme rastlar. Sizlere kısaca anlatmaya çalıştığım dönem düşük güçlü Triode lambaların ve Single Ended amplifikatörlerin Avrupa ve Amerikan pazarlarındaki hükümranlık dönemlerinin sonunun geldiği dönemlerdir. Ama SET'ler dünyanın başka bir ucunda, bu kez Japonya'da tekrar hükümranlıklarını ilan edecekleri döneme kadar yaşamaya ve gelişmeye devam ettiler. Bir sonraki

Stereo Mecmuası Sayı 6


yazımızda SET'lerin Japonlar tarafından yeniden doğuşunun hikayesini anlatacağız. 1930. Albert L. Thuras Bass reflex hoparlör tasarımının patentini alır. 1931. Bell Labs tarafından önce ilk 2 yollu hemen ardından ilk 3 yollu hoparlörler duyurulur. 1932. Bugünde çok sevilen 2A3 Triode'un ortaya çıkışı 1932. İlk deneme amaçlı stereo Plak kaydediliyor. 1933 Stereo prensipleri ortaya çıkıyor. 1934 W.T Cocking Push Pull tasarım ile ilgili prensipleri açıklıyor. 1934 İlk etkin jukebox'ların ortaya çıkışı. Rock-O-La tarihin en önemli karını açıklıyor. 1935 Magnetophon ortaya çıkıyor

1936 AT&T şirketinin parçalanması 1936. Western Electric'ten kopartılan Altec kuruldu 1938 Western Electric 300B lambasını tanıttı 1940. Klipsch köşe hornlar ortaya çıkıyor. 1941 Altec, JBL firmasını satın alarak Altec Lansing ismini aldı. 1947 D T N Williamson Push Pull mimariyi mükemmelleştiriyor. 1948 Columbia 33 devirlik LP'yi duyuruyor. 1949 RCA Victor 45 devir plakları duyuruyor. 1951 EL34 lamba ortaya çıkıyor bunu EL84 izliyor. 1954 Acoustic Research Akustik süspansiyon sistemini duyurur ve satış rekorları kırar. 1957 Quad ve ilk elektrostatik hoparlör Devrim

Stereo Mecmuası Sayı 6


Woman Acceptance Factor Herkese merhaba, Sıcaklar, milli maçlar derken –hala Almanya maçının şoku içindeyim. Attığımız golün hemen ardından yediğimiz gol :( – kendimizi yeni sayımızın telaşı içinde bulduk. Araya ufak bir Çeşme tatili sıkıştırdık. ÖSS'den önce gittiğimiz için sakin ve keyifliydi. Tatilimizin keyifli anlarından biriside sipariş ettiğimiz 30’a yakın plağın elimize ulaşmış olmasıydı ve ülkemize yeni ithal edilen CD'leri öğrenince en az bir o kadar CD almamız gerektiğini farkettik ki sanırım böyle gidersek ben sadece salonu değil tüm odaları Hakan’a teslim etmek zorunda kalacağım. Yakında bulaşık makinesinin içinden CD’lerimiz çıkacak. Ama mutfağım için kanımın son damlasına kadar savaşacağım! Ev elden gidiyor. Ben şu an tabii ki abartıyorum. Ama önümüzdeki 5 yıl içinde abarttığım bu durumu yaşıyor olabilirim. Bu işin müzik dinleme keyfi daha ağır bastığı için bununda bir çaresini bulacağız elbet. Plaklarımızı alıp evimize geldiğimizde gıcır gıcır kabından çıkartıp – böyle yeni plak almaya da bayılıyorum- dinlemeye başladık. Art Blakey'den Chet Baker'a kadar klasik caz plakları. Yeni plak almayı seviyorum da eski plakların o küf kokusunu ve en çokta üzerinde kim bilir kimler tarafından yazılmış ufak notları okumayı da çok seviyorum. Bazen sevgiye dair sözcükler, bazende özlem... Hayata ve insana dair tüm güzellikler. Plak ve pikaplar gerçekten çok keyifliler iyi ki zamanında bu işe bulaşmışım diyorum. Diyorum da asıl evimizdeki sistemi dinledikten sonra kendi evime gelip kendi sistemimde bir şeyler dinlediğimde bir şeylerin eksik olduğunu anlamaya başlayıp kendi sistemimi beğenmemeye başlıyorum. Bu aralar pikap koluma takılmış durumdayım. Benim pikabımın kolunu değiştirsek mi acaba. Diğer evdeki kollardan birini benim pikaba takıp bir denesek.. Nasıl olsa bir pikaba hatta birkaç pikaba yetecek kadar kol var evimizde. Allah’ım giderek kötülüyorum galiba...

Özellikle bazı sistemleri gördükten sonra. Bakınız İzmir Gets Tchanged yazısı, Tayfun Dalyan'ın sistemi :) Bizimki de sadeleşsin istiyorum. Ama bizde sistemimizin en kıymetlisi lambalı amplifikatörümüz- ki kendisinden bu sıcak havalarda pek hoşlanmıyorum- olunca pek o kadar sadeleşmek mümkün olmayacak sanırım. Uzun zamandır lambalı amplifikatörler kullanıyoruz yani onlardan vazgeçmek yok. En azından yan tarafta olan blokları tek bir parça halinde toplasak hoparlörleri de biraz daha birbirine yakınlaştırsak diyorum, sahne daha iyi olur ne dersiniz? Sanırım dergi baş editörünü bu şekilde kandıramam... Aslında bu sistemlerin yazlık ve kışlık versiyonunu yapmalılar bence. Kışlık sistem lambalı yazlık değil:) Mösyö Verdıer beni duysa acaba ne derdi ? Neyse daha fazla saçmalamadan devam edeyim. Aslında bu işi bayanlara sevdirebilmek ve kabul ettirebilmek istiyorsanız sistemde minimum parça ve kablo olmalı ki bayanların sempatisini kazanabilsin. Bizim evdeki kabloları bir görseniz diyeceğim ama sanki siz çok farklısınız... Neyse bir an nerede yazı yazdığımı unutmuşum, acaba derginin girly bir edition'unumu yapsam... Kablolar lambalı çalarken kırmızı ve yassı olan takılacak yok bu çalarken öteki ince kablo takılacak. Karman çorman işler... Sonuçta ben bu kadar karmaşıklıktan yana değilim sistem basit olmalı, kullanımı kolay, sesi güzel olmalı ve en önemlisi fazla yer kaplamasın istiyorum. Sistem minimal, arşiv geniş olsun istiyorum. Secil Soru ve Görüşleriniz İçin Bu bölüm ile ilgili düşüncelerinizi ve sorularınızı Stereo Mecmuası forumları üzerinden yazarımıza aktarabilirsiniz http://stereomecmuasi.com/forum/index.php

Bir yandan değişiklik yapmak yeni bir şeyler alıp denemek isterken aslında tek istediğim sistemimizi daha minimal hale getirtebilmek.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Stereo Mecmuas覺 Say覺 6


Makale Analog Köşesi Merhaba sevgili okuyucular, Öncelikle geçen sayıdaki yazıma bayağı güzel feedback'ler geldi, okuyucularımıza teşekkür ederim. Yazının ilerleyen bölümlerinde bu konuyla ilgili birkaç satır karalamaya çalışacağım. Bu yazımda pikap kullananlar için elzem ürünler konusunda bilgi vermeyi planladım. Zaman zaman okuduklarımdan ve gelen bazı sorulardan anladığım kadarı ile pikap kullanıcılarının ellerinin altında bulunması gereken ürünler konusunda eksiklikleri bulunmakta. Bende hem geniş bütçeli hemde dar bütçeli okuyucular için çeşitli öneriler yapmaya karar verdim. Umarım faydası olur.

Birincil olarak her pikap kullanıcısının olmazsa olmaz aksesuarı protractor'dur. Bu vazgeçilmez aksesuar ile, pikap kolu ve iğnenizin arasındaki ilişkilendirmeyi yapacağınız için çok önemlidir. Hemen bir açıklama getireyim, kolunuza iğneyi taktığınız zaman iğnenin plak üzerindeki izleri sağlıklı olarak okuyabilmesi için konumlandırılmaya ihtiyacı vardır. Bu konumlandırma pikap kolunun modeline bağlı olarak kullanılan uygun bir protractor vasıtası ile yapılır. Eğer bu ayar yapılmaz ise, iğne izleri sağlıklı bir şekilde takip edemez, hem ses olarak tatmin olmazsınız hemde zaman içerisinde plaklarınıza zarar verirsiniz. Bazı pikap modelleri ve kollarından kendisine özgün protractor'lar çıkar. Bazı üreticiler ise, belli protractor'ların kullanımını önerirler. En

çok kullanılan ise, muhtemelen Baerwald teorisine göre üretilmiş çift kontrol noktalı protractor'lardır. Aynı şekilde Loefgren şeması da çokça kullanılır. Tabii biraz önce de belirttiğim üzere çeşitli markalar kendi protractor'larını kullanılmasını önerir, misal vermem gerekirse ilk aklıma gelen SME ve Linn firmalardır. Protractor konusunda önerilerime gelince, eğer eski model bir pikap kullanıyor ve protractor masrafı yapmak istemiyorum diyorsanız, yapacağınız en güzel şey, derginin son sayfasında Hakan'ın sizler için hazırladığı protractor'u düzgün bir yazıcı vasıtasıyla basmanız ve basılan kağıt üzerindeki ölçüleri kontrol etmeniz ve kullanmanızdır. Bu en ekonomik yol fakat ne yazık ki en sağlıklısı değil. Nedense çoğu printer'da ölçüler düzgün çıkmamakta. Genç bilgisayar canavarı okuyucularım bu konunun sebeplerini biliyorlardır ve bir sonraki sayıda bununla ilgili bilgileri bizlere aktarırlar. Benim bilgisayar ile aram pek iyi olmadığından saçma sapan bir şeyler yazıp komik duruma düşmek istemem.

Özellikle internet üzerinde çeşitli fiyatlara protractor'lar alabiliyorsunuz. Fiyatları yaklaşık 10 dolar seviyesinden başlamakta. Harcayacak biraz daha fazla paranız var ise, yaklaşık 20-25 dolarlık fiyatı ile Turntable Basics firmasının protractor'unu tavsiye ederim. Bu ürün zemini parlak bir pleksi benzeri malzemeden üretilmiş. Bunun getirdiği en büyük avantaj ayna kullanır gibi kafanızın iğnesini çok rahatlıkla görebilmeniz.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Bahsettiğim ürünün yerleşimini de yapmak kolay üzerindeki delik vasıtası ile yanlış konumlandırma yapamıyorsunuz. İki noktadan kontrol sağlayan bu ürünün bence fiyatı gayet makul. Yalnız hemen her zaman kullanımına dikkat etmek gerekiyor, üst yüzeydeki çizgiler bazı yerlerde girinti ve çıkıntılar oluşturduğundan yanlış bir hareketinizle iğnenizi kırabilirsiniz. Ayar sürecinin şaka olmadığını unutmadan, gereken ciddiyetle ayarlamalarınızı yapınız. Ayar yapacağım derken, iğnenizi kırmanız olasıdır. Aman dikkat...

Şimdi gelelim listenin en pahalı üyesine. Bu ürün analog amatörlerini ve düşük bütçeli kullanıcıları hedefleyen bir ürün değil. Kullanımının zorluğundan dolayı değil tek sebebi fiyatı, 250-300 dolarlık fiyatı Feickert Universal Protractor'un en önemli dezavatajı hatta tek dezavantajı. Bu ürün hem pikap kolu yerleşimine hemde iğnenin ayarlanmasına kadar tüm işlevleri üzerinde barındırıyor. 180 gramlık vinyl'ler ile benzer bir kalınlığa sahip olması bile hedef kitlesinin işaret edildiği önemli bir ayrıntı. Bu protractor ile birbirinden farklı yapılardaki kolları çok rahatlıkla yerleştirebilir ve ayarlarını yapabilirsiniz. Ürünün fiyatının yüksekliği işçiliğinin üst düzey olmasından kaynaklanıyor. Yüksek seviyeli analog bileşenlere sahip olanlar ve geniş bütçeli kullanıcılar için gerekli bir ürün. Tavsiye ederim. Protractor konusundaki önerilerim şimdilik bu kadar, zaten her fiyat seviyesinde bir ürün mutlaka var, ben kendi denediklerim ve deneyimlerim ışığında birkaç tavsiyede bulundum, işi gücü bırakıp gidip hemen almaya kalkışmayın önce hangisi benim için en uygunu diyerek araştırma yapınız.

Birazdan ağırlık ölçmek için terazilere bir bakış atarız. Şimdi başka bir konuya dönelim, malum artık kendi web sitemiz var. Genç arkadaşlarımız oturup çok güzel bir forum tasarladılar. Bu forumda benim de kişisel köşem mevcut, yazılarımla ilgili her türlü soru ve yanıtlanmasını istediğiniz konuları Analog Köşesi-Yaşar adresine yazabilirsiniz. Kısa bir zamanda cevap geleceğine emin olabilirsiniz. Neyse şimdi bir başka konuya geçelim. Çeşitli dergi ve internet sitelerinde yeni çıkan dijital müzik çalıcıların analog'un sonunu getireceği türünden komik yazılara son zamanlarda daha fazla gülmeye başladık hep birlikte. Her yeni çıkan teknolojinin “evet analoğun sonu geliyor, bu defa onu kesin geçtik” reklamlarıyla duyurulması artık hifi sektörünün geleneği haline geldi. Dur bu defa öldüremedik, bir sonraki sefer kesin öldürüyoruz haberleri artık sıkıcı oluyor. Malumunuz güzel siyah plaklarımızı yoketmeyi hedef haline getirmiş ve piyasayı domine etmek isteyen formatlar kervanını yazmaya kalksam burası bir meçhul asker anıtına dönüşür. Rahmete kavuşmuş format ismi yazmakla uğraşamayacağım. Kaset (MC), Philips DCC, Sony DAT gibi formatlar büyük iddialarla piyasaya sürülen ve sonu gelen formatlar. Tabii piyasaya sürülen MD gibi formatların hiçbiri başarılı olamadılar. Profesyoneller bildiğim kadarı ile bu formatı kullanmaya devam ediyorlar ama tüketicilere pek ulaştığı söylenemez. SACD hemen her formattan üstün olduğunu ispatlamak üzere oldukça gösterişli bir premier yapmıştı, aynı gösterişi DVD-A ile Panasonic grubu da yaptı. Fakat önce DVD-A daha sonra da SACD gösterişsiz bir şekilde piyasadan silinip gitti. Şanssız bir grup kullanıcı ellerindeki bir miktar çeşitli formatlardaki medya ile ortada kalıverdi. Zaten yeni formatlardan, plaklarımıza rakip olacak bir haber gelmiyor. Şimdi yeni herkesin yeni gözdesi bilgisayar kaynaklı cihazlar. Ama korkarım ki, bu plakların değil CD'nin sonunu getirecek. Sonuçları kısa zamanda görmeye başladık zaten, plak satışları ve piyasaya sunulan başlık sayısı artarken, CD satışlarındaki düşüş hızlanmış durumda. Görünen o ki, 2008 senesinde de analoğa rahmet okuyamayacağız. Size olayı esprili bir dille yazmaya çalıştım ama ortadaki durum aslında vahim. Şöyle ki,

Stereo Mecmuası Sayı 6


Dergimizin motto'su asıl olan müziktir biliyorsunuz. Tüm dünyada yeni albümlerin çıkışı noktasında ciddi bir yavaşlama dikkat çekiyor. Plak şirketleri mümkün olduğunca telif ücreti olmayan ya da düşük olan eserleri basmaya çalışıyorlar yaşayabilmek için. Bizler yani analog kullanıcıları tüm pazarın oldukça küçük bir bölümüyüz yani müzik endüstrisi çöker ise, sonuçları bizim içinde çok vahim olacaktır. Bugün bir çok şirket plak basmaya devam ederek kendi yaşama şansını arttırmaya çalışıyor. Tüm dünyada pikap kullanıcılarının sayısı artarken, formatın kopyalanamaması, işin kolleksiyonerlik yönü ve yadsınamayacak düzeyde yüksek ses kalitesi ile plaklarımız yıllara meydan okuyarak ayakta dimdik kalmaya devam ediyor. İşin kötü yanı ortaya çıkan envai çeşit yeni nesil medya pek ucuz olmayan fiyatlar ile satılıyor ne yazık ki. Müzik dinleyicisinin büyük çoğunluğu ekonominin kuralı gereği bu formatlara yüz vermeyebilir hele internet gerçeği söz konusu iken. Sadece odyofillerin oluşturduğu bir kitle de müzik pazarını kurtaramaz. Bu yüzden analog ölür mü ölmez mi derken, müzik piyasasının tümden ölümü söz konusu olmasın. Bunları neden yazdım derseniz, bu konuda okuduğum kimi makaleler içimi biraz kararttı. Neyse çevremizde yeterince iç karartıcı şey var iken, konuyu değiştirelim.

Şimdi güzel haberlere geçelim, Thorens 125 yılını kutlayacakmış bu sene. Ne mutlu bir haber, iyisiyle kötüsüyle bir asırı devirmiş bir firma hala yoluna devam ediyor. Bu vesile ile hem Thorens'i hemde Türkiye distribütörü olan Sigma Ses firmasını kutlarım. Forumda

Analog bölümümüzde firmanın 125. yılı sebebi ile üretilen Jubilee modelininde haberini okuduktan sonra, firmanın buhranlı yılları geride bırakıp yepyeni bir geleceğe yelken açması çok sevindirici. Birde benim takıntılarımdan birisi olan o pikaplara bazı kollar yakışmıyor serzenişlerimi duyup Thorens etiketli bir de kol üretmişler. Bence efsanevi marka Thorens her bütçeden analoğun tadını almak isteyenler için alışveriş listelerinin olmazsa olmazlarından birisi olmalı. Tekrar nice mutlu yıllara diyerek bu konuyu da atlayalım.

Bildiğiniz gibi her sayıda yayınlanan yazımda mutlaka yeni kollardan ve yeni iğnelerden bahsediyorum. Geleneği bozmadan bu ayda bir yenilik duyurayım sizlere, tabii eğer duymayanınız var ise. Ortofon eski kollarını yeniden piyasaya sürmenin eşiğinde. 9 ila 12” uzunluklara farklı modellerdeki kollar 2.000 dolar civarında fiyat aralıklarına sahipler. Biliyorsunuz Ortofon'un güzelim SPU serisi iğneleri, yüksek ağırlıkları sebebi ile geçmiş dönemlerde bir çok kol ile uyumsuzdu. Zaman içerisinde Ortofon, İngiliz SME şirketi ile teknoloji alışverişinde bulunarak bir seri kol piyasaya sürdü ve gayet olumlu eleştiriler aldı. Yeni kollarda bu eski kolların modernize edilmiş versiyonları okuduğum kadarı ile. Ülkemize gelir mi bilmem ama ben sanırım bir tane edineceğim. Konu ile ilgili gelişmeleri Ortofon'un ülkemizdeki mümessili olan Actual Power firmasından alabilirsiniz. Evet en son protractor tavsiyeleri yapmıştım. Şimdi de tartılara bir bakış atalım isterseniz. Aslında ben dijital tartıları pek sevmiyorum. Bana iğne ölçmekten çok pazardan limon

Stereo Mecmuası Sayı 6


alıyormuşum hissi veriyorlar. İşin şakası bu tabii ki. Geçmişten bu yana dijital tartılar inanılmaz derece de hassaslaştılar. Aslına bakarsanız bu gelişim analog sektörüyle alakalı değil. Bence hassas ölçüm gerektiren kuyumculuk gibi meslekler için üretilen tartı cihazları pikap dünyasına biraz modifikasyon eşliğinde transfer edildi ve önümüzdeki seçenekler inanılmaz derece arttı. Virgülün ardından bilmem kaç tane sıfır hassasiyetinde olan gelişkin ve bol sıfırlı fiyatlara sahip ürünler, kendisine oyuncak arayan kullanıcılar için vazgeçilmez hale gelse de, benim için tartı denildiğinde ilk aklıma gelen marka Shure'dır. Bu arada bu yardımcı ekipmana tartı, terazi filan diyoruz ama bunların asıl ismi, Stylus Force Gauge olarak geçer. Yani iğnenin baskısını ölçen ölçüm cihazı. Artık Türkçe'sini aklımıza nasıl gelirse söylüyoruz ama orijinal ismi bu. Neyse gelelim Shure tartıya...

Ben kendimi bildim bileli bu güzel tartı hep elimin altında olmuştur. Normalde 1,5gr'a kadar baskı ölçeklediği zannedilse de, iğnenin konulduğu bölümdeki ikinci çentik sayesinde 1.5grx2 yani 3gr'a kadar baskı ölçebilir. Üzerindeki küçük ayna sayesinde kaldıraç prensibi ile ağırlığınızı tam olarak ayarlarsınız. Bu güzelim ürün, 20 dolarlık fiyatını defalarca hak eder ve aslında yeterince hassastır. Hiçbir şey ile uğraşmadan gidin bir tane edinin derim. Gelelim dijital oyuncaklara. Siz benim bu güzel oyuncaklara verip veriştirdiğime bakmayın, bazı zamanlarda iğnenizin ayarını hassas olarak yapmak isterseniz veya kazaran yaptığınız ve tadı damağınızda kalan bir konfigürasyonu bir kenara not etmenin en iyi yolu dijital terazilerdir. Şimdiye kadar bir çok dijital tartı denedim fakat bir çoğunun aslında birbirinden farkı yok. Bunu neden yazdım, bir dönem bir dijital terazi almak istediğimde tasarımı birbirleri ile birebir aynı fakat ölçüm hassasiyetleri birbirinden farklı bir çok tartı ilgimi çekti. Tabii ki, hassasiyet artınca fiyatlarda artacaktır diye

düşünüyorsunuzdur eminim. Ancak realite hiç öyle değil.

Yukarıda resmini gördüğünüz ürün başta bazı büyük firmalar olmak üzere aklınıza gelebilecek her marka tarafından piyasaya sürülmüş, birebir aynı tasarıma sahip fakat hem fiyatları hemde hassasiyetleri konusundaki muammayı çözebilmek için matematik ilmini hatmetmiş olmak gerekiyor. Markalı ürünler 100 dolar üzerinde, markasızları ise çok daha aşağılara alabilmek mümkün. Bana sorarsanız bunları kontrol etmek için yanınızda birde Shure tartı bulundurun. Ben bir türlü emin olamadım ve farklı dijital tartıları denemeye karar vermiştim. Belki kullanıp memnun olanlarda vardır ama bu noname ürünlerden bence uzak durmakta fayda var hele de pahalı bir iğneniz var ise. Dijital teraziler konusundaki maceralarımı gelecek sayıda yazayım. Bayağı inceleme ve para harcama sonrası düzgün bir ürün edindim. Dediğim gibi hikaye bir sonraki sayıya. Tartı ve protractor haricinde pikaplarımızın ayarlanmasında elzem ürünler listemize gelecek ay devam edelim, analog konusu ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi bana forumlarımız üzerinde sorabilirsiniz. Sizleri bilgim ölçüsünde aydınlatmaya çalışır bilemediklerimizi de hep birlikte öğrenmeye çalışırız. Yaşar Soru ve Görüşleriniz İçin Bu bölüm ile ilgili düşüncelerinizi ve sorularınızı Stereo Mecmuası forumları üzerinden yazarımıza aktarabilirsiniz http://stereomecmuasi.com/forum/index.php

Stereo Mecmuası Sayı 6


Bu Ay Neler Dinledik

Ougenweide-Ougenweide Liederbuch Edition Polygram Records CD Benim için geçtiğimiz ayların en ilginç buluşlarından bir tanesi olan bu harika albüm aslında bir folk albümü olarak nitelendirilebilir ama biraz araştırma yapınca Almanca ortaçağ şarkıları ve modern Alman folk müziğinin bir karışımı ve zaman zaman progressive öğeler içeriyor. Grup ile çok geniş bilgiyi İngilizce sitelerden ziyade Almanca sitelerde bulabiliyorsunuz, anlayabildiğim kadarı ile grup bir süre sonra folk çizgisinden “new age” çizgisine doğru kaymış. Burada sizlere tanıttığım albüm 1973 yılına ait ve daha ilk 2 şarkı olan Niemand Kan Mit Gerten, Es Stuont Ein Frouwe Allein müthiş melodileri ile insanın diline düşüyor, Almanca bilmese bile. Melodik, alışılmışın oldukça dışında ve medieval melodiler ile süslenmiş çok ilginç bir albüm. Grubun bu albümünü ve daha sonraki albümlerini edinmek biraz sorun ama yukarıda bahsettiğim tarz müzikten hoşlanıyorsanız denemeye değer. Müzik 9/10 Kayıt 6/10

Hakan

Naikaku-The Wheel Of Time Freiheit FNHW-0305 1289 CD

Antonius Rex-Neque Semper Arcum Tendit Rex Black Widow BWR-066 CD

Progressive Rock severler Japon grupları deyince muhtemelen Ars Nova, After Diner gibi grupları bileceklerdir ama Naikaku gözden kaçmış olabilir. Naikaku oldukça sert ve hızlı bir rock yapıyor ve bence çok kaliteli. Zaman zaman müziğin içerisinde caz öğeleri de bulmak mümkün. Zaten albümde trompet ve flüt gibi ilginç enstrümanlar kullanılmış. Bu arada Kazumi Suzuki tarafından çalınan flüt insanı çok uzaklara götürüyor. Grubun Shell isimli bir diğer albümünü de bulmak mümkün ama ben Wheel Of Time albümünü daha fazla beğendim. Özellikle albümün giriş parçası olan “Prelude” ve ikinci şarkı kısaca “In Short” (şarkının ismi aşırı derece de uzun) gerçekten inanılmaz. Bu arada albümde bol bol Japon etnik öğelerine de rastlamak mümkün tabii. Parasını kesinlikle hakedecek bir albüm.

Bu ayda progressive rock'la başladık devam edelim bari. Elimdeki bu örnek, türün çok uçtaki bir örneği. İçerisinde okült öğeler had safhada. Bu albüm, 1974 yılına ait ama o dönem için fazla karanlık olduğundan basımında sorunlar yaşanmış. Bu İtalyan grubun müzik yaşamına halen devam ettiği de göz önüne alınırsa Antonius Rex için yaşayan efsaneler demek doğru olur. Albüm satın almayı düşünecek okuyucular içindeki parçalar için standart progressive rock çizgisinde değil de, günümüzün Elend tarzı klasik müzik ile karanlık müziğin bir karışımı olan gruplarına benzediğini söylemeliyim. Şarkıların isimlerinden muhtemelen türünü tahmin etmeniz daha kolay olur. In hoc signo vinces, Neque semper arcum, Devil Letter. Bu albüm muhtemelen progressive türünün çok uçtaki örnekleri ile ilgilenen okuyucularımızın ilgisini çekebilir.

Müzik 9/10 Kayıt 8/10

Müzik 9/10 Kayıt 7/10 Hakan

Stereo Mecmuası Sayı 6

Hakan


Jethro Tull-This Was Collectors Edition EMI 206 49 72 CD

kayıtsız şartsız tek hakim değil. İki başlı bir topluluk Jethro Tull bu dönemde. Diğer lider kişi ise gitarist Mick Abrahams. Koyu bir blues hayranı. Kısa ömürlü bu kadro tek albüm yaptı Toplulukta bir seneden az kalan Mick Abrahams ile Ian Anderson müzikal anlamda birbirlerinden oldukça ayrı düşünce Mick Abrahams gruptan ayrıldı ve This Was sound’una benzer bir çizgiye sahip olan Bloddwyn Pig’i kurdu. Jethro Tull’da hemen tümüyle Ian Anderson önderliğinde, belki biraz blues da içeren ama daha çok rock, folk ve de progressive-rock özellikli müziği ile farklı kulvarlara ve albümlere yöneldi. 40 yılı özel This Was baskısı iki disk. Albümün mono ve stereo versiyonları, kitapçıktaki güzel notlar ve fotoğraflar, dinleyicilerin emrine amade. Ayrıca yayınlanmamış bazı stüdyo ve konser kayıtları da işin bonusu. Ünlü ve güçlü bir topluluğun kırk yıllık macerasının ilk adımı olmasından dolayı önemli. Kendi ayaklarının üstünde durmayı becermiş ,ilk albüm olmasına rağmen oldukça kendine güvenen sağlam bir toplulukla karşı karşıya olmamız açısından önemli. O sıralar 21 yaşında olan ve flüt çalmayı yeni yeni geliştiren Ian Anderson'un Rahsaan Roland Kirk gibi çok iyi ve mühim bir caz flütçüsünden etkilendiğini göstermesi açısından da ilginç ve de önemli .

Benim Jethro Tull maceram 1971 yılı sonlarında başlamıştı. Aqualung albümü ve bu albümdeki Aqualung, My God ve Locomotive Breath adlı parçalarla. 1968 ekim ayında yayınlanmış This Was. O sıralar ben bile 12 yaşındaymışım. Grubun koyu bir hayranı olma yolunda hızla ilerlerken ,eskiden neler yapmış bunlar diyerek This Was, Stand Up ve Benefit gibi önceki albümlerine şöyle bir eğilmiştim. BluesRock albümü olarak değerlendirilebilecek bir ilk albüm This Was. Yıl 1968 ve de o dönemin ünlü İngiliz Blues- Rock gruplarından, müzisyenlerinden etkilenmeler, esinlenmeler var. Ian Anderson'un deyimiyle Little Blues Band (küçük blues grubu) Jethro Tull o sıralar. Ama ilk albümünü yapan bir grup için oldukça sağlam ,sıkı bir albüm. Koyu blues ve blues –rock hayranı olan Müzik 10/10 bazı arkadaşlarımın en Kayıt 10/10 sevdikleri Jethro Tull albümü ya da albümlerinden biri olduğunu biliyorum. O sıralar Ian Anderson grubun bestelerinde

Stereo Mecmuası Sayı 6

Ünal


Terry Reid – Super Lungs – Complete Studio Recordings 1966-69 – EMI 577144-2 2 CD 1949 doğumlu İngiliz Terry Reid salağın teki. Neden mi? Rivayet işte... Yardbirds’den ayrıldıktan sonra Jimmy Page yeni kuracağı ve sonradan Led Zeppelin adını alacak olan grubuna şarkıcı olarak katılması için ona teklif götürür. O sırada Rolling Stones’un Amerika konser turnesinin açılış grubunda yer aldığı için teklifi reddeder. Yerin Robert Plant alınır... Daha sonrasında şarkıcıları Rod Evans’tan kurtulmaya çalışan Deep Purple da ona teklif götürür. TR yine reddeder ve yerine Ian Gillan alınır. Gerisini herkes biliyor ama Terry Reid’i tanıyan neredeyse hiç kimse yok. Evet, TR hem Led Zeppelin hem de Deep Purple’da çalışacak kadar iyi bir şarkıcı, besteci ve gitarist. Sadece biraz bahtsız gibi! Bu antolojide ilk grubu Peter Jay’s Jaywalkers ile çalışmalarının yanısıra ilk iki solo albümü Bang Bang ve Terry Ried yer almakta. Tanımadığınız bir müzisyene ilk kez 2 CD’lik bir yatırım yapmak istemeyenlere ise tek CD’lik The River’ı da tavsiye edebilirim. Müzik 8/10 Kayıt 6/10 B.M.

Love – Forever Changes – Collector’s Edition – Rhino R2 428796 2 CD İlk yayınından bu yana 40 yıl akıp geçti. Geçtiğimiz Nisan ayında da Rhino şirketi 1. CD’si orijinal albümün remaster edilmiş hali ve 2. CD’si albümde yer alan parçaların farklı versiyonları ile “bonus” parçalardan oluşan ve içinde çok detaylı notları içeren bir kitapçıkla piyasaya sürdü. Satın aldığım 1969 yılından bu yana (plaklara tarih atmak gibi saplantılarım var) bana aralıksız keyif vermiş olan bu albüm hakkında eleştiri yapmam doğru olarak algılanmasa da (tarafsız olmama olanak yok) buradaki amacım sadece Love’ı tanımayanlara bu CD’yi belki satın almalarını veya cebren ve hileyle bir yerlerden edinmelerini sağlamak. Bakarsınız hayır duası alırım... Lafı uzatmayalım yerimiz kısıtlı. Yer Los Angeles. Zaman “Summer of Love” barış, Vietnam savaşı, müzik, Washigton-Moskova arası soğuk savaş, çiçek çocukları, sokak ayaklanmaları, uyuşturucu denemeleri, ölümlerle sonuçlanan proteso yürüyüşleri, psychedelia. 5 kişiden kurulmuş olan Love grubunun başını 2 kişi çekiyor. Bir tarafta besteci, gitarcı Arthur Lee: zenci, dar gelirli, boşanmış bir aile,

Stereo Mecmuası Sayı 6

üvey baba, sorunlu. Öbür tarafta yine bir besteci gitarcı Brian MacLean: beyaz, zengin bir mimar’ın oğlu (Elisabeth Taylor’un komşusu, Liza Minelli ile duygusal ilişkisi) klasik müzik ve Broadway. Forever Changes başarısız sayılan 2 albümden sonra yayınladıkları 3. Başarısız albüm. Billboard listesinde ancak 154. Sıraya kadar çıkabilmiş. Ama Jim Morrison’a en çok hangi müzisyenleri beğeniyorsunuz diye sorulduğunda tereddütsüz cevap veriyor: Love. Zaman içerisinde uluslararası kritikler fikirlerini değiştirmiş ve 2003 yılında İngiliz NME dergisi Forever Changes’ı tüm zamanların en iyi 6. Albümü ilan etmiş. Bu plakta gruba sayısız stüdyo müzisyeni, nefesliler, perküsyoncular, yaylılar eşlik ediyor. Hastalıklı Arthur Lee ölümünün eşiğinde olduğunu hissettiğinden varını yoğunu bu albüme koymuş, arka kapaktaki resimde acılı bir şekilde içinde kurumuş çiçekleri barındıran kırık bir vazo tutmakta. Kırmızı telefon adlı bestesinde şunları söyler: “Sitting on a hillside, watching all the people die, I’ll feel better on the other side” Başka bestelerinde de “ The news of today will be the movies of tomorrow” veya “The water’s turned to blood, If you don’t think so, Go up and turn on your tub” veya “They’re locking him up today, They’re throwing away the key, I wonder who it will be tomorrow, You or me?” Hala güncel mi? Yoksa bana mı öyle geliyor? Müzik 10/10 Kayıt 7/10

B.M.


buzuki, akordiyonda Eliezer Adoram, darbukada Mike Mohel, davullarda ise Bobby Gregg ve Herb Lovenell'den oluşuyor. Aslında albüme katkı yapan bir kişi daha var ; ismini duyunca farklı gruplardan tanıyacağınız Felix Pappalardi.

Devil's Anvil - Hard Rock From the Middle East Columbia 9464 LP İşte bu sayının incilerinden bir albüm. Aslında bu albümün plağının orijinal versiyonu koleksiyonerler için büyük bir değere sahip olsa da, yeniden basımı sahip olmayı parasal anlamda kolaylaştırıyor. Grup aslında Lübnan'lı sayılabilir ama tüm Ortadoğu' dan müzisyenlerden oluşuyor. Zaten Lübnan uzun bir süre Ortadoğu'nun kültürel zenginliği imiş. En azından babamın söylediğine göre Avrupa'nın büyük şehirlerine gitmektense çoğu zaman Lübnan ve özellikle Beyrut tercih edilirmiş. Aklınıza gelecek her şeyin bulunduğu bu zengin ama yüzölçümü küçük ülke nasıl ve neden başladığını artık kimsenin hatırlamadığı bir iç savaş ile yıkıma uğrar. Bugün ben yaştakiler için Lübnan dendiğinde akla gelenler çok farklı.

Zaten albümün açılış parçası olan “Wala Dai” ilk notadan itibaren geçmiş dönemlerde Erkin Koray'ın hit şarkısı olan “İllaki” şarkısını hatırlatıyor. 2 notada zaten aynı şarkı olduğunu anlıyorsunuz. Aynı şekilde Deli Kadın (albümdeki ismi Karkadon) şarkısı da birbir aynı notalar ve Bu albümün burada olmasının namelerle albümde emrinize 2 aslında 3 sebebi var. amade hemde 10 sene 1960'ların sonu ve 1970'lerin öncesinden. başı için oldukça ilginç bir albüm. Arapça, İbranice, Albümde daha önce yazdığım Rumca ve hatta Türkçe gibi Sisheler yani bizim şarkılar başarı ile bildiğimiz Şişeler şarkısı yorumlanmış Evet yanlış Türkçe olarak, Kely şarkısı duymadınız Türkçe şarkı. Rumca olarak yorumlanmış. Devil!s Anvil, bizler için çok Birde bonus olarak Pulp bilindik olan Lingo Lingo Fiction filminin soundtrack'i Şişeler şarkısını orijinal olarak bilinen ama aslında bir dilinde yorumlamış. Şaka Mısır halk ezgisi olan yapmıyorum. Gerçekten çok “Misirlou” bu albümde çok iyi yorumlamışlar ve şarkının dünyaca meşhur yorum Rock sınıflamasına olmasından 30 sene önce rahatlıkla sokulabilir. harika şekilde yorumlanmış. İkinci sebep ise, bizde özellikle 70'lerde başlayan Anadolu Rock müziğinin temellerinin bu topraklardan biraz uzakta atıldığının ispatı olması. Bu konuya birazdan el atarız.

Albümün neresine el atsanız bir hazine çıkıyor gerçekten. Hazır yeniden basım plağı ve split CD'si rahatlıkla bulunabilirken bir tane edinin derim. Sen albümü nasıl keşfettin diye soran olursa, Mecmua'nın forumundan tanıdığınız Sn. Tayfun Dalyan ile birlikte müzik dinlerken dur bak sana ne dinleteceğim demesiyle tanıştığım bir albüm. Umarım bu ufak yazı sayesinde konuya meraklı birileri de benim sayemde bu ufak hazineye sahip olabilir.

Üçüncü sebep ise, albümün eşsiz bir “rare item” statüsünde olması. Aslında bu statü biraz bozulmuş durumda hem plağın yeniden basılması hemde albümün Freak Scene isimli bir başka grup ile split olarak CD formatında basılması. Her ne olursa olsun bir çoğunuzun Şiddetle tavsiye ediyorum. grubu duymadığını Savaş ve yıkım konusunu bir düşünüyorum. Müzik 10/10 kenara bırakalım değil mi? Kayıt 7/10 Sonuçta bu bir müzik dergisi. Gelelim bu albümün neden Hakan Ama Devil's Anvil grubundan Anadolu Rock diye bahsedince Lübnan'dan adlandırılan türün ilk bahsetmemek olmazdı. Çün- örneklerinden sayılabilecekü grubun üyelerinin bir çoğu ğine. Aslında albümün Lübnan asıllı Amerikan temelindeki nüve çok basit, vatandaşları. Grup, ud ve yerel ezgiler, yerel şarkılar ve vokallerde Kareem Issaq, rock enstrümanları ile yerel gitar ve vokallerde Jerry enstrümanların birlikte Sappir, ritm gitar, bas ve kullanılması.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Jordi Savall- Vespro della Beata Vergine Alia Vox AVSA9855 Hybrid SACD

Jordi Savall -Invocation a la Nuit Alia Vox AV9861 Hybrid SACD

Ünlü İtalyan besteci Claudio Monteverdi'nin Vespro della Beata Vergine yani kutsanmış bakire için dualar adlı eseri, isminden rahatça farkına varabileceğiniz gibi dini bir eser. Barok çağındaki dini bir çok eserden hatta bazı Requiem'lerden bile ağır tempoya sahip bu eser, yaklaşık 1.500 yıldan beri değişmeyen metinlere ve gelene harmoniye dayanmakta. Zaten albümün içerisinden çıkan mükemmel booklet içerisinde uzun uzun konu anlatılmış. Ben oldukça uygun bir fiyata aldım ama her yerde aynı fiyat mıdır bilemiyorum. Bazı Türk plak şirketleri maillerimize cevap vermediğinden dolayı bu konularda elimiz kolumuz bağlanıyor.

Bundan seneler önce Katalonya'da (İspanya deyince kızıyorlar) okuyan bir arkadaşım sayesinde tanıdığım Hesperion XX ve Jordi Savall müziği geçtiğimiz ay kendi plak şirketleri Alia Vox albümlerinin ülkemizde ilginç fiyatlarla bir anda karşıma çıkması sonucu geçen ay dinlemelerimde önemli bir yer tuttu. Aradan geçen seneler içinde 21. yy'ye girmiş olmamız dolayısıyla Hesperion XXI haline gelmiş ama ince ince dokunmuş harika eserleri yorumlamaları ve çok bilinmedik eserleri ortaya çıkartmaları konusunda değişiklik yok. Bu CD'de de değişen bir şey yok Kökü 10. yüzyıla dayanan Katalan eserlerinin yanısıra tanındık bestecilerin eserleri ile zenginleştirilmiş bu albüm Alia Vox plak şirketinin 10. yılı dolayısıyla yayınlanmış. Birinci CD, Montserrat Figueras'ın vokalleriyle süslenmiş, ikinci CD ise enstrümantal. Albüme bir nevi compilation diyebiliriz

Neyse SACD hybrid yapıda dolayısıyla CD okuyucularla da kullanılabiliyor ve kayıt mükemmel ötesi. Bildiğim kadarı ile Vespro della Beata Vergine, barok dönemin diğer dini eserleri gibi pek popüler bir eser değil. İlginizi çekiyorsa kaçırmayın derim. Müzik 8/10 Kayıt 9/10 Müzik 9/10 Kayıt 10/10 Hakan

Hakan

Stereo Mecmuası Sayı 6

Byron Janis - Prokofiev Piano Concerto No3 Rachmaninoff piano Concerto No1. Mercury Records LP 130525 Plak arşivimi karıştırırken, bulduğum bu plak hem kaydı hemde etkileyici duygusu ile dikkatimi çekti. Amerikalı piyanist Byron Janis'in Moskova filarmoni orkestrası ile birlikte soğuk savaş döneminde kaydedilmiş bu eser, Rachmaninoff'un pek bilinmeyen 1.piyano konçetosunun yanısıra Prokofiev'in folk öğeleriyle süslenmiş 3. piyano konçertosunu içeriyor. Kayıt 35mm filmlerden plağa aktarlmış. Benim referans kodunu verdiğim plak, ilk basım ama yaptığım araştırmada 180 gr olarak daha önce tanıttığımız Mercury Living Presence: Russian Recordings içerisinde bulunabiliyor ayrıca SACD formatında da piyasaya sürülmüş. Klasik müzik severler zaten eserin önemini benden daha iyi biliyorlardır ama belki gözden kaçmış bir kayıt olabilir diyerek yazmak istedim. Müzik 9/10 Kayıt 10/10

Hakan


Sezen Aksu- Deniz Yıldızı DMC 100168 CD Türk popüler müziğinin son 30 yılına imza atan, Sezen Aksu uzun yıllar sonra yepyeni bir albüm ile karşımızda. Bu albüm aslında Aksu'nun hem kendi hayatında hemde toplumsal alanda yaşanmış olaylardan ciddi etkilenmelere sahip. Buna oldukça farklı bir müzisyen olan Arto Tunçboyaciyan katkısı da eklenince albüm, bilindik Sezen Aksu albümlerinden çok farklı. Bu farklılık Roman ve İzmir'in kızları isimli şarkılar için geçerli değil. Bu şarkılar, Türkiye mozağini yansıtan mutlu şarkılar. Sanatçı son yıllarda hem kendisinin hemde ülkemizin içinde bulunduğu psikolojiden sıyrılıp bu 2 şarkıya yer vermesini ben, hepimizin tüm hafta morallerimizin sıfıra inip ama bir noktada eh yeter artık deyip Kordon'da balık rakıya oturmamıza benzetiyorum. Albümün düzenlemeleri, alt yapısı hatta kutulanması çok özenli. Farklı bir Aksu'yla tanışmak için ideal. Ben beğendim. Müzik 8/10 Kayıt 7/10

World Saxophone Quartet - Brooklyn Academy Of Music Live Black Saint 120096-2 CD Ülkemizde bulmanın artık neredeyse imkansız olduğu Soul Note alamet-i farikalarından birisi olan bu CD yurt dışından alınabilir. Allahtan ben elimi çabuk tutup ne bulduysam almıştım. Plak şirketi önemli Amerikalı ve hatta Avrupalı caz müzisyenlerinin özel konser ve kolaylıkla bulamayacağınız session'larını basmış. World Saxophone Quartet , David Murray, Oliver Lake, Julius Hemphill ve Hamiet Bluiett'ten oluşuyor. Grubun Brooklyn Academy Of Music'te verdiği konserin canlı konserin kayıtarını içeren bu albüm özellikle 15 dakikalık bir şölen haline gelen David Murray bestesi Great Peace ve yine emprovizasyonlarla 10 dakika süren Julius Hemphill bestesi Open Air ile öyle bir zenginleşmiş ki. Özellikle saydığım müzisyenlerden tenor saksofoncu David Murray'i sevenlerin mutlaka edinmeleri gereken bir kayıt olduğunu düşünüyorum.

Müzik 8/10 Seçil Kayıt 6/10

Hakan

Stephane Grappelli-Live Justin Time Records JTR 8469-2 CD Bence en büyük caz kemanistlerinden birisi olan Stephane Grappelli'nin ilerlemiş yaşına rağmen Quebec'te verdiği 1994 konserinin canlı kaydı. Benim en sevdiğim caz müzisyenleri arasındaki Grappelli genel anlamda konservatist caz dinleyicilerinin pek olumlu yorumlar yapmadıkları bir müzisyen olsa da, 1930'larda Django ile başlayan profesyonel müzik yolculuğunda Manouche müziğine yön veren önemli bir müzisyen. Kısacası ben sizin yerinizde olsam bu tür tutucu yorumlara bakmazdım. Neyse müzisyen bu albümde 90 yaklaşan yaşına rağmen müthiş bir performans ve ruhla çalıyor. 70 yıla yaklaşan müzik yolculuğundan örneklerin sunulduğu albümde bir anda Nuages ve Daphne'yi duymak beni çok mutlu etti. Zaten Quintet de Hot Club France grubunun bu tarz tutucu yazarların beğenisine hasıl olan tek eseri Nuages'dır. İlk notaları duyunca insanı gülümseten, mutluluk dolu bu albümü tavsiye ederim. Müzik 9/10 Kayıt 7/10 Hakan

Stereo Mecmuası Sayı 6


Metallica-Kill Em All Megaforce/Elektra Records CD Bu sene yine konsere gelecek Metallica'yı çoğu kişi balad'ları ile tanıyıp gereksiz yere sevmiş olsa da, konserlerinde hızlı parçaları da olduğunu görüp apışıp kalma durumu sıklıkla yaşandığından bu sayıda üzerime vazife alıp Metallica'nın geçmişteki en sevdiğim 3 albümünü sizlere tanıtıyorum. Kill Em All grubun ilk resmi albümüdür ve Thrash tarihinin en önemli albümlerindendir bana göre. Metallica'nın kendine özgü hızlı ve aslında bol melodi barındıran müziğinin ortaya çıkmasında ve geniş kalabalıklar tarafından tanınmasına yol açan albüm kesinlikle budur. Hit the Ligthts ile başlayıp Metal Militia ile biten ve aradaki tüm şarkıların artık klasik sayıldığını düşünürsek bu albümün konuyla ilgilenenlerin arşivinde mutlaka olması gerektiğini yazmama gerek yok herhalde ki zaten vardır diye umuyorum. Seek and Destroy'suz konserde olmaz zaten. Müzik 8/10 Kayıt 6/10

Metallica-Ride the Lightning Megaforce/Elektra Records CD

Metallica-Master Of Puppets Megaforce/Elektra Records CD

Metallica kariyerini üst düzeye taşıyan albümlerin başında gelen Ride The Lightning, insana bir önceki albümü yapanlarla bunlar aynı insanlar mı sorusunu sorduran bir yapımdır. İspanyol iç savaşını konu alan ve üzerinden yıllar geçse de değerinden bir şey yitirmeyen For Whom the Bell Tolls, ve fade to Black gibi güçlü iki şarkının yanısıra, standart Metallica kurgusuna sahip, Fight Fire with Fire, Ride the Lightning gibi şarkıların yanısıra grubu yakından tanıyanların Garage Days'de de karşılarına çıkan Creeping Death şarkısı yine bu albümde yer almaktadır. Metallica'nın entrümantal The Call of Ktulu şarkısında Lovecraft'a işaret ederler ve bu konularda çok fazla girmeyen bir grup için altı çizilmesi gereken bir parçadır. Sahip olunması gereken bir klasik albüm olduğunu sanırım bilen biliyordur.

Metallica'nın 1986 yılında çıkartmış olduğu en iyi 3 albümleri serisinin sonuncusudur benim gözümde. 1986 yılı Thrash ve Speed metal yıllarının altın çağıdır bir çokları için tabii ki benim içinde. Rahmetli Cliff Burton'ın bas çaldığı son albüm olması da ayrıca önemlidir tabii ki. Albümün içerdiği 8 şarkının her biri birer Thrash hiti sayılır. Albümün giriş parçası Battery ile hızlı bir giriş yapılan albüm, Sanitarium hariç Metallica sound'unun eriştiği oldukça üst düzeyi ispatlarcasına hız, teknik ve bütünlüğün bir arada bulunduğu hitlerle doludur. Sanitarium ise o dönemde herkesi etkilemiş, bir açıdan Thrash kalıbının oldukça dışına taşan ve Metallica'nın o dönemki saflığıyla insanın çiğerini yakan bir şarkıdır. Bu albümün ardından gelen And Justice albümü de oldukça iyi bir albüm olarak nitelendirilebilir ama benim için Metallica olayın sonu Master Of Puppest'tır.

Müzik 8/10 Kayıt 7/10 Tolga

Müzik 9/10 Tolga Kayıt 7/10 Tolga

Stereo Mecmuası Sayı 6


Opeth-Watershed Roadrunner Records CD Bu sayıda ülkemize konser için gelecek gruplarla ilgili yazmaya başladık bari o zaman devam edelim ne dersiniz. Unirock organizasyonu çerçevesinde ülkemize gelen Opeth, İsveç'li bir topluluk. Her ne kadar ilk dönemlerinde death grubu olarak ortaya çıksa da, İsveç'in havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez çok farklı bir hale gelmiştir. Grup müziğinin içerisine progressive, folk gibi bir çok öğeyi gayet başarılı şekilde yerleştirdikleri 2008 yılı albümleri Watershed ile bence gayet başarılı bir iş çıkartmış. 2005 yılı albümleri Ghost Reveries'in ardından Watershed artık bu grup oturmuş imajını fena halde sağlamlaştırıyor. Bu albüm klasik Death Metal dinleyicisinin uzak durması gereken buna karşın zaman zaman hızlanan progressive metal ve hatta bir noktaya kadar klasik progressive rock severleri bile etkileyebilir. Bu arada prodüksiyon kalitesi gayet başarılı. Müzik 8/10 Kayıt 8/10

Tolga

Orphaned Land-Mabool: The Story of the Three Sons of Seven Century Media Records CD Geçmişte Sahara ve El Norra Alila albümleri ve ülkemizde verdikleri konserler ile bizde çok sevilen bir topluluk olan İsrail'li Orphaned Land'de Unirock festivalinin bir parçasıydı. Mabool grubun, muhtemelen bir kez daha yapamayacağı eğer yaparsa da müzik tarihine ismini altın harflerle kazıyacağı bir albüm. Albüm, Ortadoğudan harika esintiler taşıyor ve konsept yapıda. Daha ilk şarkı olan Birth Of The Tree size albümün izlerini veriyor. Zaten albüm genelinde egzotik enstrümanlar ve bölgeye özgü vokallerin kullanıldığı albüm, tür olarak bence hiçbir sınıfa sokulamadığından Oriental Doom Death diye bir tür uydurulup içerisine eklenmiş. Saçma sapan tür tartışmalarına girmeden bu çok kendine özgü albümü şiddetle tavsiye ederim. Albümün prodüksiyonuna türün önemli plak şirketlerinden birisi olan Century Media iyi para harcamış ama kesinlikle değmiş. Müzik 9/10 Kayıt 9/10

Testament- The Formation of Damnation Nuclear Blast Records CD Thrash'in dev ötesi gruplarından bir tanesi olan Testament yine tastamam (tamam iğrenç oldu) bir albüm yaratmış. Albümün genel sound'u The Gathering'in devamı niteliğinde ama yine tüm yeni gruplara ders verir nitelikte. Özellikle vokallerdeki zaman zaman brutalleşme Thrash metal'in 2000'li yıllardaki yeni yüzünü gösteriyor. Vokallere, gitarlara ve davullara söylenebilecek tek şey mükemmel. Eski grupların birbiri ardına böyle müthiş albümler ortaya çıkarması Thrash'in 2. rönesansını yaşamasını sağlıyor. Unirock konserlerine sırf bu grup için gideceğim desem abartmamış olurum. Albüm hakkında yazılacak tek şey harika olduğu ve mutlaka alınması gerektiği. Geçen sayıda Hakan'a kızıyordum ulan beni rezil ediyorsun, bu derginin okuyucusu metal mi dinler dediğimde bekle gör demişti. Vallahi varmış çok sevindim. Artık gönül rahatlığıyla yazıyorum, mutlaka alın... Müzik 10/10 Kayıt 9/10

Tolga

Stereo Mecmuası Sayı 6

Tolga


Lou Donaldson with the Three Sounds – LD+3 Music Matters (Blue Note) MMBST-84012 2 180g 2 adet 45lik LP

Lee Morgan - Lee-Way Blue Note/Analogue Productions ST-84034 2 180g 2 adet 45lik LP

1960 yılında, Lee Morgan 22 yaşındayken yine RVG tarafından kaydedilmiş bu plaktaki kadro neredeyse bir “dream team.” Trompette Lee Morgan’a alto saksofonda Jackie McLean, piyanoda Bobby Timmons, basta Paul Chambers ve davulda Art Blakey eşlik ediyorlar. İlk parça These are Soulful Days bir Calvin Massey bestesi. Ardından LM bestesi The Lion and the Wolff (Blue Note’un kurucuları Alfred Lion ve arkadaşı Francis Wolff için), McLean bestesi Midtown Blues, ve yine bir C. Massey bestesi Nakatini Suite var. Morgan’ın tonu aynı zamanların Miles Davis’in aksine “büyük ve geniş” Kayıt trompetin tüm titreşimlerini hakkıyla veriyor. Piyanoyu neredeyle bir perküsyon enstrümanı gibi çalan B. Timmons’un tınıları bile sorunsuz. Saksofon tüm incelikleriyle meydanda. Nihayet bas ve davul uyumu o denli güzel ki ritm tutmaktan çok her bestenin birer ayrılmaz parçası haline geliyorlar. Music Matters ve Analogue Productions’ın bu yeni sürümleri bildiğimiz kadarıyla sınırlı sayıda üretiliyor. Acele edin. Müzik 9/10 B.M. Kayıt 9/10 B.M.

Lou Donaldson cazda Bop akımının ileri gelen alto saksofoncularından. Three Sounds ise haklı olarak 1950-60’ların oldukça ünlü gruplarından biriydi. Piyanoda Gene Harris, basta Andrew Simpkins ve davulda Bill Dowdy swingini hiç bir zaman eksik etmeyen, uyumlu ve yerinde blues'a ağırlık veren bir ritim seksiyonu. 1959’da Rudy Van Gelder tarafından Blue Note için kaydedilmiş olan bu plakta Lou Donaldson’a eşlikleri mükemmel. Tin Pan Alley klasiklerinden olan Three Little Words ve Blue Moon gibi bestelerde müzisyenlerin birbirlerini daha ileriye gitmek için zorlamaları son derece belirgin. Yer yer LD’da Charlie Parker etkileri görülse de kendi stiline kavuşmuş, olgun ve blues’a yatkın bir müzisyen olduğunu kolaylıkla kanıtlıyor. Enfes bir kayıt, son derece güzel bir icra, pırıl pırıl, sessiz bir vinil ve çok özenli açılır bir kapakla tavsiye etmekten başka bir çaremiz kalmıyor. Pahalı ama tümü ile hakkediyor. Müzik 9/10 Kayıt 9/10

Stereo Mecmuası Sayı 6

Art Blakey and the Jazz Messengers – A Night in Tunisia – Blue Note – Music Matters ST-84049 2 180g 2 adet 45’lik LP Cazsever olup da bu eseri bilmeyenimiz herhalde yoktur. Dolayısıyla içerik konusunda fazla bir şeyler yazmanın gereksiz olduğunu düşünüyoruz... Gelmiş geçmiş en önemli caz gruplarından biri olan Jazz Messengers kadrosunda kimleri barındırmadı ki? Horace Silver, Cifford Brown, Lou Donaldson, Hank Mobley, Kenny Dorham, Wayne Shorter, Lee Morgan, Bobby Timmons, Curtis Fuller, Freddie Hubbard, Cedar Walton, Wynton Marsalis, Terence Blanchard, Donald Harrison, Kenny Garrett, saymakla bitmez. Bu caz “konservatuarın” 1960 yapıtı belki en ünlü olanlarından. Dizzy Gillespie bestesi olan ve albüme ismini veren parça sanki konserde kaydedilmiş kadar canlı ve heyecanlı. Wayne Shorter tüm hünerlerini yalnız sololarında değil eşlikçi olarak da gösteriyor. Aslında ayırım yapmamak gerek. Bu tamamiyle bir takım çalışması. En güzellerinden biri. Başyapıt diyebilir miyiz? Evet, ve her açıdan. Pamuk eller cebe... Müzik 9/10 Kayıt 9/10

B.M.


Hadouk Trio – Live a FIP Abeille Musique – MEL003– 2CD Hadouk ismi, Hajouj veya Gumbri denen kuzey afrika kökenli genelde 3 telli olan bir basın ilk hecesiyle Ermeni asıllı olduğu söylenen Doudouk’un (bildiğimiz düdüğün fransızcası!) son hecesinden oluşan uydurma bir isim. Bu uydurukluğun baş mimarı dünyamızda bulunan ve içine üflenebilen neredeyse tüm müzik aletlerinin kolleksiyonunu yapmakla yetinmeyip onları çalmaya da çalışan Paris’li Didier Malherbe. Tevellüt itibariyle hatırlayabilecek (gerçi amnezi sorunları da çekiyor olmaları kuvvetle muhtemeldir) olanlar Didier Malherbe’i “efsane” uçuk grup Gong’un kurucularından biri olarak bilirler. Bu üçlü muhtelif saksofonlar, flütler, klarinetler, düdük, kaval, ocarina, khen v.b. enstrümanları çalan DM’in yanısıra bir o kadar farklı perküsyonları (djembe, congas, darbuka, calebasse, waterphone, davul, tef, çan) tıngırdatan Steve Shehan ve kora, hajouj, gumbass ve muhtelif klaviyeli çalgılarda Loy Ehrlich’ten oluşuyor. Bu kadar egzotik diyebileceğimiz çalgıların çokluğu neticesinde yaptıkları müzik doğal olarak etnik veya “dünya müzikleri” adıyla da anılan müziklere yakın bir tür olmakla beraber caz ve/veya new age ile rock ögelerini bulmak da olası.

2 CD’den oluşan bu eser grubun fransız ulusal radyosu olan Radio France’ın 105 Nolu stüdyosunda 9 Ekim 2003 tarihinde kaydedilmiş sınırlı bir seyirci kitlesinin izleyebildiği stüdyoda olmasına karşın canlı kayıtlardan oluşuyor. Üçlüye birkaç parçada eşlik eden misafir sanatçılar da var: Shamanimal parçasında vokalde Wasis Diop, Barca Solaris ve Dragon de Lune parçalarında kontrbasta Peter Herbert ve Bille en Tete ile Loukoumotive’de sai sai çalan (ne olduğunu bileniniz varsa lütfen bilgilerini bizden esirgemesin) J-P Rykiel. Bu usta müzisyenlerin yaptıkları müziği tarif etmek, yada belli br türle sınırlandırmak oldukça zor olduğu kadar da gereksiz. Sınırları aşmak veya belli bir takım kalıpların dışına çıkan müzikleri dinlemekten zevk alan tüm okuyucularımıza hararetle tavsiye edilir. Bu yazdıklarımızdan bu müziği dinlemenin zor olduğu fikrine kapılmayın, tam aksine oldukça melodik, ritmik, akıcı ve rahat bir müzik. Üstelik fransız radyosunun kayıt mühendisleri de oldukça iyi bir iş başarmışlar. Çok dengeli, tüm tınıları yerinde, detaylar oldukça berrak, sahne düzeni ve derinliği kolayca hissedilen abartısız bir kayıt gerçekleştirmişler. Keyifle sırtınızı yaslayıp baştan sona kadar soluksuz dinleyebileceğiniz 2 CD. Müzik 9/10 Kayıt 8/10 B.M.

The Who – Endless Wire – Universal 7846-1 CD Aman yanlış anlaşılmasın, The Who en sevdiğim gruplardan biri. Endless Wire da 2006’da yayınlanan son CD’leri. Tüm CD’leri gibi bunu da satın aldım. Roger Daltrey’in sesi hala muhteşem. Pete Townshend’in gitarı gençliğindeki agresifliği göstermese de güzel. Davulda Ringo Starr’ın oğlu Zak Starkey var. Efsanevi Keith Moon ile karşılaştırma gereksiz ama kaçınılmaz. Basta da hepimizin tanıdığı cambaz Pino Palladino. Virtüoz olsa da rahmetli John Entwhistle’ın lirik pasajlarını arıyorum. Klavyelerde John Bundrick ve yine gitar ve vokalde PT’in oğlu Simon Townshend. PT genelde olduğu gibi tüm besteleri yapmış, araya bir de mini opera sıkıştırmış. Netice? İcra yerinde olsa da bestelerin hiç biri vasatın üstüne çıkamamakta. Size söyleyeyim, The Who Keith Moon öldüğünde John Bonham öldüğünde Led Zeppelin’in yaptığını yapamadı ve bunun da cezasını hala çekmekte... Paranızı boşa harcamayın, elinizde yoksa hemen bir Live at Leeds, Tommy veya Who’s Next satın alıp keyfinize bakın. Müzik 5/10 Kayıt 7/10

Stereo Mecmuası Sayı 6

B.M.


Billy Bragg – Mr. Love & Justice - Anti - 80946-2 CD Billy Bragg Büyük Britanya ürünü bir “aykırıdır”. Genelde her şeye karşıdır. Sürekli birilerine kızıyor, kurumlara ana avrat küfür ediyor, somut gerçeklerle soyut kavramlara da karşı geliyor. Yanlış anlamadıysam sürekli bir kavganın peşinde. Adam rahatsız. Bunun yanısıra bu kızgınlıklarını, karşı koymalarını, isyanlarını en güzel şekilde dile getirip müziğe dökebilenlerden. Elimdeki son CD’si, belki de ilerleyen yaşının etkisiyle en olgun ve anlaşılabilir eseri. Artık Mayakovski’den esinlenip Vergi Memuruyla Şiir Hakkında Muhabbetlerinden söz etmiyor. Günümüz dünyasının sorunlarına eğilip, amacı savaşı, haksızlıkları, eşitsizlikleri, insan haklarını, kişisel özgürlük kısıtlamalarını, politik iki yüzlülükleri, tütün kartellerini, çifte standartları dile getirmek. Bunu da büyük bir açık yüreklilikle yapıyor. Ufak bir not: eşlikçiler arasında hepimizin yakından tanıdığı ud, cümbüş ve saz çalan Lu Edmonds var. Sözleri tane tane dinlemek isteyenler için. İngiltere’nin en iyi “singer/songwriter”ı olabilir.

Fone Ensemble Vivaldi Le 4 stagioni Fone Records Virgin vinyl 001J – 2LPs

Müzik 9/10 Kayıt 8/10

Müzik 9/10 Kayıt 10/10 B.M.

Albüm eleştirisi işini pek becerebileceğimi zannetmiyorum. O yüzden işi garantiye alıp harika kayıtlı bir plak tanıtmak istiyorum. Yaptıkları özel baskılar ile tanınan İtalyan Fone şirketinin Japonya'da bastığı, kapağından kaydına kadar her şeyin dört dörtlük olduğu 2 plak. Tek sorun fiyat. Çeşitli internet marketlerinde 130 ile 150 dolar arasında değişen bir fiyatı var. Eser zaten eser bilindik, ismi sizi şaşırtmasın “4 Mevsim” kayıt, mastering hatta üretim süreci sırasında tamamen analog cihazlar kullanılmış. Detay seviyesi, plağın sahne ve katman katmanlılığı her şey mükemmel. Eseri seslendiren grup pek bilindik olmayabilir ama Marco Fornaciari önderliğinde bir süperstar enstrümanistler topluluğu eseri müthiş şekilde yorumlamış. Özellikle Ernesto Merlini tarafından çalınan klavsen, şimdiye kadar duyduğum en gerçeğe yakın performanslardan bir tanesi. Teller üzerinde gezinen çekiçler, tuşeler plak üzerinde tane tane duyuluyor.

Rimsky-Korsakov: Scheherazade Royal Philharmonic Orchestra EMI Testament AEMI 251 180 Gram LP Nikolay Rimsky-Korsakov çok önemli bir besteci. Gerçekten ilginç bir yaşam öyküsü olan besteci denizaşırı yolculukları sırasında farklı kültürlerle tanışmış. Zaten onu benzersiz kılan özelliklerinden birisi budur. Eseri seslendiren Royal Philharmonic Orchestra'nın başında Sir Thomas Beecham, İngiliz klasik müzik hayatını derinden etkilemiş çok önemli bir şef. Bu iki müzik adamı müzik tarihinin en çok icra edilen eserlerinden birisinde bir arada. 1950'lerin sonunda kaydedilmiş bu plak herhalde zaman içerisinde en çok satılan plaklardan birisi olan Hermann Scherchen yönetimindeki Vienna State Opera Orchestra yorumu ile karşılaştırılabilir. Ayn eserin büyük orkestralar tarafından farklı yorumları müzikal dimağın gelişmesi için önemlidir hele de klasik müzikte. Plağı dinlerken müthiş kontrolün yanında, inanılmaz bir ruh ve disiplin hissedilebiliyor. Müthiş bir yorum, müthiş bir eser. Müzik 9/10 Kayıt 10/10 Yaşar

Yaşar

Stereo Mecmuası Sayı 6


Diablo Swing OrchestraThe Butcher's Ballroom DSO Records 0601 CD

Box Of The Blues Rounder Records 11661-2171-2 4 CD Box

Trio Mediaeval-Folk Songs ECM Records B0009888-02CD

Aslında Diablo Swing Orchestra, 16.yy dayanan bir İsveç geleneği. Bu orkestranın geleneği çoğunluk tarafından hoş karşılanmayan notaları ve hikayeleri anlatmak. Bir nevi Diabolus in Musica durumu. Zaten kasapların balo salonu isimli bir albümde farklı bir şey düşünmek olmaz değil mi? Müzik keman, choir tarzı vokaller ile süslenmiş türü için avant-garde denilebilecek bir rock hatta metal türevi. Yalnız bir nokta önemli standart bir avantgarde metal grubundan çok öte bir albüm olduğunu söylemeliyim. Bir noktada folk müziğe, bir notada klasik müziğe uzanan geniş bir yelpaze söz konusu ve bence albümü değerli hale getiren şey bu. Albüm 2 kısma ayrılmış, ben özellikle Act 1 bölümününe bayıldım. Özellikle İspanyol ritmleri ve üflemeliler ile bezenmiş Poetic Pitbull Revolutions şarkısı bir harika. Grubun müziği değişik, farklı melodiler dinlemek isteyen okuyucularımız için ilginç olabilir. Metal, avant-garde, gotik ve bir çok türün başarılı bir karışımı.

Rounder plak şirketinin bastığı blues albümlerden alınmış 60 adet şarkı ile hazırlanmış 4 CD'lik bir box set. Özellikle yaklaşık 30 dolarlık fiyatı ile blues severlerin ilgisini çekecek bir albüm. CD'nin bookletinde plak şirketinin başkanı Scott Billington'un da belirttiği gibi Mississippi Delta'dan gelen sanatçıların icra ettiği blues'un gerçek blues olduğunu ve bu setin bu durum gözetilerek yapıldığı belirtilmiş. İşte bu noktada daha piyasa işi blues dinleyen okuyucular olayın köklerine inmek için bu CD'yi kullanabilirler. Seçilen parçalar pek kolay dinlenebilir, mutlu blues şarkılarından oluşmuyor. Sözler; ayrılık, kadın sorunları (hangimiz yaşamıyoruz ama Delta'da durum daha vahim galiba) ihanet, yoksulluk ve göç gibi geleneksel konulardan oluşuyor. Sadece 4. CD yani A Good Day for the Blues bölümü daha mutlu şarkılardan oluşuyor. Bu CD, benim gibi blues müziğinin derinlerine doğru zorlu bir yolculuğa çıkmak isteyenlerin beğenisini kazanabilir. Ehven fiyatıyla denemeye değer.

Ben şahsım adına Nordik halk şarkılarını çok severim. Aslında çok daha karanlık Norveç folk gruplarını ama özellikle dark pagan, viking gruplarını dinlerim. Eski Black Circle grupları daha özensiz prodüksiyonları, oldukça uç düşüncelere sahip oluyor. Neyse o konuya girersem tarih konularına girmek gerekecek belki başka bir sayı. Trio Mediaeval ise 3 Norveçli bayandan kurulu bir grup. Albümde melodiler ise Birger Mistereggen tarafından icra edilmiş. Eserler İskandinavya'nın güneyden gelen akınlar sonucunda eski pagan inanışlarını unuttukları Ortaçağ döneminden. Trio Mediaeval bayanlarının sesleri Valhalla'dan gelmese de, gökten aşağı inen meleklerin sesleri gibi, gerçekten inanılmaz güzellikte. Şarkılar Norveç, eski Alman veya İngilizce dillerinde çevirilerden oluşuyor. Tüm Ortaçağ halk şarkılarında olduğu gibi folklorik öğeler dini motiflerle birleşmiş. Albümün kaydı mükemmel, müzik çok güzel, performanslar müthiş tek eksik Freya, Balder ve diğerleri.

Müzik 8/10 Kayıt 7/10

Müzik 7/10 Kayıt 7/10

Hakan Hakan

Müzik 8/10 Kayıt 10/10 Hakan

Stereo Mecmuası Sayı 6


Stereo Mecmuası Analoğu Destekliyoruz Kampanyası

Bildiğiniz gibi Stereo Mecmuası ekibi olarak bizler, pikapları, plakları, pikap kollarını, iğneleri ve analoğa dair ne varsa onlara aşığız. Eminim ki, bizler gibi analoğa aşık çok fazla dostumuz vardır. Analogseverlerin oluşturduğu siteleri biraraya getirmek üzere "Analoğu Seviyoruz" kampanyamızı hazırladık. Eğer analogla ilgili kişisel bir siteniz yada forumunuz varsa, pikap, plak yada diğer analog bileşenleri satan bir ticari kuruluşsanız veya plak eleştirileri yaptığınız bir web siteniz varsa, yukarıda hazırladığımız logolardan bir tanesini sağ tılayıp kaydedin ve sitenizin ana sayfasına ekleyin. Seçtiğiniz logoya link olarak http://stereomecmuasi.com/destek.htm adresini ekleyin ve sitenizin adresini, sitenin konusunuyla brlikte bize stereomecmuasi@gmail.com adresini kullanarak gönderin. Bizde aşağıdaki linklere sizin sitenizi ekleyelim. Böylelikle ülkemizin dört bir yanından pikap ve plak aşıkları tüm "Analoğu Destekleyen" siteleri burada bulabilsin.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Art Blakey's Jazz Messengers with Thelonious Monk Atlantik 1278 LP Reissue

The John Coltrane Quartet Africa/Brass Impulse AS-6 Speaker Corner Reissue 180 Gr LP

Ünlü bop davulcusu art Blakey'in, tenor saksofonda Johnny Griffin, trompette Bill Hardman ve basta Spanky DeBrest'ten oluşturduğu efsanevi Messengers quartet'i piyanist Thelonious Monk tarafından bir kayıt için davet edilince ortaya çıkan bu plak önemli caz klasiklerinden bir tanesi. Thelonious'un akıl ermez hardbop tarzı ile Art Blakey'nin hem blues hemde gospel gibi siyah müziğin köklerinden etkilenmiş tarzı ile bileşim bu albümü önemli kılıyor. Thelonious Monk bu kayıtta kendi bestelerini Art Blakey ile çalmak istemiş ve albüm bu şekilde doğmuş. Sadece Purple Shades şarkısı Monk imzalı değil. Bu plak 1950'lerin sonunda kaydedilmiş benim elimdeki kopya plağın 140 gr yeniden basılmı versiyonu ve çok ehven bir fiyattan satılıyor. 180Gr basımlara göre kayıt daha kötü olsa da, bu fiyata böyle caz klasiklerini ülkemizde bulabilmek müthiş keyifli. Ah birde plak şrketleri bu konularda bize haber verseler.

John Coltrane'in Impulse plak şirketi için kaydettiği 2 albüm müzik otoritelerince çok önemli addedilir. Bir tanesi efsanevi Love Supreme diğeri de Africa Brass. Albümün en önemli özelliklerinden bir tanesi, 16 dakikalık Africa session'ı sırasında Coltrane'in 3/4 ve 4/4 ritmleri kullanarak ve en önemlisi bakır sazlar formasyonunu değiştirerek köklerinin geldiği Afrika'ya uygun bir sound elde etmeyi başarmış ki, albümü önemli kılan en önemli etken bu. Albümün diğer ilginç şarkısı Greensleeves. Bu aslında çok eski bir folk şarkısı. 6/8'lik bu melodi üzerinde Coltrane oldukça fazla çalışmış hem çalması hemde dinlemesi müthiş bir keyif haline gelmiş. Plağın 1960 ila 80'li yıllar arasında basılan versiyonlarının kayıt kalitesi pek içaçıcı değil iken, Speaker Corners'ın el atması ile bu 180gr plak harika hale gelmiş. Bu arada müzisyenin tüm Africa session'ları içeren bir setten de haberim oldu. Bambaşka güzellikte bir Coltrane albümü. Tavsiye ederim. Müzik 9/10 Kayıt 9/10

Müzik 9/10 Kayıt 7/10

It's A Beautiful Day CBS Records SFS 1170 LP Reissue It's A Beautiful Day, 1967 yılında kurulmuş bir rock grubu ama folk, klasik hatta psychedelic öğelerden etkilenmiş. Grubun beyni, David LaFlamme. Aslında müzisyen gerçekten çok ilginç bir tip. 1960'larda San Francisco müzik piyasasına giren müzisyen aralarında Janis Joplin'inde bulunduğu bazı müzisyenler ile çalışmış. It's A Beautiful Day, müzisyenin yaptığı en önemli albüm ve albüm bir debut albümü. Grubun en ünlü şarkısı olan White Bird'ün yanısıra bilmeyenleri oldukça şaşırtacak Bombay Calling şarkısına ev sahipliği yapıyor. Deep Purple'ın Sweet Child In Time şarkısını bilmeyeniniz herhalde yoktur. Bu şarkı aslında Bombay Calling yani Dep Purple şarkıyı resmen araklamış. Bu durumu daha sonra Deep Purple'da kabul etmiş zaten. Nasıl hikaye ama :) Neyse 1969 basımı bu plağın 140gr yeniden basımı yine ehven fiyatlı bir plak ve rock severleri çok sevindirecek bir plak. Bu fiyata kaçırmayın... Müzik 8/10 Kayıt 7/10 Hakan

Hakan Hakan

Stereo Mecmuası Sayı 6


Dijital Dünyası Merhabalar,

bulmak iyice zorlaştı. İstediğim şeyi müzik marketlerden bulamıyorum o yüzden internet üzerinden alış-veriş yapıyorum. Ama verdiğim yol parası artık canıma tak ettirdi. Benim farklı bir çözüme ihtiyacım var diyorsanız sanırım sizde yazacaklarımızı ilgi ile okuyacaklardan bir tanesi olacaksınız. Senaryolar arttıkça artabilir. Arada aklımıza geldikçe bu şekilde yazmaya devam ederiz.

Hifi ve bilişim dünyasının ilk kez bu kadar iç içe geçtiği şu dönemde dergimizde bir dijital teknolojiler bölümü açmak gayet mantıklı olacak diyerek bölümümüzün ismini Dijital Dünyası koyarak ilk yazımızı yazıyoruz. Aslında geçen sayımızda Serbest Kürsü bölümünü işgal edip ilk yazımızı yazmıştık ama bu aydan itibaren kendi bölümümüzü açmaya karar verdik. Vatana millete hayırlı Bugün internetin sağladığı imkanlar gerçekten olsun. inanılmaz. Bu inanılmaz imkanlar çeşitli sorunlara da yol açıyor elbette. Örneğin Efenim şimdi IBM yeni çıkardığı Dual Core Torrent'ler Peer 2 Peer ağlar, Kazaa gibi işlemcili dizüstü bilgisayarlarında... diye lafa paylaşım programları aradığınız her şeyi başlasak eminim ki, hifi dergisinde bilgisayar bulabiliyorsunuz ama bu durum film ve müzik bölümü yapıp basılı dergilere benzeyeceksiniz endüstrilerinin neredeyse çökmesine sebep gibi bir şüphe olurdu içinizde. Merak etmeyin oluyordu. Hiç para vermeden istediğiniz her bilişim teknolojisinin sadece hifi alanı ile şey sahip olmak herkes için cazip olsa da, bu kesiştiği konularda yazı yazacağız. Bu iki cazibenin ardında büyük bir karanlık yatıyor. alanın birbirine geçtiği dönemle ilgili ayrıntılı Haydi emek hırsızlığını bir kenara atalım. tarihçeyi hem geçen sayımızda hemde Stereo Atalım atmasına da, adamlar oturup albümler Mecmuası web sitesinde bulabilirsiniz. O hazırlıyor ve geçimini bu işten sağlamaya yüzden tekrar konuya girmek istemiyoruz. çalışıyor, siz bu albümleri indirip müzisyenlerin para kazanmasını engelAslında bu konuda yazı yazmak gerçekten liyorsunuz. Bunun yanı sıra bu işleri finanse güç. Nereden başlanacağını kestiremiyor eden şirketlerde bir anda finansmanını insan. Bir yanda HakanCez, düzgün anlaşılır yaptıkları yatırımın karşılığını alamıyorlardı. Türkçe ile yazı yazılacak, imla hatası Konuyu yazmaya kalksak sabaha kadar olmayacak yazılı kılıcını tepemize yazarız ama önemli olan tek şey, olay Demokles'in kılıcı gibi asmış. Diğer yanda dönüyor dolaşıyor yine müzik dinleyicilerine dergiyi takip eden okuyucu kitlesinin ilgi zarar veriyordu. Plak şirketleri albüm alanlarının farklılığı derken bu bölüm içinden basmamaya, çıkacak albümleri geciktirmeye çıkılmaz bir hale gelebilir. En iyisi biz kimseyi başlıyorlardı. Nereden bakarsanız bakın bu dinlemeden kafamıza göre yazmaya işten herkes zararla çıkıyor. O yüzden başlayalım, sizlerden gelecek yorumlara göre korsana hayır diyelim ve yazının bu kısmını gelecekteki yazılarımıza yön veririz, ne bitirelim. dersiniz ? Konuya şöyle girelim, diyelim ki, güzel bir müzik sisteminiz var. Hatırı sayılır da bir müzik arşiviniz ama arşiviniz CD'lerden oluşmuş olsun. Ama özellikle de CD'lerden... Çünkü ne zaman plakları bilgisayara aktarsak lafını etsek kafamıza sertçe bir şeyler yiyoruz. En güzeli plak sahipleri müziklerini pikaplarında güzel güzel dinlemeye devam etsinler. Neyse... artık öyle bir duruma geldiniz ki, CD'lerinizi koyacak yer bulamıyorsunuz. Eşinize şuraya bir CD'lik koysam dediğinizde olay neredeyse III Dünya Savaşına dönüşüyor. Bu durumda ya CD almayı keseceksiniz ya da başka bir çözüm bulacaksınız.

Aslında uzun bir zaman yukarıdaki olay devam etti... Bir çok internet kullanıcısı olayı umursamadı ve dinleyebileceğinin fazlasını nasıl olsa bedava diye indirdi. Sonra Apple iTunes isimli yazılımı ve iTunes sanal müzik

Bir diğer senaryo şu şekilde. Ülkemizde CD

Stereo Mecmuası Sayı 6


mağazası ile arenaya çıktı. Herkes iPod olayında tüm sektöre at nalı yedirmiş şirketin bu defa fena halde faka basacağını düşünürken tanesi 0.99 dolara satışa sunduğu şarkıları takır takır satmaya başladı. Olur mu olmaz mı derken, Apple bu işin yapılabileceğini gösterdi. İnsanlar kullanımı kolay internet'ten albümleri almak istiyorlarmış meğerse deyip bir çok şirket bunu biz neden düşünmedik diye kafasını duvarlara vurdu haliyle. Kafasını vuranların çoğuda muhtemelen şirketi elden gitmiş patronlar olmuştur ne dersiniz. Durum böyle olunca taşınabilir dijital çalıcılardaki patlama daha da hızlandı. Bir yandan lisanlı şarkılar satılıyor bir yanda da taşınabilir dijital medya çalıcıların kalitesi artıyordu. Tabii tüm bunlar olurken masa üstü bilgisayar sahiplerini 32bitlik ses kartları, gelişmiş DAC üniteleri gibi yenilikler bekliyordu. Sonuçta bir çok insan için klasik müzik setleri yerine bilgisayar tabanlı müzik sistemlerini tercih etmeye başladılar. Bu tercih aslında bir dönüm noktasınında gelişini haber veriyordu. MP3 denilen sıkıştırılmış format büyük bir çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılasa da, daha yüksek çözünürlük isteyen kullanıcılarda vardı. İşte bu noktada olayın hikaye kısmına ara verelim ve popüler dijital formatları birlikte inceleyelim.

algoritmanın temelinde clipping vardır. Bu clipping nedir diye sorarsanız insan kulağının duymadığı iddia edilen frekanslardaki datalar sıkıştırılan dosyanın içine alınmayarak dosya boyutu küçültülüyordu. Bu işleme clipping deniyor. İşin kötü tarafı, siz sıkıştırma ölçütünü verdiğinizde yazılım sıkıştırmayı yapabilmek için daha fazla frekans aralığını ortadan kaldırmak zorundaydı. Bu durumda dinlediğinizi zannettiğiniz müzik ile müziğin orijinali arasındaki farklılıklar artıyordu. Tabii bu farklılık kötü yöndeydi. Zaman içerisinde MP3 formatının daha yüksek çözünürlükleri destekleyen versiyonlarının kullanımı arttı. Tabi bu sırada MP3 çevirici algoritmalarının iyileşmesi süreci devam ediyordu. Lame gibi motorlar tarafından güçlendirilmiş yeni jenerasyon MP3 yazılımları gitgide daha başarılı hale gelmeye başladı. Bu noktada tüm bu yazılım deryasının içerisinde kullanım kolaylığı olarak değilde ses kalitesi açısından üst seviye bir yazılım sıyrılıvermişti kolayca, bağışlarla ayakta duran Exact Audio Copy.

MP3 Müzik sektörü için sonun başlangıcı olan bu format aslında 1980'lerin sonlarında ortaya çıktı. Birbirinden farklı laboratuvarlarda geliştirilen bu format ile ilgili istandartlar 1990'ların başında açıklandı ve ismi MPEG1 Audio Layer 3 olarak açıklandı. Uzantı olarak kullanılan mp3 bir süre sonra formatın ismi haline geldi. İlk başlangıçta formatın yeni nesil video formatları ile birlikte kullanılacağı düşünülmüştü ki, standart bir müzik CD'sinin sıkıştırılıp saklanabileceğinin geniş kitleler tarafından keşfedilmesi ile durdurulamayan bir çılgınlık ile süper popüler oldu. İnsanlar yaklaşık 700MB civarında yer işgal eden Audio CD'leri 40-50MB seviyesine kadar sıkıştırabiliyorlardı. Bu değerler internet ağlarının güçlenmesi ile ağlar üzerinden indirilebilir hale gelince olanlar oldu. Bu konu ile ilgili zaten yukarıda bir miktar ayrıntı vermeye çalıştık. MP3 belli bir algoritma kullanarak bir şarkının bilgisini oluşturan data parçacıklarını bir araya toplar ve sıkıştırır. Bu sıkıştırma için o dönemde kayıpsız bir format yaratmak mümkün olmadığından

Bu üst düzey ücretsiz yazılım Audio CD'leri kolaylıkla MP3 dosyası haline getirebiliyor ve bunu tüm diğer yazılımlardan çok daha ayrıntılı ayar seçenekleri sayesinde üst düzey kalite ile yapıyordu. Tabii bu işlemleri yaparken kendinize ait CD'leri kullanmanız gerektiğini sanırım hatırlatmamıza gerek yoktur. Bu programla ilgili ayrıntılara istek olursa ileri ki sayılarda girebiliriz. Evet bu ay bize ayrılan 2 sayfanın sonuna geldik. Eğer yazı tarzımız ve en önemlisi konumuz hoşunuza gittiyse derginin mail adreslerine yazı dizimizin devamı için mail atın. Gelecek sayıda kayıpsız formatları tanıtarak, tüm formatlar arasında karşılaştırma yapmaya çalışacağız.

Stereo Mecmuası Sayı 6

Gökhan & Gür


Serbest Kürsü Yeni bir yazıyla herkese merhabalar, Biliyorsunuz geçen sayımızda genç arkadaşlarımız köşemi işgal edip yeni dijital gelişmeleri yorumlamışlardı. Bende bu ay köşemi geri almaya karar verdim ama dijital teknoloji konusunda yazı yazacak değilim. Biz yaştakilerin bir çoğu gibi bu yeni nesil cihazları kullanmak ve anlamak konusunda çok istekli olduğumu söyleyemem. Bu ay içimden markalar, ayrıntılı olarak cihazlar hakkında yazı yazmak gelmedi doğrusu. Kendimi serbest bırakıp hifi hakkında bir konuda yazı yazacağım ama teorisi, markalar ve diğer tüm metasal konular ile ilgili değil hifi ve benim aramdaki ilişkiden. Kişisel bir yazı olacak umarım sıkılmadan okursunuz. Yoğun geçen her iş gününden sonra çoğu zaman zahmetli bir yolculuktan sonra huzur dolu evime dönerim. İlk işim sistemimi açmak olur. Aslına bakarsanız eskiden eşim ben gelmeden neredeyse bir saat önce sistemi açardı. Eve geldiğimde sistem azda olsa ısınmış olsun ki, ilk açıldığındaki “çiğlik” ile müzik dinlemek zorunda kalmayayım. Ama aradan seneler geçince o yorgunlukla, o eskiden sözüm ona kulağımı dağlayan “çiğlik” artık eskisi kadar rahatsız etmiyor beni. Uzun yıllar önce, Türkiye'de hifi adına alınacak çok az şey varken, yurt dışında başladı benim hifi yolculuğum. Buna gerçekten bir yolculuk demek doğru olur. Farklı ülkelerde geçen farklı tatlar içeren uzunca sayılabilecek bir yolculuk. Bu yolculuk, bu hobi ile uğraşan herkesin yaşadığı türden bir yolculuktu. Uzun yıllar önce hemen her Türk genci gibi müzik dolabı tabir edilen şık ahşap kasaların içerisine özenle yerleştirilmiş basit ama o dönemde bizlere teknoloji harikası gibi gelen pikap ve lambalı amplifikatörlerle ilk notaları dinlemeye başladım. Radyo dinleyerek, radyodan kayıtlar yaparak, elimize geçirdiğim her plağı dinleyerek müzik dinleme zevkini tatmaya başladım. Uzun yıllar harçlıklardan plak parası biriktirerek aldığı ve yurt dışı seyahatlerinde ailemin aldığı plaklarla yavaş yavaş genişleyen bir koleksiyona sahip olmaya başladım. İlk

plaklar o kadar değerlilerdi ki, onları koyacak yeri beğenmek bile tüm gün sürebilen bir etkinlik haline gelmişti. Plaklar hemen her gün özenle sayılır, temizlenir, harf sırasına göre dizilirdi. Bu arada bahsettiğim koleksiyon binlerle ya da yüzlerle ifade edilebilecek bir koleksiyon değildi, onlu rakamlar dönemini yaşıyordum ben daha. Tahsil hayatı ve iş hayatı başarılar ile dolduydu benim için. Yine büyük bir keyifle plak almaya devam ediyordum, kasetler ortaya çıkmıştı. Artık yeni oyuncaklarımla kayıtlar yapıyordum. Aslında bu dönem mutluluktan ziyade bir arayışın sürdüğü dönemdi. İlk önce daha iyi bir pikap, sonra daha iyisi, daha sonra özel bir turntable ayrı bir kol. Tam tamam şimdi oldu dediğim dönemlerde yeni çıkan bir ürün ve her şeye en baştan tekrar başlamak. Uzunca sayılabilecek bu hikaye onlarca cihazın el değiştirmesi ile son buldu. Birisinin tizi iyiyken birisinin bası kötü oluyor, bası iyi olanın sahnesi tatmin etmiyor, sahneyi arttırmak için o kablo yerine yenisi geliyor, amplifikatörler, pikap iğneleri ve pikap katları tabiri caiz ise havalarda uçuşuyordu. Sonunda bir gün imkanlarım çerçevesinde alabileceğim en üst seviyede buldum kendimi. Daha üstleri vardı evet ama benim ne imkanım kalmıştı ne de takatim. Aslına bakarsanız imkanlar zorlansa o en üstler bile alınabilirdi ama yeni alınan her cihaz, o eski mutlu evdeki ne idiği belirsiz müzik sisteminin verdiği hazzı vermiyordu. O hazzın ne olduğunu anlamam için seneler geçmesi gerekti, bugün artık ne olduğunu biliyorum, sadece müzikti, müziğin kendisi. Bunu anlayabilmek için harcadığım onca paradan, değiştirdiğim onca cihazdan dolayı pişman mısınız derseniz, hayır kesinlikle değilim. Onlarda çevremde uzun seneler sürecek sağlam dostlukların inşasında temel taşı oldular. Birlikte denenen hoparlörler, amplifikatörler ve yüzlerce değişik cihaz, lamba ve bileşen. Eskinin deneme tahtası sistemlerimiz artık birlikte geçirdiğimiz akşamlarda bize eşlik eden müziği bize fısıldayan aletler daha fazlası değil. Bugün, globalleşen dünyanın rekabetçi yapısında eskiye nazaran bir çok şey çok daha ucuz. Kaliteli mi diye sorarsanız, benim

Stereo Mecmuası Sayı 6


kendimi bildiğim her dönemde kaliteyi satın almak için her zaman daha fazla para gerekirdi, şimdi de çok farklı değil. Bazen yazılar okuyorum, yazılarda sonu gelmeyen bir ihtiras. Belki bazıları için hayata bağlanılan bir köprüdür hifi ama çoğunluk için değil. Olmamalı zaten. Tuşe'leri birazcık sert olan bir “Survival Of the Fittest” veya trompet'in yeterince “reel” çalmadığı bir “All Blues” bile insanı başka dünyalara götürür, cihazlar değil. Belki, senelerin vermiş olduğu bir doyum ile bunları yazıyorum ama hep okuduğunuz tarz yazıların haricinde de bir şeyler okumalısınız. Özellikle de sizler genç dostlarım. Bu satırları okuyan her birinizin aklında eminim ki, sahip olunması özlenen ve dilenen nice amplifikatörler, nice hoparlörler ve başka cihazlar var. Her birimizin geçtiği yol gibi, sizlerinde kendi imkanlarınız ölçüsünde geçeceğiniz yollar var. Bu yollarda kimi zaman para kaybedecek, kimi zaman çok mutsuz olacak, kimi zamanda anlık mutluluklar yaşayacaksınız ve eğer çok ama çok şanslıysanız ömrünüzün geri kalan yıllarında size hizmet verecek müzik sistemlerinizi kuracaksınız. Tüm bu arayışlar sırasında sözüm ona deneyimin, her şeyi bilmenin aslında hiçbir şey olduğunu göreceksiniz. Her bireyin dolayısıyla her kulağın beklentileri çok farklı, algılamaları da o denli karmaşıktır. Çok ya da az özellikle bu hobide miktar ve değer ile ifade edilemeyen sözcüklerdir. Çok bas veya az bas dünya üzerindeki insan sayısı kadar farklı anlamlara bürünebilir. Bu yüzden doğruları her birey kendisi bulmalıdır. Üstat, çok bilen ve türlü ulemalıkların teknik ve matematiksel karşılığı olan konular hariç hiçbir yeri yoktur bu hobide. Bu yüzden hepiniz hatta bende dahil hepimiz kendi doğrularımızı kendi imkanlarımızla bulmalıyız. Doğruyu bulmak için ne yapmalıyız. Müzik dinleyin ve en önemlisi ne olursa olsun icra edilen müziği dinleyin ve anlamaya çalışın. Hayatınızda bir kere bile keman sesi dinlemeyip klasik müzik hakkında fikir yürütemezsiniz. Bir kemanın veya herhangi bir enstrümanın farklı müzisyenlerin elinde nasıl farklı çalabildiğini duymadan müzikten zevk alamazsınız. Konser salonlarında akustiğin farklılığının üzerinizde nasıl etki ettiğini, farklı yerlerde oturduğunuzda sesin

nasıl tarifi mümkün olmayacak şekilde değiştiğini anlayamazsınız. Piyanonun tuşelerinin aslında nerelere kadar uzandığını, aynı eserde iki farklı müzisyen tarafından aynı notalarla farklı ruh halleri ile çalındığında ne farklar oluştuğunu ve bunu anlamaya başlamanın bu hobiden alınabilecek en büyük keyif olduğunu icra seyretmeden öğrenemezsiniz. Maddi imkanlarınız elverdiğince iyi ya da kötü bulabildiğiniz her konseri seyretmeye çalışın. Yavaş yavaş gittiğiniz icranın evinizdeki müziğe göre farklılıklarını keşfetmeye başladığınızda hifi'den daha fazla keyif aldığınızı göreceksiniz. Arka arkaya aynı şarkıyı defalarca dinleyip hiç bilmediğiniz bir ortamda kaydedilmiş, hiç bilmediğiniz bir ruh hali içeren müziklerle test yapmayı da bırakın. Özel test CD'lerinden hayat boyu duymayacağınız veya duysanız da dönüp bakmayacağınız seslerle sisteminizi düzenlemeyi bırakın. Bırakın sisteminiz müzik çalsın, kulağınız alışsın. Bir konsere gidip davulun sesi benim evdekinden farklı deseniz de dinlemeye devam edin. Ta ki, o elinizde bulunan cihazlar artık sizi mutsuz etmeye başlayıncaya kadar. Cihazlarımızın bizi mutlu etmekten başka görevleri olmadığını unutmayın ve mutluluğu devreler ve türlü bileşenlerde değil müzikte arayın. Eminim ki, sizde uzun seneler sonra deneyiminiz artıp, kulaklarınız kaliteli müzik ile dolmaya başladığında cihazların bunun için kullanılan birer aracı olduğunu anlarsınız. Yukarıda okuduğunuz kelimeler benim hifi'ye uydurduğum kılıfı sizlere anlatmama yardımcı oldu. Sizlerde benim gibi kendi kelimelerinizle hifinin sizin için ne anlam ifade ettiğini öncelikle kendinize fısıldayınız. Eğer o fısıltılarınızı paylaşmak isterseniz, lütfen yazıya döküp Mecmua'ya gönderiniz. Eminim ki, bu hobinin müzik haricindeki en büyük güzelliğinin paylaşmak olduğunu keşfedebilmişsinizdir. Devrim Soru ve Görüşleriniz İçin Bu bölüm ile ilgili düşüncelerinizi ve sorularınızı Stereo Mecmuası forumları üzerinden yazarımıza aktarabilirsiniz. http://stereomecmuasi.com/forum/index.php

Stereo Mecmuası Sayı 6


Bu sayımıza emeği geçen gönüllü Mecmua ekibimiz Kodlama ve genel düzen: Gökhan, Gür ve Tolga Editör: Hakancez İzmir Yazar Ekibi: Hakancez,Seçil, B.M. H&G, Görkem Devrim, Tayfun Dalyan ve Ünal Gökaydın İstanbul Yazar Ekibi: Tolga, Yaşar, Devrim, Gür, Gökhan, Bülent Şaman Ankara Yazar Ekibi: Kaan Seler Bu sayımıza reklam desteği vererek sizlere ulaşmasını sağlayan firmalar Fil Elektronik www.filelektronik.com Mavi Hifi www.mavihifi.com.tr Osman Foto www.osmanfoto.com Quad Türkiye www.quad-turkey.com Sigma Ses www.sigmases.com Timpani Elektronik www.timpani.com.tr

Stereo Mecmuası Protractor Stereo Mecmuası Sayı 6


Baskıya Girerken

Stereo Mecmuası'nın 6. sayısını okumaya başlayacağınız Temmuz ayında kuvvetle muhtemel ayın 20'si Pazar günü Mecmua adına bendeniz Hakan Cezayirli, TRT INT kanalının sevilen programı “Türk Site'de Stereo Mecmuası dergisini ve yeni web sitemizi canlı yayında izleyicilere tanıtacağım. Bu konuyla ilgili çekimler geçtiğimiz hafta içerisinde Stereo Mecmuası İzmir karargahında yapıldı ve inanılmaz derece de keyifli geçti en azından bizler için. Başta program yapımcısı Nükhet ve Bercis Hanım, kameraman Mehmet Ali Bey ve genç stajer dostlarımıza ve tabii ki TRT kurumuna bizlerinde içerisinde rol aldığımız bu ölümsüz anı için teşekkür ediyoruz. Bu arada vukuatlarımızda devam edecek. Bizi izlemeye devam ediniz. Bu arada bu cümlede anlam buldu artık :) Fotoğraflar Görkem Devrim'in objektifinden.

Stereo Mecmuası Sayı 6


Stereo Mecmuası Eylül ayında bomba gibi dönecek Yedinci sayımıza kadar, web sitemizde, bloglarımızda ve forumlarımızda sizleri bekliyoruz. Haberler bölümümüzde yaz boyunca ülkemiz hifi piyasasındaki gelişmeleri, tüm dünyadan yeni ürünler hakkında bilgi alabilir, Web sitemizde incelemelerimizi okuyabilir ve forumlarımızda hem Stereo Mecmuası yazarları hemde diğer üyelerimizle hifi ve müzik konularında bilgilerinizi paylaşabilirsiniz. 7. sayımızla tekrar birlikte olmak dileği ile. Stereo Mecmuası Ekibi Stereo Mecmuası Sayı 6


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.