muzik ozel 5

Page 1

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

1

www.stereomecmuasi.com


Editörden Merhabalar,

satırlarında bu konu için şimdiden özür dileriz. 2010 senesi bizim cephemize pek uğurlu Yeni sayımızla tekrar karşınızdayız. Evet yeni gelmedi anlaşılan. Ancak eminim ki, her şey sayımız biraz geç yayınlandı. Ancak web toparlanacak önümüzdeki günlerde. sitemizi düzenli ziyaret ediyorsanız son iki aydır çok sayıda hifi ve müzik incelemesi Müzik Haberleri bölümlerimizde ve kendi yayınladığımızı fark etmişsinizdir. Bizim için bloğumda hiç durmadan yeni yayınlanan zorlu geçmesini beklediğimiz yılın ilk aylarını albümlerle ilgili ufak tefek haberler ve mini bu şekilde geçirmek istedik. Bazı ayarlamalar eleştiriler yayınlıyoruz. Ancak 2009 ve bu yaptıktan sonra yeni sayımızla yeniden senenin başı itibarı ile bana ilginç gelen bir karşınızdayız. durum var. Sanırım hayatımda ikinci kez bu kadar çok Türk müzisyenin albümü ile haşır Stereo Mecmuası ortaya çıktığından beri en neşir oluyorum. Ben uzun senelerdir ilk kez çok sevilen sayılarımız nedense hep müzik bu kadar çok Türk müzisyenin albüm satın sayılarımız oldu. Bu sayılarımızda tür farkı alıp böylesine keyif aldığım bir döneme denk gözetmeden müzikseverlerden müzikseverlere gelmedim. anlayışıyla albüm incelemeleri, biyografiler yazdık. Sanırım bu samimi yaklaşım Yayınlanan çok sayıda albüm müzik okuyucularımıza sempatik gelmekte. Benim dinleyicilerimizin gözünden kaçıyor. Hazır Müzik Özel sayılarımız için baştan beri Türkiye'den albümlerin satış fiyatları bu kadar söylediğim bir şey var. Bizler ne profesyonel uygun durumda iken, bin bir cefa çekilerek müzik eleştirmenleri ne de müzik hazırlanan bu albümlere destek olmalıyız diye tarihçileriyiz. Kendimizi müzik dinlemeyi düşünüyorum. İşin güzel tarafı bunu gönül seven, beğenilerimizi -zaman zaman rahatlığı ile yazıyorum. Bunun nedeni birbiri beğenmediklerimizi dekendimize özgü ardına yayınlanan albümlerin gerçekten çok şekilde sizlerle paylaşmaktan başka derdi çok başarılı olması. Ben kendi açımdan her olmayan insanlarız. Müzik türlerine karşı zaman yeniliklere açık olmanın önemli hiçbir ön yargı olmadan hemen her türden olduğunu düşünüyorum. Farklı tarzlar, farklı albümü sayfalarımızda bulabilmeniz mümkün. müzisyenlerin albümleri insanda yeni ufuklar Bu tarz bazı dergiler özellikle Almanya'da açıyor. Bir yere takılıp seneler boyu hep aynı mevcut olsa da, hem asıl okuyucu kitlesi albümlerde dönüp dolaşmaktansa biraz riske odyofiller olup hemde bu kadar farklı türlerde girip -ki bu risk genelde 10TL'den düşük albümlere yer veren bir başka dergi var mıdır oluyor- yeni albümlere bir göz atmak ve yeni bilemiyorum. Bunu yaparken bir şeyi asla bir şeyler dinlemek insanı keyiflendiriyor unutmuyoruz tabii ki. Kimse dergimizi doğrusu. okumak için ücret ödemek zorunda değil. Beğenmediğiniz bölümü geçmek size bir fare Stereo Mecmuası web sitesini takip eden tıklaması kadar yakın. Bu arada arada bu para okuyucularımız bir konuyu gözden ile satılan bir dergi olsa bu yazdıklarımı kaçırmamışlardır son zamanlarda. Miles Davis yazabilir miydim bilemiyorum. Neyse... albümleri üzerine bayağı yazı yayınladık. Bu yazılar farklı dönemlerdeki albümleri konu Son birkaç ay oldukça tatsız geçti ne yazık ki. almasının yanında farklı beğenilere sahip Bende ve yakın çevremde ardı arkası yazarlar tarafından yazıldığı için ufak ufak kesilmeyen rahatsızlıkların ve çok üzücü atışmalar içeriyordu. Stereo Mecmuasında her kayıpların yanında bir türlü toparlanmayan yazının altında yazarının adı veya nick'i ekonomimizinde etkisi ile pek keyifli olmayan mutlaka bulunuyor. Tüm yazılarda en ufak bir bir dönem geçirdim. Siz bu satırları okurken dokunma olmadan yayınlanıyor. Durum böyle ben yine oldukça hastayım. Hatta oldukça olunca Miles Davis albümleri ile ilgili yazılarda sağlam şekilde ateşimde var. Ancak fark ettim ortaya çıkanlar gibi son derece keyifli ki, hastayım diye yatmak yerine müzik durumlar ortaya çıkıyor. Okuyucularımız dinleyip eğer gözlerim yorulmamışsa yazmak zaman içerisinde hangi yazarın tarzının bana iyi geliyor. Benim yazdığım bölümlerde kendilerine daha uygun olduğunu keşfettikçe çok sayıda imla hatası görebilirsiniz. Sevgili okuma tarzı da değişiyor eminim ki. Bu Tolga'da iş yerinde sorunlar yaşadığından konuda son zamanlarda bayağı mail aldık ve kontrol noktasında da bir çok hata son derece mutlu olduk. Zaten amacımız en düzeltilememiş olabilir. Dergimizin ilk baştan beri buydu. Farklı görüş ve düşünceleri Stereo Mecmuası Müzik Özel V

2

www.stereomecmuasi.com


bir arada sunmak. Sanırım okuyucularımızda bu durumdan memnunlar. Tabii ki burada kalmamak lazım. Okuyucularımız hemen her yazımız veya makalemiz için forumlarımızda kendi görüşlerini belirtebilirler.

kitlelere hitap etmediğini düşündüğüm bir vakum tüp ancak yazı içerisinde günümüzde ve geçmişte üretim yapan fabrikalar hakkında bilgilerden tutun, daha bir çok ayrıntıya ulaşabilmeniz mümkün. Göz atmak isterseniz sizi şuraya alalım.

Bunun güzel bir örneği son zamanlarda Sn. Hakan Ağustos tarafından kaleme alınan DIY Phono Pre “Pasific RIAA” pikap katı konusunda yaşadık. Yayınladığımız yazıya forumda olumlu eleştiriler geldi ve katılımcılar kendi projelerini oluşturmaya başladılar. Şu an bildiğim kadarı ile hatırı sayılır sayıdaki okuyucumuz bu pikap katını kendisi üretiyor. Yazıyı yazan dostumuz ve DIY konusuna meraklı diğer katılımcılarımıza takıldıkları yerleri sorabilmeleri sayesinde çok keyifli bir paylaşım ortamı ortaya çıkmış durumda. Umarım ilerleyen dönemlerde bu tarz bol katılımlı yazılarımız artar...

Tabii ki bu yazılarla bitmiyor listemiz. Wharfedale'in yeni 10 serisinin ufaklıklarını ele aldığımız yazımız, Kudos C1 Cardea hoparlörlerle ilgili yazımız derken liste uzadıkça uzuyor.

Bilmiyorum farkında mısınız neredeyse 2 hifi sayısı dolduracak kadar yazıyı web sitemizde yayınlamışız son birkaç aydır. Tabii ki bu yazıların yanında çok sayıda müzik makalesi de web sitemizdeki yerini aldı. Ancak genel istek üzerine bir sonraki adımda hifi incelemelerimizi tekrar Stereo Mecmuası Hifi sayılarımızda toplayacağız. Şimdiden Hazır son yazılarımızdan bahsetmişken müjdesini vereyim, çok ilgi çekecek yazılar gözden kaçıranlar için web sitemizde dergisiz okuyacaksınız. geçen dönemlerde yayınladığımız yazılarımızdan kısaca bahsedeyim. Son zamanlarda hifi dünyasında daha fazla ilgi Aylardır editörden köşesi yazmayınca çenem çeker hale gelen Digital Analog Çeviriciler açıldı galiba. Ancak önemli bir konudan daha konusunda yayınladığımız yazımız oldukça bahsetmek istiyorum. büyük bir ilgi ile karşılandı. Bu yazı Sn. Reha Diri tarafından kaleme alındı. 5 ana başlık Geçtiğimiz aylarda Ankara radyosunda Plaki altında teknik açıklamalar, grafikler eşliğinde Sohbetler adında bir program yayınlanmaya keyifli bir dille yazılmıştı. Sanırım DAC'lar başlandı. Bu program Ankara'daki dostlarımız hakkında merak ettiğiniz hemen her şeyi bu tarafından hazırlanan ve her programda yazıdan öğrenebilirsiniz. Oldukça uzun olan müzik ve hifi konuların etrafında serbestçe yazının birinci bölümüne buradan gelişen ana temaya sahip. Programın tek ulaşabilirsiniz. dezavantajı Ankara dışından radyoda dinlenememesi. Ancak bu interneti kullanarak Bir diğer ilgi çekici yazımız ülkemize giriş dinlemek için engel değil. Plaki Sohbetler web yapan Micro Mega firmasının IA60 sitesinden programı dinlemek için gerekli amplifikatörü ve CD10 CD çaları hakkındaydı. linklere, program içeriklerine ve iletişim Uzun yıllar sonra hifi dünyasına hızlı bir giriş adreslerine kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Pazartesi yapan firmanın giriş seviyesinde yer alan akşamları benimde bir engelim olmadığı ürünlerini Sn. Vefa Çiftçioğlu kaleme aldı. zamanlarda dinlemeye çalışıyorum. Hatta Yazımıza ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz. mümkün oldukça programa bağlanıyorum. Ülkemiz açısından bir ilke imza atan ekibi Yine ülkemize çok yeni giriş yapan Cardas buradan da kutluyor ve okuyucularımıza firmasının Clear Light ara bağlantı kablolarını programı takip etmelerini öneriyorum. bendeniz sizler için incelemeye çalıştım. Tabii ki birde geçtiğimiz günlerde elime geçen Neyse artık yazımı sonlandırayım ve yeni ProGold Conditioning Treatment isimli ilginç müzik sayımızla sizleri baş başa bırakayım. İyi bir ürününü de meraklılar için kaleme aldım. okumalar... Özellikle tüplü ampli kullanıcılarının bir göz atmasını öneririm. Hakan Tabii birde 2A3 Tube Rolling konusunda yazdğım bir yazı var. Aslında 2A3 genel

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

3

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

4

www.stereomecmuasi.com


Abba Bazı gruplar vardır, bunlar kurulup faal müzik yaparken daha klasikleşir ve sonradan müzik dünyasından ayrılsalar da unutulmazlar asla. Mesela The Beatles, Pink Floyd ya da bu yazıda konu edeceğimiz ünlü İsveçli pop grubu ABBA gibi.

parçadır ve The Hep Stars tarafından Polar Music’te kaydedilir. Bu esnada firma sahibi Stig Anderson ikilideki potansiyeli fark eder ve beraber çalışmaları için onları cesaretlendirir. İkili diğer gruplara da parçalar yazmaya başlar ve ilk başarıları 1969 yılında "Ljuva sextiotal" ('Merry Sixties') ve "Speleman" ("Fiddler") adlı parçalarla gelir. Björn Ulvaeus 1971 yılında Agnetha Fältskog ile evlenir.

Grup 1972 yılında dört İsveçli müzisyenAnni-Frid Lyngstad (Frida), Björn Ulvaeus, Benny Andersson ve Agnetha Fältskog (Anna)- tarafından oluşturulmuştu. 1972 ve 82 arasında dünya müzik listelerinde fırtına gibi estiler. Grup uluslararası ününü basit sözlerden oluşan akılda kalıcı ve insanı etki altında bırakan ritmler sahip parçalarla kazandı. Benny Andersson (doğum: 16.12.1946 Stockholm, İsveç) henüz 18 yaşındayken popüler İsveçli pop-rock grubu The Hep Stars’ın bir üyesi idi. Bu grup İsveçli Beatles diye tanınmaktaydı. Anderson grupta keyboard’ta idi ve grup için besteler hazırlamaktaydı, bunların pek çoğu önemli hit eserler olmuştu. Örnek olarak "No Response" 1965‘te üç numara ve "Sunny Girl", "Wedding", "Consolation" ise 1966’da bir numara olur.

Anderson "Hej, Clown" adlı parçayı 1969 yılında İsveç Eurovision seçmeleri için yazar ama ne yazık ki parça ulusal elemede ikinci olur. Bu esnada kendisinin gelecekte eşi olacak yorumcu Anni-Frid Lyngstad ile karşılaşır o da yarışmaya katılmıştır. Bir ay sonra ikili çift olur ve 1969’da mevcut gruplarından ayrılırlar.

Björn Ulvaeus (doğum 25.04.1945 Gothenburg, İsveç) da müzikal kariyerine 18 yaşında Hootenanny Singers adlı İsveçli folk grubu ile başlamıştır. Grup için İngilizce sözlü parçalar yazmaya başlar ve ayrıca bunun dışında kısa bir solo kariyeri de olur.

Anderson ve Ulveus ilk albümlerini 1970’de hazırlarlar ismi Lycka ("Happiness") ve ikilinin bestelerinden oluşur. İkilinin eşleri de kayıtlar esnasında sık sık stüdyoya gelir ve geri vokallere katılırlar. Bu arada Ulveus ayrıca The Hootenanny Singers ile 1974 yaz aylarına dek Ulveus ve Anderson’un bulunduğu gruplar çalışır ve Anderson’da prodüksiyonlarda yer kimi zaman turlarda karşılaşırlar. Haziran alır. 1966’da ikili beraber parça yazmaya karar Fältskog (doğum 5.04.1950 verir. İlk çalışmaları "Isn't It Easy to Say" adlı Agnetha Stereo Mecmuası Müzik Özel V

5

www.stereomecmuasi.com


Jönköping, İsveç) henüz 17 yaşındayken İsveç’te parçasıyla 1 numara olmuştur. Fältskog'ün ana esin kaynağı ilk yıllarında Connie Francis olur. Bu periyotta kendi besteleri ve yabancı parçaların cover'larından oluşan hit'ler yapar. 1967’de İsveç Eurovision elemelerine katılır ama elenir. O esnada AnniFrid Lyngstad ile ilk kez bir TV shovunda Opcak 1968’de karşılaşır ve bir kaç ay sonra da Björn Ulveus ile Mayıs 1969’da İsveç televizyonunda Ulveus ile tekrar karşılaşırlar ve 1971 de ise evlenirler.

parçaları "Säg det med en sång" ("Say It With A Song") 1972 yarışması için hazırlandı, parça ulusal elemede üçüncü oldu ve İsveç’te büyük hit oldu. Uluslararası başarının ilk sinyalleri ikilinin Mart 1972’de Epic/Japonya için yaptıkları "She's My Kind of Girl" ile belirginleşti parça ikiliyi ilk 10’ a soktu ve Japonya’da iki tekli daha yapıldı "En Carousel" ("Merry-Go-Round"’ın ön versiyonu) ve "Love Has Its Ways"

Fältskog ve Ulvaeus birbirlerinin kayıtlarına katılırlar ve o arada Andersson ve Lyngstad Fältskog ‘ün 1970 yılı albümü"Som jag är" ("As I Am") ün geri vokallerine katılırlar. Sanatçı 1967-75 arasında 5 stüdyo albümü yapar. Anni-Frid "Frida" Lyngstad (doğum 15.11.1945 Bjørkåsen, Norveç 13 yaşından itibaren kimi dans gruplarında şarkılar okumaktaydı ve genelde caza dayalı kabere müziği idi tarzı. Kendi grubu the Anni-Frid Four da daha sonra kurdu. 1967’de ulusal yetenek ödülünü kazandı. İlk ödülü EMI/İsveç ile plak kontratı oldu. Lyngstad EMI’den pek çok tekli yayınladı ve İsveç listelerine girdi. Benny Andersson 1971’de onun kayıtlarının prodüktörlüğüne başladığında, ilk bir numara teklisini çıkardı ki bu parçada gelecekteki tüm ABBA üyeleri geri vokallerde idiler. Birlikte ilk kayıt "Hej, gamle man". "Hej, gamle man", dörtlünün ilk hit parçasıdır ve listede 5 numaraya dek yükselmiştir.

'Björn, Benny, Olarak Ilk Hit

Agnetha

&

Anni-Frid'

Bir Grup Olmak

Ulvaeus & Andersson şarkı yazma yeteneklerini yeni sound ve vokal aranjmanlarıyla geliştirirler. "People Need Love" Haziran 1972’de yayımlanır, vokallerde konuk olarak eşleri yer alır. Stig Anderson tekliyi okuyucu isimlerini Björn & Benny, Agnetha & Anni-Frid şeklinde yazarak yayımlar. Parça listede 17 inci sıraya çıkar. Bu ayrıca ABD’de çıkan ilk parçaları olur ve 114 üncü sıralara çıkar ama parçayı ufak bir firma orada yayımlamış, promosyon yetersiz kalmıştır.

Stig Anderson, Polar müziğin sahibi Anderson & Ulveus’un uluslararası başarı sağlayacağına güvenmekteydi ve onlara “bir gün bir parça yazacaksınız tün dünya’da hit olacak” demekteydi. Stig, ikiliyi İsveç Eurovision elemelerine parça yapmaları için cesaretlendirmekteydi ve 1971’de yeni

Dörtlü, 1972 sonbaharında beraber ilk albümlerini yapmaya karar verirler. 26 Eylül’de kayıtlar başlar, iki bayan yorumcu "Nina, Pretty Ballerina"’da o gün ana vokalleri geçerler, ikilinin seslerindeki uyum gruba ilerisi için bir fikir verir. Bayan yorumcuların biri soprano diğeri mezo-soprano’dur ve bu

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

6

www.stereomecmuasi.com


ses zenginliğinden faydalanacaklardır.

ilerde

hep çıkarlar.Bunu "Honey, Honey", takip eder ve Amerika’da 27 numaraya çıkar, Almanya’da ise iki numara olur.

Kasım 1974’te ilk Avrupa turlarına çıkarlar. 1975’te ikinci albümleri ABBA yayımlanır burada yer alan SOS parçası tam bir patlama yapacaktır ki bu şarkı ABBA sound’u denen şeyin ta kendisidir. Almanya ve Avusturya’da 1 numara olur İngiltere’de ise 6 numara. "Ring Ring" Sonrasında gelen Mamma Mia ise bu kez İngiltere’de tıpkı Almanya ve Avusturya’da 1973’te, grup ve menajerleri Stig Anderson olacağı gibi 1 numara olacaktır. SOS ABD’de Eurovision için bir denemeye daha karar 10 numara olur. Avustralya’da ise 1 verirler ve "Ring Ring." Ortaya çıkar bu parça numaradırlar. ABBA sound’u denebilecek ilk örnektir ama parça yine üçüncü olur ve ilk albümlerine de adını verir. Parça Avrupa’da pek çok ülkede ve Güney Afrika’da hit olur ama Stig Anderson asıl başarının İngiltere ve ABD listelerinde başarı sağlamak olduğunu düşünmektedir. 1973 başlarında grup üyelerinin isimlerinin baş harflerinden ABBA kısaltması oluşturulur, ABBA aynı zamanda İsveç’te bir balık ürünleri işletmesinin ismidir ama uluslararası arenada değildirler. Firma ile görüşülerek dünya için isim hakkını grup alır ve isim ABBA olarak belirlenir. 1973-76 Patlama Grup bir kez daha 1974 yarışmasında şansını denemek ister. Waterloo adlı parçalarını hazırlarlar bu İngiltere’deki glam-rock akımından etkilenerek yazılmıştır ve ABBA bu parça ile bu kez ulusal elemede birinci olarak yarışmaya katılmaya hak kazanır ve 1975’de "Fernando" teklisi yayımlanır parça Eurovision yarışmasında da 1974'de birinci 13 ülkede 1 numara olur ve 10 milyondan fazla satar. Avustralya’da tüm zamanların en olurlar çok satan teklisi olur. Grup aynı yıl bu Parça grubun ilk No.1 şarkısı olacaktır parçayla ilk uluslararası ödülünü "Best Studio İngiltere, Almanya ve Avustralya’da. Yine Recording of 1975" alır. ABD’de parça 13 Amerikan Billboard’ta altı numaraya numara olur ve Billboard Adult Contemporary Stereo Mecmuası Müzik Özel V

7

www.stereomecmuasi.com


listesinde ise 1 numara olarak grubun ABD’de "Chiquitita", "Does Your Mother Know", ilk bir numarası olur, "Angeleyes"ve "Voulez-Vous" ilk 4’e girer. "I Have a Dream" ise 2 numara olur Eurochart Grubun sonraki albümü Arrival tüm Avrupa’da Hot 100 singles’da ise 1 numara olur. ve Avustralya’da 1 numaraya oturur.

Buradan "Money, Money, Money", Almanya, Avustralya’da 1 numara olur ve "Knowing Me, Knowing You", ABBA'nın Almanya’da altıncı 1 numara teklisi olurken İngiltere’de de 1 numaraya oturur. Fakat asıl patlama bu albümden gelen teklilerde "Dancing Queen" ile olur parça sadece İngiltere, Almanya’da değil ABD, Güney Afrika’da 1 numaraya oturur.

ABBA 1980’de yedinci albüm Super Trouper çıkarır. Albümde dikkat çekici değişiklikler vardır, synthesizer'lar ön plana çıkmış ve sözler daha kişiselleşmiştir. Albüm çıkmadan İngiltere’de 1 milyon sipariş alır. Albümden "The Winner Takes It All", İngiltere’de 1 numara olur ABD’de ise 8 ve Billboard Adult Contemporary listesinde ise 1 numara olur. Diğer parça, "Super Trouper" ise İngiltere ve Almanya’da 1 numara olur. Diğer bir parça, "Lay All Your Love on Me", ise 1981’de yayımlanır ve İngiltere’de 7 numara olur.

Aralık 1977’de grubun yeni albümü The Album ABBA:The Movie filmi ile yayımlanır. Albümden"The Name of the Game" ve "Take a Chance on Me", İngiltere’de 1 numara olurlar ABD’de ise sırasıyla 12 ve üçüncü olurlar The Album ayrıca ABBA imzası denebilecek, "Thank You for the Music"’i içermektedir.

1980 yılında ABBA parçalarını İspanyolca 1978’de, ABBA bir mega-gruptur. 9 Ocak olarak Gracias Por La Música albümünde 1979’da UNICEF yararına "Chiquitita" kaydeder ve albüm İspanyolca konuşlan ülkeler ile Japonya ve Avustralya’da yayımlanır ve 10 ülkede 1 numara olur. yayımlanır. Latin ülkelerinde büyük başarı Ocak 1979 ortalarında, Ulveus ve Fältskog kazanır. boşandıklarını açıklarlar ve grubun geleceği için pek çok spekülasyon bu nedenle çıkar Son Albüm ve Son Performanslar ama grup işlerine aynen devam edeceklerini Şubat 1981’de bukez Anderson ve Lyngstad açıklar. boşandıklarını açıklarlar. 1981’in ilk aylarında Grubun altıncı albümü, Voulez-Vous, Nisan Ulveus ve Anderson şarkı yazmaya devam 1979’da yayımlanır. Albüm tüm Avrupa, ederler ve Mart’ta kayıtlar başlar ve son Japonya ve Meksika’da zirveye çıkar. Kanada albüm The Visitors gelir buradan çıkan One of ve Avustralya’da ’da ilk 10’a girer ABD’de ilk Us İngiltere’de 3 numara olur, Almanya’da ise 20’ye girer. İngiltere’de albümden çıkan 1 numara. Fakat albümün ticari başarısı pek Stereo Mecmuası Müzik Özel V

8

www.stereomecmuasi.com


iyi olmaz.

yayımlanmaz ve grubun sonraki albümüne düşünülür. Ama bu asla olmayacaktır . Andersson & Ulvaeus Tim Rice ile 1983 başlarında müzikal projeleri CHES için çalışmaya başlarlar bu arada grubun bayan üyeleri de solo çalışmalarına konsantre olurlar. Dörtlü son kez halk önüne ABBA’dan çok eski dostlar olarak Ocak 1986’da İsveç televizyonunda Stig Anderson’un yaş günü için çıkarlar.

1982 baharında grup bir araya gelir yeni albüm için görüşülür Mayıs ve Haziran’da kayıtlar olur ve 3 şarkı çıkar;"You Owe Me One", "I Am the City", ve "Just Like That". Andersson ve Ulvaeus sonuçtan hoşnut olmazlar ve yaz için çalışmayı bırakırlar.

Asla resmen dağıldıkları açıklanmayan grup yıllar sonra ABBA şarkılarıyla süslü Mama Mia adlı filmin İsveç’teki galasında 4 Temmuz 2008’de bir araya gelir. Bu sırada Ulveus & Anderson verdikleri röportajda artık sahnede bir grup olarak bir araya gelmeyeceklerini ve herkesin onları gençlik günlerindeki gibi hatırlaması gerektiğini söylediler. Son not; grup The Beatles’tan sonra en çok satan ve satmaya devam eden ikinci gruptur Ağustos’ta tekrar çalışmalar başlar ve planlar değişir Noel için double albüm yayımlamaya karar verirler The Singles: The First Ten Years hazırlanır buradan. "The Day Before You Came"/"Cassandra" ve "Under Attack"/"You Owe Me One" tekli olarak çıkar, "The Day Before You Came" Avrupa’da pek çok ülkede ilk beşte yer alır. Bu toplama albüm İngiltere ve Belçika’da 1 numara olur. Son tekli, "Under Attack," üç Avrupa ülkesinde ilk 10’a girer. "I

Am

the

City"

ve

"Just

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Like

Bülent Şaman

Discografi Ring Ring (1973) Waterloo (1974) ABBA (1975) Arrival (1976) The Album (1977) Voulez-Vous (1979) Super Trouper (1980) That" The Visitors (1981) 9

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

10

www.stereomecmuasi.com


Albüm İncelemeleri serçe parmağını kullanamaz hale gelmiştir. Israrla müzik çalmaya devam eden müzisyen kendi gitar akor sistemini oluşturmuştur.

Django Reinhardt Rétrospective Saga 038 161-2 3CD Bu sayımızın albüm incelemelerine Django Reinhardt ile başlamak istiyoruz. Bu yıl Django Reinhardt'ın doğumunun tam 100. yılı. Jean Baptiste "Django" Reinhardt, (doğumu 23 Ocak 1910 - ölümü 16 Mayıs 1953) 43 yıl süren kısa yaşamında müzik tarihine sayısız önemli beste, harika albümler bırakmıştır. Bir çok eleştirmen (ülkemizde de bol miktarda mevcut) nedense Django'nun müziğini pek sevmez hatta bir çoğu için Nuages dışında kayda değer bir bestesi yoktur. Bir müziksever olarak bence herkes kendi bakış açısına göre dinleyip kararını vermeli. Neyse biz Django konusuna geri dönelim. Müzisyen Belçika'lıdır. Ancak müzik yaşamının büyük bölümü Fransa'da geçmiştir. Zaten Belçika'nın güneyi ve Fransa'da yaşayan çingenelerin birbirlerinden hiçbir farkı yoktur ve kültürel olarak kardeş sayılırlar. Django, 18 yaşında yaşadığı karavanda çıkan yangın sonunda sol elinin yüzük ve

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Django'nun müzik kariyerinin dönüm noktası kemancı Stéphane Grappelli ile tanışmasıdır. Bu dönemde "Quintette du Hot Club de France" grubunu kurmuşlardır. Django'nun kardeşi Joseph ve Roger Chaput ritm gitar hattını oluştururken, Louis Vola bas çalmaktadır. Bu süreç Stéphane Grappelli'nin hayatını anlatan “A Life In The Jazz Century” (Music On Earth MoE 001 DVD) bizzat kendisinin ağzından harika bir şekilde anlatılmakta. Bir şekilde dinmekte fayda olacaktır. 1934'de başlayan müzik kariyeri 1939'da II Dünya Savaşının başlamasıyla Grapelli'nin İngiltere'ye gitmesi ile müziğine bir ara vermiştir. Bu dönemde Fransa'da kalmıştır. Savaş sonrasında ise ikili tekrar bir araya gelmiştir. Bu arada savaş bittiğinde tüm içtenlikleri ile çaldıkları “Echos de France” (La Marseillese-Fransız milli marşı) öylesine duyguludur ki. Bu arada Amerika’da Duke Ellington orkestrası da dahil olmak üzere çeşitli konserler verirler. 1951'de müzik kariyerini sonlandıran Django, sayısız müzisyene ilham kaynağı olmuştur. Gelelim Rétrospective CD setine. 3 CD'den oluşan kutunun yanında 76 sayfalık birde kitapçık geliyor. CD'ler yıllara göre ayrılmış. 193440, 1940-1947 ve 19471953 yılları arası dönemleri içeren CD'lerin özellikle ilk

11

2 tanesi kayıt açısından pek parlak sayılmaz. Üçüncü CD ise oldukça iyi. Sanırım böylesine bir sette kayıt kalitesine bakmaya gerek yok. 1934'le başlayan dönemde özellikle savaş sonrasında değişen müzik anlayışının ve 1950'li yıllarda artık olgunlaşan performansları adım adım takip etmek müthiş bir keyif. Aklınıza gelebilecek hemen her önemli Django şarkısını bulabildiğimiz albümde Nuages haricinde onlarca müthiş parça dinlemek mümkün. “Embraceable You” “Les Yeux Noirs”, “ Si Tu Savais”, “Daphné” ve daha bir çok şarkı dinlenmeye doyulmayacak türden. En önemlisi yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile dinliyorsunuz müziği. Gerçekten kalpten gelen harika bir notlar. Bugün bu müziğe “Musique Manouche” deniyor ve ilk temelleri Django tarafından atılan müzikte önemli isimler günümüzde de insanları mutlu etmeye devam ediyor. Biréli Lagrène, Florin Niculescu, Angelo Debarre, Rosenberg ailesi ilk aklıma gelenler. Bu arada tüm bu müzisyenleri Biréli Lagrène' nin “Jazz A Vienne” (Dreyfus EDV 725) konserinde dinleyebilirsiniz. Özellikle sahne arkası bölümlerde Django için söylenenlere kulak kabartmak lazım. Ayrıca Biréli Lagrène'nin Gypsy Project albümlerinde de harika Django cover'ları bulabilirsiniz. Ancak Rétrospective başlangıç için en iyi nokta. Hakan M:9/10 K:6/10

www.stereomecmuasi.com


orada eğitim gördükten sonra, ondaki farklı olduğunu gören hocaları Kemal Niyazi Bey ve Hayriye (Örs) Hanım onu okuldan alarak özel olarak eğitmeye başlarlar.

Müzeyyen Senar – Saklı Şarkılar 1934 -1996 Universal LP-02 Müzeyyen Senar, Türk Sanat Müziğinin yaşayan en önemli isimlerinden bir tanesi hatta en önde geleni. 16 Temmuz 1918 tarihinde Bursa'da doğan Senar'ın plak kapağında yer alan ilginç bir hikayesi var. “Babası Cerrah adıyla tanınan Mehmet Efendi, annesi Zehra Hanımdır. 1909 yılında evlenen çiftin üç çocukları olur. İsmet hanım, Hilmi Bey ve Müzeyyen. Çocukluğunu Bursa'da geçen Müzeyyen'in başına iki önemli olay gelir. Birinde saçları yanar. Tedavisi için en çok yardımcı olan ise komşuları Celal Bayar'ın eşi Reşide hanımdır. Bir süre sonra da bir sabah uyandığında konuşamaz hale gelir. Hala kekemeliğinin izleri bugün bile konuşmalarında hissedilmektedir. Anne ve babası o henüz 11 yaşında iken ayrılır. Anne İstanbul'a göçer. Anne hasretine dayanamayan Müzeyyen kaçarak İstanbul'a gelir ve annesine kavuşur. İlkokula orada devam eder.

Hocası Hayriye Hanım onu alır o zaman İstanbul radyosuna götürür. İcrası çok beğenilir. O zaman her Perşembe günü radyoda şarkı söylemeye başlar.... Bir süre sonra ünü artar. Bugün İstanbul radyosunun olduğu yerde Belvü isimli gazinosu olan Dervişzade İbrahim Beyin teklifi üzerine sahneye çıkmaya başlar. İlk sahne tecrübesi olmasına rağmen, o zamanın kurallarına aykırı olarak, en son sahneye ve sazlarla birlikte tek başına çıkacağını ifade eder. Aksi takdirde teklifi kabul etmeyeceğini söyler. Böylece ilk defa solist olarak sahneye çıkan kişi olur. Senar'ın 1930'larda başlayan sahne yaşamı 1980'lere kadar devam eder. Bu dönem boyunca sayısız plağı yayınlanan ve önemli performansları ile tarihe imzasını atan Senar için Universal plak şirketi Zeki Müren (Saklı Şarkılar, LP Universal Müzik 040961) için hazırlamış oldukları plak gibi özel bir albüm hazırlamış.

Albümde en dikkat çekici eser Senar'ın 1934 yılında seslendirdiği Şimşir-i Nigahıyla Vuruldum Ciğerimden. Bu eserde herhangi bir düzenleme yapılmadan orijinali eklenmiş. Plak kapağında bunun sebebi dinleyicilerin yeniden düzenlenmiş ile orijinal kayıtlar arasındaki farkı görebilmeleri ve Senar'ın kaydedilmiş ilk eserlerinden birisi olması dolayısı ile orijinaline yer verilmesi olarak açıklanmış. Gerçekten de şarkıyı dinlerken sanki taş plaktan dinliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Albümde Gel Ey Saki, Dün Gece Mehtaba Dalıp, Gecenin Matemini Aşkına Örtüp, Hala Acıyor Gözlerinin Yaktığı Yerler, İzmir'in İçinde Vurdular Beni gibi daha az bilindik şarkıların yanında Benzemez Kimse Sana, Sevmekten Kim Usanır, Ömrümüzün Son Demi, Neden Düştük Biz Bu Hale ve Agora Meyhanesi gibi geniş kitlerce bilinen eserlere de yer verilmiş.

Plakta farklı dönemlerden Senar eserlerine yer verilmesi sebebi ile icralar arasında farklar dikkat çekiyor. Özellikle sonraki dönem icralarda oturmuş Senar tarzını dinlemek gerçekten Albümde tıpkı Zeki Müren için keyifli. hazırlanan plakta olduğu gibi son derece özenli bir ön kapak Türk Sanat Müziğine ilgi dikkat çekiyor. Universal bu duyan herkese tavsiye kez albümü açılır kapaklı ederim. Umarım Universal bu tasarlamış. Albümün iç seriye devam eder. kapağında Müzeyyen Senar biyografisi ve fotoğrafları Seçil & Hakan dikkat çekiyor. M: 9/10 K: 6/10

Henüz 14 yaşında iken Üsküdar Musiki Cemiyetine Albümde 1934 ile 1996 yılları kaydolur. Oradan da arasındaki farklı Senar Kadıköy'deki Şark Musiki icralarına yer verilmiş. Cemiyetine geçer. Bir süre

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

12

www.stereomecmuasi.com


Jazz at the Philharmonic in Europe Verve V8939- V8542 Speakers Corner 4 adet 180Gr Kutu Seti Jazz at the Philharmonic, (bundan sonra JATP olarak anılacak) Verve plak şirketinin kurucusu Norman Granz'ın ortaya çıkardığı bir fikirle başlamış uzun soluklu bir caz turnesi olarak tanımlanabilir. Uzun soluklu derken hemen küçük bir ayrıntı verelim, 1944 ile 1983 yılları arasında dönem dönem bu turneler yapılmaya devam etmiş. İlk turneler ABD ve Kanada'da yapılmış ve 1950'lerin başlarında Avrupa'da programa alınmış. Hatta uzakdoğu turneleri bile var. Bu turnelerin altın dönemleri 1960'lara kadar devam etmiş. Bu turnelerde verilen konserler sırasında çok sayıda kayıt yapılmış. Bunların bir kısmı yayınlanmış. Bu arada turnelere farklı yıllarda katılan isimler dudak kabartan cinsten. Kısa bir liste vermek gerekirse; Louie Bellson, Ray Brown, Benny Carter, Buddy DeFranco, Harry "Sweets" Edison, Roy Eldridge, Ella Fitzgerald, Stan Getz, Dizzy Gillespie, Lionel Hampton, Coleman Hawkins, Billie Holiday, Illinois Jacquet, Hank Jones, Jo Jones, Barney Kessel, Kenny Kersey, Gene

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Krupa, Charlie Parker, Oscar Peterson, Flip Phillips, Buddy Rich, Charlie Shavers, Willie Smith, Ben Webster, Lester Young, Nat King Cole ve çok çok daha fazlası. İşte bu yazımda Speakers Corner tarafından piyasaya sürülen Jazz at the Philharmonic in Europe plak setini sizlere tanıtacağım. Tüm kayıtlar Avrupa turnesi sırasında 21 kasım 1960 tarihinde Stockholm kentinde Konserthuset salonunda kaydedilmiş. Yani bundan 50 sene önce. İlk plakta trompette Dizzy Gillespie, alto saksafonda Cannonball Adderley, trombonda J.J.Johnson, alto saksafonda Benny Carter, davulda Chuck Lampkini piyanoda lalo Schifrin ve basta Art Davis'i dinleyeceğiz. Bernie’s Tune ve Swedish Jam bu yüzdeki iki şarkı. Bir klasik olan Bernie’s Tune dinlemeye doyulmayacak türden bir yorum. Cannonball Adderly, Benny Carter ve Gillespie soloları müthiş. İkinci yüzde ise ikinci plaktakine yakın bir ekip “All The things You Are” yorumluyor. İkinci plakta, tenor saksafonda Stan Getz, trombonda J.J. Johnson, piyanoda Victor Feldman, basta Sam Jones, davulda Louis Haynes ve konuk tormpet olarak Dizzy Gillespie'yi dinleme şansımız oluyor Albümün açılışı Lester Young'ın meşhur ettiği Sweet Georgia Brown'u ile yapılmış. Çok sayıda orkestra tarafından da icra edilen şarkıda Stan Getz dönemindeki o heyecanlı soloları ile bizi alıp götürüyor. İkinci plakta Sweet Georgia Brown haricinde Bop ‘n Boogie, I Waited For You, Yesterdays ve Trotting şarkılarına yer verilmiş. Özellikle Trotting'i defalarca dinleyeceğinize eminim.

13

Üçüncü plakta dinleyeceğimiz müzisyenler trompette Roy Eldridge, alto saksafonda Benny Carter, tenor saksafonda Don Byas, tenor saksofonda Coleman Hawkins, piyanoda Lalo Schifrin, basta Art Davis ve davullarda Jo Jones. Bu plağın ilk yüzünde klasik Take The "A" Train yorumu var. Böylesine büyük müzisyenler bir araya gelince şarkının geldiği durum inanılmaz bir hal almış. Hele solo bölümlerinde Coleman Hawkins'e dikkat ederken Roy Eldridge'i gözden kaçırmamaya dikkat edin. Indiana'nın hemen ardından plağın ikinci yüzünde baladlara yer verilmiş. Özellikle Foolish Things ve bir Gershwin melodisi üzerine çeşitleme olan Yesterdays mükemmel. The Nearness Of You, You Go To My Head ve bol esprisili Jazz Portrait Of Brigitte Bardot şarkısı ile plak sonlanıyor. Bu plakta You Go To My Head şarkısında ufak bir mikrofon sorunu mevcut. Speakers Corner bu durumu bir not ekleyerek açıklamış. Orijinal kayıtta olan bu sorun kesinlikle düzeltilmemiş ve bu duruma dikkat çekilmiş. Not ise plağın içine ayrıca konulmuş. Plak kabının orijinalliği bozulmamış. Çok ince bir davranış. Son plakta ise Kush, The Mooch ve Wheatleigh Hall yorumlanmış. Albümde yorumlar müthiş. Hele seyircilerle sohbet ve kendi aralarında şakalaşma bölümleri var ki, başlı başına eğlence. Kayıt oldukça iyi, sunum ise mükemmel. Ülkemize AK Müzik tarafından uygun fiyatla ithal edilen ürünün limitli sayıda üretildiğini unutmadan imkanlar ölçüsünde edinmenizi tavsiye ederiz. Hakan M:8/10 K:8/10 www.stereomecmuasi.com


Gerry Mulligan and the Concert Jazz Band at the Village Vanguard Verve V6 8396 Speakers Corner 180Gr LP Tam adıyla Gerald Joseph "Gerry" Mulligan 1927'de doğan Amerikalı saksafoncu ve bestecidir. Saksafonun yanında klarnete de son derece hakim olan müzisyen ayrıca piyano da çalabilmekteymiş. 1996 yılında kaybettiğimiz müzisyen başta Miles davis olmak üzere Claude Thornhill, Stan Kenton gibi çok sayıda müzisyen ile çalışmış. Mulligan tam anlamıyla Cool Jazz döneminin parlayan isimlerinden bir tanesiydi. Özellikle piyano bulunmayan dörtlüsü ile yaptığı çalışmalar ilgi çekicidir. Bazı caz tarihçilerine göre 1950'lerde Chet Baker'ın grubu ile birlikte en iyi iki Cool jazz topluluğundan bir tanesiydi. Gelelim albümümüze. Bu albüm Gerry Mulligan'ın kısa ömürlü big band'i ile yaptığı ilk canlı kayıt. Albüm 1960 Aralığındaki New York kentinde Village Vanguard'ta kaydedilmiş. Bu noktada bir parantez açalım. Mulligan'ın 1960 baharında kurduğu Concert Jazz Band" oldukça önemli. Büyük orkestra müziğini çalabilen ancak akıllı aranjmanlar sayesinde daha az kişi ile çalınabilen şarkılar ile ve yüksek ritmli yapısıyla Stereo Mecmuası Müzik Özel V

döneminde çok büyük sükse yapmış. Dönem dönem Mulligan orkestrasını yeniden topladıysa da, 1960 yılında kurulan ilk orkestranın performansını hiçbiri tutmamış. Bu kayıtta şu müzisyenleri dinleyebileceksiniz. Trompetlerde, Don Ferrara, Clark Terry, Nick Travis, valfli tormbon Bob Brookmeyer, trombonlar Willie Dennis, Alan Raph, alto saksafonlar, Gene Quill ve Bob Donovan, tenor saksafon Jim Stockfisch Records – Vinyl Reider, bas klarnet ve Collection saksafon Gene Allen basta Bill SFR 357.8006.1 180Gr LP Crow ve davulda Mel Lewis. Alman Stockfisch plak şirketini herhalde yoktur. Albüm, Art Farmer'dan bilmeyen Direct Metal Cut Vinyl serisi tanıdığımız Blue Port ile plakların en iyi şarkıları ile başlıyor. Hızlı ritmdeki şarkıda oluşturulmuş Vinyl Collection Gerry Mulligan ile Clark Terry arasındaki atışmalara özellikle hem üst düzey bir test plağı dikkat. Ayrıca basta Bill isteyen hemde kapı gıcırtısı Crow'un performansı harika. dinlemek istemeyen odyofiller Aranjmanlarda cazın en için olmazsa olmaz. Direct Mastering (DMM) önemli formüllerinden bir Metal firmanın neredeyse 10 yılı tanesi dikkat çekiyor. İyi ritm aşkın zamandır mastering hattı üzerine iki solocular bu tekniği şarkıları resmen uçuruyor. çalışmalarında kullanıyor. İlk olaraka Teldec Klasik Body And Soul, Bob tarafından ortaya çıkartılan bu Brookmeyer aranjmanı ile kullanılan kesme seslendirilmiş. Aynı zaman ilgi teknikte çekici bir Brookmeyer (lathe cut) işleminde yani trombon solosunu da gözden master plağın hazırlanması kaçırmamak lazım. Black sırasında lake üzerine baskı Nightgown'da (balad) ise yapmak yerine direkt olarak Terry, Brookmeyer ve metal master'lar hazırlanıyor. dip bas Mulligan atışmaları çok keyifli. Özellikle Bu düşük tempolu şarkılarda frekanslarında klasik baskı keyifli sololar dikkat çekiyor. yöntemlerinde oluşan sorunlar ölçüde ortadan Albümdeki asıl bomba kapanış büyük kaldırılıyor. Bakır plakalara parçası Let My People Be. izlerde hassasiyet Mulligan'ın piyano çaldığı yazılan sadece yüksek büyütme şarkıyı Clark Terry bambaşka oranları olan mikroskoplar boyuta taşıyor. Albümün kayıt kalitesi mükemmel. Konser tarafından görülebiliyor ki, olduğunu anlamak mümkün Stockfisch'in plaklarını özel değil. Hazır albüm ülkemizde kılan işte bu. bulunuyor iken büyük orkestra cazı seven okuyucularımız Yazının başlarında odyofillerin aman kaçırmasınlar. Şiddetle sistemlerini test etmek için akla gelmeyecek eziyetler tavsiye edilir. çektiğinden dem vurmuştum. Kapı gıcırtısı, patlama ve akla Hakan gelebilecek her türden saçma seslerle ve efektlerle test M:8/10 K:9/10 14

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

15

www.stereomecmuasi.com


yapmak yerine keyifli müziklerle sistemlerinizin uç noktalarını test etmek çok daha iyi. Albüm Chris Jones'un No Sanctuary Here şarkısı ile açılıyor. Bu şarkıda kendi sisteminizin bas performansına şaşırabilmeniz mümkün. Albümdeki “bence” en keyifli parça Sara K imzalı. Şarkının adı Stars. Bu arada araya hemen sıkıştıralım müzisyenin Water Falls albümünü tavsiye ederim. Paul Stephenson'ın Captain Of The Loving Kind'ının hemen ardından Christian Willisohn'ın Caruso yorumu var. David Roth'tan Song For You Far Away ilk yüzün kapanış parçası. Müzisyen önemli bir gitarist bildiğiniz gibi. Plağın ikinci yüzü Steve Strauss'tan perküsyonlarla bezenmiş Closer şarkısı ile başlıyor. Sisteminizin alt bas performansını keyifle görebilirsiniz. Ewen Carruthers'ın akordiyonlarla süslenmiş şarkısı Paris ve hemen ardından Eugene Ruffolo'dan The Same Kind Words'ten sonra muhtemelen testi bir kenara bırakıp keyifle müzik dinlemeye başlayacaksınız. Mike Silver'dan Heaven ve Louis Capart & Duo Balance'ın seslendirdiği Fransızca Au Large Du Gueveur ile albüm sona eriyor. Seçilen şarkılar insanı sıkmadan müzik dinlerken sistemin uç noktalarını görmesine yarıyor. Albümü dinlerken oluşan sahne ve sesin katmanları ve detay seviyesi insanın yüzünü gülümseten türden. Albümü ülkemizde Mavi Hifi'dan edinmek mümkün. Hakan M:7/10 K:10/10

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Akıncı, Baylan, Küçükyıldırım, ReigleCentury AK Müzik AK 915-2 CD Geçtiğimiz ay içerisinde Timuçin Şahin'in Bafa albümünü alırken bir de Century isimli bir albümü satın almıştım. Albümü CD çalarıma yüklediğimden küçük çaplı bir şok geçirdiğimi itiraf etmem gerekir. Zaten burada kısaca durumu yazmıştım. Albümde gitarda Şevket Akıncı, elektrik basta Demirhan Baylan, davulda Şenol Küçükyıldırım, saksafonda ise Robert Reigle çalmış. Albüm her haliyle minimal. 4 şarkıdan oluşan albümde ilk şarkı “M” Şenol Büyükyıldırım'ın davul solosu ile start alıyor. Hemde ne start almak. Robert Reigle'in saksafonla şarkıya girmesi ile ortaya tam bir kaos çıkıyor. 12 dakika süren şarkının ilk dört dakikasının ardından basın hemen ardından da gitarın ön plana çıkması ile adım adım yapı kuruluyor. Bu arada mainstream caz müziğinde alıştığımız yapılardan bahsetmek tabii ki olanaksız. Ancak zaman içerisinde kulaklarınız bu tarz deneysel tarzlara alıştıkça aslında ortada bir yapı olduğunu çözmeye başlıyorsunuz. Müzisyenler belirli olmayan bir ritm hattı üzerinde zaman zaman

16

birbirlerine yaklaşarak zaman zaman da uzaklaşarak, kendi halet-i ruhiyelerine göre sololarla, karşılıklı atışmalarla müziği icra ediyorlar. Zaman zaman Stereo Mecmuası okuyucuları tanıttığımız albümleri aldıklarında bu ne biçim albüm diye serzenişte bulunuyorlar. Tarihsel süreçte Ornette Coleman'la başlayan bu dönemi bir çırpıda defterden silmemek gerekli. Sık sık yer verdiğimiz Anthony Braxton, Archie Sheep, Don Chery, Sun Ra gibi isimleri dinlemeye başlayarak arkasından da tarzın Avrupa'lı isimlerine (özellikle İtalya'ya dikkat) göz atarak müziğin gelişimine kendi kulaklarınızla şahit olmanızı tavsiye ederim. Son zamanlarda Türk müzisyenlerde oldukça özgün, insanı mutlu eden çalışmalara imza atıyorlar ki, işte Century'de onlardan bir tanesi. Albümün ikinci parçası Teorema kirli tonlarla, bambaşka notalarda gezinen bir şarkı. Zaman zaman tonları prog. rock hatta prog. metale doğru uzayan yapılardan bir sonraki şarkıda karanlık bir ruh haline doğru yolculuğa hazırlıyor. Son derece depresif “Sans Soleil”in ardından Pixote'da şaşırmaya devam ediyorsunuz. Albüm ise başlangıcına tezat bir şekilde sonlanıyor. Albüm adı üstünde serbest tarzda bir çalışma. Evet ilk dinleyişte şok olmanız mümkün ama bıkmadan usanmadan türe merak saldıkça keyif alacağınızdan da eminim. Ben albümü çok beğendim. Emeği geçenlerin ellerine sağlık! Hakan M:9/10 K: 6/10

www.stereomecmuasi.com


Timuçin Şahin Quartet – Bafa AK Müzik – AK 918-2 CD Öncelikle şunu belirtmekte yarar görüyorum: Yıllar öncesi bir arkadaşımın ısrarlarına dayanamayıp ismini bile daha önce hiç duymadığım Egeli bir gitarist ve grubunun İzmir’de ufacık bir salonda verdikleri konserlerine gittikten sonra Timuçin Şahin’in herhangi bir çalışmasını tarafsızca dinlememe, hele hele eleştirmeme olanak yok. Sayın editörümüz bunu bile bile bu CD hakkında bir şeyler karalama görevini bana vermesini anlayamamama karşın, herhalde bir bildiği vardır diyerekten işe koyuldum. Ne işi? Keyfe koyuldum. Her zaman yaptığım gibi CD’yi çalara yerleştirip, laptopum kucağımda dinlemeye başladım, aradan saatler geçti. Bu CD’yi neredeyse ezbere bilmeme karşın ardı ardına 3 kez dinledim. New York’un caz lokallerine gittim, Amsterdam’a uğradım, Paris’teki New Morning’e gidip geldim, Ornette Coleman ile muhabbet ettim, damağım kurudu, canım çay çekti, demlemeye koyuldum, Sonny Sharrock geldi, birlikte Bafa’ya gittik geldik, ardından Pat Metheny uğradı, gençlik yıllarının Pat

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Metheny’si, bir şeyler yapmaya/söylemeye çalıştığı yılların haliyle - bugünkü hali değil, birlikte Nicky Skopelitis’i andık, Jimi’den söz ettik, ardından birlikte Les 4 Guitaristes de l’Apoclypso Bar’ın konserini dinledik, Etron Fou Leloublan dinledik, hem de LP’den, It’s Time’ın Bafa’daki yorumunun Window’dakinden daha “ilerici” olduğuna karar verdik, John O’Gallagher’la Timuçin Şahin’in birbirileriyle çok uyumlu birer dansçı gibi olduklarını düşündük, birlikte Hindistan’a gittik geldik orada Harry Manx ve Peter Brötzmann’a rastladık, AK Müziğe teşekkür ettik, Greatful Dead’in uçuşlarını andık, Fred Frith’i telefonla aradık, Chris Cutler ile birlikte çalışma içerisindeydiler, gelemediler, biz de Derek Bailey’yi aradık, icap etti, yanında da Anthony Braxton’u getirmesinde mahsur olup olmadığını sordu, çay bitti, aynen Around B’nin bittiği gibi habersiz, tekrar demledik, Sonra Elif, onlara Arapça bilmediğimi belirttim, pencerelere perde şart ama gitara değil, hepimiz hemfikiriz, Tyshawn Sorey çok yaman, danstaki etkisi yadsınamaz, Thomas Morgan’la da çok iyi anlaştıkları kesin, birbirilerini besleme gibi bir alışkanlıkları olsa gerek ama Thomas bu işten vazgeçse iyi olacak gibi, bilgisayar da programlanacaksa bu şekilde programlanması gerektiğine karar verdik, hadi saat geç oldu, kış kış herkes evine. Hazır ortalık sakinlemişken ben de şu Bafa’yı baştan koyup şöyle bir rahat rahat dinlemeye koyulayım. B.M. M:9/10 K:8/10

17

Stefano Bollani, Jesper Bodilsen, Morten Lund Gleda: Songs from Scandinavia - Stunt Records 05012 – CD 1972 Milano doğumlu olan İtalyan piyanist Stefano Bollani’nin 2005’te Danimarkalı plak şirketi Sundance tarafından yayınlanan, dolayısıyla dağıtımı pek yaygın olmamasına karşın hararetle tavsiye edebileceğim bir CD. SB müzik hayatına Floransa’nın Luigi Cherubini konservatuarında klasik piyano eğitimi alarak başlar. Daha sonrasında pop/rock türlerinde eşlikçi olarak kendinden söz ettirir. 1996’da Enrico Rava’nın daveti üzerine İtalyan trompetçinin grubuna katılır ve yavaş yavaş uluslararası şöhret merdivenlerini tırmanmaya başlar. Danimarka’nın belki de en iyi genç ritim seksiyonu sayılan basçı JB ve davulcu ML ile tanışması birlikte çaldıkları Jazzpar konserlerine dayanır. Birbirlerine kısa zamanda alışırlar ve ilk CD’lerini Jesper Bodilsen Trio olarak yayınlarlar. Bu CD’de (Mi Ritorni in Mente) çoğunlukla caz standartlarına yer vermelerine karşın bir İsveç folk şarkısını da caza uyarlarlar. SB bu folk ezgisinden çok etkilenir ve

www.stereomecmuasi.com


bilmediği bu müzik türüne eğilmeye karar verir. Üçlü böylece 2. CD’lerinin de çalışmalarına start verir. JB araştırmalarına başlar ve bir dizi İskandinav bestelerinin listesini çıkarır, bunların notalarını da İtalya’ya çalışması için SB’ye gönderir, ancak bir şartı vardır: etkilenme potansiyelini minimuma indirmek için SB hiç bir ezginin kayıtlı versiyonlarını dinlemeyeGrant Green –Matador – cektir. Music Matters/Blue Note SB kabul edip, aralarından BST-84442 - 2 x 180g 45 seçimlerini yapar, bestelerin Devir LP – 2009 yeniden caza uyarlamalarını ve basım aranjmanlarını yapar ve üçlü plaklarında doğum Kopenhag’daki Focus Çoğu Recording stüdyonun yolunu tarihi 1931 olarak verilen tutar. Baştan sonra müthiş Grant Green aslında 1935’te bir uyum, inanılmaz bir St. Louis Missouri’de doğmuş melodi anlayışı, ve olan Afrika kökenli Amerikalı olağanüstü bir sadelikle çalan bir caz gitaristidir. 13 yaşında trio’nun seslendirdiği 9 beste gitar çalmaya başlayan GG birbirinden güzel bir şekilde çeşitli gruplarda çalıştıktan icra edilmiş ve kaydedilmiş. sonra alto saksofoncu Lou tarafından St. Zaman zaman melankolik, Donaldson zaman zaman neşeli bazen Louis’ts bir barda çalarken Kendisini New heyecanlı, bazen dingin keşfedilir. ancak sürekli olarak York’a davet edip onu Blue Alfred Lion’una şatafatsız, abartısız ve son Note’un derece dürüst. Burada yıldız tanıştırır. Blue Note için Hank yok, herkes eşit planda ve 3 Mobley, Stanley Turrentine, müzisyen arasındaki alış- Ike Quebec ve Larry Young bir çok sanatçının veriş veya kollektif çalışma gibi çok üst seviyelerde. İsveç, kayıtlarına eşlik eder. Kendi Norveç ve Danimarka gibi adına ilk plağı olan Grant’s ülkelerde ani bir Akdeniz First Stand’i 1961’de yayınlar güneşi pırıltısı ve beraberinde ve aynı yıla 2 albüm daha getirdiği içinizi ısıtan sığdırır. 1962’de Down Beat denizlerin iyot kokusu. Ne dergisinin en iyi genç yıldızı yaparsanız yapın ama bu seçilir. 1964’te her zamanki CD’yi kolleksiyonunuza gibi Rudy Van Gelder’in stüdyolarında kaydedilen ve katmayı ihmal etmeyin. bilinmeyen nedenlerden Aynı kadro ile daha fazlasını ötürü ancak 1979 yılında, ölümünden sonra isteyenlere, ancak bu kez SB GG’in Matador’da lider rolünde ECM’den 2009 yayınlanan yapımı “Sone in the Water” sanatçıya eşlik edenler John veya web sitesine göz Coltrane’in efsanevi ritm seksiyonunun 3'te 2'si: atabilirsiniz. Piyanoda McCoy Tyner ve davulda Elvin Jones. Basta B.M. ise Bob Cranshaw. Böyle bir M:10/10 K:8/10

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

18

kadro ile iyi çalmamak herhalde zor olmalı ancak My Favourite Things’i de bu şekilde yorumlayabilmek herhangi bir gitaristin başarabileceği bir iş de olmamalı. Tahmin edilebilenin aksine, ana temaya ve melodiye son derece bağlı, rahat, duygulu, oturaklı ve sakin bir yorum. Ama baştan başlayalım. İlk parça bir GG bestesi Matador, burada boğa güreşleriyle birlikte anılan pasodoble ile gelen hispanik havaya dikkat. GG’in solosundan sonra sıra MCT’da. My Favourite Things’den sonra bir GG bestesi daha: Green Jeans. Bu parçadaki hava biraz daha “hafif”, sırasıyla GG ve MCT’ın soloları daha “rahat” ancak müzisyenlerin birbirine uyumu ve beraberlikleri bir o kadar da “bütün”. Son parça bir Duke Pearson bestesi: Bedouin. Yani Bedevi. Dolayısıyla hafif de olsa oryantal olmasına karşın daha “karanlık” daha depresif bir ortam yaratıyor. Burada LP’deki tek EJ solosuna (muhteşem olmasına rağmen) dikkat çekmektense solo öncesi ve sonrası icranın uğradığı değişikliğe odaklanmanızı öğütlerim. Music Matters takımı Kevin Gray ve Steve Hoffman yine çok özenli bir çalışma sonucu hem kapak hem de ses kalitesi her açıdan son derece tatmin edici bir LP basmışlar. Hatta şimdiye dek hiç yapmadıkları bir şeyi, plak kapağını, tahminim Matador’a daha uygun olsun diye değiştirip kızartmışlar. Pahalı olduğunu biliyorum ama son kuruşuna dek ederini hakkettiğine inanıyorum. Kuşkusuz 2009’un en iyilerinden. B.M. M: 9/10 K: 8/10

www.stereomecmuasi.com


Steve Lacy & Steve Argüelles - Image AH-UM 001 CD Lacy özellikle 70'lerin sonunda ve 80'ler boyunca ikili formatında çok ilginç çalışmalara imza atmış. Steve Argüelles ise ilginç bir İngiliz davulcu. Bu çok yönlü (film ve tiyatro ile de ilgili) insanı bir çoğumuz pek tanımıyoruz. İkili uzun bir süre Avrupa'da konserler vermiş. Bu kayıt 1987 yılında Liverpool konseri sırasında yapılmış. Albüm bazı bilindik Lacy şarkılarının yeniden yorumlanması olarak görülebilir ancak dikkatle dinlediğiniz zaman ortaya çıkan şey basit bir yorumlamadan oldukça farklı. Özellikle Steve Argüelles'in şarkılara katkısı oldukça fazla. Özellikle “Image” ve “Wickets” gibi şarkılarda havalarda uçuşan ziller, belirli belirsiz sololar ve hayalet notlar ile tek başına Lacy'nin soprano saksafonunun altını dolduruyor. Albüm pek kolay bulunur değil ancak elime geçince paylaşmak istedim. Özellikle benim gibi Lacy severleri çok mutlu edeceğine inandığım albümün kaydı da şaşırtıcı derece de iyi. Hakan M: 7/10 K: 6/10

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Giorgio Gaslini – Ayler's Wing Soulnote Records CD 121 270-2 Giorgio Gaslini çok önemli bir İtalyan caz piyanistidir. Büyük ihtimalle bir çok okuyucumuz bu ismi duymamış olabilirler. Özellikle free caz seven okuyucularımızın üzerinde mutlaka durmaları gereken bir isim olduğunu düşünüyorum. 13 yaşında ilk triosu ile müzik yapmaya başlayan Gaslini ilerleyen dönemlerde farklı stili ile hem eleştirmenlerin hemde caz dinleyicilerinin ilgisini çeker ve Amerika’ya konser vermek için davet edilen ilk İtalyan caz piyanisti olur. Anthony Braxton, Steve Lacy, Don Cherry, Roswell Rudd, Eddie Gomez, Max Roach, Gato Barbieri ve Jean-Luc Ponty gibi çok önemli müzisyenlerle birlikte çalışma imkanı bulur. Bu önemli İtalyan müzisyenin Albert Ayler ve Sun Ra anısına yaptığı solo piyano düzenlemeleri özellikle dikkat çekicidir ki, zaten konumuz Albert Ayler anısına yaptığı albüm. Bu arada müzisyenin Italian Instabile Orchestra ile yaptığı çalışmalardan da bahsetmiş olalım. Bu çalışmalar zaten başlı başına bir makale konusu.

19

Albüm 8 önemli Ayler bestesi üzerine kurulu ve solo piyano ile icra edilmekte. Ancak “Truth Is Marching In” başta olmak üzere sanki birden fazla piyano varmış hissiyatına kapılmanız mümkün. Çünkü Gaslini transkripleri yaparken ana ritm hatlarının yanında soloları da gözden kaçırmamış ve sol eliyle karmaşık ritmleri çalarken sağ eliyle soloları çalıyor. Bu duruma şaşıracak ne var demeyin. Albert Ayler'in müziği pek öyle kolay yenilir yutulur türden değil. Özellikle “Angels” ve “Ghost” gibi göreceli daha klasik ritm hatlarına sahip şarkıların yanında “Truth Is Marching In” ve “Holy Spirit” gibi son derece karmaşık bestelerde Gaslini'nin ellerinde yeniden hayat bulmuş. Son yazdığım iki performans üzerinde özellikle durmak lazım. Şimdi bir küçük parantez açayım. Bu albümde dahil olmak üzere çok sayıda Soul Note plak şirketi albümünü ben ülkemizde bulup satın aldım. Özellikle 90'lı yıllarda ithal edilmiş bu albümlerin yüzüne pek bakan olmamış ne yazık ki. Ancak bu albümlerin bir çoğu şu an altın değerinde. Tek tük de olsa bu albümler hala bulunabiliyor. Meraklılara duyurulur. Son bir not daha Soulnote plak şirketi Gaslini'nin tüm çalışmalarını tekrar basıyor. L'integrale Antologia Cronologica'lar bu önemli müzisyeni tanımak için çok güzel bir fırsat sunuyor. Mutlaka göz atın Hakan M:8/10 K:7/10

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

20

www.stereomecmuasi.com


Henry Cow - In Praise of Learning ReR Megacorp HC3 CD Henry Cow ismi bir çok rock dinleyicisi için hiçbir anlam ifade etmiyordur eminim ki. Geçtiğimiz günlerde topluluğun kuruluşunun 40. yılı anısına özel bir set yayınlandı. 3 kutudan oluşan set içerisinde bir de konser DVD'si var. Bu set tabii ki hızlı bir şekilde edinildi. Kutu setinde ilk iki kutu, konser performansları ve yayınlanmamış / bilinmedik şarkıları içerirken son kutu topluluğun yayınlanmış 5 albümünün orijinal versiyonlarını içeriyor. İlerleyen sayılarda ayrıntılı bir Henry Cow kutu seti incelemesi yayınlarız ama açılışı In Praise Of Learning ile yapayım istedim. Bunun en önemli sebebi muhtemelen Dagmar Krause'nin ölümcül vokalleri olabilir. Tamam biraz garip bir giriş oldu. İsterseniz baştan alalım. Henry Cow İngiliz bir avant-rock topluluğu. Cambridge üniversitesinde 1968 yılında Fred Frith ve Tim Hodgkinson tarafından kurulan gruba kısa zaman sonra Chris Cutler ve Lindsay Cooper katılır ve topluluğun asıl kadrosu kurulmuş olur.

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Dikkat ettiğiniz üzere kim ne çalıyor konusuna hiç girmedim. Topluluktaki tüm isimler neredeyse hemen her enstrümanı çalabildiklerinden liste o kadar uzun ki. Bu albümde ayrıca İngiliz/ Alman avant-garde pop grubu olan Slapp Happy'nin ekibi de katkıda bulunmuş. Klavye Anthony Moore, gitar Peter Blegvadve vokallerde Dagmar Krause. Tabii bunlara ek olarak soprano saksafonda Geoff Leigh, trompette Mongezi Feza – trumpet ve osilatörde Phil Becque albüme destek vermiş. Albüm kapağında John Grierson'un bir sözü var, albümü kesinlikle çok iyi açıklıyor; “Sanat bir ayna değildir, sanat bir çekiçtir” Albümün daha ilk şarkısı olan War'da çekici kafanızın ortasına yemeniz mümkün. Dagmar Krause ile Peter Blegvad düetinin hemen arkasından olanlar oluyor. “Living in the Heart of the Beast” ise topluluğun en önemli şarkılarından bir tanesi. Bol politik içerik ve taşın havalarda uçuştuğu “Beautiful as the Moon Terrible as an Army with Banners” diğer dikkat edilmesi gereken şarkılardan. 1970'lerden Amon Düül, Magma, Area, Univers Zero, Art Bears (zaten bu grubun devamıdır) isimleri sizlere bir şeyler ifade ediyorsa Henry Cow'a mutlaka göz atın. Albümün kaydı hiç fena değil, zaten kötü olsa bile hiç sorun değil. Vokaller ölümcül, müzik bir saniye sonrası tahmin edilebilecek gibi değil. Eh daha ne olsun. Harika! Hakan M:9/10 K::6/10

21

Jimi Hendrix –Valleys of Neptune – Sony Legacy CD ve LP

Jimi

Hendrix’i tanıtmaya gerek yok, ancak yeni çıkmış CD’sinden söz etmemek haksızlık olur kanısındayım. Kayıtların büyük çoğunluğu Experience’ın Electric Ladyland’den sonra yayınlanması planlanan uzunçaların 196970 yıllarına ait stüdyo çalışmalarını içeriyor. Mastering işini de, her zaman olduğu gibi, orijinal kayıtlarda bizzat çalışan Eddie Kramer üstlenmiş. CD’nin içindeki özenle hazırlanmış kitapçıktan bu beste ve versiyonların daha önce hiç yayınlanmamış olduğunu öğreniyoruz. Gerçi parçaların büyük çoğunluğu korsan CD’lerde yıllardır piyasalarda bulunmakta. Büyük usta ve muhteşem gitarından Cream’in Sunshine of Your Love veya Elmore James’in Bleeding Heart’ını, ya da Stone Free’nin farklı bir icrasını dinlemek istiyorsanız başka çareniz yok. Ancak yine de stüdyo arşivlerinin tozlu ve örümcek ağları kaplamış raflarından çıkartılan bu kayıtların piyasaya sürülmesinin tek bir amacı olmalı diye düşünüyor insan: birilerinin para kazanması. B.M. M:8/10 K: 8/10

www.stereomecmuasi.com


Neil Young – Official Release Series Discs 1-4 – Reprise 519173-1 – 4 x 180g LP ve CD Yıllardan beri okur dururuz, müzik dergilerinde, hi-fi dergilerinde, internet sitelerinde haberler yayınlanır: Neil Young arşivlerini karıştırıyor, eski konserlerini tekrar elden geçiriyor, elindeki kayıtları remaster ediyor, yayınlanmamış eserlerden oluşacak ciddi büyüklükte bir antoloji hazırlıyor vs. diye... 2006’da “Live at the Fillmore East”’i yayınladı, ardından “Live at Massey Hall” sonra da “Sugar Mountain: Live at Canterbury House 1968”’i. Bunların tamamı daha önce (yasal olarak) güneş yüzü görmemiş konser kayıtlarıydı. Dinleyici ve eleştirmenler ağız birliği yapmışcasına hem içerik, hem icra, hem baskı için tam not verdiler. CD’lerden sonra plakları da yayınlandı, yine aynı övgüler. Ardından hem CD hem de Blu-ray olarak ayrı ayrı yayınlanan külliyetli “Archives Vol. 1” Ve birdenbire ilk dört LP’si yani sırasıyla: 1969 basımı Neil Young ve Everybody Knows This Is Knowhere, 1970’in After The Gold Rush ve 1972’nin Harvest’i tekrar 180g LP olarak basıldı. Bugünkü konumuz ayrı ayrı veya tek bir kutu içinde piyasaya

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

sunulan ve Almanya’da Pallas tarafından basılan bu 180g’lık 4 LP. İlk albüm “Neil Young” Buffalo Springfield’deki çalışmalarından sonra yaptığı ilk solo çalışması. Ancak bunda bile daha sonra olacakların habercisi rolünde, The Loner ve Last Trip to Tulsa gibi parçalar yer alıyor. 2. Albüm ise daha sonrasında sıkça beraber çalacağı Crazy Horse grubuyla ilk çalışması. Bunda da daha sonra “klasik” statüsüne erişecek Cinnamon Girl, Down By The River ve Cowgirl In The Sand gibi besteler var. 3. Albüm CSN&Y’in Déja Vu’süyle aynı yılda yayınlandı ve Rolling Stone dergisinin tüm zamanların en iyi 100 albümü listesinde yerini aldı. Tell Me Why, After The Gold Rush, ırkçılık karşıtı ve Lynard Skynyrd ile sonunda tatlıya bağlanan polemikleri başlatan Southern Man, Don’t Let It Bring You Down ve Birds gibi parçaları içeriyor. 4. Albüm Harvest hakkında pek bir şey söylemeye gerek yok sanırım: A Man Needs A Maid, Heart Of Gold, Old Man, Alabama ve uyuşturucu karşıtı The Needle And The Damage Done gibi besteler... 4 kez platin ve 1972’nin en çok satan LP’si. LP olarak her yönden hatta orijinallerinden bile son derece üstün. CD olarak da daha önce yayınlanan versiyonlarıyla karşılaştırılamayacak kadar iyi. Kendinize bir iyilik yapın Harvest’ten başlayarak yavaş yavaş geriye doğru bir geziye çıkın, pişman olacağınızı hiç sanmıyorum. B.M. M: 9/10 K: 8/10

Die Röhne – The Tube Tacet S-74 SACD Senelerdir Tacet'in vakum tüplü ekipman kullanarak yaptığı plakları gittiğim hemen her yerde dinlerim. Bu kez elime SACD'si geçince durum nasıl diye bakmaya karar verdim. Stuttgart Oda Orkestrası tarafından icra edilen Boccherini, Sammartini, Scarlatti, Händel, Vivaldi, Biber ve Corelli eserlerine yer verilen SACD hibrid yapıda ve standart CD çalarlar ile de okunabiliyor. Özellikle bildiğim bir eser olan Antonio Vivaldi'nin Concerto Alla Rustica'sı bir çok kayda göre kendisini hemen fark ettiriyor. Bu arada Franz Biber'in Battalia No.10 yorumu da oldukça keyifli. Bu eserin bir diğer ilgi çekici çalımı Jordi Savall ve Le Concerts des Nations performansıyla Alia Vox'tan yayınlanmıştı. Hangisi daha iyi bilemedim ancak kayıt bu SACD'de çok daha iyi. Özellikle geri plandaki klavsenler gerçekten dikkat çekici. Albüm tıpkı plaklarda olduğu gibi sistemlerin performansını test edebileceğiniz ve özellikle barok müzik severlerin sıkılmadan dinleyebilecekleri şekilde hazırlanmış. Hakan M:8/10 K: 9/10

22

www.stereomecmuasi.com


Handel: Organ Concertos Op. 4 Harmonia Mundi HMU 807446 SACD Sanırım lise çağlarımda Handel'in bazı eserlerini ilk kez dinlediğimde oldukça etkilenmiştim. Bu eserler Dixit Dominus ve özellikle org konçertolarıydı. Seneler içerisinde denk geldikçe farklı yorumları satın almaya başladım. İlk dinlediğim org konçertosu Op.4 No.4'tü. Bu yorum Erato plak şirketinden yayınlanmış Ultimate Baroque (4509 91778-2) isimli bir CD'de denk gelmişti. Org Marie-Claire Alain tarafından çalınmış, Jean-François Paillard oda orkestrası eşliğinde icra edilmişti. Zaman içerisinde konuya eğildikçe MarieClaire Alain'in bir org hocası olduğunu ve en önemli özelliğinin bir çok eseri hatasız olarak ezbere çalabildiği idi. Neyse isterseniz eserden kısaca bahsedelim. Handel, Op 4 org konçertolarını (HWV 289–294) 1735 ila 1736 yılları arasında Londra'da yazmış. Eserler 1738 yılında ilk kez yayınlanmış. Op 4 Org konçertoları toplam 6 bölümden oluşmakta. Eser org ve oda orkestrası için yazılmış.

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Bir çok klasik müzik sevdalısının yaptığı gibi seneler boyunca aynı eserlerin farklı yorumlarını dinledikçe aradaki farkları daha iyi anlamaya başladığımı söyleyebilirim. Ancak bu konuda oldukça “rookie” olduğumu belirtmem gerekli. Benim şimdiye kadar en keyif aldığım yorum Richard Egarr'in org çaldığı ve kendisine İngiliz The Academy of Ancient Music orkestrasının eşlik ettiği yorum. Richard Egarr ilginç bir isim hem klavye çalan müzisyen aynı zamanda şef. Müzisyen aynı zamanda The Academy of Ancient Music sanat yönetmeni. Orkestrada oldukça ilginç. Kökeni 18. yıla dayanan orkestra özellikle barok dönem icraları konusunda uzmanlaşmış. SACD formatındaki albümde Op.4'ün tamamı icra edilmiş. Harmonia Mundi kaydında ben özellikle elimde bolca bulunan OP. 4 No. 4 Fa Majör ile kıyaslamalar yaptım. Bir çok kayıtta rastladığım orkestranın orgun devasa sesi ardında gözden uzaklaşması problemi olmadığı gibi kaydın sahnesi de mükemmel. Bu arada kayıtlarda kullanılan orgun yapımcısı Robin Jennings bu konuda oldukça tanınmış bir isim. Kayıtlarda oda orgu kullanılmış ki, benzer orglar İstanbul'daki bazı orkestralar tarafından da kullanıyor(muş) Org müziğine ilgisi olup gözden kaçıranlar bir göz atabilirler. Hakan M: 7/10 K: 9/10

23

Madame Butterfly Antonio Pappano, Angela Gheorghiu, and Jonas Kaufmann EMI Classics CD Opera Dünyasının cankurtaran simitlerinden biridir Madame Butterfly.. Gerek şirketler gerek sanatçılar için geride kalmanın ileri adımı, ticari anlamda biraz nefes almanın önemli can simitlerindendir. Fakat durumlar artık eskisi gibi değil. Firmalar bir opera kaydına girmeden önce kırk ölçüp bir biçiyorlar. Tam teşekküllü bir opera kaydının bedeli aşağı yukarı 450.000 Pound. Üstelik korsan almış başını gidiyor. Buna bir de opera izleyicisinin ve bağlı olarak CD alıcısı sayısının ciddi düşmesi eklenince atılan adımların tedirginliğini tahmin etmek hiçte zor olmasa gerek. Son Gramaphon ödülünü alan Pappano yönetimindeki ve A. Gheorghiu katılımlı Butterfly'ın kayıt öyküsü de benzer özellikler gösteriyor. Anekdotlar şöyle: Proje öncelikle Almanya'da düşünülüyor. Maliyetler artacağından, vazgeçiliyor. Londra gündeme geliyor . Yine maliyetler yapımcıların belini büküyor. Pappano işin içine giriyor ve İtalya'da hem kaliteli hem de daha hesaplı ortamlarda kaydın www.stereomecmuasi.com


gerçekleşeceğini yapımcılara anlatıyor. İş bağlanıyor fakat bu kez Gheorghiu sorunu ile karşılaşılıyor, basına resmi olarak yansımasa da. Hanımefendinin bazı kaprisleri can sıkıyor. Kaprisleri artık ayyuka çıkan Diva'nın sıkıntıları aşılıyor. Pappano için halen dünyanın en ünlü ve en kaliteli sopranosu kabul edilen Gheorghiu problemi tatlıya bağlandıktan sonra Pinkerton aranıyor. Bazı ünlü isimlerin hayır demesi üzerine Alman asıllı genç tenor Jonas Kaufmann'a yönleniyor . Pappano ve Gheorghiu dışında opera dünyasının çok da ünlü olmayan kadrosu ile gerçekleştirilen Madame Butterfly projesi her türlü tasarrufa rağmen yine 400.000 pound'u aşan bir maliyet ile gerçekleşiyor ve hemen arkasından İngiltere'de ünlü müzik dergisi Gramaphone tarafından gectiğimiz yılın en iyi opera yorumu ödülünü alıveriyor. Pazartesi akşamları sunduğum “Yapıtlar ve Yorumlar”da geçtiğimiz haftalarda bu yorumun da içinde olduğu 4 Madam Butterfly'ı opera uzmanı bir dostum ile analize tabi tuttuk. Fazla sayılmasa da operayı baştan aşağı bir kere, diğerlerini dinlemeden, bir kez de karşılaştırmalı dinledim. Konu kısaca, hoyrat, biraz da çapkın Amerikalı asker Pinkerton'un Japon kızı Chio Chio San'ın hayatına mal olacak, duyarsızlıklar içerisinde hareketleri. Bir Japon kadının asaletinin vurgulanması ve trajik

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

gelişmeler içerisinde tek taraflı bir aşkın hazin öyküsünden oluşuyor. Madame Butterfly bu açıdan rejinin çok önem kazandığı, kişilerin ustalıkla seçilmesini gerektiren bir opera. Japonya açısından ne kadar dikkat edilmesi gerekiyorsa Amerikalı asker betimlemesi açısından çok detay gerektirmediği inancındayım. Bir Japon kadın için ne kadar az görülecek bir durumsa da, Bir Amerikalı asker için bolca rastlanacak bir konuya sahip olan Madam Butterfly'ın Pappano-Gheorghiu yorumunun müzikal analizine gelince.. CD, mükemmel bir kapak dizaynı ile hazırlanmış. Çiçeklerle bezenmiş, hani neredeyse bahar çiçekleri kokan dış kılıf beyaz- pembe renklerden oluşmuş bu doku kapak içinde de devam etttirilmiş. Stephan Jay Taylor imzalı açıklayıcı notlar alışılagelmiş notlar gibi değil. Detaylı bir analizle dinleyici bilgilendirilmiş. Eserin baş rolündeki Gheorghiu şüphe yok çağımız divalarının başta gelen isimlerinden. Sanatsal başarısının yanında güzel de bir kadın ama Butterfly'da CD'de kalması isabet. Ufak tefek çelimsiz naif bir Japon kadınını o görkemli fiziği ile oynaması sahnede ne kadar sağlıklı bir görüntü oluşturur şüpheliyim. Ama ses , o olağanüstü ses, Butterfly'da gerçekten eşsiz. Bu başarıyı yalnız ona sunmak istemiyorum. Pappano ve Santa Cecilia Akademisi Ulusal Orkestrası ve Korosu kendi tınılarının içerisine Gheoghiu'yu cekip almışlar. Buna Münih doğumlu Lirik

24

Tenor Jonas Kaufmann diğerleri de katılmış

ve

Bir risk gibi görülmesine rağmen Cio-Cio-SanPinkerton uyumu mükemmel. Suziki rolünde Tiran doğumlu İstanbul Leyla Gencer şan yarışması ödüllü Enkelejda Shkosa ise mükemmel. Kayıt yapıldığı yıl 100 sanat yılını kutlayan Santa Cecilia Akademi Orkestrası ise Pappano ile yaptığı çıkışa bu CD'de devam etmiş, güzel bir ikili oluşturmuşlar.

Bu yorum piyasalarda kısa bir süre yanıp sönen bir ışık olmayacaktır. Tüm müzikseverlerin ve koleksiyoncuların gelecek nesillere sunacağı bir referans kayıt olarak tarihteki yerini alacaktır. Vefa Çiftçioğlu Yorum: 9/10 Prodüksyon Başarısı: 9/10 Kayıt tekniği: 8/10

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

25

www.stereomecmuasi.com


Burzum - Belus Byelobog Productions CD Black Metal dinleyicilerinin dört gözle beklediği albüm sonunda yayınlandı. Varg Vikernes, çeşitli kilise yangınları ve Mayhem grubundan Euronymous'u öldürmesinin cezasını çekerken bildiğiniz gibi iki adet albüm yayınlamıştı. Dauði Balders (1994–1995) ve Hliðskjálf (1997) Bu albümler hapishaneden yayınlandığı için müzik anlamında pek bir ifade etmiyordu. Bazı metal dergilerinde albümler için bir ilkokul çocuğunun basit bir org ile yaptığı müzik olarak tanımlanmıştı. Aslında Belus albümü Mart'ın ikinci haftasında yayınlanacakken, çeşitli kopyalarının internete sızması sebebi ile ön sipariş verenlere daha hızlı gönderi yapıldı. Anlayacağınız albümün yayınını plak şirketi eline yüzüne bulaştırmış durumda. Albüm klasik Burzum çizgisinin oldukça ilerisinde denilebilir. Hele son iki albüme bakarsanız bu albümde şoka girme olasılığınız çok yüksek. Albümün ilk açıklandığı dönemde albümün ismi Den Hvite Guden (beyaz tanrı) olarak açıklanmıştı. Bu durumun ırkçı bulunabileceği düşünüldüğünden albüm ismi Belus olarak değiştirildi.

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Hoş Vikerness hapisteyken son derece ırkçı söylemlerle özellikle bazı kesimleri kızdırdıysa da, hapis sonrası kendisine çeki düzen vermiş görünüyor. Albüm Filozofem ile başlayan konsept albüm yapısına sahip. Bu albümde kuzey efsanelerinde yer alan Belus isimli kahramanın (yarı tanrı) cehenneme yaptığı seyahati anlatıyor. Belus bildiğiniz gibi Nordik mitolojideki Baldr ile oldukça benzer özelliklere sahip. Albümü dinlemeden önce genel bir bilgi sahibi idik. Çünkü yapılan açıklamalarda özellikle Hvis Lyset Tar Oss” ile “Filosofem” arası bir çizgi olacağı biliniyordu. Bunun yanında son iki albüm gibi efsaneler anlatacağı da bilindiğinden albüm üç aşağı beş yukarı ne olacak belliydi. Ancak bu kadar belirli olmasına rağmen albümü alıp dinlediğinizde hadi canım nasıl yani diyorsunuz. Vikerness tüm prodüksiyon işini ele aldığı gibi tüm enstrümanları da kendisi çalmış. Daha önce ortaya çıkan sonuçlara göre ortada çok daha iyi bir müzik var ki, şaşırmamak elde değil. Bunun belki en önemli sebebi ortalarda eski tarz black metal grubunun kalmaması olabilir. İlk nesil Norveç metaline özlemimizi giderecek derece de ilkel ama kendi içinde tutarlı bir albüm Belus. Gitgide karmaşıklaşan metal müziğin en güncel olup ilkel örneklerinden birisi olan Belus türün sadece meraklılarına. Tolga M:7/10 K:7/10

26

Rotting Christ - Aealo Season of Mist 31214 CD Bu aralar süper albümler biribiri ardında yayınlanıyor. Öncelikle albümün Bonus DVD'li versiyonu ile standart CD'nin fiyatı yakın. Bonus DVD'li olanı almanızı tavsiye ederim. Hemen herkes gibi Rotting Christ'i Thy Mighty Contract ile tanımış ve sevmiştik. Topluluk seneler içerisinde bu müthiş albümü geçmeye çalıştı. Bu zor bir işti. Özellikle Dead Poem ve Sleep of the Angels albümlerinde değişik müzik anlayışlarını denediler. Bu karanlık yapı topluluğu Thy Mighty Contract ile seven kitleleri ne kadar mutlu etti bilinmez ama bir önceki albümleri Theogonia ile hemen herkes geçmişin izlerini hissetmişti. Bu albümün 3 yıl sonrasında işte yeni Rotting Christ albümü bizlerle. Topluluk bu albümde gitar ve vokalde Sakis Tolis, gitarda Giorgos Bokos, basta Andreas Lagios ve davulda Themis Tolis dörtlüsü ile karşımıza çıkıyor. Albümde konuk müzisyenlerde var. Bunlardan en önemlisi Diamanda Galas(mış) Diamanda Galas oldukça tanınan bir müzisyenmiş.

www.stereomecmuasi.com


Avant-garde denilen türde çeşitli enstrümanları çalabilen ilginç besteleri olan dünya çapında tanınan bir müzisyen. Editörümüze sen tanıyor musun dediğimde bayağı bir albümü var bende, çok uçuktur dedi. Bakalım ilerleyen dönemlerde bir el atarım belki. Neyse konumuz Rotting Christ. Albümü dinler dinlemez çok ilginç bir durumu fark ettim. Topluluk resmen kendi topraklarına dönmüştü. İlginç ve Balkanları andıran bayan vokaller, karmaşık ve gayet teknik gitarla beni şaşırttı. Ortaya çıkan müziğe black metal demek zor, bence Rotting Christ kendi tarzını tekrar yaratıyor demek lazım. Özellikle Demonon Vrosis, Thou Art Lord ve Eon Aenaos şarkılarında bu durumu anlamak mümkün. Araya tabii ki klasik tarzda ve grubun geçmişine atıf yapan şarkılarda mevcut. Orders From The Dead ise bambaşka bir alem, Diamanda Galas vokalleri hemen dikkat çekiyor. Albümün genel havasına son derece uygun süper bir şarkı. Anlaşılan Diamanda Galas'a ciddi bir göz atmak gerekecek. Albüm, Rotting Christ'in bence en iyi 2 albümünden bir tanesi olmuş. Yunan mitolojisi ile bölgenin ezgileri birleştirilmiş üzerine harika riffler yazılmış, kaydıyla da standardın üzerinde bir albüm çıkmış. Ben bir sonraki albüm nasıl olacak onu düşünemiyorum bile. Muhtemelen bir klasik geliyor! Tolga M: 7/10 K: 6/10 Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Immortal - All Shall Fall Nuclear Blast Records 2303 CD Tüm Norveç grupları arasında en kendisine özgü olanlardan birisi olan Immortal birleşiyor, geliyor, gidiyor derken yine yaptı yapacağını. 7 sene aradan sonra çıkan All Shall Fall kesinlikle ilk notadan itibaren Immortal albümü olduğunu belli ediyor. Gitarda ve vokalde Abbath, basta Apollyon ve davulda Horgh üçlüsü yeni dönemin bol çafçaflı sound'u yerine klasik anlayışla yoluna devam etmiş. Albümün prodüksiyon kalitesi şaşırtıcı derece de yüksek. Bence en önemli gelişme melodi yapısında. Klasik sert yapı yerine melodi biraz ön plana geçmiş. Özellikle tamamlayıcı ritmler ve sololarda dahil olmak üzere bu durum çok bariz şekilde anlaşılıyor. Bence güzel olmuş. Bu durumu Norden On Fire şarkısında gözlemleyebilirsiniz. The Rise Of Darkness, Hordes Of War hızlı olmasına rağmen yeni anlayışı çok iyi gösteriyor. Albümün kapanış şarkısı olan Unearthly Kingdom ise yeni Immortal marşı olur. Immortal sevip gözden kaçıranlara bir hatırlatma olsun bu yazım. Edinilesi! Tolga M: 6/10 K:5/10

27

Hypocrisy - A Taste of Extreme Divinity Nuclear Blast Records 2736122780 CD İsveçli Hypocrisy ilk albümleri Penetralia ve Osculum Obscenum ile karanlık death metal müzik piyasasında ilgi odağı olmuştu. Daha sonraki dönemlerde paranormal olaylara merak salan topluluk 2005 yılında yayınladıkları Virus albümü ile hepimizi şoka soktu. Bir çok insan bu albüm geçilemeyeceğine kesin gözüyle bakıyordu. Topluluk A Taste of Extreme Divinityile kapıları zorluyor. Valley of the Damned ile fırtına gibi başlayan albüm hızlı ritmlerin arasına gizlenmiş melodik geçişler ile albümün tam anlamı ile özetini veriyor. No Tomorrow ve Quest gibi klasik Hypocrisy iniş çıkışlarına sahip şarkılarda bile kalite düşmüyor. Albüm yeni nesil death (hatta ötesindeki) müziğin bence iyi örneklerinden bir tanesi. Albümün genel prodüksiyonu Nuclear Blast'ın tüm önemli gruplarına yaptığı gibi gayet iyi. Albüm grubun ilk dönemini sevenleri mutlu etmeyecektir, Virus'e bayılanlar ise edinsinler. Ancak bu albüm Virus değil. Yaklaşıyor ama o değil! Tolga M:7/10 K: 8/10

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

28

www.stereomecmuasi.com


Tom Waits, Paslı Bir Bıçak Yazımıza zihinlerde Tom Waits’in sesini en iyi anlatan tanımlardan birinin sahibi olan eleştirmen Daniel Durchholz’un sözlerini elimizden geldiğince çevirmeye çalışarak başlayalım “Önce bir fıçı burbona daldırıp , 35 ay tütsülenmeye bırakıldıktan sonra, sokağa atılıp üzerinden arabayla geçilmiş gibi“ ("like it was soaked in a vat of bourbon, left hanging in the smokehouse for a few months, and then taken outside and run over with a car”)

abartalım) bazen rap müziğe kadar her türden bir şeyler var. Şarkılarında sokakların en dibinden bir çok portreye rastlayabilirsiniz. Bir anlamda şarkıların Bukowski’sidir o. Şarkı söylemektense bir hikayeyi anlatmayı tercih eder, bazen kaotik bir ritme uyarak bazen o kaotik ritmi daha da allak bullak ederek bazense sadece konuşarak.. Yarattığı karakterler inanılmaz olduğu kadar aynı zaman da üç boyutludur. Şarkı sözlerinin içine elinizi uzatıp alasınız gelir. Şarkılarında düz çizgileri ne sever ne de öyle bir yolu takip eder. Kullanılmaya kullanılmaya unutulmuş yolların, dar ve düzensiz arka sokakların şarkılarını söyler bizlere..

Bense Tom Waits’i paslı bir bıçağa benzetirim.. İnsanın içine girmesi de zordur, girdikten sonra çıkması da... Tom Waits’in kendine has sesine eşlik eden müziği ve sözlerine gelince, belirli bir sınıfa sokmaktansa kışkırtıcı ve hatta saldırgan özellikleri ile sesi kadar olmasa da kendine özgü bir tarz demek çok yanlış olmaz. İlle de bir sınıfa sokmak isterseniz ben bu müziği 1949 yılında öğretmen bir anne babanın “arızalı bir blues” olarak tanımlamayı çocuğu olarak California Pomona’da doğan sanatçı, 16 yaşında anne ve babasının seviyorum. boşanması sonrasında, annesiyle Meksika Çünkü içinde neredeyse troubadour sınırına yakın San Diego, National City’ye müziğinden vaudeville müziğine, klasik taşınır. Burada bir komşularının piyanosunda blues’dan jazz’a, rock’a hatta (hadi biraz kendi kendine piyano çalmayı öğrenen Tom Stereo Mecmuası Müzik Özel V

29

www.stereomecmuasi.com


Waits müziğe ilgisinin babasıyla sık sık yaptığı Meksika seyahatlerinde radyoda dinlediği ranchera müziği sayesinde başladığını söyler. 1965 yılında daha öğrenci iken System adlı bir R&B (R&B derken bugün kullanılan anlamda ve tanınmaz hale gelen ve dinleyenlerin bir çoğunun açılımının Rhythm & Blues olduğunu dahi bilmediği şekli değil tabii ki) grubunda çalmaya başlayan Tom Waits 70'li yıllara geldiğinde 1960’ların müziğinin kendisine göre olmadığını “keşfederek “her tür” müzisyen ve sanatçının sahne aldığı Heritage Club isimli bir kulüpte kapı görevlisi olarak çalışmaya başlar.

yaşındayken Frank Zappa’nın prodüktörü Herb Cohen ile anlaşma imzalar. Herb Cohen‘le yaptığı çalışmalar tam 20 yıl sonra 1991 de The Early Years, Volume One ve Volume Two olarak yayınlanacaktır.

Tom Waits’in ilk dönemlerinden itibaren öne çıkan bir başka özelliği daima küçük plak şirketleri ile çalışmayı tercih etmesi olmuştur. Herb Cohen’in Bizarre Straight’inden sonra Asylum plak şirketine geçen sanatçı folk ve jazz’ın etkilerinin ağır bastığı Closing Time albümünü çıkarır Bu albüm iyi eleştiriler alsa da ancak ikinci albümü olan The Heart of Saturday Night albümü onun sadık dinleyici kitlesinin temellerini atar.

O dönemde Frank Sinatra, Bob Dylan, Lord Buckley, Louis Armstrong, Howlin' Wolf, Hoagy Carmichael, Marty Robbins, Stephen Foster gibi müzik insanlarına ve Jack Kerouac, Raymond Chandler gibi edebiyatçılara ilgi duyan Tom Waits kendine özgü tarzını geliştirmeye başlar. Müzik ve monologların iç içe geçtiği bu tarz en başından bugüne Tom Waits’in her dönemine damgasını vurmuştur. Askerlik sonrası kendi tarzıyla ilk performanslarını Troubadour isimli bir gece kulübünde sergilemeye başlar. Daha sonraları, o dönemde müzik yaşantısını Eagles’dan Glenn Frey, politik şarkılarıyla öne çıkan Jackson Brown , J.D. Souther olarak tanınan country müzik sanatçısı ve besteci John David Souther ve çağımızın en kendine özgü müzisyenlerinden Frank Zappa‘nın Bu albümlerden sonra yaşam şeklini oldukça şekillendirdiği Los Angeles’a taşınır. Daha 21 etkileyecek olan turne dönemi başlayacaktır . Stereo Mecmuası Müzik Özel V

30

www.stereomecmuasi.com


Frank Zappa, Charlie Rich, Martha and Vandellas gibi gruplardan önce sahne aldığı bir çok turneye çıkan Tom Waits turnelerin getirdiği yorgunluk ve otellerde yaşamanın getirdiği depresif ruh hali onu alkolizmin sınırlarına getirir.

isimli bir filmde ilk rolünü alır ve filmin soundtrack’ine besteleriyle katkıda bulunur. Heartattack and Wine albümü ile jazzy bir sound’dan Rhythm and Blues’un daha sert ve naif formlarına geçmeye başlayan Tom Waits belki de bugünkü tarzını oluşturacak olan müziğin ilk temellerini bu albümde atar. 1970 lerde başlayan ve hayatın sillesini yemiş insanların hikayelerini, adeta o yaşam tarzını anımsatan bir sesle anlattığı şarkıları yavaş yavaş yerini daha teatral ögelerin aldığı şarkılara bırakmaya başlar, zira bu yeni dönem onun hem aktör hem besteci olarak sinema dünyasına girişinin başlangıcıdır…

Bu dönemde yaptığı Nighthawks at the Dinner ve Small Change albümleri en pesimist ve alaycı şarkılarını barındırır. Jazz etkisinin ağır bastığı bu albümleri Foreign Affairs izler. Daha rafine orkestrasyonlara sahip olan bu albümden sonra çıkardığı Blue Valentine albümü ile yavaş yavaş düzenlemelerdeki yaylılar gibi “fazlalıklardan” sıyrılmaya başlar. Blue Valentine albümünde sadece (bence en güzel yorumlardan biridir) West Side Story’den Somewhere şarkısında yaylılara yer verir.

Bu dönemde Francis Ford Coppola’nın One from the Heart (1982) filminde hem rol alır hem de soundtrack’ini hazırlar. Bu çalışma ona Oskar adaylığını getirir. Film çalışmaları sürerken, yaşamının ve müziğinin bu yeni evresinde çok önemli rol oynayacak oyun yazarı Kathleen Brennan ile evlenir.

1983 de yayınladığı Swordfishtrombones albümü müziğindeki gerçek kırılma noktasıdır. Bu albümle birlikte nefesliler ve vurmalılar bestelerinde deneysel ve maceracı bir yaklaşımla yer almaya başlar. Tüm bunlara bilinen kayıt tekniklerini alt üst ettiği denemeleri de eklenince ortaya o güne kadar yaptığı albümlerden bambaşka bir yapıt ortaya çıkar. Aynı sene Francis Ford Coppola’nın Rumble Fish ve Outsiders filmlerinde yer alır. 1984 yılında yine aynı yönetmenin Cotton Club Bu dönemde Sylvester Stallone’nin ilk filminde rol alır. 1985 yılında eleştirmenlerce yönetmenlik denemesi olan Paradise Alley Stereo Mecmuası Müzik Özel V

31

www.stereomecmuasi.com


Swordfishtrombones ile birlikte 1980'lerin en başarılı albüm (Swordfishtrombones , Rain iyi albümleri arasında gösterilen Rain Dogs Dogs ve Frank’s Wild Years ‘ın 1987 yılında albümünü çıkarır. 1986 yılında daha sonra bir yapılan stüdyo kaydı) belirler.... çok çalışma yapacağı Amerikan bağımsız sinemasının en önemli yönetmenlerinden Jim Jarmusch’un Down by the law filminde rol alır. Rain Dogs’dan iki şarkısı filmin soundtrack’inde kullanılır. Aynı sene karısı Kathleen Brennan ile yazdığı Frank’s Wild Years adındaki müzikal oyunu yazar ve önemli rollerden birini oynar.

Swordfishtrombones, Rain Dogs albümleri ve Frank’s Wild Years çalışması Tom Waits’in kariyerindeki yeni yaratıcılığının en belirgin şekilde ortaya çıktığı, kendisini anlatmaya başladığı dönemin başlangıcını temsil eder. Bu dönemde enstrümanların sesiyle oynar, kayıt teknikleriyle oynar, hatta kendi pütürlü, adeta lime lime olan sesiyle oynar, daha da öteye götürür. Bugün müziğinin önemli bir ögesi olan, hırlama gürleme karışımı adeta iç organlarından kopup gelen primal ses dokusunu keşfeder. Tom Waits. “Kendi kendini” yaratıcılığının doruğundadır.

Waits bu döneminde; daha önceki dönemlerinde sadece piyano eşliğinde anlattığı hikayelerini nefesliler, garip vurmalılar, Doğu Avrupa ritmleri, Kurt Weill tarzı melodiler, tüm dünyadan ilk dönem folk müzikler, tango, rumba ve bir çok değişik tarz ve enstrüman ile anlatmaya başlar. Yeni albümlerinde denediği az bilinen enstrümanlar için yaptığı yorumu elimden geldiğince çevirerek aktarmaya çalışayım; “Eller köpekler gibidir, bildikleri ve mutlu oldukları yerlere gitmeyi severler. Parmaklarınızla çalmanın zihniniz ile çalmanın önüne geçmesine izin vermemeniz gerekir. Yoksa sadece bildiğiniz ve hoşunuza giden şarkıları çalabilirsiniz. Asla yeni bir şey keşfedemezsiniz . Ben bu alışkanlığı hakkında hiç bir şey bilmediğim waterphone (Türkçesini ne yazık ki bulamadım) veya fagot gibi enstrümanlar çalarak kırmayı öğrendim.” 1990lı yıllar Waits’in sinema, tiyatro ve müziği bir arada harmanlayarak götürdüğü yıllar olarak sınıflandırılabilir. 1990 yılında opera yönetmeni Robert Wilson ve beat kuşağının en önemli edebiyatçılarından William S. Burroughs ile birlikte Black Rider isimli eseri sahneye koyar.

Daha sonraki yıllarda yer aldığı filmlerin bazılarını hızla sayarsak, Ironweed , At Play in the Fields of the Lord (Hector Babenco) , Queen’s Logic (Steve Rash), Fisher King (Terry Gilliam), Night on Earth (Jim Jarmusch) gibi seçkin filmlerde gerek oyuncu gerek film müziklerinin bestecisi olarak yer alır. Bunlara ek olarak sayısız filme de çeşitli beste ve 1992 yılı yine çok başarılı iki çalışmayı arka arkaya getirir. Jim Jarmusch’un Night On yorumlarla ile katkı sağlar. Earth filminin soundtrack’ini ve Alternatif 1988 yılında konser albümü ve videosu Big Müzik kategorisinde Grammy aldığı Bone Time’ı yayınlar ancak 1980'li yılları üç çok Machine’i çıkarır. Bone Machine adeta Stereo Mecmuası Müzik Özel V

32

www.stereomecmuasi.com


Swordfishtrombones dönemine bir özlem albümü gibidir. Müzik ve ses tekrar primitif yapısına dönmüştür. Waits bu albümünde iç parçalayan ürkütücü hırıltıları ile ölüm hikayeleri anlatmaktadır. Vurmalıların oldukça ilkelleştirilmiş sesi, elektrikli enstrümanların, adeta davetsiz gelen bir ses gibi rahatsız edici ama bir tek onun müziğine uyumlu tınısıyla Tom Waits’in sadeleştirilmiş müziğe doğru yol almakta olduğunu haber verir bize ... Bone Machine 1992 yılında Waits’e En iyi Alternatif Müzik Grammy’sini getirir. Sahneye konuşundan üç sene sonra 1993 yılında Black Rider’ın albümünü çıkarır.

2000li yıllar Tom Waits’in müziğine dönüşünü simgeler. 1980lerde ağır basan teatral veya sinematografik ögeleri müziğinin içine daha fazla yerleştirerek, görsel bir duygu/efekt yaratan şarkıları yerine , müziğinin ön plana çıktığı ama dinleyenlerin muhtemelen hayal kurmadan, şarkının kahramanı veya bu kahramanı canlandıran Tom Waits ile ilgili bir imge kurmadan dinleyemediği şarkıların dönemi başlar. Belki de müziğinin geldiği noktada dinleyenlerin (hatta söylediklerinin yarısını bile anlamayanların) kuracağı imgeleri bile önceden şekillendirmeye başlamıştır artık. 2002 yılında Tom Waits, Robert Wilson ile yaptığı iki çalışmanın albümlerini çıkarır. Danimarka’da 2000 yılında en iyi oyun ödülünü alan ve Georg Büchner’in Woyzeck adlı eserinin Wilson tarafından yorumlanışı olan Blood Money ve Robert Wilson’ın kendi yazıp sahnelediği Alice... 2004 yılında Real Gone çıkar. Hayatında ilk defa bir albümünde tuşlu çalgılara yer vermez. Bu albümündeki tarza “Cubist Funk” adını verecektir. Rock, Groove, Latin, Beatboxing hepsi bir araya gelmiştir. Kısacası esmiştir yine bir yerlerden ..

Daha sonra 6 yıllık bir sessizlik dönemi gelir. Aslında bu boşlukları plak şirketleri çeşitli derlemeler çıkararak doldururlar her seferinde... Bu dönemde çıkan Beautiful Maladies bu tür albümlerden biridir. 1999 yılına geldiğimizde Tom Waits’in köşe taşı albümlerinden biri olan Mule Variations’ı çıkarır. Bu albümde de her albümünde yaptığı gibi bir çok tarzı bir araya getirir. İlk açılış parçası olan, ve oldukça sert bir giriş olan Big in Japan’ı dinledikten sonra gelen Low side of the road sizi bir anda son sürat giden spor arabanızdan indirip toz toprak bir yolda döküntü ama ruhen bağlı olduğunuz bir arabanın direksiyonuna oturtur.... Bu yeni çağ ozanının geçmiş dönem müziklerine methiyesi o senenin en iyi çağdaş folk Grammy’sini alarak kendini gösterir. (Bu arada son dönemde aldığı veya aday gösterildiği ünlü Grammy ödüllerinin ona bir faydası olmuş mudur , hiç tahmin etmiyorum. Zaten Tom Waits dinleyenler onu bu ödülleri alsa da almasa da muhtemelen dinleyeceklerdir.) Stereo Mecmuası Müzik Özel V

2006 yılı sonunda, aslında başlı başına incelenebilecek Orphans (Brawlers, Bawlers and Bastards) albümünü çıkarır. Albüm isminden de anlaşılabileceği gibi 3 ayrı CD den oluşmaktadır. Otuzu hiç duyulmamış 54 şarkıdan oluşan albümün ilk CD si Brawlers karanlık ve duman dolu blues’lardan oluşurken ikinci CD olan Bawlers daha geleneksel, balladlar, valsler ve Waits’in gençlik dönemlerindeki piyano ağırlıklı

33

www.stereomecmuasi.com


çalışmaları tarzında şarkılardan oluşur. Sonuncu CD olan Bastards ise ismine yakışır bir fırlamalıkta deneysel çalışmalarından oluşur... Acayip hikayeler, garip ritmler, keder ve isyan bu bölümün temasını oluşturur..

penaltı anındaki korkusu” veya “Solak Kadın “ ya da diğer bir çok eserinde kelimeleri giderek yok etmesi gibi. Tom Waits’de bu bölümde, müziği kaldırıp, akbabalardan girip böceklerden çıkıp, midyelerin cinsel organlarına, oradan fillere, fillerden gençliğindeki gece vardiyasına (tabii ki graveyard shift olarak anlatıyor) sonra o kelimenin etimolojisine ve daha bir çok uçuk konuya uzanan bir hikayeyi müziksiz bir şarkıya dönüştürüyor..

Bizatihi kendisi Orphans albümünü şu sözler ile anlatır; Orphans, deniz kızları için rumbalar, tren enkazları için blueslar, böcekler için tarantellalar, boğulmalar üzerine madrigallerdir. Orphans, ürkmüş, yani aşırı sevincin ve melankolinin öksüz (orphan) şarkılarıdır. Orphans çok zor olgunlaşmış şarkılardır. Şimdi kalkıp Glitter and Doom albümü Tom Orphans, kökeni belirsiz ve zalim kaderin Waits’in 40 yıllık çalışmasının retrospektifi gibi elinden kurtarılmış şarkılardır ... klişe kelimelere dalsam, bir kere retrospektif kelimesi ile yakın akraba olan perpektif kelimesi karşı çıkar diye düşünüyorum. Zira perspektif dediğin kelime, izan düzen ister o da taa yazının en başından beri anlatmaya çalıştığımız üzere Tom Waits de bizim anladığımız anlamda yok..

Epey bir gündür Tom Waits yazısı ile uğraşmanın getirdiği bir uçukluğa doğru sürüklendiğimin farkındayım ve artık en iyisi yazıyı Frank’s Wild Years albümünden Yesterday is here’in son bölümünden naçizane bir çeviri ile bitireyim ben.

2009 yılında ise son albümü Glitter and Doom’u yayınlar. Waits Avrupa ve Amerika’da verdiği “Glitter and Doom” konserlerinden seçtiklerini bir double CD de toplamış. Bu konserlerde ona ağaç nefeslilerde Vincent Henry, gitar ve banjo’da Omar Torrez, tuşlu çalgılarda Patrick Warren, bas’da Seth FordYoung , klarinette oğlu Sullivan Waits ve davul ve vurmalılarda diğer oğlu Casey Waits eşlik etmiş . Albümün ilk CDsi çeşitli dönemlerden 17 şarkıdan, ikinci CD ise hiç beklenmedik şekilde 36 dakikalık bir muhabbetten oluşuyor. Konserlerinin hepsinde zaman zaman ara verip seyirciyle muhabbete dalan Waits bu sefer biraz (mı desem) işi uzatıp bu bölümü müziksiz bir konsere çeviriyor. Her konserinde bu bölüm 36 dakika sürdü mü bilmiyorum ama belki de çeşitli konserlerden derlenmiş olabilir. Peter Handke’nin “Kalecinin

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

Eğer gitmek istersen Gök kuşağının bittiği yere Veda etmen gerekecek . Yukarılarda gerçekleşiyor rüyalarımız bebeğim Hatıralarının olduğu yerde . Yol bensiz gidiyor Ve ay parıldıyor Senden hatırlamanı istediğimse Bu gece gözden kaybolurken ben Bugün gri gökyüzü Yarının gözyaşları .. Dün geri gelene dek beklemelisin… Bu yazıda Tom Waits’in derleme, güncel deyimle “kompileyşın” albümlerini değerlendirme dışı özellikle bıraktım. Tom Waits’in kendi şekillendirdiği albümlerini yazmayı tercih ettim . En iyisi şimdi bir Tom Waits albümünü (hangisini isterseniz) CD çalarınıza veya pikabınıza koyun.. ve bizim düzenli hayatlarımızın dışındaki hayatların şarkılarını dinleyin.. Eğer sizde hiç bir albümü yoksa, daha ölmeden paslı bir bıçağı kendinize saplamayı öğrenin... Gidin bir Tom Waits albümü alın… Aydın Eroğlu

34

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

35

www.stereomecmuasi.com


Cazı Öğrenen Bir Çocuğun Hikayesi Nat Hentoff’un yazdığı, Gunther Schuller’in 1962’de müziğe aldığı hikaye: En fazla sesi çıkaran, uzak ara, trompetti. Bu Eddy Jackson’un hikayesi – Caz’ı öğrenen Kısa süre içerisinde Eddy’nin gerçek bir bir çocuğun hikayesi. trompeti oldu ve de müzik zevkleri onun kadar güçlü olan gerçek bir öğretmeni. Başlarda basit gamlar yavaşça havaya uçar ve sakince geriye gelirlerdi, bazen arada tökezleyerek. Sonrasında gittikçe zorlaşan gamlar hızla tırmanıp baş döndürücü hızla geri gelirlerdi, öyle egzersizler vardı ki, notalar sanki bir spiral şeklinde tüm odayı kaplayıncaya dek havalanıyorlardı. Eddy eksersizlerden gerçek melodilere geçti – öyle melodiler ki adeta aceleyle bir yere yetişecek olan bir derenin sularını andırıyorlardı veya derin ve sakin bir nehri veya bir fırtınayı veya Eddy’nin ebeveynlerinin hayal bile edemedikleri gibi melodiler. Eddy olara bu melodilerin çok ilerici “modern müzik” olduklarını anlattı. Anlamışcasına kafa salladılar ama onların anladıklarından emin değildi.

Eddy

Sonrasında Eddy ve öğretmeni birlikte düetler çalmaya başladılar. Zaman içerisinde Eddy’yi öğretmeninden ayırt etmek zorlaştı. 14 yaşına geldiğinde Eddy çok başarılı ve bu başarılarından ötürü son derece gururlu bir trompetçiye dönüştü.

Çok küçük yaşta bile Eddy Jackson’un kuvvetli müzik sezileri vardı. Babası şarkı söylediğinde Eddy inlerdi. Annesi şarkı söylediğinde Eddy’nin yüzünde güller açardı.

Bir yaz öğleden sonrası, evde yalnız ve her zamanki levhası kapısında olmasına karşın Eddy enstrümanına odaklanamıyordu. Bir yerlerde, muhtemelen yakınlarda bulunan bir evde ufak bir caz grubu canlı müzik çalıyordu.

Beş yaşında kendi oyuncak trompeti vardı. Altı yaşında ona kendi gibi ufak ama sağlam bir pikap hediye edildi. Yedi yaşında ise gittikçe artan müzik açlığını doyurmak için transistörlü bir radyo eklendi.

Bütün enstrümanların liderliğini üstlenen bir tenor saksafoncunun sesi yükseliyordu. Bu saksafoncu Eddy’nin o ana dek dinlediklerinden daha cüretkar, daha fazla sürpriz doluydu. Eddy’yi bir merak sardı, Aniden, bir gün Eddy odasının kapısına geniş tedirgin oldu. ve koyu harflerle “GİRMEYİNİZ - MÜZİK YAPILIYOR” yazılı bir levha yapıştırır. Ve Eddy tompetini kapıp odasını terketti, sesin kapısını kapatır. O günden bu yana her geldiği yöne doğru yola koyuldu ve bir sokak öğleden sonra saat 3 ve 6 arası o levha ötede bir evin bodrumunda 4 genç adamla kapıya asılmış olur. Kapının arkasında karşılaştı. Trompeti gören genç müzisyenler Eddy’nin anne ve babası trompet veya pikap hemen kendilerine katılmasını rica ettiler. veya radyonun seslerini duyabiliyorlardı. Eddy etrafına baktı, bir daha etraflıca göz gezdirdi ancak hiç bir yerde herhangi bir yazılı Çoğunlukla da 3'ü aynı anda duyulurdu. Stereo Mecmuası Müzik Özel V

36

www.stereomecmuasi.com


nota bulamadı. Onlarla beraber çalmaya çalıştı ama bir şeyler korkunç şekilde yanlıştı. Eddy onların arasında kendine bir türlü yer bulamıyordu. Ne zaman çalmaya kalkışsa, müzik, çalışmak istemeyen soğuk bir motor gibi stop ediyordu.

evin yolunu tuttu. Ciddi ciddi düşünmeye koyuldu ve sonunda dinlediği plaklarda tüm müzisyenleri dinlemektense sadece trompetçiye odaklandığını fark etti. Eddy plaklarını yeni bir şekilde dinlemeye koyuldu. Başka enstrümanlarla bir olmayı öğrendi. Kontramelodiler üzerine doğaçlamaları öğrendi, solo çalan bir müzisyene alttan destek olmayı öğrendi.

“Bak evlat” dedi tenorcu adam “bu aleti çalmayı biliyorsun ama cazı bilmiyorsun. Öğrendiğinde yine gel” Eddy üzgün bir şekilde ayaklarını sürüyerek evin yolunu tuttu. Ancak bodrumda dinlemiş olduğu bu müzik onu çok heyecanlandırmıştı. Caz plakları dinlemeye başladı, özellikle trompetçi olan orkestraları dinliyordu ve kısa zamanda eksersizlerini hatta bir takım klasik parçaları caz tempoları üzerine uyarlayarak çalmaktan çok keyif aldı. Eddy aynı zamanda farklı trompetçilerin kendilerine has farklı çalma stillerine sahip olduklarını kavradı. Neredeyse konuşur gibiydiler: Homurdanarak, Yuvarlayarak, Araya sıkışmış eğlenceli notalarla. Ayrıca farklı tonlarda çalan keşfetmekten de çok keyif aldı.

surdinleri

Sonunda Eddy kendini hazır hissetti. Bir sokak ötedeki evin bodrumuna doğru koştu.

Bu ana dek hep çalan müziğin üzerinde Ancak oradaki genç müzisyenlerle çalmaya hareket ediyordu; artık müziğin içine girmeye başladığında, yine bir şeyler korkunç şekilde çalışıyordu. Büyük orkestralar ve küçük gruplarla çaldı, kötü orkestralar ve iyi yanlıştı. orkestralarla çaldı, en nihayet de Eddy’nın trompeti tek başınaymışcasına sırıttı. ebeveynlerinin çok şaşırmasına karşın her tür Kendine bir türlü orkestra içinde yer müzikte doğaçlamalar yaratmayı öğrendi. Senfonilerin içine girip çıktı. Trompetini yaylı bulamadı. dörtlülere kattı, obualar, kemanlar, harplar, Trompetine baktı, aletinde yanlış duran hiç bir hatta fagotla bile muhabbet etti. şey yoktu. Bir kez daha Eddy kendini hazır hissetti, ve Öbür müzisyenlere baktı, başlarını bir kez daha bir sokak ötedeki evin bodrumuna doğru yol aldı. sallıyorlardı. “Bak evlat” dedi tenorcu adam “trompetle caz Bu kez, oradaki caz müzisyenleriyle birlikte çalmayı biliyorsun ama başka müzisyenlerle çalmaya başladığında, onlarla uyum içinde birlikte çalmayı bilmiyorsun. Öğrendiğinde olduğunu, hiç sırıtmadığını hissetti. yine gel” Ancak bir süre sonra, öteki müzisyenler durup Eddy üzgün bir şekilde ayaklarını sürüyerek kendisine garip bir şekilde baktıklarını gördü. Stereo Mecmuası Müzik Özel V

37

www.stereomecmuasi.com


Soğuk bir ürperti geçirdi.

“Ve bütün bu notalar benim” dedi Eddy, “Bu notalar nasıl hissettiğimdir”

“Bak evlat” dedi tenorcu adam “her şeyi öğrendin ama neler söylemenin gerektiğini öğrenemedin. Trompetin ve sen çok uyumlu bir makina oldunuz ama caz bir makina değil; Caz nasıl hissettiğindir. Neler hissediyorsun? Öğrendiğinde yine gel”

Bu arada Eddy büyüyordu. Ev dışında geçirdiği zamanlar gittikçe artıyordu. Zamanla daha huzursuz oluyordu ama nedenini de hiç kestiremiyordu. Bazen kendini çok iyi hissediyordu. Bazen kendini yapayalnız hissediyordu. Bazen okulda iyi neticeler elde edememekten korkuyordu. Sevilmemekten korkuyordu. Ailesine, öğretmenlerine hatta arkadaşlarına kızgın olmaktan korkuyordu. Bazen kendine de kızmaktan! Bazen Eddy’nin içinde o kadar farklı duygular birbirilerine çarpıyordu ki yerli yerinde duramıyordu. Ancak ne hissederse hissetsin tüm duygularını müziğine yansıtabiliyordu. Trompeti sanki bir parçası haline gelmişti. Eddy “GİRMEYİNİZ MÜZİK YAPILIYOR” yazılı eski levhasını tekrar bulup kapısına astı. Eddy kendini tam anlamıyla hazır hissetti ve bir sokak ötedeki evin bodrumuna geri gitti. Çalmaya başlar başlamaz oradaki müzisyenlerin bir parçası olduğunu hissetti. Uzun süre birlikte çaldılar ve beraber müzik çalmanın mutluluğunu yaşadılar.

Sonunda nefes nefese kalan Eddy durdu. Gülümsemesini durdurmakta zorlanıyordu. Tenor saksafoncuya: “Anlat bakalım, bu iş nerede sonlanıyor? Daha neler öğrenmem gerek?” diye sordu. Cevap gecikmedi, büyük bir gülücükle tenorcu: “Kendin olman yeterli. Kelimelerle ifade edemeyeceğin şeyler olacak ama onları trompetinle söyleyebileceksin. Caz da budur: Sen. Bu yüzden de Caz sürekli Eddy üzgün bir şekilde ayaklarını sürüyerek olarak değişkendir, çünkü sen değişiyorsun... evin yolunu tuttu. İlk başta şaşkındı, yoluna Birlikte çaldığın insanlar değişiyor... devam ettikçe şaşkınlık kızgınlığa dönüştü. Hızla odasına gitti, kapısındaki levhayı bir Anlıyor musun? Hadi çalmaya devam edelim, kanara atıp trompetini çalmaya koyuldu. üfle!” İlk notaları hiddet doluydu – çiğ ve çirkin.

O gece geç saatte evine vardığında, Eddy Jackson kendisine yeni bir levha hazırladı ve Ancak anlam veremediği bir şekilde bu çiğ ve kapısına astı : “MÜZİK YAPILIYOR –İÇERİ çirkin notaları çalmak onu rahatlattı, kendini BUYURUN!” daha iyi hissediyordu. Trompetine baktı ve şöyle düşündü: “Bu notalar benin notalarım. Çeviren Bruno Manusso Bu müzik ben’im” Yazıda kullanılan resimler Toon Pool web sitesinden alınmıştır. Tüm hakları ilgili web Saatler geçtikçe kızgın notalar yerlerini zafer sitesine aittir. kazanmış birinin notalarına bıraktılar. Ondan sonra mutlu notalara – zaman içerisinde çok farklı duygular yüklü notalar odayı doldurdu.

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

38

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V Bu sayımızda editörümüz geleneksel olduğu üzere HakanCez. Bu sayımız teknik ekibimizden Gür ve Tolga tarafından hazırlandı. Bu sayımızdaki yazı ve makaleleri Aydın Eroğlu, Bruno Manusso, Bülent Şaman, HakanCez, Seçil, Tolga ve Vefa Çiftçioğlu kaleme aldılar. Ellerine sağlık diyoruz! Bu sayımızı her zaman olduğu gibi sizlere ücretsiz şekilde ulaştırabilmemiz için Audiogen, Fil Elektronik, Mavi Hifi, Sigma Ses, Timpani ve Quad Türkiye bizlere destek oldular. Kendilerine teşekkür ederiz. Ayrıca AK Müzik'e ve Tansu Özyurt'a da verdikleri destek için ayrıca teşekkür etmek isteriz. Stereo Mecmuası sadece e-dergileri ile yayın yapan bir organizasyon değil. Bizi

www.stereomecmuasi.com adresindeki web sitemizden takip edebilirsiniz. Eğer facebook kullanıcısı iseniz Hakan Cezayirli adını aratarak veya Stereo Mecmuası sayfasına kaydolarak, eğer twitter kullanıyorsanız twitter.com/stereomecmuasi

adresinden, eğer friendfeed kullanıyorsanız Stereo Mecmuası şeklinde aratarak bize ulaşabilirsiniz. Tabii ki, forumlarımızı, haber bölümlerimizi, RSS geri

besleme sistemimizi ve diğer yazılarımızı günümüzün yaygın diğer haberleşme araçları ile takip edebilmeniz mümkün. Tabii ki Apple iPhone kullanıcıları da

çeşitli ücretsiz uygulamalar kurarak telefonlarından takip edebilirler. Gördüğünüz gibi her yere el atmış durumdayız. Gözümüzden kaçan bir şey varsa bizleri

uyarmayı tabii ki unutmayın. İnternette beğendiğiniz yazılarımızdan bahsetmeyi de unutmayın tabii ;)

Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere! Stereo Mecmuası Ekibi

Stereo Mecmuası Müzik Özel V

39

www.stereomecmuasi.com


Stereo Mecmuası Müzik Özel V

40

www.stereomecmuasi.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.