Sosyalmecmua

Page 165

Gezi DireniSi: Etik ve EtolojI bu. Herkes, her bir beden ve zihin, her otonom güç, önceden bilemediği ama muktedir olduğu duyguları yaşadı. Beden ve zihinleri yeniden kurmayı hedefleyen bio-iktidara, beden ve zihin çokluğuyla isyan edildi. En az apriori devrimciler kadar, devrimci oluşlara bağlananların kurduğu barikatların ardında, kızıl ötesi renkler, gökkuşağı vardı. Deneyimde bir kıpırtı, zihinde upuygun fikirlerle birlikte geldi, şimdi olup bitenler geçmişe anlamını verdi ve “demek ki Kürtler bunca sene kim bilir neler yaşadı” dendi. Medyanın olayları elimizden aldığı gün gibi aşikâr olurken, “aralıklar” kuruldu; Reyhanlı hatırlandı, Roboski hatırlandı, Sivas hatırlandı. Yasın siyasal olduğu ama karalar bağlamadan da tutulabileceği görüldü; kederi neşeye dönüştürerek (toma’dan poma’ya geçiş yahut “sevim koş katil geldi”), Çingeneler gibi. Her bir otonom, kudreti kadar vardı ama çokluk halinde kimsenin tahmin bile edemeyeceği denli arttı. Öyle ki yalnızca bir beden –ki nelere kadir olduğunu bilemeyiz- yalnızca durarak o artan kudretin evrensel ifadesiydi. “hızla gelişecek kalbimiz..” Turgut Uyar Nasıl oldu da asla biraraya gelmez denilenler biraraya geldi? Hangi doğru sorular soruldu da varsayılan duvarlar yıkıldı? Nereden çıkıp geldi bu insanlar da kalpler hızla gelişti ve kentler güzelleşti? Peki, bu güzelliği sürdürmenin çoklu olanaklarını, kendinden başka bir şeye göndermeden ama hayatın her yerinden beslendiğini de kabul ederek nasıl kurabiliriz?

Direniş bu özgün kiplerini, herhangi bir temsili reddeden, kimsenin bir başkası adına devrime yeltenmemesi ama o devrimci arzuyu bizzat sokaklara taşıması gerçekliğinden aldı; ne bir lider ne de bir parti bu arzuyu “temsil” edebilir, coşkuyu yaşatabilirdi; zira herkes birbirine platonik âşıkmış da ancak şimdi açılabiliyormuş gibiydi; bir poliamor. Benzer örnekleri çoğaltabilecek bu olay, post-modern sıfatını çok kolay yüklenebilir olsa da, yüzyıllar öncesinden fırlattığı nazarıyla hakikatin aktüelliğini sorunsallaştırmayı dert edinen Spinoza’nın etik ve siyaset birlikteliğini canlandırıyor. Onun etik anlayışından türeyen siyasallık, bu direnişi anlamanın yanında, güçlendirmenin de olanağını sunuyor. Öncelikle bu birliktelik önerisi, ahlakı ve hukuku gerektirmeden bizatihi yaşamı savunur ve kederli tutkuları kınar.

Hemen belirtmek gerekirse, bu ve benzer sorular, nedene ilişkin değildir ve elbette otoriterlikten hukuksuzluğa, yoksulluktan dindarlaşmaya ve şovenlikten ikiyüzlülüğe birbiriyle daima ilişki içinde olan belki onlarca neden sayabiliriz. Ama teslim etmeliyiz ki her “olay” gibi bu direniş de büyüklüğü ve niteliğiyle kestirilemezdi ve zaten herhangi bir sosyal “bilim”in, Biliyoruz ki yaşam, kuvvetlerin birbiriyle karşılaşmalarına, sentezlerine, sosyal yaşamın güzide olay’larına dair öngörüleri zayıflıkla maluldür. çözülüp dağılmalarına tanıklık eder. Bedenler, kendi varoluş kudretlerini Öyleyse sorular, işleyişe ve etkilere ilişkin olmalıdır, görüp geçirdiğimiz artıran nesne ve bedenlerle karşılaştıklarında, bir ortaklık hâsıl olur ve üzerinden bir nazar, duygulara dair bir düşünüm. bu, insana sevinç verir. Her etik olayın kaynağında bir ilişki vardır ve ortak mefhumlar üretmenin koşulu, birçok şey ya da beden arasındaki bu Bu bağlamda Gezi Direnişi’nin olanağını duygular ayaklanmasında, etikte, otonom ve çokluk siyasetinde, yani ortak mefhumlar etrafında gerçekleşen ilişkinin bileşiminin bir sevinç yaratacak denli varlığımızla uyuşmasıdır. Eğer varlık, ruh ve beden birlikteliğiyse, sevinç, hem anlama hem de eyleme ve direnişte saklı gücün sezilmesine yol açan karşılaşmalarda bulabilir gücümüzün artışıdır. Hiç de bir soyutlama yapmıyoruz, gerçek bir varlıktan ve süresi yahut üretkenliğini de bir etoloji meselesine hasredebiliriz. Hem bir başka gerçek varlığa gidişi konuşuyoruz. zaten direnişin saikleri onun aktörlerine ve eylemlerine yansımışsa, bu nazar aynı zamanda nedenleri de kat edecektir. Ortak mefhumlar, tepeden inme kurguların yahut hayallerin getirisi değildirler; imgelemle can bulurlar ama bizatihi gerçek ve somut olan Olay’a dair her değerlendirmenin bir şekilde uzlaşacağı nokta, direnişe ilişkilerin upuygun ürünleridirler -Deleuze bunlara biyolojik fikirler diyorkatılan herkesin farklı farklı dertlerinin olduğudur; doğrudur. Ama yani bir çarpıtma olmaksızın doğada nasıllarsa öylece etkin ve öylece çokluk olmak, ortak mefhumlara muhtaçtır. Deleuze’ün Spinozacı bir geçerlidirler. Nihayet bu upuygunluk, bireylerin bileşiminin de gerçek siyaseti temellendirdiği bu ortak mefhumlardan kastı, iyi karşılaşmaların zeminini sunar. İşte bu yüzden ortak mefhumların oluşması, bedenler ve örgütlenmesi ve yaşanmış tekilliklerin çokluklar ve güçler oluşturacak zihinler arası farklı bir örgütlenmenin, bireylerin birbirlerini aynı bağlamda şekilde birleşmesidir. Bu birleşme, algılanımlar ve duygulanımlar yaratımı etkilemelerinin yolunu açmaktadır. olarak sanatı bir kışkırtmadır. Ortak mefhumların pratik işlevlerinden ilki budur; kullanışlı bir sanat. Çünkü ortak mefhumlar, genel fikirler oldukları kadar, asgari bir eşikte dururlar. Bu eşik, aslında müşterek olmanın da koşuludur: Bir olayın yahut Gezi Direnişi’nde çokluk, kendi iradesini ve eylemini nasıl ürettiyse, kendi aklını da öyle üretti; her otonom için bir öğrenme süreci. Ortak mefhumların mefhumun duygusunun herkeste yarattığı asgari etki, sevgi (“sık bakalım”), pratik oluşumu, nihayetinde duygularla yüklü olduğu için, direnişi güzelleyen ölçülü bir nefret (“ankaragücü düştü, hükümet de düşecek”) ve bu iki temel ve gücünü artıran şey, beden ve zihinlerin birbirlerini etkilemesi oldu, algı ve duygudan türeyen diğerleri (“kahrolsun bağzı şeyler”), kendi etrafında birleşmeyi ve ortaklığı yaratırlar. Elbette bireyler arasında kurulan ortaklık, duygu kapılarının açılması. kısmidir; küçük bir kesişim kümesinin içinde daha da küçük bir evrensel küme; “eşitlik”. Her bir otonom, bir diğerinin hassasiyetini gözetti; “orospu çocuğu demeyin”e varıncaya dek. Dolayısıyla bir mefhumun ortak oluşuyla yaptığı şey, aslında belirsizlikleri dağıtmasıdır, farkları değil. Eğer bahsettiğimiz şey, bireyler arasındaki Herkes, etkileme ve etkilenme kudretiyle bir-aradaydı; bu insan-oluş’un farkların silinmesi, duygu yahut düşüncede kısmiliği aşan bir örtüşme nişanı, insanı biçimiyle değil de muktedir olduğu duygularla bilmek, olsaydı -ki aslında bunun mutlak hali hiçbir zaman mümkün değildir- ona anlamaktı. Verili olan (sol mücadele geleneği de dâhil) birçok şey, bir ortaklık değil, üst üste yığılma, kitle olma yahut tek’lik derdik. Oysa ortak kıvrımla kapsanarak aşıldı; soyutlama öncesine, içkinliğe “celp” itkisiydi

165


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.