Necip Fazıl Kısakürek - O Ve Ben

Page 83

onca ne kadar kesik ise, onu tesbit; bence o nisbette borç... Tâ ki, bu yo¬lun isteklileri, muhtaç oldukları mizana kavuşsunlar... Kuyumcu, şahsiyle teneke bile değildir ama altunu ayarlamakta, bir ustalık sahibidir. Şimdi müsaade ederse¬niz biz de, bir velîyi teşhiste çektiğimiz bunca çile karşılı¬ğı, bir ihtisas sahibi olalım ve tenekeden âdi şahsımızla, gerçek ve sahtesini ayırd edeici melekeden bir pay dev-şirmiş bulunalım. Herkes şeyhini büyük ve üstün tanıdığına, asrının sadece bir tanesi olduğunu ve bunu da müsbet veya menfî, ispat mümkün olmadığına göre, evvelâ mücerred büyüklük ve üstünlük hassalarını izah ve ancak ondan sonra bu hassalardan mürşide düşen hisseleri tesbit et¬mek, başlıca usûl ve zaruret olmaz mı? Halbukî bizde, Allah'ın yakınlık dairesi içine aldığı dostlarına ait kıymet ve büyüklük şartlarının ne olduğunu bilmeyenler, sâf bir bakışa, bön bir duruşa, keramet satıcı 215 bir edaya, bir anda hemencecik meftun olup bütün tenkid hislerini, mizana tatbik şuurlarını ve müşahade selâmetlerini kaybeder, burunları halkalı vahşi kabileler halkı gibi, şeyhlerini veya şeyh sandıklarını bir (tabu) da¬iresi içine alırlar ve çok defa bilmeksizin şeriat bendlerini yıkıp mukaddes ölçü ve hadleri taşıra taşıra Uhud dağı büyüklüğünde bir put imâl etmeye doğru giderler... Güya imân ve Đslâm adına yapılan bu şeylerin be¬lirttiği ruhiyat ile, doğrudan doğruya imân ve Đslama zıt olarak, yine doğrudan doğruya küfür tarafından girişilen ve doğrudan doğruya küfrün kendisi olan putlaştırmalara ait (psikoloji) arasında fark yoktur. Gerçek mürşid, her şeyden önce bu hâle, samimi¬yetsiz sözlerle değil, müridlerine üflediği fikirle, ruhla, zahiri ve bâtınî ilimle, terbiye ve disiplinle mâni olandır. Müridine bak, şeyhini tanı! Bir gün bir doktor bana dedi ki: — Efendinin büyüklüğüne delil aramaya ne hacet! Senin gibi birini bu hale getirmesi yetmez mi?.. Velîlerin derece ve mertebelerini tâyin ederken sımsıkı muhafaza edilmesi gereken umumî ve temel ölçü, «had» mefhumunu anlamaktan ibarettir. Din, bir baştan öbür başa hadler tablosundan ibarettir ve aynen Abdül-hakîm Efendi hazretlerinin, malûm tabiriyle: «— Edeb, hadlere riayet demektir, en büyük edep de Đlâhî hududu muhafaza etmek..." 216 HADLER Resule Allah dememek şartiyle ne denilse az... Sahabîye nebî dememek ve yalnız nebilere mahsus vasıfları kondurmamak şartiyle ne denilse az... Velîleri de asla sahabî, hususiyle nebî ve resul va¬sıflarına ve mertebesine yükseltmeden, bu sınır içinde is¬tenildiği gibi yüceltmek caiz... Bu ana ve temel ölçüden sonra, velîlere ait, kökleri bâtında, fakat alâmetleri zahirde, şu vasıflar gelir: 1 - Anahtarın kumdaki yatağıyle kendisi arasında¬ki mutabakata eş, her hâli, her sözü, her hareketiyle tam bir şeriat uygunluğu... 2 - Yine Abdülhakîm Efendinin «mevzuunu bula¬maz ki ben desin...» şeklinde belirttiği gibi, en küçük benlik kokusuna yer vermeyen ve bunu bilhassa sahte ta¬rafından bir kelime oyunu halinde göstermeyen halis bir mahviyet... 3 - Keramet izharından, vücudunu kafes arkasında güneş bile görmemiş bir bakirenin herkes içinde sırtından gömleği düşmüşçesine duyacağı hicaba benzer bir duygu, utanç sahibi olmak... Keramet velîlerde ya ihtiyarsızca, Đlâhî iradeyle meydana gelir, yahut yine Đlâhî iradeyle maslahat icabı olur; ve asla makinenin düğmesini çevirip çarkını işletircesine şahsî ve keyfî bir tasarruf belirtmez. 4 - Muhteşem bir heybet ve temkin... Đlâhî iradeye bağlı olmaktan gelen bir teslimiyetle dünya işlerinden uzaklık ve hak yolunda olsa bile hadiseleri zorlama miza¬cına yabancılık... Bu nokta,


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.