Necip Fazıl Kısakürek - O Ve Ben

Page 44

Bu hâl içinde kendi dünyamdan en çok temas ettik¬lerim, Peyami Safa ile Mustafa Sekip Tunç... Peyami be¬ni, ağzımla itiraf etmediğim halde uzaktan sezdiği ve (metafizik kaygı) diye teşhisini yapıştırdığı iç kıvranma¬larım boyunca sabahlara kadar dinler ve şöyle derdi: — Bütün söylediklerin, hep not edilecek şeyler!.. Aralarında bir tane bile aleladesi yok!.. Böyleyken, yine onunla aramda, iki ayrı kalıp ve ruh arasında öyle uçurumlar görüyordum ki, en taşkın ya¬kınlaşma cehdine rağmen insanların birbirlerine ne kadar uzak olduğu, herkesin kendi içinde ve kendi hücresinde yapayalnız kaldığı hakikatini alev alev içiyordum. Bu hâl bana, sadece bana hissettiriyordu ki, Allahtan başka her yakınlık, temelsiz bir vehimden ibaret... Başkalarına gelince, onlarla münasebetim büsbü¬tün uzaklığın, hattâ kabul edilmiş ve sîneye çekilmiş bir uzaklığın ta kendisi... Meselâ beni sokakta görüp de: — Nedir bu halin, kendine gel! Diyenlerden; nereye baktığı ve ne gördüğü belir-sizleşmiş gözlerime gözlerini dikip: — Ne o; şeşî beş görmeye mi başladın? Diyenlere kadar... Bu tiplere tabiî görünmek ve kendimi göstermemek gayretindeydim. Hele Mustafa Sekip... O, bir milimetrelik satıh ka¬buğu üzerinde tüneller açmaya savaşan felsefe profesö¬rü?.. 114 Bir gün kendisine: — Hakikati görmekten korkmuyor musun; anla¬maktan, anlamanın ateşiyle kavrulmaktan korkmuyor musun? Dediğim zaman şu cevabı vermişti: — Anlamamaktan korkuyorum! Anlayamamanın acısını çekiyorum! « Istırabımı görmeyen körün yüzüne tükürmek isti¬yorum!» Diyen Fransız şairi ne kadar haklıydı. Benim, için¬de yaşadığım ruh iklimine göre, Mustafa Sekip, kızgın çöllerin devesine nispetle buz dağlarının kutup ayısını ya¬şatıyor; ve idraksizlik içindeki üstün idraki, korkunç bir ahmaklık aczi halinde ortaya döküyordu. Ona sordum: — Sen öldükten sonra senden ne kalacak?.. Bir köşede pinekleyen, nasırlı ve çarpık ayakları-şeklini almış iskarpinlerini gösterdi: — Bunlar kalacak!.. Ne kadar yalnızız, ne kadar yalnızız!.. (Paskal)ın dediği gibi: « Yapayalnız ölürüz!» Đşte bu yalnızlığı kökünden giderici ve büyük visa-j erdirici yol... Onun ilk çilesi içindeydim. RAKKAS Buhranımın içinde, en uzun, 180 derecelik kavsi tutan bir rakkas gibi, tam inkârla tam iman arası gidip geldiğim bir ân, Efendimin kitabını sobaya attığımı, sonra bir lâhzada, tek lâhzacıkta sobaya, ateşin içine atıldığımı; 115 alevli yaprakları elimle söndürdüğümü ve kitabı öperek başımın üstüne koyduğumu Allah biliyor, siz de bilin!.. Kalblerimiz ilâhî kudret elinin iki parmağı arasın¬da... Dilediği gibi çeviriyor. Kenarları yanık o kitabı saklıyorum. Đnşallah, ben öldükten sonra da saklayan olur. Tam bir yıl süren uykusuzluk... Lisanımla bildirmediğim halimi uzaktan görüp et¬rafımda pervane gibi dönen anneme diyorum ki: — Bir gece, bir gececik tam uyku her şeyi düzelte¬cek ama, nerede?.. Çalıştığım bankanın şubesini açmak için gittiğim Edirne'de, bir doktordan, tıbbın zavallı tıbbın son imkânı¬nı soruyorum: — Sizin insanı uyutmaya, olmazsa bayıltmaya ve şuursuz bırakmaya mahsus bir ilâcınız yok mu? — Ne yapacaksınız, diyor doktor, niçin?


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.