GSCIMBOM FANZIN 37. SAYI

Page 1


Abdullah Taşan ile GSCimbom Gündemi Son fanzini çıkarttığımız zamandan bu zamana çok uzun zaman geçti. Önceleri, belki bu kadar ara vereceğimizi düşünmemiştik ama transfer döneminin bitmesi, Futbol takımımızın lige çok kötü başlaması ve üyelerimizin yarısından çoğunu oluşturan öğrenciler için okul döneminin başlaması vb. ile, bu süreç düşündüğümüzden biraz fazla zaman aldı. Biz yine de önemli olan “birlikteliğin devamı”ydı diyelim ve geleceğe, tıpkı Galatasaray’a bakmaya çalıştığımız gibi umutla bakalım. Özetle; Teknik Konular: GSC bu dönem zarfında bazı küçük değişikliklere uğradı. Öncelikle son 2 ayda hiç Teknik kesintiy e uğramayacak bir Teknik kararlılığa kavuştu. Bugüne dek aldığımız en yoğun eleştiriler biranda kesilince biz de kendimizi biraz boşlukta hissettik. Hatta ara ara suni arızalar çıkarıp arayı soğutmayalım dediğimiz de olmuştur. Şaka bir yana, Haziran ayında aldığımız bir dizi ciddi aksiyon sonucu bu yapıya kavuşmamızı sağlayan Teknik arkadaşlarımıza ve Sunucu şirketimiz olan Karaca Telekom ‘a teşekkür etmek isterim. Net Sosyal Paylaşım Ağı Projesi: Teknik kararlığa geçiş öncesi aldığımız son radikal karar, net uzantılı sosyal paylaşım ağımızın erişime kapatılması olmuştur. Güvenlik zaafları sebebiyle forum ve portala zarar vermemesini sağlamak için, net projesinin bir süre daha gündeme gelmesi mümkün olmayacaktır. Blog – GSCimbom.org: Yine bu dönemde blogumuz; www.gscimbom.org gelişimini sürdürdü ve şimdiden Galatasaray ‘lıların keyifle okuyacakları 100 lerce habere ev sahipliği yapmaya başladı. Galatasaray gündemini takip etmek isteyenler, kronolojik sırada yaşananları adım adım takip edebililer. Bu zinciri bozmamak için mutlaka her hafta 5-6 haber girişi yapılmaya çalışılıyor, gelecekte bunu daha da artıracağımızı sanıyorum. Bu sayfalarımızın yazarlarının bizzat sizler olduğunu belirterek, kendinizi, Galatasaray ‘ı yüceltecek daha fazla paylaşım, irdelenebilir yeni fikirler yada emek harcanmış çalışmalarınızı Blog’a aktarılmaya devam edeceğimizi yine tekrarlamış olalım. Blog – Galatasaray Records: Galatasaraylılar için, Galatasaray ‘a özel istatistik tutan, panoramik bilgi, haber ve raporları paylaşan www.galatasarayrecords.gscimbom.org ise aramıza katılan son blog formatımız oldu ve örneğin maç ertesi günlerde yüzlerce kişi tarafından takip edilmeye başlandı. Galatasaray ‘lıların eksikliğini çektiği bu alanda, desteğinizle daha da büyümeyi planlıyoruz. Portal / Haber Ekibi: Yıllardır GSC gelişiminin önünde engel olarak duran kendi haberlerini yazma özlemi de artık gerçek oldu. Tüm medyada yer bulmayan bakış açıları ve analizlerle, artık kendi haberlerimizi yapıyoruz. Taraftarın nabzını tuttuğumuz için gözardı edilmemiz zaten pek mümkün değildi ama medyanın bizden bu derece esinlenerek! yaptığı haberlere de şaşırmadık desek yalan olur. Bu durumu şimdilik ilgiyle takip ediyoruz. Haber Ekibimiz iyi çalışıyor ve hergeçen gün gelişen içerikte haber kalitesine imza atıyor. Son 3 ayda GSCimbom ‘daki en büyük farklılık yaratan bu ekibe,tüm üyelerimiz adına bir kez daha teşekkür ediyorum. Bunun haricinde, yaklaşık 1 ay sonra, şu an hazırlanmakta olan, yepyeni, gelişmiş bir portal düzeninin müjdesini de şimdiden verebilirim. Üye sayısı / Facebook: Son 3 ayda %15 büyüdüğümüzü ve üye sayımızın 8000 lere yaklaştığını birçoğunuzu biliyorsunuz. Artık Facebook müdavimlerini de yanlız bırakmamak adına, sosyal paylaşım ağına daha fazla önem veriyor ve daha çok haber paylaşıyoruz. Facebook ‘taki üye büyümemiz son 3 ayda %50 seviylerine ve 1500 leri geçmesi, bu yöndeki kararlılığımızın bir göstergesidir. Goal.com İle İşbirliği: Facebook ‘a verdiğimiz önemin artmasında şüphesiz ki www.goal.com.tr ile yaptığımız yeni işbirliğimizin payı büyüktür. Goal.com, facebook sayfasında ve yorumlarında GSCimbom ‘u referans göstererek , diğer forumların erişemediği bir noktada olduğumuzun tescillemiştir. Bu güven ve işbirliği neticesinde, forumumuzda Goal.com ‘a özel haberler yaratmakta ve kendilerine ilave trafik yaratmaktayız. Bu işbirliğini uzun süreli devam ettirme arzusundayız. Gelişimi sizler de yakında belirgin şekilde görebileceksiniz. Turk Telekom Arena: Bunca yılını “İnternet ortamda Galatasaray” olarak geçirmiş olan GSCimbom, yeni stadımızla birlikte Tribüne de adım atmaktadır. İlk kez koordine şekilde birlikte maç izleme prensibiyle Güney tribünü 1.kat ‘ta kombinelerimizi aldık. (Organizasyon için Halit Gönül ‘e özel teşekkürlerimizi sunarız.) Böylece, uA kimliğimizin dışında, GSC duruşunu sergileyebileceğimiz, tüm üyelerimizi temsil edebileceğimiz bir olguyla, çok önemli bir yolculuğa adım atmış olduk. Galatasaray sevgisiyle adımızı her geçen gün daha çok duyuracağımıza ve yeni dostluklar kuracağımıza eminiz. Bu gelişmelerin GSCimbom ailesine hayırlı olmasını dilerim.

Abdullah TAŞAN / GSCimbom Yöneticisi



DÖNGESEL GALATASARAY ................. 8 GSCİMBOM ÖZEL İSTATİSTİKER .... 10 10/11 SEZON İSTATİSTİKLERİ .......... 11 KİMLİĞİNİ ARAYAN TAKIM ................ 16 GSCİMBOM TT ARENA’DA ................. 18 BASKILI VE KONTROLLÜ FUTBOL .... 21 BORGES BLOG RÖPORTAJI ................ 24 SELÇUK İNAN ANALİZİ ......................... 29 GALATASARAY CAFE CROWN ............ 32 ALPASLAN DİKMEN’E DAİR ................. 38 GÖKHAN YAVUZ VE RAŞİT ET ............. 43 DENNİS BERGKAMP .............................. 46 YENİDEN YAPILANAMAMA ................... 48 FUTBOL, ROMANTİZM VE REALİZM ... 53 ÜYELERDEN İLGİNÇ YORUMLAR ......... 54 VE ÇOK DAHA FAZLASI

GSCİMBOM FANZİN’DE!


“Galatasaray bir his takımıdır. Renklerine aşık birbirlerine seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.” BABA GÜNDÜZ


GALATASARAY İLE BİRLİKTE NİCE SENELERE...


METİN OKTAY’I ANDIK 4.Hafta mücadelesinde tribünde sadece maç havası kokmuyordu, Metin Oktay için yazılan besteleri söyleme vaktiydi. 13 Eylül 1991’de almışlardı onu aramızdan. Unutmadık, unutmayacağız! Taçsız Kral Metin Oktay Tek aşkıydı Galatasaray Senin gibi Cimbomluyu Unutur mu bu taraftar “Sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım. Galatasaray Izmir’e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim. Bence Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. Galatasaray’ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım” Metin Oktay


DÖNGESEL GALATASARAY Avrupa’da Eylül’ü göremeden elenen Galatasaray lige kötü başlamıştı. Fakat Eskişehir, Gaziantep, Bucaspor ve İstanbul BB galibiyetleriyle üst üste 3 galibiyet aldı ve puansal olarak baktığımızda Galatasaray toparlanmaya başladı. Peki futbol düzeyimiz neydi? Bucaspor maçında son 15 dakika topu 5 metrelik alanda parselleyerek öldüren Galatasaray’ın futbol düzeyini en iyi işte bu durum açıklıyor. Takım skoru koruma çabaları içine girmeye ve kontrollü futbol oynamaya başladı. Galatasaray geçen sezonun başlarında taraftarına keyif verici futbol ve goller seyrettirirken bu sene oyun planındaki bu değişiklerin açıklaması olarak Rijkaard’ın ülke şartlarını göz önüne alması ve burayı iyi öğrenmesi olarak değerlendirebiliriz. Şu bir gerçek ki: sorun takımın 3 farklı bölgesinin birbiriyle iyi anlaşamaması. Özellikle 3 haftalık ritimde bu sıkıntı bir hayli gözlendi. Top orta sahadayken bir sonraki hamle yapılamıyor ya da top rakipteyken bloklar arası bağlantı kurulamıyor. Şöyle açıklayalım: Bucaspor maçında oyuna sonradan giren Loric Cana ayağına gelen 3 topu ileriye oynadı ve Pino kontra ataklar ile rakibi zorladı. Yukarıda bahsettiğim bir sonraki hamle işte bu. Galatasaray’ın Cana’ya GALATASARAY

MUHAMMET GÜLHAN

ihtiyacı vardı ve bunu İstanbul B.B maçında gördük. Cana’nın rakibi savunurken daha dikkatli seçim yapmasıda ayrı bir önem taşıyor. Çünkü kart gördüğü taktirde sert yapısıyla her an ikinci bir kart görebilir ve takımını yalnız bırakabilir. Yabancı sınırlaması ile ilgili olarak Galatasaray özellikle son dönemlerde yabancı hakkını hep hücum bölümünde kullanıyordu. Şimdi savunmada barındırdığı iki yabancı ile orta alan ve hücum daha kısıtlanmış bir hal aldı. Rijkaard’ın maçtan sonra bahsettiği bireysel oyuncu performansı üst düzeye çıktığında takım daha rahat maçlar kazanacak şüphesiz. Fakat bireysel yetenek faktörü her zaman öne çıkamaz. Bu sene özellikle transferlerden önce bu durum gözlemleniyordu. Takımın psikolojisinden bahsetmek gerek. Galatasaray’ın kaç kere maçı çevirdiğine şahit olduk? Bir elin parmağını geçmez sanırım. Sorun nerede? Biraz deplasman fobisi, biraz bitiricilik, biraz da panik atak. Ya da ne bileyim, yeteneklerinin kısıtlı olması. Bucaspor maçında uzun bir aradan sonra orta sahası ilk kez skora katkı sağladı Galatasaray’ın. Yani bir nevi maç kazandırdı. Ama yeterli mi? Değil. Yine de o zeminde ve o futbolla kazanabilmek, uzun lig maratonunda alınacak en tatlı galibiyetlerden


GALATASARAY biridir. Galatasaray’ın şuan pozitif görünen tek tarafı da bu. Zeminlerden bahsetmişken olayın biraz iç yüzüne inelim. Okay Karacan’ın bir köşe yazısından alıntılıyorum bunu: Derwall’in Türk futbol tarihindeki rolünü anlatan hikayelerin içinde takımın başına geldiği ilk günden itibaren Florya’daki zemin sorununu birinci öncelik olarak ele alması ve kulübe acil olarak bir çim antrenman sahası kazandırılması için gösterdiği çaba anlatılır. Derwall öncesi dönemde ‘sıkıcı’ futbol oynayan Birch’ten sonra saha içinde atılım yapamayan Galatasaray efsane Alman teknik adamın göreve gelmesiyle yan pas yerine, sahayı diklemesine kullanan; bireysel çalım atıp ileri kat etmek yerine, paslaşıp ilerleyen bir takıma dönüşmüştü. Taç atma teknikleri, vücut çalımı idmanları Derwall öğretisinin sadece bir iki dersidir. Avrupa’da yetişen, temel futbol bilgisi sağlam Türk kökenli isimlerin katılımıyla Galatasaray eski günlerine dönmemek üzere başkalaşıp ülke futbolunda lokomotif pozisyon almıştı. Derwall’in çimlere basmanın yasak olduğu ülkeye yaptığı katkının en önemlisi ‘çim saha devrimiydi’ hiç şüphesiz.. Ülkemiz futbolu çok daha farklı şeyleri düşünmesi gerekirken Karabük, Beşiktaş ve son olarak Buca gibi zeminleri hakkında konuşulmaya başlanıyor. Orada oynanan bir futbol müsabakası olmasına rağmen. Hani bazen eleştiri yaparız ya takıma, oyun yapısına. İnsan düşünüyor: eleştirmeden önce zemini hakkında birkaç şey söylemek gerekir mi? Aslında hayır. Çünkü bu bizim işimiz değil. O zemini o hale getirenler düşünmeli onu. Biz ise sadece futbol müsabakası yorumlamalıyız. Doğru olan bu değil mi? Ama neden doğru olan yapılmıyor ve biz bunları konuşmak zorunda kalıyoruz? Garip… Kewell, Misimovic, Elano, Baros gibi oyuncular hep düzgün zeminde oynamayı sever, yeteneklerini orada sergiler. Keşke bu ülkeye gelen her teknik adam Derwall gibi olabilse, futbol takımına el atmadan önce yaptığı ilk iş o bozuk zeminleri düzeltme olabilse…


BELEDİYE MAÇININ ARDINDAN İSTATİSTİKLER (GSCİMBOM ÖZEL) Daha büyük görüntü için resmin üzerini tıklayabilirsiniz. Bu istatistiklere bakıldığında, en fazla ve en az dakika alan oyuncularımız aşağıdaki gibi oluşmuştur. Ligde en çok oynayan oyuncular; Lucas Neill 540 Servet Çetin 540 Ayhan Akman 540 Mustafa Sarp 482 Milan Baros 450 Ufuk Ceylan 450

Ligde en az oynayan oyuncular; Çağlar Birinci 0 Serdar Özkan 0 Musa Çağıran 0 Gökhan Zan 25 Mehmet Batdal 30 Sabri Sarıoğlu 45


Neill, Servet ve Ayhan oynanan tüm maçlarda 90dk sahada kalırken, süre bulamayan oyuncularımız; sakatlıklarla boğuşan Çağlar Birinci, Serdar Özkan ve henüz yeterli görülmeyen Musa Çağıran oldu. 6 maç sonunda 20 farklı oyuncu ilk 11 de kendine yer bulurken, sonradan oyuna girenlerle birlikte forma giyen futbolcu sayısı 23 oldu. Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan, Aydın ve M.Batdal bu yıl forma şansı bulmalarına karşın, henüz ilk 11 de başlama şansı yakalayamadılar. 1nci hafta maçında ilk 11 de olan ve bu şansı tekrar bulamayan oyuncularımız ise kaleci Aykut ve Emre Çolak oldular. Şu ana kadar kaydettiğimiz 9 golü, 6 farklı futbolcumuz atarken (Baros 4, Arda, Servet, Kewell, Ayhan), Milan Baros 2, Arda Mustafa Sarp, Aydın ve Serkan da 1 ‘er asistlik katkı sağladılar. Galatasaray oynadığı 6 maçta toplam 9 gol atması hala önceki 10 yıl değerlerine göre en kötü istatistik olma özelliğini korumaktadır. Bundan önceki en kötü sezon 2003-2004 sezonundaki 10 gollük performanstır.


GALATASARAY Atılan ve yenilen gollerin dağılımı ise yan taraftaki gibi olmuştur. Yeni transferlerden Serdar Özkan, Musa Çağıran ve Çağlar Birinci hala hiçbir maçta forma giyemediler. Bu sezon yapılan transferlerin aldıkları dakika toplamı ise 1248dk ve maç başına 208dk olurken (geçen hafta bu değer 184dk idi), oran olarak %18,6 larda kalmıştır. Yabancı oyuncularımıza aldıkları dakika itibarıyla baktığımızda, maç başına 390,2dk (geçen hafta 364dk) olmak üzere toplam 2341dk forma giydiklerini ve bu oranın %39,4 lerde kaldığını (geçen hafta %36,7) görüyoruz. Bu da Galatasaray ‘ın maçlarını ancak ~3 yabancı oyuncudan istifade ederek oynaması olarak yorumlanabilir. Son 3 maçtır 6 yabancı ile maçlara başlayan Galatasaray ‘ın bu derece düşük değerlerde kalmasının sebebinin, ilk haftalarda geciken transferler sebebiyle olduğu görünmektedir. Son haftalarda 8 yabancısını birden ilk 18 de barındıran Galatasaray için bu istatistik ilerleyen haftalarda gelişmeye devam edecektir. İlk 6 maçta 12 farklı oyuncumuz sarı kart görürken, Milan Baros ve Kewell ‘ın ardından, Lorik Cana ve Ayhan Akman 2 ‘şer sarı karta erişen oyuncularımız oldular. Bu 4 oyuncu, 2 ‘şer sarı kart daha gördüğünde cezalı duruma düşecekler. Galatasaray ‘ın bu yıl ilk 6 haftada aldığı 12 puanın taraftarı pek mutlu etmediği ortadadır. Ancak dikkat çekilmesi gereken bir konu da, Galatasaray ‘ın bu takımlarla geçen sezon oynadığı 6 maçta 9 puan alabildiğidir. Özet tablo aşağıdadır. Takım / Geçen Sezon / Bu sezon Sivasspor / 1 / 0 Bursaspor / 1 / 0 Eskişehirspor / 0 / 3 G.Antepspor / 3 / 3 Bucaspor / 3* / 3 İ.B.B / 1 / 3 Toplam / 9 / 12


2010-2011 SEZON İSTATİSTİKLERİ

En çok süre alanlar: Lucas Neill, Servet ve Ayhan Akman 900 ‘ar dk. Mustafa Sarp 825 dk. En az süre alanlar: Musa Çağıran ve Çağlar Birinci “0 dk”, Gökhan Zan 25 dk, Emre Çolak 71 dk. En çok gol atanlar: Milan Baros: 6, Arda Turan: 4, Harry Kewell: 3, Mustafa Sarp:2 Atılan gollerin dağılımı -> İlk yarı / 2nci yarı -> 5 / 4 Yenilen gollerin dağılımı -> İlk yarı / 2nci yarı -> 3 / 3 En çok asist yapanlar: Arda Turan, Milan Baros, Harry Kewell, Pablo Pino ve Mustafa Sarp 2 ‘şer, Serkan Kurtuluş ve Aydın Yılmaz 1′er asist. En çok sarı kart görenler: Ali Turan, Harry Kewell ve Ayhan Akman 3 ‘er, Lucas Neill, Lorik Cana, Barış Özbek ve Milan Baros: 2 ‘şer.



H KALPTEN ADAM R R Y K E W E L L


GALATASARAY

KİMLİĞİNİ ARAYAN TAKIM

OĞUZCAN AKGÖL

Mourinho kendi takımıyla ilgili İspanya medyasına açıklama yapmıştı,’’Kimliğimizi arayan bir takımız’’ diye. Mourinho belki de bilmeden,Galatasaray’ı açıklamamızda yardımcı olacak bir açıklama yapmış. Galatasaray da, geçen seneki görüntüsünü birazcık değiştirip(ya da modifiye edip) yeni bir görüntüye kavuşma derdinde. Mourinho’nun açıklamasından devam edersek,Galatasaray kimliğini bulmak üzere ancak biraz daha zamana ihtiyacı var. Herşeyin yerli yerine oturabilmesi adına. Rijkaard’ın bugün sahaya sürdüğü 11,ideale yakın bir 11 di. Fizik olarak yetersiz Misimovic’in ve sakatlığı bulunan Arda’nın,tam performanslarını sahaya yansıtmalarıyla beraber,bizde yeni kimliğine kavuşmuş Galatasaray’ı izleme fırsatı bulacağız. Yeni Galatasaray hepimizi heyecanlandıracak cinsten. Rijkaard’ın pasa dayalı futbolu ile,zamanında Kalli’nin, Fatih Terim’in oynattığı hücum (ya da başka deyişle kaos) futbolunun karışımı bir oyun anlayışı,Galatasaraylıları bekliyor olacak. Galatasaray’ın yeni oyun tarzında bir çok kilit nokta var,ancak bu kilit noktaların başında,her zaman olduğu gibi,orta saha geliyor. Sezon başından geldiğimiz haftaya kadar geçen süreye bakarsak,Galatasaray sıkıcı,skora yönelik bir futbol oynuyordu ya da oynamak zorundaydı. Bu dönemde Galatasaray’ın orta sahasında Ayhan ve Mustafa Sarp görev alıyordu. Ancak bugünkü maçta farklı bir orta saha ikilisi sahaya sürdü Frank Rijkaard. Aslında olması gerekeni ,ancak bir çok nedenden dolayı gerçekleştiremediği düşüncesini gerçekleştirdi. Lorik Cana-Ayhan ikilisi ,Rijkaard’ın kafasında kurguladığı kadroda, orta sahada yer alan iki oyuncu. Bu ikili kombinasyonda da önemli olan isim Lorik Cana. Onun takıma katılması,duran çarkın işlemesini sağlıyor. Haftalardır günah keçisi ilan ettiğimiz Ayhan,Lorik Cana’nın takıma katılmasıyla birlikte,belki de son senelerde görmediğimiz kadar güzel bir performans sergiledi. Ayhan’ın bu performansı,Lorik Cana’nın güzel oyunuyla birleşince,Galatasaray’ın kalbi olan orta saha,takımın geneline olumlu yönde etki yaptı. İstanbul Büyükşehir’in de açık oyunu tercihi etmesi,kapalı takımlara karşı fazla varlık gösteremeyen Pino için bulunmaz nimetti. Pino’nun da etkili oyunuyla,arzuladığı oyunu ilk yarıda,fazlasıyla oynama fırsatı buldu Rijkaard’ın öğrencileri. Tabi ilk yarıda maçın gidişatını etkileyecek,bence çok önemli bir olay gerçekleşti. Lorik Cana bu bölümde gereksiz bir pozisyonda sarı kart gördü. Lorik Cana gibi Galatasaray’ın agresif bir orta alana sahip olmasını sağlayan,sert bir oyuncunun bu kadar erken kart görmesi,takımı ,3-0 dan sonra dahi olumsuz etkileyecek bir gelişme. Öyle ki,bu olaydan sonra,daha pasif bir Galatasaray izledik. İkinci yarıda bunu sezinleyen Rijkaard,oyuncu değişikliğine giderek Lorik Cana’yı kenara aldı. Ancak Rijkaard’ın en büyük hatası,Milan Baros’u oyunda tutmasıydı. Cuma günü Karabük gibi sert bir deplasmana çıkacak olan Galatasaray’da,Baros olmazsa olmazlardan. Henüz tam olarak hazır olmadığını ve maçın da 3-0 olduğunu hesaba katarsak,’’oyundan çıkması gereken öncelikli futbolcuydu’’öngörüsünde bulunmamız yanlış olmaz. Fazla gol yediği için eleştirilen Galatasaray, son 4 haftada sadece 2 gol gördü kalesinde. Galatasaray bir şekilde sonuç alıyor,ancak bunu yaparken savunma disiplinini de elden bırakmıyor. Her geçen hafta rakiplerine daha az pozisyon veriyor. Rakipler genelde duran toplardan tehlike yaratıyor. Bu durum da Galatasaray’ın kazanmak üzere olduğu ‘’yeni kimlik’’ ile alakalı. Gün geçtikçe;seyretmesi daha keyifli,taraftarını mutlu eden bir Galatasaray göreceğimizden emin olabilirsiniz. Çünkü Frank Rijkaard ve ekibi,işini bu kez şansa bırakmıyor...


GSCİMBOM AİLESİ, İSTANBUL B.B MAÇINDA BULUŞTU! GSCimbom ailesi, İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçından önce buluşarak hasret giderdi ve maçı beraber Eski Açık tribününden takip etti. Maç öncesi Cevahir’de yemek yiyerek muhabbet eden, maçta ise takımlarına omuz omuza destek veren GSCimbom ailesi ile birlikte bu tür organizasyonları daha sık yaşamaya ve yaşatmaya çaşışacağız.

GSCimbom


GSCimbom

GSCimbom Aslantepe Türk Telekom Arena’da! GSCimbom.com aile havasını ve Galatasaray’a desteğini bir kez daha ortaya koyuyor. Daha önce yapılan organizasyonlardan sonra GSCimbom bundan sonra Türk Telekom Arena’da da boy gösterecek. Aylar öncesinden açılan konularla GSCimbomluları Türk Telekom Arena’ya bir araya getirmek isteyen ve bu işin organizsayonluğunu üstlenen Halit Gönül, forum sahibi Abdullah Taşan ve Tuğberk Apaydın şimdilik Aslantepe’nin ilk GSCimbomluları oldular. Eğer sizde GSCimbom ile birlikte maç izlemek ve organizasyonlara katılmak istiyorsanız forumda yer alan konumuza isminizi yazdırıp, tribününüzü seçerek bu ailede kendinize yer bulabilirsiniz. Galatasaray camiasına hayırlı olmasını umuyoruz.


Ali Sami Yen’den (1963) ASLANTEPE’YE (2010)...


GALATASARAY

MİLAN BAROS’UN GOLÜNE BETİMLEMELER

- Baroşata golü atmış kişi. - Kıçını kırdı golünü attı. Saygı duyulması gereken futbolcu. Yeşil sahalarda daha önce hiç görmediğim bir tarzda gol attı. - Çocukken kafayı yarmamak için kullandığımız rövaşata stiliyle gol atmıştır kendisi. - Galatasaray’a umutla bakmamı sağlayan bir kaç futbolcudan biri, gerçek kral. - Bugün attığı golden sonra “gol” bile demeden öyle bir “yuh hayvan!” çekmişim ki, pencerenin kenarında oturmamdan mıdır bilinmez, karşı apartmanın balkonundaki kadın “sana yuh” diye cevap verdi. Öyle severim ki Baros’u, kendisi için laf yer başımı öne eğer susarım. Aslanım benim. - Bugün attığı golü eski açıktan arkadaşla izledik. Golden sonra sevinemeyip arkadasla iki dakika birbirimize baktık naptı lan bu diye. Öylede insanı şaşırtan, sürprizlerle dolu bi abimizdir işte. - Bugün attığı golde yeni açık olarak felç olduk. Bize baktı, bunlarda iş yok dedi döndü numaralıya. Düşün artık. - Defans oyuncularının korkulu rüyası haline geldi. Ayaktayken atıyordu, havadayken atıyordu şimdi yerde sürünerekte atıyor. Futbolun pitbull’u. Aslan yürekli pitbull. - Attığı akıl almaz gol ile zorla aydın’a asist yazdıran adam. Yoksa o pas Baros’un yokluğunda hakikaten berbat bir pastır. Ama o pasın ulaştığı adam Baros ise hanenize asist olarak yazılır. Öyle de büyük golcü. - Galatasaray ileri ucu “yan gelip yatma yeri değildir”. Lakin adam yan gelip yatmış durumda gol atıyor.


GSCimbom Blog’dan: Baskılı futboldan, kontrollü futbola geçiş

rank Rijkaard: Atak futbolun,güzel futbolun,baskılı futbolun ismi. Galatasaray’a geldiği ilk Fgeldiğinde herkes onun isminden çok sistemini tartışıyordu ve Galatasaray’ın başında çıktığı ilk

günlerde oynattığı atak futboldan, güzel futboldan ve baskılı futboldan herkes memnundu. Sakatlıkl ar,aksilikler,hatalar,yanlış transferler,planlama hataları derken,Galatasaray rahat kazanabileceği bir şampiyonluktan oldu. Ve bu sezon,bildiğimiz alıştığımız F.Rijkaard’ın oynattığı futbol gitmiş,yerine daha kontrollü yeri geldiğinde hızlı hucum yapan,yeri geldiğinde sete set ayağa futbol oynayan bir takım geldi. Geçen sezon baskılı futbol oynatan F.Rijkaard, bu sezon kontrol futbolu oynatıyor. Siz bu değişimi nasıl karşılıyorsunuz? Sizce doğru yolda mıyız? GSCimbom.com ne diyor? Yorumlar; Adil Cem EKİNCİ: Takım pas yapmayı öğrenmeden hücum futbolunu oynamak çok riskli zaten. Kontrol futbolunu oynayıp pas yapmayı öğrendikten sonra oynanacak hücum futbolu daha yararlı olur. Ayrıca türk futbol takımlarının Avrupa’da yakaladığı son 2 büyük başarı(Türkiye şartlarına göre tabi.) Fener’in Cl çeyrek finali ve bizim Uefa 4.tur kontrol futbolu ile gelmişti. Abdullah TAŞAN: Bu kadro baskılı oynamadıkça gol falan bulamaz. Eskişehir, Antep ve İBB maçlarına bakın, ne zaman tempo yapmışız goller o dakikalarda gelmiş. Deniz Özer: Takım yapımız yüksek tempo takımı değil bu sene.Gerçi dün güzel bir tempo yaptık ama yine de büyük maçlarda tempoyu düşürmemiz gerekecek bu yapıdan dolayı bu sene. Semih Yüksel:Skor avantajını alınca topa hakim olamayan, sürekli rakibi kovalayan bir takım olduk. Bu yüzden 70 ‘den sonra dilleri çıkıyor hepsinin. Caner Akdemirci: Baskılı futbol geçen sene ki 1-1 biten İBB maçıdır,80 dakika boyunca harika baskı kurup sağdan soldan yıpratmıştık ama 1 gol bulabilmiştik,son 10 dakika ise malum. Kontrollü futbol ise bu hafta ki İBB maçıdır,savunmayı çok fazla ileri çıkartmadan çabuk hucumlar geliştirmektir,skoru bulduktan sonra ister pas yaparak kontrol altına alabilirsiniz,ister topu rakibe bırakıp kapanarak kontrol altına alınabilir.


GALATASARAY Devrim Yalın: Çok can sıkıcı bir durum bu. Top bizde olduğu zaman direkt gol atma düşüncesi içindeyiz. Bu tip bir doğrudan oyunun faydaları olduğu gibi zararları da var: Yararı, rakibin eksik yakalanıp hızlı oyuncular ile, rakip ceza alanına daha çabuk gelip rahat bir pozisyon bulma fırsatının yakalanmasıdır. Ancak hızlı hücumlarda top dağıtımını yapacak oyuncu sayısının az olması ve kanat oyuncularının topla buluşma sırasında sık sık kontrol sıkıntısı yaşamaları, Pino’nun ileride daha da sıkıntı haline dönüşebilecek bencilliği takımın yararına dönüşebilecek durumları olumsuza çeviriyor. Bu anlayışta oynanan futbolun bir diğer zararı ise, atak yapmaktan çok savunma yapmaktır. Hiçbir futbolcu maç içinde uzun bir süre savunma yapmak istemez. Futbolcuyu yorar, ofansif etkinliğini etkiler. Üstelik çıkabilecek 11′de savunma yapmayı sevmeyen 2-3 oyuncunuz mutlaka bulunacakken bu tip bir anlayışta oynamak diğer oyunculara da oldukça zarar veriyor. Bir diğer konu da bu anlayıştaki savunma etkinliğimiz Rijkaard içerideki maçlarda futbolculara özellikle ilk 15-20 dakika çok sıkı bir baskı uygulamalarını söylüyor. Geçen sene ilk 20 dakika çok baskılı oynayan, takımın maç sadece o 20 dakikadan ibaretmiş gibi davrandığını ve maçın sonrasına hükmedemediğini çok gördük. Bu hala devam ediyor. Gol bulmuş olsakta, olmasakta o dakikadan sonra etkinlikte, özellikle savunma etkinliğinde neredeyse yarı yarıya bir düşme oluyor. Bu da Can Arat gibi vasat oyuncuların kendi ceza sahası önünden, bizim ceza sahamız önüne kadar rahat rahat gelmesini sağlıyor. Kısacası top rakipteyken takım olarak topun arkasına geçmemiz iyi savunma yaptığımız anlamını taşımıyor. Rakip oyunculara karşı herhangi bir baskı ya da agresiflik gösterilmiyor. Bu da rakip oyuncuların hem rahat oynamasını hem de bu sayede elde ettikleri öz güven ile daha etkili olmalarını sağlıyor. Maç istatistiklerinde pas oranımızın diğer takımlara göre daha yüksek olduğu gözükebilir. Ancak bu pası kontrollü oyun için yaptığımız anlamına gelmiyor. Atağa çıkmak için savunma dörtlüsü ile Ayhan ve Cana arasında yapılan, kısmen basit toplar bizim pas trafiğimizin büyük kısmını oluşturuyor. Belediye maçının sonlarında rakipten fazla baskı görmeyince rakip yarı alanda daha rahat top çevirebildik ve rakip yarı alanda tutulan 30 saniyelik top çok ilginç birşey yapılıyormuş hissi yarattı bende. Çünkü ileride hiç top tutamıyoruz. *** Alpay Asma: Doğru ve kesinlikle.Dünyanın en iyi antrenörlerinden biri olan Mourinho bile gittiği takımda önce defansı oturtmaya çalışırken biz 2 senedir sırf hucum oynamaya çalıştığımız için kaybettik.Bunu düzeltmek için önce takım olmamız gerekiyor.


NE DEDİLER? * Aydın’dan pası aldım. Topu kontrol etmek isterken dengemi kaybedip yere düştüm. Düşerken de topa son bir hamle ile vurmayı denedim ve ortaya estetik bir gol çıktı. MİLAN BAROS * Dünya gözüyle Milan Baros’un dün attığı 3. golü görmek kombine almaya değer. MEHMET DEMİRKOL * Dünyada her futbolcu, her teknik direktör ile sorunlar yaşayabilir. Bu çok normal. Tevez gibi bir adam, Sir Alex Ferguson’la yaşadığı sıkıntılar yüzünden Manchester United’dan ayrıldı. Oynanılan oyuna gelince, Frank Rijkaard ve Neskeens ikilisi elbette futbolu hepimizden daha iyi biliyorlar. Efsane futbolcu olmayı, Avrupa’da kupalar kazanmayı kolay zannetmeyin. Frank Rijkaard bu sene başında tam beklediğim gibi, güzel futbolu bir yana bırakıp, takıma profesyonel futbolu öğretmeye başladı. Herkes zamana geçiriyor, böyle şey olur mu, Galatasaray zamana oynar mı gibi eleştiriler yapıyor ki bu çok saçma. Zamana oynamasının göze batma sebebi, iyi pas yapamaması. Günümüzde öne geçtiğinde İnter kadar zamana geçiren bir takım yok. Ama tabii orda Zanetti, Cambiasso, Sneijder gibi oyuncularla zamanı geçirmeye çalışınca sorun olmuyor. Sir Alex Ferguson bir İskoç, ama İngiltere futboluna çok şey kattı. Johan Cruyff bir Hollandalı ama İspanya futbolunu kökden değiştirdi. Ben bir Beşiktaş’lı olarak, Frank Rijkaard ve Neskeens’in seneler boyunca Türkiye’de kalmasından yanayım, eminim ki sadece Galatasaray’a değil, Türk Futbolu’nada çok şey katacaklardır, tıpkı Derwall gibi. ALİ ECE * Beşiktaş’ta kendimi yeni ayakkabısını giymiş bir çocuk gibi hissediyorum, bunun zevkini çıkarıyorum. GUTİ HERNANDEZ * Aslantepe’de koltukların sahaya yakın olmasını çok hoş.

FRANK RİJKAARD

* Takım halinde maç ritmini yukarıya çıkarmamız lazım. Arda, Misimovic, Lorik Cana, Pino ve Aydın gibi maç ritmi eksik olan futbolcuların yüzde yüze çıkmasını istiyoruz. O zaman takıma büyük katkıları olacak. Futbolcuların zamanla performanslarının üst düzey olacağını düşünüyorum. FRANK RİJKAARD * Barcelona’nın rakipleri kazanamayacaklarını bildikleri için sahaya ikinci takımlarıyla çıkıp maçları hediye edecekse işimiz daha da zor. JOSE MOURİNHO * Fabian Ernst gibi, Lorik Cana gibi ‘görev adamıgillerden’ olan herkese yıllar boyu yapılan eleştrinin, beğenmemezliğin haddi hesabı yok. Zamanında Ronny Johnsen için Haşmet ağabeyinde yorumculuk yaptığı programlarda, “Johnsen gibi 100’lerce futbolcu buluruz, Beşiktaş niye aldı bu adamı?” gibi eleştiriler yapılıyordu. Hani günümüzde bile futbolcularımızla ilgili “Manchester’da oynar, Liverpool’da oynar, Barcelona’da oynar!” diye yorumlar yaptığımız kişiler zamanında Edirne’den dışarı çıkamadı, kimileri ise hala yerinde sayarken, Türk Futbol Tarihin de Manchester United’a transfer olan, Şampiyonlar Ligi Kupası kazanan tek adam var, Eric Cantona ile yan yana oynamış birisi yani Ronny Johnsen! ALİ ECE


MUHAMMET GÜLHAN - Öncelikle Galatasaray ile başlayalım. Sezona çok kötü bir giriş, Eylül’ü göremeden Avrupa’dan elenen Galatasaray fakat 4 maç üst üste kazanarak toparlanmaya çalışan bir takım görüyoruz. Geçen sezon tam tersi olmuştu ve sonradan bir düşüş yaşanmıştı. Daha sonra toparlayamadı Galatasaray. Sizce geçen sene ile bu sene arasındaki fark nedir? Futbol bir yana Galatasaray kazanmayı öğrenen bir takım haline geldi diyebilir miyiz? Kazanmayi bahsettiğimiz koşullardan dolayı öne koymak durumunda kaldı da diyebiliriz. Yoksa Avrupa Ligi’nden nasıl elendiğimizi unutmuş değiliz. Mentalite oluşmadı daha çok koşulların olağan sonucu gibi geliyor bana. Avrupa’dan elenen ve ligin ilk devresinin başında aldığı iki mağlubiyet sonucu takımın başka şansı kalmadı. Geçen senenin başında daha iyi futbol ve ilk dönemde alınan seri galibiyetler vardı. Bu sene bir galibiyet serisi yaşansa da henüz futbol olarak bir önceki sezonun dahi gerisinde kalıyor takım. Bunun da nedeni bugün itibari ile Ayhan’ı da içerisine alarak geri beşlisinin ön bölgeye göre daha hazır olması olarak yorumluyorum. Hücum hattının gerek sakatlıklardan gerekse de yeni transferlerden dolayı uyumun istenilen seviyede olmamasından kaynaklı potansiyelinin henüz yüzde ellisini dahi sahaya koyamadığını biliyoruz.. Bu gelecek açısından sevindiricidir zira bu açlık ve futbol oynama, kendisini kabul ettirme ihtiyacı güden futbolcu fazlalığı şampiyonluğa götürecek seri galibiyetlerin yakalanması adına önemlidir. Geçen sene erken form tutan takım biraz da sakatlıkların da etkisiyle çok iyiden kötüye doğru gider iken bu sene sanırım aksi olacak gibi duruyor.

Misimovic transferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Şuan 2-3 maçta görmemize rağmen çoğu kesim yorum yapmak için erken olduğunu düşünüyor. Ligleri kıyasladığımızda ve Misimovic’i iki ayrı tartıya koyduğumuzda nasıl bir Misimovic

beklemeliyiz? Rijkaard’da Misimovic’i “Rjka biraz geride kullanma düşüncesi seziyor Porto’ musunuz? numara o Galatasaray’ın eksikliğini çektiğini bölDeco’da geye olmadığının sanırım herkes Misimovic farkında. ne öndeki üçlünün kenarlarına gerçekle yerleştirebilirsiniz ne de ortaya tam istiy oturan bir transfer gibi duruyor. Rijkaard zamanında Porto’da on numara oynayan Deco’ya yaptığını ve Elano’da başaramadığını Misimovic üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Bilinçli olarak bir on numara dönüştürme ihtiyacı olduğunu da düşünüyorum. Ancelotti de belki oyunun iki yönünü oynayan orta saha bulabilirdi ama Pirlo’yu dönüştürmeyi tercih etti. Gattuso’nun enerjisini olabilecek en iyi şekilde kullanma becerisiydi. Bu gibi dönüşümlerin “Geç artıları ve eksileri olur. Cana’nın varlığı sene e aslında mücadele gücü düşük ama pas form tutan ta oranı ve tekniği daha iyi bir on numaranın da sakatlıklar buraya gelmesini anlamlı kılıyor. istanbul çok iyiden kö BB maçında gördük ki Misimovic’i Rijkaard giderken b 4-2-3-1’in önündeki on numara değil daha tam tersi çok Ayhan-Cana’nın önünde oynatmak başlıy istiyor. Takım halinde hareket edebilecek uyum sağlandığı zaman hali hazırda Misimovic ile beraber orta saha kendisini ön bölgeye taşıyacak ve Bundesligadaki performansı ortaya çıkacaktır.. En azından Elano’dan daha başarılı olacağını düşünüyorum ben..

- Misimovic’ten sonra Galatasaray’da Elano’ya mevki bulma sorunu var. Takım 4-2-3-1 gibi bir dizilişe döndüğü için Elano ne “Beşi geride, ne de kanatta etkili olabiliyor. Bu ve Schus dizilişte ofansif orta saha için bir mevki bir adım ö bulmak zor. Ayhan ve Cana ikilisi eğer saspor uyum oturursa orayı götürecek gibi görünüysürüyor. Şa or. Elano bir alternatif mi, yoksa sonu Ligi’nden e hüzün dolu biten Brezilyalı hikayelerini ligde zor mi anımsatacak? irle


aard ’da on oynayan yaptığını c üzerinde eştirmek yor.”

Görünen durum Elano’nun ocak ayında gideceği yönündedir. Elano merkezde oynayamaz çünkü Misimovicten kaynaklı orada savunması daha iyi defansif orta sahalar tercih edilmek durumunda.. Kenarda oynayamaz zira kenar adamı değil ve dahası iki pasörün olduğu yerde hücum gücü en azından bu sistem içerisinde çok daha kolay bir şekilde kontrol altına alınabilir. Bir ihtimal geçen sene olduğu gibi sakatlıklar artarsa pek çok mevkide iyi bir alternatif olabilir.. Elbette bu kadar pahalı bir yedek pek çok bakımdan sorun çıkarır ve ocak ayında çen klubün Elano’yu göndereceğini erken akım biraz düşünüyorum.

rın etkisiyle ötüye doğru bu sene olmaya yor.”

- Türkiye’de zeminlerin ne halde olduğunu biliyorsunuz. Karabük, Buca ve İnönü’nün durumu mağlum. Okay Karacan’ın bir köşe yazısında Derwall’ın Türkiye’ye geldiğinde yaptığı ilk iş tesislerin ve sahanın zeminini yeniletmek ve en kalitelisini getirmek olduğunu söylüyor. Bundan sonra takımın yan pas yerine sahayı dikine kullandığını da ekliyor. Zeminler konusunda en güzel örnek Almanya gibi görünüyor. Sizce bu sorun nasıl aşılmalı? iktaş Aslında Bundesliga ve Premiere ster ligde Lig’i diğerlerinden ayırmak önde. Burgerekir. Koşullar açısından mun sefasını birbirlerine benzer ve bu disipampiyonlar lin, organizasyon konusunda elenirlerse sadece bizden değil misal rlanabilLa Liga’nın dahi önündedir. er. İklim şartları da önemli rol

oynuyor burada. Geçenlerde Real Madrid maçını seyrediyordum ve dünyanın en iyi stadyumları arasında olup en büyük kluplerinin başında gelen Madrid’in çimleri inönüyü aratmıyordu. Bundesligada bu gibi sorunlar olmadığı için çözüm açısından bakılacak yer de orası değil ama Real Madrid bir miktar para karşılığı varolan çimlerini iki maç sonra değiştirmiştir. Kısa sürede çözüm para ve üzerine eğilmek, bu şekilde olduğu gibi gündeme getirmektir. - Kadrolar, teknik direktör gibi etkenleri göz önünde bulundurarak ligde 6 haftaya kuş bakışı ile baktığınızda ve geleceği incelediğinizde kimi şanslı görüyorsunuz? Bursaspor ligdeki istikrarı sene sonuna kadar sürdürebilir mi? Galatasaray’ın potansiyelinin henüz çok azını sahaya yansıttığını görebildiğim için öncelikle ilk sırayı buraya veriyorum. Zaman lehine işleyecektir ve dahası kötü koşulların tecrübesine sahip olan Rijkaard bu konuda diğer şansı yüksek olup pek çok insanın favorisi olan Beşiktaş ve Schuster’den bir adım önde.. Bursaspor uyumun sefasını sürüyor. Teknik Direktöre olan güven, oyuncuların Avrupada kendisini göstermek isteyişinin lige yansıması gibi pek çok avantaja sahip takım. Lakin erken bir şekilde Şampiyonlar Ligine havlu atarlarsa ben diğerlerinin aksine maç sayısının azalmasını avantaj değil daha çok Şampiyonlar Ligi sonrası yerel lige uyum sağlama konusunda futbolcuların sorun yaşayacağını ve ilerleyen haftalarda çabuk bir şekilde dağılabileceğini düşünüyorum. Toplamda teknik direktör istifası ya da devre arası oyuncu kaybı yaşanmazsa ligi ilk üçün içerisinde tamamla şansı bir hayli fazla..Trabzonspor’un ise bence bir yıla daha ihtiyacı var. Geleceğin takımı olarka görüyorum ben o kadroyu ama bugün teknik direktörün yaşadığı sorunların dışında oyuncuların çok fazla takımın içerisine oturmadığının da altını çizmek gerekir. Fenerbahçe ise Aykut ve Alex konusunda bir uzlaşma sağlasa dahi bu konunun ligin sonuna kadar gündemde tutulup takımı kötü etkileyeceğini görmek için kahin olmak gerekmiyor. Her şeye rağmen Aykut Kocaman’ın başarıya ulaşması için bu sezonun dışında bir yıla daha ihtiyacı var ve ben o krediyi yönetimden alabileceğini düşünmüyorum.. - Beşiktaş son maçlarda son dakika golleriyle ve oynadığı keyif verici futbol ile, Guti’si ve Q7’si ile şuan ligde keyif veren 2-3 takımdan biri. Schuster’in rotasyonunu ve Beşiktaş’ın orta sahasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Galatasaray’ın geçen sene yaşadığı o büyük çöküşe bakarak bugünkü Schuster rotasyonunu daha iyi değerlendirebiliriz.. Bir ya da iki oyuncuya bağlı kalmak


“Geleceğin Milli Takımı kendisini en az 10 yıl Nuri Şahin üzerinden kimlik biçebilir.”

istemiyorsanız aynı zamanda onlarsız da takımın kendisini en azından bir süre idare ecdebilecek ortamı yaratmalısınız. Nihayetindekart cezaları, sakatlıklar gibi sorunlardna dolayı zorunlu rotasyonu her sezon bir şekilde yaşıyorsunuz ve buna her açıdan hazır olmak önemli. Ben bu değişimlerin bir bölge üzerinde çok fazla olmadığı takdirde doğru buluyorum bu anlayışı.. Şenol Güneş’in Kayserispor karşılaşmasında olduğu gibi ön bölgenin üç oyuncusunu aynı anda değiştirmek ve yerlerine koyduğunuz oyuncuların birarada oynamışlıklarına bakmadan sonuc beklemek her daim hayal kırıklığı yaratır.. Beşiktaş’ın orta sahada hazır ve deneyimli oyuncusu Aurellio’nun da katılımıyla yeterli sayıya ulaşmıştır. Ernst bu transfer sonucu aslında biraz yalnızlığından da kurtulmuş olacaktır. Guti’nin içerisinde olduğu bir orta saha için bir tane daha Ernst’in gerekliliğini Schuster erken bir şekilde görüp o bölgeye yine doğru bir hamle yapmıştır. Necip ise sadece Beşiktaşlıları değil bizleri dahi tuhaf yapıyor, bu kadar olmuş bir futbolcuyu bu yaşta görmek Ülke futbolu için umut verici..

iki tane aynı görevi yapan oyuncudur Nuri Şahin ve Emre Belözoğlu. Bu konumda olan futbolcular saha içerisinde diğerleriyle en çok iletişime geçen futbolcu tipidir. Nuri Şahin istisnasız her maç kendi takımının topla en çok buluşan oyuncusudur. Keza bakmadım ama Fenerbahçe maçlarında da Emre hemen hemen aynı şekildedir. Dolayısla bu saha içi liderliğini zorunlu kılıyor. Oyuncuların onu sahanın içerisinde en doğru yere topu oynayacağını bilerek mümkün mertebe oyunu bu futbolculara kurdurtması gerekir. Emre’yi Selçuk ve diğerleri bilir ama Nuri’yi o şekilde tasavvur etmiyorlar. Bu da olası Milli takım antrenmanlarında dahi Nuri Şahin’i değerinin altında gösterebilir ve sanırım bu yüzden değil ilk on bir maç kadrosunun dahi içerisine giremiyor. Zamanla olacaktır diyorum ve şu sistem içerisinde Emre’nin güzel bir yedeği olabilir. İksinin oynadığı bir orta sahada defansif zaafiyet baş gösterebilir. Hiddink ilk maçlarda bunu düşünmedi zira Milli takımın klup takımlarından gelen bir performans sorunu var. Yeteri kadar hücum edemediğiniz takdirde savunmanız her zamankinden daha fazla güçlü olmalıdır. İlerleyen zaman içerisinde Nuri Şahin ve Emre ikilisi maçın niteliğine göre beraber oynayabilirler ve fakat şu an hemen hemen aynı görevi saha içerisinde icra ediyorlar. Nuri,Emre’nin yedeği konumundadır. Her şeyin dışında 22 yaşında yurt dışı deneyimi dahi yaşamış 110 küsür Bundesliga maçı çıkarmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Ben geleceğin milli takımının en az on yıl Nuri’nin üzerinden kendisine bir kimlik biçeceğini düşünüyorum.

- Bundesliga ile devam edelim. Aslında lig büyük sürprizlerle başladı. Dortmund’un lige nefis girişi, Nuri Şahin’in performansı. Milli Takım için dönen yazılar. Geçtiğimiz gün forumda konu olarak açmıştım. Şuan da Emre Belözoğlu’mu yoksa Nuri Şahin’mi Milli Takım için daha yararlı olur? diye. İkisini aynı maçtada izleme fırsatı bulduk fakat iki sol ayak olmuyor gibi. Siz Bundesliga performansını ve Nuri’nin Milli forma geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bu konu üzerinde çok fazla yazı da yazdım blogun içerisinde. İki sol ayak sorunu olduğu gibi

- Mainz ligde liderlidiği sürdürüyor. Tucker kanunları diye bir yazınız vardı blogda ve çok iyi bir taktisyen olduğunu söylemiştiniz. 3-0’dan çevirdikleri maç en güzel örneklerinden biri. Son olarak Munich’i 2-1 mağlup ettiler ve Van Gaal onlar için “şampiyon olabilirler” dedi. Bu ilerleyen dönemlerde bir baskı mı yoksa bir pohpohlama mı olur? Thomas Tuchel ile ilk yazıyı aslında sevgili Fırat Topal’ın bloguna henüz Bundesliga geçmişi beş maç olduğu dönem yazmıştım. Sadece beş maç oynasa dahi muazzam bir taktisyen olduğu göze çarpıyordu zira süreklı farklı formasyonlarla


“Hedefi ligde kalmak olan Mainz en az sahaya çıkması bir yana maç bir Avrupa Kupasına içerisinde maçın durumuna katılım hakkına göre maçı kazandıracak ve kavuşabilir” rakibi oynatmayacak değişiklikler yapabiliyor oluşu dikkat çekiciydi. Tüm bunların dışında motivasyon açısından kendisi gibi taktisyen olan hocalardan ayrıldığını da sezon içi yaşanılanlardan algılayabildik.. bu ikisi bence bir teknik direktörü tepeye taşır. Çok iyi bir taktisyen olmak bir yana oyuncularla olan iletişimi de keza başarıda çok önemli yer tutar. Karakter açısından biraz daha iyi tanıdığıum için Tuchel’e pohpohlanmak etki etmeyecektir zira gazetelerden ziyade kendisiyle ilgili güzel haberleri yönlendirilmek istemediği için okumayan bir teknik direktör.. Oyuncular bu durumdan etkilenecek ve dahası lider olma durumu onlara karşı daha iyi hazırlanmış rakipleri yaratacaktır. Bir düşüş yaşasa dahi hedefi ligde kalmak olan takım en az bir Avrupa Kupasına katılım hakkına kavuşacaktır diyorum..

- Schalke çok kötü performans sergiliyor. Başında çok önemli bir teknik direktör olmasına rağmen işler bir türlü rayına oturmuyor. Schalke ve Magath geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Galatasaray ile daha iyi anlatabilirim. Son dört maçını Rijkaard hücum gücü ile değil defansın oturmuş olmasıyla kazanmıştır ve burada uyum çok önemlidir. Neill-Servet ikilisinden bahsediyorum.. Schalke’de Magath Şampiyonlar Ligi için önemli yıldızları kadrosuna katmak adına çok iyi olan defansını satıp para kazanmak durumunda kaldı. Futbolun gerçeği şudur ki defans hattını ucuza mal edebilirsiniz ve fakat uyum en iyilerin-

de dahi olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Defansının uyumsuzluğu Magath’ı geçiş döneminde sürekli yenilmesini sağlamıştır. Bu aslında zorunluluktan yapılan bir hatadır.. Uyum süreci geçildiği andan itibaren zirveye doğru seri galibiyetler alacaktır.. Her şeye rağmen şampiyonluğun en güçlü adaylarından birisidir.

- Dünya’ya futbol kültürü olarak baktığımda ilk sıraya hep Bundesliga’yı koyuyorum. Maçtan sonra kazanan futbolcuların taraftarlar ile yaptığı “oley” şovları belki bunlara bir etken. Herşeyden önce insanların birbirine saygısı ve tuttuğu takımlarına desteği olağanüstü. Dortmund bunlardan biri Bundesliga’da. Almanya’ya Futbol kültürü olarak baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Bu canlı maç izleme, sahiplenme ve takımına destek babadan oğula geçen bir futbol kültürü burada..Öncesi 1920’lere kadar gider. Rakamla, sayıyla ya da ekonomik koşulların farklılığıyla bahsedildiği kadar ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. 60 ve 70’li yılların maçlarının içerisinde olan seyirci sayısı bugün dahi bizim için ulaşılmazdır. İkinci bundesliga ortalama canlı maç izleyen taraftar sayısı bugün onu Avrupanın en büyük altıncı ligi yapıyorsa bizim dışımızda orasının marjinal durumuyla ilintilidir. Tüm bunların içerisinde Dortmund ve Schalke’yi ayırmak gerekir belki ama Ruhr bölgesinin tüm takımları için de geçerlidir aslında. Yine de devletin spor politikalarının da bu sahiplenme konusunda önemli rol oynadığını düşünüyorum. İkinci Bundesliga maçlarının yayın haklarının da birincisi ile beraber satılmasından tutun da maçların açık kanaladan özetlerinin ilk


olarak verildiği andan biraz öncesine üçüncü ve bölgesel lig maçlarının özetlerinin yerleştirilmesi dahi önemlidir. Her insan içerisinde yaşadığı şehrin takımına bağlı olabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye’de her maçın doksan dakika canlı yayınlanabilmesi bu açıdan çok önemlidir. İlk başlarda taraftarlar kazandırılır ve gelecek yıllarda da bu insanlar tribünlere çekilir. Biz buna 2010’da başlar iken Almanya’nın yıllar yıllar önce başlamış olması da diğerleriyle arasındaki farkın nedenlerinden bir tanesidir.

da her iki kesim de birbirlerinden besleniyor. Yerli içerik konusunda bloglar medyaya bağımlıdır ve onlar da aynı şekilde futbol bloglarından özellikle yabancı içerik konusunda besleniyor. Ben pek çok televizyon ekranından maçı anlatan yorumculardan teşekkür maili aldım.. Bu genel bir futbol blogu değerlendirmesidir ve fakat her yazar kendi içerisinde diğeriyle beraber anılamayacak kadar farklı koşullara sahiptir. Borges’e kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar ve o da ‘Hangi kadınlar’ demiş. Dolayısla benim gündeme getirdiğim ge- - nel anlamda blog yazarlığı yapan insanların emeğinin sömürülmesi iken reklamlar üzerinden kazanılacak olası paranın (henüz kimse bir şey kazanmış değil) bu çok değerli olan vaktin bize sağlanması adına önemli olduğunun altını çizdim. Öğrenciliğinin başında olup ayda bir yazı -Futbol blogları ile ilgili bir yazınız vardı ve yazanların dışında bizim gibi otuzlu yaşlara adım bayağı ses getirmişti. Amatör ruh olarak atmış olanların hobi olarak blog yazarlığını devam adlandırmıştınız. Blog reklamları gerçekten ettirmesi pek mümkün değil. Benim için geçerli çok itici geliyor ve insanların bu işi sırf para olan futbola yöneldiğim takdirde çok daha ağır için yapması, diğerlerinin emeğine saygısızlık yaşam koşulların kabul etmiş oluyorum ve fakat gibi geliyor. Bu konuda başka şeyler ekleyefutboldan da ayrılmamış oluyoruz.. İnsanların tam bilir misiniz? Ali Ece zamanında bu noktada algılayamadığı ise benim gibi blogların medyanın önünde geldiğini belirli bir yaşa geldikten sonra her güne “Futbol de söylemişti... bir yazı gelecek şekilde blog yazarlığı bloglarını spor Futbol sürekli yeniler kendisini. Futbol medyasının tamamı yapmanın çok da mümkün olmadığıdır. hakkında kelam edebilmek için birinci olarak algılamak doğru Hobi olarak, sevdiğimizden ve vakkoşul maçları seyretmek ve üzerine değil. İkisi birbirini timizin çokluğundan başladık ve devam okuma yapmaktır. Zira o maçların etmek için bir çıkar yol arıyoruz.. Hepsi besliyor.” içerisinde çok şey gerçekleşir ve sürekli budur.! artan bilginiz saha içerisini görünür kılar. Çokca röportajları, futbolcuların ya da teknik - Son olarak Türkiye - Almanya maçını soradamların yazdığı eserleri okuduktan sonra mak istiyorum. Kadrolar, teknik direktörler ve saha içini farklı görmeye başladım. Lakin tüm teknik direktörlerin hamlelerini ele aldığımızda bunlar için çok önemli koşul ise vakit. Mesleği nasıl bir maç bekliyor bizi? spor yazarlığı olsa dahi o insanın inanın bana Almanya’nın dünya kupasından gelen bir güveni bir öğrenciden daha fazla futbola ayırmaya vakti var kendisine. Kime karşı oynarlarsa oynasınlar olmuyor. Gençliğin araştırmacı karakteri de devr- mutlak suretle hücumu düşüneceklerdir ve Türeye girdiğinde aslında medya üzerinden bizim kiye buna iyi bir reaksiyon gösterirse en azından önümüze koyulanlardan çok daha fazlasını inter- bol gollü bir maçın bizi beklediğini söyleyebilrim.. net medyası aracılığıyla futbolu sevenler koyabil- Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse Hiddink iyor.. üstelik bu insanların kluplerle ve oyuncuLahm’ın önünü kesebilirse Almanya’nın hücumu larla ilişkileri olmadığından ortaya çok daha özgür da kilitleyecek kadro kalitesine sahiptir.. Ben çok daha samimi yorumlar çıkmasını sağlıyor. Türkiye’nin buradan galibiyet ile çıkmasını çok Kimi eleştiriler belki de bu yüzden sadece büyük sürpriz olarak görmüyorum.. Her iki takım bloglarda görülüyor.. Yalnız futbol bloglarını da yenmek için oynayacak ve sonucunda keyifli spor medyasının tamamı olarak algılamak da bir maç olacaktır ve biz de Berlin’de desteklemek çok doğru değil ve bu açıdan aralarında bir yarış için bulunacağız. olduğunu düşünmüyorum. Bugün gelinen nokta-


SELÇUK İNAN ANALİZİ

10 Şubat 1985 İskenderun doğumlu Tranbzonsporun orta saha oyuncusu. Futbola doğduğu şehrin kulübü olan Karaağaç Belediyespor’da amatör olarak başladı, 14 yaşında Ç.Darnelsporun seçmelerine katıldı ve seçmelerde beğenilerek 3 yılığına Ç.Dardanelspor ile anlaştı. 2.5 yıl paf takımda görev aldı, A takımın başına Metin Tekin’in geçmesiyle A takıma yükseldi. A takımda sürekli olarak oynayan Selçuk, dört yıl oynadığı takımda 76 lig maçına çıkıp 6 gol attı ve 2005-06 sezonunun devre arasında Ersun Yanal yönetimindeki Manisaspor’a transfer olarak, yeni takımıyla 4,5 yıllık sözleşme imzaladı. Selçuk, buradaki performansı ile büyük kulüplerin listesine girmeyi başardı.

Selçuk İnan, Manisaspor’un küme düşmesinin ardından 31 Mayıs 2008 tarihinde eski teknik direktörü Ersun Yanal’ın başında olduğu Trabzonspor’la 3 yıllık sözleşme imzaladı. Başarılı futbolcu bordo mavili takımdaki ilk sezonunda 32 maçta forma giyip 3 gol attı. Takımın başına Şenol Güneşin geçmesiyle çoğu maçta 90 dakika görev almıştır. İlk kez kupa sevinci yaşadığı 2009-2010 sezonundaki tüm maçlarda görev aldı ve Fenerbahçe ile oynanılan final maçında takımı mağlupken Umut Bulut’a attırdığı beraberlik golüyle bordo-mavilileri ateşleyen Selçuk, kupanın kazanılmasında büyük pay sahibi oldu. Sezon boyunca 28 maça çıkıp 2 gol kaydeden başarılı orta saha oyuncusu, sezonun sona ermesiyle milli takımın ABD’deki hazırlık kampı kadrosunda da yer aldı. Türk futbolunun son yıllarda yetiştirdiği en iyi orta sahalardan biri Selçuk İnan, modern orta saha tanımına uyan bir futbolcu. Orta sahada hem ofansif hem de defansif oynayabilen oyuncular artık tüm takımların gözdesi oldu ve tüm takımlar sezon başı planlamalarında takımlarını bu oyuncular üzerine kuruyor. Barcelona ve İspanya milli takımının başarılarının en büyük sebebi kuşkusuz bu mükemmel orta saha futbolcularıydı. Türk futbolunda ise bu tarz oyuncular bulmak neredeyse imkansız, ya tamamıyla defansif yada ofansif oyuncular yetiştiriyoruz. Selçuk İnan ise bu oyuncuların aksine Türkiye’de oyunu iki yönlü oynayabilen ender orta saha oyunculardan birisidir. Pas futbolunu sadece ayağa pastan ibaret değil, bir ofansif orta saha oyuncu kadar iyi araya oynayabilen ve yeri geldiğinde çok iyi bir oyun kurucu gibi enlemesine, dikine uzun paslar atabilen bir oyuncudur Selçuk İnan. Aslında en büyük özelliği paslarından ibaret soğukkanlılığı da diyebiliriz, baskı altında bile olsa topu çok rahat kontrol edip hiç bocalamadan en uygun arkadaşına çok rahat pas atabilmesidir. Bunların yanı sıra, birçok orta saha oyuncusuna göre uzaktan çok iyi şutlar çekebilmesi ve iyi frikikler atabilmesi onu diğerlerinden bir adım daha öne taşıyor. Mondragon’un kariyerinde yediği 3-5 frikiklerden birinin sahibide Selçuk İnan’dır, Vestel Manisaspor’dayken uzaktan harika bir frikik golu atmıştı, Mondragon’a frikikten gol atma becerisini gösterebilen Beckham gibi 3-5 oyuncudan biridir Selçuk İnan.


GALATASARAY

Her türlü sistemde oynayabilen Selçuk İnan, Galatasaray’ın oynadığı 4-2-3-1 futbolunda yaşı ilerlemiş Ayhan’ın yerine geriden oyun kurma görevini üstlenebilir,4-3-3 sisteminde ise orta alanın her yerinde oynayabilir. Galatasaray’ımızın orta sahadaki en büyük eksikliği olan geriden oyun kurma sorununu halledecektir, kadromuzda bu tarz fazla oyuncu olmamasından dolayı emektar Ayhan Akman’ı bu bölgede kullanan Galatasaray’ımızın sözleşmesi sona ermek üzere olan Selçuk İnan’ı alarak artık bu sıkıntıyı gidermesini bekliyoruz.

DERWALL Türkiye’ye büyük umutlarla gelen Derwall’in elinde sihirli değnek olmadığından ötürü kısa zamanda bir şeyler yapması elbette mümkün değildi. Ama yine de beklenti yüksekti. Özellikle de o günün medyasında. Büyük paralar harcayarak sezona iddialı bir giriş yapan Galatasaray’ın birbiri ardına başarısız sonuçlar alması dedikoduların yükselmesine neden olacaktı. Sadece Türk gazeteleri değil, Alman basını da Derwall’in başarısız olduğu gerekçesiyle Galatasaray’dan gönderileceğine dair pek çok haber yayınlamaktaydı o günlerde. Tıpkı, 28 Eylül 1984 tarihli Hürriyet’in Alman Bild Dergisi’nden alıntıladığı bu haberdeki gibi. Ancak Galatasaray yönetimi Derwall’e sahip çıkacak ve bütün bu dedikodulara itibar etmeyecekti. Başarı ise gelmesi gerektiği zamanda gelecekti.


Bazı futbolcular vardır, çok şey yapmasada kişiliğiyle taraftarın gönlünü kazanan,varlığıyla taraftarı heyecanlandıran... Mesela Harry Kewell’dır bunun en güzel örneği.Adam geçen sene sakatlıklarla boğuşmuştur,istediği katkıyı takıma sağlayamamıştır ama taraftar tarafından sevilen,sayılan bir oyuncudur. Kewell’ı bende severim ama Milan Baros’a karşı beslediğim sevgi bambaşkadır. O da geçen seneyi sakatlıklarla geçirmiştir mesela,geldiğinden beri o da şampiyonluk görememiştir.Ama farklıdır Milan Baros.. Düşünelim ki bir sevgiliniz var.Uzun süredir berabersiniz. O kişiyi de inanılmaz derecede seviyorsunuz. Arkadaşınız; ‘’ Bu kızda ne varda bu kadar çok seviyorsun?’’ diye sorduğu zaman,klasik olarak saçı,gözü,kaşı falan diye geçiştirici cevaplar verirsiniz. Aslında siz de bilirsiniz ki ne kaşıdır o kıza aşık olma nedeniniz,ne de gözü.Adını koyamadığınız başka bir şey vardır onu size bağlayan.İşte o adını koyamadığınız şey,sizi saf bir şekilde sevmeye iter o kişiyi. İşte taraftarların bir futbolcuya bağlanıp, onları gözü kapalı destekleyip,efsane sayması da bundan farklı değildir. Mesela Galatasaray taraftarının bir numaralı sevgilisi Hagi’dir(Yabancı futbolcuları baz alırsak) Hagi Galatasaray’a kupa kazandırmasada,önemli maçlarda oynamasada o taraftar onu yine severdi.Hagi farklıydı çünkü.Kimi mücadele hırsını severdi,kimi duruşunu.Kimi sol ayağına hastaydı Hagi’nin kimi de sakallarına.Ama bütün bunların dışında Hagi’ye inanılmaz bir sevgi beslerdi Galatasaray taraftarı,adı konulamayan... Milan Baros’ta öyle bir futbolcudur benim için.Sahada varlığını görmek bile bana büyük haz verir,beni neşelendirir.Sevdiğine kavuşmuş yaralı aşık gibi mutlu olurum onu takımda görünce.Ama dertliydik sene başında.Baros’un sözleşmesi sona eriyordu çünkü sezon sonunda.Düşünmüyorduk belki Baros’un gitme ihtimalini ama o yüzde 1 lik ihtimal bile insanı tedirgin etmeye yetiyordu.Tam da böyle bir ortamda imdada Galatasaray yönetimi yetişti.Baros ile 2 yıllık yeni sözleşme imzalandığını duyurdu resmi siteden.İşte o an içimde öyle bir mutluluk,öyle bir ferahlık oldu ki sormayın gitsin.. Seviyoruz seni Milan Baros.Hep bizimle kal.


Galatasaray Cafe Crown 69 - 58 Spartak Saint Petersburg Galatasarayımız, ULEB Eurocup Ön Eleme Turu ilk maçında Rusya takımı Spartak Saint Petersburg takımıyla karşılaştı. Takımımız, Ayhan Şahenk Spor Salonu’nda gerçekleşen mücadeleden 69-58’lik skorla galip ayrılarak rövanş maçı için avantaj yakaladı. Josh Shipp: (26’, 12 sayı, 6 ribaund, 1 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı, 1 blok) Göksenin Köksal: (1’) Caner Topaloğlu: (8’, 3 sayı, 1 ribaund) Preston Shumpert: (23’, 10 sayı) Taylor Rochestie: (22’, 4 ribaund, 5 asist) Tutku Açık : (17’, 5 sayı, 4 ribaund, 6 asist, 1 top çalma, 2 top kaybı) Luksa Andric: (23’, 6 sayı, 4 ribaund, 2 asist, 2 top kaybı, 1 blok) Radoslav Rancik: (18’, 6 sayı, 6 ribaund, 1 top çalma, 1 top kaybı) Haluk Yıldırım: (14’, 3 sayı, 5 ribaund, 1 top kaybı) Evren Büker : (28’, 12 sayı, 5 ribaund, 1 asist, 1 top çalma, 1 blok) Ermal Kurtoğlu: (16’, 12 sayı, 4 ribaund, 1 top çalma, 2 top kaybı) I. II. III. IV.

ÇEYREK ÇEYREK ÇEYREK ÇEYREK

: 15-11 : 21-18 (36-29) : 15-12 (51-41) : 18-17 (69-58)

* Oktay hocayla başlayalım. Cidden çok mutluyum takımın başında olduğu için. Cem Hoca gönderilip de yerine Oktay hoca gelmiş olmasa çok daha mutlu olurdum. Duruşu, karizması, müdahaleleriyle ben burdayım dedi daha ilk maçtan.

* Evren Büker. Sahaya çıktı sonuna kadar mücadele etti. Maçtan sonra tepkilere ragmen tribüne koştu. Tepkisini de aldı desteğini de. Güzel dakikalardı bence.

* Shumpert. En sonunda bileği düzgün faul atabilen bi forvetimiz var. Dün görevini yaptı.

* Shipp. Cidden begendim. Bu sakatlıktan çıkmış haliyse takıma alıştıkça düşünemiyorum.

* Rochestie. Çok çok iyi değil ancak zamanla daha iyi olur. Tutkuyla birlikte iyi işler çıkaracaklarına inanıyorum. Tutkudan bize gösterdiği performansı artık bizdeyken de rakiplere göstermesini bekliyorum .

* Andric. Pota altında etkili ama bu faul atışlarıyla çok canımızı yakar. Dün kaçırdıgı 8 tanenin yarısını soksa 15 sayıyle biticekti maç.

* Ermal. Çok hırslı, çok istekli. Taraftarla bütünleşmek istiyor. Bu sezon çok faydalı olucak.

* Haluk. Bu takımda ne işi var dedirten tek oyuncu. Şutlar potaya bile değmiyor artık. Savunmada da zayıf kaldı.

@GSBasket, Semih Ural Galatasarayımız, ULEB Eurocup Ön Eleme Turu ikinci maçında Spartak Saint Petersburg ile 6 Ekim Çarşamba günü Rusya’da karşılaşacak.







Alpaslan Dikmen’e dair ultrAslanlar olarak, ılık bir Eylül günü, yüreklerimizde sessiz hıçkırıklarla yine biricik Alpaslan’ımızın huzurundaydık. Kendisini ilk önce Hasdal mezarlığındaki kabri başında, sonra da Ali Sami Yen’de oynanan İBB maçında ona yaraşır bir biçimde layıkıyla andık. Bugün, bütün Galatasaray camiası derin bir sessizlik içinde o büyük Galatasaray taraftarının ruhunu sevgiyle anmaktadır. Bu sessizlik deniz uğultusu gibi içi ses doludur. Bütün acılarımızla, sevgilerimizle, özlem ve anılarımızla bu seste her gün yeniden hayat bulmaktadır. O’nun gözlerimizin önündeki sevgi ve hoşgörü dolu, adeta bir süper kahramanı andıran o güleç yüzü henüz solmamıştır. Biliyoruz ki Alpaslan’ın ruhu, Ali Sami Yen stadında, elinde megafonuyla bizlere sesleniyor ve yiğit sesi her taraftan hala işitiliyor.. O’nun bir meşale gibi; tüm stadyumları, salonları ve nice özel mekanları aydınlata aydınlata dolaşan güzel kalbini aramızda görmemek elbette kayıpların en büyüğüdür. Galatasaray tribün tarihi, Alpaslan Dikmen’i uzun yıllar içinde süze süze getirmiş ve bir Ocak akşamı, ultrAslanlara tribün tarihimizin en büyük ödülü olarak sunmuştur. Onun vizyonunda milyonlarca Galatasaraylının, çok sevdiği ve gene kendisi gibi elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Metin Oktay ruhunun şahlanışı vardır. O’nun mücadelesinde ve haykırışlarında, 14 sene şampiyonluk görmemiş bir jenarasyonun mahremiyetinden bir isyan, bir feryat, bir hatıra vardır. O’nun içindir ki, ölümü ile trübünlerimizin üstünde o jenerasyondan büyük bir ışık sönmüş ve dünyamız biraz daha küçülmüştür. Sevgili ultrAslanlar!.. İnsanlar çeşit çeşit ölebilirler… Ölmeden evvel ölebilirler, sayılı yıllarını bitirdikleri için ölebilirler. Fakat bir insan vardır ki, onu olaylar yıpratamaz, yıllar tüketemez. Herkese boyun eğdiren ecel onun manevi varlığına dokunamaz. Yeryüzünde hiçbir şey kaybolmaz, insanlar için yaşayanlar, insanca yaşadıkça yaşarlar, işte sevgili Alpaslan Dikmen ağabeyimiz de bunun için hala yaşıyor. Güzel insan Alpaslan Dikmen, iyi ki bizimleydin, iyi ki bizimlesin ve bizimle var olacaksın. 1965 Alpaslan Dikmen’in doğum tarihidir. 2008 ise asla ölüm tarihi olamaz. Bu tarih ancak ölümlü bedeninin dünyayı terk ettiği, gözlerini bu dünyaya yumduğu tarihtir. Bu iki tarih arasındaki yaşamı ise bir süper kahramanın efsanesidir… Alpaslan Dikmen, aynı zamanda, Galatasaray tribünlerinin en sancılı dönemlerinde, canı ve sağlığı pahasına tirübündeki yerini daima alarak, Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinin Galatasaray trüiünü üzerindeki hegemonyasına son veren vefakar ve cefakar Galatasaraylılardan biridir. O aynı zamanda UEFA ve Süper Kupayı aldığımızdan sonra tribünlerimizdeki doymuşluğun getirdiği rehavetle ortaya çıkan manzarayı iyi etüd etmiş, tribünümüzün eski özlenen gücüne dönmesi için kurtuluş çarelerini ortaya koymuş ve tüm kesimden Galatasaraylıların desteği ile “ultrAslan” mücizesini gerçekleştirmiştir.


Alpaslan Dikmen “Yaşasın tam bağımsız ultrAslan. Yaşasın GALATASARAY!..” diyerek, kimsenin kuklası, maşası ve oyuncağı olmamış, Galatasaray’ın menfaatini her şeyden önce tutmuştur. Alpaslan Dikmen, rakip taraftar oluşumlarıyla da iyi ikili ilişkilerde bulunarak, “fair play”’e ve “Şiddete kırmızı kart” kampanyasına samimi olarak destek vermiştir. Alpaslan Dikmen; Ali Sami Yen, Metin Oktay, Karınca Ezmez gibi değerlerimize sonuna kadar sahip çıkarak onların kabirlerini düzenli olarak ziyaret etme alışkanlığını Galatasaray taraftarlarına kazandırmıştır. Aynı zamanda Fahriye Yen’i sağlığında hiç yalnız bırakmayarak vefanın ne olduğunu bize göstermiştir. Alpaslan Dikmen; Darülaceze’ye ziyaret etmek, lösemililere destek vermek, kan bağışı kampanyalarına katılmak, köy okullarına kırtasiye ulaştırmak, okul yapımına katkıda bulunmanın yanısıra Çanakkale Şehitlikleri, Anıtkabir ve Mehmet Akif Ersoy’un kabrini ziyaret gibi nice sosyal organizasyonu düzenli olarak Galatasaraylı taraftarların katılmasını sağlayarak, Türkiye’de bir ilke daha imza atmanın yanında, ultrAslan’a dünyadaki sosyalitesi en yüksek taraftar grubu olma özelliğini de kazandırmıştır. Alpaslan Dikmen, Galatasaray’lıların abisi. hatta yaşı aynı olanların bile çoğunun sanki öz abisiydi.. Zengin ile fakir arasında, liseli ile lisesiz arasında, anadolu ile istanbul arasında, iyi ile kötü arasında, okumuş ile cahil arasında, kapalı ile açık arasında, taraftar ile yönetim arasında, sarı ile kırmızı arasında ihtişamlı bir köprüydü.

Şimdi bir cümleyle “o köprünün taşlarından biri de sizlersiniz.” O, zerreler halinde sizlere dağılmış ve ışıklar halinde gözlerinize yansımıştır. Ölümlü vücudu Kabrinde … Fakat ruhu ve aşkı sizin yüreklerinizdedir. Sözlerime son verirken kendisini bir kez daha rahmetle anıyor, Allah’tan mekanını cennet eylemesini diliyorum. Alpaslan’ın ruhu üzerinize olsun. Sevgi ve Saygılarımla… Osman Özütler uAES – ultrAslan Eyüp Sultan Başkanı


FORMASI ŞORTUNUN İ


İÇİNDE OLAN ASLANLAR!



Gökhan Yavuz ve Raşit Ek

Gökhan Yavuz 30 yaşındaydı, Raşit Ek ise 20. Bayram günü öldüler. G.Saray’ın stadı için öldüler. G.Saray’ın boynunun borcudur bu iki işçi kardeşin adlarını yaşatmak. GÖKHAN Yavuz 30 yaşındaydı. Raşit Ek 20 yaşındaydı.Bir bayram günü, akşam üzeri, Galatasaray’ın Seyrantepe’deki yeni stadı için kanalizasyon kazısı yaparken öldüler. Bayram günü öldüler. Galatasaray’ın stadı için öldüler. Gökhan ve Raşit, Galatasaray nice bayramlar yaşasın diye, bir bayram günü öldüler. Galatasaray’ın boynunun borcudur bu iki işçi kardeşin adlarını yaşatmak. Haber ulaştığında içim daraldı, ruhum karardı. Zayiat olmasınlar Twitter’a not düştüm “Adları keşke yeni stadın iki kapısına verilse. Gücümüz yeter mi, deneyelim mi?”Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Karşıyakalısı... Takım tutanı tutmayanı “Deneyelim, yanındayız” dedi... Deniz Ülke Arıboğan, Ali Atıf Bir, Bülent Timurlenk, Bener Onar gibi eli medyada kalem tutanı, spor seveni ve sevmeyeni “Yürü” dediler. Gökhan Yavuz ve Raşit Ek bir bayram günü, kanalizasyon kazısı yaparken Galatasaray’ın yeni stadı için öldüler. Büyük inşaatlar için normal kabul edilen zayiat olarak, bir küçük haber haber olarak düşmesinler tarih toprağına. İsimleri iki kapıya verilsin. Mutlulukla analım Mutlulukta, kederde analım iki kardeşimizi. Zor mudur? Yetki mi gerekir? İkna mı gerekir? Kampanya mı gerekir? Öldü arkadaşlar bir kanalizasyon kazısında; vicdan gerekir. Haydi Galatasaray, yaşat adlarını, üzme bizi... Raşit 20 yaşındaydı, Gökhan 30... Bir bayram günü öldüler. Daha lafa gerek var mı? / KANAT ATKAYA


Avrupa’da ayın fotoğrafı Barcelona - Atletico Madrid maçında Ujfalusi’nin Messi’ye son dakikalarda yaptığı bu hareketti. Şüphesiz Messi’yi o an Tanrı korudu...

Türkiye’de ise Milan Baros oturarak attığı gol ile uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir gol attı. Sağ, sol, kafa: o bir makina...


O zaman bizim futbolumuzun harfleri ne?

Enteresan bir icattır futbol. Çıplak ayaklar, farklı tenlere koyulan ambargolar, savaşlar, kavgalar, inişler, çıkışlar ve tenekeden toplar bile görmüştür ama sonunda hep sevinçler, haklılıklar, kazanılan şampiyonluklar ya da aşk benzeri, tohumsuz da yeşerebilen soyutlukların tümü olmayı başaran bir şey olmuştur hep içimizde ve içerilerimizde. Lakin her olum, bir olumsuzluğu getirmeye mahkumdur tabiatın kanununda. Peki futbolun da olumsuzlukları var mıdır? Yoksa tüm olan biten yine insan işi midir? Futbolun olumsuzlukları belki yok denilecek kadar azdır ama(varsa da birisi çıksın öğretsin lütfen) insan ihtiyaçlarının futbola katmış olduğu olumsuz olumsuzluklar vardır. Sorun galiba en başta. Galiba adının konmuş olmasında. Yani harflere dökülmüş hali. Yani futbolun kendisi. Birileri çıkıp bir şeyin adını

koyarsa, hele ki bu bir icatsa, birileri de çıkıp bunu kopyalar ve yapıştırır. ‘Evet’ sözcüğünün karşıtını bulmak ne kadar zor olmuştur ki? Bu sanki bunun gibi bir şey... Ya da aslında tam olarak bunun gibi şey değil galiba. Düşünsenize birisi çıkıp 4-3-3’ü bulmuş, biriside, yalnız Malouda’sı ve Anelka’sı olan birisi, bunu uygulamış ve başarılı olmuş. Biz ne yapmışız peki? Sanki bizde de bunlar varmışcasına 4-3-3 diye diretip eylül ayını bile göremeden son dakikada Avrupa’ya veda etmişiz. Yani icadın kopyasını kopyalamışız ama bir türlü yapıştıramamışız(!) O zaman bizim futbolumuzun harfleri ne? Yoksa biz eksik miyiz? Teknik adamlar, yani Arsene Wenger gibiler istatistik tutmayı adet edinmiş bizde bunu hemen, herkes gibi kopyalamışız. Futbol programlarında sadece sayıları, verileri konuşur olmuşuz. Peki ama 2000’de, Kopenhag’da kim

neyi sayıyordu? Hangi verinin kim için ne önemi vardı? Onuda geçtim; duygu yükü sayılabilir bir şey midir? Demek ki yine düzgün yapıştıramamışız!.. O zaman bizim futbolumuzun harfleri ne? Yoksa biz kesit miyiz? “Suni çimde oynamak bizim futbolcumuz için hep zor olmuştur” diye beyanda bulunduktan hemen sonra patates tarlalarını kopyalamışız bir de İnönü’ye, Atatürk stadına yapıştırıp üzerinde Q7’yi, Guti’yi, Baros’u ve Pino’yu oynatıp başarının hemen gelmesini beklemişiz(!) O zaman bizim futbolumuzun harfleri ne? Yoksa biz kayıp mıyız? Yurtdışındaki kulüp yönetim biçimlerini kopyalamışız (ilk ithal anayasa örnekleri gibi) ama uygularken teknik direktörün bile hep işine karışmışız. O zaman bizim futbolumuzun harfleri ne? Yoksa biz yazık mıyız?

EMRE KARATAŞ / BASİTOYNA BLOG


BASİTOYNA Köşesi: Profesyonel Futbol; Dennis Bergkamp

İzlettirdiği müthiş goller, Hollanda futbolundaki yeri ve prof başlayıp Arsenal’e uzanan müthiş bir kariyer.Hollanda gibi f önünde başlar onun için futbol. Ailecek futbol fanatiği olan ismini verir. 12 yaşında Ajax gibi alt yapısıyla ünlü bir kulüb

Ajax’ta henüz 17 yaşındayken Cruijff tarafından sahaya sür narda oturur. Bir sonraki sezon daha iyi geçmiştir, artık tak da domine etme noktasına gelmiştir artık. Ve böylece Holla transfer olur ama orada geçirdiği iki sezon hiç beklediği gib arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlar İnter’den kopma noktasına noktasına gelmiştir. Bir sezon sonra takımın başına geçen A için. Arsenal’e transferi 1991 Heysel faciasından sonra İngi öncü olmuştur ve Arsenal’in durgunluk döneminden çıkmas taraftarı için. 2005 yılında Wenger’in 30 yaş üstü futbolcul bir yıl daha Arsenal formasını terletir. Bu duruma rağmen W için, daha da önemlisi Wenger için ne kadar değerli olduğu bir yere sahip olan Arsenal takımının taraftarları Highbury’n

Bergkamp’ın Hollanda Milli Takımı kariyerinde oynadığı 79 maçta attığı 37 gol onu, o dönem en golcü fut Attığı nice gol hafızalardadır.

“Dennis Bergkamp gol attığında o normal bir gol statüsünde değildir. İşte bu yüzden biz onun attığı golle

Hatta Henry’nin onun hakkında söylediği bu sözler gollerinin ne kadar değerli olduğunun bir başka ispatı

Bergkamp içi söylenecek çok şey var, “Buz Adam” lakabı söylenebilecek en güzel şey. Henry’yle yanyana “Birlikte oynamayı hayal edebileceğiniz en iyi ortak. O’nunla konuşun ve sonra da oturup izleyerek futbo nezlinde ne kadar kolay olduğunu ortaya koyuyor.

Futbol kariyeri bu kadar şaşalı olan birinin jübilesi de basit olam tra vuruşunu babası ve oğluyla birlikte yaptı. Kariyerine başladı oyuncularıyla oynanırken ikinci yarı tam bir efsane resitali olur. Ajax’ta De Boer kardeşler, Johan Cruijff, Van Basten gibi isimler

Hollanda’nın yetiştirdiği en önemli forvetlerden Dennis Bergkam


fesyonel anlayışıyla herkesi kendine hayran bırakan bir isimdi Bergkamp. Attığı nice goller ve Ajax’tan futbolu bol bol besleyen bir ülkede, 1969 yılında doğar ve Amsterdam’ın batısındaki bir apartmanın bir ailenin çocuğu olmak kuşkusuz onun için de bir şanstı. Ailesi Denis Law’dan esinlenerek ona Den(n)is be dahil olur ve artık onun için kariyer başlamıştır.

rülür ve kariyerinin ilk maçını Roda karşısında oynar. Aynı sezon Uefa Kupa Galipleri Kupası finalinde kekımın değişmez oyuncuları arasındaki yerini yavaş yavaş almaya başlar. Hollanda Ligi’nde gol krallığını anda futbolu büyük bir yeteneği daha dünyaya sunmuş olur. 1993 yılında Wim Jonk’la birlikte İnter’e bi geçmemiştir. İtalya’daki defansif oyun, Hollanda’dan sonra kolay olmamıştır ve medyayla, takım a getirmiştir Dennis’i. 1995 yılında Arsenal’e £7,5 milyon karşılığında transfer olur, kariyerinin dönüm Arsene Wenger ile artık Arsenal’in efsaneleri arasındaki yerini alması hiç de zor olmayacaktır Bergkamp iltere’ye gelen ilk Dünya çapındaki futbolcu ünvanını vermiştir Dennis’e. Onun transferi birçok transfere de sında büyük katkı sağlamıştır. Büyük başarıların ve kupa dolu yılların habericisi niteliğinde olmuştu Arsenal lara bir yıldan fazla kontrat yapılmaması kuralı Dennis’le bir yıllık sözleşme yapılmasına neden olur ve son Wenger’in onun hakkında “Bergkamp’ın yerini hiçbir zaman dolduramayacağım.” sözü Bergkamp’ın Arsenal unu gösteriyor. Bu sezon içinde Barcelona’yla oynanan Şampiyon Ligi Finalini de gördü. Kariyerinde önemli nin son yıllarında kutladıkları “Taraftarlar Günü”nün adını “Dennis Bergkamp Günü” olarak değiştirir.

tbolcu yapmıştır. Bu gollerin içinde onun adına en değerli gol muhtemelen Arjantin’e 1998’de attığı goldür.

ere ‘Dennis Bergkamp Golü’ deriz.”

ıdır. Newcastle’a attığı müthiş gol ise gelmiş geçmiş en iyi 4. gol seçilmiştir.

a yıllarca oynamış ve onunla takıma birçok başarı kazandırmış bir isim Bergkamp. Henry’nin ona ithafen; olu görün.” kullandığı bu cümleler aralarındaki uyumun ne kadar üst seviyede olduğunu ve bunun Henry

mazdı. Kariyerinin en güzel anını belki de jübilesinde yaşadı. Arsenal’in yeni açılan stadı Emirates’te sanığı Ajax ve kariyerini noktaladığı Arsenal takımlarının karşılaştığı jübile maçında ilk yarı mevcut kadro Her iki takımında efsane isimleri sahne alır. Arsenal’de Ian Wright, Viera, Seaman gibi isimler oynarken, r sahaya çıkar.

mp, benim de saygı duyduğum efsanelerin başında gelir. “Profesyonel Futbol”un karşılığıdır Bergkamp.

BASİTOYNA BLOG Sertaç Murat Kılıç

http://basitoyna.blogspot.com/2010/09/profesyonel-futbol-dennis-bergkamp.html


YENİDEN YAPILANAMAMA! Devrim Yalın

Adnan Polat ve Adnan Sezgin’in düşünce olarak yaratıcıları oldukları ve uygulama kısmında Feldkamp’ı dahil ettikleri kadro revizyonunun dördüncü sezonundayız. Revizyonun başladığı ilk sene Adnan Sezgin bu yapılanmanın etkisinin 5 sene, Adnan Polat ise 10 sene süreceğini iddia ediyordu. Kadro yapılanmasının ilk çarpıklığı açıklamalarda başlamıştı ve uygulamalara yansıması pek uzun sürmedi. Çünkü projeyi oluşturan tek etken, daha önce aynı ekip ile benzer bir revizyon gerçekleştirmiş olmalarıdır. Revizyon hakkında yapılan açıklamaları kısa kısa hatırlamak fayda sağlayacaktır. Adnan Polat’ın %90 oranında değişen kadro yapısını öne sürerek, artık en fazla 2-3 transfer yapılacağını ve kadronun bu şekilde tüm kupaları

kaldırabilecek bir yapıya sahip olacağını öne sürmesi. Ardından yaz döneminde transferlerin yarattığı olumlu havanın etkisinde kalıp, transfer popülaritesi yaratmaya başlayan bir anlayışa dönmesi. Aynı sezon, bir sonraki sezonun transfer dönemini değerlendirirken yıldız ve yüksek ücretli oyuncu alınmayacağını ve bu tür beklentilere girilmemesi gerektiğini söylemesi. Bu tür açıklamalar eşliğinde girilen sezon ise, Galatasaray’ın transfere en çok para harcadığı sezonlardan biri olmuştu. Rijkaard, Keita ve Elano hamleleri ise yaptığı açıklamalar ile hiçbir paralellik göstermiyordu. Salt açıklamaları bir tarafa bırakarak, yapılan uygulamaları değerlendirdiğimizde durum pekte farklı değil. Yeniden yapılanmanın Feldkamp liderliğinde gerçekleşeceğini ve onun takıma oturtacağı Alman ekolü ile büyük başarılara ulaşılacağı dile getiriliyor ve işin bununla sınırlı kalmayıp, Feldkamp’ın alt yapıya yeni bir kimlik kazandıracağı belirtiliyordu. Feldkamp’ın sezonun sonlarına doğru teknik direktörlük görevinden istifa edişi hiçbir şeyi değiştirmemiş ve bir sonraki sezonun teknik planlaması Feldkamp ile ortaklaşa yapılmıştı. O da 5-1 biten Leverkusen maçının etkisiyle Skibbe’yi önermişti. Aynı sezon 6 aylık bir kontrat ile teknik danışmanlık görevi altında kulübe geri dönen Feldkamp’ın, bu süre zarfında alt yapıyı “geliştirmesi” ve hocaları eğitmesi bekleniyordu. Tüm bunlar yetmiyor Feldkamp, Galatasaray’ın rakiplerinin maçlarını izleyerek teknik ekibe rapor sunuyor ve kulübe bir sonraki sene için oyuncu izliyordu. Bir sonraki sezon ise çarpıklıkların tavan yaptığı sezondur. Sportif direktörlük konusunda hata de nilemeyecek hamleleri incelemek için, kronolojik giden yazıyı burada biraz sekteye uğratmak gerekiyor. Revizyonun ilk senesi Adnan Sezgin’in sportif direktörlüğü çerçevesinde gerçekleşmişti. Bir sezon sonra bu görevi Adnan Sezgin ve Haldun Üstünel ortaklaşa üstlenmişler ve bu sezondan sonra Haldun Üstünel bu görevin büyük bir bölümüne sahip olmuştu. Çünkü Adnan Sezgin’in teknik yapılanmadıki rolü yerli oyuncular ile sınırlandırılmıştı. Bir sonraki sezon, yani şu an hala devam etmekte olan 2010-2011 sezonunda ise, Adnan Sezgin yine sportif direktörlük görevini tek başına yürütmektedir. 4 sene ve 4 sportif direktör hamlesi. 2 kişi ile 4 farklı hamle yaratabilmek muazzam bir beceri. Tüm hamlelerden sonra yine ilkine dönmek ise tam bir muamma. Hazır rakamlar ile çarpıklıkları dile getirmişken devam etmek faydalı olacaktır. Yeniden yapılanmanın ilk senesinden, bu sezona kadar yapılan kaleci hamleleri 6’dır. 4 senede 6 kaleci hamlesi ve transfer edilen 4 kaleciden sadece bir tanesi şu an kadroda. 6 hamleye rağmen, kısa bir sure öncesine kadar hala görev alan oyuncu ise tüm bu hamlelerden önce kadroda bulunan Aykut’tu. Bir diğer mevki ise; sol bek. Orhan Ak, Volkan Yaman, Ferhat Öztorun, Hakan Balta, Alpaslan Erdem, Çağlar Birinci ve Insua. 4 sene içinde 7 sol bek hamlesi. İlk sene takımdan iki bek gönderilip, iki bek transfer edildi, bir sezon sonra ise bu iki hamleyi gerçekleştiren Adnan Sezgin Alpaslan’ı transfer etti. Ertesi sezon Volkan Yaman alacaklarına karşılık bonservis bedeli olmadan Eskişehirspor’a verildi. Bir sezon sonra ise alt yapıdan kiralık ve bonservis bedelleriyle bir grup oyuncu + para karşılığı Çağlar transfer edildi. Bu transferden sonra yine bir sol bek Insua’nın transferi gerçekleşti. Tüm bu 7 hamlenin tek bir isim tarafından; Adnan Sezgin tarafından gerçekleştirilmiş olması ise pekte ilginç değil. Oyuncu sirkülasyonunun yarattığı olum-


suzluk ve transferlerin maddi boyutu düşünüldüğünde durumun daha da vahim olduğu anlaşılıyor. Sol bek için bu kadar hamle fazlalığı varken forvet konusunda tam tersi bir durum söz konusu. 3 sezondur takımın oynadığı tüm oyun anlayışlarında büyük bir rolü olan bir oyuncu haline gelen Baros’un, tam anlamıyla alternatifi olabilecek bir oyuncu transfer edilmedi. 4 sezon, 4 teknik direktör, 2 farklı ekol ve 2 farklı alt yapı yenileme projesi.

Yönetim bu kadar yanlıştan ders çıkarmış mıdır bilinmez, ancak ders çıkarılmışsa da bunların uygulama bakımından bir etkisinin olmadığı çok açık. Rijkaard’tan yararlanmak adına, onun isteklerini gerçekleştirmeyi seçmek yerine, Rijkaard’ı bir efsane haline gelen “ülke şartlarına” uydurma çabası yeni sorunların başlangıcını oluşturdu. Ortada çok açık birşey var ki; o da yönetimin Rijkaard’ın işine müdahale ettiğidir. Oynatmak istediği futbol ve kadro yapılanmasında Rijkaard’ın değil, yönetimin istedikleri oluyor. Bunda A. Sezgin’in büyük bir rolünün olduğunu eklemek lazım. İlk senesinde gözden çıkardığı oyuncuları, ertesi sezon oynatmak istediği anlayışı değiştirerek ve kendisinin dahi izlemekten zevk duymadığına emin olduğum bir anlayışa adapte ediyor olması Rijkaard’ın tek başına almış olduğu bir karar olamaz. Oyun anlayışının değişmesi, istemediği oyuncuların takımda kalması, transferlerin son derece geç yapılması, istediği oyuncuların transfer edilmemesi ve tam olarak istediği mevkilere transfer yapılmaması durumun ne kadar kötü olduğunu özetliyor. Peki tüm hamleler Rijkaard’ın istekleri ile uyuşmuyorsa Rijkaard neden buna itiraz etmiyor ? Yapılanma hakkında yapılan konuşmalarda Rijkaard ile yönetim arasında bazı tartışmaların yaşandığı ve bir şekilde Rijkaard’ın ikna edildiği çok açık. Rijkaard’ın istifa etmek yerine ikna olmayı seçmiş olması ise, olası bir tazminattan dolayı tercih edilmiş bir davranıştır. Cana transferi A. Sezgin’in her transferinde büyük önem taşıyan menejerlerin aracılığı ile gerçekleşen bir transfer. Pino ise tipik Carrusca transferi mantığı öne çıkarılarak yapılmış bir hamle. Genç takımlarda ön plana çıkmış, yaşı ilerlemesine rağmen beklenen patlamayı yapamamış iyi yetenekte ama vasat altı mental özelliklere sahip bir oyuncu profili. Carrusca ve Pino’nun benzerlikleri bunlar. Daha önceden bir çok kez transferi haberi çıkan Jan Polak’ın son transfer döneminde de tekrar gündeme gelmesi. Bundesliga’da son iki sezon çok iyi işler yapmış ve ligin en iyi oyun kurucularından gösterilen Lincoln ve Misimoviç transferleri. Yapılan transferlerin Rijkaard görevde olmadan önce yapılan transferler ile neredeyse %100 benzerlik göstermesi ve Rijkaard’ın ilk senesinin son 6 haftasında bir sonraki seneye hazırlık olarak oynattırdığı oyun şablonuna uygun hamlelerin gerçekleştirilmemesi kadro yapılanmasındaki sorunu net bir şekilde açığa vuruyor. Gelecek, devrim ve sabır kelimelerinin bol bol tüketilmeye başlandığı Rijkaard döneminde, oynanan oyun ve yapılan transferler artk bu sözleri kullandırmamaya başladı.


Adnan Sezgin’e göre 5, Adnan Polat’a göre ise 10 yıllık kadro yapısının büyük bir kısmını oluşturacak hamlelerin yapıldığı dönemde transfer edilen oyunculardan sadece 3’ü bugün kadroda. Barış Özbek, Hakan Balta ve Servet Çetin. Aykut, Arda, Ayhan ve Sabri ise o dönemden önce de takımda bulunan oyuncular. Servet’in geçen seneden itibaren kadroda düşünülmediğini , ancak yönetimin Rijkaard’a oynatması konusunda görüş bildirmesinden sonra kadroda kaldığını hatırlatalım ve bu oyuncuyu yedek olarak nitelendirelim. Ki sonra olaylardan sonra da ilk 11’de oynayıp oynamayacağı şüpheli durumda. Barış yine yedek oyunculardan biri ve Hakan Balta sakat olmasına rağmen banko oyuncu diyebileceğimiz bir konumda. Revizyonun 4. senesinin başında, kadronun kemik yapısını oluşturacağı söylenerek transfer edilen oyunculardan sadece bir tanesi takımda banko oynayabiliyor. Hal böyleyken UEFA alan kadronun Adnan Polat döneminde oluşturulduğu sık sık gündeme getirilip, hala bu yeniden “yapılanmadan” medet umulur hale gelinmiştir. Futboldan anlamadığı yaptıkları açıklamalardan ve uygulamalardan son derece belli olan, teknik direktörün işine karışmaktan hiçbir şekilde kaçınmayan ve futbolda özgün kararlar üretemeyip her seferinde eleştirdiği basının haberlerine gore uygulamalar yapan bir başkan ile futbolda başarı sağlanamayacaktır. Pazarlama projelerine destek baabında, stadın kullanımından sonra herşeyin farklı olacağı dile getirilmektedir. Elbette finansal açıdan işler daha iyi duruma gelecektir, ancak yeni stadyum sportif başarının garantisi olamaz. Dünya üzerinde böyle bir örnek yok. Seyirci baskısı ile veya yeni stadın motivasyonu ile en fazla 6-7 maç kazanabilirsiniz. Stadyumun devre girmesi, yönetimin futbol bilgisini yukarı çıkarmayacaktır. Yine benzer hamleleri daha büyük finansal kaynak ile yapmaya çalışacak ve ortaya daha karamsar bir durum çıkacaktır. Futbolda dünya bazında bir kulüp olduğunu iddia edip, futbolun yönetiminde futbol bilgisine güven duyulacak bir kişi dahi yoksa ve buna rağmen teknik direktörün işine bile karışılıyorsa iyimser olabilmek pek mümkün olmuyor. Nasıl Yiğit Şardan reklamcı olduğu için kulüpte reklam işlerini üstleniyorsa, nasıl ihtisas alanına gore görev dağılımı yapılıyorsa futbolda da bunun olması gerekiyor işte. Gazetelerden Barcelona haberlerini okuyarak, Barcelona yapılanmasını taklit etmeye çalışmak kulübün yapılanmasındaki en büyük kaynak olamaz.

G S C İ M B O M

/

2 0 1 0


YENİ TRANSFERLERİMİZE

BAŞARILAR DİLERİZ!


Galatasaray taraftarı şuna dikkat etsin. Daha önceki maçları ve bu maçı baz alsınlar. Cana oyundan çıkana kadar, Galatasaray oyunu hangi bölgede oynadı, rakip yarı alanda mı oynadı? Yoksa kendi yarı alanında mı oynadı? Cana çıkıp, Mustafa girdikten sonra baksınlar bir de. Galatasaray oyunda nasıl geri çekildi, maç nasıl Galatasaray yarı alanında oynanmaya başladı. Galatasaray nasıl gol yedi?

CANA VARMIŞ!

Ali Turan da yine keza hak ettiğini buldu. Ben Galatasaray’a attım kapağı derseniz, lig öncesi bu kadar kilo alırsanız, 3-4 maç takımı yakarsanız, Galatasaray gibi camialarda bir sonraki şansı biraz zor bulursunuz. Çağlar solbekte iyileşecek, Hakan gelecek ikisi de solbek ve stoper oynayabilen oyuncular ve Gökhan Zan da var. Devre arası stoper yedeğinde sıkıntı çeken Trabzonspor’a bir miktar para ve Ali Turan verilip Selçuk alınmalı. Ayrıca Elano bu düzende oynayamayacaksa satılmalı, sorun çıkaracaktır çünkü ilerde.

Mustafa – Ayhan ikilisi sürekli kaçak dövüşüp takımı geri çekiyor demiştim. Bugün Cana ve Ayhan’ın üstün performansıyla Galatasaray rakibini sıkıştırdı ve yetenekli oyuncusu Baroş sayesinde de 40 dakikada rakibinin fişini çekti. Aslında iş basit. Galatasaray köprüsü, yani ortasahası… Yani savunma ile hücum bölgesi arasındaki pas bağlantısını sağlayan ikili… Topu hücum bölgesinde ne kadar tutabilirse, topu hücum bölgesine ne kadar çabuk ve etkili aktarabilirse Galatasaray hücumdaki etkili silahlarıyla o kadar çok gol atar. Belediyespor maçına kadar Galatasaray’ın hiçbir maçta yapamadığı işte buydu. Hücum bölgesine yeterince pas iletememek. Ve Cana’yı gördük bu maç. Mümkün olduğu kadar mücadele etti, henüz yeterince hazır da değil ve kazandığı topları çabuk kullandı. Çabuk ve dikine! Öyle mıy mıy dön yana, dön geri değil. Buna rağmen eve geldim, arkadaşım aradı, “aç televizyonu malum adam Mustafa’nın Cana’dan farkı yok diyor” dedi. Açmadım tabi, hiç çekemeyeceğim ama doğrudur. Bazı futbol fakirleri Sunderland kaptanıyla, Fransa liginde en üst seviyede futbol oynamış adamla, Mustafa Sarp’ı bir tutmaktan çekinmeyeceklerdir. Ya bu insanlar kör cahildir. Göremiyordur. Yada yanlıdır. Yabancı faşistidir. Çünkü yerlilerin yarın öbür gün yüzüne bakacaklar, yabancıya istediğini söyle dur… İnsanların ekmeğiyle oynuyorlar, futbol cahili dolu ülkemde kaliteli yabancı oyuncuya karşı olumsuz bir algı oluşturuyorlar. Elano’yu yemek için yapmadıkları, uydurmadıkları haber kalmadı, bakın şimdi bir tane Elano haberi var mı? Yok. Mission Complete çünkü… O görev tamamlandı,

etti. A2 takımdan A takıma yükselmeli ve Sabri’nin sağbekteki yedeği olmalı artık. Bunu hak etti.

şimdi sırada Cana var, 2-3 hafta sonra Misimoviç de olacak. İnsua da şimdiden başladı… Trabzonspor’da ligin en ekstrem performanslarından birini sergileyen Selçuk İnan’ın sene sonu sözleşmesi bitiyor. Böyle çift yönlü, böyle oyun kuruculuk meziyetleri olan yerli bir oyuncu bulamaz Galatasaray. Nuri 13-14 milyon dolardan başlar. Gökhan İnler yine keza. Hamit daha gelmez… Ama Selçuk alınabilir. Serkan Kurtuluş 2 haftadır oynadığı futbolla terfi almayı hak

Selçuk İnan’ın yedeği Ayhan Akman, Cana’nın yedeği Mustafa Sarp ve Barış olabilir. Barış ayrıca sağbek de oynayabilir, çok zor bir durumda kalırsa takım. Önde top tutabilen Arda da takıma katılınca Pino daha faydalı olacaktır, delici özelliklerini kullanacaktır. Yetenekli ama sorunlu bir oyuncu Pino. Hem Aydın hem Pino top tutabilen tipte değil, uçup giden tipte biraz mental olarak eksik kanat oyuncuları. Bu da takımı ilerde top kullanmada olumsuz etkiledi. Misimoviç’in soluna Arda geçince Pino da daha serbest ve uyumlu bir futbol oynamaya başlayabilecek. Arda’nın yedeği Serdar Özkan, Pino’nun yedeği Aydın olabilir. Misimoviç’in yedeği Kewell ve Emre Çolak da var. Baroş’un yedeğine yine o tarz 20 yaşında bir genç alacağını söylemişti Adnan Polat. Hem yabancı kuralı hem sistemin oturması için Selçuk İnan transferi devre arası çok ama çok önemli.

EXTENSOR / Sinan Yılmaz


KlasikFutbol Köşesi:

Futbol Romantizmi, Futbol Realizmine Karsi

Romantik futbol eleştirilerinin genellemesindeki fikir “artık öyle futbol oynanmaz, defansif de olacak ve beğeneceksiniz” fikri. Defansif oynanacak, fazla sert olacak ve siz de seveceksiniz. “Artık futbol bu” fikri. Sözüm ona “Realist” futbol fikrinin temeli bu. “İşler hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak” onlar için. Olabilir, işler eskisi gibi olmayabilir taktik açısından. Romantik dediğiniz insanlar da bunun farkında, sadece negatif bir eğilim görmek istemiyorlar, pozitif bir futbol istiyorlar. Oyunun geçmişe dönmesini değil, daha da ileri gitmesini istiyorlar. Bu doğrultunun güzel oyuna kaymasını istiyorlar. Günümüz futbolu gitgide daha az zevk vermeye başlıyor bana. Bu blogun tematik olmasındaki etkenlerden biri de bu tabiî ki. 90’lı yıllardaki futboldan aldığım zevki 2000’lerde almadım, 2000’lerde aldığımı da 2010’da almıyorum. 70’li ve 80’li yılların maçlarına baktığımda ise daha büyük keyif alıyorum. Ama 60’lardan aynı zevki almıyorum misâl. Bu geçmişe bir özlem de değil yani, döngüsel bir süreç. Futbolun endüstriyel yolunu, oyuncuların eskisinin iki katı koştuğunun/mücadele

ettiğinin, çok daha büyük paralar döndüğünün ve artık teknik adamların başarılı olmak için kazanmak gerektiklerinin farkındayım. Bu yüzden de teknik adamlar kendilerini koşullandırıyor ve yer yer defansif oynuyorlar, yer yer sıkı alan kapatıyorlar. Rakiplerinin açıklarını bekliyorlar. Onları da elbet anlıyorum ama seyirci olan bizlerin onları neden desteklendiğini anlamıyorum sadece. Adam elbette taktiğini kazanmak üzere kurar, ama onun güzel oyunu öldürerek kazandığı maç, seyirci bünyesinde nasıl bir zevk verir anlamıyorum. Eski zevkimi geri isteme hakkım var; yoksa futbolu izlememe gerek kalmaz. Romantizmse, romantizm; hatta ütopizm bile bazı insanlara göre. Evet, ben “2010 Hollanda’sının Total Futbol’un dedelerine ihanet ettiğini” düşünüyorum ama Total Futbol oynamadıkları için değil, güzel futbola sırt çevirdikleri için. Futbolun evriminin defansa ve fizik gücü üstün olanın üstünlüğüne yönelmesini istemiyorum. Bu kötüye evrilmeyi terse çevirecek hamleyi destekliyorum. Total Futbol, Joga Bonito gibi akımları/sistemleri oluşturmanın zorluklarından haberdarım,

hatta günümüzde uygulayacak takım yok derseniz de bir ölçüde katılırım ama ben bir takımdan güzel oynamasını beklerim her zaman. Ben bir seyirciyim; gol isterim, güzel futbol isterim. Antrenörün nasıl kazanması gerektiğini hesaplamasına itirazım yok, Mourinho veya X teknik adam, defansif yada görece olarak geride daha organize oynayarak kazanabileceğini gösteriyor zaten. Çok başarılı olanlar da var. Ama bir seyirci olarak bu beni ilgilendirmiyor; onun zaferleri seyir zevkime bir gram etki etmiyor, ben de futbol izleme isteği yaratmıyor, aksine isteğimi son derece geriye çekiyor. Görmek istiyorum güzel pasları, müthiş driplingleri, ofansif oyunu. Mourinho’ya ya da Marwijk’e hak vermem bu yüzden mümkün değil. Total Futbol, Joga Bonito, Yakışlı Futbol ve yahut herhangi göze hoş gelen bir futbolu görmeyeceksem, futbolu görmemin bir anlamı yok çünkü. Bir akım savunucularının desteğiyle hedefine ulaşabilir ancak. Lâfın gelişi “Realist” olup bunu kabulleneceksem, televizyonu kapamam veya Fatmagül’e tecavüz edenleri, Metin Akpınar’ın göbeğini izlemem gerek...

KLASİKFUTBOL / Kaan Kavuşan


ÜYELERDEN İLGİNÇ YORUMLAR Guti’nin transferinden sonra forumda konuşulan en göz önündeki konu Elano’nun aldığı ücret oldu. Herkes bir yorum yaparken Onur arkadaşımızın şakadaki mübalağayı belirttiği nokta dikkat çekici; Namık Zengin: “Guti 2.7 milyon avro alacakmış. Şaka gibi geliyor bana bu.” Ve buna verilen cevap; Onur Can Akbaş: “Neden? Elano 3.250 alıyor bu eşşek şakası o zaman?” *** Mustafa Sarp’ın performansına eleştiride sınır tanımıyoruz elbette. Ama bu eleştiriyi yapan bazı arkadaşlarımız Rijkaard’ı da suçlu çıkarıyor. Zaten son günlerde her şeyin suçlusu oldu adam, bir de Mustafa Sarp gibi bir konuda zan altında kalıyor. Üst üste alıntılanan ve son ikisi ironi içeren mesajlar şöyleydi eleştirinin bir noktasında; 1-Duran Çalan: “Suç Sarp’ta değil arkadaş. O adam elinden geleni yapıyor. Suç ona mahkûmmuşuz gibi her maç banko oynatan Rijkaard’dadır.” 2-Sertaç Murat Kılıç: “Suç Rijkaard’ta değil arkadaş. O elinden geleni yapıyor. Suç ona mahkûmmuşuz gibi her maç banko takımın başına koyan yönetimdedir.” 3-Emir Satriani: “Suç yönetimde değil arkadaş. Onlar elinden geleni yapıyor. Suç onlara mahkûmmuşuz gibi her maç banko takımı yönettirdiğimiz biz taraftardadır.” *** Forumda açılan bir konu şöyledir; “Ben mi Galatasaray mı?” Bu soruyu sevgiliniz sorsa ne yapardınız diye bir soru aslında. Refik’in verdiği cevaptaki ikileme kuşkusuz en dikkat çekici mesajı veriyor; Refik Akkülah: “Böyle kel alaka bir soru soran sevgilinin kulaklarından tutup sallasan fıloş fıloş ses çıkar.” *** Aykut’un formsuzluğu, kötü performansı artık taraftarı çileden çıkarır olmuştu. Yaptığı hatalardan ders çıkarması konusunda uyarılar ve temenniler varken Eray arkadaşımız bu konuyu farklı bir yere bağlar; Eray Ak: “Aykut hatalarından derse gire gire profesör oldu.” *** Rijkaard’ı destekleyenler ve desteklemeyenler diye bir gruplaşma yaşanırken Rijkaard’ın kalitesi, değeri ve önemini ortaya koyan Onur arkadaşımız olaya çok farklı bir boyut kazandırmıştır; Onur Albakar:” Sonuna kadar Rijkaard ulan. Messi görmüş bir adamdan söz ediyoruz. Sahabe gibi bişey.


Rosicky ve Ledesma transferleri faydalı olur mu? Cevabı çok çok dolaylı bir yoldan Salih Erdoğan verir; Salih Erdoğan: “Çok saçma bir haber. Öyle saçma bir takas olmaz.” *** Bilica’nın penaltı noktasını eşelemesi konusunda onca espri gördük ama artık doruğa ulaştığımız mesaj da bu oldu.Lugano’nun Roma’ya transfer olacağı iddiası konuşulurken; Eray Ak: “Bilica , luganonun kuyusunu kazmış diyorlar.” *** Rafinha’nın Genoa’ya transferine üç farklı yorum. Ama işin esprisi bu yorumların peş peşe gelmiş olmasında. Murat Durgun yine noktayı koyar; 1-Emre Ateş: “Çok iyi transfer.” 2-Mustafa Hasdeniz: “İyi transfer.” 3-Murat Durgun: “Transfer.” *** Aykut’un hataları konusunda herkes yorum yapıp eleştirirken en sonunda Aykut da söz hakkını kullanmaya karar verir. Aykut’un demeci; “Ne zaman gol yense hemen kaleciye bakılır.” der ve forumdan yükselen birkaç ses de şöyle der; 1-Mert Erak:” Bence Sabri’ye bakalım.” 2-Nuri ÜLGER:” Yan hakeme de bakmak gerek tabi.” 3-Çağlar İpekli:” Masöre mi bakacaklar ?” 4-Sertaç Murat Kılıç:” Kaleye bakacak halim yok.” *** Dünya Şampiyonası öncesi milli takım Adidas Cup altında bir hazırlık turnuvasına katılır. Sırbistan’a 83-70 boyun eğdikten sonra Alpas Asma isimli üyemiz uzunca bir değerlendirme yapar. Değerlendirmenin bir kısmında şöyle bir cümle kurmuştur; Alpay Asma: ” Sıbistan çok iyi bir şekilde özelliklerini kullanırken biz ise tam bize yakışır şekilde kaos futbolu oynuyoruz. Savunma biraz dağılınca bitiyor işimiz…” Kaan arkadaşımızın verdiği cevapsa Alpay’ın gafını hemen ortaya çıkarır; Kaan Chris Özdemir: “Basketbol’da kaos futbolu oynuyorsak isimiz zor.” *** Tezahürat forumuna Hasan arkadaşımız bir konu açar. Koca forum, bir ton konu var. Binlerce üye, takipçi var. Elbette açılan her konuya yorum yapılması, değer verilmesi beklemek zor. Kime hangi konunun hitap ettiğini bilmek zordur. Hasan arkadaşımızın konusu da ilgi görmeyince verdiği tepki yüreğimizi burktu doğrusu; Hasan Kaya: “Bu forumda neden benim konularıma ve mesajlarıma cevap verilmiyor? Biz burada neyiz ya? İlle de samimi mi olmam lazım sizlerle?”


Daum’a TRT’den bir geceki yayında yorumculuk yapması için teklif götürülür. Teklifin tutarı 300 bin Euro’dur ve… Tamer İpekgül: ” Tek geceliği 300 bin €, Şehrazat bile daha ucuz.” *** Sezona istediğimiz futbolla başlayamayınca tepkiler bazen sınırları zorluyordu. İpin ucunu kaçıranlar olunca onlara karşı verilen tepkiler de bizleri güldürüyor tabii. Alıntılarımız Sivas maçı konusundan; Cenk Oran Özdemir: “Ben ciddi ciddi fark yememizi istiyorum, yoksa transfer yapacağı yok yönetimin. Farklı kazanırsak 1 orta saha alınıp transfer kapatılır. Belki bu maçı kaybederiz ama yapılacak 3 kaliteli transferle sezonu kurtarabiliriz.” > Alıntı Kaan Çağlar: “Hatta direk küme düşelim o zaman seneye süper kadro kurarız. Mantığını seveyim.” *** Sivas maçı öncesi kadro tahminleri yapılırken; Ahmet Arif Kesen: “ ‘Ufuk Ceylan-Sabri-Neill-Ali-Hakan-Sarp-Cana-Ayhan-Sabri-KewellArda’ Transfer yapana kadar ve Baros ile Pino iyileşene kadar böyle çıkmalıyız.” > Alıntı Serdar Ercelikcan: “Renktaş elimizde sadece bir tane Sabri var oda sakat olduğu için Sivas’a götürülmedi.” *** Niang’ın Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra ilk antremana sarı-kırmızı kramponla çıkması üstüne kulüp içinde kısa süreli bir kriz yaşanması medyada konu olur. E bize de malzeme çıktı tabii. Refik Akkülah: “Bunlar patates kızartmasına ketçap da sıkmazlar.” *** Arda Turan’ın performansı da her şey gibi çok tartışılır olmuştu. Hâlâ da tartışılmakta. Tartışmalarda Arda’yı savunan ve ona sahip çıkan iki kişinin manidar mesajları ufak bir tebessüm oluşturur herkeste; Adem Andiç: “Atmayın, Arda hiç bir şey yapmadı. Sadece Roma’yı yakan Neron ile iş birliği yapmıştı o kadar.” > Alıntı Tamer İpekgül: “O yüzden Baptista kabul etmedi zaten.” *** Karpaty maçında herkesin yüreği küt küt atar, tırnaklarımızı kemirirken uzun zamandır sahadan uzak kalan Aydın Yılmaz’ın oyuna girmesi herkeste bir umut olmuştu. Aydın oyuna girdiğinde verilen tepki; Serdar Burak: “Aydın gol atarsan jübilene kadar susarım”


Kadro oluştururken 2 tane Sabri yazılmıştı daha önce. Eskişehir maçı öncesi olası kadro tahmininde ise 2 tane Sarp yazılır. Sarp’tan memnun olmayan Onur İnce’nin cevabı ve o kadro; *** Emre Okan: “ ‘Rijkaard bu 11 ile Eskişehirspor karşısına çıkmalı: Volkan-Ali TuranGökhan-Servet-Hakan-Aydın-Sarp-Cana –Arda-Baros-Sarp’ Bu 11 ilk Eskişehirspor’u beşleriz” > Alıntı Onur İnce: “Çifte Sarp’la sakat Zan dağıtır Manisa’yı 3’er gol bekliyorum.” Bu arada Volkan’ı çözemedim ben de. Futbol, hayatımıza o kadar girmiş ki rüyalarımıza kadar işlemiş durumda. Üstüne bunu bir de yorumladığımızda ortaya çıkan tablo enteresan oluyor. Alpay Asma: “Rüyada Adnan Sezgin görmek ne anlama gelir?” > Alıntı Sercan Horozcu: “Para anlamında sıkıntı yaşayabilirsin hacı.” *** Emre Okan bir konu açmıştır. “Rijkaard neden devam edemez?” Murat ise buna bir şiirle cevap verir; Murat Durgun: “Yıllardan 1985,Alex Ferguson göreve yeni gelmiş,taraftar transfer isteriz diye bi tarafını yırtıyor,kulüpte para yok,başkan Ferguson’a birşeyler yap hacı diye geliyor,2 hafta sonra Alex Ferguson taraftara şu şiiri yazıyor : Tavuklar çiçek açmış ellerinde poğaça, Madem yüzme bilmiyordun niye çıktın ağaca? Bu ne biçim lacivert? Ben seni çok özledim. Yaşasın cumhuriyet...” *** Fenerbahçe’nin Yobo transferi gerçekleştiği sıralarda Yobo hakkında bilgi edinmek isteyen Sedat’a verilen manidar cevap aynen şöyle olur; G. Sedat Deniz : “Wikipedi bulamadı, adamın tam adı ne?” > Alıntı Uğur Uzunoğlu: “Yobo Daba Duuu” *** Buca maçına forumca toplanıp giden üyelerimizden birisi maçtaki izlenimleri hakkında bilgi verir. Özellikle de Mustafa Sarp’ı yakından izlediği oldukça net; Özgür Şener: “Çıplak gözel takip ettim maç içinde durarak top oynuyor. Saklanıyor o kadar çok saklanıyorki bir ara kaybettim.”


GSCimbom Medya Kurulu Ekibi © 2010 Eylül Fanzin HAZIRLAYANLAR

- Muhammet Gülhan - Sertaç Murat Kılıç - Cem Kılıç


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.