IDEA EYLÜL

Page 1

IDEA E Y L Ü L 2 0 1 2 S AY I : 3

AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

1


4 18 34 36 38 42

48 52

2

Fotoğraf - Ayın konusu, Memento Mori Fotoğraf - Biyografi, Ozan BALTA Sinema - Film İnceleme, “FAT GIRL” Sinema - Vizyon Takvimi Müzik Kliniği - Ölmekten Korksak Death Metal Dinlemezdik Müzik Kliniği - Acil Servis Resim - Biyografi, Bedri Rahmi Eyüboğlu Edebiyat - Kitap Kurdu, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

54

Edebiyat - Kalimero

56

Edebiyat - Şiir, Ekmek ve Çocuk

EDİTÖR’DEN

“People are strange when you’re a stranger Faces look ugly when you’re alone Women seem wicked when you’re unwanted Streets are uneven when you’re down... “ Bazı sanat eserleri vardır ki, her dönem farklı lezzet bırakır insan zihninde. Jim Morrison bu kategoriye giren nadide insan, benim için müzisyenden çok bir şairdir. Yaşamış, dibe vurmuş bir şair. Yüzündeki o çocuksu merakı farkedecek kadar yaklaştığında size tuhaf gelir. O zaten bunun farkındadır ve yukarıda sözlerini yazdığım bir parçasında der ki; “Yabancıysan, insanlar tuhaftır, Yalnızsan yüzler çirkin görünür, İstenmediğin zaman kadınlar sana şeytansı görünür, Düşmüşsen engebelidir caddeler... “ Destek veren herkese sonsuz teşekkürler. Bir sonraki sayıda buluşana değin, sahip olduklarınızın değerini bilin... Görüşlerinizi bizlerle paylaşabileceğiniz adresimiz; ideartmagazine@gmail.com. İlker ŞİMŞEKCAN

3


FOTOÄžRAF

AYIN KONUSU

CreamyMagique.deviantart.com

4

Aegis_Strife.deviantart.com

5


Darkzero-sdz.deviantart.com

6

7


gnato.deviantart.com

8

leadbirdie.deviantart.com

9


eva1.deviantart.com

10

NaiveCRIMSON.deviantart.com

11


eRiot.deviantart.com

12

SuzyTheButcher.deviantart.com

13


14

killswitch.deviantart.com

Amelia-Madeleine.deviantart.com

15


complejo.deviantart.com

16

17


FOTOĞRAF

RÖPORTAJ

OZAN BALTA PHOTOGRAPHY Bu ay, moda’ya yön veren fotoğrafçılarımızdan Ozan Balta ile birlikteyiz. Neonlar arkasındaki hayatı ve onu özel kılan nedenleri sizler için açıkladı.

18

Seckin Piriler

Röportaj: Gamze SEYREK

19


20

Gizem Ak覺n

Ece Uslu

21


1.Fotoğrafçılığa ne zaman nasıl başladınız? Fotograf cekmeye 2004 yılında universite’de basladım. 2009’a kadar tamamen keyfi, amatörce cektim. 2009 yılından beri profesyonel anlamda fotoğraflar çekiyorum.

22

Burak Gacamer

23


2.En başından şu an sahip olduğunuz stilde fotoğraflar çekeceğinizi tahmin eder miydiniz, yoksa hayalinizdeki fotoğraflar nelerdi? Biraz daha kurgusal kareler çekerim diye tahmin ediyordum aslında, ama kariyerimin gidişatından memnunum. Hayalimdeki kareler için daha büyük prodüksyonlara ihtiyaç duyacağım, yakın gelecekte onları da yapacağıma eminim. 3.Hiçbir zaman fotoğrafını çekemeyeceğinizi düşündüğünüz bir kare var mı aklınızda, neden çekemeyeceğinizi düşünüyorsunuz ve tasvir edebilir misiniz bu kareyi? Hiç bir zaman çekemeyeceğim diyebilecegim bir kare pek yok aslında. Doğru prodüksyon ile herşey yapılabilir sonuç olarak. Sanırım şu an icin zor gorunuyor diyebileceğim kareler var daha cok, Buckingham sarayın da Kate Moss ve Lara Stone’u Kraliçe Elizabeth ile cekmek gibi:)

24

Pınar Arkun - Ozlem Erkan Tasarım Model Tugba Melis Turk

25


4- Her fotoğrafçının özel fotoğrafları vardır, sizin özel fotoğraflarınızı özel kılan nedir? Fotografta ki kişinin kimligi. 26

Ece Filiz FHM Cekimi

Ece Uslu

Sedef Ozturk Sorcha

27


5- Katalog çekimlerinin bireysel çekimlerinizden bir farkı var mı? Hangisini tercih edersiniz? Tabiki var! Moda çekimlerimizde iş için ayrılmış belirli bütçeler oluyor ve bu bize büyük prodüksyonlar yapma şansı veriyor. Keyfi çektigim bir iş bu anlamda, daha sınırlı olabiliyor. Haliyle bütçeli moda çekimlerini tercih ediyorum.

28

29


Sedef Ozturk - Sorcha

30

6- Sizi en çok heyecanlandıran fotoğrafınız hangisi, neden? Tuğce Kazaz ile çektigimiz bir kaç kare sonrasın da; “Hadi keyfi bir şeyler çekelim” dediği ve tamamen içinden gelerek verdiği pozlardan bazılarına baktığımda, çekerken duyduğum heyecanı hala duyuyorum.

7- Etkilendiğiniz size ilham veren fotoğrafçılar kimler? Mert ile Marcus butun dünyayı büyüledigi gibi beni de büyülüyor. Bunun dışında Annie Leibovitz uzun zamandır ilham perim. 8- Fotoğrafçılık üzerine en büyük hayaliniz nedir? Vogue Paris’e kapak fotografı çekmek.

31


32

TERCİHİNİZ BUYSA!!!

OBEZİTE’DEN KAÇININ! w w w. b eslenme. s ag li k.gov.t r Metin Yazarı : Hande BURAN

33


SİNEMA

FİLM İNCELEME

sinemanın ise özellikle cinsellik ve şiddet konularında istismara kaydıkça sanatsal yönünden koptuğu dile ge-

Mehmet OKAN sinemadedigin.blogspot.com

À ma soeur! Catherine Breillat

34

Sinema için cinsellik her zaman iki ucu boklu değnek olmuştur. Ticari sinema içinde cinselliğin kullanımı farklı bir çok yönden değerlendirilebilir belki ama ticaretten çok sanatsallığa önem veren yönetmenler için sorunun tanımı basittir: İstismar ve sansür. Asıl zor olan tarafı, yani çözümüne ise farklı bakış açıları, subjektiflik hakim

olmuştur. Hatta öyle ki bu karmaşa bir çok yönetmenin sineması için ana mesele haline gelmiş, Breillat da bu yönetmenlerden en dikkat çekeni haline gelmiştir. Porno ile sinemanın birbirinden ayrılan noktaları dile getirilirken her zaman pornonun istismar olduğu, insanın cinsel güdüleriyle oynayarak çıkar sağladığı,

tirilir. Ancak sinemanın bir başka başının büyük belası da : “sansür”. Bir sanatın içinde sansürün hiç bir şekilde yer almaması gerektiği, bunun esere hakaret olacağı anlayışı da aynı zamanda oturmuş bir kanı. John Waters, Roger Deodato gibi yönetmenler için değneğin istismar kısmına yönelmek pek sorun değil, zaten kendileri de bu sanatsal sinema çemberinin dışında kendilerini konumlandırmış, istismarcı sıfatından ise hiç rahatsızlık duymamışlardır. Çemberin içinden kendini bile isteye dışarı atan Pasolini için ise bir sıfat yakıştırmanın gereksizliği gün gibi gözümüze çarpar. Ancak özellikle son yıllarda Breillat, Reygadas gibi hem çemberin içinde kalıp hem de çemberin istismar ve sansür arasında durduğu noktayı kendine dert edinen bu konuda sınırları zorlamaya çalışan yönetmenlerin varlığı dikkat çekicidir. En gerçekçi olmaya çalışan filmlerde dahi

cinselliğin gizli(çoğu zaman farkedilmeden) bir şekilde hem de yönetmenler tarafından sansürlenmesi bu yönetmenleri kendi kültürlerinin de kalıplarının yavaş yavaş kırılmaya başlamasıyla cesaretlendirmiş ve dile getirici eserler ortaya koymaya yöneltmiştir. Kız Kardeşim(A ma soeur!)de böyle bir film. Ergenliklerini yaşayan biri obez biri de güzeller güzeli(?) iki kız kardeşin cinselliği keşfedişlerini izliyoruz. Ama ne görmemiz gerekiyorsa hepsini görüyoruz. Penisine prezervatif geçirişini kadar her şey açık seçik önümüzde. Ama bir porno film izler gibi değil, bir sinema izler gibi. Çünkü Breillat bize açıklığın porno olmadığını

olduğunu yüzümüze vurarak yapıyor. Filmin yarısına yakın kısmını güzel kızın ilk cinsel deneyimini yaşadığı zamanlarda geçiriyoruz. Evet kesintisiz bir şekilde görmüyoruz, ama Breillat bunun dozajını iyi tutturuyor sinema anlayışına göre durması gereken noktayı bize gösteriyor. Kendisi için sinema ile istismarın ayrım noktasını. Bununla birlikte Breillat’ın sinemasının güçlü olduğunu söylemek zor. Tavrı güçlü belki ama sineması çoğu zaman sıradan kalıyor. Kız Kardeşim’de söylemek istediğini çok göze sokarak ve direk söylüyor, tavrının güçlülüğü sayesinde çoğu zaman da vurucu bir hal alıyor belki ama bazı küçük noktalar dışında sıradanlığı bir türlü yenemiyor; ergenlik, ilk cinsel deneyim, kardeşler arası ilişkiler konusunda çoğumuzun rahatlıkla yürütebileceği fikirleri bu güçlü

gösteriyor. Bir çok yönetmen gibi cinsel sahneleri karartarak veya etkileyici iki üç kare eşliğinde göstererek yapmıyor. Bir iç çamaşırın bile aslında ne kadar yapmacık

tavır eşliğinde sunmaktan öte gidemiyor, öylece geçip gidiyor. 3 tane gencecik oyuncudan aldığı mükemmel performanslar da bunların yanında bize kar kalıyor.

35


SİNEMA

VİZYON TAKVİMİ ELENA Vizyon Tarihi : 
7 Eylül 2012 (1s 49dk) Yönetmen: Andrei Zviaguintsev Oyuncular: Nadezhda Markina, Andrei Smirnov, Elena Lyadova Tür : Dram Ülke : Rusya İşinin ehl-i bir hemşire olan Elena, zengin, yaşlı ve evde

[REC]³ Génesis Vizyon tarihi : 28 Eylül 2012 (1s 20dk) Yönetmen : Paco Plaza Oyuncular : Leticia Dolera, Diego Martín, Ismael Martínez Tür : Korku, Gerilim, Dram Ülke : İspanya Koldo ve Clara için hayatlarının en önemli günüdür.

bakıma muhtaç bir adam olan Vladimir ile evlenir. Her ikisi de farklı aile yapılarından gelen çocuklarıyla ilişkileri bir şekilde sorunlu ve mesafeli insanlardır. Fakat Vladimir bir kalp krizi geçirip, hastaneye kaldırılınca vasiyetini yazdırma kararı alır; ama Elena bu vasiyette yer almaz. Oğlunun dağılmak üzere olan ailesini bir arada tutmaya çalışan Elena, kocası ve ailesi arasında ahlaki bir fedakarlık çıkmazında kalacaktır… Dönüş ve Sürgün filmleri ile kendisine hatırı sayılır bir kitle edinen Rus sinemacı Andrey Zvyagintsev’in son filmi, 2011 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde kapanış filmi olarak gösterilmişti. Ülkemizde 2011 Filmekimi’nde seyirciyle buluşan yapımın yurt dışı eleştirmen notu ise yüksek...

LOLA VERSUS (Şimdi Gel De Gör Beni) Vizyon tarihi : 7 Eylül 2012 (1s 27dk) Yönetmen : Daryl Wein Oyuncular : Greta Gerwig, Zoe Lister-Jones, Hamish Linklater Tür : Komedi Ülke : ABD Uzun yıllardır beraber olduğu sevgilisi tarafından nikah tarihine 3 gün kala

terk edilen 29 yaşındaki Lola, önce umutsuzluğa kapılır fakat sonrasında, hayatına giren herkesin ve yapabileceği tüm çılgın şeylerin bir listesini yapar. Zira 30 yaşına merdiven dayamışken yeniden bekar bir kadın olmuştur ve bu gerçeği görmezden gelmesi gerekir! Yönetmenliğini Daryl Wein’in üstlendiği filmin senaryosunda yönetmenle birlikte Zoe Lister Jones’un parmağı var. Daha önce televizyonda yayınlanan romantik komedilerde ve gençlik dizilerinde yer alan genç oyuncu Greta Gerwig’i başrol Lola olarak izleyeceğiz. Film ilk kez 2012’nin nisan ayında Tribeca Film Festivali2nde görücüye çıkmış sonrasında yurtdışında vizyona girmişti.

KILLING THEM SOFTLY

BACK TO THE SEA Vizyon tarihi : 
28 Eylül 2012 (1s 30dk) Yönetmen : Thom Lu Oyuncular : Tim Curry, Christian Slater Tür : Çizgi film, Animasyon , Aile Ülke : İngiltere Kevin, New York Limanı denizinde ailesiyle yaşayan genç bir balıktır. Bütün

hayali ise hep beraber uçabilen balıkların krallığı olan Barbados’a gitmektir.Fakat bir gün kader onu balıkçı ağları arasına sürükler ve New York’ta Çin Mahallesi’nde bir balık restoranına satılır. Ama bu restoranda tanıştığı küçük ve maceracı bir çocuk Kevin’ın ‘eve’ dönmesine yardım edecektir... İnsanın içini ısıtan sıcak bir çocuk masalı olan filmin yönetmenliğini Thom Lu üstleniyor.

Paranormal Xperience [3D] Vizyon tarihi : 21 Eylül 2012 (1s 40dk) Yönetmen : Andrew Dominik Oyuncular : Brad Pitt, Richard Jenkins, James Gandolfini Tür : Gerilim, Polisiye Ülke : ABD

Yerel bir çetenin yönettiği , büyük paraların döndüğü bir poker oyununda soygun yapılır. Bunun üzerine çete tarafından düzenlenen poker oyunları sırasında gerçekleştirilen soygunlarla ilgili araştırma yaparak faillerini bulmakla görevli acımasız Jackie Cogan işe koyulur. Andrew Dominik tarafından yönetilen ve gala gösterimi 22 Mayıs 2012’de Cannes Festival’inde yapılan filmin başrollerini Brad Pitt, Richard Jenkins, James Gandolfini ve Ray Liotta paylaşıyor.

36

Herşey çok normal başlamıştır , özellikle gelin ve damat ile onların aileleri olmak üzere herkes bu önemli günün tadını çıkarmaktadır. Fakat birdenbire bazı misafirler, ne olduğu anlaşılmayan bir hastalığın belirtilerini göstermeye başlar. Gelin ve damat daha şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadan kendilerini bir kabusun içinde bulurlar. Hayatlarının en mutlu günü hayatlarının en korkunç gününe dönüşür. Paco Plaza tarafından yönetilen filmin senaryosu yine Paco Plaza ve Luiso Alejandro Berdejo tarafından birlikte yazılmış

Vizyon tarihi : 28 Eylül 2012 (1s 26dk) Yönetmen : Sergi Vizcaíno Oyuncular : Maxi Iglesias, Luis Fernández II, Úrsula Corberó Tür : Korku Ülke : İspanya Angela paranormal dünyaya inanmayan bir psikiyatri

öğrencisidir . Okulun en ilginç ve en başa çıkılması zor profesörlerinden biri Angela ve diğer öğrencilerin , gizli bir hikayeye sahip bir maden kasabasında ölümden sonra yaşamın göstergelerini sorgulamalarını ister. 4 arkadaşı ve kızkardeşi Diana ile Susurro’ya giderler. İki kız kardeşin onları ayıran trajik olaylar nedeniyle çocukluklarından beri soğuk bir ilişkileri vardır. Tüm uyarılara rağmen ölümden sonra yaşama bir kapı açarlar ve bu durum beklenmedik sonuçlar doğurur.

37


MÜZİK

MÜZİK KLİNİĞİ

!

proofhead.net

ÖLMEKTEN KORKSAK

38

DEATH METAL

DİNLEMEZDİK

Çok metalci” bir başlıkla daha yepyeni bir sayıya merhaba diyoruz sevgili müzik kliniği okurları. Geçen ay yazdığım yazıya birkaç okur sağ olsunlar yorumlarını iletmişler. Müzik Kliniği köşesinde ağırlıklı olarak metal müzikten bahsettiğim eleştirisinde bulunmuşlar. Geriye dönüp yazılarımı

incelediğimde kısmen hak verdim kendilerine. Bundan sonra daha dikkatli olacağım diye aklımdan geçirirken bu ay ki temamızı duydum ve başlık doğrudan aklımda beliriverdi: Ölmekten Korksak Death Metal Dinlemezdik! Burayı bir ironi olarak algılayın ve bu ay ki sohbetimize başlayalım. Yine “çok metalci” bir aya merhaba dedim. Zira bu

ay beklediğim birkaç metal albümü çıktı. Asıl önemli olan gelişme ise bir sonraki sayımızda duyuracağım bir konser haberi olacak. Bir sonraki sayımızı şimdiden, daha bu cümleyi okur okumaz beklemeye başlayın. Geçen gün otururken ağırlıklı olarak dinlediğim şeylerin death metal ve türevleri ve hatta diğer tarzlardan

da bunun etkisinde kalanlar olduğunu fark ettim. Dikkatli okuyuculardan bazıları belki bu ayrıntıyı diğer iki yazımdan da süzmüşlerdir. Kendime söz verdim, bir kültür ve sanat dergisinde sadece metal müzikle ilgili bir şeyler yazmak çok da rasyonel olmadığından yazımın içeriklerini dengeleyeceğim artık. Değerli editörümün adını koymuş olduğu bu birkaç sayfalık köşeme de uygun olur bu durum. Sayfadan nasıl bir köşe yaptım kendime onu da başka bir sayıda tartışalım. ( Ayrıca birkaç aydır aklımda korsan müzikle ilgili bir takım fikirler vardı. Bu sayıda tema yine farklı olunca yine erteleme yapmaktansa bu yazıda satır aralarına bu fikirlerimi serpiştireyim istedim. ) Evet, death metal diyorduk değil mi? Aslında müziğin ölümü anlatması çok doğaldır ve belki de çoğu zaman beklenen de budur. Ama bu duygunun evrimleşip başlı başına bir tarza adını vermesi sizce de çok kayda değer değil mi? Teknik özelliklerinin yanında, gerçekten de bu tarzı icra eden grupların geneline baktığımızda bu temanın şarkılarında işlendiğini rahatlıkla görebiliriz. Bu yazının konusunun death metal olacağını düşünmeye başladınız değil mi? Hayır olmayacak. Burada sadece sevdiğim tarz üzerinden yola çıkıp nacizane müzik zevkimde bir yolculuğun hazırlıklarını yapıyorum. Memento mori! Ölümün varlığını hatırla! Ölmeden önce dinleyebildiğim kadar kaliteli albüm dinle! Peki bunu nasıl yapacağız? Tamam, severek dinlediğimiz albümler elbette var. Ama halen keşfedemediğimiz albümlerin varlığından nasıl

haberdar olacağız? Verdiğimiz her kuruşu sonuna kadar hak eden bir albümü diğerleri arasından nasıl ayırıp kasaya gideceğiz ödeme yapmak için? Öyle ya, çok zengin değiliz birçoğumuz. Ama müziğe değer veren pek çok insan gibi en

azından kaliteli albümleri arşivimizde görmek, bunlara para harcamak isteriz. Diğer grupları nasıl olsa konserlerinde izleyebiliriz, iyi kötü başka şekillerde takip edebiliriz ama çok sevdiğimiz grupları ve kaliteli işleri her an elimizin altında bulundurma fikri çok harika değil mi? Klasik müzikte başyapıtları keşfetmek, kaliteyi bulmak diğer tarzlara nazaran daha kolaydır. Bununla ilgili onlarca kaynak size bu sıralamayı yapabilir. Burada dezavantaj bestecilerin eserlerinin farklı or-

kestralar tarafından seslendirilmesi sonucu aynı eserin belki onlarca farklı versiyonunun bulunmasıdır. Klasik müzik arşivcilerinin pek çoğu bu sebepten dolayı ya dönem/ ülke/okul olarak çalışmaktadır, ya besteci ya da sanat akımı olarak. Yani arşivci ya Mozart arşivcisidir, ya Barok Dönemi arşivcisidir ya da söz gelimi Viyana Okulu arşivcisidir. Bu ortamlarda yetişen bestecilere ait eserleri toplarlar. Herkese hitap edebilecek ve dünya çapında kabul görmüş yapıtları da bu sayede elde ederler. Popüler müzik albümlerinin en başarılı olanlarını keşfetmenin yolu listelerdir. Müzik listeleri (billboard’lar) bu konuda yıllardır tutulan en başarılı istatistiklerdir. İyi bir müzik dinleyicisi müziğin sadece o an popüler olandan ibaret olmadığını çok iyi bilir. Bugün dinlediklerimiz geçmişte üretilenlerin gelişmiş kopyalarıdır. Bu durumun özellikle popüler müzikte her dönemin belli özelliklerle ayrılmasında ve sonraki bir dönemi oluşturmasında etkisi çok büyüktür. Elvis ve onun gibi olanlar, Modern Talking ve türevleri, Tupac ve West Side ahalisi, Metallica ve 90’ların başı metal müzik… Listeyi aklıma gelen ve okurken aklınıza gelen onlarca benzerlik ve esinlenme ile uzatabiliriz. İşte böyle bir durumda ölmeden önce dinlenmesi gereken

39


bir albüm sıfatını verebilmek

40

için bir takım kriterleri kendi kendimize koymalıyız. Örneğin ben özellikle 80-90’lar pop müzik albümlerini seçerken ikinci el alışveriş sitelerinden ve Youtube’dan yararlanırım. Söz konusu dönemlere ait bir albüm ikinci el alışveriş sitelerinde kendine ne kadar yer bulabiliyorsa, diyorum ki bu albüm demek ki kayda değer bir albüm. Oradan Youtube ya da benzeri bir internet ortamına geçiyorum. Herhangi bir ticari çıkarı olmayan insanların bir albüm hakkında yazdıkları üç dört kelime çok kereler beni o albümü almaya itmiştir. Artık Youtube için korsan müziğin krallığı demek çok yanlıştır. Artık bizzat müzik şirketlerinin kendileri, resmi profilleri üzerinden sanatçılarının eserlerini, hitlerini paylaşıyorlar, üstelik eski ya da yeni olduklarına bakmaksızın! Youtube’da hit almış bir seksenler pop şarkısı kayda değerdir ilk etapta. Ama ölmeden önce dinlenmesi gereken bir albümden mi geliyor, işte bu bilinmezdir. Bu bilinmezliği de yine yorumlardan

anlayabiliyoruz. Hiçbir zaman ölmeyen müzik listelerine baktığımızda albümün satış rakamları bize cevabı kesin olarak veriyor. Popüler müzik için durum böyleyken daha az bilindik olan extreme müzik tarzları için müzik listelerini kullanamazsınız. Ben yine burada kendime bir kıstas geliştirdim. Ölmeden önce dinlemem gereken bir extreme müzik albümünü saptamak için önce albümün

tarzına bakarım. Sözgelimi elimde bir death metal albümü tutuyorum: Death’in 1995 tarihli Symbolic albümü. Acaba bu albüm ölmeden önce dinlemeye layık bir albüm mü? Yoksa bu da içerisinde bir tane güzel parça bulunan mil-

yonlarca işten sadece biri mi? Albüm bir “Death Metal” albümü. Hımm, Google’a “Death Symbolic” yazıyorum. Karşıma milyonlarca sonuç geliyor. En baştan inceliyorum, bak birileri şu cümleyi yazmış “Death bu tarzın kurucu gruplarından birisidir. Bu albüm de Death’in en iyi albümüdür.” Evet, o zaman bu dikkate değer bir albüm. Youtube’tan bir kontrol edelim bakalım. Vay anasını, 250 000’den hitten aşağı olan bir parçası yok! Üstelik yorumlara bakıyorum, komik olanları bir kenara ayırarak, gayet iyi yorumlar var. Albümden bir tane single çıkmış, Empty Words. Dinliyorum çok başarılı, hımm. Albümü “yasal olmayan” bir şekilde ediniyorum. Bir dinliyorum ki, mükemmel bir albüm. Bunu yaparken müziğe, sözlere, albümün kapağına dikkat ediyorum. Her biri gayet uyumlu ve başarılı. O zaman gidip 20 lira verip Symbolic albümünün CD’sini satın alabilirim. Ya da çok daha iyisini yapıp gidip çok daha fazla bir fiyata bu albümün plağını satın alabilirim. “Yasal olmayan” bir yolla indirdiğim bir albüm böylelikle yapımcısına para kazandırmış oldu. Ha,

Death grubu dağılmasaydı, ben bu grubun konserine de gidecektim mesela. Yine bir ekonomik getiri sağlayacaktım gruba. Bugün kaliteli işler yapan grupların yaptıkların işin kalitesini belirleyici unsur insanlara daha fazla ulaşabildikleri internet benzeri ortamlardır. Bunu inkar etmek ise sözde bir oldschool savunuculuğundan başka bir şey değildir. Aslında kendime bazının başında belirttiğim death metal tarzı için hemen şimdi bir dinlenilecek albümler listesi yapsam (ön hazırlık yapmadan) aklıma gelen albümler ne olurdu diye sordum. Aklıma gelen albümler The Jester Race (In Flames), Slaughter Of The Soul (At The Gates), Symbolic (Death), Powercraft (Sabhankra), Elements (Atheist), Left Hand Path (Entombed), Amongst the Catacombs of Nephrenka (Nile), Reinkaos (Dissection) oldu. Elbette bu sıralama, bu gruplar ve bu albümler kişiden kişiye değişecektir. Bir otorite olmadığım için bu sıralamanın da pek çok okurun gözünde değeri olmayacaktır. Buraya yazmadığım ya da yazının ilerleyen kısımlarında aklıma gelen onlarca başka grup ve albüm de var, onu da söyleyeyim. Ölmeden dinlenilebilecek albümler diye bir liste oluştursam bu listeye herhalde birkaç tane de soundtrack albüm eklerdim. Soundtrack albümleri seçmek konusunda çok daha şanslıyız. Bu seçimi yaparken seçeceğimiz albüm ya çok sevdiğimiz bir filmin müziğidir ya da çok ünlü bir film müziği bestecisinin albümüdür. Bu ikinci kıstas genelde müziği filminin önüne geçmiş eserler için geçerlidir. İtalyan Ennio Morricone 500’den fazla film ve

dizi müziği bestelemiş efsane bir bestecidir. Ama bu denli çok olan eserine rağmen bugün ona asıl başarıyı ve popülerliği getiren eseleri western filmleri için yaptığı müziklerdir ve sayıları da belki 10 taneyi

geçmez. Ama bu 10 filmin hepsi de bugün dünyada milyonlarca insan tarafından izlenmiş ve duyulan her nota akıllara kazınmıştır. İyi, Kötü ve Çirkin için hazırlanmış soundtrack albüm en az film kadar çok ilgi görmüştür. Yine bestecinin The Mercenary filmi için hazırladığı L’ Arena isimli eseri, film çok ilgi görmese de, çok fazla tanınmıştır. Öyle ki yıllar sonra Kill Bill serisinde bile kendine yer bulmuştur. Dolayısı ile soundtrack albümleri seçmek çok daha kolaydır. En kabaca bir seçimle çok sevdiğiniz filmlerin soundtrack’lerini toplayabilirsiniz. Ama benim tavsiye edeceğim birkaç isim Ennio Morricone, Harry Gregson-Williams ve Hans Zimmer olabilir. Unuttuğum belki birkaç isim daha olabilir. Kusura bakmayın. Diğer müzik türlerinde de benzer seçimler yapmak mümkün, ancak ben hiç dinlemediğim başka türler hakkında fikir vermek istemiyorum. Zira benim caz, blues, trip hop, elek-

tronik müzik gibi türlere dair pek fazla bilgim yok. Bir kültür sanat dergisinde bilmediğim bir konu hakkında bir şeyler karalamaya çalışmanın da yersiz olacağını düşünüyorum. Dolayısı ile bu aylık sohbetimizi bitireyim istiyorum. Gelecek ay için şimdiden hazırlanıyorum. Dediğim gibi bir konser müjdem olacak, onu bekleyin mutlaka sevgili okurlar. Müzik Kliniği’ne gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Özellikle geçen ay aldığım birkaç geri dönüş beni fazlasıyla mutlu etti. Bu ay içinde piyasaya çıkan birkaç yeni albüm var. Bunların en bekleneni de Soul Sacrifice’ın Carpe Mortem albümü. Bu albümü şiddetle tavsiye ederim. Bir de gecikmiş bir keşif haberim var: 2011 yapımı Drive filminin soundtrack albümü. Muhakkak edinin ve dinleyin, inanın pişman olmayacaksınız. Herkese süper bir ay diliyorum. Sonbaharın başlamasıyla şehirlerde sezon açılmış olacak. Yeni sezonda da müthiş konserler olacağından eminim. Bu sayımızı sıkılmadan okuyacağınızdan eminim. Kişisel blogum proofhead.net’te bu aralar güzel hikayeler dönüyor. Bir göz atarsanız siz de bunun parçası olabilirsiniz. Aklınızdaki her türlü soru ve eleştiri için lütfen bilgi@proofhead.net adresimi ve IDEA Magazine iletişim kanallarını kullanmaktan çekinmeyin. Bir sonraki sayıda görüşüp, buluşmak ve konuşmak dileğiyle… Sevgilerle. Mesut Proofhead Çiftçi

41


MÜZİK KLİNİĞİ

ACİL SERVİS

Soul Sacrifice – Carpe Mortem: Ada Müzik etiketiyle çıkan albüm, uzun süredir beklenen ve internet üzerinden tanıtımı yapılan bir albümdü. Grubun önceki albümden gömlek gömlek üstün kalitede bir albüm bu. Albümden Comatose, Keşke, Fly Forever (Pentagram cover), Exile, Killing For Society ve Torture My Soul parçaları mutlaka dinlenmeli. Zaten albümde geriye de parça kalmıyor, hepsini dinlemiş oluyorsunuz. Bu tarzda ülkemizde yapılmış en iyi albümlerden birisi ile karşı karşıya kaldık kısacası. www.soulsacrificemusic.com

The Black Angels – The Black Angels EP: 2005 yılında Amerikalı psychedelic rock grubu The Black Angels ile aynı adı taşıyan EP’leri zaten 4 parçadan oluşuyor. Grubun çıkardığı ilk çalışma bu. Ama inanın parçaların hepsi de hakkını veriyor. Sevişirken dinlenebilecek en güzel EP yazan var albümü tanıtırken. Favori parçam Black Grease.

8 EYLÜL CUMARTESİ / İSTANBUL Kapı Açılış 16:00 / santralistanbul

www.theblackangels.com

42

proofhead.net

43


STING ISTANBUL

26 KASIM 2012 a n e r a y รถ k a at

44

45


19 Eylül Ülker Sports Arena 46

Leonard Cohen

BEIRUT

21 EYLÜL

TURKCELL KURUÇEŞME ARENA

47


RESİM

BİYOGRAFİ

yarak bitirelim konuyu; “Ben doğuştan ressam olmadım, çalışarak ressam oldum.” Hayatı Trabzon´un Görele ilçesinde (bugün Giresun iline bağlı), 1911 yılında doğdu. Beş çocuklu ailenin ikinci erkek çocuğuydu. Kaymakam olan babası Rahmi Bey´in görevi gereği önce Pınarbaşı ardından Havza´ya taşındılar. Havza´da ilk otomobili gördü, benzin kokusunu duydu.1920 yılında, ailece Kütahya´ya göçtüler. Kütahya´nın düşman işgaline uğraması tehlikesi baş gösterince 1921 yılında, babası önce ailesini Ankara´ya gönderdi. Bir ay sonra da kendisi gitti.1924-1925 yılları arasında Artvin´de bulundular. 1925 yılında, babası Trabzon milletvekili oldu. Ailece Trabzon´a geri döndüler. Trabzon Lisesi´ne kaydoldu. 1927 yılında Zeki Kocamemi Trabzon Lisesi´ne resim öğretmeni olarak atandı. Bu dönemden sonra, Bedri Rahmi´de resim aşkı başladı. Fransa´da eğitim gören ağa-

Bedri Rahmi Eyuboğlu (1911, Görele - 21 Eylül 1975, İstanbul)

48

Trabzon lisesinde okurken matematik dersinden dolayı çektiği sıkıntıları tutduğu günlüklerde sık sık dile getirmiştir Bedri Rahmi. Bazı resim ödevlerini ağabeyi Sabahattin Eyuboğlu’na yaptırdığınıda anlatırken hiç de çekinmez. Ne zamanki okula yeni gelen

resim hocası Zeki Kocamemi’yi tanır işte o zaman Bedri Rahmi’nin hayatı değişir. İstanbul’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nde okumaktır onun hayali artık. Ailesi her ne kadar onun avukat olmasını istiyorsa da ağabeyinin desteğini de alarak İstanbul’a gelir

ve Çallı Atolyesi’nde genç bir ressam adayıdır artık. Hocası Çallı Bey “Benden alacağını aldın, artık yurt dışına gitmen lazım” dediği gün, canım dediği ağabeyinin bursunu paylaşarak Fransa’ya gider Bedri Rahmi. Kendi ağzından ressamlığını yorumla-

beyi ile mektuplaşmaları kardeş-aile mektuplaşmasını başlattı. 1929 yılında, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Resim Bölümü´ne girdi. Nazmi Güran ve İbrahim Çallı´nın öğrencisi oldu. 1931 yılında, diplomasını almadan Paris´e gitti. Dijon ve Lyon´da Fransızca dilini öğrenmek üzere çalıştı. Bu arada Gauguin ve El Greco gibi beğendiği ustaların resimlerini bulundukları müzelerden kopya etti. Van Gogh, Gauguin, Cezanne onu mes-

leğine bağlıyan ustalar oldu. 1932 yılında, Paris´te bir ay kadar André Lhote Atölyesi´nde çalıştı. İlerde yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni ile tanıştı. 1933 yılında, Londra´ya gitti. Yıl sonunda Türkiye´ye geri döndü. 1934 yılında, yeni Adam´da ressam olarak çalışmaya başladı. Akademi Diploma yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu resmi ile üçüncü oldu. 27 Aralık 1934 tarihinde 30 resim ile D Grubu Sergisi´ne katıldı. 1 Ocak 1935 tarihinde, ilk kişisel sergisi Bükreş´te Hasefler Galeri´sinde Ernestine Letoni tarafından açıldı. 1936 yılında “Eren” adını verdiği Ernestine Letoni ile evlendi. Tekel Genel Müdürlüğü´nde işe girdi. Vitrin düzenleyici olarak göreve başladı. Sipahi Ocağı sigarasının kapağındaki “Koşan Mızraklı Atlar” figürünü tasarladı. Güzel Sanatlar Akademisi´nin 1936 yılında diploma yarışmasında “Hamam” adlı çalışması ile birinci oldu. Sovyetler Birliği´ne götürülen Türk Resim ve Heykel Sergisi´ne üç resim ile katıldı. 1937 yılında, akademide Leopold Levy´in asistanı oldu. Nazmi Ziya Güran üzerine bir ince-

49


50

leme kitabı hazırlığına girişti. CHP Yurt Gezisi programı kapsamında Eylül 1938´de Edirne´ye gitti.1 Kasım 1938 tarihinde çıkan “Ses” dergisi yazarları arasında yer aldı. 31 Ekim 1939 tarihinde Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Figür” adlı yapıtı ile üçüncülüğü Arif Kaptan ile paylaştı. 9 Kasım 1939 tarihinde, askerlik görevini yapmak üzere yedek subay okuluna alındı. Aynı yıl ileride babasını ve annesini ölümsüzlüğe götürecek çalışmalar yapacak olan oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu dünyaya geldi. 1941 yılında askerlik görevini tamamladı. İlk şiir kitabı “Yaradana Mektuplar” yayınlandı. 1942 yılında, CHP´nin yurtiçi gezileri programı içinde bu kez Çorum´a gitti. 31 Ekim

1942 tarihinde, açılan Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde ikincilik ödülünü kazandı. 1943 yılında, Ortaköy Lido Yüzme Havuzu için ilk duvar resimlerini gerçekleştirdi. 1945-1947 yılları arasında “Mari´nin Portresi”, “Alis I”, “Alis II” gibi önemli portre dizisini oluşturdu. 1946 yılında, Ankara Büyük Tiyatro´nun (operanın) girişindeki kapıların üstüne ikinci duvar çalışmasını yaptı (“Kız kaçırma”konulu bir fresk) . 1946 yılı Kasım ayında UNESCO´nun Paris´te düzenlediği uluslararası sergiye gönderilen resimleri ilgi çekti. 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan “10´lar Grubu”nun kurulmasına öncülük etti. 1948 Ağustos ayında ikinci şiir kitabı “Karadut” yayımlandı. 1950 yılında, Ankara

Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi´nde 150 resimden oluşan “Retrospektif” sergisi düzenledi. Birkaç aylığına Paris´e gitti. Paris´te , İnsan Müzesi´nden çok etkilendi. “Güzel yararlı olmalıdır” düşüncesinden hareketle “Yazmacılık” geleneğine yeni bir yorum getirdi. 1950 yılında, Kariye Camii düzenlemesini yaptı. Bizans mozaikleriyle ilgilenmeye başladı. 1951 yılında, “Küçük Sahne”yi süsledi. 1951 yılına kadar boya ile mozaik dokusunda resimler yaptı. 21 Mart 1951 tarihinde, ilk “Yazma Sergisi”ni açtı. Yeni Sabah gazetesinde yazmaya başladı. 1952 yılının Ocak ayından başlayarak 1958 yılına dek düzenli olarak Cumhuriyet gazetesinde yazdı.1953 yılında Yazmaları ve özgün baskıları Philadelphia Print Club da sergilendi. 14 Eylül´de Times dergisi iki renkli sayfa ayırdı.1954 yılında Bedri Rahmi “Türk Tepsisi” adlı motifi ile Steuben Glass adlı bir firmanın tertiplediği yarışmada ödül kazandı ve motif kristale oyularak teşhir edildi. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan otellerinde ve KLM İstanbul merkezindeki panoları yaptı.

Yugoslovya ve Hollanda hükümetleri tarafından davet edildi. 1955 yılında, TBMM yapısına konulacak resimleri seçecek kurulun başına getirildi. 1956 yılında, Sao Paulo Bienali´nde onur ödülü aldı.Aynı yıl “Canım Anadolu” adlı kitabı yayınlandı. Bedri Rahmi 1957 yılında Tokyo özgün baskı Bienaline katıldı ve “Üçü birden”adlı kitabını yayınladı. Ve aynı yıl içinde “Dokuma, Kilim, Yazma ve Nakış gibi Halk El Sanatları´ndaki motifleri özgün bir stil ile kaynaştırarak, mozaik çalışmalarına yöneldi. 1958 yılında Uluslararası Brüksel Sergisi´ndeki Türk pavyonuna yaptığı 227 metrekarelik çalışmasıyla altın madalya aldı. 1959 yılında, Paris´te Nato merkezine 50 metrekarelik bir pano hazırladı. 1960-1970 yılları ara-

sında yazarlığa ara verdi. 1961 yılında Amerika´ya gitti. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yöneldi. Görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yapmış; plastik tutkal - plastik boyalar – Kum – talaş ve buruşturulmuş Japon kağıdı kullanmıştır. Kendisinin de kabul ettiği gibi ‘Amerika Dönemi´ sanatına başka bir boyut kazandırmıştır. University of California at Berkley´da iki yıl misafir profesörlük yaptı. 1961 Ağustos´da Unicef çoçuklar yararına “Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın”motifi Amerika´da kartpostal olarak basıldı. 1962 Aralık ayında New York Modern Art Müzesi “Zincir” adlı resmini satın aldı. 1963-1964 yıllarında Vakko fabrikası , Karaköy tatlıcılar, Manifaturacılar çarşısı panola-

rı yanında çeşitli malzemeleri denedi.Son panosu Etap Oteli girişinde ki “Güvercinler”dir. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yaptı. 1972 yılında, 33´üncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde birincilik ödülü aldı. 21 Eylül 1975 tarihinde yaşama veda etti. 1984 yılında, oğlu Mehmet babasının tüm yapıtlarını yayımlamaya başladı. Bilgi Yayınevi tüm yapıtları on cilt olarak yayımladı ( “Dol Kara Bakır Dol”(şiir), “Kardeş Mektupları”, “Resme Başlarken”, “Tezek”, “Delifişek”, “Yukulele”ye Mektuplar”, Bu Anadolu Var Ya”, “Kültür Yokuşu”, “Resim Yaparken”, “Körolası”). Ada Yayınlarında “1001 Bedros”, “Karadut”, “Babatomiler” ve “Yaşadım” kitapları ve Cem Yayınlarında biyografi ve resimlerinden örnekleri içeren ‘Bedri Rahmi´ kitabı yayınlandı Son olarak oğlu Mehmet Eyüboğlu´nun anlaştığı İş Bankası Yayınları Bedri Rahmi´nin ve Sabahattin Eyüboğlu´nun tüm eserlerini yayımlamayı kabul etti. Bedri Rahmi´nin nesir yazıları seneler itibariyle İş Bankası devamlı yayınlarında çıkmaktadır. Ailesinin derlediği 1000´i aşkın makalede yeniden okuyucuyla buluşacaktır. İş Bankası Yayınları “Bedri Rahmi Eren Eyüboğlu Aşk Mektupları´nı dört cilt olarak okurları ile buluşturdu.

Düzenleyen : Burcu AKTAŞ

51


EDEBİYAT

KİTAP KURDU

* Göz kararmasına güçsüzlerin esrimesi de diyebiliriz. Güçsüzlüğünün farkına varan bir kişinin güçsüzlüğüne karşı çıkmak yerine ona boyun eğmeye karar vermesi... Güçsüzlükten sarhoştur, daha güçsüz-

leşmek ister, kentin en büyük meydanında herkesin gözü önünde yere yuvarlanmak, daha da alçalmak, aşağının aşağısı olmak ister...

Gürültünün iyi bir yanı var. Sözcükleri boğuyor...

Varolmanın Dayanılamaz Hafifliği

http://kitaplikmanzaralari.blogspot.com/

T

52

üm zamanların en önemli kitaplarından, The unbearable lightness of being / Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği övüldüğü kadar varmış, hatta çok daha fazlası! Daha önce Milan Kundera hiç okumamıştım. Değişik yazarlar okumaya bayılıyorum, klişelerden, rutin-monoton hayattan kaçtığımı düşündürtüyor bana - Haruki Murakami , okumak kesinlikle bunun dışında!- Milan Kundera, tıpkı ‘kundura’ gibi adam. Şöyle düşünün; yeni

aldığınız bir ayakkabının rahatlığı ne kadar da huzur verici, ayağınızın şeklini alan, rahatça basmanızı sağlayan bir ayakkabı gibi Milan Kundera, hava da uçmanızı sağlıyor büyüleyici sözcükleri. Varoşçuluk üzerine, sizi çakır keyiften sarhoşluğa terfi ettirecek kadar etkileyici. Gerektiğinden fazla cinsellik var diyen sözlere katılmıyorum. Gerektiği kadar vardı ki, okurken cinsel ayrıntılar o , yoğun felsefe potasında eriyip, kıvamını buluyor. Var olmanın Da-

yanılmaz Hafifliği bittiğinde, emin olun, insan kendini bu aşağıdaki şapka kadar hafif hissediyor. Bu kadar güzel bir kitaptan alıntılar paylaşmasak bu iş yarım kalmış olur! * Gündelik hayatımız bir rastlantılar sağanağı altında yaşanır ya da daha kesin konuşmak gerekirse kişilerle olayların kazara bir araya gelmesiyle örülür. İki olay hiç beklenmedik bir biçimde aynı anda meydana gelir, kesişir..

var. Sözcükleri boğuyor...

* Tatlı sözler söyleyen, saygılı, nazik biriyle karşılıklı oturdunuz mu, onun söylediği hiçbir şeyin içten olmadığını * Gürültünün iyi bir yanı kendi kendinize hatırlatmanız dünyanın en zor işidir. İnançsızlığı korumak ve sürdürmek (hiç tavsatmadan, sistemli bir biçimde, en ufak bir duraksamaya kapılmadan) olağanüstü bir çaba ve doğru dürüst ön eğitim gerektirir.. * Dehşet bir şoktur, mutlak bir körleşmenin zamanı... Dehşette en ufak bir güzelleşme yoktur... Bütün görebildiğimiz bizi bekleyen bir olayın gelip geçici ışığıdır... Öte yandan hüzün olacakları bildiğimizi varsayan bir tavırdır... * Yaşamlarımızın her saniyesi sonsuz kere yineleniyorsa, İsa’nın çarmıha çivili olduğu gibi biz de sonsuzluğa çivilenmişiz demektir...

53


EDEBİYAT

KALİMERO

Dişisine Kötü Davranan

Tek Hayvan, İnsanoğludur Bir kadın özgür olmak ister, bir kadın mutlu olmak ister ve kadın sevdiğiyle yan yana mücadele etmek ister, yani kadın hem özgürlüğü hem bağlılığı bünyesinde ba54 rındırır.

Günümüz şartları maalesef ki bu durumu yerle bir etmiş ve sadece eşin, sevgilinin bağnaz ruhuna teslim olmak zorunda kalmıştır. İlişkilerin çoğunluğuna baktığımızda şiddetin ve aldat-

JACK LONDON manın had safhaya ulaşmış olduğunu görüyoruz, bu durumda suçlu aramaya gerek bile kalmıyor, baktığımızda kadın haklarının ne kadar iyileştiğini görüyoruz, ancak yaşanılanlar bu durumu adeta

yalanlar nitelikte, zira adalet de bu dört duvar arasındaki savaşın önüne henüz geçebilmiş değil. Bunun yanında yazılı ve görsel basındaki şiddet haberleri can yakmaya devam ediyor ve bir de yansımayanlar var elbette… Teknolojinin ve medeniyetin her geçen gün daha da iyi ilerleme kat ettiği bir zaman içerisindeyiz, ama birileri hala geriden seyretmenin cahilliğinde. Psikolojik bozukluluklar ve ekolojik etmenler bu durumu doğrudan etkiliyor diyecek oluyorum, şiddet oranlarında eğitimini en iyi şekilde tamamlamış erkeklerin şiddete eğiliminin daha fazla olduğunu görüyorum ve haliyle de sordukça cevapsız kalıyorum, neyin çatışması peki bu? Kadının eğitimli ve işinde başarılı olmasını mı kaldıramıyor erkekler ya da sadece yaşamını kendi evinin huzuruna adamış çoluk çocuk, ev işi olarak geçiren kadınları ezilmek zorunda olduğunu mu kanıksıyor? Bu öğretilmişliği kim yaydı bu düzene, bilinmiyor tabi. Hepimizin anlatacağı, yaşadığı ya da şahit olduğu düzene ve cahilliğe yenik düşmüş can alıcı durumlar var elbette. Yakın zamanda ne tesadüftür ki ardı ardına dinlediğim iki hikâyeden birinde, kadın sadece çocuğu için katlanıyordu kocasının ona yaptıklarına, hem de öyle ağır bir zulüm var ki, diyecek tek bir kelime bulamadım, sadece dinledim, içimden geçen de hiçbir şey olmadı, kadını bu çaresizliğe

düşüren, koca bir cahillik bataklığındaydı bakıldığında. İkincisi ise evlenme hayallerine kapılmış genç bir kızın, sevgilisinden göz kapakları-

arttığı oldukça aşikâr. Bu durumda beni en çok yaralayan da çok çabuk biten evlilik hikâyeleri… Günümüzde maalesef ki, evlere mobilya

na yumruk yediğinde uyanmasıydı… Örneklemeler çok tabi, önlenemeyenler kadar, konuştukça dallanıp budaklanan… Önlenemeyen dedim ama ilk başta atılacak birkaç doğru adım şiddete maruz kalmayı bir nebze azaltabilir. Zannedersem de doğru tercih bu noktada devreye giriyor. Aynı noktada kadınlar, bazı durumlarda yalnızlığın en mutlu tercih olduğu alternatifini de göz ardı etmemeli, baskılara aldanmadan psikolojik ya da mahalli, önce kendini dinlemeli bence. Kadın kesinlikle kendini aşamamış zayıf karakterli, manasız baskılar uygulayan kendi yapmadığını ondan bekleyen adamdan uzak durmalı… Yanlış insanla evlilikle bağlantılı olarak boşanma oranlarının günden güne

kokusu sinmeden, şıkır şıkır yemek takımlarında kalabalık misafirler ağırlanmadan, daha bir kez bile tatile gidilmeden, çocuk fikri ortaya atılmadan sadece şiddetten yuvalar dağılıyor ve kadın mağdur oluyor. Gerekli tedbirler alınmadığı sürece günbegün artmaya devam eden kadına baskı-şiddet ve yalnız kadın öyküleri dinlemeye devam edeceğiz maalesef. Küçük bir hatırlatma; Kadın, küçük mutluluk insanı, saygı, bir demet çiçek, sıcak bir gülümse kocaman bir sarılma içten bir karşılama, kadını yanınızda her zaman görmenin en etkili ve en kısa yolu… Kadınlara değer verin el üstünde tutun… Güleser Polat

55


EDEBİYAT

ŞİİR

EKMEK VE ÇOCUK Zehra ÇAM

Kanlı çizmelerin Toprağı dövdüğü coğrafyalarda Fırıncıların çocuğunu doğurdu kadınlar!

IDEA AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

Hangi maya ekşitti Hamuru bilmeden Yalnız ve karnesiz Bir somun için Fırıncıların çocuğunu doğurdular!

http://www.facebook.com/ideartmagazine ideartmagazine@gmail.com

“Köprülerin altından çok sular geçti” Enlemler boylamlar Düğümlendi haritalarda Ayak altındaki coğrafyalarda Fırıncıların çocuğunu doğuruyor kadınlar.

56

Hangi bela ekşitti Yüreği bilmeden Yalnız ve katıksız Bir hayal için Fırıncıların çocuğunu doğuruyor kadınlar!...

57


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.