Sine Qua Non- 2. Sayı

Page 1


Hukuk Kariyer Kulübü Dönemlik Hukuk Dergisi Yıl: 1 Sayı: 2 Aralık 2013 Yayın Sahibi Bilkent Üniversitesi Hukukta Kariyer Kulübü adına Mesut Halıcıoğlu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mesut Halıcıoğlu

İletişim Bilgileri Bilkent Üniversitesi Öğrenci Konseyi Merkez Kampüs Öğrenci Konseyi Binası Bilkent Üniversitesi 06800 Bilkent - Ankara / Türkiye

Genel Yayın Yönetmeni Mesut Halıcıoğlu

Telefon: 0312 290 13 19 0312 290 13 27 0312 290 13 37

Editör İlayda Eskitaşcıoğlu Yayın Kurulu Yrd. Doç. Dr. Elvin Evrim Dalkılıç Mesut Halıcıoğlu İlayda Eskitaşçıoğlu Anıl Öztürk Hazar Başar Gülşah Durna Merve Öner Esin Bilge Somuncu Eralp Erol Ceyda Sıla Aras Gizem Güler Buse Deniz Ganioğlu Berçem Sancar Barış Farsakoğlu Müge Uçar Cansu Duman Elifcan Cepoğlu Bilge Öztürk

Faks: 0312 266 46 41 www.hukuktakariyer.com info@hukuktakariyer.com /BilkentUniversitesiHukuktaKariyerKulubu /hukuktakariyer Dizgi-Tasarım-Mizanpaj Fırat Mutlu 0542 642 96 82 - firat762@gmail.com Basım Yeri Özyurt Matbaacılık Zübeyde Hanım Mahallesi Büyük Sanayi 1. Cad. Süzgün Sokak No: 7 İskitler / Ankara 0312 384 15 36 - 0312 384 15 37 www.ozyurtmatbaacilik.com Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kaynak gösterilmeden iktibas edilemez.

B İ L K E N T Ü N İ V E R S İ T E S İ H U K U K TA K A R İ Y E R K U L Ü B Ü


SINE QUA NON

2 Genel Yayın Yönetmeni Yazısı

Sevgili Sine Qua Non okurları, 2012’nin Aralık ayında bir fikir, bir hayal olarak ortaya

4 Türkiye’de Neler Oldu? 6 Dünya’da Neler Oldu? 7 Gelecek Dönem Neler Olacak?

çıkan Sine Qua Non ikinci sayısıyla sizlerle… Fakültedeki hocalarımız ve öğrenci dostlarımızın desteğiyle hayallerimizin peşinden koşmaya devam ediyoruz. Yepyeni bir ekip ve yeni bir içerikle ikinci sayımızı siz değerli okuyucuların takdirine sunmaktan Bilkent Hukuk Fakültesi Hukukta Kariyer Kulübü

8 Hukuk Öğrencileri Forumu 2013

olarak heyecan duyuyoruz.

10 Alumni Köşesi - Derya Durlu

Bu sayının çıkmasında bizden desteğini esirgemey-

13 Burs İmkanları - Fulbright

mar’a , akademik danışmanımız sayın Yrd.Doç. Dr.

15 Bir Nazi Avı Öyküsü: Lischka Davası 17 İnsancıl Hukuk ve Öğretim

en sayın fakülte dekanımız Prof.Dr. Osman GürzuElvin Evrim Dalkılıç hocamıza ve bizlere Sine Qua Non bağlamında her daim yardımcı olan fakülte hocalarımıza teşekkür ederim. Ayrıca ikinci sayımızın çıkarılmasında ‘olmazsa olmaz’ katkılarından dolayı Melis Arıtman Alp’e, bu derginin içeriğinin hazırlanmasında gecesini gündüzüne katan sevgili komiteme

19 Fakülte’den

ve özellikle editörüm İlayda Eskitaşçıoğlu’na, bu der-

22 İKV’de Yaz Stajı

Kariyer kulübü yönetim kurulu üyelerine teşekkür

24 Arıtman Yıldırım Aksun Avukatlık Ortaklığı

imlerini paylaşan ve dergi çıkarma hayalimizi birlik-

Ortaklarından Melis Arıtman Alp ile Röportaj

26 Akademik:

gi hazırlanırken her aşamada emeği geçen Hukukta ederim. Buna ek olarak, benimle her zaman deneyte gerçekleştirdiğimiz eski komite başkanımız Güley Bor’a minnettarım…

Anıl Öztürk Eski Mısır’da Adalet

Bizler bu sayıyı hazırlarken çok keyif aldık. Sizlerin

28 Akademik:

paylaşmanız dileğiyle…

de elinizdeki dergiyi okurken bizimle aynı duyguları

Cihat Börklüce Tüketici Sorunları Hakem Heyeti

32 Editörden 2

Genel Yayın Yönetmeni

Mesut Halıcıoğlu Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


BİLKENT ÜNİVERSİTESİ

H U K U K TA K A R İ Y E R KULÜBÜ

SINE QUA NON

SINE QUA NON Hukukta Kariyer Kulübü Dönemlik Hukuk Dergisi Yıl:1 Sayı:1 Mayıs 2013

Moot Court 101: Willem C. Vis Moot Yarışması DTÖ Hukuk Müşaviri Müslüm Yılmaz’la Röportaj 2013 Yazı İçin Yurtdışı Hukuk Yaz Okulları Akademik: İhtiyat İlkesi, İfade Özgürlüğü, Milletvekili Dokunulmazlığı


SINE QUA NON

Son yıllarda gerek siyasal alanda gerekse sosyal alanda önemli değişikliklerin yaşandığı ülkemizde belki de en büyük değişiklikler hukuk alanında yaşanmaktadır. Gerek yargı kararları gerekse hukuk düzenine ilişkin yeni düzenlemeler göz ardı edilemeyecek nitelikte bir takım değişikliklere yol açmakta ve hukukçularca sorgulanmaktadır. Tarihsel birikimin, bir takım yargı kararlarının ve son zamanlarda meydana gelen toplumsal gelişmelerin gösterdiği üzere hukuk bireylerin ve genel anlamda toplumların temel gereksinimlerinden biridir. 20. yüzyılın en etkili tiyatro yazarlarından biri olan Bertol Brecht’ in halkın ekmeği olarak tanımladığı adalete olan ihtiyacın hissedilmeyeceği bir an yoktur; ancak bu ihtiyaç bazı olaylarla birlikte toplumların algısında daha öncellikli yer almaya başlar. İşte tam da böyle bir dönemde hukuka dair güncel gelişmeleri takip etmek çevremizde yaşanan olayları nitelikli bir biçimde değerlendirebilmemiz açısından önemlidir. Bu nedenledir ki önemli gördüğümüz birkaç gelişmeyi sizlerle paylaşmak istedik.

TÜRKİYE’DE NELER OLDU? Hazar BAŞAR

4

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON Özellikle son yıllarda yeni konut inşaatlarının artmasına paralel olarak artış gösteren konut kredisi kullanımını takiben erken ödemede bulunanlara yönelik bankalarca uygulanan fahiş ceza uygulamasını önemli ölçüde sınırlayan ve bu konuda tüketiciye yeni haklar sağlayan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 07.11.2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Yaklaşık 2 yıl 1 aydır çalışmalarını sürdüren ve TBMM’de grubu bulunan 4 partinin temsilcilerinden oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonunca 18.11.2013 tarihinde icra edilen toplantıyı müteakiben TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından bu komisyonun sıfırdan Anayasa yapamayacağı kanaatinde olduğu ve bu görüşünü partilerin genel merkezlerine bildireceği, komisyonun da bir daha toplanmayacağı açıklandı. (Hürriyet Gazetesi, 19.11.2013, s.28, Ankara Baskısı) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM), 01.05.2006 tarihinde İzmir’de düzenlenen İşçi Bayramı kutlamalarına katılan Zuhal Subaşı ve Ali Çoban’ın polis tarafından darp edilmesi eyleminde orantısız güç kullanımının söz konusu olduğu ve bunun sonucunca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye veya cezaya tabi tutulamaz” şeklinde düzenlenen 3’ üncü maddesinin ihlal edildiğine karar verildi (09.07.2013 tarih, Başvuru No: 2012967 Subaşı ve Çoban v. Türkiye davası). AİHM karar gerekçesinde; Hükümet tarafından olayla ilgili soruşturma işlemlerinin derhal başlatılmış olduğu ve dolayısıyla başvuranların iddialarının etkin bir biçimde soruşturulduğu, keza polis kuvvetlerinin elinde başvuranların polis tarafından kötü muameleye maruz kaldıklarını gösteren herhangi bir video kaydının mevcut olmadığı ileri sürülmüş ise de, AİHM bu tür davalarda etkin bir soruşturmanın sorumluların tespit edilmesini ve cezalandırılmasını sağlaması gerektiğini belirtmiş ve davaya konu olayla ilgili takipsizlik kararı veren savcının olay mahallinde görevli polis memurlarının tespit edilmesi ve sorgulanması yönünde bir girişimde bulunduğunu gösteren hiçbir bilgi bulunmadığını, yine aynı savcının tespitlerini yalnızca polis tarafından hazırla-

nan raporlara dayandırdığını ve başvuranların polis raporunda bahsedilen şiddet olaylarından herhangi birine dahil olup olmadıklarının soruşturmadığını; yine savcı tarafından başvuranların sağlık raporlarında ciddi olduğu belirtilen yaralanmalarına ilişkin bulgulara yeterince önem verilmediği, olası görgü tanıklarının ifadelerinin alınmadığı, polis tarafından ibraz edilenler haricinde olayla ilgili diğer görüntü kayıtlarının incelenmediği ve böylece başvuranların kötü muameleye maruz kaldıklarına ilişkin iddialarıyla ilgili olarak ulusal makamlar tarafından etkin bir soruşturma yürütülmediği sonucuna varıldığını ve AİHS’nin 3’üncü maddesinin hem esas hem de usul yönünden ihlal edildiğine karar verildiğini açıklamıştır. (www.inhak.adalet.gov.tr) Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

5


SINE QUA NON 2014 yılını karşılamaya hazırlanırken, oldukça renkli, hareketli bir yılı geride bıraktık. Geçtiğimiz dönemde Dünya’nın dört bir yanında oldukça önemli hukuki gelişmeler yaşandı. Amfi sıralarımızda, hocalarımızdan sürekli, gündemi takip eden, duyarlı hukukçular olmamız gerektiğini dinleyerek yetişen bizler, hocalarımızın öğütlerine kulak verdik ve geçtiğimiz dönemde dünyanın dört bir yanında yaşanan çarpıcı hukuki gelişmeleri siz okurlarımız için derledik:

Nelson Mandela hayatını kaybetti

Fransa’da İlk Eşcinsel Evlilik

Fransa’da hem parlemento, hem de kamuoyunda ciddi bir görüş ayrılığına yol açan ve Cumhurbaşkanı François Hollande’ın seçim vaatlerinden biri olan eşcinseller için evlilik ve evlat edinme hakkı, geçtiğimiz Mayıs’ta yasalaştı ve ilk eşcinsel nikah kıyıldı. Yaklaşık beş aylık sürede 600’den fazla eşcinsel çift dünya evine girdi. Ancak mevcut yasaya rağmen birçok belediye başkanının vicdani ret hakını kullanarak mikah kıymayı reddetmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, nikahları kıymayı kabul etmeyen belediye başkanlarının eşcinsellere evlenme hakkı tanıyan yasayı ihlal ettiğine hükmetti.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin efsanevi lideri Nelson Mandela, 95 yaşında hayatını kaybetti. Kamuoyunda siyahi hakları, özgürlük ve barış için gösterdiği çabalar ile büyük bir takdir toplamış olan Mandela, 1918 yılında Güney Afrika’nın East Cape eyaletinde doğdu. 1944 yılında Afrika Ulusal Kongresi’ne katıldı.1956 ’da vatan hainliğiyle suçlandı ancak daha sonra suçlamalar düşürüldü. 1964 de tutuklanan Mandela, ömür boyu hapis cezası aldı. 1990 yılında serbest bırakılan ve 1993 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan efsanevi lider, 1994 yılında seçimi kazanarak Güney Afrika’nın ilk siyahi cumhurbaşkanı oldu. Nelson Mandela, aynı zamanda dünyada siyahilerin kurduğu ilk hukuk bürosu olan Mandela&Tambo’nun kurucularındandır. Mandela&Tambo hukuk bürosu, anti-Apartheid mücadeleleri ile 1950’li yıllarda büyük dikkat çekmiş ve Apartheid taraftarlarınca 1960 yılında binası ateşe verilerek saldırıya uğramıştır. Mandela’nın cenaze töreni, 10 Aralık günü Johannesburg’daki 95 bin kişilik FNB stadyumu’nda, birçok dünya lideri, farklı alanlardan uluslararası isimler ve ünlülerin katılımıyla gerçekleşti.

DÜNYA’DA NELER OLDU? Abdülkadir Molla’nın İdamı

Bangladeş’te Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Abdülkadir Molla’nın avukatlarının, müvekkillerine verilen idam cezasının yeniden gözden geçirilmesi talebini değerlendiren Temyiz Mahkemesi, itirazı reddeti. 6

Molla’nın avukatlarının, idam cezasının yeniden gözden geçirilmesi talebini değerlendiren Temyiz Mahkemesi, 11 Aralık günü idam kararını Molla’nın infazına 90 dakika kala durdurmuştu. Geçtiğimiz yıl mahkeme, 1971 yılında Bangladeş’in bağımsızlık savaşında Pakistan’a yardım ettiği gerekçesiyle 3 milyon Bangladeş askerinin ölümünden sorumlu tuttuğu Molla hakkında idam kararı vermişti. İnfazın 11 Aralık gecesi saat 00:01 de gerçekleşmesi beklenirken, yapılan itirazı değerlendiren mahkeme, infazı ertelediğini duyurmuştu. Temyiz Mahkemesi’nin temyiz talebini reddetmesi üzerine Abdülkadir Molla 12 Aralık günü Bangladeş Dakka Merkez Cezaevi’nde, asılarak idam edildi. Temsilciler Meclisi 2 hafta önce esrarı yasallaştıran bir tasarıyı onaylamıştı. Bu tasarı Senato tarafından da onaylandı.

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON Bu sayıyla birlikte dergi içeriğine giren bu köşede; önümüzdeki iki üç aylık dönemde kendimizi geliştirmemizi sağlayacak ve kariyerimize olumlu katkıda bulunacak etkinlikleri bulacaksınız:

GELECEK DÖNEM NELER OLACAK? 1. Sağlık Hukuku Sertifika Programı • TARİH: 18–19 Ocak 2014/ 25–26 Ocak 2014 • DÜZENLEYEN: Türkiye Barolar Birliği • YER: Litai Konukevi/ ANKARA • Ayrıntılı bilgi için http://ileriegitim.turavak.org.tr/saglik. aspx 2. MUNBU 2014- International Court of Justice Simulation • TARİH: 20–23 Ocak • DÜZENLEYEN: Bilkent Üniversitesi • YER: Bilkent Üniversitesi Merkez Kampüsü/ANKARA • Ayrıntılı bilgi için www.munbu.org 3. Model Courts of Justice 2014 • TARİH: 7–9 Şubat 2014 • DÜZENLEYEN: Ankara Üniversitesi • YER: Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü/ANKARA • Ayrıntılı bilgi için modelcj.org

6. International Academic Conference on Law and Politics 2014 • TARİH: 26–27 Nisan 2014 • DÜZENLEYEN: IACLP 2014 Organizing Committee • YER: Elite World Otel/ İSTANBUL • Ayrıntılı bilgi için http://www.lawpoliticsconference.com/ 7. International Conference on Gender and “the Law”: Limits, Contestations and Beyond • TARİH: 4–6 Haziran 2014 • DÜZENLEYEN: Gediz Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi, LCSS, Indiana Üniversitesi • YER: Dokuz Eylül Üniversitesi/ İZMİR & Gediz Üniversitesi/ İZMİR • Ayrıntılı bilgi için http://socialstudies.org.uk/conferences/ genderandlawconference

4. Hukuk Öğrencileri Forumu 2014 • TARİH: 01–02 Mart 2014 • DÜZENLEYEN: Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukukta Kariyer Kulübü • YER: Bilkent Otel/ ANKARA • Ayrıntılı bilgi Şubat ayında http://www.hukuktakariyer. com/ 5.

Law and Economics Conference Bilkent • TARİH: 25–26 Nisan 2014 • DÜZENLEYEN: Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi • YER: Bilkent Otel/ ANKARA • Ayrıntılı bilgi için http://www.hukuk.bilkent.edu.tr/lawandeconomics/index.html

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

7


SINE QUA NON

Bilkent Üniversitesi Hukukta Kariyer Klübü’nün geçen sene ilk defa düzenlediği Hukuk Öğrencileri Forumu, büyük bir yankı uyandırmıştı. Geçen seneki organizasyondaki aktif bir rol alan ve bu sene de Hukukta Kariyer Kulübü’nün Hukuk Öğrencileri Forumu Komitesi’nin başkanı olan Ecem Naz Boyacıoğlu’yla birlikte sizleri 8 soruda Hukuk Öğrencileri Forumu hakkında aydınlatmak istedik.

HUKUK ÖĞRENCİLERİ FORUMU 2013 Ecem Naz BOYACIOĞLU

Hukuk Öğrencileri Forumu’nun ilki Çınar & Çınar Hukuk Bürosu ve Barolar Birliği’nin desteğiyle geçen sene düzenlendi ve büyük bir başarı yakaladı. Öncelikle bu forumu düzenlemenizin amacı neydi?

Lisans düzeyinde hukuk fakültesi öğrencilerinin hukukun farklı dallarında uygulamaya yönelik daha fazla bilgi edinme yönünde ortak bir ihtiyacı olduğunu hissediyorduk, geleceğimizle ilgili henüz fakültede öğrenciyken atabileceğimiz adımlar varsa bunların neler olduğu öğrenmek ve kendimizi edindiğimiz bilgiler ışığında tam donanımlı kılmak istiyorduk. Hukuk Öğrencileri Forumu, bu ihtiyacı karşılamak için, bu arayıştan doğdu.

Forum, Türkiye’de bir ilk olarak değerlendirilebilir. Diğer hukuk organizasyonlarından farkı sizce neydi?

Hukuk Öğrencileri Forumu, konsept olarak yalnızca fakültemiz öğrencilerinin değil, Türkiye’de hukuk öğrenimi görmekte olan tüm 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin gelecek planlaması ve kişisel gelişimi adına fayda sağlayacağına inandığımız konferansları içeren geniş çaplı bir etkinlik. Bir konferanslar dizisi olması yönüyle bir ilk olmamakla beraber bahsettiğim ihtiyacı karşılamaya özgülenmiş olması yönüyle ilk ve bugüne değin gerçekleştirilmiş en geniş çaplı organizasyon olması yönüyle Türkiye’de tek organizasyon olduğunu söylemek yanlış olmaz. Geçtiğimiz yılın ka8

tılımcıları bu yıl benzer etkinlikler gerçekleştirdi, bu tür bir hareketlenmeye ön ayak olmanın, örnek teşkil ediyor olmanın bizim için gurur verici olduğunu da belirtmeliyim. Bence Forum’un en göze çarpan ve onu farklı kılan özelliği, farklı hukuk dallarında uygulamaya yönelik bilgi edinebileceğimiz bir platform olması. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktansa yetkin hukukçuların deneyimlerini, tavsiyelerini dinledikten sonra kendimizi ölçüp tartmanın, lisans düzeyinde kariyer planlaması adına atılabilecek doğru adımlardan biri olduğuna inanıyorum. Unutmadan, Forum seçkin avukatlık bürolarını davet ettiğimiz bir kokteyle de ev sahipliği yapıyor. İnternetten çoğu avukatlık bürosunun çalışma sahası, ortakları hakkında bilgi edinmek artık çok kolay; ben araştırmalarım sonucu kafama takılanları sorabileceğim bir platformu, birinci elden bilgi almayı daha değerli buluyorum. Bu kokteylin varlığının da bu yönüyle Forum’u diğer organizasyonlardan ayırdığını söyleyebiliriz. Forum bir gelenek haline getirilecek mi? Evet, geçtiğimiz yılki organizasyonu her yıl değişerek ve gelişerek ilerleyecek, yerleşecek bir geleneğin başlangıcı, ilk adımı olarak düşünmek istiyoruz. Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON

Gelecekte nasıl değişiklikler yapmayı planlıyorsunuz?

Forum nerede düzenlendi ve kaç gün sürdü?

Geçtiğimiz yıl imkânlarımız doğrultusunda belirlediğimiz 150 kişilik kontenjanı bu yıl 200 kişiye çıkardık, mümkün olduğunca da bu sayının artmasını diliyoruz ve çalışmalarımızı bu yönde yapıyoruz. Bunun yanı sıra, ülkemizdeki tüm hukuk öğrencilerinin yoğunlukla ilgi duyduğu, merak ettiği alanları tespit etmek adına anketler düzenledik, düzenliyoruz. Konferans alanlarını belirlerken bu anketlere önem veriyoruz. Akademisyenlik, hâkim-savcılık, avukatlık gibi kemik alanlar dışında her yıl farklı hukuk dallarına yer veriliyor. Hukuk sistemleri ve ülkeler arası farklı uygulamaları da es geçmemek adına, değerli hocalarımızın yanında yabancı hukukçuları da Forum’da ağırlamak hedeflerimiz arasında yer alıyor. Bahsettiklerim buzdağının yalnızca görünen kısmı, Forum’la ilgili en güzel şeylerden biri de doğası gereği değişime açık, dinamik bir organizasyon olması.

Geçtiğimiz yıl 4-5 Mayıs 2013 tarihinde, Bilkent Otel’de gerçekleştirdik. 2 gün sürüyor. Bu yıl yine Bilkent Otel’de, 1-2 Mart 2014 tarihlerinde Hukuk Öğrencileri Forumu 2014 gerçekleşecek.

şimime oldukça katkısı olduğuna inanıyorum. Hâlihazırda ağır olan ders yükünün yanında bu organizasyonda çalışmak ister istemez pratik becerilerimi, zaman ve kriz yönetimi becerilerini artırmaya zorluyor. İkinci olarak da diğer katılımcılar gibi ben de tüm konuşmacıları dinledim, kokteyle katıldım. Daha önce yalnızca ismini duyduğum hukuk dallarında uygulamaya yönelik pratik pek çok bilgi edindim, dahası bu alanlarda akademisyen olmak, Devlet kurumlarında çalışmak ve avukatlık yapmak arasındaki farkları gözlemleyebildim. Bunun da geleceğe dair muhakemelerimde doğrudan bir etkisinin şimdiden olduğunu söyleyebilirim.

Forum’a kaç öğrenci katıldı? Hangi fakültelerden geldiler?

Kısa bir sürede organizasyonu çıkarmamıza ve bu sebeple duyuruları istediğimiz kadar geniş çapta yapamamamıza rağmen, 17 farklı hukuk fakültesinden toplamda 150 kişilik bir katılım yakaladık. Geçtiğimiz yıl Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin yanı sıra Galatasaray Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, TOBB Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, İstanbul Kültür Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Karatay Üniversitesi, Mevlana Üniversitesi ve Atılım Üniversitesi’nden gelen arkadaşlarımız oldu. Panthéon - Sorbonne Üniversitesi’nden de bir kişi katıldı. Önümüzdeki yıllarda daha da fazla üniversiteden katılım olmasını diliyoruz, çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz. Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

Forum’a katılan Bilkent Öğrencileri GE 250/251 dersleri kapsamında puan kazanabilir mi?

Hayır, bu yönde bir uygulama yok şu an için.

Böyle bir forumun organizasyonunda yer almak bir hukuk öğrencisi olarak sana neler kattı?

Öncelikle, bir kulüpte çalışmanın ve büyük bir organizasyonun sorumluluğunu arkadaşlarımla birlikte üstlenmenin kişisel geli-

9


SINE QUA NON Bu sayımızın Alumni köşesinde, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin değerli bir mezunu olan Derya Durlu’ya yer vermek istedik. Gerek bugünkü akademik başarısı, gerekse Viyana’da 2010 yılında düzenlenen “17. Willem C. Vis Uluslararası Ticari Tahkim Kurgusal Duruşma Yarışması”nda gösterdiği başarı itibariyle, pek çok hukuk fakültesi öğrencisinin örnek alacağı bir hukukçu Derya Durlu. Bu ay onunla yaptığımız röportajın, hukukta kariyer ve akademik başarı konularında yeni bir bakış açısı geliştirilmesine büyük katkıda bulunacağına ve okurlarımız için aydınlatıcı olacağına inanıyoruz.

Röportaj

DERYA DURLU Şu anki mesleğiniz ve kendiniz hakkında bize kısa bir bilgi verebilir misiniz? Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisiyim. Beş yıl Japonya’da, iki yıl da Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüğümde ortaokul ve liseyi eğitim dili İngilizce olan ve önceden ismi “BUPS/BIS” olarak bilinen İDV Ankara Özel Bilkent Laboratuvar Lisesi’nde okudum. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2010 yılında mezun olduktan sonra, İstanbul’da bir avukatlık bürosunda avukatlık stajımı tamamlayarak iki yıl avukatlık yaptım. Aradan üç yıl geçtikten sonra, bu yıl mezunu olduğum Hukuk Fakültemizde Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı’nda akademik alanda çalışmaya başladım. Bugün geldiğiniz noktadan geriye baktığınızda Bilkent Üniversitesi’nin size kattığı şeyler ve hedeflerinize ulaşma yolunda sağladığı katkılar nelerdir? Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin beni bugün bulunduğum noktaya taşımış olmasını üç farklı etkene dayandırabilirim. Bunlardan ilkinin, bize sunulan geniş ders yelpazesi olduğunu düşünüyorum. 30’a yakın zorunlu hukuk dersi ile birlikte, Bilkent Üniversitesindeki dört yıllık hukuk eğitimimizde felsefe, mikro-iktisat, uygarlık tarihi ve muhasebe gibi farklı alanlarda hukuk-dışı zorunlu derslerin sunuluyor olmasının, Bilkent Hukuktan donanımlı bir hukukçu olarak mezun olunmasına önemli katkı sağladığını düşünüyorum. Bu zorunlu derslerin yanı sıra, Fakültemizin seçmeli dersleri arasından özellikle yabancı hocalarımızın İngilizce olarak verdiği hukuk derslerini alarak, başta Amerikan hukuk sistemi olmak üzere, farklı hukuk sistemlerini kendi hukukumuzla karşılaştır10

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON malı olarak inceleyebilme fırsatına sahip olmamızın bir ayrıcalık çok severdim. Saatlerce sıkılmadan IB’de türev, entegral ve kalolduğunu düşünüyorum. Özel ilgim nedeniyle ayrıca alabilme külüs problemleri çözdüğümü hatırlıyorum. Bunun da muhaimkanım olan caz piyano, Çince, diksiyon ve özel amaçlı tercü- keme yeteneğimin gelişmesinde önemli bir rolü olduğunu düme dersleri ile de Bilkent Üniversitesinin okuduğumuz fakülte- şünüyorum. Hukuk öğrencileri için matematik her ne kadar çok nin dersleri dışında farklı farklı alanlarda da eğitim alabilmemizi sevilen bir konu olarak görülmeyebilse de, hukuk mantığının assağlaması, hedeflerime ulaşabilmem açısından katkı sağlamıştır. lında matematik ve müziğin birleşerek desteklediği muhakeme İkinci olarak, Türkiye’de ve dünya çapında alanında önde gelen yeteneğinden kaynaklandığını unutmamak gerekir. ve saygın hocalardan oluşan bir kadro sayesinde hukuk eğitimi Hitabet yeteneğinin ise, ciddi emek, özveri ve zaman isteyen bir alabilme imkanımız, mezun olduktan sonra, pratik hayatta bana konu olduğunu vurgulamak isterim. Özellikle kelimelerin bizim ciddi bir kazanım sağladı. En başta Hukuk Fakültesi Dekanımız, için birer araç olduğu hukukta, doğru ve güzel konuşarak kendiProf. Dr. Osman Berat Gürzumar olmak üzere değerli hocaları- mizi ifade ederek, düşüncelerimizi etkili bir şekilde aktarabilmek mızdan aldığımız hukuk derslerinde öğrendiklerimin, mezuni- her geçen gün önem kazanmaktadır. Dolayısıyla, hukuk öğrenyetten sonra attığım her adımda –gerek bir araştırma yaparken, cilerinin diksiyon dersi alarak bu yeteneklerini geliştirmelerini gerekse karşılaşılan hukuki bir soruna çözüm bulurken– yankı- tavsiye ederim. landığını gördüm. Bu üç unsuru bir arada kullanarak, Moot Court’taki başarımın Son bir etkenin de Bilkent Üniversitesi’nde ön plana çıkan eği- meslek hayatımdaki yankılarını görebilme imkanım oldu. Karşıtim metodu olduğunu düşünüyorum. Kapsamlı araştırma yapa- laştığım hukuki bir problemi, farklı bir bakış açısıyla değerlenbilmeyi, etkili bir biçimde sorgulamayı ve analitik düşünebilme- direbilmek, irdeleyebilmek ve son tahlilde çözüme kavuşturayi öğrenebildiğimiz üniversitemizden mezun olduktan sonra, 26 bilmek için, Moot Court’ta edindiğim kazanımlarım benim için yaşında, daha yolun çok başında olan bir hukukçu olarak, şimdi- paha biçilmez oldu. ye kadar 1 kitap ve 28 makale yayınlayabildim. Bu başarımı ise Vis Moot Court, ciddi emek ve zaman isteyen, çoğu zaman faşüphesiz Bilkent’te aldığım eğitime borçluyum. külte derslerinizden de öncelik tanıyabildiğiniz, gece gündüz sabahladığınız, durmaksızın yeni argüman üretmeye çalıştığınız Viyana’da 2010 yılında düzenlenen “17. Willem C. Vis Uluslara- ve dolayısıyla sürekli olarak aklınızın çalıştığı, bir an davacı açırası Ticari Tahkim Kurgusal Duruşma Yarışması”nda yaptığınız sından elinizdeki hukuki sorunu düşünürken, bir sonraki dakika savunmalardaki yaratıcılığınız muhakeme ve hitabetteki yete- davalı tarafça o hukuki sorunun nasıl ele alınabileceğini düşünneğiniz ile en prestijli ödüllerden biri olan en iyi bireysel konuş- düğünüz, kısacası, fiziksel olarak yoğun bir tempoda çalışmayı macı ödülü olan “Martin Domke Ödülü”nde mansiyon ödülüne gerektiren, ama kelimelerle anlatılamayacak kadar da büyük kelayık görülmüştünüz. Kendinizi bu kadar donanımlı yetiştiren yif aldığım bir deneyim oldu. biri olarak bizim gibi yolun başında olan hukuk öğrencilerine Ben Hukuk Fakültemizin Moot Court takımına ilk 2007-2008 yaratıcılık, muhakeme ve hitabet konusunda tavsiyeleriniz ne- yılındaki yarışmada yedek üye olarak seçilerek katıldım. 2008lerdir? Bu başarının size meslek yaşamınızda bir katkısı oldu mu 2009 ve 2009-2010 yıllarındaki yarışmalarda Martin Domke ve genel olarak Moot Court deneyiminizi En İyi Konuşmacı Ödülü’nde Türkiye’den bize nasıl özetlersiniz? Mansiyon Ödülü’nü üst üste iki yıl kazaYaratıcılık yetisinin, sanat ile ilgilenilmesi nan tek hukuk öğrencisi oldum. sonucunda doğal olarak ortaya çıktığını Yarışma, bir kere girdiğinizde bağımlıve geliştiğini düşünüyorum. Altı yaşımlık yaratabilecek bir yarışma, çünkü budan itibaren 14 yıl boyunca aralıksız olalunduğunuz platformda sizinle birlikte rak piyano eğitimi aldım. Piyano çalmayı dünyanın 290 hukuk fakültesinden huo kadar çok seviyordum ki, liseden mezun kuk öğrencisi, aynı konuyu, çok çeşitli olduğumda konser piyanisti olmaya karar Son bir etkenin de Bilkent Üniversitesi’n- bakış açılarıyla İngilizce olarak tartışıyor vermiştim. Daha sonra viyolonsel çalmaya de ön plana çıkan eğitim metodu olduğu- ve uluslararası ortamları seviyorsanız, bu başladım ve müzik ile bağımı koparma- nu düşünüyorum. Kapsamlı araştırma ya- platformdan büyük bir keyif alıyorsunuz. dım. Dolayısıyla, yaratıcılık yetisinin ge- pabilmeyi, etkili bir biçimde sorgulamayı Bu süreçte farklı hukuk sistemlerini öğreliştirilebilmesi için, hukuk öğrencilerinin ve analitik düşünebilmeyi öğrenebildi- niyorsunuz, araştırma yeteneğinizi geliştimutlaka bir müzik enstrümanı çalmalarını ğimiz üniversitemizden mezun olduktan rebiliyorsunuz, İngilizce hukuk dilini hem veya sanat ile ilgilenmelerini tavsiye ede- sonra, 26 yaşında, daha yolun çok başın- yazılı hem de sözlü kullanmayı öğreniyor bilirim. da olan bir hukukçu olarak, şimdiye kadar ve bir hukuki uyuşmazlıkta hiçbir zaman Muhakeme yeteneğinin ise matematikle 1 kitap ve 28 makale yayınlayabildim. Bu tek tarafın haklı olmadığını, bir dosyanın doğrudan bağlantılı olduğunu, matema- başarımı ise şüphesiz Bilkent’te aldığım vakıalarına bakıldığında, bir hukuki uyuştiğin ise müzikle doğrudan ilintili olduğu- eğitime borçluyum. mazlığın her iki taraf açısından da savunu düşünüyorum. Lisedeyken matematiği nulabileceğini görebiliyorsunuz. Elbette, Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

11


SINE QUA NON yaptığınız işten keyif almak emek vermekten geçtiği için, bu kalibredeki bir yarışmadan bu kadar yoğun bir çalışmadan sonra Bilkent’i temsilen iki ödülle Türkiye’ye dönebilmek, benim için oldukça gurur verici oldu. 2011 yılında yayımlanan “Fundamental Concepts of Anglo American Law” adlı kitabınız hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Bu yolda karşılaştığınız zorluklardan bahsedebilir misiniz? Kitap, ifade özgürlüğünden haksız fiil sorumluluğuna uzanan ve geniş bir yelpazeyi kapsayan çeşitli hukuki konular hakkında ABD Yüksek Mahkemesi’nin vermiş olduğu ve yapı taşı niteliğinde kararlarının derlemesinden oluşmaktadır. Amerikan hukuk eğitiminde “eleştirel düşünme yöntemi” olarak da bilinen “Sokratik metod” ile işlenen derslerde, kitabın bir hukuki olayın irdelenmesi ve tartışılması amacıyla içtihat hukukundan yola çıkarak sınıf içerisinde akıl yürütme ve analiz yapma yetkinliğinin geliştirilmesine katkı sağlayan bir ders kitabı niteliğini taşımasını hedefledik. Bu çerçevede, kitapta yer alan her mahkeme kararından sonra tartışma sorularına yer verdik. Kitap, ilk haliyle 2.000 sayfayı aşmaktaydı. Baskı için mahkeme kararlarının kimi yerlerini kısaltarak nihai metni 659 sayfaya indirdik. Elbette kitapta yer alan 100’ü aşkın kararın her birinin okunarak, değerlendirilmesi ve bu çerçevede tartışma sorusu hazırlanması, günlük avukatlık işleri ile birlikte yürütüldüğünde zaten geceli gündüzlü çalıştığımız bir yerde, daha da fazla çalışmamızı gerekli kıldı. Yine de, kitabın basım anına kadar geçen süreçteki her bir adımı büyük bir keyifle attık. Uluslararası tahkim ile ilgili birçok çalışma ve seminerlere katılmışsınız. Tahkim alanı ile ilgili düşünceleriniz ve kendilerini bu alanda geliştirmek isteyen arkadaşlarımızı tavsiyeleriniz nelerdir? Esas itibariyle usul hukukundan türeyen bir hukuk dalı olarak kabul edilen tahkim, ticari ve yatırım uyuşmazlıklarının taraflarca ve/veya tahkim kuruluşlarınca atanan hakemler nezdinde, ad hoc (özel bir amaca özgü) veya kurumsal tahkim olarak görülerek çözüme kavuşturulmasını sağlayan bir prosedürdür. Tahkime bir uyuşmazlığı götürdüğünüzde, usul hukuku ve maddi hukuk boyutunu haiz bir prosedür ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Diğer bir ifadeyle, tahkim dediğimizde, hem tahkim usulünü, hem de bu süreçte görülmekte olan maddi hukuk uyuşmazlığın kastediyoruz. Dolayısıyla, tahkim en başta maddi hukuka hakim olmanızı gerektiren bir mekanizmadır; medeni hukuk, borçlar hukuku, ticaret hukuku gibi maddi hukuk konularını bilmeden, tahkim başlı başına bir prosedür olarak değerlendirilmemeli. Türkiye’de Türk hukukundan doğan uyuşmazlıkların bir kısmının tahkime başvurulmak suretiyle çözüme kavuşturulmak istendiği görülebilmektedir. Ülkemizde yeni yeni gelişmekte olan bir usul olduğu için ve Türkiye’de bir tahkim kuruluşunun henüz olmaması ve tahkim kültürünün, gelişmiş olan devletlerle kıyaslandığında, henüz tam olarak yerleşmemiş olması nedeniyle, bu alanda bilgi ve deneyim sahibi Türk hukukçulara ihtiyaç duyulmaktadır. 12

Tahkimin gün geçtikçe önem kazanan bir alan olduğunu görüyoruz. Devlet mahkemelerine alternatif bir platform olarak ve uyuşmazlık çözümünde çeşitli avantajları olması nedeniyle tercih edilen bir mekanizma olarak giderek yaygınlaşan tahkimin, hukuk fakültelerinde özellikle eğitiminin alınmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Zira, mezun olduktan sonra bu alana yönelmek isteyen öğrencilerin, tahkim hakkında hukuk fakültesinde okurken eğitimini almış olarak ilerlemelerinin önemli bir kazanım sağlayacağını düşünüyorum. Yurtdışında uluslararası tahkim ile ilgili olarak çeşitli programlarda tahkim usulüne ilişkin olarak 10’u aşkın eğitim aldım. Öğrenciliğimin üç yılını ise Vis Moot Court’a katılarak geçirdim ve öğrenim hayatımda tahkime ilişkin farklı seçmeli dersler aldım. Moot Court, tahkim alanında kendilerini geliştirmek isteyen öğrencilere, bu alana aşina olabilmeleri açısından atabilecekleri ilk adımı teşkil edebilir. Ardından, bir maddi hukuk alanına yönelerek bu alanda uzmanlaşmalarını, yurtdışındaki tahkim veya alternatif uyuşmazlık çözümüne yönelik eğitim programlarına katılmalarını ve -tahkimin lingua franca’sının İngilizce olması nedeniyle- İngilizce dilini akıcı olarak kullanabilmek için sık sık İngilizce konuşulan ortamlarda bulunularak, İngilizce hukuk dilinin öğrenilmesini tavsiye ederim. Size göre donanımlı bir hukukçuda olmazsa olmaz dediğiniz bir özellik var mı? Varsa nedir? Donanımlı bir hukukçuda olmazsa olmaz bir özellik kanımca yabancı dile hâkim olabilmesidir. İngilizce’yi özellikle uygulamada -sınıfta öğretilen gramer kuralları ve kalıplarının dışında- etkili ve akıcı olarak kullanabilen hukukçuya her geçen gün daha da gerek duyulmaktadır. İngilizce’nin yanı sıra, Kıta Avrupası sistemine dahil olan bir ülke olmamız nedeniyle Almanca ve/veya Fransızca’nın da iyi bir seviyede bilinmesi bir hukukçuyu donanımlı yapan özellikler arasında sayılabilir. Çok yüksek bir not ortalaması bir öğrencinin çalışkanlığına dair objektif bir gösterge olabilse de, sizin bir birey olarak bulunduğunuz ortama kağıt üzerindeki notlarınızdan öte katabilecekleriniz, bence yüksek bir not ortalamasından çok daha önemli. Bu nedenle, donanımlı bir hukukçunun taşıdığı özellikler arasında öğrenmeye ve yeni alanlara yönelecek esnekliğe sahip olması, genel kültürünü geliştirmesi, denemekten vazgeçmemesi ve seveceği işi keşfetmek için risk alabilmeyi göze alması olduğunu düşünüyorum. Moot Court’taki ve meslek hayatımdaki başarım, not ortalamamdan bağımsız gelişmişti. Kağıt üzerindeki başarı veya başarısızlığınız, iş hayatınızda çoğu zaman aynı düzlemde gelişmeyebilir; bireysel donanımınız, bir takımın parçası olabilme ve paylaşma isteğiniz ile birleştiğinde, bulunduğunuz ortamı da sizinle birlikte ileriye taşıyabilir. Röportajı Hazırlayanlar: Gülşah Durna- Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi Esin Bilge Somuncular-Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON

FULBRIGHT BURS PROGRAMI Merve ÖNER Okulumuz açıldı. Alıştık-alışamadık, arkadaşlar, ödevler derken ikinci vizelerimize girdik bile. Yine günlük rutinlerimiz içerisinde kaybolduk ve bu koşuşturmaca devam ederken, dönem sonuna doğru ilerlerken, özellikle son sınıf arkadaşlarımızın kafalarında sene sonunun ve üniversite sonrası hayatın planları belirginleşmeye başladı. Okulu bir an evvel bitirip calışmaya başlamak isteyenlerin sayısı oldukça fazla. Fakat ülkemizdeki genç ve dinamik nüfusun çokluğu, iyi bir iş bulmanın bir yarış halini almış olması akıllara şu soruyu getiriyor: “Staj ve iş hayatı güzel, ancak üniversitede edinilen bilgilerimizi derinleştirip, konulara daha hakim, daha kalifiye olmak önümüzde daha çok kapının açılmasını sağlamaz mı?” Kopya verelim; cevap, “evet” olacak. Peki, özgür bir araştırma ortamı, 4000’i geçen üniversite sayısı, geniş eğitim olanakları ve uluslararası atmosferiyle tanınan ülke hangisi? Tabii ki Amerika Birleşik Devletleri! ABD’de öğrenim görmek birçok öğrencinin hayali. Fakat bu hayali gerçekleştirmek isteyen arkadaşlarımızın kafasında 2 belirgin sorun var: 1) ABD çok uzak ve dolayısıyla uçak biletleri pahalı. 2) Eğitim masrafları da ciddi bir yük. Bu sorunların çözümü icin, bu sayımızda bir başka prestijli burs programı olan Fulbright Burs Programı’na yer vereceğiz. Kısaca Fulbright Fulbright Programı, Amerika Birleşik Devletleri’nin en prestijli burs programıdır. 1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Senatör J. William Fulbright’ın eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacıyla Amerikan Kongresi’ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılmıştır. Dünya üzerindeki savaşların ve silahlı çatışmaların engellenmesi icin temel anahtarın eğitim ve ülkeler arası değişim olduğuna inanan Senatör J. William Fulbright sayesinde, Amerikalı öğrenciler ve sanatçılar dünyanın birçok yerinde eğitim ve araştırma imkânlarından yararlanmakta, dünyanın dört bir tarafından gelen öğrenci, öğretmen ve akademisyenler ise Amerika’da araştırma yapmakta ve eğitim alabilmektedirler. Dolayısıyla bu, biz ve bizim gibi öğrencilerin kendilerini geliştirmesi ve ufkunu genişletmesi için büyük bir fırsat diyebiliriz. Fulbright’ın, Dünya’da 155 ülkeyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için de Yüksek Lisans Programı, Doktora Programı, Meslek Yüksek Okulu Öğrencileri İçin Program, Yabancı Dil Asistanlığı Programı gibi çeşitli burs imkanları mevcut, fakat biz bu sayımızda hukuk öğrencilerini daha çok ilgilendirdiğini düşündüğümüz Yüksek Lisans Programı’nı inceleyeceğiz. Yüksek Lisans Programı Fulbright burs programı, daha önce de söylediğimiz gibi sadece Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversiteleri kapsıyor. Gerekli koşulları sağSine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

layan ve bu bursu almaya hak kazanan bursiyerler, Amerika’da bulunan Institute of International Education tarafından yerleştirildikleri bir okulda 1 veya 2 yıl (yüksek lisans programına ve kabul aldıkları programa bağlı olarak) süreyle bütün eğitim ve geçim masrafları burs tarafından karşılanmak suretiyle eğitim alıyorlar. İstedikleri takdirde öğrencilerin Amerika Birleşik Devletleri’ nde bulunan herhangi bir okula bireysel başvuru yapmaları da mümkün, fakat bu süreç devam ederken, yerleştirildikleri sırada veya başvuru sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan baska herhangi bir akademik programa katılmaları mümkün değil. Başvuru sürecini riske atmamaları için öğrencilere dikkat etmelerini öneriyoruz. Fulbright diğer çoğu burs programı gibi sadece eğitim ve geçim masraflarını karşılamakla kalmıyor. Öğrencilerin sağlık sigortası ve gidiş-dönüş uçak biletleri de bu bursun kapsamı dahilinde. Bütün bu avantajların yanında bu bursun suistimal edilmemesi amacıyla $35.000 gibi bir limiti olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Öğrenciler, bu bursa başvurdukları ve kabul aldıkları yılı izleyen yılda eğitimlerine başlamak mecburiyetindeler. Yani bursu erteleme, başka bir yıla atma veya daha erken başlama gibi bir şans söz konusu değil. Kazanılan hak sadece bir sonraki yıl için geçerli. Bütün bu masraflar Fulbright programı tarafından karşılanıyor, fakat pasaport, vize gibi işlemlerin tamamından aday sorumlu oluyor. Ancak bunun kişisel bir işlem olması ve neredeyse bütün burs programlarında bu şekilde uygulanıyor olduğu da bilinen bir gerçek. Öğrenciler bu programa katılmaya hak kazandıkları takdirde J-1 vizesiyle Amerika Birleşik Devletleri’ne giriş hakkı kazanıyorlar. Bu vizeyi açıklamak gerekirse; ABD’nin genellikle değişim ya da burs programları için uyguladığı vize diyebiliriz. ABD vize konusunda oldukça sıkı bir politika uyguluyor. O nedenle bu vize bursiyerlerin yalnızca eğitim gördükleri süre boyunca geçerli; dolayısıyla eğitim süresi tamamlanır tamamlanmaz bursa hak kazanan adayların ülkelerine dönmeleri bekleniyor. Bu kadar bilgi verdikten sonra sıra başvuru koşullarına da değinmekte fayda var. Başvuru Koşulları • Başvuracak olan adaylar için öncelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları şartı aranıyor. Green Card veya Amerikan vatandaşlığına sahip adaylar ne yazık ki başvuramıyor. Zira programın amacı daha önce de söylediğimiz üzere başka ülke vatandaşlarıyla Amerikan vatandaşlarını kaynaştırmak. • Yine aynı sebepten dolayı Amerika Birleşik Devletleri’nde 6 aydan uzun süreli herhangi bir değişim programına katılmış, üniversite öğrenimi ya da yüksek lisans eğitimi görmüş adayların yurda kesin dönüş tarihlerinden itibaren en az 3 yıl geçmiş değilse Fulbright bursuna ne yazık ki başvuramıyorlar. Buradan anlayacağımız üzere başvuru sırasın-

13


SINE QUA NON da ABD’de ikamet eden, çalışan veya öğrenim görenler de bursa başvuramıyor. • 4 yıllık herhangi bir üniversiteden mezunu olanlar; halen üniversite öğrencisi olup en geç başvurdukları yılın Temmuz ayında mezun olacaklar; veya halen üniversite öğrencisi olup başvurduklarının ertesi yılı Temmuz ayında mezun olacaklar; öğrenim gördükleri sürenin not ortalaması 4.00 uzerinden en az 3.00, 100 üzerinden en az 75 olmak şartıyla programa başvurabilmekteler. • Daha önce de belirttiğimiz gibi bir üniversiteden kabul almış olma sartı aranmıyor, Institute of International Education tarafından bir okula yerleştirilme opsiyonuna sahipler (ki genellikle bu uygulama tercih ediliyor) fakat tabii ki kendi başvurularını kendileri yapmak isteğinde olan adaylar istedikleri bir üniversiteye bireysel başvuru yapabiliyor. • Şayet Fulbright bursuna hak kazandıkları yıldan daha erken bir tarih için ABD’deki bir üniversiteden kabul aldılarsa, bir sonraki akademik yıla kadar kabullerini erteleterek Fulbright bursundan yararlanmaları mümkün. • Program için herhangi bir yaş sınırlaması yok, her yaştan aday başvurabilir. • İyi derecede İngilizce bilgisi aranıyor fakat bunun kanıtı olacak herhangi bir belge başvuru sürecinde istenmiyor, başvuru ve kabul sürecinin tamamlanmasının ardından bütün aşamaları geçen adaylara masrafları komisyon tarafından karşılanmak üzere TOEFL sınavı uygulanıyor. • Yine bir başvuru ön koşulu olmamakla birlikte TOEFL sınavı için uygulanan süreç GRE ve GMAT sınavları için de uygulanıyor. Başvurunun ve mülakatın ardından başarılı olan adaylar bedelsiz bir şekilde girecekleri bu sınavlarda da başarı göstermeli. Nasıl Başvuru Yapılıyor? • Öncelikle Embark sisteminde hesap oluşturmanız gerekiyor. Bu işlem için sisteme web sitesi üzerinden e-mail adresiniz ve şifrenizle kayıt olmanız yeterli. • Bu işlemin ardından oluşturduğunuz web hesabıyla online başvuru formunu doldurmalısınız. Bu şekilde başvurunuzun ilk aşaması tamamlanmış bulunuyor. • Başvurunuzun ilk aşamasının ardından ikinci adım başvuru paketi: Aşağıda belirtilen belgeler ile birlikte bir başvuru paketi oluşturup bu paketi Türkiye Fullbright Eğitim Komisyonu Ankara Merkez Ofisi’ne göndermelisiniz. • Ofisin adres bilgilerini hemen belirtelim: Eskişehir Yolu 9. Km. Tepe Prime İş Merkezi B Blok No:124 06800 Çankaya – Ankara • Başvuru formuyla birlikte pakete eklenmesi gereken belgeler şunlar: • Diploma/Öğrenci Belgesi: Mezunlar için üniversite diplomalarının resmi ve onaylı kopyası veya geçici mezuniyet belgesi, hala devam edilen programlar için öğrenci belgesi. • Transkript: Lisans ve Yüksek Lisans öğrenimi süresince alınan ders, notlar ve not ortalamasını açık şekilde gösteren, okul tarafından onaylı resmi belge. Transkriptin üzerinde ise adayın ortalamasının 4.00 ya da 100 üzerinden kaça denk geldiği açık ve net bir şekilde bulunmalı. • Referans mektupları: Başvuru sahibinin 3 adet referans mektubu bulunması gerekiyor. Bu mektupları 2 şekilde sunmak mümkün. • Elektronik Referans Mektubu: Size referans verecek olan kişi yine sizin

14

kayıtlı oldugunuz Embark sisteminden form doldurmak suretiyle referans mektubunu internet üzerinden gönderebilir. • Elden Alınan Referans Mektubu: Mektubu referans verecek kişiden siz elden alarak paketinize ekleyebilirsiniz. Fakat mektuplar kapalı zarfta olmalı ve zarfın kapandığı kısmın imzalı olması gerekiyor. E-posta veya faks ile göndermek ne yazık ki mümkün değil. • Nüfus cüzdanının önlü – arkalı fotokopisi • 2 adet, yeni çekilmiş, arkasına adayın ismi yazılmış vesikalık fotoğraf • TOEFL, GRE ve GMAT sınavı sonuç belgeleri: Belirtmemiz gerekir ki başvuru aşamasında TOEFL, GRE ve GMAT sınavları gerekli değil. Şayet başvuru sahibi önceden bu sınavlara girmiş ve başarı göstermişse, belgelerinin fotokopilerini pakete eklemesi yeterli. • İmza formu: Online başvuru formunun “Supplementary Forms” kısmındaki Signature Form’un ıslak imzalı olarak gönderilmesi gerekmekte. Başvuru paketinizle birlikte başvuru aşaması tamamlanmış bulunuyor. Sıra başvuru sonrası sürece geliyor. Aday Seçme Süreci Başvurunuzu yolladınız, heyecanlı bekleyiş başladı. Başvuru sonrası, bütün koşulları yerine getiren ve ilk adımı geçen adaylar Ankara’ya mülakata çağırılmak üzere e-posta ile bilgilendiriliyor. Bu arada küçük bir detayın üzerinde duralım, mülakatlar yalnızca Ankara’daki merkez ofiste yapılıyor. Mülakatları takiben başarılı olan adaylar bilgilendiriliyor ve bu adaylarla burs ile ilgili detayların anlatılacağı bir toplantı yapılıyor. Bursun detaylarının, adaylık koşullarının, burs miktarının ve yerleştirme sürecinin derinlemesine açıklanacağı bu toplantıda aynı zamanda adaylara TOEFL, GRE ve GMAT sınavlarıyla ilgili de gerekli bilgi veriliyor. Adayların bu sınavlara en geç 1 Eylül’e kadar girmeleri gerektiğini belirtmeden geçmeyelim. Bu mülakat ve sınav sürecinin ardından başarılı olan adayların okul yerleştirilmeleri yapılmaya başlanıyor. Okullara başvuru süreci genellikle yıl sonuna kadar tamamlanmakla beraber okulların eğitim sistemlerine göre değişiklik gösterebiliyor. Adayların en geç Mart ayına kadar sağlık durumu geçmişi, muayene belgesi ve en az 1 yıl geçerli pasaportları komisyon tarafindan isteniyor. Ve en sonunda, vize ve diğer bütün işlemleri tamamlanan, ilkbahar da yerleştirildikleri okullar belli olan adaylar, okulların akademik takvimine bağlı olarak oryantasyon programının başlangıcına yetişmek üzere ülkeden ayılıyor. Evet. Burs programımızı anlattık. Amerika Birleşik Devletleri’nde master yapmak, bir dalda uzmanlaşmak, derinlemesine araştırma yapıp kendinizi gelistirmek için elimize geçebilecek en büyük fırsatlardan biri Fulbright Burs Programı. Siz de bu programın bir parçası olmak ve o şanslı 70 kişinin arasında yer almak istiyorsanız yukarı belirttiğimiz koşulları tamamlamanız yeterli. Geleceğiniz ve kariyeriniz için bu büyük fırsatı kaçırmamanızı öneririz. Ayrıntılı bilgi, başvuru tarihleri ve başvuru formlarına www.fulbright. org.tr adresinden ulaşabilirsiniz. Merve Öner Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisi

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON

BİR NAZİ AVI ÖYKÜSÜ

LISCHKA DAVASI

2 Şubat 1971, Köln, Batı Almanya. Sabahın erken saatleri. Sakin

ğildi. Bu nedenle Almanya sınırları içerisinde Lischka’ya hüküm

bir muhit. Klarsfeld çifti sokağın başında park edilmiş arabaları-

giydiği cezayı çektirmek imkansızdı.

nın içinde gergin bir şekilde bekliyorlardı. Bir kaç dakika sonra

Serge ve Beate Klarsfeld, yirmili yaşlarının sonlarında, politik ey-

karşı apartmandan uzun boylu, siyah paltolu bir adam çıktı. Bir

lemci bir çiftti. Serge soykırımda ailesini kaybetmiş bir Fransız

elinde sigarası diğerinde de evrak çantası vardı. İlk bakışta nor-

Musevisi idi ve Paris’te avukatlık yapıyordu. Büyük tutuklamanın

mal bir iş adamı gibi görünen bu adam aslında binlerce Fransız

gerçekleştiği gün Serge’in bir parçası da tutuklanmıştı. Adaletin

Yahudinin ölümünden sorumlu, Nazi savaş suçlusu Kurt Lisch-

sağlanması gerektiği düşüncesiyle çift, Lischka’nın izini sürmek

ka’nın ta kendisiydi.

için Paris’ten Köln’e gelmişti. Eski Gestapo şefinin adresini bul-

Lischka 16 Ağustos 1909 yılında doğdu. Hukuk fakültesinden

makta zorlanmadılar.

mezun olduktan sonra orduya yazıldı. 1942 yılında SS subayı

3 Şubat 1971. Klarsfeld’ler yeniden Lischka’nın evinin önündey-

oldu. Alman ordusu Paris’i işgal ettikten sonra Fransa’da Musevi

di. Bu sefer yanlarında bir kameraman getirmişlerdi. Lischka işe

İşleri’nin başına getirildi. Fransa tarihindeki en büyük tutuklama

gitmek üzere evinden çıktı. Peşine düştüler. Kamera bu sırada

emrini verdi. Lischka, 4 bini çocuk, 13 bin Yahudi’nin insanlık dışı

çekime başlamıştı. Kısa bir süre sonra Lischka izlendiğini fark etti

bir yolculukla başlayan ve gaz odasında son bulan ölümünden

ve koşmaya başladı. Kameraman yüzünü çekmek için yaklaştı-

sorumluydu.

ğında evrak çantasıyla yüzünü kapatmaya çalıştı ve hızla oradan

Karanlık geçmişine rağmen, Kurt Lischka üst orta sınıf bir vatan-

uzaklaştı. Bu olay 9 yıl sürecek bir kovalamacanın başlangıcıydı.

daş olarak rahat bir hayat sürmekteydi. İsmini bile değiştirme-

Serge ve Beate’nin amacı Lischka gibi savaş suçlularının yargı-

mişti. 1945 yılında Fransa’da tutuklanmış, 1950 yılında savaş za-

lanmalarını sağlayacak bir yasanın çıkarılmasına ön ayak olmak-

manı işlediği suçlardan dolayı hüküm giymişti. Ancak yine 1950

tı. Çektikleri görüntüleri basına verdiler. Ancak umut ettikleri

yılında salıverildi ve Batı Almanya’ya yerleşti. Lischka gibi ismini

tepkiyi göremediler.

değiştirmeden, Almanya sınırları içinde özgürce yaşayan, hat-

Kurt Lischka’nın hüküm giydiği cezanın çektirilebilmesinin tek

ta hakimlik gibi önemli mevkilerde çalışan pek çok Nazi savaş

yolu, Lischka’nın Fransa sınırına girmesiydi. Klarsfeld’ler onu

suçlusu vardı. Kanunlardaki bir boşluk nedeniyle bu kimselere

Fransa’ya götürmek için kaçırmaya karar verdiler. Bu plan için

Almanya’da savaş suçlarına iliişkin dava açılması mümkün değil-

yardıma ihtiyaçları olduğu çok açıktı. Bu nedenle yanlarına üç

di. Lischka Fransa’da hüküm giymişti ancak Almanya ve Fransa

arkadaşlarını alarak bir plan yaptılar. Lischka sabah işe gitmek

arasındaki suçluların iadesine dair olan antlaşma, Alman parla-

için evinden çıktığında onu bayıltacak ve arabanın bagajına ko-

mentosunun bunu kanunlaştırmaması nedeniyle yürürlükte de-

yacaklardı. Köln dışında araba değiştirdikten sonra Fransa’ya ge-

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

15


SINE QUA NON çecek ve Lischka’yı yetkililere teslim edecekler-

Klarsfeld’lerin kamuoyunun pek çok kesiminin

di. Ancak bu plan, pek detaylı düşünülmüş bir

dikkatini çektiği şüphesizdi. Tehdit notları al-

plan değildi ve ekipte sadece Serge psikolojik

maya başladılar. Bir gün Klarsfeld’lerin Paris’te-

olarak hazırdı.

ki evlerine şüpheli bir paket geldi. Gönderenin

22 Mart 1971. Ekip Köln’e gitti. Beate, Lischka’yı uzunca bir süre izlemişti. Prova yaptılar. Ancak kaçırma günü sabahı aksilikler başladı. Kiraladıkları araba iki kapılıydı. Böyle bir arabaya Lischka gibi uzun boylu bir adamı sığdırmak pek mümkün olmayacaktı. Grup tüm hazırlıkları tamamlayarak Lischka’yı beklemeye başladı. Lischka evinden çıktı ve tramvay durağına doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Ancak ekibin bir türlü harekete geçememesi nedeniyle plan suya düştü. Yine de Serge, Lischka’ya yaptıklarının bedelini ödetmeye kararlıydı. Ertesi sabah ikinci bir deneme daha yapmak için hazırlandılar, yerlerini aldılar. Lischka evinden çıktı ve birkaç sokak yürüdükten sonra ekipten üç kişi onu kollarından yakalamaya çalıştılar. Ancak çok ağır bir adamdı. Onu arabaya sokmaya çalıştılar ancak bunu başaramadılar. Lischka, “İmdat! İmdat!” diye bağırmaya başladı. Uzaktan gelen polis düdüğünü duyunca kaçmaya karar verdiler. Arabaya atlayıp Paris’e doğru yola çıktı-

ismi bir Musevi ismiydi; fakat ismin baş harfleri

lar. Ancak karşı sokakta bekleyen Beate orada kaldı. Ertesi gün haberlerde bu konuda neredeyse hiç bahsedilmemekteydi. Klarsfeld’ler yetkilileri zorlamaya karar verdi. Ancak Almanya’daki yetkililerin Nazi savaş suçlularını avlamak gibi bir düşüncesi yoktu. Böyle bir çabaları da yoktu. Olabilecek en iyi şey kurbanların harekete geçmesiydi. Kamuoyunun tepkisini çekmek için Beate kaçırma teşebbüsünü üstlenmeye karar verdi ve polise gidip olayı tamamen kendisinin planladığını anlattı. Polis, bunun üzerine Beate’yi tutuklamak durumunda kaldı. Bu olay resmi makamları utandırmıştı. Masa başı katili Lischka dışarda, adalet isteyen genç kadın ise hapisteydi. Serge insanların dikkatini çekmek adına protestolar düzenlemeye başladı ve halkın Beate’ye olan ilgisini arttırdı. Klarsfeldler amaçlarına ulaşmış ve kamuoyunun dikkatini çekmişlerdi. Beate kefaletle serbest bırakıldı.

16

SS’i oluşturuyordu. Serge paketi hemen polise götürdü. İçinde 300 gram dinamit ve 500 gram çivi olduğu anlaşıldı. Serge yaşadığı için çok şanslıydı. Aralık 1973. Serge daha fazla bekleyemeyeceğine karar verdi. Tek başına Köln’e gitti. Lischka’yı takip etti ve elinde bir silahla karşısına çıktı. Ancak ateş etmedi, koşarak oradan uzaklaştı. Serge öç almak değil, adalet istiyordu. Bu sembolik bir cinayetti. Klarsfeld’lerin büyük uğraşlarından sonra 1975 yılında bekledikleri kanun yürürlüğe girdi ve Klarsfeld kanunu olarak adlandırıldı. Temmuz 1978’de Alman polisi Lischka’yı tutukladı ve kısa bir süre sonra Lischka davası başladı. 1980 yılının Şubat ayında davada karar aşamasına gelinmişti ve Serge bir sembolik eylem daha planladı. Karar günü Fransa’dan 500 Museviyi trenlerle Almanya’ya getirdi. Bu trenler, Fransız Musevilerin Auschwithz’e götürülmesini sembolize etmekteydi. Tam dokuz yıllık kovalamacanın ardından, Lischka suçlu bulundu. On yıl hapis cezasına mahkum edildi. Beş yıl sonra sağlık problemleri nedeniyle serbest bırakıldı ve 16 Mayıs 1989’da bir bakım evinde hayatını kaybetti. Bu dava 30 yıldan uzun bir süre ceza almadan yaşayan ve sonunda yeni bir Almanya tarafından cezalandırılanların davasıydı. Hala hayatta olan Nazi savaş suçlularının cezalandırılabilmesi için bir örnek teşkil etti. Lischka ve onunla aynı durumda olan savaş suçlularının yargılanmasıyla Almanya, hukuken ve vicdanen kendi geçmişiyle hesaplaştı. Cem Karavelioğlu Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON

İNSANCIL HUKUK VE ÖĞRETİM

Dr. Özden SAV

Kişilerin can ve mal güvenliğinin en çok tehlike altında olduğu silahlı Okurlarımızdan ricam, yazdıklarımdan kuşku duyduğum saçatışma dönemlerinde, savaşçılar da dahil olmak üzere tüm insanların nısına kapılmamaları. Tek kavramı yeğleyerek de anlatabilirim güvenliğini sağlaması nedeniyle ve ayrıca ihlali halinde politik sonuç- söyleyeceklerimi. Birden çok sözcük, yabancı dildeki karşılıklar larının çok ağır olabilecek olması sebebiyle İnsancıl Hukuk dalı büyük ve koşut kavramlara yer vermemin nedeni, konumuzun tartışönem taşımaktadır. Bu hukuk dalı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi malı ya da hukuken bağlayıcı olmayan antlaşmalarla ilgileniyor ders müfredatına “War, Law and Crime” başlığı altında bu sene girmiş olmasından kaynaklanmıyor. Tersine, uzunca süredir yürürlükte bulunuyor. Şu an “War, Law and Crime” dersini yürütmekte olan sayın olan silahlı çatışma kurallarının yanı sıra, belirli silahların ya da hocamız Dr. Özden Sav dersin içeriği ve İnsancıl Hukuk hakkındaki de- çatışma yöntemlerinin yasaklanmasını öngören antlaşmalağerli görüşlerini bizlerle paylaştı: rı anımsıyoruz, derslerimizde. Ayrıca, 20. Yüzyılın sonunda ne Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nın konuyu kara- denli acımasız olabileceğini kanıtlayan insanlığa ders niteliğinra bağlayabileceği düşüncesiyle cesur bir adım attım ve küçük deki uluslararası ya da ulusal mahkeme kararları (hüküm), B.M. fakat yeni gelişmeleri içeren bir ders başlığı önerdim. Aklımdaki, Güvenlik Konseyi kararlarının yanı sıra, bazı gönüllü örgütlerin Devletler Hukuku (ya da günümüzde yeğlenen adıyla) “Ulus- etkinlikleri de anımsanıyor derslerimizde. Kısacası, bazı öğrencilararası Hukuk” (Public International Law; Droit International lerimin kapıldıkları yanılgı gibi, uygulanması yalnızca devletlerin Publique) içinde yer alan ve kendi dalında, neredeyse “yeni” iyiniyet ya da nezaketine bağlı bir dolu yazılı kural değil inceledisayabileceğimiz “Uluslarararası İnsancıl Hukuk” (International ğimiz başlığın içeriği. Humanitarian Law) alt başlığını genç hukukçularla paylaşmaktı. Evet, konumuz yeni ve heyecan verici. Çünkü önemli kısmı yeni. Böylece, Devletler Hukuku’nu görmüş ve öğrenmiş öğrencinin Ancak mutlaka kaydedilmesi gereken gerçek, ele aldığımız koseçebileceği konuları irdeleyebilecektik. Hayli köklü bir gelişnuların, bilinmeyen, hiç duyulmamış ya da yazılmamış olmamesi ve uygulaması olan Uluslararası İnsancıl Hukuk’taki yeni dıkları. Konu başlığımız da, alt başlıkları da, Westphalia’dan beri gelişmeleri hiç bilmeden mezun olmaktan kurtarabilecektik bilinen ve uygulan başlıklar. Ancak, yaşadığımız dönemde, daha mezunlarımızı. Konunun, seçimlik ders olması sayesinde, öğrenözetlemek gerekirse, en azından son yirmibeş yıldır gündelik cinin istek ve rızası öne taşıyabilecektik. olarak uygulanmak zorunda kalan, çok yinelenen konular irdeBu düşünceyle önerdiğim yeni başlığın kabul görmesiyle, sonu- lediklerimiz. Dolayısıyla, buraya kadar özetlediğim başlıkların, na yaklaştığımız 2013-14 sonbahar döneminde öğrencilerimiz- uygulamada eskidikleri ve neredeyse hırpalandığını dahi söylele paylaşıyorum konuyu. Dersin adı ilkin, “War, Law & Crime” yebiliriz. olarak, günler geçtikçe “International Humanitarian Law” olarak Kuşkusuz ki Devletler Hukuku öğrencilerinin ilk aklına gelecek belirdi. soru, insanlık kadar eski olan savaş fenomeninin, neden bu Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

17


SINE QUA NON kadar çok, hatta karmaşık ad tamlaması, koşut kavram ve karşılıkla anlatmak zorunda olduğum sorusu olabilir. Bu bağlamda, Devletler Hukuku’nun babası saydığımız Hugo Grotius ve ünlü yapıtı düşünüldüğünde, akla gelecek ivedi yanıt: Grotius zamanından bu yana, hatta yalnıza 20. yy içerisinde ( yani II. Dünya Savaşı’ndan bu yana) insanlık öyle acı, hoşgörüsüz, gaddar olaylara tanık olmuş olmalı ki, şu bildiğimiz savaş fenomeni, günümüzde ancak bu denli çok sayıda terim, kavram, tamlama, yabancı karşılık kullanılarak net olarak anlatılabildiği sonucuna varacaklardır. Grotius’un 1625’da kaleme aldığı, dilimize de kazandırılmış olan “Savaş ve Barış Hukuku” (De Iure Belli ac pacis) kitabına hızlı bir bakış, bize şunu gösteriyor: kitabın doğumunun üzerinden geçen yaklaşık 400 yıllık sürede, savaşlar meydana gelmeye, insanlık acılara, farklı boyutlarıyla süren kıyımlara tanık olmaya devam ediyor; günümüzdeki gelişme, artık insanlığın bazı yanıtları, derhal ve hukuk yoluyla bulmak istemesinden kaynaklanıyor. 20. yy’a şekil veren iki Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan olaylar yüzündendir, günümüzde, “savaş” yerine, “silahlı çatışma” kavramının yeğlenmesi. Devlet başkanları dahil olmak üzere, toplumun önde gelenlerinin sanık sandalyesine oturtularak, kendilerini savunma durumunda kalabildikleri görülünce, yukarıda andığımız savaş başlığının, günümüzde yeni bir boyut ve derinlik kazanmış olabileceğini sonucuna kolayca varılacaktır. 20. yy’ın son çeyreğine varıldığında, Dünyamızın yeni milenyuma hazırlandığı tarihlerde, İkinci Dünya Savaşı’nın anıları ve acıları belleklerde henüz taze olan yaşlı anakara Avrupa’nın göbeğinde, eski Yugoslavya’da ortaya çıkan savaşla bir kez daha sarsıldı uluslararası toplum. Modern ve iddialı bir hukuk fakültesinden mezun olacak genç bir hukukçunun, eski Yugoslavya’daki savaşı; savaşın ardından Miloseviç, Mladiç ve Karadziç’i yargılayacak uluslararası mahkemenin kurulduğunu; önceki örnekteki olayların benzerlerinin bu kez dünyanın başka köşelerinde örneğin Ruanda (Rwanda)’da yinelendiğini; bu ülkede de etnik temizlik, hatta soykırım, insanlığa karşı suçlar işlendiğini; işte bu nedenle de eski Yugoslavya mahkemesine benzer bir mahkemenin de Ruanda için kurulduğunu; öte yandan, Doğu Timor (Timor Este), Darfour (Sudan), Sierra Leone, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde (Democratic Republic of Congo) meydana gelen, savaş benzeri etkileri olan kıyım, kıtlık ya da silahlı çatışma olaylarının hukukçuları ne yönde harekete yönelttiğini; Devletler Hukuku’ndaki sonuçları bilmeden mezun olmaya hazır olmayabilecekleri kaygısıydı gerçekte bu başlığın bir ders olmasını istememin sebebi.

dıklarını; çatışma sona erdiğindeyse, toplum düzenini yeniden kurmak, bereli yaşamların sürmeye devam etmesinde herkesten daha büyük rolü, kadın, çocuk, yaşlı, özürlülerin sırtlamak zorunda kaldıklarını paylaşmaktı amaç. Bir başka anlatımla, genç hukukçuların, günümüz sorunlarının farkındalığına varması gerektiğiydi yukarıdaki kaygının bir ucu da. Bu bağlamda, mutlaka anılması gereken bir veri, Birleşmiş Milletler’de (UN) kabul edilen Güvenlik Konseyi kararlarıyla kurulmuş olan, Eski Yugoslavya ya da Ruanda için kurulan uluslararası ad hoc mahkemelerin yanı sıra, Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri’nden farklı olarak bu kez sürekli olarak var olması beklentisiyle kurulan Uluslararası Ceza Divanı (International Criminal Court)’nın adlarını duymaları da kaygımın bir parçasyıdı. Bu kaygının doğal bir uzantısıysa, benzer biçimde Birleşmiş Milletler’e taşınmış olan Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in (Kmer Rouge) neden olduğu katliamları işleyen faillerden hesap sormak amacıyla kurulan mahkemeleri, Sierra Leone’e yaşanan benzeri kırımlar için kurulan özel mahkemenin ve yürütülen yargılamaların, benzer biçimde, Lübnan tarafından, dönemin Lübnan başbakanı Refik Hariri’nin ölümüne neden olan olayların araştırılması ve faillerinin yargılanmasını BM’den istemesi üzerine kurulmuş olan Lübnan Özel Mahkemesi ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde uzun yıllar süren ırk ayırımının (Apartheid) neden olduğu acılar ve kayıpların unutulmayıp, yeniden anılması, ve toplumun yaşanan acılarla sulh olabilmesi için kurulan, başkanlığını Güney Afika Cumhuriyeti’ndeki Anglikan Rahip Desmond Tutu’nun yürüttüğü Uzlaşı Komisyonu (Peace & Reconciliation Committee) gibi çözüm olanaklarını da duymaları gerekiyordu. Saydığım bu çok konu başlıkları, belki lisansüstü düzeyde çalışılsa hem daha üretici sonuçlar verebilir ve genç hukukçuları daha farklı yaratıcı dolmaya yöneltebilir. Ancak, sabırla beklemek yerine hızlı, yalnızca tek seçimlik ders aracılığıyla son sınıfa ermiş olan hukuk öğrencilerini denemek istedim. Cesur bir ilk adımdı belki. Ama tanık olduğum, neredeyse lisansüstü çalışması yaparcasına karmaşık sorular sorup yanıtlayabilecek düzeydeki bilgi birikimleri unut veren az sayıda öğrenciyle ders yapıyorum. İtiraf etmeliyim ki, bu araştırmacı, okumaktan hoşlanan gençlerden beklentim büyük.

Uzun uzun andığım gelişmelerde, yani günümüz silahlı çatışmalarında ya da çatışmaya varmayan gerginliklerde, savaşçılardan (combattant) çok ve öncelikle, kadın, çocuk, yaşlı ve özürlülerin zarar gördüklerini; modern dünyada, nükleer silahlardan çok küçük, taşınabilir ve neredeyse önemsiz silahların daha yaygın olduğunu; bu silahların yol açabileceği acı, yara ve kayıpların boyutunu; bu yeni silahların herkesçe kullanılabilmesi dolayısıyla, savaş dışı (hors de combat) olanların kolayca hedef alın18

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON Bu sayımızda, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin çok değerli bir öğretim üyesiyle; Doç. Dr. Ece Göztepe ile akademik kariyer, anayasa hukuku ve Türkiye’deki hukuk eğitimi üzerine güzel bir röportaj gerçekleştirdik.

Ece

Hocamızın

derslerine girme fırsatı olanların tahmin edeceği üzere, çok renkli ve kesinlikle aydınlatıcı bir röportaj olduğuna inanıyoruz. Nitelikli bir hukuk söyleşisi okumak isteyenlerin bu röportajı kaçırmamalarını tavsiye ediyoruz.

Fakülte’den

DOÇ. DR. ECE GÖZTEPE ile Röportaj Akademisyen olmak isteyen öğrencilerinize ne gibi tavsiyelerde

başlaması geleneği kırıldı. Bu dönüşüm elbette doktoraya da

bulunabilirsiniz?

yansıyor. Burslu öğrenci olarak doktorasını yaptığında akade-

Öncelikle akademisyen olmayı düşünen öğrencilerime ikinci bir

misyen olmak isteyen kişi bir kadro sorunu yaşıyor. “Ben nerede

yabancı dil öğrenmeye başlamalarını tavsiye ediyorum. Çünkü

yardımcı doçentlik yapacağım? Ben nerede öğretim görevliliği

buraya gelen öğrencilerimiz çoğunlukla İngilizce biliyorlar, ama

yapacağım?” gibi. Dolayısıyla benim dönemimdeki zorluklar gö-

mutlaka ikinci bir yabancı dil öğrenmeleri gerekiyor. Bu da on-

rece daha azdı, ki ben kırılma noktasındaki bir dönemde asis-

ların hem iyi bir akademisyen olmalarının, hem de kendileri gibi

tanlığa başlamıştım. Bu nedenle günümüzde akademik kariyer

akademisyen olmak isteyenlerle daha iyi yarışabilmelerinin bir

yapmak isteyen birinin karşılaşacağı en önemli sorun güvenli bir

ön koşulu.

kariyer planlaması ve sosyal güvenlik diyebilirim.

Sizce akademisyen olma sürecinde karşılaşılabilecek zorluklar ne-

Bir kadın akademisyen olarak Türkiye’de ya da bir Türk kadın aka-

lerdir? Siz ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

demisyen olarak Almanya’da akademik kariyerinizin önüne en-

Benim dönemimle şimdiki dönemi karşılaştırmak çok kolay de-

geller çıktı mı?

ğil. Çünkü akademik kariyerin, araştırma görevliliğinin hukuki

Türkiye’de bir kadın akademisyen olarak önüme görünür bir en-

yapısı çok değişti. Benim dönemimde eğer akademik olarak

gel çıkmadı. Ama görünür bir engel çıkmaması hiç çıkmayaca-

iyiyseniz, her şeyi doğru ve zamanında yaparsanız, önünüzde

ğı anlamına gelmiyor elbette. Çünkü ben bir kadın olarak, hep

görece güvenli bir akademik kariyer vardı. Ben 1994 yılında

potansiyel bir ayrımcılık mağduru olduğumu düşünüp erkek

asistan olduğumda vakıf üniversitesi olarak sadece Bilkent var-

meslektaşlarımın yaptığının hep iki katını, daha iyisini yapmaya

dı ve onun da hukuk fakültesi yoktu. Ama şimdi hem vakıf üni-

çalıştım. O yüzden de hep iki adım önden giderek, o muhtemel

versiteleri çoğaldı, hem de mevzuat değişti. Bugün artık klasik

ayrımcılığı daha çok çalışarak önlemeye çalıştım. Dolayısıyla “Bir

asistanlık sisteminden neredeyse tamamen vazgeçildi. Daha gü-

yarışma anında bir erkek meslektaşımla eşdeğer bir performans

vencesiz olan, doktorayı bitirinceye kadar hem burslu öğrencilik

gösterseydim, ayrımcılığa uğrar mıydım?” sorusuna verecek ke-

yapmanıza, hem de üniversitede çalışmanıza olanak tanıyan bir

sin bir cevabım yok.

sistem getirildi. Böylece aslında öğretim üyesinin beraber çalı-

Almanya’da ise çok açık bir şekilde bir kez ayrımcılık yaşadım,

şabileceğini düşündüğü, akademik bakımdan gerçekten de iyi

ama neyse ki sonuçları kariyerimi etkileyecek bir durum değil-

olan kişilerin, bir dil ve alan sınavı sonrasında akademik kariyere

di bu. Benim doktora yaptığım dönemde tez danışmanımın 15

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

19


SINE QUA NON öğrencisi vardı. Ben tek kadın ve tek yabancıydım. Dolayısıyla

erkek meslektaşım yapmış olsa herhalde aynı şey olmazdı diye

katmanlı bir ayrımcılık potansiyeli taşıyordum. Doğrudan doğ-

düşündüm. Bu olay, yaşadığım en somut ayrımcılık. Ama başta

ruya bana kadın olduğum için herhangi bir şey yapılmamış olsa

da söylediğim gibi, bu somut olaydaki ayrımcılığın kadın olmak-

da ben, gerek seminerlerde, gerek enstitüde çalışanlarla gerçek-

tan mı, yoksa yabancı olmaktan mı kaynaklandığını kesin olarak

leştirilen enformel yemeklerde benim söylediklerimin daha az

saptamak da mümkün değil.

ciddiye alındığını ve hep bir soru işaretiyle karşılandığını hisse-

Sizce Bilkent Hukuk Fakültesi’nde müfredata eklenmesi gereken

diyordum. Beni çok üzen durum ise şöyle gerçekleşti: Tezimi bi-

ya da gerekli önemin verilmediğini düşündüğünüz bir ders, bir hu-

tirip aynı üniversitede öğretim üyeliği yaparken, belli aralıklarla

kuk dalı var mı?

tez danışmanımın enstitüsünde çalışanlarla yemeğe gidiyorduk.

Bilkent Hukuk’ta benim yıllardır çok üzerinde durduğum ve ders

2003 yılında ABD’nin Irak müdahalesi sırasında Irak’a asker yol-

olarak verilmesini arzu ettiğim bir çalışma alanı, bu dönem seç-

lanması hakkındaki tezkere görüşmeleriyle ilgili konuşuluyor-

meli olarak okutulmaya başlandı: Uluslararası İnsancıl Hukuk

du. Ben de tam bu konuda bir makale üzerine çalışıyordum ve

(International Humanitarian Law). Bu ders neden önemli? Bu

Birleşmiş Milletler’in bu konuyla ilgili kararlarını ve belgelerini

hukuk disiplini, en az iki dili iyi bilen Bilkent öğrencilerine ulusla-

neredeyse ezbere biliyordum. Öğle yemeğinde BM Statüsü’nün

rarası örgütlerde çalışma olanağı sunabilecek bir konuya ilişkin.

51. maddesiyle ilgili yaptığım yorumu herkes dinledi, ama bir

Bu alandaki bilgi birikimi, BM Mülteciler Komiserliği, Uluslararası

şey söylemedi. Enstitüye geri dönüp kahve içerken masadakile-

Kızıl Haç Komitesi veya Birleşmiş Milletler’in başka çalışma alan-

rin ilk işi mevzuata bakıp söylediklerimin doğru olup olmadığını

larında ya da kriz bölgelerinde çalışan uluslararası örgütlerde

kontrol etmek oldu. Bu beni elbette çok incitti. Bunu başka bir

çalışma olanakları sunuyor. Uluslararası hukuk interdisipliner bir çalışma alanı ve bunun hukuki altyapısının hazırlanması büyük önem taşıyor. Bu ders bu sene verilmeye başlandı ve kanımca bu disiplindeki önemli bir açık da kapanmış oldu. Alman hukukuna yönelik pek çok çalışmanız, Almanca bir çok makale ve kitabınız var. Bu nedenler size sormak istiyoruz: Türk ve Alman hukukunun örtüştüğü ve ayrıldığı noktalar nelerdir? Mehaz kanunlara baktığımızda, en başta İsviçre’den alınan Medeni Kanunu anlamak için Fransızca veya Almanca bilmenizin çok faydası var. Alman hukuku aynı zamanda Türk usul hukukunda da çok etkili. Bunun yanında ceza felsefesini anlamak için de Almanca kaynaklar inanılmaz bir hazine. Beni bir anayasa hukukçusu olarak Almanca’ya ve Alman meslektaşlarımla diyaloğa iten şey ise, en başta Almanya’daki güçlü kamu hukuku ve felsefe geleneği. Kavramsal ve sistematik düşünce, dogmatik hukukun önemli akımları hep Almanya’da ortaya çıkmış ya da burada geliştirilmiş. Alman hukuk doktrini bugün halen çok belirleyici bir role sahip. O yüzden Alman hukukçu ve siyaset bilimcilerle Türk hukukundaki temel sorunlar üzerine ya da Almanya’daki ama Türkiye’yi de ilgilendiren sorunlar üzerine tartışmak ve kavramları yeniden tartışmaya açmak benim için çok değerli bir deneyim. Yakın dönemde bir akademik program ile Almanya’ya gittiniz ve orada bazı çalışmalar yaptınız. Bize bu programdan söz eder misiniz? 2012-2013 akademik yılında Alexander von Humboldt Vakfı’nın deneyimli araştırmacı bursuyla Berlin’deki Hür Üniversitesi (Freie Universität) Hukuk Fakültesi’ne konuk öğretim üyesi olarak gittim. Doktorasının üzerinden en az 5, en fazla 12 yıl geçmiş olan

20

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON akademisyenlere verilen bir burstu bu. Bu bursu alabilmek için

yasa gösteriliyor. Oysa bence durum böyle değil. Yasakoyucu-

Almanya ve Türkiye’deki anayasa yargısının meşruluğu tartışma-

nun hareket alanı oldukça geniş ve ben bu alanın yasal düzen-

larını karşılaştırmalı biçimde incelemeyi amaçlayan bir proje ha-

lemeler düzeyinde özgürlükler lehine yeterince tüketilmediğini

zırladım. Ancak bu burs, akademik kariyerinin ileri bir aşamasın-

düşünüyorum.

da olanlara verildiği için, öğrencilere hitap eden bir burs değil.

Bunun yanında yeni anayasa derken bu kavramın ne anlama

Bu nedenle Alman Akademik Değişim Programı’nın (DAAD) ya

geldiğinin iyi ortaya konması lazım. Tali kurucu iktidar olarak

da siyasi partilerle organik bağı bulunan bazı siyasi vakıfların, örneğin, Friedrich Ebert Vakfı, Konrad Adenauer Vakfı ya da Rosa Luxemburg Vakfı gibi, burs programlarını tavsiye ederim. Bunun yanında T.C. Milli Eğitim Bakanlığı da değişik akademik aşamalarda çok sayıda burs olanağı sağlıyor.

meclisteki çoğunluğun, değişmez ilkeleri de değiştirecek yeni bir anayasa yapma yetkisi yok. Ama öte yandan bu yasama meclisinin, Türkiye’de toplumsal sorunların kaynağı olarak görünen önemli yasaları çıkarmasını ya da değiştirmesini engelleyen bir durum da yok ortada. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma ilkelerinin bir noktada tıkanmaya yol açacağı baştan belliydi. Ni-

Türkiye’de 103 devlet üniversitesinde 31, 62 vakıf üniversitesinde ise 44 tane hukuk fakültesi bulunuyor. Toplamda 75 tane hukuk fakültemiz var. Bu fakültelerde toplamda 40.000 öğrenci öğrenim görüyor. Türkiye’de hukuk fakültelerinin sayısının fazlalığına karşın hukuk fakültelerinin öğrencilerine akademik anlamda yeterli bir öğrenim sağladığını, akademik eleman yetiştirme konusunda

tekim bugün geldiğimiz nokta da bunu doğruluyor. Anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesiyle ilgili görüşleriniz nelerdir? Eğer asli ve tali kurucu iktidar kavramlarını ciddiye alıyorsanız, ki 1789 Fransız Devrimi’nden beri gerek doktrinde, gerekse anayasal metinlerde ifadesini bulan bir ayrımdır

yetkin olduğunu düşünüyor musunuz?

bu, mevcut parlamentonun o maddeleri

Bir üniversiteyi iyi yapan şey, iyi öğretim

Bir üniversiteyi iyi yapan şey, iyi

üyesi ve maddi alt yapıdır. Hukuk gibi bir

öğretim üyesi ve maddi alt yapı-

her toplumun belli tarihsel momentlerde

alt yapı olmadığında, gene de mükemmel

dır. Hukuk gibi bir disiplinde iyi

kendi kaderini tayin hakkı vardır. Fakat bu-

bir eğitim verebilirsiniz. Ama dünyanın en

öğretim üyeleri olup maddi alt

iyi binasında ders verecek iyi öğretim ele-

yapı olmadığında, gene de mü-

şullarının varlığının toplumca kabul edil-

şey yoktur. Bu nedenle alt yapı yatırımları

kemmel bir eğitim verebilirsiniz.

mesi gerekir. Dolayısıyla %10 barajıyla,

kadar, hem vakıf, hem de devlet üniversi-

Ama dünyanın en iyi binasında

telerine düşen görev, her disiplinde gerek

ders verecek iyi öğretim ele-

disiplinde iyi öğretim üyeleri olup maddi

manlarınız yoksa, yapabileceğiniz hiçbir

pratik, gerek teorik bilgisiyle alana katkıda bulunabilecek öğretim üyesi yetiştir-

manlarınız yoksa, yapabileceği-

mektir. Bugün özellikle İstanbul’da sayıları

niz hiçbir şey yoktur.

hızla artan vakıf üniversiteleri ve taşradaki birçok kamu üniversitesi taşıma suyla eğitim yapmaya çalışmakta, çünkü daimi olarak istihdam edebileceği öğretim üyesi bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle üniversite sayısını artırmadan önce, nitelikli öğretim üyesinin yetiştirilmesine çalışılması büyük önem taşıyor. Sivil anayasa süreci konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu çok geniş bir konu. Ben 2011 seçimlerinden sonra başlayan bu süreçte en asli ve ilk sorulması gereken ilk sorunun sorulmadığını düşünüyorum: “Gerçekten yeni bir anayasaya ihtiyacımız var mı”? Mevcut anayasanın anti-demokratik şekilde hazırlandığı gerçeğini kimse reddetmiyor, ama acaba bu anayasanın özgürlükçü olarak yorumlanması ve bu doğrultuda yasalar çıkarılması müğmkün değil midir? Zaten bu anayasanın en öenm taşıyan kısımlarının yarısından fazlası 1982’den beri değiştirilmiş. Türkiye’de biraz da somut siyasal sorumluluktan kaçmak için, bütün siyasal ve toplumsal meselelerin tek kaynağı olarak anaSine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

değiştirmesi mümkün değil. Ama elbette

nun için kurulu sistemin kuralları dışında, o olağanüstü tarihsel momentin yeni ko-

mevcut Milletvekili Seçim Kanununa göre bir parlamento oluşturup sonra da “Ben normal bir parlamentoyum ama, anayasayı yeniden yazabilirim,” demek kendi içinde bir çelişki yaratır. Eğer bir tarihsel moment varsa, örneğin 1990 sonrasında Çekoslovakya’nın barışçıl bir biçimde bö-

lünüp Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olmak üzere iki yeni devlet kurulmasında olduğu gibi, Türkiye’deki tarihsel kurucu momentin de toplumun büyük bir kesimince varlığına vakıf olunması gerekir. Ancak böyle bir momentte, bir önceki asli kurucu iktidarın değiştirilemez kıldığı ilkelerin mevcut kurulu düzenin normları dışında bir oluşumla değiştirilmesi söz konusu olabilir. Hem mevcut hukuk düzeni içinde oluşup hem de sistemin sınırlarını yok saymak, kendi içinde bir çelişkidir. Yeni bir tarihsel moment saptıyorsanız ve bu sistemin asli kurucu iktidarı rolündeyseniz, bu sistemin kuralları dışında yeni kurallarla, yeni süreçlerle buna girişebilirsiniz ancak Türkiye’de bugün böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. Röportajı Hazırlayanlar: İlayda Eskitaşçıoğlu- Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi Eralp Erol-Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Sınıf Öğrencisi 21


SINE QUA NON

İKTİSADİ KALKINMA VAKFI’NDA YAZ STAJI Çiğdem İLERİ

Avrupa Birliği’ne üyelik süreci uzun yıllardır Türkiye

son gelişmeler, AB’ye uyum süreci gibi hususlarda

gündeminin bir parçası olmuş ve her daim hükümet

yayınlar hazırlamış, pek çok kuruluşla işbirliği halinde

politikaları arasında yer almış uzun soluklu politik,

çalışmakta olan İKV, alanıyla ilgili olarak saygın ve et-

sosyal ve ekonomik bir meseledir. AB’ye üyelik süre-

kin bir kuruluş haline gelmiştir.

cini doğru şekilde analiz etmek ve Türkiye-AB ilişki-

Bilhassa Türkiye’nin bir aday ülke olmasından itiba-

lerindeki aşamalar hak-

ren, İKV toplumun her

kında kamuoyunu ve iş

kesiminin bu sürece

dünyasını bilgilendirmek

dâhil edilmesi ve Av-

amacıyla 1965 yılında ku-

rupa Birliği’ne adaylık

rulmuş İktisadi Kalkınma

ve uyum sürecinin en

Vakfı (İKV), üstlendiği bu

doğru şekilde analizi

misyonu yerine getirmek

için bilgilendirme, ta-

adına pek çok alanda

nıtım,

faaliyet

göstermekte-

üzerine pek çok çalış-

dir. Kurulduğu günden

ma yapmış ve kamu-

bu yana birçok seminer,

oyunun ve iş dünya-

konferans, panel düzenlemiş; Türkiye-AB ilişkileri, Avrupa Birliği’ndeki 22

koordinasyon

sının bu sürece aktif katılımını sağlamaya çalışmıştır. Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON

Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde bu alanda kendini en doğru şekilde yetiştirmeye çalışan donanımlı bireylere de çok önemli bir rol düştüğünü düşünen İKV, bilhassa Türkiye-AB ilişkileri hususunda, çalışmak isteyen gençlere de yaz stajı

Bu staj programı sayesinde İKV, Avrupa Birliği’ne katılım ve adaylık sürecinde gençlerin daha aktif ve bilinçli bir rol oynamasını ve bu alandaki farkındalığı artırmayı hedeflemektedir.

rından yararlandım. Aynı zamanda, her gün yerli ve yabancı basın kaynaklarını tarayarak AB’nin güncel meselelerini takip ve uzmanların yönlendirmesiyle, analiz etme fırsatı buldum. Bununla birlikte çeşitli AB kaynaklarının çevirilerini

imkânı sunmaktadır. Bu staj prog-

yaparak uzmanların çalışmalarına

ramı sayesinde İKV, Avrupa Birli-

destek vermeye çalıştım. Staj sü-

ği’ne katılım ve adaylık sürecinde gençlerin daha aktif

resi boyunca iki defa katılma imkânı bulduğum İKV

ve bilinçli bir rol oynamasını ve bu alandaki farkında-

konferansları sayesinde güncel AB meseleleri hakkın-

lığı artırmayı hedeflemektedir. Yaz stajı kapsamında

da detaylı bilgi edinme fırsatı buldum.

İKV’de yer alan stajyerler, vakfın çalışmaları ve etkin-

AB’ye üyelik sürecinde ve AB-Türkiye ilişkileri hakkın-

liklerine aktif olarak katılarak Türkiye-AB ilişkilerinin

daki mevcut bilgi yoğunluğu ve karmaşası göz önüne

hemen her boyutuna ve güncel gelişmeleri yakından

alındığında, 45 yılı aşkın süredir Avrupa Birliği alanın-

takip etme fırsatı elde etmektedirler. Stajyerler, İKV

da en doğru ve yalın değerlendirmeleri ve çalışmaları

uzmanlarıyla koordineli çalışarak ve onların çalışma-

yapan İKV’de staj yapma imkânı, bu alanda çalışmak

larına destek vererek tüketici hukuku,

ve donanımlı hale gelebilmek adına

iç pazar, balıkçılık politikası, güvenlik

yerinde bir başlangıç noktası teşkil

ve dış ilişkiler politikası, insan hakla-

edebilecektir.

rı gibi ilgilendikleri AB alanına ilişkin kapsamlı bilgi edinme fırsatı bulmaktadır. Ayrıca İKV’nin düzenli olarak gerçekleştirdiği konferanslara katılan stajyerler güncel AB meselelerine yakından tanık olmaktadır. İKV uzmanlarının yönlendirmeleri doğrultusunda ilgilendikleri AB alanı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum süreciyle ilgili araştırmalar yapan stajyerler, staj sonunda, İKV’nin oldukça kapsamlı kütüphanesinden de yararlanarak, Türkiye-AB ilişkileri, AB kurumları, politikaları ya da güncel AB konuları hakkında bir değerlendirme yazısı yazarlar. 2013 yılının Ağustos ayı boyunca İKV’de yaptığım staj süresince temelde Avrupa Birliği’nde kadın haklarının durumu ve Türkiye’de AB standartlarına ulaşmak için kat edilmesi gereken yollar ve yapılması gereken düzenlemelerle ilgilendim. Bu alanla ilgilenirken İKV kütüphanesinde yer alan kaynaklardan, bu konuda kaleme alınmış makalelerden, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye hakkında hazırladığı ilerleme raporlaSine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

23


SINE QUA NON Birleşme ve devralmalar, şirketler hukukunun son zamanlarda hızla yükselen ve bir o kadar da bilinmeyen, oldukça önemli bir konusu. Bu sayımız için bu konuda bizi en iyi şekilde aydınlatabilecek uzman bir görüşe danışmak istedik. Birleşme ve Devralmalar konusunda uzmanlaşmış AYA Law Firması’nın kurucularından Melis Alp Arıtman ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportaj, bizce bu yeni hukuk alanı hakkında bir fikir sahibi olmak ve deneyimli bir avukatın tavsiye ve görüşlerini öğrenmek isteyenler için oldukça güzel bir fırsat.

AYA LAW FİRMASI KURUCULARINDAN

MELİS ARITMAN ALP ile Röportaj AYA Law Firmasının kurucularından birisiniz. Firmanızın faaliyet alanları nelerdir? AYA Hukuk Bürosu özellikle birleşme ve devralmalar konusunda çalışan bir hukuk bürosudur. Bu konuda çok deneyimli ve uzman avukatlar vasıtasıyla müvekkillerine butik bir hizmet vermektedir. Birleşme ve devralmalar haricinde hukuk büromuz özellikle şirket hisse satışlarından kaynaklanan uyuşmazlıklar, tahkim, enerji hukuku ve finansman konularında hizmet vermektedir. Bize ‘’Merges and Acquisitions’’ kavramından bahsedebilir misiniz? Bu kavram modern hukuka nasıl dahil oldu? Birleşme ve Devralmalar konusu aslında bütün batı ülkelerinde hatta batı ile iş ilişkileri olan doğu ve uzak doğu ülkerinde yeknesak bir uygulamaya doğru gitmektedir. Diğer bir ifadeyle, şirket veya varlık hisse satışı tüm ülkelerde aynı safhaları içermekte ve bu kapsamda imzalanan sözleşmeler de belirli başlı benzer nitelikte ve standarttaki hükümleri taşımaktadır. Şirket alım satımlarında gördüğümüz bu ve her ülke yatırımcısı tarafından aranılan bu kalite standardı aslında dünyanın globalleşme sürecinin çok güzel ve doğrudan bir göstergesidir. Yabancı yatırımlar ve yatırımcılar farklı hukuk sistemlerine sahip olan ülkeleri dahi aynı kalite standartlarında birleştirmektedir. Ülkemiz de, ağırlıklı olarak 1990’ların ortasından başlamak üzere tüm ekonomik kriz dönemleri de dahil olmak üzere yabancı yatırımcıyı çekmiş ve bu yatırımcıların yatırımları uzun yıllar boyunca devam etmiştir. Bu süreç Türkiye’deki birleşme ve devralma uygulamalarını da uluslararası standartlara doğru taşımaktadır. Uluslarası şirket birleşmelerinde en çok karşılaşılan hukuki uyuşmazlıklar nelerdir? Yabancı yatırımcıların tarafı olduğu şirket birleşme ve devralmalarında yaşanan uyuşmazlıkları daha çok azınlık yatırımların söz konusu olduğu işlemlerde görmekteyiz. Bu tür yatırımlarda oldukça komplike olabilecek nitelikte azınlık hakları, imtiyazlar ve hisse devir kısıtlamaları öngörülmektedir. Bu tip hakların bir kısmı yukarıda bahsetmiş olduğum uluslararası standartların bir gereği olarak Türk şirketlerinin konu olduğu devralma işlemlerinde de uygulanmıştır. Tanınan bu hakların azınlık hisseye sahip yatırımcı tarafından kullanılması ve özellikle bunların aynen ifası konusunda bazı sorunlar yaşanabilmektedir. Uluslararası 24

uygulamada bilinen ve sıkça uygulanan bu tip haklar Türk mahkemeleri için hala yeni niteliktedir. Uyuşmazlıklar tahkim yoluyla çözülse dahi söz konusu tahkim kararının Türkiye’de tanıma ve tenfizini sağlamak konusunda işte bu nedenle problemler çıkarabilmektedir. Hisse devir sözleşmelerinde ise daha çok satıcıların beyan ve tekeffüllerinin ihlali nedeniyle hukuki uyuşmazlıklar çıkabilmektedir. Şirket birleşme ve devralmalarında uzman mahkemelerin oluşması, Türkiye’nin tahkime sıcak bakan bir politika izlemesi kanımızca Türkiye’ye yabacı yatırımcı akışını daha da artıracaktır. Şirket birleşmelerinin sektörde rekabeti zayıflattığını düşünüyor musunuz? Aksine şirket birleşmelerinin sektöre yeni bir ivme kazandırdığını Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON düşünüyorum. Özellikle yabancı yatırımcının getirdiği yenilikler ve farklı yaklaşımlar tüketici için çeşitlilik yaratmakta ve ilgili pazarda hizmet kalitesini artırabilmektedir. Diğer yandan, Rekabet Kurumu’nun bu konuda önemli bir katkısı olduğunu unutmamak gerektiği kanaatindeyim. Avrupa Birliği rekabet mevzuatı ile paralel hale getirilmekte olan mevzuatımız ve geçen yıllar içinde son derece uzmanlaşmış olan uygulayıcılarımız sayesinde Türk piyasalarındaki rekabetin muhafaza edildiğini düşünüyorum. Halka arz edilmiş şirketlerin piyasa değerleri, gelir-gider, kar-zarar oranları dışında marka değerleri birleşmeleri sırasında şirketlere düşen paylarda etkili oluyor. Bunun sonucunda daha soyut görünen bu değerin araştırılmasında yapılması olası hatalar veya ortaya çıkan eksiklikler hukuki yollarla nasıl çözülüyor? Aslında Sermaye Piyasası mevzuatı ve Sermaye Piyasası Kurulu şirket hisselerinin halka arzı ve hisseleri halka edilmiş şirketlerin birleşmeleri konusunda oldukça detaylı kurallar içermemektedir. Özellikle son yıllarda yenilenen ve modernleşen sermaye piyasası mevzuatı Sermaye Piyasası Kurulu’nun her konuda yakından ve sıkı bir denetim yürütmesine olanak vermektedir. Birleşmelerde şirket değerlerinin belirlenmesi konusunda da kriterler belirlenmiş ve bağımsız denetim şirketlerinin değerlemeleri yanında bu değerlemeleri Sermaye Piyasası Kurulu’nun da incelemesi ve birleşme işlemine onay vermesi gerekmektedir. Kamuyu doğru, tam ve eksiz olarak bilgilendirmeyen veya yatırımcının yanıltılmasına yol açan açıklamalar veya değerlemeler ilgili şirketlerin ve yöneticilerin ağır hukuki ve hatta cezai sorumluluklarına yol açabilmektedir. Ancak küçük yatırımcı bazen mevzuattan kaynaklanan haklarını kullanma konusunda çekimser kalmaktadır. Küçük yatırımcının haklarını koruması ve bu konuda hukuki yollara başvurma inisiyatifini göstermesi piyasayı ve piyasa oyuncularını geliştirecek önemli bir faktördür. Bu nedenle küçük yatırımcıların bir araya gelerek sermaye piyasası mevzuatından kaynaklanan haklarını birleşerek kullanabilecekleri sistemlerin ve olanakların geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hukuk İngilizcesinin gerekliliği tartışılmaz. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Hukuk İngilizcesi hangi kapsamda ve ne gibi yöntemlerle geliştirilebilir? Aslında hukuk İngilizcesi diye bir ayrıma inanmıyorum. İngilizceniz okuyarak, dinleyerek ve yazarak gelişmektedir. Hukukta da İngilizce’yi sözleşme okuyarak, yabancı yayınları takip ederek ve mümkünse yabancı hukukçular ile fikir teatisinde bulunarak geliştirebilirsiniz. Tabii ki yurt dışında bir eğitim imkanı da bu konuda tartışılamaz bir katkı sağlar. Ancak böyle bir imkan bulunmasa dahi, kararlı ve programlı bir şekilde okuyarak ve çalışarak İngilizcenizi geliştirebileceğinize inanıyorum. Unutulmaması gereken ve bazen de yanılgıya düşülebilen bir konuya da dikkatinizi çekmek isterim. Müvekkilleriniz sizden harika ve aksansız bir İngilizce konuşmanızı değil hukuku ve yaptığınız işi iyi bilmenizi isteyecektir. İngilizceniz müvekkilinizin istediklerini anlamaya ve onunla iletişim yürütmeye yetecek yeterlilikte ise ve müvekkilinizin sorunlarını çözebilen bir hukuk bilgisine sahipseniz müvekkiliniz mutlu olacaktır. Ancak, harika ve aksansız bir İngilizceniz olmasına rağmen müvekkilinize yanlış veya yetersiz hukuki görüş vermeniz mesleki bir hata olacaktır. İngilizce dışında bir hukukçu için en avantajlı yabancı dil hangisidir? Ancak İngilizcede çok çok iyi bir seviyeye geldiğinize inanıyorsanız ikinci bir dile başlamanızı veya yoğunlaşmanızı öneririm. Rahatlıkla söyleyebilirim ki İngilizce tüm uluslararası hukuki işlemlerde çok ağırlıklı bir şekilde kullanılmaktadır. İkinci bir dili bilmeniz size o ülkeden gelen müvekkiller ile daha kolay ilişki kurmayı belki müvekkil portföyünüzü geliştirmeyi kolaylaştıracaktır. İmkanınız var ise Çince ve Rusça dillerini öğrenmek size özel bir avantaj sağlayabilecektir. Diğer yandan hukuki işlemlerde Almanca ve Fransızca, İngilizceden sonra en çok kullanılan yabancı dillerdir. Bu dilleri bilmek sizlere akademik çalışmalarınızda da faydalı olacaktır.

Biz meslektaş adaylarınıza tavsiyeleriniz nelerdir? Siz değerli genç meslektaşlarım için en önemli tavsiyem dünyayı, dünyada olan önemli hukuki gelişmeleri, önemli davaları yakından takip etmeniz ve birbiriniz ile fırsat bulabildiğiniz her zaman fikir alışverişinde bulunmanızdır. Hukuk devamlı gelişen ve değişen insan hayatının tam içinde olan harika bir bilimdir. İşte bu değişimi her zaman takip etmek, okumak ve tartışmak, özgür ve yaratıcı bir bakış açısıyla hukuka yaklaşmak hem mesleği sizler için daha zevkli hale getirecek hem de ilerideki müvekkillerinizin talep veya sorunlarını etkin bir şekilde karşılamanıza yardımcı olacaktır.

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

25


SINE QUA NON

ESKİ MISIRDA ADALET ANLAYIŞI Anıl ÖZTÜRK “Mısır çok eskiydi, o zamana kadar sözü edilen her kültürden eskiydi. Kuzey Avrupa ormanlarında Cermenler ve Keltler ayı ve aslan avladıkları sırada o kadar eskiydi ki sönmüştü bile. İlk Mısır soyu hüküm sürmeye başladığında, yani aşağı yukarı 50000 yıl önce, Mısır’ın belirli tarihi ortaya çıktığı zaman bile, hayranlığa değer bir kültürü vardı. Sonuncu hanedanın sönüp kökü kuruduğu zamandan bizim tarih başlangıcımıza kadar daha beş yüz yılın geçmesi gerekiyordu.”(Yavi, 15)

Ceram’ın belirttiği gibi; tarih kaynakları, çeşitli belgeler, o çağdan günümüze kadar ulaşan yapıtlar, yapılar ve kalıntı niteliğindeki buluntular, Eski Mısır’ın ilk çağın sıradan bir toplumu olmayıp gerçek anlamda büyük, gelişmiş ve parlak bir uygarlık olduğuna işaret etmektedir. Eski Mısır, insanlık tarihinin en başlarında; çok büyük başarılara imza atmıştır; bunlara örnek olarak “henüz ilk hanedanların hüküm sürdüğü Eski Krallık döneminde elde edilen teknik ve entelektüel başarılar; kutsal önder kavramına dayanılarak yaratılan büyük bir ulus, kişiye verilen yüksek değer ve bütün insanlar için sosyal adalet kavramı” (Yavi, 15) verilebilir.

üç kutsal nitelik, yaratıcı buyruklar verebilme (hu); görüş, duyuş, anlayış (sia) ve maat idi. (Halman, 24) İyi yönetimin ve toplumsal ahlakın temeli, maat idi. “Maat”, devlet işlerinin en önemli ilkesi sayılmaktaydı. (Budge, 425) Öyle ki, sözcük olarak hem “hak”, “doğruluk”, “gerçekçilik”, “düzen” ve “iyilik” anlamlarını; hem Mısır toplumunun uyumlu ve düzenli yaşantısının temeli olan bir ilkeyi; hem de çok tanrılı dinsel inanışta önemli ve bazı yaratılış efsanelerine göre yaratıcı Tanrıçayı ifade etmekteydi. Mısır’da toplumsal yaşamın temeli, firavunun temsil ettiği ve sürdürdüğü maat, yani toplumsal adaletti.

Eski Mısır’da adalet anlayışı incelenirken; Mısır’da yazılı kesin kurallarının bulunmadığını, devlet yönetimine ilişkin ilkelerin belgelerle tespit edilmediğini göz önünde bulundurmak gerekir. Eski Mısır, her şeyden önce, inancın toplumun kendisini toplumsal yaşantının her alanında hissettirdiği bir topluluktu. Bu bağlamda, devletin yöneticisi olan Firavun; “her şeye kadir”, tanrısal güce sahip bir hükümdar olarak kabul ediliyordu. Halman’a göre, devlet ve firavun birbiriyle öyle özdeştirilmişti ki; Eski Mısır’da konuşulan dilde, “hükümet”, “firavun” ve “devlet” kavramları, birbirinden ayrı sözcüklerle ifade edilebilir durumda değildi. Eski Mısır’da böylesine tanrısal güce sahip olduğuna inanılan firavunun, üç kutsal niteliğe sahip olması gerekliydi. Bu

Ma’at, gerçeklik, denge, düzen, hukuk, ahlak ve adaleti temsil eden ilkedir. Aynı zamanda; yukarıda da bahsettiğim gibi; yıldızların, mevsimlerim, hem ölümlülerin hem de tanrıların hareketlerini düzenleyen, yaradılış anında evreni bir keşmekeşten kurtarıp düzeni yaratan Tanrıça’dır. Bir diğer deyişle, Ma’at toplum ve doğanın kuralıdır ve Eski Mısır inanışlarına göre hem bu dünyayı hem de öteki dünyayı düzenler. Firavun, hem bir ilke olarak Ma’at’ı takip etmek zorundaydı, hem de bir Tanrıça olarak ona saygı duymak. Bu, onun adaletli bir hükümdar olacağına hem de Mısır’da düzeni sağlayacağına işaret ederdi. Tanrıça olarak Ma’at; gerçeğin, adaletin ve ahengin tanrıçasıydı. Adaleti ve gerçeği bulmak için bilgelik gerekeceğinden; eşinin bilgelik tan-

26

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON rısı Thoth olduğu kabul edilirdi. Ma’at, başının üzerinde bir devekuşu tüyü taşırdı. Mısır’daki bütün mahkemelerin işlerliğini sağlamakla görevli olan Başyargıç da; “Ma’at rahibi” olarak tanınırdı. Yine muhakeme işlemleri sırasında; davaya bakan yargıç başının üzerinde Ma’at’ı simgeleyen tüyü taşır; bunu davanın sonunda haklı olduğu ortaya konan tarafa verirdi. (Budge, 416) Eski Mısır, bizlere aykırı gelecek bazı gelenek ve törelerin varlığına rağmen toplum hayatında da çok ileri düzeydeydi. Kadının toplum hayatındaki yeri ve durumu çok önemliydi. Günümüze kadar ulaşan anıtlardaki kabartmalardan ve bazı duvar resimlerinden, Eski Mısır toplumunda kadınların serbest, bağnaz düşüncelerle kısıtlanmamış bir yaşam yaşadıkları anlaşılmaktadır. İşçilerin serbest işçiler ya da esirler olarak ikiye bölündüğü Mısır’da çağdaşlarının aksine kölelik de yoktu, bunun aksine serbest işçiler, loncalar oluşturarak, eğer isterlerse Firavun’a kadar şikâyetlerini dile getirmek için ulaşabilmekteydiler. Her ne kadar, toplumsal sınıfçı bir yapıya sahip olsalar da, Eski Mısırlılar, hak ve adalete, eşitliğe oldukça büyük bir önem vermişlerdir. Eski Mısır’da, maddi ve manevi olguların birlikte ele alındığı, Firavun’un hem dini gücü, hem de siyasal iktidarı elinde topladığından bahsedilmişti. Aynı şekilde, Ma’at olarak somutlanan adalet anlayışı da hem bu dünyaya, hem de öteki dünyaya ilişkindir. Eski Mısır inancına göre, ölümden sonra insanın ruhu çeşitli yargılamalardan geçtikten sonra, ölümden sonraki yaşamın tanrısı Osiris’in Krallığı’na geçmeden önce, son bir yargılamaya tabi tutulur. Bu inanca ilişkin bilgiler, günümüze kadar Ani Papirüsü isimli tarihi belge aracılığıyla ulaşabilmiştir. Buna göre, ölünün ruhu, tanrı Anubis’in rehberliğinde, Ma’at ve Thoth’un huzuruna getirilir; ve kalp, terazinin diğer yanına devekuşu tüyü konularak tartılır. Kalbin terazinin öte yanındaki tüyle tartılması, insanın hislerinin adaleti engelleyecek kadar yoğun olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Tüy ile kalp, eşit veya hafif gelirse, o zaman ölmüş insan kapının ardına geçer; yani Osiris’in krallığına kabul edilir. Eğer kalbin tartılmasında kalp, tüyden daha ağır gelirse, maddeyi temsil eden Amut’a teslim edilir ve o kişinin kalbi, Amut tarafından yenir ve böylece kişi “hiçliğe” terk edilmiş olurdu. (British Museum) Görüldüğü gibi, adalet anlayışı ve adalet duygusu, Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

Eski Mısır uygarlığında hem bu dünyadaki maddi yaşamı, hem de Eski Mısır inancını büyük ölçüde etkilemekteydi. Bu yazıda, kısaca Eski Mısır’ın toplumsal ve dini yaşantısındaki adalet anlayışını ele almaya çalıştım. Eski Mısır, sözcüğün tam anlamıyla, adaleti içselleştirmiş bir toplumdur. Bu içselleştirme, sadece diğer uygarlıklar filizlenirken belki de zirve çağını yaşayan yüksek bir kültürün ve üç bin yıl boyunca ayakta kalacak bir devletin kurulmasına yol açmamış; aynı zamanda çağdaş tanrıların aksine kurban ya da kan ve savaş istemeyen, en kötü tanrılarını bile dengeyi ve adaleti gözettiği bir dinin doğmasına yol açmıştır. Eski Mısırlılar; öldükten sonraki yaşamı da en az dünyadaki kadar renkli görmeleriyle ve ülkelerinde hukuku ve adaleti sağlamaya çalışmalarıyla umudu, daha ilk çağda yaygınlaştırmışlardır.

Kaynaklar Afetinan, Prof. Dr.. Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti. 1956. Reprint, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1987. Budge, E. A. Wallis. The gods of the Egyptians: or, Studies in Egyptian mythology. New York: Dover Publications, 1969. Halman, Talat Sait . Eski Mısır’dan Şiirler. 1994. Reprint, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995. “Papyrus from the Book of the Dead of Ani.” British Museum . http:// www.britishmuseum.org/explore/highlights/highlight_objects/ aes/p/book_of_the_dead_of_ani.aspx (accessed December 11, 2013). Yavi, Necla Yazıcıoğlu ve Ersal Yavi. Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Mısır. İzmir: Yazıcı Yayınevi, 1996.

27


SINE QUA NON

BİR GARİP MÜESSESE

TÜKETİCİ (SORUNLARI) HAKEM HEYETİ

Cihat Börklüce

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi 1. Giriş

cılar arasında çıkan uyuşmazlıkların yargı yoluna gidilmeksizin,

Anayasamızın 172. maddesi uyarınca: “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.”. Tüketicinin (bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişinin1) korunması ve aydınlatılması, bu bağlamda, yasakoyucuya bizzat Anayasa tarafından verilmiş bir görev ve yükümlülüktür. İşte, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun2 da bu yükümlülük çerçevesinde çıkarılmış ve kendine özgü hüküm ve kurumlarıyla, bilimsel ve yargısal içtihatta daimi bir tartışma konusu olmayı başarmıştır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı ve 2003 tarihli kanunla değişik 22. maddesinde öngörülen Tüketici Sorunları Hakem

Heyeti3

de, söz konusu kanunun hukuk

müktesebatımıza kattığı kurumlardan biridir. Bu incelemenin amacı, Tüketici (Sorunları) Hakem Hayeti hakkında genel bilgiler vermek ve heyetlerin kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin ve heyetlere başvurunun nitelikleri hakkında eleştiriler getirmektir.

daha süratli bir biçimde çözümlenmesidir.4 Ayrıca tüketicinin korunmasında gecikmeksizin sonuca ulaşma, mahkemelerin iş yükünü azaltma ve tarafları mahkeme yargısının bürokratik etkilerinden kurtarma gibi amaçlardan da söz edilebilir.5 Aşağıda da belirtileceği üzere belli parasal sınırların altında ve taraflardan birinin tüketici olduğu uyuşmazlıklarda sadece bu heyetlere başvurulabilir ve karar alma süresi, mahkemelere oranla çok daha kısadır6. Bu nedenle tüketici sorunları hakem heyetlerinin, Anayasa 141. maddede anlam bulan usûl ekonomisi ilkesine hizmet ettiği de söylenebilir. Ancak, söz konusu heyetlerle ilgili eleştiriye açık birçok nokta da vardır ki; bu eleştirileri anlamak için öncelikle tüketici sorunları hakem heyetlerinin yapısını ve işleyişini anlamak lazım gelir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti (TSHH), 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı kanunla değişik 22. maddesinde düzenlenir. Buna göre, 4077 sayılı kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkları çözmek üzere her il ve ilçe merkezinde en az bir tüketici sorunları hakem heyeti kurulur (22/1).7 Heyetin başkanlığını illerde Gümrük ve Ticaret İl Mü-

2. Genel Olarak Tüketici (Sorunları) Hakem Heyeti

dürü, ilçerlerde kaymakam; veya bunların görevlendireceği bir memur yürütecektir. Bunun haricinde heyetin dört üyesi daha

Öncelikle belirtmek gerekir ki, tüketici sorunları hakem he-

bulunur. Belediye başkanının konunun uzmanı belediye perso-

yetlerinin oluşturulma amacı; tüketiciler ile satıcılar ve sağlayı-

neli arasından seçeceği bir üye, baronun mensupları arasından

1 4077

sayılı kanun madde:3.

2 Bu yazının kağıda döküldüğü günlerde yayınlanmış; ancak henüz yürürlüğe girmemiş olan yeni, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında kanun, yayım tarihih olan 28.11.2013’ten 6 ay sonra yürürlüğe girecektir (Madde 86). Bu sebepten, işbu yazının hale yürürlükte olan ve bir süre daha yürürlükte kalacak olan 4077 sayılı kanuna göre yazılması; eski-yeni kanun arasında farklılık arzeden düzenlemeleri dipnotlar aracılığıyla ortaya konması yöntemine gidilmiştir. 3 Yeni Tüketicinin

Korunması Hakkında Kanun’da Tüketici Hakem Heyeti (THH) olarak adlandırılması tercih edilen bu müessese, ilgili kanunun 66 ila 72. maddeleri arasında düzenlenmiştir. 4 Baykan,

Renan; “Tüketici Hukuku, Mevzuata ilişkin Yorum – Eleştiri - Öneri”, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2005, s.443

5 Zevkliler,

Aydın; “Açıklamalı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”, Seçkin Yayınları, Ankara, 2001, s. 229.

6 TSHHY m:12 hükmine göre heyet önüne gelen uyuşmazlıkları en geç üç ay içerisinde karara bağlar. Mahkemelerin önüne gelen dosyaları karara bağlama sürelerinin yılları bulduğu hukuk sistemimizde; bu, oldukça hızlı bir uyuşmazlık çözümüdür. 7 6502 Sayılı kanunda bu hükmün muadili olan 66. madde, her ilçede bir heyet oluşturma zorunluluğunu ortadan kaldırmış ve iş yoğunluğuna göre bazı ilçelerde heyet kurulmayabileceğine işaret etmiştir.

28

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON seçeceği bir avukat, tüketici örgütlerinin belirleyeceği bir üye ve satıcının tacir olduğu uyuşmazlılarda ticaret odasının, esnaf olduğu hallerde esnaf ve sanatkarlar odasının belirleyeceği bir üyeyle beraber heyetin beş üyeden oluşan kompozisyonu tamamlanır (22/2, TSHHYm. 7).8 Bundan başka, heyetin çalışmalarına ve kararlarına esas olacak dosyaları hazırlamak için en az bir raportör görevlendirilir; ancak bu raportörlerin toplantılarda oy

3. Eleştiriler Yukarıda ana hatlarıyla açıklanmaya çalışılan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti; kuruluşu, düzenlenişi ve işleyişi açısından birçok noktada eleştirilebilir niteliktedir. Zaten heyetleri tenkit eden yazılara doktrinde sıkça rastlandığı gibi, bu nitelikler uygulamada da birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 3/1. Yönetmelikle Düzenlenme

hakkı bulunmaz (TSHHY m.10). Değeri belli bir miktarın altında kalan uyuşmazlıklar için

Anayasamızın 142. maddesine göre mahkemelerin kurulu-

tüketici sorunları hakem heyetlerine başvurmak zorunludur

şu, görev ve yetkileri, işleyiş ve yargılama usûlleri kanuna göre

(22/5). Bu parasal sınırın üzerinde kalan uyuşmazlıklar içinse, tü-

düzenlenir. 141. Maddeye göre ise “Davaların en az giderle ve

ketici sorunları hakem heyetine başvurmak ihtiyaridir, Tüketici

mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”. Bu

etkilemez.9

Yani bu sınırın üze-

durumda mahkemelerin ağır iş yükü altında ezilmesini engel-

rindeki uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemesi tek başına görevli-

lemek için çeşitli alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri be-

dir. Her yıl yeniden belirlenen bu parasal sınır, 2013 yılı itibariyle

lirlenmesinde herhangi bir sakınca yoktur.13 O hâlde, burada

yaklaşık 1190 Türk Lirası’dır.10 Bu parasal sınırlar altında zorunlu

sorgulanması gereken ilk şey, hakem heyetlerinin mahkeme

olarak başvurulan hakem heyetlerinin verecekleri kararlar taraf-

niteliğinde olup olmadığıdır. Anayasa Mahkemesi’ne göre, Tü-

ları bağlar ve ilamların yerine getirilmesi hükümlerince yerine

ketici Sorunları Hakem Heyeti, bir mahkeme değil, alternatif bir

getirilir. Bu kararlara karşı onbeş gün içerisinde Tüketici Mah-

uyuşmazlık çözüm yöntemidir.14 Buna sebep olarak; heyetlerin

kemesi’ne itiraz edilebilir, itiraz üzerine verilen kararlar kesindir

hakimlik teminatına sahip yargıçlardan oluşmaması, yaptığı faa-

(22/5). 1190 liranın üzerinde verilen kararların ise bir bağlayı-

liyetin yargısal bir faaliyet olarak görülmemesi ve tam manâsıyla

cılığı yoktur, yalnızca Tüketici Mahkemesi’nde delil olarak ileri

bağımsız bir niteliğe sahip olmaması15 gösterilebilir. Sonuçta;

sürülebilir. Yargıtay, hakem heyetinin bu parasal sınır üzerinde

TSHH’leri Anayasanın 9, 36, 138, 142 gibi hükümlerinde işaret

verdiği kararların görevli mahkeme için “güçlü delil” niteliğinde

edilen mahkemelerden değil de; 141. maddenin dolaylı olarak

olduğunu söylemektedir. Güçlü delil kavramının hukukumuzda

izin verdiği alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından saymak

herhangi bir maddi dayanağı olmamakla beraber; bunun, takdi-

doğru olacaktır.

Mahkemesi’nde açılacak davayı

ri delille ispatı mümkün olan hâllerde öne sürülen delilin ispat bakımından kuvvetini ifade ettiği söylenmektedir.11

Sonuçta, mahkeme olmadığı açıkça belli olduğundan, tüketici sorunları hakem heyetlerinin Anayasanın 142. Maddesi

Tüketici Sorunları Hakem Heyeti ile ilgili bir diğer dikkat

kapsamı dışında olduğu ve bu sebeple yönetmelikle düzen-

çekici düzenleme de, bu heyetlerin kurulması, çalışma usûl ve

lenmesinde herhangi bir sakınca bulunmadığı, ilk anda düşü-

belirleneceği12

nülebilir. Ancak, heyetin daha ilerde eleştirilecek üye yapısına

hükmüdür (22/9). Bu düzenleme ile ilgili eleştiriler incelememi-

bakıldığında, zaten oluşumunda idarenin çok ciddi müdahalesi

zin bir sonraki başlığında değelendirilecektir.

bulunduğu görülür. Bunun yanına bir de bu heyetlerin çalışma

esasları ile diğer bazı hususların yönetmelikle

usûl ve esaslarını idarece tek taraflı belirlenen yönetmeliklere bırakmak yerinde değildir. 8 6502 Sayılı kanunun ilgili maddesi (66) bu üye kompozisyonuna ciddi şekilde dokunmamış, yalnızca uygulamada yaşanan bazı sorunların önüne geçebilmek için, ticaret odalarıyla, esnaf ve sanatkarlar odaları tarafından doldurulan üyelik koltuğunu bir sıraya tabi tutmuştur. Bu üye artık ticaret odası, ticaret odasının bulunmadığı yerlerde ise en fazla üyeye sahip esnaf ve sanatkarlar odası tarafından belirlenecektir. 9 Yeni Tüketicinin Korunması Kanunu’nun getirdiği yeniliklerden birisi de bu husustadır(madde 68). Kanunun ilk haliyle belirlediği, sonradan değişecek rakamlarla, ilçe hakem heyetlerinde 2000 TL, il hakem heyetlerinde 3000 TL üzerinde uyuşmazlık görülemeyecek; bu meblaların üzerinde kalan uyuşmazlıklar doğrudan Tüketici Mahkemesi’nin görev alanına girecektir. Büyükşehir statüsüne haiz illerdeki il hakem heyetleri de; ancak değeri 2000-3000 TL arasındaki uyuşmazlıklara bakabilecektir. 10 Tam değer 1191, 52 TL’dir (4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22. ve Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 5. maddesinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına ilişkin Tebliğ – Gümrük ve Ticaret Bakanlığı). 11 Pekcanıtez, 12 Bu

Hakan / Atalay, Oğuz / Özekes, Muhammet; “Medenî Usûl Hukuku”, Yetkin Yayınları, Ankara, 2013, s. 410

hüküm, Yeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 72. maddesinde de aynen korunmuştur.

13 Anayasa

Mahkemesi, 20/03/2008; E:2006/78, K:2008/84, www.anayasa.gov.tr, 15.11.2013.

14 Anayasa

Mahkemesi; E:2006/78, K:2008/84.

15 Özellikle

üyelerin seçimi ve heyetin işleyişinde idarenin payı göz önünde bulundurulduğunda.

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

29


SINE QUA NON Bir konunun kanunla düzenlenmesi; hele ki uyuşmazlık çö-

bu üyelerin üniversite mezunu olmaları dahi şart görülmemiştir.

zen mercilerin çalışma usûl ve esaslarıyla işleyişlerinin kanunla

Yönetmeliğin madde 8/1-f hükmü üyelerin üniversite mezunu

düzenlenmesi, her şeyden önce taraflar için bir güvencedir. Bu

olmasını esas kabul etse de; duruma göre il heyetlerinde lise ve

güvencenin aynı şekilde bir yönetmelik aracılığıyla da sağlana-

ilçe heyetlerinde ilköğretim mezunlarının da tüketici sorunları

bildiği söylenemez. Kanunların aksine yönetmelikler kolaylıkla

hakem heyetine üye olabileceğine işaret eder.

ve tek taraflı olarak değişebilir; kanun üzerindeki denetim mekanizması da yönetmeliğe göre çok daha sağlam ve güvenilirdir. Tüketicinin korunması saikiyle yola çıkmış olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un, belli parasal sınırlar altında zorunlu tuttuğu bu başvurunun taraflarını; Tüketici Mahkemeleri’nde görülmekte olan davaların taraflarına göre daha savunmasız ve güvencesiz hâlde bırakması, en başta bu yasanın ruhuyla çatışır.

3/2. Üyelerin Statüleri ve Nitelikleri ile İlgili Sorunlar

Elbette burada heyetin üye kompozisyonuna getirilen eleştiri, üyelerin şahsına değildir, olamaz. Ancak, 1190 liranın altındaki ve taraflardan birinin tüketici olduğu uyuşmazlıklara zorunlu başvuru üzerine bakmakla görevli olan bu heyetlerin, ihtisas sahibi kişlilerden oluşması gerektiğine dair son derece haklı eleştiriler de bulunmaktadır.17 Özellikle gündelik tüketici işlemlerinin ekseriyetinin 1190 liranın altında olduğu ve dolayısıyla; bunlardan dolayı doğacak uyuşmazlıkların zorunlu olarak hakem heyetlerinde görüleceği de düşünülürse, bu kadar geniş bir alanda yetkisi bulunan bu kurumun üyelerinin daha titiz ve güvenilir şekillerde belirlenmesi ihtiyacı hemen göze çarpar.

Tüketici Sorunları Hakem Heyeti toplantıları, illerde Gümrük ve Ticaret İl Müdürü, ilçelerde kaymakam veya bunların görevlendireceği memurların başkanlığında; belediye başkanının görevlendireceği uzman bir personel, baronun mensupları arasından seçilen bir avukat, tüketici örgütlerince belirlenen bir üye ve ticaret ya da esnaf-sanatkârlar odaları tarafından belirlenecek son üyenin katılımıyla yürütülür. Bu beş üyenin belirlenip heyetin tamamlanamadığı hallerde geriye kalan üyelikler, belediye meclislerince resen doldurulur16 (TSHHY m.7). Ayrıca toplantılar en az üç üyenin katılımıyla gerçekleşir ve oy çokluğu ile karar alınır. Eşitlik halinde başkanın oy kullandığı taraf çoğunlukta sayılır

Dördü hukuk orijinli olmayan, bazı hallerde tamamı üniversite mezunu bile olmayan üyelerden oluşan bu heyetlerin vereceği kararlarda hukuki anlamda hata bulunması ihtimali oldukça fazladır. Her ne kadar tüketiciler hakem heyetlerinden ve verilen kararlardan memnun görünse de18, hukuki bir kaygıyla heyetlerin yapısının tekrar gözden geçirilmesinde fayda görülebilir. Zira tüketicinin korunmasından daha yüce bir amaç varsa bu adaletin sağlanmasıdır ki; bunun tamamiyle ihtisaslaşmış, tamamı ya da en azından çoğunluğu hukuk eğitimi görmüş kişilerden oluşan organlar eliyle gerçekleştirilme ihtimali çok daha yüksektir.

(TSHHY m.16). Görüldüğü üzere, heyetin oluşumunda idarenin ciddi şekilde payı vardır. Başkanlık görevini zaten il müdürleri ya da kaymakamlar yapmakta; geri kalan dört üyeden biri de belediye personeli arasından idarece atanmaktadır. Ayrıca üyelerin tamamlanamaması halinde boş kalan tüm koltuklar, belediye meclislerince resen doldurulmaktadır. Buna karşılık heyet bünyesinde hukuk eğitimi almış yalnızca bir üye bulunur (baronun üyeleri arasından seçtiği avukat). Kısaca, bu beş üyeden baro mensubu avukat hariç ama başkan da dahil dördü; söz konusu uyuşmazlıkların hukuka ve hakkaniyete uygun çözümü konusunda hukuki eğitim almış kişiler değildir. Hatta daha da ilginci,

3/3. Zorunlu Başvuru Anayasamızın 9. maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Ancak çağın gerekleri ve mahkemelerin artan iş yükü göz önünde bulundurulduğunda; alternatif bir takım uyuşmazlık çözüm yöntemleri geliştirilmesi de zorunlu olmuştur. Bu yöntemlere örnek olarak; uzlaşma, arabuluculuk, kısa duruşma ve müzakere gösterilebilir.19 TSHH’ler de, yapıları itibariyle; bu alternatif çözüm yöntemlerinden biri olarak kabul edilebilir.20 Fakat; heyetlerin alternatif çözüm yöntemlerinden sayılması hâlinde de, bazı sorunlar baş göstermektedir.

16 6502 Sayılı kanunun m. 66 hükmüne göre; bu kanun yürürlüğe girdikten sonra heyetlerde boş kalan üyelik koltukları; illerde ticaret il müdürü ve ilçelerde kaymakam tarafından ve yönetmelikte belirlenen niteliklere sahip Devlet memurları arasından doldurulacaktır. 17 Ermenek, İbrahim. “Yargı Kararları Işığında Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ve Bu Alanda Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Çözüm Önerileri”. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, 2013, sayı:1-2. s: 626. 18 Burada

kararların genelde tüketici lehine alınmasının da payı vardır. Örneğin 2004 yılında, hakem heyetlerinden verilen kararların %82.8’i tüketici lehine olmuştur. Bu, ve daha fazla istatistiki bilgi için bkz. Baykan, Renan; a.g.e. s. 446 19 Tanrıver, Süha; “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Ve Özellikle Arabuluculuk”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 64, 2006, s.160 – 171. 20 TSHH’lerin hukuki niteliği doktrinde oldukça tartışmalıdır. Karakteristik özelliklerinden dolayı bu heyetlere başvurunun alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi değil, bir zorunlu tahkim usûlü olduğuna dair görüşlere de sıkça rastlanır. Bu görüşlerden birkaçı için bkz. İlhan, Cengiz; “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi”, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Temmuz 2006, Ankara, s.297-298; Tanrıver, Süha; a.g.m. s. 175; Ermenek, İbrahim; a.g.m. s. 576.

30

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2


SINE QUA NON Öncelikle, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri; taraf çalışır.21

Öncelikle, bu heyetlerin kuruluşu, çalışma esasları ve usûl-

Dolayısıyla

leri gözden geçirilmelidir. Üyelerinin nitelik ve statüleri, heyetin

alternetif uyuşmazlık çözümleri, yalnızca kamu hukukunu il-

gördüğü işleve daha uygun hâle getirilmeli ve tüm bunlar; mut-

gilendirmeyen alanlarda ve ilgililerin istemleri doğrultusunda

laka bir kanunla güvence altına alınmalıdır. Bunun yanında, he-

mümkün olacaktır. Oysa ki, tüketici sorunları hakem heyetlerine

yetlere başvurunun niteliği ve diğer uyuşmazlık çözüm yollarıyla

iradelerine bağlıdır ve gönüllülük esasıyla

bakımından22

zo-

ilişkisi daha açık bir hâle getirilmelidir. Ne yazık ki, önümüzdeki

runlu niteliktedir. Bu parasal sınırın altındaki bir uyuşmazlık için

günlerde yürürlüğe girecek olan Yeni Tüketicinin Korunması

tüketici mahkemesine başvurulsa, mahkeme bu uyuşmazlığa

Hakkında Kanun da, heyetin eleştiri konusu olan bu özelliklerini

bakmayacaktır. Bu durumda, gönüllülük esasıyla çalışmaktan

tekrar ele almaktan, çoğunlukla kaçınmıştır.24 Ancak; tüketici

tamamen uzak olan hakem heyetlerinin, alternatif uyuşmazlık

sorunları hakem heyetlerinin henüz çok yeni ve hukuk hayatı-

çözümü kurumunun ilkeleriyle temelden çatıştığı görülebilir.

mıza yabancı nitelikte bir kurum olması göz önünde bulundu-

başvuru, 1190 liranın altındaki uyuşmazlıklar

Ayrıca, Anayasamızın 36. maddesinde belirtildiği üzere, “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile

rulduğunda, zamanla yapılacak değişikliklerle beraber heyetin hem hukuki eleştirilerin hedefi olmaktan kurtulacağı, hem de kurulma amacına daha uygun hizmet edeceği muhakkaktır.

adil yargılanma hakkına sahiptir.”. Alternatif çözüm yöntemlerini bu maddeye aykırı kılmayan yönleri, zorunlu olmayışlarıdır. Zira bu yöntemlere başvurmak istemeyen; yahut başvurup da istediği sonucu alamayan kişi, uyuşmazlığı bağımsız mahkemeler önüne taşıyabilecektir. Oysa; tüketici sorunları hakem heyetinde durum böyle değildir. Zorunlu başvurunun yanısıra, alınan kararlar da tarafları bağlamakta ve ilamların yerine getirilmesi hakkında hükümlere tâbi tutulmaktadır

(m.22/5).23

Yani ortaya

aslında alternatif olmayan bir alternatif uyuşmazlık çözümü çıkmaktadır. Bu yönüyle, heyetlere başvurunun zorunlu tutulmasının Anayasada güvence altına alına hak arama özgürlüğüne hâlel getirdiği bile iddia edilebilir.

Kaynakça Anayasa Mahkemesi, 20/03/2008; E:2006/78, K:2008/84, www. anayasa.gov.tr (15.11.2013) Baykan, Renan; “Tüketici Hukuku, Mevzuata ilişkin Yorum – Eleştiri - Öneri”, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2005. Ermenek, İbrahim; “Yargı Kararları Işığında Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ve Bu Alanda Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Çözüm Önerileri”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XVII, 2013.

4. Sonuç İncelemenin başında da değinildiği gibi tüketiciyi koruyucu önlemler almak ve bu konuda tüketicinin kendi girişimleri olursa, bunları da desteklemek; Anaysanın 172. maddesiyle devlete yüklenmiş bir görevdir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunma-

İlhan, Cengiz; “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Şerhi”, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Temmuz 2006. Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz / Özekes, Muhammet; “Medenî Usûl Hukuku”, Seçkin Yayınları, Ankara, 2013.

sı Hakkında Kanun’un ve bu kanunun öngörmesi sonucu kuru-

Tanrıver, Süha; “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif

lan tüketici sorunları hakem heyetlerinin; vatandaşlarda tüketici

Uyuşmazlık Çözüm Yolları Ve Özellikle Arabuluculuk”, Türkiye Barolar

bilincinin oluşması, tüketici haklarının devletçe himâye altına

Birliği Dergisi, Sayı 64, 2006.

alınması ve uyuşmazlıklarda daha hızlı şekilde çözüme gidilmesi noktalarında gördüğü işlevin önemi yadsınamaz. Ancak, tüketici sorunları hakem heyetlerinin kuruluşu, üyelerinin tayini ve bu

Zevkliler, Aydın. “Açıklamalı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”. Seçkin Yayınları, Ankara, 2001.

heyetlere başvurunun niteliği konularındaki sorunları görmezden gelmek de mümkün değildir.

21 Tanrıver,

Süha; a.g.m, s. 151-152.

22 6502

Sayılı kanuna göre 2000 TL.

23 6502

Sayılı kanun m. 70

24 Örneğin, tüketici sorunları hakem heyetlerinin kuruluşlarıyla çalışma usûl ve esaslarının yönetmelikle belirleneceğine dair hüküm aynen korunmuştur (madde 72). Heyetin oluşuma dair küçük bir değişikliğe gidilmiş ancak üyelerin niteliklerine ve tayinine ilişkin yeni bir düzenleme getirilmemiştir (bkz. dipnot 5).

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2

31


SINE QUA NON

Değerli Okurlarımız, Bilkent Üniversitesi Hukukta Kariyer Klübü olarak, dergimizin ikinci sayısını hazırlarken ekip olarak büyük bir emek sarfettik ve elimizde geldiğinde özenli bir iş çıkardık. Zorlu bir çalışma sürecinin ardından, eserimizi sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyoruz . Dergimiz bu sayısını beğendiğinizi ve sizlere birşeyler katabildiğimizi umuyoruz. Sine Qua Non Dergisi’nin editörü olarak, başta bütün sabrı ve özverisiyle yanımızda olan danışmanımız Yrd. Doç. Dr. Elvin Evrim Özcan’a, Sosyal Medya ve Yayın Kurulu Başkanı’mız Mesut Halıcıoğlu’na, SMYK ekibindeki bütün arkadaşlarım ve Bilkent Hukukta Kariyer Kulübü Başkanı Beste Yıldızili olmak üzere bütün klüp üyelerimize teşekkürü bir borç bilirim. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bir üçüncü sınıf öğrencisi olarak, bu sene bir hukuk dergisinin editörü olmanın bana pek çok şey kattığını, hukuku bana daha çok sevdirdiğini belirtmeliyim. Dergimiz hakkında fikir ve görüşlerini paylaşmak isteyen veya hukuk

SINalanında araştırmayı ve yazmayı seven bütün okurlarımızın ve ailemizin bir parçası olmak isteyen hukuk öğrencilerinin bizimle iletişime geçmesi, bizi E Q çok memnun edecektir. gerçekten UA Bir dahaki sayımızda sizlerle buluşmak dileği ve saygılarımla, NO N Huk

ukt

aK

ariy er Yıl: Kulü 1 S bü ayı Dön :1 e Ma mlik yıs H 201 ukuk 3 De

rgi

Mo

ot

20

DT ÖH 13

Co u

uk

rt 1

Ya z

uk

si

01

:W ille

şav

m

C.

Ak Vis ı İç iri in Y Mo Mi adem Mü urt llet ot s i k l üm dış Ya ve : İh rış kil ıH Yıl ma i D tiyat uk m ok uk az sı İ l k un es ’ l Y a az ulm i, İf R ö Ok p az ade ort ulla lığ Öz aj ı rı gü rlü ğü ,

32

Sine Qua Non Dergisi Editörü

İlayda Eskitaşçıoğlu

Sine Qua Non | Yıl: 1 Sayı: 2



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.