kadıköy life e dergi

Page 35

AKTÜEL

TÜRKİYE’DEKİ DURUM... Türkiye İstatistik Kurumu’nun sitesine girip kadına şiddeti aramak, tüm rakamları görmek için yeterli. Türkiye’de kadınların yüzde 42’si en az bir kere şiddete maruz kalmış ya da kalıyor. Şiddet konusunda en yüksek yüzdeye sahip bölge yüzde 57,1’le Kuzeydoğu Anadolu; en az şiddet görülen bölgeler ise yüzde 26,2 ile Ege ve Batı Marmara... Hiç sevinecek bir şey yok gördüğünüz gibi. Hele ki İngiltere’deki kadınların sadece yüzde 7’sinin şiddete maruz kaldığını göz önünde bulundurduğunuzda, ülke olarak aynaya bakmak iyice tatsız bir hale geliyor. Gelir düzeyi de şiddet eğilimi konusunda bize ışık tutabiliyor. Düşük gelir düzeyindeki ailelerde, aile içi şiddet yüzde 49,9 oranlarındayken, yüksek gelir düzeyinde bu oran yüzde 28,7’lere geriliyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerinde Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet oranı istatistikleri 2002 ile 2009 yılları arasında yüzde 1400 artış gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, bu rakam 2009’un ilk yedi ayında 953’e çıktı. Resmi kayıtlara göre, 2003’te 83, 2004’te 128, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de ise 806 kadın cinayeti işlendi. Bağımsız İletişim Ağı’nın (Bianet) her ay kadına yönelik şiddete ilişkin hazırladığı raporuna göre kadınlar en fazla eşleri tarafından şiddete uğrayıp öldürüldü. En çok kullanılan cinayet aleti ise bıçak... En çok kadın katliamı sıralamasında da İstanbul başı çekiyor. ÇÖZÜM BASİT: EĞİTİM, BÜROKRASİ VE TEKNOLOJİ Mehmet Uzuner, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin bu kadar yaygın olmasının sebebini eğitimsizlik, bürokratik yavaşlık ve teknolojik eksiklik olarak yorumluyor. “Kadın şiddet gördüğü iddiası ile Aile Mahkemesi’ne gidebiliyor. Nitekim bazıları gidiyorlar da... Mahkeme aynı gün koruma kararı verebiliyor. Çoğu mahkeme de kadına bir şey olursa sorumluluk almamak için hemen bu kararı çıkarıyor. İşte sorun burada başlıyor. Karakollarda yeterli sayıda personel yok. Mesela bir karakolda 5 kişi var. Mahkeme o bölgede ikamet eden 10 kadın için koruma kararı çıkarmış. Şimdi karakoldakiler bunu nasıl yapacaklar? Durum böyle olunca da polisler sadece haftalık ya da günlük olarak ziyaret edip, telefon açıp veya karakola çağırıp ‘İyi misiniz?’ diye sorabiliyorlar. Bu durum şunu tetikliyor. Her gün haberlerde şiddete maruz kalan, koruma kararı verilmiş olsa da öldürülen kadınlar görüyoruz. Şikayet edecek kadın da bu haberlerden etkilenip şikayet etmeye, hakkını aramaya cesaret edemiyor. İhale de kolluk kuvvetlerine kalıyor.”

Şiddeti hiç düşünmeme konusunda eğitimin birincil faktör olduğu konusunda da Uzuner’le hemfikiriz hepimiz herhalde. “Her şeyin başı eğitim. Kadınların haklarını bilmesi gerekli. Suçların aleni olduğu davalarda daha ağır yaptırım uygulanması gerekir. Yaptırımların hızlı olması, bürokrasiye takılmaması lazım. Bu konuda eğitimler veren STK’lara destek oluyoruz.” Mahkemeler herkese bir memur veremediğine göre bürokrasi konusuna da bir çözüm üretmek gerekiyor. Uzuner’in teklifi oldukça makul. “Teknoloji bu konuda etkin kullanılabilir. Elektronik kelepçe sistemi* Türkiye’de var. Yaygınlaştırılıp buna özel bir bilgi işlem merkezi kurulabilir. Böylelikle şiddet uyguladığı sabit olan insanın, şiddete maruz kalanın yanına ne kadar yaklaştığını teknolojik ortamda takip etmek mümkün olacaktır. Hem buna yatırım yapmak, insan gücünden çok daha az maliyetli olacaktır. Üstelik kadın, kendini daha güvende hissedecektir.” “ŞİDDET”LERİ BİRBİRİNDEN AYIRMAMAK LAZIM Benim bu noktada asıl gördüğüm sorun, şiddetin “Kadına Şiddet” olarak adlandırıl-

ması... Neden “Kadına Şiddet?” Onlar aciz ve korumaya muhtaç oldukları için mi? Burada sorun şiddetin, insanın ve bilincin ta kendisinde. Şiddet sorununu çözmedikçe her bir alandaki şiddeti ayrı ayrı çözmeye çalışarak, yaptırımların, kanunların, cezaların içerisinde boğulmaya mahkumuz. Kadına şiddeti çözelim, o zaman doktorlara şiddeti ne yapacağız? Doktorların da yüzde 80’i şiddete maruz kalıyor. Onlar da isyan etsinler, haberlerde çıksınlar filan... Bu mu çözüm olacak? İnsan olarak elimizi vicdanımıza koyup, neden şiddete bu kadar meyilli olduğumuzu, kadınlara şiddeti nasıl bu kadar kolay yapabildiğimizi ülkece sorgulamamız gerekli. Eğitim birkaç kurumun başarabileceği, bina yapmak gibi basit bir şey değil. Toplumca kabul edilmesi ve yaygınlaşması gereken bir olgudur eğitim. Bilinçlenme ancak bu şekilde gerçekleşebilir. İşte ancak o zaman ülkemizdeki kadına şiddet oranları şampiyonlar liginden, küme dışına itilebilir. Maalesef bir “İnsanlar Günü”müz yok. Bu rakamların ve yazının birkaç saniye bile olsa okuyanları düşündürmüş olması dileğimle... 8 Mart Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun...

*Elektronik Kelepçe... Mart 2012 tarihinde elektronik kelepçe kullanımına dair kanun kabul edildi. Açık cezaevine ayrılma şartları oluşmasına karşın ayrılamayan veya bu nedenle kapalı cezaevine geri gönderilen iyi halli hükümlüler, açık cezaevine ayrılma şartlarının oluşmasından itibaren en az 6 aylık süre geçerse, diğer şartları da taşımaları halinde bu uygulamadan yararlanabilecek. Denetimli serbestlik tedbiri kapsamında cezasının infazına karar verilen hükümlü, koşullu salıverilme tarihine kadar; kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılabilecek, bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulabilecek, belirlenen yer veya bölgelere gitmeyebilecek, belirlenen programlara katılabilecek. Bu yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına denetimli serbestlik müdürlüğü karar verecek.

Mart&Nisan 2013 KadikoyLife.com : 61


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.