benim çizgili gömlek

Page 1


Benim Çizgili Gömlek Ali Berkay Bircan Güzelyalı 2011-2012


Yazar

: Ali Berkay Bircan

Kapak tasarımı

: Mehmet Salih Cüvelek

Arka kapak tasarımı : Melih Tuğtağ Ön okuma Tuğtağ.

Güzelyalı, 2012.

: Bilal Habeş Evran, Melih


Dört aylıkken anneme dokundum ve dedim ki: “Vakti geldiğinde seni unutacağım.” Beş aylıkken halamın oğlunun saçını çektim ve saçları o günden sonra dökülmeye başladı. Doksan birin ramazanında oruç tutmadım, daha reşit değilim, oruç olanların önünde siyah zeytin yedim. Sekiz yaşımda Beşiktaşlıydım, Altay maçından sonra sinirlenip duvara vurduğum elimde, hala o günden kalma izler. Che baskılı tişört giymedim hiç, kapitalistleri tuttum savaşlarda. Sırf o tütün yüzünden, rengi benim oyuncak arabamın rengiyle aynıydı. Çok sonra öğrendim ki İzmir’de de varmış tütün, Amerikan ortaklığıyla üretiliyormuş içtiğimiz filtreli sigaralar. Bir sonraki kış hiç kestane yemedim ama almanca yazılar vardı elimdeki gofrette. Ben o yaz hatalarımı başkalarına yüklemedim, çok az terledim. Çin işkenceleri geldi aklıma o son bahar. On yedi yaşımda, bir kediyi takip ederken göz göze geldiğim ilk kızın gözlerini çok sevdim, ama gerisini de sevmek gerekiyormuş, ayrıldık. Ben hiç eyleme gitmedim küçükken, eylemler yerine yabancı lig maçlarını izledim televizyondan. Ben depremi bir kez yaşadım, spikerin rengi bembeyaz olmuştu kaşığımdaki ayran gibi. Bir ilk bahar günü aşık olayazdım, meğer ters yönde gidiyormuşum, sisten fark etmemişim. 18 yaşımın sonlarında bu kez bir kızın ellerini çok sevdim. Sadece elini tutup şiir yazıyordum, kendini kullanılmış hissetti ve gitti. Büyüdükçe sonbaharları kaybettim, annem daha fazla lahana sarması yapıyordu o


aralar. Limonlu muydu, limonsuz mu hatırlamıyorum ama. Yapılan ödevler bir sonraki dönem bana şahit olmuyorlardı, eve dönerken otobüste yanımda oturan kadına iyi davranıyordum. Bizim otobüslerimiz ineceğimiz yeri anons etmezlerdi hiç, namüsait bir mahiyette tezahür ederek inerdik bir kaldırıma. Son otobüsü kaçırdığım geceler, otobüs duraklarında yazılar yazıp, sabahları beğenmeyip atardım. Bir gün boyunca yalın ayak gezdim köydeki bahçemizde, ben on dokuzken. Hiç bir zaman başladığım yere dönemedim bu karınca gibi. Zaten hiçbir zaman bir arı kadar çalışkan olmadım, kimseyi de sokmam. Bir defasında birlik ve beraberliğe muhtaç olmadığımız günlerden birine denk geldim, hava bulutsuzdu ve ben mutlu gibiydim. Yirmili yaşlarımın başında bir kız sevdim, gözleri kocaman, toprak rengi. Şimdi suya ve toprağa bakıyorum kendimi anlamak için. Bir de yanmak gerek, onu sonra ayarlarız. Ali Berkay Güzelyalı, 2012.


Kalemi kırdım, yeni içinde kaldı. gökyüzüne kazınmış telkinlerim ellerimin uzanmadığı, kalemimdeki yasa çocukluğumdaki nasreddin hoca kazan bir doğurdu ki her taraf kazanova. /gidilen şehrin son kalabalığına daldım bitmez ölümlerinin kotası dağlanan bedenimde: la historia de hoy./ sakin sessiz sabit elime saplıyor hançeri donup kalan elçiler önünde esrarın gücü panik atak bu ritmin dolunayı surlardan atılan cennet bahçesinin hayalidir olsa olsa kalıntıları doğruluyor boğazımın içinde.


kurtlanıp birden boy veren kesintilerimden kolluk kuvvetleri yapmışlar yanağıma dikenli teller dayanmış çatlayan, haykırmak isteyen kayalar beklediğim, sabahladığım geceler boyu -olsungelemesen de bitmiş bir hayalde sadece kendim için köprüler asacağım geçeceğim bu uçurumu. arada bir baktığım takvim geçen seneye ait kaputun üzerindeki çizikler yirmi bir sallantılarda omuzlarım, yelkenleri fora dalgalı deniz üzerinde sallanmayan gemi, diplerde yatmaktadır.


katil kimliğine suikast kimini atladığı hendeğin çukurunda bırakır kiminde ise orada olduğunu bildiren izler yerlerinden hayaller damlar hâlâ, yüzünü sildim fedainin. izleri çocukluğuna uzanır, sol omzunda; üzerine yatıp uykuya daldığı uyuşan ve karıncalanan. iki zirve arasında rüzgarın çığlıkları var mutlaka münzevi dervişlere özenti dağlardaki oyuklar. hayret, batan kalyonlar varken insan yükseliyor yakılan gemilerin getirisi kılınçların çınladığı meydanlarda kurtulan şehirde sakin ve zararsız değişim.


ben sana geliyorum, katlim ismailî düğünü önceki gün okulu kırmış öğrenci olarak geliyorum ayaklarım toprakta düşüncelerim meşe ağacında süzülüyor gözlerimi yere dikip insanlara çarpa çarpa, geliyorum kalenin surlarını görmezden, tırnak uçlarımı kanatarak her seferde bir adım düşerek istikrarımı korudum daha önceleri sustum ama bu sefer konuştum! sen gemileri yakma, sırtını ovdum tuzuyla yağmurun. inancın eksikse göğe çıkamazsın kibrin seni yedi kat aşağıya gömer durgun sularda da gemiler batar.


kaçamayacağımı bile bile koşmuyorum yıkamayacağım surların önünde dikilmiyorum öleceğimi bildiğim halde duruyorum fedainin bıçağının önünde oysa o feda edemeyip canını, hayatta kaldığında katil kimliğine suikast düzenler dağların tepelerinde ne güzel bulutlar aşınan taşlarda kazılı savaşlar vardır yakından bakarsanız sisten göremezsiniz.


ah saf çelişki giden yare üzülür yare giden surlar yıkılır yıkılırlar taşların altında hep insanlar kalır. köşke çekilen şah düşer kurşun sahibine döner celladı ve şeddeyi hatırlamaz. nipnikotin ya da yoksunluk belirtilileri üç nokta komayı uzatmaktır ki ölüm vardır vücut yıkanır uçurumdan düşmek bulutların kaybınadır. gitmek sadece cam değil tüm şehirler aynıdır mutlaka arkadaşlar ve gidenlere el sallanır bana gelir ancak ve ancak eksikler iyi bu kalemi kırıp, infazı ertelemektir.


bir katil söyleyecektim, tabanca durdu, öldü. ellerim de ki: tetiği ben çekmedim. sen aynaya gidersen sen sana gelir gerisi de gelir; herkesin silahı kendine görünmez. tüylerim kabarıyor, ürperiyorum "ol" diyor, kalkıyorum ve ölüyorum kaldıramazsam ellerim nasırlı değil tersine paranoya eksiksiz oldu sırtımdaki bıçakla bakıyor ki çırpınıyorum evladı olmak zordur, babalar oğullarına benzer soldu yüzüm, cekedimi alıp çıktım.


yol dönümü kısalık yalnızca mezar taşı üzerine sığma kaygısı taşımaz -işteölüm düşen bir yaprak rüzgarın üzerine, ağırlığınca. öyle ki rüzgar bile ilk kez eser o zirvede dik taşlar göreceksin - kum mezara bakıp kendini düşünürsen ölümü anlamazsın.


suyu inek içerse süt, yılan içerse zehir olur; suyun sesine atlayan kurbağa, doğuda istisnai bir zirve. barışın yetmediği o zirvede çocuklar savaşı bilirler. -su verirsenölü düşlerin üzerinde otlar biter. bulutlar tepede dinlenir eteklerdeki rüzgar: bütünüyle ses olana kadar ney üflemiş bir derviştir.


Fırtına biriktirdiklerini kusuyor deniz, geçiyor koskoca gemi, işte köpüklerinde hiddet geçiçi bir rahatlama susuyor derinimde. damarlarımın içinde hissediyorum tuzlu sularını tam şuraya demirlesek ve gelse bahar vaktimiz yok en azından gitse şu papağan tekerrür etmeye kalmayan mecalimizden. biriktirdiklerini kusuyor deniz, çekiliyor. yetişemediğimiz hayallerimizi de alıyor içine bakamayacağımız dertlerimiz gidiyor akan suyla gelmeler az, gitmeler çok oluyor bu koyda ah şu önümde çırpınan balığın da hayatı kurtulsa.


biriktirdiklerini kusuyor deniz, gözlerimi kapıyorum karanlığın içinden yüzün yürüyor gözlerime, açıyorum gözlerimi hala açık deniz, rüzgar parçalıyor yelkenlerimi kaptanım duymuyor beni, ben de duymuyorum kendimi yüzümde binlerce okyanus paralanıyor delinen gökle beraber. biriktirdiklerini kusuyor deniz, dingiliğine beş kala dalgaların sabrı çarptıysa kalyonun bordaları hissetti iplere tutunmaktan yırtılan ellerimizde kanadık biz de arayışımızı ve tutunmaya çalıştığımız ceviz kabuğunu.


persona yaşamak dışında hiçbir şey ölümcül değildir çabaladım, yürüdüm, ayaktayım. görenler insan demez belki de bu at koşmaktan çatladı toprak yollarda onu göğsünden vurup da acısını dindirecek olan çıkmaz. ilk ciddi ayrılığımı yaşadığımda çocuktum yaşım kaç olursa olsun, büyüdüm o anda. anlar vardı tümegittiğinde sonsuz içinde bulunulan, yoksunluk belirtisi. bilmek eziyet oluyor belli bir yaştan sonra.


sen gelsen ve tutuşsa bütün kağıtlar islerini suratıma sürüp de kirlenirim burası pers şehri olsa, kalesiyle yekpare elçiler gelse ben fedaileri surlardan atsam fedaileri atsam ve onları sen karşılasan. ben hep yolcu olurum tek başıma otururum yanıma kimin bineceğini bilemem gideceğim yerde yara izleri fark yaratmaz.


bir başka kendi Bonitas non est pessimis esse meliorem. dünya sevmemiz için var, yüzüstü bıraktım dümenleri fransızca bir ezgi sorguluyorum kursağımdaki katranlar boşanır yaralarımdan. yokum ya da gırtlağım bilinçaltımın oyunu şehirlerin darağacında sallandırdığı taş binalar önünde bir kaç tabure ve çay duman üfler, hekim olurum bir yaz sabahı. yaşam bir an, geçti ve haşrolunduk mecazi gerçekleri tabelalarda her gittiğim yer diğerinin aynı aynı bezgin suratlar, elimde demir kokusu otobüsler dolu, bebekler ağlak.


yanılıyorsun, mutlaka öğütler gelir felsefesi açık değil hayatın hepimiz sırlara sahip, tüm kelimeleri tutmuşlar. işte bu yüzden bozuk ve kırığım, savaş istiyorum. sen yatağında uyurken ben yollarda gece olur. yüzündeki çizgilerden hayat yaptım anne bana yetiş; sarıl ki duvarlarım gözükmesin.


temize havale eve dönmek istemeyenlere hitap ettiği müşahade edilmiştir. çocuklar ölüme yaklaştırır. - hegel. seslenmek istedim, yüzümde çapaklar yüzümü yıkamadım aynaya bakma korkusu nihayet bazen, camları yemeye çalışan bir kedi var çocuklara sakallarım batsa doğru ışık altında şefkat keder gibi gözükür. gözlerim kısık olsa da sorumluluklar ağırlaştırmış havayı kesintisiz bir dezenfektan daima eksik, kesik, kurşun hırıltılı sesiyle deli dibimde bilinçaltım, bana rağmen, benim için. türküler dinledikçe uzaklaşmışım ayaklarım gidiyor, ben bakıyorum dümeni belirsiz rüzgarlara teslim camus deyince aklıma yabancı geliyor.


her şey gibi bunu da erteleyeyim yaprakların gölgesinde narin insanın hislerini dümdüz edecek kadar etekleri çiçek, gözleri toprak rabbim! seni seviyorum bir film cümlesi duyunca gerçekliği yitiriyor, dalıyorum alev gibi kıvrandı iki içinde bir gözlerimi kapatıyorum, açtığımda herkes gitsin, yankımı duyma umudum hala varken. şimdi istiyorum ancak ve ancak, gümüş külleri maki yangını gibi hızla dökülürken fesleğenden temize havale etsin şu havayı.


varış duyurusu I. soğuk gözlü kız gidiyor o sadece son bir melodi bana söylenen, boşluğu yeniden keşfeder gibi. ben seni en çok zorla götürüldüğüm yerlerde özlüyorum birçok komik şey gibi, acıklı.


II. hamle yapmak için çok bekliyorum beklentinin altında eziliyor, karaya oturmuş hissediyorum bütün umudumu yele vererek. işte bir çocuk görüyorum güneşi sapanla vurmaya çalışan aslan çizemediği için kedi çizen bir yerden başlayıp gecenin karanlığını görmeden uyuyakalan. yön duygumu sele verdim yetmiş birinci kez duruyorum aynı yerde bir yerlerde insanlar ölülerin arasında yatıp ölümden kurtuluyor bense dağılmamak için dikenli telle sardım kendimi.


III. sen hareketlenince her şey aniden olur; okulun yolu, dolu banliyöler sigara yakınca gelen otobüsler daha fazla insan kokusu, önüne bakarak yürüyen insanlar çöp karıştıran kediler, kulaklarını kapatmadıkça rüzgar.


ben yalnız ait bozuk dumanı çektim ama gizlemek istemiyorum bu soğuk ve yetkisiz yatıştırıcı kadar saf hissediyorum başka bir söz, başka bir tohum elimize ambalajlı açgözlülükler sıkıştırıyorlar. gel, devrim intikam alıyor-muş. lambalar, fiske ve üçüncü göz açık hava soğuk yine de balkondan izleyelim. yokuş aşağı salma kendini o zaman şişman kediler kalp krizi geçirir zaman artı sonsuza yaklaşır.


ben senin kalbini, şiddeti uzlaştırmak için istiyorum maskenin arkasındaki yarayı görmek geçmişten gelen iblisleri defetmek açıklanamayan uzuvlarını tamir etmek istiyorum. bu yapı taşları aşağı çekti ama sen içimde sıkışıp yine yükselebilirsin. ulaşmak için konfor ve sıcaklığın tespit edilemediği durumlarda, her yol gösterici ışık mantık tarafından ezilmiş, soğuk, kayıp ve aklım karıştı.


vadesi geçmiş konumumun ben yapay gerçeği istiyorum biraz huzursuzluk açlığı barışçıl bir protesto sonrası ölmek istiyorum. hafifçe dalga boyu büyür zorlayıcı kavramlar yeniden evrilir evren ellerimin içinde sıkışıp doğal olmayan yasalar oluşturur: korku ile sevgi ve karanlık yerine kırık bir plak.


sıfır yerçekimi sensiz harcanan her vakur gündoğumunu hor gördüm güneşte kızarmış gökyüzü pembe et gibi soyulmakta söylemeliyim benim gözler kan çanağına döndü yağmur yağar, güneş açar, okula giderim geleceğim daha parlak olacakmış. ama bu, denemem gerekir anlamına gelmez ay yeterince yıldızları seviyor çünkü günde en az bir kez onlarla. yağmur bulutları henüz sürülmüş tarlanın kenarındaki yol dün ve yarını hatırlatıyor içine ağlıyordun neden zaman diye sordum ve "Bugün sonsuza kadar sürmeyecek." dedin.


yıkadı duvarlarımı içeriden başka seçeneği yoktu; bir duygu dolu kavanoz dondurulmuş sadece yeterli yüzüm yoktu gülüşünü, o çalışır şekilde ödeme gününe kadar tekrar görmek için.


argumentum ad populum* "siz bir cinayete sohbet süsü veriyorsunuz ya ondan bahsediyorum." I. Bonitas non est pessimis esse meliorem alsancak kıyılarında fırtına, yılın bu zamanında gece ince karanlık koyu anksiyete karanlık, salamura gökyüzü aşağı sürüklenen kabuğu, katmanları ıslık çalarak haşlanıyor her nasılsa yanardöner. oysa anlar çalmaktadır, zaman aşımı, sesi ince olduğunda kırık hava usulca içine ulaşır atomlar arasındaki boşluklarda zaman sesi süründü gece yarısı arasında bundan sonra biraz boşluk kayan çarkları tik tak tak tekrar ve hareket etmiyor. hava, donuk ses ile dolu Her tak ile tekrar, tekrar ve tekrar insanı kitabın arasına koyup kurutuyorlar.


II. A bene placito. güve pencerede sessiz bir hayalet, ancak rüzgar, bıçak ve sebat vardır. ince. İnce, yüksek perdeli bir ses, oldukça kaldırma asla. Rengi mavi-gri şeyl rüzgarının rengi, morarmış. Bu dünyanın başka bir yerine yakınsamış eğrisi hakkında yaşamları, ışık ve sıcaklık, sesini yükseltmeye, arama, barış çağrısı, başka bir arama (son kez) akşam yemeği hazır. Ederken, burada, biz örnekleri gece yarısı arasında düzenlenen düzenlilik üzerine ağırca düşünce (şanslı iseniz) bıçak ucu keskin bir rüzgar boyunca uyur.


III. Mors Certa, vita Incerta Yirmi iki dakika yeni yıl içine, keskin ve taze her dakika, her dakika cadde üzerinden iterek insanları, yalnız ve küçücük ve küçük bir umut. havai fişeklerle bir tür savaş yürütmek her pencere ayrı orkestra. kendi güzellik patlamaları dışındaki yere yaşam işareti, kıvılcım, yangın, bir vaftiz yeni, küçük bir dakika geçer. sırtım savaşa döndü ve her umut ritim, çocukların uykusunda başlar aksak, dağınık cümleler mırıldanıyorum. sonra, sessizlik. sonra boş zaman yeni yaşa nefes aldıran sessizlik dışında keskin sürüklenme araba ve rüzgar, gece beyaz gürültü hiçbir anlam, hiçbir zaman işaretleme bu bilinmeyen zeminde yayılan.


bir sabah saat ve insanların araba kapıları grogi kapat. gece açık anılar, önümüzdeki ev, araba taşınan bir koza uyku tulumu, silah, patlama kadın, güven yerine maykaj tazelemeyi tercih etti. şimdi araba motorları, başlamış yumuşak, hava ve konforu mırıldandığında yatak sıcaklığına döndü millet uyumak için bu sabah bir yıl önce kalkacağımızdan.


IV. Ora et labora Bu cicili bicili-zaman hala üzerimizde çam kestaneleri, sert, kavrulmuş büyüyecek kimse görmek için durduğunda bile, açılmak gibi gün için sabırla bekler şeyler unutulmuş. Hediyeler hala açılmamış. parlak haller, sevinç gülümsüyor eller neşe içinde yüksek tutulan, hâlâ biz kurban yılan ve kuş ve millet gibi şölen ezkaza doğuyor, yangına övgü parlayan güneş, sıcaklık ve duvarların ışıkları parıldıyor. Yine de bizim ibadet eksikliği, cevizin kabuğunu sıkı tutmaması.


V. Vulnerant omnes, ultima necat. ona sırtımı çevirdim, bir demet gül için. ---------------------------[*]: Genel kanıya bağlı olarak bir fikrin doğru veya yanlış olduğunu ileri sürme safsatası. [1]: İyi olmak en kötüden daha iyi olmak anlamına gelmez. [2]: Memnun edilmiş birinden. [3]: Ölüm kesindir, hayat değil. [4]: Dua et ve çalış. [5]: Her geçen dakika yaralar, sonuncusu öldürür.


taht-ı tevkif Kullandığım insanlar manasını bilmiyor bazısı kelimesine göre mana taşıyor kimisi gereksiz kafiyelere kurban; ama hepsi farklı istemedikleri yerden, istemedikleri anlamdan kaçıp gitmiyor. Annemizin göğsündeki sütü tükettik sırasıyla: beklenti, umutsuzluk, sevinç, boşluk. Mütemadiyen düşük cümleler, sessizlik anında gelen panikleme, uzanan elleri görmezden gelip. -Sanığın idamına ve şahitlerin sonra dinlenmesine karar verildi.-


Şubat karın en hüzünlü halidir, çocukluğumun tek güzelliği: yeryüzüne sürülmüş senaryoları kafanda kurgulasan bile çok zor yavaşlatmak zamanı. Türk tipi piltdown sahtekarlığı ya da modus operandi.


İşe dönüş Gerçek şu ki, çok değil, sadece birkaç zarar verecek. Daha fazla geri saatler sessiz odada, her şey gürültü gibi gelir. Ağlayanları durdurun arka bahçemdeki sessiz yığınlar size ne, geriye alamadığım zamandan? Başkasının hatası değildir büyükler istiyorsa yakalayacak biri bulunur hayatta hiçbir şey, vaat edilmiş topraklarda özgürce verilir.


Soru kalır “peki, neden biz buradayız?” Olmayanlar için, cevabı ucu açıktır kendiliğinden iyileşme burada ve şimdi başlar şöhretin hazmı kolaylaşır büyüklük hayalleri ile dolu olmayı reddediyorum. Zaman kör oldu, ne vizyon kaldı, ne de görmek istedikleri duygularda kadrolaşmaya gittiler kitleler antibiyotiklerle yatıştırıldı huzur içinde yansınlar.


Sonunda zayıf kalacak kendini geliştirme yolunda pek çok aptal bir araya gelecek çok sayıda insan gerçeği işleyemez kaynak sömürür ve ortadan kaldırır. Gül diz çökmüş, Musa’nın kuru ağzına, ölenler onlar olmadığı için döndüler işlerine.


Merkez beni duyuyor musun? Şair olup el-hamraya çıksam babam der mi yine adam olmadın diye? Sigaram var, kendim yakamıyorum; ama sana nasıl kanıtlarım bunun bir rüya olduğunu? Beni aşağıda bırakın hadi şimdi bana güvenebilirsiniz ben önden giderim şimdi ipimi salın. Tekrarlanan düşünceler: Hepimiz yalnızız. Evsiz hissi, kalp tutar kitleler yanılmaz.


Yeterince uzun bir süre sonra biz bile ayak uyduracağız, gerileceğiz talebi doğuran arzın çarmıhlarına suçluların takım elbise giydiği çağlar geride kaldı. Bozuk, ücretsiz bir yakarıştır sorumsuz bir korku gösterisi öne sürülmüştür: İşsiz şairler aç kalırlar işli şairler vakit bulamazlar.


Dediler ki: Bütün azizler uzakta kaldı bu ayna ayrı düşecek diyorum ne olursa olsun gelmez bu şehre atlılar, gördüğünüz kaldırım üzerinde kan lekesi tamam, ben önden giderim.


Otorite olarak yazar* Küplüce’de bir zarif Yozlaşmayı mahkum eden satırları. Ününü saman kağıtlarına devretmiş Şairene duyguları örgütleyip Kitle dalkavukluğunu sellere vermiş. Bunca ayrıntı yığını arasında Toplumsal trendlerin takibi Aslında orta yolun tehlikesidir Her satırını kamuya devretmek Sıkıntı verenlerle dinleyiciyi mutlu etmek.


Her uçurum baş dönmesi yaratmaz Direniş bilincinin kırılması gerekir İşte bir kez daha yan çiziyorum İndirgiyorum vücudumda dolaşımını satırlara Kendi kedimle saf tutma arasında bir yerlere. Fiziksel sınırlarını aşağıya çekip Yorgunluktan ölüyor, yerinde sayarken Aynı kelimelerle farklı duygular inşa edilmez Sırf tanışıklık olsun diye Perspektifi görmezden gelmek Müneccim enayiliği, plastik ifadeler: Galibiyet randevusunda yerlerimizi almak için.


Yanlış bir hayat doğru yaşanmaz1 Evimdeyken ait hissetmiyorum Daha da beterini yapıp susabilirim “Aman bir tatsızlık çıkmasın da” Nesnel olurum, pazarlanabilen Profesyonel bir ricacı. İşaret çocuklarından değil. Oysa ben senden kaynaklı Krizimi evrenselleştirmeliyim. -Ali Berkay ——————————————– *: İngilizcede “yazar” anlamına gelen “author” ile “otorite, yetkili kişi” anlamına gelen “authority” arasında bir kökdeşlik mevcut. [1]: Theodor Adorno, Minimal Moralia: Reflections From Damaged Life, ingilizceye çeviren: E. F. N. Jephcott, Londra: New Left Books, 1951, s. 38-9.


Semavi yok oluş Değer olup olmadığını merak ediyorum Gerektiğini merak ediyorum. Ben kendim inanamıyorum bakın Rüya olduğunu atlayabilirim Örgülü saçlar düşünmeye meyilli değilim. Ben her zaman bu böyle değildi biliyorum. Ben buna değer gerçekten Ben huzursuz ama umrumda değil Ne de sesi çok benim gibi değil.


Batma hissi, söylerse, bu yüzden gerçek var Savunma olmayacağına dair alışkanlık yoktur İyi geri gelirse tekrar göndermemektedir. Ben kırık değilim, evin kırık şimdi düzeltmeye. Ödeyenler tekrar ödeyecek Asla sonunda ne başlangıç ne de bir yetkinlik Baş sağlığımın kırılması ve solventler Devralarak, ben sadece seni götüreyim.


Huzursuz gittim, umrumda değil Tekrar adım atmayacağız benim yoluma. Ben bir yalan tarafından pusuya düşürüldü Bana düşen kez değerlendirilecek. Ülke genelinde yine kendimizi bulmak Hayatımın izin vermez bir parçası.


Baş ağrısı ile daha iyi bir gün olarak; Ali Berkay.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.