Sağlıcakla | Sağlıklı Yaşam Dergisi | Kış 2017

Page 1


BEYİN VE OMURİLİK TÜMÖRLERİ Uzman tümör konseyi ve akıllı teknoloji işbirliği


Yeni bir hayata merhaba

MEDİPOL

Sağlıcakla dergisinin pek sevgili okurları, SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ EYLÜL-EKİM-KASIM 2017 SONBAHAR, SA­YI 10 ISSN: 2149-6420 MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ (MEDİPOL MEGA HASTANELER KOMPLEKSİ) ADI­NA SA­Hİ­Bİ

Dr. Fah­ret­tin Ko­ca SO­RUM­LU YA­ZI İŞ­LE­Rİ MÜ­DÜ­RÜ

Prof. Dr. O. Gazi Yiğitbaşı YA­YIN KU­RU­LU

Prof. Dr. O. Gazi Yiğitbaşı Prof. Dr. Naci Karacaoğlan Prof. Dr. Bilal Boztosun Prof. Dr. Cengiz Aras Prof. Dr. S. Sema Anak Prof. Dr. A. Murat Bülbül Prof. Dr. M. Zeki Günlüoğlu Doç. Dr. İlknur Türkmen Yrd. Doç. Dr. Hülya Bilgen Aysel Yaşa Yılmaz YA­PIM

MEDICOMIA Levent Karabağlı Murat Çakır YÖ­NE­TİM AD­RE­Sİ

TEM Avrupa Otoyolu Göztepe Çıkışı No: 1 Bağcılar 34214 İstanbul Tel: 0212 460 77 77 Faks: 0212 460 70 70 BAS­KI

Ege Basım Ltd. Şti. Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4 Ege Plaza Ataşehir/ İstanbul Tel: 0216 472 84 01 YA­YIN TÜ­RÜ

Ulu­sal Sü­re­li Ya­yın WEB

www.medipolmega.com.tr E-POS­TA

saglicakla@medipol.com.tr Bu dergi Medicomia tarafından Medipol Üniversitesi Hastanesi (Medipol Mega Hastaneler Kompleksi) için tanıtım amaçlı olarak hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, grafik, tasarım, illüstrasyon ve konularla ilgili her türlü yasal haklar saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Tıbbi konularla ilgili yazı, açıklama ve değerlendirmeler, teşhis ya da tedavi amaçlı olmayıp bilgilendirme amaçlıdır. Dergide yer alan hiçbir bilgi ya da belge, bir tavsiye ya da öneri olarak kabul edilemez ve herhangi bir karar veya eyleme temel oluşturamaz.​

Sıcak yaz günlerini geride bırakıp, dökülen yapraklarla birlikte sonbahara merhaba dedik. Sonbahar aynı zamanda tatilin bitip, iş yoğunluğunun başladığı dönem ve bu yoğunlukla başa çıkabilmek için sağlıklı bir bedene ihtiyacımız var. Sonbaharda hep yeni planlar yapılır, hedefler belirlenir. Herkesin yeni hayat anlayışı farklı olabiliyor. Kimi kazancı, kimi işi, kimiyse sağlığı için merhaba diyor yeniliklere. Bu yeni hayatların en kıymetlisi ise organ nakli sonrası yaşananlar oluyor kuşkusuz. Biz de Sağlıcakla’nın bu sayısında yeni bir hayata merhaba diyenlerin hikayelerine tanık oluyoruz. Organ bekleyen, organ bağışlayan, karaciğer ve böbrek yetmezliğiyle mücadele edenlere yakından bakıyoruz. Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide merak edilen bir çok konu var. Bizler Medipol Üniversitesi Hastanesi olarak, deneyimli organ nakli ekibimizle birlikte, organ nakli bekleyen hastaların yaşadıkları korkuları, tedirginlikleri ve mutsuzlukları yenmeleri ve yeni bir hayata merhaba diyebilmeleri için canla başla çalışıyoruz. Dosyamızda, organ naklinden sorumlu, alanında uzman hekimlerimizin hazırladığı yazıları bulacaksınız. Organ bağışının hala yeterli sayıya ulaşmadığını hatırlatarak, dosyamızı bu gözle incelemenizi istiyoruz. Sağlıcakla’da işlediğimiz konular bununla sınırlı değil. Sağlıkla ilgili farklı, ilginç konular yine uzmanları tarafından ele alınıyor. Son dönemde integratif tıp uygulamarına rağbet oldukça büyük. Biz de bu sayıda, apiterapi adı verilen, arı ürünleri ile yapılan tedavileri, bu ürünlerin hangi hastalıklara çare olabildiğini anlatıyoruz. Medipol Üniversitesi Hastanesi Esenler Sağlık Uygulama Merkezi’nde hastalara Yrd. Doç. Dr. Ali Timuçin Atayoğlu tarafından uygulanan apiterapi ilerleyen zamanlarda daha fazla konuşulacak gibi. Bu sayıda ayrıca, sağlıkla ilgili kafamıza takılan soruların cevaplarını ‘Doktorunuz Cevaplıyor’ köşesinde bulacaksınız. Sizin de kafanıza takılan başka sorular varsa saglicakla@ medipol.com.tr. mail adresinden bizlere iletebilirsiniz. Sorularınız, alanında uzman akademik kadromuz tarafından yanıtlanacaktır. Kendisi küçük olmakla birlikte, yaşattığı rahatsızlığın çok can sıkıcı olabildiği, yaşam kalitemizi olumsuz yönde etkileyebilen topuk dikeninin kalıcı çözümleri, beyin damarlarında oluşan anevrizmanın tedavisi, modern çağın moda hastalığı reflünün iyileşme süreci de yine dergimizde ele aldığımız konulardan bazıları. Sonbaharın dökülen yapraklarını sayfalarında göreceğiniz Viyana gezi yazısı ve sesiyle dinleyenleri büyüleyen Melihat Gülses röportajı dergimizin öne çıkan diğer başlıklarından ikisi. Sizler sonbahar sayısını okurken bizler kış için hazırlıklara başlamış olacağız. Bir sonraki sayıda görüşene dek, kalın sağlıcakla... PROF. DR. O. GAZİ YİĞİTBAŞI

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

3


İçindekiler 16

8 SUDAN GELEN GÜZELLİK

Arı zehrinde saklı şifa

HASTA 10 SIRADAKİ ÇOCUĞUNUZ OLMASIN

Apiterapi, arı ve arı ürünlerinin koruyucu ve bazı hastalıkların tedavisinde tamamlayıcı uygulama yöntemi olarak kullanılmasıdır. Arı zehri, özellikle kas-iskelet sistemini etkileyen bazı nörolojik ve romatizmal rahatsızlıklarda görülen kaseklem sorunlarında ve miyalji, fibromyalji, artralji, nevralji gibi ağrılı durumlarda kullanılır ve olumlu sonuçlar alınır.

SONDAYIM, 14 DİPTEYİM, DEPRESYONDAYIM ZEHRİNDE 16 ARI SAKLI ŞİFA

18 İÇERİDE NELER OLUYOR? RİSKE 20 HAMİLELİĞİ SOKACAK 7 FAKTÖR

28 Doktorunuz cevaplıyor

22 BEBEĞİM DUYUYOR MU? 26 KİŞİYE ÖZEL FITIK AMELİYATI

Hastalıklarımızla ilgili merak ettiğimiz çok soru var. Doğru cevaplara ulaşmak ise sanıldığı kadar zor değil. ‘Saçlarım neden dökülüyor, safra kesesinde tek çare ameliyat mı, bebeğimin dişleri çok geç çıktı, bu normal mi’ gibi soruları doktorunuz sizin için cevaplıyor...

OKTORUNUZ 28 DCEVAPLIYOR

36 BAĞIŞLA Kİ YAŞASIN... 38 DENEYİMLİ BİR HASTANEYİZ CERRAHİ 41 NAKİLLERDE ROBOT DEVREDE

34

SORUDA 42 10 ORGAN BAĞIŞI

Yeni bir hayat

44 GERİ DÖNÜŞ YOK

Dünyada ve ülkemizde organ nakli bekleyen hasta sayısı gün geçtikçe artıyor. Hastalar ve onların yakınları yeni bir hayata ‘yeniden ve hep birlikte’ merhaba diyebilmek için organ nakli listesinden gelecek ümitli haberi bekliyorlar. ‘Yeni bir hayat’ isimli organ nakli dosyamızda beyin ölümü, organ bağışı hakkında merak edilenler, çapraz nakil gibi konular ele alınıyor.

4

İLE ÖMÜRLER 46 NAKİL UZUYOR

50 SESSİZCE İLERLER 52 İKİNCİ HAYATA MERHABA 54 YAŞAM İÇİN BİR UMUT SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


60

GÜNÜNDE 56 DOĞUM YENİDEN DOĞDU

Diken üstünde yürümeyin

KOKUSU 57 BEBEĞİMİN BİLE DEĞİŞTİ

Uykudan uyandığınızda, sporda, yürürken sert ayakkabılar giydiğinizde veya çıplak ayakla sert yüzeylerde yürüdüğünüzde topuk ağrınızın gelişmesi topuk dikeni olduğunuz anlamına gelebilir. Hastalığın kalıcı çözüm ise; şok emici tabanlıklı ayakkabılar, standart ortopedik cihazların yanı sıra ağrılı bölgeye radyofrekans yöntemi uygulayarak bölgenin ağrısız hale getirilmesidir.

KONTROLLER KALBE 58 BU İYİ GELİYOR

60 DİKEN ÜSTÜNDE YÜRÜMEYİN NEFES ALMAMI 62 SANAT SAĞLIYOR KISIRLIĞININ TEMEL 64 ERKEK NEDENİ: VARİKOSEL

74

BASİT BİR 66 SÜNNET İŞLEM DEĞİLDİR

Anevrizma geliyorum demez

KASINDAN 69 GÖĞÜS DİL YAPILDI

Beyin anevrizmaları beyin atardamarlarının normal duvar yapısının bozulup zayıflaması sonucu damar dışına doğru genişlemesi yani balonlaşmasıdır. Görülme sıklığı %1-5 arasında değişmektedir. Kadınlarda erkeklere göre biraz daha sık görülür. En sık kanama yaşı ise 40-70'tir.

KANSERLERE 70 JİNEKOLOJİK TEKNOLOJİK TEDAVİ KABUSUNA 72 HEMOROİD LAZERLİ ÇÖZÜM

74 ANEVRİZMA GELİYORUM DEMEZ

78 Müzik muhteşem bir ilaç

78 MÜZİK MUHTEŞEM BİR İLAÇ POR YARALANMALARINA 82 SDİKKAT!

Sesi, bir dönem hastaların tedavisinde kullanılması düşünülen, Türk Sanat Müziği'nin kadife sesli sanatçısı olarak bilinen Melihat Gülses ,"Müzik ruhun gıdası, muhteşem bir ilaçtır. Ama iyi müzik diye altını çizmek gerek. Nasıl bozuk bir yemek midemizi bozuyorsa, kötü müzik de ruha zarar verir" şeklinde konuşuyor.

BİR 84 SONBAHARDA VİYANA MASALI ÜNİVERSİTESİ’NDEN 88 MEDİPOL HABERLER

92 İNGİLİZCE ÖZET 96 SONBAHAR TATLARI SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

5


KATKIDA BULUNANLAR

Katkıda bulunanlar Prof. Dr. Ahmet Murat BÜLBÜL

Prof. Dr. Erol AKGÜL

Prof. Dr. Murat APİ

1995 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2001’de Vakıf Gureba Eğitim Araştırma Hastanesi’nde uzmanlık eğitimini tamamladı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı’nda ortopedik onkoloji alanında özel dal eğitimi aldı. Prof. Dr. Bülbül, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

1990 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Akgül, radyoloji ana bilim dalındaki uzmanlık eğitimini 1999 yılında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2003'te yardımcı doçent, 2005'te doçent oldu ve yine aynı üniversitede 2011 yılında profesör unvanını aldı. Prof. Dr. Erol Akgül, 2016 yılından beri Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde girişimsel nöroradyolog olarak görev yapmaktadır.

1990 yılına İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1995 yılında kadın hastalıkları ve doğum uzmanı oldu. 2000 yılında histoloji ve embriyoloji doktorası, 2002 yılında klinik epidemiyoloji ve biyoistatistik masterı yaptı. 2005 yılında doçent, 2011 yılında jinekolojik onkoloji uzmanı ve 2016 yılında profesör olan Api, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Doç. Dr. Murat DAYANGAÇ

Prof. Dr. Bülent ŞERBETÇİOĞLU

1982 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimine başladı. Bu eğitim sırasında YÖK bursuyla gittiği İngiltere’de tıbbi odyoloji alanında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1996'da yardımcı doçent, 2002'de doçent ve 2007 yılında profesör unvanlarını kazandı. Prof. Dr. Bülent Şerbetçioğlu, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Prof. Dr. Elvan TERCAN

1985 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1992’de Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini tamamladı. Aynı fakültede 1995’de yardımcı doçent, 1999 yılında doçent, 2005 yılında profesör unvanını alan Prof. Dr. Tercan, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2012 yılında emekli olarak Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göreve başladı. Prof. Tercan, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

6

1999 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Zekeriya Nurkalem, kardiyoloji ana bilim dalındaki uzmanlık eğitimini 2003 yılında Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. 2008 yılında aynı hastanede doçentlik unvanı, 2015 tarihinde İstanbul Medipol Üniversitesi’nde profesör unvanı alan Nurkalem, halen İstanbul Medipol Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

1995 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Dayangaç, genel cerrahi uzmanlık eğitimini 2002 yılında yine Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Organ nakli cerrahisi eğitimine, 2005 yılında Özel Şişli Florence Nightingale Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde başlayan Dr. Dayangaç, 2010 yılında karaciğer nakli sertifikasını aldı. 2012 yılında doçent unvanı alan Dr. Dayangaç, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde Karaciğer Nakli Merkez Sorumlusu olarak görev yapmaktadır.

Prof. Dr. Gökhan BAYSOY

Doç. Dr. Cihangir AKGÜN

Prof. Dr. Zekeriya NURKALEM

1996 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Çocuk sağlığı ve hastalıkları alanındaki uzmanlık eğitimini 2002 yılında aynı üniversitede tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gastroenteroloji Bölümü’nde yan dal uzmanlığını aldı. 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçent, 2014’de Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör unvanlarını alan Prof. Dr. Baysoy, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun oldu. Tıpta uzmanlık eğitimini, 2004 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamladı. 2010 yılında çocuk nefrolojisinde yan dal yaptı. 2012 yılında doçent unvanını alan Akgün, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi Çocuk Nefrolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürmektedir.


KATKIDA BULUNANLAR

Doç. Dr. F. Cem GEZEN

Yrd. Doç. Dr. Abdullah ŞUMNU

Yrd. Doç. Dr. Alp GENCE

1990 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2002 yılında Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde genel cerrahi uzmanı oldu. 2012 yılında doçent unvanını aldı. 20122013 yıllarında ABD Cleveland Clinic’de araştırma görevlisi olarak çalıştı. Doç. Dr. Gezen, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 2003 yılında mezun olan Yrd. Doç. Dr. Abdullah Şumnu, iç hastalıkları uzmanlık eğitimini 2004-2009 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'nde, nefroloji uzmanlık eğitimini ise 2010-2013 yılları arasında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Kliniği’nde tamamladı. Yrd. Doç. Dr. Şumnu, 2015’ten bu yana Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2000 yılında mezun olan Gence, 2010’da Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çocuk cerrahisi ihtisasını tamamladı. Gence, 2014 yılından bu yana Özel İstanbul Medipol Hastanesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Derya YAŞAR

Doç. Dr. Mehmet ERDİL

2001 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda ortopedi ve travmatoloji uzmanı oldu. 2012 yılında Pittsburgh Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2014 yılında doçent ünvanı aldı. Doç. Dr. Erdil, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Ali Timuçin ATAYOĞLU

1997 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2003’de Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aile hekimliği uzmanlığını tamamladı. 2015 yılında Medipol Üniversitesi’nden yardımcı doçent unvanını alan Atayoğlu, halen Medipol Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama Merkezi bünyesinde Apiterapi Kliniği’nde görev yapmaktadır. Yrd. Doç. Dr. Ali Timuçin Atayoğlu, aynı zamanda Apiterapi Derneği’ne de başkanlık yapmaktadır.

Doç. Dr. Mesut OKUR

2003 yılında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Doç. Dr. Mesut Okur, pediatri alanındaki uzmanlık eğitimini Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda 2009 yılında tamamladı. 2010 yılında Düzce Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak görevine başladı. Aynı üniversitede 2013 yılında doçent oldu. Doç. Dr. Okur, 2014 yılından itibaren Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Doç. Dr. Esin KORKUT

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1998’de mezun oldu. 2004 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi’nde iç hastalıklarında tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. 2008 yılında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gastroenteroloji yan dal uzmanlığını tamamladı. Doç. Dr. Korkut, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Burcu HIZARCI

2005 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2010’da Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlığını tamamladı. 2012 yılından beri çalıştığı Medipol Üniversitesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölümü’nde, 2015 senesinde yardımcı doçent unvanını alan Hızarcı, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Yrd. Doç. Mustafa Yücel BOZ

2006 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2011’de Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde üroloji uzmanlığını tamamladı. 2015 yılında yardımcı doçent unvanını alan Boz, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

2003 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2009 yılında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığını tamamladı. 2017 yılında yardımcı doçent unvanı alan Yaşar, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Op. Dr. Ahmet Tulgar BAŞAK

2005 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Başak, beyin sinir ve omurilik cerrahisi alanındaki uzmanlık eğitimini 2012 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladı. Almanya’da Bonn ve Humboldt Üniversitesi’nde observer olarak çalıştı. Op. Dr. Başak, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.

Uzm. Dr. Sema ATEŞ

2006 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2014’de Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlığını tamamladı. Uzm. Dr. Ateş, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde, psikiyatri uzmanı olarak görev yapmaktadır.

7


SAĞLIK

8

SUDAN GELEN GÜZELLİK

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


SAĞLIK

Sudan gelen güzellik Tüm canlıların yaşam kaynağı sayılan su, cildimizin genç kalmasını da sağlıyor.

V

ücudumuzun üçte birinin su olduğu hepimizin bildiği bir gerçek. Su, tüm canlıların yaşam kaynağı olduğu gibi, derinin genç kalabilmesindeki temel unsurlardan biridir. Bu yüzden sağlıklı bir hayat için günde 2 litre su tüketilmesi her uzmanın ilk uyarıları arasında yer alır. Su içmenin cilt sağlığına yani güzelliğimize de katkısı su götürmez bir gerçek. Boşuna demiyoruz, ‘sudan gelen güzellik’ diye. Peki, su cildimize nasıl bir güzellik sağlar? Öncelikle güzelliğine ve sağlıklı cilde önem veren herkesin bol su içmesi ve bu konuya dikkat etmesi gerekiyor. Sivilce, siyah nokta ve yağlı ciltlerin bakımında su tüketimi önemli bir yer kaplamakta. Toksinleri içtiğimiz sular sayesinde attığımızı düşünürsek vücudumuzu susuz bırakmamamız oldukça önemli. Su içmeye başladıktan sonra cildinizdeki düzelmeyi fark edebilirsiniz.

CİLDİNİZİ SUYLA NEMLENDİRİN Sağlıksız olarak görünen ciltlerin pek çoğunun esas sorunu nem kaybetmeleri ve bu nedenle kuruluk sorunlarıyla karşılaşmalarıdır. Vücudumuzun büyük bir kısmını su oluşturduğuna göre onu böyle bir kaynaktan mahrum etmek büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yeterli miktarda su içilmediğinde kırışıklıklar, çatlaklar gibi cildi bozan sorunlar ortaya çıkabilir. Güneş, kirli hava ve klimaların yarattığı sağlıksız ortamlarda cildimizin doğal parlaklığını da yine bol su içerek koruyabiliriz. Öte yandan suyu sadece içerek değil, cildinizi temizlemek için de kullanabilirsiniz. Çok sıcak yerine ılık suyla cildi yıkamak, yağ tabakasının temizlenmesine neden olacaktır. Cildi durulamak için en son soğuk su kullanılabilir. Bu, cilde canlılık kazandıracaktır. Öteden beri banyoda soğuk su kullanımı halk arasında yaygındır. Banyoda soğuk su kullanımı kan dolaşımını arttırır ve cildi canlandırır. Bu da bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Soğuk suyla yapılan duş, selülitle savaşın da destekçisidir.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

9


ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI

10

SIRADAKİ HASTA ÇOCUĞUNUZ OLMASIN

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI

Sıradaki hasta çocuğunuz olmasın DOÇ. DR. MESUT OKUR

Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla çocukların okul çağında yakalanabileceği hastalıklar da kendini gösteriyor. Döküntülü, enfeksiyon ve paraziter hastalıklardan korunmak için öğrencilerin çok dikkatli olması gerekiyor.

O

kul döneminde çocuklarının hasta olma ihtimali ebeveynlerin en önemli kaygılarının başında gelir. Hastalıklardan korunma hususunda anne-babalar kadar öğretmenlerin de ciddi sorumlulukları bulunmaktadır. Okul çağı hastalıkları denildiğinde akla ilk gelenler döküntülü hastalıklar, enfeksiyon ve paraziter hastalıklar gelmektedir. Döküntülü Hastalıklar Suçiçeği: Varisella zoster virüs (VZV) isminde bir virüsün neden olduğu bu hastalık; hasta kişiden hava yolu, damlacık veya direkt temas sonucu bulaşmaktadır. Döküntü ortaya çıkmadan 24-48 saat önce hafif nezle-grip belirtileri ile başlayabilir. Gövdeden başlayarak baş, yüz ve kollara yayılan önce ciltte oldukça kaşıntılı seyir gösteren kızarıklık, kabarıklık ardından içi su dolu küçük keseciklerin oluşması ile dikkat çekicidir. Çok bulaşıcı olduğu için suçiçeği geçirmekte olan bir çocuk diğer duyarlı çocukların korunması amacıyla tüm döküntülerij kuruyup aktif lezyon kalmayıncaya kadar okula gönderilmemelidir. Bu süre ortalama bir hafta olup bazen 3 haftaya kadar uzayabilir. Korunma için en uygun yöntem aşı uygulanmasıdır. Ülkemizde bir yaşın sonunda her çocuğa canlı suçiçeği aşısı yapılmaktadır. Hasta kişiyle temas halinde VZV immunglobulini ve aşı uygulanabilir, bu durumda çocuk doktorundan görüş alınmalıdır. Kızamık: Kızamık virüsünün neden olduğu döküntülü bir hastalıktır. Çok

bulaşıcıdır; damlacık yoluyla bulaşır, direkt temas gerekmez. Ortalama 2-3 gün süren gribal enfeksiyon belirtilerinden (ateş, öksürük, koyu burun akıntısı ve gözlerde kızarıklık) sonra yüz ve alından başlayıp tüm vücuda yayılan, birleşme eğilimde olan, başlangıçta pembe iken 3-4 gün içinde koyulaşan (kahverengi), 6-7 gün sonra hafif pullanarak solan tarzda döküntüler dikkat çekicidir. Döküntüden yaklaşık 24-48 saat önce yanak iç kısmında beyaz lezyonlar (koplik lekeleri) bu hastalığın tanı koydurucu belirtisidir. Hastalığa bağlı orta kulak iltihabı, zatüre, santral sinir sistemi iltihabı gibi komplikasyonlar gelişebilir. Hastalık geçirildikten aylar hatta yıllar sonra ölümcül olarak seyir gösteren beyin tutulumu gözlenebilir. Ülkemizde her çocuğa 1 yaşın sonunda ve ilköğretim birinci sınıfta olmak üzere 2 kez kızamık aşısı yapılmaktadır. Temas halinde ilk 72 saatte aşı yapılması önerilmektedir. Hasta olan öğrenci hastalık sürecinde okuldan uzak durmalıdır. Kızamıkçık: Çocukluk çağında tehlikeli bir hastalık değildir. Ancak hamileliğin ilk 3 ayında anne adayı, kızamıkçık geçirirse anne rahmindeki bebek için tehlikelidir. Çocukluk çağındaki kızamıkçık vakalarının yarısında belirtiler çok hafiftir, fark edilmeyebilirler. Döküntüler yüzden SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

başlayıp gövde ve ayağa doğru yayılan deriden kabarık, küçük kızarıklıklar şeklindedir. 3 günde kaybolur. 5. Hastalık (Eritema infeksiyozum): Parvo virüsün neden olduğu, sıklıkla hafif seyirli bir döküntülü hastalıktır. Okul çocuklarında genellikle hiçbir belirti yokken aniden yanaklarda ‘tokatlanmış gibi’ kızarıklık ile ortaya çıkar. Gövdede ve kol-bacaklarda dantela şeklinde kızarıklar ile devam eder. Ortalama 5-7 gün içinde kendiliğinden iyileşir. Sıcak, banyo, stres gibi durumlarda gövde ve kol-bacaklardaki kızarıklar haftalarca tekrarlayabilir. Bu hastalık tedavi gerektirmeyen kendi kendini sınırlayan bir durum olup herhangi bir aşı uygulaması bulunmamaktadır. Enfeksiyon Hastalıkları Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları (ÜSYE): Çocuk polikliklerine başvurular içinde en sık nedenlerden biridir. Genellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde ortaya çıkar. Çocukların çoğu yılda 5-6 kez ÜSYE geçirirler. 6-8 yaşından sonra çocuklarda ÜSYE sıklığı azalır. Ergenlerde bu sayı yılda 2-4’e kadar düşebilir. Kalabalık yaşam koşulları, sigara içimi, beslenmenin yetersiz olması, kış mevsimi, yetersiz aşılama, geniz eti ve bademcik büyümesi, alerjik nezle başlıca risk faktörlerini oluşturmaktadır. Okul ortamı mikrobik etkenlerle karşılaşma ihtimalini arttırır. 11


ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI

Birçok virüs ve bakteri ÜSYE’ye sebep olabilir. Okul çocuklarında belirtiler; burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğazda kaşıntı, boğaz ağrısı, halsizlik, hapşırık, geniz akıntısının yol açtığı hafif öksürük olabilir. ÜSYE etkeni damlacık yolu ile bir kişiden diğerine yayılabileceği gibi direkt temas yolu ile veya ortak kullanılan nesneler vasıtasıyla da bulaşabilir. Viral ÜSYE’nin özel tedavisi yoktur. Şikayetlerin azaltılmasına yönelik destekleyici tedaviler uygulanır. Ancak bu tedaviler hastalık süresini etkilemez. ÜSYE; ortalama bir hafta kadar sürebilir (ilaçla 1 hafta ilaçsız 7 gün kuralı). ÜSYE’de en önemli sorun gereksiz antibiyotik kullanımıdır. Etkenlerin çoğunluğu virüs olduğu için antibiyotik kullanımı bu ajanlarda etkisizdir. Daha ağır seyredebilen ve eklem, böbrek ve kalp gibi diğer organlara ikincil etkilenmelere yol açabilen antibiyotik tedavisinin gerektiği bakteriyel ÜSYE’nin çoğu zaman klinik olarak viral ÜSYE’den ayrımı mümkün olmayabilir. Bu iki tablonun ayrımı ve uygun yaklaşım için mutlaka çocuk hekiminden görüş alınmalıdır. Hastalıktan korunmada en önemli etken hijyen olup el yıkama en önemlisidir. Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları: Okul çocuklarında zatüre ya da bronşit şeklinde görülen bu enfeksiyonlar ÜSYE’nin devamı şeklinde olabileceği gibi direkt

12

SIRADAKİ HASTA ÇOCUĞUNUZ OLMASIN

olarak da karşımıza çıkabilir. Büyük çocuk ve gençlerde ateş, öksürük, solunum sıkıntısı, göğüs ve karın ağrısı ve kusma görülebilir. Bu hastalıkların hayatı tehdit edebilen durumlardan biri olduğu unutulmamalıdır. Çoğu zaman hastanede yatarak tedaviyi gerektirir. Rastgele antibiyotik kullanımı daha kötü sonuçlara yol açabilir. Korunmada aşılar önemlidir. Grip (influenza): İnfluenza virüslerin neden olduğu, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonu belirtileri ile birlikte yaygın kas ağrısı, bulantı ve kusmanın eşlik ettiği enfeksiyon hastalığıdır. Sağlıklı çocuklarda genellikle kendi kendini sınırlayan bir seyir gösterir. Ancak nadir de olsa ağır geçirilebilir ve ölüme yol açabilir. Damlacık yolu ile bulaştığı için salgınlara yol açabilir. Hekimin gerekli gördüğü bazı durumlarda antiviral tedavi uygulanabilmekle birlikte şikayetlere yönelik destekleyici tedaviler çoğu zaman yeterlidir. Korunmanın en etkili yolu, 6 aydan büyük çocukların her yıl aşılanmasıdır. İnfluenza aşıları, her yıl bir sonraki yıl hastalık yapması beklenen virüs suşlarını içerecek şekilde üretilmektedir. İdrar Yolu Enfeksiyonu: Çocuklarda idrar yolu enfeksiyonları üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en sık görülen enfeksiyon grubudur. En önemli nedeni dışkı yoluyla bulaşan bakterilerdir. Genital temizlik iyi yapılmadığı takdirde bu bakteriler idrar yolunda kolayca ilerler ve enfeksiyona yol açar. Bebeklik döneminde bakım anneye ait olduğundan genital bölge temizliği her zaman daha özenlidir. Ancak okul çağında bu bakımın çocuk tarafından üstlenilmesi, doğru ve yeterli temizliğin yapılamamasına yol açabilir. Çocuklara genital bölge temizliğinin nasıl yapılması gerektiği mutlaka öğretilmelidir. İYE, anatomik yapı nedeniyle

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

kız çocuklarında daha sık görülür. Kız çocuklarının alt bakımı hangi yaşta olursa olsun daha özenli ve önden arkaya doğru yapılmalıdır. Bunların dışında dar iç çamaşırı giyinmek, çamaşırın pamuklu değil sentetik olması, idrar tutmak ve ayakta idrar yapmak da diğer risk faktörlerinden birkaçıdır. Tedavi aşamasında antibiyotik başlanmadan önce idrar örneği alınarak neden olan etkenin kültürde üretilmesi çok önemlidir. Antibiyotik tedavisi kültür sonuçlanıncaya kadar başlanıp sonuca göre revize edilir. Erkek çocuklarda sünnet enfeksiyondan koruyucu bir etkendir. Gastroenterit: Akut gastroenterit çocuklarda çok yaygın bir durum olup genellikle virüslere bağlı mikrobik bir enfeksiyon sonucu veya gıda zehirlenmesi şeklinde ortaya çıkar. Ateş, karın ağrısı, kusma ve ishal gibi belirtiler görülür. Temel problem ishal ve kusmaya bağlı olarak ortaya çıkan sıvı kaybıdır. Bazen bu kayıp nedeniyle böbrek yetmezliği ve hatta şok gelişebilir. Sıvı kaybının ilk belirtisi idrar miktarının azalması olabilir. Ağız kuruluğu, çökmüş gözler, kilo kaybı ve azalan hareketlilik veya artan huzursuzluk diğer belirtiler olabilir. İshal ve kusma ilaçlarının hekim tavsiyesi olmadan kullanımı durumu daha da kötüleştirebilir. El yıkama başta olmak üzere tüm hijyen kurallarına uyulması ve gıda maddelerinin hazırlanması ve tüketilmesinde dikkatli davranılması en önemli korunma yöntemidir. Parazit Hastalıkları: Paraziter hastalıklar her yaştaki bireyde görülebilmektedir. Ancak çocuklarda daha sık rastlanmaktadır. Ülkemizde de önemli sağlık sorunları arasında yer alan parazit enfeksiyonları, tedavi edilmediği takdirde çocuklarda büyüme geriliğine yol açabilirler. Okul, kreş, toplu taşıma araçları, umumi kullanılan tuvaletler ve sağlıksız beslenme gibi nedenler paraziter hastalık sıklığını artırır. Çocuklarda sıklıkla görülen parazit çeşitleri; kıl kurdu, yuvarlak solucanlar, amip, giardia, çengelli kurtlar, kamçılı kurt ve şerit olarak bilinen tenyadıdır. Karın ağrısı, iştahsızlık, açıklanamayan yetersiz tartı alımı, uykuda diş gıcırdatma, yastığa salya akması, perianal kaşıntı paraziter hastalık belirtileridir. Özellikle kıl kurdu aile bireyleri ve okul ortamında bulaşıcılığı yüksek olduğundan toplu tedavi gerektirmektedir. Korunmada önemli olan özellikle su hijyenine dikkat etmektir. Ayrıca besin hijyeni, çiğ et ve çiğ sebze tüketmemek önemlidir.


Beyin pili takılan 600’den fazla hastamız gibi siz de hastalığın zamanını geriye almak ister misiniz?

Parkinson’da kaybettiklerinizi geri kazanın. Beyin pili, insan beyni içerisinde herhangi bir noktaya elektrik akımı vererek o bölgenin beyin hücrelerindeki elektriksel aktiviteyi değiştirmeyi sağlayan bir cihazdır.Nöromodülasyon adı verilen bu tedavi yöntemi ile başta Parkinson hastalığı olmak üzere pek çok hareket bozukluğu hastalığını tedavi edebilmek mümkündür.

Parkinsonlu hastalar, beyin pili takıldıktan sonra hastalığın başladığı ilk yıllardaki hallerine dönebilir ve normal hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilirler.


PSİKİYATRİ

Dipteyim, sondayım, depresyondayım U Z M . D R . S E M A AT E Ş

En yaygın psikiyatrik bozukluk olarak bilinen depresyon, tedavi edilerek önlenebilen bir hastalık. Burada önemli olan kişinin tedaviyi kabul etmesi.

14

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


DİPTEYİM, SONDAYIM, DEPRESYONDAYIM

D

ünya Sağlık Örgütü 2017 yılı içerisinde depresyonla mücadale için bir kampanya başlattı. Bu amaçla 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nün teması ‘depresyon’ olarak belirlendi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yaştan 300 milyondan fazla insan depresyon yaşıyor ve depresyonun olumsuz sonuçları ile başetmeye çalışıyor. Kampanya, depresyonun tedavi edilebilir ve önlenebilir bir ruhsal bozukluk olduğunu önemle vurgulamaktadır. Depresyon en yaygın psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmektedir. Genellikle 20’li yaşlarda başlar, 30-40 yaş aralığında görülme sıklığı artar. Dünyada yetiyitimine neden olan rahatsızlıkların başında gelmektedir. Depresyon günlük hayatta yaşanabilecek kısa süreli duygu değişikliklerinden farklı bir durumdur. İnsanlar bazı istek ve beklentileri karşılanmadığında üzüntü yaşayabilir, öfkelenebilir, mutsuz hissedebilirler. Yaşanan her üzüntü ve mutsuzluk durumu kişinin depresyon yaşadığı anlamına gelmez. Ancak bu ruhsal durum uzadığında, kalıcı olma eğilimi gösterdiğinde, günün büyük çoğunluğunu kapladığında, günlük işler, iş ve meslek yaşamı, kişinin yakınlarıyla olan ilişkileri etkilenmeye başladığında depresyonu akla getirmek gerekir. Hayattan keyif alamama, moral bozukluğu, üzüntü hissi, güçsüzlük, yorgunluk, uyku düzensizliği, benlik saygısında azalma, karamsarlık ve umutsuzluk düşünceleri, gelecekle ilgili endişeler, kendini suçlama depresyonda görülen yaygın belirtilerdir. Ayrıca depresyonda olan hastalar sıklıkla unutkanlık, dikkat ve konsantrasyonda azalma, karar vermede, bir işe başlamada güçlük gibi belirtiler de yaşarlar. Örneğin bir filmi baştan sona izlemek zorlaşabilir, iş yerinde kişi işlerini yetiştiremeyebilir, okul ve ders başarısında düşmeler görülebilir. İştahsızlık ve buna bağlı kilo kaybı yaşanabileceği gibi tersine iştah artışı da görülebilir. Uyku düzensizlikleri, gece uykuya dalmakta güçlük, uykuda sık bölünmeler, sabah çok erken uyanma ya da olağandan fazla uyuma şeklinde olabilir. Depresyonda olan kişiler vücutlarında hissettikleri uyuşukluk, karıncalanma, bulantı ve ağrılardan da yakınabilirler. Özellikle başka bir nedenle açıklanamayan baş, boyun ve sırt ağrıları sıktır. Bu belirtiler günlük hayata uyumu zorlaştırabilir.

DİYABETE YATKINLIK OLUŞUR Depresyon pek çok nedenle ortaya çıkabilir. Bu nedenler arasında kişinin genetik özellikleri, kişilik yapısı, sorunlarla baş etme yolları, boşanma ve ölüm gibi olumsuz yaşam deneyimleri, ruhsal travma, işsiz kalma, yaşanan ekonomik zorluklar, kişinin toplumsal desteğinin zayıf olması sayılabilir. Ailede depresyon geçiren bir kişinin varlığı, kadın olmak, yalnız yaşamak, maddi zorluklar da depresyon geçirme riskini artırmaktadır. Kadınlarda depresyon erkeklerden 2 kat fazla görülmektedir. Öte yandan, depresyonda olan kişinin kendine bakması, özen göstermesi azalabilir. Örneğin kişi yürüyüş ve fiziksel egzersizlerini azaltabilir, tamamen bırakabilir, yeme düzeni değişebilir, kişisel temizlik ve bakımını azaltabilir, stres ve gerginlik düzeyi artabilir. Bu gibi etkenler sonucunda diyabet, hipertansiyon ve kalp damar rahatsızlıklarına yatkınlık oluşabilir. Kronik hastalığı olan kişilerde de depresyon görülme sıklığı artabilmektedir. Kronik bedensel hastalıklarda umutsuzluk, karamsarlık düşünceleri gelişebilir, sürekli ilaç kullanıyor olmak, hastalığın getirdiği bedensel zorluklar depresyona yatkınlık yaratabilir. Bu gibi durumlarda da depresyon belirtilerinin tanınması ve tedavisi önemlidir. DAMGALANMA KORKUSU! Depresyon yaşayan kişilerin okulda, iş ve özel hayatlarında zorluklarla karşılaşmaları sıktır. Bu kişiler içinde bulundukları zorlukları olduğundan çok daha ağır algılayabilir, sorunlarına çözüm yolu bulmakta zorlanabilir ve hayata karşı umutsuzluklarının daha da arttığını hissedebilirler. Ülkemizde pek çok insan bir psikiyatri uzmanına başvurmak konusunda kaygı yaşamakta, psikiyatrik rahatsızlıklarla ilgili damgalanma endişesi taşımaktadır. Aslında bu kaygıların aşılması için toplumda herkese iş düşmektedir. Unutulmaması gereken depresyonun tedavi edilebilir bir hastalık olduğu gerçeğidir. Ruhsal olarak hissedilen acı, umutsuzluk, karamsarlık, gelecekle ilgili endişeler,

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

PSİKİYATRİ

suçluluk düşünceleri depresyonda intihara bir eğilim yaratabilir. Ne yazık ki depresyon hastalarının %10-15’inde yaşama son vermeyle ilgili girişimler olabilmektedir. Depresyonda olan kişinin içinde bulunduğu rahatsızlığı kabul etmesi ve bir ruh sağlığı uzmanına başvurması önemlidir. Bazı durumlarda hastaların bir psikiyatri uzmanına başvurmalarını sağlayan ve destekleyen yakınları olabilir. Depresyon tedavisi belirtilerin şiddetine, süresine, ailede rahatsızlık geçiren kişilerin varlığına ve intihar düşüncelerinin bulunup bulunmamasına göre ayaktan ya da yataklı tedavi ortamında sağlanabilir. İntihar düşüncelerinin eşlik ettiği depresyon durumlarında en doğru yaklaşım yataklı bir tedavi ortamının seçilmesi olacaktır. Depresyon tedavisinde, ilaçla antidepresan tedaviler yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tedaviler büyük oranda güvenli ve yan etkisi az olan tedavilerdir. Kişilerin günlük hayatlarının etkilenmesi beklenmez. Ancak ilaç tedavilerinin bir psikiyatri uzmanı tarafından başlanması, gerekli doz ve sürede, düzenli olarak kullanılması önemlidir. İlaçla tedaviler, önerildiği şekilde uygulandığında depresyon belirtilerine karşı etkin tedavilerdir. Aynı zamanda çeşitli terapi yöntemleri de depresyon tedavisinde kullanılmakta ve fayda sağlamaktadır. Günümüzde gerekli eğitime sahip kişilerce uygulanan pekçok terapi yaklaşımı bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en yaygın kullanılan terapi yaklaşımları psikodinamik terapiler, bilişsel davranışçı terapiler, kişilerarası terapiler ve destekleyici terapi yaklaşımlarıdır. Hastalıkla ilgili bilgilendirme ve psikoeğitim yaklaşımları da depresyon tedavisinde önemlidir ve faydalı bulunmuştur. Özellikle orta ve ağır şiddetteki depresyon durumlarında ilaçla tedavi ve terapi yöntemlerinin birlikte kullanılması uygun olacaktır. Günümüzde yaşam koşullarının depresyona eğilim yarattığı iddia edilmektedir. Bu açıdan depresyonla mücadelede hastalığın tanınması, tedavisi, psikiyatrik desteğin sağlanması kadar koruyucu önlemler de önem kazanmaktadır.

15


APİTERAPİ

Arı zehrinde saklı şifa Y R D . D O Ç . D R . A L İ T İ M U Ç İ N ATAYO Ğ LU

Ülkemizde adı yeni duyulan ve Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi’nde uygulama merkezi açılan apiterapi yöntemiyle arı zehri ile bazı hastalıklar tedavi edilebiliyor.

N

isan 2017 itibariyle, Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi’nde Apiterapi Uygulama Merkezi açıldı. Böylece Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinden apiterapi üniversitemiz bünyesinde resmi olarak uygulanmaya başlanmış oldu. Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi Apiterapi Uygulama Merkezi, Türkiye’de üniversite bünyesindeki ilk ve tek resmi merkez olarak da büyük bir öneme sahip. Merkezle ilgili merak edilenleri Yrd. Doç. Dr. Ali Timuçin Atayoğlu cevapladı.

16

Apiterapi nedir? Apiterapi; arı ve arı ürünlerinin koruyucu ve bazı hastalıkların tedavisinde tamamlayıcı uygulama yöntemi olarak kullanılmasıdır. Arı ürünleri başlıca bal, balmumu, arı poleni, propolis, arı sütü, apilarnil ve arı zehridir. Bal, propolis, arı sütü, polen, apilarnil vb. arı ürünleri antioksidan değeri yüksek ürünlerdir ve özellikle bağışıklık sistemini düzenleyici ve destekleyici olarak kullanılabilmektedir. Bal, ayrıca yara ve yanık tedavisinde de kullanılmaktadır. Arı zehri ise özellikle kas-iskelet sistemini etkileyen bazı nörolojik

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


A R I Z E H R İ N D E S A K L I Ş İ FA

(MS, ALS, parkinson hastalığı vs) ve romatizmal rahatsızlıklarda görülen kas-eklem sorunlarında ve miyalji, fibromyalji, artralji, nevralji gibi ağrılı durumlarda kullanılmaktadır. Ancak, bu ürünlere alerjisi olanlarda kullanılmamalıdır. Özellikle arı zehrine alerjisi olanlarda hayati tehlike oluşabilir. Kimlere uygulanmalı, kimlere uygulanmamalıdır? Apiterapi, arı ve arı ürünlerine karşı alerjisi ve aşırı hassasiyeti olanlarda uygulanmamalıdır. Bal ve polen gibi arı ürünleri, henüz bağışıklık sistemi tam gelişmemiş olan 1 yaş altındaki çocuklara önerilmemektedir. Arı zehiri uygulaması ise 18 yaş altı çocuklara önerilmemektedir. Ciddi organ yetmezliği olanlarda, şiddetli enfeksiyon durumlarında, karaciğer fonksiyon bozukluğu durumlarında da arı zehri uygulaması önerilmemektedir. Beta bloker grubu ilaç kullananlarda arı zehri uygulaması risklidir. Gebelik ve emzirme dönemlerinde de arı zehri uygulaması tavsiye edilmemektedir. Cilde arı zehri uygulaması için canlı arı iğnesi veya arı zehri içeren enjeksiyonlar ya da merhemler kullanılmaktadır. Uygulama öncesinde arı venomu alerjisi olup olmadığı test edilmelidir. Alerji durumunun sonradan da gelişebileceği akılda tutulmalı ve uygulama yerinde mutlaka acil durumlarda hastaya müdahale edecek yetkili personel ve yaşam destek ünitesi bulunmalıdır. Uygulamanın ne sıklıkla yapılacağı hastadan hastaya değişmektedir. Ağızdan kullanılan arı ürünleri olarak bal, propolis, arı sütü, polen, apilarnil, vb. için kimyasal analizler yapılmalı ve bu ürünler Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği ve Türk Standartları Enstitüsü talimatlarına uygun olmalıdır. Bu ürünlerin kalite kontrolü yapılmış olmalıdır. Tedavide dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Malum, herkesin bünyesi farklıdır. Bazı kişilerin vücudu arı ürünlerine aşırı hassasiyet gösterebilir. Daha önce

kendisini arı sokmuş ve alerjisi olmamış bir kişide sonradan alerji gelişebilir. Ayrıca bir arı cinsinin zehrine alerjisi olmayan kişide diğer bir arı zehri reaksiyon verebilir. Mesela, bir kişinin yaban arısına veya eşek arısına alerjisi olmaması bal arısına da hassasiyeti olmayacağı anlamına gelmez. Arının soktuğu yerde küçük çaplı bir kızarıklık, kaşıntı, şişlik ve hafif bir ağrı olması beklenen bir durumdur ve genelde bir gün sonra bu durum azalır. Bunun ötesinde reaksiyonlar mutlaka alerji açısından değerlendirilmelidir. Hastanın fenalaşma hissetmesi aşırı bir hassasiyet işaretidir ve böyle bir durum varsa genelde uygulamadan 15-20 dakika içinde kendini belli eder. Dolayısıyla, arı zehri uygulaması sonrası uygulama merkezinden uzaklaşılmayıp yarım saat kadar gözlem altında bulunulmalıdır. Kendisini iyi hissetmediği durumlarda hastaların yetkili sağlık personeline başvurması gerekir. Arı ürünlerinin saf, temiz ve taze olması çok önemlidir. Bunun yanında ürünlerin dozu konusunda da dikkatli olmak gerekir. Fazla miktarda kullanmak daha faydalı olacağı anlamına gelmez. Doz belirleme konusunda apiterapi uzmanına danışılmalıdır. Kullanım şekli nasıl olmalıdır? Bal şifalı bir üründür. Ancak balın şeker hastaları tarafından kullanımı uzman gözetiminde olmalıdır. Bu hastalar kullanacakları balın çeşidi ve dozajı konusunda dikkatli olmalıdır. Bal, yara ve yanık tedavisinde de kullanılabilmektedir. Ancak, yara ve yanık tedavisinde kullanılacak balda belli şartlar aranmaktadır. Özellikle göze bal uygulamalarında kullanılacak balın saf ve temiz olması yanında ve asidik değeri de çok önemlidir. PH değeri çok düşük olan ballar göze uygulanmamalıdır. Propolis içeren ürünlerin kullanım şekli üründen ürüne değişmektedir. Yoğunluğu ve alkol içerip içermediği dikkate alınarak nasıl kullanılacağı konusunda apiterapi uzmanı ile görüşülmelidir. Ayrıca propolisin ağır metal içermediğinden de emin olmak gerekmektedir.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

APİTERAPİ

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ APİTERAPİ UYGULAMA MERKEZİ piterapi uygulamalarının Sağlık A Bakanlığı tarafından onaylı bir apiterapi ünitesi veya apiterapi uygu-

lama merkezinde, apiterapi uzmanlığı sertifikalı hekim eşliğinde olması gerekmektedir. Tıp fakültesi bünyesinde ilk apiterapi uygulama merkezi Medipol Üniversitesi’nde kurulmuştur. Merkez aynı zamanda ‘Prof. Fag Zhu Uluslararası Apiterapi Enstitüsü’ tarafından tanınmış Avrupa’daki tek merkez olma özelliğine de sahiptir. Bu konuda güncel bilgilere ulaşmak için Medipol Üniversitesi Apiterapi Merkezi veya Apiterapi Derneği sitesine başvurulabilir.

BEHLÜL DİNÇ/ ALS HASTASI

astalığım 2014 yılında vücutta aşırı H krampla nüksetti. Bir devlet hastanesinde tedavime başlandı ama imkanları çok kısıtlıydı. Hastalık ilerlemeye devam ediyordu önce tek baston sonra 2’li koltuk değneği ile yürüyordum. Malesef bu hastalıkta kalıcı bir tedavi sistemi yoktu. Sadece Amerika’da ALS hastalığının apiterapi ile tedavi edildiğini duymuştuk. 2016’da Yrd. Doç. Dr. Ali Timuçin Atayoğlu ile tanıştık, apiterapiyi anlatıyordu. Kısa zamanda randevu alıp gerekli tahlilleri yaptırdık çok şükür arı zehrine alerjim çıkmadı. Tedaviye başladık, daha üçüncü seansta kıvrık olan ve açılmayan sağ elimin serçe parmağı düzeldi, şu an oynatabiliyorum. 20 Temmuz’da 7’inci seansı aldım. Ses kısıklığım vardı yavaş yavaş o da kayboluyor. Seansların ertesi günü müthiş bir canlılık ve dirençli oluyorum. Hocamıza yeniden yürekten teşekkür ediyorum.

17


ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

İçeride neler oluyor? P R O F. D R . E L V A N T E R C A N

Ameliyathanenin kapanan kapısı ardında yaşananları merak eder herkes. Birçok kişiye ürkütücü gelen ameliyathanede neler oluyor dersiniz?

A

meliyathaneler dışarıdan bakanlar için hep gizemli alanlardır, çoğunluk için de ürkütücü. Çalışanlar dışında hiç kimse ameliyathanelere gelirken güle oynaya gelmez. Oysa ameliyathanede çalışan cerrahlar, anestezi uzmanları, anestezi tekniker ve teknisyenleri, ameliyathane hemşireleri ve yardımcı sağlık personeli için hiç de zor yerler değildir. Çoğunlukla önceden

18

belirlenen bir program içerisinde işler organize bir şekilde yürütülür. Hangi hastanın hangi saatte ameliyata gireceği, hangi doktorun hangi hastasını ne zaman ameliyat edeceği, hangi hastaya hangi anestezi uzmanı tarafından nasıl bir anestezi yöntemi uygulanacağı, ameliyat sonrası hastanın servise mi yoksa yoğun bakıma mı çıkarılacağı gibi birçok soru önceden cevaplanmış haldedir. Bu düzenin sağlanması için ameliyat edilecek

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


İÇERİDE NELER OLUYOR?

hastaların en az 24 saat önce anestezi polikliniğinde bir anestezi uzmanı tarafından değerlendirilmesi, bir sürprizle karşılaşmamak için ameliyat öncesi gerekli tahlillerin yapılması, ihtiyaç halinde başka branş hekimlerinin görüşlerinin alınması, hastaların veya hasta yakınlarının uygulanacak anestezi yöntemleri hakkında bilgilendirilerek onamlarının alınması, hastaların ameliyat öncesi en az 6-8 saat aç kalmalarının sağlanması çok önemlidir. Tabii bunların dışında hiç hesapta olmayan bazı gelişmeler de olmuyor değil. Acilen ameliyata alınmasına karar verilen bir hastanın apar topar ameliyata alınması, o anda ameliyathanede uygun bir odanın var olup olmaması, ameliyat sırasında beklenmedik kanama, organ yaralanması vb. istenmeyen olayların çıkması buna örnek olarak sıralanabilir. AMELİYAT ÖNCESİ AÇLIK GEREKLİ Mİ? Ameliyat edilecek hastaların mutlaka aç olmaları hayati önem taşımaktadır. Özellikle bazı ameliyatlarda uygulanacak anestezi yöntemleri ve birçok anestezi ilaçları hastalarda bulantı ve kusmalara sebep olabilmektedir. Genel anestezi uygulanan hastalarda geçici şuur kaybı yanında koruyucu bazı refleksler de ortadan kalktığı için kusan hastaların kustuklarının mide içeriğinin hava yollarına kaçma riski vardır. Bu da hastanın ölmesine veya oksijensiz kalması sonucu bazı hayati fonksiyonlarını kaybetmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle hastaların yaşlarına ve yapılacak ameliyatların özelliklerine uygun olarak belli bir süre aç kalmaları gerekmektedir. Bu bilince sahip olmayan bazı hastalar ve küçük çocukların anne-babaları sağlık çalışanlarına yanlış bilgi vererek yeterince aç olmayan hastalarının hayatlarını tehlikeye atabilmektedirler. Ameliyata alınan her hasta sağlık çalışanlarının annesi, babası, kardeşi, çocukları veya büyükleri olarak görülürler. Kendi yakınlarına gösterdikleri özeni onlar için de gösterirler. Ameliyathane kapısından içeriye alınan her hasta sevgi ve saygı ile kabul edilerek, incitilmeden, korkutulmadan ameliyat odasına kadar taşınır. Ameliyat odası, ilk kez ameliyat olacak hastalar ve çocuklar için gerçekten çok dikkat çekici ve karmaşık bir donanıma sahip gözükür. Oysa orada çalışanlar için sıradandır. Yemek hazırlamak için evimizin mutfak tezgâhında nelere ihtiyaç varsa ameliyat yapılabilmesi için de ameliyathanelerde benzer bir donanıma ihtiyaç vardır. Çok iyi bir aydınlatma, yeterli ve güvenli anestezi vermek için her gün kontrolden geçirilen modern anestezi cihazları, her an hastanın can güvenliğini sağlamak için yeterli düzeyde

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

monitörizasyon imkânları, her ameliyatta kullanılması gereken cerrahi malzemeler ile bilgi ve beceri bakımından yeterli personel, ameliyathanelerin olmazsa olmazlarıdır. ANESTEZİ UZMANI HASTANIN BAŞINDAN AYRILMAZ Ameliyathaneler soğuktur. Hem ameliyatların steril ortamda yapılması, hem de özellikle cerrahların rahat çalışabilmeleri için ameliyathaneler 18-22 dereceye kadar soğutulur. Bu soğuk ortamdan hastaların en az etkilenmeleri için hastayı ısıtmak ve vücut ısısını korumak da anestezistin görevidir. Ameliyat odasına alınan hastalar, doğru hasta, doğru ameliyat, doğru taraf işaretleri gibi hususlarda tekrar kontrolden geçirilir. Uygun şekilde ve gerektiği kadar monitörize edilir, anestezinin başlatılması ve gerektiğinde acil müdahale için kullanılmak üzere bir damar yolu açılarak serum takılır. Her hasta uyutulmadan önce ameliyat ekibinin ve malzemelerinin hazır olduğu teyit edilerek anesteziye başlanır. Hastalar uyutulduktan veya bölgesel anestezi uygulandı ise yeterince blok sağlandıktan sonra tüm hayati fonksiyonları tekrar kontrol edilir, ameliyatın başlayabileceği söylenerek cerraha ameliyat için izin verilir. Ameliyat süresince bir anestezi uzmanı ve anestezi teknikeri hastayı, ameliyat sahasını ve monitörleri devamlı bir şekilde takip eder, bulguları kaydeder. Ameliyatın bitimine yakın hastaya verilmekte olan anestezik ilaçlar azaltılmaya başlanır, ameliyatın bitiminde tamamen kesilir. Ameliyat sonrası hastaların ağrı hissetmemesi için yeterli dozda güçlü ağrı kesiciler verilerek hastalar uyandırılır. Ameliyat masasında vücudu iyice temizlendikten ve gerekli pansumanlar yapıldıktan sonra yatağına alınan hastalar, hemen ameliyat sonrası ortaya çıkabilecek problemlerin anında giderilmesi ve tamamen uyanabilmeleri için derlenme ünitesine nakledilir. Hasta, burada da anestezi teknikeri ve anestezi uzmanının denetimindedir. Yani hastalar ameliyathaneye girişinden çıkışına kadar anestezi uzmanı ve teknikerinin kontrolü altındadır. YORULMAK AKLIMIZA GELMİYOR Bir hocamızın veciz ifadesiyle “Anestezist, cerraha rağmen hastayı yaşatan kimsedir.” Eskiden hastalar sadece cerrahlar tarafından değerlendirilip ameliyata alınıyordu, hastalar anestezi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorlardı. Ameliyat sırasında hasta bir zarar gördüğünde, hatta öldüğünde cerrah, ‘hasta narkozu kaldıramadı’ diyordu, herkes bunu ‘kader’ olarak kabul ediyordu. Şimdi ameliyat olacak her hastanın SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

anestezi polikliniğinde değerlendirilmesi ve gerektiği kadar bilgilendirilmesi, onların da ameliyathaneye bilinçli olarak gelmelerini sağlamaktadır. Bilinçli hastanın ameliyathane ile ilgili korku ve endişeleri de daha az olmaktadır. Anestezi alanındaki gelişmeler, modern cihazlar, oluşan bilgi birikimi ve bu bilgiyi doğru kullanan yetişmiş anestezi uzmanlarının varlığı, daha çok hastalığın ameliyatla tedavi edilebilmesini ve hastaların daha uzun hayatta kalmasını sağlamaktadır. Ameliyatlar her zaman planlı olmayabilir, bazen acil ameliyatlar da olabilmektedir. Öyle ki bazen hastayı hayatta tutmak için zamanla yarışılır. Özellikle ateşli silah ve kesici-delici alet yaralanmaları, iş ve trafik kazaları sebebiyle aşırı kan kaybı olan hastaları kurtarabilmek için ameliyathanelerde olan koşuşturmacayı anlatabilmek her zaman mümkün değildir. Bir taraftan hastaya kan temin edilmeye ve verilmeye çalışılır, bir taraftan anestezi verilmeye... Bir taraftan da hastanın kanamasını durdurmak için uğraşılır. Bu koşturmaca sırasında hiç kimse yorulmayı aklına bile getirmez. Ameliyathane çalışanları için, çabaların sonunda hastanın hayatta kalması en büyük mutluluktur. Kaybedilmesi ise bir yakınını kaybetmişçesine bir hüzün ve kedere boğar herkesi. Kısaca ameliyathaneler, sanıldığı kadar korkulacak yerler değil, aksine belki de hayatta kalabilmek için en güvenli yerlerdir. Her türlü acil müdahale imkânlarının ve bu müdahaleyi yapacak bilgi ve donanıma sahip sağlık çalışanlarının her an hazır bulunduğu bu ortamlarda neden korkulur ki?

19


KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

Hamileliği riske sokacak 7 faktör YRD. DOÇ. DR. DERYA YAŞAR

Dikkat edilmediğinde bebeğin hatta annenin kaybına kadar gidebilen faktörler arasında akraba evliliği, ileri anne yaşı, annenin kilosu, yüksek tansiyon, diyabet, tiroid ve çeşitli enfeksiyon hastalıkları sayılabilir.

A

nne adayının gebeliğe hazır olması çok önemlidir. Çünkü burada asıl amaç anne adayının sağlıklı bir hamilelik geçirmesi, sağlıklı doğum yapması ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmasıdır. Gebelik öncesi dönemde başlayan ve esnasında da devam eden dönemde kaliteli bir gebelik yaşamak için gebeliği etkileyecek faktörler ve riskler belirlenmeli, anne adayı gebeliğe fiziksel ve ruhsal açıdan hazır olmalıdır. Anne adayları hamilelik esnasında da gerekli kontrolleri ve detaylı tetkikleri riski en aza indirmek için göz ardı etmemelidir. Dikkat edilmediğinde bebeğin hatta annenin kaybına kadar gidebilen üzücü sonuçlara sebep olabilecek faktörler arasında akraba evliliği, ileri anne yaşı, annenin kilosu, yüksek tansiyon, diyabet, tiroid ve çeşitli enfeksiyon hastalıkları gelmektedir. Yine gebe kalmadan önce göz dibi muayenesi ile idrarda mikroalbuminüri ve kanda kreatinin gibi böbrek testlerinin yaptırılması, ayrıca kalp damar sağlığı yönünden gerekli muayenelerden geçilmesi uygun olur.

20

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


H A M İ L E L İ Ğ İ R İ S K E S O K AC A K 7 FA K TÖ R

Akraba evliliği Akraba evliliklerine ülkemizde sık rastlanır. Özellikle birinci derece akraba evliliklerinde genel popülasyonda var olan yüzde 2-3 olan anomalili bebek doğurma riskinin iki kat arttığı kabul edilir.

Yaş Hamilelik için ideal gebelik yaşı 18 ile 35 yaş arasıdır. Bu yaş aralığı kadın fizyoloji ve anatomisinin gebeliği tolere edebilmesi açısından en uygun zamandır. Günümüzde hamilelik yaşı kırka kadar yükselmiş durumdadır. Özellikle 35 yaşından sonra gelişen gebeliklerde bebekte down sendromu görülme oranı da gittikçe artmaktadır. İkili, üçlü ve dörtlü genetik tarama testleriyle birlikte amniosentez, koryonvillus biyopsisi gibi ekstra tetkiklerin yapılması ileri anne yaşına sahip gebelerimizde ekstra önem taşımaktadır. Bu testler ile bebekte genetik bir problem olup olmadığı araştırılmaktadır.

Kilo Gebeliğin başından doğuma kadar normalde alınması gereken kilo 9-12 kilo kadardır. Hamileliğin başında zayıf olan anneler biraz daha fazla 15-17 kilo kadar alabilirler. Aşırı kilolu (obez) kadınlarda gebelik sırasında yüksek tansiyon, diyabet gibi komplikasyonların görülme sıklığı artar. Obez anne adaylarının bebeklerinin gebelik sırasında daha yüksek kilolu olduğu saptanır. Bebeğin iri olmasından dolayı doğum zorlaşabilir. Aşırı kilolu kadınlarda düşük riski de daha fazladır. Ayrıca erken ve prematüre doğum riski de fazladır.

Yüksek tansiyon Gebelik öncesinde ve gebelik takipleri boyunca anne adaylarının tansiyonları ölçülmeli, yüksek tansiyonu bulunan hamilelerin kardiyoloji tarafından düzenli olarak takip edilmeleri gerekir. Gebelik sırasında yüksek tansiyonun neden olabileceği komplikasyonların gelişip gelişmediği izlenmelidir. Yüksek tansiyon gebelik öncesinde bilinen bir rahatsızlıksa, hamilelik döneminde kullanıma uygun ilaçlarla tansiyonun kontrol altına alınması gerekir. Yüksek

tansiyon sorunu gebelik sırasında tespit edildiyse gerekli tetkikler sonrasında yine uygun ilaç tedavisine başlanmalıdır. Aksi takdirde yüksek tansiyon hastası hamilelerin gebeliğinin ikinci evresinde preeklampsi denilen gebelik zehirlenmesi tablosunun gelişme riski artabilmektedir.

Diyabet Kan şeker düzeyinin yüksekliği ile seyreden ve mutlaka kontrol altına alınması gereken bir hastalık olan diyabet; 35 yaşın üzerinde, ailede diyabet hikayesi bulunan, fazla kilolu kişilerin gebeliklerinde daha sık görülür. Bazı kadınlarda hamile kalmadan önce diyabet mevcuttur, buna pregastasyonel diyabet denir. Bazı kadınlarda ise şeker yüksekliği gebelik sırasında ilk defa başlar, buna gestasyonel diyabet denir. 35 yaşın üzerinde, ailede diyabet hikayesi bulunan, fazla kilolu kişilerin gebeliklerinde daha sık görülür. Kan şekerinin uzun süreli kontrolünü gösteren HbA1c (A1C) testinin normal aralıkta olması, eğer normal değilse normale değere gelinceye kadar (en az 2 ay süreyle) gebelikten kaçınılması gerekir. Gebelik, diyabetli anne adayında mevcut bazı sorunları ağırlaştırabilir. Ayrıca bu sorunlar, anne karnındaki bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir.

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

hormonu yerine koyma tedavisine başlanır. TSH değerinin 2,5 Mu/L değerinin altında olması önerilir.

Enfeksiyon Hamilelik döneminde geçirilen enfeksiyon hastalıklarını gebelik ve bebek sağlığı üzerinde direk etkisi olanlar ve etkisi olmayanlar şeklinde ikiye ayırabiliriz. Örneğin hamilelikte en sık görülen enfeksiyonlardan idrar yolu enfeksiyonları, solunum yolu enfeksiyonları, grip, nezle, ishal gibi enfeksiyonlar çok şiddetli olmadıkça bebek üzerinde genellikle yan etkisi beklenmeyen ve kendiliğinden veya antibiyotik tedavisi ile iyileşen enfeksiyonlardır. Ancak daha önceden geçirilmemiş bazı enfeksiyonlar vardır ki gebelikte önem kazanabilir. Bunlar geçirildiklerinde vücutta bağışıklık bırakan enfeksiyon hastalıklarıdır ve bazı enfeksiyonlara bağışık olmayan kişiler gebelikte bu enfeksiyonu geçirdiklerinde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. En önemli ve gebelikte ender de olsa görülebilen ve gebeliğin seyrini olumsuz etkileyebilecek iki enfeksiyon hastalığı rubella (kızamıkçık) ve toksoplazmadır. Bu enfeksiyonların hamilelik döneminde geçirilmesi bebek (fetüs) açısından ciddi tehlikeler taşır, bebekte çeşitli doğumsal anomalilere neden olabilir.

Tiroid Hamileliklerde tiroid hormonunun normal seviyede tutulması gerekir. Hem annenin hem de fetal hipotiroidinin bebek (fetus) üzerinde istenmeyen olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler arasında düşükler, gebelik zehirlenmeleri, doğum sonrası kanama riski, yenidoğan bebekte doğumsal hipotiroidi, çocukta zeka ve bilişsel fonksiyon bozuklukları bulunur. Bu nedenlerle anneye bağlı tiroid bezi yetersizliği yani hipotiroisi önlenmelidir. Tiroidi az ya da çok çalışan hamilelerin gebelik boyunca endokrinoloji uzmanıyla birlikte takip edilmesi, belirli aralıklarla hormon seviyelerinin ölçülmesi önemlidir. Normal dışı seviyeler tedavi ile çözümlenebilir. Hipotiroidi gebelik öncesi dönemde saptanırsa gebelikten önce tiroid

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

21


ODYOLOJİ

Bebeğim beni duyuyor mu? P R O F. D R . M . B Ü L E N T Ş E R B E T Ç İ O Ğ L U

Anneler kendi başlarına çocuklarında işitme kaybı olup olmadığını anlayabilmeleri için evde uygulanabilen bazı testlere başvurabilirler. Bunlar işitmenin normal olduğunu göstermezse, iki kulaktan herhangi birinde sorun olduğundan kuşkulanmak gerekir.

22

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


BEBEĞİM BENİ DUYUYOR MU?

B

ir bebeğin doğar doğmaz ağlaması, evrensel bir dilin ürünüdür. Anne karnındayken bulunduğu sıcak, yumuşak ve güvenli bir ortamdan soğuk ve gürültülü bir ortama geçiş çok ani olmakta, çoğu bebek buna uyum sağlayamamaktadır. Yenidoğan ağlayarak yaşadığı olumsuz deneyimini dışarıya yansıtmaktadır. Anneler zamanla bu ağlama tepkisinin bebeklerdeki öneminin ve anlamının farkına vararak sözel iletişim becerisinin ilk ürünü olduğunun ayrımını yaparlar. Çevresindeki insanlar arasında sözel iletişimde egemen olan anadil ortamı, bebeğe uyması gereken sözel iletişimin kurallarını öğretecektir. Ağlayarak başlayan sözel iletişim becerisini geliştirmek için bebeğin biyolojik açıdan donanımlı olması gerekir. Çevresindeki dil ortamının farkına vararak gerekli olan becerilerin kazanılması için, önce işitilen seslerin merkezi sinir sistemi tarafından algılanması, ardından bu seslerin taklit edilerek ağız ve dil gibi birçok organ tarafından tekrardan üretilmesi gerekir. Bu anlamda zihinsel ve motor becerilerde gerilik (motor-mental retardasyon) ile iletişimsel becerilerde gelişimsel yetersizlikler (otizm), merkezi sinir sisteminin konuşmayı öğrenme üzerine olumsuz etkisini göstereceği nitelikte bozukluklardır. Bebeğin çevresinde konuşulan dili duyarak konuşmayı öğrenmesi sürecinin önündeki diğer bir engel, kalıcı tip işitme kaybıdır. İşitme duyusu, doğuştan itibaren bireylerin bilişsel ve motor gelişiminde, iletişim ve davranışsal becerilerinde, eğitim ve diğer insanlarla iletişimlerinde önemli rol oynamaktadır. Doğumsal işitme kayıplarının yaklaşık %70'i kalıtımsal kökenlidir. Daha küçük bir bölümü ise doğum öncesi veya sırasında ortaya çıkan hastalıklara bağlı olarak gelişebilir. Doğumsal işitme kayıplarının yüzde 80-90’ı iç kulak kökenlidir ve tanısı fizik muayene ile konamaz. Ancak işitme kaybı elektronik cihazlar kullanılarak uygulanan objektif testlerle, yani alet marifeti ile saptanabilir. İç kulağı etkileyen ve doğuştan gelen işitme kayıpları sıklıkla 2 kulağı hemen hemen eşit düzeyde tutar. Bu tip işitme kayıpları genellikle iç kulakta (kokleada) işlev gösteren enzimleri tutan kalıtsal bozuklukların (mutasyon) sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu işitme kayıplarının günümüz koşullarında tedavisi mümkün değildir. Dolayısıyla doğuştan gelen iç kulak tipi işitme kaybını tedavi etme veya ortadan kaldırma olanağımız bulunmuyor. Yani herhangi bir ilaç kullanımı veya cerrahi girişim ile

ODYOLOJİ

işitme kaybının iyileştirilmesi söz konusu değildir. Bu tarzda işitme kalıcı ve 2 kulağı tutan ağır işitme kayıplı bebeklere en kısa zamanda işitme cihazı veya koklear implant uygulanmaktadır. Böylece hem konuşma seslerine en fazla duyarlı olduğu yaşamın ilk 3 yılında beyin konuşma seslerinden yoksun bırakılmamakta, hem de doğuştan ortaya çıkan işitme engeli yüzünden bebek konuşma engelli olmaktan kurtulmaktadır. BAĞIMLILIK İLK 3 YAŞTA BAŞLAR Konuşmanın öğrenilmesinde kritik bir dönemin var olduğu düşünülmektedir. Aslında anne karnındaki bebeğin iç kulağı (koklea) normal sağlıklı bir yetişkin kadar gelişmiştir. Fakat insan beyni doğduktan sonraki süreçte çok hızlı bir gelişme gösterir ve sinir hücreleri birbirleriyle iletişim kurmaya başlar. Bir anlamda beyin, sinir hücrelerinden hangilerinin kalıcı olacağına, hangilerinin olmayacağına erken dönemde aldığı uyarılara göre karar verir. Bu nedenle bebeğin sözel iletişim becerisinin gelişiminde birinci yıl en kritik olmak üzere, ilk 3 yılın önemi büyüktür. Erken dönemde konuşma ve benzeri sözel uyarılarla karşılaşan bebeğin beyninde ilgili sinirsel bağlantılar (sinapslar), aktif ve işler kalacaktır. Ancak bu sözel uyarılar yerine bilgisayar, tablet veya cep telefonundaki hareketli görüntülerin büyüsüne kapılan bir bebeğin beyin gelişimi olumsuz etkilenecektir. İlk 3 yılda bebekler sözel iletişim yerine, etkileyici nitelikte hareketli ve renkli görüntülerle karşılaşırsa, çoğu bebeğin sözel iletişim becerisine ve beyin gelişimine olumsuz etkisinin olabileceği bilinmelidir. Dolayısıyla, bebeklerin ilk 3 yıllarında elektronik görsel araçlarla karşılaşması, sadece sözel gelişimini olumsuz olarak etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda zamanla gelişecek bilgisayar ve hareketli görüntü bağımlılığının habercisi de olacaktır. İŞİTME KAYBI TARAMASI NE İŞE YARAR? Ülkemizde yılda yaklaşık 1.290.000 bebek doğmakta ve bunların içinde her bin bebekten üçü ileri derecede işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Yoğun bakım ünitelerinde kalan bebeklerde beklenen işitme kaybı oranı, yüzde 4-5’lere kadar çıkmaktadır. İşitme kayıplı bebeklerin erken dönemde saptanması ve rehabilitasyon programına alınması, bu bebeklerin anadil edinimi ile psikolojik, sosyal ve bilişsel gelişimlerinin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çocuklar erkenden tanındığı ve gerekli yaklaşım uygulandığı takdirde, yaşam boyu sürebilecek özel rehabilitasyon SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

gereksinimi olan bireyler olmaktan çıkarak bağımsız ve üretken bir konuma erişebilirler. Daha önceden ülkemizde doğuştan işitme kayıpları çoğunlukla 3 yaş civarında saptanabilmekteydi. İşitme engeli ve erken tanı yöntemleri hakkındaki bilgi yetersizliği ve erken tanı sağlayan teknolojilerin yaygın olmaması tanı yaşını geciktirmekteydi. Oysa 2004 yılından itibaren Türkiye’de doğumevlerinde doğan her bebeğe rutin olarak erken tanı için elektronik testler uygulanmaktadır. Böylece ülkemizde doğan her bebeğin hastaneden çıkmadan önce işitme taramasına alınması; testler sonucunda kuşku duyulması halinde 3 ay içerisinde tanısal testlerinin tamamlanması; işitme kaybının saptanması durumunda ise 6 aya kadar cihazlandırma ve rehabilitasyona başlanması hedeflenmektedir. Doğar doğmaz işitme kaybının varlığı kesinleşen bir bebeğe gerekirse ilaç tedavisi, bu tedaviden yarar sağlanmadığı takdirde, zaman kaybetmeden işitme cihazı veya koklear implant uygulanmaktadır. Böylece özellikle konuşma seslerine en fazla duyarlı olduğu yaşamın ilk üç yılında beyin konuşma seslerinden yoksun bırakılmamış olur. Bu nedenle, ülkemizde 2004 yılından itibaren uygulanan, Ulusal Yenidoğan İşitme Taraması programının temel hedefi, doğar doğmaz işitme kaybının taramadan geçirilmesi ve en geç ilk 6 ay içinde, bebeğe özel seçilmiş işitme cihazı uygulamasıyla birlikte bebek ve ailesi için özel eğitim sürecinin başlatılmasıdır. YÜK ANNE BABANIN ÜZERİNDE Bir bebekte işitme kaybı varsa, erken tanı konur ve tedavi edilirse, uygun dil gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimi de olumlu yönde seyredecektir. Doğduktan sonra en geç 6 ay içinde işitme engeli tanısı konulan ve işitme cihazı uygulanıp özel eğitime alınan

23


KBB HASTALIKLARI VE BAŞ BOYUN CERRAHİSİ

bebeklerin konuşma becerisinin normal işiten yaşıtlarına yakın düzeyde geliştiği anlaşılmıştır. Oysa işitme engeli ile doğan ve bu engeli zamanında fark edilmeyen bir bebeğin dil ve iletişim becerisi gelişme göstermez ve bununla birlikte zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimi belirgin biçimde yavaşlar. Özellikle doğuştan işitme kayıplı çocuklar olmak üzere tüm işitme engelliler, konuşma alanında yaşadıkları kısıtlılıklar dolayısıyla psiko-sosyal alanda birçok olumsuz etkiye maruz kalabilmektedir. Sosyal-duygusal gelişim önemli oranda iletişime bağlı olduğundan, doğuştan beliren işitme engeli, sosyal uyum ve iletişim kurma becerilerini olumsuz etkileyen bir durumdur. Yaşanan bu sözel iletişim engeli, bilişsel gerilikle birlikte duygusal sorunları beraberinde getirmekte ve devamında sosyal izolasyon ve düşük özgüvene de neden olabilmektedir. Doğuştan değil ancak okul öncesi dönemde gelişen işitme kayıplarına yönelik bir tarama testi henüz ülkemizde yürürlükte değildir. Sağlık Bakanlığı, okul öncesi döneme yönelik işitme testlerini organize etmek üzere hazırlıklar yürütmektedir. Ancak bu konuda yük, anne ve babaların üzerindedir. Anne-babalar, eğer aşağıda özetlenen şekilde dikkatli gözlemde bulunurlarsa, çocuklarında sonradan gelişebilecek işitme kaybını fark edebilirler: EVDE DE DUYMA TESTİ YAPILABİLİR Anneler kendi başlarına çocuklarında işitme kaybı olup olmadığını anlayabilmeleri için evde uygulanabilen bazı testlere başvurabilirler. Bunlar işitmenin normal olduğunu göstermezse, iki kulaktan herhangi birinde sorun olduğundan kuşkulanmak gerekir. Evde annelerin yapabileceği nitelikte basit duyma testleri şu şekilde

24

BEBEĞİM DUYUYOR MU?

özetlenebilir: Çocuğunuz henüz uykuya dalmak üzereyken önce sağ kulağının üzerine yatırın. Bir metrelik mesafeden normal konuşma sesi tonunda «a, e, i, o, ö, s ve ş» seslerini çıkarın. Çocuk, üstte kalan sol kulağıyla bu sesleri duyup gözünü açarak tepki vermesi, sol kulağıyla işitmesinde önemli bir sorun olmadığının göstergesidir. Ardından aynı işlemi bu kez bebeği sol kulağı üzerine yatırarak sağ kulağının işitmesini kontrol etmek için aynı sesleri çıkararak tekrarlayın. Bu basit testler, doğumdan itibaren her yaş döneminde yapılabilir. İlk 6 aylık döneminde, bebeğiniz, annesinin çıkardığı sese yöneliyor ve sesin kaynağını arama çabası gösteriyor mu? Genellikle bebekler 4, 5 ve 6’ncı aylarda yattığı yerden annelerinin sesini duyduklarında anneye yönelirler. Yönelme olmuyorsa işitme kaybı belirtisi olabilir. 9’uncu ayından sonra bebeğiniz ismi söylendiğinde bakıyor mu, ilgi gösteriyor mu? 9 aylık olduktan sonra ismine tepki vermeyen bir bebeğin işitmesiyle ilgili bir sorununun bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. İsmine ilgi göstermeyen çocuklarda, işitme kaybı veya iletişim kurma sorunları olabilir. Çocuğunuz 9, 10 veya 11’inci aylarda sizin çıkarttığınız herhangi bir sesi çıkartmak için çaba gösteriyor mu? Bu çabaları göstermiyorsa işitme kaybı olabilir. Çocuğunuz 20-24 aylık olduğunda anlaşılabilir ve yerinde kullanılan bir sözcüğün üretilmiş olması beklenir. Aksi durum, işitme kaybı veya gelişim geriliği belirtisi olabilir. 28 ve 32 aylardaki bir çocuğun 2-3 kelimelik cümleler kurabilmesi beklenir. (Bu gözlenmiyorsa işitme kaybı, gelişim geriliği, otizm

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

gibi iletişim kurma sorunları olabilir.) Ülkemizde doğum yapan annelerin bilmesi gerekir ki, artık hastane veya doğumevlerinde doğan tüm bebekler doğumdan itibaren ilk 48 saatte işitme taramasından geçmektedir. Ancak hastanede doğum yapmasına karşın bebeği tarama testine tabi tutulmayan annelerin bu yönde bilinçli olması ve bebeklerini tarama yapılan referans merkezlerine götürmeleri önerilir. Doğduktan sonra çıkabilecek orta veya iç kulak kökenli hastalıklarda ise anne ve babalar duyarlı davranarak çocuklarındaki dil gelişiminin normal işitenlerin aşamalarına uygun olup olmadığını izlemeli ve kontrol etmeli; gerektiğinde kulak burun boğaz hekimi, odyolog veya çocuk gelişimcisine danışmalıdır.

Bebeklerin ilk 3 yıllarında elektronik görsel araçlarla karşılaşması, sadece sözel gelişimini olumsuz olarak etkilemekle kalmayacak, zamanla gelişecek bilgisayar ve hareketli görüntü bağımlılığının da habercisi olacaktır.


Gözlükten kurtulmak için “Göz Tanımlama Sistemi” ile kişiye özel

iLASIK } Kişiye özel lazer planı } Wavefront teknolojisi ile 20/20 ve ötesi net görüş } İris tanıma yöntemi } Bıçaksız } Dokunmadan } Ağrısız } Güvenli


BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

Kişiye özel fıtık ameliyatı O P. D R . A H M E T T U L G A R B A Ş A K

26

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


KİŞİYE ÖZEL FITIK AMELİYATI

Bel fıtığında cerrahi kararı alınırken her hasta ayrı değerlendirilmeli ve o hastaya uygun teknik seçilmelidir.

O

murgamız, vücudumuzun ağırlığını taşıyan birbirene eklemlenen kemiklerin ve arasındaki kıkırdak yastıkçıkların üstüste belirli açılarla dizilerek oluşturduğu bir bloktur. Bu bloğun alt kısmında yer alan belimiz vücudun yükünü kalçadan bacaklara aktaran ve aynı zamanda günlük aktivitemiz içerisinde gövdemizin alt kısmının hareketli olmasını sağlayan bir yapıdır. Belimizde 5 adet omur bulunmaktadır. Bu omurların arasında yumuşak kıkırdak yastıkçıklar ve orta ve iç kısmında ise silindirik bir tüp şeklinde uzanan omuriliğimiz bulunmaktadır. Omuriliğimiz ve ondan çıkarak aşağıya doğru uzanan sinirler hem bacakların hareketini sağlayan kasların çalışmasını sağlar, hem onların duyusal işlevlerini - ağrı, ısı, soğuk gibi hislerin iletimiyerine getirir. Bundan başka seksüel fonksiyonların yerine getirilmesi ve idrar- gayta gibi fonksiyonların kontrolünü de sağlamaktadır. Bel ağrısı, günümüzde bireyin sosyal, iş ve özel hayatını kısıtlayan en önemli nedenlerden biridir. Nüfusun yaklaşık %80’inin yaşamlarının herhangi bir döneminde en az bir kez bel ağrısı atağı geçirdikleri bilinmektedir. Bel ağrısı en sık 20-40’lı yaşlarda görülmektedir. Bel ağrılarını akut ve kronik olmak üzere 2 gruba ayırabiliriz. Akut bel ağrılarında genellikle ağrı birkaç gün içerisinde azalır ve birkaç hafta sonra tamamen geçer. Ağrı 3 aydan daha fazla sürerse bu ağrıya kronik bel ağrısı denir. Bel ağrılı hastaların %90’ının yakınması ilk 4 hafta içinde kendiliğinden geçerken ancak %5’i kronikleşir. Çoğu bel

ağrısında ağrının nedeni öykü ve klinik muayene ile konur, yardımcı incelemeler ve radyolojik tetkikler de tanıyı desteklemede ve tedaviyi planlamada gereklidir. BACAK AĞRISI ÖN PLANDADIR İki omur arasında bulunan yumuşak yastıkçık – disk –, dış yüzeyi sert bir kılıf, içerisi ise jel kıvamında yumuşak doku kısımlarından oluşur. Disk bir amortisör gibi davranır ve gövdenin yüklerini dağıtmak görevini üstlenir. Ancak bel omurlarına fazla yük binerse (aşırı kilo alma ve ağır kaldırma), beli destekleyen diğer yapılar özellikle sırt ve karın kasları zayıflarsa veya yapısal ve genetik nedenlerle bu disklerde bozulma meydana gelirse bel ağrısına ve bel fıtığına neden olabilir. Diskin dış kılıfının zayıflaması veya yırtılması ile içteki jelimsi daha yumuşak kısım dışarıya doğru kayar ve sinirlere baskı yapar. İşte buna ‘bel fıtığı’ denir. Dış tabakadaki zayıflama veya yırtılma daha çok bel ağrısına yol açarken, iç tabakanın dışarıya doğru yer değiştirmesi olarak tanımlanabilecek bel fıtığı sinir kökü üzerine baskı yaptığı için özelikle bacağa vuran ağrıya neden olur. Bel fıtığında bel ağrısından ziyade ön planda olan bacak ağrısıdır. Sinirlere olan basının düzeyine göre uyluk ve bacakta ağrı, güçsüzlük ve uyuşukluk hissi oluşabilir. Bel ağrılarının çoğunun nedeni kas ve yumuşak dokuların aşırı gerilmesi veya ufak zedelenmelere uğramasıdır. Bu hastalarda ağrı yakınmaları birkaç gün içerisinde kendiliğinden gerileyeceğinden çoğunlukla tetkik edilmelerine gerek

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

yoktur. Ancak; tekrarlayan bel ağrısı atakları olan, kronik bel ağrısı şikayeti bulunan, bel ağrısına eşlik eden uylukbacak ağrısı, güçsüzlük, istemli büyük ve küçük abdest yapamama veya kaçırma şikayeti bulunan, istirahat ve tutucu tedavilere rağmen geçmeyen bel ağrısına sahip hastaların hemen doktora başvurması gerekir. Hastanın bel ağrısı nedenleri araştırılırken, öyküsü alınıp, gerekli muayenesi yapıldıktan sonra belirlenen ön tanı doğrultusunda tetkiklerinin yapılması gerekir. MİKRODİSKEKTOMİ YÖNTEMİ İLE KESİN ÇÖZÜM
 Bel ağrılarında yapılacak tedavi ağrının nedenine ve hastalığın yerleşimine göre belirlenir. Kas ve yumuşak dokuların aşırı gerilmesine, krampına veya ufak yaralanmalara bağlı olan bel ağrısında – ki buna mekanik tip bel ağrısı denir - ağrı kesiciler, kas gevşeticiler ve kısa süreli yatak istirahati tek başına çoğu hastada yeterlidir. Bel fıtığına bağlı bel ağrısı varsa; sinirlere basıya bağlı bacaklarda güçsüzlük ve/veya istemli idrar ve gaita yapamama, kaçırma yakınmaları varsa cerrahi girişim mutlaka gereklidir. Kuvvet kaybı gibi nörolojik bulgular olmamasına rağmen, uzun süren ağrı nedeniyle hastaların yaşam kaliteleri etkileniyorsa ağrı tek başına cerrahi girişim nedeni olabilir. Cerrahi girişim yöntemi seçilirken her hasta ayrı ayrı değerlendirilmeli ve o hastaya uygun teknik seçilmelidir. Sinirlere bası bulgusu yoksa ağrı kesici, kas gevşetici ve 3 günü geçmeyen yatak istirahati önerilir. Kronik bel ağrısında eğer ilerleyici nörolojik bulgular ( kas güçsüzlüğü, istemli gaita ve idrar yapamama- kaçırma ) varsa cerrahi girişim, yoksa öncelikle ağrı kesici, kas gevşetici ve kısa süreli yatak istirahatini takiben fizik tedavi ile izometrik kas egzersizleri önerilir. Günümüzde standart olarak kullanılan mikrodiskektomi tedavi yönteminde, hastanın bel bölgesindeki cildine 1,5 cm’lik bir kesi yapılır. Daha sonra omurilikten çıkan ilgili sinir kökü mikroskop altında tespit edilir ve usulüne uygun korunarak altında sinire bası yapan fıtık materyali çıkarılır. İşlem sonrası altıncı saatte yürütülmeye başlanan hasta ertesi gün hastaneden öneriler eşliğinde taburcu edilir.

27


SORU-CEVAP

Doktorunuz cevaplıyor Yaşadığımız sağlık sorunlarıyla ilgili merak ettiğimiz çok soru var. Doğru cevaplara ulaşmak ise sanıldığı kadar zor değil. Doktorunuz sizin için cevaplıyor...

28

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


DOKTORUNUZ CEVAPLIYOR

SORU-CEVAP

Safra kesesi taşlarında tek yol ameliyat mı? Doç. Dr. Müjgan Çalışkan Evren

K Saçlarım çok dökülüyor ne yapmalıyım? Yrd. Doç. Dr. Alkım Ünal

S

aç dökülmesi toplumda en sık görülen saç problemlemlerinden biri olup, kişinin yaşına, cinsiyetine ve kişisel sağlık problemlerine göre çok çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Erkeklerde sıklıkla erkek tipi saç dökümesi olarak bilinen, genetik faktörlere bağlı olarak oluşan saç dökülmesini görmekteyiz. Kadınlarda ise demir, B12, çinko, biotin, folik asit eksikliği gibi çeşitli vitamin eksikliklerine bağlı gelişebileceği gibi, genetik, hormonal, stres, kronik hastalıklar veya menopoz gibi çok çeşitli nedenlere bağlı olarak da gelişebilir. Saç dökülmesi şikayetiniz var ise öncelikle uzman kişiler tarafından saç dökülmesinin tipi ve nedenini tespit etmeye yönelik değerlendirmeler yapılmalı ve nedene yönelik bir tedavi başlanmalıdır. Bu nedenle saç dökülmesi şikayeti olan kişilerin bir dermatoloji uzmanına başvurmaları gerekir.

Gözyaşı kuruluğu ne demektir? Op. Dr. Ayşe Özpınar

G

özyaşı gözün üst dış kısmındaki ana bez, konjonktiva dediğimiz gözün beyaz kısmı ve kapaklarda yerleşmiş yardımcı bezlerden salgılanır. Gözümüzü her kırptığımızda yeniden salgılanan gözyaşı, kapaklar yardımıyla göz yüzeyinde dağılarak kayganlık ve koruma sağlar. Yağ ,sıvı ve mukus olmak üzere 3 tabakadan oluşur. Bu katmanlardan

herhangi birindeki yetersizlik gözyaşı kuruluğu dediğimiz göz yüzeyinde kuru noktaların oluşmasına neden olur. Göz kapağının bu şekilde kuru bir zeminde hareket etmesi ve sürtünmesi sonucu gözlerde yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, bulanık görme, ağırlık hissi ve refleks olarak aşırı yaşarmaya neden olabilir. İlerleyen yaşla birlikte gözyaşı üretimi azalır, özellikle de menopoz sonrası kadınlarda göz kuruluğu daha sık görülür. Bilgisayar, telefon, tablet gibi ışıklı ekranların kullanımı, uzun süre araba kullanmak, kitap okumak gibi dikkatin arttığı durumlar, klimalı, kuru veya rüzgarlı havalar, sigara kullanımı, diyabet, lupus, romatoid artrit gibi sistemik hastalıklar, kullanılan bazı sistemik ilaçlar ve göz kapağı hastalıkları göz kuruluğunun başlıca sebeplerindendir. Dikkatli bir göz muayenesi sonucu göz kuruluğu tanısı konabilir ve göz doktorunun belirlediği tedaviye göre gözlerin sağlıklı kalması sağlanabilir. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

arın ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik gibi şikayetlere sebep olan safra kesesi taşları tedavi edilmelidir. Tek tedavi seçeneği açık veya kapalı yöntemle kesenin taşlarla beraber olarak çıkarılmasıdır. Sadece taşların alınıp kesenin bırakılması gibi bir durum söz konusu değildir. Safra kesesi tabiatı nedeniyle böyle bir operasyona uygun olmayıp alınmış olsa bile taşlar yeniden oluşacaktır. Açık cerrahiye nazaran daha çok laparoskopik cerrahi tercih edilmektedir. Karına açılan 3 veya 4 delikten yerleştirilen el aletleriyle yapılan bu işlemde cerrahiye bağlı yara izi, ameliyat sonrası ağrı ve enfeksiyon riski açık yönteme göre daha azdır. Tedavi edilmeyen safra kesesi taşları büyük ise safra kesesi iltihabına, küçük ise safra kanalına düşerek tıkanma sarılığı ve pankreas iltihabına sebep olur. Her iki durumda da hastaneye yatarak tedavi gerekir. Bu yüzden semptomatik safra kesesi taşlarında mutlak tedavi ameliyattır.

İnsülin tedavisi böbreklerime zarar verir mi? Doç. Dr. Mehmet Fatih Kılıçlı

İ

nsülin tedavisi kesinlikle böbreklere zarar vermez. Şeker hastalığında böbreklere zarar veren kandaki şeker düzeyinin yüksekliğidir. İnsülin bu yüksekliği azaltarak tam tersi böbreklerin daha fazla zarar görmesini engeller. Böbrek yetmezliği olan hastalarda ağızdan alınan ilaçlar kullanılmaz. Bu hastalarda tek tedavi seçeneği insülin olduğu için halk arasında “insüline geçti, böbrekleri iflas etti” gibi bir yanlış anlaşılmaya neden olabilmektedir. Bir kere daha altını çizerek söyleyelim ki insülin böbreklere asla zarar vermez. 29


SORU-CEVAP

DOKTORUNUZ CEVAPLIYOR

Diz kireçlenmesi nasıl tedavi edilir? Yrd. Doç. Dr. Ersin Kuyucu

Bronkoskopi nedir, neden yapılır?

H

alk arasında diz kireçlenmesi diye bilinen durum, bizim artroz dediğimiz esas olarak dizin yaşlanma halidir. Altta yatan trafik kazası, travma, düşme gibi bir neden yoksa genellikle 45 yaşından sonra görülmeye başlar. Yıllar geçtikçe yaşlanma halinin artmasına bağlı ağrı , hareket kısıtlılığı gibi semptomlar da artar. Bu hastalarda ilk yapılması gerekenler kilo verme, diz çevresi kasları güçlendirici egzersizler ve ağrı kesici ilaçlardır. Bunun dışında glukozamin, kondriitin sulfat, protein ekstreleri gibi birçok destekleyici gıda takviyesi de hastalığın evresine göre kullandırılabilir. Eklem rejenerasyonuna katkıda bulunacak PRP ( trombositten zengin plazma) ve kök hücre uygulamaları da son on yılda oldukça tercih edilen diz enjeksiyon yöntemleridir. Hastalığın son aşamasında ise tutulum miktarına göre yarım ve tam eklem yüzü değişimini sağlayan protez ameliyatları uygulanmakta ve hastalar ağrısız bir şekilde günlük yaşamlarına devam etmektedir.

Emziren kadının korunmasına gerek var mıdır? Op. Dr. Yeliz Aykanat

E

mzirme döneminde doğurganlığın azaldığı bilinmektedir. Doğumdan sonra doğurganlığın yeniden kazanılması emzirme süresi, sıklığı ve adetin

30

Uzm. Dr. Mustafa Düger

B

başlaması ile ilgilidir. Yumurtlama ilk adet kanamasını takiben başlar. Emziren annelerde anne sütü 6-8 ay koruyucu olabilir. Ancak anne sütünün koruyucu etkisi annenin bebeği emzirme süresi, sıklığı, bebeğin ek gıda alması gibi faktörlerle değişiklik göstermektedir. Örneğin bebek ek gıda (mama) alıyorsa doğumdan sonra 3. haftadan itibaren korunma yöntemi uygulanmalıdır. Tercih edilecek korunma yöntemi bireyselleştirilmelidir. Lohusalık dönemi sonrası doktor kontrolünde kullanılacak yönteme birlikte karar verilmelidir. Bariyer yöntemler veya hormonal yöntemler ( doğum kontrol hapları, aylık iğneler, üç aylık iğneler, cilt altı implantlar) annenin mevcut tıbbi durumuna göre karar verilip öyle başlanmalıdır. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ronkoskopi; solunum yolları ve akciğerlerin içeriden incelenmesi işlemidir. Bronkoskop ucunda ışık kaynağı ve görüntüyü büyüten kamerası olan ve bir de çalışma kanalından oluşan tüp şeklinde bir alettir, yaklaşık yarım metre uzunluğundadır. Ağız ya da burundan girilerek işlem yapılır, ancak çoğunlukla burundan girilir. İşlem sırasında ses tellerinden geçilerek hava yolları ve akciğerlere ulaşılır. İşlem hem genel anestezi altında hem de bilinçli sedasyon denilen hafif uyutma ile yapılabilir. Yaklaşık yarım saat ila bir saat sürer. Bronkoskopi başta akciğer kanseri ve enfeksiyonları olmak üzere akciğerde kitle yapan her türlü hastalıkta, havayollarına kaçan yabancı cisimlerin çıkarılmasında, akciğerlerin sönmesinde, sebebi bilinmeyen nefes darlığı ve öksürüklerde hem teşhis hem de tedavi amacıyla kullanılır. Tabi çoğunlukla akciğer kanserinde içeriden biyopsi yapılması, enfeksiyonlarda inceleme için balgam ve yıkantı suyu alınması işlemleri de bronkoskopi aracılığıyla yapılır. Bronkoskopinin en önemli komplikasyonu öksürük, boğulma hissi ve birkaç gün göğüs ağrısıdır. Bazen de tahrişe bağlı hafif kan tükürme olabilir. Bunlar genel de hafif ve geçicidir. Ancak teşhis ve tedavide sağladığı faydalar hayati derecede önemlidir.


DOKTORUNUZ CEVAPLIYOR

SORU-CEVAP

gereken şeyler arasındadır. Yine çocuğun odasıyla ilgili yapılacak fiziksel düzenlemelerde de onun görüşünü almak, çalışma masası ya da kütüphane tercihlerini değerlendirmek çocuğun odasını ve eşyalarını sahiplenmesinde yararlı olacaktır. Özellikle ilköğretime yeni başlayacak çocuklar için okulun sadece ders yapılan, ödev verilen bir yer olmadığı yeni arkadaşlar edineceği, farklı oyunlar öğreneceği eğlenceli ve keyifli bir yer olduğu imajı ve bilgilerinin de verilmesi önemlidir. Okulun ilk günü mümkünse anne babanın da çocukla birlikte okula gitmesi çocuğun ilk gün heyecanını paylaşmasını sağlayacaktır. Anne babanın okula ve öğretmene karşı olumlu tutum ve davranışları çocuğun kendisini o ortamda güvende hissetmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda anne babanın olumlu duygu ve düşüncelerini çocuğuyla doğrudan paylaşması ve uygun tavır ve davranışları sergilemesi önemlidir.

Diyetime dikkat etmeme rağmen zayıflayamıyorum, neden?

Bebeğimin dişleri çok geç çıktı, bu normal mi?

Dyt. Nurşah Özet

B

Yrd. Doç. Dr. Berna Kayıkçı

Y

aklaşık olarak 10 ve katlarında kilo verildiğinde kilo verme hızında yavaşlama veya bir süre tamamen durma görülebilir. Bu vücudunuzun kendini koruma içgüdüsü olup paniklemeden diyetinize sadık kalmaya devam etmelisiniz. Bu durum bazen de uzun yıllarca koruduğunuz kilonuza tekrar geri döndüğünüzde yaşanabilir. Öte yandan metabolizmanızın sağlıklı bir şekilde çalışmasını engelleyecek bir sağlık problemine (insülin direnci, demir eksikliği anemisi, D vitamini eksikliği, tiroid bezi ile ilgili hastalıklar, böbrek üstü bezi ile ilgili hastalıklar vb.) sahip olabilirsiniz. Bu yüzden bir iç hastalıkları veya endokrin uzmanına başvurmanız gerekebilir. Ayrıca uykusuzluk ve yüksek stres düzeyi kilo verme hızınızı tahmininizden daha fazla yavaşlatabilir, hatta zaman zaman durdurabilir. Böyle bir dönemden geçiyorsanız, kilo verme konusunda beklentinizi yüksek tutmamanızda yarar var. Uzun yıllar diyet yapıp sürekli kilo alıp veren kişilerin ve metabolizmanın sağlıklı çalışmasını bozan hatalı popüler diyet uygulayanların da zamanla kilo verme hızlarında yavaşlama olabilmektedir. O yüzden diyetisyen takibinde diyet yapmakta her zaman yarar vardır.

Çocuğumu ilk okul gününe nasıl hazırlamalıyım?

ebekler genellikle 6 ile 8’inci aylar arasında ilk dişlerini çıkartırlar. Ancak bu zaman aralığı kesin değildir. İlk dişler 6 aydan önce çıkabildiği gibi, dişlerin çıkması bir yaşından sonraya kadar sarkabilir. Diş çıkarmada gecikme büyüme geriliğinin bir ifadesi değildir ve özel bir tedaviyi gerektirmez. Dişi çıkmayan çocuğa D vitamini verilmesinin yararı yoktur aksine fazla doz kullanılırsa da zararı olabilir. Diş çıkarmadaki gecikme daha çok kalıtımsal özelliklere bağlıdır. Bu yüzden siz ya da eşiniz ilk dişlerinizi geç çıkardıysanız, bebebeğinizde de bu durum görülebilir.

Doç. Dr. Arzu Yükselen

O

kula hazırlık bir süreçtir. Çocuğa artık okula gideceği yavaş yavaş farkındalık kazandırılarak anlatılmalı,varsa ağabeyi ya da ablasının, kuzen ya da arkadaşlarının da okula gittiği ya da gideceğinden gittiğinden söz edilerek okul yaşantısı ile ilgili olarak kendisi dışında başka çocukların da benzer şeyler yaşadığı anlatılabilir. Okul açılmadan öncesinde okulun seçilmesi, çocuğun seçilen okula götürülmesi, mümkünse öğretmeniyle tanıştırılması yararlı olabilir. Okulla ilgili alışverişlerin çocukla birlikte yapılması gereklidir. Çocuğa okul yaşantısı ile ilgili olumlu anılarımızı anlatmak, heyecanımızı paylaşmak anne babalar olarak yapmamız SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

31


Saçlarınıza yeniden kavuşun TEK SEANSTA, MAKSİMUM SAYIDA CANLI SAÇ KÖKÜ NAKLİ


ESTETİK BURUN AMELİYATI RİNOPLASTİ



Yeni bir hayat Dünyada ve ülkemizde organ nakli bekleyen hasta sayısı gün geçtikçe artıyor. Hastalar ve onların yakınları yeni bir hayata ‘yeniden ve hep birlikte’ merhaba diyebilmek için organ nakli listesinden gelecek ümitli haberi bekliyorlar. Siz de organlarınızı bağışlayarak, birileri için umudun adı olabilirsiniz...


ORGAN NAKLİ

YENİ BİR HAYAT

Bağışla ki yaşasın ESİN GÜLKAYA ANIK

Ne yazık ki ülkemizde organ bağışı konusunda yeterli bilinç bulunmuyor. Yaklaşık 2 bin 2000 hasta bekleme listesinde organ beklerken bağış oranları milyon nüfus başına 7.2 civarındadır.

36

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

ORGAN NAKLİ

gerisinde bulunmaktayız. Ülkemizde yaklaşık 2 bin 2000 hasta bekleme listesinde beklemektedir ve her yıl bu sayı artmaktadır. Ayrıca yaşaması sadece kadavra organ bağışına bağlı olan kalp yetmezliği gibi hastalar organ bulunamadığı için bekleme listesinde vefat etmektedirler. Ülkemizde 2002 yılında organ bağış oranı milyon nüfus başına 1,7 iken tüm toplumu bilinçlendirme çabalarına karşın 2016 yılında ancak 7,2’ye yükselmiştir. İspanya’da ise organ bağış oranı milyonda 40-45’tir.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Karaciğer

Kalp

Akciğer

İnce bağırsak

Pankreas

KADAVRADAN YAPILAN NAKİL SAYILARI

Böbrek

ORGAN BEKLERKEN ÖLENLER VAR 2008 yılında ‘Ulusal Organ Bekleme Listesi Programı’ kurulmuştur, ilk olarak böbrek nakli bekleyen hastalara kadavra organ dağıtımı bu sistem

üzerinden başlatılmıştır. 2010 yılı şubat ayından itibaren ise tüm organların bu sistem üzerinden dağıtımı sağlanmış, ayrıca tüm canlı vericili nakillerin de sisteme kaydı zorunlu hale getirilmiş, vericilerin ve nakledilen organların takibi sağlanmıştır. En son güncel haliyle tüm organ ve doku nakli bekleyen hastaların listeleri, nakil uygunlukları, canlı kadavra nakil kaydı ve nakil sonrası güncel durumu bu sistem üzerinden takip edilmektedir. Ülke genelinde koordinasyonun sağlıklı ve adaletli işleyebilmesi için, Türkiye 9 bölgeye ayrılmıştır. Herhangi bir hastanede beyin ölümü ve organ bağışı gerçekleştiğinde Sağlık Bakanlığı Ulusal Koordinasyon Merkezi hızlıca ülke genelinde nakil beklemekte olan hastalardan aciliyet ve organ uyumuna göre en uygun hastaya takılmasını sağlamaktadır. Bölgeler arasında organın ulaştırılabilmesi için bakanlık tarafından 2 bin 832 kara ambulansı, 3 uçak ambulans ve on yedi ambulans helikopter lojistiği sağlanmıştır. 2013 nisan ayından itibaren organ bağışında bulunan bilgilerinin kayıt altına alındığı ‘Türkiye Organ Bağışı Bilgi Sistemi’ programı devreye sokulmuştur. Tüm organ bağışçılarının kayıtlarının toplandığı bu merkezi sisteme sadece yetkili kişiler tarafından ulaşılabilmektedir. 2016 yılında seksen bir ilde toplam organ bağış sistemine 75 bin 790 kişinin organ bağış kaydı yapılmıştır. Ama maalesef organ bağışında toplum bilincimiz yeterli seviyeye gelmediği için organ nakli yapan diğer ülkelerin çok

Yıllar

Ü

lkemizde organ nakli aktivitesinin başlaması 60’lı yılların sonu ile 70’li yılların başına dayanır. Türkiye’de ilk organ nakli 1968 yılında yapılan kalp nakli ile gerçekleştirilmiştir. İlk canlı nakil ise böbrek nakli ile 1975 yılında anneden oğluna yapılarak gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık 60 yıllık organ nakil sürecinde çok ciddi çalışmalar ve dünya çapında yarışacak düzeye gelmemizi sağlayacak yatırımlar yapılmıştır. 1979 yılında 2238 sayılı ‘Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ yürürlüğe girmiştir. 2000 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi (UKS) kurulmuş ve organ dağıtım sistemi başlamıştır. Sistem tarafından 2016 yılında bin 269 organ dağıtımı yapılmıştır (kalp, karaciğer, bağırsak, böbrek, pankreas, kalp kapağı, akciğer). 2002 yılında ülkemizde sadece toplam yirmi üç adet böbrek nakli merkezi, on beş adet karaciğer nakil merkezi bulunmaktaydı. Şuanda ülke genelinde toplamda 152 nakil merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerden sadece yirmi altı tane böbrek nakil merkezi İstanbul’da bulunmaktadır. Yine 2002 yılında beyin ölümü bildirimlerinin sayısı 148 iken, 2016 yılında bin 988 beyin ölümü bildirimi yapılmıştır ve kadavradan organ nakli sayısı artmıştır.

CANLI ORGAN NAKLİNDE İLK SIRADAYIZ Ülkemiz canlı organ naklinde ise dünyada ilk sırada bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler de organ nakillerin %20’si bizim ülkemizde ise %80’i canlı nakildir. Ülkemizde 2016 yılında bin 147 kadavra organ nakline karşın 3 bin 405 canlıdan organ nakli yapılmıştır. Sadece 2 bin 534 canlı böbrek nakli yapılmıştır ki bu sayı tüm gelişmiş Avrupa ülkelerinden çok daha fazladır. Görülmektedir ki hem sayısal olarak hem de yapılan nakillerin başarısı açısından birçok ülkeye göre çok çok ilerdeyiz. Diğer ülkelerden organ nakli konusundaki deneyimlerimizden yararlanmak üzere pek çok hekim ve nakil olmak için gelen pek çok hasta bulunmaktadır. Ancak bu başarı canlı nakillerle sağlanmış bir başarıdır. Ülkemizde organ nakli için gerekli tüm lojistik kaynak, nakil merkezi, alnında uzmanlaşmış profesyonel insan gücü, güçlü, etkin ve gelişmiş bir sistem bulunmaktadır. Bu sistemde en önemli eksik kadavra organ bağışlarıdır. Hayatı kadavra organ bağışına bağlı olan kalp, akciğer, pankreas ve ince bağırsak yetmezliği olan hastalar için nakil sayılarını en az canlı nakiller kadar arttırmamız gerekmektedir.

2002

189

82

20

0

1

0

2016

780

388

68

22

5

6

37


ORGAN NAKLİ

YENİ BİR HAYAT

Deneyimli bir hastaneyiz Organ nakli her hastanede yapılmaz, daha doğrusu yapılamaz. Organ nakli ameliyatları ancak Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış merkezlerde, bu konuda özel yetişmiş ve yeterliliği onaylanmış cerrahlar tarafından gerçekleştirilebilir.

38

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

O

rgan yetmezlikleri; dil, din, ırk, cinsiyet, millet, zenginlik ayrımı olmadan herkesin yakalanabileceği amansız hastalıklardır. Dünyada ve ülkemizde de her yıl binlerce kişi organ yetmezliğinden hayatını kaybetmekte, sadece hastalar değil onların aileleri de tüm yaşantılarını altüst eden bu hastalıkla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Aslında bu hastalıkların kesin ve belki de tek gerçek tedavi yöntemi organ naklidir. Organ nakli bazı hastaların yaşamak için tek şansı iken, bazı hastalar için ise daha uzun ve daha kaliteli bir yaşam demektir. Ancak bu işlemin yapılabilmesi için hastaya nakledilebilecek, bağışlanmış, sağlıklı bir organ ve bu komplike tedavi yönteminin gerçekleştirilebileceği bu konuda özel donanım, tecrübe ve yeterliliğe sahip bir organ nakli merkezine ihtiyaç vardır. Organ nakli her hastanede yapılmaz, daha doğrusu yapılamaz. Sağlık Bakanlığı ülke ihtiyaçları doğrultusunda hangi bölgelerde organ nakli merkezi kurulması gerektiğini belirler. Bu bölgelerde yer alan ve gereken tüm şartları bünyesinde bulunduran tam teşekküllü hastanelerin başvuruları, yine Sağlık Bakanlığı tarafınca değerlendirilir. Bu arada ameliyatı gerçekleştirecek organ nakli cerrahları için de benzer bir değerlendirme söz konusudur. Organ nakli ameliyatları ancak Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış merkezlerde, bu konuda özel yetişmiş ve yeterliliği onaylanmış cerrahlar tarafından gerçekleştirilebilir. Nakil gerçekleştikten

sonra da merkezler ve hekimler, yapılan ameliyatlar, sonuçları, yasal ve etik kurallara uygunlukları gibi başlıklar altında bakanlık tarafınca sürekli ve çok sıkı bir denetim ve değerlendirmeye tabi tutulurlar. Organ nakli süreci, hastanın nakil için hazırlanmasından başlayıp, ameliyatını ve ameliyat sonrası yaşam boyu takibini kapsar ve başarılı sonuçlar elde edilmesi için ekip çalışması şarttır. YURT DIŞINDAN DA HASTALAR GELİYOR Ülkemizde, kendilerine bağışlanacak bir organ ile hayata tutunmayı, yaşamlarına devam edebilmeyi bekleyen on binlerce hastaya bu üst düzey sağlık hizmetini sunabilmek amacı ile, Türkiye’nin en iyi, en yüksek teknolojisine sahip hastanelerinden biri olan Medipol Üniversitesi Hastanesi bünyesinde, Türkiye’nin karaciğer ve böbrek nakillerinde en deneyimli organ nakli ekiplerinden biri ile Organ Nakli Merkezi 3 yıl önce kuruldu. Hastanemizde, sadece erişkin hastalarda değil, çok daha özel tecrübe gerektiren, yeni doğan döneminden itibaren tüm çocuk hastalarda da karaciğer ve böbrek nakli alanlarında hizmet vermektedir. Hastanemiz bu özellikleri ile kısa sürede sadece Türk vatandaşları için değil, yurtdışından ülkemize iyi sağlık hizmeti almak ve organ nakli olmak için gelen yabancı hastaların da tercih ettiği bir merkez konumuna gelmiştir. Başarının anahtarı daha önce de belirtildiği gibi ekip çalışmasıdır, bu ekipte cerrahların yanında, pediatrik ve erişkin nefroloji, pediatrik ve erişkin SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ORGAN NAKLİ

gastroenteroloji, anestezi, radyoloji, girişimsel radyoloji, yoğun bakım, immünoloji doğrudan yer almakta, diğer branşlar da ihtiyaç durumlarında tam destek sağlamaktadır. Son derece özverili bir çalışma anlayışını gerektiren bu uygulamada hekimlerin yanında hemşirelerin, teknisyenlerin ve yardımcı sağlık personelinin de hastalar için ölümle yaşam arasındaki sınırı belirleyen bu ameliyat ve tedavi sürecinde, yaptıkları işin bilincinde olması, severek, isteyerek, bıkmadan ekip çalışmasının içinde yer alması başarıyı kesin olarak doğrudan etkileyen faktörlerdir. MERKEZİMİZDE 3 YILDA 300 NAKİL YAPILDI Merkezimizde bu 3 yıllık süreç içerisinde yaklaşık 300 organ nakli gerçekleştirilmiş olup karaciğer nakillerinde tüm canlı donörden yapılan ameliyatların %46’sını, böbrekte ise %27’sini yurtdışından ülkemize gelerek merkezimizi tercih eden yabancı hastalar oluşturmuştur. Bu hastaların çoğunluğu Libya, Makedonya, Gürcistan gibi yakın komşuluğumuzda yer alan ülkelerden gelmiş olmasına karşılık Almanya, Hindistan gibi daha uzak ülke vatandaşları da ülkemizi ve merkezimizi tercih etmiştir. Organ nakli merkezimizde bu süreçte otuz biri karaciğer, on üçü böbrek olmak üzere toplam kırk dört çocuk hastaya nakil işlemi gerçekleştirilmiş olup bu hastaların da yirmisi yurt dışı hastalarımızdır. Çocuklarda ve hatta küçük bebeklerde de, karaciğer nakli bazı hastalıklar için tek tedavi yöntemidir.

39


ORGAN NAKLİ

Özellikle doğuştan safra yollarının gelişmediği ya da karaciğerin bazı yaşamsal fonksiyonlarını yerine getiremediği genetik hastalıklarda, yeni doğan döneminden itibaren karaciğer nakli gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde organ bağışının son derece yetersiz olması gerçeği çocuk hastalar söz konusu olduğunda daha da çarpıcı hale gelmektedir. Karaciğer nakli veya diğer organ nakillerini bekleyen bebekler ve çocukların ölüm sonrası bağışlanan bir organ ile yaşama tutunma şansları yok denilecek kadar azdır. İşte bu nedenle, çocuk hastaların karaciğer nakillerinde hemen her zaman canlı vericili nakil ameliyatları gerçekleştirilmekte, vericiler genellikle anne ya da biraz daha az oranda baba olmaktadır. ETİK DEĞERLERDEN ÖDÜN VERMEDEN... Oldukça yüksek riskli ve karaciğer kanserli pek çok hastanın da ameliyat edildiği Organ Nakli Merkezi’nde, dünyanın en gelişmiş merkezlerinin sonuçlarına 40

YENİ BİR HAYAT

eşdeğer, karaciğer nakillerinde yüzde 86, böbrek nakillerinde ise yüzde yüzlük başarı oranları sağlanmıştır. Günümüzde ülkemizde hizmet veren çok sayıda organ nakli merkezi bulunmasına karşılık, sadece Türkiye’de değil, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de aslında organ nakli ile tedavisi mümkün olan kronik organ hastalıkları nedeni ile maalesef hastalar yaşamlarını kaybetmektedir. Gelinen nokta, eskisi ile kıyaslanamayacak düzeyde de olsa, özellikle organ bağış oranları olması gerekenin çok altında, ülkemizin bazı bölgelerinde ise bu oranlar kabul edilemeyecek düzeyde düşüktür. Bu nedenlerle Medipol Üniversitesi Organ Nakli Merkezi, tıbbi tedaviyi uygulamanın dışında sosyal sorumluluklarını da yerine getirmek zorunda olduğunun bilinci ile, bıkmadan, usanmadan, halkı, hastaları hatta diğer alanlarda çalışan sağlık personelini bilgilendirmeye, konunun önemini her ortamda vurgulamaya ve gündemden düşmemesini sağlamaya SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Organ naklinde başarının anahtarı; ekip çalışmasıdır. Bu ekipte cerrahların yanı sıra alanında uzman pediatrik ve erişkin nefroloji, pediatrik ve erişkin gastroenteroloji, anestezi, radyoloji, girişimsel radyoloji, yoğun bakım, immünoloji doğrudan yer almakta, diğer branşlar da ihtiyaç durumlarında tam destek sağlamaktadır. çalışıyoruz. Bunu yaparken asla ödün verilmemesi gereken nokta ise etik değerlerdir. Özellikle canlı donörlerin kullanıldığı organ nakillerinde, tamamen sağlıklı, hiçbir tıbbi sorunu olmayan kişiler, böbreklerinden biri ya da karaciğerlerinin bir kısmı çıkarılmak üzere ameliyata alınmaktadır. Bu ameliyatlarda birinci amaç donör sağlığının asla riske atılmaması olmalı, bunun dışında suistimale açık bir konu olması nedeniyle etik ve hukuki kurallardan da asla taviz verilmemelidir.


YENİ BİR HAYAT

AKILLI TEKNOLOJİLER

Nakillerde cerrahi robot devrede Neden robotik cerrahi? Laparoskopik cerrahiye üstünlüğü nedir? Hastaya büyük bir kesi yapmadan sadece 3-4, çapları 0,5-1 cm olan ufak kesi, bir kamera ve birkaç cerrahi alet çubuğu sayesinde, ameliyat sonrası iyileşme ve normal yaşama dönme daha hızlı ve kolay olmaktadır. 3 boyutlu olması laparoskopiye göre ciddi avantaj sağlar. Ek olarak açık cerrahide cerrah ve aletlere bağlı olabilecek titreme ve aletlerin çevreye vereceği zararları en aza indirir. Ameliyat süresi ne kadardır? Organ naklinde hemen hemen açık cerrahi ile aynı sürelerde ameliyatlar sonlanmaktadır. Ameliyat sonrası iyileşme süresi ne kadardır? Açık cerrahiye göre iyileşme süresi daha hızlıdır. Donör nefrektomi sonrası ortalama hastanede kalış süresi 1-2 gündür.

Ameliyata bağlı iz kalır mı? Robotik cerrahide robot kollarının karın içine girmesi için yapılan kesiler ortalama 0,5-1 cm arasında değişir. Buna bağlı olarak ameliyat sonrası bıraktığı iz son derece azdır. Robotik cerrahinin sağladığı avantajlar nelerdir? Robotik cerrahi özetle; daha kısa iyileşme süresi, daha az ağrı ve buna bağlı olarak daha az ağrı kesici ihtiyacı, daha küçük kesiler ve buna bağlı olarak daha az yara izi ve kozmetik üstünlük, hastanede kalış süresinin kısalması, günlük aktivitelere daha hızlı dönüş, kan nakli ihtiyacında ve enfeksiyon riskinde azalma ve daha az komplikasyon oranı ile sonuçlanan avantajlar sağlar.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

41


ORGAN NAKLİ

YENİ BİR HAYAT

10 soruda organ bağışı D O Ç . D R . M U R AT D AY A N G AÇ

Organ bağışı yüzlerce insanın sağlığına kavuşmasında hayati bir öneme sahip. Peki kimler organ bağışında bulunabilir, şartları nelerdir? İşte 10 soruda organ bağışı hakkında merak edilenler...

42

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ORGAN NAKLİ

1. Organ bağışı nedir?

yapılan kesi ile karın ameliyatları sırasında kullanılan kesinin birleşimi şeklinde olup, ameliyat sonrası göğüs ve karın boşluğunun ve cildin kapatılma işlemi, hayatta olan bir kişininki kadar büyük bir titizlikle yapılır. Bu nedenle cenazenin bütünlüğünde bir bozulma olması söz konusu değildir.

Organ bağışı, kişinin hayatta iken ve kendi iradesiyle, doku ve organlarının bir kısmının veya tamamının, tıbben yaşamı sona erdikten sonra başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesidir.

8. Organ bağışında bulunan kişi bundan vazgeçebilir mi?

2. Kimler organ bağışında bulunabilir?

Bir kimse, sağlığında organ bağışına karşı olduğunu belirtmişse, ölümünden sonra hiçbir şekilde organ ve dokuları alınamaz. Organ bağışında bulunup, daha sonra vazgeçen bir kişinin, organ bağışı kartını taşımayı bırakması ve bu kararını ailesine bildirmesi yeterlidir.

2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun” uyarınca, 18 yaşını doldurmuş, akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışında bulunabilir.

9. Organ bağışında bulunurken tüm organlarımı bağışlamak zorunda mıyım?

3. Hangi organ ve dokular bağışlanabilir? Ülkemizde kalp, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer ve ince barsak ile organ nakli; kalp kapağı, kornea, kemik, kas dokusu, kıkırdak, tendon, yüz ve saçlı deri, kol ve bacak, üst solunum yolu ve üst sindirim yolu ile doku nakli gerçekleştirilebilmektedir.

4. Organ bağışı nerede ve nasıl yapılır? Organ bağışında bulunmak isteyenler, il sağlık müdürlükleri, devlet ve üniversite hastaneleri, organ nakli yapılan merkezler, toplum sağlığı merkezleri ve organ nakliyle ilgili dernek ve kuruluşlara başvurarak, ‘beyin ölümü’ gerçekleşmesi halinde organlarını bağışladığına dair bir belgeyi, iki tanık önünde doldurup organ bağış kartı alabilir.

5. Organ bağışından faydalanacak kişi nasıl seçilir? Organ bağışında bulunmuş olan kişinin hangi organ ve dokularının kullanılacağına ve bunlardan kimlerin faydalanacağına, Ulusal Organ Nakli Koordinasyon Merkezi karar vermektedir. Organ nakli yapılacak

kişiler, ulusal bekleme listesinde kayıtlı bulunan hastalar arasından ve tıbbi durumuna göre bekleme listesindeki, durumu en acil olan veya en yüksek puana sahip hastalar arasından seçilmektedir.

6. Bağışlanan organların para ile başkasına satılması mümkün müdür? Organ bağışı ile ilgili bütün aşamalar, Ulusal Organ Koordinasyon Merkezi tarafından denetlenmektedir. Ayrıca, ilgili bütün süreçler, geriye dönük olarak da tekrar denetimden geçmektedir. Bu nedenle bağışlanan organların para ile başkasına satılması mümkün değildir.

7. Organ bağışında bulunan kişinin ameliyatında cenazenin bütünlüğü bozulur mu? Organ bağışında bulunan bir kişinin organlarının çıkarımı, ilgili alanda uzman olan cerrahlar tarafından yapılan bir ameliyat ile gerçekleştirilir. Ameliyat izi, bypass ameliyatı sırasında göğüs kemiği boyunca SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Bağışlanabilecek organ ve dokuların listesi, organ ve doku bağış kartının arkasında yer almaktadır. Bu organ ve dokuların tamamının veya bir kısmının bağışlanması mümkündür.

10. Sağlık sorunum olduğunda üzerimde organ nakli kartı bulunursa bir sorun çıkar diye tedirgin oluyorum. Bu endişemde haklı mıyım? Bu konuda endişe etmenize hiç gerek yok. Çünkü hayattayken karşılaşacağınız herhangi bir sağlık sorununda, organ nakli bağış kartınızın olup olmamasının, tedavi süreçlerinizi etkilemesi mümkün değildir. Organ nakli bağış kartı, sadece ‘beyin ölümünün’ gerçekleşmesi halinde, ailenizin, sizin hayattayken organlarınızın bağışlanmasını vasiyet ettiğinizi bilmelerini sağlayan bir belgedir. Bir kimse, sağlığında organ bağışında bulunmuş olsa bile, beyin ölümü gerçekleşmesi halinde sırasıyla eşi, reşit çocukları, anne veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakati olmaksızın organ ve dokuları alınmamaktadır. 43


ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

YENİ BİR HAYAT

BEYİN ÖLÜMÜ

Geri dönüş yok YRD. DOÇ. DR. BURCU HIZARCI

Organ bağışı konusunda kritik bir öneme sahip olan beyin ölümü tıbbi olarak ölüm sayılır. Beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın hayata dönme şansı yoktur.

44

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

O

rgan bağışında, insanların kafasına takılan temel meselelerden biridir beyin ölümü. Bitkisel hayat veya koma ile karıştırılan beyin ölümünde, beyin sapı denilen özel beyin bölgesinin fonksiyonları geri dönülmez şekilde yok olur. Beyin ölümü nedir? Beyin ölümü; tüm beyin, beyincik ve hayati merkezlerin yer aldığı beyin sapı denilen özel beyin bölgesinin fonksiyonlarının geri dönülmez şekilde yok olması durumudur. Beyin ölümü, tıbbi olarak ölümü ifade eder. Beyin ölümünün geliştiği durumda kalp, böbrekler, akciğer ve karaciğer solunum ve ileri yaşam desteği yapılması durumunda kısıtlı bir süre daha fonksiyon göstermeye devam eder. Ancak bu desteklerin durdurulması durumunda bir süre sonra tüm organ fonksiyonları kaybedilir. Bu nedenle beyin ölümünün tanınması ve tanımlanması çok önemli bir süreçtir. Bu kritik sürecin doğru yönetilmesi için beyin ölümü tanısının doğru, eksiksiz ve zamanında konulması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada dikkat çekilecek bir önemli husus, beyin ölümü kararını vermenin tüm eğitimini ve yaşamını insan sağlığına adamış hekimlerin en zor görevlerinden birisi olduğudur. Beyin ölümü ve bitkisel hayat- koma aynı anlama mı gelmektedir? Beyin ölümü, bitkisel hayat veya koma tanımlamaları ile aynı anlama gelmemektedir. Bitkisel hayat ve koma durumlarında beyin sapı fonksiyonları devam etmektedir. Hastanın solunumu ve diğer organ fonksiyonları hala beynin kontrolü altındadır. Ancak beyin ölümünde, beyin artık fonksiyon göstermemektedir. Beyin ölümü, tıbbi olarak ölümdür ve deklare edildikten sonra geri dönüşü yoktur. ‘Öldüyse neden kalbi hala atıyor?’ sorusu ile sıkça karşılaşabiliriz. Beyin fonksiyon göstermese de solunum ve yaşam desteği sağlandığı sürece kısıtlı bir zaman dilimi boyunca kalp atmaya devam eder. Ancak beyin ölümü süreci geri dönüşümsüz olduğu için bir süre sonra kalp duracak ve diğer tüm organlarda fonksiyonlarını kaybedecektir.

Hangi durumlarda beyin ölümü gerçekleşebilir? Beyin ölümü; travma ve bazı hastalıkların yaşamın sonlanma sürecindeki en son dönemidir. Tüm dünyada erişkinde beyin ölümü nedenlerine bakıldığında, değişen oranlarda olmak üzere travmatik beyin hasarı (trafik kazaları, yüksekten düşmeler, darp ve ateşli silah yaralanmaları), beyin zarları arasına veya beyin dokusu içine olan kanamalar, ilk sıralarda yer almaktadır. Daha az sıklıkla hızlı ve kötü seyirli beyin iltihabı (bakteriyel menenjit) ve ani kalp durması sonrası beynin oksijensiz kalması diğer beyin ölümü nedenlerindendir. Çocuklarda ise motorlu araç kazaları, solunum yolunun tıkanması (yabancı cisim, çarpma v.b.) ve şiddete maruz kalma (batı ülkelerinde) ilk sıralarda görülmektedir. Beyin ölümü tanısı nasıl konulur? Beyin ölümü tanısının konulabilmesi için 3 temel koşul vardır: 1. Hastalığın sebebinin ne olduğu mutlaka bilinmeli ve uygulanan tüm tedavi yöntemlerine rağmen geri dönüş belirtileri görülmemiş olmamalıdır. 2. Beyin ölümü ile karışabilecek ya da beyin ölümünü taklit edebilecek geri dönebilen bazı hastalıklar ve zehirlenmeler, ilaç alımları ayırıcı tanıda gözönünde bulundurulmalı, bu tip hastalıkların olmadığı ispat edilmelidir. 3. Klinik olarak beyin ölümü tanısının konulabilmesi için de ayrıca üç ana kriter sağlanmış olmalıdır. a) Derin ve geri dönüşü olmayan koma. Bu tam bir yanıtsızlık halidir ve hasta hiçbir şekilde uyandırılamaz. b) Beyin sapı dediğimiz özel yaşamsal bölgenin kendisine özgü fonksiyonlarının test edildiği reflekslerin (okulosefalik ve okulovestibuler refleks, kornea refleksi, öksürme ve öğürme refleksi gibi) tümünün kaybolması gereklidir. Klinik muayene ile bu reflekslerin olmadığı belirlenmelidir. c) Solunum yokluğu (apne) testi. Bu test anestezi ve reanimasyon uzmanlarınca gerçekleştirilir ve sonucunda solunum merkezinin tamamen fonksiyonunu kaybettiği yani solunum cihazı olmaksızın kesinlikle ve hiçbir zaman soluyamayacağı anlaşılır. Beyin ölümü tanısı klinikten yola

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

çıkılarak şüphelenildiğinde yapılan fizik muayene, beyin sapı refleksleri ve apne testi ile konulur. Organ ve doku nakli hizmetleri yönetmeliğinin 01.02.2012’de resmi gazetede yayınlanan maddelerine göre konulan tanı yeni doğanlarda, çocuklarda ve erişkin hastalarda farklılık göstermekle birlikte beyinde kan akımının yokluğunu gösteren EEG, doppler ultrasonografi, anjiografi veya SPECT gibi yardımcı testlerden biri ile desteklenmelidir. Tanı konulduktan sonra nörolog veya beyin cerrahı, biri de anesteziyoloji ve reanimasyon veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliği ile karar verilerek beyin ölümü onaylanır ve beyin ölümünü bildiren tutanak tutulur. Sonrasında beyin ölümü, hastayı takip eden hekimlerce hasta yakınlarına bildirilir. Beyin ölümü sonrası organ nakli için organların alınması nasıl gerçekleşir? Beyin ölümü tanısı konulduktan sonra hastanın tıbbi, geri dönüşümsüz ve yasal olarak öldüğü andan, kalbin durduğu ana kadar olan bu dönem, organ bağışı ile başka insanlar umut olunabilecek bir süreçtir. Bağışlanan her organ, yapılan her nakil kurtarılan bir hayat, kazandırılmış bir ömür demektir. Bu noktada ailelerin, yakınların bu durumu algılaması ve diğer insanlar için ışık olabilecek organ bağışı seçeneği hakkında bir karara varmaları önemlidir. Aileye bildirimi takiben beyin ölümü, organ nakli koordinatörü tarafından 2000 yılında kurulan ‘Ulusal Koordinasyon Sistemi’ne bildirilir. Aile organ bağışını onaylıyor ise Sağlık Bakanlığı tarafından organların hangi hastanelerde bekleyen hastalara nakledileceğine karar verilir. İlgili ekipler tarafından organlar nakledilmek üzere kişiden alınır. Özetle beyin ölümü tanı süreci, tanının kesinleşmesi, sonrasında aileye bildirim ve organ nakli süreciyle çok özellikli bir durumdur. Ölüm ve başka hayatlara umudun içiçe olduğu bu zorlu tablonun iyi anlaşılması, zamanında tanı konulması ve tıbbi olarak bu sürecin çok iyi bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.

45


NEFROLOJİ

46

YENİ BİR HAYAT

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

NEFROLOJİ

Nakil ile ömürler uzuyor YRD. DOÇ. DR. ABDULLAH ŞUMNU

Böbrek nakli, ileri aşama kronik böbrek yetmezliklerinde tüm dünyada kabul gören en ideal tedavi yöntemidir. Nakil sonucunda beklenen ömür diyalize göre ortalama 2 kat uzamış olur.

B

öbreklerimiz belimizin arka duvarında sağlı-sollu yerleşmiş olan, kuru fasulye şeklinde 125150 gram ağırlığındaki organlarımızdır. Küçüklüğü ile ters orantılı çok sayıda işlevi yerine getirirler. Vücudun süzgeçleri olan böbrekler kanı zehirli maddelerden temizleyerek idrarı oluşturur. Su ve mineral dengesini sağlar. Kan ve D vitamini üretimine yardım ederler. Tansiyon dengesinde önemli etkileri vardır. Birçok hayati fonksiyona hizmet eden böbreklerimizi korumak sağlığımız için çok önemlidir. Farklı nedenlerle böbreklerimizin çalışmasında geriye dönüşü mümkün olmayan azalma olabilir. Buna ‘kronik böbrek yetmezliği’ denilir. Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, ciddi idrar yolu iltihapları, tedavisiz kalan böbrek taşları, protein kaçağı ve nefrit denilen bağışıklık sistemi hastalıkları, uzun süreli böbreğe zarar veren ilaç kullanımı (özellikle ağrı kesiciler ve antibiyotiklerin bilinçsiz kullanımı) kronik böbrek yetmezliğine neden olabilir. Ayrıca böbrekte ve idrar yollarında doğumsal problemler nedeniyle bu hastalık çocukluk yaşlarında da ortaya çıkabilir. Kronik böbrek yetmezliği geriye dönüşümsüz ve ilerleyici bir hastalık olduğundan; hastalık ortaya çıkmadan böbreklerimizi koruyucu önlemler almamız gerekmektedir. Peki, kronik böbrek yetmezliğinden nasıl korunabiliriz? Bilinçsiz ilaç kullanımından

uzak durmak, böbrek hastalıklarının en sık sebepleri olan şeker hastalığı ve yüksek tansiyon gelişimini geciktirmek için sağlıklı beslenmek ve egzersiz yapmak ilk basamaklardır. Şeker hastalığı veya yüksek tansiyon teşhisinin koyulması ile beraber ilk andan itibaren bu hastalıklar ile ilgili hekimlerin kontrollerine girmek ve önerilere harfiyen uymak hem bu hastalıkların ilerlemesini hem de bu hastalıklar sonucu gelişebilecek böbrek yetmezliğinin başlamasını önleyecek ya da geciktirecektir. Her şeye rağmen kronik böbrek yetmezliği gelişen hastalar ise iç hastalıkları ve nefroloji hekimlerinin desteği altında disiplinli bir takip ve tedavi ile kalan böbrek fonksiyonlarını olabildiğince uzun bir süre korumaya çalışmalıdırlar. Her iki böbreğin çalışması yüzde 15’in altına düştüğünde yani böbrek yetmezliği en ileri aşamaya geldiğinde artık hekim ve hastanın böbreklerimizin yapamadığı işleri yapacak yeni bir tedavi üzerine konuşma vakti gelmiştir. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

DİYALİZ BAĞIMLILIĞINA SON! Böbrek yetmezliği olan hastaların diyaliz gibi hayat kurtarıcı bir tedavi seçeneği vardır. Diyaliz yöntemi hemodiyaliz (makine diyalizi) ve periton diyalizi (karın diyalizi) olarak 2 şekilde uygulanmaktadır. Her iki uygulama ile böbreğin yetmezlik nedeniyle atamadığı atıklar vücudumuzdan uzaklaştırılır. Bir diğer tedavi yöntemi olan böbrek nakli ileri aşama böbrek yetmezliğinin tüm dünyada kabul gören en ideal tedavi yöntemidir. Nakledilen böbrek; makine diyalizinin haftada 3 gün yaptığı atık madde temizleme işini tıpkı hastanın eski sağlıklı böbrekleri gibi her dakika her saniye yapmaktadır. Böylece diyaliz esnasındaki olumsuz etkiler ortadan kalkarak, kişiler hastalık öncesindeki sağlıklı durumuna benzer bir hayat tarzı sürme imkanına kavuşmaktadır. Hastaların diyaliz bağımlığı ortadan kalkmakta, yaşam konforu artmakta, sosyal hayatlarında çok anlamlı bir düzelme ortaya çıkmakta ve daha rahat iş imkanı bulmaktadırlar. Nakil ile iştahsızlık ve kronik halsizlik gibi şikayetler ortadan kalkar. Cinsel fonksiyonlarda düzelme olur ve kadın hastalarda çocuk sahibi olabilme imkanı yeniden oluşur. Her şeyden önce beklenen ömür diyalize göre ortalama 2-2.5 kat uzar. 47


NEFROLOJİ

YENİ BİR HAYAT

şartlarda ameliyat gerçekleştirilir. Genellikle böbrek hemen çalışmaya başlar ve nakledilen böbreğin ömrü kadavradan yapılan nakillere göre daha uzundur. Böbrek nakli sonrası ilaç kullanılır mı? Nakledilen böbreği vücudumuz yabancı kabul ettiği için ona karşı bağışıklık sistemi hücrelerini göndermektedir. Bu yüzden bağışıklık sistemini baskılamak için ömür boyu ilaç kullanmak gerekir. İlerleyen yıllarla beraber ilaç sayısı veya dozları genellikle düşmektedir.

Doku uyumu avantajdır Diyaliz tedavisine başlanmadan böbrek nakli olunabilir mi? Böbrek nakli için uygun olarak değerlendirilen adaylarda diyaliz ihtiyacı ortaya çıktığında diyalize girmeden böbrek nakli gerçekleştirilmesi bir alternatiftir. Yani böbreklerimizin çalışma gücü yüzde 15’in altına indiğinde ve nefes darlığı, bulantı, iştahsızlık, kilo kaybı gibi böbrek yetmezliğinin şikayetleri ortaya çıktığında böbrek nakline başvurulabilir. Kimlere böbrek nakli tedavisi uygun değildir? Kronik böbrek yetmezliği son aşamaya gelmiş tüm hastalar böbrek nakline adaydır. Hastanın böbrek hastalığı dışındaki hastalıklarının ameliyat olmasına engel teşkil ettiği durumlar (ileri derecede kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları), devam eden ciddi bir enfeksiyon varlığı, yakın zamanda kanser tespit edilmiş olması böbrek nakline de engel teşkil eden durumlardır. Böbrek nakli için organ nasıl sağlanmaktadır? Böbrek nakli için organlar canlı kişilerden veya kadavradan sağlanır. Canlıdan organ naklinde 4. dereceye kadar akraba ve hısım akrabalar (eşin akrabaları) verici olarak kullanılabilir. Akraba olmayıp duygusal bağ ile verici olmak isteyen böbrek vericileri için Sağlık Bakanlığı denetimindeki bölgesel etik kurulları tarafından karar verilmektedir. Kadavradan organ nakli ise gönüllülük esasına göre öldükten sonra organlarını bağışlayan insanlar

48

sayesinde gerçekleşebilmektedir. Ülkemizde kadavradan böbrek nakli Sağlık Bakanlığı Ulusal Koordinasyon Sistemi aracılığı ile yürütülmektedir. Böbrek naklinde doku uyumu şart mıdır? Günümüzde organ nakli sonrasında kullanılan ilaçlardaki gelişmeler sayesinde doku grubu uygunluğu şartı aranmamaktadır. Bununla birlikte doku grubunun uyumunun fazlalığı nakil tedavisinin başarısında ek bir avantaj getirebilir. Böbrek naklinde kan grubu önemli midir? Kan grubu uyumu böbrek naklinde gerekli bir durumdur. Herkes RH (+) ya da (-) fark etmeden aynı kan grubundaki akrabasına böbrek bağışı yapabilir. Ayrıca 0 grubu kişiler tüm kan gruplarına organ bağışı yapabilirken, AB grubu kişiler tüm kan gruplarından organ alabilirler. Kan grubu uyumu olmayan alıcı ve vericiler için çapraz nakil bir alternatif oluşturmaktadır. Canlıdan böbrek naklinin, kadavradan böbrek nakline göre üstünlükleri nelerdir? Canlı böbrek vericisi, böbreğin nakil edileceği hastanın genellikle yakın bir akrabasıdır, bu nedenle daha iyi doku uyumu olasıdır. Hazır bir verici sayesinde ameliyat tarihi önceden planlanır ve en uygun

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Böbrek nakli sonrası bir daha böbrek yetmezliği gelişir mi? Son yıllarda tıptaki gelişmeler ile beraber bir sene sonunda nakledilen böbreğin halen çalışır olma oranı canlıdan böbrek nakli için yüzde 98, kadavradan donör böbrek nakli için %95’e ulaşmıştır. Yıllar içerisinde nakil böbreğinde de yetmezlik gelişebilir. Yetmezlik gelişme süresi nakil öncesi alıcı ve vericinin özellikleri, organ nakli ekibinin uyum ve tecrübesi, hastanın hekime güveni ve ilaç kullanma uyumu, doku uyumu gibi birçok faktöre bağımlıdır. Hastadan hastaya çok değişkenlik göstermektedir. Hastalar arasında büyük farklılıklar gösteren bu durum nedeniyle en doğru yaklaşım böbreğe bir ömür biçmemektir. Nakil sonrası vücudumuz böbreği reddedebilir mi? En sık red olayı ilk 6 ayda yaşanır. İlaçlar doğru ayarlanıp kullanıldığı takdirde giderek red ihtimali azalır. Ancak çok küçük bir hasta gurubunda bütün dikkate rağmen kronik (müzmin) red olayı uzun yıllar içerisinde gelişebilir. Red olayının erken teşhisi ve tedavisi ile organın ömrü uzatılabilir. Bunun için hastanın organ nakli konusunda deneyimli bir merkezde takibi son derece önemlidir.



ÇOCUK NEFROLOJİ

YENİ BİR HAYAT

Sessizce ilerler DOÇ. DR. CİHANGİR AKGÜN

Çocuklarda kronik böbrek yetmezliği oldukça sessiz ilerler. Hastalığın teşhisinde, yapılacak basit bir idrar tahlili bile oldukça kıymetli bilgiler verebilir.

B

öbreklerimizin yetmezliği durumunda, atılması gereken zararlı maddeler vücutta birikir, kan basıncı düzensizliği ve özellikle hipertansiyon gelişir. Ağır düzeyde kansızlık gelişir, D vitamini aktifleşemediği için kalsiyum, fosfor dengesizliği ve ciddi kemik problemleri oluşur. Çocuklarda böbrek yetmezliği, akut dediğimiz, saatler ya da günler içinde gelişen ve çoğunlukla geri dönüşü olabilen durumlar iken kronik böbrek yetmezliği ilerleyici ve geri dönüşümü olmayan durumları ifade eder. Çocuklarda kronik böbrek yetmezliğine, her yüz bin çocukta 2 vaka olarak rastlanır ve yetişkinler kadar sık olmasa da görülme sıklığı dünya genelinde artış göstermektedir. Kronik böbrek

50

yetmezliği, hem kendisi hem de sebep olduğu diğer sorunlar nedeni ile tedavisi uzun, zor ve maliyeti yüksek bir sağlık problemidir. Çocuklarda kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri yaşlara göre değişmektedir. 5 yaşın altındaki çocuklarda, tek ya da her iki böbreğin kistlerle kaplı olması, doğuştan böbreklerin tam gelişmemiş olması, böbrek çıkışında ya da idrar torbası çıkışında tıkanıklıklara ve dolayısı ile idrar akışını engellemeye sebep olan durumlar gibi daha çok doğumsal sebeplerden kaynaklanmaktadır. 5 yaş üzerinde ise daha çok doğumsal olmayan problemlerden kaynaklanan durumlara bağlı kronik böbrek yetmezliği gelişir. Ülkemizde kronik böbrek yetmezliğinin

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

ÇOCUK NEFROLOJİ

olur. Ülkemizde böbrek nakli açısından rakamları incelediğimizde yaklaşık %90 oranında canlı vericiye başvurulduğu görülmektedir. Bu vericilerin yaklaşık %58’ini anneler, %34’ünü babalar kalan kısmını da etik kurul onayı alınması şartı ile mevcut yasalarımızın izin verdiği kan bağına sahip vericiler oluşturmaktadır. Ne yazık ki organ bağışı oranları ülkemizde ihtiyacın çok altındadır. Böbrek naklinin cerrahi prosedüründen kısaca bahsedecek olursak, böbrek; alıcı kişinin sağ veya sol kasığına yerleştirilir. Atardamar, toplardamar ve idrar yolları bağlantısı yapılır. Böbrek vücuda göre büyük olan çocuklarda karın içine yerleştirilir. Ameliyat yaklaşık 2-2,5 saat kadar sürer. Ameliyattan 2-3 gün sonra çıkarılmak üzere bir dren yerleştirilir. Hastaların %5’inin idrar yollarına 3-4 hafta sonra geri çıkarılacak bir stent yerleştirilir. Cilt estetik dikişler ile kapatılır. Hastalar nakilden 5-6 gün sonra taburcu edilir. en sık nedeni reflü nefropatisi dediğimiz idrarın, idrar kesesinden böbreklere gerisin geriye akışıdır. Bu durum, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarına, zamanında ve erken tedavi edilmezse böbrekte kalıcı hasarlanmalarla ilerleyici ve geri dönüşümsüz kronik böbrek yetmezliğine sebep olur. ÖĞRENME KAPASİTESİNİ ETKİLER Kronik böbrek yetmezliği oldukça sessiz ilerleyebilir. Belirtiler hastalığa özgü olmadığı için, haftalar ya da aylar süresince sadece halsizlik şikâyeti olan hastanın kronik böbrek yetmezliği gözden kaçabilir. Bu nedenle özellikle, çocuk sağlığı ve hastalıkları izleminde yapılacak basit bir idrar tahlili bile oldukça kıymetli bilgiler verebilir. Başlangıçta idrar miktarının artması, gece ve gündüz idrar kaçırma gibi bulgular baş gösterirken hastalığın ilerlemesiyle şikâyetler aşikâr bir hal alır ve idrar miktarında azalma, solukluk, iştahsızlık, kilo alamama, kusma, yüzde ve bacaklarda ödem ve nefes darlığı ortaya çıkar. Kronik böbrek yetmezliği olan çocukların büyümeleri ve cinsel gelişim basamakları geri kalır, öğrenme kapasiteleri azalır. Uymaları gereken proteinden fakir özel bir diyetlerinin olması ve iştahlarının da azalması nedeniyle kilo alamaz ve dengeli beslenemezler. Bu hastalarda içe kapanma ve depresyon sık görülür. Kronik böbrek yetmezliği olan çocuklarda bozulmuş böbrek fonksiyonları nedeniyle kan yapıcı hormon iğneleri,

aktif D vitamini, alkali tedavisi gibi ilaçlarla destek tedavisi yapılır. Ancak biriken zararlı maddelerin ilaçlarla uzaklaştırılması mümkün değildir. Vücut biriken bu zararlı maddelerin üstesinden gelemez olduğu zaman diyaliz tedavisi gibi böbreğin görevini kısmen üstlenen tedavi yöntemlerine başvurulur ya da şartlar müsaitse bugün için kabul edilen en ideal tedavi yöntemi olan böbrek nakline başvurulur. Böbrek nakli ile hastalarının yaşam süresi beklentisi diyaliz hastalarına göre daha uzun olmaktadır. Yine diyaliz hastalarına göre böbrek nakli yapılan hastalarda daha iyi bir büyüme-gelişme sağlanır, normal okul performansına ulaşılır, diyaliz bağımlılığından kurtulma söz konusudur ve diyette serbestlik verilir. Mümkün olan her çocukta, özellikle diyaliz tedavisine başlamadan böbrek naklinin yapılması bu avantajları önemli oranda sağlayacaktır. SÜT ÇOCUKLARINA BİLE YAPILABİLİR Günümüzde küçük çocuklara, hatta süt çocuklarına dahi böbrek nakli yapmak mümkündür. Ancak bu durumda bebeğe uygun küçüklükte bir böbreğin bulunması gereklidir. Hayatını kaybeden kişilerden yapılan organ bağışlarında, bağışın yapıldığı kişi çocukluk yaş grubunda ise bu kadavralardan sağlanan böbrekler, sadece Sağlık Bakanlığı bekleme listesine kayıtlı sıra bekleyen çocuklara nakledilir. Bu durumda organın büyüklüğü ile ilgili sorun da kendiliğinden ortadan kalkmış

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ÖMÜR BOYU İLAÇ KULLANIMI Diğer bütün organ nakillerinde olduğu gibi böbrek nakli sonrası da hastanın bağışıklık sistemi vücuda yerleştirilen bu yeni organı kabul etmek istemez, adeta bu yabancı gördüğü yapıya karşı bir savaş başlatır. Bu yüzden, organ nakli hastalarına bağışıklık sistemlerini baskılayacak tedavi uygulanmaktadır ve ne yazık ki günümüzdeki bütün ilerlemelere rağmen vücut bu yabancı organı hiçbir zaman unutmayacağı için ömür boyu ilaç kullanmak gerekmektedir. Zaman zaman bu ilaçların dozunda hastanın durumuna göre değişiklikler yapılması ve bazı durumlarda ilaç değişikliğine gidilmesi gerektiği için nakil öncesinde, esnasında ve nakil sonrasında pediatrik nefrolog tarafından hasta takibi ve ilaçların bu hekimin önerdiği şekilde kullanılması son derece önemlidir. Hasta, hiçbir şekilde kendi kafasına göre ilaçlarının kullanım şeklini değiştirmemelidir. Bu noktada, hekimin aile ile iletişimi ve ailenin uyumu son derece önem taşımaktadır. Çocuk hastaların bu ilaçları kendiliğinden içmesi söz konusu olmadığından, hatta çocuk ilaç kullanmayı reddetme davranışlarına girebileceğinden ailenin bu konudaki hassasiyeti ve sorumluluk bilinci tedavinin başarısını doğrudan belirlemektedir. İlaçların düzenli bir şekilde ve belirlenen dozlarda kullanılmaması, düzenli aralıklarla kontrollerin yapılmaması maalesef nakledilen böbreğin reddi ile sonuçlanabilir.

51


GASTROENTEROLOJİ

YENİ BİR HAYAT

İkinci hayata merhaba! DOÇ. DR. ESİN KORKUT

Organ nakli için bağışlanan her bir karaciğer, başka tedavi seçeneği olmayan hastalar için ikinci hayata merhaba demek...

52

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

GASTROENTEROLOJİ

K

araciğer nakli karaciğer yetmezliği hastalarında önemli hayat kurtaran tedavi yöntemidir. Karaciğerin fonksiyonlarını yerine getirebilecek böbrek yetmezliğindeki diyaliz benzeri bir destek sistemi olmadığı için karaciğer yetmezliği yaşayan hastalar hayati tehlike taşımaktadırlar. Karaciğer gibi hayati bir organın nakliyle gerçekleşecek bir süreç; hastalarımıza sağlıklı ve yeni bir yaşamın kapısını açmaktadır. Karaciğer nakli olmaksızın yaşam oranı %10 ve altında olan hastaların karaciğer nakli ile yaşama tutunma olasılıkları %90 düzeylerindedir.

Karaciğer nakli kimlere yapılır? Türkiye’de en sık hangi nedenle karaciğer nakli yapılmaktadır? Karaciğer nakli ani gelişen karaciğer yetmezliği, siroz, bazı karaciğer tümörleri ve karaciğerin bazı metabolik hastalıklarına yapılır. Sirozun birçok tipleri vardır. Türkiye’de en sık görülen hepatit B’ye bağlı sirozdur, bu nedenle en sık hepatit B sirozlu hastalara nakil yapılır. Bunun dışında hepatit C, alkole bağlı siroz, karaciğer yağlanmasına bağlı sirozlara da nakil yapılmaktadır. Akut karaciğer yetmezliği nedir ve sebepleri nelerdir? Ani gelişen karaciğer yetmezliği hastaları karaciğer yetmezliğinde birincil öncelikli hastalardır. Nakil ile tedavi edilemeyen bu hastalar 1-2 gün içinde kaybedilirler. Bilinçte bulanıklık ve kan pıhtılaşmasında uzama gelişen bu hastalarda öncesinde bilinen herhangi bir karaciğer siroz öyküsü mevcut değildir. Birçok neden olmakla birlikte viral hastalıklar ve ilaçlar ani gelişen karaciğer yetmezliğinin en önemli nedenlerindendir. En sık sebepleri; akut viral hepatitler (hepatit A ve hepatit B virüsleri), ilaç entoksikasyonları, mantar zehirlenmeleri, nedeni bilinmeyen viral hastalıklar, gebeliğin yağlı karaciğer hastalıkları, HELLP sendromu, wilson hastalığı olarak sıralanabilir. Sirozun sebepleri nelerdir? Siroz, çeşitli nedenlerle uzun dönemde karaciğer hasarına maruz kalan kişilerin geri dönüşümsüz karaciğer yetmezliği tablosuna girmesidir. En sık sebepleri ise kronik hepatitler (Hepatit B ve Hepatit C), alkol, otoimmün hastalıklar (otoimmun hepatit, primer biliyer siroz, primer sklerozan kolanjit), wilson hastalığı, budd-chiari sendromu, yağlı karaciğer, kriptojenik siroz (nedeni bilinmeyen) olabilir. Karaciğerde siroz gelişmesi karaciğer nakli için tek başına yeterli neden değildir. Nitekim bir hasta siroz olup 15-20 yıl nakil gerektirmeden yaşayabilir.

Karaciğer nakli karaciğer fonksiyonlarının ileri derecede bozulduğu ve varis kanaması, karında su toplaması (assit), bilinç durum değişimleri geliştiğinde düşünülür. Çünkü bu tür komplikasyonların geliştiği hasta gruplarında yaşam beklentisi önemli derecede azalmaktadır. Karaciğer ilişkili böbrek fonksiyonlarının bozulması diğer önemli acil transplantasyon düşünülmesi gereken durumlardandır. Karaciğer nakline engel durumlar nelerdir? Kalp ve akciğer problemleri- tedavi edilerek düzeltilemiyor veya cerrahiye engel ise, AIDS, tedavi edilmemiş karaciğer dışı kanser varlığı, karaciğer dışına yayılmış birincil karaciğer kanseri, kolanjiokarsiom (safra yolları kanseri), karaciğer nakline engel olan anatomik anormallikler, kontrol altına alınmamış enfeksiyonlar, tedaviye uyumsuzluk, sosyal desteğin olmaması, ileri yaş ve HIV varlığı kısmi engellerdir. Obezite varlığı (vücut kitle indeksi ≥40) nakle kısmi engel olarak kabul edilmekte ve hasta kilo verdirme programına alınmaktadır. Gerektiğinde ise nakil öncesi veya sırasında mide küçültme ameliyatı da eş zamanlı olarak uygulanmaktadır. Karaciğer nakil öncesi değerlendirme nasıl yapılır? Nakil öncesi değerlendirmede amaç hastanın uygulanacak cerrahi, immün baskılamayı tolere edip edemeyeceğini ve operasyon sonrası bakım ihtiyaçlarını tespit etmektir. Bu amaçla operasyon öncesi her hastada detaylı akciğerkaraciğer incelemesi, enfeksiyon, kanser taraması ve psikososyal değerlendirme yapılmaktadır. Hastanın yaşına, tıbbi geçmişine ve nakil merkezinin kriterlerine göre ilave tetkikler de yapılabilmektedir. Nakil için kimlerden karaciğer alınır? Karaciğer, ya beyin ölümü gerçekleşmiş

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

kişilerden (kadavra) ya da canlı vericilerden alınmaktadır. Ülkemizde organ bağışı oranı yirmi yıl öncesine göre çok daha iyi olmakla birlikte bekleme listesinde artan hasta sayılarının çok daha gerisindedir. Kadavra yetersizliğinden dolayı 1998’den itibaren canlıdan canlıya karaciğer nakilleri de başlatılmıştır. Canlı karaciğer verici kullanılmasının en büyük avantajı, alıcının nakil bekleme listesinde uzun süre beklemeden karaciğer bulabilme şansına sahip olmasıdır. Nitekim bekleme listesinde süre uzadıkça hastanın sağlık durumu daha da kötüleşmekte, bu kötü hali ile ameliyata alınmakta ya da listeden çıkarılmak zorunda kalınabilmektedir. Nakilden sonra takip süreci nasıl ilerler? Nakil sonrası hasta takibi de en az hastanın ameliyat öncesi doğru tanı konulması, doğru zamanda nakil merkezine yönlendirilmesi ve ameliyat süreci kadar önemlidir. İlk zamanlar daha sık olmakla birlikte, 6 ay-1 yıldan sonra takipler seyrekleşmektedir. Hastalar ömür boyu vücudun savunma sistemlerini baskılayacak, karaciğeri reddetmesini önleyecek ilaçlar kullanırlar. Siroza neden olan hastalık ya da tümörler tekrarlayabileceğinden hastaların sürekli takipte olması gerekmektedir. Karaciğer nakli yapılan insanlar normal hayata dönebilirler mi? Karaciğer naklinin amacı, kişiyi normal, aktif, üretken hayatına geri döndürebilmektir. Nakil olması gereken hastalar karaciğer nakli olmazsa başka tedavi olabilirler mi? Halen ne ülkemizde, ne de dünyada karaciğer nakli gereken hastalar için başka bir tedavi seçeneği yoktur. Karaciğer nakli ileri dönem karaciğer hastaları için tek hayat kurtarıcı yöntemdir.

53


ÇOCUK GASTROENTEROLOJİ

YENİ BİR HAYAT

Yaşam için bir umut P R O F. D R . G Ö K H A N B A Y S O Y

Karaciğer yetmezliğine erken yaşta yakalanan çocukların sağlıklı bir şekilde yaşayabilmeleri için nakil şart. Genelde anne ve babadan yapılan nakillerde yaşam umudu giderek artıyor.

54

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


YENİ BİR HAYAT

K

araciğer yetmezliği, genellikle doğuştan gelen ve ilaçla tedavisi olmayan hastalıklar sonucunda karaciğer fonksiyonlarının geri dönüşümsüz şekilde bozulması şeklinde ya da daha önceden sağlıklı olan ve karaciğer hastalığı bulunmayan bir çocukta aniden ortaya çıkabilir. Çocuklarda karaciğer hastalığına ait olabilecek bulgular arasında dışkı renginin beyazlaması, karnın sağ üst tarafında ağrı, kaşıntı, sarılık, karında şişkinlik, halsizlik, kusma ve bilinç değişiklikleri sayılabilir. Uzun süreli ya da aniden gelişen karaciğer yetmezliğinde karaciğer nakli hayat kurtarıcı bir tedavi yöntemidir. Ülkemizde çocukluk döneminde genellikle canlı vericiden karaciğer nakilleri yapılmakta, yetişkin karaciğerinin bir kısmı, karaciğer veren kişi sağlıklı bir hayat sürerken aynı zamanda çocuğun hayatının kurtulmasını sağlamaktadır. ÇOCUKLARDA KARACİĞER NAKLİ YAPILAN HASTALIKLAR 1. Çocuklarda karaciğer naklinin en sık nedeni doğuştan safra yolu yokluğu anlamına gelen biliyer atrezidir. Yenidoğan sarılığının 15 günden uzun sürmesi ve açık krem rengi dışkı varlığında bu hastalıktan şüphelenilmelidir. Bu hastalar acil olarak çocuk gastroenteroloji uzmanları tarafından değerlendirilmeli, mümkünse ilk 3 ay içerisinde düzeltici ameliyat yapılmalı, bu süre geçirildiğinde ya da düzeltici ameliyat sırasında siroz gelişmişse hastalar karaciğer nakline hazırlanmalıdır. 2. Genetik geçişli ve metabolik hastalıklar arasında wilson hastalığının önemli bir yeri olup akraba evlilikleri ülkemizde hastalığın görülme sıklığını artırmaktadır. Genellikle ergenlik döneminde ilk belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Hastalara bu aşamada tanı konulabilirse ilaçla tedavisi mümkün iken daha geç aşamada karaciğer yetmezliğinin gelişmesi durumunda karaciğer nakli gereksinimi doğmaktadır. Bunun yanı sıra alfa-1 antitripsin eksikliği ve tirozinemi gibi metabolik hastalıklarda da karaciğer nakli erken çocukluk döneminde gerekmektedir. Bunların yanı sıra erken yaşta kalp damarlarında tıkanıklığa yol açabilen ailevi hiperkolesterolomi ya da çok yüksek bilirubin seviyelerine yol açarak erken bebeklik döneminde beyin hasarına yol açabilen Crigler-Najar Tip 1 gibi hastalıklarda da nakil yapılabilmektedir. 3. Kolestatik karaciğer hastalıkları genellikle direkt bilirubin yüksekliği, çeşitli vitamin eksiklikleri, boy kısalığı ve kilo alamama gibi yakınmalarla seyreden ailevi intrahepatik kolestaz (özellikle tip 2) gibi hastalıklarda da erken yaşlarda karaciğer

nakli gereksinimi olabilmektedir. 4. Karaciğer tümörleri de karaciğer naklinin tedavi edici olabildiği tümörler arasında yer almaktadır. 5. Bunların aynı sıra çocuklarda mantar zehirlenmesi, ilaçlara bağlı karaciğer yetmezliği ve hepatit A enfeksiyonu gibi nedenler de akut karaciğer yetmezliği yaparak ilaç tedavisine yanıt olmaması durumunda karaciğer nakline gereksinim yaratabilmektedir. HAZIRLIK DÖNEMİNDE NELER YAPILIR? Karaciğer nakli kararı zamanında alınmalıdır. Ani başlayan yetmezliklerde saatler bile çok önemliyken uzun süreli hastalıklarda bu karar yıllar öncesinden alınıp hastaların hazırlıklarına uzun süre öncesinden başlanabilir. Karaciğer nakil hazırlıkları alanında deneyim sahibi olan çocuk gastroenteroloji uzmanları tarafından cerrahi ekip ve diğer çocuk yan dalları ile birlikte yapılır. Bu süreçte yeterli zaman varsa hastanın aşıları tamamlanır. Özellikle nakil sonrası ömür boyu bazı aşılar yapılamayacağı için bu konu önemlidir. Hastanın nakil öncesinde beslenme durumunun düzeltilmeye çalışılması, gerektiği durumlarda burundan beslenme tüpü takılarak beslenmesinin sağlanması önemlidir. Kronik karaciğer hastalarında yemek borusu ve midede varis adı verilen genişlemiş damarlar kanama riski yaratacağı için bunlara yönelik ilaç ya da endoskopik tedavilerin düzenlenmesi gerekmektedir. Karaciğer yetmezliğinin etkileyebileceği kalp-akciğer-kemikhormon sistemlerindeki problemlerle ilgili yakın takip ve gelişebilecek sorunlar için gereken önlemler alınır.

ÇOCUK GASTROENTEROLOJİ

anne ve babası başta olmak üzere yakın bir akrabasından yapılır. Çocukların vücut ağırlıklarının az olması erişkin karaciğerinin küçük bir parçasını nakil edilmesine olanak tanımaktadır. Tüm teknik zorluklara rağmen karaciğer nakli sonrası başarı oranı %85-90 civarındadır. Hastalar ameliyattan sonra genellikle 2-3 gün içinde yoğun bakımdan servise alınır. ÖMÜR BOYU İLAÇ KULLANMAK GEREKİR Nakilden sonra uzun yıllar başarının en önemli belirleyicisi çocuğun ömür boyu alanında tecrübeli hekimler tarafından takip edilmesidir. Karaciğer nakli sonrası çocuğun ömür boyu bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanması gerekir. Bu ilaçların dozlarının zaman içerisinde ayarlanması, kan tahlilleriyle ilaç düzeylerinin ayarlanması, olası problemler ve belirtileri konusunda aileye bilgi verilmesi önemlidir. Karaciğer nakli sonrası çocukların izlemi erişkinlere göre farklılık gösterir. Büyüyen çocuğun farklı dönemlerindeki ilaç gereksinimleri değişkenlik gösterir. Nakil sonrası birçok çocukluk dönemi hastalığı ile karşılaşılır. Suçiçeği gibi bazı bulaşıcı hastalıklar karaciğer nakli olan çocuklarda çok ağır seyredip hayati tehlike yaratabilir. Nakil sonrası çocuklar büyüme ve gelişme açısından hekim tarafından yakından takip edilir. Nakil sonrası iyileşme dönemini takiben çocuklar okula gidebilir.

NE ÇOK GEÇ, NE ÇOK ERKEN Ameliyat zamanlamasının iyi yapılması ve karaciğer nakli kararı alınmasında ne çok erken ne de çok geç davranılmamalıdır. Erken davranmak bazen düzelme olasılığı bulunan bir hastanın ameliyat edilmesine, geç kalmak ise hastanın kaybedilmesine ya da nakil ile sağlığına kavuşabilecekken beyin hasarı gelişmesine yol açabilir. Bu nedenle kronik karaciğer hastalığı olan çocuklar mutlaka çocuk gastroenteroloji doktoru tarafından, akut karaciğer yetmezliği olan çocuklar ise karaciğer nakli yapılan bir merkezde izlenmelidir. Karaciğer nakli her yaş ve ağırlıktaki çocuğa yapılabilir. Yaş küçüldükçe ve düşük kilolu bebeklerde teknik güçlükler ve ameliyat sonrası problemler artar, ancak deneyimli merkezlerde bu güçlüklerin üstesinden gelinir. Çocuklarda kadavradan karaciğer nakli oranı ülkemizde son derece düşüktür. Nakillerin çoğu çocuğun SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

55


MİSAFİRLERİMİZ

YENİ BİR HAYAT

Doğum gününde yeniden doğdu Ateşlenerek hastaneye kaldırılan bir yaşındaki Esma bebek, doğum gününde annesinden alınan karaciğerin nakledilmesiyle hayata tutundu.

M

edipol Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nde her yaştan hastalar yapılan nakillerle sağlıklarına kavuşuyorlar. Öyle misafirlerimiz var ki, onlar daha isimlerini bile söyleyemeyecek kadar küçükler. Alptuğ ve Esma onlardan ikisi. İkisi de geçtiğimiz aylarda annelerinden alınan karaciğerin nakledilmesiyle sağlıklarına kavuştular. Esma Çelik, doğum gününde olduğu karaciğer nakli sayesinde hayata tutunmaya çalışıyor. Yüksek ateşle kaldırıldığı hastanede akut karaciğer

56

yetmezliği tanısı konulan Esma, aynı gün içerisinde ameliyata alındı. Annesi Esra Çelik’ten alınan karaciğerle hayata tutunan Esma 15 gün yoğun bakımda kaldı. Şimdi normal odada taburcu olacağı günü bekleyen Esma’nın babası Murat Çelik, “Biz kızımızı acil bir şekilde hastaneye getirdiğimizde nefes alamıyordu, bilinci kapalıydı. Çok kötü bir haldeydi bebeğimiz. Ölecek diye korkuyorduk. Ateşlenmeden önce pastasını bile yaptırmıştık, doğum gününü kutlayacaktık, kısmet olmadı. Sonra normal odaya çıkınca hastanede,

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

nakli yapan hocalarla birlikte kutladık” diyerek anlatıyor o günleri. Esma’ya karaciğerinin bir kısmını veren anne Esra Çelik, “Kızıma karaciğer yetmezliği teşhisi konulunca deyince ben hiç düşünmeden ‘vereceğim’ dedim. Çok kötü bir gündü. Kızım doğum gününde acil organ nakli ameliyatına alındı. Ailemizde kimsede böyle bir hastalık yoktu. Bir yaşına gelene kadar hiçbir belirti de vermedi. Ne olduysa doğum gününde oldu. Neyse ki işini seven hekimlere denk geldik ve kızım hayatta kaldı” diyor.


YENİ BİR HAYAT

MİSAFİRLERİMİZ

Bebeğimin kokusu bile değişti Doğuştan bilier atrezi teşhisi konulan Alptuğ bebek, henüz 6 aylıkken karaciğer nakli oldu. Alptuğ’un annesi ‘Nakilden sonra bebeğimin kokusu bile değişti” diyor.

A

lptuğ Elkıran, hastalığının teşhisi doğumdan hemen sonra konulan şanslı bebeklerden biri. Takibinin yapıldığı hastanede sarılığının yükselmesiyle araştırma hastanesine sevk edilen Alptuğ bebeğe bilier atrezi teşhisi konmuş. Yani safra yollarının olmaması. Alptuğ’un annesi Melek Köse Elkıran yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “ Teşhisten sonra araştırıldık, tetkiklerden geçtik. Sonunda safra yollarının olmadığı, bilier etrezi teşhisi kondu. Bu süreçte hastanede yattık. Kasai ameliyatı olması gerekirdi. Bağırsağından parça kesilip karaciğerine bağlanan bir kanal yapıldı. O süreç çok zorluydu. Ama o ameliyat bizi fazla götürmedi. Alptuğ’u ancak 6 ayına getirebildi. Bu sürede kolenjit atakları yaşadı. Sarılığı yükselmeye başladı. Son çare nakil dediler. İstanbul’da 4 yerin olduğunu söylediler. Biz Medipol Üniversitesi Hastanesi’ni tercih ettik. Verici olmak için, ilk önce eşime bakıldı, onunki uymadı. Seçeneğimiz çok azdı. Sonra bana bakıldı. Benimki de uymaz diye çok korktuk. Ama çok şükür ki benimki uydu. Ben de tetkiklerden geçtim, sonunda onay verildi, nakil gerçekleşti. Nakilden sonra 2 kez bağırsağı delindi, 2 ameliyat daha oldu. Sonra 25 gün hastanede kaldık. Artık evimizdeyiz, bir sorun yok. Sürekli takip altındayız. Önce Allah sonra doktorların elleri çocuğum için bir mucize oldu.” CANIMI BİLE VERİRDİM Alptuğ, kasai ameliyatı olduğunda 2,5, nakil olduğunda 6 aylıktı. Annesinin verdiği karaciğerle sıkıntılarından kurtulan bebeğin annesi Elkıran “Bir anne baba için oldukça sıkıntılı bir

süreçti. Ben dualar ediyordum oğluma karaciğerimi verebileyim diye. Ameliyat olmaktan hiç korkmadım. Ben de her anne gibi canımı isteselerdi, canımı da verebilirdim.” Şu anda 10 aylık Alptuğ bebek. İlaçlarını kullanıyor, kontrollerini aksatmıyor. Arada hastaneye gelerek organ nakli servisindeki doktor ve hemşireleri ziyaret ediyor. Annesi “Alptuğ SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ameliyattan önce sapsarıydı. Nakil sonrası rengi yerine gelmeye başladı, kan değerleri düzeldi, karaciğer enzimleri değişti. Çocuğumun kokusu bile değişti. Hastane sürecinde ilk dişini de çıkaran Alptuğ’a organ nakli ekibi diş buğdayı bile yaptı. İyi ki de Medipol’e gelmişiz. Hepsi çok ilgiliydiler, bu zorlu süreçleri onların güler yüzleriyle atlattık” diyor. 57


KARDİYOLOJİ

Bu kontroller kalbe iyi geliyor P R O F. D R . Z E K E R İ Y A N U R K A L E M

Günümüzde kalp ve damar hastalıkları ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer alıyor. Ülkemizde ise kalp damar hastalıkları nedeniyle ölümler %40 civarında. Yapacağımız rutin kontroller, yaşam kalitemizi arttırmak açısından önemli olacaktır.

58

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


BU KONTROLLER KALBE İYİ GELİYOR

KARDİYOLOJİ

FİZİKSEL KONDİSYON TAKİBİ Günlük egzersiz takibi açısından adım sayımı, pratik bir yarar sağlar. Günlük 10 bin adım ve üzeri hareket, kalp sağlığı açısından önemlidir. Hareket durumunun takibine artık akıllı cep telefonu uygulamaları ile kolayca ulaşılabilirsiniz. Kırk yaş üzerinde yeni bir egzersiz programına başlayacak kişilerin öncesinden bir kalp doktoru kontrolünden geçmesi faydalı olacaktır.

TANSİYON ÖLÇÜMÜ En az 15 dakika dinlenmiş olarak yapacağınız bir tansiyon ölçümü, eğer değerler büyük tansiyon 140, küçük tansiyon 90 mm/Hg, üzerinde ise size bir alarm verecektir. Şeker hastalığı olan bireyler bu ölçümleri daha sık yapmalıdırlar. Bu ölçümler için elektronik bazlı bir tansiyon aleti, en yakın eczane veya sağlık kuruluşunda yaptıracağınız ölçümler yeterli olacaktır. Özellikle sağlık kuruluşunda yaptıracağınız ölçümlerde ‘beyaz önlük tansiyonu’ dediğimiz stres kaynaklı yalancı tansiyon yükselmeleri yanıltıcı olabilmektedir. Bunun önüne geçmek için, ölçümlerde kolu sıkmayan rahat kıyafetler tercih edilmesi, ölçümlerin 15 dakika dinlenmiş yapılması, ölçümler öncesinde sigara içilmemiş, uyarıcı kafein içeren içeceklerin alınmış olmaması daha doğru sonuç almamanıza yardımcı olacaktır. Yüksek değerler saptandığında, evde günde 2-3 kez yapılan ölçümlerin bir yere kaydedilip bu değerler ile hekime başvurulması yarar sağlayacaktır. Doktorunuz gerekli görür ise tansiyonunuzu özel cihazlarla izleyecektir. Özelikle akşamları oluşan baş ağrıları var ise bunları hemen ağrı kesiciler ile geçiştirmeyip birkaç gün tansiyon ölçümü yapmakta fayda var. Bir diğer durum sessiz burun kanamaları. Bu durumları da sıcağa ve sair nedenlere bağlayıp, geçiştirmemek, tansiyon ölçümü ile hekime başvurmak gerekir. Tansiyon veya ailenizde anne, baba veya kardeşlerde tansiyon hastalığı var ise bu ölçümleri ihmal etmemekte fayda var. Öte yndan, gebelerin tansiyon ölçümlerini daha sık ve hekimin önerdiği şekilde yaptırması gerekmektedir.

KAN YAĞLARI VE KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ Yılda bir yapacağınız bu ölçümler kalp hastalıkları oluşmadan erken önlem almanızı sağlayacaktır. Unutmayın hastalık oluşmadan yapacağınız fayda, oluştuktan sonraya göre her zaman daha fazla. Eğer şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği var ve bunlarla ilgili ilaçlar kullanıyorsanız veya kilo probleminiz var ise bu ölçümleri hekiminizin önereceği şekilde daha sık yaptırmanız gerekir. KİLO TAKİBİ Kilo kontrolünü haftada bir gün evinizde standart bir terazi ile sabah lavabo çıkışı yapmanız iyi olacaktır. Bunun dışında birçok spor salonu girişinde bulunan bu terazilerden korkmamanız, her girişte veya en azından haftalık ölçüm yapmanız, kilo takibiniz açısından sizi uyaracaktır. Kilo ve boyunuz üzerinden hesaplanan beden kitle indeksi daha basit olarak, kilo kontrolünüzü denetleyecektir. Bu değerlere artık cep telefonu uygulamalarından da kolayca ulaşılabilmektedir. Kalp yetersizliği açından takipte iseniz kilo takibi vücudunuzda biriken ödem dediğimiz sıvı artışları konusunda sizi ve hekiminizi uyaracaktır. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

SİGARA KULLANIMI Sigara kullanımı kalp hastalıkları için ciddi bir risk faktörü olmakla birlikte, kullanan kişilerin kullanım miktarlarını not etmesi ve azaltmak adına kullanılan sayı değerlerini düzenli kaydetmesi veya en azından bilmesi önem arz etmektedir. Sigara yerine ikame edilebilecek bir hobi faaliyeti eklenmesi ve hekim yardımı bırakma ihtimalini artırır. Elektronik sigaralar, inceltilmiş sigaralar bu bakımdan normal sigarayla benzer zararlı etkilere sahiptirler. Hastaların kendilerini kandırmaları, yersizdir. Pasif sigara içimin azaltılması açısından her bireyin özellikle kapalı alanlarda içilen sigara hakkında, içenleri uyarması temel bir vatandaşlık görevimizdir, bu unutulmamalıdır. GENEL AİLEVİ ÖYKÜ Ailenizde yüksek tansiyon ya da kalp hastalığı öyküsü olması size uyarıda bulunmalıdır. Bu sebeple ailenizde oluşan sağlık problemleri doktor kontrolleri yaptırmak için sizi harekete geçirmelidir. Nasıl ki ailesinde meme kanseri olanlar kontrollerini aksatmıyorsa, ailesinde özelikle 55 yaş altı gelişen kalp hastalıkları, damar tıkanıkları bulunanlar dikkatli olmalılar. Örneğin benzer yaşlardaki kuzeniniz kalp damar ameliyatı olmuşsa sizin de bir kontrolden geçmeniz gerekiyor demektir. DOKTOR KONTROLÜ Nasıl ki, problem olmasa bile yola çıkmadan aracımızı yıllık kontrollere götürüyorsak; bedenimiz için yıllık doktor kontrolleri de mutlaka yaptırılmalı. Bu kontrollerin yapılması kalbinizi sevdiklerinizle daha çok süreler paylaşmanıza olanak sağlayacaktır. 59


ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

60

DİKEN ÜSTÜNDE YÜRÜMEYİN

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

Diken üstünde yürümeyin P R O F. D R . A H M E T M U R A T B Ü L B Ü L

S

abah uykudan uyandığınızda, spor yaparken, yürürken, sert ayakkabılar giydiğinizde veya çıplak ayakla sert yüzeylerde yürüdüğünüzde topuk ağrınızın gelişmesi topuk dikeni rahatsızlığınız olduğu anlamına gelebilir. Topuğunuz ağrıdığında dinlendirmek genellikle problemin geçici olarak çözülmesini sağlar. Toplum içerisinde bu bulguları olan pek çok insan olmasına rağmen, belirtiler görmezden gelinir ve yaşamlarını aktiviteleriyle birlikte sürdürmeye devam ederler. Sonuçta hiçbir önlem alınmadığı için topuk ağrısı daha da artarak devam eder ve birçok soruna yol açarak problemin kronikleşmesine neden olur. Bu hastalığın erken dönemlerinde ağrı topuğun altında ve merkezinde toplanır, başlangıçta orta derecededir, fakat gece boyunca dinlenmeden sonra ilk adım atıldığı anda aniden şiddetlenir. Bu dönemde tedavisi yapılamayan kişilerde adale bantlarının topuğa bağlandığı yerde kalsiyum tortusu birikmesi nedeniyle

topuk dikeni oluşur. Bu dönemde röntgende topuk dikeni olarak tanımlanmaya başlar. İLK EVREDE İSTİRAHAT GEREKLİDİR Hastalığın ilk dönemlerinde tedavi; öncelikle istirahat ve gece ayak bileğini sabitleyici cihazlar kullanmaktır. Bulguları hafifletmek için, ağrılı bölgeye, günde 2 defa, yirmi dakika süreyle buz uygulamak gerekebilir. Bu dönemde şok emici tabanlıklı ayakkabılar veya uygun topuk pedi gibi standart ortopedik cihazlar kullanılması tavsiye edilebilir. Ayak özel bir pozisyonda bantlanabilir. Başlangıç tedavisinden sonra topuk dikeni olan insanların %90’ında olumlu sonuçlar gözlenmiştir. Bu tedaviler ile sonuç alınamayan olgularda yapılan klasik lokal kortizon uygulaması ve cerrahi tedavilere alternatif yöntemler yakın zamanda uygulanmaya başlanmıştır. Bunlardan en güncel olanı; ağrılı bölgeye radyofrekans yöntemi uygulayarak

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ağrılı bölgenin ağrısız hale getirilme işlemidir. Klasik topuk dikeni tedavisinin yanı sıra artık daha kısa sürede radyofrekans (elektriksel dağlama) adı verilen bir yöntemle hastalar ağrılarından kurtulabilirler. Tedavide, elektriksel bir akım verilerek topuk dikeni diye tarif edilen bölgenin etrafındaki dokulara zarar verilmeden yakılması gerçekleştirilir. Bu işlem ameliyathane şartlarında ve steril ortamlarda yapılır. Önce hastanın ağrılı bölgesi tespit edilir, ağrılı olan bölgeden geçen herhangi sinir olup olmadığı özel cihazlar ile belirlendikten sonra hasta uyutulup yakma işlemine geçilir. Yakma işlemi toplam 1,5-2 dakika sürer. İşlem bittikten 4-5 saat sonra hasta hastaneden taburcu olabilir. Bu alternatif tedavi hastayı bölgesel olarak kullanılan kortizonun yan etkilerinden de korumuş olur. Ayrıca ameliyatın meydana getireceği problemlerin gelişmesine olanak vermeden topuk ağrılarının geçmesine yardımcı olur.

61


FOTOĞRAFLAR: UFUK KARATOPRAK

İÇİMİZDEN PORTRELER

Sanat nefes almamı sağlıyor AYSEL YAŞA YILMAZ

rof. Dr. Sergülen Onan Dervişoğlu, hem hekim hem çok yönlü bir sanatçı. Resim yapıyor, iki ayrı koroda şarkı söylüyor, şiir yazıyor, tango yapıyor... Medipol Üniversitesi Hastanesi Patoloji Anabilim Dalı’nda çalışan Dervişoğlu ile sanat serüvenini konuştuk.

P

Babanızın ressam olmasının katkısı büyüktür muhakkak ama resme olan ilginiz nerede, ne zaman başladı? Tuval, boya, fırça ve paletlerle iç içe bir yaşam, resimle dolu bir çocukluk... Gerçekten boya ve çözücü kokularının genzi yaktığı, renk bilgisinin ilk öğrenilen sözcüklerle dimağlara kazındığı bir evde doğdum, büyüdüm. Hem anne hem baba resim/sanat tarihi öğretmeni olduğundan başka türlüsü zaten olanaksızdı. Henüz 2 yaşında iken fırça tutacak hale gelince boyalarla haşır neşir oldum. Babam ‘Çocuk en büyük sanatçıdır, çünkü doğal, içten 62

ve öğretisizdir’ derdi. Bu konuda ben de özgür bırakıldım. İstediğim gibi ürettim. Babamın çok yönlü sanatçı kimliği ve kişiliği pek çok artı getirdi yaşamıma. Çocukluğunuzda babanıza özenip, ressam olma düşü kurdunuz mu? Böyle bir düş her zaman oldu tabii. Daha doğrusu düşünmeye fırsat olmadan resim yaparken buluvermek kendimi denebilir. Resim büyüdüğüm evde her zaman var olan bir olgu olduğundan kendimi ifade etme biçimi olarak da şekil buldu. Aslına bakarsanız ben hep sanat eğitimi almak istedim. Ortaya elle tutulur pozitif bir şeylerin çıktığı, emek ürünlerinin sergilendiği bir yaşam düşledim. Babanızın resim derslerinde modellik de yapmışsınız. O süreçleri SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

biraz anlatır mısınız? Babamın atölyesinde de, okuldaki resim derslerinde de canlı modellik yaptım çocukluğumda. Model olarak da bu renkli dünyanın başka bir boyutunu yaşayarak öğrendim. Atölye daha özgür bir ortamdı ve sonuçta resmi çalışan babam olduğu için nazım geçiyordu. Ama okuldaki derslerde süre belli. Bir yandan da öğrencilere hizmet söz konusu. Bir utangaçlık da oluşurdu doğal olarak, onca göz üzerinize bakıyor. Kıpırdamadan durmak gerek. Bazen çok sıkılırdım. Beni bir şişe gazozla kandırırlardı. Meslek seçiminizde ailenizin davranış şekli nasıl oldu, tıp ilgi duyduğunuz bir alan mıydı? Tıp eğitimi alırken de resme devam ettiniz mi? Meslek seçiminde ailemin ve aldığım eğitimin rolü büyük. Aslında küçüklüğünden beri doktor olmayı hayal


SANAT NEFES ALMAMI SAĞLIYOR

eden çocuklardan değildim. Ben daha önce de belirttiğim gibi sanatla uğraşmak istedim. Sanatçı bir aileden geliyorum çünkü. Ankara Fen Lisesi mezunuyum. Fen ve araştırma ağırlıklı bir okulda yatılı olarak 3 yıl geçirmem ister istemez suların sanattan pozitif bilimlere kaymasına yol açtı. Gerçi ben hala sanatla uğraşmak istiyordum. Babam ‘Sen hekim olup resim yapabilirsin, ama ressam olursan hekimlik yapamazsın’ cümlesi ile beni kandırdı. Gerçi hekimlik mesleğinin eğitim yılları boyunca doçent olana kadar 14 yıl elime fırça alamayınca babama hep sitemli serzenişlerde bulunmuşumdur. Fen Lisesi’ndeki eğitimim ile mühendislik ya da tıp seçecektim, insanı sevdiğim için tıbbı, resmi sevdiğim ve görsel hafızam iyi olduğu için renk ve şekil dünyası patolojiyi, öğretmenliği sevdiğim için ise öğretim üyeliğini seçtim. Açtığınız ve katıldığınız karma sergilerden bahseder misiniz biraz da? 1994-2017 yılları arasında 40’ı karma, 9’u kişisel sergide resimlerimi paylaştım. Son kişisel sergim ‘Günü Düşüme Yazdım’ şiirlerle el ele resimler başlıklı olup, aynı isimli şiir kitabı da şiir örnekleri ile birlikte sergide yer aldı. İlk sergim Onan Ailesi Atölyesi ile oldu. Sonra düzenli Geleneksel Sanatçı Hekim sergileri ile süregeldi. Son yıllarda Ürün Sanat Galerisi’nde düzenli kişisel sergiler açmaktayım. Resimlerinizde daha çok hangi teknikleri kullanmayı tercih ediyorsunuz? Babam Ressam Saim Onan gerçek bir suluboya üstadı idi. Yağlıboyayı da aynı ustalıkla kullanırdı. Ben önceleri yağlıboyaya daha eğilimli idim. Suluboyadan bir korku da vardı. Çünkü yağlı boyada yapılan bir yanlış geri dönebilir. Bir resmi tamamen bozup yeni bir resim haline getirebilirsiniz. Halbuki sulu boya tek hareketlik bir resimdir, hataya izin vermez. Suluboyada her rengi çok düşünerek koymalı, her fırça darbesini çok bilinçli yapmalısınız. Geri dönüş yoktur. Bu nedenle suluboya daha geç girdi resim rutinime. Arada akrilik de kullanıyorum. Resim de fotoğraf gibi, insandaki sonsuzluk duygusunu cisimleştiren bir şey. Resim benim kendimi ifade etme yollarımdan biri. Resimlerime fırçamdan içimin renkleri ve duyguları dökülüyor kağıda. Renkler evreninde gezinmeyi seviyorum. Resimlerinizde yaşamın hangi ayrıntılarını renge ve biçime aktarıyor, konu olarak daha çok neleri seçiyorsunuz? Konu seçimleri o dönemim ruh hali ile değişken. Belli bir konu da yok aslında

İÇİMİZDEN PORTRELER

boyalar ve tuvalle baş başa kalınca kendiliğinden dökülüyor. Bir de resim yapma dönemlerim değişken. Devamlı ve düzenli çalışmıyorum. Hecmeler halinde geliyor resim ve arka arkaya ürettikten sonra uzunca bir sakinlik dönemi oluyor. Günlük rutinin sektesi de var tabii. Bunu yadsıyamayız. İçimden gelip de resim yapamadığım çok zaman oluyor. Hekimlik gerçekten vakit alan stresli mesleklerden biri. İkisini birlikte yürütmenin zorlukları vardır mutlaka ama kolaylıkları var mı? Bunlardan bahseder misiniz? Hekimlik bir yaşam biçimi bana göre. Meslek saymıyorum. Beyaz önlüğümüzü çıkarınca iş bitmiyor ve kafamızda düşüncesi ile bile olsa hasta ve hizmeti 24 saat boyunca devam eden bir olgu. Bunu öğrencilerime de söylüyorum. Bu stresli mesleği bir hobi, özellikle üretken bir hobi ile yürütmek ikisini de besliyor. Kolay değil ama yapılabilir bir şey. Sizce sanat ve hekimlik arasında gizli bir bağ ya da benzerlik var mı? Doktorluk mesleği de benim resmim de insanı seviyor. Ama en önemli kesişme patoloji ile. Patolojiye ilgimin resimle iç içe büyümem ve şekil hafızamın güçlü oluşu, görsel öğrenme biçimimin daha önde oluşu ile ilgisi olabilir diye düşünüyorum. Patoloji de mikroskop altında görünen bir şekiller ve renkler alemi çünkü. Görsellik çok ön planda. Patolojinin şekillerin benzerliğini yakalayıp, detaylara inmek, bunları beyin kıvrımlarına kazıyıp gerektiğinde hatırlamak eyleminde resimle uğraşmak kesinlikle bir artı sağlıyor. Öte yandan 32 yıldır mikroskop ışığında hücre ve doku evreninin renk ve şekillerini gözlemlemek de doğal olarak resmimin desenlerine dolaylı da olsa yansıyabiliyor. İki taraflı bir kazanım yani. Ben mesleki yoğunluk dönemlerimde daha çok üretiyorum. Nefes almamı ve devam etmemi sağlıyor. Sonuçta yoğunluğun yanı sıra dertlerle uğraşıyoruz. Bir renk, bir desen, bir müzik notası, bir şiir cümlesi bize yaşamın diğer yüzünü gösteriyor ve açıkçası bana yaşama umudu veriyor. Resim haricinde ilgilendiğiniz başka sanat dalları var mıdır? Sanat komple ve çok yönlü bir olgudur çoğu kez. Pek çok sanatçı ruhlu kişi değişik yönlerde sanatla uğraşır. Ben de kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Eşim de bir müzik tutkunu öğretim üyesi Boğaziçi Üniversitesi’nde. Boğaziçi Mezunlar Korosu’nda düzenli olarak yaz hariç haftada bir gün çalışıyoruz. Ayrıca 2013’ten beri de İstanbul Avrupa Korosu’nda soprano olarak SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

söylüyorum. Diğer ilgi alanım ise şiir. Hem okumayı seviyorum hem de daha önce de belirttiğim gibi ilk gençlik yıllarından beri yazıyorum. Tabii ki bir iddiam yok. Şiir de resim gibi kendimi ifade etme biçimim. Sadece mesleğinizle veya resimle yetinmeyen, çok yönlü bir kişiliğiniz var, Arjantin tango ile de uğraşıyorsunuz. Tango hayatınıza nasıl girdi, biraz anlatır mısınız? Çocuklumdan beri dans etmeyi severim. Tangonun yaşı, kilosu, bedeni de yok ve yüreğinde insan sevgisi taşıyan her dans severin yapabileceği bir dans…Ayrıca içine girince gördüm ki tango bitmeyen bir serüven, notalarının bilindiği ama her dansın farklı bir beste gibi şekillendiği bir sürpriz dans..Yaşamın kıyısına çok yakın bir dans ayrıca, yaşamın içinden… Tangonun ezbere değil doğaçlama oluşu da benim için bu dansı çekici kılan en önemli ögelerden biri. Tango yaklaşık 16 yıldır yaşamımda ve bunun özellikle son 10 yılı oldukça yoğun. 63


ÜROLOJİ

ERKEK KISIRLIĞININ TEMEL NEDENİ:

Varikosel Y R D . D O Ç . D R . M U S TA FA Y Ü C E L B O Z

Erkekte en sık rastlanan kısırlık sebebi sayılan varikoselin tedavisinde açık mikro cerrahi öneriliyor. Ameliyat sonrası hastaların genelinde başarılı sonuçlar alınıyor.

64

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ERKEK KISIRLIĞININ TEMEL NEDENİ: VARİKOSEL

ÜROLOJİ

OLUMSUZ ETKİLERİ NELERDİR? Varikoselin olumsuz etkilerini şöyledir: ff Semen anomalilerine neden olarak (sperm sayısı, hareketliliği ve şekil bozukluğu) kısırlığa, ff Testiste, kasığa, bacağa vuran ağrılara ve huzursuzluğa, ff Testisin küçük kalmasına veya zaman içinde giderek küçülmesine, ff Erkeklik hormonu olan testosteronun azalmasına sebep olabilir.

“3 yıllık evliyiz, bir yıldır da korunmuyoruz. Eşim kadın doğum muayenesine gitti bir problemi olmadığını söylediler, benim de muayene olmam gerekiyormuş….” “Hocam 7 yıldır evliyim, 5 yaşında bir çocuğum var. İki yıldır ikinci çocuk için uğraşıyoruz ama bir türlü gebelik olmadı….” “Üç gün önce banyo yaparken hayalarımda sarkma, testisler etrafında şişlik hissettim, bir kontrol olmak istedim…” “İşim gereği uzun süre ayakta kalıyorum, sabah kalkınca ağrım yok ama çalışmaya başladıktan sonra testislerimde, kasıklarıma doğru, bacağıma yayılan ağrım oluyor…..” gibi şikayetler sonrası tanısı konulan varikosel, testisin toplardamarlarında ortaya çıkabilen genişleme, varisleşmedir. Varikosel tüm erkeklerin yaklaşık yüzde 15’inde, sperm kalitesi bozuk olan erkelerin ise yüzde 25’inde görülür ve erkekte en sık rastlanan kısırlık sebebidir. Varikosel ve infertilite (kısırlık) ilişkisi yüz yıllardır bilinmektedir. Milattan sonra birinci yüzyılda Celsius ilk kez skrotal (haya torbası) toplar damarlardaki dilatasyonu tanımlayarak varikoselli kişilerin testislerinin daha küçük olduğunu bildirmiştir. Osmanlı dönemi cerrahlarından Şerefeddin Sabuncuoğlu, Cerrahiyet’ul Haniyye adlı eserinde “Devali (varikosel), testis damarlarının bükülüp üzüm salkımına benzer şekilde olması ve bu nedenle testisin aşağıya sarkmasıdır. Böyle bir hasta hareket ve spordan aciz kalır” yazmaktadır. Tulloch’un 1955’te kısırlık nedeniyle ameliyat uyguladığı olgu serisinin sonuçlarını yayımlaması ile varikoselektomi erkek kısırlığının cerrahi tedavisi haline gelmiştir. GENELDE SOL TARAFTA GÖRÜLÜR Erişkin dönemde varikoselin yüzde 80-90 sol tarafta ve yüzde 10 iki taraflı

olduğu saptanmıştır. Sadece sağ taraflı varikosel oldukça nadirdir ve bu durumda karın içi bir kitle varlığının araştırılması önerilir. Ergenlik dönemi ile birlikte sıklığı artarak 13 yaşında pik yapar ve 10-19 yaşları arası itibariyle erişkinlerdekine benzer sıklıkta görülür. Birinci derece akrabasında varikosel varlığında -baba veya erkek kardeş gibivarikosel sıklığının 3-4 kat fazla olduğu saptanmıştır. Günümüzde varikoselin hangi sebeple erkek kısırlığına yol açtığı tartışmalıdır. Olası hipotezler arasında ısı artışı, testiküler kan akımı ve venöz basınç değişiklikleri, hormonal disfonksiyon, otoimmünite, artmış oksidatif stres ve genetik nedenler sayılabilir. Testiküler ısı artışı varikosele ikincil olarak gelişen testiküler işlev değişikliği için en yaygın kabul gören mekanizmadır. Skrotal (haya torbası) ısı, normal testis fonksiyonlarının sürdürülebilmesi için vücut ısısından birkaç derece daha düşüktür. Testislerden çıkan toplar damarlar atar damarların etrafında bir ağ oluştururlar. Bu yapı testislere giren atar damar akımın ısısını düşürmek için bir ısı alışverişi mekanizması oluşturur. Varikoseli olan hastalarda bu mekanizma işlemez ve skrotal ısının artmasına neden olur. İkincil gelişen toplar damarların basınç artışı testis kan akımını etkileyebilmektedir. Varikoselli infertil (kısır) bir erkek; eşinde üremeye engel bir durum olmaması ya da düzeltilebilir fertilite (üreme) bozukluğu olması, muayenede tespit edilebilir varikosel varlığında, artmış DNA hasarı, semen parametrelerinde bozukluk olması gibi durumlarda tedavi edilmelidir. Kısırlık nedeni olmaksızın testiste, kasığa, bacağa vuran ağrılar ve huzursuzluk da tedavi ihtiyacı gerektirebilir. Çocuk ve ergenlerde varikosel tedavi gereksinimi SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

olan durumlar ise şöyledir; varikosel ve beraberinde küçük testis, üremeyi etkileyecek ek testiküler patoloji, iki taraflı muayenede tespit edilebilen varikosel, bozuk sperm kalitesi (geç ergenlik döneminde), semptomatik (ağrı) varikosel durumlarıdır. TEDAVİSİ AÇIK MİKROCERRAHİ Varikoselektomi, varikosel için yapılan cerrahi girişime verilen isimdir. Varikoselin açık cerrahi, laparoskopik, robotik ve girişimsel radyolojik tedavisi bulunmakla beraber açık mikrocerrahi tedavide altın standarttır. Varikoselektomide amaç, tüm internal spermatik toplar damarları ve eksternal spermatik toplar damarları bağlamak; vaz deferens (sperm kanalı) ve damarlarını koruyarak bu yolla testiküler toplar damar dönüşünü sağlamak, lenf damarlarını ve atar damarı korumaktır. Mikrocerrahi varikoselektomi yüksek başarı (seminal parametrelerde iyileşme ve spontan gebelik oranları), düşük komplikasyon oranları (nüks, hidrosel, damar yaralanması…) ile uygulanabilen bir ameliyattır. Bu yöntemle ameliyat sonrası hastaların yaklaşık yarısında toplam hareketli sperm sayısında yüzde 50’den fazla artış ve yüzde 36-43’ünde gebelik sağlanmaktadır. Mikrocerrahi varikoselektomide; kasık bölgesinden yapılan 4-5 cm’lik bir kesi sonrası testis toplar damarlarının mikroskop görüşü altında bağlanarak kesilmesi işlemleri uygulanır. Tek taraflı ya da iki taraflı uygulanmasına bağlı olarak yaklaşık olarak 30-90 dakika süren işlem sonrası hastalar aynı gün ya da bir gün sonrası taburcu edilmekte ve ortalama 7-10 gün istirahat sonrası normal yaşantılarına geri dönebilmektedirler. 65


ÇOCUK CERRAHİ

Sünnet basit bir işlem değildir YRD. DOÇ. DR. ALP GENCE

Sünnetin basit bir işlem olarak görülmesi, hatalı sünnet riskini de beraberinde getirir. Sünnet için en doğru zaman ise doğumdan bir hafta sonraki süreçtir.

66

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


SÜNNET BASİT BİR İŞLEM DEĞİLDİR

ÇOCUK CERRAHİ

2-6 yaş arası dönem gerek psikolojik nedenler gerekse sünnet sonrası bakımın daha güç olması nedeniyle diğer tüm genital operasyonlarda da olduğu gibi önerilmeyen bir zaman aralığıdır.

E

rkek cinsel organı penisin baş kısmını kapatan ve prepisyum olarak bilinen derinin cerrahi yöntemlerle kesilerek çıkarılması işlemi ‘sünnet’ olarak tanımlanır. Dünyada yaklaşık 15 bin yıldır, tarih öncesi dönemlerinden beri sünnet uygulanmaktadır. Sünnet yazılı tarihten önce başlamıştır. Arkeolojik araştırmalarda eski Mısır’da İbraniler ve Fenikeliler’de hatta Amerika kıtasındaki eski Aztekler’de de sünnet işleminin uygulandığı gösterilmiştir. Sünnetin ilk defa ne zaman yapıldığı ise bilinmemektedir. Sünnet tasvirleri taş devrine ait mağara çizimlerinde ve yaklaşık 6 bin yıl önce eski Mısır dönemine ait AnkhMahor tapınağında duvar resimlerinde görülmektedir. Milat’tan önce 4 bin yılında Firavun ikinci Ramses'in oğlunun sünnet edildiğine dair belgeler vardır. Kipti kelimesi çocuklarını sünnet ettirdikleri için Mısırlılara Yunanlılar tarafından verilmiş bir isimdir. Eski Mısır’da sünnetin hijyen için yapıldığı düşünülmektedir. Mısır toplumunda dini inançlar gereği bedenin, yiyeceklerin ve evlerin çok temiz olması gerekiyordu. Vücuttaki kılların traş edilmesi, günde iki defa banyo edilmesi, suların kaynatılarak içilmesi yaygın uygulamalardı. 12 yaşına gelmiş erkek çocuklar sünnet edilirdi. Sünnet hijyen yanında ahlaki, ruhani ve entellektüel gelişimin bir parçası olarak görülüyordu. Antik Mısır’da esir alınmış savaşçılar köleliğe alınmadan önce sünnet edilirdi. Esir edilen Musevilerin bu şekilde sünneti benimsedikleri düşünülmektedir. Zamanla da sünnet Musevilik dini uygulamalarına dahil edilerek Tanrı ile

insan arasında bir anlaşma olarak kabul edilmiştir. Tarih boyunca sünnet temizlik, cinsel hayata hazırlanmak, üremek, toplum içinde sosyal prestij kazanmak ve bereket tanrılarına kurban vermek gibi çeşitli sebeplerle yapılmıştır. İlkel toplumlarda sünnet acıya dayanma ve topluma kabul edilme aracı olarak görülüp uygulanmıştır. Ülkemizde de sünnetin çocuklara, erkek olmak ve büyümek için yapıldığı anlatılır. Yahudilikte sünnet erkek çocuğun doğumunun sekizinci gününde yapılan dini bir emirdir. Müslümanlıkta ise farz olmadığı halde Müslümanlığın bir belirtisi olarak değerlendirilmiştir. Sünnetsiz Müslüman erkek düşünülemez ve her erkek çocuk mutlaka sünnet yapılır. Sünnet Hazreti İbrahim'den beri uygulanan bir gelenek ve uyulması gereken dini bir kural olarak değerlendirilir. İDRAR YOLU ENFEKSİYONUNU AZALTIR Tıbbi nedenlerle 19’uncu yüzyılda sünnet yararlı bir girişim olarak kabul edilmiş ve alkolizm, epilepsi, astım, idrar yolu hastalıkları gibi bazı hastalıklardan korunmada yararlı olduğu öne sürülmüştür. Bu yüzden 20’nci yüzyılın ilk yarısına kadar sünnet özellikle İngilizce konuşan ülkelerde yaygınlaşmıştır. Daha sonra sünnet derisinin önemini vurgulayan makaleler yazılmış ve çocuk hastalıkları dernekleri rutin sünneti tavsiye etmekten vazgeçmişlerdir. Sünnet yapılma oranları da azalmıştır. Ancak özellikle sünnetin çocuklarda idrar yolu enfeksiyonlarını azalttığı gözlenmesiyle 1989 yılında Amerikan Çocuk Hastalıkları Akademisi yeni bir bildirge ile sünnet kararını

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ailelere bırakmış, sünnet konusunda tarafsız kalmıştır. Günümüzde sünnet esas olarak Musevi ve İslam toplumlarında uygulanmaktadır. Musevilik inancında yaradılış kitabına göre Tanrı Hazreti İbrahim’e kendisini ve erkek çocuğunu sünnet etmesini emretmiştir. İslamiyet inancında ise sünnet işlemi peygamberin sözleri ve davranışları ile belirlenen bir kavram üzerine kurulmuştur. İslam dininde belirli bir sünnet yaşı yoktur, sünnet kesin bir emir değildir. Simgesel bir önemi vardır. Uygulamada ise her Müslüman çocuk mutlaka sünnet olmaktadır. Müslümanların kutsal kitabında sünnetle ilgili herhangi bir ifade de yer almaz. Sünnet bazı ataerkil toplumlarda erkekliğin bir gerekliliği olarak görülür. Hatta sünnet olmayan erkeklere evlenme hakkı verilmez. Erkeklerin sünneti Yahudi inancında mecburidir. YENİDOĞAN SÜNNETİ NEDİR? Doğumu takiben 28 gün içinde yapılan sünnet yenidoğan sünneti olarak adlandırılır. Sünnet için en ideal dönem bu zamanlardır. Doğumdan hemen sonra sünnet yapılması uygun değildir. En azından doğum sonrası 7 günün geçmesi beklenilmelidir. Bu süre içerisinde çocuğun böbrek, karaciğer ve metabolik fonksiyonları yeterince olgunlaşmış olur. Erken doğan bebeklerin sağlıklı yenidoğan kilosuna (3500 gram) ulaşması beklenilmelidir. Sünnet öncesi bebeklerin mutlaka çocuk cerrahisi uzmanı tarafından muayene edilmesi gerekir. Bu muayenede bebeğin pipisinde, peygamber sünneti

67


ÇOCUK CERRAHİ

(hipospadias), eğrilik ya da dönüklük gibi sorunlar tespit edilirse, sünnetinin kesinlikle yapılmaması gerekir. Bebek biraz daha büyüdüğünde (6-7 aylık olduğunda) genel anestezi altında yapılacak düzeltici cerrahi ile birlikte hem altta yatan sorun çözülür hem de sünnet yapılmış olur. Ayrıca, sünnet öncesi muayenede, pipinin sünnet sonrası gömülü kalabilme olasılığı olduğu anlaşılırsa, yani pipi gömülü kalmaya yatkınsa, bu durumda da sünneti biraz daha büyük aylara ertelemek ve genel anestezi altında sünnet ile birlikte gömüklüğü de düzeltmek gerekir. Böylece sünnet sonrası ortaya çıkabilecek telafisi güç problemler, sünnet öncesi yapılan bir muayene ile önlenmiş olur. Yenidoğan sünnetinin avantajları; sünnetin lokal anestezi ile yapılması, yara iyileşiminin daha hızlı, kanama riskinin daha az olması ve sünnet sonrası bakımının bebek henüz bezli olduğu için çok daha kolay yapılmasıdır. 2-6 YAŞ ARASI SAKINCALI Yenidoğan döneminde yapılmadıysa, 2 yaşına kadar sünnet yapılabilir. Ancak 2-6 yaş arası dönem gerek psikolojik nedenler gerekse sünnet sonrası bakımın daha güç olması nedeniyle diğer tüm genital operasyonlarda da olduğu gibi önerilmeyen bir zaman aralığıdır. 2-6 yaş arası dönem

68

SÜNNET BASİT BİR İŞLEM DEĞİLDİR

çocuklarda psikososyal gelişme dönemidir ve çocukların organlarını tanıma sürecidir. Bu dönemde yapılan sünnet çocukta psikolojik travma yaratabilir. Özellikle 3-4 yaşında, çevreyi tamamen algılayabilen ancak mantık ve sosyal anlayışın tam oturmadığı bir dönemde çocuğa sünnet işlemini anlatmak neredeyse imkansızdır. Bu yaş döneminde, genel anestezi altında olsa bile çocuklarda sünnet sonrası huy ve davranış değişiklikleri görülebilir. Altı yaşından büyük ve adolesan (ergenlik) çağına gelmemiş çocuklar bu konuda deneyimi olan kişiler tarafından uygun bir hazırlıkla, herhangi bir olumsuzluk veya travma yaşanmadan güvenle sünnet edilebilir. 6 yaş sonrası çocukla iyi diyalog kurulabileceğinden ve çocuk iyi ile kötüyü ayırt edebilir kabul edildiğinden bu yaşlarda yapılması daha uygun olacaktır. Çocuğun, sünnetin niçin yapıldığını algılaması; kendisi, hekim ve aile açısından sürecin daha sıkıntısız geçirilmesini sağlar. Sonuç olarak bizim ailelere önerdiğimiz sünnet zamanı, lokal yöntemle yapılacaksa yenidoğan dönemi ve genel anestezi altında ise 6-8 yaş aralığıdır. Ancak, 1-24 ay arası da yapılabilir. AMELİYATHANEDE YAPILMASI ÖNERİLİR Sünnet, erkek çocukların hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Çocuğun erişkin dönemde cinsel sağlığı açısından, sünnetin bir operasyon titizliğinde uygulanması çok önemlidir. Sünnetin sağlıklı bir şekilde sonuçlanabilmesi için ister lokal ister genel anestezi ile olsun ameliyathane şartlarında cerrahi müdahale ile yapılması gerekir. Bu şekilde hem enfeksiyon riski çok azalır, hem de kanama gibi istenmeyen problemler ile neredeyse hiç karşılaşılmaz. Cerrahi müdahale ile yapılan sünnetlerde, sünnet derisi gereği kadar alındığı için penisin ileri yaşlarda büyümesi ve gelişimi normal seyrinde devam eder. Sünnet ameliyatında cerrahi girişimlerde uygulanan tüm modern ameliyat ve anestezi yöntemlerinin uygulanması gerekir. Sünnet öncesi gerekli fizik muayene ve tetkiklerin yapılması, ameliyat başlamadan stres önleyici ilaçların verilmesi, ameliyatın ameliyathanede yapılması, ameliyat sırasında ve sonrasında ağrı kesicilerin uygulanması, enfeksiyon önleyici tedbirlerin alınması, ameliyat sonrası bakımın planlanması ve şüphesiz sünnetin bu konuda eğitim almış ve yetki verilmiş cerrahlarca yapılması gerekir. Sünnetin basit bir işlem olarak görülmesi, hatalı sünnet riskini de beraberinde getirmektedir. Uygun olmayan şartlarda yapılan SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

SÜNNET YAPILMAMASI GEREKEN DURUMLAR ff Hipospadias (peygamber

sünneti) ve epispadias gibi hastalıklarda sünnet derisi bu hastalıkların tamirinde kullanılabileceği için sünnet yapılmamalıdır. ff Fıtık, inmemiş testis, hidrosel gibi hastalıkları olup daha sonra genel anestezi altında ameliyat olacak çocuklara sünnet yapılmamalıdır. Bu ameliyatlar esnasında sünnetin yapılması daha uygundur. ff Hemofili, trombositopeni gibi kanama pıhtılaşma bozuklukları olan çocuklarda bu hastalıklar tedavi edilmeden sünnet yapılmamalıdır. ff Heparin gibi antikoagülan tedavi alan hastalarda sünnet esnasında kanama olabileceği için bu ilaçlar kullanılırken sünnet yapılmamalıdır. ff İleri derecede gömülü penisleri olan çocuklarda sünnet yapılmamalıdır. ff Eksik sünnet yapılmış durumlarda (sünnet derisinin az kesilmiş olma hali) sünnet yapmakta aceleci olunmamalıdır. Çünkü çocuk büyüdükçe sünnet derisi geri çekileceği için zamanla eksik yapılmış sünnetliler normal sünnetli gibi gözükebilir. sünnet, enfeksiyon sonucu bir takım bulaşıcı hastalıklara yol açabilir. Uzman bir cerrah tarafından yapılmadığında sünnet derisinin gereğinden az ya da çok kesilmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Sünnet derisinin gereğinden az kesilmesi, kalan derinin idrar deliğinin üzerini kapatmasına ve enfeksiyona neden olabilir. Sünnet derisinin fazla kesilmesi durumunda ise çocuğun erişkin yaşamında ereksiyon esnasında ağrı, şekil bozuklukları ve cinsel yaşamda sorunlara neden olabilir. Sünneti yapan kişinin, çocuğun gelecekteki özel yaşamını da düşünerek işlemi çok dikkatli bir şekilde yapması gerekir. Deneyimli ellerde yapılmayan sünnette; tam veya tama yakın penis kaybı, penis ucunun kesilmesi, idrar yolunun kesilmesi, kanama, penis gangreni gibi ciddi riskler ortaya çıkabilir. Yanlış uygulamalar penis gelişimini de olumsuz etkileyebilir. Dikiş hatası nedeniyle kistler meydana gelebilir, fistül, meatit ve his kaybı gibi sorunlar oluşabilir.


MİSAFİRLERİMİZ

Göğüs kasından dil yapıldı Cihan Müslim, 15 yıl arayla 2 kez kansere yakalandı. Yakalandığı dil kanserinden 5 saatlik bir operasyonla kurtuldu. Müslim’e göğüs bölgesinden alınan kaslarla yeni bir de dil yapıldı.

C

ihan Müslim’in hayatı, dilinde çıkan yaralar sonucunda değişti. 15 yıl önce lenfoma tanısıyla radyeterapi de alan hasta, yarası dilin arkasında olduğu için uzun süre fark etmemiş. Daha sonra Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde muayenesi yapılan, filmleri çekilip biyopsisi alınan hastaya dil kanseri tanısı kondu. Ameliyat kararı alınan hastanın süreciyle ilgili bilgi veren Medipol Üniversitesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi uzmanı Yrd. Doç. Dr. Gökhan Altın ,“Hastanın bütün dilin alınması, 2 taraflı lenf bezlerinin temizlenmesi ve rekonstrüksiyon yapmak gerekiyordu. Hastayı ameliyata aldık. Ağızda çok geniş bir temizlik yapıldı, bu yüzden orada da büyük bir boşluk çıktı ortaya. Bu yüzden göğüs kafesinden flep çevrildi. Yani

göğüs kafesini saran kası cildiyle beraber dilin olduğu kısma yeni bir dil olarak yerleştirdik. Riskli bir ameliyattı, nüks etmemesi gerekiyordu. Çünkü genelde dil kanserinde nüks oranı yüksektir” diye belirtiyor. Yrd. Doç. Dr. Altın hastanın şu anki durumunu ise şöyle açıklıyor: “Yeni yaptığımız dil eski dilin fonksiyonlarını tamamen yerine getirmese de en azından konuşma, yutma, sesin ağızda şekillenmesi gibi yaşamsal fonksiyonlarını sağladı. Hasta şu an çok iyi. Yutmada sorun olmaması ise en sevindirici gelişme.” MASADA KALIRSIN DEDİLER Cihan Müslim ise yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: “Bir devlet hastanesine gittiğimizde gırtlağın tamamen alınması gerektiğini ve bu ameliyat esnasında SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

masada kalabileceğimi söylediler. Daha sonra Medipol Üniversitesi Hastanesi’ne geldiğimde dil kanseri olduğum söylendi. Ameliyat kararı alındı, 5 saat sürdü. Fakat başka ellerde daha uzun sürebilirdi. Doktorlarıma her şey için teşekkür ediyorum. Konuşmam çok iyi, yutmada sorun yaşamıyorum.” Müslim, şimdilerde kanseri ikinci kez yenmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor. Yeniden konuşabiliyor, yemek yiyebiliyor... Yrd. Doç. Dr. Altın son olarak şunları ekliyor: “Dil kanserlerinin en büyük nedenlerinden biri sigara. Ağız hijyeninin kötü olması, uygun olmayan protezin uzun süre kullanımı da diğer nedenler arasında. Hastalar, dilde şişlik ve renk değişikliği varsa geçer diye beklememeli. 2 haftayı geçen ağız yaralarında mutlaka hekime başvurmalı.” 69


AKILLI TEKNOLOJİLER

70

JİNEKOLOJİK KANSERLERE TEKNOLOJİK TEDAVİ

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


AKILLI TEKNOLOJİLER

Jinekolojik kanserlere teknolojik tedavi P R O F. D R . M U R A T A P İ

Histerektomi, myomektomi, rahim sarkması, yumurtalık kistleri ve tüplerin açılması gibi iyi huylu ameliyatların yanı sıra rahim ağzı ve rahim kanseri ameliyatları da cerrahi robot yardımı ile gerçekleştirilebilir.

İ

lk olarak 1985 yılında PUMA 560 robotik cerrahi sistemi beyin cerrahisinde hassas biyopsi almak amacıyla kullanıldıktan sonra 1987 yılında robotik sistem ilave edilmiş laparoskopik ünite ile ilk safra kesesi ameliyatı gerçekleştirilmiştir. 1990 yılında AESOP sistemi bilgisayar desteğiyle hareket eden kollar yardımıyla yapılan endoskopik sistem ilk defa Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanmıştır. Bu gelişmelerin ardından tam donanımlı robotik sistemler geliştirilmiş ve tıbbın hizmetine sunulmuştur. da Vinci Robotik Cerrahi sistem de bunlardan biridir. Cerrahinin birçok alanında kullanılan da Vinci, histerektomi ve miyomektomi ameliyatları başta olmak üzere endoskopik jinekolojik cerrahide standart laparaskopinin kısıtlamalarını ortadan kaldırarak, ileri jinekolojik operasyonların kapalı yöntemle yapılmasına olanak tanımıştır. Robotik cerrahide, birçok kişinin düşündüğünün aksine ameliyatı robot yapmamaktadır. Bu ileri teknolojiyi kullanan deneyimli cerrah gerek açık ameliyatlarda gerekse laparoskopik ameliyatlarda belli bir tecrübeden ve robot eğitiminden sonra bu teknolojiyi kullanır ancak ameliyatı yine kendisi gerçekleştirir. Açık

cerrahideki gibi tüm ameliyat hastanın karnı kesilmeden gerçekleştirilmektedir. Genel anestezi altında genellikle göbek deliğinden girilen bir kamera ve bu kameranın rehberliğinde karın boşluğuna sevk edilen 8 mm çapındaki kollar yardımı ile hasta hazırlığını takiben üç boyutlu görüntü eşliğinde ameliyat gerçekleştirilir. HEM HEKİM HEM HASTA İÇİN AVANTAJ Standart laparoskopik ameliyatlarda kullanılan enstrumanlardan farklı olarak robot kolları cerrahın el hareketlerini taklit ederek her yöne oynayabilmekte ve açısı değişebilmektedir. Bu sayede jinekoloji alanında özellikle şişman ve hareket kısıtlılığının yaşandığı zor ameliyatlarda laparoskopiye alternatif bir cerrahi teknik olarak kullanılır. Jinekoloji alanında histerektomi, myomektomi, rahim sarkması, yumurtalık kistleri ve tüplerin açılması gibi iyi huylu ameliyatların yanı sıra jinekolojik kanserlerden rahim ağzı ve rahim kanseri ameliyatları da robot yardımı ile gerçekleşebilmektedir. Robot yardımı ile yapılan bu

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

ameliyatların hasta ve hekim açısından bir çok yararları sıralanmaktadır. Hasta açısından özellikle kapalı ameliyatların yara izi yönünden kozmetik iyileşme sonuçları bıraktığı, karın içinde minimal hasar meydana geldiğinden kanama ve ameliyat sonrası yapışıklıkların az olduğu, dolayısıyla hastane yatış süresi ve ameliyat sonrası ağrının daha az olduğu bilinmektedir. Hasta daha çabuk toparlamakta ve günlük hayatına dönmektedir. Hekim açısından bakıldığında ise robotik teknolojide bilgisayar sistemi sayesinde el titremesi içerideki altlere yansıtılmamakta, normal ameliyatlarda ulaşılamayacak kadar dar ve zor alanlara ince ve açılanabilen robotik kollar sayesinde ulaşılabilmektedir. Ayrıca hekimin ergonomik oturur şekilde ameliyat yapması kollarının ve vücudunun yorulmasını ve yorgunluğa bağlı komplikasyonları bertaraf edebilmektedir. Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde, daVinci robotik teknolojisinin en son versiyonu olan Xi sistemi mevcut olup gerek genel cerrahi, gerek üroloji ve gerekse jinekolojide bu sistem başarıyla kullanılmaktadır.

71


GENEL CERRAHİ

Hemoroid kabusuna lazerli çözüm D O Ç . D R . F . C E M G E Z E N

Toplumun büyük çoğunluğunu etkileyen hemoroid tedavisinde lazer uygulamaları oldukça popüler. Lazer sayesinde yirmi dakikalık işlemden sonra hasta aynı gün taburcu edilebiliyor.

72

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


HEMOROİD KABUSUNA LAZERLİ ÇÖZÜM

B

asur olarak da bilinen hemoroidal hastalık toplumumuzda sıkça görülmektedir. Oran o kadar yüksektir ki hemen hemen 4 kişiden birinde değişik evrelerde görülebilir. Hemoroid, genellikle beslenme ve tuvalet alışkanlıklarındaki yanlışlıklar yüzünden ortaya çıkar. Tuvalette uzun süre kalma, aşırı ıkınma, düzensiz yaşam şekli, kabızlık kolaylaştırıcı sebepler arasındadır. Anal bölge içindeki damar yastıkçılarının şişmesi, sarkması, kanaması ile ağrılı veya ağrısız olarak ortaya çıkar. En sık şikayet şekli tuvalet yaparken olan kanamalardır. Bulunduğu yere göre iç ve dış hemoroidal hastalık olarak adlandırılır. İç hemoroidler kendi içinde 4 evreye ayrılırlar. Tespitinde fiziki muayene ve gerekirse anakopik tetkikine gerek duyulur. Hastalığın tedavisinde ise uygun vakalarda medikal tedavi öne çıkarken, cerrahi tedavi küçük bir oranında gerekmektedir. Medikal tedavi ve öneriler ile hemoroidal hastalığın büyük bir oranında tedavi başarısı sağlanabilmektedir. İŞLEM YİRMİ DAKİKA SÜRER Medikal tedavi ile başarı sağlanamayanlarda cerrahi müdahale gerekebilir. Bu yöntemler pakelere lastik band uygulama, lazer veya ultrasonik cihazlar ile koagulasyon veya cerrahi yöntem kulanılarak hemoroid pakelerinin eksizyonu, longo stapler yöntemi ile

hemoroidopeksi ameliyatlarıdır. 3 ve 4’üncü evre hemoroidal hastalıkta pakelere yapılan minik bir kesi ile ince lazer probu hemoroid içine girerek damarları koagule eder. Damarları ve hemoroid pakesini büzerek halk arasındaki tabiri ile yakarak kaybolmasına yardım eder. Bu işlem esnasındaki yapılan kesi 2 mm civarındadır. İşlem ameliyathanede genel veya spinal anestezi (belden uyuşturma) altında yaklaşık yirmi dakika sürer. Belirgin acı, hassasiyet beklenmez. Uygun vakalarda aynı gün taburcu edilebilir. Nekahat devresinde de aşırı ağrı beklenmez. Bu tarz ameliyatların en önemli avantajı hastada belirgin açık yara görülmez. Öte yandan her müdahalede olduğu gibi belirli oranlarda nüks etme riski de mevcuttur. HEMOROİD Halk arasında basur memesi ya da mayasıl olarak da adlandırılan hemoroid, makatın çevresinde mevcut olan damarların, bacaklarda görülen varisler gibi şişmesiyle oluşan bir hastalıktır. Nedenleri Makatta bizim büyük abdestimizi tutmamızı sağlayan 2 adet kas (sfinkter) vardır. Bunlar dış (externol) ve iç (internol) kaslardır. Dış kas bizim kontrolümüzdedir. Büyük abdest yapmak istediğimizde biz dış kası açıyoruz. İç kas buna paralel olarak kendiliğinden açılıyor. İç ve dış kas arasındaki bu uyum bozulduğunda kişi kabız olmasa da ıkınarak, zorlanarak büyük abdest yapar. Bu ıkınma ve zorlanma sonucu meydana gelen basınç artışı

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

GENEL CERRAHİ

buradaki damarların şişmesine neden olur ve hemoroid gelişir. Kesin neden belli olmamakla birlikte hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştıran etkenler vardır. Bunlar; uzun süre ayakta durma, ishal, kabızlık, hareket azlığı, kalp yetmezliği, karaciğer sirozu, uzun süre öksürme ve kusmalar, gebelik, kalın bağırsağın son kısmının tümörleri ve bazı ailelerde kalıtımdır. Yaygınlığı Halkın yüzde 30’unda görülen hemoroidin yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Genellikle 20-50 yaş arasında daha fazla görülen hemoroidlerde kadın ve erkeğe göre büyük bir farklılık söz konusu değildir. Ancak doğumlar ve hareketsiz bir hayat nedeniyle kadınlarda erkeklere nazaran daha sıktır. Yaşamının herhangi bir anında hemoroid geçirmemiş insan adeta nadirdir. Bazen belirti vermeyebilir. Çocuklarda görülmez denecek kadar azdır. Belirtileri En sık görülen belirti kanamadır. Ağrı, yanma hissi, basınç ve ağırlık duygusu, şişme, kaşıntı, kabızlık hissi, akıntı ve basur memeleri diğer belirtileridir. Teşhisi Teşhis, bu bölgenin muayenesi ile konur. Gerekirse endoskopik muayene de (aletle anal bölgeye ve kalın bağırsağın son kısmına bakılması) yapılır. Belirtiler bu bölgenin kanseri ile aynı olduğundan kesinlikle muayene olmadan hemoroid tedavisi yapılmamalıdır. Tedavisi Tedavi her hastaya ve hastalığın teşhis edildiği döneme göre değişir. Teşhisi hemoroid olan herkese aynı tedavi yapılacak diye bir kural yoktur. İlaçlarla tedavi mümkün olduğu gibi skleroterapi, bant ligasyonu ve cerrahi tedavinin değişik tipleri de uygulanabilir. Bu tedavi şekillerinden hangisinin yapılması gerektiği yapana ve hastaya göre değişir.

73


GİRİŞİMSEL NÖRORADYOLOJİ

Anevrizma geliyorum demez P R O F. D R . E R O L A K G Ü L

Beyin baloncukları olarak da bilinen anevrizmaların çoğu kanayana kadar herhangi bir belirti vermezler. Kanama dışında en sık belirti ise; baş ağrısıdır.

74

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ANEVRİZMA GELİYORUM DEMEZ

B

eyin anevrizmaları, diğer adıyla beyin baloncukları beyin atardamarlarının normal duvar yapısının bozulup zayıflaması sonucu damar dışına doğru genişlemesi yani balonlaşmasıdır. Toplumda görülme sıklığı %1-5 arasında değişmektedir. Kadınlarda erkeklere göre biraz daha sık görülür. En sık görülme ve kanama yaşı ise 40-70 yaşlar arasındadır. Anevrizma büyüdükçe kanama riski de artmaktadır. Beyin anevrizmaları önemlidir, çünkü anevrizmalar kanayabilirler ve kanadıkları zaman ölüme yol açma oranları oldukça yüksektir. Hasta tedavi olabilse bile çeşitle nörolojik problemler kalıcı olabilir. Anevrizmaların çoğu kanayana kadar genellikle herhangi bir belirti vermezler. Kanama dışında en sık belirti baş ağrısıdır. Uzun süreli baş ağrısı çekenlerde ve baş ağrısı karakter değiştirdiğinde veya ani şiddetli baş ağrıları olduğunda beyinde baloncuk olabileceği akla gelmeli ve uygun tetkiklerle araştırılmalıdır. Kanama olduğunda hastalar, hayatları boyunca görmedikleri en şiddetli baş ağrısını tarif ederler. Kanama ile birlikte bilinç kapanmasına ve % 20-30 hastada ölüme giden nörolojik değişikliler olabilir. Bilinci kapanmayan hastalarda çeşitli derecede nörolojik fonksiyon kayıpları, sürekli baş ağrıları bulunabilir. Kanamayan hastalarda, daha hafif baş ağrıları, anevrizma basısına veya pıhtı atmasına bağlı nörolojik fonksiyon kayıpları ve sara nöbetleri görülebilir. AİLEDE VARSA DİKKAT! Kanamadan saptanan bir anevrizmanın yıllık kanama riski %1-3 arasındadır. Anevrizma kanaması ve kanama komplikasyonlarına bağlı ölüm oranı %50’dir. Kanamış bir anevrizmanın tekrar kanama riski ilk günlerde daha yüksektir ve hastaların %50’sinde 6 ay içinde tekrar kanama görülmektedir. Bu nedenle kanamış anevrizmalar muhakkak tedavi edilmelidir. Kanamadan saptanan anevrizma tedavisi, hastanın durumu ve anevrizmanın özellikleri ışığında değerlendirilmeli ve gerekli tedavi yapılmalıdır. Özellikle birden fazla anevrizması olan hastalarda, birinci derecede kan bağı olan yakınlarında anevrizma bulunma olasılığı 3-4 kez daha yüksektir. Bu durumda aile bireylerinde anevrizma araştırması yapılmalıdır.

Yüksek tansiyon, sigara, alkol kullanımı, damar sertliği, kanda yağ yüksekliği anevrizma oluşumunu ve kanama riskini artırmaktadır. Anevrizmalar tesadüfen, başka bir nedenle veya anevrizma araştırılması sırasında yapılan beyin bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme sırasında da saptanabilir. Anevrizmanın kanayıp kanamadığının tanısı bazı durumlarda belden sıvı alınarak da yapılabilir. Kesin tanı ve tedavi edilmesi planlanan hastalarda beyin anjiografisi yapılmalıdır. KASIKTAN BEYİNE MÜDAHALE Peki, beyin anevrizmaları nasıl tedavi edilirler? Beyin anevrizmaları yani baloncuklar cerrahi yolla beyin cerrahları tarafından veya damar yoluyla girişimsel nöroradyologlar tarafından tedavi edilirler. Cerrahi yöntemde kafatası açılmakta ve anevrizmalara ulaşılarak metal kıskaçlarla anevrizmalar kapatılmaktadır. Çok küçük bir grupta anevrizmanın özelliklerinden dolayı herhangi bir tedaviyi uygulama şansı olmayabilir. Teknoloji ile birlikte damar içi tedavi yöntemlerinin gelişmesi bu grubu giderek küçültmektedir. Damar yoluyla yani endovasküler tedavi, genel anestezi altında anjiografi cihazı eşliğinde, genellikle kasık atardamarından girilerek yapılır. Hastanın kesilmesi söz konusu değildir. Kateter denilen ince tüp ve tel şeklindeki cihazlarla anevrizmaya ulaşılır ve anevrizma içi değişik koil dediğimiz metal sarmal tellerle doldurulur. Anevrizma içi doldurulurken metalik stentler de kullanılabilir. Bazı durumlarda anevrizma, içi doldurulmadan sadece özel stentlerle 20-30 dakikada tedavi edilebilmektedir. Bazı durumlarda işlem hasta uyanık iken de yapılabilir. ENDOVASKÜLER TEDAVİ ÖNERİLİR Hem cerrahi, hem de endovasküler tedavide amaç anevrizmayı kapatıp kanamasını engellemektir. Eğer kanamışsa, kanamadan dolayı oluşmuş beyin hasarını düzeltmek değildir. Anevrizma kanamasına bağlı gelişebilecek hidrosefali diğer adıyla beyin boşluklarında ilerleyici genişleme genellikle cerrahi olarak tedavi edilirken, felçliğe ve ölüme yol açabilecek beyin damarlarında kanamaya bağlı gelişen büzüşme anevrizmanın endovasküler tedavisi sırasında damar genişletici ilaçlar damarlara doğrudan verilerek tedavi edilir. Endovasküler tedavi deneyimli girişimsel SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

GİRİŞİMSEL NÖRORADYOLOJİ

nöroradyologlar tarafından, teknik donanımı, yoğun bakım üniteleri ve anevrizma tedavisi yapan beyin cerrahi kliniklerinin bulunduğu merkezlerde yapılmaktadır. Endovasküler yolla tedavi edilen hastaların çoğunda, cerrahi kesi olmadığı ve yara iyileşmesini beklemek gerekmediği için, yoğun bakımda ve hastanede kalış süresi, cerrahi uygulanan hastalara göre daha kısadır. Cerrahi kesiye bağlı oluşabilecek komplikasyonlar da olmamaktadır. Kanama olmadan damar yoluyla tedavi edilen hastalarda hastanede kalış süresi 2-3 gün iken kanama geçiren hastalarda, hastanede kalış süresi tedaviden bağımsız olarak daha uzun olabilmektedir. Birden fazla anevrizma olması durumunda da, anevrizmalar farklı taraflarda olsa bile tek seansda tedavi edilebilirler. Endovasküler yolla tedavi edilen hastalar, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme ve özellikle anjiografi ile kontrol edilmektedir. Burada amaç, anevrizmanın tekrarlamadığından ve tedavinin tam olduğundan emin olmaktır. Gerektiğinde anevrizmanın tam tedavisi için tekrar endovasküler tedavi yapılabilmektedir.

Resim 1: Beyin baloncuğu (anevrizma) olan hastanın tedavi öncesi ve sonrası anjiografileri görülmektedir.

75



A K I L L I

T E K N O L O J İ L E R

Beyin Tümörü Tedavisinde GAMMA KNIFE


RÖPORTAJ

78

MÜZİK MUHTEŞEM BİR İLAÇ

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


RÖPORTAJ

Müzik muhteşem bir ilaç AYSEL YAŞA YILMAZ

Sesi bazı doktor ve hastalar tarafından sakinleştirici özelliğiyle ilaç gibi görülen sanatçı Melihat Gülses “İyi müzik, muhteşem bir ilaçtır. Bir dönem açılacak olan bir hastanede, sesimden de bu amaçla faydalanmak istemişlerdi” diyor.

M

elihat Gülses’in sesi için ne tanımlama yapsak eksik kalacak gibi. Ruha huzur veren, ipek sesli sanatçının, özel yaşamı da bir o kadar huzurlu. Klasik Türk Müziği’nin en önemli icracılarından olan Melihat Gülses’in eşi Necip Gülses ve kızı Neva da sanatçı. Neva makamında geçen evlilik ve müzik hayatlarında popüler olana meyletmeyen Gülses ailesi, birlikte projeler de üretiyorlar. Biz de, Kapın Her Çalındıkça, Günaydınım Nar Çiçeğim gibi şarkılarıyla bilinen Melihat Gülses’e konuk olurp, ruha şifa sesi ve müziği hakkında söyleştik.

Müziğe olan ilginiz kaç yaşında ve nasıl başladı? Çok küçük yaşlarda, babamın da müziğin içinde olması ve ailecek gidilen müzikli toplantılarda benim de olmam beni her geçen gün müziğe yaklaştırdı. Çok küçük yaşlarda yeteneğimi keşfetmiş babam... Kendisi de müziğin içinde çünkü, kanun çalıyor ve fevkalade bir sese sahip. Akşehir’de oturuyorduk ve o yıllarda ‘gezek’ diye tabir edilen müzikli toplantılar yapılıyordu. Hatırlıyorum, 6-7 yaşlarında o toplantılarda ben de büyüklerin dizinin dibinde oturup, şarkılara iştirak ediyordum. Bildiğim eserleri okuyordum.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

79


RÖPORTAJ

Çocukluğum bir kanun sesi eşliğinde geçti diyebilirim. Babamın dizinin dibinde şarkıla söylediğimde 7 yaşlarımdaydım. İlk kez profesyonel şarkı söylediğimde ise konservatuar devam ediyordu. 1983 yılında radyoda kadrom geldiğinde mikrofon karşısına geçtim. Müzisyen bir aile ama sanırım sizin konservatuara gitmenize karşı çıkmışlar. Benim ilgimi ve sevgimi bilmesine rağmen, babam konservatuara gitmemi istemedi, çünkü müziği meslek edinmemi istemiyordu. Üniversite okumamı ve bir mesleğim olmasını arzuladı. Nurlar içinde yatsın ama kendisiyle çok mücadele ettim ve en sonunda kabul etmek zorunda kaldı. Babamın arkadaşlarının teşvikiyle 1975 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na girdim. Okuldan sonra TRT İstanbul Radyosu’nda programlar yapmaya başladım. Sonraları ailem de kabul etti, şarkı seslendireceğim 80

MÜZİK MUHTEŞEM BİR İLAÇ

zaman babam, radyonun, televizyonun başından ayrılmazdı. Eşiniz ve kızınız da müzisyen. Böyle bir ailenin ana konusu hep müzik midir? Evde diyaloglarınız nasıl ilerliyor? Eşim Necip’in tanbur sanatkarı, kızım Neva’nın klasik kemençe sanatkarı olması tabi ki ortak dilimizin müzik olduğunu gösteriyor ama yine de, her anımız müzikle geçmiyor. Evde piyano, tambur, kemençe, ney, mey, bas gitar, klasik gitar, ut, kanun gibi müzik aletleri var. Bazen hep birlikte meşk ettiğimiz zamanlar olur. Babam benim konservatuara gitmeme karşı çıktı ama ben kızıma öyle yaklaşmadım. Neva’yı hep teşik ettim. Genler de buna müsait sanıyorum. O da sevdi müziği, bu yolda ilerleme kararı aldı.. Konser ve albüm hazırlıkları öncesi hep birlikte yoğun çalışmalarımız da oluyor tabi. Sanat camiasında hep durduğunuz yer takdir edildi. Popüler olmayı istemeyen bir tavrınız da var. Bunun SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

nedenlerinden bahseder misiniz? Ne mutlu bana... Müziğin sadece eğlence değil, milli kültürümüzün bir parçası olduğunu düşündüğüm için, genellikle ciddi anlamda müzik yapmak istedim ve popüler kültürün bir parçası olmaktan uzak durdum. Bundan dolayı da hiç pişmanlık duymadım... Yaşarken takdir edilmenin değerini kelimelerle ifade edemem. Popüler kültüre, belki de aldığım eğitimin neticesiyle, hiç bir istek duymadım ve sahne tekliflerini de, çok cazip olmasına rağmen kabul etmedim. Ben çok idealistim, popüler olmak gibi bir arzum hiç olmadı. Sadece doğru olduğuna inandığım şeyleri yaptım. Bu da beraberinde sevgiyi getiriyor. Ne parayla ne de şöhretle hiç ilgim olmadı. Çok sevildiğimi ve sesimin beğeniyle karşılandığını biliyorum. Ama unutmuyorum ki her şey Yaradan’a ait. Onun verdikleri ile de şımarmamak gerektiğini düşünüyorum. Doğru bir


MÜZİK MUHTEŞEM BİR İLAÇ

MELİHAT GÜLSES’İN EN’LERİ

En sevdiğiniz film: Babam ve Oğlum En sevdiğiniz kitap: Şiir kitapları En sevdiğiniz şarkı: Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim En sevdiğiniz yemek: Kuru fasulye, pilav En sevdiğiniz şehir: Tabi ki İstanbul En sevdiğiniz yazar: Elif Şafak En çok neye kızarsınız?: Riya Sizi en çok ne mutlu eder?: Ailem ve sevdiklerimle birlikte olmak

şekilde, elimden geldiğince, yeteneğim olduğu ölçüde hep hizmet etmeyi düşündüm. Bütün gayem insanlara Türk Müziği’ni sevdirmeye çalışmaktı, öyle de oldu. Müzik sizin için ne ifade ediyor? İleride bir gün bırakmanız gerekse ne hissedersiniz? Müzik benim kendimi ifade ediş biçimim ve nefes aldığım müddetce şarkı söyleyeceğimi düşünüyorum. Derdimi ve sevincimi şarkılara döküyorum. Sesim çıktığı sürece de devam edeceğim, bırakmak gibi bir niyetim yok. Elbette vakti gelince bayrağı bizden sonra gelen genç sanatçılara bırakacağız. Ama müzik her zaman benim yaşam kaynağım olmaya devam edecek, nefes aldığım her an. Sanatçı olmak için yaşamımda çok mücadeleler verdim diyorsunuz bir röportajınızda. Bu

mücadeleden bahseder misiniz? Yaşamın içinde her an mücadele ediyorsunuz. Mücadele etmeden hiç bir şey başaramazsınız. Benim de önce ailemle, sonra konservatuarda sesimle ilgili problemlerim oldu... Zor günlerdi ama aşabildim. Daha sonra radyoya girdim, kendimi bulabilmem ve geliştirmem için çabaladım... Asıl sorumluluk ondan sonra başlıyordu, neler yapabilirim ve gelecek nesillere ne bırakabilirim mücadelesi içindeydim. Her yaptığım çalışmada incelikle çalıştım. Şimdi de hala neler yapabilirim ve gelecek nesillere ne bırakabilirim mücadelesi içindeyim. İlerleyen zamanlarda müziğe dair gerçekleştirmeyi istediğiniz hayalleriniz ya da planlarınız var mı? Tabi ki hayallerimiz var. Çünkü sizi yaşama bağlayan hayallerinizdir ve bittiği zaman, siz de bitersiniz. Türk Müziği ucu bucağı olmayan bir derya ve yapmayı istediğimiz bir çok projeler var. Her zaman hayal ettiğim ve yapmak istediğim şeyleri yapmaya çalıştım. Daha bir çok projelerimiz var... Sesinizdeki zarafetin, ruha iyi geldiğini SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

RÖPORTAJ

söyleyen bazı doktor ve cerrahlar varmış. Sesinizin hastalıklara iyi geldiğini söyleyebilir miyiz? Sesimin sakinleştirici özelliğini, sadece doktorlardan değil bir çok kişiden duydum. Sahip olduğumuz her şeyin yüce yaradan tarafından verildiğini düşünürsek sesimdeki bu özellikten dolayı ona şükrediyorum. Hatta kurulması düşünülen bir hastanede sesimden bu anlamda faydalanmak istemişlerdi. Bu bağlamda müziğin iyileştirici gücü hakkında neler söylemek istersiniz? Geçmişten beri atalarımız, insan sesi ve enstrüman sesinin, ayrıca makamlarımızın, bir çok rahatsızlığa iyi geldiğini söylemişler. Edirne, Amasya gibi bazı illerde kurulan bimarhanelerde (hastanelerde) müzikle tedaviler yapmışlar.. Müzik muhteşem bir ilaç bana göre... ‘Müzik ruhun gıdası’ her yerde duyduğumuz bir cümledir. Müzikle iştigal etmek sizi besledi mi, iyileştirdi mi hep? Bana göre de ‘müzik ruhun gıdasıdır’ ama iyi müzik olması koşuluyla... Nasıl ki zararlı bir besin midemizi bozuyorsa, kötü müzik de ruhumuza zarardır. İnanın, ben de üzüntülerimi, sıkıntılarımı okuduğum ve dinlediğim şarkılarla atmışımdır. Elbette iyi müzik bana da iyi geliyor, sıkıntılarımı çoğu kez iyi bir müzikle atmışımdır. Yaşınız hep genç, yüzünüz hep genç. Bunun için özellikle yaptığınız bir şey var mı? Çok teşekkür ederim. Bu konuda bir şey yapmıyorum ama buna genler ve müziğin gücü diyebiliriz. Sevilmek, sayılmak, iyi şeyler üretmek sizi diri tutuyor ve bir anlamda besleniyorsunuz. Öte yandan sağlıklı yaşam adına beslenmeme ve uykuma dikkat ederim. En önemlisi de stresli ortamlarda olmamaya çalışırım. Stres sağlığı olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörlerden biri. Çok sakin bir yapınız var dışarıdan bakınca. Böylesi sakin ve huzurlu olabilmeyi nasıl başarıyorsunuz? Çünkü günümüzde stres herkesi derinden etkiliyor. Bir kuğu düşünün, suyun üzerinde tüm güzelliğiyle, suda tek bir dalgalanma yapmadan yüzüyor. Aslında suyun altında, ayaklarıyla çırpınışını, bir görseniz şaşırırsınız. Buradan yola çıkarsak, sizler de, sahnede o güzelliği seyrederken öncesindeki emeği, mücadeleyi ve yaşanılan stresi göremiyor olabilirsiniz. Evet, çok zorluk çektim. Mücadele etmek, dik durmak, bu camiada zordur. Ama çok şükür başardım. 81


ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

82

SPOR YARALANMALARINA DİKKAT!

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

Spor yaralanmalarına dikkat DOÇ. DR. MEHMET EMİN ERDİL

MENİSKÜS

Menisküsler, dizlerimizde şok absorpsiyonu, yükün iletilmesi, diz içi sıvı üretilmesi görevi gören dizin süspansatuar kıkırdak yapılarıdır. Menisküs yırtıkları diz sakatlıklarında en sık görülen durumdur. Menisküs yırtıkları büyüklüğüne, yerine, hastanın yaş ve beklentisine göre tedavi edilmelidir. Küçük yırtıklar, yaşlı hastalar, ağrı yaratmayan yırtıklar cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edilmelidir. Genç, aktivite düzeyi yüksek, ağrılar ve takılma gibi şikayetleri olan hastalarda cerrahi tedavi gerekebilir. Artroskopik yani kapalı yöntemle yapılan ameliyatlar güncel cerrahi yöntemi oluşturur. Menisküslerin cerrahi tedavisinde menisküs dokusu olabildiğince korunmalı, özellikle genç hastalarda uygun yırtıklar tamir yöntemi ile tedavi edilmelidir. Menisküs cerrahisi sonrası hasta aynı gün veya ertesi gün yürümeye başlar ve taburcu olur. Hastanın ameliyat sonrası rehabilitasyonu menisküs cerrahisi tipine göre değişir.

BAĞ YARALANMALARI

Bağ yaralanmaları, tedavi süreci en zor olan spor yaralanmalarıdır. Genelde yüksek enerjili travmalar sonrasında oluşan bağ yaralanmaları direkt temas ile olabileceği gibi temas olmadan dönme tarzında yaralanmalarla da sık görülür. Bağın yaralanma derecesi tedavi yöntemini ve sürecini belirler. Bağın

cerrahi dışı tedavisinde soğuk uygulama, ilgili bölgenin hareketsiz tutulması, ödem ve enflamasyon tedavisi ve dinlenme olmalıdır. Sportif aktivitelerin yaralanma bölgesi ve yaralanma şiddetine göre bir süre kısıtlanması gerekir. Cerrahi tedavi sonrası iyileşme diğer vücut yapılarına göre daha uzun bir süreç gerektirir.

ADELE VE TENDON SAKATLIKLARI

Adale ve tendon sakatlıkları sık görülen spor yaralanmalarındandır. En sık nedenleri; 35 yaşından sonra bilinçsiz spor yapmak, spor öncesi ısınmadan yapılan ağır spor, yanlış ayakkabı seçimi, uygunsuz zeminlerde yapılan aktiviteler ve spor travmalarıdır. Adale ve tendonlarımız vücudumuzun diğer yapıları gibi bizlerle beraber yaşlanan dokulardır. Adale ve tendonlarımızın sağlığı için yaşam boyu aktivite şarttır. Ancak bu aktivitelerin doğru miktarlarda, doğru yöntemlerle ve uygun ekipman ve sahalarda yapılması gerekir. Adale ve tendon sakatlıklarında ilgili bölgede ağrı ve hassasiyet ile birlikte hareket kısıtlılığı görülür. Böyle bir sakatlıkta ilk müdahale yaralanma bölgesine buz tatbiki ile birlikte eklemi hareketsiz tutarak en yakın sağlık kurumuna başvurmak olmalıdır.

BURKULMALAR

Burkulma, eklem çevresindeki kas ve bağların zedelenmesine denir. En sık ayak bileği, diz çevresi ve omuz çevresinde burkulmalara rastlanır. Spor yaparken SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

yanlış ayakkabı seçimi, zemine bağlı takılma ve düşmeler, kondisyon yetersizliğine bağlı zorlamalar sonucu burkulmalar görülebilir. Burkulan eklemin dinlendirilmesi ve burkulma ile oluşan inflamasyonun (yangının) giderilmesi tedavinin ana amacıdır. Böyle bir yaralanmadan sonra eklem hareket ettirilmeden bir hastaneye başvurulması gerekir. Hastaneye transport esnasında eklem hareketini önleyecek karton veya tahta parçalarından bir atel ve soğuk uygulama önemlidir. Gerekli görülürse yapılacak röntgen veya MR gibi tetkikler ile yaranma ortaya konur ve tedavi belirlenir.

KIKIRDAK YARALANMALARI

Kıkırdak dokusu vücudumuzun en zor iyileşen yapılarındandır. Kıkırdak eklem kıkırdak sıvısından beslenir. Kıkırdak yaralanmalarının tedavisi doğru yapılmazsa kıkırdak yaralanması tüm eklemi kapsayacak şekilde ilerleyip artroza (kireçlenmeye) dönüşebilir. Kıkırdak yaralanmaları direkt travma sonrası sıklıkla görülür. İlgili eklemde ağrı, hassasiyet, kilitlenme, takılma gibi bulgular oluşur. Aktivite ile şikayetler artar. Kıkırdak yaralanmasının yerine, büyüklüğüne, derinliğine göre tedavi yöntemi değişir. Ağızdan alınan kıkırdak koruyucu ilaçlar, eklem içi enjeksiyonlar (kök hücre, PRP gibi), fizik tedavi gibi konservatif yöntemler dışında hasarlı kıkırdak dokunun cerrahi yöntemlerle tedavisi de mümkündür. Kıkırdak lezyonlarının tedavisi geciktirilmemelidir. 83


GEZİ

84

SONBAHAR'DA BİR VİYANA MASALI

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


GEZİ

Sonbahar’da bir Viyana masalı AYSEL YAŞA YILMAZ

Avrupa’nın aristokrat şehirlerinden biri Viyana. Kültür ve sanatın şehri Viyana’yı sonbaharda gezmek ayrı bir güzellik.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

85


GEZİ

A

vrupa’da mutlaka gezilmesi gereken yerlerin başında geliyor Viyana. Korunan tarihi, şehirciliği, düzeni ve müzeleriyle tam bir Avrupa deneyimi yaşatıyor sizlere. Avusturya’nın başkenti Viyana’da konuşulan dil Almanca. Genelde havalar soğuk seyrettiği için Viyana’yı yaz ya da sonbaharda ziyaret etmeniz daha iyi olacaktır. Şehri gezmeye başlar başlamaz sonbaharın ne kadar uygun bir mevsim olduğunu görüyoruz. Caddelerde dökülen sarı sarı yapraklar var. Kimseler dokunmuyor, ağaca, ormana ve insana. Her şey insan odaklı, her yer insana açık. Buna saray bahçeleri de dahil. İlk olarak bir saray görelim diyerek Belvedere Sarayı’nda alıyoruz soluğu. Prens Eugen’e Osmanlı’nın Viyana kuşatmasında gösterdiği üstün performanstan dolayı hediye edilen saray burası. Yukarı

86

SONBAHAR'DA BİR VİYANA MASALI

Belvedere ve Aşağı Belvedere olmak üzere 2 bölümde gezilen sarayın yukarı bölümünde daimi eserler, aşağıda ise geçici sergiler yer alıyor. Daimi olanlardan neler var derseniz Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt’in meşhur Öpücük eserinin orijinali diyebiliriz. Bu ve bunun gibi daha birçok kıymetli eser yukarı Belvedere Sarayı’nda görülebilir. Görülebilir ama fotoğrafları çekilemez, bu uyarıyı da hatırlatmış olalım. Çünkü Avusturyalılar bu konuda çok hassaslar! Saray şehir merkezine yakın. Yürüyebileceğiniz gibi D tramvayına binerek de ulaşabilirsiniz. Belvedere Sarayı’nın içine girmeseniz bile güzel peyzajıyla dikkat çeken bahçesinde soluklanabilirsiniz.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

AÇIK HAVA MÜZESİ GİBİ Buradan bir başka saraya geçiyoruz. Schönbrunn Sarayı! Habsburg ailesinin yazlık sarayı olan Schönburunn’a merkezden ulaşım yaklaşık 20 dakika. Sarayın sadece 40 odası gezintiye açık. Sarayı gezmek için kısa turu seçerseniz 28 oda, uzun turda ise içinde Maria Therasa’nın yatak odasının bulunduğu 40 odayı da görebiliyorsunuz. Schönbrunn’da sadece saray değil, bahçede bir tepenin üzerinde kurulmuş zafer takı Gloriette ve sınır bitkilerinden yapılmış bir labirent de var. İsterseniz saray odalarını gezebileceğiniz, Gloriette'nin terasına çıkabileceğiniz ve labirentte kaybolabileceğiniz kombine bir bilet


SONBAHAR'DA BİR VİYANA MASALI

GEZİ

bir diğer mekan da Hundertwasser Evi. 1 nolu tramvaya binip Hetzgasse durağında indiğinizde çok yakınına ulaştığınız renkli bina aslında düşük gelir düzeyine sahip kişiler için yapılmış sıkıcı bir sosyal konut iken, Hundertwasser’in eli değince eğimli yüzeylere sahip, pencerelerinden ağaçlar fırlayan renkli bir bina olmuş. Bu evler, “Renk dolu bir dünya cennet ile eş anlamlıdır” diyen ressam, şair ve mimar Hundertwasser’in hayal gücünü çok iyi yansıtıyor. MOZART HER YERDE! Viyana’ya gelip de Mozart’tan bahsetmemek olur mu? Ruhumuzu besleyen klasik müziğin dahilerinden Mozart’ın bestelerinin, senfonilerinin ve konçertolarının bu kadar ünlü ve muhteşem eserler olmasında hiç kuşkusuz Viyana’nın önemli bir etkisi var. Viyana’da yer alan ve turistlerin en çok ilgi gösterdikleri yerlerden biri de Viyana Mozarthaus House. Mozart, bu evde 2,5 yıl yaşamış. Kaldığı sürede kullandığı eşyaları hiç bozulmadan saklanmış. 35 yılında hayata veda eden Mozart’ın hayatına dair izlenim edinmek için gezeceğiniz müze evden çok da büyük beklentiniz olmasın. Evde sadece mobilyalar değil Mozart’ın kendi el yazısı ile yazdığı pek çok yazı ve çalışmasını da görüyorsunuz. Viyana’da zaten Mozart'ı her yerde hissediyorsunuz. Siz hissetmeseniz bile onlar size hissettiriyorlar, merak etmeyin. Mozart çikolataları bunun en iyi örneği. Hediyelik eşya satan dükkanlara girdiğinizde ilk karşınıza çıkanlardan biri bu çikolatalar. de alabilirsiniz. Yine Schönbrunn’ün bahçesi de saatler geçirilecek kadar güzel. Viyanalılara şehirdeki tüm sarayların kapıları açık. Kimi sabah sporunu yapıyor, kimi bebeğiyle bir bankta oturup temiz hava alıyor. Aziz Stephan Katedrali’ni görmek isterseniz eeğer, renkli dükkanlar, şık vitrinler, faytonlar ve Mozart da cabası olacaktır. Bir açık hava müzesini andıran Viyana’da binalar bu sözü doğrular nitelikte. Meşhur opera binası ve parlamento, güzelliğiyle göz alıyor. Viyana tam bir kültür ve sanat şehri. Klasik müzik konserlerine Mozart’ın memleketinde gitmek ne büyük saadet! Sokaklarda dolaşırken Mozart’ın kıyafetlerine bürünmüş sayısız adam sizi akşamki konsere davet etmekle meşgul. ŞİNİTZELE REZERVASYON llerinizi cebinize koyup, soğuk bir Viyana

akşamında Cafe Museum’da meşhur Viyana kahvesini yudumladıktan sonra devasa salonlarda konser dinlemek da ayrı bir zevk. Sadece klasik müzik konseri için Viyana’ya gelenlerin sayısı hiç de az değil. Bu yüzden, bu şehre gelince yapılması mutlak işlerden biri konsere gitmek. Konserin ardından acıkanlara tavsiyemse eski şehir merkezinde dünyaca ün yapmış Figlmuller’e gitmeleri. Burada Viyana’nın en iyi şinitzelinin tadına bakılabilir. Ama rezervasyonla gitmekte fayda var. Yoksa kapıda sıra beklemek durumunda kalabilirsiniz. Bizden uyarması! Ardından tatlı yemek isteyenlere önerimiz Sacher Cafe. Viyana’nın en meşhurlarından olan bu kafede sacher tortenin tadına bakmadan olmaz. Viyana’da ayrıca Hofburg Sarayı da ziyaret edilebilir. Burası da Habsburg ailesinin kışlık sarayı. Buraya gelen turistlerin sık ziyaret ettiği

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

BRATİSLAVA’YA UĞRAYABİLİRSİNİZ Viyana’da kalırken günü birlik olarak Bratislava’ya gidebilirsiniz. Birçok turist de böyle yapıyor. Slovakya’nın başkenti Bratislava ile Viyana arası sadece 62 kilometre. Tuna Nehri kıyısındaki Bratislava gezilecek yerler bakımından kültürel geziler yapmaktan hoşlanan turistlere hitap ediyor. Bratislava’yı gezerek yürümek çok kolay. Burada Bratislava Kalesi’ne çıkarak Tuna’yı kuşbakışı izleyebilirsiniz. Kale, günümüzde Tarih ve Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Ayrıca St. Martin Katedrali, dünyaca ünlü Katalan mimar Antoni Gaudi’nin tasarımlarına benzer özellikte olan Church of St. Elisabeth (Blue Church) adlı kilise de Bratislava'da gezilecek yerler listesine eklenebilir. Buraya gelen istisnasız tüm turistlerin fotoğraf çektirdiği eski kent merkezindeki kanalizasyon işçisini anlatan Cumil heykeline de uğrayabilirsiniz. İyi gezmeler!

87


NE VAR NE YOK?

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER

6G’nin temeli Medipol’de atıldı amu, üniversite ve endüstriden K katılımcıların yer aldığı “Haberleşme Teknolojileri ve Uygulamaları Çalıştayı”nda haberleşme teknolojileri masaya yatırıldı. Çalıştayda ülkemizdeki 6G çalışmaları ele alındı. Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Arslan’ın açılış konuşmalarını yaptığı çalıştayda; Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı C. Sami Tüfekçi, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Orkun Hasekioğlu ve BTK Teknik Düzenlemeler Dairesi Başkanı Ramazan Yılmaz’ın da aralarında olduğu isimler konuşmacı olarak yer aldı. İlk konuşmayı yapan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Arslan, 5G çalışmalarının 2012 yılından beridir devam ettiğini söyledi. 6G çalışmalarının hızla başlaması gerektiğini kaydeden Arslan, çalıştayın amacının kamu kurumlarını, endüstriyi ve üniversiteleri bir araya getirmek olduğunu belirtti. Eğlence, finans

88

ve sağlık gibi sektörlerin 5G’nin geliştirilmesiyle büyük kazançlar sağlayacağını ifade eden BTK Teknik Düzenlemeler Dairesi Başkanı Ramazan Yılmaz da üniversitelerin işbirliğiyle ‘5G Vadisi’ çalışmalarının başlatılması gerektiğini savundu. Yılmaz ayrıca haberleşme sistemlerinin gelişimiyle ortaya çıkan toplumsal faydalara değindi. ‘6G’ ve ‘İletişim Güvenliği’ panellerinin de yapıldığı çalıştayda öğrenci posterleri de sunuldu. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER

NE VAR NE YOK?

Öğrenciler İzmir’de ekolojik barınak yaptı edipol Üniversitesi Güzel M Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hamdi Ergül ve öğrencileri, İzmir’in Menemen İlçesinin Dutlar Köyünde ekolojik barınak yaptı. Yrd. Doç. Dr. Hamdi Ergül ve beraberindeki 18 öğrenci, 12 gün boyunca yaptıkları barınağın çevresinde yeme-içme, barınma

ve diğer tüm ihtiyaçlarını doğal yollardan karşıladı. Beslenme için gerekli olan malzemeleri organik tarım ile elde eden öğrenciler yemeklerini ormandan topladıkları odunlarla sobanın üzerinde pişirdi. Yemeklerin bulaşıklarını deterjan kullanmadan külle yıkayan öğrenciler sıcak su ihtiyacını ise güneş enerjisiyle karşıladı.

Medipol, TÜBİTAK projelerinde üst sıraları zorlamaya devam ediyor Prof. Aydın: Hiçbir darbe 15 Temmuz gibi olmadı edipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi M Dekanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, Cumhurbaşkanlığı himayesinde Üsküdar ğitim kapasitesi ile birlikte E araştırma altyapısını da hızla geliştiren Medipol Üniversitesi,

teknoloji ve yenilik geliştirme projeleri alanında giderek artan bir performans sergiliyor. TÜBİTAK tarafından kabul edilmiş ve toplam bütçesi 25,5 milyon TL’ye ulaşan 71 araştırma projesi bulunan Medipol, bu projeler

için harcanan bütçesini de her geçen yıl artırıyor. 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla 242 bin TL ve 222 bin TL’yi bilimsel projelerin geliştirilmesi için kullanan Medipol, gelişen araştırma altyapısı sayesinde ciddi bir artış sağlayarak 2015 yılında 2 milyon 558 bin TL, 2016 yılında ise 4 milyon 202 bin TL’yi AR-GE faaliyetlerine ayırdı.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

Şemşipaşa Kütüphanesi’nde düzenlenen konferansta 15 Temmuz darbe girişimini hazırlayan süreci anlattı. Aydın konferansta, “Okumamızı çok sağlıklı yapmalıyız. Dini değerlere önem verdiğini iddia eden bir hareket 250 kişinin şehadetine binlerce kişinin yaralanmasına yol açtı. Sonuç süreçle iç içedir. Büyük bir ihanete uğradık. Hiçbir darbe 15 Temmuz kadar kan içici olmadı” diye konuştu.

89


NE VAR NE YOK?

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER

Şampiyonlar bu yıl da Medipol’ü tercih etti G Medipol, başarısını bu yıl da tekrarladı. MF3 eçen yıl LYS şampiyonlarının adresi olan

puan türünde LYS Türkiye Birincisi olan Beyza Gürbüz, MF3 Türkiye Üçüncüsü Muhammed Furkan Daşdelen ve MF4’te Türkiye Üçüncüsü, MF3’te ise Türkiye Yedincisi olan Züleyha Seyhan Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. 3 şampiyonun dışında LYS maratonunu yüksek dereceyle tamamlayan yaklaşık 10 öğrenci daha Medipol’de tıp eğitimi alacak. Medipol Üniversitesi Uluslararası Tıp Fakültesi, 10 kişilik kontenjanının tamamını LYS’yi ilk 134’te tamamlayan öğrenciler arasından kabul etti. Şampiyon öğrencilerden Türkiye Birincisi Beyza Gürbüz, akademik alanda hızlı bir şekilde yol alabilme imkânının tercihlerinde belirleyici olduğunu söyledi ve kendisini araştırma alanında geliştirmek istediğini belirtti. Gürbüz, araştırma merkezli bir üniversite olması ile gerek yurtiçi gerekse de yurtdışı olanaklarından ötürü Medipol’ü tercih ettiğini kaydetti. Türkiye Üçüncüsü Muhammed Furkan Daşdelen ise en başından beri tıp okumak istediğini, ancak elindeki potansiyeli hakkıyla kullanamamaktan endişe ettiğini söyledi.

Medipol'den, KKTC'li öğretmenlere eğitim

Hatice Karahan, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı oldu

M

edipol Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyeleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Büyükkonuk ve Yedikonuk İlköğretim Okullarında görev yapan öğretmenlere ‘Ekolojik Çevre ve Sürdürülebilir Mimarlık’ eğitimi verecek. Eğitim kapsamında

90

Medipol Üniversitesi’ne gelen KKTC Büyükkonuk Belediye Başkanı Ahmet Sennaroğlu ve öğretmenlerden oluşan beraberindeki heyet, Rektör Prof. Dr. Sabahattin Aydın, Dekan Prof. Dr. Atilla Dikbaş ve öğretim üyelerini ziyaret etti. Oldukcça verimli geçen eğitim, teşekkür konuşmalarıyla bitirildi.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

edipol Üniversitesi İşletme ve M Yönetim Bilimleri Fakültesi Ekonomi ve Finans Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hatice Karahan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı oldu. Yeni Şafak Gazetesinde düzenli olarak ekonomi yazıları kaleme alan ve TVNET’te Makroskop programının yorumculuğunu yapan Karahan, 2016 EBBÖ Ödülleri kapsamında ‘Yılın Ekonomi Yazarı’ seçilmişti.


MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER

NE VAR NE YOK?

Demokritos Üniversitesi’nden ziyaret rakya Demokritos T Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü

Öğretim Üyesi Dr. Sotiris Papantonopoulos, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Atilla Dikbaş ve beraberindeki öğretim üyelerini ziyaret etti. Ziyarette iki üniversite arasında gerçekleşebilecek eğitim işbirliği konuları görüşüldü. Dr. Sotiris Papantonopoulos aynı zamanda Georgetown Üniversitesi’nde de dersler veriyor.

Nano mikroskoplar artık üniversitemizde tasarlanıyor

4. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi yapıldı

T

ürkiye İklim Değişikliği Kongresi'nin dördüncüsü Medipol Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Su Vakfı işbirliğiyle Kavacık Güney Kampüsü'nde yapıldı. 5-7 Temmuz 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen kongrenin açılış konuşmalarını Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın, İSKİ Genel Müdürü Fatih Turan, Meteoroloji Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Erol Aydın, DSİ Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanı Ahmet Özbek, Su Vakfı Başkanı ve Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekai Şen ve Meteoroloji Mühendisleri Odası

Başkanı Fırat Çukurçayır yaptı. Kongrede 2’si özel olmak üzere toplam 11 oturum gerçekleşti. Özel oturumlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, ‘İklim Değişikliği ile Mücadelede Paris Anlaşması ve Marakeş Müzakereleri’, Su Vakfı Başkanı ve Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekai Şen, ‘Su Vakfı İklim Değişikliği Model ve Yazılımı İle Türkiye Yağışlarının Öngörüleri’, CNN Türk Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli ise ‘İklim Değişikliğinin Medyadaki Yeri’ konulu konuşmalarını yaptı.

ünümüzde tıp, yaşam bilimleri, üretim, G eğitim ve nanoteknoloji gibi birçok alanda optik mikroskoplar veya mikroskop

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

temelli cihazlar yaygınlıkla kullanılıyor. Gelişen teknolojiyle her geçen gün daha da küçük nesnelerin görüntülenmesi gereksinim haline geliyor. Tıpta yenilikçi tanı yöntemlerinde ve elektronikte daha küçük transistörlerin üretilebilmesi için bu nedenle süper çözünürlüklü mikroskoplara ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkan Medipol Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesindeki bilim insanları, çalışmalarına yeni kurulan merkez ile hız veriyor. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)’nın desteğiyle kurulan “Yenilikçi Mikroskop Teknolojileri Merkezi”nde yeni nesil mikroskop sistemlerinin tasarım ve prototipleri yapılıyor. Proje ile sağlıktan nanoteknolojiye birçok alanda dışa bağımlılığın azaltılması ve teknoloji ihraç eden bir ülke haline gelebilmemiz amaçlanıyor. 91


SUMMARY

The medical treatment of hemorrhoidal diseases is performed more than the surgical treatment. Hemorrhoidal disease is largely can be treated with medical treatment and by complying with recommendations. Surgical intervention may be required if medical treatment remains insufficient. Treating procedures of painful swellings include rubber band ligation or coagulation with laser or ultrasonic devices or stapled haemorrhoidopexy for the excision of hemorrhoid swellings. The incision made during this procedure is about 2 mm. The procedure is performed in the operating room under general or spinal anesthesia and it takes about twenty minutes.

HEALTH

ENT DISEASES-HEAD AND NECK SURGERY

Beauty comes from water

S

urely everybody knows that up to 1/3 of the human body consists of water. Water is a source of life for all living organisms. Therefore it is a basic ingredient for skin’s beauty and youthful appearance. General recommendation made by specialists for healthy lifestyle is to drink 2 lt of water a day. It is a crystal clear fact that drinking water is beneficial for our skin health and beauty. No wonder that we say ‘Beauty comes from water’. Well, what are skin beauty benefits of drinking water? Everybody who cares of beauty and skin health should drink plenty of water. Water consumption is essential for oily skin care and treatment of acne and blackhead. If we think that drinking water flushes toxins out from our body it is important not to leave our organism without it. You will notice improvements in your skin after you start drinking more water.

GENERAL SURGERY

Does my baby hear me? nother obstacle for the process of a baby’s learning to speak by listening to the spoken language is permanent A hearing loss. Sense of hearing plays a significant role in an

Laser solution for hemorrhoid nightmare emorrhoids usually occur because of eating disorders and wrong toilet habits. Staying too long in the toilet, excessive H straining, irregular lifestyle, and constipation are among factors

that trigger hemorrhoid. It occurs with or without pain with swelling, sagging and bleeding of the vascular pillows of the anal region. The most common complaint is bleeding during stooling.

92

individual’s life in their cognitive and motor skills development, communication and behavioral skills, education and communication with other people from the day of birth. Approximately 70% of the congenital hearing losses are genetic. And a minority of these problems can be caused by diseases occurred before or during the birth. 80-90% of the congenital hearing losses originates from internal ear and cannot be diagnosed with physical examination. But hearing loss can be observed with objective tests performed with electronic devices, in other words with device skills. Hearing losses which affect internal ear and which are congenital usually takes the both ears at the same pace. This kind of hearing losses usually occur due to the mutation of the enzymes in the internal ear (cochlea). For this reason, it is not possible to cure this kind of hearing losses at the present time. Babies with this kind of hearing loss and with intense hearing loss which takes both ears are immediately given hearing aid or performed cochlear implant.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


SUMMARY

UROLOGY

OBSTETRICS AND GYNECOLOGY

7 factors that risk pregnancy t’s so important that the future mother is ready for Ipregnancy. In order to have

a quality pregnancy time the factors and risks that can affect the pregnancy should be determined and the motherto-be should be ready for the pregnancy both as physically and mentally during the period that starts before pregnancy and continues till the birth. The future mothers should take care not to ignore necessary controls and detailed examinations so as to reduce the risks. The factors which can even cause the death of the baby and/or the mother include kin marriage, old age and the weight of the mother, hypertension, diabetes, thyroid and various infectious diseases. It is also all right to have fundus examination, microalbuminuria in urine, creatinin in blood, kidney tests and also necessary examinations regarding cardiovascular health.

APITHERAPY

The main cause of male infertility: varicocele varicocele infertile man should be treated A in cases when there is no

obstacle for reproduction in his spouse or if there is correctable fertility (reproduction) disorder, increased DNA damage or abnormal semen parameters. Although they are not the cause for infertility, the prevalence of the irritability and pain in the testicles, biceps and legs may also require the treatment. The conditions that require varicocele treatment in children and adolescents can be listed as follows: varicocele and additional testicular pathology affecting uremia and small testis, varicocele detected in bilateral examination, poor sperm quality (in late adolescence) and symptomatic (pain) varicocele conditions.

ORTHOPEDICS AND TRAUMATOLOGY

Do not walk on a thorny road you have heel pain you wake up, Iworkfwhen out, wear stiff

Hidden cure in bee venom… pitherapy is using bees and bee products as protectives and supplements in the treatment of some diseases. Bee A products are mainly honey, beeswas, bee’s pollen, propolis,

royal jelly, apilanil and bee venom. Honey, propolis, royal jelly, pollen, apilarnil etc. are products containing high antioxidant and can be used especially as immunomodulatory treatment and as supportive agents. Honey is also used for wounds and burn injury treatments. Bee venom is especially used for some neurological diseases (MS, ALS, parkinson disease etc.) affecting musculoskeletal system and in some muscle and joint problems seen in rheumatic disorders and in situations giving pain such as miyalgiai fibromiyalgia, arthralgia, neuralgia. But they should not be used on people who have allergies to bee products. It can cause fatal damage to those who have allergies to bee venom.

shoes or walk barefoot on the rough grounds this might mean that you have heel spur. It provides a temporary relief to rest when you have heel pain. Treatment for the first periods of the disease is to rest and use devices to immobilize the ankle in the night. To lessen the effects, it might well do to compress the pained area with ice twice a day for 20 minutes. It is advised to use standard orthopedic devices such as shoes with shock observing soles or compatible heel pads in this period. After the initiative treatment, it is observed that 90% of the patients with heel spur are observed to be responding positively. For the cases which do not respond to this kind of treatments, classic local cortisone to the effected area and alternatives to surgery are performed lately. The latest of these procedures is to perform radiotherapy to the area and eliminate the pain.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

93


SUMMARY

ORGAN TRANSPLANT

INTERVENTIONAL NEURORADIOLOGY

Aneurysm happens without warning

B

We are an experienced hospital rgan failure is a relentless disease that everyone can catch without distinction of language, religion, race, sex, nation, O and wealth. Every year in the world and in Turkey, thousands

of people lose their lives due to organ failure and not only the patients but also their families have to fight with this disease which is upsetting. In fact, the definitive and perhaps the only real treatment of these diseases is organ transplantation. However, in order to perform this complicated treatment, there is a need for an organ transplant center with special equipment, experienced and competent in transplant procedure staff and a donated, healthy organ that can be transferred to the patient (receiver). Experienced in liver and kidney transplants, the Organ Transplantation Center of Medipol University Hospital, one of the best and most technologically advanced hospitals in Turkey, was founded three years ago. The Organ Transplant Team, which has about 25 years of experience in organ transplant, offers serves not only to adult patients, but also to the children (covering all childhood periods) which requires a much more special experience.

rain aneurysms, also called brain bubbles, are the expansion of the normal wall of the cerebral arteries, which results in ballooning out of the vessel. The incidence of the disease in the society varies between 1-5%. It’s more common in females than males. The most common and hemorrhage age is between 40-70 years. The risk of hemorrhage increases as the aneurysm grows. Brain aneurysms are important because aneurysms can bleed and the rate at which they bleed is very high. Even if the patient can be treated, various neurological problems can be permanent. Most of the aneurysms usually do not show any signs until the hemorrhage. Apart from hemorrhage, the most common symptom is headache. It should be investigated with reasonable and appropriate tests that it may be a bubble in the head when it has a long headache and when the headache changes character or sudden severe headache.

PSYCHIATRY

PEDIADRICS

Do not let your child be the next patient

A

I am down in the dumps!

t the beginning of the new school year, children are exposed to diseases that can be caught in school age. Students also need to be careful to avoid rash, infection and parasitic diseases. During the schooling period, the chances of children being sick are at the top of their parents’ most important concerns. Teachers have serious responsibilities as well as parents in the prevention of diseases. When school-age diseases are mentioned, the first things that come to mind are rash, infectious and parasitic diseases.

94

he most common psychiatric disorder known as depression is a disease that can be prevented by treatment. The T important thing here is that the person accepts the treatment. In 2017, the World Health Organization launched a campaign to fight against depression. For this purpose, the theme of 7 April World Health Day was determined as ‘depression’. According to the World Health Organization, more than 300 million people of all ages in the world are experiencing depression and are trying to cope with the negative consequences of depression.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


SUMMARY

The campaign emphasizes that depression is a treatable and preventable mental disorder. Depression is the most common psychiatric disorder. It usually starts at the age of 20, and the frequency increases in the age range of 30-40 years. It is at the beginning of the disorders that cause loss of power in the world. Depression is a different situation than short-term emotional changes that may occur in everyday life.

PEDIATRIC SURGERY

when choosing the surgical intervention technique, each patient should be assessed separately and only then an appropriate technique should be selected for that patient. In today's standard microdiscectomy treatment, an 1.5-cm incision is made on the skin of the patient's low back region. Afterwards, the corresponding nerve root from the spinal cord is fixed and preserved in a proper manner under the microscope and the hernia material, which causes pressure on nerve, is removed. The patient who was started to walk on the sixth hour after the procedure is discharged from the hospital next day with the recommendations.

ANESTHESIA AND REANIMATION

Circumcision is not a simple process he fact that circumcision is seen as a simple procedure reveals the false circumcision risk. The right time for T circumcision is one week after birth. Circumcision performed

within 28 days following birth is called newborn circumcision. This is the ideal period for circumcision. Circumcision immediately after birth is not appropriate. It should be at least 7 days after birth. During this time, the child’s kidney, liver and metabolic functions become mature enough. Early-born babies should be expected to reach a healthy neonatal weight (3500 grams). Pre-circumcision babies must be examined by a pediatric surgeon. If problems such as hypospadias, curvature or turnover are detected in this baby’s examination, the circumcision should not be done.

NEUROSURGERY

Personalized hernia surgery

T

he treatment for low back pain is determined according to the cause of the pain and the location of the hernia. Surgical treatment is absolutely necessary if there is the pain related to the hernia, weakness in the legs due to having pressure on nerves, and / or complaints of inability to perform voluntary urination and stooling. Although there might be no neurological findings, such as loss of strength, the pain alone may the reason of when the decision on surgery is made if the long-standing pain affects negatively the quality of the patient’s life. Nevertheless,

No second chance with cerebral death

C

erebral death does not mean the same as vegetative state or coma definitions. Brain stem functions continue in vegetative state and coma. The respiratory and other organ functions of the patient are still under the control of the brain. However, in cerebral death, the brain no longer functions. Cerebral death is a medical death and there is no return after being declared. We often encounter the question "Why does the patient still have heart-beat?" Although the brain does not function, heart still has pulse for a limited period of time as long as respiration and life support are provided. However, as the cerebral death process is irreversible, the heart will stop functioning after a while and all other organs will lose their function.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017

95


YEMEK

SONBAHAR TATLARI

Sonbahar tatları Sütlü Kabak Tatlısı Malzemeler

ff 1.5 kg temizlenmiş kabak ff 2 su bardağı toz şeker ff 1 bardak süt ff 1 yemek kaşığı un ff 4 yemek kaşığı sıvı yağ

Hazırlanışı

Öncelikli olarak kabukları soyulup çekirdeklerinden ayrılan kabak düp küp doğranır. Şekeri ilave edilerek bir gece bekletilir. Sabah suyunu salan kabaklar orta ateşte pişirilir. Üzerine sıvı yağ, un ve süt ilave edilip kaynayıncaya kadar karıştırılır. Pişen kabaklar fırın kabına alınır ve 180 derece ısıtılmış fırında üstleri kızarana kadar pişirilir. Sütlü kabak tatlısı piştikten sonra fırından çıkartılır, dilimlenerek tarçın ve cevizle servise hazırlanır.

Zencefilli kurabiye Malzemeler

ff 125 gr tereyağı ff Yarım su bardağı esmer şeker ff 1 yumurta ff Yarım çay bardağı pekmez ff 2 tatlı kaşığı zencefil

ff 1 tatlı kaşığı tarçın ff 1 çay kaşığı tuz ff 1 tatlı kaşığı kabartma tozu ff 3 su bardağı buğday unu ff İsteğe göre damla çikolata

Hazırlanışı

Tereyağı esmer şekerle birlikte mikserle iyice çırpılır. Yumurta ve pekmez eklenir, mikserle karıştırılmaya devam edilir. Ayrı bir kapta; zencefil, tarçın, tuz ve kabartma tozu unun yarısı ile harmanlanır, daha sonra bu karışım, sıvı karışıma elenerek eklenir. Yoğurularak ele hafif yapışan bir hamur haline gelene dek azar azar un eklemeye devam edilir. İsteğe göre hamura damla çikolata da eklenebilir. Hazırlanan hamur, streç filme sarılıp buzdolabında yarım saat kadar dinlendirilir. Dinlenmiş hamur merdane yardımıyla açılır, istenilen kalıplarla kesilir. Hafif yağlanmış tepsiye dizilip, önceden 170°'de ısıtılmış fırında pişirilir. Pişen kurabiyler bayatlamasın diye teneke kutularda saklanabilir.

96

Salepli kek Malzemeler

ff 3 yumurta ff 1 su bardağı şeker ff 1 su bardağı süt ff 1 su bardağından 2 parmak eksik sıvı yağ ff 2 yemek kaşığı salep ya da 2 poşet tek içimlik

saleplerden

ff 3 su bardağı un ff 1 paket kabarma tozu ff 1 tatlı kaşığı tarçın

Hazırlanışı

İlk olarak yumurta ve şeker köpürene kadar çırpılır. Yeterince çırpıldıktan sonra geri kalan malzeme eklenerek çırpılmaya devam edilir. Hazırlanan salepli kek harcı yağlanmış kek kalıbının içerisine boşaltılır. Önceden ısıtılan 170° fırında pişmeye bırakılır. Kürdan testi ile piştiği anlaşılan kek fırından çıkartılır ve ılındıktan sonra sıcacık bir bardak çay ya da kahveyle servis edilir.

SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2017


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.