Ashod Kasardjian Biographie Part 2 - TR

Page 1

26: Ğars Bazar’da Cin Toros Önderliğinde Müdafaa Hazırlıkları Ğars Bazar küçük bir kasaba olduğundan haber on dakika içinde her tarafa yayılmıĢ ve halk korku içinde Ermeni mahallesine doğru harekete geçmiĢti. Bizde, yoldaĢlar Sahak Ğıracyan ve Stepan Keklikyan yukardaki kararları verdikten ve her tarafa gerekli olan emirleri yolladıktan sonra kararmak üzere olan sokağa indik. Hükümet binası önünde bulunan kaymakamın yanında polis müdürü ve birkaç baĢka görevli vardı. YoldaĢ Stepan’ın babası Hacı Asdur Ağa’da onlarlaydı. Kaymakam bizi görür görmez Ģöyle dedi: “Efendiler, bu ne kargaĢa ve panik! ġimdi hapiste olan ve cezalandırılacak serseri Deli Cin Toros bunun sorumlusudur. Getirdiği haberin tamamen asılsız ve uyduruk olduğu ortaya çıktı. Çünkü kendi gelmesinden ve bu yalan haberi iletmesinden hemen sonra iki atlı polis yolladım o taraflara. Geri geldiler ve yeminler ederek ne Ģehrin üstüne bir saldıran ne de öyle silahlı insanların bulunduğunu söylediler. Dolayısıyla diliyor ve hükümet adına emrediyorum ki efendiler bu kargaĢaya engel olun ve sükuneti tekrar sağlayın. Ben zaten düzeni bozmak isteyenleri tutmak ve engellemek adına gerekli önlemleri aldım.”

Hacınlı Ermeni milisler, soldan sağa; Dikran Gödelekyan, Cin Toros Dardağanyan, Hagop Bezgiryan, Hampartzum Gödelekyan (Kaynak: Bibliothèque Orientale-USJ) ĠĢte Türk memurun alıĢılagelmiĢ ve terbiyesiz, yalancı ve sinik, kurnaz politikasının tatlı dilli propagandası. Bu sözlerin gerçek olmasından ziyade içinde zehirli bir anlam taĢıdığını biliyorduk, yani

www.houshamadyan.org


27:

her ne olursa olsun kaçınılmaz olan yaĢanacaktı demek istiyordu. Buna rağmen gelenekten dolayı iyi niyetine teĢekkür edip padiĢah için temennilerde bulunduk. Allahaısmarlayıp ayrıldık ve Ermeni mahallesine doğru yol aldık.Vardığımızda yolladığımız emirlerin büyük ölçüde yerine getirilmiĢ olduğunu ve Hınçak ve halk temsilcilerinin bizi beklediklerini gördük. Toplantı baĢladı. Gündemdeki maddeler Ģunlardı: 1-Ne kadar silah var, çeĢitleri nelerdir, ne kadar kurĢun ve barut bulunmakta? 2-Mücadele edecek ne kadar insan var? 3-Kaç günlük besin stoku ve su var? 4-Mahallenin hangi kısmı saldırıya daha müsait? 5-Mücadele edenlere cephane sağlamak için hızlı hareket eden gruplar oluĢturmak, 6-Mücadele edenler için yiyecek hazırlamak, onlara düzenli olarak zamanında ulaĢtırmak için kadınlardan gruplar oluĢturmak, 7-Ermeni ağalardan oluĢan bir komisyon kurmak ve hükümetle mümkün olduğu kadar iletiĢim halinde bulunmak. Kurul Ģu kiĢilerden oluĢuyordu: Panos Efendi Ğaramanyan (Böyük Panos), Panas Efendi Ğaramanyan (Güççük Panos), Arakel Efendi Çakalyan, Asdur Ağa Keklikyan, Toros Dumanyan, Nazar Efendi Acemyan. 8-Askeri iĢleri yürütmek için de Ģu kiĢilerden oluĢan bir komisyon kuruldu: Sahak Kıracıyan (TaĢnak), AĢod Kasarcıyan (TaĢnak), Stepan Keklikyan (TaĢnak), Cin Toros Dardağanyan (Hınçak), Sinan (Soy ismi meçhul, Hınçak). [Son iki kiĢinin isimlerini anılarını kaleme alan kiĢi yazmamıĢtır,belli ki hatırlayamamıĢtır. Onların Hınçak Partili olduklarını düĢünüyoruz, Ed. notu.] Öz müdafaanın bütün çalıĢmarını ve harekatlarını birbirleriyle istiĢare ederek bu iki komisyon beraber yürütecekti. Bu bütün olaylar ve düzenlemeler Paskalya’nın dördüncü günü yani 2 Nisan 1909’da yaĢandı. Adana kırımı ise 1 Nisan 1909, Paskalya’nın üçüncü günü baĢlamıĢtı. Bu arada silahlı küçük gruplar gizlice Ģehrin farklı noktalarında geziniyorlardı. Öğlene kadar Ģehirde ve çevresinde herhangi Ģüpheli durum fark edilmedi.

www.houshamadyan.org


28:

Adana'nın Ermeni mahallesi, 1909 kırımından ve yıkımından sonra (Kaynak; Michel Paboudjian koleksiyonu, Paris) ġehrin kuzey tarafında çok yüksek olmayan dağ vardı, yanında ise Kilikya Kralığı döneminden kalmıĢ, sağlam ve surlarla çevrili artık camiye çevrilmiĢ bir kilise bulunuyordu. Bu yerin, Ģehir tarafından gelen yollarından baĢka yolları da vardı. Öğlene doğru o yollardan ikiĢerli, beĢerli ve daha fazla gruplar halinde insanların gelip camide toplandıkları fark edildi. Hükümetle iletiĢim halinde bulunacak olan kurul bir-iki görüĢme gerçekleĢtirdi. Bol sözler ve geleneksel güvence taahhütleriyle geri gönderildiler. Cami konusu hakkında hükümetle konuĢulduğunda Ģüpheli herhangi bir durumun söz konusu olmadığı ve müminlerin her zamanki gibi dua

www.houshamadyan.org


29:

etmek için oraya gittikleri söylenir. Ġleri gelen yerli Türklerden bir çoğu vicdanlı, iyi niyetli insanlardı ve hükümetin kırım politikarına karĢıydı. Hanelerine çekilmiĢ, yanlarında bulunan kiĢilerle beraber kırımı gerçekleĢtirenleri eleĢtiriyor, bir yandan da vahĢi güruhun saldıraya geçmesine engel olmak veya en azından onların yobazlığını yumuĢatmak ve kırımı minumuma indirmek için gizlice çalıĢıyorlardı. Bu insanlar ifadelerinde gerçekten samimiydiler; çünkü geçmiĢte bu insanlar bir çok kırım felaketine engel olmuĢ, Ermeni kanının akmasına müsaade etmemiĢlerdir. Fakat bu sefer güçsüz ve takatsizdiler. Çünkü ileride anlaĢılacağı üzere hükümet onları da herhangi bir adım atmamaları için tehdit etmiĢ ve eğer Ermenileri müdafaa ettikleri ve evlerinde onları sakladıkları takdirde, Ermenilerin kaderini paylaĢacaklarını, yani kırıma uğrayıp varlıklarının talan edileceğini söylemiĢti. Tabiki hükümet diğer Türk ileri gelenler kendisiyle mütabık olmasalardı bu kadar sert ve cürretkar davranamayacaktı. Yukarıda da söylediğim gibi, gerçi o gün Ģehrin Türk ve Ermeni nüfusu birbirlerine karĢı gerginlik içindeydiler ve tahammülsüzlük sergiliyorlardı. Fakat ne içerden ne dıĢardan tatsız bir olay yaĢanmamıĢtı. Gelelim Cin Toros’a. Köyden kaçtıktan, Ģehre geldikten ve olayı ilk kez yoldaĢ Ğıracıyan’a anlattıktan sonra, kaymakama gitmiĢ ve ona da gördükleri ve duydukları hakkında ayrıntılı bilgi vermiĢti. Ve sadık bir görevli ve sorumluluğunu kusursuzca yerine getiren bir polis olarak takdir göreceğine, anında tutuklanır ve konaktaki bir hücrede gözaltına alınır. Mavzer silahı da aynı anda elinden alınır. Zaten kaymakam da bu konuda konuĢmuĢtu. Fakat Cin Toros çocukluğundan bu yaĢına kadar (30 yaĢ civarlarındaydı.) benzer birçok olayla karĢılaĢmıĢ, kavgalarda bulunmuĢ, yaralanmıĢ ve yaralamıĢ, hapsedilmiĢ ve firar etmiĢ, kaçkın bir halde, Vahga ve Hacın’ın ormanlık ve yüksek tepelerinde, karlar içinde yatmıĢ ve vahĢi hayvanlarla arkadaĢlık etmiĢ, orta boylu, esmer, sağlam yapılı, geniĢ omuzlu ve biraz etli,yıkılmaz kaslarıyla çevik, korkusuz, cesur ve biraz da deli biriydi. Tutuklu bulunduğu hücrenin kapısında silahlı Türk bir zaptiye bekçilik ediyordu. Değil mi ki Toros, uzun süre hapiste kalmaya alıĢık değildi, özellikle ulusunun kendisine ihtiyaç duyduğu bu zamanda. Kafese konmuĢ aç bir aslan gibi hücrede geziniyordu ve birden kapının kilitli olmadığını fark eder. ġimĢek hızıyla kapıyı açar ve bekçiye saldırır. Bir darbeyle onu yere yığdıktan sonra mavzeri ve kurĢunları ondan alır, konağın yan kapısını açar ve bir kartal hızıyla Ermeni mahallesine ulaĢır.

www.houshamadyan.org


30: Bütün bu yaĢananlar on dakika sürmüĢtü ancak. ĠĢte daimi gülümsemesi yüzünde, Cin Toros aramızdaydı. AlıĢılagelmiĢ Ģakacı üslubuyla hikayesine köyden baĢlar daha sonra hapisten firar ediĢini ve aramıza geliĢini anlatır. Gurur ve cesaretle Ģöyle diyordu: “KardeĢler ve kızkardeĢler, Türklerden korkmayın, beĢ ve on binlerle dahi gelseler bize ulaĢamayacaklar. Ben tek baĢıma onlardan onuna karĢı mücadele etmiĢ, birkaçını gebertmiĢ ve kalanını da kaçırmıĢımdır. Öyleyse, bu kadar silah ve cephanemiz bu kadar da cesur genç varken zafer bizim olacak.” Ata binmiĢ, mahallenin her yanını geziyordu. Halkı teĢvik edip Ģakalarıyla güldürüyordu. Aynı zamanda mahallenin müdafaası için inĢa edilmiĢ duvarları ve siperleri inceliyor , eksikleri tamamlatıyordu. ĠĢte günün kahramanı ve Ğars Bazar’ın kurtarıcısı: Deli Cin Toros! Anısı ebediyete kadar yaĢasın. Hükümetten birkaç kere Toros’u konağa götürmek için görevliler geldi; fakat olumsuz cevap aldılar. Nihayet zaptiyenin mavzerinin geri verilmesini talep ettiler. Toros buna cevaben ilk baĢta kendi mavzerinin geri verilmesini istedi. Çünkü o silah için kendisi hükümet nezdinde sorumluluk taĢıyordu. Herhangi bir sonuç alınmadan bu sorun da böylece kapandı.

Ermeni Mahallesine Saldırı ve Ġlk Çatışmalar Gün akĢama dönüyor ve bahse değer herhangi bir hareket veya saldırı yaĢanmıyordu. Bir bahar fırtınasıydı sanki yaĢanan, herhangi bir iz bırakmadan geldi ve geçti. Gece oldu, her yer karanlık. Sessiz ve ıssız. Fakat bu sessizlik gizemliydi,ölümcül bir mezarlık misali. Geçici olan bu durum gerisinde Ģiddetli bir fırtına saklıyordu. Bu fırtına Kilikya’nın bu dağ sırasının, güzel Savrın Nehri kıyısında büyük bir felakete yol açacaktı. Gece yarısı oldu ve her Ģey sakin. Gece yarısından sonra hala sessizlik hüküm sürmekte. Gün doğuyor, evrenin Yaradanı ve yaratıcı imparatorunun bulunduğu gökyüzü berrak ve temiz. Acaba kaidesinin altında iĢlenecek kıtalin,katlin ve yıkımın seyircisi olmayı mı bekliyordu? Ġyilik ve kötülük, Tanrı ve ġeytan karĢı karĢıya durmuĢ; feci çatıĢmanın baĢlangıç iĢaretini bekliyorlardı nefes nefese. Camiden bir silah sesi duyulur, birkaç dakika bir sessizlik çöker ve iĢte onlarca kurĢun yağmaya baĢlar Ermeni kilisesinin üzerine. [Burada silinmiĢ bir bölüm var, Ed. notu] Camiden gelen kurĢunlar giderek Ģiddetleniyordu. Önceden verilmiĢ emre uyarak, bizden hiçbir kurĢun atılmamalıydı, çünkü kurĢunlarımızın sayısı sınırlıydı, onlarınki ise sınırsız derecedeydi.

www.houshamadyan.org


31:

Dolayısıyla sabırla beklenilmeliydi ki bulundukları yerlerden çıksınlar ve bizim bulunduğumuz yere yaklaĢıp hücum etsinler. Tabiki bizim bu sessizliğimiz güruhu sinirlendiriyordu. Öngörümüz öğlenleyin gerçekleĢir. Eli silahlı birkaç Türk saklandıkları yerden çıkarlar; fakat anında indirilirler. Caminin karĢısında mücadele edenler Ģunlardı: Toros Ğıvrakyan (Hacınlı) ,Manuk Ğaribyan (Hacınlı), Hovhannes Balanyan (Hacınlı), Giragos Yağlıyan (grup baĢı, Ğarslı, Kör Hekim’in kardeĢi), Krikor Yamanınoğlı (Ğarslı).

Aşod Kasarcıyan'ın elyazması hatıratından bir kesit Bu grubun sırtını koruyan iki grup daha vardı, fakat asıl mücadele edenler bu beĢ gençti. Ġlk kurĢunu atan Yunan tüfeğiyle Toros oldu. Arka arkaya iki kurĢun, ikisi de iki Türk öldürür. Kendisi orta boylu, kuvvetli kaslarla, sağlam yapılı, kırmızı yanaklı, hafif yassı burunlu yirmi dört yaĢında bir gençti. Hacın’da doğup Ğars Bazar’da büyümüĢtü. Deneyimsiz ve mücadeleye alıĢık olmayan bu gencin kendi mevkisini koruyamayacağı ve hatta firar edeceği Ģüphesi vardı insanlarda. Fakat ĢaĢılacak derecede ilk andan sonuna kadar soğukkanlılık ve sınırsız bir cesaret sergiledi çatıĢma sırasında. ÇatıĢıyor aynı zamanda da arkadaĢlarına yol gösteriyordu ve fırsat bulduğunda da halkın yanına koĢup teĢvik ediyor, ĢakalaĢıyordu. Bu ilk baĢarımız halk nezdinde büyük bir çoĢku yarattı. DüĢman ise kudurmuĢ bir haldeydi ve ateĢi Ģiddetlendirdi. Siperlerden tekrar çıkıp ikinci kez saldırdı. Fakat attığımız kurĢunlar tam hedeflerini buluyor, eĢkıyalardan birkaçını yere seriyor, kalanları ise geri çekilmeye zorluyordu.

www.houshamadyan.org


32:

Bu durum akĢama kadar sürdü. Bu sırada en iyi savaĢçılarımızdan ve iyi niĢancılarımzdan biri olan Giragos Yağlıyan haddinden fazla cürretkar bir hareketi sırasında baldırına kurĢun yedi ve yere düĢtü. Fakat yine de sevgili tüfeğini kollarında sağlam bir Ģekilde tutarak , baldırından akan kanı önemsemeden kendi siperine doğru sürünerek ilerleyip düĢmanları vuruyordu. Biraz geç kalmıĢ olmalarına rağmen yakın siperlerde bulunan arkadaĢları ona ulaĢıp düĢman hattını korkunç bir ateĢ altına alırlar ve orada oluĢan kargaĢadan faydalanıp yaralıyı mahalleye taĢırlar. [Burada silinmiĢ bir bölüm var, Ed. notu] Aylar sonra iyileĢti. Ğars hikayemizi anlatırken söylemeyi unuttuk: Ermeniler çatıĢmak için Ermeni mahallesine çekildiklerinde yedi katırcı handa kalır ve hepsi de orada öldürülür. Gün akĢam oluyordu. Bizde sadece bir yaralı varken onlardan gördüğümüz kadarıyla yedi-sekiz kiĢi yere yuvarlandı; fakat kaçı geberdi ve kaçı yaralandı bilmiyoruz. Gece oldu, iki taraftan da ateĢ devam ediyor, fakat artık Ģiddetli değil. Gün ağarmadan epey evvel, Ģehrin ucunda kuru ot balyaları vardı, karanlıktan istifade edip onu ateĢe vermiĢlerdi. Önceden o alanda bulunan ottan yapılmıĢ haneler uyarı amacıyla yıkılmıĢtı. Yangının amacı çok belliydi: Birincisi, mahallede panik yaratmak; ikincisi ateĢi söndürmek amacıyla oraya gidecek olan insanları kurĢun sağnağına tutmak; üçüncü ve en önemlisi ise yangını Ģehre yaymaktı. Zira mahallede ottan inĢa edilmiĢ epeyce hane ve ot balyaları vardı. Öngörülenin aksine yangın yayılmadı ve olduğu yerde söndü.

Ğars Bazar’daki Yetkililerle Bir Müzakere Denemesi 1-Ğars her yönden kuĢatma altında bulunduğu için çevremizde olup bitenlerden haberdar değiliz. En azından Kozan ile iletiĢim kurulmalı ve mümkün olduğu takdirde kendilerinden ne yapacağımız konusunda fikir alınmalıydı. Yine aynı Ģekilde onlardan bize herhangi bir Ģekilde yardımcı olmalarını istemeliydik. 2-Hükümetle herhangi bir Ģekilde tekrar iletiĢime geçmeliydik ve olanları kafi görüp kuĢatanları dağıtma konusunda fikirlerini öğrenmeliydik. 3-Aksi takdirde eğer hükümet müdahalede bulunmayıp çatıĢma devam ederse ne zamana kadar dayanabilirdik ve devam ettirdiğimiz bu ölüm kalım mücadelesinin sonu ne olurdu? 4-Gerekli olduğu takdirde kuĢatma zincirini delip mümkün olduğunca halkın bir kısmını da alıp yüksek dağlara veya Sis’e gidilebilir miydi?

www.houshamadyan.org


33:

Sis, genel görünüm. Fotoğraf Katolikosluk binasından çekilmiştir (Kaynak: Bibliothèque Orientale-USJ) ġu kararlar alındı: 1-Sis’e mektup yazılacaktı, bunu hemen yerine getirdik. Mektubun gönderilmesi Toros’a teklif edildi; fakat o Ģu cevabı verdi: “Ben götüremem; çünkü Sis’e gidecek olan kiĢi gece yola çıkmalı ve gizli yollardan gitmeli. Ben dağ yollarını bilmiyorum. Bu iĢi baĢarılı Ģekilde yapacak olan bir kiĢi vardır ki o Sis’e ulaĢabilir ve mektubun cevabını bize getirebilir.” Söylediklerini mantıklı bulduk, Toros gidip o adamı getirdi: ĠĢte kısa boylu, zayıf yapılı, kaslı, kızıl bıyıklı, baĢında yazma mendil baĢlıklı, omuzunda beyaz keten kısa bir aba, uzun bir zubun, ayağında çarık, gözleri ise yarı açık mavi yarı sarı. Otuz beĢinde tipik bir insan. Her ne kadar gözlerinin engi belirli ve net olmasa da sempatik biriydi ve devamlı gülümsüyordu. Gizli yoldan Sis’e mektup götüren kiĢinin adı Panos’tu. ġivilgeli, boyacı Hıçer’in oğlu. Ġlk bakıĢta bu yapıda bir insanın yaklaĢık sekiz- on saatlik yolu geçerek baĢlıca iki tehlikesi olan Ğars’tan Sis’e nasıl gideceğini Ģüpheyle karĢıladım. Tehlikelerden ilki, gideceği yolun dağlık oluĢu ve bir çok yerde epeyce yüksek dağlara tırmanıp sonra da vadiye inmesi olacaktı. Bu sıkça tekrarlanacaktı. Ġkinci tehlike Ğars’ın kuĢatma altında oluĢuydu, dıĢarı nasıl çıkacaktı. Sis’inde kuĢatma altında olduğundan emindik. Bu zinciri nasıl geçecekti. Katılımcılara baktığımda onlar ne demek istediğimi anladılar. Cevabi bir bakıĢla Toros’u gösterdiler, yani Toros’a sormalıydık. Kurnaz Toros bakıĢlarımızdaki soru iĢaretlerini anlamıĢ ve sorumu belemeden Ģu cevabı vermiĢti: “Bu serseri on tane Cin Toros eder, kaç kere atı kaçırmıĢ ve ondan dayak yemiĢimdir.” BaĢkaları da aynı Ģeyi söylediler. Bunun üzerine hemen üzerindeki zubunun

www.houshamadyan.org


34:

arkasındaki beyaz astarı söküp herhangi bir isim vermeden Ģu satırları yazdım (Tarihi 3 Nisan 1909): “Ğars üç gündür her taraftan kuĢatma altında ve gece gündüz çatıĢma içindeyiz. Uzun süre dayanacak ne gücümüz ne de ümidimiz var. Acilen sizin yardımınızı bekliyoruz. Vakit kaybı bizim yitmemize ve kırılmamıza sebep olacak kaçınılmaz olarak. Diğer ayrıntıları ulağımızdan öğrenebiliriz.” Astar eskisi gbi dikildi ve adam kalın sağlıcakla deyip gitti. Sis’e ulaĢmayı baĢardığı takdirde doğrudan baĢpatrike gidecekti. Beraberinde bir tabanca bir de hançer aldı, elinde ise çobanların kullandığı asadan vardı. Gece yola çıktı ve aynı gece gün doğumundan evvel Sis’e varmıĢ ve misyonunu doğruca yapmıĢtı. Ermeni devrimci kahramanların listesine yazılmaya layık bu ulak MaraĢ’ın uzak bir köyünden, ġivilgeli boyacı Hıçer’in oğlu Panos’tu. 2-Epeyce uzun, karĢıt fikirlerin çarpıĢtığı gürültülü tartıĢmalardan sonra kaymakama bir mektup yazılması kararlaĢtırıldı (4 Nisan 1909 tarihli). ġunlar yazılacaktı: Biz Ğarslılar asırlardan beri Osmanlı Ġmparatorluğu’nun sadık tebası olmuĢuzdur. Hiçbir zaman isyankar bir tavır içinde olmamıĢ ve kanunlara karĢı bir duruĢ sergilememiĢizdir. Özellikle türk kardeĢlerimizle iliĢkilerimiz sevgi dolu ve samimi olmuĢtur. Dolayısıyla merhametli ve iyi niyetli Osmanlı Ġmparatorluğu ve onun kudretli, kadasetli sultanının uzun ömrü adına sizden mütevazi bir halde bir emrinizle bu kardeĢ kavgasına son vermenizi istiyoruz. Bu yüzden Ğars halkı ebediyen size vefakar kalacaktır. Ġmzacı halk. Gündemin 3. ve 4. maddeleri ise elimizde bulunan silahlarla uzun süre çatıĢmaları sürdürmemizin imkansız olduğuydu; çünkü silahlardan çoğu eski tarih öncesi barutla doldurulan tüfeklerdi. Diğer önemli kısmıysa meĢrutiyetin ilanından sonra Avrupa’dan gelmiĢ, hafif ve ince demirden yapılmıĢ çifteydi. Bunlar hem çok çabuk ısınıyor hem de çoğu patladıkları anda yarılıyorlardı. Elimizde bulunan en iyi silah Yunan Gra tüfekleriydi. Maalesef onlardan da elimizde ancak altı tane vardı, çok az kurĢunla.Bu hesapla uzun süre mücadele edemeyecek ve dağa çıkamayacaktık. Dolayısıyla hükümetle bir Ģekilde anlaĢmak için her yolu denemeliydik. BaĢarılı olamasaydık son kurĢuna kadar tüketecek ve ondan sonra da bıçakla mücadele edip ölecektik.

www.houshamadyan.org


35:

"Gra" marka tüfek Toplantı altı saat sürdü. Öğleden sonra saat üçtü artık. Üç yaĢlı kadının katılımıyla bir kurul oluĢturuldu. Mektup kaymakama teslim edilmek üzere kendilerine verildi. Sözlü olarak da yalvaracaklardı; fakat önemli olan onların hükümet konağına nasıl ulaĢacaklarıydı. Ellerine, uzun sopalar üzerine geçirilmiĢ beyaz bayraklar verildi. Ermeni mahallesinden hükümet konağına giden yol düz bir sokaktı ve doğrudan konağın ana kapısına çıkardı. Tam o sokağın Ermeni mahallesine bakan tarafına bir savunma duvarı örülmüĢtü. Üç kadın beyaz bayrakları yüksekte tutup oradan geçtiler. Bu sırada bizim tarafımızdan ateĢ durdurulmuĢtu. Kadınlar üç yüz metre yürümüĢledi ki yolu kesen bir sokağın köĢesine vardıklarında silahlı yüzlerce Türk yola çıkıp kadınları kuĢattılar. KarĢı binadan bütün geliĢmeleri izliyorduk. Bu manzarayı gördüğümüzde giriĢimimizin baĢarısız olduğu kanaatine vardık. Bu düĢüncelerle sohbet içerisindeydik ki birden yolun ucunda kadınların hükümet konağının önünde olduklarını ve içeriye girdiklerini gördük. Onların varmasından yarım saat sonra Türkler de ateĢi kestiler. Fakat bu sırada beĢ yüz metre uzunluğa ve on metre geniĢliğe sahip yol uçtan uca bir güruhla dolmuĢtu. Ermeni mahallesine bitiĢik mahallelerdeki evlerin silahlı insanlarla dolduğunu ve Ermeni mahallesine saldırıp gavurları kesmek onların kadın ve kızlarını kirletmek ve mal varlıklarını talan etmek için uygun bir zamanı beklediklerini anladık.

www.houshamadyan.org


36: Ġyi Niyetli Bir Subayın, Emin Efendi’nin Müdahalesi AkĢam saat altı buçukta bir grup askerle ( yedi- sekiz kiĢi) bir askeri subayın geldiği ve bizimle görüĢmek istediği haber verildi. Hükümetle müzakere etmesi ve bir anlaĢma zemini bulması için zaten önceden beĢ kiĢilik bir komisyon kurmuĢtuk. Dolayısıyla onlar görüĢmeye gittiler ve biz bizim insanlarımızın nasıl kabul göreceğini yukarıdan izliyorduk. Onlara iyi ve nazik bir Ģekilde davrandıkları anlaĢıldı.

Bahçeköy'ün genel görünümü. 1909 kırımından ve yıkımından sonra (Kaynak; Mkhitarist Manastırı, S. Lazzaro, Venedik) KonuĢma baĢlayalı on dakika geçmiĢti ki aceleyle bir haberci gelip subayın beni görmek istediğini iletti. Bu görüĢme savunma duvarımızın tam önünde, bulunduğumuz binadan elli – altmıĢ metre uzaklıkta oluyor. Haberci gelip subayın beni görmek istediğini söylediğinde, onun benim tanıdığım biri olduğunu hissettim. Zaten uzaktan gördüğümde adamın yapısı ve siması bana tanıdık gelmiĢ; fakat tam emin olamamıĢtım. Duvarın yanına vardığımda gerçekten de benim tanıdığım kiĢi olduğunu gördüm. Beni gördüğünde yüzünde samimi bir mutluluk gülümsemesi belirdi ve içtenlikle Ģöyle dedi: “Seni burada gördüğüme çok mutlu oldum, çünkü baban ve onun dostu olan Türk ileri gelen kiĢiler seni diri veya ölü bulup onlara bilgi vermemi tembihlemiĢlerdi. Seni canlı ve sağlıklı bulduğuma çok memnun olduğumu tekrar söylemek isterim. Haydi, Ģimdi seni hükümete götüreceğim.”

www.houshamadyan.org


37:

Bu dostane ifadelerine cevaben Ģöyle dedim: “GöstermiĢ olduğunuz bu nazik ve iyi niyetli davranıĢınız için size minnettarım, bu yaptığınız emin olun unutulmayacak ve bizim hatırlarımıza büyük harflerle kazınacak. Fakat sayın subay hükümete gitme önerinizi malesef kabul edemem.” Henüz sözümü bitirmemiĢken belli olan bir kızgınlıkla kendisiyle gitmeyi neden reddettiğimi sordu. ġöyle cevapladım: “ Tam bunun sebebini açıklayacaktım; fakat siz konuĢmamı toparlamama müsaade etmediniz.” Ġçten bir gülümseme ile Ģöyle dedi: “Peki , öyleyse devam et. Fakat kısa olsun, çünkü geciktik.” Yarım kalan sözüme devam ederek Ģöyle dedim. “Beyefendi, önerinizi reddettiğim ve hala reddin üzerinde ısrarcı olduğum için özür dilerim. Zira bu mahallede bildiğiniz üzere ve sizde zamanında uzun süre burada onlarla yaĢamıĢ ve anmaya layık dostluklar kurmuĢsunuzdur. Beyefendi, onlar üç gündür kılıç ve ateĢ halkası arasında her an ölüm korkusuyla yaĢıyorlar. Onlar ne isyankar ne de hükümetin sadık olmayan tebaasıdır, aksine kendi geçimlerini sağlamak için çalıĢan birhalktır, özellikle Osmanlı Ġmparatorluğu’nun sadık yurttaĢları. Ve böylesi suçsuz bir halk, arasında o kadar küçük çocuklar, kadın ve kızlar olmasına karĢın vicdansızca ölüme mahkum edilmiĢ olduğundan kendi adıma telafi edilemez bir suç ve büyük bir leke olacak onları bırakıp kendimi kurtarmak. Öyle düĢünürüm ki Beyefendi böyle bir harketi siz de affetmezsiniz. Dolayısıyla yüksek rütbeli bir asker olarak, özellikle kendi temiz ve samimi vicdanınızın faaliyetini birkaç kere kanıtla göstermiĢ olan siz, sizi sevenler adına özellikle sizden rica ediyorum ve burada bulunan bütün halk adına; inin meydana ve bütün otoritenizi ve etkinizi bu halkı kurtarmak için ortaya koyun. Bunun için sadece Ermeniler size müteĢekkir olmayacaklar, Tanrı bile sizden memnun olacak ve sizi kutsayacak.” Sözüm bitmiĢti ve subay içtenlikle ve heyecanla Ģöyle dedi: “AĢod evladım, bu Ermenileri samimi bir kalple ne kadar sevdiğimi ve bütün imkanlarımla onlara yardım etmeyi ve onları bu felaketten kurtarmayı istediğimi siz de biliyorsunuz. ĠĢte bu yüzden kaymakamla konuĢup bu kan dökülmesine son vermesi için yalvarmak niyetiyle seni beraberimde götürmek istiyorum. Eğer düĢüncemi anlamadıysanız daha kesin bir Ģekilde gerekli her Ģeyi kendisiyle konuĢtuğumu, aynı Ģekilde ġevket’in de bu yönde benimle çalıĢtığımı söylemeliyim. (Subay ve ġevket hakkında ilerde konuĢacağım.) Fakat yalnızım. Özellikle senin babanla onun babası eskiden beri iyi dost olmuĢladır. Dolayısıyla kendisinin de bildiği bu bağın etkili olacağını ve politikasını değiĢtireceğini düĢünüyorum.”

www.houshamadyan.org


38: Emin Efendi’yle, Kaymakam Cemil Bey’in Yanında Tekrar konuĢmadan evvel orada bulunan bütün Ermeniler hep bir ağızdan subayın dediklerinin adil ve mantıklı olduğunu ve onunla gitmem gerektiğini söylediler. Yapılan bu teklifi tabiki reddedemezdim. Çünkü yapacağım kutsal bir görevdi, kanım pahasına olsa bile. Dolayısıyla kabul edip duvarın öteki yanına geçtim. Subay sağ koluma girdi ve sonra atlılarına onlardan birinin sol koluma girmesini emretti, diğerleri de önümüzden ve arkamızdan gidecek ve aynı zamanda yolu açacaklardı. Bu halde iyice korunmuĢtum, biri ateĢ etmek istese subay ve askerler de öleceklerdi.

Hasanbeyli köyü ve yıkık evler. Yıkımlar, 1909 kırımı sırasında meydana gelmiştir (Kaynak; Mkhitarist Manastırı, S. Lazzaro, Venedik) Elli metre ilerlemiĢtik ki kadınlarda olanın aynısı bize oldu: Güruh yan sokaklardan büyük yola döküldü ve bizi kuĢattı. Yürümek ve ilerlemek hemen hemen imkansızdı, adımlarımızı ancak atıyor ve yolu açmak için subayın verdiği emirlerin aksine beĢ dakikada beĢ metre yol alabiliyorduk. Fakat kim dinliyordu ki o emirleri? Subay da katı olmaktan imtina ediyordu, zira kana susamıĢ, yobaz ve vahĢi kalabalık tahrik olup üzerimize saldırabilir ve oracıkta beni ve adamları ile beraber subayı öldürebilirlerdi. [Burada silinmiĢ bir bölüm var, Ed. notu] On dakikalık yol bir saat on beĢ dakika sürdü. Güruhun baĢında henüz dört gün evvel alacak verecek hesabı yüzünden Sis’te epey Ģiddetli bir tartıĢma yaĢadığım ve kavga ile sonuçlanan bir

www.houshamadyan.org


39:

durum yaĢadığım Darendeli Mehmet vardı. Doğanın ve insan ırkının zamanın, hatta anın etkisi altında yaĢadığı akıl almaz değiĢim ne kadar da anlaĢılmaz ve tarifsizdir? Birkaç gün evvel adil borcunu ödememek için farklı yalanlar söyledikten, Tanrı ve diğer kutsalları üzerine yeminler ettikten sonra günün kahramanı olan binlerce suçlunun baĢının, morarmıĢ dudaklarının arasından çıkacak tek söz sadece beni ve beni korumak isteyen grubu tek bir darbeyle öldürmeye değil aynı zamanda içinde birkaç bin Ermeni’nin yaĢadığı Ermeni mahallesiyle beraber Ermenileri de küle çevirmeye yetecekti. Seçkin bir cins olan atın üstüne oturan günün komutanı aĢağı yukarı caddenin bir ucundan diğerine gidip geliyor ve sağa sola emirler yağdırıyordu. BaĢımı yukarı kaldırıyorum. ĠĢte grubun biraz sağında, karĢıda vahĢi, cürretkar bir bakıĢ atıyor bana; bakıĢlarımız kesiĢiyor. Bu bakıĢma hayatiydi. VahĢi hayvanın önemsiz bir emri bile varlığıma, misyonuma ve bütün planlarımın hayata geçirilmesine son verecekti. [Burada silinmiĢ bir bölüm var, Ed. notu] Anlatılamaz ve aynı zamanda tarif edilemez nasıl bir değiĢiklik? Kan içici canavar bilinmez nasıl bir etki altında, bu saniyeler süren bakıĢma sırasında değiĢip suçsuz bir koyuna döner ve sadece azizlere has bir Ģekilde Ģöyle der: “Geçin, serbestsiniz ve üstlendiğiniz sorumluluğu yerine getrĢmeniz için size yardım edeceğim.” Laftan iĢe geçip atını güruhun üzerine sürer ve “Yol açın!” diye bağırır. Güruh geri çekilir ve biz insan zinciri içinden yürümeye devam ettik. Selam durmuĢ askerlerin arasından geçiyor intibası bırakmıĢtı bu görüntü üstümüzde. Nihayet hükümet konağının ana kapısının önüne varıyoruz. Orada kalabalık yok, görevi baĢında bulunan birkaç zaptiye dıĢında. Tam kapının eĢiğindeyiz, bağdaĢ kurup kapı giriĢinin solundaki eĢiğe oturup sırtını kapının aĢağıdan yukarıya doğru uzanan duvarına dayamıĢ saygıdeğer yaĢlı adamdan baĢka orada da kimse yok. Bu kiĢi Ğars Bazar’ın ileri gelenlerinden olan Tatarlızade Musa Ağa’ydı. Vicdanen rahatsız olduğu gözünden belliydi. Bizi gördüğünde Ģöyle dedi: “Bu imansızların vicdanı yok, Allah belalarını versin.” Kendisi ve ailesi hakkında Ermenilere yaptığı iyilik ve hizmetler bağlamında ileride tekrar konuĢacağız. Subayla içeri girdik ve üçüncü kata, kaymakamın dairesine çıktık. Adet olduğu üzere emireli vasıtasıyla bize yarım saatlik bir kabul lütfetmesini rica ettik. Ricamız hemen kabul edildi ve içeri girdik. Ayak üzeri karĢılıklı selamdan sonra sözü subaya yöneltip Ģöyle dedi: “Emin Efendi, tabi gavurların yanına gidip onlarla konuĢtun, bu komitacıların talebi nedir? Bu ihanetlerini ve adam öldürmelerini ne zamana kadar sürdürecekler?”

www.houshamadyan.org


40:

Aşod Kasarcıyan'ın elyazması hatıratından bir kesit Subay Ģöyle cevapladı: “Gittim ve size yollanan dilekçeyi imzalayan Ğars’ın ileri gelen Ermenilerini çağırtıp emriniz üzerine ne istediklerini sordum. Her Ģeyin açık bir Ģekilde, Kaymakam Beye yollanan dilekçede yazıldığını ve açıklandığını söylediler ve kendileri tarafından söylenecek herhangi bir Ģeyleri olmadığını ilettiler. Eğer içinizde bulunan devrimci ve isyankarları ve bütün silahlarınızı hükümete teslim ettiğiniz takdirde kadesetli sultanın ve hükümetinin bütün tebaya karĢı baĢtan beri affedici ve iyi niyetli olduğunu ve Ģimdi de sizi ve sizin suçlu ve isyankar gidiĢatınızı, durumunuzu affedebilceğinizi kendilerine ilettim. Söylediklerime cevaben içlerinde hiçbir yabancı, dolayısıyla hiçbir devrimcinin bulunmadığına yemin ettiler. Burada Ermeni mahallesinde bulunan insanlar Ģehrin sakinleridir ve Osmanlı Ġmparatorluğu’na karĢı olan sadakatlerini kanıtlarla ortaya koymuĢlar ve kadasetli sultan için duacı olduklarını göstermiĢlerdir. Silahların teslim edilmesi konusunda ise bunu yapmaya hazır olduklarını, fakat öncelikle saldırmaya gelen insanların dağıtılmasını ve yaĢam güvenliklerinin tekrar tesis edilmesini istediklerini söylediler. Söylediklerinin gerçekliğinin bir kanıtı olarak da AĢod Efendi’yi benimle yolladılar. Kendisi onlar adına konuĢmaya ve bana verilmiĢ sözleri teyit etmeye yetkilidir. Dolayısıyla Kaymakam Bey eğer uygun görürseniz AĢod Efendi’yi sorgulayabilir, hala karanlıkta kalmıĢ noktalar varsa kendisinden açıklama isteyebilirsiniz.” Kaymakam bütün bu konuĢmalar sırasında baĢını öne eğmiĢ dinliyordu. Kolağası Emin Efendi sözünü bitirdiğinde Kaymakam baĢını kaldırdı ve bakıĢını doğrudan bana yöneltti. KonuĢma sırasının bana geldiğini ve onun söylediklerini teyit etme sorusunun bana yöneltildiğini düĢündüm. Beklemeden ve baĢka sorulara mahal

www.houshamadyan.org


41:

vermeden Ģöyle dedim: “Kaymakam Bey, Kolağası Emin Bey’in dedikleri noktası noktasına doğru ve yapılan konuĢmanın doğruluğu hususunda herhangi bir Ģüphe yok. Ama sadece Kaymakam Bey, tarafımdan eklemek isterim ki siz Ģehrin ve bütün bölgenin tam yetkili yöneticisisiniz, emirleriniz tam bir ferman niteliğindedir. Özellikle babanız Mehmet Efendi’nin babamla uzun yıllar boyunca sahip olduğu yakın dostluk ve iliĢkiler sizinle cesur bir Ģekilde konuĢmak için bana güç veriyor. Eminim ki bu fermanı yayımladığınızda ona karĢı gelme cürretini gösterecek herhangi bir kiĢi olmayacaktır, aksine herkes boyun eğecek herkes çekilip kendi yerine dönecek ve böylece bu kardeĢ kavgası da sona erecektir. Tekrar rica ediyorum, fermanınızı lütfedip hemen her yere gönderiniz. Ne zamanki bu yolla bu felaketin önünü alırsanız emin olun Ermeniler size müteĢekkir olmakla kalmayacak adınızı kutsayıp yüceltecektir.”

Sahag Kasarcıyan (Aşod'un babası)(Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu)

www.houshamadyan.org


42:

Sözümü bitirmiĢtim. Ricalarımın yaptığı etkinin sonucunu beklemeye ve kararının nasıl bir önsözle baĢlayacağını düĢünmeye baĢlamıĢtım. Aklım binbir farklı düĢünceyle dalgalanıyordu. Ümit ıĢığı çok az ve zayıftı. Öngörümde yanılmamıĢtım, doğrudan cevap vereceğine, Ğars’a ne için geldiğimi sordu. Yaramaz adam soruyu kötü amaçla sormuĢ, yani belli bir Ģekilde benim devrimi organize etmek için Ğars’a geldiğimi söylemek istiyordu. Ve eğer babasının, babamla uzun yıllardır sahip olduğu dostluk iliĢkileri olmasa, hapse atılmam ve ileride harp mahkemesine çıkarılıp komitacı olarak ölümle ya da müebbet hapisle yargılanmam muhtemeldi. Birçoklarına olduğu gibi. Doğrudan sorusuna cevap verdim: “Kaymakam Bey, siz ticari iĢlerimizin ne kadar yayıldığını ve alacak verecek hesaplarımızın olduğunu ve onlardan sorumlu olan kiĢin benim olduğumu bilmeyecek kadar yabancı biri değilsiniz. Bazı tüccarlarla hesap görmek için gelmiĢtim.” Bu sırada subay Emin Efendi konuĢmamızı sessizce dinliyordu. KonuĢmamı bitirdiğimde Ģöyle dedi: “Kaymakam Bey, buraya gelirken baban bu konuyu açmıĢ ve gerekli olduğu takdirde AĢod Efendi’ye yardımcı olmamı rica etmiĢti.” Ġyi niyetli subayın bu müdahalesi tabiki çok faydalı oldu ve sanki Kaymakam da bundan memnun kaldı, çünkü ötede, Sis’te yaĢlı iki babanın dostluğu böylece zararsız kalacaktı. “Peki öyleyse, dedi, dostunuz ġevket Efendi burada aĢağıdaki dairede (birinci kat) telgrafçıbaĢı. Emin Efendi seni yanına götürsün, onun misafiri ol.” Emin Efendi’nin yüzündeki memnuniyet açıkca görülüyordu. Türk geleneklerine göre birbirimizi selamlayarak kaymakamın odasından çıktık ve birinci kata yollandık. Ġkimizde sessizce derin ve acılı düĢüncelere dalmıĢ, merdivenlerden iniyorduk. Ricalarımızın ve yakarıĢlarımızın kaymakam olacak insan suretli canavar üzerinde hiçbir etkisi olmadığını düĢünüyor hatta tamamen böyle olduğuna emindim. Sessizliği bozarak subayın kulağına alçak bir sesle giriĢimimizin boĢa gittiğini, ricalarımızın ise sonuçsuz kaldığını söyledim. ġöyle cevapladı: “AĢod, ümitsizliğe kapılma; evet ilki baĢarısız oldu, ikinci ,üçüncü kere devamlı konuĢmalı ve çalıĢmalıyız. Farklı yollara da baĢvurabiliriz. Nihayet bu felaketten en azından minumum bir zararla kurtulmak için bir Ģey baĢaracağımızı ümit ediyorum.”

www.houshamadyan.org


43:

Aşod Kasarcıyan. Fotoğraf Beyrut'ta, ömrünün son yıllarında çekilmiştir (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu) Kendisini, yapacakları konusunda sorguya tutmaya vakit yoktu, telgrafçıbaĢının kapısının eĢiğindeydik. Ġçeri girdik. Telgraf odası epeyce büyüktü. Telgraf araçları ve bir masa dıĢında iki yatak ve iki sandalye de vardı. BaĢka hiçbir Ģey yoktu. Yataklardan birinin subay için hazırlandığı, diğerinin ise telgrafçıbaĢı için olduğu belliydi. TelgrafçıbaĢı, telgrafın üzerine eğilmiĢ iletiĢim halindeydi. Neresiyle olduğunu bilmiyorum fakat tabiki olanlr hakkındaydı. Subay sessizliği bozarak Ģöyle dedi: “ġevket Efendi, evladım, iĢine birkaç dakika engel olacağım için özür dilerim.ĠĢte dostunuz AĢod Efendi, misafiriniz olacak, umarım memnun kalacaksın.”

www.houshamadyan.org


44:

ġevket Efendi bu beklenmedik ziyaretten dolayı ĢaĢırmıĢtı. Lambanın titrek, zayıf ıĢığında bir Ģeyler arayan birinin hareketleriyle arkasını döndü; gelip durdu ve kaybolmuĢ aklının yorgun, laçka olmuĢ sinirlerini harekete geçirerek hatırlama yetisini yeniden canlandırmıĢtı sanki. Birden ileri atıldı ve mutlulukla ellerini uzattı, sevgi dolu karĢılıklı selamlardan sonra sözünü subaya yöneltip Ģöyle dedi: “Beybaba, AĢod Efendi’yi yanıma getirdiğin, aynı zamanda böylesi bir yüreklilikle bütün imkanlarını bu masum halkı kurtarmak adına kullandığın için çok memnunum.” Bu sırada kafasını Ermeni mahallesine çevirmiĢti.

Türklerden Oluşan Kurtarıcı Bir Bölüğün Sis’ten Gars Bazar’a Gelişi

Sis/Kozan Kalesi (Kaynak; Rahip Gabriel Bretocq tarafından çekilmiş fotoğraf, Archives départementales de l’Eure, Fonds Gabriel Bretocq) Subay, Ģehrin belirli bölgelerinde kontrolü sağlamaları amacıyla Sis’ten getirdiği on kiĢi civarında gönüllü askerleri de yanına alıp gitti. Subay bizden ayrılalı on dakika olmuĢtu ki bir Türk nefes nefese telgrafhaneye girdi ve ġevket’e Ģöyle dedi: “Çerkez Nuri’nin evinde bulunan elli kadar Ermeni’nin durumu çok kötü ve hükumetten kendilerini hemen Hükumet Konağı’na taĢımalarını istiyorlar.” Bu yeni haber karĢısında ġevket ve ben yıldırım çarpmıĢa

www.houshamadyan.org


45:

dönmüĢ bir halde birbirimizin yüzüne baktık. Her yerde ağıt ve dövünme , her yerde ateĢ ve yangın vardı. Bir canavar olan kaymakam görev yerinde memnun bir halde uyumakta: Emri olmadan bir yaprak bile kıpırdamaz, emirlerine uymayanlar itaatsizliklerinin bedelini ölümle öder. Subay askeri görevini yerine getirmek için ayrıldı. Telgrafhanenin yöneticisi göreviyle meĢgul olduğu için üç gündür uyuyamadı: Kendisi asker değil ve herhangi birisine emir verme yetkisine sahip değil. Ġyi kalpli, vicdanlı ve samimi bir Ģekilde Ermenileri seven bir genç. Ben ise kelepçelenmiĢ olmamakla beraber tutuklu bir Ermeniyim. KonuĢma hakkına bile sahip değilim. O ve ben olduğumuz yerde kaldık, sessizliği bozma cürretimiz ve durumumuz yoktu. Sessizliği bozan haberi getirendi: “Efendiler, kaybedecek ve uzun süre düĢünecek vaktimiz yok. Geçen her dakika o zavallıları bir adım daha mezara yaklaĢtırmakta. Yapacağınızı hemen kararlaĢtırın, uzun düĢünmenin bir yararı yok, hemen çalıĢmaya baĢlamalı.” Bizi iĢe ve çalıĢmaya davet eden kiĢi sade , eğitimsiz ve köylü biriydi, üstüne üstlük Türktü de. Kimdi bu orta yaĢlı, nazik ve hassas bir kalbe sahip Türk? Bidiğimiz tek Ģey onun yukarda da adı geçen Tatarlızade Musa Ağa’nın hizmetkarlarından biri olduğuydu. Musa Ağa diğerleri gibi kendisine de Ermenilere sahip çıkması ve Ermeni aileleri gerektiğinde kanları pahasına koruması için özellikle tembihlemiĢti. Bu insanlar sahiplerine ve onun tarafından verilen bütün emirlere sadık ve inanan kiĢiler olarak , nerde bir tehlike durumunda olan Ermeni varsa oraya koĢuyorlardı. Habercinin sözlerinin her bir kelimesi bir mızrak gibi kalplerimize saplanmıĢ, bütün benliğimizi sarsmıĢ ve bizi uykudan, tembellikten uyandırmıĢtı. KonuĢan tekrar haberciydi: “Burada daha uzun bekleyemem, hemen gitmeliyim ve görevimin baĢında bulunmalıyım. Gerekli olan düzenlemeleri yapın ve o zavallıları o yaramaz adamın yanından kurtarın. Fakat ne kadar gecikirseniz sonucun o kadar felaket olacağını dikkate alın.” Bu beĢ dakikalık konuĢma sırasında ġevket Efendi uzun maddelerden oluĢan bir plan hazırlamıĢ olduğunu Ģu sözlerle ortaya koydu: “ Mustafa! (Habericinin ismi) Kolağası Emin Efendi, Ermeni mahallesinin solunda bulunan boĢ evlerin oralarda olmalı. Gidip hemen kendisini bul ve bütün bu olup bitenleri kendisine bildir. Benim tarafımdan da ilet ki; ġevket özellikle Nuri’nin evine gitmeni ve orada bulunan Ermenileri aileleriyle beraber hükumete götürmeni, istedi. KuĢkusuz Emin Efendi bu hizmeti hemen yapacaktır. Fakat kendisi bu insanları yolda karĢılacakları herhangi bir engele karĢı korumak için güce sahip değil. Dolayısıyla sen ve Musa Ağa’nın diğer adamları kendisine yardım edin.” Haberci gitti ve ġevket bana böyle dedi: “Sen otur , ben kaymakamın yanına gideceğim ve olup biteni kendisine anlatacağım; sadece haberciyi kolağasına yollamam dıĢında!” gitti ve on dakika sonra memnuniyetle döndü: “Dostum, her Ģey yolunda; kaymakam çok iyi niyetli davrandı , hatta sorunun çözülmesi için gereken emirleri kendi adına vermem için beni yetkilendirdi.”

www.houshamadyan.org


46:

Yapacak baĢka bir Ģey yoktu, gerekli olanlar zaten yapılmıĢtı, sonucu beklemeliydik. Bu esnada telgraf geldi, üç dakikalık bir konuĢma yapıldı. ġevket mutlu bir Ģekilde bana dönüp Ģöyle dedi: “Öngördüğüm ne varsa tamamen gerçekleĢti.” Ve telgrafla Sis’e AĢod’un güvende olduğuna dair telgraf yolladığını anlattı. Sis Telgrafhanesi’nin çalıĢanı hemen manastıra koĢup haberi sözlü bir Ģekilde aktarır ve babamdan bolca baĢhiĢ alır. (Sis’teki bütün Ermeniler manastıra ve manastır mahallesine sığınmıĢlardı. ) Telgrafhanenin sorumlusu olan ġevket ekledi: “Sizinkiler yani Sisliler ve özellikle Ermeniler Gars’ın da ablukada olduğundan ve buradaki Ermenilerin zor durumda bulunduğundan habersizdiler. Bir Ģehrin durumunu diğer Ģehre bildirmek kesinlikle yasak , dolayısıyla sizinkiler bizim durumumuzdan haberdar olduklarından hemen mutasarrıfa ve özellikle Sis’teki Türk ileri gelenlere baĢvuracaklar. Bildiğin üzere onlar buradakilere benzemez, onlar atalarından miras bir dostluğa sahipler Ermenilerle. Biri veya diğeri siyasi, zor ve karıĢık bir sorunla karĢı karĢıya kaldığında daima birbirlerine yardımcı olmuĢlardır. Beraber mücadele edip tüm kötülüklerin önünü almıĢlardır.“

Adana'nın Ermeni mahallesi, 1909 kırımından ve yıkımından sonra (Kaynak; Michel Paboudjian koleksiyonu, Paris) Bu esnada Hükumet Konağı çevresinden berlirsiz sesler yükselmeye baĢladı. Sessizce birbirimizin yüzüne baktık. Ne olabilirdi? Bu sırada sesler daha da yaklaĢtı ve çok sayıda insanın bize doğru geldiğini anladık. Kadın ve çocuk sesleri de vardı aralarında. Dostum çocuksu bir sevinçle ellerini ovuĢturdu ve Ģöyle dedi: “ĠĢte Çerkez Nuri’nin evinde bulunan aileler bu gelenler.” “Bin yaĢayasın Emin Efendi (Kolağası) , asırlarca yaĢayasın Asilzade Musa Ağa, sen ise ebediyen yaĢayasın Ermenilerin koruyucusu ġevket Efendi Dostum!”

www.houshamadyan.org


47:

Kaymakam, gürültüyü duyup ikinci katın merdivenlerine çıkmıĢ kapıları kapatıp önüne bekçi yerleĢtirmiĢti, gelenlerin de yerleĢtirilmesini emretmiĢti. Halk ise sultanın sağlığı, kaymakamın memnuniyeti ve kolağasının hayatı için duacıydı. Yatağa uzanıp dinlenmek ve kendime gelmek istedim. (…) Dostum ġevket nazikçe beni çağırdı. Yatağımdan birden kalkıp korkuyla baktım. Korkulacak bir Ģey olmadığını söyledi hemen, aksine mutlu bir haberi vardı benim için: “ BeĢ dakika önce Sis’ten haber aldım. Sis’in ileri gelen ve ünlü Türklerinin evlatları Gars’ı gönüllü oarak kurtarmak için buraya doğru yola çıkmıĢlar, sanırım gün ağarırken buraya varmıĢ olacaklar.” Gerçekten de 5 Nisan 1909’un Ģafağında Hükümet Konağı’nın büyük kapısının önünde iyice silahlanmıĢ seçkin atlar üzerinde otuz iki genç durdu. BaĢlarında bulunan kiĢi, koruması ile beraber avluya girdi; diğerleri ise kapının önünde uzanan sokak boyunca atlarından inip askeri bir disiplinle sıraya geçtiler. Çok etkileyici bir manzaraydı. Tanrısal bir takdisin teselli edici ve etkileyici bir yanı vardı. Telgrafhanenin yöneticicsi ve ben avluda süvarilerin komutanı olan Hüsnü Bey’le karĢı karĢıyaydık. Ġstanbulluydu, astsubay rütbesi taĢıyor, sağlıklı ve yakıĢıklı, entelektüel denecek kadar bir eğitime sahip, medeni ve mütevazi, koyu bir Türk, fakat zararsız bir kiĢiydi. Ġslam dininin Dünya’da en iyisi olduğunu düĢünüyordu, beĢ vakit namaz kılıyor, çok eĢliliğe, adam öldürmeye, hırsızlığa ve ahlaksızlığa Ģiddetle karĢı çıkıyordu. Türk’ün muhakkak hükmetmesine inanıyordu fakat Türk unsurlara değil. Tebaa eĢit haklara sahip olmamalıydı ve daima ikinci sınıf olmalıydı. ĠĢte Gars Bazar Emenilerinin yardımına koĢan, Sis’teki Türk ileri gelenlerinin evlatlarının isim ve soysimleri: 1- Astsubay Hüsnü Efendi: Emekli olmuĢtu. Bölük komutanı. 2- Muharremzade Rıza Efendi: Astsubayın yardımcısı. 3- Yeğenzade Halil 4- Halilağazade Kamil 5- Havacızade ġakir 6- Yarımzade

Sahag Kasarcıyan (Aşod'un babası), Sis, 1908 (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu)

www.houshamadyan.org


48:

ĠĢte süvarilerin komutanı Hüsnü Bey, dört-beĢ senedir Sis’teki yedek ordu subayıydı. (Sis’te ordu da asker de yoktu, sadece üç-dört tane subay vardı onlar da gerekli olduğu takdirde yedek askerleri silah altına alıp tatbikat yaptıracaklardı.) Beni görünce selam verdi ve Ģöyle dedi: “AĢod Efendi sende mi buradasın ? Nasılsın ?” Nezaketle kendisini selamlayıp hatrını sordum. Kısa süren bu ritüelden sonra Ģöyle dedim: “Bütün dostların dıĢarda, gidip kendilerini görebilirsin, ben yukarı kaymakamın yanına çıkacağım, sonra tekrar görüĢürüz.” Birbirirmizden ayrıldık. Kendisi yukarı çıktı, ben ise dıĢarı Sis’ten gelenlerin yanına çıktım. Burada da duygulu bir hava vardı. Gelenlerin hepsi de yaĢıtım olan dostlarımdı, keyif yaptığımız arkadaĢlar, babaları babamla samimi dosttular ve birbirlerine madden ve manen yardımcı olmuĢ insanlardı. Beni memnuniyetle karĢıladılar, bir ailenin üyesi olan evlatlar gibi kucaklaĢtık ve öpüĢtük.

www.houshamadyan.org


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.