Yüz Yıllık Yalnızlık-Marquez

Page 189

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

diye bir kızı hiç tanımadığını ısrarla yineledi. Aureliano, alnını bilge Katalonyalının eski dükkanının kapısına dayayarak ağlamaya başladı. Bu gecikmiş gözyaşlarıyla, aşkın büyüsünü bozmamak için zamanında ağlayamadığı bir ölüye olan borcunu ödediğinin farkındaydı. Gökyüzünden geçen ve eski cümbüş gecelerinde çulluklarla dolu bahçeden çocuksu bir hayranlıkla seyrettiği turuncu renkli, parlak halkalara hiç aldırmadan, Altın Çocuk'un çimentoyla örülmüş kapısını yumruklayıp Pilar Ternera'ya seslendi. Tarümar olmuş kırmızı fenerler mahallesinde açık kalan son salonda, bir grup akordeon çalıyor ve Şeytan Çatlatan Francisco'nun sırlarının varisi, piskoposun yeğeni Rafael Escalona'nın şarkılarını söylüyorlardı. Anasına el kaldırdığı için kolu büzülüp kurumuş olan meyhaneci, Aureliano'yu kamış likörü içmeye çağırdı. Aureliano ona içki ısmarladı. Meyhaneci ona kolunun başına gelenleri anlattı. Aureliano da, kız kardeşine tutkulandığı için büzüşüp kuruyan yüreğinin başına gelenleri anlattı. Sonunda karşılıklı ağlamaya başladılar ve Aureliano'ya bir an acıları son bulmuş gibi geldi. Oysa Macondo'nun son şafağı sökerken, yeniden yalnız kalınca alanın ortasına dikildi, kollarını iki yana kaldırdı ve bütün dünyaya duyurmak istermişcesine olanca gücüyle haykırdı: -Arkadaş dediğin, bir alay hergeleden başka bir şey değildir! Nigromanta, onu kusmuk ve gözyaşından oluşmuş bir gölcükte boğulmak üzereyken kurtardı. Aureliano'yu odasına götürdü, üstünü başını temizledi, sıcak et suyu içirdi. Sonra onu avutmak umuduyla, eline bir parça mangal kömürü alıp eskiden kalmış olan aşk borçlarını karaladı ve Aureliano'yu gözyaşlarında yalnız bırakmamak için kendi dertlerini döküp ağlamaya koyuldu. Aureliano kısa bir süre kendinden geçip uyudu. Uyandığında başı ağrıyordu. Gözlerini açtı ve o anda çocuk aklına düştü. Sepeti bulamadı. İlk anda Amaranta Ursula'nın çocuğa bakmak için ölüm uykusundan uyandığını sanarak sevindi. Oysa karısının cesedi battaniyenin altında taş yığını gibi duruyordu. Geldiğinde yatak odasının kapısını açık bulduğunu anımsayan Aureliano, ortancaların sabah soluklarıyla dolmuş verandadan geçti, doğumdan artakalan büyük leğenin, kanlı çarşafların, kül dolu kavanozların, masanın üzerinde makasla olta ipliğinin yanındaki bezin ortasında duran göbek bağının henüz ortalıktan kaldırılmadığı yemek odasına baktı. Ebenin gece gelip çocuğu almış olacağı fikri, ona düşünme fırsatı verecek bir rahat soluk almayı sağladı. Evin yeni yapıldığı günlerde nakış dersleri verirken Rebeca'nın oturduğu, Albay Gerineldo Marquez'le Çin daması oynarken Amaranta'nın oturduğu, bebeğin çamaşırlarını dikerken Amaranta Ursula'nın oturduğu salıncaklı koltuğa oturdu ve aklını başına topladığı o bir anlık süre içinde, bunca yıllık geçmişin ezici ağırlığını ruhunda taşıyamayacağını kavradı. Kendinin ve başkalarının özlemlerinden oluşan ölümcül mızraklarla yüreği delik deşik olarak, kurumuş gül fidanlarının üzerindeki örümcek ağlarının direncine, ayrıkotlarının yılmazlığına, parlak Şubat sabahını dolduran havanın sabrına hayranlık duydu. Sonra çocuğu gördü. Artık çocukluktan çıkmış olan bu kurumuş ve şişmiş deri torbaya, bahçenin taşlı yolu üzerinde dünyanın bütün karıncaları yapışmış, her biri kendi yuvasına doğru çekiştiriyordu. Aureliario yerinden kıpırdayamadı. Dehşetten donakaldığı için değil, Melquiades'in son ipucu o anda aydınlandığı için yerine çakılı kalmıştı. Elyazmalarındaki son cümle, insanın zaman ve mekan düzeni içindeki yerine yerli yerinde oturuyordu. -Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer, diye yazmıştı Melquiades. Aureliano ömrünün hiçbir döneminde, ölmüşlerini ve ölülerinin acısını unutup, dünyanın baştançıkarıcılığına kanmamak için kapıları ve pencereleri yeniden Fernanda'nın çaprazlama tahtalarıyla çaktığı kadarki kadar aklı başında olmamıştır. Çünkü yazgısının Melquiades'in yazmalarında bulunduğunu biliyordu. Melquiades'in odasında yeryüzünde insanların yaşadığını belirleyen bütün izleri yokederek gelişmiş olan tarih öncesi bitkilerin, fokurdayan su birikintilerinin, parlak böceklerin arasında, elyazmalarını bozulmamış olarak buldu ve onları günışığına çıkarmaya sabredemeden odanın ortasında ayakta durdu, elyazmalarını sanki İspanyolca yazılmış ve göz kamaştırıcı öğle güneşinde okunuyormuş gibi hiç zorluk

Page 188


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.