Yüz Yıllık Yalnızlık-Marquez

Page 182

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

geldi ki ikisi de hem düşman, hem suç ortağı olduklarının bilincine eriştiler ve çekişme alışılmış oynaşmaya dönüştü. Sonra, birdenbire, sanki oyun yapıyormuş, sanki yeni bir hırçınlık yapıyormuş gibi, Amaranta Ursula kendini bırakıverdi ve fırsat verdiği şeyden ürkerek yeniden toparlanmaya davrandı, ama iş işten geçmişti. Büyük bir sarsıntı onu kendi yerçekiminin merkezinde hareketsiz bıraktı, olduğu yere mıhladı, kendisini savunma içgüdüsü, ölümün öte yanındaki turuncu ıslıkları ve görünmez küreleri öğrenmenin merakı karşısında ezilip yok oldu. İçini yırtmaya başlayan kedi hırıltılarını koyvermemek için elini uzatıp bir havlu almaya ve dişlerinin arasına kıstırmaya ancak zaman bulabildi. ::::::::::::::::::::::::: Pilar Terriera, cümbüş gecelerinden birinde, cennetinin kapısında bekçilik ederken, salıncaklı koltuğunda öldü. Son isteğine uygun olarak tabutla değil de, dans pistinin ortasına kazılan derin çukura sekiz kişinin iplerle sarkıttığı salıncaklı sandalyesiyle gömüldü. Karalar giyinmiş, ağlamaktan benizleri solmuş melez kızlar, bir çeşit dinsel tören yaratarak küpelerini, broşlarını, yüzüklerini çıkarıp çukurun içine attılar. Sonra çukur, üzerinde ne ad, ne de doğum ölüm tarihleri bulunmayan bir kapakla kapandı ve bir yığın Amazon kamelyasıyla örtüldü. Kızlar, hayvanları zehirledikten sonra pencereleri ve kapıları tuğlayla ördüler ve içi ermiş resimleriyle, dergilerden kesilmiş fotoğraflarla, oturaklara pırlanta sıçan ya da yamyamları yiyen ya da kumarbazlar kralı ilan edilen bir zamanki sevgililerin resimleriyle kaplı tahta sandıklarını alıp dünyanın dört bucağına dağıldılar. Son gelmişti artık. Pilar Ternera'nın mezarında, ilahiler ve ucuz orospu mücevherleri arasında geçmişin kalıntıları da çürüyecek, sonu gelmez ilkbaharların özlemiyle dükkanını haraç mezat satıp Akdeniz köyüne dönen bilge Katalonyalının gidişinden sonra eski günlere özgü ne kalmışsa, tümü Pilar Ternera'nın mezarında toprağa karışacaktı. Bilge Katalonyalının böyle bir karara varacağını kimse önceden kestiremezdi. Katalonyalı sayısız savaşların birinden kaçmış, Muz Şirketinin en sallantılı günlerinde Macondo'ya gelmiş ve karşı kaldırımdaki düş yorumlanan eve girmek için sıra bekleyen müşterilerin elden düşme kitaplarmışcasına rahatça karıştırabilecekleri çeşitli dillerde eski kitaplarla antika değerindeki ilk baskılar satan bir kitapçı dükkanı açmaktan daha pratik bir geçim yolu düşünememişti. Yarı ömrünü dükkanın arkasında, okul defterlerinden yırttığı sayfaları mor mürekkepli yazılarıyla özene bezene doldurarak geçirmiş; neler yazdığını da kimse kesinlikle anlayamamıştı. Aureliano onu ilk tanıdığında, bilge Katalonyalı bir bakıma Melquiades'in elyazmalarını hatırlatan karışık yazılı kağıtlarla iki sandık doldurmuş bulunuyordu. Tanışmalarından sonra da gidene kadar üçüncü bir sandığı doldurdu. İnsan bu sandıklar dolusu yazıları görünce, ister istemez bilge Katalonyalının Macondo'da kaldığı süre içinde yazı yazmaktan başka şey yapmadığını düşünüyordu. Sürekli ilişki kurduğu kişiler yalnızca dört arkadaştı. Onlara uçurtmalarını ve topaçlarını bıraktırıp ellerine kitaplar tutuşturmuş ve çocuklar daha ilkokuldayken onlara Seneca'yı ve Ovidius'u okutmuştu. Klasik yazarları ailesinin bireyleri gibi yakından tanır, bir zamanlar onlarla aynı odada yatıp kalkmış gibi bilirdi. Aziz Augustin'in giysisinin altına giydiği yün fanilayı on dört yıl çıkarmayışı, Villanovalı büyücü Arnoldo'nun çocukluğunda akrep soktuğu için cinsel gücünü yitirişi gibi bilinmesi olanaksız şeyleri bilirdi. Yazılı bilgilere tutkusu, ağırbaşlı, dingin bir saygı ile geveze bir saygısızlığın karışımıydı. Kendi yazıları bile bu ikilemden kurtulamamıştı. Yazıları çevirebilmek için Katalonya dilini öğrenmiş olan Alfonso, bu kağıtlardan bir tomar alıp, her zaman gazete küpürleri ve çeşitli broşürlerle dolu ceplerine tıkıştırmıştı. Bir gece, açlık yüzünden etlerini satan küçük orospuların evinde o kağıtları yitirdi. Bilge ihtiyar bu olayı duyunca, çocukların korktukları gibi öfkelenip çıkışacağı yerde, edebiyatın doğal yazgısının bu olduğunu söyleyerek kahkahadan kırıldı. Yine de doğduğu köye dönerken bu yazılarla dolu üç sandığı yanında götürmekten hiçbir güç onu alıkoyamadı. Sandıkları yük vagonuna atmak isteyen tren kondüktörlerine yakası açılmadık küfürler yağdırdıktan sonra sandıkları yanına alıp yolcu vagonuna

Page 181


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.